TAYLORİZM VE PİYASA BAĞLAMINDA KAPİTALİST YÖNETİM

Transkript

TAYLORİZM VE PİYASA BAĞLAMINDA KAPİTALİST YÖNETİM
TAYLORİZM VE PİYASA BAĞLAMINDA KAPİTALİST
YÖNETİM TEKNİKLERİNİN EVRENSELLİĞİ VE
NESNELLİĞİ
Hasan Engin ŞENER
Özet:Bu makalede yönetim tekniklerinin evrensel olup olmadığı kapitalist araçların
sosyalist amaçlar için kullanılıp kullanılamayacağı üzerinden tartışılacaktır.
Kapitalist araçlar mikro düzeyde Taylorizm ve makro düzeyde piyasadır. V.I. Lenin’e
atıfla Taylorizmin Sovyetler Birliği’nde kullanılmasının nasıl meşrulaştırdığı, piyasa
sosyalistlerine atıfla da piyasanın sosyalizm amacı için nasıl meşrulaştırıldığı
tartışılacaktır. Makaleye göre Taylorizm ve piyasa her ne kadar farklı bir amaç için
kullanılabilir olsalar da ne evrenseldirler ne de nesnel. Farklı bir amaçla kullanmak
için öncelikle araçların niteliğinin değiştirilmesi ve amaca uygun hale getirilmesi
gerekmektedir. Kaldı ki bu noktada da bile sorunsuz bir uygulama söz konusu değildir.
Anahtar Sözcükler: Sovyet Taylorizmi, Piyasa Sosyalizmi, Özyönetim, Yönetim
Teknikleri, Evrensellik.
Summary: In this article, the universality of management techniques will be debated
in the context of capitalist means to be used for socialist ends. By capitalist tools the
article means Taylorism at the micro-level, and market at the macro-level. It will be
debated how the Soviet Union’s use of Taylorism is legitimated with reference to V.I.
Lenin and how socialist use of markets is legitimated with reference to market
socialists. According to this article, neither Taylorism nor market is universal and
objective although they have been used for different aims. In order to use these tools
for a different aim, primarily the quality of these tools must be changed and adjusted
to the aim concerned. Moreover, even at this point, their implementation would still be
problematic.
Key Words: Soviet Taylorism, Market Socialism, Self-Management, Management
Techniques, Universalism.
Bu makalede tartışılacak en temel sorun, (yönetim) tekniklerinin ya da
araçlarının ideolojiden bağışık olup olamayacaklarıdır. Eğer teknikleri
ideolojik olarak konumlandırırsak, farklı amaçlarla aynı araçların
kullanılabilir olup olmadıklarını da tartışmaya eklememiz gerekir. Pratik,
kapitalist bir yönetim tekniği olan Taylorizmin sosyalizm tarafından
kullanıldığını Lenin örneğinde göstermiştir. Bu durumda ya tekniğin
ideolojik niteliği önermesinden vazgeçmek gerekecektir ya da kullanılan
tekniğin ya da aracın farklı amaçlarla kullanılmasının nasıl
meşrulaştırıldığını göstermek gerekecektir. Bu makalede ikinci yol
savunulmuştur.
Kapitalist sistemin en temel unsurlarından biri olan piyasanın sosyalizm
tarafından bir araç olarak kullanılması ikinci bir tartışma boyutu olarak
karşımıza çıkmaktadır. Piyasa bir yandan “sömürü” ve eşitsiz gelişmeyi
yaratırken, sosyalizm -geçici de olsa- bu araca nasıl izin vermektedir?
Belirtmek gerekir ki buradaki tartışma kapitalizm ile sosyalizm bağlamında
yapılacak olsa da, sosyalizmden anlaşılması gereken proletarya
diktatörlüğü ve/ya komünizmin ilk evresidir. Geçici olduğu iddia edilen bu
dönemde sosyalist devlet, kapitalizmin araçlarını (Taylorizm ve piyasa)
komünizm amacıyla kullanmaktadır. Dolayısıyla bu makalede çözülmek
istenen temel sorunsala geri dönülecek olursa: Araçlar, farklı amaçlar ile
kullanıldıklarında nasıl bir dönüşüme uğramaktadırlar ki örneğin
sosyalizm/komünizm amacıyla kapitalist teknikler bir araya gelmektedir?
Bu sorunun bir adım ötesi ise şu şekildedir: Kapitalist teknikler/yöntemler
sosyalist araçlar için kullanılabilir ise, kapitalist tekniklerin/yöntemlerin
evrensel ve nesnel oldukları savunulabilir mi? Bu tartışma aslında
işletmecilik ilkelerinin hem kamu hem de özel sektör için geçerli
olabileceğini savunan görüşün makro ölçekte tartışılması olarak da
görülebilir. Tartışılan bağlam kamu ve özel sektör değil daha geniş bir
şekilde kapitalizm ve sosyalizmdir.
“Reel” Sosyalizm
Sosyalizm tartışmalarında SSCB (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği)
deneyimi, sosyalizm kavramının yanına “reel” sıfatını alır. Bu kavramla
anlatılmak istenen hem “gerçek” sosyalizm koşullarının oluşmadığı hem de
“geçiş” aşamasına yapılan vurgudur.
Lenin (2003: 96-105) kapitalizmden komünizme “siyasal bir geçiş dönemi”
yani Proletarya Diktatörlüğü dönemi olmaksızın geçmenin mümkün
olmadığını açıkça belirtir. Devletin olmadığı yerde özgürlüğün de
olmadığını öne süren Lenin, bu dönemin özgürlükler dönemi olmadığının
altını çizer. Öyle ki komünizmin tek bir evresi olmadığını, aslında hem bir
ilk/alt evreden hem de bir üst evreden söz edilmesi gerektiğini belirten
Lenin, komünizmin ilk evres inde “adalet ve eş itliğin”
gerçekleştirilemeyeceğini ilave eder. Ancak bu dönemin önemli bir yanı
üretim araçları mülkiyetinin toplumsallaşmasıdır. Bu dönemde “çalışmayan
yemez,” ve “eşit nicelikte emeğe eşit nicelikte ürün” gibi sosyalist ilkelerin
gerçekleşeceğini ortaya koyar. “Herkesten yeteneklerine göre, herkese
gereksinimlerine göre” ilkesinin gerçekleşeceği evre (Lenin: 2003: 105,
106) ancak ve ancak komünizmin üst evresidir. İşte bu nedenle “reel”
sosyalizm döneminin komünizmin üst evresi olmadığının altının çizilmesi
gerekir. İşte bu noktada kapitalist yönetim tekniklerinin kullanımı
proletarya devriminde ve/ya komünizmin ilk evresinde meşrulaşır çünkü
bu evrede kapitalizmin kalıntıları üzerine bir inşa söz konusudur ki bu
kalıntılar arasında en önemlileri burjuva hukuku ve burjuva devleti yer alır:
“Bundan şu sonuç çıkar ki, komünist rejimde, belirli bir zaman boyunca,
yalnızca burjuva hukuku değil, burjuva devleti de sürer –ama burjuvasız
burjuva devlet!” (Lenin: 2003: 109). Bu bağlam, Taylorizmin Leninist
uygulamasına anlam kazandırır: Taylorsuz Taylorizm!
Piyasa ve Özyönetim
Eagleton sosyalizmin neden kapitalist tekniklere ihtiyaç duyduğunu
açıklarken Marx’a atıfta bulunmaktadır: “Marx hiçbir zaman sosyalizmin
yoksulluk koşullarında gerçekleşebileceğine inanmamıştır” (2011: 31).
Ancak sosyalizmin pratikte işletilen tarihteki biçimine baktığımızda
sermaye birikimine ihtiyaç duyulduğunu ortaya koyduktan sonra Eagleton
sermaye birikimini sağlamanın en iyi yolunun “kâr dürtüsünü
kullanmak” (2011: 31) olduğunu belirtir. Bu durumda bırakın kapitalist bir
tekniğin kullanımının meşruluk kazanmasını, bizatihi kapitalist bir değer
olan “kâr” meşruluk kazanmaktadır. Çünkü piyasa sosyalizmi ile birlikte
“kârlar topluma gidecek ama üretim piyasa anlamında etkin
olacaktı” (Desai, 2011: 298). Bir adım daha ileri giderek Eagleton (2011:
39) piyasa sosyalistlerinin Marx yorumuna atıfla “geçiş döneminde
piyasaların bir süre daha devam edeceği… aynı zamanda piyasaların
özgürleştirici olabileceği gibi sömürücü de olabileceği” öngörüsüne yer
verir. Tam da bu noktada bir ayrışma yapılması gereklidir. Piyasa,
kapitalizme özgü olarak kabul edilmeli midir? Piyasa sosyalistleri bunu
reddeder çünkü onlara göre “piyasa ilişkileri olmaksızın iktisadi muhasebe
düşünülemez” (Balckburn’den aktaran Eagleton, 2011: 39). Öyle ki piyasa
sosyalistleri bir ekonomik mekanizma olarak merkezi planlamayı hayli
sorunlu görerek yaşayabilir (viable) bir sosyalizm için piyasanın
mükemmel bir araç olmasa da elzem olduğunu savunurlar. (Schweickart,
1998: 10) O zaman piyasa, kapitalist ve sosyalist olmak üzere ikiye
ayrılırken tüm olumlu çağrışımlar piyasa sosyalizminde buluşur: “Piyasa
sosyalizmi özel mülkiyeti, sosyal sınıfları ve sömürüyü ortadan kaldırır.
Aynı zamanda iktisadi gücü gerçek üreticilere verir” (Eagleton, 2011: 40).
Eğer piyasalar kapitalizme özgü olarak görülür ise o zaman “geçiş dönemi”
ad hoc varsayımını kullanmak gerekecektir: “Troçki bile yalnızca geçiş
döneminde planlamayla birlikte piyas anın da var olmas ını
desteklemiştir” (Eagleton, 2011: 39). Geçiş dönemi varsayımına dayanarak
Marx’ı “piyasa sosyalisti” ilan eden Lawler (1998), Komünizmin aşamalı
bir şekilde gerçekleşeceğini, bu nedenle piyasanın hemen yok
edil(e)meyeceğini savunur. Paris Komünü’nü örnek olarak gösteren
Lawler (1998: 44) burada piyasanın yok edilmediğini, piyasanın insan
ihtiyaçlarına tabi kılındığını belirtir.
Kapitalizm, üretim araçları mülkiyetinin özel şahıslarda bulunduğu, fiyat
mekanizması ile iktisadi kararların alındığı ve kâr amacı güdülen ekonomik
bir sistemdir. Bu noktada piyasa mekanizmasının işlemesinin en önemli
koşulu serbest piyasadır. Aren (2009:141) kapitalist ekonomi içinde bunun
fiilen olanaksız olduğunun ve kapitalist sistemde var olan tek piyasa
biçiminin tam rekabet piyasası olmadığının altını çizer. Bu bağlamda
sosyalist ekonominin kapitalizmden temel farkı üretim araçlarının (üretilen
mal ve hizmetlerin değil) toplumsal ya da kamusal mülkiyetidir. Böyle bir
sistemde üretimi fiyat mekanizması değil merkezi planlama belirler. Üretim
araçlarının mülkiyeti ve fiyat mekanizması dışındaki üçüncü temel fark
“kâr” amacıdır. İdeal sosyalist bir sistemde “sömürü” olmayacağından
“kâr” da olmayacaktır. Bu üç temel noktada birbiriyle çelişen iki sistemin
varlığı bağlamında asıl sorunsala geri dönüş yapılabilir: Kapitalizme özgü
bir aracı sosyalizm nasıl ve ne amaçla kullanmaktadır?
Boratav’a göre (2010: 261-262) piyasa ve planlamanın bir arada
bulunabileceği üç model öngörülebilir. Bu modeller çerçevesinde işletmeler
plan kısıtı içerisinde serbestçe karar alabilir ve kâr için üretim yapabilirler.
Boratav’ın (2010: 263-264) kâr için üretim yapan bir işletme göz önünde
bulundurulduğunda, Yugoslav özyönetim usulüne uygun düşen birinci
modele göre mülkiyet topluma, işletmelerin yönetimi ise işçilere aittir.
İkinci model ise bazı Doğu Avrupa ülkelerindeki ama özellikle
Macaristan’a denk düşen ekonomi politikalarını anlatır. Buna göre yine
mülkiyet topluma aittir, ancak bu modelde yönetici kadro merkezden atanır.
Burada kâr amaçlı üretimin sosyalist ilkelere uygulanmasında önemli bir
sorunun altını çizen Boratav’a göre;
“Karar serbestisi ile donanmış bir işletmenin personeli kârlara kısmen veya
tamamen sahip çıkıyorsa, sözü geçen kâr öğeleri bireysel gelirlere yansır ve
bunların içinde emek dışı gelir paylarının oluşması filen kaçınılmaz olur…
Kâr, ilk iki modeldeki gibi, bir bölüşüm kategorisi olarak işletme personelinin
tümüne veya bir grubuna intikal etmeye başlayınca, sosyalizmin temel
ilkelerine yabancı bölüşüm ilişkilerinden söz etme imkânı doğar” (2010: 266).
Bununla birlikte Boratav’a (2010: 267) göre ilk modelin sosyalist yönü
“işletmenin bünyesinde sürekli ve sistematik ücret/kâr çelişkisini”
içermemesi, başka bir ifade ile “işletmede çalışan tüm emekçilerin
ekonomik çıkarlarının ortak yönde olması”dır.
Boratav’a (2010: 263-264) göre kâr amaçlı üretim yapan bir işletmenin
sosyalist ilkelere aykırı olması ihtimalini azaltmak için üçüncü, ancak
uygulamada olmayan hipotetik bir model öngörülmelidir. Bu modele göre
mülkiyet yine topluma aittir. Yöneticilerin işçilerden veya merkezden
atanmış kişiler tarafından oluşturulması ise önemli değildir. Burada önemli
olan, kârın, işletmenin başarısının bir göstergesi, dolayısıyla “hesabi” bir
kategori olmasıdır.
Sonuç olarak Boratav (2010: 270) “meta üretiminin sosyalizmle
bağdaşması için bölüşüm ilkelerinin piyasa süreçlerinden soyutlanması
gerektiği”ni söylemektedir. Boratav’dan hareketle kâr ve piyasa gibi
kapitalist unsurların niteliği değişmediği müddetçe sosyalist amaçlar için
kullanılamayacağı sonucuna varabiliriz. Bununla birlikte iki temel nokta ön
plana çıkar: 1. Mülkiyet topluma ait olacak. 2. İşletmeler kâr amaçlı üretim
yaptıklarında, üretim yapanlar (işçiler veya atama ile gelen yöneticiler) bu
kârdan -doğrudan-faydalanmayacaklar; çünkü, işletme çalışanlarının
kârdan nemalandığı bir sistemde kamu mülkiyetinden ziyade “grup
mülkiyeti” ön plana çıkacaktır.
Bu sonuç, araçların niteliğindeki bir değişim ile farklı amaçlara
uygulanabileceğini gösterir. Lenin’in Taylorizm hakkındaki görüşlerine ve
uygulamalarına geçmeden önce konuyu farklı bir açıdan ele almak bu
argümanı desteklemek açısından önemlidir. Sosyalist bir araç olan
özyönetim, kapitalizme uygulandığında nitelik değiştirmelidir. Zira
özyönetim yalnızca ekonomik meta üretimi alanıyla sınırlı değildir, “bütün
insanların ‘kendi’ bütün işlerini, doğrudan ve bütün düzeylerde ‘kendi’
ellerine almalarına olanak verecek bir toplums al yapılaş ma
sistemidir” (Cangızbay, 2003: 155). Açıktır ki böyle bir sistem her alanda
eşitlikçi bir sistemi öngörür. Böyle bir eşitlik idealinin kapitalist sistemde
var olmadığı açıktır. Kapitalizm uygulaması bu kapsayıcı niteliği ortadan
kaldırmak zorundadır. Bunu da özyönetimi, işyeri örgütlenme tekniğine
indirgeyerek yapar. Böylece özyönetim, kapitalizm içinde “bir işletmenin
orada çalış anların tümü veya iş çiler tarafından demokratik
yönetimi” (Cangızbay, 2003: 155) olarak tanımlanacaktır. Bu tanımlama
“hedeflere göre katılmalı yönetim,” “birlikte/ortaklaşa yönetim” gibi
noktalara götürür. Oysa “hedeflere göre katılmalı yönetim”, işçiler dışında
belirlenmiş bir hedefe, işçilerin sonradan dâhil edilmesi ile
gerçekleşecektir. Bunun bir adım ötesi olan “birlikte yönetim” veya
“ortaklaşa yönetim”de işçilerin, oy mekanizması aracılığıyla genel
politikaların belirlenmesine katılımı da sağlanabilmektedir. Bu noktada
çalışan, çalıştıran karşısında ikincil olduğu gibi, “özel mülkiyet ile
sınırlandırılmış bir alanda işbirliği” (Cangızbay, 2003: 153) esastır. Oysa
sosyalist özyönetim bu ikiliğin ve sınırlılıkların ortadan kalktığı bir sistemi
öngörür. İşte bu nedenledir ki kapitalist bir uygulama ancak özyönetimin
niteliğini değiştirerek kendine uyarlayabilir.
Bu tartışmanın ışığında söylenebilir ki Taylorizm, kapitalist ekonomik
sistemin bir aracı olarak hem amacını hem de niteliğini değiştirmedikçe
sosyalist bir ekonomik sistemde uygulanamaz. Lenin’in Taylorizm
hakkındaki düşüncesi ve uygulaması bu argümanı destekleyici bir örnek
olay niteliğindedir.
Taylorsuz Taylorizm ya da Lenin’e Göre Taylorizm
Nasıl ki burjuvasız burjuva devleti, komünizmin ilk evresinde
kullanılıyorsa, Taylorsuz Taylorizmin de yine bu evrede kullanılmasının
anlamsız olmadığı daha önce belirtilmişti. Burada Lenin’in Taylorizm
hakkındaki görüşlerini tartışmak önem kazanmaktadır.
Lenin’in Taylorizm ile ilgili görüşleri için öncelikle bir durum tespiti
yapılması gerekmektedir. Lenin’in 1913 tarihli -a “scientific” system of
sweating- adlı yazısında “bilimsel” kavramı tırnak içinde yazılmak suretiyle
Taylorzime karşı eleştirel tavrı daha yazının başlığında açıkça yer alır. Bu
kısa yazı baştan sona Taylorizmin eleştirisi amacıyla yazılmıştır. Lenin
burada, Avrupa Burjuvazisinin Amerika Birleşik Devletleri’nden almak
istediği şeyin, siyasal özgürlük veya cumhuriyetçi rejim değil, “işçileri
sömürme metotlarının en yenisi” olduğunu belirtir. Bu en yeni yöntemler
arasında en çok tartışılanı ve popüler olanı ise Taylor’un “bilimsel”
yöntemidir. Lenin açısından bu yöntem bir işçinin aynı süre zarfında üç kat
daha fazla çalışmasını öngörmektedir. Bu da öncekinden üç kat daha fazla
çalışan işçinin tüm gücünün tüketilmesi, onun tüm fiziksel enerjisinin her
damlasının daha fazla alınması anlamına gelmektedir. Böyle bir muameleye
işçilerin dayanamayacağını öngören Lenin, kapitalizm içindeki işsizler
ordusu nedeniyle kapitalizm açısından bunun sorun yaratmayacağını
kinayeli bir dille belirtir.
Lenin’in (1913) karşı çıktığı ikinci bir nokta ise bu üretkenlik artışı sonucu
gereksiz işgücü nedeniyle işlerinden atılanlardır: “İlk başta işçiler ücret
artışı sağlayacaklardır. Fakat yüzlerce işçi de kovulacaktır.”
1914 tarihli -The Taylor System—Man’s Enslavement by the Machine- adlı
bir başka yazısında Lenin, yine eleştirel bir üslup ile başlar. Taylor’un
sistemini “insanın makine tarafından köleleştirilmesi” olarak tanımlar.
Taylor’un sistemi yine üretim maliyetlerinin azaltılması ve işçinin
sömürülmesi araçlarından biri olarak görülür ki bu tavır 1913’te yazılan ve
yukarıda alıntılanan yazı ile tutarlıdır. İşçinin hiçbir saniyesini dinlenmeye
ayırmadan nasıl daha yoğun bir şekilde çalışabileceğini işçinin kollarına
takılan ampul örneği ile açıklar. Lenin (1914) önceki yazılarında yaptığı
eleştirilere bir yenisini daha ekler. Buna göre dört kat artan bir üretkenlik
artışına karşılık işçilerin ücretinde sadece yarı yarıya bir artış olduğunu ve
bunun da kısa bir süre için geçerli olduğunu belirtir.
Devinatz (2003) makalesinde Lenin’in 1914 yılında da Taylorizme sadece
eleştirel yaklaşmadığını, eğer sermaye bağı koparıldığı ve idaresi işçilere
verildiği takdirde işçiler için bu tekniğin yardımcı olabileceği görüşünü öne
sürer. Oysa Devinatz’ın Lenin’den (1914) verdiği referans o kadar net bir
sonuca ulaşmamıza elverişli değildir:
“Taylor sistemi -başlatıcılarının bilgisi veya isteği olmadan- proletaryanın,
tüm toplumsal üretimi ele geçireceği ve tüm toplumsal emeğin düzgün
dağıtımı ve ussallaştırılması amacıyla kendi işçi komitelerini atayacağı zamanı
hazırlamaktadır. Büyük ölçekli üretim, makineler, demiryolları, telefon –
bunların hepsi örgütlenmiş işçinin çalışma zamanını dörtte üç oranında azaltma
konusunda binlerce fırsat sunar ve onları bugün olduklarından dört kat daha
fazla iyi duruma getirir. İşçi sendikaları tarafından desteklenen bu işçi
komiteleri, toplumsal emeğin ussal dağıtımının bu ilkelerini, sermayenin
köleliğinden kurtuldukları zaman uygulayabilecektir.”
Öncelikle burada Lenin, işçi komiteleri tarafından uygulanacak olan
ilkelerin Taylor’un ilkeleri olduğu konusunda net bir şey söylememektedir.
İkincisi Lenin’e göre büyük ölçekli üretim, makineler vs. bunlar zaten
işçinin çalışma zamanını azaltmak için binlerce fırsat sunacaktır. Yani
burada zımni olarak Taylor’un prensipleri uygulanmasa da bu olanağın
mevcut olduğu izlenimini vermektedir Lenin. “Toplumsal emeğin ussal
dağıtımı ilkeleri” Taylorizme dayansın veya dayanmasın, yine de
Devinatz’a (2003) şu noktada katılmak mümkün olabilir. Sermaye
egemenliğinden kurtulan ve işçiler tarafından yönetilen toplumsal emek,
ussal ilkeleri takip etmelidir düşüncesi Lenin’de 1914 yılında dahi
mevcuttur. Lenin 1914’te değil ancak 1918’de bu ussal ilkelerin Taylor
tarafından önerilenler olduğu görüşüne vardığını öne sürebiliriz. Bu nokta
Lenin’in Taylorizme eskiden karşı iken 1918’de neden taraf olduğunu
anlamamızı sağlar.
Lenin’in Taylor sistemine karşı eleştirilerini özetlersek:
1. İşçiyi üç dört kat daha fazla çalıştırır.
2. Gereksiz kalan işçileri işsiz bırakır
3. Üretkenlik artışı kadar ücret artışı vermek yerine kısa süreli olarak
daha az ücret artışı verir.
4. Sermaye işçiyi sömürür.
Lenin’in yönelttiği eleştiriler önemlidir zira Taylorizmin “reel sosyalizm”de
uygulanabilmesi için bu eleştirilere çözüm bulunması gerekmektedir. Öyle
görünüyor ki çözüm ikinci ve üçüncü eleştirileri için söz konusudur, çünkü
işsizlik veya ücret sorunu sosyalist sistemde “sorun” olarak
görülmeyebilir. İşçinin sermaye tarafından sömürülmesi de söz konusu
değildir çünkü artık işçiler yine kendileri için çalışmaktadır. Ancak işçinin
daha fazla çalıştırılması konusunda herhangi bir değişiklik söz konusu
olamaz. Daha fazla çalıştırma 1918 yılı metninde “emeğin disipline
edilmesi” kavramı ile meşrulaştırılır. Artık Lenin (1918a) işçinin daha
verimli yani daha fazla çalıştırılmasına karşı gözükmemektedir.
Artık Lenin, Taylor’un bilimsel sisteminden bahsederken tırnak içinde ve
eleştirel bir şekilde kullanmamaktadır. Hatta Taylor’un sistemindeki
bilimsel ve ilerlemeci olan ne varsa alınması gerekliliğinden bahseder.
Artık emek üretkenliğinden de eleştirel olarak söz etmemektedir. Onun
yerine “gereksiz ve hantal” hareketlerin giderilmesi, “doğru çalışma
yöntemleri” gibi unsurlardan bahsetmektedir. Lenin (1918a) her ne
pahasına olursa olsun “bu alanda bilim ve teknolojideki başarıların değerli
olanlarının benimsenmesi” gerekliliğini açıkça belirtir. İyi olanla olmayan
arasındaki ayrımı belirtirken Lenin aslında Taylor siteminin ikili yönüne
dikkat çeker. Bu sistemin ilk ve kötü olan yönü vahşi burjuva
sömürüsünün rafine edilmiş hali olmasıdır. Diğer ve olumlu olan yönü ise
büyük bilimsel başarılardır. İşte bu noktada Lenin iyi yönü derken “teknik
ve bilimsel” bağlamı ortaya koymak istemekte ve kötü yönünden
bahsederken “sömürü”ye atıfta bulunmaktadır. Buna göre Lenin, Taylor
sisteminin iyi yönünü uygulayacaklarını, kötü yönünden ise sakınacaklarını
ifade etmektedir aslında.
Lenin’e (1918a) göre “sosyalizmin kurulması olasılığı kesinlikle Sovyet
gücü ve Sovyet idari örgütlenmesinin kapitalizmin güncel başarılarını
birleştirme” başarısına bağlıdır. Yani sosyalizmi kurmak için kapitalizmden
yardım alacaktır. Bunun anlamı, bu bilimsel tekniği (Taylorizmi) sosyalist
amaçlar için kullanmaktan başka bir şey değildir. Nitekim Lenin, Taylor
sisteminin “kendi amaçlarına” adapte edilmesi konusunda nettir. Bunu
yaparken kapitalizmden sosyalizme geçiş döneminin özelliklerini hesaba
katmayı ve rekabetin sosyalist örgütlenmesinin temellerini atmayı gerekli
görür.
Lenin (1918b) eklemeler ve açıklamalarda bulunduğu konuşmasında
Taylorizme yeniden değinme gereği duyar. Taylorizme ve parça-başı iş
anlayışına yöneltilen eleştirilere, hatta reddedilmesi gerektiği yönündeki
görüşlere karşı gelir. Lenin bu eleştirileri yöneltenleri proletarya
diktatörlüğünü anlamamakla suçlar: “Proletarya diktatörlüğümüz düzenin,
disiplinin, emek üretkenliğinin, hesap vermenin ve denetimin proleter
Sovyet gücü tarafından kurulmasıdır.” Lenin sadece Taylorizmden değil
sosyalizm adına getirilen kapitalistlerden de korkulmaması gerektiğini
söyler çünkü onlar “bizim sahip olmadığımız pratik örgütlenme konusunda
bilgi sahibi oldukları için getirtilmişlerdir.” Büyük alkış alan sloganla bitirir
konuşmasını Lenin: “Sermayeyi fethettik, kendi örgütlenme eksikliğimizi
(lack of organisation) de fethedeceğiz. Ancak o zaman sosyalizmin tam
zaferine ulaşabiliriz!”
Bailes (1981: 426) Lenin’e referansla “en ileri teknoloji”nin
benimsenmesini birinci dünya savaşı deneyimine bağlar. Lenin’e göre
savaşın öğrettiği şey en yüksek teknolojiye sahip olma gerekliliğidir:
“Makineler olmadan, disiplin olmadan modern toplumda yaşamak
imkânsızdır. En yüksek teknolojide ustalaşmanız gereklidir aksi takdirde
ezilirsiniz.” (Aktaran, Bailes, 1981: 427) İşte bu nedenle Lenin Amerikan
sanayi mallarına (lokomotif, otomobil vs.) diğer ülkelerden daha fazla
ihtiyaçları olduğunu belirtir. Nitekim Bailes’e göre Lenin’in Taylorizmi
artık olumlamasının yanında Amerikalı kapitalistler için para ödemeye hazır
olmasının arkasında yatan neden de budur. Burada yine Bailes’ten (1981:
428, 429) ilginç bir anekdot olarak şu belirtilebilir: Devrimden sonra
Sovyetler, Alman modelini destekleyen Çar döneminden daha fazla
Amerikan teknolojisine ve uzmanlığına para yatırmış ve desteklemiştir.
Buradan anlaşılıyor ki Lenin için Taylorizm özelinde kapitalist tekniklerin
kullanılması ve bizatihi kapitalistlerin sosyalizm amacıyla kullanılması,
sosyalizmin kurulması için sadece bir gereklilik değil zorunluluktur da.
Kapitalizmin bilgisi ve tekniği ile sosyalizmi kurmak istemektedir Lenin.
Devinatz (2003: 516) Lenin’in bunun bir geri adım olduğunu kabul ettiğini
ancak geçici olduğuna da vurgu yaptığını söylemektedir. Devlet
kapitalizminin sosyalizme ulaşma yönünde geçici olduğunun altını çizen
Devinatz (2003: 519) kapitalist unsurlar içeren Yeni Ekonomik Programın
da Taylorizm gibi bu geçici politikalardan biri olarak görür.
Taylorizm ve “Reel” Sosyalizm
En güncel kapitalis t tekniklerin, s os yalis t s is tem içeris inde
kullanılabilmesinin mümkün olması fikrinin arkasında Bolşeviklerin
söylediği şu düşünce vardır: “Sovyet girişimleri biçimsel olarak kapitalist
firmalara benzerdir, onlar temelde aynıdır” (Atta, 1986: 327). Atta’ya göre
Taylorizm sadece işçiler üzerinden üretimin artırılması ile ilgili teknikler
bütünü olsaydı, bu görüş doğru olabilirdi. “Ancak Taylor kendi sistemini
bütün kapitalist firmaların yeniden organizasyonu için bir yöntem olarak
algılamıştır” (Atta, 1986: 327). Dolayısıyla Atta’ya göre Sovyetler
Birliği’nde bütün örgütler sistemi kapitalist mantık içerisinde yeniden
düzenlenmeden Taylorizmin gerçek anlamda uygulanması mümkün
olamaz.
Sovyetler Birliği’nde Taylorism’le ilgili iki karşıt kutup bulunmaktaydı
(Sochor, 1981): İdeologlar (Kezhentsev) ve pragmatikler (Gastev).
Pragmatiklerin temel dayanak noktası Lenin’in Development and
Capitalism’de açıkça belirttiği gibi kapitalizmin, komünizme geçişte olumlu
karşılanacağı idi. Bir başka ifadeyle, kapitalist teknikler, kapitalizmin
aşılması için kullanılacaktı. O zaman iki temel soru gündeme gelir: 1.
Sovyet Taylorizmin’deki Marksist girdi nedir? 2. Sovyet Taylorizmini
“biricik” kılan nedir? Leninizm ve Taylorizm arasındaki fark ortaya
konarken, Taylorizmin fabrikaya yönelik bir sistem olduğu, bununla
birlikte Leninizmin bütün toplumla ilgili olduğunun altı çizilir. (Sochor,
1981: 248) Dolayısıyla Taylorizmi sadece fabrikada bırakıp, sosyalist
amaçlar için kullanılabileceğini imler. Burjuvazinin değil, proleteryanın
liderliğinde bir üretim ve toplum sistemi, Taylorizmi Amerikan
uygulamasından ayırabilecekti. (Sochor, 1981: 252) Taylorizmin kâr/
sömürücü yönü ile teknik-bilimsel/üretken yönünü ayıran pragmatikler,
sosyalist kültürün geliştirilmesinde ilkinin atılıp sadece teknik-bilimsel/
üretkenlik yönüne odaklanarak kullanılabileceğini düşünüyordu. (Sochor,
1981: 247, 250)
Taylor benzeri bir uygulama, Sovyetler içerisinde Stakhanov hareketi ile
mevcuttu. Bu hareket temelde teknik yenilik, emek yoğun çalışma biçimleri
ve parça başı ücrete dayanıyordu (Atta, 1986: 331). Ancak bu tarz
hareketler emek açısından sabotaj olarak değerlendirildi. Stakhanov’un
planları yine de uygulanamıyordu; onun istediği hızda işçiler çalışamadığı
gibi parça başı sistem işçi-ustabaşı dayanışması sonucunda istendiği gibi
işlemiyordu (Atta, 1986: 331). Bireysel rekorlar söz konusu olsa da bu
hiçbir zaman genel bir başarı düzeyinde ulaşmadı, nitekim gerek üretimdeki
gerek işçilerin yaşam şartlarındaki düşüşler bu sistemin başarılı bir sonuç
vermediğini gösteriyordu (Atta, 1986: 331-332).
Atta’nın (1986: 332-333) belirttiği gibi, Taylorist mantık her şeyden önce
işsizler ordusuna güvenir. Oysa Sovyetler Birliği’nde işsizlik
yasaklanmıştır. Taylorizmde emek disiplini işsiz bırakma korkusu ile
sağlanırken, Sovyetler Birliği’nde işi bırakmak kısıtlanmıştır. Dolayısıyla
Sovyetler Birliği’nde yapacak hiç iş olmamasına karşın, işçiler işe gelmek
zorundadırlar. Ayrıca yapacak iş olsa dahi onların üretkenliğini artırmaya
yönelik disiplin mekanizması yürürlüğe konamayacaktır. Belirli bir iş
düzeninin oturmadığı yerlerde ise işgücünde gereksiz bir artış söz konusu
olacaktır. İşçileri daha yoğun çalıştırmak yerine, daha fazla işçi almaya
dayanan bir sistem tam anlamıyla Taylorcu olamaz. Dolayısıyla,
Sovyetlerdeki Taylorizm uygulaması, “tam istihdam garantisi” (Atta, 1986:
335) ile kısıtlanmıştır. Eklemek gerekir ki
“Kapitalist patronun yerini komünist patron alır; tek farkla ki, bu yeni patrona
karşı grev yapılması söz konusu değildir. Fabrika yöneticisi devleti temsil
eder, işveren devlettir; devlet ise İşçi Sınıfının Devleti’dir; yani, esas işveren
işçi sınıfıdır; işçi sınıfının işçi sınıfına, yani kendi kendisine karşı grev
hakkına sahip olması ise düşünülemez” (Cangızbay, 2003: 233).
Sonuç olarak, bu noktalardan hareketle Atta (1986: 334) Sovyetler
Birliği’ndeki uygulamanın aslında “Taylorizmin mantığının Sovyet
Toplumu ile kötü bir şekilde uyum içinde” olduğunu söyler. Wren (1980:
4) bir adım daha ileri giderek Taylor sisteminin Lenin döneminde –her ne
kadar desteklenmiş olsa da- pratikte kayda değer bir uygulama
bulmadığının altını çizer. Ancak belirtilmelidir ki sadece Lenin döneminde
değil daha sonra da Taylorizm Sovyetler Birliği’nde destek bulmuştur.
Kruschev’in Dimock’a (1960: 139) ifade ettiği gibi Rusya’nın ABD’ye
teşekkür etmesi gereken iki şey vardır ki bunlardan biri Taylorizm’dir.
Sochor (1981: 260) Taylorizm ve Sovyetler Birliği arasındaki ilişkiyi üç
noktada özetler:
1. Taylorizmi reddetmek politik olarak savunulamazdı. Uyarlama tek
gerçek çözüm olarak görüldü.
2. Kapitalist araçlarla sosyalizmin kurulmasının ne kadar mümkün
olacağı soruları henüz çözümlenmedi.
3. Yeni sosyalist toplum vizyonu ile genel Taylorcu kavramlardan
etkilenen ussallaştırılmış toplum vizyonu berrak bir şekilde
birbirinden ayrılamıyordu.
Sonuç Yerine: Teknik ve Kültür
Tekniğin nesnel ve evrensel olup, kültürün öznel olduğuna dair görüşün
Türkiye’deki en önemli temsilcisi Ziya Gökalp’tir.
Gökalp (2010: 17), tekniği ve maneviyatı kesin bir şekilde ayırır:
“Bugün bizim için çağdaşlaşmak demek, Avrupalılar gibi zırhlılar,
otomobiller, uçaklar yapıp kullanabilmek demektir; çağdaşlaşmak, şekilce ve
yaşayışça Avrupalılara benzemek değildir… Çağa uyma ihtiyacı bize
Avrupa’dan yalnız ilmî ve teknik aletlerle fenlerin alınmasını emrediyor. …
Birtakım manevi ihtiyaçlarımız vardır ki, aletler ve fenler gibi bunların da
batıdan alınması gerekmez.”
Gökalp’in argümanının temelinde “medeniyet”in nesnelliği görüşü yatar.
Buna göre “objektif bir esasa sahip olan ilmî gerçekler, sağlığa ait, iktisada
ait ve bayındırlığa ait kaideler, ziraata ve ticarete ait aletler, genellikle
matematiğe ve mantığa ait kavramlar bir medeniyet topluluğunun
anlayışlarıdır” (Gökalp, 2010: 29-30). Öyle ki medeniyeti oluşturan “yerel”
düzeyde ortaya çıkan bu kavramlara dayalı anlayışlar etkileşim yolu ile
halklar arasında yayılarak “evrensel” bir boyut kazanır. Gökalp’in “batı
medeniyetçiliğine”, “Avrupalı uzmanlara ve Avrupa sermayesine” taraf
olmasının nedeni de budur: “Medeniyet uluslararası olduğu gibi, onun
temsilcileri olan hakikî uzmanlar da uluslararası insanlardır” (Gökalp,
2010: 101).
Tekniklerin dışarıdan alınabilirliği ve bunun nesnelliği ile ilgili olarak
Gökalp bunu medeniyetin bir unsuru olarak görmektedir. Gökalp’e
(2007:18) göre “medeniyet, yöntemle yapılan ve taklit yoluyla bir milletten
diğerine geçen kavramların ve tekniklerin bütünüdür.”
Taylorizm,
Gökalpçi anlamda medeniyetin bir parçası olan Batı tekniğinin bir
parçasıdır ve nesneldir.
Ancak bu makalede piyasa ve Taylorizm bağlamında tartışıldığı gibi
teknikler ne nesneldir ne de evrenseldir. Nesnel ve evrensel olsalardı hiçbir
değişikliğe uğramadan her koşulda ve her yerde uygulanmaları gerekirdi.
Tekniğin nesnel olmadığı tam tersine öznel olduğuna ilişkin olarak
Marcuse, rasyonelleşmenin politik bir iktidar biçimine işaret ettiğini
dolayısıyla onun hükmetme ve denetim altına alma hedefi güttüğünü imler.
“Belki de teknik akıl kavramı bizzat ideolojidir. Tekniğin salt kullanımı
değil, bizzat kendisi de (doğa ve insan üzerinde) iktidardır, yöntemli,
bilimsel, hesaplanmış ve hesaplayan iktidar.” (Marcuse’den aktaran
Habermas, 2001: 34). Asıl vurucu nokta Marcuse’nin şu sözlerinde yer
alır: “İktidarın belirli amaçları ve ilgileri tekniğe ancak sonradan ve
dışarıdan empoze edilmiş değillerdir –onlar bizzat teknik aygıtın yapısına
dahildir” (Marcuse’den aktaran Habermas, 2001: 34).
Tekniğin kullanım amacı nedir? İdeolojik içkinlik hesaba katıldığında
iktidarın meşrulaştırılması ya da iktidara itaatin tesis edilmesi olduğu
söylenebilir. Bunu makro perspektiften açıkladığımızda kapitalist tekniğin
kapitalist sisteme duyulan itaatin meşrulaştırılması amacını kendinde
taşıdığı savunulabilir.
Makalenin temel sorunsalı burada açığa çıkmaktadır. Kapitalizme özgü bir
teknik zaten kapitalist amaçları gerçekleştirmek için oluşturulmuştur. Bu
teknik, bu amaçlara dışsal olarak empoze edilmiş değildir, bizatihi teknik
aygıtın yapısına dâhildir. İşte bu nedenledir ki teknik ile amaç arasındaki
içsel ilişkiyi açığa çıkarmadan ve farklı bir amaç/yer için oluşturulmuş bir
tekniği yenisine uyarlamadan kullanmak mümkün değildir.
Kaynakça
Aren, S. (2009). 100 Soruda Ekonomi Elkitabı. 3. Baskı. Ankara: İmge.
Atta, D. V. (1986) “Why is There no Taylorism in the Soviet Union?”
Comparative Politics, Vol. 18, No. 3, pp. 327-337.
Bailes, K. E. (1981) “Ideology and the Transfer of American Technology to
the Soviet Union,” 1917-1941. Comparative Studies in Society and
History, Vol. 23, No. 3, pp. 421-448.
Boratav, K. (2010). “Piyasa ve Sosyalizm Üzerine.” Emperyalizm, Soyalizm
ve Türkiye (s. 261-274) içinde. İstanbul: Yordam.
Cangızbay, K.(2003). Sosyalizm ve Özyönetim: Reel Sosyalizmden Sosyalist
Realiteye. Ankara: Ütopya.
Desai, M. (2011). Marx’ın İntikamı, (Çev: Gökçer Özgür). Ankara: Efil.
Devinatz, V.G. (2003). “Lenin as Scientific Manager Under Monopoly
Capitalism, State Capitalism, and Socialism: A Response to Scoville.”
Industrial Relations, 42(3): 620-626.
Dimock, M.E. (1960). “Management in the USSR- Comparisons to the
United States,” Public Administration Review, Vol. 20, No. 3, pp.
139-147.
Gökalp, Z. (2007). Hars ve Medeniyet. Ankara: Elips.
Gökalp, Z. (2010). Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak. (2. Baskı).
Ankara: Akçağ.
Eagleton, T. (2011). Marx Neden Haklıydı? İstanbul: Yordam.
Habermas, J. (2001). İdeoloji Olarak Teknik ve Bilim, (Çev: Mustafa Tüzel).
İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Lenin, V.I. (1913). “A “Scientific” System of Sweating.”
http://www.marx2mao.com/Lenin/SSS13.html <17.10.2011>
Lenin, V.I. (1914). “The Taylor System—Man’s Enslavement by the
Machine.” http://www.marxists.org/archive/lenin/works/1914/mar/
13.htm <17.10.2011>
Lenin, V.I. (1918a). “The Immediate Tasks of the Soviet Government.”
http://www.marxists.org/archive/lenin/works/1918/mar/x03.htm
<17.10.2011>
Lenin, V:I. (1918b). “Session of the All-Russia C.E.C.”
h ttp ://m a r x ists. o r g /a r c h iv e /le n in /w o r k s/1 9 1 8 /a p r /2 9 . h tm
<17.10.2011>
Lenin, V.I. (2003) Devlet ve İhtilal (Çev. Kenan Somer). Ankara: Bilim ve
Sosyalizm Yayınları.
Lawler, J. (1998). “Marx as Market Socialist.” In B. Ollman (Ed.) Market
Socialism: the Debate among Socialists (s.23-54).London:
Routledge.
Miller, D. (1989). “Why Markets?” In J. LeGrand & S. Estrin. Market
Socialism. (s.25-49). Oxford: Clarendon Press.
Schweickart, D. (1998). “Market Socialism: A Defense.” In B.Ollman (Ed.)
Market Socialism: the Debate among Socialists (s.7-22).London:
Routledge.
Scoville, James G. (2001). “The Taylorization of Vladimir Ilich Lenin.”
Industrial Relations 40(October):620–6.
Sochor, Z.A. (1981) “Soviet Taylorism Revisited,” Soviet Studies, Vol.
XXXIII, No. 2, pp. 246-264.
Wren, D. (1980). “Scientific management in the U.S.S.R., With Particular
Reference to the Contribution of Walter N. Plakov,” Academy of
Management Review, Vol. 5, No.1, pp.1-11.