Nijerya usulü protokol
Transkript
Nijerya usulü protokol
1007TRF12SBIST-SEHIRee:Layout 1 7/9/10 10:20 PM Page 1 CMYK SAYFA-12 Taraf Politika 12 OKUMA NOTLARI HALİL BERKTAY [Ortak akıl-2] a da [Kürtler-8]. Ya da [Parentez-10]. Veya, iyi örneklere devam. Geçen gün de söylediğim gibi, Murat Belge, Nimet Beriker, Tarık Ziya Ekinci, Tarhan Erdem, Üstün Ergüder, Hasan Ersel, Cem Kozlu, Tosun Terzioğlu, Tınaz Titiz, Rıza Türmen ve Aydın Uğur ’dan oluşan 11 kişilik bir yurttaş insiyatifinin, her seferinde 40 kadar kanaat önderiyle yaptığı iki “ortak akıl” çalışmasından çıkan uzlaşma zemini, sorunun “ne”lerinden “nasıl”larına geçtiğimizde, bana göre daha da çarpıcı hale geliyor. Düzenleme Kurulu, çözümün yol haritası açısından şu pratik önerilerde buluşulduğunu anlatıyor : * Demokratik açılım girişimlerinin, ihtiyaca cevap verecek şekilde yeniden düzenlenip desteklenmesi . Yani (a) demokratik açılım ilke olarak iyidir; (b) uygulaması tabii kötü oldu; ama (c) tazelenirse ardında durmak gerekir. * Şiddet durmalı, şiddeti çağrıştıran dile de kimse başvurmamalı. Özet duyurunun kendi ifadesiyle, şiddetin siyaset aracı olarak kullanılmaması herkesin dileği. Benim kendi yorumum : Açık ki böyle bir formül, sırf veya hattâ öncelikle devlete yönelik olamaz. FE’nin “Kürt öğrenciler”i (bkz 3 temmuz : [Kürtlerin içişleri] ) ister dinlesin, ister dinlemesin, bu çağrının asıl muhatabı, şiddeti siyaset aracı olarak gören (ve ayrıca, şu veya bu şekilde mazlumların, başka çareleri olmadığı için “haklı” mukabelesinden dem vurarak savaşı, şiddeti doğallaştırmaya çalışan) her kimse, o veya onlar olmak zorundadır. * Zaten Düzenleme Kurulu duyurusunun özetlediği sonuçlara göre, yalnız şiddetin değil, şiddet dilinin son bulması da önemli. “Ortak akıl” arayışında, köklü bir zihniyet değişimiyle barış dilinin egemen kılınıp yaygınlaştırılması konusunda da bir anlaşma hâsıl olmuş; nefret ve küçümseme dilinin; tehdit, şiddet, cebir ve dayatma vurgusu taşıyan, karşılıklı hassasiyet yaratan isim, sıfat ve kavramların kullanımına dayalı üslubun terkedilmesi kabul görmüş. Bu da herhalde sadece (Taraf ’ın eşsiz manşetiyle) “malûm general”in, Hürriyet ’ten ve Ertuğrul Özkök’ten Yeniçağ gazetesine kadar uzanan geniş medya kesimlerinin, ya da alenen ırkçı Türk Solu ve Ulusal Parti taraftarlarının değil, Nezir Karabaş gibi ortalığı cehenneme çevirme yeminleri edenlerin de (düşünebileceklerse) düşünmesi gereken bir nokta. * Bundan sonra sıra (benim kendime göre yaptığım mantıkî reorganizasyonla), çözüme giden olası yol üzerindeki politik kurumlaşma önlemlerine geliyor. Bu çerçevede, ilk başta, geçen sefer de sözünü ettiğim eşit yurttaşlığın anayasal güvenceye kavuşturulması prensibi var. Onu herkesin kendi kimliği ile yerel ve kamusal yönetime katılabilmesi için siyasi temsil önündeki engellerin kaldırılması, seçim barajının düşürülmesi, seçim ve siyasi partiler yasalarının demokratikleştirilmesi, yönetimde yerindenlik ilkesinin benimsenmesi izliyor. * Bölgedeki yerel yönetici ve sivil toplum önderlerine yönelik hukuki uygulamalarda daha özenli, rencide etmeyen, adil ve hızlı çalışan bir anlayışın egemen kılınması, KCK tutuklamaları örneğinde olduğu gibi, yargı ve bürokrasi işleyişinin icabında hükümeti dahi aşan ve sabote eden vurdumduymaz başına buyrukluğunu hedef alıyor olmalı. Değiştirilmiş yer isimlerinin iadesi de, Kürt kimliğinin yerel ölçekte tanınmasıyla ilgili bir talep. * Buna karşılık, son derece kritik bir diğer paragrafta, Kürt sorununun çözümünde seçilmiş temsilcilerin (lütfen buraya dikkat) seçilmişliklerinden doğan sorumluluklarını tam olarak üstlenmeleri ve başkalarına devretmemeleri isteniyor. Bunun, önce DTP ve sonra BDP’nin (mealen) “bizimle değil İmralı ile konuşulsun” ya da “Meclisi bırakır gideriz” türü tavırlarını da kapsayan bir eleştiri demek olduğunu izaha gerek var mı ? Fakat öyleyse, ne oluyor, bu örgüt veya önderliklerin “kendi” halk ve tabanlarıyla “mükemmel” bir ilişkisi olduğu iddiasına ? Demek, şu veya bu sayıda Kürt de var, illâ PKK ve/ya Öcalan çizgisinde olmayan. Ya da, gene o “Kürt öğrenciler” gibi, Türk solcu “abiler”in saygınlıklarını yitirdiğini düşünmeyen. Başladığım noktaya dönüyorum : “ara zemin” meselesine. Bilinen deyiştir : tek el şaklamaz (it takes two to make a fight ). Bir yandan devlet, diğer yandan PKK, “ara zemin” (middle ground ) bırakmamak istiyor. Bunun da en garantili yolu savaşın sürmesi, silâhların hiç susmaması. Tersini, yani barışçı çözüme giden bir “ara zemin”in genişlemesini isteyenler ise, hem devletin, hem PKK’nın çizgisine alternatif sunmak zorunda. İki yazıdır sözünü ettiğim yurttaş insiyatifi, bunu incelikle, yumuşaklıkla, serinkanlılıkla, sonuçta başarıyla yapıyor. Y 10 TEMMUZ 2010 CUMARTESİ Avrupa’daki PKK’lıları kanıt sunarsanız alırsınız Türkiye’ye gelen AB Terörle Mücadele Koordinatörü de Kerchove Taraf’a konuştu: Avrupa’daki PKK’lıların iade edilmesi için sabırlı olmalısınız, kanıta dayalı hazırlık yaparsanız sonuç alırsınız P KK’yle şiddetlenen çatışma ortamının ardından önceki gün Türkiye’ye gelen Avrupa Birliği (AB) Terörle Mücadele Koordinatörü Gilles de Kerchove dün üst düzey yetkilerle temasta bulundu. Taraf‘ın sorularını yanıtlayan de Kerchove Türkiye’nin PKK’ye karşı AB’yle daha yakın çalışması için en ideal yolun Europol’le bir anlaşmaya varması olduğunu ancak bunun için öncelikle bazı meselelerin aşılması gerektiğini söyledi. Europol AB üyesi ülkelerde terör uyuşturucu kaçakçılığı gibi ciddi suçlarla mücadelede etkinliği ve işbirliğini hedefliyor. PKK’nin geliri içinde suç niteliğindeki etkinliklerin hatrı sayılır ölçüde olduğu belirten Kerchove AB’deki PKK’lilerin Türkiye’ye iadesini ilişkin “sabırlı olmasınız” dedi. Kerchove teröre askeri cevabın onların verdiği bazı mesajları teyit edeceğini de sözlerine ekledi. » Geçen yıl yayınlanan bir raporda şu ifadelere yer vermiştiniz; “AB’nin dışında siyasi gündem yaratmak amacıyla terörist yöntemleri kullanan, ancak AB içerisinde doğrudan terörizmle bağlantılı olmayan suçlara yönelen hareketlerle mücadele ederken siyasi ve uygulamaya ilişkin güçlüklerle karşılaşıyoruz” Burada ifade edilenler PKK gibi örgütler için de geçerli. O zamandan bu yana PKK’nın neden olduğu sorunların giderilmesi için ne gibi adımlar atıldı ve sizce bunlar etkili oldu mu? Bu konuyla ilgili olarak ne tür ek admlar atılmalı? Avrupa’da PKK ve onunla bağlantılı örgütlere karşı son zamanlarda alınan önlemlere ilişkin çok sayıda haber görmüşsünüzdür. Dün görüştüğüm Türk yetkililerin, Avrupa’nın PKK’ya karşı mücadelede göstermiş olduğu giderek artan işbirliğinden duydukları memnuniyeti dile getirdiklerini söyleyebilirim. Kolluk kuvvetlerinin operasyonlarıyla ilgili fazla ayrıntı veremem ancak Europol’ün yıllık raporu TE-SAT 2010’daki değerlendirmeye işaret edebilirim. Burada şöyle deniliyor; “PKK/KONGRA-GEL’in hala şiddet eylemlerinde bulunabilecek ve gerektiğinde devreye girebilecek kapasiteye sahip olduğuna dair veriler var. PKK/KONGRA-GEL Avrupa’da yaşayan Türklerden para topluyor ve lojistik destek istiyor. Irak’taki operasyon kanadını ve kapasitesini geliştirmek üzere PKK/KONGRA-GEL gasp, insan ticareti, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı ve kara para aklama gibi faaliyetlerde bulunarak büyük miktarlarda gelir elde ediyor. Avusturya’da Şubat 2009’da yapılan ev aramalarında, bağışlardan elde edilen gelirlerin listeleri, gelirlere ilişkin notlar ve bağış makbuzları ele geçirildi.” PKK’nın sadece yabancı bir örgüt olmadığını AB’nin unutmaması son derece önemli. AB’nin aynı zamanda Avrupa’da yaşayan Kürtleri PKK’nın para toplamak için başvurduğu yasadışı faaliyetlerden koruma sorumluluğu da var. AB’nin terörle mücadele faaliyetlerinin önemli ilkelerinden birisi de, birer suçlu olan teröristlerin, suçlu olarak görülmeleri. Dikkatleri suç teşkil eden faaliyetleri üzerinde yoğunlaştırmak bunu yapmanın iyi bir yolu. AB, Aralık 2008’de terörle mücadeleye ilişkin “çerçeve kararı”nı, terör suçlarının işlenmesini özendirmeye ve katılım sağlamaya yönelik fiilleri de dahil edecek şekilde değiştirdi. Üye ülkelerin bu kararı hukuka aktarmak için iki yıllık bir süreleri var ve etkin uygulamaya geçildiğinde PKK gibi grupların Avrupa’daki faaliyetleriyle Türkiye’ye gelen Gilles de Kerchove Ankara’da çeşitli temaslarda bulundu. mücadelede daha geniş bir yasal zemin sağlayacak. Son olarak PKK’nın AB’de de terörist örgüt olarak sınıflandırıldığını unutmamak gerekir. Bu da demek oluyor ki AB topraklarında PKK’yla ilişkilendirilebilecek mülklerinin tespit edilmesi halinde bunlar derhal dondurulacak. » Türk hükümeti, üst düzey PKK üyelerini tutuklayıp Türkiye’ye göndermediği için AB ülkelerini PKK ile mücadelesinde Türkiye ile işbirliğinde bulunmamakla eleştiriyor. Bu eleştiriye karşılık sizin yorumunuz nedir? Türkiye’de bu konuda büyük bir düş kırıklığı yaşandığını anlıyorum, ancak suçluların iadesi her zaman karmaşık ve çoğu zaman siyasi açıdan hassas bir konu. Yakın dönemde Avrupa Tutuklama Emri (European Arrest Warrant) uygulamaya konuluncaya kadar suçluların iadesi AB Üye Devletleri arasında bile zor ve zaman alıcı bir meseleydi. Bu konuda verebileceğim en iyi tavsiye şu olacak; bu tür talepler sabırlı, kanıta-dayalı ve hukuki bir hazırlık sürecinden geçtiği takdirde mutlaka sonuç verecek. » PKK’nın Avrupa’daki Kürt nüfusu içerisindeki gücü ne kadar? PKK’nın Avrupa’daki mali kaynakları konusunda bazı rakamlar vermeniz mümkün mü? Tüm yasadışı faaliyetlerde olduğu gibi, burada da ancak tahminde bulunabiliriz. Bu tahminler bazen hassas istihbarata dayanır, o yüzden ayrıntıya girmem mümkün değil. Ama PKK’nın kriminel faaliyetler yoluyla sağladığı mali kaynaklarının önemli miktarda olduğunu söyleyebilirim. » Türkiye ve AB’nin PKK’ya karşı alabilecekleri olası ortak tedbirler nelerdir? Kolluk birimlerinin birlikte düzgün bir şekilde somut vakalar üzerinde çalışmalarını ve bununla birlikte, PKK’nın faaliyetleri ve davranış modelleri hakkında bilgi paylaşımını sağlamalıyız. Bu bağlamda atılabilecek en ideal adım, Türkiye’nin Europol’le bir operasyonel anlaşma yapabilmesi; bu sayede, daha yakın çalışma ortamı sağlanmış olacak. Bunun yerine getirilebilmesi için de, özellikle bu tür bir anlaşma için temel bir ön koşul olan, Veri Koruma Kanunu ile birlikte bazı konuların çözüme kavuşturulması gerekiyor; ancak ben, en kısa zamanda bu konularda ilerleme kaydedileceği konusunda umutluyum. » AB’nin terörle mücadele stratejisine göre, terörle başa çıkabilmenin temel unsurlarından biri ‘önleme’. Türkiye, PKK saldırılarını etkin bir şekilde önlemek için hangi adımları atabilir? Terörle mücadelenin “önleme” halkası, öncelikle, insanların terörist olmasını nasıl engelleyeceğimizle ilgili. Henüz yeni yeni anlamaya başladığımız bu husus, terörle mücadelenin en zorlu ama aynı zamanda da başarılması halinde en tatmin edici yönlerinden birini oluşturuyor. Birliğe üye ülkelerin elindeki deneyimlerin çoğu, İslamcı terörizmle bağlantılı olsa da, bunların en azından bir kısmı, PKK ile başa çıkmakta da kullanılabilir nitelikte. Örneğin ilk sorunuza verdiğim yanıtta da belirttiğim gibi, teröristlere karşı ceza kanunu çerçevesinde yürütülen mücadele sonuç veriyor. Teröristler “savaşçı” veya “mücadeleci” olarak görülmek isterler; onlara ordu yoluyla cevap vermek, arzu edilmese de aslında bu mesajı teyit eder. Cezai açıdan hüküm giymek ise çok daha az parıltılı bir durum. Teröristler, oldukları gibi görülmeli: yani sefil suçlular olarak. TUĞBA TEKEREK Nijerya usulü protokol Cumhurbaşkanı Gül ile birlikte Nijerya’ya giden Başbakan Yardımcısı Çiçek ve Devlet Bakan Yılmaz, karşılama töreninin ardından ‘Devlet Evi’ne alınmayınca korumalar birbirine girdi C umhurbaşkanı Abdullah Gül, resmi ziyaretler için gittiği Nijerya’da Cumhurbaşkanı Goodluck Jonathan tarafından resmi törenle karşılandı. İki cumhurbaşkanı arasında başbaşa görüşmelerin yanı sıra, heyetler arası görüşmeler gerçekleştirildi. Karşılama töreninin ardından, Gül ve Jonathan, ‘Devlet Evi’nin girişinde gazetecilere poz verdiler. Türk heyeti dışarıda kaldı Gül ve Jonathan’ın içeriye geçmesinin ardından, Nijeryalı koruma görevlileri binanın kapılarını hemen kapattı. Bu sırada, Cumhurbaşkanı Gül’e eşlik eden Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz, Türkiye’nin Abuja Büyükelçisi Aykut Sezgin ile protokol üyeleri dışarıda kaldı. Protokol üyelerinin içeri alınmasının engellenmesi üzerine, Cumhurbaşkanı Gül ve Jonathan’ın korumaları arasında gerginlik ve itiş kakış yaşandı. Kapının önünde yaşanan tartışmada Türk yetkililer, protokol listesinin Nijerya makamlarına dün akşam iletildiğini ve böyle bir sorun yaşanmaması gerektiğini, görüşmelere Karşılamanın ardından Gül ve Jonathan “Devlet Evi’ne girer girmez Nijeryalı korumalar kapıları kapattı. Protokol üyeleri yaşanan arbede ve tartışmanın ardından binaya girebildi. girmek istediklerini belirttiler. Yaşanan tartışmanın ardından protokol üyeleri devlet evine girdi. Basın toplantısına alınmadı Öte yandan, resmi karşılama töreni ile başbaşa ve heyetler arası görüşmeleri izlemek üzere Türk basın mensuplarından da sadece bir kameraman ve bir foto muhabiri, devlet evinin bahçesine alındı. Karşılama töreninin ardından, bu iki basın mensubu da tekrar dışarı çıkarıldı. Cumhurbaşkanı Gül ile Nijerya Cumhurbaşkanı Jonathan’ın görüşmelerin ardından yaptıkları basın açıklamasını da Türk basın mensupları izleyemedi. Görüşmelerin ardından, Nijerya Cumhurbaşkanı Goodluck Jonathan, Cumhurbaşkanı Gül onuruna öğle yemeği verdi. Yemeğe Çiçek, Yılmaz ve Büyükelçi Sezgin de katıldı. TARAF Balyoz’da tutuklu kalmadı B alyoz Harekât Planı soruşturması kapsamında tutuklu bulunan son şüpheli olan Albay Cengiz Köylü tahliye edildi. Köylü’nün avukatının talebi üzerine tutukluluk halini değerlendiren İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, oy çokluğuyla tahliye kararı verdi. Kararın, Mahkeme Heyeti Başkanı Kemal Can ve üye hakim Sait Saban’ın oylarıyla alındığı, üye hakim Mehmet Erdoğan’ın ise muhalif kaldığı öğrenildi. Köylü’nün tahliyesiyle birlikte Balyoz Darbe Planı’na ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında tutuklu kalmadı. Albay Cengiz Köylü, İkinci Ergenekon davası kapsamında tutuklu olarak yargılandığından cezaevinden çıkamayacak. TARAF Albay Cengiz Köylü