Umutla biten bir `radyasyon` oyunu

Transkript

Umutla biten bir `radyasyon` oyunu
pe
cy
a
İÇİNDEKİLER
10-11
12
15
16-17
17
20
22
24
25
29
30
Haberler
Hapishanede devrimci-eşcinsel bu­
luşması • Örümcek Kadının
Öpücüğü — Bizim Tiyatro
"Yıldız Mahkemesi" Fatih Tiyatrosun­
da Hüzünlü Bir Komedi • İstanbul
Şehirtiyatrosu
Sevgisizliğin Umutsuzluğa
Dönüşümü*İstanbul Devlet
Tiyatrosu
AST'da "Yolcu" Ankara Sanat
Tiyatrosu
Nazım Hikmet Önemli Bir Oyun
Yazarıdır *Söyleşi::M.UIusoyY.Onay-A.Taygun-K-Işık
Bağışla Nazım*Orhan Alkaya
Mutsuzluğun Anlamsız Nedenleri •
İstanbul Şehir Tiyatrosu
Umutla Biten Bir 'Radyasyon' Oyunu
• İzmir Devlet Tiyatrosu
Diyarbakır Şehir Tiyatrosu*
Tahir Özçelik
Çiçek sepetli Kız* İstanbul Şehir
Tiyatrosu
Kitap Tanıtım*H. Zafer Şahin
Tiyatrolar Rehberi
KAPAK: Nâzım Hikmet'in bir çalışması (detay)
G
eçen sayılarımızda dile getirdiğimiz istek ve beklentilerden bazıları­
nın hayata geçmiş olması umut verici...
Özel tiyatrolara 1991'de verilen yardımın bir evvelki yıla göre az ol­
duğunu, bu nedenle yeni hükümetten, yardımın takviye edilmesini
istemiştik. Yeni Kültür Bakanı özel tiyatrolara 1.1 milyar ilave yardımı gerçek­
leştirdi (Birer ay ara ile ve iki eşit taksitle ödenecek). Yeni verilenle birlikte
1991 yılı toplam yardım tutarı 2.870 milyara ulaşarak, 1990 toplamı olan 2.550
milyarı % 12 geçmeyi başardı. % 60-70 enflasyonun yaşandığı bir ortamda bu
artışın az olduğu bir gerçek. Ama yine de, yeni hükümetin tiyatrolarımızın bu
sorununa çare bulma girişimi sevindirici.
Ekim sayımızda İ.T.Ü.'nin Maçka'daki salonunu özel tiyatrolara açmasını
(Dostlar Tiyatrosu) umut verici bir gelişme olarak belirtmiş ve "umarız arkası
gelir" demiştik. Bu kez Milli Eğitim Bakanlığı kendine bağlı olan NişantaşıTeşvikiye Caddesi üzerindeki Rüştü Uzel Meslek Lisesi Salonu'nu Yeditepe
Oyuncuları'na kiraladı. Artık, sevgili Hadi Çaman, bu olanaklı salonda göste­
rilerini 17 Ocak 1992'den başlayarak sürdürebilecek. Bu gelişmeyi de memnun­
lukla karşılıyor ve Milli Eğitim Bakanlığı ve İstanbul Valiliği'ne, tiyatro sanatı
adına, teşekkür ediyoruz.
Bizim kanımıza göre tiyatromuzun en önemli sorunu ve beklentisi hâlâ bir Tİ­
YATRO YASASI'na sahip olmamasıdır. Demokratik, katılımcı, kültürümüze
kalıcı hizmetler sunacak bir Tiyatro Yasası'nın çıkarılması konusunda girişimde
bulunmaya ilgilileri çağırmak istiyoruz. Tiyatro Yasası konusunda sözü olanla­
rın, bu konuya katkıda bulunacakların yazılarını bekliyoruz. Özel tiyatrolara ya­
pılacak yardımlar bu yasa içinde, kişilerin subjektif ve politik takdirlerine bıra­
kılmadan ilkeli ölçütlerle belirlenmeli. Meselâ, "özel tiyatrolara bir yılda
verilecek yardım Devlet Tiyatroları'nın o yılki bütçesinin % 15'inden az ola­
maz" gibi somut ifadeli maddeler bulunmalı. Sayın Fikri Sağlar'ın bu konuya
olumlu yaklaşacağını umuyoruz. (Bu arada, sayın Mehmet Ulusoy'un, kendi ti­
yatrosuna Fransız Hükümeti'nin verdiği son yıllık yardım tutarının, bu yıl ülke­
mizde 42 tiyatroya devletin yaptığı 1,770 Milyar lira yardımdan fazla olduğunu
söylediğini belirtmede yarar görüyorum.)
Bu yıl, geçen sayımızda da belirttiğimiz gibi, Nâzım Hikmet'in 90. doğum yılı
kutlanacak. Bu sayımızda, bu anma etkinliklerine biz de kendi konumuzda bir
katkıda bulunmak istedik. Nâzım'ın oyunlarını yönetmiş dört değerli yönetme­
nimiz, Mehmet Ulusoy, Yılmaz Onay, Ali Taygun ve Kenan Işık dergimizde,
Nâzım'ın oyun yazarlığı üzerine tartıştılar. Ayrıca Danışma Kurulu üyemiz ti­
yatrocu ve yazar arkadaşımız Orhan Alkaya, Nâzım'la ilgili ilginç bir öneri ge­
tiriyor. Bu önerinin Nâzım'ı sevenlerce çok olumlu karşılanacağını umuyorum.
Bu sayının kapağında Nâzım'ın başka bir sanat dalından, resim çalışmalarından
bir örnek sunuyoruz. Böylece bu büyük sanatçının başka bir yönünün hatırlan­
masına da yardımcı olmak istedik.
pe
Sinan Şanlıer'den temin edilmiştir.
Merhaba
cy
a
4-6
8-9
Dergimizin hangi koşullarda çıkıp siz tiyatroseverlere ulaştığını hepiniz biliyor­
sunuz. Maliyetlerin artışı sayfalarımızı arttırmamıza engel oluyor; oysa yayım­
lanması gerekli yazıların sayısı gittikçe artıyor, bazı sayılarımızda o aya ait tüm
yeni oyunları tanıtamıyoruz. Kuşe kağıt ve renkli baskı maliyetleri, 3. hamur
kağıtla çıkan eski sayılarımıza göre 5-6 kat fazla; üstelik dergimize talep de git­
tikçe artıyor. Bu sorunları aşmak için yaptığımız girişimlerden biri de dergi için
abone kampanyası açmak oldu. Dergimizi izleyen, devamlılığını isteyen tiyatrosever okuyucularımız ve kuruluşlardan dergimize abone olmalarını bekliyo­
ruz.
Tiyatro... Tiyatro...
AYLIK H A B E R TANITIM DERGİSİ
S A Y I : 12/ O C A K 1 9 9 2 / 2 0 0 T L .
Sağlıklı, başarılı yeni bir yıl dileği ile...
T. Yılmaz ÖGÜT
Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni: Tem Yapım Yayıncılık Ltd. Şti. adına T. Yılmaz Öğüt
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Mustafa Demirkanlı Yayın Koordinatörü: Nalân Özübek
Danışma Kurulu: Orhan Alkaya, Rutkay Aziz, Genco Erkal, Fikret İlkiz, Yılmaz Onay, Ali Taygun, Işık Yenersu
Basın ve Halkla İlişkiler: Enis Bakışkan Teknik Yönetmen: Sinan Şanlıer
Katkıda Bulunanlar: Zerrin Akdenizli, Ayşe Ateş, H.Zafer Şahin, Tahir Özçelik, Rengin Uz, Zeynep Üskül
Ankara Tem.: Koray Ergun Tel; (9-4) 125 02 56 İzmir Tem.: Ali Rıza Özbilgiç Tel: (9-51) 43 01 34 Samsun Tem.: Kaya Odabaşı Tel: (9-36) 12 25 12
Almanya Tem.: Levent Beceren, Berlin Tel: (9-9)49.30.6152020 Viyana Tem.: Uğur Özkan, Wien Tel: (9-9)432225051220
Ofset Hazırlık: Tem Yapım Tel: 149 87 37 Baskı: Boyut Matbaası: 5778641
Tem Yapım Yayıncılık Ltd. Şti. Oba Sok. 9/1 Cihangir/İstanbul Tel: 149 87 37-38 Fax:149 02 18
Abone Bedeli: Yıllık 40.000 TL. Yurtdışı: 25 DM
Posta Çeki H e s . : Tem Yapım - 655 074 Banka Hesap No: T.İş Bankası-Cihangir Şb. 178117
Katkılarından dolayı TİYAP'a teşekkür ederiz.
3
İstanbul Kültür Festival
Komitesi'nin
Tiyatro
Festivali için aldığı
karar
" 1 Kasım 1991 tarihinde Vakfımızda gerçek­
leştirilen Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali
Danışma Kurulu olağan toplantısında, gelecek yıl­
larda Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali'nde
yerli yapımların katılma koşulları ile ilgili yeni bir
karar alınmıştır.
Bilindiği gibi tiyatro sezonunun kapanmasıy­
la birlikte 19 Mayıs-5 Haziran tarihleri arasında
gerçekleştirilen etkinliğimize katılmak için, eski
uygulamaya göre daha önce İstanbul sahnelerinde
yer almamış oyunların veya yeni yapımların alın­
ması koşulu gözetilmekteydi. Ancak gerek özel.
gerekse resmi tiyatroların başta mali olmak üzere
birçok haklı nedenden ötürü bu ön koşulu yerine
getirememeleri ve organizasyonumuzun da kimi
kez istemeden bu kuralı bozarak, daha önce sah­
nelenmiş olan yapımları da programa almak zo­
runda kalması nedeniyle, Danışma Kurulumuz ve
Genel Müdürlüğümüz oybirliğiyle şu kararı almış­
tır: Bundan sonra Uluslararası İstanbul Tiyatro
Festivali'ne katılacak olan yerli yapımlar, yıl içeri­
sinde sahnelenmiş oyunlar (ilk gösterimleri en geç
15 Mart tarihine kadar olanlar) arasından seçile­
cektir. Bu konuda Tiyatro Eleştirmenleri Derneği
(TED) bir öneri paketi hazırlayarak Danışma Ku­
rulu ile Genel Müdürlüğü'müzün onayına suna­
caktır.
Şehir Tiyatroları 'nda Ali Taygun M. Butterfly'ı hazırlıyor
Gaziantep
Belediyesi
cy
a
İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları, Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nde Ocak ayı sonlarında yeni bir oyun sergilenecek: M.
Butterfly. David Henry Hwang'ın yazdığı oyunu Ali Taygun sah­
neye koyuyor, Atıl Yalkut dekorunu, Sevin Çavdar ise kostümlerini
hazırlıyor. Çin'de başlayıp Fransa'da cezaevinde sonlanan gerçek
bir öykünün kahramanları, bu oyunda iki ayrı dünyanın değerlerini
gündeme getiriyorlar. Polisiye bir gelişimin laytmotif oluşturduğu
oyun, aslında insan insana ilişkinin başka bir boyutunu ele alıyor.
Madam Butterfly operasına göndermelerle bezenen oyun, Çinli
dansçı Song ve Rene Gallimard'ın ilişkilerinin altında yatan top­
lumsal nedenleri de sergiliyor.
Büyükşehir
Şehir Tiyatrosu
açıldı
Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu, 1991/92 ti­
yatro mevsimini, 22 Aralık tarihinde açtı.
Böylece Uluslararası İstanbul Tiyatro Festi­
vali programında TED ile Danışma Kurulu'muzca
görülüp onaylanmamış olan yerli yapımlar yer
alamayacak; tiyatro toplulukları da, arzu ettikleri
takdirde katılma önerilerini Vakfımıza olduğu
gibi doğrudan Tiyatro Eleştirmenleri Derneği'ne
yapabileceklerdir."
İlk oyunlar Mehmet Baydur'un Kamyon ve Yılmaz Onay'ın
Şarkılarımız Ölmesin adlı eserleri.
pe
Kamyon, İstanbul Şehir Tiyatrosu sanatçılarından Aytaç Yörükarslan tarafından sahneye konuyor, dekorları da aynı sanatçı ta­
rafından yapılıyor.
1991 yılında yazılmış olan Kamyon'un Gaziantep'deki bu gös­
terimi, aynı zamanda bu oyunun dünya premiere'i oldu. Ayrıca bu
oyun, bu yıl Paris'te Fransızca olarak oynanacak.
Şarkılarımız Ölmesin adlı çocuk oyunu, yazarı Yılmaz Onay
tarafından sahnelendi. Dekorları, Ekrem Erkek tarafından gerçekleş­
tirildi.
Enis Fosforoğlu
Tiyatrosu
turnede
Ekim ve Kasım aylarında Koca Mustafapaşa'da, Çevre Tiyatrosu'nda oynayan Enis Fosfo­
roğlu Tiyatrosu, 15 Ocak'ta on günlük bir Güney
turnesine çıkıyor. Kanlı Nigar'la Antalya, Mer­
sin ve ardından da İskenderun'a gidecek olan Enis
Fosforoğlu Tiyatrosu, Şubat ayı içinde de bir Ka­
radeniz turnesine hazırlanıyor.
İkinci turda Nuri Güngör'ün, 1987 yılında TOBAV ödülünü
alan Bekir Olayı var. Bu, oyunun ilk sergilenmesi olacak.
Daha sonra Tarık Günerel'in Büyüsayar adlı tek perdelik oyu­
nuyla, Ionesco'nun Kel Şarkıcı adlı oyunu birlikte sergilenecek.
İdil Abla
Çocuk Tiyatrosu
Yeni bir tiyatro
topluluğu : İstanbul
Bulvar Tiyatrosu
İdil Abla Çocuk Tiyatrosu, 5 Ocak'tan başlayarak, Kartal Kül­
tür Merkezi'nde, her pazar 1 l:30'da oyunlarını sergiliyor. Birbuçuk
aydır salonsuzluk nedeniyle Sarıyer'deki ilkokullarda, deyimlerin
öyküsünü konu edinen Çekirge Bir Sıçrar adlı oyunu sergileyen
tiyatro, Yok mu Bize Can Veren adlı modern bir ortaoyunun da
provalarını yapıyor. İdil Yazgan, "Salonsuzluk nedeniyle sezona
başlayamamaktansa okul okul gezmeyi tercih ettik ve Sarıyer İlçe
Milli Eğitim Müdürülüğü ile çalıştık. Bu işimizin zor tarafı, ama
çocuklarla içiçe olmaktan mutluyuz" diyor.
İstanbul Bulvar Tiyatrosu, İ. Galip'in yazıp, Er­
dinç Dinçer'in yönettiği Bizim Evde Şenlik Var adlı
oyununu 10 Ocak 1992 tarihinde Bahçelievler Ünverdi Sineması'nda, 11 Ocak - 29 Ocak 1992 tarihleri
arasında, yerleşik olarak Pendik Kültür Merkezi'nde
oynayıp Şubat ayında 10 günlük Karadeniz, Mart
ayında 15 günlük Almanya, Nisan ayı içerisinde ise
10 günlük Ege ve Güney turnesine çıkacak.
4
cy
a
pe
Gökkuşağı
Oyuncuları
Ankara 'da
Oluşum
Tiyatrosu
7
yaşında
Oluşum Tiyatrosu 1984/
1985 tiyatro sezonunda Anka­
ra'da kuruldu. Kurulduğu gün
de bu gün de amatör olarak
ama profesyonel bir tempo ve
disiplin ile çalışan grup bu yıl
7. kuruluş yıldönümünü kutlu­
yor.
Halk Eğilim 'de
çalışmaları
1980'den bugüne değin çalışmalarını ara­
lıksız sürdüren topluluk, 12. sezonunu, 2.11.91
tarihinde, geçen yıl sahnelemeye başladığı Hal­
d u n T A N E R ' i n Gözlerimi Kaparım Vazifemi
Yaparım adlı oyunu ile açtı.
Oyun 4.1.92 tarihine dek sahnelenmeye
devam edecek.
Grubun ikinci oyunu, Vaclav Havel'in Bil­
dirim adlı oyunu olacak ve Ocak 92'de sergi­
lenmeye başlayacak. Oyunu Sabahattin Mutluer yönetiyor.
cy
a
Oluşum Tiyatrosu, tiyat­
ro, drama atelyesi ve yazımaraştırma-çeviri grupları ile
etkinliklerini
sürdürüyor.
Çocuk oyunları da sergileyen
topluluk, bu yıl Max Frisch'in
Bay Biedermann ve Kun­
dakçılar adlı oyununa hazır­
lanıyor. Topluluk geçen mev­
sim
Dario
Fo'nun
Bir
Anarşistin
Raslantısal
Ölümü'nü oynamıştı.
Sarıyer
Tiyatro
Şampiyonlar
oyunu
Kadıköy Haldun
Taner
Sahnesi'nde
pe
İ.B. Şehir Tiyatroları Haldun Taner Sahnesi'nde Şampiyonlar adlı oyun se­
yircinin yoğun ilgisiyle karşılaştı. Oyun Ocak ayında da aynı sahnede seyirci kar­
şısında olacak. Bir zamanlar, aynı basketbol takımda yeralan dört arkadaş ve takı­
mın koçu, eski günleri anmak için bir araya gelirler. Hepsinin yaşamdan,
beklentileri birbirlerinden farklı farklıdır. Bu noktada çelişkiler, sorunlar ve tartış­
malar başlar...
Nedret Denizhan'ın sahneye koyduğu oyunun dekorunu Atıl Yalkut, kos­
tümlerini Nihal Kaplangı gerçekleştirdi. Oyunda Erdoğan Gemicioğlu, Erhan Yazıcıoğlu, Yalçın Boratap, Erdal Özyağcılar ve Mustafa Alabora rol alıyor.
Ankara'daki
Gökkuşağı
Oyuncuları, E. Robbles'ın Öz­
gürlüğün Bedeli adlı oyunu
Ankara Sanat Tiyatrosu ve
Altındağ Yunus Emre Kültür
Merkezi Salonu'nda oynama­
ya başladılar. Cezmi Baskın'ın
sahneye koyduğu oyun, yaşa­
mın ancak özgürce olabilece­
ğini vurgulayan evrensel bir
tema üzerine kurulu.
Beştaş
Çocuk
Tiyatrosu
Gülen Torba adlı çocuk
oyununu 5 Ekim 1991 tarihin­
den başlayarak her Cumartesi
ve Pazar saat 10:30'da, Bahçelievler Ünverdi Sineması'nda
sahnelemeye devam ediyor.
Oyun bu salon dışında ise
bütün yöre okullarının salon­
larında ve İstanbul dışında
sahnelenmekte.
M. Şinasi Özonuk'un
yazdığı, M. Hakter Balaban'ın
yönettiği Gülen Torba, soy­
tarı, kral, haydut gibi değiş­
mez masal kahramanlarını
kullanarak;
eğitimsizliği ve
nedenlerinden biri olan, fazla
çocuk yapmanın kötülüğünü
güldürüyle veren bir oyun.
Hadi Çaman
Yeditepe
Oyuncuları
yeni bir salonda
Hadi Çaman Yeditepe Oyuncuları 10. yı­
lını, Milli Eğitim Bakanlığı'na ait Teşvikiye
Caddesi'ndeki Rüştü Uzel Meslek Lisesi Salonu'nda perde açarak kutluyor.
17 Ocak'ta sahnelenmeye başlanacak
olan Dario Fo'nun Bir Anarşistin Kaza S o ­
nucu Ölümü, geçen sene de Yeditepe Oyun­
cuları tarafından Kadıköy'de oynanmıştı.
Macit Koper'in yönettiği oyunu Cuma, Cu­
martesi ve Pazar günleri oynayacak olan Yeditepe Oyuncuları, Cumartesi ve Pazar günleri
Saat 11:00'de Mustafa Gezer'in yazıp Güngör
Varlı'nın yönettiği Parlak Teneke Kardeş
isimli çocuk oyununu sahneleyecekler.
Hadi Çantan Nişantaşı'ndaki
yeni tiyatro salonunun önünde
6
pe
cy
a
Örümcek
Öpücüğü
Bizim Tiyatro'da Puig
Hapishanede
devrimci-eşcinsel
buluşması
B
: Manuel Puig
: Ülker İnce
: Macit Koper
: Macit Koper
: Murat Ersan
: Mehmet Keskinoğlu, Zafer Diper
da hapishaneyi, düzeni simgeleyen bir metal
levha düşünüyoruz. Kostüme gelince, tek tip
elbise düşünmüyoruz; gündelik, sokakta da
rastlanabilecek kıyafetlerden oluşacak.
-Eşcinselin kıyafetiyle seyirciye mesaj
göndermesi söz konusu olabilir mi?
Hayır, eşcinsellik konusunu filmdekinden .
biraz farklı düşünüyoruz. Bizim eşcinselimiz,
filmdeki kadar eşcinselliğin altını çizen bir kişi
olmayacak.
Puig, oyunu yazarken metnin arasına bazı
öneriler serpiştirmiş. Bunları dikkate alıyor
musunuz? Metinde değişiklik yapıyor musunuz,
oyunu Türkiye'ye uyarlamak gibi bir düşünce­
niz var mı?
Puig'in önerileri genellikle ışığa dönük
öneriler. Bunların bir kısmını gerçekleştirece­
ğiz. Metne sadık kalmayacağız. Romanla
metin arasında ve bunun dışında bizim tasarla­
dığımız, kurmak istediğimiz dünyayla ilgili
yeni, küçük öneriler getireceğiz metne. Ancak,
Türkiye'ye uyarlamak gibi bir özel niyetimiz
yok. Oyun, Arjantin devlet hapishanesinde ge­
çiyor, ama metinde orada geçtiğine dair çok
önemli bir not yok. Dünyanın herhangi bir ye­
rindeki herhangi bir hapishanede geçebilir.
izim Tiyatro'nun yeni oyunu Manuel
Puig'in Örümcek Kadının Öpücüğü.
Puig, önce roman olarak kaleme al­
dığı bu eseri sahneye de uyarladı.
Daha sonra, Hector Babenco tarafından sine­
maya da aktarıldı. 4 Ocak'ta sergilenmeye baş­
layacak olan Örümcek Kadının Öpücüğü'nü
Macit Koper yönetiyor.
-Macit Koper, bizi oyun konusunda biraz
aydınlatır mısınız?
Oyun, Arjantin'de devlet hapishanesinde,
düzene karşı bir devrimciyle, bir anlamda
düzen ile bütünleşmiş bir eşcinsel arasında ge­
çiyor. İki kişilik bir oyun. Oyunun bizce önemi
bu buluşma; çok ayrı dünyalardan gelen bu iki
insanın konuşmaları, hesaplaşmaları ve sonun­
da çok insani bir mesaj vermeleri. Eşcinselle
devrimci arasındaki konuşmalarda dünya gö­
rüşleri, hayata bakış tarzları billurlaşıyor ve
öyle insani bir noktada ortak bir kanıya varıyor­
lar ki bence oyunun bugün söylenesi sözü de
odur zaten.
pe
cy
a
Zeynep
ÜSKÜL
Yazan
Çeviren
Yönetmen
Sahne Düz.
Dans
Oyuncular
Kadının
-Nasıl bir dekor, kostüm hazırladınız?
Dekoru ve kostümü baştan beri kendimiz
tasarlamayı düşündük ve öyle yaptık. Tasarımı­
mızda yalın bir dekor var. Hapishanede kullanı­
lan eşya olarak iki yatak var, bunun arkasında
-Oyunu hangi noktaya kadar yönetiyorsu­
nuz? Oyunculara yaratıcılık fırsatı verecek mi­
siniz?
Bu iki kişilik bir oyun. Oyuncu sayısı azal­
dıkça oyuncuların hem görevleri, hem konum­
ları, hem de önemleri artmaya başlar. Özellikle
böyle bir oyunda oyuncunun kendisinin getire­
ceği, yaşamından taşıyacağı malzeme önemli
rol oynamaktadır. Dolayısıyla, yönetmenin
daha önceden hazırlanarak gelip de prova yap­
ması diye bir şey söz konusu olamaz. En azın­
dan ben öyle düşünüyorum.
-Oyunda devrimciyi ya da eşcinseli ön
plana çıkarıyor musunuz?
Söz konusu olan karakterlerden birini orta­
ya çıkarmaksa, bunlardan birini öne çıkarmayı
düşünmüyoruz. Eğer, onların ilişkilerinden
doğan bir öne çıkış olacaksa varsın olsun. Ama,
biz Valentin'i ya da Molina'yı öne çıkarmak
gibi bir amaçla yola çıkmadık.
4 Ocak'ta sahnelenmeye başlayacak oyu-
Zafer Diper
ve
Mehmet
Keskinoğlu
8
-Zafer Diper, bu sizin ilk devrimci rolünüz
değil, sonuncu da olmayacak herhalde... Valentin, nasıl bir devrimci?
kazandıracağına inanıyorum.
Rolümü de çok seviyorum ve onun anla­
yabildiğim insani yönlerini ortaya çıkarmaya
çalışıyorum.
Bu oyunda, hem devrimci, hem eşcinsel
kendi kendilerini sorguluyorlar. Puig, bu iki uç
insanı hapishane gibi çok dar bir çevrede bir
araya getirmiş ki bu sorgulama daha canlı,
daha keskin olabilsin. Böylece, bu diyaloglar
iki kişilik oyunu monoton olmaktan kurtarı­
yor, oyunu sürükleyici hale getiriyor.
pe
cy
Yargı'da da, Suikast'te de devrimciyi oy­
nadım. Her oyun başka bir dünya ve o oyunla­
rın içerisinde varolan anlatı, kendi konumları
içerisinde başka. O nedenle , Valentin diğerle­
rinden farklı ama buluştukları yerler de var.
Valentin, tüm toplumsal olguların yıpratılmışlığıyla, ezilmişliğiyle varolan ve bir anlamda depolitize gözüken Molina'yla birlikteliğinde çok
keskin tavır içinde olan bir devrimci. Bu kes­
kinlik, gelişen diyaloglar içerisinde devrimciye
de kendi hesaplaşmasını yapma olanağı getiri­
yor.
Uzun zamandır kendisini izleyemediği­
miz Mehmet Keskinoğlu ise bu konuyu şöyle
'açıklıyor:
Ben , seçmeci bir insanım. Sevdiğim, yap­
mam gerektiğine inandığım, içimin ısındığı iş­
leri yapmayı istiyorum. Bu öneri, Zafer'den ge­
lince çok sevindim. Örümcek Kadının
Öpücüğü'nün filmini de romanını da çok sev­
miştim. Benim için ekip de çok önemli. Zafer
gibi bir oyuncu ve Macit gibi bir yönetmenle
çalışmanın bana oyunculuk açısından çok şey
Oyun, Arjantin devlet
hapishanesinde geçiyor, ama
metinde orada geçtiğine dair çok
önemli bir not yok. Dünyanın
herhangi bir yerindeki herhangi
bir hapishanede geçebilir.
a
nun rollerini Zafer Diper ve Mehmet Keskinoğlu paylaşıyorlar.
9
Hüzünlü
Başar Sabuncu'nun yönetiminde
Komedi
Yazan
: Şefik Onat
Yöneten
: Başar Sabuncu
Dekor
: Ersin Satgan
Kostüm
: Türkân Kafadar
Müzik
: Selim Atakan
Oynayanlar : Ersan Barkın, Taner Barlas, Doğan
Bavli, Dinçer Çekmez, Rıdvan Çelebi,
Haldun Ergüvenç, Bercis Fesci, Orhan
Hızlı, Ayhan Kavas, Cengiz
Keskinkılıç, İlhan Kilimci, Burçin
Oraloğlu, Ersin Şanver, Suphi Tekniker,
Ersan Uysal, Ahmet Uz
"Yıldız
Mahkemesi"
Fatih Tiyatrosunda
stanbul. Şehir Tiyatroları, 7 Ocak tari­
hinden başlayarak, Fatih Reşat Nuri
Sahnesinde,
Şefik
Onat'ın
yazdığı,
Başar Sabuncu 'nun sahneye koyduğu
Hüzünlü Bir Komedi adlı müzikli oyunu
sahneleyecek.
Oyundaki 48 değişik rolü, 16 sanatçı
canlandırıyor. Oyun, Mithat Paşanın, Abdülaziz'i öldürttüğü gerekçesi ile Yıldız Sarayı'nda kurulan mahkemede yargılanmasını
konu ediyor.
Oyunu sahneye koyan Başar Sabuncu,
"Bizim yaptığımız iş sahnede..." diyerek oyun
öncesi fazla konuşmak istemedi.
28 Haziran 1881 'de, Yıldız Sarayı bah­
çesinde bir çadır kurularak, Mithat Paşa için
özel bir mahkeme oluşturulmuştu... Tiyatro­
nun sahnesi de böyle bir çadıra dönüştürül­
müş... Gündelik giysilerle oynanan, sahne
üzerinde değiştirilen, giyilen, takılan bazı ak­
sesuarlarla,
dönemine
gönderme
yapan
oyunda, yönetmen, özellikle mahkeme sahne­
sinin ne denli düzmece olduğunun altını çiz­
mek istemiş... Onun için de bu sahnenin
abartılı ve grotesk olmasına özen göstermiş.
İ
B
Hüzünlü Bir Komedi, Şefik Onat'ın sah­
nelenen ilk oyunu. Kendisini daha yakından
tanımak için, yaşamı, daha önce yazdıkları
ve Hüzünlü Bir Komedi üzerine bir söyleşi
yaptık.
Sayın Onat, yerli yazar yetişmiyor dedi­
ğimiz Türk Tiyatrosu için siz yeni bir isimsi­
niz. Kendinizi tanıtır mısınız?
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fa­
kültesi mezunuyum. 1965-1983 yılları arasın­
da Dışişleri Bakanlığı'nda yurtiçi ve yurtdışı
görevlerde ve sonra Başbakanlık Özel Danış­
manlığı'nda bulundum. 1984'te devletten ay­
rılarak, özel sektörde çalıştım, halen bir tu­
rizm yatırım şirketinin genel müdürüyüm.
pe
cy
a
Rengin
UZ
Bir
10
Tiyatro ile ilk tanışmanız ve oyun yazar­
lığına yönelmeniz nasıl oldu?
Ben ortaokul ve lise yıllarından beri ti­
yatroya ilgi duyarım. Lisenin bir bölümünü
İngiltere'de okudum. Orada da, tiyatrolara
gidip provaları izlerdim. Mülkiye'de okurken
de Ankara Kolejliler Tiyatrosunda çalıştım.
Uzun yıllar, TRT'ye özgün, tercüme oyun,
"arkası yarın" yazdım, 50 küsur kadar oldu.
Başar Sabuncu'yu da o yıllardan tanıyorum,
benim
bazı
radyo
oyunlarımın
rejisini
yapmıştı.
Mithat
Paşa'nın
Yıldızda
yargılanması
üzerine kurulu olan bu
tarihi oyunu yazmak
nereden
aklınıza
geldi?
Araştırması,
yazması çok zor bir
konu...
Hüzünlü Bir Ko­
medi oyununun iki yıl­
lık bir araştırma ve ar­
dında da bir yıllık
yazma
süreci
var.
Aslen belgesel nitelik­
te bir oyun. Mithat
Paşa'nın Yıldız'da yar­
gılanması,
gerek
hukuk tarihimiz, gerek
siyasi tarihimiz açısından ibret verici ve
daha geniş kitlelerin bilmesi gereken bir
olay. Siyasi iktidar hesaplarıyla hukukun
ayaklar altına alınışının bir öyküsü. Olayın
aslında bir komediden ibaret olduğu gerçe­
ğinden hareketle ve duruşmanın da gerçekte
Yıldız Parkı'nın ortasında kurulan bir çadırda
yapılmış olması nedeniyle, oyunu bir sirkçadır tiyatrosuna dönüştürdüm. Mümkün ol­
duğunca modern tiyatro öğelerini de kullana­
rak çekici kılmaya çalıştım.
Oyunu yazmadan önce uzun bir araştır­
ma yaptığınızı söylediniz. Hangi kaynaklar­
dan yararlandınız?
mı?
Oyununuzda müziğin önemli bir yeri var
İlk oyununuz sahnelendiğine göre, size
sahnelerimize yeni bir yazarı olarak "Hoşgeldiniz" diyebilir miyiz?..
Oyun yazmaya
devam edecek misiniz?
Evet yazmayı sürdürmek istiyorum.
Benim aslında, daha önce yazdığım üç, dört
oyunum daha var. Ama kıvama gelmedikleri
için sahnelenmeleri düşünmedim. •
pe
cy
Tabii, oyunda müziğin önemli bir yeri
var. Sekiz şarkının yer aldığı bölümlerde,
müzikle bazı olayların daha ilginç şekil­
de aktarılabileceğini düşündüm. Selim Ata­
kan, oyuna etkin bir özgün müzik besteledi.
Buna ek olarak Başar ve Selim ile birlikte
çok iyi bir masa başı çalışması yaptık. Ara­
mızda tartıştık, bazı yerlerin değişmesi konu­
sunda beni ikna ettiler.
a
Bu konuda yazılmış birçok kitap oku­
dum. Ama en çok, Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşı'nın yazdığı Yıldız Mahkemesi'nden ya­
rarlandım. Yazar, Mithat Paşa'nın, sonucu
önceden belli olan bir mahkemede yargıla­
nıp, suçsuz yere öldürüldüğüne inanmış. Bel­
geler ortada olduğu için mahkeme sahnesini
yazmak daha kolay oldu.
Mithat Paşa'nın Yıldız Sarayı
Bahçesinde yargılanması ibret
verici ve geniş kitlelerin bilmesi
gereken bir olaydır.
11
AKM'de genç bir yazar
Sevgisizliğin
umutsuzluğa
dönüşümü
A
lışılagelmişin dışında bir oyun izli­
yoruz, Umut Cinayeti'nde. Oyunun
yönetmeni Zekai Müftüoğlu'nun de­
yimiyle başı, gelişmesi, doruk nok­
tası ve sonu olan, kuralcı bir piyes değil, Umut
Cinayeti. Zaman boyutu da yok oyunda. İki
insan oyun boyunca kendilerini, birbirlerini
sorgularken, belki sevgi de, umut da onları sor­
guluyor.
Zekai Müftüoğlu'yla sahnelediği bu ilk
oyun üzerine yaptığımız söyleşide sürekli ola­
rak altı çizilen şey buydu; oyunun teması; sev­
mek, sevgisizlik, umudu yitirmek...
Doğanın parçası olan insanın, belki de en
önemli ve onu diğer canlılardan ayıran özelliği
düşünmesi ve sevmesi. İnsan denen canlının bi­
reysel ve toplumsal yaşantısı, ilişkileri, geçmişi-bugünü-yarını düşünebilmesi, kural koyup
kural kaldırması, doğayı kendine göre değiştir­
me çabası, "yaşamı daha iyi bir hale getirebil­
mek için" değil mi?
Oysa varolan değerlerle yönlendirilen
yaşam, insanın kendine yabancılaşmasına
neden olur. Toplumsal ve ekonomik sorunlar,
kişisel ihtiras ve istekler iletişimsizlik, sevgi ile
nefret arasındaki kıl payı fark ve sonunda umu­
dun yitirilmesi.
Zekai Müftüoğlu, reji anlayışı ve dekora
ilişkin düşüncelerini ise şöyle dile getiriyor.
Yazan
Yöneten
Dekor
Kostüm
Işık
Reji yard.
Oynayanlar
pe
Yönetmen
Zekai Müftü­
oğlu ve
oyundan bir
görüntü
Cinayeti
: Burak Mikail Uçar
: Zekai Müftüoğlu
: Orhan Alpaslan
: Hale Eren
: Ayhan Güldağları
: Okan Bayülgen
: Seray Gözler, Adnan Biricik
Yaşamın belli sorunları, belli çelişkileri
var. İnsanlar gittikçe yabancılaşıyor birbirine,
bir yığın güzelliklerin yerini sevgisizlik alıyor.
Gittikçe tükeniyor umutlar, daha az seviyor in­
sanlar birbirlerini gittikçe. Oysa sevgisiz hayat
hep birilerini incitecektir, bireyi ya da toplum­
ları... İşte bu çelişkileri göstermeye çalışıyoruz,
Umut Cinayeti'nde. Oyuncunun gerçekçi tutu­
mu, gerçekçi oynaması önemli. Öte yandan hiç­
bir şey belli bir uyum içinde değil. Piyesin ya­
zılması da öyle. Başı, gelişmesi, doruk noktası
ve sonu olan, kuralcı bir piyes değil. Dekorda
da aynı anlayış, kuralcı olmayan bir anlayış var.
Bu nedenle, örneğin bir sandalyenin her bacağı
farklı renkte. Bizce mühim olan o sandalyenin
işlevi çünkü, renkleri değil.
cy
a
Nalân
ÖZÜBEK
Umut
Boğulduğumuz k e n d i m i z i z
Oyunun yazarı, Burak Mikail Uçar ile
yaptığımız söyleşide ise biraz daha farklı deni­
lebilecek düşüncelerle karşılaşıyoruz, biraz
daha umutsuz kelimelerle, belki de onun için
Umut Cinayeti.
Ben çok sahte bir dünyada yaşadığımızı
düşünüyorum. Sahteliği ne kadar önleyebilirsek, ancak o derece, gerçekten yaşamaya başla­
yacağız. Bu da bütün sahteliklere karşı bir
oyun. Amaç diye baktığınızda ise söyleyebile­
ceğim tek şey göstermek isteği.
Ben insanların bir şeyi paylaşabilecekleri­
ne inanmıyorum. Dünyanın neresinde olursak
olalım, ya da hangi kültürün için­
de olursak olalım, oluşturulmuş
ortamlar, buna sistemler de diye­
biliriz, bunların hepsi paylaşamamanın düzenekleri. Aslında paylaşamama var ama bu paylaşma
gibi duruyor, sahtelik de burada
zaten.
7 Ocak 1992'de AKM Oda
Tiyatrosu'nda sergilenmeye baş­
lanacak oyunun sahnelenmesine
ilişkin ise Burak Uçar, güzel duy­
gularla yüklü.
Bir ilk metin için, hem oyun­
cular, hem yönetmen, hem teknik
ekip bakımından, bu kadar uygun,
anlayabilen bir kadro oluşturulamazdı gibime geliyor. •
cy
a
pe
pe
cy
a
AST'da Nâzım'ın
"Yolcu" oyunu
başlıyor
Nâzım, AST Sahnesine ilk kez 1979 yılında
Ferhat ile Şirin oyunu ile çıktı. Daha sonra sırasıy­
la, 1979'da gençlik tiyatrosu olarak Kafatası, yöne­
ten Metin Balay. 1989'da Yusuf ile Menofis, yöneten
Yılmaz Onay. 1992'de, O'nun doğumunun 90. yılında
ise Yolcu, sahneleyen Rutkay Aziz.
Oyun, Kurtuluş Savaşı'nın en hareketli günle­
rinde küçük bir Anadolu demiryolu istasyonunda
geçer. Oyundaki başlıca karakterler ise, istasyon şefi,
şefin karısı ve makasçıdır. Sakat oldukları için savaşa
alınmayan, bir köşede unutulan, bu yüzden de kendi
kişisel ihtirasları, kıskançlıkları ve sorunlarıyla kapa­
na sıkışmış, birbirlerinden nefret eden üç insan...
AST ikinci prodüksiyon olarak Yılmaz
Güney'in Salpa isimli romanından Metin Balay'ın
oyunlaştırdığı ve sahneye koyduğu oyuna hazırlanı­
yor. Salpa Ocak ayı sonlarında sahnelenmeye baş­
layacak.
pe
cy
Oyun, 3 Ocak 1992 gecesi AST salonunda baş­
lıyor. Oyunda Ruhi Su'nun Seferberlik Türküleri ve
Abidin Dino'nun Kuvayi Milliye desenleri kullanılı­
yor, çevre düzeni o günkü Türkiye'nin manzarasını
yansıtıyor. 4 kişilik oyunda, AST'ın 3 oyuncusu
Altan Erkekli, Altan Gördüm, Nurhan Özenen istas
yondaki kişileri, Devlet Tiyatrolarından misafir
oyuncu Levent Ülgen ise atlı'yı oynuyor.
a
Bu nefreti cepheden getirdiği haberlerle farklı
bir ışığa dönüştürecek olan ise Kuvayi Milliye'ci atlı
askerdir. "Koskoca ummanda yaşayıp ummandan ha­
bersiz olanları" atlı, bütün yurdu sarmış olan kurtuluş
mücadelesine, seferberliğe çağırır.
Dört yönetmen Nâzım Hikmet'in oyun yazarlığını tartışıyor
Mehmet Ulusoy, Yılmaz Onay, Ali Taygun, Kenan Işık
Nazım Hikmet
önemli bir
oyun yazarıdır
N
azım Hikmet'in 90. doğum yılında biz de
onun oyun yazarlığını gündeme getirmek
için oyunlarını yönetmiş günümüz tiyatro
yönetmenleriyle bu konuyu tartışmak iste­
dik. Tiyatro yönetmenlerimiz Yılmaz Onay, Ali Tay­
gun, Kenan Işık onun oyunlarını çeşitli tarihlerde yö­
netmiş kişiler. Mehmet Ulusoy ise onun şiir ve
masallarından yaptığı uyarlamalarla dünyaca tanın­
mış bir yönetmenimiz; İlk 1973 yılında Paris'te yönet­
tiği Sevdalı Bulut, halen Dostlar Tiyatrosu'nda sah­
nelenmekte.
T. Y. Ö. -Ali Bey, sizin Nâzım'dan sahneye
koyduğunuz Sabahat ve Kafatası var . Biliyorsunuz
Kafatası 1931'de sahneye konulduğunda 3 defa oyna­
mış, dördüncü gece kaldırmışlar. Basın Genel Müdürlüğü'nün emriyle kaldırılmış. Gerçekten o günün şart­
ları içinde, Kafatası'na sakıncalı denilebilir miydi
acaba?
Ali Taygun - Nâzım'ın hiçbir oyununda, en
azından Türkiye'de yazdığı hiçbir oyununda en sert sı­
kıyönetim şartlarında bile, sakıncalı olarak nitelendiri­
lebilecek bir söz ya da bir pasaj bile yoktur, aynen
Brecht gibi. O açıdan, Nâzım'ın kendi ismiydi oyunu
yasaklatan, yoksa oyunun kendi değil.
Şimdi ben Yılmaz Onay'ın dediğine katılıyorum
ve bir noktadan daha vurgulamak istiyorum, neden şa­
irliğinin oyun yazarlığından daha üstün olduğunu an­
latabilmek için. Şiir tek başına yazılan bir şey. Yazı­
yorsunuz ve okuyorsunuz kendi kendinize, insanlar
dinliyorlar, tek kişilik bir üretim. Tiyatro öyle değil.
Nâzım'ın tiyatrosu bence, Türkiye'de, Türkiye'nin ti­
yatro anlayışının, kendi yaşadığı dönemde o kadar üs­
tündeydi ki, onun tiyatro anlayışını paylaşacak bir
çevre, bir oyuncu grubu, bir tiyatro söz konusu değil­
di. Türkiye'de Muhsin Bey, gerçekten çok destekle­
miştir Nâzım'ı oyun yazması için ve yazdığı oyunları,
elinden geldiği kadar sahnelemiştir. Nâzım'ın mesela
Kafatası'ndaki tiyatro anlayışına bakalım. Nâzım'ın
oyunu parçalaması, araya o gazeteci sahnelerini sok­
ması, bir çeşit bilinç akışı gibi bazı pasajlar araya koy­
ması, bunlar Türkiye'de düşünülmüş, tahayyül edilmiş
şeyler değildi. Yani Kafatasının tiyatro anlayışı açı­
sından çağının tiyatrosunu, dünyada geçerli olan tiyat­
ro anlayışını kavraması açısından Kafatası'yla, Türki­
ye'de kıyaslanacak başka bir oyun yok. Keza Sabahat
oyunu Türkiye'de yazılmış, bence en iyi gerçekçi
oyundur. O düzeyde yazılmış bir ikinci oyun yoktur.
Çağdaşı oyunlara bakarsak, Paydos'tur, Buzlar Çözülmeden'dir; hiçbiri Sabahat'in gerçekçiliği ile kıyaslanamaz. O açıdan tekrar vurgulamak istiyorum,
Nâzım çok büyük bir şairdir ve onun şairliğiyle kıyas­
landığında, evet belki oyunları o düzeyde, Shakespeare ile kıyaslanabilecek oyunlar değillerdir ama Türki­
ye'de Nâzım'la kıyaslanabilecek bir ikinci oyun
yazarı, onun ömrü boyunca, yoktur.
a
T. Yılmaz
ÖĞÜT
cümlesinde takılıyorsun, şunu şöyle demeseymiş veya
biçim olarak şurada şöyle bir trük de katsa daha geli­
şirmiş diye, ama orada da zaten katkıya açık görünü­
yor, yani klasiklerin hemen hepsinde öyledir, bazı
noktalarında değişiklik yaparsın, ona açıktır. Nâzım'ın
oyunlarında da var bu. Onun için ben, Nâzım'a tekrar
tekrar, Nâzım'ın tiyatro yazarlığına, tiyatro dağarının
çok değerli bir hazinesi ve bir klasiği olarak yaklaş­
mamız gerektiği kanısındayım. Geç kalmış olsak da,
ne kadar yaklaşsak o kadar bize, tiyatromuza yararlı
olacak.
Yılmaz Onay
Ali Taygun
Mehmet Ulusoy
ve Kenan Işık
söyleşiye
katıldılar.
pe
cy
Dört yönetmen de Nâzım'ın oyun yazarlığının
şairliği yanında fazla önemsenmediği, oysa Nâzım'ın
yetkin bir oyun yazarı olduğu konusunda ortak bir ka­
nıda birleştiler. Aşağıda, tamamını daha sonra yayın­
layabilmek umuduyla, bu uzun söyleşiden bir özet su­
nuyoruz.
T. Yılmaz Öğüt-Şimdi, Nâzım Hikmet'in oyun­
larının Türkiye'deki oynama sırasına göre, ilk Yılmaz
Onay'a söz veriyorum. Nâzım'ın oyun yazarlığıyla şa­
irliği arasındaki ayrımı nasıl görüyorsunuz?
Yılmaz Onay - Benim üstünde durmak istedi­
ğim, Nâzım'ın tiyatro yazarlığının, şairliğiyle mukaye­
sesine değil, Türkiye'deki tiyatro yazarlığı hatta dün­
yadaki tiyatro yazarlığıyla mukayesesine bakmamızda
yarar var. Böyle baktığımız zaman, Nâzım'ı pekâlâ
çok önemli, büyük klasiklerden sayabiliyorum, say­
mak istiyorum. Çok değişik yönlerde, çok değişik bi­
çimlerde oyunlar vermiş. Kendisi de tiyatroya çok
önem vermiş. Benim onun oyunlarını, tiyatro yazarlı­
ğını böylesine sevmemin nedeni, onun kimi oyunları­
nı sahnelediğim zaman rejisör olarak ondan yararla­
nabilmem. Habire ufuk açıyor, habire kaynak açıyor
insana. İşte Nâzım'ın oyunlarında ben bunu görüyo­
rum. Rejisöre imkan veren bir yazarlığı var. Evet, bir
T.Y.Ö. - Kenan Bey, yönettiğiniz İvan İvanoviç'in Türkiye'de ilk sahnelenişiydi. Siz Nâzım'ın
oyunlarını nasıl görüyorsunuz?
Kenan Işık- Ben, Ali Taygun ve Yılmaz
Onay'ın söylediklerine biraz itiraz ediyorum. Çünkü
bir sanatçı kimse odur. Kimbilir nasıl resim yapmak
istedi Nâzım, resim yapma tekniğini bilseydi nasıl
resim yapacaktı. Tiyatro oyunu da öyle. Tiyatro
oyunu, gerçekten, bir edebi metin olarak kitaplıkta
M. Ulusoy: Nâzım'ın büyüklüğü, insan
sevgisini herkese aktarabilme sindedir.
Y. Onay: Onun şiirlerinin arkasındaki
tiyatroyu, tiyatrosunun arkasındaki şiiri
görmek gerekir.
A. Taygun: Türkiye'de, onun ömrü
boyunca,Nâzımla kıyaslanabilecek bir ikinci
oyun yazarı yoktur.
K. Işık: Ozanlığı neyse, kanımca, tiyatro
yazarlığı da ona eşdeğerdedir.
cy
a
duran bir şey ama kitaplıkta duran her şey tiyat­
ro değil, merak eden gider alır okur. Önemli olan biz
tiyatrocuların kalkıp bu oyundan tiyatro yapmaları. O
bakımdan oyunda tema çok önem kazanıyor, tiyatro­
cuyu heyecanlandıran temadır. Nâzım'ın bütün oyun­
larında bu tema zenginliği var. Bu açıdan Nâzım'ın
bütün oyunlarında, Shakespeare'de olan o coşku, ya­
şamsal enerji var. İvan İvanoviç'te de tabii bu vardı.
Ama tekniğine şöyle, böyle diye itiraz edilebilir. Beni
çok heyecanlandırdı, çünkü bu 1955'te yazılmış bir
oyun, 1955'te Türk oyun yazarlığı ne durumdaydı bili­
yoruz. Nâzım, Sovyetler Birliği'ne gittiğinde görmek
istediğinin, beklediğinin dışında, başka bir şey gör­
müş. Gerçek bir sanatçı olduğu için, mutlaka gördüğü
oyun yazarının dünyaya müdahele etmesi çok
her şey onu heyecanlandırmış. Hemen orada gördükle­
iyi. Nâzım ve benzeri oyun yazarları politikaya müda­
ri icraata dönüşmüş ve bu oyunu yazmış. Orada bir
hele etmişlerdir. Dünyanın geleceği hakkında karar
akım var, yani onun tiyatrosunu belirleyen konstrüktiverecek olan sadece politikacılar olmamalı, sanatçılar
vizm denilen bir akım var, temsilcilerinden Meyerda yarın için söylenecek bir kaç söze sahip olmalılar.
hold var, onun göbeğine düşmüş. İvan İvanoviç metni­
Nâzım en azından politikacılara karşı bu mücadeleyi
ne baktığımız zaman, bugün dünya tiyatrolarında
yermiş biri olarak ve bunları oyunlarına geçirmiş biri
kullanılan ne kadar teatral öge varsa, hepsi var, bizzat
olarak bence önemli.
kendisi var Nâzım Hikmet'in oyunda; ses olarak vardı
İvan İvanoviç'te. Projeksiyon kullanımı var, film var,
T.Y.Ö.- Mehmet Bey, siz Nâzım'ın oyunlarını
oyuncunun-seyirciyle diyalogu var yani aklınıza çağ­
değil, şiirlerini, masallarını, belki oyunlarının bir kıs­
daş, daha sonra denenmiş, Türkiye'ye daha sonra gir­
mını tiyatroya uyarladınız. Sizin tiyatroculuğunuz,
miş ne kadar çok modern tiyatro öğesi varsa bütün
bize göre Nâzım'ın yaratıcılığıyla birleşiyor, yepyeni
bunların hepsini yığılmış bir vaziyette Nâzım Hik­
şeyler çıkıyor ortaya. Nâzım'ı seçmenizde, bunun dı­
met'in oyunlarında bulabilirsiniz. İlk okuyanda, hele
şında önemli bir sebep var mı?
tiyatrocu değilse üslupsuzluk, dağınıklık gibi bir izle­
Mehmet Ulusoy- Şimdi, Nâzım bence, dünya­
nim uyanabilir ama dediğim gibi gerçek bir oyundur
mızın gelmiş geçmiş en büyük, yalnız ozanı demiyeİvan İvanoviç; bu karmaşık gibi gözüken metne çeki­
ceğim, insanlarından birisidir. Ben tiyatrosunu yap­
düzen verdiğimizde, ortaya çok düzgün bir tiyatro
madım, yalnız bir iki şey söylemek istiyorum
çıkma ihtimali var; eğer çıkmıyorsa kusur o tiyatroyu
tiyatrosuyla ilgili. Rusya'da bir karşılama töreni yapılı­
yapandadır, bana sorarsanız, ben zaten ona sıvandım,
yor Nâzım'a. Toplantıda Nâzım "Ben ben senelerden
kimse de bir şey demedi. Shakespeare metnine yapıla­
beri hapisteyim. Hiç birsey bilmiyorum. Meyerhold
bilecek her türlü müdaheleyi buna da yapılır
diye düşünüyorum ve
bunu yaptım. Beni çok
heyecanlandıran
şey
Vasiyetini yerme getiremediğimiz için bizi bağışla Nazım. 1963 un o kötü Haziran ayında, ki bir
gerçekten, onun gerçek
ayın neden kötü olduğunu ben de bilmiyorum, bir Anadolu mezarlığında yatacağına inancın tamdı. Ol­
madı.
bir oyun metni olduğuy­
Üstelik, acıklı bir anakronizmle, her şeyin dağılmaya yüz tuttuğu bir günde bunları yazıyor olmam
du. Bütün bunları, onun,
hiç bağışlanamaz, biliyorum.
ozanlığı neyse, tiyatro
Anadolu, o eşsiz kültürler yatağı, o tüm tarihi boyunca, kavimleri bir arada kucaklamanın onurunu
yazarlığının da, kanım­
taşımış güzelim toprak, iğrenç bir ırkçılığın eline tutsak düşmek üzereyken; bu toprağın en eski, en
ca, eşdeğerli olduğunu
yakın halklarından ikisi, hortlayan değil, üretilen bir kinle birbirini boğazlamaya yöneltilirken, sana,
vurgulamak için söylü­
Anadolu'da güvenli bir köy mezarlığı bulmak da kolay değil.
yorum. Çünkü bu ger­
İşte tam da bu noktada, bir kez daha sana ihtiyacımız var.
çekten çok önemli,
Biliyor musun Nâzım, herkesin dünyasında tuhaf bir yerin var senin. Nâzım Hikmet'i herkes tanı­
oraya gidip o oyunu,
yor. Anlayan, çözümleyen, itirazlarıyla birlikte seni seven pek çok insan var. Bir de imajın var; o hey­
yazmak, ardından bili­
betli şair! O, mutlaka iyi, güzel, "biz"e yaraşır sözleri olan şair! Reddedilemez; aynı zamanda bir efsa­
yorsunuz bir gece oy­
nesin... ve şimdi, bu efsaneleriyle büyümüş coğrafyada, doğuran ve yaratan insanın değerini bir kez
nandıktan sonra yasak­
daha ısrarla anlatmanın tam zamanı.
landı oyun. Düşünün
Çünkü, bu ırkçı, bu kanlı kavganın önünü almak mümkün olursa eğer, başarılan, tıpkı seni sevmek
burada da oyunları ya­
gibi bir şey olacak.
saklanan bir adam, Sov­
Bir şey daha var; seni orada, parçalanmış bir düş'ün mezarlığında bırakmak içimi ürpertiyor
yetler Birliği'nde de ya­
Nâzım.
İçimizi ürpertiyor...
saklanan biri oluyor.
Stalinizmle çatışmış, "halkın devleti" gibi naif bir kavramın, "bürokratların devleti"ne dönüşmesi­
Kaldı ki yasaklamasalarni, ironik oyunun İvan İvanoviç'de kıyasıya eleştirmiştin. Benim kuşağımdan pek çok devrimci, daha
dı , belki şimdi, Sovyet­
da ileri götürdük bu eleştiriyi. Ama açıktır, bir düş'ün darmadağın edilmesini hiç mi hiç amaçlamamışler Birliği'ndeki yıkım
tık. Pratikte oluşan uçurumun aşılmasını, pratiğin sınıfsız toplum hedefine entegre edilmesini istemiş­
yaşanmazdı. O günden
tik. Oysa bugün, tecrübelik tavşanlar, soyu sicilli buldoglarla 'tavşan kaç tazı tut' oynuyorlar gene...
haber vermişti. Dünya­
Seni orada bırakamayız...
nın başka bir yerinde ol­
Ve inandığım bir şey daha var; gidilecek hiçbir yer kalmasa da dünyada, bu toprak, "en yumuşak,
saydı, Rusya'dâki son
en sert, en tutumlu, en cömert, en seven, en büyük, en güzel kadın: TOPRAK", uygarlıkların beşiğini
sağcı darbe için falcı
sallamış ANADOLU, bizi bağrına basacaktır.
derlerdi herhalde Nâzım
Uyarına gelmese de getirilir Nâzım; bir çınar ağacı da olur mezarının başında...
Hikmet'e. 35 sene önce
Bağışla Nâzım. Geç kaldık.
nasıl oldu da bu adam
Ama şimdi, yola düşmenin zamanıdır. Şairini toprağıyla buluşturamamış bir ülke olmaktan kur­
bunu görebildi, söyledi
tarılmalıdır Türkiye.
diye. Bence çok önemli
Bu onur yolculuğuna katılacak herkes uzatsın elini. Yeni bir düş kurarken güçlü olalım...
bir oyun yazarı. Bir
Orhan ALKAYA
Nâzım...
pe
Bağışla
17
Her şeyden önce Nâzım'ı ilah gibi görmemek lazım.
Nâzım'ın yanlışları da olmuştur, kötü şiirleri de ol­
muştur, bunu da kabul etmek lazım. Bir insanı ilah
yapmamak gerekir. Cezayir'in 10. kurtuluş yıldönü­
münde Sevdalı Bulut üç defa oynanacaktı on defa
oynadık. Orada Kateb Yacin diye çok büyük bir şair
ve tiyatro yazarı vardı. Rahmetli Kuzgun Acar da ora­
daydı. Onunla çok iyi dost olduk. Kateb Yacin orada
anlatmıştı. Bir tiyatrosu varmış. Kendi şiirleri , Neruda'nın, Ritsos'un ve Nâzım'ın şiirlerinden bir kolaj
yapmış. Son kısmı da Nâzım'ın hapisanede karısına
yazdığı mektuplardaki "Ne diye yazdım sanal
istendiğini idamımın...Paran varsa eğer/bana fanila
bir don al" diyen şiiriyle bitiyor. Bunu köy yerinde
oynamışlar ve köylüler izlemiş. "Oyun bittikten sonra
köyün ihtiyarları ellerinde bir mendille geldiler , men­
dili bana verdiler" diyor Yacin. " Aramızda para top­
ladık. Bunu Nâzıma gönderin" demişler. Nâzımın bü­
yüklüğünü güzelliğini görebiliyor musunuz? Nâzım
Afrikada okuma yazması olmayan köylülere bu duy­
guyu verebiliyor. Bu müthiş bir şey. Yacin " Orada
ben hüngür hüngür ağlamaya başladım" dedi. Nâzı­
mın büyüklüğü işte burada, insana geçen o büyük
insan sevgisini herkese aktarabilmesindedir.
noldu ?" demiş, bir sessizlik başlamış, fakat
Nâzım ısrar etmiş, "Meyerhold ne oldu, anlatın bana
." Birdenbire oradan bir bürokrat tiyatrocu kalkmış,
'Biz bu Türk'e kucak açıyoruz, bu Türk kimdir, bize
1
hakaret ediyor , diye. Ertesi gün Stalin'le randevusu
varmış, randevu iptal ediliyor. Şuraya gelmek istiyo­
rum. Tiyatrosunun enginliği belki buraya da bağlıdır;
Meyerhold'u çok yakından tanımış Nâzım. Meyer­
hold uzun seneler unutturulmuş biri, Meyerhold öldü­
rülmüştü kamplarda, karısı üçüncü kattan atılmıştı;
kimse ağzını açamazken, Nâzım, Meyerhold'u soru­
yor, iki sayfa gazetede Meyerold'u anlatıyor. Bence
çok büyük bir tiyatro yazarıdır Nâzım ve o Meyer­
hold akımından geldiği için, belki ilk okunduğu anda,
insan tereddüt edebilir, fakat onun alt satırlarını oku­
mak lazım, ondaki fantastiği yakalamak lazım. Biraz
önce değindiğiniz gibi kütüphanede duran bir şey de­
ğildir, tiyatro. Alıp onu okumak başkadır, oysa o
sahne için yaratılmıştır, o fantastiği de, yönetmenin,
oyuncuların yakalaması lazım.
K.I.- Bu da biraz engel oldu Nâzım'ın, Türki­
ye'de oynanmasına; tam anlaşılamadığı için Nâzım
Hikmet'i oyun yazarı değildir sayıp, bu oyunlarını oy­
nasak ne olur, oynamasak ne olur diye bir hava uyan­
dırdı. Bu açıdan da tehlikeliydi.
M.U.- Bu çok tehlikeli bir şey. Ama şöyle bir
inceleyelim doğru dürüst Nâzım nerelerden gelmiş o
tiyatroya, şiiriyle bağlantısını bulalım. Aslında şiirleri
de bir tiyatro Nâzım'ın. Örneğin bir Benerci, korkunç
modern bir tiyatro. Önce ben adapte edeyim dedim,
fakat hayır, olduğu gibi koydum, herkes nereden çıktı
bu modern tiyatro, dediler; Nâzım'ın fantastiğini bula­
rak koydum.
Fransada hem ilkokul hem de lise kitaplarında
Nâzım'ın Baudelair, Rimbaud'un yanında yeri var.
pe
cy
a
A.T.-Nâzım hapisanede oyun yazıyor ve o
zaman için bu oyunların oynanması da söz konusu
değil. Çünkü daha on yıl yatacak içeride Nâzım. Ve
bu oyunlarda en modern tiyatro biçimlerini kullanı­
yor, ama ne yazık ki bunları düşünüp bulan tiyatro
adamı kendi ülkesinde tiyatrosunu bulamıyor. Biran
için düşünelim eğer Türkiye'de tiyatrosunu bulabil­
seydi, oyuncusuyla yöneticisiyle, müzikçisiyle ve dekorcusuyla kendi öz tiyatrosunu bulsaydı mutlaka
müthiş şeyler ortaya çıkacaktı.
Y.O.- Yani bir anlamda demek ki, şiirinin arka­
sındaki tiyatroyu görmek kadar, tiyatrosunun arkasın­
daki şiirini görmek gerekir.
M.U.- Evet, çok güzel özetledi Yılmaz dedikle­
rimizi. Evet, işte mesele bu.
Y.O. - Ben şunun altını çizmek isterim , Nâzım
tevazuyla "ben üçüncü sınıf bir dram yazarıyım" dedi
diye onu iyi bir tiyatro yazarı saymamak bence çok
yanlış. Buna sığınmak doğru değil, gerçekçi değil.
M.U.- Burada mesele tiyatro dilini yakalamak.
Mesela Sevdalı Bulutu alayım, ben sanıyorum
Nâzım'a herşeyi ile sadık kaldım. Ama Nâzım beni ve
oyuncuları, hepimizi uçurdu; oyun gerçekle başladı
fantastiğe gidiyordu metafora girerken tekrar gerçeğe
döndü. Bizi uçuran, bize bütün bu ilhamı veren Nâ­
zımdır.
Nâzım
Hikmet'in
T.Y.Ö.- Görünen o ki dört yönetmen ortak bir
noktada birleşiyor.
Nâzım Hikmetin çok değerli bir oyun yazarı ol­
duğu konusunda ortak bir kanı var. Önemli olan eser­
lerinin alt metnini yakalayıp yorumlayabilmek.
Nâzım, oyunlarını yöneteceklere çok geniş yaratıcılık
fırsatı veren, modern tiyatronun bütün biçim ve öğele­
rini kullanan ve bunları çok seneler önce yapmış bir
oyun yazarımız. Daha oynanmamış bir yığın oyunu
olan Nâzım'ın, yeni dönemde, yeni yönetmenlerce bol
bol ele alınmasını diliyorum.
Teşekkür ederim.
ülkemizde sahnelenen
•
eserleri
OYUNLAR
1931 Kafatası Muhsin Ertuğrul İst. Şehir Tiy. /1932 Bir Ölü Evi Muhsin Ertuğrul İst. Şehir Tiy. /1934 Unutulan
Adam Muhsin Ertuğrul İst. Şehir Tiy. /1937 Unutulan Adam Sadi Tek Sadi Tek Tiy. /1965 Ferhat ile Şirin Engin
Cezzar E.Cezzar-G.Sururi Tiy./ 1967 Yolcu Sermet Çağan Gen-Ar Tiy. /1975 Yusuf-İle Menofis Yılmaz Onay Ank.
Çağdaş Sahne /1977 Sabahat Ali Taygun İst. Şehir Tiy. /1977 Yolcu Savaş Dinçel İst. Şehir Tiy. /1978 Kafatası Ali
Taygun İst. Şehir Tiy./ 1978 Fatma Ali Ve Başkaları Yılmaz Onay Eti Kültür Mer. (Okuma Tiyatrosu) / 1979 Ferhat
İle Şirin Ergin Orbey AST/1979 Kafatası Metin Balay AST(Gençlik Sah.)/1989 Yusuf İle Menofis Yılmaz
Onay AST /1991 İvan İvanoviç Varmıydı Yokmuydu? K e n a n Işık Bakırköy B. Tiy. / 1992 Yolcu Rutkay Aziz AST
(3.1.1992)
UYARLAMALAR
1974 Kerem Gibi Genco Erkal Dostlar Tiy. /1976 Kuvayi Milliye Ali Taygun Atik. Çağdaş Sahne /1/978 Jakond İle
Si-Ya-U ve Taranta Babu'ya Mektuplar(*) Ergin Orbey İst. Şehir Tiy. /1991 Sevdalı Bulut (**) Mehmet Ulusoy Dostlar Tiy. /1991 Kuvayi Milliye Destanı Oğuz Aral Kent Oyuncuları
(*) Bu oyun Küba'daki 167 ülkenin katıldığı Festivale de katıldı. (**)İlk kez 1973'te Paris'te sergilendi.
18
pe
cy
a
Bizi çevremizdekiler mi yönetiyor?
Aile Şerefi
anlamsız
Yazan
: Gülsün Siren
Yöneten
: Engin Gürmen
Dekor
: Aydoğmuş
Kostüm
: Canan Göknil
Müzik
: Esin Engin
Oynayanlar : Gül Gülgün,Celile Tolon, Gökhan Mete,
Candan Sabuncu, Berna Laçin, Selçuk
Soğukçay, Ceyhun Erden, Ekrem
Dümer, Mehmet Asa, Süleyman
Balçın, Uğurtan Atakan,
Münir Kutluğ
Mutsuzluluğun
nedenleri
Ayşe
ATEŞ
ir ailenin tüm bireyleri tek tek yara
alıyor, ailenin bütünlüğü ise hep­
ten yok oluyor. Üstelik tüm bunla­
rın nedeni de sadece çevre kaygı­
sı, 'herkes ne der' düşüncesi.
B
sanıyorum. Mümkün olduğunca, doğal,
abartısız vermeye çalıştık, kalın hatlar taşı­
mamasına özen gösterdik, ama elbette ki
altı çizili şeyler de var.
Şehir Tiyatroları, Üsküdar Musahipzade Celal Sahnesinde sergilenen, Gülsün
Siren'in yaşanmış bir olaydan yola çıkarak
yazdığı Aile
Şerefi'nde,
oyun boyunca
zaman zaman gülerek, eğlenerek, zaman
zaman üzülerek, eseflenerek, bu düşünceyi
görüyoruz.
cy
a
Ailenin küçük kardeşi Afet'in bilinçsiz
de olsa, özgürlüğünü savunması, ailenin
diğer fertlerinin de tutucu düşüncelerinden
vazgeçmeyerek kendi mutsuzluklarını ha­
zırlamaları...Oyun bu esas alınarak, devam
ediyor. Yanlış görülen düşünce ve davra­
nışlar, yine oyunun bir karakteri tarafından
eleştiriliyor. Ancak yüzde yüz aile de yar­
gılanmıyor, suçlanamıyor. Yaptıklarına
yanlış da olsa köklü bir inançları var. Bu
nedenle hoşgörüye çok yer verilmesi ge­
rekliliği var ve rejide de buna özen göste­
rildi.
Köhnemiş değerlerin gençlerin yaşa­
mını olumsuz yönde nasıl etkileyebileceği­
ni, 'herkes ne der' fikrinin aileleri nasıl ha­
taya sürükleyebileceğini sergileyen oyuna
ilişkin, yönetmen Engin Gürmen, soyut
kavramlar yüzünden bir ailenin çöküp par­
çalanmasının altını çiziyor.
Aile Şerefi, Gülsün Siren'in oynanan
ilk oyunu. Bu sevindirici bir nokta bence.
Yeni yazarlar kazandırılmasını Şehir Tiyatrolan'nın görevlerinden kabul ediyoruz ve
mutlu oluyoruz.
En şanslı olduğum konu da kadro.
Aramızda çok iyi bir diyalog var. Her şey
sevecenlikle kotarıldı. Başarıda katkısı ol­
duğuna inandığım için bunun altını çizmek
isterim.
pe
Yönetmen
Engin Gürmen
ve oyundan
bir sahne
Günümüzde başlayıp 35 yıl öncesine
dönen oyunda, geçmişiyle çok övünen,
kent-soylu bir ailenin, 'başkaları ne düşü­
nür, biz filanca kişinin soyundan geliyoruz'
gibi soyut kavramlar yüzünden nasıl
çöküp, parçalandığı anlatılmakta.
Oyunda karakterler çok iyi çizilmiş,
izleyen herkes kendisinden bir parça bulu­
yor. Başarının kaynağının da bu olduğunu
Düzeltme:
Dergimizin 10. sayı 13. sayfasındaki, Fır­
tına oyununu işleyen yazımızda, Shakespeare'in
bu oyununun Türkçe'ye çevirilmesi ve Türk
oyuncular tarafından oynanmasına ilişkin yan­
lış tarih verilmiştir. Sayın Engin Gürmen'in
ikazı üzerine yapılan araştırmaya göre oyun,
ilk kez İstanbul Şehir Tiyatroları'nda, 1946'da
C. Balkır'ın, 1952'de ise H. Derinin çevirisiyle,
sahnelenmiştir. Düzeltir, özür dileriz.
20
pe
cy
a
luğu, Mae dejenere gençliği, Cici Hala ise ce­
sedi simgeliyor. Oyuna egemen olan bu ailenin
dramı. Ama dikkatle bakıldığında algıladığımız
mesaj çok farklı. Tohum, doğanın kendi koşullarına
bırakılmamıştır. Radyasyonla yapay bir ortam oluş­
turulmuştur. Böyle bir ortamda da sağlıklı ve uygun
koşullar hazırlandığında her zaman verim alınması
mümkün.. Tıpkı insanlar gibi.. Bizlerin de sağlıklı ve
verimli olabilmemiz için uygun koşullara ihtiyacımız
var. Yazarın Janece kişiliği ile vermek istediği bir
başka mesaj ise, bilim, insanların yararına kullanıl­
dığı zaman bilimdir. Başka canlıların ölümü pahası­
na bilimin yararlı hiçbir yanı yoktur. Örneğin, Janece
deney adına kediyi canlı canlı tencereye atıp kayna­
tır. Bu bence, Napalm bombasıyla eşdeğer..
Radyasyonla yazar neyi simgelemiş olabilir?
Radyasyon mekanik bir müdahaledir. Rejim
gibi, otorite gibi, yaşadığımız ortam gibi... Radyas­
yonun ölçüsü kaçtığında, tohum ya ölüyor ya da çi­
çekler cüce kalıyor. Kadife çiçekleri ile simgelenen
dozunda yapılacak bir müdahale. Sadece Amerikan
orta sınıfı yaşamıyor bu mekanik müdahaleleri, biz
de yaşıyoruz. Kısacası insanı kurtaracak olan insan­
dır. Ama onlara doğru baktığımız, onları doğru algı­
ladığımız ve doğru müdahaleler yaptığımız sürece...
İzmir Devlet Tiyatrolarında
"Kadife Çiçekleri"
Umutla biten bir
'radyasyon'
oyunu
a
B
cy
ütün kalbimle inanıyorum ki insanlık bir
gün, insan olduğu için utanç duymayacak.
Atomun getireceği büyü dolu ve güzel
enerjiyi insanlık, insanlık uğruna, tüm in­
sanların yararına kullanmayı başara-
cak..."
Yukarıdaki sözler, Kadife Çiçekleri'ndeki Tillie'ye ait. Tillie yoluyla, bilimin insanlık yararına ve
doğru kullanılmasını öğütlüyor, Paul Zindel. Yönet­
men, Mehmet Büyükağaoğlu yazar hakkında şu bilgi­
leri veriyor: Paul Zindel aslında bir kimyager, oyun
yazarı değil. Kadife Çiçekleri onun ilk ve tek
oyunu. Yazarın kimya dalında Nobel ödülü var.
Kendini tamamen bilime adamış biri. Oyunda adı
geçen Mr. Goodman aslında kendisi. Tillie de ger­
çekte kendi öğrencilerinden biri zaten.
Oyun, özelde bir ailenin traji-komik görüntüsü­
nü, genelde ise bir insanlık durumunu sergiler. Beatrice, kızları Mae ve Tillie ile yaşayan orta yaşlı, dul
bir kadındır. Evde, para için bakmak zorunda kaldık­
ları felçli, yaşlı kadın "Cici Hala" da vardır.
Giyinip süslenmekten başka bir şey düşünme­
yen hoppa Mae ile kendini okuldaki fen çalışmaları­
na vermiş, içine kapalı Tillie arasında uçuk-kaçık bir
pe
Zerrin
AKDENİZLİ
Yazarın radyasyona bu kadar iyimser bakması­
nı nasıl açıklıyorsunuz?
Oyun, 1969 yılında yazılmış. O yıl henüz Çernobil faciası yaşanmamıştı. Radyasyon bu kadar se­
vimsiz değildi tabii. Hatta, mesajı yanlış algılatabilir
düşüncesiyle, Tillie'nin finaldeki radyasyonu övücü
sözlerini değiştirmek zorunda kaldık.
Oyunun başında bilinçli olarak yaptığınız bir
kaos yaşanıyor. Bunun üzerine ne söylemek istersi­
niz?
Oyundaki kişiler oldukça karmaşık ve denge­
siz. Bu yüzden, sahnede özellikle dekoruyla, kostü­
müyle ve kişilikleriyle bir kaosu göstermek istedim.
Bu niye bağırıyor? Bu niye böyle konuşuyor? Bu
niye şimdi bunu yaptı? Bu kaos yansıtıldıktan sonra
zaten olaylar dramatik kurgu içinde olgunlaşıp bir
sonuca ulaşıyor. Seyirci, bu kişilerle özdeşsin, bu
süreç içerisinde kendini sorgulasın, kendi yaşamın­
dan bir parça bulsun, hatta kendisiyle hesaplaşsın is­
tedim. Kendi hesabıma amaçladığım şeyi gerçekleş­
tirdiğime inanıyorum.
İyimserlikle karamsarlığın, haklıyla haksızın,
komediyle trajedinin içice geçtiği bu oyunda umutla
biten bir son var. Hayatın bütün hızına, yüküne ve
acılarına karşın aradığımız tek şey de bu değil mi
zaten... •
"Deli Betty" adıyla toplumun dışladığı bu kadı­
na yaptığı hiçbir şey için kızamayız. Tillie'yi okulda­
ki çalışmalara yollamaz, gereksiz görür. Çünkü
deney, fen, mutasyon, radyasyon ona çok uzak söz­
cüklerdir. Ona göre yaşamsal olan Tillie'nin bir an
önce işe girip hayatını kazanmasıdır. Bütün bunlara
rağmen Tillie yaptığı deneyle, annesinin de gurur
duyabileceği bir başarı kazanır ve ödü! alır. Küçük
bir saksıya ektiği kadife çiçeği tohumunun büyümesi­
ni sağlamıştır. Atomun büyülü gücünü keşfeden Til­
lie, dünyanın daha da güzelleşeceğine inanır ve ken­
dini artık daha önemli hisseder.
Kadife
Çiçekleri
Yazan
: Paul Zindel
Çeviren
: Nüvit Özdoğru
Yöneten
: Mehmet Büyükağaoğlu
Dekor
: Tayfun Cebi
Kostüm
: Esra Selah
Işık
. : Kemal Gürgün
Oynayanlar : Melek Tartan, Müge Arıcılar,
Filiz Pehlivan, Türkan Bora, Füsun
Masri
Yönetmen Büyükağaoğlu, oyundan bahseder­
ken Tillie'nin doğru bilimselliği simgelediğini söylü­
yor ve şunları ekliyor: Oyunda Beatrice yok olmuş
22
cy
a
pe
Diyarbakır
Şehir
Tiyatrosu 'nu
takdim
ederim
iyarbakır'da geçen yıl kurulan Bele­
diye Şehir Tiyatrosu, Körfez krizinin
doruğa tırmandığı günlerde ve tam
savaşın eşiğinde, Orhan Asena'nın
Atçalı Kel Mehmet oyunuyla, 12 Ocak 1991
akşamı perdesini açtı.
Bilindiği gibi, bu kentte yerleşik düzende
çalışan Devlet Tiyatrosu da bulunmaktadır. 29
Ekim 1988'de hizmete giren Devlet Tiyatrosu
380, Şehir Tiyatrosu ise 350 kişiliktir.
Demek ki son üç yıl içinde Diyarbakır'da
730 seyirci kapasiteli iki sanat kurumu ard arda
devreye sokulmuş oluyur. Merkez nüfusu 400
bin dolayında olan bir kentte 730 tiyatro koltu­
ğu
Bundan daha güzel ne var? Darısı öteki
kentlerimizin başına!
Kente ikinci tiyatroyu hemen hemen tek
başına kazandıran ve buraya "Dr. Orhan
Asena Sahnesi" adını veren Belediye Başkam
Turgut Atalay, konulara makro ölçekte yaklaş­
mayı bilen genç, bilgili, bilinçli, aynı zamanda
alçakgönüllü bir yönetici.
Kültür Müdürü Nevin Soyukaya da, baş­
kanın tasarılarını gerçekleştirmede sorumluluğu
paylaşan, herşeyin daha iyi olması için çaba
gösteren, yaptığı işi severek ve heyecan duya­
rak yapan bir kişi.
Diyarbakır'ın o sert kara iklimine karşın,
Hüseyin fidanın dikilmesinden ağacın meyve vermesine
Mumcu, Ziya değin birbuçuk yıldan beri genel sanat yönet­
Demirel, Tur­ meni sıfatıyla görev yapanlardan biri de Devlet
gut Atalay ve Tiyatrosu'nun eski sanatçılarından Ziya Demi­
Orhan Asena rel.
a
D
pe
cy
Tahir
ÖZÇELİK
1919 doğumlu bu tiyatro kurdu, dikilen fi­
danı sağlıklı bir ormana dönüştürmenin savaşamını veriyor, hem de bir sürü bürokratik zorlu­
ğu, sanata karşı duyarsız, kendini dünyanın
merkezi sanan politika hünerbazlarının çıkarttı­
ğı engelleri göğüsleyerek...
Ziya Hoca tam anlamıyla bir "idealist"!
Gruptaki genç sanatçılara da değinmemiz
gerekir. Son seçimlerin hemen ardından sınavla
geçici kadroya alınan pırıl pırıl 27 kişi, büyük
çoğunluğu yörenin insanı. Aralarında öğrenci,
Fransız filolojisi mezunu, tıp doktoru olanlar da
var. Bazıları amatör tiyatro deneyimli.
Şimdi, yazımızı okuyanlar akademik öğ­
renim tezgâhından geçmemiş bu sanatçıların,
dolayısıyla Diyarbakır Şehir Tiyatrosu'nda sah­
nelenen oyunların niteliği hakkında kuşku du­
yabilir. "Akademik" öğrenimin, daha açıkçası
konservatuvar ya da fakültelerde oyunculuk
dersleri okumanın önemini ve gerekliliğini yadsımamakla birlikte, her şeyin bununla bitmedi­
ğini de biliyoruz.
Diyarbakır Şehir Tiyatrosu'nun oyuncuları
eksiklerini gidermenin, kendilerini yetiştirme­
nin, bilgi dağarcıklarını zenginleştirmenin he­
yecanını taşıyorlar.
Topluluk, geçen yaz başlarında YapıKredi Bankası'nın Gençlik Festivalı"ne katıl­
mak için İstanbul'a gelmiş, Rumelihisarı'nda
oynadığı Atçalı Kel Mehmet'le övgü toplamış­
tı.
Ancak şurasını da gözden uzak tutamayız.
Diyarbakır Belediye Başkanlığı, ilk meyveleri­
ni veren ağacın hastalanmaması ve kurumaması
için, sanatçıların eğitimine de önem vermelidir,
düşüncesindeyiz. Zira Demirel ustamız, birbu­
çuk yıldan beri hem yönetmenlik, hem eğit­
menlik, hem de idari ve teknik ayrıntılarla il­
gilenmek gibi ayrı ayrı işlerin tüm yükünü
omuzlarında taşımaktadır.
Ne yapılabilir?
Bu konuda biz şunu öneririz: ilkin, komşu
Devlet Tiyatrosu ile işbirliğine gidilerek, sanat­
çıların bu kurumdaki iç-eğitim çalışmalarına
katılmaları sağlanabilir. Öte yandan Beklan
Algan, Çetin İpekkaya, Haldun Marlalı, Yılmaz
Onay gibi yönetmenler, Doç. Dr. Zehra İpşiroğlu, Prof. Dr. Cevat Çapan, Prof. Dr. Özdemir
Nutku vb. tiyatro bilimcileri ile seminerler dü­
zenlenebilir.
Türkiye Eleştirmenler Birliği'nin ülke
çapında uygulamayı tasarladığı bu tür seminer­
ler hazırlığı içinde olduğunu da bu vesileyle
anımsatalım.
Yazımızı noktalamadan önce şunu da özel
tiyatro topluluklarına duyuralım ki, Orhan
Asena Sahnesi Diyarbakır'a turneye gelecek
topluluklar için de elverişlidir. (İlgilenenler için
belediyenin fax numarası: 831-44173.) •
24
Çiçek
Sepetli
Kız
Yazan
Yönetmen
Dek. Kost.
Oyuncular
: Yıldırım Keskin
:Erol Keskin
:Feyza Zeybek
:Tomris İncer,
Mehmet Gürhan,
Vildan Türkbaş
Y
Kıstırılmış bir yaşamın öyküsü
a
Çiçek
Sepetli
pe
cy
ıldırım Keskin, tiyat­
romuzun
kendine
özgü anlatım biçemine sahip oyun yazarla­
rından biridir. Uzaktakiler adlı
oyunuyla başlayan oyun yazarlı­
ğı serüveninin 6. oyunu Çiçek
Sepetli Kız, 1991-92 sezonunda İstanbul Bele­
diyesi Şehir Tiyatroları Harbiye Cep Tiyarosu'nda ilk kez seyirci karşısına çıkıyor.
İnsansızlar, Soruşturma, Tut ki Ölecek­
sin, Aklı Başında Bir Adam, yazarın diğer
oyunlarıdır. Ayrıca 1944 yılından beri çeşitli
dergilerde yazıları ve eleştirileri yayınlandı.
1957 yılında yayınlanmış Zürih'te tanıdığı
Türk öğrencilerinin yaşamını konu alan Bir
Gecenin Beyliği adlı bir de romanı var.
1932 yılında Erzincan'da doğan Keskin,
Galatasaray Lisesi'ni, ardından 1957'de Lausanne Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi.
Aynı yıl Dışişleri Bakanlığı'nda çalışmaya baş­
ladı. Dışişlerinin değişik yerlerinde görevler
aldı. Bugün Brüksel'de Büyükelçi olarak Dışiş­
lerindeki görevine devam etmekte.
Yıldırım Keskin'in oyunlarında olay örgü­
sünden daha çok karakterler ön plandadır.
Oyun karakterlerinin kendi gerçeklerinden kaç­
maları, özgürlük sorunları olması, toplumsal
çevrenin ve doğanın baskısı altında ezilmeleri,
kimliklerinden ve mutluluklarından ödün ver­
meleri, kararsızlıkları, karmaşık bir ortamda
yaşamaları, ilişkilerinde rastlantısallığın önem­
li bir yer tutuması, düşünceleriyle katılmadıkla­
rı bir dünyada bulunduklarına inanmaları,
oyunlarının en temel özellik
lerindendir.
Şehir Tiyatroları'nda sergilenen Çiçek Se­
petli Kız'ın üç oyun kişisi ilişkileri, düşüncele­
ri, sorunları ve umutlarıyla, yazarın yapıtlarındaki temel özelliklerin tümünü kendinde
toplar. Adam iyi bir ressam olmaya tutkun ol­
masına karşın başka bir mesleği yaparak yaşa­
mını kazanıyor, sevgisinden kuşku duyduğu bir
kadınla yaşıyor. Kadın, adam yüzünden geçir­
diği bir kazadan ötürü sakat kalmış, eylemsiz
yaşamında gelecekten çok geçmişine umutla
bakıyor. Hizmetçi kız, kendisi, çevresi üzerine
Kız
kafa yormadan herşeyi olduğu gibi kabul
ederken başka bir tutsaklık içinde yaşamını sürdürmekte.
Oyun kişileri, daralmasına kendilerinin
neden oldukları bir ortamı paylaşırlar. Sanki
kıstırılmış bir yaşamdır onlarınki. Bir yemek
daveti, farklı bir giysi giymek, bol buzlu bir
viski soda, üst kattaki kapının penceresinden lo­
kantayı ve insanları binbir güçlük içinde seyret­
mek, ayna karşısına geçip şöyle bir makyaj
yapıp süslenmek gibi umut taşıyan şeyler bile
sıkıntı içindeki ortamı değiştiremez. Hizmetçi
kız, böylesi bir ortamın dışına kendini atarken
bile bu ortamın oluşmasında geçmişte yaşanan­
lar adına payı olan adamla gider. Belki de kadı­
nın geçmişte yaşadığı sürece girer. Oyun kişile­
ri sınırları belli bir dairenin dışına asla
çıkamazlar.•
H. Zafer
ŞAHİN
Yıldırım Keskin'in oyunlarında olay
örgüsünden daha çok karakter ön
plandadır. Karakterleriyle
düşünceleriyle katılmadıkları bir
dünyada bulunduklarına inanmaları,
oyunlarının en temel özelliklerindendir.
25
pe
cy
a
pe
cy
a
a
cy
pe
B
Bir tiyatro kitabı:
o y u t Yayınevi, Vasıf
Öngören'le başlayan
Toplu Eserleri dizisi­
ni,
Turgut
Özakman'ın oyunlarını yayınlayarak
s ü r d ü r ü y o r . Ah Şu Gençler,
Töre, Ocak adlı oyunlar Turgut
Özakman'ın Toplu Eserleri dizi­
sindeki ilk kitapta yer alıyorlar.
Aslında bu üç oyundan ikisi
yakın d ö n e m d e yazıldı ve sah­
nelendi. Ocak ise yazarın sanat
yaşamında olduğu kadar d r a m a ­
tik yazınımız için de önemli bir
yere sahip.
Töre, ülkemizin gerçeği­
nin acı bir yanını aktarmanın
ötesinde, insanımızın düşlerini,
beklentilerini, umutlarını anlat­
m a k t a . Aslında Turgut Özakman'ın t ü m oyunlarında önemli
bir öge olarak var olan u m u t ,
T ö r e ' d e bir laytmotif olarak
değil, insanların gündelik ger­
çeklerinin
işlevsel bir motifi
olarak kullanılmıştır.
pe
Ah Şu Gençler'e genel bir
açıdan bakarsak iki önemli şeyi
görürüz. Birincisi, Turgut Özakman'ın oyun yazarlığı birikimi
oyunda en işlevsel biçimde kul­
lanılmıştır. Özellikle tarihsel ko­
nulu oyunlarında kullandığı ge­
leneksel tiyatromuzun biçemi ve
dili Ah Şu G e n ç l e r ' d e k i çağdaş
konularda ele alınmıştır. İkinci­
si, oyunun konusunun ülkemiz
dramatik yazınında başka bir ör­
neğinin olmaması. Gençlik so­
runları birçok yazarımız tarafın­
dan yalnızca bir yanıyla ele
alınmasına karşın, Turgut Özakm a n tarafından çok geniş yelpa­
zede değerlendirilmiştir. Bunda
en önemli öge, k o n u n u n h e m
gençler h e m de erişkinler yö­
n ü n d e n gösterilmesi, belki d e .
oyun. Yazar, oyunda k o n u n u n
acılı yanının toplumsal nedenle­
ri yerine, böylesi acılı bir olayın
içindeki kişilerin "insan" yanını
anlatmayı seçmiş. Törenin ku­
rallarıyla köşeye sıkıştırdığı in­
sanın, törenin gereğini yerine
getirişinden
sonraki
yaşamı
oyunun h e m konusunu hem de
içeriğini
belirlemekte.
SuçSığınma-Sevgi, ancak bunların
ötesinde törenin değişmezliği­
nin acılı sonu hazırlaması, oyun
kişilerindeki u m u d u hiç yoketmiyor. U m u t , karakterlerin bi­
çimlenişinin, olayların akışının
ana kaynağını oluşturmakta.
Töre, toplumsal yaşamımı­
zın acılarından biri olan kan da­
vası konusu üzerine kurulu bir
DÜZELTME
1 1 . sayımızda 4. sayfada "An­
kara S a n a t K u r u m u Ö d ü l l e r i "
h a b e r i n d e N e v r a Serezli'nin
aldığı
ödül
Karmakarışık
o y u n u n d a k i rolü ile değil Çıl­
gın Sonbahar adlı o y u n u n d a ­
ki rolü ile olacaktır. D ü z e l t i r
ö z ü r dileriz
Gençler
Ocak, yazıldığı d ö n e m i n tarih­
sel gerçeğine bir bakıştır.
Sanayileşmenin,
ekono­
mik dönüşümlerin karşısında,
direnmeye çalışan bir ailenin
öyküsüdür Ocak. Oyunda her
karakter umutlarının, düşlerinin
yaşamın karşısında tükenişini
anlatmak için vardır sanki...
Karakterler kendi dışlarındaki
nedenlerden ötürü çaresizlikle
umut arasında yaşarlar. U m u t ­
larının tükenişi, çaresizlik aile­
nin toplumsal yapı ve çevre
karşısında
yenilgisi
olduğu
kadar, aileyi dayanışmaya götü­
ren unsurdur da...
H. Zafer
ŞAHİN
a
Ah Şu Gençler, ü l k e m i z d e
tartışılagelinen "gençlik tiyatro­
su" kavramına, dramatik yazar­
lık adına önemli katkıda bulu­
nan
bir
oyun.
Gençliğin
sorunlarına "güleryüzlü" yakla­
şımıyla çözümler arayan oyu­
n u n her sahnesinde ayrı bir
sorun ele alınmakta.
Ah Şu
Töre
Ocak
cy
Özakman'ın bu üç oyunu,
ödenekli ve özel tiyatrolar ile
amatör topluluklarca sahnelen­
di, sahnelenmekte.
Turgut Özakman
Toplu Eserleri-1
Sevda Şener'in t i y a t r o m u ­
zun "klasiklerindendir" dediği
Ocak, Turgut Özakman'ın ol­
gunluk d ö n e m i oyunlarındandır.
İlk kez
1962'de sahnelenen
Kısacası,
hızla değişen,
değiştiği kadar değer yıkımını
ve değer edinimini yaşarken,
böylesi bir gelişmeye bir türlü
nokta koyamayan t o p l u m u m u ­
za
Ocak'ın
söyleyecek çok
sözü var.
Yazarın Toplu Eserleri'nin
bu ilk kitabı, o n u n yazarlık se­
rüveni ve yönelişlerini tanıma­
mız açısından önemli olduğu
kadar, dramatik yazınımızın
yakın d ö n e m i n i n önemli bir ya­
zarını tanıtmak açısından da
önemlidir. •
Tiyatro...Tiyatro
dergisine abone olun.
Derginiz T i y a t r o . . . T i y a t r o ' n u n eksiksiz elinize ulaşmasını
istiyorsanız abone olun.
Abone bedeli: Yıllık 40.000 TL Yurtdışı:25 D M .
Posta Çek. H e s : Tem Yapım 655074
Banka Hesap N o : T. İş Bankası Cihangir Şb. 178117
29
cy
a
pe
a
cy
pe
pe
cy
a