MEKÂNDA CİNS(İYET)İN İZİNİ SÜRMEK YA DA CİNS CİNS MEKÂN

Transkript

MEKÂNDA CİNS(İYET)İN İZİNİ SÜRMEK YA DA CİNS CİNS MEKÂN
Kitap
MEKÂNDA CİNS(İYET)İN İZİNİ
SÜRMEK YA DA CİNS CİNS
MEKÂN
Tracing Back of Sex(uality)/ Gender in
Space or Space Sex/ Type by Sex/ Type
Ayten Alkan (der.), Cins Cins Mekân,
Varlık Yayınları, İstanbul, 2009, 327 ss.
Remzi Altunpolat*
Öz
Cins Cins Mekân; mekânın, toplumsal cinsiyet rejiminin ve toplumsal cinsiyet rollerinin
birbirlerini nasıl yapılandırdıklarına ve yeniden ürettiklerine bir başka deyişle mekân ile
cinsiyet hallerinin ilişkiselliğine dair bütünlüklü bir perspektif ortaya koyan, kuramsal olarak
zengin ve önemli çalışmaların yer aldığı bir derleme.
187
Anahtar Sözcükler: Mekân, Kadın, Toplumsal Cinsiyet, Erkeklik.
Abstract
This study is about that how space, gender regime and gender roles structures each other and
how they reproduce each other, in other words this study develops a comprehensive perspective
on the interrelatedness of space and gender situations and it is a theoretically rich study
including important studies on the issue.
Keywords: Space, Women, Gender, Masculinity.
Giriş
Mekânın, toplumsal cinsiyet rejiminin ve toplumsal cinsiyet rollerinin
birbirlerini nasıl yapılandırdıklarına ve yeniden ürettiklerine bir başka deyişle
mekân ile cinsiyetin ilişkiselliğine dair çalışmaların tarihi görece yenidir.
* Eğitim Sen Ankara 5 No’lu Şube / raltunpolat@gmail.com.
Eğitim Bilim Toplum Dergisi / Cilt:7 Sayı:26 Bahar: 2009 Sayfa: 187-196
Education Science Society Journal / Volume: 7 Issue: 26 Spring: 2009 Page: 187-196
EBT_SAYI_26.indd 187
3/14/11 11:36 AM
Mekânda Cins(iyet)in İzini Sürmek Ya Da Cins Cins Mekân
188
Batı’da mekânı araştırma konusu yapan şehircilik, şehir planlama, mimarlık,
coğrafya gibi disiplinlerin analizlerine toplumsal cinsiyet ilişkilerini dâhil
etmeleri ancak 1980’lerde mümkün olmuştur. Aslında 1970’lerin başlarına
kadar mekân çok büyük ölçüde mutlak, yansız, insani pratiklerden ve
toplumsal süreçlerden bağımsız, apolitik ve teknik bir inceleme nesnesi
olarak ele alınmıştır. Mekân fetişizmine dayalı hâkim paradigmayı eleştirerek
mekânın toplumsalla ilişkisini kuranlar Yeni-Marksistler olmuş; Manuel
Castells (1972), David Harvey (1973) ve Henri Lefebvre (1974) mekânı
ideolojik, siyasal ve toplumsal süreçlerden bağımsız düşünülemeyecek
toplumsal bir ürün olarak kavramayı önermişlerdir. Diğer yandan Marksist
geleneğin dışında Michel Foucault (1963, 1975) iktidarı gündelik yaşamın
bütün düzlemlerinde yeniden tanımlayarak yani iktidarın her yerdeliğine
vurgu yaparak mekânsal düzenlemelerle iktidarı ilişkilendirmiş; sosyal
bilimlerin mekân körlüğünü yıkmada önemli bir rol oynamıştır. Mekânı ve
mekânsal süreçleri toplumsal cinsiyet ilişkileri bağlamında tartışmaya açanlar
ise 1980’li yıllarda Feminist kuramcılar olmuştur. Mekânı çalışma konusu
edinen alanların hem eğitiminde hem mesleklerinde kadınların sayısal artışı,
1970’lerin ortalarından başlayarak eko-feminizmin zuhur edişi, 1990’lara
gelindiğinde postmodernizm bağlamında mekân, zaman-mekân ilişkisi ve
kimlik sorunu tartışmaları, mekâna yönelik Feminist ilginin gelişmesini
sağlamıştır. Bu ilgi doğrultusunda “feminist coğrafya” akımı gelişmiş,
kadınlar ve planlama hareketi ortaya çıkmış, antropolojik ve kültürlerarası
Feminist araştırmalar, mekân boyutunu içermeye başlamıştır.
Türkiye’de ise, mekân ile cinsiyet arasındaki rabıtayı gören akademik
literatürün oldukça zayıf olduğu söylenebilir. Yakın zamanlarda yayınlanan
bir iki çalışma istisna tutulursa Ayten Alkan’ın çalışmaları bu alanda öncü rol
oynamıştır. Akademik/teorik üretiminin temeline Serpil Sancar’ın “sosyal
bilimlerin bütün disiplinlerinin kendi kavram ve yönteme dair araçlarını
cinsiyet perspektifinden yeniden okumayı/kavramayı deneme” önerisini
yerleştirerek kente ve feminizme metinler arası okumalar yapmış olan Alkan,
yerel yönetimler ve cinsiyet üzerine kaleme aldığı doktora tezinde kadınların
kentteki görünmez varlığını görünür kılma çabasına girişmiştir. Cins Cins
Mekân (2009) ise, Alkan’ın söz konusu izleğin peşinden giderek bu sefer
mekân ile cinsiyetin bütün halleri arasında ünsiyet kesbeden metinleri bir
araya getirdiği teorik açıdan oldukça zengin ve özgün bir kitap.
On iki farklı çalışmanın yer aldığı Cins Cins Mekân’ın sunuş yazısında Alkan,
bir yandan söz konusu metinleri birbiriyle ilişkilendirirken diğer taraftan
mekân/kent çalışmaları ile feminist literatürü nasıl buluşturabildiğine ilişkin
EBT_SAYI_26.indd 188
3/14/11 11:36 AM
Remzi Altunpolat
otobiyografisini anlatıyor. Aynı zamanda Türkiye’de akademik camiada
kendisine yer bulamamış; fiziksel coğrafya bir yana toplusal ve davranışsal
coğrafyanın da toplumsal cinsiyet karşısında yansız görünmekle birlikte
erkekleri incelediğinden yola çıkan; kadınların haritaya yerleştirilerek görünür
kılınmasını odak noktası olarak belirleyen ve coğrafi araştırmalarda kadınların
gözden kaçırılmalarının nedenlerini sorgulayan “feminist coğrafya”nın teorik
dinamiklerini ortaya koyuyor.
Kitabın ilk makalesi olan “Eril Kente Dönüş”(s.36-62) ile kitaptaki diğer
metinlerin analizi için Ayten Alkan’dan sonra handiyse ikinci bir teorik bir
çerçeve sunan Levent Şentürk bugüne kadar yapılmış mekân çalışmalarında
cinsiyet denildiğinde asıl olarak kadının anlaşılmasını problematize ederek
erkekliğin/erilliğin yol açtığı sorunların bir anlamda perdelendiğine vurgu
yapıyor. 2007-2008 döneminde Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Mimarlık
Bölümü öğrencileriyle birlikte yürüttüğü ve adını “eril kent” olarak
belirledikleri bitirme projesinde, Eskişehir özelinden hareketle kentteki erillik
yapılarını, “heteronormatif” düzeni, cinsiyetçi pratikleri ve toplumsal cinsiyet
yapılarını görmeye yönelik çabalarının hikâyesini anlatıyor. Bu süreçte
mimarlık öğrencilerinin mekânların cinsiyetlerini izlemekte nasıl bir makro
körlükle davrandıklarını ortaya koyarken mimarlık pratiklerini ve mimarlığın
militer kökenleriyle bağını erillik üzerinden sorguluyor. Mimarlık bağlamında
epistemolojik süreklikte çatlakların ortaya çıkışını, bu çatlakların akademideki
geleneksel iktidar örüntüleri içerisinde ne edenli tehditkâr olabileceğine dikkat
çekiyor.
189
Aksu Bora, başlığını Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Her Şey Yerli Yerinde isimli
şiirinin bir dizesinden alan “Rüyası Ömrümüzün Çünkü Eşyaya Siner”(s.63-75)
makalesinde ev metaforu üzerinden cinsiyet-mekân ilişkisini tahlil etmeye
yöneliyor. Ev ve evde olup bitenlere, oradaki sürekliliklere ve değişimlere
dair feminist bir perspektif geliştirmeye çalışırken aile, ev/hane içi emek ve
kamusal/özel ayrımın ötesinde neleri sorunsallaştırmak gerektiğini üzerinde
duruyor. İnsanlık kültürünün tamamı bir ev kurma hikâyesi olarak kurulacaksa
artık evin daha geniş bir anlamda ele alınması; Luce Irıgaray’ın yaptığına
benzer bir biçimde pek çok yaratı, inanç, ideoloji, dil, kavram ve kuramla
birlikte düşünülmesi gerektiğine vurgu yapıyor. Diğer taraftan evin Türkçe’nin
duyguyla ve tarihle yüklü kavramlarından biri olmasından hareketle Samiha
Ayverdi, Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Hamdi Tanpınar, Yakup Kadri
Karaosmanoğlu, Peyami Safa gibi Cumhuriyetin ilk dönem yazarlarının
yapıtları yardımıyla Türkiye’de modernleşme ve ulus inşası süreçlerine ışık
tutuyor. Bu bağlamda evin tam da bu süreçleri yeniden kurgularken başvurulan
EBT_SAYI_26.indd 189
3/14/11 11:36 AM
Mekânda Cins(iyet)in İzini Sürmek Ya Da Cins Cins Mekân
tılsımlı bir kavram olarak yalnızca beşiğine yatırıldığımız ailemizin evini değil
milletin evini de imlediğini vurgulayarak eve dönme-evden kaçış denkleminde
Türk modernleşmesinin çatışkılarına değiniyor.
Serpil Çakır “Osmanlı’da Kadınların Mekânı, Sınırlar ve İhlaller”(s.76-101)
başlıklı yazısında Osmanlı toplumsal cinsiyet rejiminin niteliğini İstanbul
örneği üzerinden fiziksel mekânların izlerini sürerek ortaya koymaya çalışıyor.
Sadece imparatorluk başkenti (pây-i taht) değil aynı zamanda modernleşme/
batılılaşma sürecinde Osmanlı’daki dönüşümün hızını ve yönünü gösteren
önemli bir laboratuar olarak İstanbul’da asayişi sağlamak üzere çıkarılan
fermanlar aracılığıyla kadın bedeninin fiziksel/mekânsal sınırla(mala)
r noktasında denetimine odaklanıyor. Kent içi kadınların ulaşım-dolaşım,
giyim-kuşam, hal ve hareketlerine dair fermanların cinsiyete dayalı mekânsal
sınırların nasıl yeniden ürettiğini, mekânsal ayrışmayı nasıl derinleştirmeye
çalıştığını gözler önüne seriyor. Bu bağlamda Osmanlı’daki modernleşme
sürecine paralel olarak dışarıya/kamusal mekânlara daha fazla çıkmaya
başlayan kadınların tanımlanmış mekânsal konumlara yönelttikleri itirazları
gösteriyor.
190
Yasemin İnce Güney “Konutta Mekânsal Organizasyon ve Toplumsal
Cinsiyet: Yirminci Yüzyıl Ankara Apartmanları” (s.102-135) başlıklı
makalesinde Türkiye’de modernleşme sürecinde zuhur eden girift
dinamiklerin konut kültüründe meydana getirdiği sosyo–mekânsal
değişmelere projektör tutuyor. Genç Cumhuriyet’in başkenti Ankara’daki
değişimleri ülke sathındaki değişimlere model kabul ederek, Ankara apartman
dairelerinin mekânsal organizasyonunda yaklaşık 80 yıl boyunca meydana
gelen değişmeler üzerinden bir yandan cinsiyet rollerine ve ilişkilerine diğer
yandan ev içi mahremiyet algılarındaki farklılaşmalara bakıyor. Apartman
konutlarının gerek tasarım gerekse kullanımlarındaki değişimlerin sosyokültürel dönüşümlerin izlerini sürerken temel referanslardan biri olabileceğini
belirtiyor.
Elif Ekin Akşit “Kadınların Hamamı ve Dönüşümü”(s. 136-167) adlı,
kadınların yeni mekânlar tecrübe edebilmesi, yeni mekânlar yaratabilmesi
açısından yeri değiştirilen ve devam edemez hale geldikleri eski mekânlara
geri dönerek işe başlamaları gerektiği tespitiyle başlayan yazısında; yeni ve
eski mekânlar ekseninde tarihî hamamların kadınların mekânlarla ilişkisinde
sağladığı sürekliliği, hamamlara atfedilen yarı kamusal alan olma vasfını ve
söz konusu kamusallığın neyi ifade ettiğini ortak mekân kullanım pratikleri ve
sınıfsal/etnik farklılaşmalar üzerinden XVI. y.y.’dan kalma Ankara Ulus’taki
EBT_SAYI_26.indd 190
3/14/11 11:36 AM
Remzi Altunpolat
Şengül Hamamı özelinde tartışmaya çalışıyor. Buradan hareketle eski ve yeni
hamamları kadınların şehir kullanım haritalarının bir parçası olarak yeniden
kodluyor.
Hülya Arık “Kahvehane’de Erkek Olmak: Kamusal Alanda Erkek Egemenliğin
Antropolojisi”(s.168-201) başlığını taşıyan yazısında farklı sosyo-tarihsel
düzlemlerde farklı sınıf ve kimliğe sahip erkeklerin uğrak yeri, gündelik
hayatın içinde her zaman bir erkek mekânı olan kahvehaneleri mercek altına
alıyor. Toplumsal cinsiyetin mekâna dair anlamlarının nasıl oluşturulduğunu,
bu bağlamda kamusal alanda “hegemonik erkekliğin” nasıl kurulduğunu ve
gücün nasıl müzakere edildiğini anlamak adına kahvehaneyi inceliyor. Arık,
kahvehaneyi kahvehane yapan sosyal kurallar mevcut olduğunu, bunların
başında da ‘kahvehanenin cinsiyeti’nin geldiğini vurguluyor. Diğer taraftan,
kahvehanedeki erkekliğin, mekânın fiziksel sınırlarını aşarak hayatın diğer
birçok alanında gerçekleştirilen erkek kimliklerine dönüştüğünü, kahvehanede
erkek olmanın birçok başka alanda deneyimlenen ve sunulan erkek öznelliğinin
devamı olduğunu kahvehane müdavimlerinin kendi anlatımlarından yola
çıkarak anlatmaya çalışıyor. Bununla birlikte toplumsal cinsiyet kimliğinin
salt hegemonik erkeklik değil kadınlık ve alternatif erkeklikler bazında da
şekillendiği söylemsel bir alan olduğunu belirtiyor kahvehanenin.
191
Arzu Yılmaz, “Benim Adım Bayram, Herkes Bu Tezgâha Hayran: Kadın-Kent
İlişkisinde Sosyete Pazarı Durağı” (s.202-216) adlı çalışmasında Türkiye’nin
1990’lı yılların başlarında tanıştığı, ünlü hazır giyim markalarının taklitlerini
tüketiciye görece ucuz fiyata sunarak kısa sürede yaygınlaşan ve artık bir
fenomen haline gelmiş bulunan “sosyete pazarları”nı ela alıyor. Bu fenomeni
yaratanın sosyete pazarlarının müşteri profilinin neredeyse tamamını
oluşturan kadınlar olduğunu belirtiyor. Ayrancı Ankara Sosyete Pazarı örneği
çerçevesinde sosyete pazarlarının kadın-kent ilişkisi sorunsalından feminist
bir perspektifle okunduğunda kadınların kamusal alandan dışlanmışlıklarına
karşı alış-veriş yoluyla geliştirdikleri bir direnme pratiği olduğuna vurgu
yapıyor. Diğer bir deyişle alış-veriş kadınlar için kent hayatına dâhil olma
imkânı veren bir sosyalleşme biçimi Yılmaz’a göre. Kadınlar kendilerini
özgür ve güvende hissettikleri zaman ve mekânda yeni bir toplumsallık inşa
ediyor, verili toplumsal cinsiyet kodlarından arınmış bir ilişki kurma çabası
deneyimliyorlar. Sosyete pazarlarında ne kadınlar edilgen ve görünmez
ne de erkekler etkin ve baskılayıcı. Erkek satıcıların dişileşmesi, eril dilin
parodileşmesi söz konusu.
EBT_SAYI_26.indd 191
3/14/11 11:36 AM
Mekânda Cins(iyet)in İzini Sürmek Ya Da Cins Cins Mekân
Aslıcan Kalfa, Bilge Sevim Aytekin ve Zeynep Özge Dinç, “Kent İçi
Ulaşımın Cinsiyeti: Ankara Örneği” (s.217-242) başlıklı ortak çalışmalarında
kadınların kentteki hareketliliğinin imkân ve sınırlılıklarını belirleyen en
önemli parametrelerden biri olan kent içi ulaşımın niteliğini odak alıyorlar.
Yazarlar; güvenlik, ulaşım araçlarının tasarımı, güzergâh, zamanlama,
fiyat tarifesi, bilgi ve yönlendirmenin kadınların kent içi ulaşım araçlarına
erişimini etkileyen başlıca faktörler olduğunu; kadınların ulaşım araçlarını
erkeklerden farklı amaçlar ve mekânlar için farklı zamanlarda kullandıklarını
bakla bir deyişle toplumsal cinsiyet ilişkilerinin kadınların kent içi ulaşım
gereksinimlerini ve beklentilerini farklılaştırdığını söylüyorlar. Buradan
hareketle kentsel yapılanmalar içerisinde cinsiyet körü ulaşım örüntülerinin
Ankara’da nasıl bir şekil aldığını toplumsal cinsiyet perspektifinden
değerlendirmeye tabi tutuyorlar.
192
Hasan Üstün “Kadınların Tarihi, Erkeklerin Kararı: Antalya ‘Şeker
Fabrikası’nın Anı Değeri” (s.243-263) başlığına sahip yazısında Antalya
kent merkezinde 60 yıldan fazla kadınlara ve çocuklara mahsus hizmet üreten
Doğumevi, İsmet İnönü Kız Enstitüsü ve İnönü İlköğretim Okulu binalarının
yeraltı çarşısı ve otopark yapılmak üzere Antalya Büyükşehir Belediyesi’nce
yıkımı öncesindeki karar süreçlerinde hâkim olan erkek egemen bakışa
dikkat çekerek kent tarihi ile kadınların tarihinin iç içe geçişinin serencamını
anlatıyor. Bir anlamda Antalya’daki mekâna/kentsel dokuya gömülü kadın
modernleşmesi tarihini kayda geçiren Üstün, erken cumhuriyet döneminin aile,
kadın ve çocuk sağlığı ve kadınların eğitimi politikalarına paralel olarak kentin
merkezine inşa edilen bu yapıların kentsel dönüşüm temelinde rant üretimi
ve dağıtımı amacıyla gözden çıkarılışına ayna tutuyor. Bu süreçte kadınların
yerel siyasetin gerek formel gerekse enformel–klientalist mekanizmalarına
etki edecek temsil ve baskı gücene sahip olamamaları, karar alma süreçlerinde
yer alamamalarının birçok yerel ve yerel üstü dinamikle bir araya geldiğinde
kadınların tarihinin mekândan silinmesiyle sonuçlandığını vurguluyor.
Aslı Zengin, “Devletin Cinsel Kıyıları: İstanbul’da Fuhşun Mekânları”
(s.264-283) adını taşıyan yazısında “devletin kıyıları” kavramsallaştırmadan
hareketle devletin, iktidarını ve bu iktidarın hedefi olan belli özneleri cinsellik
ve mekân kesişiminde nasıl kurduğuna bakmaya çalışıyor. Bu bağlamda
devletin fuhuş üzerinden oluşturduğu mekânsal düzenlemeleri baz alarak
kendisine nasıl bir cinsel iktidar/tahakküm alanı inşa ettiğini gözler önüne
seriyor. Devlet, fuhşa dair hukuksal düzenlemelerle seks işçilerinin bedenleri
için belirli yerler tasarlayıp ve bu bedenleri o mahallere sürerken aynı zamanda
mekân üzerinden sıkı bir denetim geliştiriyor. Seks işçilerinin yerlerinden
EBT_SAYI_26.indd 192
3/14/11 11:36 AM
Remzi Altunpolat
edilme pratikleri eril cinselliğe yaslanan bir devlet iktidarına imkân yaratırken
aynı zamanda devletin cinsel kıyılarını hudutlarını belirliyor.
Yasemin Öz, “Ahlâksızların’ Mekânsal Dışlanması” (s. 284-302) başlıklı
yazısında 12 Eylül askerî rejiminde saçları kazınarak İstanbul’dan başka
şehirlere sürülen erkek eşcinseller, travesti ve transseksüel kadınlardan ve yine
aynı dönemde sahneye kadın kıyafetiyle çıkma yasağı getirilen ‘erkekler’den
başlayarak, 1996 İstanbul Habitat-II İnsan Yerleşimleri Zirvesi’nde Ülker
Sokak’ta, 2006 yılında ise Ankara Eryaman’da travesti ve transseksüellere
yönelik saldırılara, Bursa’da gökkuşağı yürüyüşü yapmak isteyen LGBTT
(Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti, Transseksüel)’lerin Bursasporlu
taraftarlarca linç edilme girişimlerine; oradan nefret cinayetlerine, nihayet
LGBTT hareketinin insan hakları mücadelesi, kurumsallaşma çabaları ve
bu yolda karşılaştıkları hukuksal engellere kadar LGBTT’lerin tarihsel
panoramasını çiziyor. LGBTT’lerin yersiz-yurtsuzluğuna, hayatın her
alanında olduğu gibi mekânlardan da dışlanmışlığına vurgu yapıyor. Nitekim
kitabın başında Ayten Alkan, LGBTT’lerin iktidarın salt nesnesi/kurbanı değil
aynı zamanda dışlanma ve şiddete karşı yürüttükleri mekânsal ve hukuksal
mücadelelerle bir öznellik konumu ürettiklerini; LGBTT hareketinin kadın
hareketinin tarihinden farklı olarak yurttaşlık mücadelesiyle yerel mekânsal
mücadeleyi birlikte yürütüyor olmasının önemli bir özellik olması hasebiyle
üzerinde durmaya değer olduğunu söylüyor.
193
Sema Buz “Köken Ülke - Sığınılan Ülke Hattında Kadın Sığınmacılar ve
‘Geçicilik’” (s. 303-327) başlıklı makalesinde sığınma deneyimi ve mekân
ilişkisini kadın sığınmacılar pratiği üzerinden irdelemeye çalışıyor. Buz,
tek başına göç etmeleri ve hareketlilikleri ile ilgili kısıtlayıcı uygulamalar,
sığındıkları ülkelerde kullandıkları ve görünür oldukları mekânların azlığı
ve sığındıkları ülkelerin sığınmacıları özellikle de kadınları bütünleştirmeye
yönelik politikalarının eksikliği nedeniyle evin daha çok bir kadın mekânı
olarak konumlanmasına yol açtığını ifade ediyor. Sığınma deneyimi
çerçevesinde mekânın değişebilirliğine ve geçiciliğine kadınlar veçhesinden
bakarak göç, kadın göçü ve feminist kuramın göç sürecinde kadınların
görünürlüğüne katkısı meselelerine odaklanıyor.
Sonuç olarak Cins Cins Mekân, bir yandan cinsiyet hallerinin mekân
dolayımıyla ne şekilde kurulduğuna, öte yandan cinsiyetlendirilmiş
mekânlarda karşılaşan bedenlerin nasıl bir kamusallık meydana getirdiklerine
dair çarpıcı bir kitap.
EBT_SAYI_26.indd 193
3/14/11 11:36 AM
Mekânda Cins(iyet)in İzini Sürmek Ya Da Cins Cins Mekân
NOTLAR
1 Manuel Castells, La Question Urbaine, François Maspero, Paris, 1972;
David Harvey, Social Justice and the City, Edward Arnold, London, 1973
(Sosyal Adalet ve Şehir, çev: Mehmet Moralı, Metis Yayınları, İstanbul,
2003); Henri Lefebvre, La Production de l’Espace, Editions Anthropos,
Paris, 1974.
2. Michel Foucault, Naissance de la Clinique: Une Archéologie du Regard Médical, Presses Universitaires de France, Paris, 1963 (Kliniğin
Doğuşu, çev: Temel Keşoğlu, Doruk Yayınları, İstanbul, 2002); Surveiller
et Punir: Naissance de la Prison, Gallimard, Paris, 1975 (Hapishanenin
Doğuşu, çev: Mehmet Ali Kılıçbay, İmge Kitabevi, Ankara, 1992).
3. Bülent Duru & Ayten Alkan (der. ve çev.), 20. Yüzyıl Kenti, İmge Kitabevi,
Ankara, 2002; Özgür Sevgi Göral, “Ayten Alkan’la Söyleşi: ‘Dünyanın
Bütün İşçileri, Çoraplarınızı Kim Yıkıyor?”, Mesele, sayı 38 (Şubat 2010).
194
4. Gönül Bakay/Ayşen Akpınar/Handan Dedehayır (ed). Kadın ve Mekân
& Tutsaklık mı Sultanlık mı?,Turkuvaz Kitap, İstanbul, 2010; TMMOB
Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Cinsiyet ve Mimarlık, Dosya:19 (Nisan
2010).
5. Serpil Sancar, “Üniversite’de Feminizm? Bağlam, Gündem ve Olanaklar”,
Toplum ve Bilim, sayı: 97, 2003.
6. Ayten Alkan, Yerel Yönetimler ve Cinsiyet: Kadınların Kentte Görünmez Varlığı, Dipnot Yayınları, Ankara 2005
7. Bu konuda yapılmış önemli bir derleme olarak bkz. Nazmiye Özgüç,
Kadınların Coğrafyası, Çantay Kitabevi, İstanbul, 1998.
8. Heteronormativite; toplumu kadın-erkek dikotomisi çerçevesinde kurgulayarak, bir yandan cinsiyete özcü bir anlam atfeden, bu anlamda toplumsal cinsiyet rollerinin yeniden üretimini ve pekiştirilmesini sağlayan, diğer
yandan heteroseksüelliğin ‘normal’ ve ‘yegâne’ (var)oluş olduğu kabulünden hareketle cinsel pratiklerin salt karşı cinsten kimseler arasında müm-
EBT_SAYI_26.indd 194
3/14/11 11:36 AM
Remzi Altunpolat
kün olabileceğini iddia eden bir iktidar düzeneğidir.http://www.feminisite.
net/news.php?act=details&nid=514 ,http://en.wikipedia.org/wiki/Heteronormativity
9. Hegemonik Erkeklik; belli bir toplumsal/kültürel formasyon içerisinde
kültürel olarak desteklenen, yüceltilen, örnek gösterilen ve mazur görülen
cinsiyet pratiklerinin oluşturduğu, söz konusu formasyon içerisindeki diğer
erkeklikleri az ya da çok etkileyebilen bir erkek olma biçimidir. Koşullara,
zamana ve kültürel bağlama göre farklılıklar göstermesine rağmen, hegemonik erkekliğin temel unsurlarını değişken özellikleri değil, muhafaza
edilenler belirler. Cinsiyetçilik, homofobi, ırkçılık/milliyetçilik ve bütün
bunların dolayımlandığı bir alan olarak militarizm hegemonik erkekliğin
oluşmasını ve pekişerek normal/normatif kılınmasını sağlayan unsurlardır.
Bkz. Remzi Altunpolat, “Sürüne Sürüne Erkek Olmak ya da Türkiye’de
Hegemonik Erkekliğin Azameti ve Sefaleti Üzerine”, İdea İnsan Bilimleri Dergisi, Sayı:1 (Bahar 2009).
10. Devletin kıyıları (margins of the state) kavramı, devleti rasyonel bir
yönetim tarzı/yönetimsellik üzerine kurulu siyasal bir düzenek olarak değil
şiddet ve düzenleyici işlevler arasında sürekli ilişki kuran mutlak bir iktidar alanı olarak anlamayı önerir. Bu anlayış, devletin özel bazı hukuksal
düzenlemeler aracılığıyla belirli bireyleri belli nüfuslara dönüştürmesi ve
bu yolla onları bazı kayıtlamalara tabi tutmasıyla somutlaşır. Örneğin burada mevzuubahis olan seks işçileri ve fuhşa yönelik düzenlemeler gibi.
Veena Das & Deborah Pool, Anthropology in the Margins of the State
(2004)’den aktaran Aslı Zengin, Cins Cins Mekân, (der). Ayten Alkan,
Varlık Yayınları, İstanbul, 2009, s. 266.
195
11. Lezbiyen: Cinsel ya da duygusal anlamda kadınlara yönelimi olan kadın;
kadın eşcinsel.
Gey: Cinsel ya da duygusal anlamda erkeklere yönelimi olan erkek; erkek
eşcinsel.
Biseksüel: Her iki cinse de cinsel ve/ veya duygusal yönelimi olan kadın
ve ya erkek.
Travesti: Toplumsal anlamda, karşı cinse ait kıyafetlere, görünüme ve
tavırlara bürünmekten hoşlanan kişi. Genellikle, travesti dendiğinde daha
çok kadın kılığındaki erkekler akla gelse de travesti kelimesi aslında hem
erkek hem de kadın için geçerlidir.
EBT_SAYI_26.indd 195
3/14/11 11:36 AM
Mekânda Cins(iyet)in İzini Sürmek Ya Da Cins Cins Mekân
Transseksüel: Doğuştan gelen biyolojik cinsiyetine karşın kendini karşı
cinsiyete ait hisseden kişi. Hem erkek hem de kadın için geçerlidir. Yani
kişi biyolojik olarak erkek olduğu halde kadın olmayı; biyolojik olarak
kadın olduğu halde erkek olmayı isteyebilir. Kişinin davranışlarından
çok iç dünyasında kendisini karşı cinsten biri gibi görmesi, hissetmesidir.
Bu nedenle transseksüel kelimesi daha çok ruhsal eğilimler için belirleyicidir. LGBTT Hareketi Üzerine Sözlük Çalışması, (der.) Esra Aşan,
http://www.feminisite.net/news.php?act=details&nid=514, erişim tarihi:
25.01.2010.
12. Alkan, Cins Cins Mekân, s. 25.
196
EBT_SAYI_26.indd 196
3/14/11 11:36 AM
EĞİTİM BİLİM TOPLUM DERGİSİ
YAZI BİÇEMİ*
A)Yollamalar, Kaynakça ve Dipnotu
1.Metin içinde yapılacak yollamaIar ayraç içinde (Yazar,kaynağın yayımlandığı
yıl:sayfa numarası sırasıyla) gösterilecektir. Kaynakça da bu yolIama sistemine
göre düzenl enecektir. Aşağıda farklı nitelikte kaynakların metin içinde ve
kaynakçadaki yazılış biçimleri gösterilmektedir:
a)Tek yazarlı kitaplar ve makaleler
Kaynakçada: Tilly, C. (2001), Zor, Sermaye ve Avrupa Devletlerinin Oluşumu
(Ankara:İmge Yayınları,1. Baskı) (Çev.K.Emiroğ lu).
Metin içinde yollamada:... (Tllly,2001:120).
Kaynakçada:Robinson, William I. (2001), “Social Theory and Globalization: The
rise of a transnational state” Theory and Society 30:157-200.
Metin içindeki yollamada: ...(Robinson, 2001:170).
b)İki yazarlı kitaplarla makaleler
Kaynakçada:Hirst, Paul/Thomson,Grahame (2000) Küreselleşme Sorgu lanıyor
(Ankara:Dost Kitabevi) (Çev.Ç.Erdem E.Yücel).
Metin içindeki yollamada:...( Hirst/Thomson, 2000:80).
Kaynakçada: Robinson, Will iam I./Harris, Jerry (2000), “Towards A Global Rul
ing Class? Globalization and the Transnational Capitalist Class”, Science and
Society (Cilt:64,Sayı.1) 11-54.
Metin içindeki yollamada:...(Robinson/Harris,2000:40).
EBT_SAYI_26.indd 197
3/14/11 11:36 AM
c)İkiden çok yazarlı kitapIarIa makaIeler
Kaynakçada:Heitmeyer,Wilhelm/Müller,Joachim/Schröder,Helmut
(1997),VerIockender FundamentaIismus (Frankfurt:Suhrkamp Verl ag).
Metin içindeki yollamada:...(Heitmeyer vd.,1997:171).
d)DerIeme yayınIar içinde yer alan makaIeIer
Kaynakçada: Boratav, Korkut (2000), “EmperyaIizm mi? KüreselIeşme mi?”
Tonak, E.Ahmet (Der.), KüreselIeşme (Ankara:İmge Yay.):15- 25.
Metin içindeki yollamada: ...(Boratav,2000:21).
e)Yazarsız yayınIar ya da diğer kaynakIar
Kaynakçada: DİE (1996), İstatistik GöstergeIer 1923-1995, (Ankara). Metin içindeki
yollamada: ...(DİE,1996:141).
f)Bunların dışında adı uzun resmi yayınlara ya da mevzuata metin içinde
yapıIacak yolIamaIarda kısaltmaIar kulIanılmaIıdır. Örneğin Yüksek Öğretim
Kanunu (YÖK), MilIi Eğitim Temel Kanunu (METK) gibi.
2)Yollamalar dışındaki açıklamalar için dipnotu kullanılmalıdır. Ancak, sayfa
düzeninde yarattığı sorunlar dolayısıyla dipnotu olabildiğince az kullanılmalı ve
yazının sonuna eklenmelidir.
B)Yazının yazılacağı bilgisayar programları, Font ve Harf Büyüklükleri
1)Yazı PC’de hazırIandıysa “Word for Windows”un değişik versiyonIarında (2.07.0), AppIe Macintosh’ta hazırIandıysa Microsoft Word’un değişik versiyonIarında
(4.0- 5.1) “save” edilmiş bir diskette ve aynı zamanda 3 nüsha A4 boyutunda
bilgisayar çıktısı olarak verilmelidir.
2)Yazının ana böl üml erinde 12 punto, dipnotu, özet kaynakça, tablo gibi
bölümIerinde ise 10 punto harf büyükIüğünün ve Times (New Roman Times)
karakterinin kullanılması gerekmektedir.
3)YazıIarda 800-1000 karakteri aşmayacak hem Türkçe hem İngilizce özet yer
almaIıdır.
EBT_SAYI_26.indd 198
3/14/11 11:36 AM
4)Orta başlık yazı alanının ortasında, yan başlık yazı alanının sol kenarında,
girintisiz, kalın ve paragraf başlığı satır başından itibaren yazılır. Orta ve yan
başlıklarda kelimlerin tamamı büyük harfle başlar, paragraf başlıklarında
sadece ilk kelime büyük harfle başlar ve metin devamında gelir. Başlıklarda
numaralandırma ve harflendirme yapılmamalıdır.
C) Yayımlanma Koşulları
1)Dergiye gönderilecek yazıIar başka bir yerde yayımlanmamış ya da yayımIanmak
üzere gönderilmemiş olmaIıdır. Eğitim Bilim TopIum Dergisi yayımlanan yazıların
bütün yayın haklarına sahiptir.
2)Bir yazının dergide yayımIanması hakem kuruI unun konu alanı ile ilgiIi
üyelerinden ya da yayın kurulunun yeniden belirleyeceği ilgili bilimcil erden en
az üç hakeme yollanıp çoğunluğunun olumlu kararı ile yayınlanır.
3)Hakem kuruIu tarafından öneriIen değişikIikIer benimsenmezse, yazı
yanzarlar)! tarafından geri çekiIebiIir. Ayrıca, böyIe durumIarda yayın kuruIu
yazıyı geri çekme ya da başka hakeme göndermek konusunda tam yetkilidir.
4)Derginin hakemli bölümünde yer alacak makaleler hakem önerilerine uyularak
düzeltilmek zorundadır. Düzeltme yapılmayan yazılar hakemli bölümden çekilmiş
sayılır.
5)Hakemli yazılarda bilimsel anlatımın gerektirdiği öğelere ve ölçütlere uyulur.
Bunun dışında kaldığı düşünülen yazılar hakemsiz bölümde (TARTIŞMA)
değerlendirilir.
6)TARTIŞMA yazıları
a-Yaklaşık 5 sayfayı geçemez,
b-Yayın Kurulu’nun incelemesinden geçerek yayımlanır,
c-Yazıda yer alan/alacak iddiaları açıklayan/destekleyen belgelerinin
bibliyografik kimlikleri Kaynakça’da ya da Dipnotlar bölümünde mutlaka belirtilir.
Ya da belgenin aslı/fotokopisi konulur.
7)(1) ay içerisinde Yayın Kurulu ile herhangi bir şekilde iletişim kurmayan ve
bu süre içersinde Hakem Değerlendirme Raporu göndermeyen hakemlerin
değerlendirmeleri dikkate alınmaz ve anılan yazı için yeni hakem belirlenir.
EBT_SAYI_26.indd 199
3/14/11 11:36 AM
8)Düzeltilmesi için yazar(lar)ına gönderilen makaleler (1) ay içerisinde hakemlerin
değerlendirmelerine uyularak düzeltilir ve EĞİTİM BİLİM TOPLUM DERGİSİ Yayın
Kurulu’na ulaştırılır.
9)(KİTAP TANITIMI) makale formatında olmak zorundadır. Tanıtım yazısının
ayrı özgün bir başlığı ve bu başlık altında kitabın açık bibliyografik kimliği
olmalıdır. Kitabın adı tanıtım yazısının ana başlığı olamaz. Tanıtım yazısı eleştiri
ve değerlendirme içermelidir. Tanıtım yazısına kitabın neden söz ettiğini anlatan
çok kısa (2-3 cümle ya da 1 paragraf) İngilizce bilgi eklen¬melidir. Ayrıca özgün
başlığın İngilizcesi de verilmelidir.
10)Yazarlar ile yazının hakem kurulu arasındaki ilişki Yayın Kurulu tarafından
sağlanır.
11)Yazılardaki tüm değişiklikler yazarları tarafından yapılır.
12)Hakem Kurulundan geçen ve son biçimi verilen yazılar üzerinde değişiklikler
yapılamaz. Her ne nedenle olursa olsun yazısını yayımlamaktan vazgeçen bir
yazar, yazısını başvurudan sonra en çok 15 gün içerisinde yazısını geri çekebilir.
13)Yazıların 7000 sözcüğü aşmaması önerilir.
14)Yazının yayımlanması durumunda beş adet dergi yazar(lar)a gönderilir.
15)Bilimsel toplantılarda sunulmuş ve başka bir yerde yayınlanmamış
bildirilerin tam metni yayın kurulu kararı ile yayınlanır.
* Web sayfamızda yayınlanmaktadır.
EBT_SAYI_26.indd 200
3/14/11 11:36 AM