Umutla biten bir `radyasyon` oyunu
Transkript
Umutla biten bir `radyasyon` oyunu
pe cy a İÇİNDEKİLER 10-11 12 15 16-17 17 20 22 24 25 29 30 Haberler Hapishanede devrimci-eşcinsel bu luşması • Örümcek Kadının Öpücüğü — Bizim Tiyatro "Yıldız Mahkemesi" Fatih Tiyatrosun da Hüzünlü Bir Komedi • İstanbul Şehirtiyatrosu Sevgisizliğin Umutsuzluğa Dönüşümü*İstanbul Devlet Tiyatrosu AST'da "Yolcu" Ankara Sanat Tiyatrosu Nazım Hikmet Önemli Bir Oyun Yazarıdır *Söyleşi::M.UIusoyY.Onay-A.Taygun-K-Işık Bağışla Nazım*Orhan Alkaya Mutsuzluğun Anlamsız Nedenleri • İstanbul Şehir Tiyatrosu Umutla Biten Bir 'Radyasyon' Oyunu • İzmir Devlet Tiyatrosu Diyarbakır Şehir Tiyatrosu* Tahir Özçelik Çiçek sepetli Kız* İstanbul Şehir Tiyatrosu Kitap Tanıtım*H. Zafer Şahin Tiyatrolar Rehberi KAPAK: Nâzım Hikmet'in bir çalışması (detay) G eçen sayılarımızda dile getirdiğimiz istek ve beklentilerden bazıları nın hayata geçmiş olması umut verici... Özel tiyatrolara 1991'de verilen yardımın bir evvelki yıla göre az ol duğunu, bu nedenle yeni hükümetten, yardımın takviye edilmesini istemiştik. Yeni Kültür Bakanı özel tiyatrolara 1.1 milyar ilave yardımı gerçek leştirdi (Birer ay ara ile ve iki eşit taksitle ödenecek). Yeni verilenle birlikte 1991 yılı toplam yardım tutarı 2.870 milyara ulaşarak, 1990 toplamı olan 2.550 milyarı % 12 geçmeyi başardı. % 60-70 enflasyonun yaşandığı bir ortamda bu artışın az olduğu bir gerçek. Ama yine de, yeni hükümetin tiyatrolarımızın bu sorununa çare bulma girişimi sevindirici. Ekim sayımızda İ.T.Ü.'nin Maçka'daki salonunu özel tiyatrolara açmasını (Dostlar Tiyatrosu) umut verici bir gelişme olarak belirtmiş ve "umarız arkası gelir" demiştik. Bu kez Milli Eğitim Bakanlığı kendine bağlı olan NişantaşıTeşvikiye Caddesi üzerindeki Rüştü Uzel Meslek Lisesi Salonu'nu Yeditepe Oyuncuları'na kiraladı. Artık, sevgili Hadi Çaman, bu olanaklı salonda göste rilerini 17 Ocak 1992'den başlayarak sürdürebilecek. Bu gelişmeyi de memnun lukla karşılıyor ve Milli Eğitim Bakanlığı ve İstanbul Valiliği'ne, tiyatro sanatı adına, teşekkür ediyoruz. Bizim kanımıza göre tiyatromuzun en önemli sorunu ve beklentisi hâlâ bir Tİ YATRO YASASI'na sahip olmamasıdır. Demokratik, katılımcı, kültürümüze kalıcı hizmetler sunacak bir Tiyatro Yasası'nın çıkarılması konusunda girişimde bulunmaya ilgilileri çağırmak istiyoruz. Tiyatro Yasası konusunda sözü olanla rın, bu konuya katkıda bulunacakların yazılarını bekliyoruz. Özel tiyatrolara ya pılacak yardımlar bu yasa içinde, kişilerin subjektif ve politik takdirlerine bıra kılmadan ilkeli ölçütlerle belirlenmeli. Meselâ, "özel tiyatrolara bir yılda verilecek yardım Devlet Tiyatroları'nın o yılki bütçesinin % 15'inden az ola maz" gibi somut ifadeli maddeler bulunmalı. Sayın Fikri Sağlar'ın bu konuya olumlu yaklaşacağını umuyoruz. (Bu arada, sayın Mehmet Ulusoy'un, kendi ti yatrosuna Fransız Hükümeti'nin verdiği son yıllık yardım tutarının, bu yıl ülke mizde 42 tiyatroya devletin yaptığı 1,770 Milyar lira yardımdan fazla olduğunu söylediğini belirtmede yarar görüyorum.) Bu yıl, geçen sayımızda da belirttiğimiz gibi, Nâzım Hikmet'in 90. doğum yılı kutlanacak. Bu sayımızda, bu anma etkinliklerine biz de kendi konumuzda bir katkıda bulunmak istedik. Nâzım'ın oyunlarını yönetmiş dört değerli yönetme nimiz, Mehmet Ulusoy, Yılmaz Onay, Ali Taygun ve Kenan Işık dergimizde, Nâzım'ın oyun yazarlığı üzerine tartıştılar. Ayrıca Danışma Kurulu üyemiz ti yatrocu ve yazar arkadaşımız Orhan Alkaya, Nâzım'la ilgili ilginç bir öneri ge tiriyor. Bu önerinin Nâzım'ı sevenlerce çok olumlu karşılanacağını umuyorum. Bu sayının kapağında Nâzım'ın başka bir sanat dalından, resim çalışmalarından bir örnek sunuyoruz. Böylece bu büyük sanatçının başka bir yönünün hatırlan masına da yardımcı olmak istedik. pe Sinan Şanlıer'den temin edilmiştir. Merhaba cy a 4-6 8-9 Dergimizin hangi koşullarda çıkıp siz tiyatroseverlere ulaştığını hepiniz biliyor sunuz. Maliyetlerin artışı sayfalarımızı arttırmamıza engel oluyor; oysa yayım lanması gerekli yazıların sayısı gittikçe artıyor, bazı sayılarımızda o aya ait tüm yeni oyunları tanıtamıyoruz. Kuşe kağıt ve renkli baskı maliyetleri, 3. hamur kağıtla çıkan eski sayılarımıza göre 5-6 kat fazla; üstelik dergimize talep de git tikçe artıyor. Bu sorunları aşmak için yaptığımız girişimlerden biri de dergi için abone kampanyası açmak oldu. Dergimizi izleyen, devamlılığını isteyen tiyatrosever okuyucularımız ve kuruluşlardan dergimize abone olmalarını bekliyo ruz. Tiyatro... Tiyatro... AYLIK H A B E R TANITIM DERGİSİ S A Y I : 12/ O C A K 1 9 9 2 / 2 0 0 T L . Sağlıklı, başarılı yeni bir yıl dileği ile... T. Yılmaz ÖGÜT Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni: Tem Yapım Yayıncılık Ltd. Şti. adına T. Yılmaz Öğüt Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Mustafa Demirkanlı Yayın Koordinatörü: Nalân Özübek Danışma Kurulu: Orhan Alkaya, Rutkay Aziz, Genco Erkal, Fikret İlkiz, Yılmaz Onay, Ali Taygun, Işık Yenersu Basın ve Halkla İlişkiler: Enis Bakışkan Teknik Yönetmen: Sinan Şanlıer Katkıda Bulunanlar: Zerrin Akdenizli, Ayşe Ateş, H.Zafer Şahin, Tahir Özçelik, Rengin Uz, Zeynep Üskül Ankara Tem.: Koray Ergun Tel; (9-4) 125 02 56 İzmir Tem.: Ali Rıza Özbilgiç Tel: (9-51) 43 01 34 Samsun Tem.: Kaya Odabaşı Tel: (9-36) 12 25 12 Almanya Tem.: Levent Beceren, Berlin Tel: (9-9)49.30.6152020 Viyana Tem.: Uğur Özkan, Wien Tel: (9-9)432225051220 Ofset Hazırlık: Tem Yapım Tel: 149 87 37 Baskı: Boyut Matbaası: 5778641 Tem Yapım Yayıncılık Ltd. Şti. Oba Sok. 9/1 Cihangir/İstanbul Tel: 149 87 37-38 Fax:149 02 18 Abone Bedeli: Yıllık 40.000 TL. Yurtdışı: 25 DM Posta Çeki H e s . : Tem Yapım - 655 074 Banka Hesap No: T.İş Bankası-Cihangir Şb. 178117 Katkılarından dolayı TİYAP'a teşekkür ederiz. 3 İstanbul Kültür Festival Komitesi'nin Tiyatro Festivali için aldığı karar " 1 Kasım 1991 tarihinde Vakfımızda gerçek leştirilen Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali Danışma Kurulu olağan toplantısında, gelecek yıl larda Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali'nde yerli yapımların katılma koşulları ile ilgili yeni bir karar alınmıştır. Bilindiği gibi tiyatro sezonunun kapanmasıy la birlikte 19 Mayıs-5 Haziran tarihleri arasında gerçekleştirilen etkinliğimize katılmak için, eski uygulamaya göre daha önce İstanbul sahnelerinde yer almamış oyunların veya yeni yapımların alın ması koşulu gözetilmekteydi. Ancak gerek özel. gerekse resmi tiyatroların başta mali olmak üzere birçok haklı nedenden ötürü bu ön koşulu yerine getirememeleri ve organizasyonumuzun da kimi kez istemeden bu kuralı bozarak, daha önce sah nelenmiş olan yapımları da programa almak zo runda kalması nedeniyle, Danışma Kurulumuz ve Genel Müdürlüğümüz oybirliğiyle şu kararı almış tır: Bundan sonra Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali'ne katılacak olan yerli yapımlar, yıl içeri sinde sahnelenmiş oyunlar (ilk gösterimleri en geç 15 Mart tarihine kadar olanlar) arasından seçile cektir. Bu konuda Tiyatro Eleştirmenleri Derneği (TED) bir öneri paketi hazırlayarak Danışma Ku rulu ile Genel Müdürlüğü'müzün onayına suna caktır. Şehir Tiyatroları 'nda Ali Taygun M. Butterfly'ı hazırlıyor Gaziantep Belediyesi cy a İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları, Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nde Ocak ayı sonlarında yeni bir oyun sergilenecek: M. Butterfly. David Henry Hwang'ın yazdığı oyunu Ali Taygun sah neye koyuyor, Atıl Yalkut dekorunu, Sevin Çavdar ise kostümlerini hazırlıyor. Çin'de başlayıp Fransa'da cezaevinde sonlanan gerçek bir öykünün kahramanları, bu oyunda iki ayrı dünyanın değerlerini gündeme getiriyorlar. Polisiye bir gelişimin laytmotif oluşturduğu oyun, aslında insan insana ilişkinin başka bir boyutunu ele alıyor. Madam Butterfly operasına göndermelerle bezenen oyun, Çinli dansçı Song ve Rene Gallimard'ın ilişkilerinin altında yatan top lumsal nedenleri de sergiliyor. Büyükşehir Şehir Tiyatrosu açıldı Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu, 1991/92 ti yatro mevsimini, 22 Aralık tarihinde açtı. Böylece Uluslararası İstanbul Tiyatro Festi vali programında TED ile Danışma Kurulu'muzca görülüp onaylanmamış olan yerli yapımlar yer alamayacak; tiyatro toplulukları da, arzu ettikleri takdirde katılma önerilerini Vakfımıza olduğu gibi doğrudan Tiyatro Eleştirmenleri Derneği'ne yapabileceklerdir." İlk oyunlar Mehmet Baydur'un Kamyon ve Yılmaz Onay'ın Şarkılarımız Ölmesin adlı eserleri. pe Kamyon, İstanbul Şehir Tiyatrosu sanatçılarından Aytaç Yörükarslan tarafından sahneye konuyor, dekorları da aynı sanatçı ta rafından yapılıyor. 1991 yılında yazılmış olan Kamyon'un Gaziantep'deki bu gös terimi, aynı zamanda bu oyunun dünya premiere'i oldu. Ayrıca bu oyun, bu yıl Paris'te Fransızca olarak oynanacak. Şarkılarımız Ölmesin adlı çocuk oyunu, yazarı Yılmaz Onay tarafından sahnelendi. Dekorları, Ekrem Erkek tarafından gerçekleş tirildi. Enis Fosforoğlu Tiyatrosu turnede Ekim ve Kasım aylarında Koca Mustafapaşa'da, Çevre Tiyatrosu'nda oynayan Enis Fosfo roğlu Tiyatrosu, 15 Ocak'ta on günlük bir Güney turnesine çıkıyor. Kanlı Nigar'la Antalya, Mer sin ve ardından da İskenderun'a gidecek olan Enis Fosforoğlu Tiyatrosu, Şubat ayı içinde de bir Ka radeniz turnesine hazırlanıyor. İkinci turda Nuri Güngör'ün, 1987 yılında TOBAV ödülünü alan Bekir Olayı var. Bu, oyunun ilk sergilenmesi olacak. Daha sonra Tarık Günerel'in Büyüsayar adlı tek perdelik oyu nuyla, Ionesco'nun Kel Şarkıcı adlı oyunu birlikte sergilenecek. İdil Abla Çocuk Tiyatrosu Yeni bir tiyatro topluluğu : İstanbul Bulvar Tiyatrosu İdil Abla Çocuk Tiyatrosu, 5 Ocak'tan başlayarak, Kartal Kül tür Merkezi'nde, her pazar 1 l:30'da oyunlarını sergiliyor. Birbuçuk aydır salonsuzluk nedeniyle Sarıyer'deki ilkokullarda, deyimlerin öyküsünü konu edinen Çekirge Bir Sıçrar adlı oyunu sergileyen tiyatro, Yok mu Bize Can Veren adlı modern bir ortaoyunun da provalarını yapıyor. İdil Yazgan, "Salonsuzluk nedeniyle sezona başlayamamaktansa okul okul gezmeyi tercih ettik ve Sarıyer İlçe Milli Eğitim Müdürülüğü ile çalıştık. Bu işimizin zor tarafı, ama çocuklarla içiçe olmaktan mutluyuz" diyor. İstanbul Bulvar Tiyatrosu, İ. Galip'in yazıp, Er dinç Dinçer'in yönettiği Bizim Evde Şenlik Var adlı oyununu 10 Ocak 1992 tarihinde Bahçelievler Ünverdi Sineması'nda, 11 Ocak - 29 Ocak 1992 tarihleri arasında, yerleşik olarak Pendik Kültür Merkezi'nde oynayıp Şubat ayında 10 günlük Karadeniz, Mart ayında 15 günlük Almanya, Nisan ayı içerisinde ise 10 günlük Ege ve Güney turnesine çıkacak. 4 cy a pe Gökkuşağı Oyuncuları Ankara 'da Oluşum Tiyatrosu 7 yaşında Oluşum Tiyatrosu 1984/ 1985 tiyatro sezonunda Anka ra'da kuruldu. Kurulduğu gün de bu gün de amatör olarak ama profesyonel bir tempo ve disiplin ile çalışan grup bu yıl 7. kuruluş yıldönümünü kutlu yor. Halk Eğilim 'de çalışmaları 1980'den bugüne değin çalışmalarını ara lıksız sürdüren topluluk, 12. sezonunu, 2.11.91 tarihinde, geçen yıl sahnelemeye başladığı Hal d u n T A N E R ' i n Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım adlı oyunu ile açtı. Oyun 4.1.92 tarihine dek sahnelenmeye devam edecek. Grubun ikinci oyunu, Vaclav Havel'in Bil dirim adlı oyunu olacak ve Ocak 92'de sergi lenmeye başlayacak. Oyunu Sabahattin Mutluer yönetiyor. cy a Oluşum Tiyatrosu, tiyat ro, drama atelyesi ve yazımaraştırma-çeviri grupları ile etkinliklerini sürdürüyor. Çocuk oyunları da sergileyen topluluk, bu yıl Max Frisch'in Bay Biedermann ve Kun dakçılar adlı oyununa hazır lanıyor. Topluluk geçen mev sim Dario Fo'nun Bir Anarşistin Raslantısal Ölümü'nü oynamıştı. Sarıyer Tiyatro Şampiyonlar oyunu Kadıköy Haldun Taner Sahnesi'nde pe İ.B. Şehir Tiyatroları Haldun Taner Sahnesi'nde Şampiyonlar adlı oyun se yircinin yoğun ilgisiyle karşılaştı. Oyun Ocak ayında da aynı sahnede seyirci kar şısında olacak. Bir zamanlar, aynı basketbol takımda yeralan dört arkadaş ve takı mın koçu, eski günleri anmak için bir araya gelirler. Hepsinin yaşamdan, beklentileri birbirlerinden farklı farklıdır. Bu noktada çelişkiler, sorunlar ve tartış malar başlar... Nedret Denizhan'ın sahneye koyduğu oyunun dekorunu Atıl Yalkut, kos tümlerini Nihal Kaplangı gerçekleştirdi. Oyunda Erdoğan Gemicioğlu, Erhan Yazıcıoğlu, Yalçın Boratap, Erdal Özyağcılar ve Mustafa Alabora rol alıyor. Ankara'daki Gökkuşağı Oyuncuları, E. Robbles'ın Öz gürlüğün Bedeli adlı oyunu Ankara Sanat Tiyatrosu ve Altındağ Yunus Emre Kültür Merkezi Salonu'nda oynama ya başladılar. Cezmi Baskın'ın sahneye koyduğu oyun, yaşa mın ancak özgürce olabilece ğini vurgulayan evrensel bir tema üzerine kurulu. Beştaş Çocuk Tiyatrosu Gülen Torba adlı çocuk oyununu 5 Ekim 1991 tarihin den başlayarak her Cumartesi ve Pazar saat 10:30'da, Bahçelievler Ünverdi Sineması'nda sahnelemeye devam ediyor. Oyun bu salon dışında ise bütün yöre okullarının salon larında ve İstanbul dışında sahnelenmekte. M. Şinasi Özonuk'un yazdığı, M. Hakter Balaban'ın yönettiği Gülen Torba, soy tarı, kral, haydut gibi değiş mez masal kahramanlarını kullanarak; eğitimsizliği ve nedenlerinden biri olan, fazla çocuk yapmanın kötülüğünü güldürüyle veren bir oyun. Hadi Çaman Yeditepe Oyuncuları yeni bir salonda Hadi Çaman Yeditepe Oyuncuları 10. yı lını, Milli Eğitim Bakanlığı'na ait Teşvikiye Caddesi'ndeki Rüştü Uzel Meslek Lisesi Salonu'nda perde açarak kutluyor. 17 Ocak'ta sahnelenmeye başlanacak olan Dario Fo'nun Bir Anarşistin Kaza S o nucu Ölümü, geçen sene de Yeditepe Oyun cuları tarafından Kadıköy'de oynanmıştı. Macit Koper'in yönettiği oyunu Cuma, Cu martesi ve Pazar günleri oynayacak olan Yeditepe Oyuncuları, Cumartesi ve Pazar günleri Saat 11:00'de Mustafa Gezer'in yazıp Güngör Varlı'nın yönettiği Parlak Teneke Kardeş isimli çocuk oyununu sahneleyecekler. Hadi Çantan Nişantaşı'ndaki yeni tiyatro salonunun önünde 6 pe cy a Örümcek Öpücüğü Bizim Tiyatro'da Puig Hapishanede devrimci-eşcinsel buluşması B : Manuel Puig : Ülker İnce : Macit Koper : Macit Koper : Murat Ersan : Mehmet Keskinoğlu, Zafer Diper da hapishaneyi, düzeni simgeleyen bir metal levha düşünüyoruz. Kostüme gelince, tek tip elbise düşünmüyoruz; gündelik, sokakta da rastlanabilecek kıyafetlerden oluşacak. -Eşcinselin kıyafetiyle seyirciye mesaj göndermesi söz konusu olabilir mi? Hayır, eşcinsellik konusunu filmdekinden . biraz farklı düşünüyoruz. Bizim eşcinselimiz, filmdeki kadar eşcinselliğin altını çizen bir kişi olmayacak. Puig, oyunu yazarken metnin arasına bazı öneriler serpiştirmiş. Bunları dikkate alıyor musunuz? Metinde değişiklik yapıyor musunuz, oyunu Türkiye'ye uyarlamak gibi bir düşünce niz var mı? Puig'in önerileri genellikle ışığa dönük öneriler. Bunların bir kısmını gerçekleştirece ğiz. Metne sadık kalmayacağız. Romanla metin arasında ve bunun dışında bizim tasarla dığımız, kurmak istediğimiz dünyayla ilgili yeni, küçük öneriler getireceğiz metne. Ancak, Türkiye'ye uyarlamak gibi bir özel niyetimiz yok. Oyun, Arjantin devlet hapishanesinde ge çiyor, ama metinde orada geçtiğine dair çok önemli bir not yok. Dünyanın herhangi bir ye rindeki herhangi bir hapishanede geçebilir. izim Tiyatro'nun yeni oyunu Manuel Puig'in Örümcek Kadının Öpücüğü. Puig, önce roman olarak kaleme al dığı bu eseri sahneye de uyarladı. Daha sonra, Hector Babenco tarafından sine maya da aktarıldı. 4 Ocak'ta sergilenmeye baş layacak olan Örümcek Kadının Öpücüğü'nü Macit Koper yönetiyor. -Macit Koper, bizi oyun konusunda biraz aydınlatır mısınız? Oyun, Arjantin'de devlet hapishanesinde, düzene karşı bir devrimciyle, bir anlamda düzen ile bütünleşmiş bir eşcinsel arasında ge çiyor. İki kişilik bir oyun. Oyunun bizce önemi bu buluşma; çok ayrı dünyalardan gelen bu iki insanın konuşmaları, hesaplaşmaları ve sonun da çok insani bir mesaj vermeleri. Eşcinselle devrimci arasındaki konuşmalarda dünya gö rüşleri, hayata bakış tarzları billurlaşıyor ve öyle insani bir noktada ortak bir kanıya varıyor lar ki bence oyunun bugün söylenesi sözü de odur zaten. pe cy a Zeynep ÜSKÜL Yazan Çeviren Yönetmen Sahne Düz. Dans Oyuncular Kadının -Nasıl bir dekor, kostüm hazırladınız? Dekoru ve kostümü baştan beri kendimiz tasarlamayı düşündük ve öyle yaptık. Tasarımı mızda yalın bir dekor var. Hapishanede kullanı lan eşya olarak iki yatak var, bunun arkasında -Oyunu hangi noktaya kadar yönetiyorsu nuz? Oyunculara yaratıcılık fırsatı verecek mi siniz? Bu iki kişilik bir oyun. Oyuncu sayısı azal dıkça oyuncuların hem görevleri, hem konum ları, hem de önemleri artmaya başlar. Özellikle böyle bir oyunda oyuncunun kendisinin getire ceği, yaşamından taşıyacağı malzeme önemli rol oynamaktadır. Dolayısıyla, yönetmenin daha önceden hazırlanarak gelip de prova yap ması diye bir şey söz konusu olamaz. En azın dan ben öyle düşünüyorum. -Oyunda devrimciyi ya da eşcinseli ön plana çıkarıyor musunuz? Söz konusu olan karakterlerden birini orta ya çıkarmaksa, bunlardan birini öne çıkarmayı düşünmüyoruz. Eğer, onların ilişkilerinden doğan bir öne çıkış olacaksa varsın olsun. Ama, biz Valentin'i ya da Molina'yı öne çıkarmak gibi bir amaçla yola çıkmadık. 4 Ocak'ta sahnelenmeye başlayacak oyu- Zafer Diper ve Mehmet Keskinoğlu 8 -Zafer Diper, bu sizin ilk devrimci rolünüz değil, sonuncu da olmayacak herhalde... Valentin, nasıl bir devrimci? kazandıracağına inanıyorum. Rolümü de çok seviyorum ve onun anla yabildiğim insani yönlerini ortaya çıkarmaya çalışıyorum. Bu oyunda, hem devrimci, hem eşcinsel kendi kendilerini sorguluyorlar. Puig, bu iki uç insanı hapishane gibi çok dar bir çevrede bir araya getirmiş ki bu sorgulama daha canlı, daha keskin olabilsin. Böylece, bu diyaloglar iki kişilik oyunu monoton olmaktan kurtarı yor, oyunu sürükleyici hale getiriyor. pe cy Yargı'da da, Suikast'te de devrimciyi oy nadım. Her oyun başka bir dünya ve o oyunla rın içerisinde varolan anlatı, kendi konumları içerisinde başka. O nedenle , Valentin diğerle rinden farklı ama buluştukları yerler de var. Valentin, tüm toplumsal olguların yıpratılmışlığıyla, ezilmişliğiyle varolan ve bir anlamda depolitize gözüken Molina'yla birlikteliğinde çok keskin tavır içinde olan bir devrimci. Bu kes kinlik, gelişen diyaloglar içerisinde devrimciye de kendi hesaplaşmasını yapma olanağı getiri yor. Uzun zamandır kendisini izleyemediği miz Mehmet Keskinoğlu ise bu konuyu şöyle 'açıklıyor: Ben , seçmeci bir insanım. Sevdiğim, yap mam gerektiğine inandığım, içimin ısındığı iş leri yapmayı istiyorum. Bu öneri, Zafer'den ge lince çok sevindim. Örümcek Kadının Öpücüğü'nün filmini de romanını da çok sev miştim. Benim için ekip de çok önemli. Zafer gibi bir oyuncu ve Macit gibi bir yönetmenle çalışmanın bana oyunculuk açısından çok şey Oyun, Arjantin devlet hapishanesinde geçiyor, ama metinde orada geçtiğine dair çok önemli bir not yok. Dünyanın herhangi bir yerindeki herhangi bir hapishanede geçebilir. a nun rollerini Zafer Diper ve Mehmet Keskinoğlu paylaşıyorlar. 9 Hüzünlü Başar Sabuncu'nun yönetiminde Komedi Yazan : Şefik Onat Yöneten : Başar Sabuncu Dekor : Ersin Satgan Kostüm : Türkân Kafadar Müzik : Selim Atakan Oynayanlar : Ersan Barkın, Taner Barlas, Doğan Bavli, Dinçer Çekmez, Rıdvan Çelebi, Haldun Ergüvenç, Bercis Fesci, Orhan Hızlı, Ayhan Kavas, Cengiz Keskinkılıç, İlhan Kilimci, Burçin Oraloğlu, Ersin Şanver, Suphi Tekniker, Ersan Uysal, Ahmet Uz "Yıldız Mahkemesi" Fatih Tiyatrosunda stanbul. Şehir Tiyatroları, 7 Ocak tari hinden başlayarak, Fatih Reşat Nuri Sahnesinde, Şefik Onat'ın yazdığı, Başar Sabuncu 'nun sahneye koyduğu Hüzünlü Bir Komedi adlı müzikli oyunu sahneleyecek. Oyundaki 48 değişik rolü, 16 sanatçı canlandırıyor. Oyun, Mithat Paşanın, Abdülaziz'i öldürttüğü gerekçesi ile Yıldız Sarayı'nda kurulan mahkemede yargılanmasını konu ediyor. Oyunu sahneye koyan Başar Sabuncu, "Bizim yaptığımız iş sahnede..." diyerek oyun öncesi fazla konuşmak istemedi. 28 Haziran 1881 'de, Yıldız Sarayı bah çesinde bir çadır kurularak, Mithat Paşa için özel bir mahkeme oluşturulmuştu... Tiyatro nun sahnesi de böyle bir çadıra dönüştürül müş... Gündelik giysilerle oynanan, sahne üzerinde değiştirilen, giyilen, takılan bazı ak sesuarlarla, dönemine gönderme yapan oyunda, yönetmen, özellikle mahkeme sahne sinin ne denli düzmece olduğunun altını çiz mek istemiş... Onun için de bu sahnenin abartılı ve grotesk olmasına özen göstermiş. İ B Hüzünlü Bir Komedi, Şefik Onat'ın sah nelenen ilk oyunu. Kendisini daha yakından tanımak için, yaşamı, daha önce yazdıkları ve Hüzünlü Bir Komedi üzerine bir söyleşi yaptık. Sayın Onat, yerli yazar yetişmiyor dedi ğimiz Türk Tiyatrosu için siz yeni bir isimsi niz. Kendinizi tanıtır mısınız? Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fa kültesi mezunuyum. 1965-1983 yılları arasın da Dışişleri Bakanlığı'nda yurtiçi ve yurtdışı görevlerde ve sonra Başbakanlık Özel Danış manlığı'nda bulundum. 1984'te devletten ay rılarak, özel sektörde çalıştım, halen bir tu rizm yatırım şirketinin genel müdürüyüm. pe cy a Rengin UZ Bir 10 Tiyatro ile ilk tanışmanız ve oyun yazar lığına yönelmeniz nasıl oldu? Ben ortaokul ve lise yıllarından beri ti yatroya ilgi duyarım. Lisenin bir bölümünü İngiltere'de okudum. Orada da, tiyatrolara gidip provaları izlerdim. Mülkiye'de okurken de Ankara Kolejliler Tiyatrosunda çalıştım. Uzun yıllar, TRT'ye özgün, tercüme oyun, "arkası yarın" yazdım, 50 küsur kadar oldu. Başar Sabuncu'yu da o yıllardan tanıyorum, benim bazı radyo oyunlarımın rejisini yapmıştı. Mithat Paşa'nın Yıldızda yargılanması üzerine kurulu olan bu tarihi oyunu yazmak nereden aklınıza geldi? Araştırması, yazması çok zor bir konu... Hüzünlü Bir Ko medi oyununun iki yıl lık bir araştırma ve ar dında da bir yıllık yazma süreci var. Aslen belgesel nitelik te bir oyun. Mithat Paşa'nın Yıldız'da yar gılanması, gerek hukuk tarihimiz, gerek siyasi tarihimiz açısından ibret verici ve daha geniş kitlelerin bilmesi gereken bir olay. Siyasi iktidar hesaplarıyla hukukun ayaklar altına alınışının bir öyküsü. Olayın aslında bir komediden ibaret olduğu gerçe ğinden hareketle ve duruşmanın da gerçekte Yıldız Parkı'nın ortasında kurulan bir çadırda yapılmış olması nedeniyle, oyunu bir sirkçadır tiyatrosuna dönüştürdüm. Mümkün ol duğunca modern tiyatro öğelerini de kullana rak çekici kılmaya çalıştım. Oyunu yazmadan önce uzun bir araştır ma yaptığınızı söylediniz. Hangi kaynaklar dan yararlandınız? mı? Oyununuzda müziğin önemli bir yeri var İlk oyununuz sahnelendiğine göre, size sahnelerimize yeni bir yazarı olarak "Hoşgeldiniz" diyebilir miyiz?.. Oyun yazmaya devam edecek misiniz? Evet yazmayı sürdürmek istiyorum. Benim aslında, daha önce yazdığım üç, dört oyunum daha var. Ama kıvama gelmedikleri için sahnelenmeleri düşünmedim. • pe cy Tabii, oyunda müziğin önemli bir yeri var. Sekiz şarkının yer aldığı bölümlerde, müzikle bazı olayların daha ilginç şekil de aktarılabileceğini düşündüm. Selim Ata kan, oyuna etkin bir özgün müzik besteledi. Buna ek olarak Başar ve Selim ile birlikte çok iyi bir masa başı çalışması yaptık. Ara mızda tartıştık, bazı yerlerin değişmesi konu sunda beni ikna ettiler. a Bu konuda yazılmış birçok kitap oku dum. Ama en çok, Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşı'nın yazdığı Yıldız Mahkemesi'nden ya rarlandım. Yazar, Mithat Paşa'nın, sonucu önceden belli olan bir mahkemede yargıla nıp, suçsuz yere öldürüldüğüne inanmış. Bel geler ortada olduğu için mahkeme sahnesini yazmak daha kolay oldu. Mithat Paşa'nın Yıldız Sarayı Bahçesinde yargılanması ibret verici ve geniş kitlelerin bilmesi gereken bir olaydır. 11 AKM'de genç bir yazar Sevgisizliğin umutsuzluğa dönüşümü A lışılagelmişin dışında bir oyun izli yoruz, Umut Cinayeti'nde. Oyunun yönetmeni Zekai Müftüoğlu'nun de yimiyle başı, gelişmesi, doruk nok tası ve sonu olan, kuralcı bir piyes değil, Umut Cinayeti. Zaman boyutu da yok oyunda. İki insan oyun boyunca kendilerini, birbirlerini sorgularken, belki sevgi de, umut da onları sor guluyor. Zekai Müftüoğlu'yla sahnelediği bu ilk oyun üzerine yaptığımız söyleşide sürekli ola rak altı çizilen şey buydu; oyunun teması; sev mek, sevgisizlik, umudu yitirmek... Doğanın parçası olan insanın, belki de en önemli ve onu diğer canlılardan ayıran özelliği düşünmesi ve sevmesi. İnsan denen canlının bi reysel ve toplumsal yaşantısı, ilişkileri, geçmişi-bugünü-yarını düşünebilmesi, kural koyup kural kaldırması, doğayı kendine göre değiştir me çabası, "yaşamı daha iyi bir hale getirebil mek için" değil mi? Oysa varolan değerlerle yönlendirilen yaşam, insanın kendine yabancılaşmasına neden olur. Toplumsal ve ekonomik sorunlar, kişisel ihtiras ve istekler iletişimsizlik, sevgi ile nefret arasındaki kıl payı fark ve sonunda umu dun yitirilmesi. Zekai Müftüoğlu, reji anlayışı ve dekora ilişkin düşüncelerini ise şöyle dile getiriyor. Yazan Yöneten Dekor Kostüm Işık Reji yard. Oynayanlar pe Yönetmen Zekai Müftü oğlu ve oyundan bir görüntü Cinayeti : Burak Mikail Uçar : Zekai Müftüoğlu : Orhan Alpaslan : Hale Eren : Ayhan Güldağları : Okan Bayülgen : Seray Gözler, Adnan Biricik Yaşamın belli sorunları, belli çelişkileri var. İnsanlar gittikçe yabancılaşıyor birbirine, bir yığın güzelliklerin yerini sevgisizlik alıyor. Gittikçe tükeniyor umutlar, daha az seviyor in sanlar birbirlerini gittikçe. Oysa sevgisiz hayat hep birilerini incitecektir, bireyi ya da toplum ları... İşte bu çelişkileri göstermeye çalışıyoruz, Umut Cinayeti'nde. Oyuncunun gerçekçi tutu mu, gerçekçi oynaması önemli. Öte yandan hiç bir şey belli bir uyum içinde değil. Piyesin ya zılması da öyle. Başı, gelişmesi, doruk noktası ve sonu olan, kuralcı bir piyes değil. Dekorda da aynı anlayış, kuralcı olmayan bir anlayış var. Bu nedenle, örneğin bir sandalyenin her bacağı farklı renkte. Bizce mühim olan o sandalyenin işlevi çünkü, renkleri değil. cy a Nalân ÖZÜBEK Umut Boğulduğumuz k e n d i m i z i z Oyunun yazarı, Burak Mikail Uçar ile yaptığımız söyleşide ise biraz daha farklı deni lebilecek düşüncelerle karşılaşıyoruz, biraz daha umutsuz kelimelerle, belki de onun için Umut Cinayeti. Ben çok sahte bir dünyada yaşadığımızı düşünüyorum. Sahteliği ne kadar önleyebilirsek, ancak o derece, gerçekten yaşamaya başla yacağız. Bu da bütün sahteliklere karşı bir oyun. Amaç diye baktığınızda ise söyleyebile ceğim tek şey göstermek isteği. Ben insanların bir şeyi paylaşabilecekleri ne inanmıyorum. Dünyanın neresinde olursak olalım, ya da hangi kültürün için de olursak olalım, oluşturulmuş ortamlar, buna sistemler de diye biliriz, bunların hepsi paylaşamamanın düzenekleri. Aslında paylaşamama var ama bu paylaşma gibi duruyor, sahtelik de burada zaten. 7 Ocak 1992'de AKM Oda Tiyatrosu'nda sergilenmeye baş lanacak oyunun sahnelenmesine ilişkin ise Burak Uçar, güzel duy gularla yüklü. Bir ilk metin için, hem oyun cular, hem yönetmen, hem teknik ekip bakımından, bu kadar uygun, anlayabilen bir kadro oluşturulamazdı gibime geliyor. • cy a pe pe cy a AST'da Nâzım'ın "Yolcu" oyunu başlıyor Nâzım, AST Sahnesine ilk kez 1979 yılında Ferhat ile Şirin oyunu ile çıktı. Daha sonra sırasıy la, 1979'da gençlik tiyatrosu olarak Kafatası, yöne ten Metin Balay. 1989'da Yusuf ile Menofis, yöneten Yılmaz Onay. 1992'de, O'nun doğumunun 90. yılında ise Yolcu, sahneleyen Rutkay Aziz. Oyun, Kurtuluş Savaşı'nın en hareketli günle rinde küçük bir Anadolu demiryolu istasyonunda geçer. Oyundaki başlıca karakterler ise, istasyon şefi, şefin karısı ve makasçıdır. Sakat oldukları için savaşa alınmayan, bir köşede unutulan, bu yüzden de kendi kişisel ihtirasları, kıskançlıkları ve sorunlarıyla kapa na sıkışmış, birbirlerinden nefret eden üç insan... AST ikinci prodüksiyon olarak Yılmaz Güney'in Salpa isimli romanından Metin Balay'ın oyunlaştırdığı ve sahneye koyduğu oyuna hazırlanı yor. Salpa Ocak ayı sonlarında sahnelenmeye baş layacak. pe cy Oyun, 3 Ocak 1992 gecesi AST salonunda baş lıyor. Oyunda Ruhi Su'nun Seferberlik Türküleri ve Abidin Dino'nun Kuvayi Milliye desenleri kullanılı yor, çevre düzeni o günkü Türkiye'nin manzarasını yansıtıyor. 4 kişilik oyunda, AST'ın 3 oyuncusu Altan Erkekli, Altan Gördüm, Nurhan Özenen istas yondaki kişileri, Devlet Tiyatrolarından misafir oyuncu Levent Ülgen ise atlı'yı oynuyor. a Bu nefreti cepheden getirdiği haberlerle farklı bir ışığa dönüştürecek olan ise Kuvayi Milliye'ci atlı askerdir. "Koskoca ummanda yaşayıp ummandan ha bersiz olanları" atlı, bütün yurdu sarmış olan kurtuluş mücadelesine, seferberliğe çağırır. Dört yönetmen Nâzım Hikmet'in oyun yazarlığını tartışıyor Mehmet Ulusoy, Yılmaz Onay, Ali Taygun, Kenan Işık Nazım Hikmet önemli bir oyun yazarıdır N azım Hikmet'in 90. doğum yılında biz de onun oyun yazarlığını gündeme getirmek için oyunlarını yönetmiş günümüz tiyatro yönetmenleriyle bu konuyu tartışmak iste dik. Tiyatro yönetmenlerimiz Yılmaz Onay, Ali Tay gun, Kenan Işık onun oyunlarını çeşitli tarihlerde yö netmiş kişiler. Mehmet Ulusoy ise onun şiir ve masallarından yaptığı uyarlamalarla dünyaca tanın mış bir yönetmenimiz; İlk 1973 yılında Paris'te yönet tiği Sevdalı Bulut, halen Dostlar Tiyatrosu'nda sah nelenmekte. T. Y. Ö. -Ali Bey, sizin Nâzım'dan sahneye koyduğunuz Sabahat ve Kafatası var . Biliyorsunuz Kafatası 1931'de sahneye konulduğunda 3 defa oyna mış, dördüncü gece kaldırmışlar. Basın Genel Müdürlüğü'nün emriyle kaldırılmış. Gerçekten o günün şart ları içinde, Kafatası'na sakıncalı denilebilir miydi acaba? Ali Taygun - Nâzım'ın hiçbir oyununda, en azından Türkiye'de yazdığı hiçbir oyununda en sert sı kıyönetim şartlarında bile, sakıncalı olarak nitelendiri lebilecek bir söz ya da bir pasaj bile yoktur, aynen Brecht gibi. O açıdan, Nâzım'ın kendi ismiydi oyunu yasaklatan, yoksa oyunun kendi değil. Şimdi ben Yılmaz Onay'ın dediğine katılıyorum ve bir noktadan daha vurgulamak istiyorum, neden şa irliğinin oyun yazarlığından daha üstün olduğunu an latabilmek için. Şiir tek başına yazılan bir şey. Yazı yorsunuz ve okuyorsunuz kendi kendinize, insanlar dinliyorlar, tek kişilik bir üretim. Tiyatro öyle değil. Nâzım'ın tiyatrosu bence, Türkiye'de, Türkiye'nin ti yatro anlayışının, kendi yaşadığı dönemde o kadar üs tündeydi ki, onun tiyatro anlayışını paylaşacak bir çevre, bir oyuncu grubu, bir tiyatro söz konusu değil di. Türkiye'de Muhsin Bey, gerçekten çok destekle miştir Nâzım'ı oyun yazması için ve yazdığı oyunları, elinden geldiği kadar sahnelemiştir. Nâzım'ın mesela Kafatası'ndaki tiyatro anlayışına bakalım. Nâzım'ın oyunu parçalaması, araya o gazeteci sahnelerini sok ması, bir çeşit bilinç akışı gibi bazı pasajlar araya koy ması, bunlar Türkiye'de düşünülmüş, tahayyül edilmiş şeyler değildi. Yani Kafatasının tiyatro anlayışı açı sından çağının tiyatrosunu, dünyada geçerli olan tiyat ro anlayışını kavraması açısından Kafatası'yla, Türki ye'de kıyaslanacak başka bir oyun yok. Keza Sabahat oyunu Türkiye'de yazılmış, bence en iyi gerçekçi oyundur. O düzeyde yazılmış bir ikinci oyun yoktur. Çağdaşı oyunlara bakarsak, Paydos'tur, Buzlar Çözülmeden'dir; hiçbiri Sabahat'in gerçekçiliği ile kıyaslanamaz. O açıdan tekrar vurgulamak istiyorum, Nâzım çok büyük bir şairdir ve onun şairliğiyle kıyas landığında, evet belki oyunları o düzeyde, Shakespeare ile kıyaslanabilecek oyunlar değillerdir ama Türki ye'de Nâzım'la kıyaslanabilecek bir ikinci oyun yazarı, onun ömrü boyunca, yoktur. a T. Yılmaz ÖĞÜT cümlesinde takılıyorsun, şunu şöyle demeseymiş veya biçim olarak şurada şöyle bir trük de katsa daha geli şirmiş diye, ama orada da zaten katkıya açık görünü yor, yani klasiklerin hemen hepsinde öyledir, bazı noktalarında değişiklik yaparsın, ona açıktır. Nâzım'ın oyunlarında da var bu. Onun için ben, Nâzım'a tekrar tekrar, Nâzım'ın tiyatro yazarlığına, tiyatro dağarının çok değerli bir hazinesi ve bir klasiği olarak yaklaş mamız gerektiği kanısındayım. Geç kalmış olsak da, ne kadar yaklaşsak o kadar bize, tiyatromuza yararlı olacak. Yılmaz Onay Ali Taygun Mehmet Ulusoy ve Kenan Işık söyleşiye katıldılar. pe cy Dört yönetmen de Nâzım'ın oyun yazarlığının şairliği yanında fazla önemsenmediği, oysa Nâzım'ın yetkin bir oyun yazarı olduğu konusunda ortak bir ka nıda birleştiler. Aşağıda, tamamını daha sonra yayın layabilmek umuduyla, bu uzun söyleşiden bir özet su nuyoruz. T. Yılmaz Öğüt-Şimdi, Nâzım Hikmet'in oyun larının Türkiye'deki oynama sırasına göre, ilk Yılmaz Onay'a söz veriyorum. Nâzım'ın oyun yazarlığıyla şa irliği arasındaki ayrımı nasıl görüyorsunuz? Yılmaz Onay - Benim üstünde durmak istedi ğim, Nâzım'ın tiyatro yazarlığının, şairliğiyle mukaye sesine değil, Türkiye'deki tiyatro yazarlığı hatta dün yadaki tiyatro yazarlığıyla mukayesesine bakmamızda yarar var. Böyle baktığımız zaman, Nâzım'ı pekâlâ çok önemli, büyük klasiklerden sayabiliyorum, say mak istiyorum. Çok değişik yönlerde, çok değişik bi çimlerde oyunlar vermiş. Kendisi de tiyatroya çok önem vermiş. Benim onun oyunlarını, tiyatro yazarlı ğını böylesine sevmemin nedeni, onun kimi oyunları nı sahnelediğim zaman rejisör olarak ondan yararla nabilmem. Habire ufuk açıyor, habire kaynak açıyor insana. İşte Nâzım'ın oyunlarında ben bunu görüyo rum. Rejisöre imkan veren bir yazarlığı var. Evet, bir T.Y.Ö. - Kenan Bey, yönettiğiniz İvan İvanoviç'in Türkiye'de ilk sahnelenişiydi. Siz Nâzım'ın oyunlarını nasıl görüyorsunuz? Kenan Işık- Ben, Ali Taygun ve Yılmaz Onay'ın söylediklerine biraz itiraz ediyorum. Çünkü bir sanatçı kimse odur. Kimbilir nasıl resim yapmak istedi Nâzım, resim yapma tekniğini bilseydi nasıl resim yapacaktı. Tiyatro oyunu da öyle. Tiyatro oyunu, gerçekten, bir edebi metin olarak kitaplıkta M. Ulusoy: Nâzım'ın büyüklüğü, insan sevgisini herkese aktarabilme sindedir. Y. Onay: Onun şiirlerinin arkasındaki tiyatroyu, tiyatrosunun arkasındaki şiiri görmek gerekir. A. Taygun: Türkiye'de, onun ömrü boyunca,Nâzımla kıyaslanabilecek bir ikinci oyun yazarı yoktur. K. Işık: Ozanlığı neyse, kanımca, tiyatro yazarlığı da ona eşdeğerdedir. cy a duran bir şey ama kitaplıkta duran her şey tiyat ro değil, merak eden gider alır okur. Önemli olan biz tiyatrocuların kalkıp bu oyundan tiyatro yapmaları. O bakımdan oyunda tema çok önem kazanıyor, tiyatro cuyu heyecanlandıran temadır. Nâzım'ın bütün oyun larında bu tema zenginliği var. Bu açıdan Nâzım'ın bütün oyunlarında, Shakespeare'de olan o coşku, ya şamsal enerji var. İvan İvanoviç'te de tabii bu vardı. Ama tekniğine şöyle, böyle diye itiraz edilebilir. Beni çok heyecanlandırdı, çünkü bu 1955'te yazılmış bir oyun, 1955'te Türk oyun yazarlığı ne durumdaydı bili yoruz. Nâzım, Sovyetler Birliği'ne gittiğinde görmek istediğinin, beklediğinin dışında, başka bir şey gör müş. Gerçek bir sanatçı olduğu için, mutlaka gördüğü oyun yazarının dünyaya müdahele etmesi çok her şey onu heyecanlandırmış. Hemen orada gördükle iyi. Nâzım ve benzeri oyun yazarları politikaya müda ri icraata dönüşmüş ve bu oyunu yazmış. Orada bir hele etmişlerdir. Dünyanın geleceği hakkında karar akım var, yani onun tiyatrosunu belirleyen konstrüktiverecek olan sadece politikacılar olmamalı, sanatçılar vizm denilen bir akım var, temsilcilerinden Meyerda yarın için söylenecek bir kaç söze sahip olmalılar. hold var, onun göbeğine düşmüş. İvan İvanoviç metni Nâzım en azından politikacılara karşı bu mücadeleyi ne baktığımız zaman, bugün dünya tiyatrolarında yermiş biri olarak ve bunları oyunlarına geçirmiş biri kullanılan ne kadar teatral öge varsa, hepsi var, bizzat olarak bence önemli. kendisi var Nâzım Hikmet'in oyunda; ses olarak vardı İvan İvanoviç'te. Projeksiyon kullanımı var, film var, T.Y.Ö.- Mehmet Bey, siz Nâzım'ın oyunlarını oyuncunun-seyirciyle diyalogu var yani aklınıza çağ değil, şiirlerini, masallarını, belki oyunlarının bir kıs daş, daha sonra denenmiş, Türkiye'ye daha sonra gir mını tiyatroya uyarladınız. Sizin tiyatroculuğunuz, miş ne kadar çok modern tiyatro öğesi varsa bütün bize göre Nâzım'ın yaratıcılığıyla birleşiyor, yepyeni bunların hepsini yığılmış bir vaziyette Nâzım Hik şeyler çıkıyor ortaya. Nâzım'ı seçmenizde, bunun dı met'in oyunlarında bulabilirsiniz. İlk okuyanda, hele şında önemli bir sebep var mı? tiyatrocu değilse üslupsuzluk, dağınıklık gibi bir izle Mehmet Ulusoy- Şimdi, Nâzım bence, dünya nim uyanabilir ama dediğim gibi gerçek bir oyundur mızın gelmiş geçmiş en büyük, yalnız ozanı demiyeİvan İvanoviç; bu karmaşık gibi gözüken metne çeki ceğim, insanlarından birisidir. Ben tiyatrosunu yap düzen verdiğimizde, ortaya çok düzgün bir tiyatro madım, yalnız bir iki şey söylemek istiyorum çıkma ihtimali var; eğer çıkmıyorsa kusur o tiyatroyu tiyatrosuyla ilgili. Rusya'da bir karşılama töreni yapılı yapandadır, bana sorarsanız, ben zaten ona sıvandım, yor Nâzım'a. Toplantıda Nâzım "Ben ben senelerden kimse de bir şey demedi. Shakespeare metnine yapıla beri hapisteyim. Hiç birsey bilmiyorum. Meyerhold bilecek her türlü müdaheleyi buna da yapılır diye düşünüyorum ve bunu yaptım. Beni çok heyecanlandıran şey Vasiyetini yerme getiremediğimiz için bizi bağışla Nazım. 1963 un o kötü Haziran ayında, ki bir gerçekten, onun gerçek ayın neden kötü olduğunu ben de bilmiyorum, bir Anadolu mezarlığında yatacağına inancın tamdı. Ol madı. bir oyun metni olduğuy Üstelik, acıklı bir anakronizmle, her şeyin dağılmaya yüz tuttuğu bir günde bunları yazıyor olmam du. Bütün bunları, onun, hiç bağışlanamaz, biliyorum. ozanlığı neyse, tiyatro Anadolu, o eşsiz kültürler yatağı, o tüm tarihi boyunca, kavimleri bir arada kucaklamanın onurunu yazarlığının da, kanım taşımış güzelim toprak, iğrenç bir ırkçılığın eline tutsak düşmek üzereyken; bu toprağın en eski, en ca, eşdeğerli olduğunu yakın halklarından ikisi, hortlayan değil, üretilen bir kinle birbirini boğazlamaya yöneltilirken, sana, vurgulamak için söylü Anadolu'da güvenli bir köy mezarlığı bulmak da kolay değil. yorum. Çünkü bu ger İşte tam da bu noktada, bir kez daha sana ihtiyacımız var. çekten çok önemli, Biliyor musun Nâzım, herkesin dünyasında tuhaf bir yerin var senin. Nâzım Hikmet'i herkes tanı oraya gidip o oyunu, yor. Anlayan, çözümleyen, itirazlarıyla birlikte seni seven pek çok insan var. Bir de imajın var; o hey yazmak, ardından bili betli şair! O, mutlaka iyi, güzel, "biz"e yaraşır sözleri olan şair! Reddedilemez; aynı zamanda bir efsa yorsunuz bir gece oy nesin... ve şimdi, bu efsaneleriyle büyümüş coğrafyada, doğuran ve yaratan insanın değerini bir kez nandıktan sonra yasak daha ısrarla anlatmanın tam zamanı. landı oyun. Düşünün Çünkü, bu ırkçı, bu kanlı kavganın önünü almak mümkün olursa eğer, başarılan, tıpkı seni sevmek burada da oyunları ya gibi bir şey olacak. saklanan bir adam, Sov Bir şey daha var; seni orada, parçalanmış bir düş'ün mezarlığında bırakmak içimi ürpertiyor yetler Birliği'nde de ya Nâzım. İçimizi ürpertiyor... saklanan biri oluyor. Stalinizmle çatışmış, "halkın devleti" gibi naif bir kavramın, "bürokratların devleti"ne dönüşmesi Kaldı ki yasaklamasalarni, ironik oyunun İvan İvanoviç'de kıyasıya eleştirmiştin. Benim kuşağımdan pek çok devrimci, daha dı , belki şimdi, Sovyet da ileri götürdük bu eleştiriyi. Ama açıktır, bir düş'ün darmadağın edilmesini hiç mi hiç amaçlamamışler Birliği'ndeki yıkım tık. Pratikte oluşan uçurumun aşılmasını, pratiğin sınıfsız toplum hedefine entegre edilmesini istemiş yaşanmazdı. O günden tik. Oysa bugün, tecrübelik tavşanlar, soyu sicilli buldoglarla 'tavşan kaç tazı tut' oynuyorlar gene... haber vermişti. Dünya Seni orada bırakamayız... nın başka bir yerinde ol Ve inandığım bir şey daha var; gidilecek hiçbir yer kalmasa da dünyada, bu toprak, "en yumuşak, saydı, Rusya'dâki son en sert, en tutumlu, en cömert, en seven, en büyük, en güzel kadın: TOPRAK", uygarlıkların beşiğini sağcı darbe için falcı sallamış ANADOLU, bizi bağrına basacaktır. derlerdi herhalde Nâzım Uyarına gelmese de getirilir Nâzım; bir çınar ağacı da olur mezarının başında... Hikmet'e. 35 sene önce Bağışla Nâzım. Geç kaldık. nasıl oldu da bu adam Ama şimdi, yola düşmenin zamanıdır. Şairini toprağıyla buluşturamamış bir ülke olmaktan kur bunu görebildi, söyledi tarılmalıdır Türkiye. diye. Bence çok önemli Bu onur yolculuğuna katılacak herkes uzatsın elini. Yeni bir düş kurarken güçlü olalım... bir oyun yazarı. Bir Orhan ALKAYA Nâzım... pe Bağışla 17 Her şeyden önce Nâzım'ı ilah gibi görmemek lazım. Nâzım'ın yanlışları da olmuştur, kötü şiirleri de ol muştur, bunu da kabul etmek lazım. Bir insanı ilah yapmamak gerekir. Cezayir'in 10. kurtuluş yıldönü münde Sevdalı Bulut üç defa oynanacaktı on defa oynadık. Orada Kateb Yacin diye çok büyük bir şair ve tiyatro yazarı vardı. Rahmetli Kuzgun Acar da ora daydı. Onunla çok iyi dost olduk. Kateb Yacin orada anlatmıştı. Bir tiyatrosu varmış. Kendi şiirleri , Neruda'nın, Ritsos'un ve Nâzım'ın şiirlerinden bir kolaj yapmış. Son kısmı da Nâzım'ın hapisanede karısına yazdığı mektuplardaki "Ne diye yazdım sanal istendiğini idamımın...Paran varsa eğer/bana fanila bir don al" diyen şiiriyle bitiyor. Bunu köy yerinde oynamışlar ve köylüler izlemiş. "Oyun bittikten sonra köyün ihtiyarları ellerinde bir mendille geldiler , men dili bana verdiler" diyor Yacin. " Aramızda para top ladık. Bunu Nâzıma gönderin" demişler. Nâzımın bü yüklüğünü güzelliğini görebiliyor musunuz? Nâzım Afrikada okuma yazması olmayan köylülere bu duy guyu verebiliyor. Bu müthiş bir şey. Yacin " Orada ben hüngür hüngür ağlamaya başladım" dedi. Nâzı mın büyüklüğü işte burada, insana geçen o büyük insan sevgisini herkese aktarabilmesindedir. noldu ?" demiş, bir sessizlik başlamış, fakat Nâzım ısrar etmiş, "Meyerhold ne oldu, anlatın bana ." Birdenbire oradan bir bürokrat tiyatrocu kalkmış, 'Biz bu Türk'e kucak açıyoruz, bu Türk kimdir, bize 1 hakaret ediyor , diye. Ertesi gün Stalin'le randevusu varmış, randevu iptal ediliyor. Şuraya gelmek istiyo rum. Tiyatrosunun enginliği belki buraya da bağlıdır; Meyerhold'u çok yakından tanımış Nâzım. Meyer hold uzun seneler unutturulmuş biri, Meyerhold öldü rülmüştü kamplarda, karısı üçüncü kattan atılmıştı; kimse ağzını açamazken, Nâzım, Meyerhold'u soru yor, iki sayfa gazetede Meyerold'u anlatıyor. Bence çok büyük bir tiyatro yazarıdır Nâzım ve o Meyer hold akımından geldiği için, belki ilk okunduğu anda, insan tereddüt edebilir, fakat onun alt satırlarını oku mak lazım, ondaki fantastiği yakalamak lazım. Biraz önce değindiğiniz gibi kütüphanede duran bir şey de ğildir, tiyatro. Alıp onu okumak başkadır, oysa o sahne için yaratılmıştır, o fantastiği de, yönetmenin, oyuncuların yakalaması lazım. K.I.- Bu da biraz engel oldu Nâzım'ın, Türki ye'de oynanmasına; tam anlaşılamadığı için Nâzım Hikmet'i oyun yazarı değildir sayıp, bu oyunlarını oy nasak ne olur, oynamasak ne olur diye bir hava uyan dırdı. Bu açıdan da tehlikeliydi. M.U.- Bu çok tehlikeli bir şey. Ama şöyle bir inceleyelim doğru dürüst Nâzım nerelerden gelmiş o tiyatroya, şiiriyle bağlantısını bulalım. Aslında şiirleri de bir tiyatro Nâzım'ın. Örneğin bir Benerci, korkunç modern bir tiyatro. Önce ben adapte edeyim dedim, fakat hayır, olduğu gibi koydum, herkes nereden çıktı bu modern tiyatro, dediler; Nâzım'ın fantastiğini bula rak koydum. Fransada hem ilkokul hem de lise kitaplarında Nâzım'ın Baudelair, Rimbaud'un yanında yeri var. pe cy a A.T.-Nâzım hapisanede oyun yazıyor ve o zaman için bu oyunların oynanması da söz konusu değil. Çünkü daha on yıl yatacak içeride Nâzım. Ve bu oyunlarda en modern tiyatro biçimlerini kullanı yor, ama ne yazık ki bunları düşünüp bulan tiyatro adamı kendi ülkesinde tiyatrosunu bulamıyor. Biran için düşünelim eğer Türkiye'de tiyatrosunu bulabil seydi, oyuncusuyla yöneticisiyle, müzikçisiyle ve dekorcusuyla kendi öz tiyatrosunu bulsaydı mutlaka müthiş şeyler ortaya çıkacaktı. Y.O.- Yani bir anlamda demek ki, şiirinin arka sındaki tiyatroyu görmek kadar, tiyatrosunun arkasın daki şiirini görmek gerekir. M.U.- Evet, çok güzel özetledi Yılmaz dedikle rimizi. Evet, işte mesele bu. Y.O. - Ben şunun altını çizmek isterim , Nâzım tevazuyla "ben üçüncü sınıf bir dram yazarıyım" dedi diye onu iyi bir tiyatro yazarı saymamak bence çok yanlış. Buna sığınmak doğru değil, gerçekçi değil. M.U.- Burada mesele tiyatro dilini yakalamak. Mesela Sevdalı Bulutu alayım, ben sanıyorum Nâzım'a herşeyi ile sadık kaldım. Ama Nâzım beni ve oyuncuları, hepimizi uçurdu; oyun gerçekle başladı fantastiğe gidiyordu metafora girerken tekrar gerçeğe döndü. Bizi uçuran, bize bütün bu ilhamı veren Nâ zımdır. Nâzım Hikmet'in T.Y.Ö.- Görünen o ki dört yönetmen ortak bir noktada birleşiyor. Nâzım Hikmetin çok değerli bir oyun yazarı ol duğu konusunda ortak bir kanı var. Önemli olan eser lerinin alt metnini yakalayıp yorumlayabilmek. Nâzım, oyunlarını yöneteceklere çok geniş yaratıcılık fırsatı veren, modern tiyatronun bütün biçim ve öğele rini kullanan ve bunları çok seneler önce yapmış bir oyun yazarımız. Daha oynanmamış bir yığın oyunu olan Nâzım'ın, yeni dönemde, yeni yönetmenlerce bol bol ele alınmasını diliyorum. Teşekkür ederim. ülkemizde sahnelenen • eserleri OYUNLAR 1931 Kafatası Muhsin Ertuğrul İst. Şehir Tiy. /1932 Bir Ölü Evi Muhsin Ertuğrul İst. Şehir Tiy. /1934 Unutulan Adam Muhsin Ertuğrul İst. Şehir Tiy. /1937 Unutulan Adam Sadi Tek Sadi Tek Tiy. /1965 Ferhat ile Şirin Engin Cezzar E.Cezzar-G.Sururi Tiy./ 1967 Yolcu Sermet Çağan Gen-Ar Tiy. /1975 Yusuf-İle Menofis Yılmaz Onay Ank. Çağdaş Sahne /1977 Sabahat Ali Taygun İst. Şehir Tiy. /1977 Yolcu Savaş Dinçel İst. Şehir Tiy. /1978 Kafatası Ali Taygun İst. Şehir Tiy./ 1978 Fatma Ali Ve Başkaları Yılmaz Onay Eti Kültür Mer. (Okuma Tiyatrosu) / 1979 Ferhat İle Şirin Ergin Orbey AST/1979 Kafatası Metin Balay AST(Gençlik Sah.)/1989 Yusuf İle Menofis Yılmaz Onay AST /1991 İvan İvanoviç Varmıydı Yokmuydu? K e n a n Işık Bakırköy B. Tiy. / 1992 Yolcu Rutkay Aziz AST (3.1.1992) UYARLAMALAR 1974 Kerem Gibi Genco Erkal Dostlar Tiy. /1976 Kuvayi Milliye Ali Taygun Atik. Çağdaş Sahne /1/978 Jakond İle Si-Ya-U ve Taranta Babu'ya Mektuplar(*) Ergin Orbey İst. Şehir Tiy. /1991 Sevdalı Bulut (**) Mehmet Ulusoy Dostlar Tiy. /1991 Kuvayi Milliye Destanı Oğuz Aral Kent Oyuncuları (*) Bu oyun Küba'daki 167 ülkenin katıldığı Festivale de katıldı. (**)İlk kez 1973'te Paris'te sergilendi. 18 pe cy a Bizi çevremizdekiler mi yönetiyor? Aile Şerefi anlamsız Yazan : Gülsün Siren Yöneten : Engin Gürmen Dekor : Aydoğmuş Kostüm : Canan Göknil Müzik : Esin Engin Oynayanlar : Gül Gülgün,Celile Tolon, Gökhan Mete, Candan Sabuncu, Berna Laçin, Selçuk Soğukçay, Ceyhun Erden, Ekrem Dümer, Mehmet Asa, Süleyman Balçın, Uğurtan Atakan, Münir Kutluğ Mutsuzluluğun nedenleri Ayşe ATEŞ ir ailenin tüm bireyleri tek tek yara alıyor, ailenin bütünlüğü ise hep ten yok oluyor. Üstelik tüm bunla rın nedeni de sadece çevre kaygı sı, 'herkes ne der' düşüncesi. B sanıyorum. Mümkün olduğunca, doğal, abartısız vermeye çalıştık, kalın hatlar taşı mamasına özen gösterdik, ama elbette ki altı çizili şeyler de var. Şehir Tiyatroları, Üsküdar Musahipzade Celal Sahnesinde sergilenen, Gülsün Siren'in yaşanmış bir olaydan yola çıkarak yazdığı Aile Şerefi'nde, oyun boyunca zaman zaman gülerek, eğlenerek, zaman zaman üzülerek, eseflenerek, bu düşünceyi görüyoruz. cy a Ailenin küçük kardeşi Afet'in bilinçsiz de olsa, özgürlüğünü savunması, ailenin diğer fertlerinin de tutucu düşüncelerinden vazgeçmeyerek kendi mutsuzluklarını ha zırlamaları...Oyun bu esas alınarak, devam ediyor. Yanlış görülen düşünce ve davra nışlar, yine oyunun bir karakteri tarafından eleştiriliyor. Ancak yüzde yüz aile de yar gılanmıyor, suçlanamıyor. Yaptıklarına yanlış da olsa köklü bir inançları var. Bu nedenle hoşgörüye çok yer verilmesi ge rekliliği var ve rejide de buna özen göste rildi. Köhnemiş değerlerin gençlerin yaşa mını olumsuz yönde nasıl etkileyebileceği ni, 'herkes ne der' fikrinin aileleri nasıl ha taya sürükleyebileceğini sergileyen oyuna ilişkin, yönetmen Engin Gürmen, soyut kavramlar yüzünden bir ailenin çöküp par çalanmasının altını çiziyor. Aile Şerefi, Gülsün Siren'in oynanan ilk oyunu. Bu sevindirici bir nokta bence. Yeni yazarlar kazandırılmasını Şehir Tiyatrolan'nın görevlerinden kabul ediyoruz ve mutlu oluyoruz. En şanslı olduğum konu da kadro. Aramızda çok iyi bir diyalog var. Her şey sevecenlikle kotarıldı. Başarıda katkısı ol duğuna inandığım için bunun altını çizmek isterim. pe Yönetmen Engin Gürmen ve oyundan bir sahne Günümüzde başlayıp 35 yıl öncesine dönen oyunda, geçmişiyle çok övünen, kent-soylu bir ailenin, 'başkaları ne düşü nür, biz filanca kişinin soyundan geliyoruz' gibi soyut kavramlar yüzünden nasıl çöküp, parçalandığı anlatılmakta. Oyunda karakterler çok iyi çizilmiş, izleyen herkes kendisinden bir parça bulu yor. Başarının kaynağının da bu olduğunu Düzeltme: Dergimizin 10. sayı 13. sayfasındaki, Fır tına oyununu işleyen yazımızda, Shakespeare'in bu oyununun Türkçe'ye çevirilmesi ve Türk oyuncular tarafından oynanmasına ilişkin yan lış tarih verilmiştir. Sayın Engin Gürmen'in ikazı üzerine yapılan araştırmaya göre oyun, ilk kez İstanbul Şehir Tiyatroları'nda, 1946'da C. Balkır'ın, 1952'de ise H. Derinin çevirisiyle, sahnelenmiştir. Düzeltir, özür dileriz. 20 pe cy a luğu, Mae dejenere gençliği, Cici Hala ise ce sedi simgeliyor. Oyuna egemen olan bu ailenin dramı. Ama dikkatle bakıldığında algıladığımız mesaj çok farklı. Tohum, doğanın kendi koşullarına bırakılmamıştır. Radyasyonla yapay bir ortam oluş turulmuştur. Böyle bir ortamda da sağlıklı ve uygun koşullar hazırlandığında her zaman verim alınması mümkün.. Tıpkı insanlar gibi.. Bizlerin de sağlıklı ve verimli olabilmemiz için uygun koşullara ihtiyacımız var. Yazarın Janece kişiliği ile vermek istediği bir başka mesaj ise, bilim, insanların yararına kullanıl dığı zaman bilimdir. Başka canlıların ölümü pahası na bilimin yararlı hiçbir yanı yoktur. Örneğin, Janece deney adına kediyi canlı canlı tencereye atıp kayna tır. Bu bence, Napalm bombasıyla eşdeğer.. Radyasyonla yazar neyi simgelemiş olabilir? Radyasyon mekanik bir müdahaledir. Rejim gibi, otorite gibi, yaşadığımız ortam gibi... Radyas yonun ölçüsü kaçtığında, tohum ya ölüyor ya da çi çekler cüce kalıyor. Kadife çiçekleri ile simgelenen dozunda yapılacak bir müdahale. Sadece Amerikan orta sınıfı yaşamıyor bu mekanik müdahaleleri, biz de yaşıyoruz. Kısacası insanı kurtaracak olan insan dır. Ama onlara doğru baktığımız, onları doğru algı ladığımız ve doğru müdahaleler yaptığımız sürece... İzmir Devlet Tiyatrolarında "Kadife Çiçekleri" Umutla biten bir 'radyasyon' oyunu a B cy ütün kalbimle inanıyorum ki insanlık bir gün, insan olduğu için utanç duymayacak. Atomun getireceği büyü dolu ve güzel enerjiyi insanlık, insanlık uğruna, tüm in sanların yararına kullanmayı başara- cak..." Yukarıdaki sözler, Kadife Çiçekleri'ndeki Tillie'ye ait. Tillie yoluyla, bilimin insanlık yararına ve doğru kullanılmasını öğütlüyor, Paul Zindel. Yönet men, Mehmet Büyükağaoğlu yazar hakkında şu bilgi leri veriyor: Paul Zindel aslında bir kimyager, oyun yazarı değil. Kadife Çiçekleri onun ilk ve tek oyunu. Yazarın kimya dalında Nobel ödülü var. Kendini tamamen bilime adamış biri. Oyunda adı geçen Mr. Goodman aslında kendisi. Tillie de ger çekte kendi öğrencilerinden biri zaten. Oyun, özelde bir ailenin traji-komik görüntüsü nü, genelde ise bir insanlık durumunu sergiler. Beatrice, kızları Mae ve Tillie ile yaşayan orta yaşlı, dul bir kadındır. Evde, para için bakmak zorunda kaldık ları felçli, yaşlı kadın "Cici Hala" da vardır. Giyinip süslenmekten başka bir şey düşünme yen hoppa Mae ile kendini okuldaki fen çalışmaları na vermiş, içine kapalı Tillie arasında uçuk-kaçık bir pe Zerrin AKDENİZLİ Yazarın radyasyona bu kadar iyimser bakması nı nasıl açıklıyorsunuz? Oyun, 1969 yılında yazılmış. O yıl henüz Çernobil faciası yaşanmamıştı. Radyasyon bu kadar se vimsiz değildi tabii. Hatta, mesajı yanlış algılatabilir düşüncesiyle, Tillie'nin finaldeki radyasyonu övücü sözlerini değiştirmek zorunda kaldık. Oyunun başında bilinçli olarak yaptığınız bir kaos yaşanıyor. Bunun üzerine ne söylemek istersi niz? Oyundaki kişiler oldukça karmaşık ve denge siz. Bu yüzden, sahnede özellikle dekoruyla, kostü müyle ve kişilikleriyle bir kaosu göstermek istedim. Bu niye bağırıyor? Bu niye böyle konuşuyor? Bu niye şimdi bunu yaptı? Bu kaos yansıtıldıktan sonra zaten olaylar dramatik kurgu içinde olgunlaşıp bir sonuca ulaşıyor. Seyirci, bu kişilerle özdeşsin, bu süreç içerisinde kendini sorgulasın, kendi yaşamın dan bir parça bulsun, hatta kendisiyle hesaplaşsın is tedim. Kendi hesabıma amaçladığım şeyi gerçekleş tirdiğime inanıyorum. İyimserlikle karamsarlığın, haklıyla haksızın, komediyle trajedinin içice geçtiği bu oyunda umutla biten bir son var. Hayatın bütün hızına, yüküne ve acılarına karşın aradığımız tek şey de bu değil mi zaten... • "Deli Betty" adıyla toplumun dışladığı bu kadı na yaptığı hiçbir şey için kızamayız. Tillie'yi okulda ki çalışmalara yollamaz, gereksiz görür. Çünkü deney, fen, mutasyon, radyasyon ona çok uzak söz cüklerdir. Ona göre yaşamsal olan Tillie'nin bir an önce işe girip hayatını kazanmasıdır. Bütün bunlara rağmen Tillie yaptığı deneyle, annesinin de gurur duyabileceği bir başarı kazanır ve ödü! alır. Küçük bir saksıya ektiği kadife çiçeği tohumunun büyümesi ni sağlamıştır. Atomun büyülü gücünü keşfeden Til lie, dünyanın daha da güzelleşeceğine inanır ve ken dini artık daha önemli hisseder. Kadife Çiçekleri Yazan : Paul Zindel Çeviren : Nüvit Özdoğru Yöneten : Mehmet Büyükağaoğlu Dekor : Tayfun Cebi Kostüm : Esra Selah Işık . : Kemal Gürgün Oynayanlar : Melek Tartan, Müge Arıcılar, Filiz Pehlivan, Türkan Bora, Füsun Masri Yönetmen Büyükağaoğlu, oyundan bahseder ken Tillie'nin doğru bilimselliği simgelediğini söylü yor ve şunları ekliyor: Oyunda Beatrice yok olmuş 22 cy a pe Diyarbakır Şehir Tiyatrosu 'nu takdim ederim iyarbakır'da geçen yıl kurulan Bele diye Şehir Tiyatrosu, Körfez krizinin doruğa tırmandığı günlerde ve tam savaşın eşiğinde, Orhan Asena'nın Atçalı Kel Mehmet oyunuyla, 12 Ocak 1991 akşamı perdesini açtı. Bilindiği gibi, bu kentte yerleşik düzende çalışan Devlet Tiyatrosu da bulunmaktadır. 29 Ekim 1988'de hizmete giren Devlet Tiyatrosu 380, Şehir Tiyatrosu ise 350 kişiliktir. Demek ki son üç yıl içinde Diyarbakır'da 730 seyirci kapasiteli iki sanat kurumu ard arda devreye sokulmuş oluyur. Merkez nüfusu 400 bin dolayında olan bir kentte 730 tiyatro koltu ğu Bundan daha güzel ne var? Darısı öteki kentlerimizin başına! Kente ikinci tiyatroyu hemen hemen tek başına kazandıran ve buraya "Dr. Orhan Asena Sahnesi" adını veren Belediye Başkam Turgut Atalay, konulara makro ölçekte yaklaş mayı bilen genç, bilgili, bilinçli, aynı zamanda alçakgönüllü bir yönetici. Kültür Müdürü Nevin Soyukaya da, baş kanın tasarılarını gerçekleştirmede sorumluluğu paylaşan, herşeyin daha iyi olması için çaba gösteren, yaptığı işi severek ve heyecan duya rak yapan bir kişi. Diyarbakır'ın o sert kara iklimine karşın, Hüseyin fidanın dikilmesinden ağacın meyve vermesine Mumcu, Ziya değin birbuçuk yıldan beri genel sanat yönet Demirel, Tur meni sıfatıyla görev yapanlardan biri de Devlet gut Atalay ve Tiyatrosu'nun eski sanatçılarından Ziya Demi Orhan Asena rel. a D pe cy Tahir ÖZÇELİK 1919 doğumlu bu tiyatro kurdu, dikilen fi danı sağlıklı bir ormana dönüştürmenin savaşamını veriyor, hem de bir sürü bürokratik zorlu ğu, sanata karşı duyarsız, kendini dünyanın merkezi sanan politika hünerbazlarının çıkarttı ğı engelleri göğüsleyerek... Ziya Hoca tam anlamıyla bir "idealist"! Gruptaki genç sanatçılara da değinmemiz gerekir. Son seçimlerin hemen ardından sınavla geçici kadroya alınan pırıl pırıl 27 kişi, büyük çoğunluğu yörenin insanı. Aralarında öğrenci, Fransız filolojisi mezunu, tıp doktoru olanlar da var. Bazıları amatör tiyatro deneyimli. Şimdi, yazımızı okuyanlar akademik öğ renim tezgâhından geçmemiş bu sanatçıların, dolayısıyla Diyarbakır Şehir Tiyatrosu'nda sah nelenen oyunların niteliği hakkında kuşku du yabilir. "Akademik" öğrenimin, daha açıkçası konservatuvar ya da fakültelerde oyunculuk dersleri okumanın önemini ve gerekliliğini yadsımamakla birlikte, her şeyin bununla bitmedi ğini de biliyoruz. Diyarbakır Şehir Tiyatrosu'nun oyuncuları eksiklerini gidermenin, kendilerini yetiştirme nin, bilgi dağarcıklarını zenginleştirmenin he yecanını taşıyorlar. Topluluk, geçen yaz başlarında YapıKredi Bankası'nın Gençlik Festivalı"ne katıl mak için İstanbul'a gelmiş, Rumelihisarı'nda oynadığı Atçalı Kel Mehmet'le övgü toplamış tı. Ancak şurasını da gözden uzak tutamayız. Diyarbakır Belediye Başkanlığı, ilk meyveleri ni veren ağacın hastalanmaması ve kurumaması için, sanatçıların eğitimine de önem vermelidir, düşüncesindeyiz. Zira Demirel ustamız, birbu çuk yıldan beri hem yönetmenlik, hem eğit menlik, hem de idari ve teknik ayrıntılarla il gilenmek gibi ayrı ayrı işlerin tüm yükünü omuzlarında taşımaktadır. Ne yapılabilir? Bu konuda biz şunu öneririz: ilkin, komşu Devlet Tiyatrosu ile işbirliğine gidilerek, sanat çıların bu kurumdaki iç-eğitim çalışmalarına katılmaları sağlanabilir. Öte yandan Beklan Algan, Çetin İpekkaya, Haldun Marlalı, Yılmaz Onay gibi yönetmenler, Doç. Dr. Zehra İpşiroğlu, Prof. Dr. Cevat Çapan, Prof. Dr. Özdemir Nutku vb. tiyatro bilimcileri ile seminerler dü zenlenebilir. Türkiye Eleştirmenler Birliği'nin ülke çapında uygulamayı tasarladığı bu tür seminer ler hazırlığı içinde olduğunu da bu vesileyle anımsatalım. Yazımızı noktalamadan önce şunu da özel tiyatro topluluklarına duyuralım ki, Orhan Asena Sahnesi Diyarbakır'a turneye gelecek topluluklar için de elverişlidir. (İlgilenenler için belediyenin fax numarası: 831-44173.) • 24 Çiçek Sepetli Kız Yazan Yönetmen Dek. Kost. Oyuncular : Yıldırım Keskin :Erol Keskin :Feyza Zeybek :Tomris İncer, Mehmet Gürhan, Vildan Türkbaş Y Kıstırılmış bir yaşamın öyküsü a Çiçek Sepetli pe cy ıldırım Keskin, tiyat romuzun kendine özgü anlatım biçemine sahip oyun yazarla rından biridir. Uzaktakiler adlı oyunuyla başlayan oyun yazarlı ğı serüveninin 6. oyunu Çiçek Sepetli Kız, 1991-92 sezonunda İstanbul Bele diyesi Şehir Tiyatroları Harbiye Cep Tiyarosu'nda ilk kez seyirci karşısına çıkıyor. İnsansızlar, Soruşturma, Tut ki Ölecek sin, Aklı Başında Bir Adam, yazarın diğer oyunlarıdır. Ayrıca 1944 yılından beri çeşitli dergilerde yazıları ve eleştirileri yayınlandı. 1957 yılında yayınlanmış Zürih'te tanıdığı Türk öğrencilerinin yaşamını konu alan Bir Gecenin Beyliği adlı bir de romanı var. 1932 yılında Erzincan'da doğan Keskin, Galatasaray Lisesi'ni, ardından 1957'de Lausanne Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Aynı yıl Dışişleri Bakanlığı'nda çalışmaya baş ladı. Dışişlerinin değişik yerlerinde görevler aldı. Bugün Brüksel'de Büyükelçi olarak Dışiş lerindeki görevine devam etmekte. Yıldırım Keskin'in oyunlarında olay örgü sünden daha çok karakterler ön plandadır. Oyun karakterlerinin kendi gerçeklerinden kaç maları, özgürlük sorunları olması, toplumsal çevrenin ve doğanın baskısı altında ezilmeleri, kimliklerinden ve mutluluklarından ödün ver meleri, kararsızlıkları, karmaşık bir ortamda yaşamaları, ilişkilerinde rastlantısallığın önem li bir yer tutuması, düşünceleriyle katılmadıkla rı bir dünyada bulunduklarına inanmaları, oyunlarının en temel özellik lerindendir. Şehir Tiyatroları'nda sergilenen Çiçek Se petli Kız'ın üç oyun kişisi ilişkileri, düşüncele ri, sorunları ve umutlarıyla, yazarın yapıtlarındaki temel özelliklerin tümünü kendinde toplar. Adam iyi bir ressam olmaya tutkun ol masına karşın başka bir mesleği yaparak yaşa mını kazanıyor, sevgisinden kuşku duyduğu bir kadınla yaşıyor. Kadın, adam yüzünden geçir diği bir kazadan ötürü sakat kalmış, eylemsiz yaşamında gelecekten çok geçmişine umutla bakıyor. Hizmetçi kız, kendisi, çevresi üzerine Kız kafa yormadan herşeyi olduğu gibi kabul ederken başka bir tutsaklık içinde yaşamını sürdürmekte. Oyun kişileri, daralmasına kendilerinin neden oldukları bir ortamı paylaşırlar. Sanki kıstırılmış bir yaşamdır onlarınki. Bir yemek daveti, farklı bir giysi giymek, bol buzlu bir viski soda, üst kattaki kapının penceresinden lo kantayı ve insanları binbir güçlük içinde seyret mek, ayna karşısına geçip şöyle bir makyaj yapıp süslenmek gibi umut taşıyan şeyler bile sıkıntı içindeki ortamı değiştiremez. Hizmetçi kız, böylesi bir ortamın dışına kendini atarken bile bu ortamın oluşmasında geçmişte yaşanan lar adına payı olan adamla gider. Belki de kadı nın geçmişte yaşadığı sürece girer. Oyun kişile ri sınırları belli bir dairenin dışına asla çıkamazlar.• H. Zafer ŞAHİN Yıldırım Keskin'in oyunlarında olay örgüsünden daha çok karakter ön plandadır. Karakterleriyle düşünceleriyle katılmadıkları bir dünyada bulunduklarına inanmaları, oyunlarının en temel özelliklerindendir. 25 pe cy a pe cy a a cy pe B Bir tiyatro kitabı: o y u t Yayınevi, Vasıf Öngören'le başlayan Toplu Eserleri dizisi ni, Turgut Özakman'ın oyunlarını yayınlayarak s ü r d ü r ü y o r . Ah Şu Gençler, Töre, Ocak adlı oyunlar Turgut Özakman'ın Toplu Eserleri dizi sindeki ilk kitapta yer alıyorlar. Aslında bu üç oyundan ikisi yakın d ö n e m d e yazıldı ve sah nelendi. Ocak ise yazarın sanat yaşamında olduğu kadar d r a m a tik yazınımız için de önemli bir yere sahip. Töre, ülkemizin gerçeği nin acı bir yanını aktarmanın ötesinde, insanımızın düşlerini, beklentilerini, umutlarını anlat m a k t a . Aslında Turgut Özakman'ın t ü m oyunlarında önemli bir öge olarak var olan u m u t , T ö r e ' d e bir laytmotif olarak değil, insanların gündelik ger çeklerinin işlevsel bir motifi olarak kullanılmıştır. pe Ah Şu Gençler'e genel bir açıdan bakarsak iki önemli şeyi görürüz. Birincisi, Turgut Özakman'ın oyun yazarlığı birikimi oyunda en işlevsel biçimde kul lanılmıştır. Özellikle tarihsel ko nulu oyunlarında kullandığı ge leneksel tiyatromuzun biçemi ve dili Ah Şu G e n ç l e r ' d e k i çağdaş konularda ele alınmıştır. İkinci si, oyunun konusunun ülkemiz dramatik yazınında başka bir ör neğinin olmaması. Gençlik so runları birçok yazarımız tarafın dan yalnızca bir yanıyla ele alınmasına karşın, Turgut Özakm a n tarafından çok geniş yelpa zede değerlendirilmiştir. Bunda en önemli öge, k o n u n u n h e m gençler h e m de erişkinler yö n ü n d e n gösterilmesi, belki d e . oyun. Yazar, oyunda k o n u n u n acılı yanının toplumsal nedenle ri yerine, böylesi acılı bir olayın içindeki kişilerin "insan" yanını anlatmayı seçmiş. Törenin ku rallarıyla köşeye sıkıştırdığı in sanın, törenin gereğini yerine getirişinden sonraki yaşamı oyunun h e m konusunu hem de içeriğini belirlemekte. SuçSığınma-Sevgi, ancak bunların ötesinde törenin değişmezliği nin acılı sonu hazırlaması, oyun kişilerindeki u m u d u hiç yoketmiyor. U m u t , karakterlerin bi çimlenişinin, olayların akışının ana kaynağını oluşturmakta. Töre, toplumsal yaşamımı zın acılarından biri olan kan da vası konusu üzerine kurulu bir DÜZELTME 1 1 . sayımızda 4. sayfada "An kara S a n a t K u r u m u Ö d ü l l e r i " h a b e r i n d e N e v r a Serezli'nin aldığı ödül Karmakarışık o y u n u n d a k i rolü ile değil Çıl gın Sonbahar adlı o y u n u n d a ki rolü ile olacaktır. D ü z e l t i r ö z ü r dileriz Gençler Ocak, yazıldığı d ö n e m i n tarih sel gerçeğine bir bakıştır. Sanayileşmenin, ekono mik dönüşümlerin karşısında, direnmeye çalışan bir ailenin öyküsüdür Ocak. Oyunda her karakter umutlarının, düşlerinin yaşamın karşısında tükenişini anlatmak için vardır sanki... Karakterler kendi dışlarındaki nedenlerden ötürü çaresizlikle umut arasında yaşarlar. U m u t larının tükenişi, çaresizlik aile nin toplumsal yapı ve çevre karşısında yenilgisi olduğu kadar, aileyi dayanışmaya götü ren unsurdur da... H. Zafer ŞAHİN a Ah Şu Gençler, ü l k e m i z d e tartışılagelinen "gençlik tiyatro su" kavramına, dramatik yazar lık adına önemli katkıda bulu nan bir oyun. Gençliğin sorunlarına "güleryüzlü" yakla şımıyla çözümler arayan oyu n u n her sahnesinde ayrı bir sorun ele alınmakta. Ah Şu Töre Ocak cy Özakman'ın bu üç oyunu, ödenekli ve özel tiyatrolar ile amatör topluluklarca sahnelen di, sahnelenmekte. Turgut Özakman Toplu Eserleri-1 Sevda Şener'in t i y a t r o m u zun "klasiklerindendir" dediği Ocak, Turgut Özakman'ın ol gunluk d ö n e m i oyunlarındandır. İlk kez 1962'de sahnelenen Kısacası, hızla değişen, değiştiği kadar değer yıkımını ve değer edinimini yaşarken, böylesi bir gelişmeye bir türlü nokta koyamayan t o p l u m u m u za Ocak'ın söyleyecek çok sözü var. Yazarın Toplu Eserleri'nin bu ilk kitabı, o n u n yazarlık se rüveni ve yönelişlerini tanıma mız açısından önemli olduğu kadar, dramatik yazınımızın yakın d ö n e m i n i n önemli bir ya zarını tanıtmak açısından da önemlidir. • Tiyatro...Tiyatro dergisine abone olun. Derginiz T i y a t r o . . . T i y a t r o ' n u n eksiksiz elinize ulaşmasını istiyorsanız abone olun. Abone bedeli: Yıllık 40.000 TL Yurtdışı:25 D M . Posta Çek. H e s : Tem Yapım 655074 Banka Hesap N o : T. İş Bankası Cihangir Şb. 178117 29 cy a pe a cy pe pe cy a