Şubat 2013 - Bilişim Uzmanları Derneği
Transkript
Şubat 2013 - Bilişim Uzmanları Derneği
Bilişim Uzmanları Bülteni Cilt 2, Sayı 9 10 ġubat 2013 Sunuş Telgraflar Savaşı Hava Tahmini Nasıl Yapılıyor? İnsana Yakışan Nedir Elektronik Haberleşme Hizmetleri Sektörünün Sınırları Ayın Konuğu: İsmail Karayılan Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu‟nun yeni binasının en kısa sürede tamamlanması dileğiyle! Bilişim Uzmanları Derneği‟nin ilk Başkanı olan Sayın Elif Özdemir‟e Bilişim Uzmanları Derneği‟ne yaptığı katkılar ve harcadığı emek için teşekkür ediyor ve Yetkilendirme Dairesi Başkanı olarak yeni görevinde başarılar diliyoruz. Bilişim Uzmanları Derneği Yönetim Kurulu Bu bültende yer alan yazılarda ifade edilen yorum ve görüşler yazarlarına ait olup, Bilişim Uzmanları Derneği‟nin görüşlerini yansıtmamaktadır. Sayfa 2 Telgraflar Savaşı - 1 Gökhan Tok BiliĢim Uzman Yrd. UĠD, BTK Kurtuluş Savaşına kimi tarihçilerin Telgraflar Savaşı dediğini biliyor muydunuz? Ben geçen haftaya kadar bilmiyordum. Tarihçi Klaus Kreiser‟in Kurtuluş Savaşının hazırlık aşamalarından bahsederken “Anadolu Bağımsızlık Savaşının telgraf memurları olmadan örgütlenmesi çok zordu.” dediğini okuyunca içimde bir merak uyandı. Bu cümlenin arkasında şimdiye kadar farkına varmadığım bir tarih olduğunu hissedip o günlerin telgraf şebekelerinin ve telgraf memurlarının peşine düştüm. Öğrendiklerimi derneğimizin Bülteninde paylaşmak da farz oldu. ARKAPLAN Haberleşmenin Milli Mücadele için ne kadar önemli ve hassas bir konu olduğunu tarih kitapları çok vurgulamaz. Oysa haberleri zamanında ve güvenilir kaynaklardan almak, telgraf makinesi başında karşılıklı mesajlarla muhabere (bir nevi „chat‟) yapmak bu mücadelenin en hayati kısımlarındandı. Ama biz bunları anlatmadan evvel Milli Mücadelenin hemen öncesinde Anadolu‟daki ortama bir bakalım. Dünya Savaşının ardından Anadolu‟da ne yeterince silahlı kuvvet ne de yeni bir savaşı kaldıracak kaynak kalmıştı. Mondros mütarekesi savaştan geriye kalan Osmanlı ordularının askerlerini terhis edip silahlarını itilaf devletlerine teslim etmelerini öngörüyordu. Ancak Doğu Anadolu‟da Kazım Karabekir ve Batı Anadolu‟da Ali Fuat Cebesoy gibi kilit mevkilerdeki kimi komutanlar İngilizleri ve İstanbul Hükümetini oyalıyor ve ellerindeki orduları dağıtmıyorlardı. Diğer yandan pek çok Anadolu şehrinde Müdafaa-i Hukuk dernekleri kurulmuştu. Bölgesel kongreler toplanıyor ve milli egemenlik temalı protesto mitingleri düzenleniyordu. Kimi milis grupları silahlı mücadeleye dahi başlamıştı. Ancak bu hareketlerin koordinasyon olmadan başarıya ulaşmaları çok zordu. Çoğu zaman birbirlerinin etkinlikleri hakkında yeterli bilgi sahibi olamıyorlardı çünkü haberleşme imkanları çok kısıtlıydı. Aynı şekilde kamuoyu oluşturmada hayati öneme sahip yerel gazeteler de habersizlikten şikayet ediyorlardı. Kimse neler olup bittiğini layıkıyla öğrenemiyordu. Milislerden düzenli bir ordu, derneklerden temsil kabiliyeti olan bir meclis oluşturmak çok uzak görünüyordu. İşte tam da bu noktada etkin bir haberleşme ağının önemi ortaya çıkıyor. Şimdi de kısaca telgraf şebekesinin durumuna bakalım. Telgraf Osmanlı topraklarına Kırım Savaşı sırasında Rusya‟ya karşı birlikte savaşan Osmanlı Devleti, İngiltere ve Fransa‟nın ihtiyaçları doğrultusunda girmiş ve ilk yayılımını daha çok Rumeli Cilt 2, Sayı 9 Sayfa 3 Telgraflar Savaşı - 1 topraklarında gerçekleştirmişti. 1866 yılında Rumeli‟nde telgrafın ulaşmadığı bölge kalmamıştı. İlk zamanlar Anadolu‟da Üsküdar merkezine gelen telgraflar kayıkla Avrupa yakasına taşınırken daha sonra Anadolu Hisarı ile Rumeli Hisarı arasına (ki Boğazın en dar kısmıdır) hat çekilerek Anadolu ve Rumeli şebekeleri bağlanmıştı. Telgraf teknolojisi Anadolu‟daki asıl atılımını ise II. Abdülhamit döneminde yapmıştı. II. Abdülhamit yönetiminde merkezileşen devlet yapısı için vilayet merkezlerini başkente bağlamak hem askeri hem de idari açıdan önemliydi. Dönemin başlıca telgraf istasyonları arasında Afyon, Trabzon, Erzurum, Sivas, Samsun, Kastamonu sayılabilir. Ancak mevcut hatlar az ve yetersizdi. Genelde telgraf şebekesi Anadolu şehirlerini İstanbul‟a bağlamak fikri ile döşendiğinden Anadolu şehirlerinin birbirleri arasındaki bağlantı yeterli seviyede değildi. ĠLK TELGRAFLAR Telgraf Milli Mücadeledeki ilk büyük rolünü İzmir‟in işgalinden sonra oynar. Anadolu‟nun her yerinden İstanbul‟a protesto telgrafları yağmaktadır. Bu telgraf trafiği işgal güçlerini rahatsız edince İstanbul Hükümeti çareyi telgraf hizmetini yasaklamakta bulur. Fakat emir ertesi sabah geri alınır. O günlerde Aydın Redd-i İlhak cemiyeti de Anadolu şehirlerine milleti silahlanıp Batıya doğru yürümeye davet eden heyecanlı telgraflar çekmektedir. Bunun üzerine aynı emir 16 Haziran 1919‟da bu defa kesin olarak yürürlüğe konur. Refik Halit Karay sonraları Anadolu Hareket-i Milliyesinin bu tamimden sonra alevlendiğini yazacaktır. O sırada Amasya‟da bulunan Mustafa Kemal 20 Haziran‟da “bu emri namuslu hiçbir telgraf memurunun uygulamayacağına inandığını” açıklar. 2 gün sonra Mustafa Kemal haberleşme işlerine müdahalesi gerekçe gösterilerek azledilir. Anadolu‟daki PTT müdürlerine İstanbul hükümetince uygunsuz bulunan mesajların iletilmemesi konusunda kesin talimatlar verilir. Talimatlara uymayanlar gönderilen mesajlarla görevden alınır. YETKĠ KARMAġASI Mustafa Kemal ise 3. Ordu Müfettişliği yetkisini telgrafçılar üzerinde kullanmaya kararlıdır. İstanbul işgal edilip telgraf idareleri tamamen Ankara‟nın kontrolüne girene kadar İstanbul Hükümeti ile Milli Mücadele arasındaki telgraf merkezlerine hakimiyet kavgası sürüp gidecektir. Mustafa Kemal 6 Temmuz 1919‟da Sivas Postanesine üzerinde “mütealliktir” yazan telgraflara öncelik verilmesi ve bu emrin diğer telgraf merkezlerine de iletilmesi emrini verir. Yani bugünün kelimeleri ile özetlersek sınırlı kapasite yüzünden yaşanan yoğunlukta ülkenin hassas durumu da göz önüne alarak trafikte önceliklendirme yapılmıştır. Acil telgrafların geciktirilmesinin karşılığı ise vatana ihanet ithamıyla Divan-ı Harbe sevkedilmek olacaktır. Gökhan Tok BiliĢim Uzman Yrd. UĠD, BTK Sayfa 4 Telgraflar Savaşı - 1 Gökhan Tok BiliĢim Uzman Yrd. UĠD, BTK İstanbul Hükümeti ile Anadolu arasında telgraf trafiğinin yönetimi konusundaki yetki kavgası İstanbul‟un İşgaline kadar devam edecektir. İstanbul Hükümetinin baskısının işe yaradığı merkezler olur olmasına ama telgrafçıların büyük çoğunluğu milli mücadeleye destek verir. İstanbul Hükümeti emirlerine uymayan telgrafçıları görevden aldıkça Mustafa Kemal de, önce 3. Ordu Başmüfettişi sonra da Heyet-i Temsiliye Başkanı unvanları ile telgrafçıların yerlerinde kalmasını emrederek haberleşmede devamlılığı sağlar. Kazım Karabekir o günleri şöyle anlatıyor: “Kolordular için kabul ettiğimiz şifrenin İngilizler tarafından elde edilmesi üzerine, yeni şifreler yaptık ve bunları, geceyi gündüze katarak çalışan fedakar telgraf memurlarımızın hamiyet ve ahlakına tevdi ve teslim eyledik. Şükran ve iftiharla kaydederim ki, bu itimadımızı zedeleyecek hiçbir ferdi menfi hareket daha vuku bulmadı. Bab-ı Alinin ve işgal kuvvetlerinin, Heyet-i Temsiliye’nin muhaberatını kabul etmemeleri yolunda verdiği ısrarlı ve tehditkar emirleri posta ve telgrafçılarımız tarafından kabul edilmedi ve iltifat da görmedi.” SĠVAS KONGRESĠ Mustafa Kemal Amasya günlerinde Amasya Tamiminin duyurulması ve Sivas Kongresi çağrısı için yoğun bir telgraf trafiğine girer. Genç telgraf memuru Abdurrahman Rahmi (Erden) ve birkaç arkadaşı çarçabuk bir istihbarat dairesi kurup diğer merkezlerle iletişime geçerler. Sivas, Çorum, Tokat, Samsun ve İstanbul arasında yoğun bir telgraf trafiği başlar. Abdurrahman Rahmi günler boyunca bazen geceleri evine gitmeden çalışır. Çoğu zaman telgraf odasında Mustafa Kemal ile baş başa çalışmaktadırlar. Mustafa Kemal uzun çalışma saatlerinin sonunda Abdurrahman Rahmi‟yi kendi arabasıyla evine bıraktırır. Abdurrahman Rahmi o günleri şöyle anlatacaktır: “Cuma namazını kaçırdığım zamanlarda bunun milletin ve efkar-ı umumiyenin hizmetinde bir nevi ibadet olup yüce Allah’ın kabulünü gördüğünü düşünerek teselli bulurdum.” Mustafa Kemal sonra Erzurum Kongresine katılır ve ilk milli kongre olacak Sivas Kongresine katılmak üzere Sivas‟a geçer. Kongrenin hazırlıkları ciddi bir telgraf trafiğine sebep olmaktadır. Sivas PTT İdaresi telgraf makinelerinden birini ve birkaç telgraf memurunu sadece bu işe hasretmiştir. Sivas Kongresine şahitlik eden Amerikalı gazeteci Mr. Brown o hazırlıkları şöyle anlatır: “O akşam şahit olduğum kadar verimli bir haberleşme asla işitmedim. Yarım saat içinde Erzurum, Erzincan, Diyarbakır, Samsun, Trabzon, Ankara, Malatya, Harput, Konya ve Bursa telgrafla Sivas’a bağlandı. Hattın bir başında Mustafa Kemal, diğer başında da sırasıyla bu şehir ve vilayetlerin askeri komutanları ve mülki amirleri yer almışlardı.” Yazının devamını bir sonraki sayıda bulabilirsiniz. Cilt 2, Sayı 9 Sayfa 5 11. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Şurası 11 Ocak 2013 tarihinde Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun İstanbul Bölge Müdürlüğü’nde 11. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Şurası Haberleşme Komisyonu’nun açılış toplantısı Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulu Başkanı Dr. Tayfun Acarer başkanlığında gerçekleştirildi. Sayfa 6 Hava Tahmini Nasıl Yapılıyor? - 2 b- Yusuf Özcan Candemir Mühendis, PGM, BTK Yüksek Atmosfer Hava Gözlemleri Yer gözlemindekine benzer ölçümler, Atmosferin üst tabakaları için de yapılır. Radyo vericili elektronik gözlem aleti, hidrojen veya benzeri hafiflikte gazla doldurulmuş bir balona bağlanarak atmosfere bırakılır. Bu balonlarla 30-40 km yüksekliğe kadar çıkabilen ölçüm cihazı her yükseklikteki meteorolojk verileri uydu ve yer istasyonları vasıtasıyla kurum merkezine iletir. c- Radarlar “Radio Detection And Ranging” kelimelerinden derlenmiş, uzak mesafelerdeki objeleri ve nesneleri belirlemede kullanılan elektronik alettir. Radarlar ile yağış ve bulutlar, geri dönen elektromanyetik sinyallerin kuvvetlerinin ölçülmesiyle sağlıklı bir şekilde belirlenebilir. Sistem, bir vericiden, dar bir radyo dalgası göndermek ve bir verici gibi aynı anten sistemini kullanan bir alıcı yardımıyla nesneden yansıtılan sinyali almaktan oluşur. Yağış bulutunun radara olan uzaklığı, sinyalin cisme varışı ve geri dönüşü arasında geçen zamandan hesaplanarak bulunur. Aynı şekilde hedefteki nesneler katot ışın tüpünde gözle görülür hale getirilebilir. d- Diğer ülkelerin ölçüm verileri, hava tahmininde önemli bir yer tutmaktadır. Uydu Görüntüleri Uydular, hava olaylarını küresel olarak inceleme olanağı sağlar ve dünya çevresindeki yörüngelerinde hareket ederken, sensörleri (radyometre) tarafından kaydedilen verileri belirli aralıklarla yer istasyonlarına gönderirler. Uyduların en önemli özelliklerinden birisi de, yer gözlem istasyonlarının kurulamadığı ve böylece verilerin toplanamadığı okyanus, çöl, dağlık alanlar, kutup bölgeleri vb. gibi çok geniş alanlardan meteorolojik bilgilerin elde edilmesidir. Uydular, sensörleri vasıtasıyla kaydettikleri verileri belirli aralıklarla yer istasyonlarına göndererek, hava olaylarının küresel olarak incelenmesini kolaylaştırırlar. e- Diğer Ülkelerin Meteorolojik Verileri Meteoroloji Genel Müdürlüğüne gelen tüm ölçüm verileri; buradan da uluslararası toplama merkezlerine gönderilir. Uluslararası merkezlerde toplanan ülkelerin ölçüm verileri tekrar bütün ülkelere dağıtılır. Ülkemiz özellikle komşu ülkelerin meteorolojik verilerini de hava tahmininde kullanmaktadır. Radar Cilt 2, Sayı 9 Sayfa 7 Hava Tahmini Nasıl Yapılıyor? - 2 2. AġAMA METEOROLOJĠK HARĠTALAR Toplanan yer seviyesi gözlem verileri yer haritalarına işlenir. Yer haritaları, yer seviyesinde belirli saatlerde yapılan gözlemlerin harita üzerine işlenmesi ve izobarların (eş basınç eğrileri) çizilmesiyle elde edilir. Yer haritaları basınç, sıcaklık, havanın kapalılık miktarı ve bulut türleri, görüş uzaklığı, rüzgar yön ve hızı ile yağış ve diğer meteorolojik olayların bilgilerini içermektedir. Yusuf Özcan Candemir Mühendis, PGM, BTK 3. AġAMA SAYISAL SĠMÜLASYON Sayısal simülasyon yazılımları hava akışkanının ilk baştaki haline göre gelişimini öngörürler. Meteorologlar, bu durumu bir trenin kaçta hareket ettiği ve hangi hızla ilerlediğinin bilinmesi halinde varış saatinin tahmin edilmesine benzetiyorlar. Hava tahmini ve erken uyarılarda tutarlılık oranlarının arttırılması maksadıyla gerekli olan tahmin modellerinin çalıştırılabilmesi için toplanan veriler ile 80 çekirdekli yüksek performanslı bilgisayar kullanılmaktadır. Sistem üzerinde MM5, METU3 ve ALADIN gibi hava ve deniz gelişmiş tahmin modelleri yüksek çözünürlükte çalıştırılarak tahminlerdeki tutarlılık oranı daha da artırılmıştır. Yüksek performanslı bilgisayar sistemi saniyede yaklaşık 3,4 trilyon işlem yapma kapasitesine sahiptir. Bu modellerden elde edilen ürünler sayesinde alansal tahminlerden noktasal tahminlere geçiş mümkün olmuştur. 4.AġAMA HAVA TAHMĠN RAPORUNUN HAZIRLANMASI VE HALKIN BĠLGĠLENDĠRĠLMESĠ Analizler son kez bütün deneyimli uzman personelin katıldığı meteorolojik brifingde tekrar değerlendirilir. Sabah, öğle ve akşam olmak üzere günde üç defa yapılan bu brifinglerde yağış alanları, yağışın etki süreleri ve şiddeti ile hava sıcaklıklarındaki beklenen değişimler değerlendirilerek raporlar oluşturulur. Bu raporların haricinde analiz merkezinde her gün 50'ye yakın değişik amaçlar için değişik formatlarda raporlar hazırlanır ve ilgili yerlere bildirilir. Yüksek performanslı bilgisayarlar ile simülasyonlar yapılsa bile, yine de uzmanların değerlendirmelerin e ihtiyaç olmaktadır. Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü'nde hazırlanan raporlar; sabah, öğle ve akşam olmak üzere günde üç defa tüm Türkiye için hazırlanır. Bununla birlikte Meteorolojik İhbarlar da yapılır. Meteorolojik İhbar; önemli meteorolojik olaylar öncesinde tüm yurt için ya da bölgesel olarak hazırlanır. Tüm yurda ve tedbir almaları için ilgililere iletilir. Her yıl teknolojik yatırımlarını hızla artıran ülkemiz meteorolojisi; hava tahminleri için yapılan tutarlılık hesaplamalarında, her yıl tüm Avrupa ülkeleri içerisinde %89 civarında bir oranla birinci olması haklı bir gurur kaynağımız olmaktadır. Kaynak: Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Yer Haritası Sayfa 8 İnsana Yakışan Nedir Eski bir şehrin meydanında bir gün yalın ayaklı, çehre züğürdü, adeta kemik yoksunu, elinde asası sırtında torbasıyla bimecal bir ihtiyar adam peyda oldu. Günlerdir bir lokma yemediğini söylemesine gerek yoktu; çünkü zaten her hali aç, sefil ve perişanım diye haykırıyordu. Orada, bu garip yolcunun etrafında halka teşkil eden kalabalıktan bir seda: Abdurrahman Er BiliĢim Uzmanı, SDD, BTK - Eyy ihtiyar necisin, nereden gelip nereye gidiyorsun? belli ki mecnunsun, bitap düşmüşsün, açsın, müsaade edersen hemen karnını doyuralım. Şu üzerindeki eski püskü, yırtık pırtık, palaspare kıyafetleri değiştirelim de yanık çehrene ve kavruk bedenine can gelsin, miskinliğin ortadan kalksın. İhtiyar, delici bakışlarını kalabalığın üzerinde gezdirdikten sonra serpuşunu başından çıkartıp bir kenara koydu, dalgın dalgın kafasını kaşıdıktan sonra şunları söyledi: - Be hey adam! işitiyorum ki en acı hitaplarla seslenip beni küçük görüyorsun, istersen şu kibrinden vazgeç de sen de benim gibi belalara düçar olma!. Uzak diyarlardan birkaç sahra geçerken toprağı yatak, taşı yastık yaparak beldenize geldim. Nice zamandır sefil ve zelil yollardayım. Diyar garibiyim. Esasen sizler gibi malı mülkü, çoluk çocuğu olan bir hane sahibiydim. Kalabalıktan yine bir ses işitildi: - Hele anlat bey amca, ne oldu da sana böyle zenginken fakir düştün, kederli oldun. - Adım Zahid, deri ticareti ile iştigal ediyor, güzel güzel geçinip gidiyordum; lakin felek öyle bir sille vurdu ki, elimde ne var ne yok hepsi uçtu gitti, işlerim bozuldu borçlarımı ödeyemez oldum. Öyle ki; hanem tam takır kuru bakır kalınca değil insanlar, böcekler ve fareler bile beni terketti. Çevremi kuşatan ticaret erbabı onca insan; benden gelip kese kese ödünç gümüş ve altın alanlar, halımı hatırımı sorup hürmet gösterenler tabanları yağlayıp sıvıştılar. Kendi diyarımda ilim sahibi olarak tanınır, bilinirdim; demek ne ilim sahibi ne de zenginmişim; ilim sahibi olsam beni yollara düşüren soruya cevap vermekte acze düşmez, zengin olsam hep zengin kalırdım… Bu arada kalabalıktan başka bir ses daha işitildi: - Anlat bey baba, ne sorusu; ne oldu sana böyle - Ne siz sorun ne ben söyleyeyim, amma derdini yanmayan, söylemeyen de derman bulamıyor ki; bir gün rüyamda bir zat gördüm, bana ısrarla, “insana yakışan nedir” diye soruyordu. Rüyadır dedim geçtim, lakin sonraki günlerde de çok zaman rüyamda aynı soruya muhatap olunca cevaben, “insana güzel giyinmek, temiz olmak, başkalarına yardım etmek, geçim ehli olmak, çalışkan olmak… yakışır” dedim. Nice erdemler varsa hepsini saydım döktüm; ama rüyalarım devam edince anladım ki asıl cevap bunlar değil. O gün bu gündür tadım tuzum kalmadı. Nerelere gitmedim, kimlere sormadım; fakat iki yıldır cevabı bulamadım, yollarda rezil rüsva oldum. Beyhude uğraşıyorum. Belki birileri çıkar da bu hakire, bu biçareye cevap verir diye umutluyum. Orada bulunan eşraftan her daim bacası tüten, tenceresi kaynayan merhametli ve müşfik biri vardı ki, bu adama Çilekeş Hasan derlerdi. Hasan gençliğinde yegane-i zaman ve afeti devran bir güzele vurulmuş ve gazal gözlerine yandığı bu kızı istemişti. Kızın babası bu işe fevkalade öfkelenmiş ve, “davul bile dengi dengine sultana sultanlık, gedaya gedalık yakışır” demişti. Bunun üzerine Hasan elim elemlere gark olmuş, kendini dağlara vurmuş, bir zaman dağlarda yaşamış ve Çilekeş lakabını almıştı. Sözün özü, dert nedir dertli nedir halinden anlardı. Çilekeş, yüreği düğümlü bu adamı, Zahid‟i, alıp gariplerin ve bedbahtların kaldığı ve tüm masrafların saray hazinesi tarafından karşılandığı bir konağa Cilt 2, Sayı 9 Sayfa 9 İnsana Yakışan Nedir götürdü. İhtiyar adam orada hiç görmemiş gibi yedi içti karnını doyurdu; hatta pilava öyle bir kaşık çalıyordu ki onu gören hayatı boyunca hiç yemek yememiş sanardı. Çanak testiden maşrapa ile üzerine döke döke su da içtikten sonra konağın hamamında bir güzel yıkandı ve tahta sedire uzanarak uzun süre dinlendi. İhtiyarın gözleri parıl parıl parladı, dimağı açıldı ve o ezginlik, o mecalsizlik kayboldu. Ne zamandır insanlıktan çıktığının farkına vardı. Çilekeş‟e, “Ey derdimle dertlenen yâren, sen var git evine, ben burada kalayım” dedi ve orada kalmaya başladı. Oranın Kral‟ı orta boylu, çekik gözlü, buruşuk suratlı bir adamdı ve çelimsiz olmasına rağmen çok hareketliydi. O kadar işin gücün arasında ne yapar eder arasıra halkın arasına karışır ve piyasanın nabzını bizzat kendisi tutardı; her şeyi denetler, küçük hataları bile affetmezdi; bir pazarcı bayat mal mı satıyor, bir zahireci ıslak buğday mı satıyor vay onun haline, kimse kurtaramazdı onu Kral‟ın elinden. Öyle ki; bırakın kavgayı, münakaşayı esnaftan halka kötü söz söyleyenlerin dahi onlarca kırbaç yediği olurdu. Zehir gibi bir adamdı ve çok sık kelle vurdurduğundan olsa gerek “kelleci Kral” lakabıyla anılır olmuştu. Değil büyük olaylar bir konakta bir çömlek kırılsa haberi olan Kral elbet ertesi gün şehre garip bir ihtiyarın geldiğinden haberdar oldu, yaverine döndü ve: - Çağırın bakalım şu yolcuyu bir de biz dinleyelim; kimdir kimlerdendir, ne arar buralarda öğrenelim. Bu adam bir başka ülkenin casusluğunu yapıyor olmasın! Yaver pür dikkat: - Lisan-ı şeriflerinizden çıkan emirler derhal yerine getirilecektir efendim. Bu konuşmanın üzerine derhal Zahid bulundu ve huzura çıkarılmak üzere elleri bağlanarak saraya götürüldü. Zabitlerde Kral‟ın disiplininden nasiplenmiş olacak ki yürümeye mecali olmayan bu İhtiyarın birde ellerini bağlamışlardı. Kral‟ın kendisiyle ne işi olabilirdi; bir hata etmişti de Kral kellesini mi vurduracaktı… Çoğu tutuklu sarayın merdivenlerinden kendisine eşlik eden zabitlerin yanında çıkarken tir tir titrer, dişleri zangırdar, vücudundan soğuk terler boşalırdı; ama Zahid daha rahattı, “kaybedecek neyim kaldı ki, en fazla boynumu vurdurur” diye düşündü. Çok geçmeden Zahid iki asker eşliğinde kendini makam-ı mahsusasında oturan Kral‟ın karşısında buluverdi: - Seni dinliyorum bey baba anlat bakalım ne ararsın buralarda - Zahid konuşmaya başladı başlamasına ama derdini anlatırken öyle heyecanlanıyordu ki, zaman zaman şaşırıyor ne diyeceğini bilemiyor ve apışıp kalıyordu. Onun bu halini gören Kral ise bu herif suçlu olmasa rahat olur ve bu kadar tedirgin olmaz diye iyiden iyiye şüphelenmeye başlamıştı. İşin kötü yanı Kral‟ın şüphesi bakışlarına yansıyor, Zahid o öfke ve gazap dolu bakışları gördükçe daha da çok şaşırıyor, dili tutuluyor ve derdini, meramını hiç anlatamıyordu; bunu gören Kral Zahid‟in casus olduğundan artık adamakıllı şüphelenmeye başlamıştı ama delil olmadan bu adamcağızı zindana atmak adil Kral‟a yakışmazdı. Şöyle bir düşündü ve ardından yaverini yanına çağırdı, kulağına eğilerek bir şeyler fısıldadı. Biraz sonra Zahid‟i salıverdiler. Yaver Zahid‟in izlenmesi gerektiği emrini almış olmalı ki birkaç hafiyeyi peşine taktı. Zahid bir an önce cevabı öğrenip kelleyi teslim etmeden buralardan uzaklaşsa iyi olacaktı. Birkaç gündür dinlenmiş, karnını doyurmuş ve artık iyice kendine gelmişti. Konakta Karagöz Emir adında bir adamla tanıştı; güler yüzlü, sakin tavırlı, kendinden gayet emin bu adam sıradan insanlar gibi görünüyordu; fakat yüzündeki çizgiler derindi; hele yanağında bir hançer yarası vardı ki yüz güzelliğini bozmamış aksine ona azamet vermişti. Gıptaya Abdurrahman Er BiliĢim Uzmanı, SDD, BTK Sayfa 10 İnsana Yakışan Nedir Abdurrahman Er BiliĢim Uzmanı, SDD, BTK şayan bir bakışı vardı ve her halinden feleğin çemberinden geçtiği belli oluyordu. İri, kara gözlerinden dolayı Karagöz Emir diye nam salmıştı. Selam kelam, hoş beş faslından sonra biraz oradan buradan konuşup sohbet ettiler. Karagöz konuşurken karşısındaki insanın dünyadaki köklerini söküp atıverecek derinliğe sahipti ve adeta insanı büyülüyor, kendine esir ediyordu; o kadar ki onu biraz tanıyan herkes keşke tüm bildiklerimi bir süngerle silip her şeyi Karagöz‟den yeniden öğrensem diyordu. Birkaç gün içerisinde öyle sıkı bir arkadaşlık geliştirdiler ki artık dertleşir olmuşlardı; her gün hoş beş, latife ve muhabbetle geçiyordu. Zahid bu adama, Karagöz‟e, güvenmeye başlamıştı; tüm başından geçeni en ufak bir detayı dahi atlamadan anlattı. Karagöz bir taraftan dinliyor bir taraftan da Zahid‟i müdakkik bir nazarla süzüyordu. Ve sonunda, “sanırım derdine derman olmamı bekliyorsun, çok bilecek kadar genç değilim! fakat şunları da söylemeden geçemem; zamanın sıkıntılara bir ilaç, deva olduğunu; kalbimize duyurulan hisleri anlamaya çalışmak gerektiğini; kalpten merakla sorduğumuz soruların cevabını bir şekilde aldığımızı fakat o cevapları yakalamak gerektiğini hayat bana öğretti” dedi ve ekledi, “yaşamak gerek, insan bir şeyi yaşamadan öğrenemez; oysa insanların çoğu yaşamadan geçer gider bu dünyadan. Hiçbir şey göründüğü gibi değildir ve bu yaşadıklarının içerisinde belki saadet kapılarını aralayabileceğin anahtarlar vardır; ama o anahtarları senin bulup çıkarman gerekiyor. Çoğu kez şu parıl parıl parlayan güneşi mumla ararız oysa sadece kafamızı kaldırıp bakmalıyız." Bunun üzerine Zahid biraz sükut etti, kendini dinledi ve uzun zamandır sadece problemleri düşünerek yaşadığını fark etti. Oysa ömür sermayesi tükeniyordu ve vakit kıymetliydi, dahası hayatı kendine zehir ederek yaşamanın problemlere çözüm olduğu da yoktu. O gün konağın yanından akan derenin kenarına gitti ve düşünmeye başladı: “ şu şırıl şırıl akan suyun kenarında çok kısa bir zaman içinde tüm bedenimi ve ruhumu bir dinginlik, bir huzur kapladı. Mutluluk, huzur sakince bir duyuşla bir güzel manzara karşısında kısa bir tefekkürle, bir akarsuyun şırıltısını dinlemeyle dahi elde edilebiliyorsa neden kıvranıp dururuz çaresizce sıkıntıların pençesinde. Acaba insan kendini bazı şeylerden soyutlayamıyor ve kalbini güzelliklere açamıyor mu? Galiba bütün bu güzel şeyleri sezebilmek, hissedebilmek için açık ve duru bir kalp ve tüm olumsuzluklara rağmen güzele odaklı, güzeli gören gözler gerekiyor.” Birkaç gün sonra Kral‟ın adamları konağa gidip orada kalan herkesi Saray‟da tertip edilecek eğlence, gösteri ve spor müsabakalarına davet ettiler. Orada kaldığı süre içerisinde Zahid bedenen, ruhen ve zihnen toparlanmaya başlamıştı ve artık yüzü gülüyordu. Hem nicedir hasret kaldığı uykuya da dalabiliyordu; vücut sıhhatteyken ağrısız, sızısız, deliksiz bir uyku çekmek ne saadet, ne mutluluktu… Bu arada Yaver‟in adamları tarafından takip edildiğini fark etti ama çok da önemsemedi, ne de olsa yanlış bir iş yaptığı yoktu. Bir defasında Yaver‟in adamları konağın kahvehanesinde hiç çaktırmadan gelip Zahid‟in tam çaprazına oturup kâğıt oyunları oynamaya başladılar. Zahid onları hiç fark etmemiş gibi yaptı ve kahvehanede yerleri temizleyen kıpti çocuğa, “a kızanım bir geliversen” dedi. Yanına gelen çocuğun eline birkaç gümüş tutuşturup kulağına bir şeyler fısıldadı. Çocuk, “abe bey amca ben hallederim” dedi ve bir ok gibi fırladı. Adamlar oyuna ne kadar dalmışlarsa çocuğun gelip her ikisinin paçalarını uzunca bir iple birbirlerine bağladığını fark etmediler. Biraz sonra Zahid acele acele dışarı çıkar gibi yapıp bir köşeye sinerek az sonra olacakları izlemek için uygun bir yere geçti; tam o anda hafiyeler ayağa kalkıp peşine düşmek istediler ama birbirlerine bağlı bu iki adam birkaç adım atar atmaz ne olduğunu bile anlayamadan yere kapandılar. Kalkıp adım atmaya Cilt 2, Sayı 9 Sayfa 11 İnsana Yakışan Nedir çalıştıkları her seferde yeniden düştüler; hele bir şişko, göbekli olanı vardı ki düşerken elini ocakçının kazanına çarptı ve tüm çorba üzerine döküldü. Bu şişko hafiye içine düştüğü duruma, rezilliğine bakmıyor da eline yüzüne bulaşan çorbaları yalıyordu. Neden sonra birbirlerine bağlı olduklarını anlayıp ipi kestiler ama yine kurtulamadılar; bu seferde kahveci, “bre domuzlar ortalığı berbat ettiniz” diye öfkelendi ve bunları bir güzel patakladı. Zahid onların o perişan hallerini biraz izledikten sonra tabanları kaldırıverdi ve oradan savuştu. Nihayet saray tarafından tertip edilen ve kadim bir gelenek olan eğlence ve müsabakaların yapılacağı gün gelmişti; her yıl geleneksel olarak yapılan bu şehrayini izlemeye halk fevç fevç akın ediyordu. Davul zurna takımları, sazendeler ve kemankeşler günler öncesinden provalara başlamıştı. Karagöz Emir‟le birlikte Zahid de izleyiciler arasında yerini aldı. Hani insan bazen öyle bir hale gark olur ki; anlaşılamaz, tarif edilemez ama bir şeyler olacağı hissedilir ve sezilir, işte Zahid‟de böyle bir ruh hali içerisindeydi. Çok geçmeden kıran kırana oynanan oyunlar başladı. At cambazları gösteri yaparken, bir atın üzerindeki sürücülerden biri yere düştü ve tekrar atına binebilmek için ata yetişmeye çalıştı, ama bu mümkün değildi. Az önce ata hükmeden, istediği gibi yönlendiren binici ata yetişemiyordu. İşte o an Zahid‟in kafasında bir şimşek çakıverdi; İnsan ne kadar uğraşsa da asla at gibi koşamazdı; insan düşünüyor ve tasarlıyordu. Bir an at ile insanı kıyasladı; hayvanlar kısa bir süre içerisinde tüm gelişmelerini, tekâmüllerini tamamlıyordu; at doğmuş, kısa bir zaman sonra koşmayı öğrenmiş ve öğrenme süreci tamamlanmıştı ve artık hayatının sonuna kadar o şekilde koşacak asla yeni bir koşma şekli öğrenmeyecekti. At‟ın tüm hayatı düşünüldüğünde öğrenme sürecinin çok kısa bir zamana denk geldiği aşikârdı. Oysa insanda durum çok farklıydı; insan onbeş yaşına gelse bile muhakeme yeteneği önemli kararlarını kendi başına verecek kadar gelişemiyor, yetmiş yaşına geldiği zaman dahi bilmediği ve yeni öğrendiği şeyler oluyordu. İnsan tüm hayatı boyunca öğrenen, gelişen, keşfeden… kısacası öğrenme süreci ölümüne kadar dahi tamamlanmayan bir varlıktı. Galiba cevabı bulmuştu; insana okumak, öğrenmek, düşünmek, araştırmak, kendini, dünyayı ve kainatı keşfetmek yakışırdı; aksi halde yeteneklerini, zekasını ve duygularını sükut ettirmiş, bir bakıma kendisini bir hiçe indirmiş olurdu. Abdurrahman Er BiliĢim Uzmanı, SDD, BTK Sayfa 12 Elektronik haberleşme hizmetleri sektörünün sınırları Yavuz Göktaylar , BiliĢim BaĢuzmanı, SAD, BTK Elektronik haberleşme hizmetleri sektörü veya endüstrisi kavramının tanımı ve kapsamı uzun bir süredir yazmayı planladığım bir konuydu. Aslına bakılırsa geçmişte elektronik haberleşme sektörü nedir, hangi endüstriler bunun kapsamına girer, bilgi ve iletişim teknolojileri sektörü nedir, hangi endüstriler bunun kapsamına girer şeklinde sorularla karşılaştım. Ancak araya her zaman başka konuların girmesi nedeniyle bu yazım işini erteledim. Yakın zamanda aynı konu çeşitli vesilelerle tekrar gündeme gelince ve üzerinde tekrar düşünmem gerekince artık bu konuyu daha fazla ertelememeye ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmaya karar verdim. „Telekomünikasyon‟ kelimesi muhtemelen Fransızca‟dan (télécommunication) dilimize geçmiştir. Esasen sözcük anlamıyla telli iletişim anlamına gelmektedir. Türk Dil Kurumu‟nun internet sayfasına gidip, Büyük Türkçe Sözlüğe bakarsanız telekomünikasyonun “Haber, yazı, resim, sembol veya her çeşit bilginin tel, radyo, optik vb. elektromanyetik sistemlerle iletilmesi, bunların yayımı veya alınması, uz iletişim” olarak açıklandığını görürsünüz. Genel kültürünüz benim gibi çok iyi değilse „uz iletişim‟ ifadesinin uzak iletişim anlamına geldiğini de aynı kaynaktan öğrenebilirsiniz. Diğer taraftan Elektronik Haberleşme Kanununda „Elektronik Haberleşme‟ “Elektriksel işaretlere dönüştürülebilen her türlü işaret, sembol, ses, görüntü ve verinin kablo, telsiz, optik, elektrik, manyetik, elektromanyetik, elektrokimyasal, elektromekanik ve diğer iletim sistemleri vasıtasıyla iletilmesini, gönderilmesini ve alınmasını” şeklinde tanımlanmıştır. Dikkatli okuyucu Kanunda yer verilen „Elektronik Haberleşme‟ ifadesinin tanımı ile Türk Dil Kurumu‟nun sözlüğünde yer alan „telekomünikasyon‟ sözcüğünün anlamının önemli ölçüde örtüştüğünü gözden kaçırmayacaktır. Peki, o zaman Kanunun ismi neden Elektronik Haberleşme Kanunu? Öncelikle bu sorunun Kanunu hazırlayanlara sorulması lazım. Ama benim aklıma gelen ilk cevapsa biraz muzip: İngilizce bilen bir arkadaş telekomünikasyonun Türkçeye birebir çevirisinin telli iletişim olduğunu bilmektedir. Ancak Türk Dil Kurumu‟nun internet sayfasına bakmayı akıl edemez veya üşenir. Telli iletişimin haberleşme türlerinin tamamını kapsamadığını düşünür ve „telekomünikasyon‟ sözcüğü yerine „Elektronik Haberleşme‟ ifadesini kullanır. Aklıma gelen ikinci cevapsa biraz daha gerçekçi: AB Direktifleri‟nde telekomünikasyon yerine „Elektronik Haberleşme‟ (Electronic Communications) ifadesi kullanılmaktadır. AB müktesebatına tam uyum şart! Şaka bir yana Elektronik Haberleşme Kanunu‟nun bizi ilgilendiren tarafı „elektronik haberleşme‟ ve „telekomünikasyon‟ kavramlarının bizim amacımız açısından aynı anlama geldiğinin altını çizmektir. Bu yazıda elektronik haberleşme ifadesinden ziyade Türk Dil Kurumu‟nu izleyerek telekomünikasyon ifadesini kullanacağım. Cilt 2, Sayı 9 Elektronik haberleşme hizmetleri sektörünün sınırları Telekomünikasyon hizmeti sunulması ekonomik bir aktivitedir. Modern zamanlarda iktisatçılar ve istatistikçiler çeşitli nedenlerle ekonomik aktiviteleri kendi aralarında sınıflandırma ihtiyacı duymuşlardır. Ancak çoğu zaman bu sınıflandırmalar ulusal düzeyde kalmış ve uluslararası kurumlar ortaya çıkmaya başladığında yetersiz kalmışlardır. Birleşmiş Milletler‟in İstatistik Bölümü‟de bu işlere ön ayak olarak anlamlı ekonomik ve sosyal analizler yapılabilmesi amacıyla ekonomik aktiviteleri belli endüstrilerin altında sınıflandıran uluslararası bir sınıflandırma sistemi oluşturmuştur. Bu sisteme Ekonomik Aktivitelere İlişkin Uluslararası Endüstri Sınıflandırma Standardı (International Standard Industrial Classification of All Economic Activities, ISIC) adı verilmektedir. En son güncellenmiş versiyonu ISIC Revision 4 olarak adlandırılmaktadır. Bu kapsamda telekomünikasyon hizmetleri sektörünü tanımlarken bizim kullanacağımız versiyon da budur. ISIC‟ın genel yapısı incelendiğinde en genel düzeyde 21 ekonomik alanın var olduğu görülmektedir. Örnek vermek gerekirse A tarım, ormancılık ve balıkçılık faaliyetlerini; B madencilik faaliyetlerini, C imalat sanayini ve konumuzla ilgili olarak J enformasyon ve iletişim faaliyetlerini içermektedir. Bu ana faaliyet alanları daha sonra daha alt düzeylerde daha ayrıntılı olarak ele alınmaktadır. Enformasyon ve İletişim (J) bir alt düzeyde 6 ana endüstriden oluşmaktadır: 58 - Basılı yayım aktiviteleri, 59 - Hareketli resim, video ve tv programı üretimi; ses kayıt ve müzik dağıtımı aktiviteleri, 60 - Programcılık ve yayımcılık (broadcasting) aktiviteleri, 61 - Telekomünikasyon, 62 - Bilgisayar programcılığı, danışmanlık ve ilgili aktiviteler, 63 - Enformasyon hizmeti aktiviteleri. Belirtilmesi gereken bir hususta İngilizce “knowledge” ve “information” kavramlarının esasen farklı olduğu ancak sıklıkla Türkçe‟de her iki kelimeye karşılık „bilgi‟ kelimesi kullanıldığıdır. Bu farkı belirtmek için “information” yerine enformasyon kelimesi kullandığımı söylemek dışında bu konuda daha fazla ayrıntıya girmeyeceğim. Esas konumuza geri dönersek 61 kodlu Telekomünikasyon faaliyetleri bir alt düzeyde; 611 - Telli telekomünikasyon aktiviteleri, 612 - Telsiz telekomünikasyon aktiviteleri, 613 - Uydu telekomünikasyon aktiviteleri, 619 - Diğer telekomünikasyon aktiviteleri adlı faaliyet alanlarından oluşmaktadır. Sayfa 13 Sayfa 14 Elektronik haberleşme hizmetleri sektörünün sınırları ISIC‟a göre 61 kodlu Telekomünikasyon bölümünün genel olarak telekomünikasyon hizmetlerini ve telekomünikasyon ile ilgili diğer hizmetlerin sunumunu kapsadığını belirtelim. Şimdi telli telekomünikasyon aktiviteleri grubundan başlayarak daha alt düzeyde bu birimleri oluşturan bileşenlere daha yakından bakalım. 6110 kodlu telli telekomünikasyon aktiviteleri sınıfı; telli telekomünikasyon altyapıları üzerinden konuşma, veri, yazı, ses ve video iletimi için altyapı işletme, bakım veya erişim sağlama aktivitelerini içerir. Daha ayrıntılı olarak karasal hatlar, mikrodalga veya bunların kombinasyonu aracılığıyla noktadan noktaya iletişim amacıyla anahtarlama ve iletim tesislerinin işletimi ile veri ve tv sinyallerinin dağıtımı amacıyla kablo tv dağıtım sistemlerinin işletimini kapsamaktadır. Kendi altyapısı üzerinden sunulan konuşma harici telgraf gibi hizmetler de bu sınıfa dahildir. Vurgulanması gereken bir diğer hususta bu sınıf bireysel ve ticari kullanıcılara telekomünikasyon hizmeti sunmak amacıyla şebeke işletmecilerinden erişim ve kapasite hizmeti alımı ile sabit altyapılar üzerinden internet erişimi hizmeti sağlanmasını kapsar. Ancak telekomünikasyon hizmetleri yeniden satıcılarını (telecommunications resellers) kapsamaz. 612 kodlu telsiz telekomünikasyon aktiviteleri grubu ise 6120 kodlu telsiz telekomünikasyon aktiviteleri sınıfından oluşmaktadır. Bu sınıfta hücresel dahil olmak üzere telsiz telekomünikasyon altyapıları üzerinden konuşma, veri, yazı, ses ve video iletimi için altyapı işletme, bakım veya erişim sağlama aktiviteleri içerir. Telli telekomünikasyon aktiviteleri sınıfına benzer şekilde bireysel ve ticari kullanıcılara telekomünikasyon hizmeti sunmak amacıyla şebeke işletmecilerinden (uydu hariç) erişim ve kapasite hizmeti alımı ile telsiz altyapılar üzerinden internet erişimi hizmeti sağlanmasını kapsar. Ancak telekomünikasyon hizmetleri yeniden satıcılarını kapsamaz. 6130 kodlu uydu telekomünikasyon aktiviteleri sınıfı da benzer şekilde uydu telekomünikasyon altyapıları üzerinden konuşma, veri, yazı, ses ve video iletimi için altyapı işletme, bakım veya erişim sağlama aktiviteleri içerir. Ayrıca, kablo tv şebekeleri, yerel tv istasyonları veya doğrudan eve yönlendirilen uydu sistemleri (direct-to-home satellite systems) aracılığıyla tüketicilere ulaşan radyo şebekelerinden alınan görsel, ses ve yazıya dayalı programların iletilmesi de bu sınıfın kapsamına girmektedir. Keza uydu telekomünikasyon altyapıları üzerinden internet erişimi hizmeti sağlanmasını da kapsar. Telekomünikasyon hizmetleri yeniden satıcılarını kapsamaz. Cilt 2, Sayı 9 Elektronik haberleşme hizmetleri sektörünün sınırları 6190 kodlu diğer telekomünikasyon aktiviteleri sınıfı ise farklı hizmetlerden oluşmaktadır. Bu sınıfa; Uydu izleme, telemetri ve radar istasyonu işletimi gibi özel telekomünikasyon uygulamaları, Uydu yer istasyonları işletimi ve bunlarla bağlantılı tesisler, Bir İSS‟nin kendi şebekesi üzerinden sunulmayan veya bir İSS tarafından kontrol edilmeyen şebekeler üzerinden internet erişimi (çevirmeli internet erişimi) sağlanması, Kamuya açık tesislerden telefon ve internet erişimi hizmeti arzı, VoIP gibi var olan telekomünikasyon altyapıları üzerinden sunulan telekomünikasyon hizmetleri, Telekomünikasyon hizmetlerinin yeniden satımı dâhildir. Herhangi bir sektör veya endüstrinin sınırları belirlenirken ISIC‟ın yukarıda özetlenen sınıflandırma sistemi esas alınmaktadır. Örneğin, ISIC sınıflandırma sistemi ve 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu‟nda tanımlanan “Elektronik Haberleşme” kavramı ile “Elektronik Haberleşme Hizmeti” kavramları temel alındığında elektronik haberleşme hizmeti sektörü denilince bir hizmet sektörü ve ISIC‟ta tanımlanan 61 kodlu Telekomünikasyon grubu faaliyetleri anlaşılmalıdır diye düşünüyorum. Dikkat edilirse bu tanıma telekomünikasyon hizmetleri sunumunda kullanılan cihazların imalatı dahil değildir. Bir diğer çok sık kullanılan ifade ise „bilgi ve iletişim teknolojileri sektörü‟. İngilizce karşılığını da açıkça yazalım: “Information and Communications Technologies, ICT). Her yerde karşılaştığım ve ağızlara sakız olan bu ifadenin somut olarak ne anlama geldiğinin Türkiye‟de biraz konuşulmasında bence yarar var. Zira bir kavram ne kadar çok kullanılıyorsa içi de o hızla boşalıyor sanki. Ancak, ISIC bazında bu sektörün sınırlarının ne olduğu sorusunun cevabını Bültenin bir sonraki sayısında yanıtlamaya çalışacağım. Kaynaklar: 1. http://unstats.un.org/unsd/cr/registry/regcst.asp?Cl=27&Lg=1 Sayfa 15 Sayfa 16 Ayın Konuğu: İsmail Karayılan Yavuz Göktaylar BiliĢim BaĢuzmanı, SAD, BTK Ġsmail Karayılan Ġstanbul Bölge Müdürü Kış vakti ortalama sıcaklık İstanbul‟da Ankara‟ya göre daha yüksek. Kış vakti İstanbul Bölge Müdürlüğü‟ne yolum düşünce ilk aklıma gelen tabi hava durumu oluyor. Allah‟tan İstanbul Bölge Müdürlüğü‟nün bulunduğu Dünya Ticaret Merkezi binaları havaalanına oldukça yakın. Hazır yolum buralara düşmüşken İstanbul Bölge Müdürlüğü‟nü de Bültene konuk etme fikri aklıma düşüyor. Sağolsun İstanbul Bölge Müdürü Sayın İsmail Karayılan‟da teklifimi geri çevirmiyor ve kendisiyle Bölge Müdürlüğü ve İstanbul hakkında sohbet ediyoruz: Sayın Karayılan Röportaj talebimizi kabul edip bize vakit ayırdığınız için öncelikle teĢekkür ediyoruz. Uzun yıllardır telekomünikasyon sektöründe çalıĢtığınızı biliyoruz. Okuyucularımıza kısaca kendinizi tanıtabilir ve profesyonel iĢ yaĢamınızdan bahsedebilir misiniz? Bu sayımızın konuğu olduğu için İstanbul Bölge Müdürü Sayın İsmail Karayılan’a teşekkür ederiz. 1962 yılında Konya‟nın Seydişehir ilçesinde doğdum. İlk, orta, lise tahsilini Seydişehir‟de tamamladıktan sonra Kayseri Erciyes Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Elektronik Mühendisliği Bölümü‟nden 1985 yılında mezun oldum. PTT Genel Müdürlüğü adına burslu okuduğumdan dolayı mecburi hizmetimi tamamlamak üzere PTT Genel Müdürlüğü Ankara Telefon Başmüdürlüğü Santral Bakım İşletme Grup Başmühendisliğinde Telefon Santral Mühendisi olarak 14 Ekim 1985 yılında işe başladım. PTT Genel Müdürlüğü adına yurt içinde ve yurt dışında Telefon Santralları konusunda uzmanlık eğitimi aldım. Ankara, Yozgat, Kırşehir, Kırıkkale il ve ilçelerinin Elektronik Telefon Santrallarından sorumlu Amir, Merkezi Bakım Servisi Amiri olarak görev yaptıktan sonra Ankara Bahçelievler Telefon Müdürlüğünde Müdür Yardımcısı, Keçiören Telekom Müdürü, daha sonrada Türk Telekom Ankara Başmüdür Yardımcılığı görevini yaparken yeni kurulan Telekomünikasyon Kurumuna 17 Ekim 2000 tarihinde naklen geçerek Ankara Bölge Müdürü olarak atandım. Bölge Müdürlüğünü kurup, bu görevi yürütürken Haziran 2012‟de İstanbul Böle Müdürü olarak atandım ve halen İstanbul Bölge Müdürü olarak görevimi sürdürmekteyim. Evliyim. Eşimin mesleği Kimyager olup çalışmamakta. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İngilizce Tıp 5. sınıfında okuyan ve ODTÜ Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü 1. sınıfında okuyan iki kızım var. Cilt 2, Sayı 9 Ayın Konuğu: İsmail Karayılan Biraz Ġstanbul Bölge Müdürlüğü’nden bahsedelim. Kaç kiĢi çalıĢıyor? Yetki sahası ne kadar? Ne tür iĢler yapıyorsunuz? İstanbul Bölge Müdürlüğü sorumluluk sahasında İstanbul, Bursa, Sakarya, Kocaeli, Edirne, Tekirdağ, Kırklareli, Çanakkale, Yalova ve Bilecik illeri bulunmaktadır. Bölge Müdürlüğümüzde toplam 27 personel bulunmaktadır. Bölge Müdürlüğümüz sorumluluk sahasındaki telsiz sistemlerine Ruhsat verilmesi ve denetlenmesi, GSM Baz istasyonları, radyo televizyon vericileri ve telsiz vericilerine Güvenlik Sertifikası verilmesi ve bunların denetlenmesi, tüketici şikâyetlerinin neticelendirilmesi işlemleri, frekans tahsisleri, enterferans şikayetleri, monitör işleri ile piyasa gözetimi ve denetimi işlemleri yapılmaktadır. Sektörün yoğunlukla İstanbul Bölge Müdürlüğü‟nün sorumluluk sahasında faaliyetlerini sürdürmesinden dolayı da Bölge Müdürlüğümüz yoğun bir iş yüküne sahip olup, Kurumumuz ile Sektör arasında bir köprü oluşturma görevini de yapmaya çalışmaktadır. Sayfa 17 Sayfa 18 Ayın Konuğu: İsmail Karayılan ArkadaĢlarımızla konuĢtuğumda iĢ yüklerinin yoğun olduğunu ve özverili bir Ģekilde çalıĢtıklarını gözlemledim. Özellikle hangi konularda bir yoğunluk var? İstanbul Bölge Müdürlüğü sorumluluk alanında Ülkemizde yaklaşık kurulu bulunan 70.000 Baz istasyonunun 30.000‟i bulunuyor, 75 milyonluk nüfusun yaklaşık 25 milyonu bu bölgede yaşıyor ve ithalatın neredeyse tamamı bu bölgedeki firmalar tarafından yapılıyor. Mevcut personel sayısı ile diğer Bölge Müdürlüklerinin iş yükü sorumlulukları ve personel sayıları mukayese edildiğinde İstanbul Bölge Müdürlüğünde çalışan personelin diğer Bölge Müdürlüklerindeki personelden yaklaşık 2, 3 katı daha fazla çalışmakta, ilave olarak da Kurumumuzun Bölge Müdürlüğümüzde yaptığı ulusal ve uluslararası çalışmalara da yoğun bir şekilde katılmaktadırlar. Bu vesile ile kendilerine yaptıkları çalışma ve özverilerinden dolayı ayrı ayrı teşekkür ederim. Cilt 2, Sayı 9 Sayfa 19 Ayın Konuğu: İsmail Karayılan Ġstanbul Bölge Müdürlüğü’nün yetki sahasına giren iller düĢünüldüğünde ciddi bir nüfusu kapsadığı ve Türkiye’nin sanayi bakımından en geliĢmiĢ bölgesi olduğu söylenebilir. Aynı zamanda telekomünikasyon Ģirketlerinin büyük bir çoğunluğunun merkezi de Ġstanbul’da. Bu istisnai durum ne tür zorluklar yaratıyor? Çok doğru söylüyorsunuz. Hem işlerle, hem iş yoğunluğu ile uğraşırken birde şehrin sahip olduğu trafik ve aşırı nüfus yoğunluğu sorunları ile karşı karşıya kalıyoruz. Yine de dünyanın belki de en güzel şehrinde yaşamak, yapılan işlerin önemi ve bu işlere kendince bir nebze olsa da katkıda bulunduğunu hissetmesi çalışanlarımızı motive ediyor ve ilave performans sarf etmesine sebep oluyor diye düşünüyorum. Sayfa 20 Ayın Konuğu: İsmail Karayılan YanlıĢ hatırlamıyorsam ilk defa Ġstanbul’da yerleĢik olarak yaĢıyorsunuz. Geçtiğimiz 6 aylık süre zarfında yaĢadığınız tecrübeyi esas alarak Ġstanbul’da yaĢamanın ve çalıĢmanın artıları ve eksileri nelerdir? 22 Haziran 2012 de Cuma günü saat 18:00‟de Ankara Bölge Müdürlüğündeki mesaimden ayrıldım ve 25 Haziran 2012 sabah saat 06:00 da İstanbul Bölge Müdürlüğüne geldim. Geldiğim saatten bu güne kadar başta eşim ve çocuklarım ile Kurum Başkanımız Sayın Tayfun Acarer olmak üzere bütün Bölge Müdürlüğü çalışanları ve arkadaşlarım benim İstanbul‟a alışmamda çok yardımcı oldular. Çevremdekiler bana iki ay içinde alışılır, altı ay sonra da İstanbullu olunur demişlerdi. Beyazıt‟ta tarihle iç içe bir misafir hanede kalırken, büyük kızım bir hafta sonra ziyaretime geldi ve “hayırdır?” dediğimde, “akşamları beni görünce kendini evinde zannedersin ve sıkılmazsın” dedi. Daha sonra eşim ve küçük kızım da İstanbul‟a gelerek sanki İstanbul‟a ailecek tatile gelmişiz gibi bir hava yarattılar. Ayrıca çevremdeki arkadaşların yaşanmış tecrübelerinden de istifade ettim. Ben bir haftada alıştım ve İstanbullu oldum. Şu anda Bölge Müdürlüğümüzün bulunduğu yere yakın olan Ataköy‟de oturuyorum ve mutluyum. KiĢisel gözlemlerime göre Ġstanbul Ankara’ya göre daha canlı ve kozmopolit bir kent olarak algılanıyor. Ġstanbul’mu yoksa Ankara’da mı hayat daha güzel? Ankara‟da uzun yıllar yaşadım. Ankara‟da daha sade ve basit bir yaşam biçimi mevcut. Ankara nüfusunun büyük bir çoğunluğunu memurlar oluşturduğundan bürokratik bir hayat tarzı var diyebiliriz. İstanbul‟daki hayatı ise Türkiye‟nin hiç bir şehri ile kıyaslamak doğru olmaz. Çünkü İstanbul dünyada iki kıtada bulunan tek şehir ve geçmişte, günümüzde ve gelecekte de bir dünya şehri. Sanki şehir değil ülke. Dünyamız tek bir ülke olsaydı zannederim İstanbul başkent olurdu. Maalesef Ankara‟ya göre iki üç kat daha pahalı bir şehir olmasına rağmen tabi ki İstanbul‟da hayat daha güzel. Cilt 2, Sayı 9 Ayın Konuğu: İsmail Karayılan Biraz daha farklı konulardan bahsedelim. Profesyonel iĢ hayatı dıĢında ilgi alanlarınızı öğrenebilir miyiz? Tarihimize ve kültürümüze karşı ilgi duyuyorum. İstanbul‟da bulunmak bunun için bulunmaz bir fırsat. Çünkü kitaplarda okuduğumuz veya seyredip dinlediğimiz bilgileri ve yerleri yerinde görmek, hissetmek ve yaşamak İstanbul‟da yaşamakla daha fazla mümkün oluyor. Teknolojideki gelişmelere karşı merakım ve ilgimi İstanbulda ki etkinlikleri takip ederek gideriyorum. Ayrıca gezmeyi, spor müsabakalarını seyretmeyi de severim. Sayfa 21 Sayfa 22 Ayın Konuğu: İsmail Karayılan Son olarak nasıl bir teknoloji kullanıcısı olduğunuzu öğrenmek istiyoruz. Kendinizi nasıl bir teknoloji kullanıcısı olarak görüyorsunuz. Evinizde internet bağlantısı var mı? Akıllı telefon kullanıyor musunuz? Yeni çıkan geliĢmiĢ ürünleri hemen dener misiniz? Bir tarafta hiç kullanmıyorum bir tarafta teknoloji bağımlısıyım yazan bir sıkala yapsak kendinizi nereye koyarsınız? Küçüklüğümden beri teknolojiye karşı aşırı ilgi duymam ve buna uygunda bir meslek sahibi olmam ve teknolojiyi takip eden Kurumumuzda çalışmam beni mutlu ediyor. Ben ve çocuklarım en son çıkan akıllı telefonları kullanıyoruz. Ankaradaki ve İstanbuldaki evimde internet mevcut. Teknoloji bağımlısıyım ve buraya harcama yaparken hiç sakınmam diyebilirim. İstanbulda ki günlük yaşamımda teknolojinin büyük faydasını görüyorum. Misal vermek gerekirse akıllı telefonumdan bineceğim otobüsün nerede olduğunu, trafiğin durumunu, aradığım adresi, tarihi ve turistik yerleri, bunlar hakkındaki bilgileri rahatlıkla öğrenebiliyorum. Günümüzün haberleşme imkânları sayesinde de okul arkadaşlarımla, akrabalarımla, PTT ve Türk Telekom‟da çalıştığım arkadaşlarımla haberleşip görüşme imkânını bulabiliyorum. Günlük hayatımdaki işlerin çoğunu da internetten hallediyorum diyebilirim. Sayın Karayılan konuk olduğunuz, bize vakit ayırdığınız ve sorularımıza samimi yanıtlar verdiğiniz için size teĢekkür ediyoruz. Bende bu nazik söyleşi davetiniz için size teşekkür eder, çalışmalarınızda başarılar dilerim. Cilt 2, Sayı 9 Sayfa 23 Bu Ay Ankara’da Ne Var? “4 yıldır TRT Çocuk ekranlarında çocuklarla buluşan ve söylediği şarkılar ile tüm Türkiye'nin kalbine taht kuran, milli çizgi film kahramanımız Pepee, en sevilen şarkılarıyla sahnede.” 17 Şubat 2013, MEB Şura Salonu CerÇocuk Atölye Programı Yaşar Konseri Ayrıntılı bilgi için bakınız: 14 Şubat 2013, Anadolu Gösteri ve Kongre Merkezi http://www.cermodern.org/cercocuk.html Leman Sam Konseri İncesaz Konseri 13 Şubat 2013, ODTÜ KKM 24 Şubat 2013, ODTÜ KKM Türk Müziği Konseri 23 Şubat 2013, Anadolu Gösteri ve Kongre Merkezi Sayfa 24 Bu Ay Doğan Canlarımız Ġyi ki doğdun Aslı Reyhan ve Nilüfer! “İyi ki doğdunuz kuzular” Ahmet Oğul Ġyi ki doğdun Özge Leyla! “Sevgili Kızım Özge Leyla; Seni sevmek suç ise inan ki ben idamlığım :)” Cafer Canbay BĠLĠġĠM UZMANLARI DERNEĞĠ BĠZ KĠMĠZ? Bilişim Uzmanları Derneği, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu‟nda çalışan bilişim uzmanları tarafından 11 Ekim 2010 tarihinde kurulmuştur. YazıĢma Adresi Anadolu Bulvarı Öz Ankara Toptancılar Sitesi 1. Blok No: 41 Yenimahalle Ankara AMACIMIZ NEDĠR? Amacımız, Derneğimiz üyeleri arasında sosyal, kültürel, ekonomik ve mesleki yardımlaşmayı sağlamak; üyelerimizin meslekî gelişmesini teşvik edecek faaliyetlerde bulunmak ve ülkemizde bilgi teknolojileri ve iletişim alanlarında farkındalığın artırılmasını sağlamaktır. Telefon 0 (123) 456 78 90 Faks 0 (123) 456 78 90 E-posta: BĠLĠġĠM UZMANLARI DERNEĞĠ YÖNETĠM KURULU posta@bilisimuzmanlari.org Ayşe Gül Mirzaoğlu bilisimuzmanlari.org Bültene Katkıda Bulunanlar Abdurrahman Er Ahmet Oğul Cafer Canbay Elif Özdemir Gökhan Tok İsmail Karayılan Nur Saygı Yavuz Göktaylar Yusuf Özcan Candemir BİLİŞİM UZMANLARI BÜLTENİ Salim Ketevanlıoğlu Cengiz Eken Ahmet E. Turgut Beytullah Kuşcu Nigar Samsa Mehmet Özcan Editörün Notu Görev Değişimi Bildiğiniz üzere Bilişim Uzmanları Derneği Tüzüğüne göre Bilişim Uzman Yardımcısı, Bilişim Uzmanı ve Bilişim Başuzmanı ünvanına sahip olanlar derneğe üye olabilir ve organlarında görev alabilir. Sayın Elif Özdemir Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nda Yetkilendirme Dairesi Başkanlığı’na Daire Başkanı olarak atanması dolayısıyla Dernek Tüzüğü gereğince Bilişim Uzmanları Derneği’nin Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini sürdürmesi artık mümkün değil. Enerjisi ve girişimciliği ile Bilişim Uzmanları Derneği’nde olduğu kadar yeni görevinde de başarılı olacağına inanıyor ve kendisine huzurlarınızda hayırlı olsun diyorum. Bu arada Derneğin Mart ayında Genel Kurul toplantı- sı olacağını da sizlere hatırlatayım. Bültenin bu ayki sayısında ise Gökhan Tok Telgrafın Milli Mücadele de oynadığı önemli rol üzerinde duruyor. Yusuf Özcan Candemir bültenin bir önceki sayısında başladığı hava tahminlerinin nasıl yapıldığına ilişkin yazısını bu sayıda sonlandırıyor. Abdurrahman Er ilginç bir hikayeyi sizlerle paylaşıyor. Ayın konuğu kısmında ise İstanbul Bölge Müdürü Sayın İsmail Karayılan’ı konuk ediyoruz. Ayrıca, elektronik haberleşme sektörünün sınırlarına ilişkin düşüncelerimi sizlerle paylaştığım bir yazı da bu sayıda yer alıyor. Hava sıcaklığı, geçen senenin aksine içinde bulunduğumuz Şubat ayının başında mevsim normallerinin üzerinde sey- Yavuz Göktaylar BiliĢim BaĢuzmanı SAD, BTK rediyor. Bir yandan nispeten ılık kışın tadını çıkarırken bir yandan da acaba Ankara’da yazın susuzluk çekilir mi endişesiyle tedirgin olmamak elde değil. Umarım 2013 yazı da arzu ettiğiniz gibi geçer. Saygılarımla; Yavuz Göktaylar ygoktaylar@btk.gov.tr