ile söyleşi - UTED Dergi
Transkript
ile söyleşi - UTED Dergi
262 AYLIK HAVACILIK DERGİSİ 2146-6394 BoeIng Türkiye Başkanı ile söyleşi BAKIM KONTROL, KALİTE KONTROL VE KALİTE YETERLİLİK Yüksek irtifalarda kurumsallaşma çabaları EYLÜL 2013 YIL:22 www.uted.com.tr 1968 Sevgİlİ meslektaşlarım, değerlİ okurlar; UÇAK Rİ YENLE TEKNİS EĞİ DERN Öncelikle görevleri esnasında, istirahat için otele giderken kaçırılan pilotlarımızın en kısa sürede ailelerine kavuşmaları dileğiyle başlamak istiyorum. Sektörümüzde ilk defa yaşadığımız bu olay, aslında görevimizin ne kadar çok riski aynı anda barındırdığını da görmemizi sağladı. Tehlike sadece havada değil, yerde de değişik şekillerde karşımıza çıkabiliyor. Havayolu şirketlerimiz devamlılıklarını sağlamak, operasyonlarını sürdürmek amacıyla çeşitli ülke sivil havayolu ve bakım şirketleriyle anlaşma yapıyorlar ve yapacaklar. Yapılan anlaşmalar, bazen gelişmiş ülke kuruluşlarıyla, bazen de iç savaş koşullarının veya terör hareketlerinin olduğu ülkelerde olabiliyor. Tabii ki görev bilincindeki şirket çalışanları her koşulda şirketlerinin verdiği görevleri yerine getirmek durumundadır. Bu görev ifaları esnasında özellikle riskli bölgelerdeki ilgili şirketler de çalışanların emniyet, güvenlik ve temel ihtiyaçları için gerekli tedbirleri almak durumundadır. Sizlere bir meslektaşımızın kısa süre önce yaşadığı bir olayı kısaca anlatmak istiyorum. Uçak teknisyeni arkadaşımız hat bakım hizmeti vermek amacıyla çalıştığı şirket tarafından Afrika’da bir ülkeye geçici görevli olarak gönderiliyor. İntikal sonrasında arkadaşımızı uçuş ekibinden ayırarak (ekip otele götürülüyor) etrafı duvarlarla çevrili bir eve yerleştiriyorlar ve kendisine kesinlikle yapılmaması gerekenleri madde madde sıralıyorlar. Kendisine “Sakın dışarı çıkma,” “Yalnız başına sokakta yürüme,” gibi telkinler iletiliyor. Arkadaşımız uzun süren görev süresinden sonra kahvaltısını yapacak ve yatacak fakat ne görsün: Buzdolabı boş, yemek yapmak için malzeme yok, market yok, olsa da tek başına dışarı çıkması sakıncalı. En kötüsü de, Allah göstermesin, bir sağlık problemi yaşasa yapabileceği bir şey, destek isteyeceği kimse yok. Sevgili okurlar; bir ülkeye görev amaçlı gidebilirsiniz, orası tehlikeli bir ülke olabilir ama ekip olarak çıkılan bir yolda inişinizden itibaren ekiple hareket edilmesi ve insanlara onurlarını kırmadan davranılması gerekir. Görevli kişilerin duvarlar arasında tek başlarına, en temel ihtiyaçlarından yoksun bırakılması ufak maddi kazançlar sağlarken, şirketleriyle her zaman gurur duyması gereken çalışanlarınızı onore etmemektedir. Çalışanların ekip statüsünde ve evlerinden, sevdiklerinden ayrıyken rencide olmadan görev yapmalarını sağlamak, insanlık görevidir. Empati ile alınmayan kararlar sempati duyulmasını engelleyebilecektir ve bu tarz olaylar doğası gereği insanın performans ve limitlerini etkilerken, dolaylı olarak uçuş emniyetine negatif tesir edecektir. Sektörde yönetici konumundaki herkese kısa süre önce yaşanan kaçırılma olayının eksiklikler, hatalar ve alınması gereken tedbirler açısından bilgilendirici olduğu görüşündeyim. Nasıl ki sizin aileniz varsa, oralarda görev yapan herkesin de geride bekleyenleri olduğunun hatırlanmasının ve uygulamaların daha hassasça değerlendirilerek yürürlüğe konulmasının ülkemize, milletimize, sektörümüze ve dolayısıyla hepimize faydalı olacağını düşünüyorum. Geçtiğimiz ay sonunda kutladığımız 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı tebrik eder, sağlıklı günler dilerim. Ümit Sayıl Uçak Teknisyenleri Derneği Başkanı Aircraft Technicians Association President umitsayil@uted.org Dear colleagues, precIous readers; I would like to begin with my best wishes for that our pilots who were kidnapped while they were heading for their hotels during an abroad duty will rejoin their families as soon as possible. This incident, a first in our sector, helped us see how many different kinds of risks that our duties pose at a time. The danger is not only on board, and it can take various shapes on land. Our aviation companies are signing contracts with many civil airliners and maintenance companies from various companies in order to develop stability and continue their operations, and they will keep on doing so. These contracts are not only with institutions in developed countries, but also in places where civil war conditions reign or countries affected by terrorist movements. It is clear that employees with a strong sense of mission are obliged to perform their tasks. On the contrary, the companies, especially those in such risky regions, should take all necessary measures to offer employees security, safety and basic needs. I would like to briefly share an incident that one of our colleagues recently faced. An aircraft mechanic was send to an African country temporary, where he would provide line maintenance. After reaching the destination, our colleague was parted from the flight crew, which was taken to a hotel, and he placed in a house. Then, he was listed a group of not-to-does. He was advised not to go out in any case and not to walk on the streets by himself. After a long shift, our colleague arrived in home in need to sleep after a breakfast. But look what he gets: The fridge was totally empty, no ingredients to cook anything, no supermarkets and he was already restricted to go out alone. Worst of all, god forbid, he would have nothing to do if he had faced a health problem, and no one can help him. Dear readers, you may go to a country on a mission, and that might be a dangerous one. But if you had set for the destination as a crew, then you should act with that crew and people should not behave you in a humiliating way. Leaving people in charge alone inside walls, not providing them their basic needs might generate some small amounts of benefits, but this is by no means honorary for employees, who would prefer feeling pride for their companies. It is a humanitarian task to produce non-offending work conditions for employees as they do their tasks in teams hundreds of kilometers away from their homes and beloved ones. Some decisions made with no empathy would result in lack of sympathy for he work, and such incidents would naturally affect the performances of the employees badly, indirectly risking flight safety. I believe that the recent kidnapping has also been teaching in terms of deficiencies, mistakes and necessary measures. Remembering that those undertaking tasks in such regions have beloved ones waiting for them back home, just like any of you, and being more sensitive about the new implementations would gain favor for the country, nation, sector, in short, all of us. I would like to greet the past Victory Day, on August 30, and wish healthful days for you all. 3 32 UTED İstanbul Cad. Üstoğlu Apt. No: 24, Kat: 5 Daire: 8 Bakırköy/İstanbul Tel: 0212 542 13 00/543 29 74 Faks: 0212 542 13 71 www.uted.com.tr www.uteddergi.com www.uted.org uted@uted.org ı Başkan e y i k r Tü Boeing unn: D BernIe vacılık a h k r ü "T eing'e o B ü r sektö kı sağlıyor" t ciddi ka İmtiyaz Sahibi Uçak Teknisyenleri Derneği Adına Ümit Sayıl Genel Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Sefa İnan / sefainan@gmail.com 54 Basın-Yayın Sekreterliği İsmet Şahin / ismetsahin@uted.org Elif Aydemir /elifarslan@uted.org Yazı Kurulu Kıvanç Bayezit, Arif Sankaya, Ahmet Akpınar, İsmet Şahin, Elif Aydemir, Dr. Handan Diker Yüksek irtifalarda kurumsallaşma çabaları 18 24 Haberler 12 Etkinlik 16 Ajanda 30 Havacılık: İsviçre Peyniri Modeli 36 ETKİN TOKSİK MADDE İÇERİKLİ KARGOLARIN TAŞINMASI 38 Havacılık: Nowhere to land (İnecek yer yok) 41 Teknik: bakım kontrol, kalite kontrol ve kalite yeterlilik 48 Havacılık ve fotoğrafçılık tutkusunu birleştiren Kıvanç Talip Uçan ile havacılık fotoğrafçılığı üzerine söyleştik. 50 Teknik: Pompalar 56 BİLİM: GELGİT ENERJİSİ 58 Tarih: Sivas Kongresi 60 Çocuklar için: O okuldan değil, okul ondan korksun! 62 Sağlıklı bir uyku için... 66 Bulmaca Özgürlükler kenti: İşte size New York, New York Uçmaz demeyin! Katkıda Bulunanlar Şebnem Bayezit, Hasan Büber, Mehmet Ertek 44 YAPIM iyle Atletin beden şikesi: Doping Umar İletişim Hizmetleri Ltd. Şti. Harman Sok. No: 31/1 34153 Florya - İstanbul Tel: 0212 573 15 65 info@umariletisim.com www.umariletisim.com BASKI Elma Basım Yayın ve İletişim Hizmetleri San. Tic. Ltd. Şti. Halkalı Cad. No:164 B-4 Blok Sefaköy - Küçükçekmece İstanbul Tel: 0 212 697 30 30 64 Yayın Türü: Aylık, süreli, yaygın UTED’E ABONE OLABİLİRSİNİZ Dergimize abone olmak için yıllık abone ücretini banka hesabımıza yatırdıktan sonra dekontu bize fakslamanız yeterli. Uted dergisi her ay adresinize gönderilecektir. Lütfen ayrıntılı bilgi için derneğimizle irtibata geçiniz. 4 06 UTED dergİsİnİn geçmİş sayılarına web sİtemİzden ulaşabİlİrsİnİz. Derya kuzusu bunlar! 5 Haberler Türkiye’nin ilk havacılık eğitim fuarı İstanbul’da stanbul, 27-28 Eylül tarihlerinde Türkiye’nin ilk havacılık eğitim fuarı olan “Istanbul Flight Training Exhibition (IFTE)”a evsahipliği yapacak. Yirmi ülkeden FTO ve TRTO şirketleri, yedek parça tedarikçileri, bakım-onarım şirketleri, piston motorlu uçak üreticileri, simülatör üretim şirketleri, havacılık akademisi kurumları, uçuş ekipmanı tedarikçileri ve havacılık sektöründen birçok şirketin katılacağı fuar WOW Convention Center’da gerçekleştirilecek. Alaska AIrlInes biyoyakıt anlaşması imzaladı Alaska Airlines ve Hawaii’nin en büyük toprak sahipleri ile üç yatırım şirketinin oluşturduğu bir konsorsiyum olan Hawai’i BioEnergy, biyoyakıt anlaşması imzaladı. 2006 yılında kurulan Hawai’i BioEnergy, bioyakıt üretiminde yerli kaynakların kullanımını öngörüyor. Alaska Airlines, Hawaiian Electric’in ardından Hawai’i BioEnergy’nin ikinci büyük müşterisi oldu. Alaska, biyoyakıt üreticisiyle anlaşma imzalayan ilk havayolu şirketi. Hawaiian Electric daha önce Hawai'i BioEnergy’den yılda 10 milyon galon yakıt alacağını ilan etmişti. Anlaşma halen Hawaiili yetkililerin onayını bekliyor. Istanbul to host Turkey’s fIrst avIatIon traInIng exhIbItIon Alaska AIrlInes to buy bIofuel from HawaIan Turkey’s first aviation training exhibition, the Istanbul Flight Training Exhibition (IFTE), will be held on September 27-28. The fair which will host FTO and TRTO companies, repairparts suppliers, MRO companies, piston motor aircraft manufacturers, simulator production companies, aviaction academies, flight equipment suppliers and other companies from 20 countries, will be held in WOW Convention Center. Alaska Airlines and Hawai’i BioEnergy, a consortium of three of Hawaii’s largest landowners and three venture capital companies, have agreed to on a sustainable biofuel purchase deal. Founded in 2006, Hawai’i BioEnergy projects to use locally grown feed stocks to produce biofuels. Alaska Airlines is Hawai’i BioEnergy’s second customer, and the first airline to sign a contract. Hawaiian Electric Co. previously announced it had agreed to purchase 10 million gallons of fuel a year from Hawai'i BioEnergy for power generation to the state, pending approval by the Hawaii Public Utilities Commission. Türkiye’nin A400M’i test edildi Havacılık sektörü yayınları, Airbus Military’nin, Türk Hava Kuvvetleri’nin alacağı A400M kargo uçağı için beş buçuk saatlik ilk deneme uçuşunu 9 Ağustos günü gerçekleştirdiğini duyurdu. Üretici firmanın Sevilla’da bulunan ve son montaj işlemlerinin gerçekleştirildiği San Pablo tesislerinde yapılan deneme, MSN9 tipi uçağın bu yıl gerçekleştirilecek olan teslimatı öncesinde önemli bir adımdı. Airbus Military’nin uçağın ilk on örneğini eylül sonunda Ankara’ya teslim etmesi bekleniyor. AIrbus MIlItary tests A400M for TurkIsh aIrforce Airbus Military has performed a five hour 30 minutes of a first flight with an A400M transport for the Turkish air force, according to media reports. Conducted from the manufacturer’s San Pablo final assembly site in Seville, Spain on 9 August, the milestone moves aircraft MSN9 closer to its planned delivery later this year. Airbus Military has previously outlined a schedule to hand over Ankara’s first of 10 examples in late September. BrItIsh AIrways, Thomson get DreamlIners İngiliz şirketler İLK DreamlIner’larına kavuştu İlk Boeing 787 Dreamliner uçağını 27 Temmuz günü teslim alan British Airways, turizm şirketi Thomson Airways’in ardından yeni nesil Boeing uçağa sahip olan ikinci İngiliz firması oldu. Thomson, ilk Dreamliner’ını 31 Mayıs’ta teslim almıştı. British Airways’in sahibi IAG’ın üst düzey yöneticisi Willie Walsh basına verdiği demeçte, “787 çevre performansı ve işletim verimliliği açısından yeni standartlar getiren harika ve yenilikçi bir uçak ve eminim British Airways müşterileri bu uçağı bayılacak,” dedi. TUI Travel’in alt şirketi olan Thomson, uçakta bir dizi sorun yaşanmasından önce, ilk Dreamliner’ını mayıs ayı içinde hizmete sokmayı planlıyordu. Yine de Thomson, 31 Mayıs’taki teslimatla uçağa sahip olan ilk İngiliz şirketi olmayı başardı. 6 British Airways received its first Boeing 787 Dreamliner on July 27, becoming the second U.K. firm to posses the new generation plane after Thomson Airways, which took the delivery of its first two Boeing 787 Dreamliner aircraft on May 31. “The 787 is a tremendous, innovative aircraft which sets new standards for environmental performance and operating efficiency and I’m sure British Airways’ customers will love it,” newspapers quoted Willie Walsh, chief executive of BA’s parent company IAG, as saying. Thomson, the subsidiary of the TUI Travel group, had planned to start 787 services in May until the plane was grounded following a series of smoke-related incidents. It has become the first leisure carrier to take delivery of the Dreamliner. 7 Haberler Japon HAVAYOLU şirketleri DreamlIner mesaisinde apan Airlines (JAL) ve All Nippon Airways (ANA), bir ANA motor yangın söndürücüsünde ortaya çıkan sorunun ardından tüm Boeing 787 filosunu testten geçirmeye başladı. JAL, bir 787’yi Tokyo Narita Havaalanı’na geri çağırırken, uçağın yerine incelemesi tamamlanan bir başka 787’yi hizmete soktu. Havayolu şirketi, 10 adet 787 uçağından üçünün incelemesinin tamamlandığını ancak hiçbir soruna rastlanmadığını duyurdu. Japon şirketleri hizmetten alınan 787 uçaklarına Boeing tarafından geliştirilen batarya iyileştirmesini uygularken, bir taraftan da test uçuşlarına yoğunlaşarak düzenli uçuşlara geri dönmeye çalışıyor. Her iki firma da batarya modifikasyonlarının Nisan ayında başladığını duyurdu. Japanese aIrlIners under DreamlIne task Japan Airlines and All Nippon Airways are conducting inspections of their Boeing 787 fleets after faulty wiring was discovered by ANA in an engine fire extinguisher. JAL opted to turn back an airborne 787 to Tokyo Narita Airport so it could be inspected. It was replaced by another 787 that had already been cleared, and the flight to Helsinki was scheduled to depart after a 7-hr. delay. The carrier says three of its 10 787s have been inspected so far, and it has not yet found evidence of improper wiring. As Japanese airlines begin installing the battery fix developed by Boeing for its grounded 787s, the carriers are turning their attention to flight tests and the eventual resumption of scheduled service with the aircraft. Both All Nippon Airways and Japan Airlines confirm that the battery modifications on their 787s started April. AIr France da eleKtrikli taksi için çalışacak Honeywell ve Safran yeni kuşak elektrik motorlu “yeşil” taksi sistemi (EGTS) çalışmalarına Air France’ı da dahil ederek işbirliklerini bir adım ileriye taşıdı. İki şirket ile Air France arasındaki mutabakat, Fransız havayolu şirketinin EGTS ise sağlayacağı muhtemel teknik ve finansal faydaların analiz edilmesini kapsıyor. Bunun karşılığında Air France da Safran ve Honeywell’a tahmin edilen tasarruf miktarlarını daha keskin bir biçimde hesaplama ve diğer operasyonel faydaları analiz etme konularında destek sağlayacak. Air France EGTS’nin belirleyici ölçüde ekonomik avantajlar sağlayabileceği çok sayıda yoğun havalimanını kullanıyor. AIr France joIns electrIc taxI project Honeywell and Safran have taken steps forward in their cooperation on the development of the new electric green taxiing system (EGTS) to include Air France. The memorandum of understanding will enable Air France to analyze the potential technical, operational and financial benefits of the EGTS. In turn, Air France will provide assistance to Safran and Honeywell in refining estimated savings of the system and quantifying other operational benefits. Air France’s planes utilize a number of heavily used airports where EGTS can provide a decisive economic advantage. UPS KAZASINDA İKİ ÖLÜ UPS Cargo’ya ait 5X-1354 sefer sayılı A300 tipi kargo uçağı, ABD’nin Louisville kentinden Alabama eyaletindeki Birmingham kentinin Shuttlesworth Havalimanı’na giderken inişe geçtiği sırada düştü. Kazada uçakta bulunan iki pilot yaşamını yitirdi. Federal Havacılık Kurumu uçağın 14 Ağustos sabahı saat 6 sularında havalimanı yakınlarında düştüğünü açıkladı. UPS crash kIllS two A UPS A300 cargo with flight number 5X-1354, which took off from Louisville and bound for Shuttlesworth Airport in Alamaba, Birmingham, crashed on August 14 during landing, killing two pilots on board. Federal Aviation Authority said in a statement that the plane clashed somewhere close to the airport at 6 a.m. 8 PW1100 ilk uçuşunu gerçekleştirdi ratt & Whitney’nin PurePower PW1100G-JM motoru 15 Mayıs günü ilk uçuşunu başarıyla tamamlayarak yeni motor ailesinin test programını başlattı. Airbus A320neo için tasarlanan PW1100G-JM motoru, Pratt & Whitney’nin Kanada’nın Quebec kentinde yer alan ve Boeing 747SP’lerin test mekanı olarak bilinen Mirabel Aerospace Center’da deneniyor. Sorunsuz geçen uçuş, böylelikle programın bu safhası için planlanan toplam 40 kadar test uçuşunun da yolunu açmış oldu. İlk uçuş öncesinde 365 saatlik yer performansı ve işlerlik testi gerçekleştirildi. PW1100 makes debut flIght The Pratt & Whitney PurePower PW1100G-JM engine successfully completed its first flight on May 15, launching the engine family’s flight test program. The PW1100G-JM engine for the Airbus A320neo aircraft flew on Pratt & Whitney’s Boeing 747SP flying test bed at the company’s Mirabel Aerospace Center in Quebec, Canada. The first flight went smoothly and cleared the way for about 40 flights planned for this phase of the program. More than 365 hours of ground performance and operability testing was realized before the first flight. ATSB'den A380 motor raporu Avustralya Ulaşım Güvenliği Bürosu (ATSB) 4 Kasım 2010'da Qantas Airways’e ait Airbus A380'in 2 no’lu Rolls-Royce motorunda yaşadığı pervane sorunu ile ilgili raporunu yayınladı. Singapur’un Changi Havalimanı’ndan kalkan uçak yükseliş sırasında sorun yaşamış, uçuş ekibi piste dönerek güvenli bir iniş gerçekleştirmişti. ATSB’nin bulgularına göre Yüksek Basınç / Orta Basınç (HP/IP) habındaki bazı yakıt besleme boru ağızlarının çeperleri ince imal edilmişti ve tasarım gerekliliklerine uymuyordu. A380 engIne report POSTED The Australian Transport Safety Bureau (ATSB) has published its final report on the uncontained engine rotor failure (UERF) on 4 November 2010 of the No 2 Rolls-Royce engine of the Qantas Airbus A380. The failure occurred after take-off from Changi Airport, Singapore. The flight crew managed to ground the plane safely at Changi Airport. The ATSB found that a number of oil feed stub pipes within the High Pressure/Intermediate Pressure (HP/IP) hub assembly were manufactured with thin wall sections that did not conform to the design specifications. F-5’ler emekli oldu Türk Hava Kuvvetleri tarafından 1964 yılından bu yana kullanılan küçük, hafif ve kolay kumanda edilen F-5 jetleri, sonunda emekliye ayrıldı. F-16 uçaklarının Türk Hava Kuvvetleri’nin temel uçağı haline gelmesinin ardından F-5’ler daha çok eğitim uçağı olarak kullanılmaya başlanmıştı. Merzifon’daki son F-5’lerin de yerlerini F-16’lara bırakmasıyla birlikte, aktif görev yapan son F-5’ler, Türk Yıldızları gösteri ekibindeki uçaklar oldu. TurkIsh mIlItary retIres F-5 jets The F-5A a small, lightweight, low cost, easy-tomaintain supersonic fighter which had been serving in the Turkish Air Forces since 1964, were finally retired. With the F-16 fighter jets becoming the backbone of the Turkish Air Forces, F-5s in the Turkish inventory were rather being used as training jets. The last Air Forces F-5 planes were replaced by F-16 fighter jets, the only F-5 jets in Turkey are now serving at the Turkish Stars, the acrobatic group. 9 Haberler BoeIng 777X uçaklarını piyasaya sürüyor oeing uzun süredir beklenen yeni nesil 777X serisi uçaklarını piyasaya sürmeye karar vererek Airbus ile “mini jumbo” alanındaki rekabetini bir adım ileriye taşıdı. Boeing sözcüsü Doug Adler, basına yaptığı açıklamada “777X’e müşterilerin dikkatini çekmek için adımlar atıyoruz,” dedi. Reuters haber ajansı, 24 Nisan’da Boeing’in “haftalar içinde” projenin önünü açacağını, bunda en önemli müşterilerinden British Ariways’in rakip Airbus’a verdiği 6 milyar dolarlık A350-1000 teklifinin etkili olduğunu duyurmuştu. Çift motorlu 777’nin halefi olan 777X, 300 yolcu kapasitesine sahip. Boeing 777, 1995 yılında piyasaya sürülmüştü. 10 BoeIng starts offerIng 777X jets Boeing began offering its new-generation 777X long-range jet in early May, heating up the competition in the “mini-jumbo” class with its rival Airbus. “We are taking the next step when it comes to engaging customers on the 777X,” Boeing spokesman Doug Alder has told the press. Reuters reported on April 24 that Boeing was ready to go ahead with the project “within weeks”, after one of its key customers, British Airways, placed a $6 billion order for A350-1000 jets from rival Airbus. The 777X is a planned successor to the large twin-engined aircraft seating more than 300 passengers. The original 777 was introduced in 1995. Meltem 3 projesinde ilk uçak teslim alındı TurkIsh navy receIves FIRST Meltem 3 PROJECT jet Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın gözetleme ve karakol görevleri için Meltem 3 projesi kapsamında alacağı sekiz uçaktan ilkinin tesliminin temmuz ayı sonunda yapıldığı öğrenildi. Meltem 1 projesi çerçevesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin farklı birimlerinde kullanılmak üzere İspanya’dan alınan CASA CN 235 tipi uçaklar, 2001 yılında Malatya ve Kayseri’de düşerek can ve mal kaybına neden olmuştu. Ardından gelen Meltem 2 projesi ise beklentileri karşılayamamıştı. Gelişmelerin ardından İtalya’dan karakol uçağı alımı yoluna giden TSK, Meltem 3 Projesi çerçevesinde, 2005’te İtalyan Alenia Aermacchi firmasıyla on adet ATR72-500 uçağı için anlaşma yaptı ancak daha sonra alınacak uçak sayısı sekize düşürüldü. The Turkish Navy received late July the first out of eight surveillance and patrolling jets within the scope of the Meltem 3 project. CASA CN 235 model planes that were bought from Spain for different units of the Turkish military as part of the Meltem 1 project had crashed in the central Anatolian provinces of Malatya and Kayseri in 2001, causing life and property losses. Meltem 2, a follow-up project that included the modifying those jets for maritime patrolling aircraft, also had failed to fulfill expectations. Then, the Turkish military and Italian Alenia Aermacchi inked a deal for 10 items of ATR72-500 planes, however later the figure was dropped to eight. etkİNLİK Gürcan Mantı nı TALPA Başka UTED’in bu yılki ikinci iftar yemeği, 25 Temmuz Perşembe akşamı Kaşıbeyaz’ın İtalyan restoranında gerçekleştirİLDİ. Artık bir UTED klasiği olan buluşmada her kuşaktan UTED’liler iş dışında, huzur dolu bir ortamda kaynaşma fırsatı bulurken, uzun süredir göremedikleri arkadaşlarıyla hasret giderdiler. UTED, hem üyelerini hem de kardeş derneklerden dostlarını ağırlamanın mutluluğunu yaşadı. n r yemek. Geçe "Çok güzel bi l bir ze gü k tım. Ço yıl da katılmış ok rç bi n ’te knik ortam. THY Te ’den yönetici NG M ı, m şı da arka rdüm. Emekli dostlarımı gö ek gördüm. Dem arkadaşlarımı . or iy devam ed ki bağlarımız e nim için birlikt be Bu etkinlik iyor. ed de mayı ifa olmayı, paylaş eş rd ka , uz linde olduğum vamlı temas ha ok şey rç Bi . bi UTED bizim de gi ri ktör dernekle se r ğe bir çatı Di . ek bir dern n derneklerin m idealim bütü ni Be . uz or ıy paylaş ak birleşmesi." derasyon olar altında, bir fe İhsan Güreli Hat Bakım Nöbetçi Müdürü "Bu mübarek gecede hem yeni hem eski meslektaşlarla bir araya gelmenin hazzı içindeyiz. Bu buluşma bize büyük bir keyif veriyor. Aylardır görmediğimiz arkadaşlarımızı görüyoruz. Daha önceden buluşmayı planlasak bile mazdık. Derneğimize yakalaya k bugünkü gibi bir birlikteli Bu bir bayrak yarışı ve eğiz. götürec ileriye sahip çıkıp daha daha iyiye gidiyor. Bu gün geçen Her e. gençlerd şimdi bayrak ." ediyoruz r teşekkü yenlere düzenle yüzden men Türk yen Atıl is ski Tekn u tür Baş ğimizin b mesi ve e ya ne ir ara zenle "Der leri b er dü l z i k i b l n e r etki imizl Bu tü miz eyler k güzel. e m ş ağab o e l ç esi a bir m d r r i a t l u ge yon den b mesi nizas u yüz hale gel b orga i l iş nem rekli Geçm çok ö aların sü rum. o y m ı ş n bulu e ina emli. ktiğin u çok ön olursa b gere kün için izi, ması lerin müm erneğim ş a n D y k . a i l z k n u i or tk ğın tür e kuşa i istiy rmda yeni ra bu tirilmesin er platfo a n l o k s a kuş dan kleş de h a bun kte gerçe arı bizim i l Ayrıc l r n i a rle b n ins ailele in çalışa ." m ı ç z i a bizim ememiz l kl deste 12 Tevfik Kırmacı Eski UTED Başkanı "Böyle organizasyonlarda herkesi bir araya getirmeye çalışıyoruz. Mesela 85 yılından beri bize hocalık yapan Atilla Bey ile aynı masada yemek yemek çok güzel. Buralarda eski gün leri yad ediyoruz. Mümkün olduğu sürece iş konuşmuyoruz. Ümit Başkan sağ olsun ama bir tek onunla bitmiyor bu. Sekreterinden baş kana kadar herkes gör ev paylaşımını en güzel şek ilde yapıyor. Ben de 6 yıla yakın başkanlık yaptım . Böyle organizasyonlar ı yapmak, bu kadar insanı bir araya getirmek bir ekibin güzel bir marife ti." şan Servet Ula Teknik enel Müdür Pegasus G Yardımcısı k erinin büyü "UTED üyel HY T da THY ya çoğunluğu THY’den en B . lışıyor Teknik’te ça meyerek ayrıldım. İste 18 yıl önce n ve daşlarımızda de olsa arka uzak vitelerinden UTED’in akti in iç er teknisyenl kaldık ama da a ız m adaşları ı ekledik. Ark paylaşmalar zaman dest r he nı U rı la nu TED ile bu a yaptık rs t va ır i rket ay r düşünceler günlerde şi toplumsal bi Bu mübarek z. ru çok önemli. yo tı ek la rm an araya geti r gerektiğini bi ı an lış suru. " bu kadar ça in önemli un etmeksizin ve birleşmen in en şm le Bu, sosyal Ahmet Bayraktar Baş Teknisyen "Bu gece çok güzel ve keyifli oldu. Böyle gecelerin ve benzer etkinliklerin sık sık tekrarlanması ve aile ortamında gerçekleştirilmesi daha da güzel olur. 28 yıldır UTED üyesiyim. Son senelerdeki etkinliklerin çok daha güzel olmaya başladığını görüyorum. Başkan ve ekibi bu konuda oldukça başarılı. Bu nedenle biz UTED üyelerini böylesi bir ortamda bir araya getirerek kaynaşmamıza katkı sağladığı için kendisine teşekkür ediyoruz." 13 etkİNLİK Metin Sezgin knik Kontrol C Kategori Te zel gibi yine gü "Her yıl olduğu ruz. İnsanların yo bir akşam yaşı nlerde birlikte böyle güzel gü ı var. Bu tür olmaya ihtiyac lar insanların organizasyon or. ğlılığını artırıy birbirlerine ba . Bu im iy es üy UTED Ben 28 yıldır ü nk gü bu ED UT süre içerisinde ler nç i. Umarım ge noktalara geld a ad nları bir ar . Derneğin insa alara getirirler kt no i ganizasyonlar iy or r da daha liyorum. Bu tü di i in es m et m rmasına vesile tutmaya deva rbirlerine akta bi ı ın ar ul yg du insanların iyi ." or uy ol Adnan Göngör HABOM Takım Lideri "1996’da THY’den istifayla ayrıldım. 18 yıl sonra geri geldim. Buna reenkarnasyon diyebilirsiniz. Ben arkadaşlarımdan hiç kopmadım. UTED iftarları bir klasik oldu artık. İnsanların kaynaşmaları, sevgilerini birbirlerine göstermeleri ve huzur adına bu tür geceler çok önemli. ikleri arkadaşlarını görme fırsatı görmed ır İnsanlar uzun zamand arkadaşlarınızla bir araya mesai zaman her kta buluyor. Havacılı den, özellikle THY’nin yerlerin diğer n Dünyanı . orsunuz gelemiy uçtuğu yerlerden haber almak mümkün oluyor burada." Aytar Saffet ak kım Uç Hat Ba eni Bu tür Teknisy yoruz. ne geli daşları "Her se ni arka e y izi r, a ıl beylerim toplant lan ağa o li k e ve em ir vesile iz için b ımızı dostlar görmem n a d ia Cam ında oluyor. leri dış faaliyet n ’i D z E oru . UT göremiy la z fa k ço rın , insanla Dernek bir şey e şey nun biz O . kir. Her m u iz gere bir kur m le e n y e m ö k r b e e r ge a da şey v ıkması i yıllard ona bir ik r " e r. im il e sahip ç iz d b e e am marım indens eye dev oruz. U vermes kür ediy ir araya getirm k e ş e t ib için çok r bizler asyonla iz n a g r o 14 Günay Aktürk Uçak Bakım Koordinatörü "Burada karşılaştığımız simaların büyük çoğunluğunu aslında işyerinde de görüyoruz ama iş yoğunluğundan gü içinde birbirimizi n görsek de iletişim kuramıyoruz. Bu tür ortamlarda, iş haricindeki sosyal aktivitelerde insanlarla bir aray a gelmek çok daha kaynaştırıcı bir rol oynuyor. Be n UTED’e iki buçu k yıldır üyeyim. Başkan Ümit Bey döneminde üye old um. Dernek bu tür aktivitelerle be nim beklentilerim i karşılıyor. Çok teşekkür ederiz." Abdüls am HABOM et Kaya Yardım cı Tekn "Benim isyen bu işte ki ikinci y ancak il ılım k kez b ir UTED iftarına geliyor um. Ço güzel b k ir akşa m yaşıyor çok gü uz; zel bir organiz Arkada asyon. şlarımız la birlik yemek te geld lerimiz ik, i yedik, sohbet şimdi dışında ediyoru da bir ş z . İşyerin arkada eyler p den şlarımız organiz aylaşm asyonla la kayn a k iç aşmak, r da bizd in harik de tanım iş en önc a bir or a fırsat eki kuş tam. Bö ı buluy düzenle aktan a yle oruz. B yen he ğ a beylerim u nede rkese ç nle bu izi ok teşe iftar ye kkür ed meğini erim." vİzyona gİrecekler Riddick (6 Eylül) Duman yepyeni parçalarıyla Açıkhava'da Türkiye’nin en sevilen rock gruplarından Duman, uzun bir aranın ardından yeni albümlerinin tanıtım konseriyle sevenleriyle buluşacak. 25 Eylül’de, Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi’nde gerçekleşecek konserde her albümü olay yaratan ve milyonlarca müzikseveri peşinden sürükleyen Duman, 4 yıl boyunca beklenen albümünü, nihayet sevenlerinin beğenisine sunuyor. 13. İstanbul Bienali: Anne ben barbar mıyım? “Anne, ben barbar mıyım?” başlığını, şair Lale Müldür’ün aynı adlı kitabından alan 13. İstanbul Bienali, politik bir forum olarak kamusal alan fikrine odaklanacak. Bienalde sanat aracılığıyla “kamusallık” kavramını yeniden düşünme imkânı yaratmayı, yeni düşünce ve hayal gücü kanalları açmayı ve tartışma zemininin yaratılmasına katkıda bulunmayı hedefleyen işler sergilenecek. Fulya Erdemci küratörlüğünde gerçekleştirilecek 13. İstanbul Bienali sergileri, 14 Eylül-20 Ekim 2013 tarihleri arasında Antrepo No.3, Galata Özel Rum İlköğretim Okulu, ARTER, SALT Beyoğlu ve 5533’te görülebilir. 16 lenka İSTANBUL'da... “Everything At Once” parçasıyla tüm dünyada çok sevilen Lenka, 13 Eylül akşamı Küçükçiftlik Park’ta sahne alacak. Lenka, en sevilen şarkılarının yanı sıra “Hit The Road Jack,” “Sweet Home Alabama” gibi kıpır kıpır cover parçalarla keyifli bir eylül akşamı vaat ediyor. Superbike FIM World Championships 2013 Dünyanın önemli motosiklet yarışlarından “Superbike,” 3 defa dünya şampiyonu olan Kenan Sofuoğlu’nu ağırlıyor. Şampiyon sürücü Kenan Sofuoğlu’nun bu defa Türk seyircisi önünde yarışacağı, dünyanın izlemesi en keyifli yarış serilerinden biri olan Superbike ve SuperSport yarışları 1314-15 Eylül 2013 tarihlerinde Intercity İstanbul Park pistinde. Küçük dostlar için festival Hayvan dostlarını bir araya getiren ve barınaklara destek amacını taşıyan Pedigree PetFest 2013, 22 Eylül 2013 Pazar günü Lifepark’ta gerçekleşecek. Evcil ve evsiz köpeklerin bir araya geldiği açık hava organizasyonu, bu yıl üçüncü kez düzenleniyor. Hayvanseverler ve çocukları için özel eğlenceler ve hayvan sahiplendirme etkinlikleri yapılırken, bilet ve satışlardan elde edilen bütün gelir Ortaca ve Marmara Ereğlisi barınaklarını iyileştirmek için kullanılıyor. Pedigree PetFest 2013’te, sahibiyle uyumlu yürüyüş, sahibe benzerlik yarışması, engelli parkur gibi köpek yarışmaları ve özel köpek gösterileri yer alırken çocuklar için oyun parkı ve workshoplar, fotoğraf çekimleri gibi birçok eğlenceli aktivite yer alacak. Düzenlenecek yarışmalarda hayvan dostları sürpriz hediyeler kazanma şansı da bulacak. Güneşin kavurduğu bir gezegende ölüme terk edilen Riddick, kendini yırtıcı bir uzaylı türüyle karşı karşıya bulur. Hayatı için savaşırken aktive ettiği yardım alarmı, iki gemiyi harekete geçirir. Gemilerden birinde paralı askerler taşınırken, diğerine Riddick’in geçmişinden biri kaptanlık yapmaktadır. Aksiyon ve bilim kurgu türlerini bir araya getiren filmin yönetmen koltuğunda David Twohy, başrollerde ise Vin Diesel ve Karl Urban bulunuyor. Hayalet (6 Eylül) Başarılı kaptan Ed Harris, Soğuk Savaş döneminde Sovyet yapımı bir denizaltı aracında görev almıştır. Kendisine bu zamanlardan miras kalan psikolojik sorunlarla mücadele eden ve bunu yakın çevresinden gizlemekte olan Harris, atandığı yeni bir görevi kabul eder. Bu gizli görev için hem ailesini ardında bırakarak hem de psikolojik sorunlarını yok sayarak yola çıkar ve geminin nükleer füzelerini elde etmeye çalışan KGB ajanlarıyla baş başa kalır. Başlangıçta önemsiz bir görev görünümünde olan bu mücadele, aslında tüm insanlığı ilgilendiren büyük bir tehlikeyi barındırmaktadır. Ed Harris, bir yerden sonra kendisinin piyon olarak kullanıldığını fark edecek ve bu tehlikeye karşı tek başına olduğunu anlayacaktır. Belalı Mazoniler (27 Eylül) Ünlü Bir mafya ailesi olan Mazoniler, tanık koruma programı çerçevesinde Fransa Normandiya’ya yerleştirilirler. Aile yeni hayatlarına uyum sağlamaya çalışırken eski alışkanlıklardan kurtulmak hiç de kolay olmayacaktır. Luc Besson’ın yönetmen koltuğuna oturduğu filmin kadrosunda Robert De Niro, Dianna Agron ve Michelle Pfeiffer yer alıyor. 17 röportaj/Interview Türkiye’nin sadece satış imkanları bakımından değil, bir tedarikçi merkezi ve teknoloji ortakları kaynağı olarak da BoeIng için büyük öneme sahip bir pazar olduğunu söyleyen BoeIng Türkiye Başkanı BernIe Dunn, şirketin Türkiye’deki planlarından havacılık sektöründeki trendlere, merak edilen birçok konudaki sorularımızı yanıtladı. BoeIng Turkey PresIdent BernIe Dunn says that Turkey Is a crItIcally Important market for BoeIng, not just In sales opportunItIes, but also as a supplIer base and a source for technology partners. We IntervIewed Dunn on the company’s future plans In Turkey and the rIsIng trends In avIatIon. Boeing Türkiye Başkanı Boeing Turkey President “Türk havacılık sektörü Boeing’e ciddi katkı sağlıyor” “Turkish aviation makes significant contributions to Boeing” 18 eçen yıl göreve başladığınızdan beri Türk sivil havacılığıyla ilgili gözlemleriniz nelerdir? Türk sivil havacılığında yakın dönemde gerçekleşen kayda değer büyümenin geleceğini nasıl değerlendiriyorsunuz? İlk olarak şunu söylemek isterim ki, Boeing Türkiye/Kuzey Afrika Başkanı olarak Türkiye’de görev almak, benim için bir onur ve keyif. 1984’ten bu yana, Arap dünyasında görev yaptığım 29 yıl boyunca bu ülkeyi defalarca ziyaret etme fırsatım oldu. Şimdi ise Türkiye’de yaşama ve çalışma ayrıcalığına sahibim ve bundan ötürü çok mutluyum. Türk havacılık sektörü, Türkiye ekonomisinin en dinamik sektörlerinden biri olmasının yanı sıra ülkenin ekonomik ve sosyal büyümesine de öncülük ediyor. Boeing, Türkiye’nin havacılık ve uzay sektörünün gelişimine büyük katkı sağlıyor ve Türk ortaklarımızla işbirliği yapmaktan dolayı gururlu ve mutluyuz. İstanbul’a yapılacak yeni havalimanının, özellikle bölgesel bir transit yolcu merkezi olma hedefi açısından kent için dönüştürücü olacağını düşünüyor musunuz? Körfez bölgesinde geçirdiğim yıllarda, gelişmiş bir havalimanıyla bağları olan etkili bir havayolu şirketinin bir ülkeyi nasıl dönüştürebileceğini gözlemlemiş biri olarak, Türkiye’nin ulusal havayolunun modernleşmesiyle paralel olarak İstanbul’daki aktarma merkezini modernize etme çabasını tamamen destekliyorum. Türkiye’deki havacılık sektörü halihazırdaki tesislerin kapasitesini aştı ve yeni bir havalimanı, sektörün uygun şekilde büyümesini sağlayacağı gibi Türkiye’ye, hem transit yolcu hem de burada mola verip bu güzel ülkeyi ve insanlarını keşfetmeye zaman ayıracak misafirler olarak çok sayıda yolcu çekecek. ince you came to office last year, what are your observations over the Turkish aviation sector? How would you consider the future of the recent boom in the Turkish civil aviation? First of all, let me say that it is an honor and a pleasure to be assigned to Turkey as the President of Boeing (Turkey/North Africa). I have a 29-year perspective on Turkey, having visited the country repeatedly since 1984 while based nearby in the Arab World. I now have the great privilege of actually living and working in Turkey and I am delighted. My observations of the Turkish aviation sector is that it is one of the most dynamic sectors of the Turkish economy, and is at the leading edge of Turkey’s economic and social development. Boeing is a major contributor to the development of Turkey’s aerospace sector and we are proud and pleased to collaborate with our Turkish partners. Türk Hava Yolları (THY) bu yılın başında Boeing’den 95 uçak sipariş etti. Bu önemli anlaşmanın detaylarıyla ilgili bilgi verir misiniz? Türk Hava Yolları 40 adet 737 MAX8, 10 adet 737 MAX 9 ve 20 adet Next-Generation 737-800 siparişi verdi; liste fiyatlarına göre bu siparişlerin toplam değeri 6,9 milyar dolar. Anlaşma ayrıca 25 adet 737 MAX 8 opsiyonunu da içeriyor. Buna ek olarak Türk Hava Yolları temmuz ayında, daha önce vermiş olduğu 15 adet Do you think that the to-be-built Istanbul airport may become a game changer, particularly in terms of the city’s ambition to grow as a regional transit-passenger hub? Having spent many years in the Gulf, observing how a vibrant airline linked with a state-of-the-art airport hub can literally transform a country, I fully support Turkey’s moves to modernize its hub in Istanbul in line with the modernization of the national airline itself. Turkey’s aviation sector growth has 19 röportaj/Interview 777-300ER siparişinin bir parçası olarak Aralık 2012’de duyurulan opsiyon hakkını kullanarak 5 adet 777-300ER (Extended Range) daha sipariş etti. THY’nin halihazırda Boeing’den 20 adet 777-300ER siparişi bulunuyor. Türkiye’deki diğer havayolu şirketleriyle ilişkilerinizden bahseder misiniz? Ufukta yeni anlaşmalar var mı? THY’ye ticari uçak, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ise savunma teçhizatı sağlayan bir şirket olarak Boeing’in hem ticari hem de askeri alanda ilişkileri var. Yerel kapasiteleri geliştirmeyi ve arzu edilir iş olanakları sağlamayı hedefleyen ticari ve askeri havacılık programları konusunda Türk uzay ve havacılık sanayisiyle işbirliği yapıyoruz; Türkiye’yle 65 yıllık bir geçmişimiz var. Boeing; TUSAŞ, THY Teknik, Havelsan, Aselsan ve Mikes gibi ticari ve savunma programları yürüten şirketlerle işbirliği yapıyor. TUSAŞ ve Kale 1997’den bu yana Boeing’in ticari uçak programlarına katılıyor. İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Kayseri ve Eskişehir’de 20’den fazla TUSAŞ tedarikçisi Boeing programlarını destekliyor. 2013 yılı boyunca Boeing Türkiye’de 1,2 milyar doları geçen iş yapacak. Boeing’in desteği Serbest Ticaret Bölgelerinde PFW (ESBAS), Fokker Elmo (ESBAS) ve Kale (DESBAS) gibi yeni tesislerin kurulmasını da kolaylaştırdı. Boeing’in uluslararası tedarikçilerinden bazıları ve Alenia, Spirit Aero gibi şirketler de Türkiye’ye yatırım yapıyor ve iş paketleri getiriyor. Şu anda Türk şirketlerinin kullandığı Boeing uçaklarının sayısı nedir? 1968’den bu yana Boeing, direkt olarak veya kiracılar vasıtasıyla, Türk havayolu şirketlerine 230’un üzerinde yeni uçak teslim etti. Halihazırda Türk müşteriler tarafından işletilen Boeing uçağı sayısı 186. Boeing’in gelecek için Türkiye ile ilgili planlarından bahseder misiniz? Boeing’in Türkiye ile 65 yılı geçen, uzun soluklu bir ilişkisi var. Türkiye’de yaptığı işin büyük bölümü ticari uçak pazarında olsa da, Boeing aynı zamanda Türkiye’nin ulusal savunmasının güçlendirilmesinde de önemli bir rol oynuyor. Türkiye, Boeing için sadece satış imkanları bakımından değil, bir tedarikçi merkezi ve teknoloji ortakları kaynağı olarak da büyük öneme sahip bir pazar olmayı sürdürüyor. Bölgesel ve uluslararası pazarları birbirine bağlayan ve hızla büyüyen bir pazar olduğu için, Türkiye’nin ticari havacılık sektörüyle ilgili rakamları, Avrupa’daki uzun dönem talep tahminimize yansıtıyoruz. Önümüzdeki 20 yılda havacılıktaki büyümenin sürmesi bekleniyor; Avrupalı havayolu şirketlerinin toplam 530 milyar dolar değerinde 7460 uçak alacağını öngörüyoruz. Tek koridorlu uçaklar %73’lük bir payla teslimatların büyük kısmını oluşturacak. Avrupa havacılık sektöründeki büyüme, dünyanın gelişen ekonomileri kadar hızlı olmasa da, bölgenin yaklaşık 4400 uçaktan oluşan yerleşik filosu ikame uçaklar için ciddi bir 20 stretched the current facilities beyond their capacity, and a new airport will allow the sector to expand appropriately and will draw passengers to Turkey both as transit passengers and as guests who will stop here and take a bit of time experiencing the many wonders of this beautiful country and its vibrant people. Turkish Airlines placed a 95 Boeing planes order earlier this year. Can you elaborate on the details of the landmark deal? We are delighted that Turkish Airlines has ordered 40 737 MAX 8s, 10 737 MAX 9s and 20 Next-Generation 737-800 airplanes, valued at $6.9 billion at list prices. The agreement also includes options for an additional 25 737 MAX 8s. In July, Turkish Airlines also announced an order for five 777-300ER (Extended Range) airplanes, exercising options that were first announced in December 2012 as part of a previous firm order for 15 777300ERs. Turkish Airlines now has 20 777-300ERs currently on order from Boeing. How about your ties with other Turkish aviation firms? Any deals in the pipeline? Boeing has ties with both commercial and defense areas, being a provider of commercial airplanes to Turkish airlines and a supplier of defense products to the Turkish Armed Forces. We are partnering with Turkish aerospace industries in commercial and military aviation programs to grow local capabilities and provide secure, high-value jobs and our talep oluşturmaya devam ediyor. Bu talep, Avrupa’daki yeni uçak pazarının %51’ini oluşturacak. Türkiye’deki uçak mühendisliği, Ar-Ge ve teknik destek sektörlerini değerlendirir misiniz? Türk havacılığı ve Türkiye’de üretilen teknolojiler bugün Boeing’in havacılık ve uzay projelerine ciddi katkı sağlıyor. Türkiye ile ortaklaşa son derece başarılı projeler gerçekleştiriyoruz ve bunlardan öğrendiklerimizi diğer global projelerimize aktarıyoruz. Bir havadan uyarı ve kontrol projesi olan ve TUSAŞ, Havelsan ve diğer Türk şirketleri ile ortaklaşa yürütülen “Barış Kartalı”, Türkiye’deki teknoloji ortaklıklarımız ve küresel alanda elde ettiğimiz başarıların en güzel örneklerinden biri. Yirminin üzerindeki Türk şirketinin Boeing’den yaptığı alımlar yılda 100 milyon doları geçiyor. Binin üzerinde Türk çalışan, farklı Türk şirketlerindeki Boeing programlarında doğrudan görev alıyor. Ayrıca Türkiye’deki üniversitelerle de işbirliği yapıyoruz. Şubat ayında İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) ile ortaklaşa Ar-Ge programları başlatmak için bir mutabakat anlaşması imzaladık. İlk ortak projemizi de duyurduk; ticari uçak kabinlerindeki yolcuların hava kalitesini iyileştirmek için tasarlanacak, gelişmiş bir hava filtresi sistemi için bir yıl boyunca araştırma ve geliştirme yapacağız. İTÜ ile yaptığımız işbirliğinden çok memnunuz; bu ortaklığın şirketimiz için yenilikçi fikirler üreteceğine ve Türkiye’nin ekonomik ve teknolojik gelişme hedeflerine destek relationship with Turkey spans more than 65 years. Boeing has partnerships with companies such as Turkish Aerospace Industry, TurkishTechnic, Havelsan, Aselsan, Mikes and others that are associated with commercial and defense programs. TAI and Kale have participated in all Boeing commercial airplane programs since 1997. More than 20 TAI suppliers based in Ankara, Istanbul, Izmir, Bursa, Kayseri and Eskisehir support Boeing programs. In total, Boeing will place work for over $1.2 billion in Turkey through 2013. Boeing’s support also facilitated the establishment of new facilities in Free Trade Zones: PFW (ESBAS), Fokker Elmo (ESBAS) and Kale (DESBAS). There are also some key Boeing international suppliers and others such as Alenia and Spirit Aero are also investing and placing work packages in Turkey. How many Boeing jets are currently used by Turkish companies? Since 1968, Boeing has delivered more than 230 new airplanes to Turkish carriers, either directly or through lessors. Currently there are 186 Boeing aircraft operated by Turkish customers. What are the future Turkey goals for Boeing? The Boeing Company has had a long-standing relationship with Turkey for more than 65 years. While the majority of its business in Turkey is in the commercial airplanes market, Boeing is also playing an important role in strengthening Turkey’s 21 röportaj/Interview vereceğine inanıyoruz. Türkiye’nin büyük bir mühendislik potansiyeli var; İTÜ’lü bir mühendislik öğrencisinin geçtiğimiz günlerde Boeing Yılın Mühendislik Öğrencisi Ödülü’nü almış olması da bunun bir kanıtı. Türk sanayisinin, Boeing’in gerekliliklerini yerine getirme kapasitesine kesinlikle sahip olduğunu söyleyebilirim; örneğin Kale Aero 2012’de verdiği destek dolayısıyla Boeing Performans Mükemmeliyeti Ödülü’ne (BPEA) layık görüldü. Havayolu şirketlerinin uçak seçimlerinde hangi trendler yükselişte? Çift koridorlu jetleri mi yoksa orta boy uçakları mı tercih ediyorlar? Tasarım konusunda nelere önem veriyorlar? Ticari müşterilerimiz yakıt verimliliği, işletme maliyetleri ve çevresel performans bakımından üstün uçakları tercih ediyorlar. 787 modeli bu faktörlerin birleşimi için iyi bir örnek ama aynı şeyi yeni 737 MAX, 777 ya da 747-8 için de söyleyebiliriz. Yeni uçakların tasarımı ise yolcu konforu ve uçuş deneyimini maksimize eden özellikleri barındırmaya devam edecek. Aslında her tür uçak için talep var. Önümüzdeki 20 yıla bakacak olursak (2013-2032), uzun vadede toplam 4,8 trilyon değerinde 35.280 uçaklık bir talep öngörüyoruz. Bu yeni uçakların 14.350’sinin (yeni teslimatların %41’i) eski, daha az verimli uçakların yerini alacağını ve böylece hem hava ulaşımı maliyetlerini düşüreceğini hem de karbon salınımını azaltacağını tahmin ediyoruz. Geri kalan 20.930 uçak ise filoların genişlemesi için alınacak ki bu da gelişen pazarları ve yenilikçi havayolu iş modellerinin büyümesini teşvik edecek. Yaklaşık 24.670 uçak (yeni teslimatların %70’i) tek koridorlu national defense. Turkey remains a critically important market for Boeing, not just in sales opportunities, but also as a supplier base and a source for technology partners. As Turkey is a rapidly growing market, interconnected both regionally and internationally, we now combine Turkey’s commercial aviation market figures into our long-term demand forecast for Europe. Aviation growth is expected to continue over the next 20 years, with European airlines forecast to acquire 7,460 new airplanes valued at $530 billion. Single-aisle airplanes will account for the majority of deliveries, representing a 73% share. Although aviation growth in Europe is not as rapid as in the world’s emerging economies, the region’s large installed base of almost 4,400 airplanes sustains a substantial demand for replacement airplanes. This demand will account for 51% of Europe’s new-airplane market. airplane cabin environments. We are very pleased to establish a new research partnership with ITU and we believe our collaboration will bring innovative ideas to our company and support Turkey’s goals for economic and technology development. There is a great engineering potential in Turkey -a proof is that an engineering student from Istanbul Technical University recently received the Boeing Engineering Student of the year undergraduate award. I can say that Turkish industry definitely has the capacity to fulfill Boeing’s requirements -for example, Kale Aero was recognized with a Boeing Performance Excellence Award (BPEA) for 2012, for its outstanding support. Any comments on the aircraft engineering, R&D and technical support sectors in Turkey? Today, Turkish aviation and the technology developed in Turkey make significant contributions to Boeing’s aerospace projects. We carry out very successful joint projects in Turkey and reflect what we have gained here in our other global projects. The Airborne Early Warning & Control, “Peace Eagle” project, jointly conducted with Turkish Aerospace Industries (TAI), Havelsan and other Turkish industries is one of the best examples of our technology partnerships in Turkey and the recent developments we have achieved in the global arena. Procurement from more than 20 Turkish companies for Boeing products exceeds $100 million per year. More than 1,000 Turkish employees work directly on Boeing programs in different Turkish companies. We also cooperate with universities in Turkey. In February, we signed a MoU with Istanbul Technical University (ITU), to launch joint R&D programs. We announced our first joint project: a oneyear effort to research and develop an advanced air-filtration system to enhance air quality for passengers in commercial olacak; bu da Çin gibi gelişen pazarlardaki büyümeye ve low-cost havayolu şirketlerinin dünya çapında yayılmaya devam etmesine işaret ediyor. Geniş gövdeli uçakların payı da artacak; bugün filoların %23’ünü oluştururken 2032’de bu pay %24’e çıkacak. 8590 yeni geniş gövdeli uçak, havayolu şirketlerinin daha fazla uluslararası pazara yayılmasına imkan sağlayacak. Boeing diğer hangi pazarlara önem veriyor? Önümüzdeki on yılda küresel savunma, uzay ve güvenlik yaklaşık 3 trilyon dolarlık bir pazar oluşturacak. Pazarın askeri uçak, uydu ve uzay, servis ve destek, C4ISR ve siber, kullanım süresi ve ağ çözümleri gibi ana segmentlerinde oldukça rekabetçiyiz. Bu pazarın büyük bir bölümü, Boeing’in uzun dönemli müşteri ilişkileri olan ve son derece başarılı işler yürüttüğü, ABD dışındaki ülkelerde. Savunma, uzay ve güvenlik gelirlerimizin en az %30’unun ABD dışındaki müşterilerden gelmesini bekliyoruz. Bunu da dünya çapında daha fazla ortaklığa imza atarak, daha fazla bölgede varlık göstererek ve kabiliyetlerimizi geliştirerek başaracağız. 22 Can you tell us about the rising trends in aviation companies’ plane choices? Do they rather pick doubleaisle jets or medium-sized planes? How about the design? Our commercial customers are interested in aircraft that can provide superior value in terms of fuel efficiency, operating costs and environmental performance. The 787 is a very good example of this combination of key drivers, but we can say the same about the new 737 MAX, the 777 or the 747-8. The design of new airplanes will continue to incorporate features that will maximize passenger comfort and flight experience. And there is certainly demand for all types of aircraft. If we look at the next 20 years (2013 to 2032), we forecast a long-term demand for 35,280 new airplanes, valued at $4.8 trillion. We project that 14,350 of these new airplanes (41% of the total new deliveries) will replace older, less efficient airplanes, reducing the cost of air travel and decreasing carbon emissions. The remaining 20,930 airplanes will be for fleet growth, stimulating expansion in emerging markets and innovative airline business models. Approximately 24,670 airplanes (70% of new deliveries) will be single-aisle airplanes, reflecting growth in emerging markets such as China, and the continued expansion of low-cost carriers throughout the world. Widebody share will also increase, from 23% of today’s fleet to 24%in 2032. The 8,590 new widebody airplanes will allow airlines to continue expansion into more international markets. What are the other promising markets for Boeing? There is a nearly $3 trillion global defense, space and security market during the next decade. We are highly competitive across its major segments, including: military aircraft, satellites and space, services and support, C4ISR and cyber, life cycle and networked solutions. A large part of that market is outside the U.S., where Boeing has long-term customer relationships and substantial business success. We expect at least 30% of our defense, space and security revenue to come from customers outside the U.S. We will achieve that by developing more partnerships, presence, and talent across the globe. 23 gezİ/TRAVEL İKER Handan D tor r. D : le c ti truc Yazı/Ar ersity Ins .com iv n U e p e si/Yedit er@gmail etim Üye handandik sitesi Öğr niver Ü Yeditepe e z i s e t ş İ : i t n e k r : e l y t k r ü l e r b i L f Özgü o ty Ci 24 orah Jones’u bilir misiniz? Ya da Frank Sinatra’yı? Pek çoğumuzun bu sorulara vereceği yanıt “evet” olacaktır. Hele Frank Sinatra ile özdeşleşmiş o “New York, New York” şarkısı... İşte dilimde bu şarkılarla, bu kez bambaşka bir kıtaya, Amerika’ya doğru yola çıktım. New York’a... Burası gerçekten de bambaşka bir kıta, bambaşka bir dünya imiş. New York şarkılara konu olmuş, adına şarkılar bestelenmiş ve çoğu kişinin hayallerini süsleyen bir kent. Delta Havayolları’nın 11 saat 15 dakika süren, uzun ama oldukça konforlu seferiyle New York’a vardım. Uçakta, bu kentte yapacaklarımı düşünmekten inanın gözüme uyku girmedi. Uçağım, New York’a yaklaşık 35 km uzaklıkta bulunan John Ford Kennedy Havalimanı’na indiğinde artık Amerika’ya ayak basmıştım. New York çok yoğun bir trafiğe sahip, dolayısıyla o you know Norah Jones? What about Frank Sinatra? Most of us would reply in the affirmative. Especially, that song so identified with Frank Sinatra; New York, New York... With all these songs in my mind, I am traveling to another continent, to America. To New York. It is indeed another country, another world. New York is a city that inspired many songs; it is a city people dream about. I arrived in New York with Delta Airlines’ long but comfortable flight, which took 11 hours 15 minutes. My mind was so preoccupied with what to do in the city that I could not even sleep during the flight. When the plane lands on John Ford Kennedy Airport, located 35 kilometers from New York city center, I step into America. New York has a very busy traffic so it takes almost an hour with the airport shuttle to arrive in the city center, Manhattan. My 4-star hotel is located at the heart of the city, Times Square. When I arrive at the hotel, I decide that this is the most crowded and exhausting city in the world. I have not seen such a hectic city in any other country that I visited. With its constant traffic jam, 24hour stores and metro system, New York is a lively city. Therefore it is dubbed as “the city that never sleeps.” Museums, galleries, parks, avenues, shops; everything is in motion, very crowded and spectacular. First, I want to start with a monument that has been identified with New York; it is the first thing that comes to mind when you think of New York: The Statue of Liberty. Located on the Liberty Island, this spectacular monument that was built in 1886 is both a sculpture and observation tower. The sculpture made from a mixture of copper and steel was a gift to the United States from France to commemorate the 100th anniversary of the country’s foundation. 25 “airport shuttle” ile kent merkezine yani Manhattan’a varmak bir saati buluyor. Otelim New York’un kalbinde yani Times Square meydanında, 4 yıldızlı bir oteldi. Otele vardığımda şunu bir kez daha anladım ki burası dünyanın en kalabalık ve yorucu kenti. Gittiğim başka hiçbir ülkede bu kadar hareketli bir şehre rastlamadım. Her an akan trafiği, 24 saat açık dükkânları, metrosu ile New York kıpır kıpır bir kent. Bu nedenle “hiç uyumayan kent” adı verilmiş. Şehirde bulunan müzeler, galeriler, parklar, caddeler, dükkânlar kısacası her an, her yer ve her şey sürekli hareket halinde, inanılmaz kalabalık ve görkemli. Önce New York’la özdeşleşmiş, New York dendiğinde aklımıza ilk gelen anıtla başlamak istiyorum: “Özgürlük Heykeli” Özgürlük Adası üzerinde bulunan, 1886 yılında yapılmış olan bu görkemli anıt, hem heykel hem de gözlem kulesi. Bakır ve çelik karışımından yapılan heykeli ABD’ye, kuruluşunun 100. yıldönümü dolayısıyla Fransa hediye etmiş. Özgürlük Heykeli’ne gitmek için New York limanından kalkan tur teknelerine ya da feribota binebilirsiniz. Feribot diğer adaları da gezdiriyor. Ben tur teknesini tercih ettim. Yaklaşık bir saat süren gezide önce ünlü Ellis Adası, ardından Özgürlük Heykeli ve son olarak da Brooklyn Köprüsü ziyaret ediliyor. Teknemiz Özgürlük Heykeli’ne yanaştığında teknedeki turistlerin heyecanı görülmeye değerdi. Amerikalılara özgü bir gelenek var; çok sevindiklerinde ya da heyecanlandıklarında toplu halde çığlık atıyorlar. Kısacası Özgürlük Heykeli’ni çığlık çığlığa izledik. Unutulmazdı gerçekten. Heykelin bulunduğu adada ve Ellis Adası’nda inmek mümkün değil; uzaktan tekneden bakabiliyorsunuz. Şehrin bir diğer önemli simgesi de ünlü “Empire State Building” yani Empire State Binası. Manhattan, Fifth Avenue’de 33 ve 34. caddeler arasında yer alan bu muhteşem gökdelen, 102 kattan oluşuyor. “King Kong” filminden de hatırlayabileceğiniz, toplam 1576 merdiveni olan bina 381 m yükseklikte; üstündeki anten ile 26 I think the most impressive and chic skyscraper in New York is the Chrysler Building. I don’t know why, but I’ve always confused the Chrysler Building with the Empire State Building. Bence New York’un en etkileyici ve şık gökdeleni, “Chrysler Binası.” Nedense hep Empire State Binası ile Chrysler Binası’nı karıştırırdım. Ta ki yakından görene kadar. gezİ/TRAVEL To see the Statue of Liberty, you can take the tour boats or ferryboats departing from New York’s harbor. The ferryboat stops at other islands as well. I preferred the tour boat. During a one-hour journey, you visit respectively the famous Ellis Island, the Statue of Liberty and finally the Brooklyn Bridge. When our boat approached the Statue of Liberty, the excitement of the tourists on the boat was something to behold. Americans have a tradition; they collectively scream when they feel excited or happy. In other words, we watched the Statue of Liberty among shouts of excitement. It was truly memorable. It is not possible to land on the island where the Statue is located or the Ellis Island; you can only watch from a distance. Another important symbol of the city is the famous Empire State Building. Located on Manhattan’s Fifth Avenue between 33rd and 34th streets, this magnificent skyscraper has 102 floors. The building, which you might remember from the movie “King Kong,” has 1576 stairs and stands on 381 meters; 443.2 meters with the antenna. As soon as you step into the building, an elevator takes you to the 80th floor (it takes a second). This is the gift shop floor. Then you climb 6 more floors with the elevator and you are at the top. From here you can watch the New York skyline. Just like the Eiffel Tower in Paris, a fantastic view awaits you here. Construction that started in 1929 was completed in 18 months and the building was opened in May 1931. The building is illuminated at night which is a sight to be seen; it is adorned with the colors of the rainbow and is a glorious spectacle. I think the most impressive and chic skyscraper in New York is the Chrysler Building. I don’t know why, but I’ve always confused the Chrysler Building with the Empire State Building. But this was until I saw them up close. The 319 meters-high building is in Art Deco style. Its design was inspired by renowned automobile manufacturer Chrysler’s models. The most impressive part is birlikte 443,2 m. Binaya girer girmez bir asansör ile önce 80. kata çıkıyorsunuz (80 katı çıkmak bir saniye sürmedi.). Burası hediyelik eşyaların satıldığı kat. Sonra tekrar asansörle bu kez 6 kat daha çıkıyorsunuz; işte size zirve. Buradan tüm New York’u izleyebiliyorsunuz. Tıpkı Paris’teki Eyfel Kulesi’nde olduğu gibi inanılmaz bir manzara ve görkemle karşı karşıya kalıyorsunuz. 1929 yılında yapımına başlanan bina, 18 ayda tamamlanarak Mayıs 1931’de bitirilmiş. Özellikle binanın gece ışıklandırılması çok görkemli. Gökkuşağı renkleri ile bezeniyor ve dışarıdan bakıldığında muhteşem bir görüntü sergiliyor. Bence New York’un en etkileyici ve şık gökdeleni, “Chrysler Binası.” Nedense hep Empire State Binası ile Chrysler Binası’nı karıştırırdım. Ta ki yakından görene kadar. 319 m yüksekliğe sahip olan bina, “Art Deco” tarzında inşa edilmiş. Tasarımında ünlü otomobil markası Chrysler’ın modellerinden ilham alınmış. Binanın en etkileyici yeri, zirveyi oluşturan en üst kat. Çok şık bir görüntüye sahip olan bu kısım, üçgen camlarla süslenmiş. New York’ta Dünya Ticaret Merkezi’ne değinmeden olmaz. “İkiz Kuleler” olarak adlandırılan merkezin yapımına 1960 yılında başlanmış ve inşaat 1973’te tamamlanmış. 11 Eylül 2001’deki saldırılarda yıkılan İkiz Kuleler’in yerine yapılacak binanın inşası büyük bir hızla devam ediyor. New York o kadar büyük bir kent ki tam beş bölgeden oluşuyor. Bir ada olan Manhattan, kentin merkezi durumunda. Diğer bölgeler; Manhattan’dan East River ile ayrılan Brooklyn, Long Island adasının ucunda yer alan Queens, Manhattan’dan Harlem Nehri ile ayrılan Bronx ve Staten Island. Soho, Brooklyn, Chelsea, Greenwich Village, Tribeca; bunlar New York’un en ünlü semtleri. Ben hepsini gezme olanağı buldum ama içlerinde en çok etkilendiğim yer Soho oldu. Neden mi? Kentin en dingin yerlerinden biri olduğu için. Özellikle entelektüellerin tercih ettiği bir bölge burası; sakin ama bir o kadar da kalabalık. Soho ismi, “South of Houston”dan geliyor. Eskiden sanayi merkezi olan bölge günümüzde oldukça popüler bir semt haline gelmiş durumda. Evlerin dış yüzeyleri tuğlalı, yangın merdivenleri ise evlerin dışında. Burası daha çok New York Üniversitesi öğrenci ve hocalarının tercih ettiği bir bölge. Soho’ya komşu olan Greenwich Village ise çok daha bohem bir yaşamın sürdüğü bir bölge. Barları ve kafeleri ile ünlü. Özellikle ünlü yazar Edgar the 71st floor which is the top. This elegant part is adorned with triangular vaulted windows. When writing about New York, one has to mention the World Trade Center. Construction of the Center, also known as the Twin Towers, started in 1960 and was completed in 1973. A new complex is being constructed to replace the Twin Towers which were destroyed in the September 11 attacks of 2001. New York is a very big city and is composed of five boroughs. Manhattan Island is the center of the city. Brooklyn, separated from Manhattan by the East River; Queens, located on the west end of Long Island; Bronx, separated from Manhattan by the Harlem River and Staten Island are the other boroughs. Soho, Brooklyn, Chelsea, Greenwich Village, Tribeca; these are the most famous neighborhoods of New York. I’ve seen them all but Soho was the one that impressed me most. Why? Because it was one of the most quiet places in the city. This area is mostly preferred by intellectuals; it is crowded but also very peaceful. The name Soho refers to “South of Houston.” Once an industrial center, Soho is now a very popular neighborhood. The brick façades and fire escapes outside of the buildings are the characteristics of this neighborhood. It is mostly inhabited by New York University students and teachers. The neighboring Greenwich Village incorporates a much more bohemian lifestyle. It is famous for its bars and cafes. Renowned writer Edgar Allen Poe’s house is worth a visit. It is a quite charming neighborhood and a sanctuary for those who want to escape the crowded city. New York City means Times Square. Times Square is the name of the area where the 42nd Street crosses Broadway and Seventh Avenue. The square, where numerous activities are being held day and night, has dazzling billboards, seating areas and famous stores and cafes; popular movie characters walk around us (Batman, Spider Man, Mickey Mouse etc.). It is like an amusement park. Here, I felt like I was a star in my own movie. What else can one think with Batman and Spider Man walking around them? There is another place that fascinated me in New York; the Grand Central Terminal. Located at 42nd Street and Park Avenue, this is the main terminal in Manhattan. With 44 platforms and 67 tracks along them, it is the largest station in the world by number of platform. Built in 1913, the terminal has a very impressive 27 gezİ/TRAVEL Times Meydanı 42. Cadde’nin Broadway ve Seventh Avenue ile kesiştiği alanın adı. Allan Poe’nun evi görülmeye değer. Oldukça şirin ve New York’un kalabalığından kaçanların sığınağı adeta. New York’u New York yapan elbette ünlü Times Square (Times Meydanı). Burası 42. Cadde’nin Broadway ve Seventh Avenue ile kesiştiği alanın adı. Göz alıcı ışıklı reklam panolarının yer aldığı, oturma alanlarının bulunduğu, çeşitli etkinliklerin düzenlendiği, dünyaca ünlü çizgi film ve roman kahramanlarının yanınızda dolaştığı (Batman, Örümcek Adam, Mickey Mouse vs.), ünlü mağaza ve kafelerin yer aldığı muhteşem bir meydan. Ben burayı adeta bir lunaparka benzettim. Burada kendimi, başrolü bana ait olan bir film izliyormuş gibi hissettim. Bir yanımda Batman öte yanımda Örümcek Adam dolaşırken zaten başka bir şey düşünmem de mümkün olamazdı. New York’ta beni çok etkileyen bir mekân daha var; ünlü Grand Central binası. Burası Manhattan’da bulunan ana tren istasyonu binası. 42. Cadde ile Park Avenue arasında yer alıyor. 44 tren peronu ve 67 ayrı tren rayı bulunan terminal, platform sayısı itibarıyla dünyanın en büyük tren garı binası. 1913 yılında yapılan bina o kadar güzel ki anlatamam. Birçok filmde insanların kavuşup ayrıldığı sahneler burada çekilmiş. Burası bir tren istasyonu olarak değil de bir müze gibi gezilmeli. Ben de öyle gezdim. Times Square is the name of the area where the 42nd Street crosses Broadway and Seventh Avenue. MÜZELER ŞEHRİ... New York’un müzelerine gelince, sizlere üç ünlü müzesinden bahsedeceğim; Guggenheim, Metropoliten Sanat Müzesi ve Amerikan Doğa Tarihi Müzesi. Guggenheim Müzesi, Merkez Park’ın (Central Park) doğusunda, 88 ve 89. caddelerin 5. Cadde ile kesiştiği noktada yer alıyor. Bence müzeden çok binası ilgi çekiyor. Binanın tasarımı ünlü mimar Frank Lloyd Wright’a ait. Müzede 20 ve 21. yüzyıldan sanat eserlerine yer veriliyor. Uzun süre bekledikten sonra girebildiğim müzede, içeri adım atar atmaz spiral halkalardan oluşan pembe, fosforlu bir ışıkla aydınlatılmış tavanla karşılaşıyorsunuz. Herkes yere yatarak bu spiral tavanı ve ışığın uyumunu izliyordu. Kubbeye kadar döne döne çıkılan bir rampa var; burada aynı zamanda duvarlarda yer alan birbirinden ünlü ressamların ünlü tablolarını izliyorsunuz. Müze binası 17 yılda tamamlanmış. İlk kez 1959 yılında ziyarete açılmış. Kimler mi var; sayayım: Picasso, Monet, Kandinsky... Gelelim ünlü Metropoliten Sanat Müzesi’ne; gezmesi bir gün süren ama mutlaka görülmesi gereken bir müze burası. New York’un en ünlü müzesi. Bir yanı Central Park’a dayanmış bu görkemli müze çok zengin ve çok renkli. İki milyondan fazla sanat eserini barındırdığı söylenen müze iki kattan oluşuyor. Giriş katı Eski Mısır, Yunan, Eski Roma, modern sanat, Ortaçağ sanatı, Afrika ve Okyanusya kültürlerine ayrılmış. İkinci kat ise Avrupalı ressamların tabloları; Çin, Orta Asya ve İslam eserleri bölümlerinden oluşuyor. Amerikan Doğal Tarih Müzesi ise, hep merak ettiğim, birçok filme set olmuş bir müze. Bu nedenle diğerlerinden daha çok merak ederek gezdim. Müze Central Park’ın hemen karşısında yer alıyor. İçeri girer girmez sizi iki muhteşem dinozor iskeleti karşılıyor. Müze binası birbirine bağlı 25 bloktan oluşuyor. Benim en çok etkilendiğim bölüm dinozorların sergilendiği alan oldu. Şimdiye kadar hep filmlerde gördüğüm T-Rex ile burada tanışmış oldum. Ayrıca müzede volkanik taşlar, vahşi hayvanlar, meteorlar, okyanus yaşamı, insan biyolojisi ve evrimi, değerli taşlar gibi birbirinden ilginç salonlar bulunuyor. Müze içinde bir kütüphaneyi 28 architecture. In countless movies, this terminal was used as a set where people said goodbye to each other or met again. This place should be visited not as a terminal but as a museum. CITY OF MUSEUMS... New York has many museums; I will mention three of them; the Guggenheim, the Metropolitan Museum of Art and the American Museum of Natural History. The Guggenheim is located on the east side of Central Park, in the conjunction of 88th and 89th streets. I think the building itself attracts as much attention as the museum. It was designed by renowned architect Frank Lloyd Wright. It features pieces from the 20th and 21st centuries. As soon as you walk into the museum, which I had to wait in a long line before admittance, you see the ceiling formed by spiral rings illuminated with pink, phosphorus lights. The visitors were lying on the ground, watching this spiral ceiling and the harmony of the light. There is a slope spiraling upwards to the dome; while you climb you can also see the works of famous painters like Picasso, Monet and Kandinsky on the walls. The museum building was completed in 17 years. It was opened to visitors in 1959. You should spend at least one day to visit the famous de barındırıyor ve çok sayıda bilim insanı burada çalışıyor. Müzenin kuruluş tarihi ise 1869. Otuz iki milyondan fazla objenin sergilendiği müzede 46 tane daimi sergi salonu bulunuyor. Ve yazının sonuna geldik. Şunu anladım ki New York’la ilgili ne yazsanız yetersiz kalır. Bu muazzam kent için daha o kadar çok şey yazabilirim ki. Ama 15 günde bu kadar yazabildim. New York herkesin düşü bence. Şuna inanıyorum ki New York’u, görmeden ve yaşamadan anlayamazsınız. Dünyanın hiçbir kenti New York kadar gece-gündüz kıpır kıpır, kalabalık ve yoğun olamaz. Ben açıkçası New York’ta çok yoruldum. Türkiye ile arasındaki 7 saatlik farkı da hâlâ aşabilmiş değilim. Üstelik 11,5 saatlik uzun bir uçuş yaptım. Hayatımda hiç bu kadar uzun süre uçmamıştım. Uçuş sırasında gece oldu, gündüz oldu. Gece ve gündüzün ayrıldığı çizgiyi gördüm. Dünyanın bir yarısının geceyi, diğerinin gündüzü yaşadığını gördüm. Bu görüntüden çok ama çok etkilendiğimi belirtmek isterim. Amerika yolculuğum sırasında yaşadıklarımı kolay kolay unutmam mümkün olmayacak, bunu iyi biliyorum. Tüm bunlardan sonra diyebilirim ki ne iyi etmişim de Amerika kıtasını keşfetmeye gitmişim. İşte size New York; bence mutlaka gidin, görün, gezin, nefis yemeklerini yiyin, tarihini soluyun, kalabalık bir kentin nasıl ahenkle yönetildiğini görün. Sadece okumakla olmuyor. Görmek insana çok şey katıyor. Sizi yaratıcı kılıyor. New York’u görün, görün ki sizin de anlatacak bir öykünüz olsun. Metropolitan Museum of Art. Located on the eastern edge of Central Park, this spectacular museum is very rich and colorful. Said to comprise more than two millions works of art, it has two floors. The first floor has been allocated to works from Ancient Egypt, Ancient Greece, Ancient Rome; modern art, Middle Age art, as well as Africa and Oceania cultures. The second floor comprises works of art from European painters and from China, Central Asia and Islamic Antiquities. American Museum of Natural History is a museum that I have always been curious about. Founded in 1869, it has been used as a set in various movies. Therefore I was much more enthusiastic when I visited it. The museum is located just across Central Park. As soon as you enter, two magnificent dinosaur skeletons greet you. The museum is comprised of 25 connected blocs. I was most impressed by the area where dinosaurs were displayed. Here, I found the chance to meet T-Rex, which I saw in movies. Moreover, there are fascinating halls displaying wild animals, volcanic rocks, meteors, oceanic life, human biology and evolution, and precious gems. The museum also has a library where numerous scientists use to work on their studies. There are 46 permanent exhibition halls, where more than 32 millions objects are being displayed. And the end... I came to realize that whatever one writes about New York, it always falls short. I can write so much more for this magnificent city. But that was all I could write in 15 days. New York is a dream. I believe that you cannot understand this city without seeing it, without living in it. There is no other place on earth that is as energetic, busy and dynamic as New York. Frankly, I got very tired while exploring this city. And I still suffer from the 7-hours time difference with Turkey. I flew for 11.5 hours; I have never been on such a long flight before. During the flight I saw the day, I saw the night. I saw the line where day became night. I saw half of the world living the night, while the others were living the day. I have to say, it was a gripping sight. I will always remember my journey to America; what I’ve experienced there. After all these, it is safe to say I am glad that I decided to discover the American continent. This is New York; you should see it, discover it, eat the delicious food there, breathe in its history and see how such a crowded city is governed in harmony. Reading about it is not enough. Seeing it will make all the difference. It will inspire creativity. See New York so you too will have a story to tell. 29 havacılık İsviçre Peyniri Modeli Yazı: Şebnem BAYEZİT Ticari ve Yer Hizmetleri Eğitmeni İSVİÇRE PEYNİRİ MODELİ Tehlikeler epimizin başına son anda direkten döndüğünü düşündüğümüz büyük ya da küçük bazı kazalar gelmiş ve “ramak kaldı, az kalsın böyle olacaktı” dediğimiz olaylar yaşamışızdır. Can veya mal kaybına neden olan beklenmedik olaylara kaza deriz. Kazalar “az kalsın böyle olacaktı, çok şükür olmadı” diyemediğimiz gerçeklerdir. Pek çok kaza incelendiğinde nedenin birden fazla olduğu tespit edilmiştir. Kaza yaşandıktan sonra film karesi gibi geri sarıp burası olmadı, haydi burayı tekrar çekelim ya da bu bölümü çıkartalım demek mümkün değildir. Önemli olan, bu olayların neden yaşandığıdır. Üzerinde durulması gereken asıl konu, bir daha yaşanmaması için ne yapılmalıdır. Ancak doğru önlemler alınırsa benzeri bir başka kazanın yaşanması engellenebilir. Havacılıkta yaşanacak olumsuzlukların bedeli de maalesef insan hayatıdır. Havacılıkta kurallar kanla yazılmıştır denir ve bunun doğru olduğunu ispatlayan pek çok üzücü olay yaşanmıştır. Görüntülü telefon konuşmalarının gerçekleştiği, dünyanın öbür ucunda olan olaylardan anında haber alabildiğimiz bir çağda yaşasak da şu anki teknoloji ve bilimsel gelişmelerin hâlâ yetersiz olmasından dolayı hayatımızda insan faktörü önemli bir rol oynamaktadır. Belki gelecekte insansız pek çok iş yapılabilecek ama bugün yapılan araştırmalar sonucunda, havacılığın hızlı bir şekilde yayılması nedeniyle insan faktörü hâlâ önemlidir. Havacılıkta öncelikli hedeflerden biri de gelecekte, 30 Kurumsal etkiler Kaza Yetersiz denetim Tehlikeli fiilleri hazırlayan koşullar Tehlikeli fiiller kazalardaki insan faktörünü ortadan kaldırmaktır. Bununla ilgili pek çok araştırma yapılmıştır ve yapılmaya devam etmektedir. Delikli İsviçre Peyniri Modeli, Manchester Üniversitesi Psikoloji Bölümü profesörü James T. Reason tarafından “Human Error” kitabında ilk kez ele alınan bir kavramdır. James Reason, insanın yaptığı hatanın insanın doğasından kaynaklandığını, bu hataların çeşitlerini ve nedenlerini incelemiştir. İlgi gören bu araştırma, daha sonra sadece havacılıkta değil insan faktörünün olduğu pek çok alanda kullanılmıştır. İsviçre Peyniri Modeli’ne göre her dilimdeki delikler sürekli aynı hizada değildir. Bir dilimdeki deliklerin tek başına kazaya ya da olumsuz sonuçlanacak bir olaya neden olmayacağı, ancak aynı zaman dilimi içinde tüm dilimlerdeki deliklerin aynı hizada bulunmasından dolayı kazanın ya da olumsuz sonuçların meydana geldiği belirtilir. Sebepler, iki ana başlık altında toplanan alt nedenlere dayanır. Reason’a göre kazaya neden olan sebeplerin incelenmesi sonucunda hangi önlemin işe yaramadığını tespit etmek, kazaya neden olan kişiyi tespit etmekten daha önemlidir. Bu sayede gelecekte benzeri olumsuz olaylar yaşanması engellenebilir. HAVACILIK uçak nemli ö yacak, n e kalma minin a e l n k ö a d m eye uriyet dan al dünya , Cumh ir sekt a b u z b k a i i k d n i e m r m a O vahi den bi . Düny görül de eşi ılığı II islerin c d n i a cüyle n v n ü e i a g h r mü jele rli iş ürk h o T e . r y ı p t t k a k a ça ak e olac r olan arla f milli u a vesil e kada uçakl n ı r ı c e s u ya n ’l a 0 a m 8 ruluş tti. a yab u e uğra r k n m i o a l s v m e e ’ndan meye d çok ön Savaşı e geliş ın pek v z ı e m y ı e ğ ı m avacıl ilerle sivil h e ildi. d r i m t e ş dön geli a d a y du kurul S TÜRK HAVACILIK TARİHİ-4 Yüksek irtifalarda kurumsallaşma çabaları 32 elahattin Reşit Alan 1932 yılında geliştirdiği, pervanesi ve motoru hariç tüm parçaları yerli üretim olan MMV-1 (Milli Müdafaa Vekaleti) uçağıyla, Vecihi Hürkuş’tan sonraki ilk yerli uçağı yapan isimlerden biri olarak havacılık tarihimize geçti. Fakat uçak bir prototip olmaktan öteye gidemeyecek, yaratıcısının başına ise belki de havacılığa başlarken göze aldığı o sonu getirecekti. Uçağının kabiliyetleri konusunda Türk Hava Kurumu’nu (THK) ikna edemeyen Alan, o dönemde sektöre büyük ilgi gösteren ve bu alandaki en büyük özel yatırımları gerçekleştiren Nuri Demirağ ile anlaştı. Demirağ’ın tesisleri, uçak geliştirmek için idealdi. Sonunda bekledikleri oldu ve THK, geliştirdikleri bir uçağı Eskişehir’deki bir pistte denemek istedi. Tarih, 13 Temmuz 1938’di. Alan, uçağı Eskişehir’e bizzat götürmek istedi. Ancak test öncesinde pistin etrafına muhtemelen hayvanların girişini engellemek için hendekler kazılmıştı. Alan maalesef inerken hendeklerden kaçamadı. Böylece ilk uçak mühendislerimizden biri ardında çok önemli işler bırakarak ve fakat aklında gerçekleştirmeyi hayal ettiği sayısız projeyle dünyaya veda etti. Arkadaşı Demirağ’ı da istemeden yarı yolda bırakmıştı. Üstelik yolun bundan sonraki kısmı hiç de kolay olmayacaktı. THK derhal muhtemel siparişi iptal etti ve bunun yerine Fransız Hanriot uçaklarını satın aldı. Demirağ ise işe aldığı Alman mühendislerle yeni adı Nu.D.36 olan uçağı geliştirmekte kararlıydı. Fakat işlerin yoluna girmesi için II. Dünya Savaşı’nın bitmesini beklemesi gerekecekti. Bu arada Demirağ iptal üzerine THK ile zorlu bir hukuk süreci başlattı. Çünkü uçağını yurtdışına satması da yasaklanmıştı. Irak, İran ve İspanya’nın verdiği siparişlerin teslimi engellendi. Geçen sayımızda anlatmaya çalıştığımız, bugünkü Atatürk Havalimanı'nın üzerine kurulu tesis önce nispeten atıllaştı. Ardından istimlak edildi. Demirağ için bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Yine de 1944’ün ikinci ayında, geliştirilmiş Nu.D.38 başarıyla test uçuşlarını yaptı ve ardından yerli sertifikasını aldı. Bu arada ABD Büyükelçiliği konuya büyük ilgi gösteriyordu. Ne var ki hem 36’lar hem de 38, 1957 yılında Demirağ’ın ölümünün ardından hurdaya çıkarıldı. Vecihi Hürkuş da hiç kolay bir dönemden geçmiyordu. 1930’lu yıllarda, verdiği eğitimleri ve uçak yapım işini finanse etmek 33 HAVACILIK için ticari istikballerini göklerde arayan Tekel ve İş Bankası gibi kurumların hava reklamlarını yapmıştı, Hürkuş. Daha sonra da bu işe devam etti ve bazı kayıtlara göre havadan tarım ilaçlamasından gelir sağlamaya çalıştı. 1948’de, “Kanatlılar” adında bir dergi çıkarttı. 1954 yılında Hürkuş Havayolları adı altında ilk yerli özel havacılık şirketini kurdu, yolcu ve kargo taşıdı. Madencilik işleri için keşif uçuşları yaptı. Kaba bir hesaba göre yaşamının üç buçuk yılını kokpitte geçirdikten sonra, 1969 yılında bir havacılık efsanesi olarak hayata gözlerini yumdu. Ne de olsa ilk kadın pilotumuz Bedriye Gökmen’i de o yetiştirmişti. Atatürk Havalimanı büyürken Modern sivil havacılığımızın ilk yıllarından kesitler vermeye çalışırken bugün kapasitesinin sınırlarına yaklaşsa da Türk havacılığına hizmet vermeye devam eden Atatürk Havalimanı’nın da kuruluşuna biraz değinmiş olduk. Ancak savaş sonrası dönemde bu tesis çok daha büyük önem kazanacak ve kendisiyle birlikte gelişen Türk Havayolları’nın “evi” olarak öncü bir rol üstlenecekti. Türkiye’nin 1944 yılında imzaladığı Chicago Sivil Havacılık Sözleşmesi’nin içeriğinde Yeşilköy Havaalanı’nın uluslararası bir yapıya kavuşturulması da vardı. Hükümet bu yapılanma için ABD’nin önde gelen teknik ve teknoloji firmalarından Westinghouse ve IG White ortaklığıyla anlaştı. Plan, terminal binası dışında 2.300 metrelik bir pisti, bir hangarı ve servis binalarını içeriyordu. Ve 1 Ağustos 1953’te 34 limanın açılışı yapıldı. İstanbul, ülkenin ekonomik kalbi olmaya devam ederken, Ankara’nın Çubuk Ovası’nda da bir hareketlilik vardı. Esenboğa Havalimanı, 1955 yılında, kentin merkezine 30 kilometre kadar mesafede açıldı. Daha o dönemde hem iç hem de dış hatlara hizmet verdiğini belirtmekte yarar var. Esenboğa Havalimanı’nın inşasında da Westinghouse-IG White ortaklığının imzası vardı. 60’lı yıllarda hava taşımacılığı büyük bir hızla gelişirken, Yeşilköy’e de özellikle geniş gövdeli uçakların rahat kullanabilecekleri ikinci bir pist yapılması kararlaştırıldı. Hoş, 3,000 metrelik bu pist anca 1972 sonlarında açılabilmişti ama artık böylelikle limandan bir saatte toplam 55 uçak kalkabiliyordu ki bu kapasiteyi aşmak o yıllarda çok zordu. Limanda bugün gördüğümüz çok sayıda tesisin de yapımına bu yıllarda karar verildi. Aslına bakarsanız, THY Teknik’in de erken dönemdeki hızlı gelişimi yine bu yıllara rastlar. 1957’de sadece 28 uçaklık filodaki 3 adet DC-3 uçağının bakım ve revizyonları Yeşilköy atölyelerinde yapılırken, motor revizyonu da yapılan tesisler kısa zamanda modern bakım tekniklerine ulaştı, yabancı havayollarından da sipariş almaya başladı. 1959’da bakım atölyelerinin teknik bakım üssü haline gelmesi ile THY, Hava Kuvvetleri ve yabancı şirketlerin uçaklarının bakımlarının yapılabilmesi için Lockheed ile anlaşıldı. Yine bu yıllarda 28 pilot, 9 mühendis ve 57 teknisyen Amerika’da, 62 teknisyen de Türkiye’de eğitim gördü. 1960 yılının ikinci yarısında, teknik bakım atölyeleri, pistonlu ve turboprop uçakların bakım onarım ve revizyonlarını yapacak kapasiteye ulaşırken, Viscount, P-27 ve DC-3 uçaklarının her türlü bakımları ile birleşenlerinin yüzde 50’den fazlasının revizyonu yapıldı. THY kanatlarını açıyor Havalimanın kapasitesini zorlayan en büyük faktörlerden biri THY idi. 1945’teki filo genişlemesiyle yıllık yolcu sayısı 18.000’den 37.000’e zıpladı. 1947’de THY ilk yurtdışı seferini Ankara’dan ve İstanbul üzerinden Atina’ya yaptı. 1951’de 33 uçağa ve 720 koltuk kapasitesine ulaşan havayolu Lefkoşe, Beyrut ve Kahire’ye de uçmaya başladı. İki yıl sonra ilk hac uçuşu gerçekleşti. 1955’de kurumun "Devlet Hava Yolları Umum Müdürlüğü" olan ismi Türk Hava Yolları olarak değiştirildi. Ertesi yıl kurum, 60 milyon TL sermayeli bir anonim ortaklığa dönüştü, Uluslararası Hava Taşımacılığı Birliği’ne (IATA) üye oldu. 1957’de THY’ye yüzde 6,5 hisseyle ilk yabancı ortağı British Overseas Airways Corporation (BOAC) girdi. otomotiv fabrikalarında ama genel anlamda hemen her işkolunda çalışkan işçiler arıyordu. Türkiye’nin büyüme hızı ise nüfus artışına ayak uydurmakta yer yer geri kalıyor, bu da yurtiçinde yeteri kadar iş yaratılamamasıyla sonuçlanıyordu. Üstelik Almanya’daki ücretler daha iyi görünüyor, buradan da Türkiye’ye bir döviz akışı gerçekleşeceği öngörülüyordu. Büyük göç böyle bir ortamda başladı. Almanya’ya çalışma amacıyla gidenler, anavatanla sıkı bağlarını hep korudu ve THY de bu bağın sürekliliğinde önemli bir rol oynadı. 61’de rotaya Viyana da eklendi. Ertesi yıl, Mesut Manioğlu'nun tasarladığı ve uzun süre THY’yi temsil edecek olan yaban kazı amblemi yarışma sonucu kabul edildi. Bu tarihten itibaren THY’nin yurtdışı destinasyonları da artmaya başladı. 1967’de jetlerle yurtdışı uçuşları başladı. Yine aynı yıl, Petrol Ofisi, bir yerli firma olarak uçak yakıtı tedarikine girdi. 70’lerin başında THY’nin uçtuğu Almanya noktalarına Köln, Düsseldorf, Hannover, Hamburg ve Stuttgart gibi şehirler de dahil olmuştu. 1973’ten kalma bir THY afişinin üzerindeki slogan, aslında gelişimi çok net bir biçimde anlatıyordu: “1933 yılında toplam 52 yolcu. 1973 yılında yalnız bir uçakta 345 yolcu.” ‘Acı vatan’a uçak seferleri 1959’da kurum Roma ve Atina satış bürolarını açarken yıllık yolcu kapasitesi de 400.000’i zorlamaya başlamıştı. 1960’ta açılan Frankfurt hattı ise yeni bir dalganın habercisiydi. 1961 yılında hem Almanya’nın hem de Türkiye’nin sosyal ve ekonomik yapısında derin izler bırakacak işçi göçü başladı. Savaştan sonra yeniden yapılanmaya çalışan Almanya, özellikle Evet. Geniş gövdeli uçaklar etkilerini hissettirmeye başlamıştı. Türkiye bir yandan büyük bir ekonomik değişimin eşiğindeydi. O güne kadar ülkenin nispeten içe kapalı bir karaktere sahip olmasına neden olan ithal ikameci ekonomi, yerini daha liberal bir yapıya bırakmak üzereydi. 80’ler, Türk havacılığında yeni adımların atılacağı, özel bir dönem olacaktı. 35 teknİK ● Görünür toksiğin fiziksel olarak toplanması ● Detaylı temizlik için “vacuum cleaning” sistemlerinden destek alınması ● Uçağın yapısal bölgelerinde meydana gelen ve konstrüksiyonu aşındırıcı/korozyona uğratabilecek sızmalara karşı (tümüyle arındırma) NDT-Röntgen (X-Ray) uygulaması ile noktasal tespitler gerçekleştirilmelidir. “recirculation fan”ların “off” konuma alınması, ● Ferry flight (yolcusuz uçuş) operasyonunun basınçlama yapılarak gerçekleştirilmesi, ● Uçuş ekibinin emniyet tedbiri olarak oksijen maskesi kullanımı da söz konusu olur. Toksikolojik/aşındırıcı etkili muhteviyatların ana yapıyı aşındırıcı etkileri orta/uzun vadede uçuş emniyetine risk teşkil edecek potansiyele sahip olduğundan, tespit edildiği andan itibaren çok dikkatli ve titiz bir bakım operasyon süreç yönetimi en temel başarı faktörü olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu anlamda gerektiği takdirde üçüncü tarafların desteği ile operasyon yönetilerek, karşılaştırmalı örnekler göz önünde bulundurulmalı ve uçağın servise verilme prosesi mümkün olan en hassas adımlarla yönetilmelidir. ETKEN TOKSİK MADDE İÇERİKLİ KARGOLARIN TAŞINMASI VE YAYILMA/DÖKÜLME DURUMUNDA ABNORMAL ETKİLER Görünür toksik maddelerin toplanması kesinlikle profesyonel arındırma hizmeti sunan kurum/kuruluşlarca gerçekleştirilmeli ve gerekli koruyucu ekipmanlar mutlak surette kullanılmalıdır. Yoğunluk ölçümleri ve vacuum operasyonu ile ilgili birçok hizmet kuruluşu olmakla beraber kullanılabilecek sistemlerle ilgili seçim kriterleri aşağıdaki şekilde olmalıdır: ● Yüksek emiş gücü ● Geniş çap ● Sızdırmazlık ● Farklı ölçülerde başlıkların/uçların bulunması ● Çevre duyarlılığı açısından en yüksek filtre emme kapasitesi ● Paslanmaz çelik muhafaza tanklı ekipmanlar Yazı: Mehmet ERTEK / Mühendis B ilindiği üzere sivil havacılık, yolcu dışında kargo transfer hizmetleri esnasında Tehlikeli/ Toksikolojik Madde (Dangerous/Hazardous Goods) veya ihtiva eden yüklerin taşınması hizmetleri sunmaktadır. İçeriğinde cıva, hidroklorik asit ve benzer tipte zehirleyici içerik bulunan kargo taşınması esnasında, kargo kompartımanında meydana gelen dökülme/yayılma ile sonuçlanacak kazaların insan sağlığına, uçuş emniyetine etkileri oldukça geniş bir spektrumda değerlendirilebilir. 36 Her ne kadar AMM (Aircraft Maintenance Manual) bu tür olaylar için spesifik bakım prosedürlerini sunuyor olsa da, operasyonel etkileri yadsınamaz riskler oluşturabilmektedir. Ana üs dışında ortaya çıkan bu gibi durumlar için uçağın ana üse çekilmesi (ferry flight), birtakım önleyici tedbirler alınarak gerçekleştirilebilmektedir. Genel olarak üçüncü taraf olarak nitelendirilebilecek zehirli madde temizlik şirketlerinin devreye girmesi sözkonusu olur. Bunun yanı sıra; ● Uygun DDG’ye (Dispatch Deviation Guide) göre ilgili zone’da Üçüncü taraflar tarafından yapılan konsantrasyon ölçümlerinin sonucuna göre limit değerleri karşılaştırılmalı ve temizlik esnasında aşağıdaki hususlara mutlak surette riayet edilmelidir: 37 havacılık Yazı: Arif SANKAYA, Hasan BÜBER NOWHE RE TO LAND* Uçak hâlâ New Orleans Havalimanı’na 32 km, acil iniş yapabileceği ABD askeri üssüne ise 27 km uzaklıktaydı ve yerden sadece 1600 m yükseklikteydi. Motorlar yeniden çalışmazsa hiçbir havalimanına inemezdi. Ekip, APU yardımıyla motorları tekrar çalıştırmayı başarmış, kriz görünüşte sona ermişti. Çok geçmeden ekiptekiler, motorlar çalışıyormuş gibi görünse de hiç itki alamadıklarını fark ettiler ve ardından motorlardan yangın uyarısı aldılar. Feci bir yangının çıkmasını önlemek için ekip, motorları kapatarak motordaki yangını söndürdü. Uçak hızla alçalmaya devam ederken motorlar tekrar kaybedildi. Ekip artık motorları yeniden çalıştırmanın mümkün olmayacağını biliyordu. Acil iniş için uygun bir yer aramaya başladılar. Uçak iyice alçalıp fırtına bulutlarından çıktığında, pilotların görüş mesafesi de artmaya başladı. Yağmur yağmaya devam ediyordu ve ekibin 3 dakika içerisinde uygun bir yer bulup uçağı yere indirmesi gerekiyordu. New Orleans, sel baskınlarını önlemek için sonradan inşa edilmiş kanallar ve göllerle çevriliydi; 737’nin inmesi için uygun bir yer yoktu. Kontrol kulesi 18 km uzaklıktaki göle inmelerini önerse de, o kadar uzağa süzülemeyecekleri için ekibin tek seçeneği ilk bulduğu su kanalına acil iniş yapmak gibi görünüyordu. Sahil güvenlik ekipleri seferber edildi. Ekip önlerine çıkan bir kanala inmeyi planlıyordu. 737, sadece 1 dakika daha havada kalabilecek yükseklikteyken birdenbire başka bir seçenek daha *İnecek yer yok. 4 Mayıs 1988. Taca Havayolları’na ait yepyeni bir 737, yoğun dolu ve yağmur yağışı altında New Orleans’a alçalarak Meksika Körfezi’nin 1000 m üzerinde uçuyordu. Taca Havayolları, El Salvador merkezli küçük bir aile şirketiydi. 110 numaralı uçuş Belize City ile iki saatten daha kısa bir mesafede olan New Orleans arasındaydı. 737 Belize City’den ayrıldığında hava güneşli ve sakindi. Meksika Körfezi üzerine gelip New Orleans’a doğru alçalmaya başladıktan sonra hava beklenmedik bir şekilde bozuldu. Dakikalar içinde uçağı şiddetli bir fırtına sarmış durumdaydı; yoğun yağmur, dolu ve yıldırım vardı. Ekip, tehlikeli fırtınadan kaçınmak için uçakta bulunan radarı kullanıyordu ama radarın kabiliyeti sınırlıydı. Dolu yağışı gibi bazı hava olaylarını algılayamıyordu. Radar ekranında hava olayları hafiften şiddetliye doğru, yeşil-sarı-kırmızı olarak 3 farklı renkte gösteriliyordu. Ekip, fırtınanın kalbini oluşturan kırmızı bölgeden mümkün olduğunca uzak kalarak uçmaya çalışıyordu. Kaptan Carlos Dardano, 6 yıl önce El Salvador’da iç savaş yaşanırken küçük bir hava taksi şirketinde pilotluk yapıyordu. Toprak bir pist üzerinde gerillaların açtığı ateş altında, yaralanmasına rağmen hemen havalanarak yolcularını kurtarmış ama bir kurşun Dardano’nun yüzünü sıyırarak 38 sol gözünü kaybetmesine neden olmuştu. Buna rağmen Dardano hayallerinden vazgeçmeyen, ticari pilot sertifikası almış tecrübeli bir pilottu. Yardımcı pilot Diamecio Lopez’in ise 12.000 saatten fazla uçuşu bulunuyordu ve Dardano ile birlikte birçok kez beraber uçmuşlardı. O gün kokpitte, Taca Havayolları’nın iki hafta önce teslim aldığı yeni 737-300 uçağının performansını gözlemlemek için bir de eğitmen kaptan pilot bulunuyordu. Ekip, içinden geçtikleri dolu yağışının uçağın boyasına zarar vereceğinden endişeliydi. Böyle yeni bir uçağın tahrip olması Taca Havayolları gibi küçük şirketler için büyük bir problemdi. New Orleans Havalimanı’na 50 km kala, son yaklaşma sırasında dolu şiddetini iyice artırmıştı. Yer ile mesafeleri 5000 m iken kokpitteki tüm uçuş monitörleri karardı. Ekip her iki motoru da kaybetmişti. Uçak süzülmek için yeterli hız ve yüksekliğe sahipti ama çok uzağa gidemezdi; uçak dakikada 500 m irtifa kaybediyordu. Ekip artık yalnızca yedek bataryadan beslenen irtifa ve konum göstergelerine sahipti. Bataryalar haricinde bir de uçağın kuyruk kısmında bulunan APU (yedek güç ünitesi) vardı; uçak sistemleri için güç sağlayabilir ve motorları yeniden çalıştırmak için gerekli olan basınçlı havayı sağlayabilirdi fakat çalıştırmak zaman alacaktı. 737 dev bir planöre dönüşmüştü. Uçakta, APU çalıştıktan sonra uçuş sistemlerini beslemek ve kontrol kulesiyle irtibata geçmek için güç vardı. ortaya çıktı. İkinci pilot Lopez kanala paralel, çimlerle kaplı bir yükselti gördü. Bir pistten daha kısaydı ama suya inişten daha güvenli görünüyordu. Ekip hızlı bir kararla uçağı çimlere doğru yöneltti ve kabindeki acil iniş hazırlıkları saniyeler içinde tamamlandı. Uçak artık trafik kontrol radarından kaybolmuştu. Kule civardaki uçaklardan, Taca Havayolları’na ait 737’yi görürlerse haber vermelerini istedi. Kaptan Dardano çimenlik alanda tek gözü ile acil inişe uygun bir yer aramaya koyuldu. Tüm ekip ve yolcular çarpma ve hatta patlama için hazırlanmışlardı. Kaptan Dardano 737’nin önce sağ sonra da diğer iniş takımlarını yere indirdi. Ekip, frenlerin ıslak çim alan üzerinde 43 tonluk uçağı kaydırmasından korktuğu için sadece spoiler (kanat üzerinden açılan, kanatın yapısını değiştirerek uçağın yavaşlamasını sağlayan yapı) kullanarak uçağı alanın sonuna doğru durdurabildiler. Kaptan dâhil herkes uçağın çim alana sorunsuz bir iniş gerçekleştirebilmesinden ötürü şaşkındı. Saniyeler sonra kabin ekibi tüm yolcuları tahliye etti. New Orleans trafik kontrolü, suya iniş yapacağını düşündükleri uçağın sağlam bir şekilde yere indiğini diğer uçaklardan öğrendi. Havacılık tarihinde ilk kez bir 737 pist dışına iniş yapmıştı. Uçağın 38 yolcusu ve mürettebatından sadece yakın zamanda ameliyat olmuş bir yolcu acil iniş sırasında hafif yaralanmıştı, diğer herkesin durumu iyiydi. Şimdi kaza araştırmacılarının, gelişmiş motorlara sahip bu yepyeni uçağın motorlarının neden uçuşun ortasında durduğunu bulmaları gerekiyordu. Araştırmacılar saatler içinde kaza yerine ulaşmışlar ve çimler üzerindeki 737’yi gördüklerinde oldukça şaşırmışlardı. Hemen iki motorun, fırtına ve yoğun yağış altında alçalma sırasında neden aynı anda durduğunu çözmeye koyuldular. Uçak 2 adet CFM 56 tipi motora sahipti ve bunlar yalnızca Boeing uçaklarında değil Airbus ve askeri uçaklarda da kullanılıyordu; çok güvenli olmalarıyla tanınıyorlardı. Araştırmacılar fırtına üzerinde yoğunlaştılar. Yoğun yağmur ve dolu yağışı olduğunu biliyorlardı. Dolu taneleri, uçağın gövdesi üzerinde 2,5 cm genişliğinde göçükler bırakacak kadar büyüktü, motorları da hasarlayıp hasarlamadığını anlamak için baroskop cihazı (küçük bir kameranın ucuna bağlı bulunduğu esnek bir kablo ve diğer ucunda küçük bir ekrandan oluşan, motorun iç kısımlarında hasar tespiti için kullanılan araç) kullanıldı. Motorun ön kısmında bulunan kompresör bölümünde hasar bulamadılar; daha derinlere, türbin kısmına baktıklarında ise türbin kanatçıklarının neredeyse tamamen eridiğini gördüler. Bu hasar, pilotların motorlar durduktan sonra tekrar çalıştırmada başarılı olsalar da neden hiç itki alamadıklarını açıklıyordu. Araştırmacılar motorların tekrar çalıştırılmadan önce neden durduğunu bulmaya çalışacaklardı ama uçağın çamurda batmaya başladığını fark ettiler. Uçak 43 tondu ve iniş takımlarının yere bastığı yüzey çok küçüktü, bu yüzden uçağı parçalayarak ya da uçurarak bu çamurlu çimenlik alandan götürmeleri gerekiyordu. Parçalamak uçağa daha fazla hasar verebileceği için uçağı indiği bu çimenlikten uçurmaya karar verdiler. Uçağı New Orleans Havalimanı’na götüreceklerdi. Ağır hasarlı olan sağ motor değiştirildi. Sol motor da revizyon gerektiriyordu ama bu uçuşu atlatabileceğine karar verdiler. Sağ motor değiştikten sonra test pilotları yönetiminde yolcusuz, sadece 24 km uçuşa yetecek yakıtla havalanmayı 39 havacılık TEKNİK sırasında motorlar beklenmedik bir şekilde durdu. Düşük devirde çalışma sırasında “core (motorun kompresör, yanma odası ve tribün bölümlerinin bulunduğu çekirdek kısmı)” bölümünde su biriktiği için motor durmuştu ve türbin bölümü zarar görmüştü. Bu testten sonra motorlarda kullanılan fan kanatçıklarının tasarımı, dolu yağışını motorun core bölümünden uzak tutacak şekilde değiştirildi ve motor içinde birikebilecek fazla miktarda suyu atabilmek için motora denediler, 737 sadece 365 metre sonra havalandı. Genelde kaza sonrasında uçaklar, araştırma için bile olsa yeniden uçurulamayacak kadar hasarlanırdı; uçağın iyi durumda olması araştırma ekibi için büyük bir şanstı. Uçak New Orleans’a taşındıktan sonra motorların neden durduğunu araştırmaya devam ettiler. Sebep yağışsa halen uçmakta olan binlerce uçak risk altındaydı. CFM 56 motorları yoğun yağış ve fırtınada çalışabilecek şekilde dizayn edilmişti. Motorlar yağış testi için Ohio’daki General Electric test binasına gönderildi. Dizayndan kaynaklanan daha önce fark edilmemiş bir hata varsa araştırmacıların bunu bulması gerekiyordu. Motorlar yüksek devirde çalışırken motor hava alığından içeri su püskürtülerek test edildi ve testten geçti. Araştırmacılar 110 numaralı uçuşta 737’nin maruz kaldığı fırtına verilerini tekrar incelediklerinde, dolu fırtınasının Amerikan Federal Havacılık İdaresi’nin (FAA) test standartlarına uygun olduğunu gördüler. Test daha fazla su ile yüksek devirde defalarca tekrar edildi ve motorlar testi geçti. Araştırmacıların kaçırdığı nokta ise dolu yağışı testlerinin hepsinin yüksek devirde yapılmasıydı. Oysa FDR’den (uçuş verileri kayıt cihazı)alınan verilere göre, uçak New Orleans’a yaklaşırken motorları durmadan hemen önce motor devri sadece %35’ti. Test, motorların durduğu devir hızında tekrar edildi. Sonuçlar tamamen değişti ve test 40 yeni tahliye hatları eklendi. Kazanın sebebi bulunmuş ve tekrar yaşanmaması için önlemler alınmıştı. 110 numaralı uçuşu yapan uçak, kokpit ekibinin son anda verdiği bir karar sayesinde su yerine çimenlik alana indirilmiş, yolcular ve mürettebat zarar görmemiş ve olası büyük bir kazanın önüne geçilmişti. Yazı: Mehmet Ertek / Mühendis BAKIM KONTROL, KALİTE KONTROL VE KALİTE YETERLİLİK Y apılan bakım işlemleri kontrol edilerek ilgili C/S (B1, B2, C) tarafından onaylanmaktadır. Ancak bazı bakım türlerinin ikinci bir kontrole (DII-Duplicate Inspection Item) tabi tutularak onaylanması gerekmektedir. Bu amaçla hazırlanmış iki tür prosedür vardır: 1. İkinci kontrol işlemini gerektiren işlemler (RII-Required Inspection Item) 2. Kritik işlemler (CI-Critical Item=Critical Task) uygulamaları RII işlemler Bakım ve arıza giderme işlemlerinin ilgili referans dokümanlarına uygun olarak yapılmaması durumunda, uçağın uçuş emniyetini tehlikeye atma sonucu doğuracağına karar verilen ve şirketin kendi tecrübesine dayanarak uçuş emniyeti yönünden önemli gördüğü işlemler, RII olarak adlandırılır. RII kapsamına giren işlemler: 3 AD gereği yapılan bakım işlemleri (kontrol işlemleri hariç) 3 MRB “safety route”larından gelen bakım işlemleri 3 Uçak ana yapısı (primary structure) ve uçuş kumanda yüzeylerine uygulanan tamir ve değişiklikler [imalatçı el kitaplarının (SRM, AMM, CMM vb.) izin verdiği bazı işlemler hariç] 3 Uçağın ikincil yapısına (secondary structure) uygulanan tamir ve değişikliler için şirketin teknik personelinin ve yöneticisinin gerekli gördüğü işlemler 41 teknİK Bakım dokümanlarının [bakım kartı, komponent değişim kartı, TYE, mühendislik istek formları (MİF, NRWI) RII kapsamına giren tüm işlemlerin] üzerinde “RII” ibaresi bulunur ve RII yetkili personelin imza ve mührü için yer belirtilmiştir. Kritik işlemler Aynı uçak üzerinde birden fazla benzer sistemde takılı olan aynı tip komponentlerden veya parçalardan, herhangi bir bakım süresinde en az ikisinin birden söküm ve takımı gerektiğinde, söz konusu komponentlerin veya parçaların eksik, hatalı olması veya takılmasının unutulması durumunda ortaya çıkabilecek ve güvenli uçuşu tehlikeye düşürebilecek işlemlere “kritik işlemler” denir. Bu prosedür; • İç denetlemeler, • Uygunsuzluk bildirim sistemi, • Gerekli düzeltici ve önleyici faaliyetlerin planlanması ve yapılması, • Yönetimin gözden geçirme çalışmaları, • Sürekli ölçümleri kapsamaktadır. Kritik işlemler: • ATA chapter 24 dâhilindeki RII kapsamına girmeyen işlemler • ATA chapter 28, 29, 36 dâhilindeki tüm söküm takım işlemleri • ATA chapter 71, 72, 73, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80 dâhilindeki RII kapsamına girmeyen işlemler 3 ATA chapter 24 dâhilindeki motor, CSD, IDG, generator takılması 3 ATA chapter 26 dâhilindeki yangın ihbar ve söndürme işlemlerine ilişkin tüm komponent takma ve test işlemleri 3 ATA chapter 27 dâhilindeki uçuş kumandaları ve sistemlerine ilişkin “rigleme”, tüm komponent takma, ayar ve test işlemleri 3 ATA chapter 32 dâhilindeki iniş takımları ve sistemlerine ilişkin “rigleme”, tüm komponent takma, ayar ve test işlemleri (lastik ve “brake unit” değişimleri, yağlama ve “servicing” işlemleri hariç) 3 ATA chapter 49 dâhilindeki “mount” kontrolü ve APU takılması 3 ATA chapter 54 dâhilindeki “pylon” sökümü, takımı 3 ATA chapter 62, 63, 64, 65, 67 dâhilindeki rotorlar ve “drive” sistemlerine ilişkin “rigleme”, tüm komponent takma, ayar ve test işlemleri 3 ATA chapter 71, 72, 73, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80 dâhilindeki “mount” kontrolü, “rigleme”, tüm komponent takma, ayar ve test işlemleri (yakıt ve yağ filtresi, CSD/IDG filtresi, buji ve motor donanımlarının değiştirilmesi, “chip” detektör kontrollerinde 42 talaş gelme durumu hariç) Yeri, tamir veya değişimin karmaşıklığı, parçanın özelliği, çalışma şartları göz önüne alınarak bu prosedürlerde geçenlerin dışındaki işlemler, şirketin isteğine bağlı olarak RII kapsamına dâhil edilebilir. Bakım dokümanında RII kapsamına giren işlemler, işi yapan teknisyen mührüne ilaveten RII yetkili personel tarafından kontrol edilip, doküman üzerindeki ilgili kısım mühürlenir. Şirket, herhangi bir C/S (B1, B2, C) personeline gerekli teorik ve pratik eğitimleri aldırarak kendi alanlarına giren konularda RII yetkili hâle getirebilir. Ayrıca ana üs dışındaki hat bakım merkezlerinde, ilgili teknisyenlere bir defaya mahsus olmak üzere RII yetkisi verilebilir. RII kapsamına giren ayar, test ve torklama işlemlerinde RII yetkili teknisyen, işi yapan teknisyene işin başından sonuna kadar eşlik eder. Bunların dışındaki bakım işlemleri için çeşidi ve önemine göre RII yetkili teknisyen, gerekli gördüğü iş aşamalarında işi yapan teknisyene eşlik eder. Ayrıca RII yetkili teknisyen, gerekli gördüğü RII kapsamındaki bakım ve arıza giderme işlemlerini tekrar yaptırma yetkisine sahiptir. Bu kritik işlemler belirlenirken genel olarak uçağa ait benzer parçaların bakım onarımında farklı teknisyenlerin çalışması istenmektedir. Örneğin, iki motorlu bir uçakta yağ ikmali yapan bir teknisyenin her iki motordaki “oil filler cap”lerini takmayı unutmuş olma ihtimali, motorların hareket hâlinde iken yağ kaçırmasına neden olacak ve bu durum uçuş emniyetini bozacaktır. Bundan dolayı bu işlemin her bir motor için ayrı teknisyenler tarafından yapılması istenmektedir. Eğer birden fazla kritik işlemi aynı teknisyenin yapması gerekiyorsa, bu durumda yine aynı teknisyenin kritik işlemin basamaklarını sırasıyla gözden geçirip, hem yapan hem de kontrol eden (Re-Inspection) olarak aynı bakım dokümanına [bakım kartı, komponent değişim kartı, TYE, mühendislik istek formları (MİF, NRWI)] ayrı ayrı imza attırıp mühür basması gerekmektedir. Örneğin iki motorlu bir uçakta yakıt filtrelerini değiştiren teknisyen; • 1 numaralı motorun yakıt filtresini değiştirmeli, bakım dokümanını onaylamalı, • 2 numaralı motorun yakıt filtresini değiştirmeli, bakım dokümanını onaylamalı, • 1 numaralı motorun yakıt filtresini doğru takıp takmadığını kontrol etmeli, bakım dokümanının Re-Inspection kısmını onaylamalı, • 2 numaralı motorun yakıt filtresini doğru takıp takmadığını kontrol etmeli, bakım dokümanının Re-Inspection kısmını onaylamalıdır. Kritik işlem aynı zamanda RII kapsamına giriyorsa bu işlem, RII olarak kabul edilir. Bakım dokümanlarında verilen kritik işlemlerin üzerinde “CI” ibaresi bulunmalı ve aynı teknisyenin kritik işlemleri yapması durumunda Re-Inspection olarak imza ve mühür atabileceği bir onay kısmı olmalıdır. Bakım organizasyonunda yapılan tüm iş ve işlemler, kalite sistemi içinde değerlendirilmektedir. Kalite sistemi, bir kuruluşun politika ve hedeflerini gerçekleştirmek üzere yapılan sistematik faaliyetlerin tümü olarak tanımlanabilir. Bu sistemin ana unsurları müşteriler, çalışanlar ve tedarikçilerdir. Kalite sisteminin etkinliğini izlemek ve geliştirmek için “kalite denetlemelerinde düzeltici işlem prosedürü” kullanılmaktadır. Denetleme programı her yılın başında, o yılın denetlemelerini planlamak ve denetlenecek kısımlara bu konuda bilgi vermek amacıyla hazırlanır. Yıllık denetleme programı aşağıdaki konuları içermektedir: 3 Tüm bakım yönetimi açıklamaları (MME-Maintenance Management Exposition) prosedürleri 3 Tüm bakım organizasyonu açıklamaları (MMO-Maintenance OrganIsatIon ExposItIon) prosedürleri 3 Cat II-III (düşük görüş operasyonları) prosedürleri 3 Etops prosedürleri 3 AD’ler 3 Ürünler • A1 üs bakım yetkisi olan uçak tipleri • B1 overhaul yetkisi olan motor tipleri • B3 overhaul yetkisi olan APU tipleri • Her C yetkisinden seçilen bir komponent • Her D yetkisi olan özel işlem prosesleri (kaynak, kaplama, shotpeen vb.) 3 Taşeronlar (JAR-145 onayı olmayanlar) 3 Hat istasyonları (konaklama bakımı ve daha ileri seviyede bakım uygulanan ve uçuş frekansı yüksek olan istasyonlar) 3 Vardiya değişimleri 3 Ömürlü parçaların kontrolü 3 Onaylayıcı personeller 3 Minimum equipment list (MEL) gereklilikleri Yıllık denetleme programı; yönetim, iş kapsamı, organizasyon, teknoloji gibi konulardaki değişikler nedeniyle bir ihtiyaç meydana gelmesi durumunda güncelleştirilebilir. Denetleme programındaki denetim periyodunun süresi azaltılabilir. Ancak denetim periyodunun bir yıllık süreyi aşması için Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nden (SHGM) onay alınmalıdır. Esen kalın. 43 SPOR Eski sporcular dopingin bir tür uyuşturucu olduğu konusunda anlaşıyor. Bugün artık neredeyse sokakta satılan bu uyuşturucular, sadece sporculara zarar vermekle kalmıyor; kendi bedenleriyle yaptıkları şike, onlarla birlikte heyecanlanan büyük kalabalıkları da uyuşturuyor. Ta ki kolektif sevinçler yerini aldatılmışlık duygusuna bırakana kadar. İster bilinçsizlik deyin, ister aşırı hırs... Doping, sporun temiz tarafını günbegün kirletiyor. Hayatın da... A merika Birleşik Devletleri’nde düzenlen 1904 Olimpiyat Oyunları’ndaki maraton yarışını İngiltere adına kazanan Thomas Hicks koşu esnasında zorlanmaya başladığında antrenörü Charles Lucas yanına geldi ve ona şırıngayla bir ilaç verdi. “Bir miligram striknin sülfatı ve ağzına kadar dolu koca bir bardak brendi vermeye karar verdim. Tekrar koşmaya başladı ama bitime dört mil kala ona hız verecek ve varış çizgisine ulaşmasını sağlayacak bir iğneye daha ihtiyacı olacaktı,” diye anlattı Lucas o günkü koşuyu daha sonra. (Wikipedia) Yasak mı? O yıllarda değil. Tehlikeli mi? O yıllarda henüz bilinmiyordu. Adaleti zedeliyo mu? Belki de hayır, çünkü herkes kullanıyordu. “Maraton, tıbbi bir bakış açısıyla ilaçların atletlere nasıl yararlı olabileceğini ortaya koymuştur.” Bu cümle sözünü ettiğimiz maratonun resmi yarış raporundan. Vücudu ilaçların da etkisiyle zorlanan ABD asıllı Hicks yarıştan sonra kendisini çok kötü bir durumda bulmuş, madalyasını dahi ancak birkaç gün sonra alabilmişti. Ancak hakkında bir doping soruşturması açmak kimsenin aklına bile gelmedi. Bugün ilaçların sportif performanslar üzerindeki etkisiyle ilgili olarak çok daha fazla şey biliyoruz ve aklımız oldukça karışık. Beğenerek izlediğimiz atletlerde de yasaklı madde bulunduğunda üzülüyoruz, kırılıyoruz. “Bir ülkeyi sevince boğan” başarıların hemen ardından doping kuşkusu akıllara düşüyor hemen. Neye doping dendiğini, neye denmediğini tam olarak bilemiyoruz. Kimi zaman bunu sporcular dahi bilmiyor. İyisi mi anekdotlarla devam ederek durumu biraz daha anlamaya çalışalım. Soyunma odasında BenzedrIne g n i p o D Atletin bedeniyle şikesi: 44 İngiltere’nin köklü futbol kulüplerinden Everton, 62-63 sezonunu şampiyon olarak tamamlamayı başardı. Ancak kaleci Albert Dunlop’un ifadelerine bakılırsa 24 yıl aradan sonra gelen bu şampiyonluk Benzedrine isimli ilaç sayesinde mümkün olmuştu: “Bize (Benzedrine’in) ilk kez nasıl sunulduğunu hatırlamıyorum. Ama soyunma odasında dağıtılırdı. Almak zorunda değildik ama oyuncuların çoğu alırdı. Tabletler genellikle beyazdı ama bazen de sarılardan gelirdi. 1961–62 sezonu ve ardınan gelen şampiyonluk sezonu boyunca kullanıldılar. Aslında kulüpte ilaç kullanımının adı konmamıştı. Ama bu iş bir kez başladıktan sonra istediğimiz kadar alabiliyorduk. Tabii ki maç günlerinde birçok oyuncuya veriliyordu. Bir süre sonra bazı oyuncular ilaçsız yapamaz oldular.” (Gabbert, Michael, The People) Kulübün ilacı savunan demeçlerine rağmen Dunlop kendisinin de bağımlı olduğunu söylüyordu. Neden Ben? Tüm bunlar günümüzün çok daha karmaşık doping öykülerinin yanında oldukça naif kalıyor. Doping, performans ağırlıklı sporların baş belası olageldi hep. Ancak sporun kendisine dair inancın kitlelerin nezdinde nasıl kırılabildiğine dair en büyük örnek, 1988’de, Seul Olimpiyat Oyunları’nda geldi. Atletizmle alakası olan olmayan herkes televizyonların başında dikkat kesilmiş, Kanadalı yükselen yıldız Ben Johnson ve efsanevi rakibi Carl Lewis arasındaki 100 metre yarışını bekliyordu. Göz açıp kapayıncaya kadar biten yarışın sonunda beklediklerinden fazlasını aldılar. Johnson inanması güç bir rekorla, 9,79 saniyeyle birinciliği aldı. Son anda zafer duygusu içinde bir elini kaldırmasaydı bu sürenin daha da düşebileceğini söyleyecekti. Fakat üç gün sonra sonuçları açıklanan doping testi, bu gururun büyük bir utanca dönüşmesine neden oldu. Johnson’ın kanında “Stanazol,” yani bir tür steroid bulundu. Ve kavga başladı. Johnson’ın madalyası Lewis’e verildi, rekoru silindi. Kanadalı öfkeden çılgına dönmüştü. Kendisi ve menajeri Charlie Francis, madde kullanımını kabul ediyor, fakat bunu bütün üst seviye atletlerin yaptığını söylüyorlardı. Amaçları, dediklerine bakılırsa, yarışta kalmaktı. Kanada basını kendi sporcularına ateş püskürdü: “Neden Ben?” 45 SPOR Sporcunun bilinçsizliği ya da hırsına yenik düşmesi... Doping hiçbir durumda profesyonellikle bağdaşmıyor. PEK ÇOK FEDERASYON, ARTAN DOPİNG VAKALARINA KARŞI ÖNLEM ALMA TELAŞI İÇİNDE. değişti. Haziranda Mersin’de başlayan Akdeniz Oyunları öncesinde 8 haltercimiz, yine doping nedeniyle yarışmalardan çekildi. Halter idollerimizden Halil Mutlu’nun omzunda bugün bir yönetici olarak bu spordan dopingi temizlemek gibi çok ağır bir yük var. Şampiyonlar cezaya koşuyor Daha sonra ortaya çıktı ki birinciliği masa başında alan Carl Lewis yarıştan hemen önceki birçok testte “doping pozitif” sonucu vermişti ancak genellikle değerler o yıllarda izin verilen ölçülerin altında göründüğünden “paçayı kurtarmıştı.” Bu yıldan sonra gelen rekorlara, ki Lewis uzun atlamayı da kasıp kavurmuştu, bir daha hiç kimse güvenmedi. 100 metre tekrar eski heyecanına kavuşmak için Asafa Powell, Tyson Gay, Yohan Blake ve tabii ki teatral rekortmen Usain Bolt’u bekleyecekti. (Bu atletlerin tamamı dopingli Ben Johnson’dan hızlı.) Dopingin test sahası: Bisiklet Daha yakın zamanlarda ise dünya bir başka sporun, bisikletin doping nedeniyle çatırdamasına şahit oldu. Hoş, bisikletçilik tarihi performans artırımı amaçlı kokain kullanımının da dahil olduğu sayısız doping vakasıyla dolu. Ama bu son kriz izleyicinin gözünde sporun kahramanlarını adeta teker teker öldürdü. Lance Armstrong’un ilk pozitif testi 1999 yılına dayanıyor. Bu küçük bulgunun kullandığı bir kremden kaynaklandığını söyleyen Armstrong, ilk vakasından cezasız kurtulmuştu. Kimse 1996 yılında ağır bir kansere yakalandıktan sonra hem hastalığı yenen hem de spora en üst seviyeden geri dönen Amerikalı bisikletçiye toz konduramıyordu. Ne var ki daha sonra “krem” meselesinin dahi dopingi gizlemek için uydurulmuş bir yalan olduğunu itiraf edecekti Armstrong, pek çok başka acı gerçekle birlikte. Bisiklet sporu, yıllar içerisinde yeni ve tespit edilmesi güç doping maddelerinin 46 kullanıldığı, anti-doping kuruluşlarının kendilerini bunlara karşı geliştirdiği, sonra doping üreticileri tarafından yeni maddelerin ve “silici”lerin denendiği büyük bir laboratuara dönüştü. Öyle ki takım arkadaşlarının tamamının doping yaptığını öğrendikten sonra öfkeden deliren, kendi masumiyeti ise hem testlerle hem de tanıklıklarla kanıtlanan Fransız Christophe Bassons, kötü çocuk ilan edildi. Birçok sporcu, dopingden bahsettiği için sporu karalamakta olduğu iddiasıyla Bassons’un sporu bırakması gerektiğini söyledi. Bisiklet sporunun zirvesi olan Tour de France geçtiğimiz ay tamamlandı ve yükselen sporculardan Chris Froom birinciliği kazandı. Umarız dergimiz size ulaşmadan ne Froom’un ne de yarışı domine eden diğer sporcuların adı yeni skandallara karışır. Şüpheliyiz, çünkü Tour’u bu yıl dördüncü tamamlayan Alberto Contador’un dahi daha önce aldığı ilaç cezası yeni bitmişti! Mersin demişken; oyunlar ironik bir duruma da sahne oldu. Mersin’deki tesislerden biri, Avrupa şampiyonu sporcumuz Nevin Yanıt’ın adını taşıyor. Hepimizi duygulandıran kareler halen aklınızdadır. Ancak Yanıt bugün spordaki kariyerini ilerletmekle değil, hakkında sürmekte olan doping davasıyla uğraşmak durumunda. Benzer bir suçlama, Olimpiyat şampiyonu Aslı Çakır Alp’in de başını ağrıtıyor. Daha önce de büyük bir hayal kırıklığını, Aslı ve Nevin’e ilham veren Süreyya Ayhan ile yaşamamış mıydık? Öte yandan, bu ceza ve soruşturmaların birçoğuyla ilgili bir sis perdesi de varlığını koruyor. Doping vakalarında art niyet kadar bilinçsizliğin de rol oynamış olabileceği düşünülüyor. Nitekim, milli basketbolcumuz Ermal Kurtoğlu 2005’te 6 ay potadan men cezası aldığında, aslında yasaklı maddenin kullandığı saç ilacında olduğuna dair açıklamasına hemen herkes, özellikle de takım arkadaşları ve hocaları inandı. 2009’da benzer bir olay Kerem Gönlüm’ün başına geldiğinde şüpheler biraz daha güçlüydü. Kerem’de bulunan madde cathine. Halterin büyük yükü: Doping Peki dünyanın dört bir yanı doping skandallarıyla sarılmış da biz Türkiye’de bundan nispeten uzak mı yaşıyoruz? Keşke böyle diyebilseydik ama özellikle Dünya Anti Doping Kurumu (WADA) hiç de bu fikirde değil. Geleneksel olarak en başarılı olduğumuz sporlarla başlayalım hatırlamaya: Doping, bu yıl “er meydanı”na dahi bulaştı, başpehlivanlardan Serhat Gökmen müsabakalardan men edildi. Daha geçen sene Avrupa 23 Yaş Altı Halter Şampiyonası'na katılan 5 sporcumuzun kanında Stanazol tespit edildi. Ardından gönderilen örneklerde turnuvaya katılan tüm sporcularda yasaklı madde bulundu. Skandalla birlikte federasyonun yönetimi Nevin Yan ıt Vücuttan çabuk atılması ve aslen yorgunluğu azaltmasıyla ünlü. Sporcuya performans anlamında katkılarının kısıtlı olduğu biliniyor. Yani burada da bir “bilinçsizlik” şüphesi yükseliyor. Kerem, harikalar sergilediği bir dönemde 1 yıl ceza aldı. Bu yılın başında ise Türk basketbolunun en büyük yıldızlarından biri, üstelik de milli takımımızın kaptanı Hidayet Türkoğlu, “NBA’de yasaklı madde” kullanmaktan 20 maç ceza aldı. Hido, maddenin omuz tedavisinde kullanılan bir ilaçta bulunduğunu söyledi, takımı da onu savundu ama en iyi ihtimalle ortada bir “bilgisizlik” vardı. Sporcunun bilinçsizliği ya da hırsına yenik düşmesi.... Doping hiçbir durumda profesyonellikle bağdaşmıyor. Türkiye’de çeşitli spor federasyonları bugün dopingle mücadele konusunu birinci gündemi yapmış durumda. Bu çabalar, ulusal anti-doping kurumlarının desteğiyle sürüyor. Ama belki de en kesin çözümler, “profesyonellik” kavramının daha amatör yıllarda sporculara öğretilmesinden geçiyor. Doping, kaleci Dunlop’un da söylediği gibi bir tür uyuşturucu. Bu yaz Hacettepe Üniversitesi’nden iki genç bilimci adayının yaptığı bir araştırma ortaya koydu ki bu uyuşturucular mahallenizdeki eczanede dahi bulunabiliyor. Ankara’daki 150 eczaneye girerek reçeteyle satılan EPO ilacını isteyen Kevser Çiftçi ve Tuğba Köksal, 127 eczaneden pozitif yanıt aldıklarını belirtiyorlar. İlacın yaygınlığını kanıtlayan en önemli bulguları ise şu ifadelerinde gizli: “Eczacılar bize sporcu olup olmadığımızı sordular.” Dopinge karşı bilinç geliştirmenin gerekliliği, spor dışı alanlara da uzanıyor. WADA'ya göre performans artırıcı maddeler bugün mafya yapılarında, koruma görevlilerinde ve fiziksel güç isteyen mesleklerde de kullanılıyor. Yani sporda engellenemeyen uyuşturucu, sokaklara yayılıyor... Belki de bu nedenle gençlere sporun temiz tarafında kalmalarını öğütlemek, aslında onlara hayatın temiz tarafında kalmalarını söylemek anlamına geliyor. 47 söyleşİ Çektiğimiz fotoğrafları Airliners.net ve Jetphotos.net gibi uluslararası fotoğraf sitelerinde paylaşıyoruz. Tabii bu sitelere fotoğraf kabul ettirebilmek için fotoğraflarımızda bir dizi kritere uygunluk aranıyor. Bu kriterleri sağlamak için fotoğrafın açısını düzeltmek, gerekli kırpmayı yapmak, kontrast, parlaklık ve keskinlik ayarları vermek gerekiyor. Bunları da photoshop programında yapıyoruz. Fotoğraf çekmek için devamlı irtibat içerisinde olduğunuz grubunuz var mı? Spot TR adını verdiğimiz bir grubumuz var. Grup aktif olarak çekim yapan 35 kişiden oluşuyor. Bu kişilerin içinde pilotlar, harekatçılar, teknisyenler de bulunuyor. Hatta havacılığa gönül vermiş doktorlar, avukatlar da bulunuyor. Arada haberleşip birlikte çekim yaptığımız zamanlar oluyor. Söyleşi: Elif AYDEMİR Grubunuzla birlikte nasıl etkinlikler gerçekleştiriyorsunuz? Grup olarak ülkemizde düzenlenen havacılık fuarlarını ve airshow’ları yakından takip ediyoruz. Örneğin ekip olarak 2011 yılında İzmir Çiğli’de düzenlenen Türk Hava Kuvvetleri’nin 100. Yıl kutlamalarına katıldık. Son olarak ise haziran ayında Konya’da düzenlenen Anadolu Kartalı tatbikatında Spot TR olarak yerimizi aldık. Fakat o tarihlerde yurtdışı gezisinde olduğum için grupça gidilen bu etkinliğe katılamadım. Havacılık ve fotoğraf tutkusunu birleştirdi: Çocukluğundan beri havacılık sevgisiyle yetişen Kıvanç Talip Uçar, bu tutkusunu fotoğraf sanatıyla yansıtıyor. Kurdukları fotoğraf grubuyla pek çok sergiye imza atan Uçar ile havacılık fotoğrafçılığı üzerine söyleştik... ıvanç, her ay bir çalışanımızla hobileri vesilesi ile düzenlemiş olduğumuz söyleşilere bu ay seninle devam ediyoruz. Bize kendinden bahseder misin? Tabii, İsmim Kıvanç Talip Uçan, 22 yaşındayım. İstanbul Teknik Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu Elektronik ve Haberleşme Bölümü mezunuyum. Hangi bölümde çalışıyorsun? Çalıştığın bölüm istediğin bir bölüm müydü; bölüm hakkındaki ne düşüncelerin neler? Aviyonik Bakım Müdürlüğü’ne bağlı olarak Modifikasyon Ekibinde çalışıyorum. Teknisyen Yetiştirme Programı sırasında gördüğümüz pratik eğitimler sonucu bana en uygun bölümün Aviyonik Bakım olduğunu düşündüm. Zaten iş öncesi Flight Simulator sayesinde uçakların elektrik, navigasyon, haberleşme sistemleri hakkında az çok bilgi sahibiydim. Sonuç olarak 14 aydır Aviyonik atölyesinde severek işimi yapıyorum. İşe giriş hikâyeni anlatır mısın; bu meslekle ilgili isteğin ya da bilgin var mıydı? Bende küçüklükten gelen havacılık sevgisi var. Lise yıllarımda kendime uçak teknisyeni olmayı hedef belirlemiştim. Bazı nedenlerden dolayı dört senelik üniversiteyi kazanamayınca, İTÜ Meslek Yüksek Okulu’na yatay geçiş yaptım. Daha sonra THY’nin 48 açtığı Teknisyen Yetiştirme Programı’nı araştırmaya başladım. Önümde uçak teknisyeni olmak için iyi bir fırsat vardı. Ben de bu şansı iyi kullandım ve hayalimi gerçekleştirdim. Fotoğraf çekmeyi ben de çok severim ama biraz pahalı bir hobi değil mi? Kullandığınız ekipmana göre değişiyor. Kişi öncelikle ne tür fotoğraflar çekecek, bunu bilmesi gerekiyor. Daha sonra ihtiyacına göre yarı profesyonel ya da SLR bir makineyle bu hobiye başlanabilir. Fotoğrafçılar arasında geçen klasik bir çekişme vardır. Birileri Canon’u tutar, birileri Nikon’u... Örneğin ben Canon’cuyum; senin böyle bir marka tecihin var mı? Burada önemli olan hangi markayla fotoğrafçılığa başlandığıdır. Ben Nikon’la başladım. Bütün ekipmanım Nikon makinelerle uyumlu. Sonuçta bu kadar emek vermişsiniz, yatırım yapmışsınız. Bu yüzden Nikon’a kötü marka diyemiyorsunuz. Ama Canon’la başlasaydım yine aynı düşüncelere sahip olurdum. Ben Nikon-Canon rekabetini Airbus-Boeing rekabetine benzetiyorum. İkisi de havacılık sektörünün en önemli iki firması. İki firmanın uçaklarının da birbirine göre artıları ve eksileri var. Nikon ve Canon’u da aynı şekilde değerlendiriyorum. Özellikle havacılıkla ilgili fotoğraf çekmeye yönelmişsin; bu zor olmuyor mu? Ülkemizde biz spotter’lara, yani havacılık fotoğrafçılarına ne yazık ki kötü gözlerle bakıyorlar. Örneğin Florya’da bulunan bir alışveriş merkezinin balkonundan çekim yaptığımız zaman çevreden garip tepkiler alıyoruz. Vatandaşlarımızdan “Neden uçakları çekiyorsunuz?” gibi sorular gelebiliyor. Hatta aramızda sadece uçak fotoğrafı çektiği için günü karakolda geçiren arkadaşlarımız var. Yurtdışında havacılık fotoğrafçıları için özel fotoğraf çekme alanları yapılırken, ülkemizde bu şekilde davranılması bizi üzüyor. Pistten kalkan uçakları fotoğraflayabilmek için pistin karşısında özel olarak gittiğiniz bir yer var mı? Genelde Florya’da bulunan bir alışveriş merkezinin balkonunu kullanıyoruz. Lodoslu havalarda 17R pistinden kalkan, özellikle geniş gövdeli uçaklar tam önümüzden teker kestiği sırada gerçekten çok hoş kareler ortaya çıkabiliyor. Ek olarak yine Florya’da bulunan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sosyal Tesisleri de sabah saatlerinde ve gün batımında 05 pisti iniş fotoğraflarını çekmek için tercih ettiğimiz lokasyonlardan biri. Fotoğrafçılıkta photoshop bulunmasını istediğin ve ilgilendiğin bir şey mi? Çektiğin fotoğrafları airliners.net sitesinde yayınlıyorsun; burada photoshop yapmak gerekiyor sanırım. İleride bu fotoğrafçılık merakınla ilgili yapmayı planladığın özel bir şey var mı; sergi açmak gibi ya da stüdyo kurmak gibi? Stüdyo kurmak gibi bir düşüncem olmadı ve olacağını da sanmıyorum. Ama yine Spot TR ekibi olarak TAV’ın ve CNNTürk’te yayınlanan Kokopit programının katkılarıyla geçen sene Atatürk Havalimanı Dış Hatlar Gidiş Terminali’nde bir fotoğraf sergimiz oldu. Daha sonra fotoğraflarımız İzmir Adnan Menderes Havalimanı’nda da sergilendi. Bu fotoğraf sergilerinin Türkiye’de havacılık fotoğrafçılığının gelişmesinde büyük bir katkısı olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu tarihten sonra ülkemizde bu hobiyi gerçekleştiren fotoğrafçı sayısında bir hayli artış oldu. Fotoğrafçılık küçüklüğünden gelen bir ilgi mi yoksa havacılıkla tanıştıktan sonra mı oldu? Fotoğrafçılığa ilgim açıkçası havacılıkla tanıştıktan sonra başladı. İnternette her zaman takip ettiğim bir havacılık forumu vardı. Burada arkadaşlarımız çektikleri fotoğrafları yayınlıyorlardı. Benim de ilgimi çekmişti. Daha sonra bu hobiyi gerçekleştiren arkadaşlarla irtibata geçtim. Gerekli bilgileri aldım. D-SLR bir fotoğraf makinesi edindikten sonra kendimi bu grubun içinde buldum. Sanal havacılık hakkında ne düşünüyorsun? Sanırım bu konuya da ilgin var; biraz bahseder misin? Sanal havacılığın ne anlama geldiğinden bahsedeyim biraz. Sanal havacılık, gerçek hayatta uyulan birtakım kuralları bilgisayar ortamında, Flight Simulator vasıtasıyla gerçekleştirdiğimiz sanal uçuş faaliyetleridir. Yaklaşık 7 senedir de Flight Simutor’da sanal uçuşlar yapıyorum. Flight Simulator’a başlamak biraz sabır istiyor. Eğer alet, seyrüsefer ve prosedür bilginiz yoksa, ilk kurulumdan sonra sağlıklı bir kalkış ya da iniş yapılamıyor. Bu hobiye başlayacak arkadaşlara tavsiyem, biraz sabırlı olmaları ve bol bol doküman okumaları. 49 tekNİK Pompalar Yazı: Mustafa ÇÜRÜKOĞLU üm uçak hidrolik sistemlerinin bir veya birden çok güç tahrikli pompası, ayrıca da bu pompaların faal olmadığı durumlar için bir el pompası vardır. Güç pompaları ana enerji kaynağıdır. Bunlar motor tahrikli, elektrik-motor tahrikli veya hava tahrikli olabilir. Elektrik motor tahrikli pompalar genel olarak acil durumlarda veya yer operasyonları esnasında kullanılır. Ayrıca bazı uçaklarda hidrolik güç üretmek için Ram Air Türbin (RAT) vardır. El Pompası Hidrolik el pompası bazı eski uçaklarda hidrolik alt sistemlerin çalışması için ve bazı yeni uçaklarda yedek bir ünite olarak kullanılır. El pompaları genellikle test maksatlı olup rezervuarlara tek bir istasyondan servis yapabilmek için de kullanılmaktadır. Tek bir istasyondan servis yapmak, hidrolik sıvısında oluşabilecek herhangi bir kirlilik ihtimalini düşürür. Tek etkili, çift etkili ve rotori olmak üzere üç tip el pompası kullanılır. Tek etkili el pompaları bir çevrimde sıvıyı çekip diğer çevrimde pompalar. Verimsiz olması sebebiyle çok az tercih edilirler. Çift etkili el pompaları, pompa kolunun her çevriminde sıvı akışı ve basıncı sağlar. Bu pompalar; piston hareket kolu, iki yay yüklü “check valf” ve giriş-çıkış portlarından oluşur. Piston sağa hareket ettiği zaman, pistonun solunda kalan haznedeki basınç düşer. Giriş portundaki bilye tip check valf açılır ve hidrolik sıvı hazneye çekilir. 50 Pistonun sağında kalan haznedeki sıvı çıkış portundan hidrolik sisteme doğru gönderilir. Piston sola doğru hareket ettirildiğinde, giriş portundaki bilye tip check valf yatağına oturur. Pistonun solunda kalan haznedeki basınç yükselir ve pistondaki bilye tip check valfi iterek yatağından ayırır. Sıvı, pistonun içinden, sol hazneden sağ hazneye doğru akar. Piston rodu ile yaratılan yer değiştirme yüzünden pistonun sağındaki haznenin hacmi solundaki hazneden küçüktür. Bu sebeple sağa doğru akış sağlanır. Rotari tip el pompalarında ise kol hareket halinde iken devamlı hidrolik akış üretilir. Şekilde hidrolik sistemdeki bir rotari tip el pompası görülmektedir. Güç tahrikli pompalar Sabit yer değiştirmeli pompalar Günümüz uçaklarındaki birçok güç tahrikli hidrolik pompa, değişken iletimlidir. Sabit iletimli olan pompalar da kullanımdadır. Her iki tip pompa için de çalışma prensibi aynıdır. Modern uçaklarda motor tahrikli, elektrik-motor tahrikli, hava tahrikli güç pompaları, güç iletim üniteleri (PTU) ile RAT tarafından döndürülen pompalardan meydana gelen bir kombinasyon kullanır. Örnek olarak Airbus A380 uçağının iki hidrolik sistemi, 8 motor tahrikli pompası ve 3 elektrik-motorlu pompası vardır. Boeing 777 uçağının ise 3 hidrolik sistemi, 2 motor tahrikli pompası, 4 elektrik motor tahrikli pompası ve 2 hava tahrikli ile RAT tarafından döndürülen hidrolik pompası vardır. Sabit yer değiştirmeli pompa, pompanın RPM değerine bakılmaksızın her devirde sabit debide çıkış sağlar. Eğer bir hidrolik sistemde kullanılacaksa basıncı sabit bir değerde tutmak için basınç regülatörü gereklidir. Diş tip güç pompası Diş tip güç pompası, sabit yer değiştirmeli bir pompadır. Bir dişli pompa basitçe şunlardan oluşur: Üzerinde giriş ve çıkış delikleri bulunan gövde, biri tahrik motoruna bağlı döndüren ve döndürülen dişliler. Tahrik motoru döndüren dişliyi harekete geçirdiğinde, döndürülen dişliyi kavrar ve döndürür. Dişli çarkın üzerindeki dişlerin birbirini kavraması ve ayrılmaları ile artan ve azalan hacimler meydana getirir. Emişte dişlerin birbirinden ayrılmaları ile oluşan vakum, akışkanın pompa gövdesine girmesini sağlar. Diş boşlukları ve pompa gövdesi arasında sınırlanan akışkan taşınarak pompanın basma ağzına iletilir. Dişli pompalarda pompanın emme ağzında atmosfer basıncının altında bir basınç, basma ağzında ise sistem basıncı vardır. Dişli pompalardaki basınç farkı ise pompa gövdesinin, yatakların ve dişlilerin büyük eksenel ve radyal kuvvetlere maruz kalmasına neden olmaktadır. Bu kuvvetlerin büyüklüğü dişli geometrisi, dişli boyutları, debi ve çarpışma basıncıyla orantılı olarak değişmektedir. Dişler her iki dişlinin diş çevresine düz açıldığı için dıştan düz dişli pompa olarak adlandırılırlar. Motor tahrikli pompa Elektrik motor tahrikli motor Pompaların sınıflandırılması Gerotor tip pompa Pompalar temel olarak pozitif yer değiştirmeli ve pozitif yer değiştirmeli olmayan pompalar olmak üzere ikiye ayrılır. Hidrolik sistemlerin çoğunda kullanılanlar, pozitif yer değiştirmeli pompalardır. Pozitif yer değiştirmeli olmayan pompalara, çalışma basıncının artması ile iletimin azaldığı merkezkaç (santrifüj) ve pervane (propeller) pompalar örnek verilebilir. Bu pompaların çıkış tarafı tamamen kapatılırsa akış durur ve basılan debi sıfır olur. Bu pompalarda debi, karşılaşılan basınç direnciyle orantılı olarak değişir. Havalarının sürekli alınması gerekir. Pompa mili aynı zamanda iç rotora kamalıdır ve rotor ile rotor aynası aynı yönde döner. Gerotor tip pompalar, eksantrik şekilli kısa boylu 7 geniş dişi olan dış rotorun içinde 6 dişi olan iç rotordan oluşur.Bu düzenleme sayesinde pompalama boşlukları oluşturulmuştur. Rotor saat yönünde dönerken pompa boşlukları, X noktasına ulaşıncaya kadar yavaş yavaş pompa giriş tarafındaki boşluklar açılır ve sonra çıkış tarafına doğru dönerken, giderek hacimleri azalır. İç rotorun diş uçları, pompalama ceplerini birbirinden ayıracak şekilde, dış rotor aynasına temas eder. 51 teknİK Gerotor tip pompa Piston pompaları Paletli pompa Pistonlu pompaların etki şekli, akışkanın pompa silindirinde piston tarafından ileri doğru itilmesi şeklinde olur. Bu bakımdan pistonlu pompalar akışkanın basınçlandırılması veya kaldırılması şeklinde ve yatık ya da dik olarak çalışmaktadırlar. Paletli pompa sabit yer değiştirmeli bir pompadır. Bir kanallı rotor veya bir silindirik kama,eksantrik olarak tutturulmuş kanatçıklar, rotor görevini yaparlar. Rotor, ucu kıvrık şekillendirilmiş, bir kamı çevreleyen duvarlara yerleştirilmiştir. Rotor iki yan duvarla kam içine yataklanmıştır. Kanatçıklar döndüğünde pompa içine sıvı girer, santrifüj kuvvet ve hidrolik basınç paletleri veya çubukları yan duvarlara iterler. Paletler, rotor, kam ve yan bloklar arasındaki sızdırmazlık, iyi emme karakteristiklerinin oluşmasının anahtarıdır. Gövde ve kam kuvvetiyle çemberdeki tüm deliklerden kam için sıvı pompalanır. Bloklara sıvı girişleri paletler, rotor, kam ve yan duvarlarla sağlanır. Paletli pompalar, rijit ve esnek rotorlu sabit ve değişken debili olarak gruplandırılırlar. Rotor ve stator arasındaki sızdırmazlık, paletler üzerinde etkili santrifüj kuvvetle sağlanabilir. Rotor yivlerinde hareket eden paletlerin aşınması pompa tarafından dengelenebilir. Rotorla gövde ve kapak arasındaki boşluk toleransı oldukça dardır. Basit etkili pompalar daha çok dalma pistonlu olarak imal edilirler. Piston silindiri içinde pompa pistonu ve sızdırmazlık elemanları ile birlikte sızdırmazlık temin edilir ve piston bu sızdırmazlık elemanları içinde ileri geri harekette bulunur. Pompanın üst tarafında basınç ventili, alt tarafında emme ventili bulunur. Bunun haricinde basma tarafında basınç borusu, emme tarafında emme borusu bulunur. Emme tarafının sonunda kirlilikleri pompadan uzak tutacak bir emme kovanı veya örgülü bir sepet bulunur. Emme kovanından önce bir taban ventili, emme tahtının sürekli akışkan ile dolu tutulmasını temin eder. Pistonlu pompalarda emme ve basmada kuvvet dağılımı çok değişkendir. Bu elverişsiz durumun önüne geçmek, kuvvetlerin daha iyi dağılımını sağlamak ve eşit hacim akımı temin etmek için 2, 3 ve daha fazla piston yan yana konularak kranka gelen kuvvetler dengelenir, homojen bir dağılım sağlanmaya çalışılır. 52 ORİJİNAL Elektrik motorlu uçaklar tam gaz: Uçmaz demeyin! Bir zamanlar uçarı bir hayal gözüyle bakılan elektrik motorlu uçaklar, geliştirilen yeni projelerle ete kemiğe bürüNÜyor. Çalışmalar henüz bir ya da birkaç kişilik uçaklar seviyesinde. Tıpkı havacılığın ilk yıllarında olduğu gibi... 54 ilimin sağı solu belli olmaz. Bazen kulağa çok “uçarı” gelen bir fikir, yıllar içinde gelişerek gerçek bir bilimsel ya da teknolojik devrime dönüşebilir. Biraz daha somut anlatmak gerekirse, elinizdeki telefona bir bakmanızı istemek ve tüm hikayenin çılgın bir adamının sadece birkaç metreye ses iletme çabasıyla başladığını hatırlatmak yeterli olacaktır. Elektrik motorlu uçaklar, bu kadar ilkel bir aşamada değil; her ne kadar sadece elektrik motoruyla çalışan büyük yolcu uçakları henüz yıllarca uzakta görünse de. Aslında elektrik motorları havacılığın gelişimi içinde, daha 19. yüzyılın sonunda bir alternatif olarak ortaya çıkmış. Ünlü Fransız havacılık tutkunu Gaston Tissandier, daha 1883 yılında bu alandaki ilk denemeyi gerçekleştirmiş. Hemen ertesi yıl meslektaşları askeri mühendis Charles Renard ve yine askeri kökenli otomotiv mühendisi Arthur Krebs daha güçlü bir motora sahip olan La France’ı uçurmayı başarmış. Elektrik dehası Nikolai Tesla da bu konu üzerine epey kafa patlatmış. Sabit kanatlı bir uçağın elektrik motoruyla ilk kez uçurulduğu tarih 1957. Ancak bu erken denemenin biraz olsun şekil alması 1970’leri bulmuş. 1973 yılında kaydedilmiş 14 dakikalık bir uçuş var örneğin. 1990’lar ve 2000’lerdeki gelişmeleri, özellikle güneş enerjisi destekli projelerin “doğum sancıları” olarak adlandırmak mümkün. 2011’den itibaren ise elektrik motorlu uçak konusu yeniden momentum kazandı. Bu yaz Fransa’nın başkentinde gerçekleşen Paris Air Show, elektrik motorlu uçaklarda kazanılan bilimsel mesafeyi gözlemlemek açısından oldukça önemliydi. Havacılık devi EADS’in sergilediği E-Fan, çift koltuklu bir model. Lityum polimer bataryalarla çalışıyor ve çifte elektrik pervanesi 60 kilovat elektrikle dönüyor. Saatte 100 mil hızla 45 ila 60 dakika arası yol alıyor. Bu süre daha ziyade eğitim aşamasındaki pilotlar için geçerli. Akrobatik bir uçuşta süre 30 dakikaya kadar düşüyor. E-Fan, tıpkı muadilleri gibi, konvansiyonel uçaklara göre çok daha sessiz ve özellikle eğitim uçağı olarak kullanılmak üzere tasarlanmış. Uçuş maliyetlerini düşürmek gibi bir iddiası var. Altı koltuk! European Aerospace Design Consultants (EADC) ve PC-Aero tarafından geliştirilmekte olan Elektro E6, gözünü biraz daha yükseklere dikmiş. Uçak, henüz sadece bir maket şu anda ve üreticiler önlerine hedef olarak 2019 yılını koymuş. Makette 6 koltuk var. 480 kilogram taşıması ve 500 kilometreye kadar havada kalması tasarlanıyor. Uçağı geliştiren ortaklık, üç yıl içinde bir prototip üretme ve 10 yıla kadar da lisans alma amacında. Uçağın kanatlarının üst yüzeyi fotovoltaj hücreleriyle kaplanmış görünüyor. Ancak bu hücrelerin hangi seviyede bir yeterlik sağlayacağı henüz net değil. İtalyan AgustaWestland’ın Project Zero’su hareketli pervaneli, tek kişilik bir model. Şirket henüz menzil, sürat ve ağırlık gibi bilgileri vermiş değil. Dahası bu tasarım yeni bir model geliştirmekten çok neyin mümkün olduğunu göstermek amacıyla yapılmış. Yani AgustaWestland’a göre de elektrik motorlu uçakları, üzerine hayal kurmaya değer. Hibritler Diamond Aircraft Industries’in DA36 E-Star 2’si biraz daha ileri bir aşamada. Uçak pervanesini elektrik motoruyla döndürüyor ancak gerekli bataryasını yakıt kullanan küçük bir motorla dolduruyor. Bu anlamda ne kadar safkan bir elektrik motorlu uçak sayılabileceğinden emin değiliz. Serinin bu ikinci uçağının bataryaları EADS Innovation Works tarafından tedarik ediliyor. Siemens ise sürüş sistemini sağlıyor. Tüm bunlar gelişmekte olan yeni bir oyuncunun, elektrik motorlu uçakların ilk adımları aslında. Birçok büyük şirketin bu piyasada erkenden yer almaya çalışması da elektrik motorlarının sanıldığı kadar “güçsüz” olmadığını gösteriyor. Örneğin Siemens yetkilileri, hibrit uçakların bu on yıl içinde piyasada olacağına inandıklarını söylüyorlar. Atlantik’in diğer yakası, özel olarak Boeing de hibrit uçaklara hiç mesafeli değil. Üniversiteler ve şirketler ortak çalışmalar içinde. Güneş enerjisi kullanımındaki gelişmeler, elektrik motorlu uçak fikrine kuvvet veriyor. Örneğin bu yaz Solar Impulse isimli tek kişilik bir modelin sadece güneş enerjisiyle kritik 26 saati havada tamamlamış olması, bu çevreci yaklaşıma olan inancı artırıyor. Avrupa Birliği de geleceğin kriterlerini sanırız bu çalışmalara bakarak belirliyor: 2050 yılında karbon emisyon oranını 2000 yılına oranla yüzde 75 düşürmek, ses seviyesini de yüzde 65 azaltmak. Not: Paris Air Show verileri için teknoloji yazarı Stephen Shankland’in cnet.com’da yayınlanan bir makalesinden yararlanılmıştır. 55 BİLİM Kore’nin Sihwa Gölü’nde kurulu tesisi, 254 megawatlık kapasitesiyle günümüzün en büyük gelgit enerjisi sahası olma unvanını taşıyor. Rusya, Hindistan, Çin ve Kanada gelgit enerjisi işindeki ülkelerden bazıları. Tüm bu saydıklarımız nükleer enerji santrallerine de sahip ülkeler. Ancak yine de henüz gelişim aşamasındaki bir teknolojiye yatırım yaparak kaynaklarını çeşitlendirmeye çalışıyorlar. Hatta Rusya bunu büyük doğalgaz zenginliklerine rağmen deniyor. BARAJLAR, TÜRBİNLER, KÖPRÜLER Denize maya çalma yarışı: Gelgit enerjisi B ir macera ve savaş filmi klişesidir: “Hareket eden ne varsa vurun.” Bugün dünya enerji kaynaklarını çeşitlendirmek için adeta kıvranırken, bilimciler “kendiliğinden” hareket eden her ne varsa onun peşine düştüler. Fosil yakıtlara bağımlığı azaltma çabalarında rüzgar ve güneş en temiz ve önemli kaynaklar gibi görünüyor, ancak doğadaki hiçbir hareket, gelgit bile, enerji yatırımlarının radarının dışında değil. ABD Enerji Bakanlığı daha bu yaz gelgit enerjisini ticari bir hale getirip sualtı türbinlerinden dağıtım hatlarına güç taşımak üzerine yapılan çalışmaların devam edeceğini açıkladı. Sadece Oregon’daki tek bir santralden 1.5 megavat elektrik 56 Ayın ve güneşin dünya sularına küçük bir şakası olan gelgit, yeni enerji kaynakları bulmak için her taşın altına bakan bilimcilerin iştahını kabartıyor. Doğru yerlere kurulan türbinler ve kapılar, akıp gitmekte olan suyun elektrik enerjisine dönüşmesini sağlıyor. Henüz emekleme aşamasında bir teknoloji bu. Fakat çevreye zarar vermeden uygulanabilirse ve başka metotlarla da BİRLEŞTİRİLİRSE, önemli bir kaynağa dönüşebilir. maliyetli olduğu koşullarda tercih ediliyor. üretmeyi hedeflediklerini ilan eden bakanlık, gelgit enerjisinin öngörülebilir olmasının altını çiziyor. Malum, güneş ve rüzgar enerjisi, hava koşullarına bağlı olarak farklı düzeylerde ortaya çıkıyor. Ayrıca bazı diğer Amerikan şirketleri de çeşitli noktalarda kurulacak muhtemel santrallerin potansiyelini ölçümlüyor. Gelgit enerjisi tesisleri genellikle diğer enerji kaynakları ile de destekleniyor. Örneğin, bazı projelere yüzer platformlar üzerindeki rüzgar enerjisi birimleri ve dalgalardan yararlanmak üzere dizayn edilen türbinler de eklenmiş. Yüzen birimler, rüzgar güllerini suyun dibine sabitlemenin derinlikten ötürü çok Ah şu Gulf Stream’i bir yakalasak! Bir başka parlak fikir ise bilinen sabit akıntılardan yararlanmak. Ancak teknoloji henüz büyük okyanus akıntılarını kesintisiz bir güç kaynağına dönüştürecek kadar ilerlemiş değil. Yine de buradaki potansiyel, dikkat çekici. ABD’lilerin yaptığı hesaba göre, Gulf Stream’in gücünün binde birinden dahi yararlanmak, Florida gibi bir eyaletin enerji ihtiyacının yüzde 35’ini karşılamak için yeterli. Dünyanın ilk gelgit enerjisi santrali 1966 yılında, Fransa’nın Rance Nehri üzerinde kurulmuş. Elbette bugün geliştirilen teknolojilerin çok gerisinde ancak halen kullanılıyor. Güney Bu enerjiden yararlanmanın bir yolu, gelgitin güçlü olduğu bölgelerde kurulan barajlar. Barajlara yerleştirilen kapaklar ve türbinler, elektrik üretiyor. Bir diğer yöntem ise suyun içine hareketli çitler kurmak. Bu çitler, mekanik olarak çalışan döner kapıları andırıyor. Bugün en çok üzerinde durulan yöntem ise kıyıya, sualtına türbinler yerleştirmek. Tesis kıyıya ne kadar yakın olursa elektriği karaya aktarmak o kadar ucuza mal oluyor. Üstelik kıyıya yakın tesisler, denizciler için de daha az risk yaratıyor. Türbinlerin yerleştirilebileceği bir başka nokta ise özellikle akarsular üzerindeki köprüler. Böylelikle uygun durumlarda çevre kirliliği de engellenmiş oluyor. Gelgit ve akıntılar umut vaat edici seçenekler. Yine de bilimciler ve mühendisler halen bu tür projelerin geniş ölçeklerde ne kadar uygulanabilir olduğu konusunda rüştlerini ispatlamak zorundalar. Çünkü örneğin gelgit enerjisi tesisleri, ebatlar büyüdüğünde denizaltı yaşamını etkileyebilir. Bu konunun içindeki şirketler ve ülkeler, şimdilik tesislerin kurulacağı noktalar konusunda hassas davranacaklarını söylüyor. Fakat büyük tesislerin kurulmasıyla birlikte bugün öngörülemeyen sonuçlar ortaya çıkabilir. Tıpkı rüzgar santrallerinin kuşların göç rotalarını engelleyebileceğinin sonradan ortaya çıkması gibi. Bu heyecan verici sistemlerin altyapısında çalışanlar, ekonomik verimlilik açısından da bugünkünden çok daha fazlasını önermek durumunda. Gelgit santrallerinin operasyon maliyetleri oldukça düşük. Fakat kurulum maliyetleri halen çok yüksek. Üstelik bakım aşamasında da ne gibi sorunların ortaya çıkabileceğini henüz tam olarak kestiremiyoruz. Suda üretilen enerjinin kıyıya taşınması da önemli bir engel. Ancak tüm bu zorluklara rağmen devam etmekte olan pilot çalışmalar başarılı olursa dünya yeni bir temiz enerji kaynağına daha sahip olacak ki sadece böylesi bir olasılık için risk alıp yatırım yapmaya değer. 57 tarİh ULUSAL BİR KONGRE: SİVAS KONGRESİ (4-11 EYLÜL 1919) Yazı: Dr. Handan DİKER Yeditepe Üniversitesi Öğretim Üyesi handandiker@gmail.com S ivas Kongresi, Erzurum Kongresi’nin ardından toplanan ikinci kongredir. Sivas Lisesi binasında, 4 Eylül 1919’da 38 delegenin katılımı ile toplanan kongrede, 11 Eylül tarihine kadar çalışılarak Erzurum Kongresi’nde alınan kararlar aynen kabul edilmiştir. İtilaf Devletleri ve İstanbul Hükümeti bu toplantıyı engellemek istemişse de başarısız olmuştur. Mustafa Kemal Paşa, yapılan oylama ile kongreye başkan seçilmiştir. Kongrenin açış konuşmasında Mustafa Kemal, vatan ve milletin bölünmez bir bütün olduğunu belirtmiştir. 24 Nisan 1920’de yani toplantı sonrasında Mustafa Kemal şöyle demiştir: “Tüm ulusun, durumunu anlamakla, geleceğine kendisinin egemen 58 olma isteğini anlamıştım. Ulus ve ülkenin hal ve durumunu ele almak, haklarını savunmak ve korumak üzere her türlü baskı ve denetimden arınmış bir ulusal kurulun varlığını gerekli gördüm. Bunun için ilgili kişilerle konuyu görüşüp haberleşerek Sivas’ta genel bir ulus kongresinin yapılmasını kararlaştırdık.” Kongrede, Mondros Mütarekesi imzalandığı zaman elimizde bulunan toprakların bağımsızlığı savunuldu. Sivas Kongresi, İstanbul Hükümeti’nden Mebusan Meclisi’nin hemen toplanması için gereken tedbirlerin alınmasını istedi. Temsil Heyeti kadrosuna altı kişi daha eklendi. Görevine devam etmesi ve tüm ülkeyi temsil etmesi kararlaştırıldı. Sivas’ta Erzurum Kongresi’nden farklı olarak alınan en önemli karar, yurtta dağınık halde bulunan ulusal derneklerin bir çatı altında toplanmasıydı. Bu çatıya “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adı verildi. Böylece, vatanın birliği ve bütünlüğü düşüncesi milli bir örgüte bağlanmış oldu. Mustafa Kemal Nutuk’ta, Sivas Kongresi’ne ilişkin şu sözleri söylemiştir: “Köklü kararlar alındığını ve dünyaya ulusumuzun varlık ve birliğinin gösterildiğini söyledim ve tarih bu kongremizi az görülür ve büyük bir eser olarak kaydedecektir, dedim.” Sivas Kongresi’nin sonucunda, iktidardaki Ferit Paşa Hükümeti 2 Ekim 1919’da düşmüş, yerine Milli Mücadele’ye sıcak bakan Ali Rıza Paşa Hükümeti geçmiştir. Mustafa Kemal kongre kararlarının Türk ulusu için bir yol gösterici olması gerektiğini vurgulayarak kongrenin önemine dikkat çekmiştir. Zaten kongrelerin ardından da artık Milli Meclis’in açılışı gündeme gelecektir. Mustafa Kemal şöyle diyor: “Dokuz aydan beri başlayan ulusal uyanış ve derleniş durumu da görünüşü değiştirdi ve daha çok değiştirecektir. Ulus, ortaya gelen birliğini korursa ve bağımsızlığı için özveriden çekinmezse başarı muhakkaktır. Erzurum ve Sivas kongreleri ilkeleri ulusun ulaşacağı amaçlar için bir düsturdur.” Kongrelerle devletin kuruluş süreci hızlanmış ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışı ile de yeni Türk Devleti kurulmuştur. Sivas Kongresi’nin önemi de, işte tam bu noktada, bu ulusal süreci başlatan önemli bir adım olmasında aranmalıdır. 59 çocuklar İÇİN Okul çağındaki her on çocuktan üçü okula gitmek istemiyor ve/veya okulda sorunlar yaşıyor. Öte yandan okulun ilk günlerinde birkaç önlem alarak bu sorunla fazla büyümeden başa çıkmanız mümkün. ocuğu okul çağına gelen hemen her annebaba korkuyla karışık bir heyecanla bekler o ilk günü. Bu çocuk için yepyeni bir başlangıca, yepyeni bir hayata atılan ilk adımdır ne de olsa. Bazıları bu adımı çok rahat atar, hatta geriye dönüp baktıklarında o ilk günü hatırlamazlar bile. Bazıları içinse okula başlamak biraz daha sancılı bir süreç olabilir. Yeni bir ortama girme kaygısı; öğretmen, sınıf arkadaşları gibi bilinmeyenler, her gün sabahın köründe kalkma zorunluluğu... Anne-babalarının güvenli kucağından ve alıştıkları evlerinden uzakta, bilinmeyen bu yolculuğa çıkarken tereddüt eder, hatta düpedüz direnirler. Araştırmalara göre okul çağındaki her on çocuktan üçü okula gitmek istemiyor ve/veya okulda sorunlar yaşıyor. Yani bu sorun sandığımızdan çok daha yaygın. Uzmanlara göre okulun ilk günlerinde birkaç önlem alarak bu sorunla fazla büyümeden başa çıkmanız mümkün. - İlk kez okula giden çocuğunuzla vedalaşırken bunu kısa tutmaya çalışın. Onu sevdiğinizi, okulda mutlu ve güvende olacağını, gün sonunda gelip onu alacağınızı söyleyin. Bunu bilmek ona güven verecektir. - Okul başlamadan önce okul alışverişine onu da götürün; çantasını, defterlerini, kalemlerini, silgisini onun seçmesine izin verin. Kendi seçtiği yeni eşyalarını kullanabilme fırsatı onun için okula gitmekte itici bir güç olacaktır. 60 - Baş veya karın ağrısı, mide bulantısı gibi şikayetlerle okula gitmeyi reddediyorsa öncelikle doktora götürün, gerçi “doktor” sözcüğü bu belirtilerin aniden ortadan kaybolmasına yol açabilir. Doktora gitmeyi kabul eder ve okula gitmesine engel olan bir rahatsızlığı olmadığı ortaya çıkarsa geç bile kalmış olsa okula götürün. - Okula devam etmesi konusunda karalı davranın. Sabahları yakınmaya ve yavaş hareket etmeye devam etse bile giyinmesine, çantasını hazırlamasına yardımcı olun ve mutlaka okula yetişmesini sağlayın. - Okula şikayet etmeden gitmesi karşılığında ona küçük ödüller verebilirsiniz. - Sabırlı olun; ona okula neden gitmek istemediğini sorun. Ona okulla ilgili kendi deneyimlerinizden bahsedin ve okula gitmeye özendirmeye çalışın. Kendi okul resimlerinizi gösterin, okul arkadaşlarınızla yaşadığınız maceraları anlatın. - Bazı çocuklar evde daha iyi vakit geçireceklerini düşündükleri için -TV izlemek, bilgisayar oyunu oynamak vb.- okula gitmekte gönülsüz davranırlar. Israrla evde kalmak istiyorsa televizyon, oyun gibi etkinliklerini kısıtlayarak okula gitmenin evde olmaktan daha eğlenceli olduğunu gösterin. - Sınıf çalışmalarının zorluğundan, sıkıcılığından veya okul arkadaşları ve öğretmeni ile ilgili konulardan şikayet ediyorsa okulu ziyaret edip öğretmeniyle konuşun. - Şunu unutmayın ki bir çocuğun okulu sevmesi için önce öğrenmeyi sevmesi gerekir. Yani okul çağına gelmeden önce onu kitaplarla tanıştırmak, merak eden, öğrenmeye hevesli bir çocuk olmasını sağlayacaktır. ve sosyal ilişkilerde sorunlara neden olabiliyor. Okul fobisinin en önemli belirtisi okula gitme isteksizliğinin fiziksel yakınmalarla dile getirilmesi. Bu yakınmalar genellikle okula gitme bahsi kapandığında kaybolsa da bazen sürekli ağlama ve hıçkırık nöbetleri olarak devam edebiliyor. Böyle bir durumda bir çocuk psikiyatrisinden de yardım alabilirsiniz. Okul fobisi; hekim, aile ve öğretmenin işbirliği ile çözüme kavuşturulabilir bir sorundur. Okul fobisine dikkat Okula gitme isteksizliğini okul fobisine dönüşmeden durdurmak gerekiyor. Çünkü okul fobisi ileride kronik okulu reddetme sorununa dönüşerek akademik başarısızlığa, okula uyumsuzluğa 61 sağlık Modern hayatın beraberinde getirdiği sorunlardan biri, uykusuzluk. İş stresi, düzensiz çalışma saatleri ve dengesiz beslenme gibi sebeplerdeN ortaya çıkabileceği gibi, sıcak havalar nedeniyle de kendini gösterebiliyor. Oysaki kaliteli uyku artan yaşam kalitesi demek... emen hemen bütün canlıların doğal dinlenme biçimi olan uyku sırasında bedenin yenilenmesi, çeşitli madde ve hormonların sentezi, hafızanın yapılandırılması gibi hayati fonksiyonlar gerçekleşir. Uyku süresi yaşla birlikte değiştiği gibi her insanın ihtiyaç duyduğu uyku miktarı da farklıdır. Bazıları günde 10-12 saat uyumaya ihtiyaç duyarken diğerleri 5-6 saatten fazlasına gerek duymazlar. Uzmanlara göre sağlıklı bir yetişkinin ortalama 6-8 saat uykuya ihtiyacı vardır. Böylesine önem taşıyan uyku sürecinde yaşanan aksaklıklar yaşam kalitesini düşürmekle kalmayıp uzun vadede çeşitli rahatsızlıklara yol açabilir. Kısacası kaliteli ve sağlıklı bir uyku uyumak sağlıklı bir beden için hayati önem taşır. Eğer sabahları yataktan dinlenmemiş kalkıyorsanız, sürekli uykunuzu alamadığınızdan yakınıyorsanız ya da uykuya dalmakta güçlük çekiyorsanız, iyi bir uyku çekmek için biraz çaba göstermeniz gerekiyor demektir. İşte uykusuzluğa karşı alınabilecek bazı önlemler: - Uyku sırasında tekrarlanan yaklaşık doksan dakikalık farklı uyku dönemlerinin olduğunu söyleyen uzmanlara göre bunlardan en yararlı olanı, gecenin ilk saatlerindeki derin uyku. Geç yatmaksa bu derin uykudan feragat etmemize neden oluyor. Dolayısıyla çok geç yatmayı alışkanlık haline getirmemeliyiz. - Eğer bir türlü uykunuz gelmiyorsa uyku ritminizi düzeltmek için birkaç gece uykusuzluğa katlanmanız gerekebilir. Diyelim ki o gece hiç uykunuz yok. O halde uyumayın. Bu şekilde biriki gece geçirdikten sonra vücudunuzun uykuya olan ihtiyacı uykusuzluğu yenecektir. Bunu yaparken dikkat etmeniz gereken şey sabah hep aynı saatte kalkmak olmalı. Bir süre sonra beyniniz bu programa alışacak ve gece hangi saatte uyumanız gerektiğini öğrenecektir. - Tam olarak uykunuz gelmeden yatağa yatmayın. Uzmanlara göre uykusuzlukla mücadele ederken yapılan en büyük hatalardan biri yatakta uzun süre kalmak, uyuyamadan dönüp durmaktır. Uykuya dalmanızın yarım saatten fazla sürmesi veya uykuya daldıktan bir süre sonra uyanmanız durumunda yatakta kalmaya devam ederseniz tekrar uykuya dalmanız daha da zorlaşacaktır. Yani siz uykuyu ne kadar çok kovalarsanız o sizden o kadar kaçacaktır. Bu noktada yapılabilecek en iyi şey yataktan kalkmak ve uyuma düşüncesinden uzaklaşmaktır. Dikkatinizi 62 dağıtmak için kitap okuyun, müzik dinleyin veya başka bir şeyle uğraşın. Böylece uykunuzun gelmesi kolaylaşır. - Yatak odanızın serin ve havalandırılmış olmasına dikkat edin. Mümkünse odanızda yatak ve dolap dışında başka mobilya olmasın. Televizyon ve bilgisayar gibi elektronik aletler yaydıkları manyetik alan nedeniyle uyku kalitenizi düşürebilirler. Cep telefonunuzu çalar saat olarak kullanmak yerine başucunuza bir çalar saat koyun. Yatak odanızın huzurlu bir yer olmasını sağlamak için fazla eşya olmamasına özen gösterin. Elbette en önemlisi, rahat bir yatağınız olması. Vücut tipinize ve kilonuza uygun bir yatak seçmeye dikkat edin. Yatak odanız karanlık, rahat ve sessiz olsun. - Akşam yemeğini erken yemeye çalışın; aşırı dolu bir mideyle yatağa girmek de uykusuzluğa sebep olabilir. Akşam saatlerinde aşırı yağlı, şekerli ve ağır şeyler yememeye özen gösterin. Aynı şekilde yatmadan önce kahve ve çay gibi kafeinli içecekler tüketmemeye çalışın. Bunun yerine uykuya dalmaya yardımcı olan bitkisel çayları tercih edebilirsiniz. Eğer gün içinde çok fazla kafeinli içecek tükettiyseniz, karbonhidratlı besinler almak kafeinin etkisini azaltabilir. - Bazı besinler uyumanıza yardımcı olabilir: Süt, ton balığı, kalkan balığı, enginar, badem, yumurta, şeftali, ceviz, kayısı, kuşkonmaz, yulaf, patates ve muz. - Yatmadan önce rahatlamaya çalışın. Stres, uykunun en büyük düşmanıdır. Stresi azaltmak için kitap okumak, meditasyon yapmak veya ılık bir duş almak etkili yöntemlerdir. En önemlisi ise uyuyamadığınızda sürekli dönüp saate bakmayın. Saatin ne kadar geç olduğunu görüp hala uyuyamadığınız için stres seviyeniz artar. Böyle bir durumda en iyisi yataktan kalkıp dikkatinizi bir süreliğine başka şeylere vermektir. 63 gurme alık, mevsiminde yenirse güzeldir. Balık alırken hepimizin uyduğu yazılı olmayan kural bu. Bilenler bilmeyenlere anlatır; hamsi şu mevsimde, palamut bu mevsimde yenir diye... Hele bir de Türkiye gibi üç tarafı denizlerle çevrili bir “balık cenneti”nde yaşadığımız düşünülürse, balık çeşitlerini aylarla eşleştirmek ve balık seçmek adeta bir uzmanlık alanı haline geliyor. Gıda, Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürlükleri tarafından hazırlanan ve hangi balığın hangi ayda gerçek lezzetine ulaştığını gösteren “Balık Takvimi” bu anlamda önemli bir başvuru kaynağı. Çünkü 1 Eylül’de avlanma yasağının bitmesiyle balık tezgahları dolup taşıyor taşmasına ama bunların bir kısmı balık çiftliklerinde yetiştirilen türler olduğu için dikkatli olmak gerekiyor. Bu takvime göre ilerlersek eylül ayında yenebilecek balıkların başında palamut, lüfer, çipura ve sardalya geliyor. Palamut Takvime göre palamudun şu anda tam mevsimi. Çünkü bu balık eylül, ekim ve kasım aylarında gerçek lezzetine kavuşuyor. Palamut, çok lezzetli olmasa da aralık, ocak, şubat ve mart aylarında da yenilebiliyor ancak diğer aylarda tüketilmesi kesinlikle önerilmiyor. Uskumru, torik ve orkinosu içeren bir familyadan olan palamut, sürüler halinde yaşayan, pulsuz, siyah etli bir balık. Uzunluğu bir metreye kadar çıkabilen palamudun en lezzetlileri ise Karadeniz ve Marmara Denizi’nde avlananlar. Palamut bu mevsimde yağlı olduğundan kızartılarak değil ızgara veya fırında pişirilerek hazırlanırsa çok daha lezzetli oluyor. Izgara lüfer Malzemeler: 3 adet lüfer, tuz, karabiber Hazırlanışı: Balıkların sırtlarına bıçakla birer kesik atın ve karınlarına tuz ve karabiber serpin. Dışına ise sadece tuz sürün. Yarım saat bu şekilde bekletin. Kömür ateşinin üzerinde tel ızgara ile pişirin. Çipura Aslında her mevsimde tüketilebilen bir balık olan çipuranın en lezzetli olduğu aylar ise eylül ve ekim. Çipura Ege’ye özgü bir balık ama son yıllarda çiftliklerde de üretilmeye başlandı. Elips biçiminde yassı vücudu, beyaz karnı, koyu gri sırtı ve pembemsi yanakları ile tanınan bu balığın tadı, sossuz olarak ızgarada veya fırında pişirildiğine çıkıyor. Izgara için ideal büyüklük 250-350 gram. Daha büyüklerinin fırında pişirilmesi daha iyi sonuç veriyor. Lüfer Balık mevsiminin açılmasıyla balığa olan özlemimizi gidermenin tam zamanı. Elbette doğru balığı seçmek kaydıyla... Eylül ayının ortasından itibaren yenebilir. Soğuk denizlerde yaşayan lüfer daha yağlı ve dolayısıyla daha lezzetli oluyor. Ülkemizde Karadeniz ve Marmara Denizi’nde avlanan lüferlerin tadına doyum olmuyor. Eylül ortasından ocak sonuna kadar yenmesi tavsiye ediliyor. Ve elbette ızgara yaparak... Sardalya Hamsi Karadeniz için neyse sardalya da Portekiz, İspanya ve Sicilya için o. Bu ülkelerin mutfağında sardalyalı o kadar çok tarif var ki... Türkiye’de ise sardalyanın adresi Kuzey Ege. Eylül ve ekim sardalyanın en lezzetli olduğu aylar. Ticari değeri oldukça yüksek olan sardalya kurutularak ve tuzlanarak da tüketiliyor. Pişirme önerisi ise pek çok balık çeşidinde olduğu gibi ızgara veya fırın. 64 Fırında palamut Malzemeler: 1 veya 2 adet palamut (dilimlenmiş), 1 kuru soğan, 3-4 diş ezilmiş sarımsak, 2-3 dal defne yaprağı, 1-2 dal biberiye, 1 tatlı kaşığı nar ekşisi, 1 limon, 2-3 yemek kaşığı zeytinyağı, 1 domates, kıyılmış maydanoz, kekik, tuz, pulbiber Hazırlanışı: Soğanları halka halka, domatesleri ise küp küp doğrayın. Balık dışında bütün malzemeleri bir kapta karıştırın. Palamut dilimlerini bu karışıma yatırın ve bir gece dinlendirin. Ertesi gün fırın tepsisine alın ve 180 derecede kızarana kadar pişirin. 65 bulmaca KAKURO Aşağıdaki büyük kutudaki boş kareleri 1'den 9'a kadar olan rakamları kullanarak öyle bir doldurun ki her sütun üstündeki, her satır da solundaki toplamı versin. İlk kutuyu biz size örnek olması için doldurduk. ÖRNEk: 10 28 9 13 7 17 12 16 4 3 16 7 4 17 12 9 17 3 13 18 18 5 6 4 16 7 18 3 27 14 4 16 9 2 1 5 8 9 17 6 8 3 6 3 18 6 11 5 7 8 5 6 20 4 38 2 6 9 13 8 9 15 7 16 2 13 32 16 13 7 16 1 1 3 HİDATO Büyük kutudaki boşluklanrı öyle bir doldurun ki ardışık sayıların birbirine teması dikey, yatay veya çapraz olarak kopmasın. Tıpkı ilk örnekte olduğu gibi. 37 36 ÖRNEK: 13 9 8 10 16 1 8 12 10 2 4 17 7 2 21 6 25 18 21 6 1 17 20 22 3 5 9 66 6 3 2 4 8 3 6 3 27 29 1 30 16 14 20 17 19 22 24 SUDOKU 2 4 9 5 9 7 4 12 8 5 25 35 32 9 2 6 9 20 19 22 23 24 1 8 39 4 2 11 40 15 14 13 9 11 7 6 Sudoku bulmacamızı doğru cevaplandırarak basinyayin@uted.org adresine ya da posta ile derneğimize gönderen 5 okurumuz, elektronik çerçeve kazanacak. 4 Talihliler, 20 Eylül’e kadar doğru cevabı gönderen okurlarımız arasında yapılacak çekilişle belirlenecektir. Geçen ayın sudoku talihlileri: Irmak Duygulu, Alaaddin Yılmaz, Muzaffer Aksu, Erkan Keçeci, Ahmet Kahraman