İzmir`in Yükselen Yıldızı - TKHK - Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu
Transkript
İzmir`in Yükselen Yıldızı - TKHK - Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu
1 SAĞLIĞA GÜNDOĞDU DERGİSİ İmtiyaz Sahibi Prof. Dr. Behzat ÖZKAN Güney Genel Sekreteri Yazı İşleri Müdürü Dr. Murat TÜRKYILMAZ Tıbbi Hizmetler Başkanı Genel Yayın Yönetmeni Nurgül ŞENOL ÖNDER Yayın Danışma Kurulu A. İrfan YAVUZ Aysel BARIŞ Demet HAYALİ YILDIRIM Döndü KARADUMAN Fatma GÜNTÜRKÜN İsmet OZAN M. Oytun HASTÜRK Nurgül KOCAKOÇ Nurgül ŞENOL ÖNDER Recep ÖNAL Rengin DEĞİMLİ Serap TOKSOY Sevil ERKEN Haber Merkezi Recep ÖNAL Nurgül ŞENOL ÖNDER Arzu BALKAN Akif KESKİN Cüneyt CEYLAN Grafik Tasarım Arzu BALKAN Yönetim Yeri Adres: 123/11 Sok. Poligon Mah. Karabağlar/İZMİR Tel: 0232 232 32 32 Dahili: 22 11 Faks: 224 55 44 E-Posta: khb35g.gundogdu@saglik.gov.tr Yayın Türü İzmir İli Güney Bölgesi Kamu Hastaneler Birliği Genel Sekreterliği, Sağlığa Gündoğdu Dergisi 3 ayda bir yayınlanır. Dergimizde yayınlanan makalelerin sorumluluğu yazarlarına aittir. Dergimizde yayınlanan yazı ve resimlerin izin almadan kullanılması yasaktır. 2 Editör Başlangıçlar... Yeni bir kariyer, emeklilik, anlaşmazlıklar, hastalık ve daha birçok neden… Tüm bu nedenlerle ayrılıklar ve başlangıçlar iş dünyasında kaçınılmaz. Bazen bir yerdeki ayrılık bazen başka bir yerde başlangıç olabiliyor. Kimi zaman gözyaşı dökülür gidenlerin ardından kimi zaman gelenler heyecanla beklenir. Aslında geride güzel anılar bırakabilmek, güzel anılabilmektir önemli olan. Ve de faydalı olabilmek… Dr. Murat TÜRKYILMAZ Tıbbi Hizmetler Başkanı Benim için de yeni bir başlangıç…. Bu yeni dönemde Güney Genel Sekreterlik ailesine katılmaktan büyük bir mutluluk ve heyecan yaşamaktayım. Devraldığımız bu görevimizi şimdi de Ege’nin İncisi güzel İzmir’de en iyi şekilde gerçekleştirmek için çalışacağım. Genel Sekreterliğimizin değerli hocaları, hekimleri, ebe ve hemşire arkadaşlarımız ve personellerimiz; sağlıklı, mutlu ve huzurlu günlere hep birlikte el ele ilerlemek adına göstermiş olduğunuz özveri, gayret ve çabalarınızdan dolayı hepinize Genel Sekreterimiz Prof. Dr. Behzat ÖZKAN ve tüm ekip arkadaşlarım adına ayrı ayrı teşekkürlerimi sunar, insanlık adına yapmış ve yapacak olduğunuz özverili çalışmalarınızdan ötürü hepinize minnet ve şükranlarımı sunarım… Kurumsal kimliğimizin gelişmesinde ciddi bir katkı sağlayacağını düşündüğüm, bizleri sizlerle daha çok yakınlaştıracak ‘Sağlığa Gündoğdu’ Dergisinin 3. sayısını yayınlamaktayız. Artık e-dergi formatı ve yeni içeriğiyle sizlerle beraber olmayı planlıyoruz. Genel Sekreterlik olarak sağlıkta insan odaklı hizmet anlayışımızla her zaman yenilenmeye, değişmeye ve gelişmeye devam etmekteyiz. Bu kapsamda yapmış olduğumuz çok çeşitli hizmetlerimiz ve projelerimiz var. Dergimizin bu sayısında Genel Sekreterlik bünyesinde devam eden yatırımlar, etkinlikler, sağlık tesisi tanıtımları, projelerimizin yanı sıra sağlık alanlarıyla ilgili çeşitli yazılar ve değerlendirmeler bulacaksınız. Her zaman bir aile olmayı hedefleyen Genel Sekreterliğimizin bundan sonra tasarlanacak olan ‘Sağlığa Gündoğdu’ Dergisi sayısında önerileriniz ve görüşlerinizin daha fazla yer almasını ve bizimle paylaşmanızı istiyor ve bekliyoruz. Gelecek sayımızda buluşmak üzere saygı ve selamlarımı sunar, herkese sağlıklı günler dilerim… 3 YENİ DÖNEM, YENİ UFUKLAR Son dekatta Ülkemizde bütün hizmet birimleri bakımından tam anlamıyla bir dönüşüm yaşandı, yaşanıyor. Sağlık alanı ise en fazla dönüşümün yaşandığı hizmet alanlarının başında geliyor. 2003 yılında başlatılan bu dönüşüm projesi, yeni bakanımız Sayın Uzm. Dr. Mehmet MÜEZZİNOĞLU döneminde de hizmet kalitesi artarak ve çeşitlenerek yeni bir şevk ve azimle devam ediyor. Ülkemizin yaşadığı bu köklü değişimlerde bizim de bir nebze katkımız olsun diye akademik yaşamımıza geçici süre de olsa ara verdik. Yeni dönem için 2.5 yıl daha sözleşme imzaladık ve yeniden büyük bir şevkle kolları sıvadık. Umarım yola çıktığımız bu kutlu hizmet yolunda bize güvenenleri mahcup etmeyiz. Sevgili İzmirliler; Tam 2 yıl 6 ay oldu Kamu Hastaneleri Birliği kurulalı. Bu iki yılda neler yaptık diye bakacak olursak; • KURUMSALLAŞMA: 663 sayılı KHK yürürlüğe girdikten sonra hemen yerleşke için bina temin edildi ve kısa sürede inşaatı, teşrifatı tamamlandı. Takiben Tıbbi, İdari ve Mali Başkanlıklar kuruldu ve yapılandırıldı. Kurumsallaşmanın bir örneği olarak Tıbbi Hizmetler Birimimiz tarafından bir çok projeye önderlik yapıldı. En son olarak Hemşirelik Bakım Standartları kitabı yazıldı. Bu projemiz 108 proje arasında birincilik ödülü aldı. Şimdi çoçuklarda diabet ile ilgili yeni projeler hazırlıyoruz. Sağlık Bakanlığı bir çok malzemenin alımı için Mali Hizmetler Birimimizi görevlendirdi. Güney Genel Sekreterliği, Ülkemizde ilk kez İSO EN-2000 Kalite Standartları Ödülünü almaya hak kazanan sekreterlik oldu. Yine Kalite Birimimiz tarafından uygulamaya konulan bir çok uygulama diğer Genel Sekreterlikler tarafından yakından takip edilmekte ve örnek alınmaktadır. • PALYATİF BAKIM MERKEZLERİ: ‘Yıllara Yaşam Katmak’ sloganıyla başlattığımız bu projemiz Genel Sekreterliğimizin ilklerinden oldu. Yapmış olduğumuz çalışmalar neticesinde palyatif yatak sayımızı 35’e ulaştırdık. Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde bu ay sonunda bir Palyatif Bakım Merkezi daha açarak, yatak sayısını 17 adet daha arttıracağız. 4 • KEMİK İLİĞİ NAKİL MERKEZLERİ: Bozyaka Eğitim Araştırma Hastanesinde 6 yataklı Kemik İliği Merkezini üç ay içerisinde açmayı planlıyoruz. Ayrıca Dr. Behçet Uz Çocuk Hastalıkları Hastanesi’nde bir Pediatrik Kemik İliği Transfer Merkezi açmayı hedefliyoruz. • YENI YATIRIMLAR: Genel Sekreterliğimiz bünyesinde yeni hastaneler açmanın yanında var olan hastaneleri de bina ve mekan olarak yenilemek için vargücümüzle çalışıyoruz. Hastanelerimizden Urla Devlet Hastanesi Ekim ayında yeni binası ve modern donanımı ile halkımıza hizmet vermeye başladı. 20 Ünitlik Torbalı Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi Nisan ayı içinde hizmete açıldı. 75 yatak kapasitesine sahip Çeşme Devlet Hastanesi Mayıs ayı içinde yeni binasıyla hizmet vermeye başlayacak. Dr. Behçet Uz Çocuk Hastalıkları Hastanesinin Acil ve Yoğun Bakım Binasını Temmuz ayında hizmete açacağız. 2013 yılında temellerini attığımız 250’şer yatak kapasiteli Torbalı Devlet Hastanesi ve Ödemiş Devlet Hastanelerimizi 2015 yılı içinde hizmete açmayı planlıyoruz. Ayrıca Sağlık Bakanlığı, Menderes ve Selçuk İlçelerine 75’şer yatak kapasiteli hastane yapımını 2015 yılı yatırım planlarına dahil etti. • İZMİR’E İKİNCİ BÜYÜK ŞEHİR HASTANESİ: Daha önce Kuzey KHB’ne bağlı olarak Bayraklı’ya yapılacak şehir hastanesine şimdi de Güney KHB’ne bağlı olarak Tınaztepe mevkisinde kampüs hastanesi yapılması kararlaştırıldı. 2006 yılında temelleri atılması planlanan kampüs hastanemizin 3.düzeyde ve en az 1000 yataklı olması planlanıyor. • NİTELİKLİ BİRİMLER: Kariyovasküler Cerrahi ve girişimsel gastroentoloji alanında haklı bir üne sahip olan İKÇÜ Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinde çok yakın zamanda kalp nakli operasyonları da yapılmaya başlanacak. Ayrıca aynı hastanemiz içinde İnme Merkezi, Toplum Ruh Sağlığı Merkezi, Alternatif Tıp Merkezi ve Robotik Fizik Tedavi Merkezi Ünitelerinin açılışını yapma arefesindeyiz. • KAĞITSIZ HASTANELER (HIMSS): Tire Devlet Hastanemiz HIMSS Stage 6(kağıtsız hastane) ödülünü almayı hak kazanarak dijital evrak dönemine geçen İzmir’in ilk hastanesi olmayı başardı. Bu ödülümüzü Ekim ayı içine Romada yapılan HIMSS Avrupa Kongresinde alma mutluluğunu yaşadık. Tire Devlet Hastanesinden sonra ikinci HİMMS Stage 6 ödülünü İKÇÜ Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi almayı hak kazandı. Türkiye’de HİMSS Stage 6 kağıtsız hastane sertifikası alan ilk Eğitim ve Araştırma Hastanesine sahip olma gururu yaşayan Genel Sekreterliğimiz bu ödülü Mayıs ayı içinde RİGA/Letonya’da almayı heyecanla bekliyor. Böylelikle Türkiye’de biri eğitim araştırma hastanesi olmak üzere iki hastanesinde bu belgeye sahip iki Genel Sekreterlikten biri olduk. • SAĞLIK TURİZM: Genel Sekreterliğimiz, ülkemizdeki sağlık turizmindeki gelişmelere paralel olarak Aralık ayında İstanbul’da gerçekleştirilen HEALTH-EXPO Fuarına katıldı. Fuarda yerli yabancı birçok katılımcı ile görüşülerek pekçok hizmet alanlarımız tanıtıldı. Bu görüşmelerimiz sonucunda bir takım ülke büyükelçileri ile işbirliği protokolleri oluşturma noktasında çalışmalarımız devam etmektedir. Genel Sekreterliğimiz dünyanın her yerinden gelecek hastalara her türlü hizmeti sunma konusunda alt yapıya sahip olup bu konuda son derece kararlıdır. Sonuç olarak; hizmet kalitesini arttırmak ve hizmet alanlarını çeşitlendirerek yaygınlaştırmak ve “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” mantığı ile belirtilen hedeflere ulaşmak yegane amacımızdır. Bu hedeflere ulaşmak ve kaliteli hizmetin devamlılığını sağlamak; ancak, tüm çalışanların katılımı ile farkındalık yaratılması, sevgi, hoşgörü saygı, paylaşım ve ekip ruhu içinde çalışmak ile mümkündür. Bu nedenle “etkin ve verimli” çalışmak sık aralıklar ile yapılacak olan “ölçme ve değerlendirmeler” ile mümkün olabilecektir. Bu kararlılık ve inançla, birliğimizin her geçen gün daha iyi noktalara ulaşacağını, “Başarımızın yine bizim samimiyetli ve gayretli çalışmamıza” bağlı olduğu düşüncesi ile en derin sevgi ve saygılarımı sunarım. Prof. Dr. Behzat ÖZKAN İzmir İli Güney Bölgesi Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreteri 5 İÇİNDEKİLER 8 Güney Sekreterliği Ekipçilik Değil Ekip Ruhuyla Devam Ediyor... 9 Sağlık Yatırımları Değerlendirme ve Karar Toplantısı 11 14 16 İstanbul HEALTH EXPO - Sağlık Turizmi, Medikal Teknolojiler, Tıbbi Uzmanlık Fuarı ve Kongresi Sağlıkta Kalite ve Güvenlik Ödülleri Yarışması Uygulama Birincisi İzmir Güney Bölgesi’nden Mavi kelebek yolculuğuna devam ediyor… Türkiye’nin HİMSS STAGE 6 Sertifikasını Alan İlk Eğitim Araştırma Hastanesi İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi 28 6 Türkiye’de ilk kez Diş Fırçalama Şenliği Düzenlendi 38 Başka Çarem Var mı? Palyatif Bakım... 40 İzmir’in Yükselen Yıldızı Urla Devlet Hastanesi Yeni Binasına Kavuştu 48 58 Gebe-Menopoz Okulu Açılışları Emek Ver, Kulak Ver, Bilgi Ver Ama Hiç Bir Zaman Boş Verme... Röportaj : İdari Hizmetler Başkanı Dr. Eşref Okunakol 64 Nuremberg Mahkemeleri’nden Helsinki’ye: Klinik Araştırmalarda Etik 70 Kaligrafi: Kalemin Kağıtla Aşkı 7 Haber Genel Sekreterliğimiz, Birliğe bağlı hastanelerimizin yöneticileri ile İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tanışma toplantısı düzenledi. Toplantı Genel Sekreterimiz Prof. Dr. Behzat ÖZKAN, aramıza yeni katılan Tıbbi Hizmetler Başkanımız Dr. Murat TÜRKYILMAZ, İdari Hizmetler Başkanımız Dr. Eşref OKUNAKOL, Mali İşler Başkanımız Ali ÖZSOY, Genel Sekreterlik birim uzmanları, tüm hastanelerin başhekimleri ve yöneticilerinin katılımı ile gerçekleştirildi. Toplantının açılış konuşmasında, Genel Sekreterimiz Prof. Dr. Behzat ÖZKAN, Sağlık Bakanlığı’nın 2015 hedeflerinden, Sekreterliğimizin projelerinden, hastanelerimiz ve yöneticilerinden beklentilerini belirtti. Göreve yeni başlayan yöneticilere yeni görevlerinde başarılar dileyen Prof. Dr. BEHZAT ÖZKAN, aynı zamanda Sekreterliğimiz bünyesinde bugüne kadar hizmet vermiş, görevinden ayrılan diğer hastane yöneticilerine de teşekkürlerini iletti. “Ekipçilik değil ekip ruhuyla hareket eden” bir sekreterlik olduğumuzu ve bu konuda tüm hastane yöneticilerine büyük görev düştüğünü belirtti. Aynı zamanda hastane işleyişi, personel ve mali alanda yaşanan sorunlar ve çözümlerinin de konuşulduğu toplantının sonunda hem Sekreterlik hem de hastane yöneticileri ve çalışanlarıyla beraber daha iyi hizmet vermek adına çalışacaklarını belirtti. 88 Haber Sağlık Yatırımları Değerlendirme ve Karar Toplantısı İzmir Sağlık Yatırımları Değerlendirme ve Karar Toplantısı 05/04/2015 tarihinde Sayın Bakanımız Dr. Mehmet MÜEZZİNOĞLU’nun başkanlığında Genel Sekreterliğimiz Gündoğdu Toplantı Salonunda gerçekleştirildi.Düzenlenen toplantıya, İzmir Valisi Sayın Mustafa TOPRAK, Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Sayın Prof. Dr. Eyüp GÜMÜŞ, Sağlık Yatırımları Genel Müdürü Sayın Dr. Fuat KANTARCI, Kamu Hastaneler Birliği Başkanı Sayın Uzm. Dr. Zafer ÇUKUROVA, İzmir İl Sağlık Müdürü Sayın Dr. Ayhan İZZETİNOĞLU, İzmir Halk Sağlığı Müdürü Sayın Dr. Mehmet Nil HIDIR, Genel Sekreterimiz Sayın Prof. Dr. Behzat ÖZKAN, İzmir Kuzey Kamu Hastaneler Birliği Genel Sekreteri Sayın Doç. Dr. Ahmet Emin ERBAYCU, Ak Parti İl Başkanı Sayın Bülent DELİCAN başta olmak üzere kurumlarımızın üst düzey yöneticileri ve başkanları da iştirak etti. Basına kapalı gerçekleştirilen toplantıda İlimizin devam eden sağlık yatırımları ve önümüzdeki süreçte planlanan yatırımlar değerlendirildi. 99 Haber PALYATİF BAKIM PROTOKOLÜ İMZALANDI İlimizde yaşamı tehdit eden hastalıklardan kaynaklanan problemler ile karşılaşan hastaların ve hasta yakınlarının yaşam kalitesini, başta ağrı olmak üzere tüm fiziksel, psikososyal ve ruhsal problemlerinin erken tespit edilmesi ve giderilmesi amacıyla İzmir İl Sağlık Müdürlüğü İbn-i Sina Toplantı Salonunda Palyatif Bakım çalışmalarını sürdüren kurumlar arasında protokol imzalandı. İmzalanan protokole başta İzmir Valisi Sayın Mustafa Toprak, dönemin İl Sağlık Müdürü Sayın Uzm. Dr. Bediha TÜRKYILMAZ olmak üzere, İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr. Galip AKHAN, Ege Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr. Candeğer YILMAZ, Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr. Mehmet FÜZÜN, İl Halk Sağlığı Müdürü Sayın Dr. Mehmet Nil HIDIR, Genel Sekreterimiz Sayın Prof. Dr. Behzat ÖZKAN, İzmir İli Kuzey Bölgesi Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreteri Sayın Doç. Dr. Ahmet Emin ERBAYCU, İzmir Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürü Sayın Nesim TANĞLAY, İzmir İl Milli Eğitim Müdürü Sayın Vefa BARDAKÇI ve İzmir İl Müftüsü Sayın Prof. Dr. Ramazan MUSLU katıldı. Adını Palyat İZMİR koyduk…. Dönemin İzmir İl Sağlık Müdürü Sayın Uzm. Dr. Bediha TÜRKYILMAZ toplantıda bir açılış konuşması yaptı. Palyatif bakım hizmetlerinin yürütülmesi amacıyla 112 komuta merkezi benzerinde Palyat İZMİR adıyla bir merkez kurduklarını aktaran Sayın Türkyılmaz konuşmasında “Çok büyük bir özveri ile çok istikrarlı bir çalışmadan bu noktaya gelmekten gurur duyuyorum. Yaklaşık bir buçuk yıl önce başlayan ve her hafta yapılan çalıştaylarda, evdeki hastalara kim ne yapabilir tartışıldı. Bu amaçla, 25 Nisan 2013 yılında bir çalışma yapıldı. Koordinasyon kuruldu. Hiçbir kurum dışarıda kalamayacağı, bu çalışmayı tek başına götürelemeyeceği için bir aradayız. Üniversitelerimiz bu işin başında, Aile ve 10 Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü ve Müftülüğümüz de bundan sonraki süreçte içinde. Semptom yönetimi için bir örgütlenme modeli geliştirelim, bir sistem kuralım, bir örgütlenme modeli oluşturalım. İzmir’de evde ulaşılamayan bir yaşlımız, bir kas hastamız olmasın. İşlerlik kazanmış bir sistem olsun. Aile ve Sosyal Politika İl Müdürlüğümüzün “Destek Evleri” çalışmaları da belli bir noktaya geliyor. ” dedi. Hasta ve yakınlarının yaşam kalitesini artırmak asıl hedef olmaktadır… İzmir Valisi Sayın Mustafa TOPRAK’ta İl Sağlık Müdürlüğü’nde düzenlenen törende insan ömrünün uzaması sonucunda kronik vakalar ve kanser gibi hastalıkların görülme sıklığının da arttığını ve hastalıkların tedavisi yönünde çaba gösterildiğini söyledi. Haber İstanbul HEALTH EXPO - Sağlık Turizmi, Medikal Teknolojiler, Tıbbi Uzmanlık Fuarı ve Kongresi T.C. Sağlık Bakanlığı’nın ev sahipliğinde ve Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi’nin bilimsel katkılarıyla Sağlık Turizmi Geliştirme Destekleme ve Organizasyon Hizmetleri Derneği tarafından organize edilen İstanbul HEALTH EXPO - Sağlık Turizmi, Medikal Teknolojiler, Tıbbi Uzmanlık Fuarı ve Kongresi, 10-13 Aralık 2014 tarihleri arasında İstanbul’da CNR EXPO Yeşilköy’de gerçekleşti. Sağlık Bakanımız Dr. Mehmet Müezzinoğlu’nun açılış konuşmasıyla başlayan kongreye, Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu Başkanı Uzm. Dr. Zafer Çukurova ve Sağlığın Geliştirilmesi Daire Başkanı Yrd. Doç. Dr. Ömer Tontuş’da konuşmalarıyla katkıda bulundu. Açılış konuşmalarının ardından Sağlık Bakanımız Dr. Mehmet Müezzinoğlu tarafından fuarın açılışı yapıldı. Sağlık Bakanlığı, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, çok sayıda Kamu Hastaneleri Genel Sekreterliği, özel hastaneler, tıp merkezleri, medikal cihaz ve alet firmaları, sağlık turizmi seyahat şirketlerinin yer aldığı fuara Genel Sekreterliğimiz de stand açarak katıldı. Standımızı Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu Başkanı Uzm. Dr. Zafer Çukurova’nın yanı sıra çok sayıda yerli ve yabancı katılımcı ziyaret etti. Fuar öncesi, sağlık turizmi alanında hizmet verilebilecek alanlar, eğitim ve araştırma hastanelerimizin yöneticileri ve ilgili kliniklerimizin eğitim ve idari sorumluları tarafından belirlendi. Fuarda Renal Transplantasyon, Gastroenteroloji, El Cerrahisi, Pediyatrik ve Yetişkin Kardiyoloji ve Kardiyovasküler Cerrahi, Ortopedi, Medikal ve Radyasyon Onkolojisi, Girişimsel Radyoloji, Koklear İmplant, Plastik Cerrahisi gibi öne çıkan hizmet alanlarımız tanıtıldı.Fuarın bizim için en ilginç ve faydalı yanı A.B.D, Rusya, İsveç, Özbekistan, Arnavutluk, Moğalistan, İran, Djibouti, Macaristan, Yunanistan’dan katılan meslek profesyonelleri ve aracı kurumlarla yaptığımız görüşmelerimiz oldu. Renal Transplantasyon, Ortopedi, Medikal ve Radyasyon Onkolojisi ve Beyin Cerrahisi görüşmelerimizdeki ilgi çeken hizmet alanlarımız olmuştur. Dr. Gülay YÜCEBİLGİN Güney Sekreterliği Tıbbi Hizmetler Birimi 11 Haber Uluslararası Hasta İletişimi Zirvesi T.C. Sağlık Bakanlığı ve Cleveland Klinik ortaklığında 6-7 Mart 2015 tarihlerinde İstanbul Grand Cevahir Otelde Hasta İletişimi Zirvesi gerçekleştirildi. Yoğun katılımın olduğu zirveye Genel Sekreterliğimiz ve Sekreterliğimize bağlı sağlık tesisleri yöneticileri de iştirak etti. Sağlık Bakanımız Sayın Dr. Mehmet Müezzinoğlu’nun açılış konuşmasıyla başlayan zirvede, Sağlık Bakanlığının gelecek vizyonunda hasta-hekim iletişiminin önemi, sağlıkta şiddetin önlenmesi, kurum kültürü konuları hakkında bilgiler verildi. BAYINDIR KOÇAROĞLU DİŞ POLİKLİNİĞİ HİZMETE GİRMİŞTİR Bayındır halkına daha iyi ve ferah ortamda hizmet verebilmek adına başlattığımız çalışmamız sonucunda Koçaroğlu Diş Polikliniğimiz siz değerli halkımızın hizmetine açılmıştır. Koçaroğlu Diş Polikliniği’mizin açılışına ziyarete gelen minik kahramanlarımız diş kontrolünden geçirilmiş, kendilerine “Diş Doktorumundan Korkmuyorum” temalı el kuklaları hediye edilmiştir. 12 GENEL SEKRETERLİK VE HALK SAĞLIĞI EL ELE ÇEVRE DOSTU ATIK DEPOLARI Sağlı tesislerinde tıbbi, kimyasal, evsel atıkların muhafaza, nakil ve bertarafı konusunda atık yönetimi kapsamında 09-10.04.2015 tarihinde İzmir Güney Bölgesi Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliği ile İzmir Halk Sağlığı Müdürlüğü’nün ortaklaşa düzenlediği ‘Atık Yönetimi Eğitimi’ne Türkiye’nin çeşitli illerinde hizmet vermekte olan Halk Sağlığı Laboratuvarları (eski isimiyle hıfzıssahha) yetkililerine eğitimler verilerek örnek uygulamalar tanıtıldı. İki kurumun da ortaklaşa kullanmakta olduğu binanın eğitim salonunda sunumlar ve eğitmenler eşliğinde yapılan ve iki gün süren eğitimin ardından Türkiye’de bir ilki oluşturması hasebiyle İzmir Güney Bölgesi Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliği İdari Hizmetler Başkanlığı Çevre Yönetim Birimi ve İnşaat Emlak Birimi’nin 2013 yılında başlattığı proje kapsamında yapımı gerçekleşen İzmir Gaziemir Nevvar Salih İşgören Devlet Hastanesi’nin atık depoları ve sistemi yerinde incelendi. Atıkların tüm yönetimi, toplanması, depolanması ve sevkiyatından oluşan konsept projenin detayları katılımcılara tanıtıldı. Proje kapsamında çevre düzenlemesi yapılan atık depolarının dış cephesi hastane çalışanları tarafından çevreye ve sağlığa zarar vermeyen kök boyalarla karikatürize ederek boyanmış olduğu gözlendi. Hastanenin yakınında bulunan okulun öğretmenleri, öğrencileri ve halkımız adına atık yönetimi bilincinin yerleşmesi açısından da bir ilk olan bu çalışma; Genel Sekreterliğimize bağlı diğer tüm hastanelerdeki atık depolarının yeniden düzenlemelerinin yapılacağı, bu uygulamanın tüm Halk Sağlığı Laboratuvarlarına da örnek olacağı belirtildi. Çevre düzenlemesi katılımcılar tarafından da beğeniyle karşılandı ve tüm illerde uygulanması için gerekli çalışmaların başlatılacağı bildirildi. 13 Haber “En İyi Uygulama” İzmir Güney Bölgesi’nden Mavi kelebek yolculuğuna devam ediyor… İlki 2009 yılında gerçekleştirilen “Uluslararası Sağlıkta Performans ve Kalite Kongresi”nin beşincisi 20 – 22 Kasım 2014 tarihleri arasında Antalya’da yoğun bir katılımla gerçekleştirildi. Kongrenin dikkati çeken yönü ülkemizin dört bir yanından tüm sağlık profesyonellerini bir araya getirmesiydi. Yurtiçi ve yurtdışından akademisyenlerin ve yöneticilerin de katılımları ile yaklaşık 1850 kişi, kongrede ortak bir platformda buluşma fırsatını yakalamış oldu. Uzm. Sevil ERKEN Güney Sekreterliği Sağlık Bakım Hizmetleri Birimi Kongrede dikkati çeken bir diğer nokta da katılımcı sayısı kadar, kongredeki oturum ve bildiri sayısının da oldukça fazla olmasıydı. Kongre boyunca yerli ve yabancı 61 davetli konuşmacının sunumları ile 35 oturum ve 5 konferans düzenlendi. Katılımcılara, 62’si sözel ve 147’si poster olmak üzere 209 adet birbirinden değerli bildiri sunuldu. Bu bildirilerle; sağlık hizmetlerinde kalite, akreditasyon, hasta ve çalışan güvenliği konuları çerçevesinde pratik uygulamaları içeren çalışmalar paylaşıldı. Kongrenin en renkli ve sonuçları heyecanla beklenen bölümü olan “Sağlıkta Kalite ve Güvenlik Ödülleri” yarışması, kongrenin ilk günü açılış konuşmalarının ardından Kongre 14 Yarışma Oturumu ile gerçekleştirildi. Sağlıkta kalite, hasta ve çalışan güvenliği konularında farkındalığı artırarak iyi uygulamaları teşvik etmek ve örnek göstermek amacıyla düzenlenen yarışmada “SKS En İyi Uygulama” ve “SKS En İyi Araştırma ve Bilimsel Yayını” alanlarında ilk 9 dereceye giren çalışmalar yarıştı. Haber Yarışmada önce aday çalışmaların tanıtım sunumla- nokta ise çalışmamıza gösterilen yoğun ilgiydi. Kongrı yapıldı. Ardından katılımcılar tarafından key-pad re süresince her meslek grubundan katılımcının, cihazları ile oykarşılaştığımız SKS En İyi Uygulama Birincisi: Hemşirelik Bakım Değerlendirme Sistemi’nin Geliştirilmesi: HBDS lama gerçekleşsosyal alanlarda tirildi. Bu bölüm bizim çalışmaSKS En İyi Uygulama İkincisi: yarışmanın en Eskişehir Yunus Emre Devlet Hastanesi’nden “Multidisipliner Yaklaşım Gerektiren ve Ya- mızdan övgü heyecan verici tış Endikasyonu Bulunan Hastaların Acil Servis Müşahede Kalış Sürelerinin Kısaltılması ile bahsetmeleri kısmıydı. Salonve tebrik etmeSKS En İyi Uygulama Üçüncüsü: da nefesler kesilleri bizi ayrıca Ordu İli Kamu Hastaneler Birliği Genel Sekreterliğine Bağlı Hastanelerde Çalışan Hedi ve herkes ilk kimlerin Sağlık Hizmet Kalite Standartları (SHKS) Kapsamında Farkındalık Çalışması gururlandırdı. 3 dereceye giren Sohbetler sıraSKS En İyi Araştırma ve Bilimsel Yayını Birincisi: çalışmaların sında, böyle bir Eşkişehir Devlet Hastanesi’nde Çalışan Kamu Personelinin Tükenmişlik Düzeyinin açı k la n ma sı n ı sisteme ihtiyaç Belirlenmesi bekledi. olduğu ve HBDS’ SKS En İyi Araştırma ve Bilimsel Yayını İkincisi: yi kendi kurumTürkiye İçin Palyatif Bakım Kalite İndikatörlerinin Belirlenmesi Ve sonuç… larında da uyGenel Sekreterligulama istekleri SKS En İyi Araştırma ve Bilimsel Yayını Üçüncüsü: ğimiz Tıbbi Hiz- Konya Seydişehir Devlet Hastanesinde Yatan Hastaların Bilgilendirilme ve Aydınlatılmış dile getirildi. Bu Onam Alma Süreçlerinin Değerlendirilmesi metler Başkanlıdile getirilenler, ğı Sağlık Bakım HBDS’ nin ülSKS En İyi Bildiri Ödülü: Hizmetleri Ko- Devlet Hastanesinde Hasta Bağımlılık Düzeylerine Göre Hemşire İnsan gücü Planlaması kemizde hemşiordinatörlüğü ve relik bakımında - Söke Devlet Hastanesi hastanelerimizin ses olacağının SKS Bilgi Yarışması Birincisi: Sağlık Bakım ve hastalarımıPınar Cumbur -Antalya Atatürk Devlet Hastanesi Hizmetleri Müza yansıyacağıdürlüklerinin birlikte yürüttüğü “Hemşirelik Bakım nın habercisi idi. Bizim de çalışmanın başından beri Değerlendirme Sistemi’nin Geliştirilmesi: HBDS” gönülden istediğimiz buydu. Hemşirelik bakımının başlıklı çalışmamız, 108 aday çalışma arasından “SKS ölçülmesi ile iyileştirme çalışmalarının başlatılması, En İyi Uygulama Birincilik Ödülü” nü aldı. Ödülü- hastanelerimizde bakımda farkındalık yaratılması ve müz, kongrenin ikinci günü düzenlenen ödül törenin- bakım kültürünün oluşturulması… Ödül almak tabi de, Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Eyüp Gümüş ki bizi çok sevindirdi, ancak bizim için esas önemli tarafından takdim edildi. Ödülü, tüm meslektaşları- olan bu sistemin ülke çapında bilinmesi ve uygulamamız adına gururla aldık. Bu vesile ile bize bu gururu ya geçirilerek tüm hastalarımıza hizmet vermesiydi. yaşatan, bu projede emeği geçen meslektaşlarımıza, Bu nedenle bu kongre, amacımıza ulaşmamızda bir hemşire yöneticilerimize, hastane yöneticilerine ve basamak oldu. Dolu dolu geçen bir kongrenin sonunözellikle bu projeye inanan ve destekleyen dönemin da valizlerimizde kongrenin yorgunluğu ve verilen Tıbbi Hizmetler Başkanı Op. Dr. Mesut ÖZOĞUL ile emeklerin ödülü… Ödül işin tatlı yanı, şimdi kafalaGenel Sekreterimiz Prof. Dr. Behzat ÖZKAN’a tekrar rımızda hastalarımız için neyi daha da iyi yapabiliriz teşekkür ederiz. Kongrede bizi mutlu eden bir başka sorusu… 15 Haber İLKLERİN ADRESİ GÜNEY GENEL SEKRETERLİK Türkiye’nin HİMSS STAGE 6 Sertifikasını Alan İlk Eğitim Araştırma Hastanesi Genel Sekreterliğimize bağlı İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Türkiye’de HİMSS Stage 6 kağıtsız hastane sertifikası alan ilk Eğitim ve Araştırma Hastanesi ödülünü Antalya’da düzenlenen konferansta aldı. İki Hastanesinde HİMSS STAGE 6 Sertifikası Olan Genel Sekreterlik Tire Hastanesinden sonra Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin de bu belgeyi almasıyla Türkiye’de biri eğitim araştırma hastanesi olmak üzere iki hastanesinde bu belgeye sahip iki Genel Sekreterlikden biri olduk. 16 Haber Hastanelerimizden Taburcu Olan Hastalarımızı Evlerinde Ziyaret Etmeye Devam Ediyoruz... Ekibimle birlikte Genel Sekreterliğimize bağlı sağlık tesislerimizde tedavi gören hastalarımızı evlerinde ziyaret etmeye devam ediyoruz. Amacımız, vatandaşlarımızın hastanelerimiz hakkında fikir ve düşüncelerini almak, memnuniyetlerini ya da varsa şikayetlerini dinlemek, onların yanında olduğumuzu hissettirmek varsa sağlık açısından sorunlarına bir an önce el uzatmak. Bu da bize hastanelerimizi hastalarımızın gözüyle görme fırsatı verirken, vatandaşlarımıza daha iyi hizmet sunabilmek için atacağımız adımlarda bize ışık tutuyor. 17 Proje İZMİR GÜNEY BÖLGE HASTANELERİNDE “DİYABETİMİ YÖNETİYORUM” PROJESİ BAŞLATILDI! Genel Sekreterliğimiz’de “Diyabet Hemşireliği Temel Eğitimi Kursu” gerçekleştirildi. Genel Sekreterliğimizin öncülüğünde başlatılan “Diyabetimi Yönetiyorum” projesi dahilinde hastanelerimizin Diyabet Eğitim Hemşirelerine yönelik olarak düzenlenen “Diyabet Hemşireliği Temel Eğitimi Kursu” 02- 03- 04 Mart 2015 tarihlerinde gerçekleştirildi. “Diyabetimi Yönetiyorum” projesi, Bakanlığımızın teşvikiyle yürütülen diyabet çalışmaları doğrultusunda; Tıbbi Hizmetler Başkanlığımızın Sağlık Bakım Hizmetleri Koordinatörlüğü, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı, İzmir Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Psikoloji Bölümü işbirliği ile başlatıldı. Proje kapsamında ilk eğitim toplantısı olarak, hastanelerimizin diyabet hemşirelerine “Diyabet Hemşireliği Temel 18 Eğitimi Kursu” düzenlendi. Kurs, İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı işbirliği ile gerçekleştirildi. Üç tam gün süren kursa toplam 21 kursiyer katıldı. Kurs programında Prof. Dr. Behzat ÖZKAN, Doç. Dr. Barış ÖNDER PAMUK, Doç. Dr. Yasemin TOKEM, Yrd. Doç. Dr. Elif ÜNSAL AVDAL, Uzm. Dyt. Nesil GÖREN ATALAY, Uzm. Dr. Hüsnü YILMAZ, Uzm. Dr. Mehmet Oytun HASTÜRK, Uzm. Dr. Özlem NALBANTOĞLU ELMAS, Diyabet Hemşireleri Dudu KURT, Sevil İŞLİ, Nigar ÖZEN, Hasivet KARABİL, Tazegül ÇAĞLAYANSUDUR eğitimci olarak yer aldı. Diyabet hemşireliğinin tüm hastanelerimizde standart şekilde uygulanması için kurs sonu değerlendirmeler yapıldı ve katılımcılara belgeleri kurum yöneticilerimiz tarafından takdim edildi. Eğitim PROJE YÖNETİMİ EĞİTİMİ Genel Sekreterliğimiz Tıbbi Hizmet Başkanlığı Eğitim Koordinatörlüğünce kurumlarımızda çalışmakta olan yöneticilerimize 24.03.2015 tarihinde, Genel Sekreterlik çalışanlarımıza ise 31.03.2015 tarihinde “Proje Yönetimi Eğitimi ”düzenlenmiştir. Programa bağlı 15 hastanemizin hastane müdür, müdür yardımcıları ve başhekim yardımcıları ile Genel Sekreterlik çalışanları katılmıştır. İzmir Kalkınma Ajansı ile işbirliği içerisinde düzenlenen eğitimde; Dr. Özlem DEĞERLİ tarafından 1-Proje Kavramı ve Proje Döngüsü Yönetimi 2-Mantıksal Çerçeve Yaklaşımı ve Matrisi 3-Proje Analizleri 4-Planlama Aşaması 5-Proje rapo runun yazılması ve 6-Başvuru yapılabilecek hibe programları ve bu programlara başvuru yaparken dikkat edilmesi gereken hususlar ve temel altın kurallara değinilmiştir. Kursun açılış konuşmasında; Genel Sekreterimiz Sayın Prof. Dr. Behzat ÖZKAN birimlerimizce yürütülen projelerden ve sahadaki yöneticilerin bu projelere sağladığı katkıların öneminden bahsetmiştir. Yapılacak olan projelerin sürdürebilir, izlenebilir ve ölçülebilir olabilmesi için son literatür bilgiler ışığında bu tür eğitimlerin yapılmasının gerekliliğine değinmiştir. Bir tam gün süren eğitim programının, “İleri Proje Yönetimi Eğitim Modülü” aynı kişilere daha sonra düzenlenecektir. Eğitim sonrası tüm yöneticilerimiz programdan çok memnun kaldıklarını ve tamamlama programı ile uygulamada çok işe yarayacağını belirttiler. 19 Eğitim HBDS DEĞERLENDİRİCİ EĞİTİMİ SERTİFİKA PROGRAMI 2015 Yılı Hemşirelik Bakım Değerlendirme Sistemi (HBDS) Değerlendirici Eğitimi Sertifika Programı Genel Sekreterliğimizde Gerçekleştirildi İzmir İli Güney Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliği Tıbbi Hizmetler Başkanlığı Sağlık Bakım Hizmetleri Koordinatörlüğü 2015 Yılı Hemşirelik Bakım Değerlendirme Sistemi (HBDS) Değerlendirici Eğitimi Genel Sekreterliğimiz Ege Toplantı Salonu’nda 16 Nisan 2015 (Perşembe) tarihinde düzenlendi. Eğitim, İzmir İli Güney Bölgesi Genel Sekreterliği’ne bağlı hastanelerin Sağlık Bakım Hizmetleri Müdürleri, Hemşirelik Bakım Değerlendirme Koordinatörleri ve Bakım Değerlendirme Ekiplerinin katılımı ile gerçekleştirildi. Eğitimin ilk oturumunda İzmir İli Güney Bölgesi KHB Kalite ve Akreditasyon Koordinatörü Uzman Demet HAYALİ YILDIRIM, “Özdeğerlendirme Süreci ve Değerlendirici Gözüyle Değerlendirme Süreci” konusundaki renkli ve hareketli sunumunda değerlendirme süreci ile ilgili ayrıntılı bilgilere yer vermiştir. Eğitimin ikinci oturumunda İzmir İli Güney Bölgesi KHB Sağlık Bakım Hizmetleri Koordinatörü Uzman Sevil ERKEN, “Hemşirelik Bakım Değerlendirme Sistemi (HBDS) 2015 Yılı Standartları” hakkında ayrın- 20 tılı bilgi paylaşımında bulunmuş, 20 Nisan-08 Mayıs 2015 tarihleri arasında Genel Sekreterliğimize bağlı hastanelerde Bakım Değerlendirme Ekipleri tarafından gerçekleştirilecek olan çapraz değerlendirmeleri kapsayan “HBDS Değerlendirme Prosedürü ve Uygulanması” ile ilgili dikkat edilmesi gereken önemli noktalara değinmiştir. Oturumların ardından Uzman Sevil ERKEN tarafından HBDS 2015 Yılı Standartları’nı kapsayan ve 295 kişinin katılımı ile gerçekleşen HBDS 2015 sınavında dereceye giren ilk 10 kişi ve kurumları açıklanmış, kendilerine teşekkür edilerek belgeleri takdim edilmiştir. Kursun kapanışında Uzman Sevil ERKEN ve Uzman Demet HAYALİ YILDIRIM tarafından “HBDS Başarı Sertifikaları” ve hastaneler arası çapraz değerlendirmeler sırasında kullanılmak üzere hazırlanan, HBDS projesinin sembolü olan “Mavi Kelebek” logosunu taşıyan “HBDS Değerlendiricisi Kimlik Kartları” nın dağıtılmasından sonra programa son verilmiştir. SAĞLIKTA HİZMET KALİTE STANDARTLARI TEMEL EĞİTİMİ VE ÖZ DEĞERLENDİRME BAŞARI BELGELERİ VERİLDİ Genel Sekreterliğimiz Tıbbi Hizmetler Başkanlığı Kalite ve Akreditasyon Koordinatörlüğünce 09-12 Mart 2015 ve 23-27 Mart 2015 tarihlerinde Sekreterliğimize bağlı İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi çalışanlarına yönelik hastanenin eğitim salonunda 47 katılımcıya, 13-22.04.2015 tarihlerinde Sekreterliğimize bağlı Tire, Selçuk, Ödemiş, Kiraz, Bayındır Devlet Hastane çalışanlarına yönelik, İzmir İl Sağlık Eğitim Müdürlüğü Urla Bölge Eğitim Araştırma Ve Uygulama Merkezinde 35 katılımcıya, “Sağlıkta Hizmet Kalite Standartları Temel Eğitimi Ve Öz Değerlendirme” eğitim programı gerçekleştirilmiştir. Kalite Koordinatörümüz Uzman Demet HAYALİ YILDIRIM’ın eğitmen olarak katılmış olduğu programın ardından yapılan sınavda başarılı olan katılımcılara düzenlenen törenlerde “Başarı Belgesi” verilmiştir. KARDİYAK ACİLLERDE TANI VE TEDAVİ SÜREÇLERİNİN HIZLANDIRILMASI EĞİTİMLERİ Genel Sekreterliğimiz Tıbbi Hizmetler Başkanlığının “Kardiyak Acillerde Tanı Tedavi Süreçlerinin Hızlandırılması” projesi kapsamında, Genel Sekreterliğimize bağlı tüm Acil Servislerde Kardiyak Acil hastalarının tanı koyma ve tedaviye başlama süreçlerini standardize ederek hızlandırmak, böylelikle mortalite ve morbidite oranlarını azaltmak amacıyla Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Konferans Salonu’nda 30 Mart ve 29 Nisan 2015 tarihinde, 08:30-17:00 saatleri arasında Acil Tıp Kliniği Eğitim ve İdari Sorumlusu Doç. Dr İsmet PARLAK, ekibi ve Genel Sekreterliğimiz Eğitim Koordinatörlüğü işbirliği ile tam günlük eğitim yapılmıştır. Yataklı sağlık tesislerinde sunulmakta olan acil servis hizmetlerinde doğru ve zamanında yapılan tıbbi müdahale hayat kurtarmakta, en küçük gecikme ise telafisi mümkün olmayan sonuçlara yol açabilmektedir. Bu nedenle acil sağlık hizmetlerinde çalışan kişilerin eğitimlerinin güncellenmesi bu alanda yapılan uygulamalara olumlu katkılar sağlayacağı, mevcut birçok önemli sorunu çözeceğinden yola çıkarak tüm acil servis hekim, hemşire ve ATT çalışanlarına “Kardiyak Acillerde Tanı Tedavi Süreçlerinin Hızlandırılması ” projesi başlatılmıştır. Projenin eğitim programı kapsamında; Temel Yaşam Desteği, İleri Kardiyak Yaşam Desteği, Temel EKG Okuma, Aritmilerin Tanı ve Tedavisi, Akut Koroner Sendrom Tanı ve Tedavisi, Kardiyak Acil Hastaya Yaklaşım- İleri CPR uygulamaları hakkında teorik bilgiler verilerek pratik uygulamalar yaptırılmıştır. Bir tam günlük süren eğitim sonrası katılımcılara katılım belgeleri takdim edilmiştir. 21 Etkinlik Genel Sekreterliğimiz 14 Mart Tıp Bayramı nedeniyle hazırlamış olduğu etkinlik kapsamında ilk olarak 14 Mart 2015 tarihinde hastane çalışanlarımıza ziyaretlerde bulundu. Genel Sekreterimiz Prof. Dr. Behzat ÖZKAN, Tıbbi Hizmetler Başkanımız Dr. Murat TÜRKYILMAZ, İdari Hizmetler Başkanı Dr. Eşref OKUNAKOL’ın eşliğinde gerçekleştirilen ziyaretlerde çalışanlarımızın tıp bayramı kutlanarak kendilerine karanfiller dağıtıldı. Genel Sekreterliğimiz Tıp Bayramı Kutlama programına 16 Mart 2015 tarihinde İKÇÜ Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesinde hazırlamış olduğu etkinlikle devam etti. Etkinliğimiz, Genel Sekreterimiz Prof. Dr. Behzat ÖZKAN, Tıbbi Hizmetler Başkanımız Dr. Murat TÜRKYILMAZ, İdari Hizmetler Başkanımız Öğr. Gör. Ali ÖZSOY, İdari Hizmetler Başkanı Dr. Eşref OKUNAKOL, Kuzey Bölgesi Kamu Hastaneler Birliği Genel Sekreteri 22 Doç. Dr. Ahmet Emin ERBAYCU, Genel Sekreterliğimize bağlı sağlık tesislerimizde görevli yöneticilerimiz ve sağlık çalışanlarının katılımı ile gerçekleştirilmiştir. Genel Sekreterimiz Prof. Dr. Behzat ÖZKAN, açılış konuşmasında tıp eğitiminin zorluğundan, geçmişteki ve günümüzdeki tıp mesleğinden bahsederek büyük gayretler gösteren tüm sağlık çalışanlarımızın tıp bayramını kutladı. Plaket ve Başarı Belgesi Takdimi Etkinlik Tıp Bayramı tarihinin fotoğraflarla devam edilen anlatımında geçmişe kısa bir yolculuk yapıldı. Ardından Genel Sekreterimiz Prof. Dr. Behzat ÖZKAN tarafından çeşitli nedenlerle görevden ayrılmış hastane yöneticilere plaket, hizmet sürecinde çeşitli başarılara imza atmış doktorlarımıza teşekkür ve başarı belgesi takdimi yapıldı. Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesinde daha önce tedavi görmüş yaşlı bir hastanın doktorlara hitaben okuduğu şiirle zaman zaman duygusal ve eğlenceli anlar yaşandı. Etkinliğimiz İKÇÜ Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesi sağlık personellerinden oluşan Türk Halk Müziği Korosu ve kokteyl sunumu ile son buldu. İzmir İli Güney Bölgesi Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliğimiz tarafından “18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitlerini Anma Günü” dolayısıyla tüm şehitlerimizin anısına 18 Mart Çarşamba günü lokma hayrı yapıldı. Genel Sekreterimiz Prof. Dr. Behzat ÖZKAN’ın da katılımlarıyla sekreterliğimiz bahçesinde düzenlenen lokma hayrında vatanımızın kurulmasında emeği geçen şehitlerimize, gazilerimize ve atalarımıza dualar yapıldı. 23 Etkinlik İzmir İli Güney Bölgesi Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliği’ne bağlı İzmir Dr. Behçet Uz Çocuk Hastalıkları Hastanesi’nde tedavi görmekte olan hasta çocuklar için ZUMBA KIDS adında spor ve dans organizasyonu düzenlendi. Zumba Kids etkinliği çocuk hastanesinin eğitim salonunda, başta onkoloji kliniği hastaları olmak üzere çocuk hastaların, hasta yakınlarının, hasta- 24 ne yöneticileri ve sağlık çalışanlarının yoğun ilgi ve katılımı ile gerçekleştirildi. İzmir Güney Bölgesi Genel Sekreteri Prof. Dr. Behzat ÖZKAN’ın özel kalemi Nurşen Can Yılmaz’ın organize ettiği, Tuba Kumruoğlu’nun hocalığını yaptığı Tuba Zumba Ekibi ile birlikte çocuklar hareketli müzikler eşliğinde eğlenceli danslar ve figürler ile eğlendiler. Hastanelerimizden Haberler HEMŞİRELİK SÖZEL BİLDİRİ BİRİNCİLİK ÖDÜLÜ Çocuk Acil Tıp ve Yoğun Bakım Derneği tarafından 15-19 Nisan 2015 tarihlerinde düzenlenen Uluslararası katılımlı 8. Çocuk Acil Tıp ve Yoğun Bakım Hemşireliği Kongresi’ nde Dr. Behçet Uz Çocuk Hastalıkları Hastanesi hemşirelerinin sunmuş olduğu “Yoğun bakımda santral venöz kateter (SVK) ilişkili kan dolaşım enfeksiyonunun önlenmesinde uygulanan bundle (önlem) paketi ile ilgili çalışma” bildirisi HEMŞİRELİK SÖZEL BİLDİRİ BİRİNCİLİK ÖDÜLÜ’ ne layık görülmüştür. Çalışmada emeği geçen Nihal Özdamar, Nurseren İşler, Nuriye Turgut, Ferhat Zora ve Nevbahar Demir’i başarılarından dolayı kutlarız. LİSELİ GENÇLERDEN DR. BEHÇET UZ ÇOCUK HASTALIKLARI HASTANESİNE ANLAMLI BAĞIŞ İzmir Atatürk Lisesi öğrencisi Melisa Ersoy ve Berke Özer, 9. ve 10. sınıflardan okulun logosunun yer aldığı tişört yaptırmak için para topladı. Toplanan paralarla tişörtleri yaptıran iki genç, artan 5 bin TL’yi Behçet Uz Çocuk Hastalıkları Hastanesi’ne bağışladı. Başhe- kim Doç. Dr. Hurşit APA iki gence, üzerinde onkoloji servisinde yatan bir çocuğun elinde “Bizi yalnız bırakmadığınız için teşekkür ederiz” yazılı notun bulunduğu fotoğrafı hediye etti. 25 Hastanemizden Haberler DR. BEHÇET UZ ÇOCUK HASTALIKLARI HASTANESİNDEN 23 NİSAN ÇOCUK ŞENLİĞİ Dr. Behçet Uz Çocuk Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tedavi görmekte olan çocuklarımız için hastane bahçesinde ilk defa 23 Nisan Çocuk Şenliği düzenledi. Dr. Behçet Uz Çocuk Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, bölgenin ve Türkiye’nin en büyük çocuk hastanelerinden birisi olmasından ötürü birçok bölgeden gelen hasta çocukları tedavi etmektedir. Hastanemizde tedavi gören öğrencilerimizin derslerinden geri kalmaması için Mustafa Öğütveren İlkokulu’na bağlı olarak hastanede kurulan derslik öğrencileri, yatan hasta çocuklarımız ve Mustafa Öğütveren İlkokulu öğrencilerinin ortaklaşa iştirak ettiği 23 Nisan Çocuk Şenliği 26 hastanenin bahçesinde gerçekleştirildi. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başlayan etkinlik, Dr. Behçet Uz Çocuk Hastanesi yöneticisi Doç. Dr. Hurşit APA’ nın kısa bir konuşması, ardından İzmir İli Güney Bölgesi Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreteri Sayın Prof. Dr. Behzat ÖZKAN’ın konuşma ve şiir okuması ile devam etti. Sayın Başhekim Hurşit APA, temsili başhekimlik doktor önlüğünü hastanenin Süt 1 Allerji kliniğinde yatan ve okuduğu 23 Nisan şiiri ile beğeni toplayan Görkem İŞLEYEN’e giydirdi. Bayram dileği sorulan Görkem; ‘tüm hasta çocukların iyileşmesini istiyorum’ dedi. Etkinliğe, Mustafa Öğütveren İlkokulu öğrencileri ve hastanede yatan çocuklardan oluşan çocuk korosunun şarkıları ile devam edildi. Mustafa Öğütveren İlkokulu 3-A sınıfı öğrencileri hazırladıkları samba dans gösterisini, 4-A sınıfı öğrencileri zumba kids dans gösterisini ve 4-B sınıfı öğrencileri hazırladıkları afrika dans gösterilerini sundular. Genel Sekreterimiz Prof. Dr. Behzat ÖZKAN katkılarından ötürü Mustafa Öğütveren İlkokulu Müdürü Gökçe KARA’ ya teşekkür belgelerini takdim etti. Ardından Ulusal Down Sendromu Derneği çocukları, hastanede yatan arkadaşları için hazırladıkları dans gösterisini sergiledi. Vali Yardımcısı Sayın Celal ULUSOY, katkılarından dolayı Ulusal Down Sendromu Derneğine temsilen Sayın Hürriyet İYİDOĞAN’ a teşekkür belgelerini takdim etti. Ayrıca organizasyonun gerçekleşmesinde katkılarından dolayı Fatih Koleji Mezunlar Derneği’ne, BUVAK’a, İzmir Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü’ne, İl Emniyet Müdürlüğü Bisikletli Polis Ekibi’ ne ve İzmirli Müzisyenler Derneği’ne teşekkür belgeleri takdim edildi. Bisikletli Polis Timi’nin hazırlattığı yapbozlar ve temin edilen çeşitli hediyeler çocuklara dağıtıldı. Oyuncak stantlarının kurulduğu birçok oyuncak ve ikramların dağıtıldığı şenlikte animasyon ekiplerinin gösterileri ile etkinliğimiz eğlenceli bir şekilde son buldu. 27 TÜRKİYE’DE İLK KEZ DİŞ FIRÇALAMA ŞENLİĞİ DÜZENLENDİ İzmir İli Güney Bölgesi Kamu Hastaneler Birliği Genel Sekreterliği bünyesinde Narlıdere Ağız ve Diş Sağlığı Merkezinin de katkılarıyla “Diş Fırçalama Şenliği” düzenlendi. Türkiye’de ilk kez gerçekleştirilen “Diş Fırçalama Şenliği” 25 Nisan 2015 tarihinde İzmir Güzelyalı Parkında anaokulu çocukları, aileleri, hastane yöneticileri ve çalışanlarının yoğun ilgi ve katılımı ile gerçekleştirildi. Sağlıklı birey, sağlıklı toplum yaratmada bebeklere ve çocuklara yönelik koruyucu sağlık hizmetlerinin önemi yadsınamaz. ‘Çocuklarımızın sağlığı ağız ve diş bakımından başlar’ düşüncesiyle gerçekleştirdiğimiz Diş Fırçalama Şenli- 28 ği’nde anaokulu öğrencilerine diş fırçalama alışkanlığı edinmeleri konusunda bilgiler aktarıldı. Narlıdere Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi yöneticisi Dt. Dolunay HAMAMİZADE’nin organize ettiği şenlikte yer alan birçok aktivite, yarışma ve hediyelerle çocuklarımız eğlenerek bilgilendiler. Genel Sekreterimiz Prof. Dr. Behzat ÖZKAN, Tıbbi Hizmetler Başkanı Dr. Murat TÜRKYILMAZ kendi elleriyle hem çocuklarımıza hem de yetişkinlere diş fırçası ve macun dağıttılar. Sağlıklı beslenme adına süt ve meyve de dağıtılan şenlik şarkılar, yüz boyama, yetişkinlerin oynadığı canlı langırt karşılaşması ve danslarla son buldu. Hastanelerimizden Haberler 29 Hastanelerimizden Haberler Menderes Ağız Diş Sağlığı Merkezi Tüm Hızıyla Devam Ediyor... Menderes’de açılması planlanan Ağız Diş Sağlığı Semt Polikliniği tüm hızıyla yapımı devam etmekte. Menderes’e diş polikliniği kazandırılmasına yönelik Kamu Hastaneler Birliği İzmir İli Güney Bölgesi Genel Sekreteri Prof. Dr. Behzat Özkan ve Menderes Belediye Başkanı Bülent Soylu ile yapılan protokol ile başlanan belediyeye ait iki işyeri 10 yıl süre ile İzmir Eğitim Diş Hastanesi’ne bağlı olarak hizmet verecek. Poliklinik çok yakında Menderes’li vatandaşlara hizmet vermeye başlayacak. Selçuk Devlet Hastanesi Palyatif Bakım Merkezi Hizmet Vermeye Başladı Selçuk Devlet Hastanesi, Kanser, Felç, Alzhemier ve Kalp Hastalarına yönelik yeni bir hizmette bulunarak Palyatif Bakım Merkezi açtı. Sizin için artık yapılacak bir şey yok deyip evine gönderilen, aslında yapılacak bir şeylerin hala olduğu düşüncesiyle yardıma ve bakıma ihtiyacı olan tüm hastalarımıza gerekli bakımı sunacağımız bu merkezimizle hizmet vermeye başladık. 30 Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden Onkoloji Hastaları İçin DEV YATIRIM Kamu Hastaneleri Birliği Güney Sekreterliğine bağlı İKÇÜ Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde PET/ BT ünitesi hizmet vermeye başladı. Yeni PET/BT ünitesi, hastanemizin kapsamlı onkoloji merkezine dönüşmesi yolunda atılmış çok önemli bir adımdır. PET/BT cihazının hastanemizde hizmete başlaması ile onkoloji hastalarının tanı ve tedavisinde eksik olan önemli bir halka tamamlanmış olacaktır. Hastanemizdeki PET/BT cihazı İzmir ilindeki ilk ve tek 64 kesitli cihazdır. PET/BT en sık onkolojik amaçlı kullanılmaktadır. Onkolojide kanser tanısı almış hastaların tedavi öncesi evrelenmesinde, kemoterapi ve radyoterapi sonrası tedaviye yanıt değerlendirmede, bazı kanser türlerinde, epileptik hastalarda cerrahi odağın belirlenmesinde, Alzheimer hastalığında tanının doğrulanması amaçları ile de kullanılmaktadır. Yeni kurulan PET/ BT cihazı ile önü müzdeki bir yıl içerisinde yaklaşık 2000 hastaya hizmet verilmesi planlanmaktadır. 31 Hastanelerimizden Haberler İzmir Eğitim Diş Hastanesi “Bebek Dostu Hastanesi” Seçildi... İzmir Kamu Hastaneleri Birliği Güney Sekreterliği’ne bağlı Eğitim Diş Hastanesi, Türkiye’nin ilk ‘bebek dostu’ eğitim diş hastanesi seçildi. Başarılı ‘anne sütü’ uygulamaları nedeniyle ‘Bebek Dostu Kurum’ unvanı alan İzmir Eğitim Diş Hastanesi’nde düzenlenen törende hastane yöneticisi Doç. Dr. Mehmet Sinan Evcil’e plaket verildi. Törene Kamu Hastaneleri Birliği Güney Sekreteri Prof. Dr. Behzat Özkan, İzmir Halk Sağlığı Müdürü Dr. Mehmet Nil Hıdır, Dr. Behçet Uz Çocuk Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi Yöneticisi ve çok sayıda sağlık çalışanları katıldı. OTİZMİN FARKINDAYIZ VE ONLARIN YANINDAYIZ İzmir İli Güney Bölgesi Kamu Sekreterliği bünyesinde, İzmir Eğitim Diş Hastanesi olarak 30 Nisan 2015 saat 11.00 de İzmir – Güzelbahçe – Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı Özel Eğitim İş Uygulama Merkezinde otizmli çocuklarımızla buluştuk. Nisan ayı; Birleşmiş Milletler tarafından bütün dünyada Otizm Farkındalık Ayı, 2 Nisan ise Otizm Farkındalık Günü olarak deklare edilmiştir. Nisan ayı boyunca tüm dünyada otizm konusunda bilinçlendirme çalışmaları yapılmaktadır. Biz de İzmir Eğitim Diş Hastanesi olarak Hastane Yöneticisi Syn. Doç. Dr. Mehmet Sinan EVCİL himayelerinde “Engelsiz Gülüşler” için üzerimize düşen görevi yerine getirerek önemli bir projeyi hayata geçirdik.Düzenlenen proje kapsamında hastanemizde görevli Pedodonti Uzman doktorlarımızdan Dt. Süleyman COŞKUN ve Dt. Neşe PARILDAR tarafından çocuklarımızın diş 32 muayenesi gerçekleştirildi, çocuklarımıza ve ailelerine diş fırçalama yöntemleri ile flor uygulaması konusunda ayrıntılı bilgi verildi. Amacımız çocuklarımızı muayene etmek, ağız ve diş sağlığının önemi konusunda ailelerimizi bilinçlendirmektir. Muayene ve tedavilerimizin sonunda çocuklarımıza ve ailelerine diş bakım seti hastanemiz tarafından hediye edildi. İzmir Eğitim Diş Hastanesi olarak amacımız sadece hastanemize başvuran otizmli çocuklarımıza değil, bize ulaşamayan tüm otizmli çocuklarımıza ulaşarak onları ve ailelerini ağız ve diş sağlığı konusunda bilinçlendirerek farkındalık yaratmaktır. Hastanelerimizden Haberler İNSAN VÜCUDUNDA BİR TÜRK DOKTORUN İSMİ 16 yıl sonra değeri anlaşılan Türk Doktoru, Tıp Literatürüne ismini yazdırdı... İ zmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Kazım ÖNAL yaklaşık 18 yıl önce ilk kez bir Türk isminin verileceği insan vücudunda bir alanı keşfetti. Önal, 1993-94 yıllarında burslu olarak gittiği Hollanda Leiden Tıp Fakültesinde yaptığı araştırmalarda temporal bölgede, varlığı bilinmeyen 2 mm lik kemik ile yanlarındaki iki boşluğu keşfetti. Ancak o dönemde bu bilgilerin kabulü ve literatürde kabul görmesi için bu alana kendi adı yerine ‘suptural recess’ İngilizce ismini vermiş. 1997 yılında literatüre geçen, 2000 yılında çünkü herşey bulunmuştur. Organlar, damarlar, sinirler her şey keşfedilmiştir. İlk kez ve sanırım son kez bir Türk ismi insan vücudunda bir alana verildi. Aslında ismimden ziyade bu alanın keşfi, insanlığa yararı benim için daha önemli. İnsan vücudunda en zor bölge temporal kemiktir. Buranın anatomisi çok zordur. Bulduğum bu kemik çıkıntısı orta kulağın bitip beynin başladığı yerde bulunuyor ve sinirler açısından çok zengin bir alana sahip. Cerrahlara yol gösterici olan bu kemik, ameliyat esnasında duracağı bir kapı oluyor. Böylece hastanın beyin ve yüz sinirlerine zarar vermeyi, yüz felcini ve ölüme engel oluyor.” diye ders kitaplarında yer alan bu bölgenin ÖNAL adıyla anılması ise İtalyan bir bilim adamı sayesinde oluyor. İtalya’nın Modena Üniversitesinden Danie Marchioni adlı bir bilim adamı, kulağı endoskobi incelerken bu bölgelere rastlıyor ve bu bölgenin Kazım Önal tarafından keşfedilmesinden dolayı bu boşluklara ‘ONAL tip 1’ ve ‘ONAL tip 2’ isimlerini veriyor. Böylece 2011 yılında yayınlanan makalede geçen ONAL isimli boşluklar sayesinde Dünya da ilk defa bir Türk doktorun adı insan vücudunda bir bölgeye verilmiş oluyor. Dr. Kazım ÖNAL bu bölgenin ve buluşun önemini “Anatomi ölü bir bilim dalıdır. Yani anatomik olarak insan vücudunda bir şey bulunamaz belirtiyor. Tıp Dünyasında çok değerli çalışmaları olan Kazım ÖNAL’ın birçok kurum ve vakıftan aldığı ödüller bulunmakta. En son Bornova Anadolu Lisesi Eğitim Vakfı (BALEV) tarafından Beyaz Düşünce Ödülünü alan ÖNAL, 2013 yılından beri KBB Kliniği eğitim sorumlusu ve idari sorumluluğunu yürütmekte. Tıp adına, bilim adına çok çalışmalar yapmak istediğini belirten ÖNAL, klinikteki ekibinin istekli, gayretli çalışmaları ve hastaların takdirleri sayesinde mesleğini mutlu yapabildiğini ve başarılı bir cerrah olmanın yanında akademisyen olarak da profesör unvanı için çalışmalarını sürdürdüğünü belirtti. 33 Hastaneden Haberler Dr.Behçet Uz Çocuk Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Kalp Cerrahisi 5. Yaşına 1000. Ameliyatı ile Girdi. D r. Behçet Uz Çocuk Hastanesi ‘Çocuk Kalp Damar Cerrahi Kliniği’ Prof. Dr. Osman Nejat SARIOSMANOĞLU önderliğinde 16 Nisan 2011 yılında kuruldu. Türkiye’nin her yerinden gelen çocuk hastalara şifa dağıtan bir merkez olarak hizmet veren kliniğimiz 5. yılına güzel bir anıyla girdi. İlk açık kalp ameliyatının bundan 4 yıl önce gerçekleştiren kliniğimiz 5. yılına 1000. ameliyatını yaparak girdi. 8 yaşındaki Arda SÖNMEZ’in sağlığına kavuşması için yapılan ameliyatın Çocuk Kalp Damar Cerrahi Kliniği’nin 1000. ameliyatı olarak 5.yılına denk gelmesi hüzünlü bir mutluluk yaşattı. Hastaneye başvuran minik Arda’nın kalbinde karıncıklar arasında bulunan delikten kaynaklı akciğer damarlarında oluşan yüksek basınca bağlı kalp yetmezliği gelişmiş olduğu tesbit edildi. Kritik bir yerde olan ve büyük olan deliğin kapatılması çok büyük risk olsa da Prof. Dr. Osman Nejat SARIOSMANOĞLU ve ekibi büyük bir başarıya imza atarak minik Arda’nın kalbindeki deliği kapatmayı başardılar. Durumu gittikçe iyiye giden Arda’nın annesi de; ekibe çok şey borçlu olduklarını, özverili çalışmalarından ötürü ne kadar çok teşekkür etse yetmeyeceğini belirtti. Arda’nın kısa süre içinde taburcu olup normal hayatına dönebileceği öğrenildi. Dr. Behçet Uz Çocuk Hastanesi yöneticisi Doç. Dr. Hurşit APA, bu başarılı operasyonun 1000. ameliyat olarak 5. yıllarına girdikleri zamana denk gelmesinin onlar için adeta bir doğum günü hediyesi olduğunu ve ne kadar doğru bir yolda gidiyor olduklarının kanıtı olduğunu belirtti. Türkiye’de Çocuk Kalp Cerrahi Kliniği olarak 25 merkez olduğunu ve kendilerinin hem sayı, hem kalite hem de ameliyat sonrası mortalite oranı olarak en iyi üç merkezden biri olmalarının gururverici olduğunu ve bunun azimlerini daha da arttırdırğını belirtti. Çocuk Kalp Damar Cerrahi Kliniği’nin kurulup gelişmesinde başta Sayın Cavidan ÖSEN olmak üzere, emeği geçen tüm bağışçı ve sağlık çalışanlarına şükranlarını iletti. Hastanelerine yapılmakta olan yeni ek bina inşaatının bitme aşamasına geldiğini, kısa süre içerisinde hizmete açarak daha geniş imkanlarla minikleri sağlıklarına kavuşturacaklarını vurguladı. 34 Gaziemir Nevvar Salih İşgören Devlet Hastanesi’nden Hatıra Ormanı İzmir Güney Bölgesi Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliği’ne bağlı Gaziemir Nevvar Salih İşgören Devlet Hastane Yöneticisi Dr. Ömer KOÇAK’ın girişimleri, Hastane Çalışan Meclisi ve Hasta Meclisi’nin organizesiyle hatıra ormanı için ağaç dikme etkinliği gerçekleştirildi. Limontepe mevki hatıra ormanı ağaç dikimine hastane yöneticileri, hastane çalışanları, hastanede tedavi gören hastalar, hasta yakınları ve gönüllüler katıldı. Çevreye büyük önem veren Gaziemir Nevvar Salih İşgören Devlet Hastanesi daha öncede doğa dostu atık depoları için çalışmalarda bulunmuştu. Şimdi de hastane yönetimi, hastane çalışanlarında ve ilçe halkında doğa bilincini arttırmak, ağaç sevgisini aşılamak için Orman Genel Müdürlüğü ile temasa geçerek İzmir’in ağaca muhtaç, dikime uygun olan TOKİ evleri mevkiisi Limontepe’de hatıra ormanı için kolları sıvadı. Orman Genel Müdürlüğü çalışanları önce fidan dikmenin usulünü birkaç uygulama ile anlatarak gösterdi. Hastane yöneticileri, çalışanlar, hastalar ve gönüllüler beraber fidanları özenerek dikimini gerçekleştirdi. Orman işcileri sağlıkçıların bu işe çabuk adapte olduklarını ve her zaman bu işi yapıyorlarmış gibi işe sarılmalarından dolayı tebrik ettiklerini söylediler. Hastane Yöneticisi Dr. Ömer KOÇAK; bu tarz etkinliklerin doğayı zenginleştirdiğini, çalışanların streslerini atmalarını sağladığını ve hasta çalışan bağlarını kuvvetlendirdiğini söyleyerek bu etkinliklerin devamının geliceğini belirtti. 35 Panel PATOLOJİ RAPORLAMASINDA “HEKİM-HASTA-HATA” İLİŞKİSİ VE YASAL SONUÇLARI Tıpta sonucu %100 olan istatistiki veri var mıdır? Evet... Her insan ölür ve her insan hata yapar... B u sözler,’’ Patolojide Postanalitik Evre’’ de oluşabilecek hataların hastaya yansıması ve yasal sonuçlarının tartışıldığı panele misafir konuşmacı olarak ABD, USCF San Francisco Tıp Fakültesi Nöropatoloji Anabilimdalı’ndan katılan Prof. Dr. Tarık Tihan’ın konuşmasına aittir. KHB Güney Bölgesi Sekreterliği, İKÇÜ Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesi Yönetimi ve Tıbbi Patoloji Kliniği işbirliğiyle, 11 Kasım 2014 tarihinde İKÇÜ Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yapılan panelin diğer ko- Doç.Dr. Türkan ATASEVER REZANKO İ.K.Ç.Ü. Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Tıbbi Patoloji Bölümü 36 nuşmacıları; Patoloji Dernekleri Federasyon Başkanı Dokuz Eylül Üniversitesi’nden Prof. Dr. Kutsal Yörükoğlu, D.Ü ABD Başkanı Prof. Dr. Erdener Özer, İKÇÜ AEAH Başhekimi Prof. Dr. Enver Altaş, İKÇÜ İİBF Sağlık Hukuku ABD Başkanı Yrd. Doç. Dr. Esra Dündar ve Patoloji Dernekleri Federasyon Avukatı Abdullah Hızal idi. Güney Bölgesi Genel Sekreteri Prof. Dr. Behzat Özkan panelin açılış konuşmasında, günümüzde sağlık hizmetlerinde çıtanın çok yükseldiğini belirterek, patoloji sonuçlarına mümkün olan en kısa sürede ve doğru olarak ulaşmanın önemine vurgu yaptı. Panelistlerin konuşmalarından bazı başlıklar şöyleydi. Patolojide ‘’Postanalitik Evre’’ raporun imzalanmasını takiben klinisyenin eline ulaşmasına kadar olan tüm süreçleri ve buna ek olarak dokuların saklanması ve paylaşımını da içerir. Bu süreç, preanalitik evre( materyalin alınması, kabulü) ile başlayıp, analitik evre( materyalin hazırlanması ve tanı aşaması) ile devam eden ve sonuçların hasta/klinisyene iletilmesi ile sonlanan çok basamaklı bir bütünün son parçasıdır. Dolayısıyla ilk iki aşamada oluşabilecek hataların, doğru ve yeterli bir patoloji raporu oluşturulmasında etkilerinin yanısıra, direkt olarak postanalitik süreçte oluşabilecek hatalar da sözkonusudur. Hatanın saptanması, azaltılması, önlenmesi, ve hastaya olumsuz etki oluşturmasının engellenmesinde temel kavram olarak Kalite Yönetimi (KY) ön plana çıkmaktadır. KY nin temelini de ‘’ yazılmamış şey, yapılmamış şeydir’’ prensibi oluşturur. Amaç, verilen tanının doğruluğunu ve yeterliliğini güvence altına almak, kalite kontrol programları ile hataları öngörerek oluşmasını önlemek/ azaltmak ve oluşan hataların da hastaya erişmesini ve etkisini engellemektir. “Hatalar insanlara değil sisteme aittir.’’ İyi bir sistem kurgulamak, son ürün kontrolünden daha etkindir. Kalite kontrol ve güvence sistemi kusur bulmak, cezalandırmak amaçlı olmamalıdır. Diğer bir deyişle kalite kontrol sisteminde amaç suçluyu bulmak değil hatayı bulmak, bunun sistemle ilişkili nedenlerini bulmak ve tekrar oluşmasını engellemektir. Postanalitik evre özelinde bakıldığında bu sürecin sorumluları; patoloji raporunu yazan (sekreter ya da doktor), raporu imzalayan( uzman patolog), birim sorumluları, hastane sorumluları ve patolojik inceleme isteğini yapan doktor( klinisyen) dur. Bu süreçte hastanın bir sorumluluğu yoktur. TÜRKAK patoloji lab. hizmet akreditasyonuna sahip Dokuz Eylül Üniversitesi Tıbbi Patoloji ABD Başkanı Dr. Özer, postanali tik evrede kalite güvencesine yönelik olarak; a-Rapor yeterliliği, b-Rapor sonuç verme zamanları ve c-Müşteri memnuniyeti parametrelerini değerlendirdiklerini belirtti. Müşteri memnuniyetine yönelik olarak patolojik incelemeyi taleb eden klinisyenlere, her yıl rapor yeterliliği ve sonuç verme sürelerinin değerlendirildiği anketler yapıldığını açıkladı.Raporun hatalı yazılması, klinisyene geç iletilmesi, klinisyene ulaştırılmaması, panik tanının klinisyene bildirilmemesi, değiştirilmiş/düzeltilmiş raporlardan ya da ek raporlardan klinisyenin haberdar edilmemesi, raporda ek inceleme gereğinin yazılmaması hukuki zeminde hatalı tıbbi uygulama kabul edilebilmektedir. Patoloji raporlarındaki düzeltmeler yani tekrar değerlendirme veya konsültasyon sonucu rapor içeriğinde bir değişiklik yapılması durumunda, mutlaka anabilim dalı ve kurumun yanısıra, ilgili müdavi hekimin de bilgisi olmalı ve rapordaki yeni sonucun mutlaka müdavi hekime ulaştırılması gerekmektedir. Raporun hatalı olarak düzenlenmesi sonucunda hastada olası bir zarar ortaya çıkması durumunda ise somut olayın özelliğine ve zararın durumuna göre patoloji hekimi düzenlediği hatalı rapora bağlı olarak Türk Ceza Kanunu anlamında sorumluluğu olabilmektedir. Raporlama hatalarından doğan bir sorumluluk da 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanunu ve Türk Tabipleri Birliği Disiplin Yönetmeliği kapsamındaki sorumluluktur. Branşa özgü olarak özellikle raporlama hatalarında Türk Tabipleri Birliği Disiplin Yönetmeliği’ne göre hekimlere uyarma, para cezası ya da meslekten geçici alıkoyma cezası verilebilmektedir. Panel Kalite güvencesi ve kontrol süreçleri tüm bu riskler doğrultusunda hazırlanmalı ve uygulanmalıdır. Rapor yazımında şablon kullanılarak standardize edilmesi, iç ve dış konsültasyon uygulaması, patoloji sonuçlarının klinisyene ulaştırılmasında hastane idaresinin otomasyon sisteminde gerekli düzenlemeleri yapması, panik tanı ve düzeltilmiş/ değiştirilmiş rapor durumlarında klinisyenin haberdar edilmesine yönelik düzenlemelerin yapılması bunlardan birkaçıdır. Kalite kontrol parametreleri, o kurumun özgün koşulları ve gereklilikleri dikkate alınarak, kuruma özgü olarak oluşturulmalıdır. ABD modelinde Dr. Tihan’ın çalıştığı merkez özelinde bu bilgilerin klinisyene ulaştırılmasında patolog birinci derecede sorumlu iken, Türkiye koşullarındaki çalışma pratiğinde patologun cerraha/klinisyene ulaşmasında büyük sıkıntılar yaşanabilmektedir. Bu noktada klinisyenin de iyi hekimlik tanımı içinde patoloji sonucunu takip etmesi beklenmektedir. Sonuç olarak doğru tanıyı ve tedavi planlamada gerekli tüm verileri içeren yeterli nitelikte patoloji raporunun, zamanında klinisyene ulaştırılması ve ulaştığının doğrulanması iyi hekimlik uygulamaları kapsamında ve kalite kontrolünde temel koşuldur. Bu noktada patoloji lab-cerrahi klinikler-hastane yönetiminin yasal sorumluluklarının farkında olması ve koordineli çalışarak her hastanenin kendi ihtiyaçları doğrultusunda düzenlemeler yapması oluşabilecek yasal sonuçların önüne geçecektir. 37 Palyatif BAŞKA ÇAREM VAR MI Uzm.Dr. Esin ÖZTÜRK BAŞ Selçuk Devlet Hastanesi Anestezi Palyatif Bakım... Hayat her zaman bugünlerinizdeki gibi gitmeyebilir. Gün gelir renkler canlılığını kaybeder. Solmaz dedikleriniz solar, bitmez dedikleriniz biter, hayat adaletini yitirir. Sırtınız kamburlaşır, yüreğiniz daralır, an gelir savaşı kaybedersiniz… Şimdi düşünmenizi istiyorum… Günlerden bir gün bir kan pıhtısı gelip o mutluluk ve umutla dolu hayatınızı tıkadı. Ya da o size yoldaş olan hücreleriniz bir anda çoğaldı ve her yanınızı sardı. Yıllarca mücadele ettiniz ya da etmeye devam ediyorsunuz… Ama olmuyor. Belki gözleriniz artık görmüyor ya da konuşamıyorsunuz… Belki elleriniz ya da ayaklarınız artık hareket etmiyor... Sevdiklerinize dokunamıyorsunuz… Her yeriniz ağrıyor uyuyamıyor, gülemiyor, yemek yiyemiyorsunuz. Belki doktorsunuz belki hemşire belki öğretmen belki ev hanımı ama çaresizsiniz. Doktora gidiyorsunuz. Yapacak bir şey yok diyor, yapacak bir şey yok öleceksiniz. Öyle kolayda ölünmüyor ki bakın hala yaşıyorum diyorsunuz. Hayır, öleceksiniz ve elimizden bir şey gelmiyor diyorlar ya da doktor olarak siz diyorsunuz. Böyle mi olmalı! Biz bu çaresiz insanlara sırtımızı mı dönmeliyiz? 25 Nisan 2013 Perşembe günü İzmir Kamu Hastaneleri Birliği, kaliteli yaşamak ve onurluca ölmek herkesin hakkı dedi ve Güney Sekreterliği Palyatif Bakım Merkezleri için düğmeye bastı. 38 Peki “palyatif bakım” ne demektir? ? Tüm dünyada yaygın olarak kullanılan palyatif bakım tanımı “yaşamı tehdit eden, hastalığa bağlı olarak ortaya çıkan problemlerle karşılaşan hasta ve ailede; ağrının ve diğer problemlerin, erken tanılama ve kusursuz bir değerlendirme ile fiziksel, psikososyal ve ruhsal gereksinimlerin karşılanmasıyla; acı çekmenin önlenmesi ve hafifletilmesine yönelik uygulamaların yer aldığı ve yaşam kalitesini geliştirmenin amaçlandığı bir yaklaşımdır. ”Tanımdan da anlaşılacağı gibi yaşamının son günlerini yaşayan ya da ölmek üzere olan hasta, hastalığı ile savaşma çabasındayken zorunlu olarak birçok aşamadan geçer. Bu aşamalar inkâr, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme olarak ele alınabilir. İnkâr dönemi tüm hastalar için benzer olarak karar vermekten ya da bu yönde girişim yapmaktan çekinildiği bir dönemdir. Hasta öleceğine inanmaz ve yanlışlık olduğunu ümit eder. Aslında bu dönemde zihinsel olarak yaşananları fark etse de genellikle duygusal olarak reddetmektedir. Bu dönemde hastanın sosyal desteklerinin arttırılması, tedavi süreciyle ilgili bilgilendirmeleri ve özellikle hekimin hasta ile yakın duygusal bağ kurarak onu anladığını ve yanında olduğunu hissettirmesi çok önemlidir. Palyatif Kızgınlık döneminde ise hasta, daha yapacak çok şey rahat geçer. Durumunu kabullenen hasta yakınlarına varken, ölmesini haksızlık olarak görür ve “neden ölmesinden sonra yapacakları anlatır, kendisi ölümü ben” sorusunu sorar. Tüm bunların kendisine veril- anlar ve kabullenir, ailesini buna hazırlamaya çalışır. miş bir ceza olduğuna inanır. Bu dönemde hastaya Yeni bir ilaç, yeni bir tedavi yöntemi, bir çalışmadan güven duygusu verilmeli ve öfkesinden arındırılma- elde edilen başarılı sonuç gibi düşünceler hastaların lıdır. Pazarlık döneminde de hasta çaresizlik duy- son aylarına hatta haftalarına kadar korudukları dügusunu atlatır ve ölmemek için alternatif tedavilere şüncelerdir. Bu umut sadece iyileşme umudu değil, yönelir. Hasta bu dönemde konuşmaya teşvik edile- aynı zamanda ölümü kabul ederek ölme umududur. rek dinsel destek sağlanmalıdır. Korkuları ve günahkârlık duyguları ortadan kaldırılmalıdır. Bu son çare Palyatif bakım merkezi, düştüğünüzde dizlerinizi saolan dönemi geçen ve fiziksel durumu ağırlaşan hasta ran, ağladığınızda gözyaşlarınızı silen, üşüdüğünüzde depresyon dönemine girer ve bu hastalığından dolayı üzerinizi örten, şefkatiyle sarıp sarmalayıp fırtınanın ailesine yaşattığı zorluklar nedeniyle suçluluk duyar dindirildiği yerdir. Amacımız fırtınanın geçmesini ve kendini ölüme hazırlar. Bu dönemde hastayı din- beklemek değildir. Çıkıp yağmurda oynayıp, her şey lemeli duygularını ifade etmesi sağlanmalıdır. Hasta- için Yaradan’a şükredip asla sevildiğinizi unutturmanın kayıplarının yasını tutmasına izin verilirse ve aile maktır! Mücadeleye odaklanmaktır, korkuya değil. desteği sağlanırsa birey kabullenme evresine daha Bu yazı boyunca size hastaların yaşadıkları duygu durumu anlatmak istedim. Ben her sabah hastalarımın yanına gidiyorum ve bugün ne kadar güzel ya da yakışıklı olduklarını söylüyorum. Gülümsüyorlar o kadar mutlu oluyorum ki. Onlara sarılıyorum bazen ellerini tutup dakikalarca onları dinliyorum gözlerine bakıyorum tam içine. Kızları oluyorum bazen ellerini öpüp alnıma koyuyorum. Sarılıyorlar bana. Sonra gün geliyor kaybediyorum onları. Çok üzülüyorum ama hasta yakınlarını bırakmıyorum yanlarında oluyorum acılarını paylaşıyorum. Onlara yardımcı oluyorum bazen onlarla ağlıyorum. Ölümden sonra bağlarımız kopmuyor ki sevgi hep devam ediyor. Biz Selçuk Devlet Hastanesinde küçük ama çok mutlu bir aile olduk. Onları yalnız bırakmıyoruz onlar bizim babamız, dedemiz, annemiz, teyzemiz, arkadaşımız. Son söz olarak da; “Hayat bir yolculuktur, ama yolu tek başına yürürsünüz. Yol boyunca durmak ve beslenmek için çok yer var siz sadece almaya niyetli olun.” 39 Hastane Tanıtımı İzmir’in Yükselen Yıldızı “Urla Devlet Hastanesi” Yeni Binasına Kavuştu Geçmişi ilkçağa kadar uzanan Urla; kıyıları, güzel plajları, benzersiz doğal güzellikleri ile İzmir’in canlı ve hızla gelişen ilçelerinden birisi. Bu gelişmenin beraberinde getirdiği ihtiyacı karşılamak için Karantina Adası’na sıkışmış vaziyette bulunan mevcut hastanenin yerine, Özbek yolu üzerinde 30.959 m² arsa üzerine modern bir hastane Urla ve İzmir halkına sunuldu. 10 Ekim 2014 tarihinde faaliyete geçilmiş olan hastanemizin resmi açılışının ilerleyen günlerde yapılması beklenmektedir. Hastanemiz C hizmet rolündedir. Yeni hastane binamız ve teknolojik donanımları B hizmet rolünde olmaya uygundur ve hizmet sınıfı değişikliği için çalışmalar başlatılmıştır. Uzm.Recep ÖNAL Güney Sekreterliği Grafik Tasarım ve Basım Yayın Birimi şehrin ortasında kalmış olması. Doğanın içinde inşa edilen Urla’nın yeni hastanesi tüm halkımıza şehrin keşmekeşinden uzak ama otobanla ulaşımı kolay bütün imkanlara sahip, modern bir devlet hastanesi çizgisi taşımakta. Yarımadaya (Çeşme, Seferihisar, Karaburun, Mordoğan, Güzelbahçe, Narlıdere, Balçova) hizmet vermesiyle İzmir’in de yükünü azaltarak, 5 bin nüfusa hizmet verecek bir bölge hastanesi konumundadır. Altı bloktan oluşan Urla Devlet Hastanesi her branşta hizmet vererek İzmir’de hatta Ege Bölgesi’nde tek denilebilecek imkanlara sahip bulunmaktadır. Kamu hizmetinde Ege Bölgesi’nin en büyük yatak Şehirleşmenin getirdiği bir çok imkanın yanında kapasitesine sahip (17 kişilik) diyaliz ünitesiyle hasta bazı dezavantajları da bulunmakta. Bunlardan bir ve hasta yakınlarının tüm ihtiyaçlarına cevap verecek tanesi de sağlık hizmeti sunan büyük hastanelerin niteliklerde hizmet vermektedir. → 23.350 m² kapalı alan, 135 araçlık oto park, 30.959 m² arsa üzerinde kurulu alan → 43’ü uzman, 10’u pratisyen, 3’ü diş hekimi olmak üzere 56 doktor, 120 hemşire, ebe, sağlık memuru, 41 diğer sağlık hizmetleri çalışanı, 26 idari hizmet çalışanı, 148 diğer hizmet çalışanları olmak üzere toplam 391 personel → 173 nitelikli yatak, 35 poliklinik odası, 15 diyaliz cihazı, 4 diş ünitesi ayrıca acil serviste kadro yatağa dahil olmayan 7 çeşit alan için kullanılan 24 yatak, yatak başına 134,97 m² lik alana sahiptir. → Doğum servisimiz baştan sona yenilenmiş olup 6 ayrı doğum servisi ile hizmet vermekte, hasta mahremiyeti ön planda tutulmaktadır. Yeni doğan servisi sabit küvezlerden, seyyar küvezine kadar eksiksizdir. Her saat mevcut kadın doğum uzmanı, hemşire, ebe ile hizmet vermektedir. → MRG(Manyetik Rezonans Görüntüleme), Tomografi, Mamografi, Kemik Dansitometrisi, EKG(Elektro Kalp Grafiği), Ortopedi ve Fizik Tedavi verilen diğer hizmetlerimizdendir. → Son teknolojik cihazların kullanıldığı diş polikliniğinde dolgu, sabit- hareketli protez, detertraj-küretaj, pedodonti diş çekimi, tamir-diş ilavesi, besleme-köprü sökümü, normal diş röntgeni, panoramik-sefalometrik diş röntgeni hizmetleri eksiksiz verilmektedir. Üstün nitelikli bir diş dispanserinde bulabileceğiniz tüm imkanlar fazlası ile hastanemizde mevcuttur. 40 Hastane Tanıtımı Vatandaşlarımıza en iyi hizmet sunmayı hedefleyen Urla Devlet Hastanesi yeni binasıyla kısa sürede poliklinik sayılarını ikiye katlamış, yatak doluluk oranını % 75’e ulaştırmıştır. Sporcu sağlığına önem veren hastanemiz tam donanımlı ortopedi servisi ile fizik tedavi merkezinde multi disipliner yaklaşımla çalışmalarını sürdürmektedir. İlimizin büyük takımlarından Göztepe Spor Külübü ve Urla Spor Klübü hastanemizle anlaşma yapmış bulunmakta olup, sporcularımızın tüm tetkik ve kontrolleri eksiksiz yürütülmektedir. Hastanemizin alt yapısı diğer büyük kulüpleri de ağıryabilecek kapasiteye ve donanıma sahip olup kapıları tüm sporculara açıktır. Sağlık ve tedavi sistemlerinin gelişmesi, insan ömrünün uzaması sonucunda ilerleyen yaşlarla birlikte ortaya çıkan kronik hastalıklarla mücadele ve yaşlanan nüfusun bakımı çerçevesinde Palyatif Merkezi açmak için tüm alt yapı çalışmaları tamamlanmış olup talep olması halinde hemen açılacak vaziyete gelmiş durumdadır. Konumu itibarı ile ilçemiz turizim potansiyeli yüksek olduğundan hastanemiz sağlık turizimine ayrı bir önem vermektedir. Güney Bölgesi Sekreterliği ile koordineli yürütmekte olduğu çalışmalar neticesinde sadece yurtiçi hastalara değil yurtdışı özellikle Almanya’dan ayda en az 30 hasta transferrin gerçekleştirileceği anlaşmanın yapılması ve faaliyete geçirilmesi çok yakındır. İmkanların gelişmesi ile birlikte yeni projelere de başlanmıştır. Fito Terapi, Akupunktur, Bitkilerle Tedavi, Alternatif Tıpta kullanılan tedaviler uygulamaya alınması planlanmaktadır. Gelişen bilgi istemleri sayesinde birçok alanda kolaylık, pratiklik ve tasarruf sağlanmaktadır. Sağlık sektörünün de teknolojiden uzak kalması düşünülemediği için hastanemiz teknolojiyi yakından takip etmekte Türkiye’de sayılı hastanede uygulanmakta olan HIMSS(Sağlık Sistemlerinin İyileştirilmesi İçin Bilgi Teknolojisi) Stage 6 sertifikası için alt yapı çalışmalarına başlamıştır. Kağıtsız, dijital hastane olma yolunda çoğu standartlarını tamamlamış olup Nisan ayı gibi sertifika almayı planlamaktadır. Urla Devlet Hastanesi tüm Urla ve çevre halkına kapılarını sonuna kadar açmış vaziyette, şehrin kalabalığında ve keşmekeşinden sıkılan modern bir hastanenin imkanlarından faydalanmak isteyen tüm vatandaşlarımıza duyurulur. 41 DİŞ HEKİMLİĞİNDE YÜKSELEN TREND “GÜLÜŞ DİZAYNI VE ESTETİK DİŞ HEKİMLİĞİ” Dt.Dolunay HAMAMİZADE Narlıdere ADSM Hastane Yöneticisi 42 Gülümsemek dünyada insan yüzüne en yakışan eylemdir. Son yıllarda yapılan araştırmalar daha sık gülümseyen insanların sosyal ve toplumsal ilişkilerde çok daha başarılı olduğunu göstermiştir. İngiltere’de 2004 yılında yapılan bir araştırmaya göre aynı eğitim, aynı pozisyon ve benzer çalışma prensiplerine sahip profesyonellerden daha sık gülenlerin, diğerlerine göre 6-8 ay önce terfi aldıklarını ortaya koymuştur. Yine aynı araştırmaya göre bulundukları yere hızla yükselen büyük şirket CEO’larının 20 dakikalık bir iş görüşmesinde ortalama 7 kere gülümsediklerini orataya koymuştur. Gülümsemek eylemi yapan kişinin beyninde endorfin salgılanmasına ve kendini mutlu hissetmesine sebep olur. En ateşli tartışmalarda bile gülümsemek ortamın yumuşamasını, tartışmanın daha ileri boyutlara taşınmamasını sağlar. Tüm bunların ışığı altında sosyal, ailevi ve iş ilişkilerimizde gülümsemenin sayısız faydası olacağı açıktır. Kırık bir diş, şişmiş kızarmış dişetleri, olduğundan daha sarı gözüken dişler ya da çapraşık görünüm sizin güler yüzlü olmanıza rağmen gülümsemenizi engeller. Gülümsediğinizde belirgin- leşecek olan güzel, parlak, temiz ve eksiksiz dişler herkesin hayalidir. Güzel bir gülümsemenizin olması için diş hekiminiz size yardımcı olabilir. Ufak dokunuşlarla büyük farklar yaratabilir. Son yıllarda diş hekimliğinde kullanılan malzeme ve cihazlar teknolojik ilermeye paralel olarak çok çeşitlendi ve gelişti. Birkaç saat içinde bile çok dramatik değişikliler yapmak mümkün hale geldi. Estetik diş hekimliğinin en çok kullandığı yöntemleri kısaca açıklamaya çalışalım. Kompozit Restorasyonlar, Laminalar Özellikle ön grup dişlerin, dış yüzeylerinde kompozitler ile yapılan estetik ve kozmetik restorasyonlardır. Günümüz teknolojisinde, diş minesinin %90 özelliklerine sahip yeni nesil kompozitler üretilmektedir. Bu kompozitler diş yüzeyine eklenerek hekim tarafından istenilen şekillendirmeler yapılarak bozuk diş görüntüleri daha estetik hale getirilebilmektedir. 43 Estetik Kompozitler aralıklı (diestamalı) dişlerin aralıklarının kapatılmasında, ortodontik tedavi istemeyen hastalarda çapraşıkların düzeltilmesinde, beyazlatma işlemiyle tatmin edici sonuçlar alınamayan inatçı renklenmelerde, yaşa ve kötü alışkanlıklara bağlı abroze olmuş, rengi ve şeklini kaybetmiş dişlerin düzeltilmesinde, büyük ve uygun olmayan eski dolguların düzeltilmesinde, negatif gülüş hattının pozitife çevrilmesinde, kısa sürede ve fazla müdahale gerektirmeden kozmetik olarak diş şeklini, boyutunu değiştirmek isteyen kişilere uygulanabilir. Kompozit laminalar kişilerde hemen hemen hiç yadırgamaya sebep olmadan yıllarca sorunsuz kullanılabilirler. Ancak zamanla renklerinde değişiklikler oluşabilir. Bunun önüne geçmek için her 6 ayda bir diş hekimine tekrar parlattırmak yeterlidir. Bu uygulamadan sonra kabuklu gıdalar gibi çok sert yiyecekleri ön dişlerle ısırmaktan vazgeçmek laminaların ömrünü uzatır. Porselen Laminalar duğu gibi, diş şekli ve renginin düzeltilmesinde, ayrık dişlerin birleştirilmesinde, yeniden konturlamada, gülüş hattının düzeltilmesinde, çapraşıklıkların giderilmesinde uygulanır. Kompozit laminaya göre daha pahalıdır. Labaratuvarda yapıldığı için sonuca hemen ulaşılmaz. Sigara, çay, kahve gibi boyayıcı ajanları çok kullanan hastalara uygulanması daha doğrudur. Porselen laminalar, dişinizin ön yüzüne yapılan az Çünkü ağızda neredeyse hiç renk değiştirmez. Üst miktarda bir aşındırma penceresine, labaratuvarda yüzeyi özel bir malzemeyle kaplanıp fırınlandığı için hazırlanan incecik porselen bir yaprağın yapıştırıl- boyayıcı ajanlardan etkilenmez. ması şeklinde özetlenebilir. Kompozit laminalarda ol- Zirkonyum Kaplamalar Porselen tek başına kırılgan bir materyaldir. Mutlaka alt kısmında dayanıklı bir metal içermelidir. Yani bir başka ifadeyle, porselen bir kaplamada, kaplamanın içinde porselen dışında bir materyale ihtiyaç vardır. Bu materyal metal olduğunda mat ve özellikle diş etlerinde mor bir renk oluşturmaktadır. Klasik metal destekli kaplamalarda alttaki metal ışığı soğurduğu için yeterince estetik olmaz. Zirkonyum (zirkon, zirkonia) 18.yy’da keşfedilmiş bir tür metaldir. Uzay sanayisinden, askeriyeye kadar bir çok alanda kullanılır. En büyük özelliği korozyona uğramaması olduğu için bir çok alanda tercih edilen bir metal türüdür. Renginin beyaz olması ve ışığı geçirgen olması nedeni ile diş hekimliğinde, seramik kuronların altında altyapı malzemesi olarak kullanılır. Zirkonyum seramikler, metal destekli kuronlara göre daha pahalıdır. Bunun nedeni labaratuvarda cad cam sistemi denilen bilgisayarlı ortamda 3 boyutlu hazırlanmasından ve teknisyenlik işçiliğinin zor olmasından kaynaklıdır. Ayrıca doğada bulunan zirkonun birçok işlemden geçirilip diş hekimliğinde kullanılmasından dolayı 44 maddenin fiyatı artmaktadır. Ancak ağızda korozyana uğramaması, dişeti ile dost bir metal olması ve çok ciddi estetik avantajlarının olması hızla yaygınlaşmasına sebep olmaktadır. Yapım aşamaları klasik metal destekli porselenlerle aynıdır. Alt yapı hazırlandıktan sonra hastaya prova edilir. Daha sonra üzeri feldspathic porselenle kaplanır. Dişin üzerine yapıştırılır. Dental İmplantlar Günümüzde diş implantları kuşkusuz ki doğal dişlere en iyi alternatiftir. Konservatif köprü ve kronlara göre daha iyi konuşma ve çiğneme fonksiyonu sağlarken, yüzünüzde doğal bir görünümü de beraberinde getirir. Diş hekimlerinin 21. yüzyılda üzerinde en çok çalışacağı diş tedavi şeklinin implant olduğu anlaşılmaktadır. Doğru teşhis, yeterli bilgi, tecrübe ve ekipmanla uygulandığında diş implantı, hasta ve hekim açısından başarılı sonuçlar verebilen bir tedavi şeklidir. İmplantın kısaca eksik olan dişlerin yerine çene kemiğine yerleştirilen titanyum yapay kökler olduğunu söyleyebiliriz. İmplant vidaları belirli kalınlığı ve genişliği olan yapılardır. Bu nedenle implant konulması öngörülen bölgede, çene kemiğinin, bu implant vidasını kabul edecek yükseklik ve genişliğe sahip olması gerekmektedir. Varolan kemiğin kalitesi de implant başarısını etkileyen faktörlerden birisidir. Ayrıca tedaviden önce ve implant ağızda kaldığı sürece dişetlerinin tamamen sağlıklı olması gerekmektedir. Hastanın genel sağlık durumu iyi olduğu sürece implant uygulamasını engelleyecek bir üst yaş limiti yoktur ancak kemik gelişimi tamamlanmamış çok genç hastalara uygulanması tercih edilmeyebilir.Piyasada çok çeşitli implant firmaları mevcuttur. Ayrıca geniş bir aralıkta fiyatlar söylenmektedir. Burada hekim ve hastanın dikkat etmesi gereken firmanın implantını geliştirirken uzun süreli araştırma yapmış olması, uygun malzemeden Estetik üretmesi, çeşitli vakalara göre alternatif üst yapıları sağlıyor olabilmesi, firmanın Türkiye’de devamlılığının olması ve yaygın olması sayılabilir. İmplant seçimi yaparken uzun vadeli bir organ yatırımı olarak düşünülmeli ve tasarruf etme düşüncesi ikinci planda kalmalıdır.İmplant yerleştirme kararına varırken göz önünde bulundurulması gereken bir çok faktör vardır. Öncelikle hasta sağlıklı olmalı, hastanın iyileşme gücü olmalıdır. Örneğin hasta, kontrol edilmeyen şeker hastası ise yarı-iyileşme komplikasyon yaratabilir. Bu hastalık implantların yerleştirilmesi tamamlandıktan sonra gelişirse de implantların gelecekteki durumlarında komplikasyonlara yol açabilir. İmplantlar dişhekimi tarafından özenle yerleştirilip bakılmasının yanı sıra hastadan da özel ilgi görmelidir. Dişhekimi veya hasta implantlara iyi bakamazsa komplikasyonlar ortaya çıkabilir. Bunların yanı sıra sigara içen ve fazla alkol kullanan hastalar da implantların başarısı etkilenmektedir. İmplantı vücudun reddetmesi gibi bir durum söz konusu değildir. Hasta ve hekim tüm uygulama ve hijyen kurallarına uyarsa 3-6 ay içinde implant kemiğe sıkıca tutunur. Protez üst yapının bu süre beklendikten sonra yapılması daha uygundur. Çok nadir uygulamalarda implant yapılır yapılmaz üst yapı protezi ağza yerleştirilir. Başarılı olduğu vakalar olsada genel olarak tercih edilmez. Dental İmplantların Tüm Dünyada Başarı Oranı 5 yıl içinde %85-95 , 10 yıl içinde % 80-90 15 yıllık başarı oranı %75-85 arasında değişir. İmplant uygulamasından sonra magnetic rezonans(MR) çektirilemez gibi halk arasındaki söylentiler doğru değildir. 45 Estetik Diş Ağartma(Bleaching) Günümüzde diş hekimliği hızla gelişen teknolojiden faydalanarak daha başarılı ve güvenli yöntemlerle diş beyazlatma yapmak mümkün olmuştur. Doğal rengini kaybeden dişleri tekrar eski haline getirmek için birden fazla yöntem uygulanmaktadır. Bazı özel durumlar dışında hemen herkesin dişlerindeki renklenmelerden kurtulması ve doğal sağlıklı beyaz dişlere kavuşması mümkündür. Genetik hastalıklar, yüksek dozda flor alımı, tetrasiklin benzeri ilaçlar, çocuklukta yüksek ateş, travma dişlerde içsel renklenmeye sebep olur. Sigara, çay, kahve gibi bazı boyayıcı maddeler, yetersiz ağız hijyeni, kromojen bakteriler, uygun olmayan restorasyonlar, yaş almak gibi bazı durumlar dışsal renklenmelere sebep olur. Her ne şekilde olursa olsun dişlerin rengini ağartmak yüksek olasılıkla mümkündür. Bunun için ağartıcı ajanlar çeşitli şekillerde diş yüzeyine uygulanır. Belli sürelerde beklenir. Olası hassasiyeti gidermek için hassasiyet gideren macun ya da jeller kullanılır. Genel olarak diş ağartma birden fazla şekilde yapılabilir. • Klinikte beyazlatma: Daha yüksek konsantras- • Paint on ya da Bleaching pen sistemi: Bu yöntemde bir fırça veya kalem yardımıyla düşük yondaki ağartma ajanının hekim tarafından haskonsantrasyonlu ajan diş yüzeyine sürülür. 30taya uygulanması ve özel bir ışık altında bekle60 dakika sonra fırçalanarak uzaklaştırılır. Kolay nilmesi şeklinde özetlenebilir. Hekim tarafından uygunabilmesi ve çapraşık dişlerde de kullanıladişeti ve çevre dokular izole edilir. Ajan diş üzeribilmesi avantajıdır. ne tatbik edilir. Belli bir süre sonra diş üzerinden uzaklaştırılır. Bu yöntemin avantajı çoğunlukla • Diş macunu ile beyazlatma: Bazı macunların içeriğinde ağartıcı ajanlar bulunmaktadır. Çok hafif tek seansta bitirilebilmesi ve hemen sonucun gözrenklenmelerde etkili olabilmektedir. Genellikle lemlenebilmesidir. klinikte ya da evde beyazlatma sonrası geri dö• Evde beyazlatma: Hekim tarafından hazırlanan nüşü engellemek için kullanılır. Devamlı ağartıcı özel bir plağın içine daha düşük konsantrasyonmacunlarla diş temizliği yapmak ileriki dönemdaki ajanı kişi evde kendisi uygular. Plak klinikte lerde sorunlara neden olabileceği için önerilmez. yapılana göre daha uzun süre ağızda kalmalıdır. Bazı firmaların hazır plakları olsada kişiye özel yapılmadığı için yumuşak doku izolasyonunda Bu yöntemlerden hangisinin size uygun oldusorunlar yaşanabilmektedir. ğuna kesinlikle diş hekimi karar vermelidir. Diş • Strip beyazlatma: Bu teknikte polietilenden oluşan hekimi ağızdaki mevcut durumu tüm yönleriyle strip dişe direk olarak adapte olup dişle jelin sıkıca değerlendirerek ağartma için uygun olup olmatutunmasını sağlar. Bu yöntemde ajanın tükrükle dığınızı konsantrasyonu ve süreyi belirleyecekve yumuşak dokuyla teması bir hayli azaltılmıştır. tir. Rastgele eczane veya internetten ürün alarak Stripler kullanıldıktan sonra atıldığı için plak tebu işlemi yapmanız geri dönülemeyen olumsuz mizleme, saklama gibi zorunluluklar ortadan kalsonuçlara sebep olabilir. kar. Bu yöntem düzgün dişlere sahip kişilerce uygulanabilir. Çapraşık dişlere uygulanması zordur. 46 47 Proje GEBE OKULU KADININ BİLGELİĞİDİR DOĞUM V ar olmamızın en güzel yanı, sıcacık bir güneş gibi iç ısıtan, minicik bir gülücüğe dünyaları verdiren ağladığında canı en derinden yakan, tarif edilemeyecek kadar büyük, hiç bitmeyecek kadar derin bir duygudur ANNE OLMAK. Annelik serüvenimiz gebeliğimizi ilk öğrendiğimiz anda başlar ve bir ömür boyu sürer. Fakat Anne adayı olma yolundaki serüvenimizde bütün bu güzellikler yanında korkular, endişeler, stresler, sıkıntılar da bizi bekler. Bebek sahibi olacağımızı öğrendiğimiz ilk andan itibaren aylarca; *Bulantı, iştahsızlık, yorgunluk ve uyku sorunları gibi ortaya çıkan belirgin sağlık problemleri *Hamilelik dolayısıyla yaşanan stres kaynaklı psikolojik problemler, bizi ve ailemizi olumsuz yönde etkileyebilecek duygusal çalkantılar *Anneliği başarıp başaramayacağımız korkusu *Fiziksel olarak çirkinleştiğimizi düşünmek, buna bağlı olarak kapıldığımız olumsuz düşünceler *Eşimizin artık bizi beğenmeyebileceği gibi korkular *Eşiyle ve bebeğiyle iyi bir iletişim sağlayamama korkusu. *Bebeğin Dünya’ya sağlıklı gelip gelmeyeceği gibi endişeler ve korkularla bu süreci kendimize zorlaştırır ve yaşam kalitemizi düşürürüz. Bütün bu kaygıların üzerine doğum vakti yaklaştıkça çevremizdeki, annemiz, eşimiz, dostumuzdan ve hatta televizyondaki film sahnelerinden korkunç doğum hikâyeleri izler ve dinleriz. Karnımıza bastıracaklar, kesecekler, dikecekler, kordon dolanır, ilk doğum çok zor olur, rahmin yırtılır, bebek kötüleşir, ters gelir gibi olumsuz ifadelerle korkutuluruz. Eğer imkânımız var ise bütün bu korkular sebebiyle hiç bir endikasyonumuz yok iken sezaryen olmayı tercih ederiz. Ama eğer bu şansımız yok ise birde üstüne üstlük acı çeker bir vaziyette normal doğum yapmak üzere telaşla doğumhaneye alınırız. O an itibariyle doğum hakkında hiçbir şey bilmemekteyizdir. Nasıl hareket etmeli, nasıl ıkınmalı, nasıl nefes almalı, bağırmalı mı? susmalı mı? yürümeli mi? yatmalı mı? suni sancı nedir? neden sürekli muayene edilmektedir. Belki ailemizi görsek hatta tanıdık bir yüz bile biraz rahatlatacaktır. Neden devamlı NST çekilmektedir acaba bebekte bir sorun mu vardır, başımıza sürekli yeni birileri gelip tekrar tekrar muayene yapmakta ve baştan değerlendirmektedir. Neden bu ürkütücü masada doğum yapmak zorundayızdır. Çok mu ağrı çekeceğiz, dayanılmaz ağrılar mıdır bunlar? Acaba ağrı kesici yapamazlar mıdır? Üstüne üslük bu kadar insanın içinde nasıl doğum yapıla bilinir ki? Biz bütün bu kaygıları yaşar iken doğumhane personeli ise hızlı ve güvenli bir doğuma odaklanmıştır. Ağrılı ve miadında gelen gebe yatırılır. Sancısı yok ise suni sancı verilir, Rahim ağzı açıklığı yok ise gerekli ilaçlar Uzm. Serap TOKSOY yapılır. Herhangi bir olası aksiliğe karşı gebe aç bırakılmış sezaryene de hazırlanmışGüney Sekreterliği tır. Uzun süredir aç ve acı çeker durumda artık doğurmaya mecalimiz kalmamıştır. Eğitim Hizmetleri Birimi 48 Geniş bir epizyotomi kesisi açılarak doğurtulur ve güvenle yatağa alınırız. Bu sırada biraz önceki kabustan k u r t u lduğ u mu z için, sevinç içinde kendimize yapılanlarla ilgili tek bir fikrimiz bile yoktur. Hâlbuki az önce dünyaya bir canlı getirmiş canımızdan bir parça koparılmıştır. Bu kutsallığın farkında bile değil hatta o sancılar esnasında içimizden alınması için yalvarmışızdır bile. Oysaki doğumda ağrının temel sebebi korkudur. Korkunun temel sebebi ise konu hakkındaki bilgi eksikliğidir. Korku esnasında salgılanan katekolaminler ve adrenalin gibi hormonlar doğumun normal işleyişini bozmakta; vücutta rahatlamaya, dinlenmeye özgü parasempatik sistem aktivasyonunu önlemekte ve dışa karşı vücudu savunmaya yönelik sempatik sistem aktifleşmekte, dolayısıyla rahim kaslarının koordineli çalışması yerine birbirine karşı çalışmasına neden olmaktadır. Doğal doğum sırasın- Proje da rahimdeki kas kasılmalarını beyinden salgılanan oktisotin hormonu uyarır. Bu hormon bir yandan kasılmaları düzenler bir yandan da bedenin doğal bir ağrı kesicisi olan endorfin salınımını artan kasılmalarla uyum içinde arttırır. Gelgelim korku ve panik düzeyimizin yüksek olduğu bu süreçte doğal işleyiş bozulur, bu nedenle kasılmalar ağrı ve panik ile karşılanır. Yine olumsuz bir doğum tecrübesi yaşanmış ve geleceğin gebe adaylarına anlatılacak yeni korkulu doğum hikayeleri başlamıştır. Üstelik evimize taburcu edilirken bebek bakımı ve taramaları ile ilgili konularda kafamızda yüzlerce soru, doğru bilinen yanlışlar korkular ve endişelerle! Oysaki Kadının Bilgeliğidir Doğum Sağlıklı bir doğum için anne, bir doğum için anne adayı, korkularından kurtulmaları ona güven ve huzur duygusu verilmelidir. İşte bütün bu sorunlardan yola çıkan Genel Sekreterliğimiz; Doğum öncesi-doğum-doğum sonrası dönemde, anne ve bebek bakımı konusunda bilgi düzeyinin arttırılarak, anne-bebekte önlenebilir komplikasyonları ve ölümleri azaltmak, Gebenin kaygı ve endişe düzeyini hafifleterek doğum sürecine hazırlamak, yaşam kalitesini yükseltmek ve en önemlisi normal doğuma yönlendirmek amacıyla bağlı kurumlarımızda GEBE OKULLARI PROJESİ başlatmıştır. 49 Proje GEBE OKULLARININ GEBELERE KATKILARI NELERDİR? Gebe okullarına başvuran gebeler 6 haftalık multidisiplener eğitim programlarına alınmaktadır. Bu Eğitimler İle Gebelere; *Doğum öncesi gözetim altında tutularak bilinçli bir gebelik dönemi geçirmesinin öneminin kavratılması, *Gebelik ve lohusalık döneminde karşılaşılan psikolojik problemlerle başa çıkma becerisinin kazandırılması, *Gebelik döneminde yapılacak egzersizlerin öğrenilerek bu egzersizlerle birlikte rahat bir doğum sürecine hazırlanılması, *Gebelik döneminde beslenmenin öneminin ve nasıl beslenilmesi gerektiğinin öğrenilmesi, *Gebelik döneminde sık karşılaşılan ağız diş sağlığı problemlerinin ve gerekli önlemlerin alınmasının sağlanması, *Gebelerin sağlık kuruluşları tarafından tespit ve takiplerinin anne ve bebek açısından öneminin kavranması ve bu takipleri yaptırmasının sağlanması, *Bebek bakımı, beslenme, emzirme teknikleri, meme bakımı, bebeğin genel bakımı, banyo, masaj, aşı ve tarama programları ile ilgili bilgi düzeyinin arttırılması ve doğru bilinen yanlışların düzeltilmesi, *Normal ve sezaryen doğumun gerekli olduğu koşuların öğrenilmesi, *Doğum sancısı ile baş etme metotlarının ve gerekli masaj tekniklerinin öğrenilmesi, *Düzenli yapılan plates hareketleri ile normal doğumun kolaylaştırılması, *Doğumun başladığını belirten bulguların öğrenilmesi, *Hastaneye giderken yapılması gerekli hazırlıkların bilinmesi ve gebeye hastanede yapılacak uygulamaların sırayla kavranması, *Lohusalık döneminde bakım ve gebelikten korunma konusunda yeterli bilinç düzeyinin sağlanması, *Gebelik yogası ve gevşeme tekniklerinin öğrenilmesi, *Doğumhane personeli ile tanışma ve fiziki koşulların tanıtılması böylece gebenin korku ve endişelerinin azaltılması ve personel ile güven duygusunun pekiştirilmesi, *Her şey yolunda gittiği takdir de normal doğum yapılması gerektiği konusunda farkındalığın oluşturulması sağlanacaktır. Böylece gebeliğin yaşam boyunca bir kadının başına gelebilecek en mucizevi olaylardan biri olduğunun, bu zamanı korku ve endişe ile değil huzur ve sağlıkla geçirmesi öğretilerek, fiziksel ve ruhsal yönden sağlıklı gebeler ve bebekler yetiştirilecek ve toplumun gelişmesine katkıda bulunulacaktır. GEBE OKULLARI HANGİ KURUMLARIMIZDA KİMLER TARAFINDAN VE HANGİ TARİHLERDE YÜRÜTÜLMEKTEDİR ? •İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Pazartesi günleri Prof. Dr. Sefa KELEKÇİ ve Ebe Ayşe HORZUM tarafından, •Tire Devlet Hastanesi’nde Çarşamba günleri Ebe Emine KAYNAR tarafından, •Kiraz Devlet Hastanesi’nde Salı günleri Op. Dr. Emrah KARAKAYA ile Ebe Hayriye SÖZLÜ tarafından, •Ödemiş Devlet Hastanesinde Pazartesi ve Çarşamba günleri Ebe Sevgül BAKICI tarafından yürütülmektedir. Ayrıca talep doğrultusunda haftanın diğer günlerinde de sınıflar açılmaktadır. Bilinçli bir gebelik, rahat bir doğum, sağlıklı bebekler ve mutlu aileler sloganı ile gebe okullarımıza kaydınızı yaptırınız. Kaynaklar • Subaşı, B., Özcan, H., Pekçetin, S., Göker, B., Tunç, S., Budak, B. (2011), Doğum Eğitiminin Doğum Kaygısı ve Korkusu Üzerine Etkisi, Selçuk Tıp Dergisi 2013;29(4):165-167 • Aydemir, H., UHazar, H. (2014), Düşük Riskli, Riskli, Yüksek Riskli Gebelik ve Ebenin Rolü, Gümüşhane Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi;3(3) • Şahin, N., Dinç, H., Dişsiz, M. (2008), Gebelerin Doğuma İlişkin Korkuları ve Etkileyen Faktörler, Zeynep Kamil Tıp Bülteni: 2009;2(40):57-62 50 Haber İKÇÜ ATATÜRK EĞİTİM ARAŞTIRMA HASTANESİ GEBE & MENOPOZ OKULLARI HİZMET VERMEYE BAŞLADI İ zmir İli Güney Bölgesi Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliği’ne bağlı İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Genel Sekreter Prof.Dr Behzat Özkan, Tıbbi Hizmetler Başkanı Dr. Murat TÜRKYILMAZ Güney Bölgesi hastane yöneticileri, Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi personeli ve vatandaşların yoğun katılımı ile Menopoz ve Gebe Okullarının açılışı yapıldı. Açılış töreninde kısa bir konuşma yapan Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Prof.Dr. Enver ALTAŞ kadınlarımıza yönelik hizmetlerine bir yenisini daha eklediğini söyleyerek sağlıklı yaşamın parçası olan gebeliğin önemini vurguladı ve yetişkin kadınlarımızın menopoz okulu sayesinde yaşamış oldukları bir takım sıkıntılarla daha rahat mücadele edebileceklerini, hastanenin deneyimli ve eğitimli kadrosu ile birlikte bazı süreçleri daha kolay atlatabileceklerini söyledi.İzmir İli Güney Bölgesi Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliği Tıbbi Hizmetler Başkanı Dr.Murat TÜRKYILMAZ kısa sunum eşliğinde yapmış olduğu konuşmasında, kamu kuruluşu olan hastanelerde gebe ve menopoz okullarına büyük ihtiyaç olduğunu ve kendi bünyelerinde ki yedi hastanede gebe ve menopoz okullarını faaliyete soktuklarını söyledi. Şimdiden 150 gebe mezunu verdiklerini ve menopoz okullarına da kayıt almaya başladıklarını belirtti.Okullarda eğitime verilen önemden bahseden Türkyılmaz, gebe okulunda gebeliğin oluşumu, gebelikte annede oluşan değişiklikler, gebelikte yapılması gereken testler ve izlemler, gebelikte beslenme ve öz bakım, gebelikte yapılan egzersizler ve nefes teknikleri, doğuma hazırlık, başlangıç belirtiler,i doğum sancısıyla baş etme yolları, anne sütü emzirme ve bebek bakımı derslerinin uygulamalı ve teorik olarak verildiğini söyledi. Menopoz okulunda ise menopoz nedir çeşitleri ve menopozun evreleri, menopoz da tedavi, ilaç kullanımı ve alternatif yöntemler, meno- poz da psikolojik danışmanlık ve rehberlik, yaşanılan fiziksel-ruhsal değişikliklerle baş etme yöntemi, menopoz da yapılması gereken tetkikler ve sıklıkları, menopozda kemik erimesi ve yapılması gerekenler, menopoz döneminde deri sağlığı ve öneriler, menopoz da sporun faydaları ve yapılabilecek uygulamalı egzersiz programları, menopoz da beslenme, menopoz da cinsel yaşam, kendi kendine meme muayenesi ve kegel egzersizleri dersleri altı hafta, haftada iki saat uygulamalı ve teorik olarak verilmektedir dedi. Gebe okullarındaki eğitimlerle bilinçli gebelik, bilinçli beslenmeyle sağlıklı bebekler, normal doğuma yöneltme ve sezeryan ile doğumun farkları, doğumhane korkusunu atma, süreçleri tanıma ile strese bağlı sezeryanın önüne geçme hedeflenmektedir. Eşlerle ya da bir yakınları ile katılımın mümkün olduğu okullarda annelerin her süreçte ihtiyaç duyduğu bilgiler aktarılmaktadır. Türkyılmaz Yaşam kalitesinin artması ve insan ömrünün uzamasıyla menopoz öncesi, menopoz sonrası dönem, ilerleyen yaş itibarı ile kaliteli ve sağlıklı bir yaşam için eğitimi zorunlu kılmaktadır. Beslenmenin, sporun, sağlık kontrolünün yaşam kalitesinin öneminin ön planda tutulduğu okullarımıza tüm yetişkin bayanlarımızın kayıt yaptırmalarının menfaatlerine olacağını söyledi.İzmir İli Güney Bölgesi Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreteri Prof. Dr. Behzat ÖZKAN insanın bilmediğinin cahili olduğunu, eğitimi verilmeyen konularda duyumlarla bilgi edindiğini ve bu bilginin doğruluğuna güvenilemeyeceğini vurguladı. Duyarak değil okuyarak araştırarak ve sorgulayarak bilgiye ulaşmanın temel hedefleri olduğunu, bir şeyleri kurup açmanın değil sürdürebilirliğini sağlamanın gerektiğini söyledi. ÖZKAN, kamu hastanelerinde bir çok hizmetin ücretsiz olarak sunulmakta olduğunu ve bu okullara tüm bayanları beklediklerini söyledi. Yeni doğan bebeklerde topuk kanı almanın önemine değinerek bu okul da verilecek eğitimlerde sağlıklı nesillerin yetişmesi için anne karnın da eksiklerini tamamlamaya başladıklarını, normal doğum ve anne sütünün önemini, yetişkin kadınlarımızın kendilerini daha iyi tanımalarını ve sağlılarını korumalarını bu okulların sayesinde daha kolay olacağını söyledi. Gebe okulunda eğitim gören gebelere sertifikaları İzmir İli Güney Bölgesi Genel Sekreteri Prof. Dr. Behzat ÖZKAN ve Sekterliğe bağlı hastane yöneticileri tarafından takdim edildi. Toplu fotoğraf çekiminin ardından loğusa şerbeti ikramı eşliğinde gebe okulu öğrencileri ile birlikte gebe ve menopoz okullarının açılışı yapıldı. 51 Haber ÖDEMİŞ DEVLET HASTANESİ GEBE - MENOPOZ OKULU AÇILIŞI İzmir Güney Kamu Hastaneler Birliği Genel Sekreterliğ’ine bağlı Ödemiş Devlet Hastanesi’nde Gebe-Menopoz Okullarının açılışı yapıldı. Açılışa Ödemiş Kaymakamı Celil ATEŞOĞLU, Ödemiş Belediye Başkanı A. Mahmut BADEM, Genel Sekreterimiz Prof. Dr. Behzat ÖZKAN, Tıbbi Hizmetler Başkanı Dr. Murat TÜRKYILMAZ, Ödemiş Devlet Hastane Yöneticisi Op. Dr. Ziya YURDAKONAR, Güney Bölge Hastane Yöneticileri ve çalışanları, Gebe-Menopoz Okulu öğrencileri katıldı.Açılış töreninde konuşma yapan Ödemiş Devlet Hastane Yöneticisi Op. Dr. Ziya YURDAKONAR , eğitime önem verdiklerini, bilinçli anne yetiştirmenin bilinçli bebek büyütmek anlamına geldiğini ve bunun sağlıklı nesiller oluşmasını sağladığı söyledi. Bu amaçla gebe okulları açtıklarını, anne ve baba adaylarını bu okullara beklediklerini belirtti. İzmir Güney Kamu Hastaneler Birliği Genel Sekreterliği Tıbbi Hizmetler Başkanı Dr. Murat TÜRKYILMAZ’ın yapmış olduğu sunumda Dünyada ve Ülkemizde gebe okullarının durumu, gebe okullarının amaçlarını, faaliyetleri, normal doğumun faydaları ve menopoz okulları hakkında bilgi verdi. İzmir Güney Kamu Hastaneler Birliği Genel Sekreteri Prof. Dr. Behzat ÖZKAN konuşmasında yurt dışında yaşadığı deneyimleri de değinerek koruyucu sağlık hizmetlerin önemini vurguladı. Anne karnında bebeğin takibinin önemli olduğu, sağlıklı bir gebelik süreciyle sakat ve hasta bebek doğumun önüne geçilerek sağlıklı bebek ve sağlıklı nesiller oluşabileceğini söyledi. Bu okullar sayesinde annenin kulaktan dolma bilgilerle değil doğru bilgiler öğrenek bilinçleneceklerini ve böylece daha sonrasında daha fazla maliyete sebep olacak pek çok durumların önüne geçebildiklerini belirtti. 90 ‘lı yıllar öncesinde yapılmayan pek çok sağlık tetkiklerin ve kontrollerin şuan için rutin halde her hastanede yapıldığını belirten ÖZKAN, ülkemizin sağlık alanında geldiği durumun çok iyi gittiğini vurguladı.Ödemiş Kaymakamı Celil ATEŞOĞLU konuşmasında, Ödemişte yaşanan bir güzelliği daha paylaşmaktan mutluluk duyduğunu, devam eden bu süreç için Genel Sekreterimiz Behzat ÖZKAN önderliğinde ekibine ve emeğe geçen herkese teşekkür etti. Gebe Okulu ve Menopoz Okulu mezunu öğrencilere diplomalarının verilmesi, Gebe ve Menopoz Okulların açılış kurdelesinin kesilmesi ve loğusa şerbeti ikramı ile törenimiz devam etmiştir. KİRAZ DEVLET HASTANESİ GEBE - MENOPOZ OKULU AÇILIŞI Genel Sekreterliğimize bağlı Kiraz Devlet Hastanesi’nde Gebe ve Menopoz Okulları açılış töreni düzenlenmiş olup, açılış merasimine Genel Sekreterimiz Sayın Prof. Dr. Behzat ÖZKAN, Tıbbi Hizmetler Başkanımız Sayın Dr. Murat TÜRKYILMAZ, İlçe Kaymakamı Sayın Metin DEMİREL, İlçe Belediye Başkanımız Sayın Saliha ÖZÇINAR ŞENGÜL, İlçe Emniyet Müdürümüz Sayın Uğur İhsan AZAP, ilçemizin idari ve mülki amirleri, hastane yöneticilerimiz ve vatandaşlarımızın katılımlarıyla hizmete açılmıştır. Tüm Kiraz halkına ve bölgemize hayırlı uğurlu olsun. 52 Yazı AĞRILI HASTA İZLEMİ HAYAT KURTARDI Nuray EMREN KARASU Torbalı Devlet Hastanesi Sağlık Bakım Hizmetleri Müdürü D ünyaya gelecek her bebek bir mutluluk, bir heyecandır çoğunlukla. İlk hamilelik haberiyle başlar mutluluk. Sonrasında bir tatlı telaş. Hamilelik nasıl geçecek? Neler yenecek, neler yenmeyecek? Kontroller ne sıklıkta olacak? Hangi tahliller yapılacak? Sonuçlar nasıl acaba? Zaman ilerledikçe endişeler değişir? Doğum ne zaman ve nerede olacak? Sorular, sorular…… Tüm bu mutlulukları ve endişeleri yaşamış hastamız, Torbalı Devlet Hastanesi Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Servisine 14.10.2014 tarihinde saat 10.00 da mükerrer sectio tanısıyla bir hasta yatırıldı ve saat 11.00 de sezaryen ile doğum gerçekleştirildi. Hasta servise saat 12.00 de getirildi ve ameliyat sonrası hastaya ağrı tanılaması yapıldı. Hasta önce hafif sonra artan şiddetli baş ağrısı tarif etti. Servis hemşireleri bakım standartlarına göre ağrı tanılamasını ağrı değerlendirme skalaları kullanarak değerlendirdi. Bunun sonucunda normalden sapmalar olduğu ve hastanın ağrısının şiddetlenerek arttığı tespit edildi. Bu duruma istinaden hastanın doktoruna konu ile ilgili gerekli bilgi verildi ve Anestezi, Nöroloji konsültasyonu acil olarak istendi. İki uzman doktorda hastayı muayene ettikten sonra hastadan Bilgisayarlı Tomografi (BT) istediler. Bilgisayarlı Tomografi (BT) sonucuna göre hasta acilen 112 ile bir üst basamak hastaneye sevk edildi. Zira hastanın beyin kanaması geçirdiği anlaşılmıştı. Sevk öncesi ve sonrası hastamızın sağlık durumu hakkında sürekli bilgi edindik ve nihayetinde hastanın ve bebeğin durumunun gayet iyi ve sağlıklı oldukları yönünde bilgiler aldık. Biz kurumumuzun sağlık çalışanları olarak yaşanan bu durumdan şöylesi bir sonuç çıkardık; Hemşirelik Bakım Standartları Uygulamasının bir parçası olan “Ağrı Tanılamasının” her hastada uygulanmasının hayat kurtarıcı olduğu ve uygulamanın ne kadar yerinde olduğunu hep beraber yaşayarak öğrendik. Öncelikle bir sağlık çalışanı olarak anne ve bebeğinin sağlığından duyduğumuz sevinci ve sonra da tüm ekip arkadaşlarımın konu ile ilgili gerekli hassasiyeti göstermelerinden dolayı ortak gururumuzu sizlerle paylaşmak istedik. Ve emeği geçen tüm ekip arkadaşlarıma teşekkürlerimi sunarım. 53 Klinik Tanıtımı Uzm.Nurgül ŞENOL ÖNDER Güney Sekreterliği Grafik Tasarım Basım Yayın Birimi MİNİC İK YAŞAML AR IN YENİDEN CAN BULMASI Yaşamı, duyguları, aşkı temsil eden kalp vücudumuzun en önemli organı diyebiliriz. Anatomik olarak çizgili kasa sahip olmasına rağmen istemsiz kasılıp hayatımızı sürdürmemiz için devamlı çalışır. Ne yazık ki bazen bu çalışmasını sürdüremediği zamanlar olur ve kalp hastalığı ortaya çıkar. Sanılanın aksine, kalp hastalığı sadece erişkinlerin hastalığı değildir. Çocuklarda da kalp hastalığı görülebilir. Bunların çoğunluğu da doğuştan kalp hastalıklarıdır. Doğan her yüz bebekten yaklaşık olarak birinde doğuştan kalp hastalığı bulunma riski vardır. Bu yüzden çocuklarda görülen kalp hastalıklarının doğru tanısı ve zamanında tedavisi çok önemli ve hayat kurtarıcıdır. Küçücük kalplerin attığı, yaşamların yeniden can bulduğu Dr. Behçet Uz Hastanesi Çocuk Kardiyoloji Kliniğinde, Eğitim Sorumlusu Doç. Dr. Timur MEŞE ile sizler için konuştuk. -Kliniğinizin tarihçesini anlatır mısınız? Çocuk Kardiyoloji, ilk olarak 1980 yılında poliklinik olarak hizmet vermeye başlamıştır. Klinik olarak Kasım 2003 yılında başhekim ve pediatri kardiyoloji profesörü Vedide TAVLI eşliğinde kurulmuştur. 2007 yılına kadar Atatürk E. A H. Cerrahi Kliniği ile ortak çalışarak katater anjio işlemlerimizi orada gerçekleştirdik. 2007 yılından itibaren bu hizmetleri bünyemizde vermeye başladık. Yaklaşık 4 yıldır kalp damar cerrahisi ile ortak çalışarak tüm pediatrik kardiyolojik girişimsel ve cerrahi işlemleri yapmaktayız. 54 Klinik Tanıtımı -Kliniğinizde akademik yönden ne gibi çalışmalar yapılıyor? Pediatri Kardiyolojiyle ilgili yurtiçi ve yurtdışında olan kongre, sempozyumlara aktif olarak katılıyoruz. Özellikle yan dal asistanımızı temel bilgiler alabileceği kongrelere mutlaka gönderiyoruz. Bazen konuşmacı olarak bizler davet ediliyoruz. Aynı zamanda Dünya çapında yayınlanmış pediatrik kardiyoloji dergilerinde çeşitli çalışmalarımız, makalelerimiz, vaka takdimlerimiz ve posterlerimiz çokça -Eğitim programınızdan bahseder misiniz? Temelde iki eğitim veriyoruz. İlki, belirli aralıklarla bulunmaktadır. Bir yıl içerisinde hedef 2-3 yabancı gelen 2-3 pediatri eğitimindeki asistanlara TUKMOS yayın iken bizde bu sayı 10 yabancı ve 4 Türk yayıtarafından belirlenmiş kriterlerde pediatri kardiyoloji nıdır. Çocuk Kardiyoloji olarak bilimsel açıdan üst eğitimi veriyoruz. Aynı zamanda yan dal eğitimi ve- düzey yayın potansiyelimiz bulunmaktadır. riyoruz. YDUS ile gelen pediatri uzmanlarımıza 3 yıl süren pediatri kardiyoloji yan dal eğitimi veriyoruz. -Yatan ve poliklinikte görülen ağırlıklı hasta profili Kurulduğumuzdan bu yana 9 tane yan dal uzmanı nedir? verdik. Şuan Ülkemizin değişik yerlerinde görev yap- Polikliniğe başta konjenital doğumsal kalp hastaları, makta. edinsel kalp hastaları, romatizmal kalp hastalıkları, kawasaki dediğimiz otoimmün hastalıklar geliyor. -Rotasyon uygulamalarınız bulunuyor mu? Yeni doğan malzemelerimiz de olduğu için anne karHastanemiz içinde kalp damar cerrahisi rotasyonu nında 16.-18. haftadan erişkin yaşa kadar olan hasta yapıyoruz. Erişkin Kardiyoloji alanında Atatürk E.A. yelpazemiz bulunmaktadır. Türkiye’nin her bir yerinHastanesine gönderiyoruz. Yine doktorlarımızın bel- den Çanakkale, Mardin, Erzurum hatta Suriye’den li alanlarda ilerlemesi (elektrofizyoloji), eğitimlerini gelen hastalarımız bulunmakta. güçlendirmeleri için Türkiye’nin belli merkezlerine gönderiyoruz. -Kiniğinizin de ne kadar personel çalışmakta?(Uzman, asistan, hemşire) Kliniğimizin poliklinik, klinik hizmetleri; anjio ünitesi, noninvazif elektrofizyoloji ünitesi ve yeni kurulan elektrofizyoloji çalışma ünitesi bulunmaktadır. 2 eğitim görevlisi, 2 uzman, 1 fellow(yan dal uzmanlık öğrencisi), 10 hemşire, 1 anjio teknisyenimiz ve personelimiz bulunuyor. 55 Klinik Tanıtımı -Kliniğinizin yıllık yatış kapasitesi nedir? Klinik olarak 14 yatak kapasitesi ile %80 dolulukla çalışıyoruz. Yılda yaklaşık 700 yakın hasta yatışı, 300 katater anjio girişimi yapıyoruz. Bu girişimlerimiz birçoğu girişimsel yani sadece tanı değil tedavi yönelik oluyor. -Kliniğinizde eksik gördüğünüz, olsaydı iyi olurdu dedikleriniz nelerdir? İlk etapta fiziksel şartlar konusunda sıkıntı çekmekteyiz. Hastalarımızın konforu için daha büyük ve iyi bir servisimiz olsa çok daha iyi olurdu. Ayrıca hemşire, radyasyon teknisyeni ve personel sayısında yetersizlikler yaşıyoruz. Ancak makine ve araç konusunda Türkiye şartlarına baktığımızda çok iyi durumdayız. Kendimize ait anjio salanomuz var, Eko yönünden sıkıntı çekmiyoruz. Ancak dünya güncelini yakalamak adına kardiyak incelemeleri yapacağımız MR, BT Anjio olsa çok iyi olurdu. -Çocuk Kardiyolojisinin Türkiye’de ve Dünya’da gelişimi nasıl buluyorsunuz? Çocuk Kardiyolji, dünyada çok hızlı ilerliyor. Ülkemizde ise iyi durumda neredeyse dünya ile başabaş gidiyor. Hem tanısal hem de girişimsel açıdan çok iyi bir durumdayız. Tüm dünyada kullanılan cihazları ve uygulamaları burada bizde yapabiliyoruz. Tabi yoğun bakım ve cerrahi açısından hem bizde hem de merkezlerde daha adımlar atılması gerekiyor. Şuan için bizim tek dezavantajımız fiziksel şartlarımız o da yeni yapılacak hastane binaları ile çözüme kavuşacaktır. Hem bizlerin hem de yöneticilerin bu konuda çalışmalarıyla bunların aşılacağını ümit ediyoruz. -Sizi diğer branşlardan ayıran özellikler nelerdir? Bu dalı seçeceklere önerileriniz var mı? Çocuk kalbi, erişkinin küçülmüş hali değildir, tamamen farklıdır. Yani erişkin kardiyoloğunun bir çocuk hastayı değerlendirmesi mümkün değil. O yüzden acile gelen hastada kalp hastalığından şüpheleniyorsa mutlaka bizim o hastayı görmemiz gerekir. Diğer branşlarda bu durum daha farklıdır, belli prosedürler, tahliller uygulandıktan sonra çağrılırsınız ve ona göre tanı konulur. Bizim tanı yöntemimiz ekodur, kesindir hasta tanısız kalmaz ama tanıyı koyacak olan bizizdir. Ve tanı konulduktan sonra hemen tedavi süreci başlanır. Her an herşeye hazırlıklı olmanız gerekli. Bir anjio odasında girişime de hazır olmanız lazım, cerrahiyi de, kendinizi de hazırlamanız gerekli. 56 Klinik Tanıtımı Bu branşı seçeceklere önerim mesleği ve çocukları çok sevmeleri. Çünkü gecede üç defa bile çağırılabileceğiniz zamanı olmayan çok yorucu bir branş. Fellowumuz(yan dal asistanımızı) bazen tüm hafta sonunu hastanede geçirebilir. Tıpta aylarca uğraşılıp tanı konulmayan hastalar olabiliyor ama biz de sonuca çok hızla ulaşıldığından tüm bu yorgunluğa rağmen bunun mutluluğunu daha çok yaşıyorsunuz. -Meslek yaşamınız sürecinde yaşadığınız ilginç bir anınız var mı? Bugüne kadar çok anılarımız oldu. Kliniğimizin ilk kuruluş yıllarında bir aile çocuğu için bize başvurmuştu. Kalp kulakçıklarında delikten şüphelendiğimiz bu çocuğa göğsünden eko yapmıştım. Çocuk hasta eğer şişman olursa bu yöntemle tanıda çok emin olamıyoruz. Bu yüzden hastamızı Üniversitesi Hastanesine gönderdim. Aileye şikayeti sorulduğunda “Behçet Uz Hastanesinde Timur diye bir doktor var, bizim kızın göğsüne birtakım kocaman aletler bastırdı, herhalde kızımızın kalbinde delik açtı onun için size gönderdi, baktırmaya geldik” demişler. Yani çocuğun kalbini deldiğimi düşünmüşler. Hastane, çocuğu muayene ettikten sonra kalbinde delik olmadığını, sağlıklı olduğunu söylemiş. Aile o gün eve gitmiş ama ertesi gün tekrar üniversite hastanesine geri dönmüş. “Ya siz benim kızın kalbinde delik yok dediniz ama benim kız bir gün önce sakız yutmuştu, gidip o deliği tıkamış olmasın ?” Kalp içindeki bir deliğe kasıktan girdiğimiz küçücük iğne ile müdahale diyoruz. Tabi bazen hasta anlayamıyor bu durumu. Çok kısa sürede büyük bir iz görmeden bunun gerçekleşmesi onda şaşkınlık yaratıyor. Aslında bizde yıllardır süren meslek yaşantımız sonunda bazı şeyleri anlamlandırabiliyoruz. Bu açıdan ailelerin anlamakta zorlanmalarını anlayabiliyoruz. Biz sağlık çalışanları, meslek yaşamımız boyunca çocuklarımızın tedavileri yanında aileleri de anlamayı öğrenmiş oluyoruz. TUKMOS: Tıpta uzmanlık kurulu müfredat oluşturma ve standart belirleme sistemi Kawasaki: Genellikle koroner arterleri (kalbi besleyen atardamarları) tutan anevrizmalara yol açabilen, damar duvarlarının iltihaplanmasına neden olabilen akut sistemik bir damar hastalığıdır. 57 Röportaj Emek Ver, Kulak Ver, Bilgi Ver Ama HİÇ BİR ZAMAN BOŞ VERME... Birçok iş, okulda alınan eğitim ile mesleğe dönüşür. İş adına pek çok şey bu süreçte öğrenilir. Ancak, idarecilerin mektebi yoktur derler. Bu sözün doğruluğu çok da inkar edilemez. İyi idareci olmak sadece mesleki bilginin yanında insanları tanıma, onları dinleme, sorun çözme, sabır, ikna kudreti, ciddiyet, affedebilme, güler yüz ve tatlı dil gibi birçok özelliğe sahip olması gerek. Bir kurumun, bir ülkenin gelişmesi sadece ekonomik olarak değil yetişmiş insanla mümkündür. Yetişmiş bu insanı kaybetmemek ise diğer önemli bir husustur. İdare, idareten olmamalı, prensibi ile yola çıkan Genel Sekreterliği’mizin İdari Hizmetler Başkanı Dr. Eşref OKUNAKOL ile yaptığımız röportajda birimi ve işleyişi konuştuk – Eşref OKUNAKOL kimdir? Kısaca kendinizi tanıtır mısınız? 1967 Burdur doğumluyum. İlk orta ve lise öğrenimimi Denizli ve Nazilli’de tamamladım. 1994 Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunuyum. Mecburi hizmetimi Mardin Midyat Şenköy Sağlık Ocağı ve Midyat Devlet Hastanesinde tamamladım. Manisa Demirci Esenyurt sağlık ocağında çalıştıktan sonra Konya Numune Hastanesi’nde devam ettim. Başhekim Yardımcılığı ve İl Sağlık Müdürlüğü görevinden sonra İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinde göreve başladım. 5 yıl Başhekim Yardımcılığı yaptım. Halen İzmir İli Güney Genel Sekreterliği bünyesinde İdari Hizmetler Başkanlığı görevini sürdürmekteyim. 58 Akif KESKİN Güney Sekreterlik Grafik Tasarım ve Basım Yayın Birimi – Size bağlı olan birimler nelerdir? Bana bağlı birimler; Evrak Kayıt Birimi İnsan Kaynakları Birimi İnşaat Onarım Birimi Çevre Yönetim Birimi Sabim - Bimer Hizmetleri Birimi Bilgi Sistemleri Birimi Sivil Savunma Birimi Tıbbi Sosyal Hizmet, Hasta-Çalışan Hakları ve Güvenliği Birimi Çağrı Merkezi Santral Maaş ve Ek Ödeme Birimi, olmak üzere 11 tanedir. –Yeni sistem ile birlikte il içi tayinler nasıl gerçekleşiyor? 663 sayılı KHK ile Genel Sekreterliklerin göreve başlamasıyla il içi tayinler daha çabuk gerçekleşmekte, buda zaman ve bürokrasiyi kısaltmakta, hizmetin daha hızlı ve sağlıklı olmasını sağlamaktadır. Röportaj Sekreterlik arasında yapılabilir. Becayiş yapmak isteyen sağlık çalışanlarımızın aynı zamanda İdari Hizmetler Başkanlığı Personel Şubesi’ne başvurmasıyla süreç başlar. Genel Sekreterliklerle İl Sağlık Müdürlüğü veya Halk Sağlığı Müdürlüğü arasındaki becayişler, Kurumlar Arası Atama ve Tayin Yönetmeliği’ne tabii olduğu için işlem olarak daha uzun sürmektedir. – Görevlendirmeler nasıl yapılıyor? Genel Sekreterlik içi görevlendirmelerde tayin veya geçici görev söz konusu olduğunda kişinin gitmek istediği hastaneyi açıklayan geçici görev talep formunu doldurduktan sonra bağlı bulunduğu hastane yöneticisi tarafından uygunluk verilmesi ve gideceği kurumda da ihtiyaç olması halinde ilgili yazışmaların sonlanıp kişinin işleminin bitirilmesi birkaç saat içinde hallolmaktadır. Bu geçici görev ve tayin için geçerlidir. Yapılan tayinlerde Personel Dağılım Cetveli’ne (PDC) uygunluk aranmaktadır. Yapılan tayin veya geçici görev Genel Sekretere arz edilir, Genel Sekreter tarafından uygun görüldüğünde işlem sonlanır. Genel Sekreterlikler arası görevlendirmelerde her iki Genel Sekreterliğin uygun görüşü sonucunda işlem gerçekleşmektedir. İl Sağlık Müdürlüğü ve Halk Sağlığı Müdürlüğü ile aramızda olan görevlendirmelerde İl Sağlık Müdürlüğü tarafından yine karşılıklı mutabakatla işlem tahsis edilmektedir. - Personel sıkıntısı çektiğiniz en sıkıntılı branş hangisidir? Nasıl çözüm üretiyorsunuz? Personel sıkıntımız bize bağlı hastanelerin konumuna göre değişmektedir. Çalışan sağlık personelimiz il merkezine uzak yerleşim alanı olan ilçelerimizde genellikle uzun süreli çalışmak istememektedir. Herhangi bir hastanemizde personel sıkıntısı oluştuğunda, o hastaneye en yakın sağlık tesisinden geçici görevle personel görevlendirerek çözmeye çalışıyoruz. Bu sırada Kamu Hastaneleri İnsan Kaynakları Birimi’ne bu konudaki ihtiyacımızı bildiriyoruz. Bu süreçte Elektronik Bilgi Yönetim Sistemi’ne (EBYS) geçtiğimiz için yazımız anında Ankara Kamu Hastaneler Kurumu’na iletilmektedir. – İl içi becayiş yapılabiliyor mu? Becayişle ilgili başvurulabilecek internet ortamı ya da sosyal paylaşım sitesine sahip miyiz? İl içi becayişler Genel Sekreterlik içinde veya iki Genel – İller arası tayinle ilgili söylemek istediğiniz bir şeyler var mı? İller arası tayinde sağlık çalışanı direkt Sağlık Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü web sayfasından başvurarak işlemini yapabilmektedir. Ancak alt bölge ve mazeret durumuna göre yapılacak atamalarda Genel Sekreterliğe başvurmaktadırlar. – Eş durumundan tayinler hakkında bilgi alabilir miyiz? Asalet tasdiki onanmadan artık eş durumundan tayin olunabiliyor mu? Eş durumu tayinlerinde sağlık çalışanlarının durumları, eş durumu kriterlerine uyuyor ise dönem beklemeden istediği an başvurabilir. Sağlık çalışanının asaleti tasdik olmasa bile eğer pozisyonu eş durumuna uygun ise tayin talebinde bulunabilir. – Yeni Hastane Projeleriniz var mı? Yeni hastanelerimizden; Çeşme Devlet Hastanesi’ni(50 yataklı) Mayıs ayında açmayı planlıyoruz. Urla Devlet Hastanesi yeni yerinde hizmete başlamıştır, Ödemiş Devlet Hastanesini 2015 yılında hizmete açmayı planlıyoruz, Torbalı Devlet Hastanesinin inşaatına başlanmıştır, Selçuk Devlet Hastanesinin proje ve yer tahsis işlemleri bitmiş, yatırım programına alınmasını bekliyoruz. Torbalı Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi’ni Ocak ayı içerisinde hizmete açmayı planlıyoruz. Konak Diş Hastanesi’ne bağlı Menderes Semt polikliniği için çalışmalar başlamıştır. Dr. Behçet Uz Acil ve Yoğun Bakım binamızın ise inşaatının %90’nı tamamlanmıştır. En kısa sürede yeni hastanelerimizi hizmete açmayı planlamaktayız. – İKÇÜ Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi ve Bozyaka EAH yenilenecek mi? İzmir Katip Çelebi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin deprem güçlendirme ve kat renovasyonu için Bakanlığımızdan olur alınmış ve proje hizmeti için ihalesi yapılmıştır. İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin deprem güçlendirme ve renovasyon işlemleri için gerekli ön hazırlık yapılmış ve Bakanlığımıza sunulmuştur. Bütün hastanelerimizin depreme dayanıklılık testleri tamamlanmıştır. 59 Röportaj zeye taburcu olacağı söyleniyor. Teyze “yavrum ben burada pek rahatım birkaç gün daha yatayım” diyor. Teyzeye sırada bekleyen hastaların olduğunu ve tedavisinin bitip kendisinin iyileştiğini söylenince “aman hastanenizi yemedik çağırın helikopterimi ben geri gideceğim” dedi. Son söz… Sağlık çalışanı arkadaşlarımız herhangi bir sebeple geçici görev ve tayin talebinde bulunduklarında bu talebi gerçekleştiremediğimiz zaman mutsuz ayrılmaktalar. Ama şunu bilmelerini isteriz ki hastanelerimizde hizmeti sürdürmek için belli sayıda personel – Çalışanlar, merak ettikleri soruları size nasıl so- çalışması gerekmektedir. Gelen taleplerin hepsini gerrabilirler? çekleştirdiğimiz takdirde inanın bazı ilçelerimizde ve Bütün sağlık çalışanlarımız bize bağlı konularda me- hastanelerimizde hiçbir sağlık personeli kalmayacak; rak ettikleri veya yardım istedikleri bir husus olursa dolayısıyla buda mümkün olmayacağı için odamıza istedikleri zaman gelip bize başvurabilirler. 2 yıl bo- gelen herkesin taleplerine cevap vermeye çalışıyor ve yunca konu ne olursa olsun hiç kimse çalışma odamı- elimizden geleni hiç kimseyi ayırt etmeden yerine geza kadar gelip görüşme talebi reddedilerek geri dön- tirmeye çalışıyoruz. dürülmemiştir. – Geleceğe dönük Projeleriniz var mı? Amacımız halkımızın rahat ve konforlu bir ortamda en iyi sağlık hizmetini alabilmesidir. Bunu sağlayabilmek için hem birim olarak hem de Genel Sekreterlik olarak yeni hastaneler yapmak, mevcut hastanelerimizi yenilemek, gerekli istihdamı sağlamak için çalışmaktayız. – Hastanede çalışanlarınıza iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı? Sağlık çalışanlarımız şunu unutmamalıdır ki; bizim görevimiz onları daha rahat ve uygun koşullarda hizmet verebilmelerini sağlamaktır. Bu sebeple tek hedefimiz onların problemlerini çözmeye çalışmak olacaktır. Çalıştığı iş yerinde mutlu olamayan sağlık çalışanından iyi bir hizmet beklemek yanlıştır. Bu noktada çalışanlarımızın sorunlarını çözmek adına elimizden gelen gayreti göstermeye çalışıyoruz. – Unutamadığınız bir anınızı anları mısınız? Helikopter Ambulans Hizmeti İzmir’de başladığı sırada ilçesinde dağda tarlada çalışan bir teyze düşerek ayağını kırıyor. Helikopter ambulans en yakına inerek hastayı yarım saat içerisinde İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesine getiriyor. Ameliyatı ve tedavisi bittikten sonra tey- 60 Gözünü açıyorsun “DOĞDU” diyorlar. Gözünü kapatıyorsun “ÖLDÜ” diyorlar. İşte bu göz kırpışa “ÖMÜR” diyorlar… Hz. Mevlana T anıdığım en usta yalancı kim diye düşündüğümde, aklıma hemen onun adı geliyor. Muayenehaneme geldiği gün, kendilerinden başka kimseyle ilgilenmeyen çok zengin anne babanın tek çocuğu rolündeydi. Babası sürekli yurtdışı seyahatlere gidiyor, eve çok az uğruyor, annesi zamanını kumar oynayıp içki içerek geçiriyordu. Tüm çocukluğu böyle geçmişti. Her dediği yapılıyor, her istediği alınıyordu, ama sevgi yoktu. “Sevgisizliğin nasıl bir şey olduğunu bilemezsiniz” derken gözyaşları içinde kalmıştı. Bir Doç. Dr. A. Levent METE erkek arkadaşı varİKÇÜ Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesi Psikiyatri Bölümü, dı, neyse ki o vardı. Eğitim Görevlisi Birbirlerine tapıyor- lardı. Müthiş bir aşktı yaşadıkları. Aradığı her şeyi onda bulmuştu. Okul bitince evleneceklerdi. Doğacak çocuklarının isimlerini bile koymuşlardı. Delice sevdiği adamın kan kanseri olduğunu söyleyebilmek için yarım saat boyunca sürekli ağladı. Dilinin ucuna gelen şey bir türlü söze dökülemiyor, sanki kelimeler birer ateş topuna dönüşüp ağzını yakıyordu. Sonunda sözünü tamamladığında hafif bir baygınlık geçirdi. Kararını vermişti, Ercüment’in öldüğü gün kendisini öldürecek, böylece ondan yalnızca çok kısa bir süre, ruhları öteki dünyada buluşuncaya kadar ayrı kalmış olacaktı. Daha fazlasına dayanamazdı. Bir defter alıp intihar biçimleri konusunda öğrendiklerini oraya yazmaya başlamıştı. Bir taraftan aşkına yedi gün yirmi dört saat destek oluyor, yanından ayrılmıyor, aynı zamanda yaklaşan kader anına hazırlanıyordu. İlk görüşmede üzerinde kot pantolon, bol bir kazak, ayağında botlar vardı. 61 Psikoloji Makyajsızdı, tırnakları kısa kesilmişti. Konuşurken gözlerini kaçırıyor, yere ya da pencereden dışarı bakıyordu. Bu yüzden on beş gün sonra ikinci görüşme için odaya girdiğinde tanıyamadım onu. Ağır bir makyaj, siyah file çoraplar, sivri yüksek topuklu ayakkabılar, her an üzerinden düşüp çırılçıplak bırakıverecekmiş gibi duran omuzları açık çok kısa etekli elbise ve hepsinin ötesinde dikkatimi çekip aklımda kalan buğulu bakışlardan oluşmuş bir kadınlık karnavalı halinde daldı içeri. Artık rol yapmak istemiyordu. Rol yapmaktan bıkmış, bu yüzden “gerçeğin ta kendisi” olarak gelmişti karşıma. Şu dünyada bir kişiye olsun içini açmalı, ben buyum diyebilmeliydi. Kan kanserinden ölecek bir sevgilisi olduğu yalandı. Yapayalnızdı. Kimsesizdi. Bir boşluğun ortasındaydı. Erkekler vardı elbette, bol miktarda erkekler vardı. Onları birer mendil gibi kullanıp atıyordu. Pastaneye ya da bara girip adam seçiyor, bir gecelik maceralar yaşıyor, yakınlığın ancak bu kadarına dayanabiliyordu. Böyle olmak istemediği, kendisinden nefret ettiği halde elinden başka türlü olmak gelmiyordu. “Size kendimi bu halimle göstermek istemedim” dedi, “Aramızdaki ilişkiyi daha ilk günden zehirlemek istemedim.” Ama sonra eve gidince düşünmüş, açık sözlülüğün en doğru davranış olduğuna karar vermişti. O hafta sonu evin telefonundan sekiz on yaşlarında bir kız aradı beni. Annesi öldükten sonra babasıyla oturduklarını, adamın onu sürekli dövdüğünü ve taciz ettiğini söyledi. Kurtarmaya çalışmamı istemiyordu, çünkü babası nasıl olsa polisi ikna edecek, kızının yalan söylediğine herkesi inandıracaktı. Yalnız kaldıklarında her şey eskisinden de korkunç hale gelecekti. Tek istediği şey konuşmaktı. Derdini dinlemem için yalvarıyordu. Çocuksu bir ses ve konuşma tarzı 62 kullansa da, arkasındaki erişkin aklı sezmek güç değildi. Birkaç dakika sonra onun sesini tanımıştım. Şimdi de böyle bir oyun oynamak istiyor olmalıydı. Ertesi gün gece yarısından sonra arayıp, randevuevinde çalışan bir hayat kadını olarak tanıttı kendisini. Küfürlü bir dille, abartılı vurgularla konuşuyordu. Aramızda geçenleri unutamadığı için duygularını paylaşmak zorunda hissetmişti. Oynadığı oyunun farkına vardığımı belli etmedim. Görüşmeye geldiğinde yüz yüze konuşmak daha uygun olacaktı. Yanlış numara çevirmiş olduğunu söyledim yalnızca. Sözü biraz dolaştırdıktan sonra kendiliğinden, aslında hiç karşılaşmamış olduğumuzu söyledi. Ben onu tanımıyordum, ama o beni tanıyordu. Çok uygun bir çift olacağımız içine doğuyordu. Kendimize bir şans vermeliydik. Birkaç dakika içinde beni hiç dinlemediğini, yalnızca kendi söyledikleriyle meşgul olduğunu anladım. Onu herhangi bir gerçekle yüzleştirmek imkânsızdı. Sahneyi yıktığınız anda yıkıntılardan hemen yeni bir oyun kuruyor, her durumdan başka bir hikâye yaratıp onu yaşamaya başlıyordu. Üçüncü görüşmeye daha ortalama bir kılıkla geldi. Son günlerdeki tuhaf telefon konuşmalarından söz ettiğimde şaşırmış gibi yaptı. Öyle doğal davrandı ki, bir an acaba yanılıyor muyum diye kararsızlığa düştüm. Görüşmenin sonunda ayağa kalktığında “Telefonları eden bendim. Kendimi çok yalnız ve çaresiz hissettim, aramızda bir temas olsun istedim” dedi. Sonra sitemle, “Ama hiç yardımcı olmadınız” diye ekledi, “Doktor gibi değil dedektif gibi davrandınız. Nasıl yardım ederim diye düşünmediniz bile. Yalanımı yakalamak size daha çekici geldi.” Oyun oynamadan yapamıyordu. Kendisi olduğunda öyle yapay hissediyordu ki, ikiyüzlülüğünden utanıyor, hiç olmazsa içten davranıp açıkça rol yapayım diye düşünüyordu. “Ayaklı gardırop gibiyim, her an herkes olabilirim, her kılığa girebilirim” demiş, “Çoğul kişilik mi var acaba bende?” diye sormuştu. Çoğul kişilikli olmadığını ama farklı birisiymiş gibi davranmaktan, oyunlar oynamaktan, bu yolla başkalarının ilgisini üzerinde toplamaktan hoşlandığını söylemiştim. Kimleri nasıl kandırdığını, uydurduğu yalanlara inananların onun için nasıl üzüldüklerini, vah zavallı yavrucak diye acıdıklarını, bazen de tam tersine girdiği fettan kadın rolüyle nasıl herkesi kendisinden nefret ettirdiğini anlattı. Böyle davranmaktan pişmanmış gibi yapsa da aslında oyunculuğuyla gurur duyduğunu gizleyemiyordu. Ya da belki oyunculuğuyla gurur duyduğunu gizleyemeyen birini oynuyordu. Benimle flört etmeye çalıştığı da oldu, onu anlamadığım ya da doğru düzgün tedavi etmeyip oyaladığımı söyleyip kızdığı da. Kim bilir kaç kez bir daha hiç yalan söylememeye karar verdi. Arada “Bütün bunların nereden kaynaklandığını anladım” diye başlayan çıkışlar yapıyor, derken başka bir yalanla devam ediyordu. Gerçeğin yükleyeceği sorumluluktan kaçmak için oyunlar oynadığını itiraf ettiği bir gün, hemen ardından öyle akıl almaz bir hikâye uydurmuştu ki, sözün yarısında söylediklerinin ne kadar tutarsız ve tuhaf olduğunun farkına varıp gülmeye başlamıştı. İlk görüşmenin üzerinden iki ay kadar bir süre geçti bu arada. Bazı olumlu adımlar attığımıza, eskisi kadar yalan söylemediğine, yarattığı hayali olay ve kişiliklerle insanları şaşırtma arzusunun yatıştığına inanmaya başlamıştım. Bir akşam son görüşmeyi bitirip sekreteri gönderdikten sonra, günün notlarına göz atarken telefon çaldı. Zor anlaşılan bir hızla konuşuyor, doktor hasta oyunu da dahil bütün bu oyunlardan bıktığını, ölmeye karar verdiğini söylüyordu. Bir kutu fare zehri almıştı. Eğer istersem ölümünü, “hayatının bu son sahnesini” naklen izleyebilecektim. Beni taksiden aradığını, şoför yaptığı konuşmadan şüphelendiği için inmek zorunda olduğunu ekleyip kapattı telefonu. O sıralar henüz cep telefonu kullanmıyordum. Geç saatlere kadar aralıklarla arayarak zehir kutusunun üzerinde yazanları, zehrin tadını, giderek şiddetlenen zehirlenme belirtilerini aktar- dı. Bu bilgileri telefonla aradığım bir doktor arkadaşımla paylaştım, o kitaplara baktı, bir yerlere danıştı. Polisten yardım istesem mi diye düşünüp vazgeçtim. Bu arada bir taraftan hayatıyla ilgili “asıl gerçeği” açıklıyordu bana. Mardin’den göç etmiş kalabalık ve yoksul bir ailenin en küçük çocuğuydu. Gecekonduda yaşıyorlardı. Yoksulluk canına tak etmişti. Bir kız arkadaşıyla birlikte Alsancak’ta daire tutup telekız olarak çalıştıklarını anlatırken, birden durup, “Şu anda eve girdim” dedi. Arkadaşı yan odada bir adamla birlikteydi. “Dudaklarım uyuşmaya başladı, başım dönüyor” deyip kapattı telefonu. Şehirdeki hastanelerin acil servislerini arayıp bana vermiş olduğu isimde birisi geldi mi diye araştırdım. Ancak ismin gerçek olduğundan bile emin değildim. Ertesi gün bir genç kız arayıp, birlikte çalıştıkları arkadaşı olduğunu söyledi. Ondan başka bir isimle söz etmesi şaşırtmadı beni. Gece özel bir klinikte midesini yıkamışlardı. Biraz toparlanınca beni arayacaktı. Yine sesini değiştirerek kendisi mi arıyordu emin olamadım. O gece bana aktardıkları gerçekten yaşanmış mıydı? Yoksa evinde, hatta belki ailesiyle oturdukları apartman dairesinde, annesi, babası ve kardeşiyle birlikte yenen yemeğin ardından odasına çekildiğinde, yatağın üzerine uzanıp benimle oradan mı konuşmuştu? Hangisinin gerçek olduğuna karar veremedim. Birkaç gün içinde yeni yalanlarla çıkıp geleceğini sanıyordum. Ancak gelmedi. Telefon da etmiyordu. Haftalar, derken aylar geçti. Belki bir yıldan fazla olmuştu, bir gün yine aynı saatlerde muayene- Psikoloji hanemin telefonu çaldı. Söze “Beni Bursa genelevine sattılar” diye başladı. Fısıltıyla konuşuyordu. Sanki onu izleyip dışarıyla bağlantı kurmasına engel olan birilerini atlatıp gizlice telefon açmış gibiydi. Ne diyeceğimi bilemedim. Bir süre karşılıklı sustuk. Tam konuşmaya başlayacaktım ki kapattı. Bir daha da aramadı. Bütün bunlar on beş yıl önce oldu. Kimliğini gizleyerek sürekli oyunlar oynayan, hikâyeler uyduran bu “seri yalancı” benim için hâlâ çözülmemiş bir bilmece olarak duruyor. Bazen, onun ilgi açlığı içinde kıvranan, ilgiyi üzerine çekebilmek için rol yapıp kendisini ilginç senaryolar içinde gösteren bir “histrionik” olduğunu düşünüyorum. Abartılı konuşma tarzı ve kur yapıp flört ediyormuş gibi davranışları bu düşüncemi destekliyor. Diğer ihtimal, benlik algısı bozuk, duygulanımı tutarsız, dürtülerini kontrol edemeyen, hayali bir terk edilmeden kaçınmak için çılgınca çabalar gösteren bir “borderline” olması. İçinde bulunduğu durum, her iki kişilik bozukluğunun bir arada bulunmasıyla ve diğer ruhsal bozuklukların varlığı dikkate alınarak da açıklanabilir. Ancak şimdi artık yeni sorular sorma şansım yok. Zaman ayrıntıları silip izlenimleri bulandırırken, onunla ilgili belleğimde kalanlar, meslektaşlara yapılacak bir “olgu sunumu” için gereken netliği kaybediyor. Aslında kim olduğunu, ne istediğini, bütün bunları neden yaptığını kavrayıp ortaya çıkarmanın imkânsızlığını hissediyor, olup bitenin “başımdan geçen ilginç bir olay” olarak anlatılmayı daha çok hak ettiğini düşünüyorum. 63 Tarih . . . . İddianamede adı geçen 1750 kurban bu deneyler sırasında yaralanan veya ölenlerin sadece küçük bir kısmını oluşturmaktaydı. T ıbbın ilerlemesi için kimi zaman insanlar üzerinde vahşice ve insanlık dışı deneyler yapılmış, bu araştırmalar pek çok insanın canına mal olurken pek çoğunun da yaşamlarını engelli olarak acılar içinde geçirmelerine neden olmuştur. İnsanlar üzerinde yapılan deneylerin en kötü ve aşağılayıcı olanı 2. Dünya savaşı zamanında Yahudiler üzerinde Nazi doktorlar tarafından yapılmıştır. Dr.Nurgül KOCAKOÇ Güney Sekreterlik Hastane Hizmetleri Birimi 64 1941-1947 yıllarında devam eden Nuremberg Araştırmalarında, 2. Dünya savaşı sırasında nazi toplama kamplarındaki yaşamını değersiz buldukları savaş suçluları üzerinde doktorlar tarafından aşı denemeleri, insanları aşırı ısıya maruz bırakmak, sakatlayıcı cerrahi müdahaleler uygulamak, öldürücü canlı patojenler enjekte etmek, ötenazi uygulamak gibi müdahaleler yapılmıştır. Bu çalışmalar esnasında antropolojik araştırmalarda iskeletlerini kullanmak için yüzlerce kişi öldürülmüştür. İddianamede adı geçen 1750 kurban bu deneyler sırasında yaralanan veya ölenlerin sadece küçük bir kısmını oluşturmaktadır. Bilgilendirilmiş gönüllü onamının alınmadığı bu çalışmalar sonunda İngiltere’de kurulan Nuremberg Mahkemelerinde, 23 Alman tıp doktoru yargılanmış, yargılanan doktorlar kendilerinin yaptıklarının yanlış olduğunu gösterecek hiçbir yasa maddesi olmadığını öne sürmüşlerdir. Bunun üzerine Amerikan Tıp Derneği tarafından 1947’de, tarihe “Nuremberg İlkeleri (Kodu)” olarak geçen 10 maddelik bildirge yayınlanmıştır. Tuskegee Deneyleri 1941-1947 yıllarında devam eden Nuremberg Araştırmalarında, 2. Dünya savaşı sırasında nazi toplama kamplarındaki yaşamını değersiz buldukları savaş suçluları üzerinde doktorlar tarafından aşı denemeleri, insanları aşırı ısıya maruz bırakmak, sakatlayıcı cerrahi müdahaleler uygulamak, öldürücü canlı patojenler enjekte etmek, ötenazi uygulamak gibi müdahaleler yapılmıştır. Bu çalışmalar esnasında antropolojik araştırmalarda iskeletlerini kullanmak için yüzlerce kişi öldürülmüştür. İddianamede adı geçen 1750 kurban bu deneyler sırasında yaralanan veya ölenlerin sadece küçük bir kısmını oluşturmaktadır. Bilgilendirilmiş gönüllü onamının alınmadığı bu çalışmalar sonunda İngiltere’de kurulan Nuremberg Mahkemelerinde, 23 Alman tıp doktoru yargılanmış, yargılanan doktorlar kendilerinin yaptıklarının yanlış olduğunu gösterecek hiçbir yasa maddesi olmadığını öne sürmüşlerdir. Bunun üzerine Amerikan Tıp Derneği tarafından 1947’de, tarihe “Nurem- berg İlkeleri (Kodu)” olarak geçen 10 maddelik bildirge yayınlanmıştır. 1932-1972 yılları arasında ABD Halk Sağlığı Servisi tarafından Alabama’da yapılan ve 40 yıl devam eden “Tuskegee Sifiliz Çalışması”nda, frengi teşhisi konulmuş yaklaşık 400 kadar siyahi erkek tarım işçisi tedavi edilmek yerine, kendilerine onayları alınmaksızın plasebo ilaç verilerek, hastalıklarının doğal seyri izlenmiştir. 1947 yılında penisilinin bulunmasından sonra da bu deneyler devam etmiştir. Bu hastalıktan hayatlarını kaybeden kişilerin ne kendilerine ne de ailelerine aslında tedavi edilebilecekleri hiçbir zaman söylenmemiştir. 1972 yılında New York Times gazetesinde yayınlanan, Jean Heller isimli gazeteci tarafından yazılmış “Amerikan araştırmasında sifiliz 40 yıldır tedavisiz bırakıldı” makalesi ile ortaya çıkan olay sonrasında, 16 Mayıs 1997’de dönemin ABD Başkanı olan Bill Clinton araştırmaya dahil edilen hasta ve yakınlarından özür dilemiştir. Çünkü bulaşıcı hastalıklarda hiçbir tedavi uygulamayarak sadece doğrudan gözlem yoluyla hastaların izlenmesi biçiminde, hastalığın seyrinin saptanması amacıyla araştırmalar yapılması uygun değildir. Üretici firma tarafından Thalidomid isimli, gebeliğe bağlı bulantı ve kusma şikayetlerinde kullanılan ilaç hiçbir hayvansal deney yapılmadan, ticari nedenlerle hızlıca piyasaya sürülmüştür. Beklenenden daha tehlikeli olabileceği ve maddenin sinir sistemine olan etkisi nedeniyle bebeğe zarar verebileceği saptanmış olmasına rağmen, üretici firma ilacın hamileler için güvenli olduğuna dair ilanlara devam etmiş ve ilacı piyasadan geri çekmemiştir. 1961 yılında ABD’de gebelerde bulantı kusma şikayetlerinin giderilmesinde kullanılan thalidomid isimli bu ilacın kullanımı sonrasında 450 kadar kolsuz, bacaksız bebek dünyaya gelmiştir. 24 eylül 1972’de The Sunday Times’da yayınlanan “Ulusal Ayıbımız Bizim ‘ Thalidomide Çocuklarımızdır” makalesi sonrasında aileler yargı yoluna başvurmuş ve firma yüklü tazminatlar ödemek zorunda kalmıştır. Diğer bilim dallarına olduğu gibi tıbbın gelişimi açısından bilimsel araştırmalar olmazsa olmazlardandır. Bilimsel araştırmalar ve sonrasında yapılan bilimsel yayınlarda son yıllarda çok önemli etik ihlaller olmuştur. Uluslararası tıp camiasında acımasız- Tarih ca, insanlığı hiçe sayarak yapılmış birçok etik dışı araştırma yapılmıştır. 1966 yılında, Henry K. Beecher tarafından yazılan ve “The New England Journal of Medicine” dergisinde yayımlanan “Etik ve Klinik Araştırmalar” makalesinde etik ihlallerine verilen 22 örnek ve yukarıda birkaç örneği sayılmış olan etik dışı klinik araştırmalar sonrasında, araştırmaya katılan birey ve grupların çalışmaların çıkarı için istismar edilmeleri ve zarar görmesi toplumun tüm kesimlerinin etik konusuna dikkatini çekmiştir. Bu olaylar etik ihlallerin engellenmesi için, uluslararası politika ve rehberlerin oluşturulması ve uygulanmasını vazgeçilmez kılmıştır. Bilimsel çalışmalara bireylerin özgür iradeleri ile gönüllü olarak katılımı ve yapılacak deney hakkında bilgilendirilmelerinin temeli olarak Nuremberg Kodu ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi gösterilebilir. Helsinki Bildirgesi de dünyada yapılan klinik araştırmalarda en yetkin ve otör standart olarak kabul edilmiştir. Nuremberg kodu sert hukuki talepler içerirken, Helsinki Bildirgesi klinik araştırmalar için hekimlere bir dizi rehber sunmaktadır. Dünya Tıp Birliği’nin 18. Genel Kurulunda (Helsinki, Finlandiya, Haziran1964 ) benimsenmiş olan Helsinki bildirgesi tüm klinik araştırmalar için hazırlanmıştır. 65 Tarih Bildirge ile yalnızca insan üzerinde yapılacak girişimsel işlemler değil, insandan elde edilen materyal ve veriler de koruma altına almaktadır. Bildirge üç ana bölümden oluşmakta olup, en son 2013 yılında Fortaleza’da yapılan 64. Genel Kurul toplantısında 37 madde olarak, güncellenmiştir.Helsinki Bildirgesi’nin ‘Hastamın sağlığı, benim ilk önceliğimdir.’ diye başlayan genel ilkeler kısmında, hekimin yalnızca hastanın yararına göre davranması gerektiği belirtilmiştir. Hekimin görevinin üzerinde tıbbi araştırma yapılan gönüllüler de dahil olmak üzere, insan sağlığını, esenliğini ve haklarını korumak ve geliştirmek olduğu ifade edilmiştir. Bildirgeye göre; tıbbi araştırmaların birincil amacı; hastalıkların nedenlerini, Thalidomid Çocukları gelişimini ve etkilerini anlamak, koruyucu, tanı koyucu ve tedavi edici girişimleri (metotlar, prosedürler Araştırma protokolü, çalışma başlamadan önce değerve tedaviler) geliştirmektir. lendirme, yorum, rehberlik ve onay için ilgili araştırma etik kuruluna sunulmalıdır. Etik kurulların temel sorumluluğu gönüllülere karşı olup, gönüllülerin hakları, güvenliği, sağlığı ve esenliğini korumak için oluşturulAraştırma etik kurulları; Haklarının korunması açısından deneklere, muşlardır. Sorumluluk, kabahat ve suçu paylaşarak, kamuoyunu rahatlatırlar ve olabilecek bir sahtekarSonuçtan etkilenecek olan topluma, lığın da önüne geçmiş olurlar. Ayrıca araştırmaların Araştırmaya kaynak sağlayanlara, yüksek standartta gerçekleşmesini de sağlarlar. Son Bilim dünyasına, yıllarda sağlık profesyonellerine yönelik malpraktis Araştırmanın gerçekleştirildiği kuruma, iddialarının artması, tıp alanında yapılan ilaç araştırAraştırmacılara karşı sorumludurlar. maları gibi pek çok bilimsel çalışmada etik kurul onayı alınması ihtiyacını doğurmuştur. İnsanın toplumsal ölçekte gerçekleştirdiği başkasını etkileyen sonuçlar doğuran davranış, eylem, yapma, etme ve bunları şeGönüllüleri koruma sorumluluğu her zaman he- killendiren düşünme süreçlerinin tümü olan etik ve kim veya diğer sağlık mesleği mensuplarına aittir, ilkeleri yapılacak olan klinik araştırmaların olmazsa olur vermiş olsalar bile asla gönüllülere ait değildir. olmazı olmalıdır. Araştırma nedeniyle zarar gören gönüllülere uygun tazminat ve tedavi temin edilmek zorundadır. Araştırmada riskleri en düşük düzeyde tutacak önlemler Araştırmacının sorması gereken tealınmalı, riskler araştırmacı tarafından sürekli olamel soru “Araştırmam sonucunda hiç rak izlenmeli, değerlendirilmeli ve kayıt altına alınmalıdır. Hekimler, saptanan riskler yararlardan daha kimse fiziksel veya psikolojik zarara fazla olduğunda veya olumlu ve yararlı sonuçlara ilişuğrayacak mı ?” olmalıdır. kin kesin kanıtlara ulaşıldığında, araştırmayı derhal sona erdirmelidirler. Çalışma bittikten sonra, araştırmacılar, çalışmanın bulgularını ve sonuçlarını içeren bir nihai raporu etik kurula sunmak zorundadır. Araştırmaya katılan gönüllülerin mahremiyetinin ve kişisel bilgilerinin gizliliğini korumak için her türlü önlemin alınması gerekir. Bilgilendirilmiş olur verme yetisine sahip bireylerin araştırmaya katılımları gönüllü olmalı, denekler beklenen yarar, olası tehlikeler, araştırmanın vereceği rahatsızlıklar ve sonrasında sağlanacak yararlar gibi araştırmanın her aşaması için bilgilendirilmelidirler. 66 Tarih Klinik Etiğin Temel İlkeleri Yarar sağlama ilkesi Zarar vermeme ilkesi Kötü davranmama ilkesi Özerkliğe saygı ilkesi Adalet ilkesi Yaşama saygı ilkesi Gizliliğe saygı ilkesi Nuremberg Mahkemeleri Nuremberg Mahkemeleri Nuremberg Kodu 1. İnsan üzerindeki araştırmalarda kesinlikle gönüllü bireyin onayı gereklidir. 2. Deney toplumun iyiliği için olmalıdır. 3. Deney, hayvan çalışmalarına ve hastalığın doğal seyrinin bilinmesine dayandırılmalıdır. 4. Deney, gereksiz hiçbir fizik, mental sorun veya hasara yol açmamalıdır. 5. Deneyi yapan doktorun denek olduğu koşullar hariç, ölüm veya kalıcı sakatlığa yol açan deneyler yapılmamalıdır. 6. Deneyle karşılaşılan risk, deneyin sonuçlarının insanlara sağlayacağı yarardan fazla olmamalıdır. 7. Yaralanma, sakatlık ve ölüm olasılığına karşı gerekli hazırlıklar yapılmalı ve alt yapı sağlanmalıdır. 8. Deney sadece bilimsel olarak kalifiye kişiler tarafından yapılmalıdır. 9. Deney süresince denek çalışmayı istediği an sonlandırabilmelidir. 10. Eğer araştırmacı deneyin devamının yaralanma, sakatlık ve ölüm olasılığına sahip olduğuna kanaat getirirse deneyi durdurmaya hazır olmalıdır. Kaynaklar 1. Şener Büyüköztürk, Bilimsel Araştırma Yöntemleri, Pegem Akademi, 15. Baskı, Eylül 2013,Ankara 2. Canan Uluoğlu, Araştırma Etiği, Türk Tıp Dizini, 2009 3. Alper B. İskit, Etik Kurulların Oluşumu, Gelişimi ve İşlevleri, Hacettepe Tıp Dergisi 2005; 36:129-134 4. Nesrin Çobanoğlu, Ölümcül Olabilen Bulaşıcı Hastalıklarla İlgili Tıbbi Araştırmalarda Etik, Türk Tıp Dizini, 2009 5. Hamdi Akan, Etik Kurullar, İyi Klinik Uygulamalar Dergisi, s.4, www.iku-dergisi.com, Erişim Tarihi: 07.12.2014 6. Our Thalidomide Children: A Cause for National Shame 7.Ayşegül Erdemir Demirhan ve Ark., Klinik Etik, Nobel Tıp Kitabevleri,İstanbul,2001 8. Ames Dhai,The research ethics Evolution: From Nuremberg to Helsinki, S Afr Med J 2014;104(3):178-180. DOI:10.7196/SAMJ.7864 9. Dünya Tıp Birliği Helsinki Bildirgesi, Fortaleza, 2013 67 İ şyerlerinde en sık rastlanan çatışma nedenlerinden birisi de kuşak çatışmalarıdır. Her kuşağın kendine özgü bir bakış açısına sahip olmasının kuşkusuz en önemli nedeni içinde yetiştiği ortamların farklı nitelikler taşımasından kaynaklanmaktadır. Son yıllarda muhtemelen teknolojideki hızlı değişime paralel olarak kuşaklar arasında farklılıklar daha da derinleşmiş nitelikler taşımaktadır. Geleceği kurmak isteyen liderlerin mutlaka dikkate almalarını gerektiren konulardan birisi de çok farklı kuşaklardan çalışanın bir arada çalışıyor olduğu ve yıllar içinde oranların giderek değişeceği gerçeğidir. Bu açıdan günümüzde en popüler sınıflamalardan birisi de X-, Y- ve Z-kuşaklarıdır. Yapılan araştırmalarda bu kuşakların bambaşka nitelikleri olduğu, hayatı daha farklı algıladıkları ve daha farklı yaşamak istedikleri görülmektedir. Genel olarak 19802000 yılları arasında doğanlar Y-kuşağı olarak sınıflandırılmaktadır. Günümüzde Y kuşağından gençlerin tüm işyerlerinde olduğu gibi sağlık alanında da görev almaya başladıkları yönetim kadrolarına yükseldikleri ve yakın zamanda çalışanlar içindeki oranının d ildikleri, yenilik arayışı içinde oldukları, anlamlı buldukları işlere dört elle sarıldıkları, sosyal olmayı sevdikleri, gelişimi destekleyen bir yerde çalışmak istedikleri, işlerinin yaşamlarının tüm alanlarını kaplamasını istemedikleri ve çalışma ortamında adaleti önemsedikleri görülmektedir. Prof. Dr. Erol ÖZMEN Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Psikiyatri Anabilim Dalı, Manisa 68 Sosyal Medya Kullanımı Veriler ve gözlemler Y-kuşağının teknolojiyi yaygın biçimde kullandıklarını, internetin ve sosyal medyanın yaşamlarında ciddi bir yer kapladığını göstermektedir. Bu durum internetin ve teknolojik ürünlerin hizmet içi eğitimlerde ve hizmeti geliştirmek amacıyla kullanılabileceğini düşündürmektedir. Aynı şekilde önümüzdeki yıllarda sağlıkla ilgili konularda halkın bilgi düzeyini arttırmak amacıyla sosyal medyanın daha yaygın kullanılması gündeme gelecektir. Ancak unutulmaması gereken konulardan birisi de Y-kuşağının diğer özellikleri dikkate alındığında bu bilgilendirmenin mümkün olduğunca yalın, kısa ve ilgi çekici olması gerekliliğidir. Dosya Hasta-Doktor İlişkisi Y-kuşağının özellikleri dikkate alındığında ilk akla gelen günümüzde en yaygın hasta hekim ilişki modeli olarak yaşanan paternalistik hasta hekim ilişki modelinin artık yürümeyeceğidir. Nitekim paternalistik model otoriter ilişki tarzından hoşlanmayan Y-kuşağının doğasına aykırı bir ilişki modelidir. Daha eşitlikçi bir hasta hekim ilişki modeli talep edecek olan Y-kuşağı paternalistik hasta hekim ilişki modelinde hizmet vermeye alışkın ve yatkın sağlık çalışanlarını çok zorlayacaktır. Sağlık ve hastalık konularında daha bilgili olmaları hekimlerin işlerini kolaylaştıracak fakat aynı zamanda hizmetin kalitesini sorgulayacak ve haklarını sonuna kadar isteyecek olan Y-kuşağının bilen ve talepkar tavırları eski hasta-hekim ilişki modeline alışkın bazı hekimlerin işlerini zorlaştıracaktır. Kurum İçi İlişkiler Y-kuşağının otoriter ilişki tarzından hoşlanmıyor olması sağlık kuruluşlarındaki otoriter yönetim tarzını köklü biçimde etkileyecek. Yakın gelecekte daha yatay ve herkesin söz sahibi olduğu işleyiş talep edilecek. Uysal, otoriteye saygılı önceki kuşaklara göre daha açık iletişimden yana olmaları yeni bir yönetici tipi oluşturacak. İş yerine bağlılıklarının düşük olması nitelikli sağlık çalışanlarının daha çekici bir işyeri bulduklarında kolayca işyeri değiştirmelerine neden olacak. Hiyerarşik yönetim biçimine alışkın yöneticiler klasik alışkanlıklarını bırakmadıklarında işyerlerinde ciddi çatışmalar yaşanacak oysa sosyal ilişkilerde başarılı, yetenekli, yenilikçi ve değişime yatkın özellikleri de dikkate alındığında iyi bir yönetişim ortamında Y-kuşağı muhteşem işler çıkarabilecek bir kuşaktır. Yaptığı işi anlamlı bulduğunda daha istekli çalışan Y-kuşağı çalışanlarına yönetici bir işi emir vererek yaptırma yerine nedenini açıklayarak ve ikna ederek yapılmasını talep ettiğinde her iki tarafın da mutlu olacağı bir sonuç elde edecektir. Araştırmalar Y-kuşağının güven veren, adil, açık iletişimden yana, kendini üstün görmeyen, yönlendiren değil yol gösteren ve katılımı destekleyen yöneticiler ile verimli ve huzurlu biçimde çalışabildiklerini göstermektedir. Eski alışkanlıkların ve yönetim biçiminin sürdüğü işyerlerinde kolayca “zor”, “tembel”, “saygısız”, “dediğim dedikçi”, “bencil” ve “sadakatsiz” şeklinde yaftalanabilecek Y-kuşağı gerektiği biçimde yönlendirildiğinde yenilikçi, çalışkan, sosyal, etkin ve etkili bir çalışan haline gelebilmektedir. Yeter ki sahip oldukları özelliklere saygı duyulsun. Kaynaklar • Akdemir A, Konakay G, Demirkaya H ve ark. Y Kuşağının Kariyer algısı, kariyer değişimi ve liderlik tarzı beklentilerinin araştırılması. Ekonomi ve Yönetim Araştırmaları Dergisi 2(2): 11-42; 2013. • Aktay E. Y-Kuşağının fendi patronları yendi. http://www.kigem.com/y-kusaginin-fendi-patronlari-yendi.html. Erişim tarihi: 06.12.2014. • Özmen E. Y-Kuşağı ve sağlık hizmetleri. http://www.medimagazin.com.tr/authors/erol-ozmen/tr-y-kusagi-ve-saglik-hizmetleri-72-47-3465.html. Erişim tarihi: 06.12.2014. 69 Hobi Kaligrafi Sanatı ustası, Hamza Gönül ile yaptığımız röportaj ile sizlere tarihten gelen güzel yazı sanatımız, kaybolan el sanatımız kaligrafiyi anlatacağız. Benim yazı yolculuğum yani kaligrafi ile tanışmam 20.10.2011’de Kaligrafi kursunda Hamza Gönül ile tanışarak başlamış oldu. Yaklaşık 2 yıldır devam ettiğim bu kursta şu anda Hamza hoca kadar olmasa da kendi çapımda yazmaya devam ediyorum. Daha yazacak çok şeyimiz var. Söz uçar yazı kalır… Murat AKAT Güney Sekreterlik İstatistik Birimi 70 H a t sanatı ya da hüsn-ü hat (Arapça: hûsn - "güzel" + khat - "yazı") veya kaligrafi (Yunanca: kallos - "güzellik" + graphẽ "yazı") yazı sistemleri ve yazı öğeleri kullanılarak geliştirilen, sıklıkla dekoratif amaçla kullanılan, bir görsel sanat türüdür. Hat sanatı denilince Kur'an harfleri çevresinde oluşmuş güzel yazı sanatı akla gelir. Bu sanat dalının çağdaş bir tanımı ise "işaretlere anlamlı, ahenkli ve hünerli bir şekilde biçim verilmesi sanatı" şeklindedir. Farklı yazı sistemlerinde farklı şekillerde, farklı coğrafyalarda ortaya çıkmış olan hat sanatı, özellikle matbaa öncesinde büyük önem arz etmiştir. Bugün tipografi sanatıyla ilişkilendirilebilecek hat sanatı sıklıkla yazı sistemlerine veya farklı hat kültürlerine göre sınıflandırılır: İslam hat sanatı (İslami kaligrafi), Arap hat sanatı (Arap kaligrafisi), Pers hat sanatı (Pers kaligrafisi), Japon hat sanatı (Japon kaligrafisi), Çin hat sanatı (Çin kaligrafisi), Batı hat sanatı (Batı kaligrafisi) gibi. Hat sanatıyla uğraşan kişiye “Hattat” adı verilir. Hattatlar yüzyıllar boyu usta-çırak ilişkisi içinde yetişmişlerdir. Hat sanatını öğrenmeye heveslenen kişi bir hattattan ders almalıdır. Başlangıçta harflerin tek tek yazılışları, sonra iki harfin birleşme biçimleri ve bunun kuralları öğrenilir. Ardından ikiden fazla harfin birleştirilmesine yani satır çalışmasına geçilir. Bunun için genellikle önce uzunca bir kaside, sonra bazı ayet ve hadisler, dualar özlü sözler yazılır. Ortalama üç beş yıl kadar süren bu eğitimin sonunda hattat adayı iki ya da üç hattatın önünde yazı yazarak bir çeşit sınav verir. Hattatlar bu yazıyı beğenirlerse altına imzalarını koyarlar. Buna, “İcazetname” adı verilir. İcazetname almamış kişi hattat sayılmaz, dolayısıyla yazdığı bir yazının altına adını koyamaz. Bilinen en eski kaligrafi örnekleri, Mısır’da Hobi Eski Krallık’ın 5. Sülale döneminde ( MÖ 2494–2345) papirüsler üstüne yazılmış hieratik yazılardır. Bunlar, hiyeroglif yazının sadeleştirilmişidir. Mezopotamya’da kil Tablet’ler üstüne yazılan çivi yazısıda sadeleşerek gelişmiştir. Genellikle balmumu tablet, kaba işlenmiş hayvan derisi, dana derisi, parşömen ve rulo halinde papirüs üstüne yazmış olan Yunanlar, iki farklı yazı üslubu geliştirmiş; bunlardan birini kitapları kopya etmede, ötekini belge ya da mektuplarda kullanmışlardır. Eski Yunan yazısı daha sonra Bizans döneminde harflerin bulunuşu ve büyük harflerin resmi bir nitelik kazanmasıyla geliştirilmiştir. Roma’nın kullandığı Latin yazısı ise Yunan ve Etrüsk etkilerinin karışmasıyla oluşmuştur. 10. ve 11. yy.’lar da ise üniversitelerin kurulmaya başlamasıyla yazıda daha katı bir biçimleme gelişmiştir. Bu dönemde Avrupa’da en yaygın kullanılan yazı, ‘’siyah harf’’ denen ‘’GOTİK yazı’’ olmuştur. Latin alfabesi ile yapılan çalışmaları batı kaligrafisinden ayıran en önemli fark; her ne kadar harfler aynı olsa da bize ait olan ruhtur. Türk kaligrafisinin hat sanatından etkilenişi göz ardı edilemeyecek kadar aşikardır. 71 Hobi İlk ilahi tebliğ olan ”OKU!” tarih boyunca hat yazısına büyük önem verme neticesini doğurmuştur. Bugün İslam kültür mirası içinde en önemli yere sahip olan hattın bu seviyeye ulaşmasında Osmanlı padişahlarından pek çoğunun bu sanata olan aşkı rol oynamıştır. Osmanlı padişahlarının çoğu hat sanatına gönül vermişlerse de “HATTAT PADİŞAH” adıyla anılacak yedi veya sekiz padişah söz konusudur. Şeyh Hamdullah’ın öğrencisi II. Beyazıt; Mustafa Rakım’ın öğrencisi II. Mahmut, Hafız Osman’ın öğrencisi II. Mustafa ve III. Ahmet ile II. Süleyman, IV. Murad, I. Ahmed, Sultan Abdülmecid ve Vahdettin Efendi hattat olarak anılabilecek padişahlardır. Hafız Osman yazı yazarken Padişah II. Mustafa hocasının hokkasını elinde tutar. Üstadın yazısındaki kudret ve yazının mükemmelliği karşısında bir ara hayranlıkla “Artık bir Hafız Osman Efendi daha yetişmez!” der. Hocası bu söze tebessümle şu mukabelede bulunur: “Hünkarım gibi hocasına hokka tutan padişahlar oldukça daha çok Hafız Osmanlar yetişir.”İşte bu aşktır ki, en güzel şaheserlerin yazılmasını ve en iyi hocaların yetişmesini sağlamıştır. Türk hat sanatının kurucusu sayılan Şeyh Hamdullah’ın üslup ve anlayışı 17. yüzyıla kadar sürmüş, daha sonraları, Hafız Osman, Rakım Efendi, Şevki ve Sami Efendi gibi dahi sanatkârların hizmetleriyle varabileceği doruk noktasına yücelmiştir. Örneğin Türkler ‘in geliştirdiği divani yazı yalnızca Divan-ı Hümayun’ da yazılan önemli belgelerde, yazılması ve okunması özel eğitim gerektiren Siyakat ise mali kayıtlarda kullanılmıştır. Kolay yazıldığı için günlük yaşamda yaygın olarak kullanılan bir yazı türü olan Rik’a da 19. yüzyılda sanat yazısı durumuna gelmiştir. Âlimlerin meşhur bir sözü vardır: Kur'an Mekke’de indi, Mısır'da okundu, İstanbul'da yazıldı. Yazı Mekke'de mekkî, Medîne'de medenî adını aldı. Bu sanat Kur'an harflerinin 6 ile10. yy.’lar arasında geçirdiği uzunca bir gelişme döneminden sonra ortaya çıkmıştır. Kuran-ı Kerim'in bir araya toplanmasından sonra, İslam dininin bilime verdiği özel önemin etkisiyle, çok sayıda katip yetişmiş, yazı da doğal olarak büyük aşamalar göstererek önemli sanat kolu olmuştur. Bu yazının ilk biçimi olan ve adını Kufe kentinden alan köşeli karakterli kufi yazısının yerini 9. yüzyıldan sonra aklam-ı sitte (altı çeşit yazı) almaya başladı. Hat sanatı, tarihi seyir içerisinde gelişmiş, mükemmelleşmiş ve güzel sanatlar arasında seçkin yerini fiilen almıştır. Araplardan yayılan yazıya en büyük hizmeti Türkler yaptı. Ülkemizde en yaygın ve aktif olan ise hat sanatı ve Türk Kaligrafisidir. Türkler, hat sanatıyla Anadolu'ya geldikten sonra ilgilenmeye başlamışlar ve bu alanda en parlak dönemlerini de Osmanlılar zamanında yaşamışlardır. 15. yüzyılda yetişen Şeyh Hamdullah, İslam yazısına hareketlilik ve güzellik getiren, hızlı yazmakta usta olan (kaynaklarda 364 tane Kuran yazdığı belirtilir) ilk büyük hattat Yakut-ı Mustasımi'nin koyduğu kurallarda bazı değişiklikler yaparak yazıya daha sıcak, daha yumuşak bir görünüm kazandırmıştır. 72 Hobi Sultanların imzası olan tuğralar ise, tuğrakeş adı verilen kimseler tarafından hazırlanmaktaydı. Sultanların mührü niteliğindeki tuğraların, doğal olarak her sultanla birlikte, biçimi ve metni değişmekte, böylece zengin bir tuğra dizisi elde edilmiş bulunmaktadır. Tuğralar; fermanlarda, anıtsal yapıların girişlerinde ve gerekli diğer bölümlerinde sultanların simgesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Güzel yazı, Osmanlılar devrinde, resmi eğitim müesseselerinde layık olduğu ehemmiyeti daima muhafaza etmiştir. Sarayda, orduda ve hükümet işlerinde çalışacak memurları yetiştirmeye mahsus olan ve Topkapı Sarayı’nda bulunan Enderun Mektebi bu tip müesseselerden biridir. Sarayın mimarı, nakkaşı, ressamı, katibi, musikişinası, siyaset adamı gibi hattatı da Enderun’dan yetişirdi. Medreselerde de birer yazı muallimi bulunurdu. Durum Cumhuriyet devrine kadar bu şekilde devam etti. Modern hat sanatı işlevsel el ile yazılmış yazılardan ve tasarımlardan işaretlerin soyut bir şekilde ifade edildiği ve bazen bu soyutsal ifadenin harflerin okunabilirliğinin yerine geçtiği güzel sanat eserlerine kadar geniş bir yelpazededir. Karakterler tarihsel bir şekilde disipline edilmiş olsalar da yazı anında doğaçlama bir şekilde oluşturulur, değişken ve doğaldır. Kaynak: 1 http://www.kaligrafisanati.com/kaligrafi-tarihi.aspx 2 http://www.unutulmussanatlar.com/2012/07/ hat-sanat.html 3 http://gencdergisi.com/4648-hattat-padisahlar.html Hamza GÖNÜL: Baba Ahıska Türklerinden olup, anne Trabzon (Sürmene), ben ise 1956 Ağrı doğumluyum. 55 yıldır İzmir Bayraklı İlçesinde oturmaktayım. Öğrenimimi İzmir’de tamamlayıp ve bir kamu sektöründen 1999 yılında emekli oldum. 1976 yılında Deniz Kuvvetlerinde vatani görevim esnasında hat sanatıyla tanıştım, yıllarca bir takım karalamalar yaptıktan sonra kaligrafi sanatıyla uğraşmaya başladım. Bu esnada el sanatlarına olan yatkınlığım sonucu ağaç oyma işleri ve bir takım el sanatları faaliyetlerinde bulundum. Sosyal ve Kültür İşleri Müdürlüğü bünyesinde kaligrafi dersleri ve yine resmi bir kuruluşta dersler verdim. Halen Hisar Cami önünde Güzel Yazı Sanatı (kaligrafi) Yazısı ile uğraşmaktayım. 73 SENİ TUZ KADAR SEVİYORUM PADİŞAHIM Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, bir padişahın üç oğlu varmış. -Günlerden bir gün, üç oğlunu da yanına çağırmış, Onlara: -Söyleyin bakayım, beni ne kadar seviyorsunuz? -Büyük Şehzade Babacığım, sizi altın kadar, elmas kadar, pırlanta kadar seviyorum. -Büyük oğlunun bu cevabı padişahın pek hoşuna gitmiş. Kahkahalarla güldükten sonra, ortanca oğluna bakmış; -Ya sen beni ne kadar seviyorsun bakayım? diye sormuş. O da; -Babacığım, demiş, ben sizi bal kadar, börek kadar, kadayıf kadar seviyorum. -Ortanca oğlunun cevabı da padişahın hoşuna gitmiş. Gene kahkahalarla gülmüş. Sonra en küçük şehzadeye dönerek; -Söyle benim küçük oğlum, demiş, ya sen beni ne kadar seviyorsun bakayım? -Babacığım, demiş, ben sizi tuz kadar seviyorum. -Küçük şehzadenin bu beklenmedik cevabı karşısında, ağabeyleri, kendilerini tutamayıp gülmüşler. Padişahın da suratı birden asılmış. Kaşlarını çatarak: Çabuk bana cellatları çağırın! diye bağırmış. -Arap uşak hemen dışarıya çıkmış. Kısa bir zaman sonra, iri boylu, yarı çıplak bir halde, korkunç iki arap cellatla içeri girmiş. -Padişah, küçük oğlunu göstererek: -Çabuk bunu alın! Kafasını uçurun! diye bağırmış. Eğer emrimi yerine getirmezseniz, ikinizi de parça parça doğratırım… -Herkes gibi sarayda küçük şehzadeyi cellatlar da pek çok severlermiş. Ve küçük Şehzade cellatların elinden kurtulmayı başarmış. -Yıllar yıllar geçmiş ve küçük oğul başka bir diyarın padişahı olmuş. -Aradan yıllar geçmiş. Genç padişah, kendisini bildirmeden, babasına bir mektup göndererek, memle74 ketine davet etmiş. Babası, komşu bir memleket padişahından gelen daveti kabul etmiş. Gezip eğlenmeye bayıldığı için, bir tabur askerle birlikte hemen gelmiş. -Genç padişah, çok güzel yemekler hazırlatmış. Fakat hiç birine tuz koydurmamış. -Genç padişah bıyık ve sakal bıraktığı için, ilk karşılaştıkları zaman babasının tanımadığını hissedince, pek sevinmiş. -Ne ise, akşam yemeğini yemişler. Misafir padişah yemekleri çok beğenmiş ama, tuzsuz oluşuna hayret etmiş. İçine baygınlıklar geldiği halde, hiçbir şey söylememiş. -Ertesi gün, askerlerini dolaşmış. Hatırlarını sormuş. Onlar da yemeklerin tuzsuz oluşundan şikâyet etmişler. -O gün öğle yemeğini yerlerken, misafir padişah: -Kuzum, sizin memlekette tuz bulunmaz mı? diye sormuş. Genç padişah, gülerek: -Vardır padişahım, diye cevap vermiş. Hem o kadar çoktur ki, bütün dünyaya tuz buradan gider. -Bu cevaba büsbütün şaşıran padişah: -İyi ama, demiş, bütün yemekleriniz tuzsuz. Sebebi nedir? -Genç padişah bu sefer: -Sizin tuzu hiç sevmediğinizi, yemeklerinize koydurmadığınızı söylediler de, demiş, onun için koydurmadım. -Padişah, derhal atılmış: -Katiyen efendim, demiş, yanlış söylemişler. Tuzsuz hayat mı olurmuş? Ben tuzu çok severim. -O zaman, genç padişah, gülerek: -Ama, demiş, küçük oğlunuz size: “Ben seni tuz kadar severim” dediği zaman, onu cellatlara teslim etmiştiniz? -Bu söz üzerine, padişah, kendine gelmiş. Karşısındaki genç padişaha dikkatle bakınca, oğlunu tanımış. Arkasından da gözlerinden iki damla yaş yuvarlanmaya başlamış. Baba, oğul hemen kucaklaşmışlar. Sevinçleri görülecek şeymiş. Onlar ermiş muradına… Dosya PEKİ TUZU BUKADAR KIYMETLİ YAPAN ŞEY NEYDİ? Ülkemiz, jeolojik yapısı nedeniyle büyük tuz yataklarına sahiptir. Türkiye’de tuz yatakları güncel olarak, kaya tuzlarından ve tuzlu sulardan olmak üzere iki kaynaktan elde edilmektedir. Türkiye’de bulunan milyonlarca yıl önceki göl ve denizlerin doğal olarak evaporasyonu (buharlaşma) ve çökelmesi ile zenginleşerek oluşmuş tuz yataklarının çoğu çok kaliteli ve temiz olmasına rağmen deniz, göl ve kaynak sularından elde edilen tuzların çoğu ise hem kirliliğe maruz kalmışlar hem de rafinasyona tabi tutuldukları için insan sağlığına yarar yerine zarar verecek kadar kalitesi düşmektedir. Türkiye’de kaya tuzu yatakları ve mağaraları başlıca Eosen, Oligosen, Miyosen yaşlı olmak üzere, Çankırı, Kars(Kağızman), Iğdır(Tuzluca), Nevşehir(Gülşehir ve Tuzköy), Yozgat(Yerköy ve Sekili) ve Erzurum (Oltu)’da bulunmaktadır. Ayrıca Adana Havzası ve Siirt yöresinde de geniş yeraltı tuz oluşumları bulunmaktadır. Doğal tuzun içinde yaklaşık %84’ü sodyum klorür; geri kalan %16’lık bölümünde ise lityum, fosfor, selenyum, magnezyum, kalsiyum, vanadyum gibi doğal elementler bulunmaktadır. Doğada bulunan 94 elementten soy gazlar hariç tüm elementler(84 element) doğal tuz kristalinde vardır ve çok doğal tesadüf olarak insan bedeni de tuz gibi 84 elementten oluşmaktadır. Doğal tuzların içinde iyot yoktur ama birçok bilimsel çalışma eğer iyot eksikliği bölgesinde bulunulmuyorsa havadaki iyotun yeterli olduğunu savunmaktadır. Gerek tuzlu sularda gerekse kaya tuzlarında rafinasyon işleminin yapılmasının nedeni hijyenden ziyade ekonomik kaygıdır. Ancak, her ne suretle olursa olsun gerek kaya tuzu gerekse su yataklarından elde edilen tuz, sanayi ortamında sulandırarak ve tekrar yeniden damıtarak buharlaştırıp rafine tuz üretmektedirler. Her ne kadar adı “kaya tuzundan üretilmiş rafine tuz” olsa da doğal kaya tuzu özelliğini artık taşımamaktadır. Rafine tuz işletmelerinde rafinasyon işlemi sırasında tuz çok yüksek sıcaklıklara maruz kalmakta(650 dereceye kadar) ve 100 derece ve üstü sıcaklıkta tuzun kimyasal yapısı bozulmakta, insan vücudu için gereken mineraller ve elementler ya değişmekte ya da yok olmaktadır. Zaten sonuçta tuz tadı veren sodyum klorüre indirgenmektedir. Yapısında %97.5 sodyum klorür; geri kalan %2.5’inde iyot ve nem Ali İrfan YAVUZ soğurucu kimyasallar Güney Sekreterlik Sağlık Turizm Hizmetleri Birimi bulunmaktadır diğer yararlı elementler ço- ğunlukla gitmektedir. Başlıca nem soğurucular kalsiyum karbonat, magnezyum karbonat ve özellikle son iki yıldır tıp dünyasında ısrarla belirtilen çağımızın hastalığı Alzheimer’a da yol açtığı söylenen alüminyum hidroksit olup, bu kimyasallar tuzun kolay akmasını sağlamakta ama hayat akışımızı sekteye uğratmaktadırlar. Ayrıca bu tuzlara iyot eklenmektedir ve son yıllardaki çalışmalar göstermiştir ki, Türkiye ‘de tuzlar iyotlanmaya başlandıktan sonra Hoshimoto Tiroidit hastalığında korkunç bir artış olmuştur ve bu artışta iyotlu tuzların önemli bir rolünün olduğu düşünülmektedir. Hatta gıdalara kaynamakta iken konulduğunda metal tuzlarına dönüşmesinin de başka hastalıklara yol açtığı belirtilmektedir. Dünyada tuzu iyotlayan ülkeler Türkiye, Çin, Yunanistan, Sri Lanka, İran, Arjantin ve Avusturya olup bu ülkelerde de Türkiye’de olduğu gibi Hashimoto Tiroidit hastalığının çok arttığı gözlemlenmiştir. Tıbbi çalışmalar iyodun, tiroid peroksidaz enziminin aktivitesini azalttığını göstermektedir. Rafine tuzun diğer bir özelliği ise, birbirinden ayrılmış kristallerden oluştuğu için, metabolize olması için insan vücudunun çok enerji harcamasına yol açmaktadır. İnsan bedeni doğal olamayan ve içeriğindeki katkı maddeleri dolayısı ile rafine tuzu saldırgan bir zehir gibi algıladığı için kendini korumak amacı ile hemen dışarı atmak istemektedir. Özellikle normalin dışında rafine tuz alındığında su molekülleri sodyum klorür molekülünün etrafını sarmakta ve vücut bunu nötralize etmeden hemen sodyum ve klorüre ayrıştırmaktadır. Bu işin oluşması için hücre içinden su çekilmekte, tansiyon yükselmektedir. Her 1 gram fazla sodyum için hücrelerden 23 gram su çekilmektedir. Vücuttan atılamayan rafine tuzun tekrar kristalleştiği ve doğrudan eklem ve kemiklerde depolandığı, bunun da artrit, gut vb. romatizmal hastalıklar, safra kesesi, böbrek taşı oluşumlarına da yol açtığı söylenmektedir. Eğer fazla su içilmez ise bu kez de tansiyon yükselmekte ve hücreler susuz kaldığı için kurumaktadır. 75 Çalışmalara göre tuz aşırı ve rafine olarak tüketilmiş ise tuzun süzülmesi ve atılması görevini yapan böbrek ve diğer boşaltım sistemi üzerine çok aşırı bir yük binmektedir. Böylece rafine tuz aşırı su birikimlerine(ödem) neden olmakta hatta kalp yetersizliğine de yol açmaktadır. Son zamanlarda kadınların derdi olan selülitin sebebinin de yine aşırı tüketilmesi yanında doğal değil rafine tuz tüketilmesinin olduğu belirtilmektedir. Bilindiği gibi tuz en az su kadar hayatın vazgeçilmez unsurudur, çünkü onsuz hayatın sürdürülmesi olanaksızdır. Suyun damarlarımızda ve hücrelerimizde durabilmesi için tuzun da bulunması gerekmektedir. Tuz insan bedeninde iletkenlik görevi yerine getirmektedir, insan sinir sisteminin iletisini, kas sisteminde kasılmasını, çeşitli besin maddelerinin hücre içine girmesini sağlamaktadır. İnsanoğlunun tuz olmadan düşünebilmesi ve hareket edebilmesi olası değildir. İnsan beynine sadece oksijen, su ve tuzdan başka hiç bir maddenin giremediği konusu ise çok ayrıntılı bir inceleme gerektirmektedir. %75’inin tuzlu su ile kaplı olduğu bilinen insan bedeninin elektrolit dengesinin sağlanmasının sadece tuz ile olabileceği, tuz ihtiyacının ise sadece besinlerden kazanılamayacağı, sağlığımız için kaya tuzlarının kullanımının yararları, zararlı olanın ise rafine tuzların olduğunun halkımıza anlatılması gerekmektedir. Türkiye‘de sağlıklı tuz tüketiminde halkımızın bilinçlendirilmesinde, tuzun miktarı kadar kalitesinin ve kökeninin de önemli olduğu önemle vurgulanmalıdır. Ayrıca son yıllarda yapılan çalışmalarda belirtilmiştir ki, tuzun kesilmesi veya çok azaltılması, fazla tuz alımı kadar hastalıklara yol açmaktadır. Yapılan araştırmalarda tuz kısıtlaması yapılan hipertansiyonlu hastaların, yapılmayanlara oranla daha fazla enfarktüs geçirdikleri belirlenmiştir. Ayrıca sağlıklı, ama normalden az tuz tüketenlerde ise ölüm oranları daha yüksek oranda bulunmuş kemik kırıkları ve kemik erimesinin arttığı saptanmıştır. Tuz dengesindeki değişikliklerin mizaç ve davranış bozukluklarına, yani depresyona yol açtığı da açıkça söylenmektedir. Bir diğer bilinmesi gereken önemli konu, raf ömrünü artırmak amacı ile tuz eklenen gıdalara sadece koruma amaçlı ve sodyum klorür içeren rafine tuzlar konulmamakta, birçok başka sodyum bileşikleri de eklenmektedir(monosodyum glutamat, sodyum bikarbonat, sodyum nitrat ve sodyum sakarin vb.). Ortalama olarak bir yetişkin için 3-5 gr/gün verilen tuz miktarı, bu durumda farkında olmadan tüketilen yiyeceklerde tuzun aşırı miktarlara (20 grama kadar) çıkmasına neden olmaktadır. Bu sodyum bileşiklerinin tuz tadında olmaması, tuzlu bir şey yenildiğinin anlaşılmaması ve iştah artırması nedeni ile hem obeziteyi artırdığı, hem de sağlığı doğrudan bozduğu açıkça söylenmektedir. Bunların neden olabileceği hastalıkların giderek arttığı ile ilgili çalışmalar ve istatistiksel sonuçlar insan ömrüne kıyasla henüz yeni yeni açıklanmaya başlanmıştır. Ayrıca, kaya tuzunun doğal iyonlaştırıcı olduğu, tuz kristalinin geometrik ve elektriksel yapısından dolayı radyasyonu nötralize ettiği çok iyi bilinmektedir. Çağımızda nükleer radyasyon atıklarının tuz depolarında saklanıyor olması bir sır değildir. Son yıllarda radyasyon yayan her türlü aletin bulunduğu yerdeki artı yüklü iyonları nötralize etmek için eksi iyon yaydığı saptanmış olan kaya tuzu parçaları ortamda kullanılmaktadır. 76 Dosya Tuz kristallerin, yorgunluğu, stresi, astım nöbetlerini, alerjileri, baş ağrılarını, cilt hastalıklarını, havadaki nemi ve kokuyu hafifletme, rahat uyku ortamı yaratma özelliği tarih boyunca bilinmekte idi ve günümüzde bilimsel olarak da savunulmaktadır. Geçmişte tedavi merkezi olan tuz mağaralarının, günümüzde değeri anlaşılmış, tuz odaları şeklinde halka sunulmaya başlanmıştır. Türkiye’de bulunan kaya tuzu yatakları rezerv ve tenör(içerisinde bulunan metal miktarı) açısından incelendiğinde hem Türkiye’ye hem de ihracata yetecek kadar kaliteli ve boldur. Son yıllarda özellikle medyanın abartarak ve Türkiye’deki tuzdan habersiz bir şekilde tanıttığı Himalaya tuzunun kullanımı hızla yayılmaktadır. Bu sağlık farkındalığı açısından iyi bir şeydir ancak Himalaya Tuzunun Türkiye’deki kaya tuzlarından kesinlikle farkı yoktur, hatta analitik olarak Türkiye’dekilerin daha temiz ve saf oldukları anlaşılmıştır. Ancak, Himalaya Tuzu üzerine yapılan reklam ve tanıtımlar neticesinde Himalaya Tuzunun kilogram fiyatları 100-150 TL gibi rakam- lara çıkarken, ülkemizde Himalaya Tuzundan daha kaliteli ve saf olan Çankırı Kaya Tuzunun kilogram fiyatı 5-7 tl arasındadır. Himalaya Tuzu adı verilen tuz aslında Himalaya Dağlarından değil Pakistan’da bulunan Khewra Tuz Madenlerinden çıkarılmaktadır. Burası Himalaya Dağlarına 300 km uzaklıkta bulunur ve dünyanın en büyük ikinci tuz madenidir. Himalaya Tuzu tamamen pazarlamaya dayalı ve bilgilendirme eksikliğine bağlı olarak sanki ülkemizde hiç yokmuş veya mucizevi bir şeymiş gibi anlatılarak çok pahalı fiyatlara satılmaktadır. Ekonomimizi etkileyecek konularda ve rafine tuz kullanımının durdurulması konusunda sadece bilim adamlarına değil sivil toplum örgütlerine ve kurumlara da görev düşmektedir. Bu çalışma kapsamında önerilecek diğer önemli konu ise, son 15-20 yıldır tıptaki kanaat önderlerinin en az “tuzun fazla miktarda alınmaması” konusu kadar tuzun “doğal” olup olmadığına da bakılması gerektiğine de odaklanmaları insan sağlığı açısından çok yararlı olacaktır. Kaynak: Nevin KARAOĞLU ÇINAR, D.E.Ü, Müh.Mim.Fak.Jeo.Müh.Böl. Tınaztepe,Buca (*) İZMİR 77 78 79 80