ORUÇ - Muhacirun
Transkript
ORUÇ - Muhacirun
سطأل َ َط َي ْطِْ ح َ ْا ِم اِأ َ ْم َ َ ا َي َ َاا ح نْ َِ لَ ا َا َأط ْح َي ِ ََط ْح ع َ َط َي ِ ََط ْح حْ نم.ل حْ نم ِِ ِم ِ ِ حْ نم ِْا Sa 1/ l1 YIL 1 / SAYI 7 ب ِ ْس ِم yi Yi ŞA´BAN 1433/ TEMMUZ 2012 FIYATI 2,00 € Aylık Islami, Siyasi ve kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk Ilmi Dergimiz.. Hoş geldin ya Şehr-i Ramazan, Hoş geldin Kur’an Ayı, Hoş geldin mağfiret Ayı. H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r . Fihrist Dersler Konular Yazarlar Sayfa — — 2 Arap baharı mı? Editör 3 Tefsir Dersleri Bakara Suresi, 183-185 Ebu Abdurrahman 4 Tefsir Dersleri (devam) Bakara Suresi, 183-185 Ebu Abdurrahman 5 Fetva Köşesi Oruç ve Önemi Ebu Ensar 6 Fetva Köşesi(devam) Oruç ve Önemi Ebu Ensar 7 Mübarek Ramazan Hoş geldin! M.Metin Müftüoğlu 8 Müslümanın Anayasası Kur´andır! Cemaleddin Hocaoğlu 9 Islam/Ibadet Islam(6. Bölüm) Said Havva 10 Siyer/Davet Hz.Muhammed(sav) ve Davetinin Geçmiş Semavî Davetlerle İlgisi (2.Bölüm) Ramazan El Butiy 11 Örtülü olmayan Bacılarımıza! Fatıma Betül Hanım 12 Gençliğe Hitabe! Misafir Kalemler 13 Bulmaca ve Fıkralar — 14 Mısır’da meclis fesh edildi... Mısır’da zafer Muhammed Mursi’nin oldu ... Ankara neden bu kadar sakin? — 15 Fihrist Gündem/Yorum Gençlerle Başbaşa Beyyineler Hanımlar Köşesi Sohbetler/Düşünceler Mizah Köşesi Basından Seçmeler Muhacirun Dergisi: www.muhacirun.net Yazışma Adresimiz: info@muhacirun.net Sayfa 2 Doğrular Islamın doğrulardır, hatalar/ yanlışlar bizim yanlışlarımızdır. Okuyucularımızdan(Islama göre varsa) Hatalarımızın düzeltilmesini istirham ediyoruz. MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-7 ŞA´BAN 1433 / TEMMUZ 2012 ِ إِن ُكْم ْإ إِه ِك. ُ ُ Gündem/Yorum Arap baharı mı? Baharın lafı bile kanımı ısıtır, ama bu Arap Baharına nedense bir türlü ısınamadım. Demirperde yıkıldığında Değişim Rüzgârları şarkısıyla kutlanmıştı çift kutuplu dünyanın çöküşü… Editör rinden üfleniyor. Yönetimlerin devrildiği çoğu ülkede, iktidarı devralmaya hazırlanan radikal İslamcıların ardında (avrupadakiler gibi) Suudi desteği bulunuyor. Geçenlerde bir Gazete de, Suudi Arabistan’ın Arap Baharındaki Görünmez Eli başlıklı yazıda, Suudilerin Mısır’da, Tunus’ta, Yemen’de hızla yükselen İslamcıları O zaman da değişim çoşkusu içinde Çavuşesku’nun vahşi finanse ettiğini hatırlatırken, Riyadın Mısır ve Tunus gibi infazı, “Eh o da hak etti” diye geçiştirilmişti. Laik (yani dünya işlerine Allahı karıştırmayan), Libyada kendine bağlı bir kaç emirlik, Suriyeden de kurtulup Esad İki kutuplu soğuk savaşın yerini etnik sıcak savaşlar aldı. sonrası, kendisiyle uyumlu, fakat Iran karşıtı bir rejim Sadece Yugoslavya 7 ayrı devlete bölündü. Görüzyoruz öngördüğünü belirtiyor. ki, dini gerginlik hâlâ sürüyor. Üsküp kalesi içindeki bir kilise restorasyonu, hemen kılıçların çekilmesine neden Bölgede, aslen Iran’ı hedef alan, mezhebe dayalı bir bilek oluyor. Ülkede maaşlar küçüldükçe haçlar büyüyor. güreşi var. Fakat her zaman yaptıkları gibi müslümanları kırdıracaklar, sonrada kurtartık diyeBelki insanlara vaad edilen Decekler bizde olduğu gibi… mokrasi, insan hakkları, barışçı bir dünya nerede…Sömürü arttı, Amaç baskı rejimleriyle hesaplaşma işşizlik çoğaldı, saat ücretleri değildir, amaçları sadece sömürgeleazaldı, dünya açlık sınırında… rini ve menfaatlerini çoğaltSadece büyük devletlerin ağzına maktır..Balkanlarda ve Dünyanın lokma olacak minicik, yardıma diğer yerlerinde yaptıkları gibi… muhtaç, ekonomisi yerle bir olmuş Zannımca gizli işgallerle halkların devletler ve başlarında AT… toplu nefretini üzerine çeken ABD Arap Baharının ilk tozu kalktıktan bu usulü değiştiriyor görünüyor. sonra ortada devrik diktatörler, Artık kendi elini yakmaktansa maşa zafer sarhoşu muhalifler, yatırım kullanıyorç Siyonistlerin kendi şehvetiyle bölgeye koşan Batılı emellerini gerçekleştirmek için devletler görüzoruz. Ama bu saAmerikayı kullandığı gibi... vaşın burada bitmeyeceği kesin, Sormak gerekmez mi? Amerika Afganistandaki, Irandaki niye mi? Müslümanların topraklarından en azından 15 v.s. Islama karşıdır da mesala Mısırdaki, Türkiyedeki, Balkan misli devlet çıkar. Yatırıma muhtaç, ekonomisi Islama neden karşı değildir. bozuk, kardeş kavgası içinde, Israilin işine yarayan ona zarar veremeyecek devletcikler… Bunun için iç çatışmaMısırda Ihvanı Musliminden Mursi Cumhurbaşkanı seçiların ve mezhebi kavgaların tetiklenerek devam etmesi liyor fakat Avrupanın, Amerikanın hiç sesi çıkmıyor… lazım.. Değişen Islammı, Amerika-Avrupamı yoksa müslümanBahara direnen liderlere, Kaddafi örneğiyle sopa gösteri- larmı? liyor. Sıra Suriye’de... Esad’a göre “Batı destekli teröristler”, Batı’ya göre “Esad Şimdi de Türk Keşif Uçağı düşürüldü. Neyi, Kimi keşfediyordu? Kimin emriyle? karşıtı rejim muhalifleri” ayakta... Ve Türk elçiliğine yaptıkları baskınla, iki komşuyu sıcak O bölgede Rusyanın Akdeniz Üssü olduğunu çok az kimçatışmanın eşiğine getirdiler. se biliyor. Uçağı Rusya düşürmüş olmasın…Her tarafa Türkiye, komşularla sıfır problem, kardeş ülke deyip vi- Roket üssü yapan ABD ye misilleme olmarak. zeleri kaldırmıştı. Şimdi Şam rejimiyle bir anda düşman oldu. Israille yine de sıfır problem, Ancak elçilik Arap Baharına temkinli bakılmalı, Bahar sanılan şey, saldırısına gösterilen tepkiyi savaş hali boyutuna taşıma- Müslümanlar için çetin bir kış olmasın? dan, bunun neyin savaşı olduğunu ve sonucunun ne olabiBu ABD ve Rusya arasındaki Figüranları Tayyib, leceğini hatırlamakta yarar var. Göstericiler Türk büyükelçiliğiyle birlikte Suudi elçiliğini Esad, Mursi v.s. olan bir Film/ bir düello olmasın… de bastı. Aslında çoğu yerde “Arap baharı”nın rüzgârı Suudi çölleSayfa 3 Filmin konusu: Müslümanları yok etmek... MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-7 ŞA´BAN 1433 / TEMMUZ 2012 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r . TEFSIR DERSLERI اَ َ ِى ُان ُِ ْ ُِهَ ُُْرُ ِ ْى ُُ ْر َِ ُ ُس ون ىَُاَ ُ َ لَُُ َاَ ُض َ ِ ْىهُ َن َ َ ش ْه ُر َم َض ََ َ ْ َِ َا َ ْ َ ِ ْى ُف ْر َقَ ُ َْ َن ُ َ َُْ َْ شه ُ َ ُض ْا ُل َُّ ِىَ ْه َر َ ْنر ُ َ َض ْ َ َ َ َضرُ و س َر ْ ُس َر َ ََل ُرُ ُ ل ُ ُل َُّ ِ ْىع ْ ُ ُس َفر َْ ُع ٌة ُض ْ َِ َم ُِ َخ َر ُرُ ُ َّللا ُ ل ُ ُل َُّ ِ ْى َ )185( َ َ ُل ُر ْ َ َّْ َ ىُتُ ْل ُن َُوِ ِ ْى ُع َة َ ىُتُ َلوُ ُر ِ َّللا َ َ ََ َضَ َس َ ُل َّْ َ َىعََ ُل 2– BAKARA SÛRESİ 183. "Ey iman edenler!" Hz. Âdem'den size gelinceye kadar "sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de oruç farz kılındı. Ta ki takvâ sahibi olasınız." Allah'a isyanı gerektirecek hususlardan uzak kalmak sûretiyle Allah'tan gereğince korkasınız. Çünkü oruç herşeyden çok nefsi zapteder, herşeyden çok kötülüğe düşmekten alıkoyar. Veya bunun anlamı şöyle de olabilir: Olur ki takvâ sahibi kimseler arasına katılabilesiniz. Çünkü oruç takvâ sahiplerinin şiârıdır: Oruç; yemekten, içmekten, cinsî münasebette bulunmaktan ve diğer oruç bozan şeylerden, sadık fecrin doğuşundan güneşin batışına kadar, Allah rızası için oruç tutmak niyyetiyle uzak durmaktır. Yüce Allah bu ümmetin mü'minlerine, orucu emrederek hitab etmektedir. Çünkü oruç nefisleri arındırmakta, düşüklük ve seviyesizliklerden temizlemektedir. Kendilerinden öncekilere farz kıldığını belirtmesi, bu konuda onların da başkalarına benzemiş olduğunu belirtmek içindir. Oruçtan hikmet, takvâya sahip olmaktır. Çünkü oruç hem bedeni temizlemekte, hem de şeytanın girebileceği yolları daraltmaktadır. Bu nedenle Buhârî ve Müslim'de şu hadis-i şerif vârid olmuştur: "Ey gençler topluluğu, sizden evlenebilecek olân kimse evlensin. Çünkü bu, gözü daha çok haramdan korur hem de kişinin ırzını daha iyi muhafaza eder. Evlenme gücüne sahip olamayan kimse ise oruç tutsun. Çünkü oruç onu şehvetten keser." 184. "Sayılı günler olarak." Belirli sayıda vakitleri belli günlerde oruç tutmak üzerimize farz kılındı. Bu mükellef kılındığımız görevin kolaylığını hissettirmek istercesine günlerin sayısının azlığını da ifade etmektedir. "Sizden kim hasta veya seferde olursa tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde (oruç tutar)." Oruç tuttuğu takdirde hastalığının artmasından yada iyileşmesinin gecikeceğinden ya da gâlip zan ile oruç sebebiyle hastalanmaktan korkan; Yahut meşrû bir yolculukta bulunan bir kimse orucunu açacak olursa, oruç açtığı günler sayısınca oruç tutmalıdır. Buna göre hasta ve yolcu olduğu günlerde oruç tutmadığı günler yerine, o günlerin sayısınca oruç tutması emredilmiş oluyor. Hastalanmak ya da iyileşmenin gecikmesinden korkmak; ya bir emare ile veya aynı hastalığı geçirmiş bir başka hastanın tecrübesi ile, yahut adaletli, müslüman ve mesleğinde beceri sahibi bir doktorun bildirmesiyle, yada Sayfa 4 Ebu Abdurrahman fâsık mı, adâletli mi olduğu belli olmayan hali meçhul bir doktorun haber vermesiyle anlaşılır. Meşrû yolculuğun sınırı ise; bulunduğu yerden -bazı fakihlerin ictihadına göre seksenbir km. uzaklıktaki bir yere yolculuk yapmakla olur. Şu şartla ki, birinci gün oruç açabilmesi için tanyerinden önce yolculuğa başlamış olmalıdır. Bu ise tanyeri ağardığında daha ihtiyatlı görüşe göre- yolculuğa başlamış olmasını gerektiriyor. "Gücü yetmeyenler de bir yoksul doyumu fidye (verir)" Bu nassın açıklanmasında iki temel görüş vardır: Birinci görüşe göre anlam "Oruç tutmaya gücü yetmeyenler" şeklinde olur. Gücü kalmamış oldukça yaşlanmış, ölünceye kadar gittikçe gücü eksilen ve orucu eda etmekten aciz olan, sürekli olarak oruç tutamayacak olan, iyileşme ümidi olmayan hasta gibi kimseler oruç tutmaz. Buna karşılık her güne karşı bir gün bir fakiri yedirmeleri ve böylelikle fidye ödemeleri onlar için vâcib olur. Yahut da her gün için ona yarım sa' buğday, yada buğdayın dışındakilerden de bir sa' veya onun değerini fakire verir. Bir sa' ise Hanefilerin takdirine göre 4 kg. dolaylarındadır ve bunu ya ayın başında, ortasında, veya sonunda yahut da ramazan ayından sonra da ödeyebilir. Bu görüşe göre bu nas mensûh değildir. Bu nassın ikinci şekilde anlaşılmasına gelince; bu konu da durum Hz. Muâz'ın söylediği gibi demektir. Yani bu işin başında böyle idi. Dileyen oruç tutar, dileyen de tutmaz her gün karşılığında da bir fakire yemek yedirirdi. Nesefî şöyle demektedir: "İslâmın başında oruç onlara farz kılınmış, ancak alışkın olmadıkları için ağır gelmekte idi. Bu bakımdan oruç açıp onun yerine fidye vermek için müsaade verildi. Bundan sonra bu muhayyerlik yüce Allah'ın: "Sizden kim ay'ı görürse oruç tutsun." buyruğu ile nesh edilmiştir. Bu bakımdan yüce Allah'ın: "Kim hasta olur veya seferde bulunursa..." buyruğu tekrarlanmıştır. Zira bu husus daha önce mensûh ile birlikte zikredilince nâsihle birlikte de belirtildi ki, hükmün kalıcılığına delil olsun." İbn Kesîr de şunları söylemektedir: "Hülâsa, hasta olmayan kişi hakkında oruç tutmanın farziyyeti sabit olmakla nesih sözkonusudur. Bu da yüce Allah'ın, "Sizden kim ay'ı görürse onu oruçlu geçirsin." buyruğu ile olmuştur." Oruç tutamayan oldukça ihtiyar kimseler ise oruçlarını açabilir ve kazâ etmeleri gerekmez... Ancak orucunu açacak olursa ve varlıklı olduğu takdirde, her gün için bir fakire yedirmesi gerekir mi, gerekmez mi konusunda iki görüş vardı. Doğru olan ve âlimlerin çoğunluğunun kabul ettiği görüş, her gün için bir fidye ödemesi gerektiğidir. "Bununla beraber kim gönüllü olarak iyilik yaparsa" yani fidye miktarından fazlasını verecek olursa, "bu kendisi için daha hayırlıdır." Yani böyle bir tatavvuda ve hayırda bulunmak, onun için elbetteki daha hayırlıdır. MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-7 ŞA´BAN 1433 / TEMMUZ 2012 ِ إِن ُكْم ْإ إِه ِك. ُ ُ "Oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır, eğer bilirseniz." Bu buyruk, nassın ikinci tür anlaşılmasına uygun düşmektedir. Yani bu, âyet-i kerimenin mensûh olduğunu kabul eden görüşe uygundur. Nesh olduğunu ifade etmeyen birinci görüşe göre mânâ şöyle olur: "Yolculukta da hastalıkta da oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır. Çünkü bu size daha ağır gelir. Eğer bunun böyle olduğunu bilirseniz." Acaba buradaki "bilmek" den kasıt, âhiret ile mi ilgilidir, yoksa dünya hayatında ruha ve bedene fayda yada zarar veren şeyleri bilmekle mi ilgilidir? İfadenin genel olarak kullanılmış olması hepsini de kapsamına almasını gerektiriyor. Oruç bütünüyle bir hayırdır. 185. "Ramazan ayı öyle bir aydır ki... Kur'ân o ayda indirilmiştir." Yüce Rabbimiz Ramazan ayını ve diğer aylar arasında oruç farzının ona tahsis edilmesini, Kur'ân'ın bu ayda indirilmesi ile methetmektedir: Kur'ân-ı Kerim'in ramazan ayında indirilmesi şu şekilde açıklanmıştır: Kur'ân Ramazan ayında indirilmeye başlanmıştır ki, bu da Kadir Gecesidir. Veya dünya semasına bu ayda indirilmeye başlanmıştır; veya her iki indirme de Ramazan ayında gerçekleşmiştir. "İnsanlara doğru yolu gösteren hak ile batılı ayıran (Furkan) Kur'ân o ayda indirilmiştir." Yüce Allah'ın Kur'ân'a iman eden, tasdik eden ve ona tabi olan kullarına hidâyet olmak üzere indirdiği Kur'ân'ı bu buyruklarıyla övmektedir. Bu Kur'ân anlayanlara ve üzerlerinde düşünenlere apaçık deliller sunmaktadır. Bu deliller onun getirmiş olduğu ve dalâlete aykırı, sapıklığa ters düşen hidâyet ve doğruluğun ne derece sıhhatli olduğunu göstermektedir. Bu Kur'ân hak ile bâtılı, helâl ile harâmı birbirinden ayırdetmektedir. Nitekim, Furkan; Hak ile bâtılı birbirinden ayıran, beyyinât ise; apaçık, üstü kapalı olmayan deliller anlamınadır. "Sizden her kim ay'ı görürse oruç tutsun." Her kim ramazan ayında hazır, yani mukîm olursa o ay'ı oruçla geçirsin ve orucu terketmesin. Bu âyet-i kerime, kişinin; hastalıksız ve mukîm olduğu halde orucunu açıp fidye ödeyebileceği şekildeki mübahlık hükmünü neshetmektedir. Artık oruç, kesinlik kazanmış olduğundan dolayı, daha önce geçtiği üzere kaza etmek şartıyla hasta ve yolcunun oruç açabileceği ruhsatını da tekrar zikretmiştir ki, bunun nesh olunmamış olduğu bilinsin. Bu sebeple şöyle buyurmuştur: ve hastalık halinde oruç açmayı mübah kılmakla bu ortaya çıkmıştır. "Bu, sayıyı tamamlamanız, size hidayet ihsan etmiş olduğundan dolayı Allah'ıbüyük tanıyasınız diyedir." Allah'ın size kazâ orucu tutmanızı emretmesi, Ramazan ayının oruç günlerinin sayısını tamamlamanız ve ibadetinizi bitirdiğiniz vakit de Allah'ı, sizi her konuda ve bu arada oruç hususunda da dosdoğru yoluna hidâyet etmiş olduğuna karşılık zikredesiniz, Onu ta'zim edesiniz, diye. "Ve umulur ki şükredesiniz." Yüce Allah'ın size emretmiş olduğu farzlarını edâ etmek, haramlarını terketmek, hudutlarını muhafaza etmek sûretiyle, Ona itaati, gereğince yerine getirdiğiniz takdirde, Olur ki bununla şükredenlerden olursunuz. TAMAMLAYICI BİLGİLER 1. Ebu'l-Hasen en-Nedvî, "el-Erkânu'lErbaa" adlı eserinde günümüzde Hristiyanlık, Yahudilik, Hinduizm gibi büyük evrensel dinlerde şimdiki şekliyle orucun nasıl olduğunu açıklamaktadır... Bütün bunlar orucun her dinde sözkonusu olduğunu isbat etmektedir. İşte burada da Kur'ân-ı Kerim'in sözünü ettiği gerçek budur... Fakat diğer din mensupları tahrîf ve tebdilde bulunmuşlar, birtakım şeyler ilâve etmişler ve birtakım şeyleri de eksiltmişlerdir. Nitekim her konuda da onların âdetleri böyledir. 2. Üzerimize orucun farz kılınış hikmeti, takvâya ulaşmaktır. Herhangi bir kimse Ramazan orucunu tuttuğu halde yine de takvâ elde edememiş ise, bu kimse kusurlu demektir. Çünkü gayba iman ve tevhîd, meyvelerini verebilmesi için İslâm ağacının tohumunu teşkil ederler. Namaz bu ağacın günlük gıdasıdır. İnfâk ise, kalp zemininden cimrilik, eli sıkılık ve hırs gibi, zararlı otları koparıp atar. Oruç da hatalı nefsî güdüleri tehlikeli şekillerinden alıkoymak içindir. Bu ise cinsel arzu ve yemek arzusudur. Çünkü oruç, müslümanı bunları dizginlemeye alıştırır. Arkasından hac, iman tohumuna teslimiyet suyunu vermek üzere geliyor. Müslüman, İslâm rükünlerinden her birisine kendi nefsinde, hak ettiğinden ne kadarını verecek olursa, o orandan hem kendisi kemal bulmuş olur hem de takvâsı kemâle erer. Gerçek şu ki, oruç nefsin şehevî arzularını dizginleyebilmesi için bir eğitimdir. Nitekim nefsin şehevî arzularından Allah'a itaat etmek~için ve Allah rızası için vazgeçmektedir. Orucu Allah'ın onu farz kıldığına inanarak ve ecrini de "Kim hasta olur veya seferde bulunursa tutmadığı günler bekleyerek tutan bir kimsenin görebileceği etkiler arasında yüce Allah'ın oruçluya, dünya ve âhiretin bütün hayırlarını sayısınca diğer günlerde (o kadar oruç tutsun)." Halef ve selefin cumhûru, kaza orucunun birbirini kendisinde toplayan takvâyı gerçekleştirmesi ile ona izlememesi gerektiği görüşündedir. Bunlara göre kaza ikramda bulunmasıda vardır. İşte orucun temel hikmeti orucu tutan bir kimse dilerse ayrı ayrı dilerse peşpeşe budur ve oruçtan sözeden bu fıkranın ilk âyetinin açıkça tutabilir. Çünkü peşpeşe oruç tutmak sadece bu farizanın, vurguladığı da budur. belli bir ayda edâ edilebilmesi zorunlu olduğu için, yine İnsan oruç tutar ve oruç ayının farzlarını sünnetlerini belli bir ayda farzdır. gereğince yerine getirecek olursa, gerçekten o sene boyunca "Allah sizin için kolaylık ister güçlük istemez." Yolculukta takvâ azığını elde etmiş olarak bu ayı bitirir. Sayfa 5 MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-7 ŞA´BAN 1433 / TEMMUZ 2012 ِ إِن ُكْم ْإ إِه ِك. ُ ُ Fetva Köşesi ORUÇ Orucun Önemi İslâmın beş şartından üçüncüsü Ramazan ayında oruç tutmaktır. Ramazan orucu, hicretin ikinci yılında farz kılınmıştır. Oruç, niyet ederek tanyerinin ağarmaya başlamasından itibaren, akşam güneş batıncaya kadar yememek, içmemek ve karı-koca ilişkisinde bulunmamaktır. Oruç, bizi dünyada kötülüklerden sakındıran, ahirette cehennemden koruyan ve günahlarımızın bağışlanmasına vesile olan önemli bir ibadettir. Oruç Kimlere Farzdır 1) Müslüman olmak, 2) Akıllı olmak, 3) Erginlik çağına gelmiş olmak. Erginlik çağına gelen ve akıllı olan her müslüman erkek ve kadına Ramazan ayında oruç tutmak farzdır. Allah'ın kesin emridir. Erginlik çağına gelmeyen çocuklara oruç tutmak farz değildir. Ancak bünyelerine zarar vermeyecek şekilde çocukları da yavaş yavaş oruca alıştırmak uygun olur. Kadınlar, lohusalık ve adet görme hallerinde oruç tutamaz, namaz kılamaz. Bu halleri geçtikten sonra tutamadıkları oruçları kaza ederler, yani gününe gün tutarlar. Fakat kılamadıkları namazları kaza etmezler. Oruca Ne Zaman ve Nasıl Niyet Edilir Orucun sahih olması için niyet etmek şarttır. Niyetsiz oruç makbul değildir. Ramazan orucuna, akşamdan itibaren kuşluk vaktine kadar niyet edilebilir. Şöyle ki: Normal olarak oruca, sahur yemeğini yedikten sonra Sayfa 6 Ebu Ensar niyet edilir. Ancak sahurda uyanamayıp yeme içme zamanının bittiği imsak vaktinden sonra kalkan bir kimse, güneş doğmuş olsa bile, kuşluk vaktine kadar o günün orucuna niyet edebilir. Yeter ki, imsak vaktinden sonra orucu bozacak bir şey yapmasın. Sahura kalkmak istemeyen bir kimse, akşamdan sonra yarının orucuna niyet edebilir, geceleyin kalkıp tekrar niyet etmesi gerekmez. Ramazan ayında tutulamayan orucu, başka günlerde kaza ederken niyetin geceleyin «tan yeri ağarmadan önce» yapılması gerekir. Keffaret oruçları da böyledir. Bu oruçlara imsaktan sonra niyet edilmez. Niyet esasen kalp ile olur. Yani geceleyin, yarın oruç tutacağını kalbinden geçiren kimse niyet etmiş demektir. Oruç tutmak düşüncesi ile sahur yemeğine kalkan kimsenin bu düşüncesi de niyettir. Oruca kalp ile niyet etmek yeterlidir. Ancak kalp ile yapılan bu niyeti dil ile söylemek daha iyidir. Bu sebeple, oruç tutacak olan kimse, hem içinden niyet etmeli, hem de dili söylemelidir. İftar İmsak vaktinde başlayan oruç, akşam güneş batıncaya kadar devam eder. Güneş batınca yemek ve içmek suretiyle oruç açılır. Orucu açmaya «iftar» denir. İftar Duası: İftar vaktinde şu duayı okumak sünnettir: Allahümme leke sumtü, ve bike âmentü, ve aleyke tevekkeltü, ve alâ rızkıke eftartü" Anlamı: Allahım, senin rızan için oruç tuttum, sana inandım, sana güvendim, senin rızkınla orucumu açtım. Sahur Oruç, tan yerinin ağarmaya başladığı imsak vaktinin girmesi ile başlar. Bu vakitten sonra yemek yenmez, her hangi bir şey içilmez ve orucu bozan şeyler yapılmaz. Bu sebeple oruç tutacak olan kimse, imsak vaktinden önce yemeğini yemelidir. İmsaktan önceki bu yemeğe «sahur» denilir. Orucu bozup hem Kaza, hem de Keffareti gerektiren Şeyler Oruçlu olduğunu bildiği halde kasden; 1) Yemek, içmek, (ister gıda madOruç Nasıl Tutulur Oruç, imsâk vaktinde başlar. Oru- desi, isterse ilaç olsun) ca niyet eden kimse bu vakitten 2) Cinsi ilişkide bulunmak, itibaren herhangi bir şey yiyemez, 3) Sigara içmek. içemez ve orucu bozan şeyleri ya- Orucu bozar, kaza ve keffareti gepamaz. Bu durum akşam güneş rektirir. batıncaya kadar devam eder. Güneş battıktan sonra yiyip içmek Kaza: Bozulan orucun yerine güsûretiyle orucunu açar. nüne gün oruç tutmaktır. İşte niyet ederek, imsâk vaktinden Keffaret: Bozulan bir gün orucun akşam güneş batıncaya kadar ye- yerine iki ay veya altmış gün peşmemek, içmemek, ve orucu bozan peşe oruç tutmaktır. şeylerden sakınmakla bir günlük Ramazan ayında niyet ederek oruoruç tutulmuş olur. ca başlayan bir kimse özürsüz olarak bile bile yiyip içse veya cinsi ilişkide bulunsa orucu bozulur. MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-7 ŞA´BAN 1433 / TEMMUZ 2012 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r . Bozulan bu orucun gününe gün kaza edilmesi, ayrıca oruç özürsüz olarak ve bile bile bozulduğu için de keffaret tutması gerekir. Başlanan bir orucu bilerek bozmanın dünyadaki cezası keffarettir. Yani altmış gün birbiri ardınca oruç tutmaktır. Herhangi bir sebeple keffaret orucuna ara verilir veya eksik tutulursa yeniden başlayıp altmış günü kesintisiz tamamlamak lazımdır. Kadınlar keffaret orucu tutarken araya giren âdet günlerini tutmazlar, âdet halleri bitince ara vermeden temiz günlerinde oruca devam ederek altmış günü tamamlarlar. 2) Kulağına su kaçmak, 3) Göze ilaç damlatmak, 4) Gece yıkanması gerekirken sabahleyin yıkanmak, 5) Kendi isteği olmayarak kusmak, 6) İhtilâm olmak, (yani uyurken cünüplük hali meydana gelmek) 7) Kan aldırmak, 8) Kendi isteği olmayarak boğazına toz , duman girmek, 9) Ağzındaki tükrüğü yutmak. Oruç, bize daima Allah'ı hatırlatır, sorumluluk duygusunu geliştirir. Kalbimizi kötü duygu ve düşüncelerden temizler, başkalarına fenalık yapmaktan korur. Oruç, bize en güzel ahlâkî davranışları kazandırarak adeta melekleştirir. Orucun farz olmasındaki hikmet, Allah'a karşı kulluk görevini yerine getirmek ve kötülüklerden sakınmaktır. Oruçluya Mekruh Olan Şeyler 1) Bir şeyin yutmadan tadına bakmak, (eğer kadının kocası, yemeğin tuzundan dolayı karısına anlayışsız davranır, huzursuzluk yaparsa, kadın yutmadan yemeğin Orucu bozup yalnız Kazayı gerek- tuzuna bakabilir.) tiren Şeyler 1) Yenmesi adet olmayan ve ilaç olarak da kulanılmayan şeyleri yutmak, (toprak, kağıt, pamuk gibi) 2) Buruna ilaç çekmek, 3) Kulağın içine yağ damlatmak, 4) Abdest esnasında ağzına ve burnuna su alırken kendi elinde olmayarak boğazına su kaçmak, 5) Ağzına aldığı renkli ipliğin boyası tükrüğe geçip, boyanan bu tükrüğü yutmak, 2) Tükrüğünü ağzında biriktirip 6) Zorla orucu bozulmak, yutmak, (eğer ağzında biriktirdiği 7) Ağız dolusu kusmak, (Kendi tükrüğü dışarı çıkardıktan sonra isteği ile) yutarsa orucu bozulur.) 8) Akşam vakti girmediği halde, 3) Kendini zayıf düşürecek dereceakşam oldu zannederek iftar etde kan aldırmak, ağır işlerde bumek, lunmak. 9) İmsak vakti geçtiği halde, İmsak'a daha vardır zannederek Oruçluya Mekruh Olmayan Şeyyemek. ler 1) Gül ve misk gibi şeyleri koklamak, Orucu Bozmayan Şeyler 1) Oruçlu olduğunu unutarak ye- 2) Dişlerini fırçalamak, mek, içmek, (unutarak yiyip içer- 3) Ağzına su alıp çalkalamak, ken oruçlu olduğunu hatırlarsa 4) Burnuna su çekmek, hemen ağzını yıkayıp oruca devam 5) Yıkanmak, eder, oruçlu olduğunu hatırladıktan sonra boğazından aşağıya bir Orucun Faydaları şey geçerse orucu bozulur.) a) Oruç Ahlâkımızı Güzelleştirir b) Oruç, Merhamet ve Yardım Duygularını Geliştirir Hayatında açlık nedir bilmeyen varlıklı bir kimse, yoksulların çektiği açlık ve sıkıntıyı gereği gibi anlayamaz. Fakat bu kişi oruç tutarsa açlığın ne olduğunu anlar ve yoksulların sıkıntılarını yüreğinde daha iyi hisseder, onlara karşı şefkat ve merhamet duyguları uyanır. Bunun sonucu olarak da yoksullara yardım elini uzatır, sıkıntılarını gidermeye çalışır. Sayfa 7 MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-7 c) Oruç Tutmak İnsanı Sağlıklı Yapar Bu konuda Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Oruç tutunuz, sıhhat bulursunuz."Senenin onbir ayında yorulan sindirim organları oruç sayesinde dinlenir. Bilim adamları, orucun sağlık yönünden vücudumuza bir çok faydaları olduğunu belirtmişlerdir d) Oruç İnsana Sabırlı Olmayı Öğretir Oruç tutmakla, belirli bir zaman yeme, içme arzusuna karşı koyan kişi, hayatta karşısına çıkabilecek güçlüklere kolaylıkla sabreder, acılarave sıkıntılara dayanır, iradesi güç kazanır. Gerektiğinde düşmanla savaşmaktan yılmaz, bu uğurda karşısına çıkabilecek zorluklara dayanmasını bilir. ŞA´BAN 1433 / TEMMUZ 2012 ِ إِن ُكْم ْإ إِه ِك. ُ ُ Gençlerle Başbaşa Emîr’ul Mu’minîn MÜBAREK RAMAZAN HOŞGELDİN! Bunları şu şekilde sıralıyoruz: 1- Ramazan'ın başlaması da bitmesi de takvimle değil, hilalle sabit olur! Kur'an'ın beyanı, Peygamber (s.a.v.)'in tavsiyesi bu yoldadır! Bu itibarla; Hicrî Takvim'imiz, tahmîni olarak, bu seneki Ramazan'ın .Cum´a gününden itibaren başlıyacağını kaydetmiştir. Bu bir tahmindir. Birgün önce veya birgün sorna da olabilir. Bu sebeple kardeşlerimiz, göz kulak olacak, birgün öncesinden itibaren bulunduğu beldenin yüksek yerlerinden hilali gözetlemeleri gerekir. Bunun yanında da hilali gözetlemelerini Türkiye'deki tanıdıklarına şimdiden telefonla bildirmeleri ve alacakları neticeleri hemen bize iletmeleri lazım gelir. Bayram arefesinde de aynı hizmeti vermelidirler. 5- Fırsat buldukça namazları camiide kılmalı, Kur'an okumalı, okunan hatimleri dinlemeli, yapılan vaaz ve nasihatları kaçırmamalı. 6- Ev ziyaretlerine gitmeli, Tebliğ mahiyetinde İslam adına yazılmış eserleri hediye etmeli ve hele hele Kadir Gecesi'ni asla kaçırmamalıdır. Çünkü, Kadir Gecesi'nde yapacağı her ibadet, vereceği kuruş, hediye edeceği her eser bin aya bedeldir. Ve bu arada 100 ''Estağfirullah'', 100 ''Lailaheillallah'', 100 ''Allahhümme salli''yi çekmek ve okumak ve bir kaç dakika da ölümü düşünmek suretiyle de günlük zikrimizi ihmal etmeyelim. 7- Zekât, Fitre ve Sadakalarınızı da azamî derecede değerlendireceksiniz. şöyle ki: Zekât'ınızı 2- Bir sene içerisinde, verme farz, fitrenizi beşeriyet müktazası, verme vacip, bilerek veya sadakalarınızı verme bilmeyerek, irtikâb de sevaptır! Bunları edilen günah ve hatalar sıradan muhtaçlara yüzünden kirlenen ve vermeniz böyledir. Fakat siz bu yardımlarınzı İslam perkleşen defter ve gönüllerini tevbe ve Davası uğrunda rejimin zulmüne uğramış, istiğfarlarıyla, hayır ve hasenatlarıyla temizlemeli ve hapishanesine atılmış, savunma parası verme arındırmalıdır. zorunda kalmış, ailesi mağdur duruma düşmüş kardeşlerimize ulaştırmak üzere ve kendi eleman ve 3- Dargın olan kardeşlerimiz varsa ve dargınlıkları ilim adamlarımızı kendi müessese ve kurslarımızda dava yönünden bir ihanet ve hiyanete dayanmıyorsa ve medreselerimizde yetiştirmek gayesiyle, her sene derhal barışmalı, birbirlerine haklarını helâl etmeli olduğu gibi bu sene de Fitre ve Zekât zarflarına ve böyle bir ayı barışıklık ve huzur içinde dolduracak, Bize göndereceksiniz. Ve bu suretle bir geçirmelidirler. taşla iki kuş vurmuş olacaksınız. 4- Ağza sahip olmalı, yalan, iftira ve gıybet gibi günahlarla Ramazan'ın feyz ve bereketi, yaptığınız ibadet ve hasenatın sevabı silinme tehlikesine düşmesin!.. Sayfa 8 Şimdiden müslümanların Mübarek Ramazanlarını tebrik ederken, Rabb'imizden dua ve niyazımız odur ki; İslam Ümmeti tek bir ümmettir. Bu tek ümmetin tek bir siyasal birliğinin gerçekleşmesine vesile kılsın! (Amin!) MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-7 ŞA´BAN 1433 / TEMMUZ 2012 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r . Beyyineler Cemaleddin Hocaoğlu MÜSLÜMANIN ANAYASASI KUR’AN’DIR!.. (1) İslam’a göre insan: Her şeyden önce kendimizi tanımamız gerekir:En mühim meselelerden biri insanın kendi kendisini tanımasıdır. İlim, bir bakıma buradan başlar. Yani ilmin merkezi insandır, insanı bütün yönleriyle bilmektir. Efradını cami, ağyarını mani bir şekilde târifini yapmaktır. İnsan bilinmeden, insanın hak ve selahiyeti tesbit edilmeden insan hakkında bir fikre sahip olmak, lehte veya aleyhte bir karara varmak mümkün olmaz. Aksi halde bir takım hatalar olur, aksaklıklar olur, taşkınlıklar olur. Eğer bugün insanlık âleminde bu çeşit söz, fiil ve hareketler görülüyorsa, alçalmalar, kabarmalar mevcutsa, bunların sebep ve menşeini insanoğlunun kendi kendisini bilmemesinde, kendi kendisinin şuur ve idraki içinde olmamasında aramak lazımdır. şekillerde de târif edenler olmuştur. Fakat, bunların hiçbiri insan denen varlığı bütün veche ve gerçekleriyle târif edememiştir, edemez de! Çünkü, insan çok cepheli bir varlıktır. Öyle, konuşan bir canlı demekle, siyaset yapan veya sanat yapan bir varlık demekle anlatılmış olamaz. İnsan adeta bir muamma; İnsana göre kendisi bir meçhuldür. İnsan, bizatihi kendi kendi problemini çözemez, çözmesine de imkân yoktur. Herkesce müsellem olan bir gerçektir ki, bir şeyi tam manasıyla târif ve beyan etmek, ancak o şeyi her tarafıyle; Madde ve manasıyla, mazisi ve atisiyle, hak ve selahiyetiyle, kâinattaki makam ve mevkisiyle bilinmesine bağlıdır. Bu yönleri bilinmeden o şeyi târif etmek, körlerin fili târif etmesine benzer. Binaenaleyh, insanoğlunun kendi kendisini tanıması yolunda yaptığı târifler, ileri sürdüğü felsefeler insan hakkında bir fikir verirse de insan gerçeğini ifade etmeden çok uzaktır. Ve nihayet, insan hakkında sorulan soruların cevapları, esasına uygun bir şekilde, insanoğlundan beklemek doğru değildir. Âlim de olsa, dahi de olsa, filozaf da olsa... O halde kendimizi tanıma yolunda şu soruları sorarak işe başlayalım: Biz neyiz? Neyin nesiyiz? Nereden geldik? Nereye gideceğiz? Niçin geldik? Gelişimizin sebep ve hikmeti var mıdır? Varsa neden ibarettir? Hak ve selahiyetimiz, görev ve sorumluluğumuz var mıdır? Varsa dereceleri nedir? Kime karşı sorumluyuz? Sorumluluklar yerine getirildiği takdirde kazancımız ne olacak? Getirilmediği takdirde kaybımız ne olacaktır?.. İnsanın Kur’an’a göre târifi: Her şeyi hakkıyla târif ve beyan eden ve Allah’ın şaşmaz ilmine, sonsuz kudretine dayanan Kur’an-ı Azimüşşan, insanı da bütün veçhe ve gerçekleriyle târif etmiştir. Her haliyle insanın mahiyetini ortaya koymuştur. Onu yaratan, yoktan meydana getiren, onun ruh ve mana yapısını da, fizikî ve beden yapsını da en ince noktalarına kadar bilen Allah’tır. O halde, Insanın Târifi: İnsan tarihi boyunca kendisini tanıma yolunda târifler kendimizi tanımak istiyorsak, kendini bilmezlerden yapmış, felsefeler ileri sürmüştür. Bunlardan birkaçına olmamak istiyorsak, Allah’ın kelamına ve O’nun işaret edelim: beyanına bakacağız; Kendimizi öğreneceğiz! İnsan demek, hayvan-ı natık demektir, yani konuşan, düşünen canlı demektir. Bu târif Aristo mantığına dayanan bir târiftir. İnsan demek, siyaset yapan bir varlık demektir. İnsan demek, sanat yapan, yani hammaddeleri işleyerek kullanmaya elverişli hale getiren bir varlık demektir diye târifi de yapılmıştır. Ve daha başka Sayfa 9 Kur’an, insanı şöyle târif ediyor:„İnsan, Allah’a halife olmak üzere yaratılan, bütün nimetler hizmetine verilen ve Allah’a kul olmak vazifesiyle vazifelendirilen bir varlıktır!“ Bu târifte üç mesele var: İnsanın halife oluşu, her nimetin hizmetine verilişi ve vazifesinin Allah’a kul oluşu! MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-7 ŞA´BAN 1433 / TEMMUZ 2012 ِ إِن ُكْم ْإ إِه ِك. ُ ُ Islam/Ibadet ISLAM-(6) Hz. Ömer (R.a.) tarafından nakledilen aşağıdaki hadis de bu kategoriye girer. Hz. Ömer şöyle diyor: Bir gün Peygamberimizin (SAV) yanında oturuyorduk. Derken beyaz elbiseli, simsiyah saçlı bir adam çıkageldi. Uzun yoldan gelmiş gibi görünmüyordu. Onu hiç birimiz tanımıyorduk. Geldi, Peygamberimizin karşısında diz çöktü, dizlerini dizlerine bitiştirdi, ellerini dizleri üzerine koydu. Arkasından Peygamberimize, Ya Muhammed, bana Islam hakkında bilgi ver dedi. Peygamberimiz adama şu karşılığı verdi: Allahtan başka ilah olmadığına, Muhammed'in O'nun kulu ve Resulü olduğuna şehadet etmen, namaz kılman, zekat vermen, Ramazan'da oruç tutman ve eğer yolculuğun üstesinden gelebiliyorsan Beytullahı (Kabeyi) ziyaret etmendir. Adam Peygamberimize Doğru söylüyorsun dedi. Bunu duyunca şaşırdık. Çünkü hem soru soruyor; hem de aldığı cevabı doğruluyordu. Arkasından Peygamberimize Bana iman hakkında bilgi ver dedi. Paygamberimiz de onun bu isteğine karşılık şöyle buyurdu: Iman, Allah'a, Allah'ın meleklerine, Allah'ın kitaplarına, Allah'ın peygamberlerine, ahiret gününe, hayrı ve şerri ile kadere inanmandır. Adam yine Doğru söylüyorsun karşılığını verdikten sonra Bana Ihsan'ın ne olduğunu açıkla dedi Peygamberimiz onun bu isteğine Sayfa 10 Said Havva karşılık şunları söyledi: Ihsan, Allahı görüyormuşsun gibi kendisine ibadet etmendir. Çünkü her ne kadar sen Onu göremiyorsanda O seni görüyor. Bu defa adam, Bana kıyamet günü hakkında bilgi ver dedi. Peygamberimiz bu isteğe şu karşılığı verdi. O konuda kendisine soru sorulan (yani ben) soru sorandan (yani senden) daha fazla bilgi sahibi değildir. Adam arkasından Bari kıyamet belirtileri hakkında bilgi ver dedi. Peygamberimiz de ona şu karşılığı verdi: Cariyenin efendisini doğurması ve baldırı çıplak, yalınayak koyun ço-banlarını biribirilerinden lüks evler edinme yarışı içinde görmendir. Hz. Ömer sözlerini söyle bağlıyor; Adam bu son cevabı aldıktan sonra çekip gitti. Aradan bir gece (Tirmizi ile Neseiye göre üç gece) geçtikten sonra bir ara Peygamberimiz bana Ya Ömer, geçen gün gelip bana soru soranın kim olduğunu biliyormusun? diye sordu. Benim Allah ve O'nun Resulü daha iyi bilir karşılığını vermem üzerine Peygamberimiz 0 Cebrail (a.s.) idi. Size dinimizi öğretmek için geldi buyurdu. Peygamberimizin (SAV) bu son cümlesi, yani 0 size dininizi öğretmek için geldi şeklindeki sözü bazı kimselerin bu hadiste hakkında bilgi verilen meselelerin Islamın tümü olduğunu sanmalarına yol açtı. Bu yorum yanlıştır. Sebebine gelince temel ifade kurallarına göre olumsuz cümleli birsöz dizimi içinde yer alan belirsiz bir isim genellik ifade eder, ama olumlu cümlelerden kurulu bir söz dizisi içinde geçen belirli isim genellik taşımaz. Buna göre Peygam- MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-7 berimizin 0 size dininizi öğretmek için geldi, sözü -din kelimesi olumsuz bir söz dizimi içinde yer almadığı için- 0 size gerek ilkeleri ile ve gerekse ayrıntıları ile dininizin tümünü öğetmek için geldianlamına .gelmez. Ayrıca şunu da belirtmek gerekir ki, Cebrail'in öğrettikleri her ne kadar dinimizin bir kısmı ise de bu söz yine anlamını ifade eder bir sözdür. Çünkü bir fıkıh kitabı okuyan bir kimseye ne yapıyorsun? sorulsa O da Islamı öğreniyorum diye karşılık verse Islamiyetin bir fıkıh kitabının içeriğiriden daha geniş kapsamlı olmasına rağmen bize verdiği cevap doğrudur. Yahud aynı adam Her hangi bir fıkıh kitabının bir bölümünü okurken Ne okuyorsun? şeklindeki bir soruya fıkıh okuyorum diye cevaplandırsa aslında fıkıh kitabının sadece bir bölümünü okuduğu halde verdiği cevap yine yerinde ve doğrudur. Işte yukarıdaki hadis ifade özelliği bakımından böyledir. Eğer insan, hadisi başka bir açıdan düşünse orada geçen ihsan teriminin iman terim, ile anlamdaş olduğunu görür. Gerci bu terim en üst dereceli imanı ifade eder.Çünkü Peygamber Efendimiz(SAV) bir hadisinde En üstün dereceli Iman, nerede olursan ol, Allah'ın seni gördüğünü bilmendir, buyuruyor. Nitekim ilerde belirteceğimiz gibi imanın altı rüknü (şartı) iki cümleden oluşan şehadet kelimesinin kapsamı içindedir. Bu açıdan bakınca yukarıdaki hadis lslamın rukünlerinden birini geniş bir şekilde açıklamış olmaktadır. Fakat daha önce belirttiğimiz gibi islamın rukünleri lslamın tümü değil onun bir parçasıdır. ŞA´BAN 1433 / TEMMUZ 2012 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r . Siyer/Davet Ramazan El Butiy Hz. Isâ da yine aynı «Hak Din» ile gönderilmişti. Allahü Teâlâ bu konuda da şöyle buyuruyor: «İsâ onlardan (ısrar ile taşan) küfrü hissedince dedi ki: Buna göre her peygamberin peygamberliği akide ile «Allah'a doğru giden yolda bana yardımcı ola teşriî durumu kapsar. caklar kim?» Havariler: «Biziz, Allah'ın Bir peygamberin akide konusundaki çalışması, yardımcıları. Allah'a inandık. Sen de (ey Isâ) şahid herhangi bir değişiklik yapmaksızın, önceki ol ki, biz muhakkak müslümanlarız» dediler. peygamberlerin getirdiği akidenin Özünü te'kid etmekten başka birşey değildir. Bazan deniliyor ki; Hz. Musa'ya bağlı olduklarını Teşri'e gelince; her peygamberin şeriatı, iddia eden kişiler, tüm peygamberlerle gönderilen desteklediği veya sustuğu konular hariç; önceki «Tevhid Akidesinden ayrı, başka bir akideyi niçin şeriatı yürürlükten kaldırır. benimsiyorlar? Yine, Hz. Isâ'ya bağlılıklarını savunan kişiler, neden özel bir akideye inanıyorlar? Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, Bunun cevabı Allah Azze ve Celle'nin Kitab-ı değişik Semavî Dinler- yoktur; ama değişik Kerim'inde buyurduğu şu âyette verilmiştir: şeriatlar, vardır, ilâhî kaderin, tebliğcisini, bütün peygamberlerin sonuncusu yaptığı, Allah indinde, Hak din, büyük semavî şeriat gelip yerleşinceye Islâm'dır. Kitab verilenler kadar, her sonraki şeriat, kendinden (başka suretle değil) ancak öncekini yürürlükten kaldırmıştır. kendilerine ilim geldikten Hak dine gelince, o da tekdir. Bütün sonra, aralarındaki ihtirastan peygamberler Hz. Âdemden Hz. dolayı, ihtilâfa düştüler. Kim Muhammed (s.a.v.)'e gelinceye kadar Allah'ın âyetlerini inkâr ona inanmayı emretmek ve ona da'vet ederse, şübhesiz ki, Allah etmek için gönderilmişlerdir. O «hak hesabı pek çabuk görendir. din» ise yalnızca İslâmiyet'tir. Hz. İbrahim de, Hz. İsmail de ve Hz. Ve yine Cenâb-ı Hak Şûra Ya'kub (Allah'ın salât ve selâmı sûresinde şöyle buyurmuştur: onların üzerine olsun) da aynı Hak Din ile «Onlar ancak, kendilerine ilim geldikten sonra, gönderildi. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: aralarındaki ihtirastan dolayı, ihtilâfa düştüler. Eğer belirli bir süre için Rabbinin verilmiş sözü Kendini bilmeyenden başka kim İbrahim'in dininden yüz çevirir? Andolsun ki biz onu dünyada olmasaydı, aralarında muhakkak hüküm verilmiş (herşey olup bitirilmiş) ti bile. Onlardan sonra, beğenip seçmişizdir. O, şübhesiz ki, âhirette de kitaba mirasçı yapılanlar da ondan mutlak bir muhakkak sâlihlerdendir. Rabbi ona: teslim ol tereddüt içindedirler. dediği zaman, o, Âlemlerin Rabbine teslim oldum (müslüman oldum) demişti. Hz. İbrahim bunu oğullarına da tavsiye etti. Hz. Ya'kub da: «Ey Bu duruma göre, bütün peygamberler, Allah oğullarım! Allah sizin için (İslâm) dinini beğenip, katında gerçek din olan islâmiyet ile gönderildiler. Ehl-i Kitab, dinin tek olduğunu biliyor. Yine onlar, seçti. O halde, siz de (başka değil) ancak müslümanlar olarak can verin!» dedi. peygamberlerin kendileriyle birlikte gönderilen hak Hz. Musa (a.s.) da aynı hak dinle gönderilmişti. dinde sadece birbirlerini desteklemek ve tasdik Allahü Teâlâ, Fir'avun'un büyücülerinden şöyle etmek için gelmiş olduklarını, birbirine zıt, çeşitli bahsediyor: Biz büyücüler şüphesiz ki, nihayet inançlara bölünmek için gelmediklerini de (ölerek) Rabbimize dönücüleriz, dediler. Sen bizden biliyorlar. Fakat onlar, Yüce Allah'ın da buyurduğu başka bir sebeble değil, ancak Rabbimizin âyetlerine gibi, kendi aralarındaki ihtirastan dolayı bu konuda onlar size geldiği zaman iman ettik diye intikam kendilerine kesin bilgi gelmiş olmasına rağmen alıyorsun. (Sonra şöyle dua ettiler): Ey Rabbimiz! ihtilâfa düştüler, bölündüler ve, peygamberlerin Üstümüze sabır yağdır, bizi müslümanlar olarak söylemediklerini onlara nisbet ederek iftirada öldür. bulundular. 4- Hz.Muhammed(s.a.v) ve Davetinin Geçmiş Semavî Davetlerle İlgisi (2) Sayfa 11 MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-7 ŞA´BAN 1433 / TEMMUZ 2012 ِ إِن ُكْم ْإ إِه ِك. ُ ُ Hanımlar Köşesi F.Betül Hanım IMAN KALPTEDiR Ötünmeyişinin sebebi sorulduğunda bir kardeşimiz şöyle cevaplayabilir: "iman kalptedir". Yani Iman Modern sömürü dünyası çağdaşlık yeterlidir, Amel etme mecburiyeti ilericilik kadın hakları demokrasi yoktur. Bu cevap örtünmeyen karhürriyet eşitlik adına halkı müslüman deşlerimizden gelen en meşhur olan ülkeleri sömürebilmek için tarih cevaplardan biridir. Biraz da bu boyunca müslüman kadınları iffetle- şüphe üzerinde duralım. rinden soyutlamak ve aile bağlarını koparmakla emellerine ulaşmak iste- Bu şüphenin Kaynağı: mişlerdir. Bu yazılarımız bu tuzaklara Onlar bazı hadisleri kendisiyle dikkat çekmek , tesettürlü Müslüman- anlatılmak istenenin dışında tefsir ları uyandırmak ve tesettürlü olmay- etmeye çalışırlar. Hz. Muhammeanları da uyarmaktır.. din (sav) şu sözünde de olduğu gibi "Allah Teala sizin şeklinize ve Şeytanın insana nüfuz ettiği iki Malınıza bakmaz, ancak kalpleritemel nokta vardır. nize ve amellerinize bakar". Bunlar: Şüpheler ve Şehvetlerdir. (Muslim) Fakat onların hakikaten Günah işleyen bir kimsenin gübunu batıla çevirmek istediğini nahına sebep olan şey bu iki nok- görürsünüz. Gerçekten de Imanın tadan başkası değildir. Bu iki un- mekanı kalptir. Ancak Hz. Musur, müslümanları Allah rızasını hammed (sav) burada imanın kazanacağı işleri yapmaktan, ateş- kalpten başka bir yerde tamamlanten uzaklaşmaktan ve Cennete girmayacağını da kastetmemiştir. mekten alıkoyan engellerdir. Hadiste anlatılmak istenen amelleTesettürlü olmayan Müslüman rin kabulünde ihlasın önemini vurHanımların ve Genç kızların kendileri gulamaktır. Allah Teala amellerin öne sürdükleri veya başkaları tarafın- yapılış biçimine bakmaz. Onun dan öne sürülen Bahaneler ve Şüphe- baktığı kalptir ve yalnızca kendisine lerin başlıcaları şunlardır: adanmış niyetin içtenliğidir. Allah Teala ancak kendisine adanmış amel1)-Iman Kalptedir (Inanmak leri kabul eder. Bu nedenle Peygamyeterlidir) ber efendimiz (sav) göğsünü işaret 2)-Ikna noksanlığı (Farziyyetine ederek "takva işte buradadır ikna olamamak) (Muslim) buyurmuştur. 3)-Allah beni Hidayete erdirmedi 4)-Evlenememe korkusu Imanın Tanımı: 5)-Yaşın küçüklüğü Imana gelince, yalnızca kalpte 6)-Tesettürü Hicap olarak değil sınırlı kalmasıyla iş bitmez. KalpAdet/Moda olarak görmek teki Iman, ateşten kurtarmaya ve 7)-Cinsel Gücün bastırılması/ yok Cennet'i kazandırmaya kafi geledilmesi mez. Ehli Sünnet alimlerinin çoğu 8)-Süslenmekten Mahrum kalmak imanın "kalp ile inanmak, dil ile 9)-Hicap toplumun yarısını işsiz ikrar etmek ve erkan ile amel etbırakıyor mek" olduğunda birleşmişlerdir. 10)-Hicap uygar olmayan bir gö- Bu, bütün itikat kitaplarında bularüntüdür bileceğimiz bir tanımdır. Bunun 11)-Beni Babam veya Kocam en- dışındaki tanımlar Ehl-i Sünnet ve gelliyor Cemaatin yolu değildir. Tesettürlü olmayan Müslüman Hanımlara... nafıklara has bir iştir. Nitekim yalnızca el ve kol ile yapılan ve kalbin inanmadığı ameller de böyledir. Rasulullah (sav) ile namaz kılan, cihad eden, onunla birlikte oturup kalkan fakat kalpleri Allah Teala'nın dinine inanmayanlar hakkında Allah Teala'nın hükmü "münafıklık", cezaları ise ateşin en alt tabakasıydı. Bunun yanısıra kim kalbiyle inanır da, uzuvlarıyla gerçekleştirmezse bu da Iblisin bir işidir. Çünkü Iblis Allah Teala'nın diriltme ve öldürme kudretine inanıp, ondan mühlet ister. Kıyamet gününe de inanır fakat bu imanını bedeniyle de pekiştireceği hiçbir şey yapmaz. "0 yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kafirlerden oldu" (Bakara, 34) Kur' an-ı Kerim'de hiçbir ayet yoktur ki imandan bahsedilsin de onu amel takip etmesin. Nitekim daima "inanıp yararlı işler yapanlar" şeklinde okursun. Amel iman ile bir bütündür ve ondan ayrılması düşünülemez. Imanını kalbimde gerekçesiyle örtünmeyen bu faziletli kardeşimize işyerindeki amirinin, mesela müdürünün, ondan bir iş mesela gözetmenlik yapması, ek derslerden birini alması veya gelmeyen öğretmenlerden birinin yerine bakması ya da benzeri bir şey istediğinde ne yapacağını soralım. Acaba buna karşılık olarak "Ben müdürün benden istediklerine bütün kalbimle inandım, ikna oldum ancak benden istenileni yapmayacağım" demesi makul olur mu? Kabul edilebilir bir tarafı var mı? Bu durumda sonu ne olur? Bu, insanlardan verilen misaldir. Peki ya bu emir insanların Rabbine ait olursa... ? Şimdi bu şüphe ve şehvetlerin en Imanı yalnızca dilinde olan ve kalönemlilerini sergilemeye çalışacağız. biyle itikad etmeyen bir insan tasavvur edelim. Şüphesiz bu müSayfa 12 MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-7 ŞA´BAN 1433 / TEMMUZ 2012 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r . Sohbetler/Düşünceler Gençliğe Hitabe Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik... „Zaman bendedir ve mekân bana emanettir!“ şuurunda bir gençlik... Devlet ve milletin büyük çapa ermiş yedi asırlık hayatında; Ilk ikibuçuk asrını aşk, vecd, fetih ve hâkimiyyetle süsleyici; Üç asrını kaba softa ve ham yobaz elinde kenetleyici; Son bir asrını, Allah’ın Kur’an’ında „Bel hüm edal“ dediği hayvandan aşağı taklitçilere kaptırıcı; En son yarım asrını da işgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, Türk’ü madde planında kurtardıktan sonra, ruh planında helak edici tam dört devre bulunduğunu gören... Bu devreleri yükseltici aşk, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi... Beşinci devrenin kapısı önünde dimdik bekleyen bir gençlik!.. Gökleri çökertecek ve yeni kurbağa diliyle bütün „dikey“leri „yatay“ hale getirecek bir nida kopararak, „Mukaddes emaneti ne yaptınız?“ diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik!.. Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, öcünün da vacısı bir gençlik!.. Halka değil Hakk’a inanan, meclisinin duvarında „Hâkimiyyet Hakk’ındır!“ düsturuna hasret çeken, gerçek adaleti bu inanışta ve halis hürriyeti Hakk’a kölelikte bulan bir gençlik!.. Emekçiye, „Benim sana acıdığım ve yardımcı olduğum kadar sen kendine acıyamaz ve yardımcı olamazsın! Ama sen de, zulüm gördüğün iddiasıyla, kendi kendine hakkı ezmekte ve en zalim patronlardan daha zalim istismarcılara yakanı kaptırmakta başıboş bırakılamazsın!“, kapitaliste ise „Allah buyruğunu ve Resul ölçüsünü kalbinin ve kasanın kapısına kazımadıkça, serbest nefes bile alamazsın!“ ihtarını edecek... Kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin, aşkına, vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrakına sahip bir gençlik!.. Birbuçuk asırdır yanıp kavrulan, bunca keşfine ve oyuncağına rağmen buhranını yenemeyen ve kurtuluşunu arayan batı adamının bulamadığını, Türk’ün de yine birbuçuk asırdır işte bu hasta batı adamında bulduğunu sandığı şeyi, o mübarek oluş sırrını çözecek ve her sistem ve mezhep, ortada ne kadar hastalık varsa tedavisinin ve ne kadar cennet hayali varsa hakikatinin İslam’da olduğunu gösterecek ve bu tavırla yurduna, İslam âlemine, bütün insanlığa nümunelik teşkil edecek bir gençlik!.. Sayfa 13 Misafir Kalemler „Kim var?“ diye seslenilince, sağına ve soluna bakınmadan, fert fert „Ben varım!“ cevabını verici, her ferdi „Benim olmadığım yerde kimse yoktur!“ duygusuna sahip bir dava ahlakını pırıldatıcı bir gençlik!.. Can taşıma liyakatini, canların canı uğurunda van vermeyi cana minnet sayacak kadar gözü kara ve o nisbette strateji ve taktik sahibi bir gençlik!.. Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle, zifiri karanlıkta, ak sütün içindeki ak kılı farkedecek kadar gözü keskin bir gençlik!.. Bugün, komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, çıkartma kağıdı şehri, muzahrafat kanalı sokağı, fuhş albümü gazetesi, şaşkına dönmüş ailesi ve daha nesi ve nesi, hasılı, güya kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldığı zehirli tesiri üzerinden silkip atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine, telkin ve temmiyesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, tek başına onlara karşı durabilecek ve çetinler çetini bu işin destanlık savaşını kazanabilecek bir gençlik!.. Annesi, babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa, gelmiş ve geçmiş bütün eski nesillerden hiçbirini beğenmeyen, onlara „Siz güneşi ceketinizin astan içinde kaybetmiş marka müslümanlarısınız! Gerçek müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başınıza gelmezdi!“ diyecek ve gerçek müslümanlığın „ne idüğü“nü ve „nasıl“ını gösterecek bir gençlik!.. Tek cümleyle, Allah’ın kâinatı yüzü suyu hürmetine yarattığı Sevgilisinin âlemleri manto gibi bürüyen eteğine tutunacak, O’ndan başka hiçbir tutanak, dayanak, sığınak, barınak tanımayacak ve O’nun düşmanlarını ancak tabur farelerine denk muameleye layık görecek bir gençlik!.. Bu gençliği karşımda görüyorum. Maya tutması için otuz küsur yıldır, devrimbaz kodamanların viski çektiği kamıştan borularla ciğerimden kalemime kan çekerek yırtındığım, kıvrandığım ve zindanlarda çürüdüğüm bu gençlik karşısında, uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp, bir ömür Allah’a hamd etmek makamındayım! Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim, manevî babanın tabutunu musalla taşına, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dava taşını da gediğine koymandır! Surda bir gedik açtık, mukaddes mi mukaddes! Ey kahpe rüzgar! Artık ne yandan esersen es! Allah’ın selamı üzerine olsun! Necip Fazıl Kısakürek MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-7 ŞA´BAN 1433 / TEMMUZ 2012 ِ إِن ُكْم ْإ إِه ِك. ُ ُ Mizah Köşesi Aşağıdaki kelimelerin manalarını Bulmacamızda bulmaya çalışınız. Sobanın niçin böyle kurulmuş olabileceğine dair bir tartışma başlar. Yolculuk, Yasa, Düzen, tabi olma, ağırlık, tercih, sıkıntı, mutluluk, seçme, başıboşluk Kimyacı, "adam sobayı yükselterek aktivasyon enerjisini düşürmüş, böylece daha kolay yakmayı amaçlamış"; Fizikçi, "adam sobayı yükselterek konveksiyon yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak istemiş"; Jeolog, "burası tektonik hareketlilik bölgesi olduğundan herhangi bir deprem anında sobanin taşların üzerine yıkılmasını sağlayarak yangin olasılığını azaltmayı amaçlamış"; ALLAHIN RAHMETİ Matematikçi, "sobayı odanın geometrik merkezine kurmuş, böylece de odanın düzgün bir şekilde ısınmasını sağlamış"; antropolog, "adam ilkel toplu luklarda görülen ateşe tapmanın daha hafif biçimi olan ateşe saygı nedeniyle sobayı yukarıya kurmuş". Bu sırada ev sahibi içeri girer ve ona sobanın yukarda olmasının nedenini sorarlar., Adam cevap verir: Yağmurlu bir günde Nasrettin Hoca pencereden dışarı bakarken komşusunun koşa koşa yağmurdan "Boru yetmedi." kaçtığını görür pencereyi açar : -Hey Ahmet Efendi, birde hacı olacaksın rahmetSizce Kimin söylediği doğru? ten kaçılır mı?, der. Zavallı adam eli mahkum sırılsıklam olur. Ertesi gün hocanın komşusu hocayı yağmurdan kaçarken görür ve hocaya bir ders vermek ister : -Hoca Hoca dün bana diyordun bugün sen neden rahmetten kaçıyorsun, der. Hoca hiç durmadan yoluna devam eder ve komşusuna şöyle der : -Ben rahmetten kaçmıyorum sadece Allahın rahmetine basmamak için çabalıyorum. Sayfa 14 Seyahat, Kanun, Nizam, tebaiyet, külfet, intihap, şekavet, saadet, ihtiyar, serseri SOBADAKİ HİKMET Fizikçi, Matematikçi, Kimyacı, Jeolog ve antropologdan oluşan bir heyet bir araştırma için arazide bulunmaktadır. Birden yağmur bastırır. Hemen yakındaki bir arazi evine sığınırlar. Ev sahibi bunlara bir şeyler ikram etmek için biraz ayrılır. Hepsinin dikkati soba üzerinde toplanır. Soba yerden 1 m. kadar yukarda, altındaki dizili taşların üzerindedir. MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-7 ŞA´BAN 1433 / TEMMUZ 2012 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c.c.)´ı n d ı r . Basından Seçmeler Ankara'nın bu tutumunu daha iyi anlayabilmek için filmi başa sarmak gerekiyor. 14/06 15:53 CET Genelkurmay dün saat 14.45’de, herhangi bir kaza –kırım raporu dahi Mısır Anayasa Mahkemesi ülkenin siyasi geleceğini belirleye- beklemeden, koordinatları vererek yaptığı açıklamayla bölgede “Tuhaf bir gelişmenin” olduğunun sinyalini verdi. Bu bilgi notunun ardından, cek iki önemli konuda nihai kararını verdi. Mahkeme, eski rejim döneminde görev yapan yetkililerin siya- Başbakan Tayyip Erdoğan, Ankara’da açıklama yapana kadar devletin setten men edilmesini öngören tasarıyı reddederek, Hüsnü Mü- ilgili askeri ve sivil kurumlarının sessiz kalması da tuhaf bir şeylerin barek’in eski başbakanı Ahmet Şefik’in cumhurbaşkanlığı seçi- olduğunun göstergesi olarak değerlendirilebilinir. Mısır’da meclis fesh edildi... minin ikinci turuna katılmasında bir sakınca olmadığına karar verdi. Mahkeme bununla birlikte parlamentonun üçte birini oluşturan bağımsızlar ile ilgili seçimin kanuna aykırı olarak yapıldığına karara bağladı. Karar sonrası açıklama yapan Anayasa Mahkemesi Sözcüsü Mahir Sami, verilen 3’te 1 fesih kararının aslında Halk Meclisi’nin Anayasa Mahkemesi tarafından tamamen feshedildiği anlamına geldiğini açıkladı. Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Faruk Sultan’da bu karar sonrası yeni seçimlerin kaçınılmaz olduğunu kaydetti. Ülkede cumhurbaşkanılığı seçiminin ikinci turu 16-17 Haziran tarihlerinde gerçekleştirilecek. 2 saat 10 dakika süren güvenlik zirvesinin ardından da uçağın Suriye tarafından düşürüldüğünün teyit edilmesine rağmen, Türkiye’nin nasıl bir tavır ve tutum takınacağının olay tam netleştikten sonra dile getirilmesi de “tuhaf gelişme”nin bir diğer yanını oluşturdu. Şimdi bu “tuhaf gelişme” ile ne demek istediğimi, şahsi düşüncem olarak açıklayayım: Türkiye başından beri uçağın Suriye hava sahasını ihlal etti için düşürüldüğünü biliyordu. Ancak olayı geniş bir zamana yayarak ve uzun bir süre sessiz kalarak durumun iyice alevlenmesini önlemeye çalıştı. Nitekim Suriye de Türk uçağının Suriye hava sahasının 1 km. kadar içine girdiğini belirten “resmi açıklaması” için Ankara’da güvenlik zirvesi sonrası yapılan açıklamayı beklemeyi tercih etti. Siyasî ekseriyeti temin edip iktidara gelseniz dahi, zinde kuvvet diye tabir ettikleri çevreler ihtilal yapabilirler ve sizi alaşağı ederler. Halk da buna mukavemet edemez. Çünkü halk, Mekteb-i İbrahim’den geçmemiştir. Parti yoluyla bu ruhu, siz halka kolay kolay veremezsiniz. Şehid olma aşk ve şevkine sahip kılamazsınız… Tebliğcinin el Kitabı 11- Alaşağı etme tehlikesi vardır: Mısır’da zafer Muhammed Mursi’nin oldu 24/06 15:51 CET Mısır’da Cumhurbaşkanlığı seçimini Müslüman Kardeşler Örgütü adayı Muhammed Mursi kazandı. Mursi seçimde yüzde 51,73 oy alırken ikinci turdaki rakibi Ahmed Şefik yüzde 48,23’te kaldı. Muhammed Mursi böylece binlerce yıllık Mısır tarihinde seçimle iş başına gelen ilk devlet başkanı oldu. Kahire’nin Tahrir Meydanı’nda yakıcı güneş altında saatlerce sonucu bekleyen dev kalabalık Mursi’nin zaferinin kesinlik kazanması üzerine, açıklamayı sevinç çığlıklarıyla karşıladı. Mısır Seçim Komisyonu bir hafta önce yapılan bu seçimin sonucunu son derece uzun ve ayrıntılı bir basın açıklamasının sadece sonunda kamuoyuna ilan etti. Sonuç açıklanana kadar komisyon başkanı Faruk Sultan, heyecandan nefesleri kesilen Mısırlılar’ı bir saatten fazla bekletti. Muhammed Mursi’nin Cumhurbaşkanı olması gözlemcilere göre Müslüman Kardeşler’in iktidarı tamamen ele geçirmesi anlamına gelmiyor. Geçtiğimiz hafta seçimin ikinci turu arifesinde Yüksek Seçim Komisyonu, daha önce yapılan milletvekili seçimlerini iptal etmiş, yasama yetkisini yeni anayasa hazırlanana kadar Mısır Yüksek Askeri Konseyi’ne iade etmişti. Başbakan’ın Brezilya dönüşü Ankara’da yaptığı açıklamanın uzunca bölümünü Meksika ve Brezilya zirvelerine ayırması, sorular üzerine uçağın o an için düşürüldüğünü söyleyecek bir bilgiye sahip olmadığını belirtmesi, uçağı arama kurtarma çalışmalarına Türk ve Suriye deniz kuvvetlerinin müşterek bir harekatla sürdürdüğünü vurgulaması bu tuhaflığı perçinledi. Türkiye Esad rejimine karşı en şiddetli muhalefeti yapmasına rağmen, sorunun askeri yöntemlerle çözülemeyeceğini Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den, en son Bakan’ına kadar seslendiren bir ülke. Bu nedenle, bu olaydan dolayı iki ülke arasında savaş olarak tanımlanabilecek bir hareketliliği beklemek doğru bir yaklaşım olmaz. Böyle bir durum sadece Suriye ile değil aynı zamanda Rusya ve Çin’le de savaşa tutuşmak anlamına gelir ki, sanırım bunu sadece Türkiye’de değil, dünyada kimse istemez. Elbette yanıt arayan sorular da yok değil. Öncelikle keşif uçağını oraya kimin gönderdiği önemli. Eğer o bölgeye F 16 gibi silah yüklü bir avcı uçak gitseydi, Suriye tek bir avcı uçağıyla havadan saldırı yapılamayacağından hareket ederek uçağın yanlışlıka hava sahasını ihlal ettiğini düşünebilir, en azından kovalamacayla uçağı kendi hava sahasından çıkarabilirdi. Ancak keşif uçağı olunca durum değişiyor. Keşif uçağının tek amacı var, o da kendi açınızdan riskli gördüğünüz bölgeleri görüntülemek. O bölgede Rusya’nın üsleri olduğu da dikkate alındığında, hele de uçak Suriye hava sahasını delerek içeri girip alçak uçuş yapmışsa, bir ülkeden buna karşı hiçbir şey yapmamayı beklemek saflıktan öteye gitmez. Hele de, Türkiye ile Suriye arasındaki gerginlik dikkate Ankara neden bu kadar sakin? alındığında kimse Şam’dan böyle bir şey beklemesin. Malatya Erhaç’tan havalanan Türk savaş uçağının Akdeniz’de Ortaya atılan bir diğer iddia da Türk uçağıyla birlikte başka bir uçağın Suriye tarafından düşürülmesinin Ankara ile Şam arasında za- daha olduğu ve bu uçağın bölgeden kaçmayı başardığı yönünde. İkinci ten var olan gerginliği biraz daha artıracağı kesin. bir uçak var mıydı, varsa kime aitti, iddia edildiği gibi İsrail uçağı 23/06/2012 - 11:40 mıydı? Ancak olaydan sonra gerek Başbakan’ın Brezilya dönüşü yaptığı Türkiye-İsrail ilişkilerinin bozukluğuna bakıp, bu da nereden değerlendirmeler, gerekse de güvenlik zirvesinin ardından yapılan çıktı demeyin. açıklamayla ilgili, savaş çığırtkanlığı olarak değerlendirebileceğimiz Ortadoğu’dan bahsediyoruz. yorumlara göre, Ankara çok daha temkinli ve soğukkanlı bir yaklaşım Burada olmaz dediğiniz her şey olabilir… içinde. Sayfa 15 MUHACIRUN DERGISI– YIL-1/ SAYI-7 ŞA´BAN 1433 / TEMMUZ 2012