PS-05 01 - Viral Hepatitle Savaşım Derneği
Transkript
PS-05 01 - Viral Hepatitle Savaşım Derneği
XIII. ULUSAL VİRAL HEPATİT KONGRESİ 17 - 20 Mart 2016 Belek - Antalya KURULLAR Kongre Başkanı Prof. Dr. Fehmi TABAK Kongre Genel Sekreterleri Prof. Dr. Nurcan BAYKAM Prof. Dr. Rahmet GÜNER Düzenleme Kurulu Prof. Dr. Hürrem BODUR Prof. Dr. Kenan HIZEL Prof. Dr. Mustafa ALTINDİŞ Doç. Dr. Ebubekir ŞENATEŞ Bilimsel Danışma Kurulu Canan AĞALAR Ayhan AKBULUT Meral AKDOĞAN Murat ALADAĞ Dilek ARMAN Celal AYAZ Kemalettin AYDIN Halil İbrahim BAHÇECİ Sait BAĞCI Nurcan BAYKAM Ahmet BEKTAŞ Mustafa BERKTAŞ Fatih BEŞIŞIK Billur CANBAKAN Atahan ÇAĞATAY Rahmet GÜNER Mustafa Kemal ÇELEN Halil DEĞERTEKİN Kutbeddin DEMİRDAĞ Neşe DEMİRTÜRK A.Kadir DÖKMECİ İlyas DÖKMETAŞ Rıza DURMAZ Cafer EROĞLU Can Polat EYİGÜN Levent GÖRENEK Ramazan İDİLMAN Dilara İNAN Abdurrahman KADAYIFÇI Cem KALAYCI Bülent KANTARÇEKEN Oğuz KARABAY Çetin KARACA Ali KAYA Sedat KAYGUSUZ Sebahattin KAYMAKOĞLU Sırrı KILIÇ İftihar KÖKSAL Figen KULOĞLU Halil KURT Hakan LEBLEBİCİOĞLU Reşit MISTIK Reşat ÖZARAS Yusuf ÖZBAL -3- Nail ÖZGÜNEŞ Hasan ÖZKAN Recep ÖZTÜRK Mehmet PARLAK Engin SEBER Cemil SAVAŞ Fatma SIRMATEL Abdullah SONSUZ Mehmet SÖKMEN Mustafa SÜNBÜL Ebubekir ŞENATEŞ Hakan ŞENTÜRK Halis ŞİMŞEK Hüseyin TURGUT Emel TÜRKARIBAŞ Ediz TÜTÜNCÜ Sercan ULUSOY Gaye USLUER Kendal YALÇIN Tansu YAMAZHAN Hadi YAŞA Zerrin YULUĞKURAL İÇİNDEKİLER 6 Bilmsel Program Sözlü Sunumlar 16 Poster Sunumları 36 -4- Önsöz 13. Ulusal Viral Hepatit Kongresinin değerli katılımcıları; Kongre Yürütme ve Düzenleme Kurulu üyeleri adına sizlerle buluşmaktan büyük bir onur duymaktayız. Kongremize verdiğiniz destek için sizlere ne kadar teşekkür etsek azdır. Kongremizdeki tüm oturumlarda kendi alanında deneyimli öğretim üyelerine tüm bilgi ve deneyimlerini bizlerle paylaşacakları için sonsuz şükranlarımızı sunuyoruz. Ayrıca bilimsel düzeyi yüksek olan çalışmalarla gerek poster sunusu, gerekse sözlü sunu olarak katkı koyan genç araştırmacı hekimlerimizi kutluyoruz. Kongremizin bilimsel açıdan başarılı olması ve bir bilim ziyafeti şeklinde geçmesi en büyük dileğimizdir. Saygılarımla, Prof. Dr. Fehmi TABAK Kongre Başkanı VHSD Başkanı -5- BİLİMSEL PROGRAM -6- -7- -8- -9- -10- -11- -12- -13- -14- -15- SÖZLÜ SUNUMLAR -16- SS-01 Türk ve Suriyeli Mülteci Gebelerde HBsAg Sıklığı, Aşılama Öncesi ve Sonrası Farklılıkların Araştırılması ve Sonuçlarımızın Ülkemizden Yapılmış Diğer Çalışmalarla Karşılaştırılması İnci Ayşe1, Yıldırım Doğukan2, Seçkin Kerem Doğa2, Gedikbaşı Ali3 1 Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji, İstanbul 2 Kanuni Sultan Süleyman Eğitim Ve Araştırma Hastanesi Kadın doğum Kliniği 3 Kanuni Sultan Süleyman Eğitim Ve Araştırma Hastanesi Perinatoloji Bilim Dalı Kronik HBV infeksiyonu olan annenin perinatal dönemde bu infeksiyonu bebeğine bulaştırma riski bulunmaktadır,bu dönemde kazanılan HBV infeksiyonu yüksek oranda kronikleşmektedir ve gebelerde hepatite yönelik tarama testlerinin yapılması oldukça önemli bir konudur.Dünyada görülen savaşlar sağlık sorunlarını arttıran durumlardır. Suriye’de yaşanan çatışmalar, bu insanların ülkelerini terk ederek, Türkiye ve diğer ülkelere sığınmalarına sebep olmuştur. Suriyede HBV genel prevalansı % 5.62 olduğu bildirilmiştir. Aşı Türkiye’de ilk defa 1998 yılında GBP içinde yer almışken Suriye’de ise 1991yılında aşı programı içinde yer aldığı belirlenmiştir(1-5).Bu çalışmada hastanemizde doğum yapmış olan Türk ve Suriyeli mülteci gebelerde HBsAg sıklığı, aşılama öncesi ve sonrası farklılıkların araştırılması, bu verilerin ülkemizden yapılmış çalışmalarla karşılaştırılması ve son dönemlerde oldukça sık karşılaşmaya başladığımız bu hasta grubunun takibinde ilgili hekimlere faydalı olabilmesi ile birlikte amaçlanmıştır. Hastalar Türk ve Suriyeli gebeler olarak iki gruba ayrıldı. Ayrıca hepatit B aşısının aşılama programına dahil edildiği tarihler göz önüne alınarak Suriyeli gebeler 1991 ve sonrasında doğan;1990 ve öncesinde doğan, Türk gebelerde 1998 ve sonrası doğan, 1997 ve öncesi doğanlar olarak gruplara ayrıldı. Bu çalışmaya 2158’si Suriyeli ve 2028 ’i Türk olmak üzere toplam 4186 gebe alındı. Tüm gebeler değerlendirildiğinde toplamda HBsAg sıklığının % 1.4 olduğu belirlenirken, Türk Gebelerde HBsAg sıklığı %1.8, Suriyeli gebelerde ise HBsAg sıklığının ise %1.1, olduğu belirlendi(Tablo 1)Yaş dağılımına bakıldığında Türk gebelerde aşı sonrası doğan gebe sayısı 30 olup bu gebelerden bir tanesinde HBsAg pozitifliği saptanırken, Suriyeli gebelerden aşı sonrası doğan gebe sayısının 958 olduğu ve bu gebelerin 10’unda HBsAg pozitifliği olduğu görüldü.(Tablo 2).Ülkemizden konuyla ilgili yapılmış bazı çalışmalara bakıldığında oranlar bölgesel olarak farklılıklar göstermektedir(Tablo 3)(6-21).Sonuç olarak Suriyeli mülteci sayısının giderek artması da göz önüne alındığında; hem mülteci hem de yerel toplumundaki gebelerin hepatit sıklığının bilinmesinin, doğacak bebekleri korumak amacıyla doğum sonrası yapılacak aşı ve immünglobulin gibi girişimleri planlamak ve bu virüslerin yol açacağı morbidite ve mortaliteyi azaltabilmek açısından önemli olduğunu düşünmekteyiz. Türk ve Suriyeli Gebelerin HBsAg Pozitiflik oranları Türk gebeler (2028) Suriyeli gebeler (2158) toplam (4186) HBsAg Pozitif 36(%1.8) 24(%1.1) 60(%1.4) HBsAg negatif 1992(%98.1) 2134(%98.9) 4126(%98.6) Türk ve Suriyeli Gebelerin aşılama öncesi ve sonrası HBsAg Pozitiflik oranları TÜRK GEBELER SURİYELİ GEBELER 1998 ve sonrasında doğanlar 1997 ve öncesi doğanlar Toplam 1991 ve sonrasında doğanlar 1990 ve öncesi doğanlar Toplam Toplam 29 1999 2028 948 1210 2158 HBsAg Pozitif 1 35 36 10 14 24 Tablo sayısı kısıtlı olduğundan tablo 3 ve kaynaklar bölümü eklenememiştir. -17- SS-02 Kronik hepatit C’li hastalar artık daha yaşlı ve daha ciddi karaciğer hastalığı ile kliniğe başvuruyor İliaz Raim1, Yüce Tuba2, Torun Sinan2, Çavuş Bilger1, Güllüoğlu Mine3, Bozacı Mürüvvet4, Karaca Çetin1, Akyüz Filiz1, Demir Kadir1, Beşışık Fatih1, Kaymakoğlu Sabahattin1 1 İstanbul Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji Bilim Dalı, İstanbul 2 İstanbul Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, İstanbul 3 İstanbul Tıp Fakültesi, Patoloji Ana Bilim Dalı, İstanbul 4 İstanbul Tıp Fakültesi, Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı, İstanbul Hepatit C enfeksiyonu tedavisinde baş döndüren hızda gelişmelerin olduğu son yıllarda, hastaların kliniklere daha ileri evre karaciğer hastalığı ve komplikasyonlarıyla başvurmaya başladıkları dikkati çekmektedir. Bu çalışmada, kronik hepatit C’li hastaların yıllar içerisinde değişen epidemiyolojik ve klinik özelliklerinin araştırılması amaçlanmıştır. Ocak 1996-Ocak 2000 (Grup 1) ve Ocak 2011-Ocak 2015 (Grup 2) tarihleri arasında bir dekad arayla dörder yıllık 2 periyodda ilk kez kliniğimize başvuran kronik hepatit C’li hastalar retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların başvuru anındaki demografik ve klinik özellikleri kaydedilerek iki grup arasında kıyaslama yapıldı. Çalışmaya grup 1 için 140 ve grup 2 için 173 hasta olmak üzere toplam 313 hasta dahil edildi. Birinci ve 2. gruplar arasında cinsiyet dağılımı benzerdi (p=0,54). Grup 2, grup 1’e kıyasla daha yaşlıydı (45 vs 49yıl, p=0,01). Grup 1’deki hastaların başvuru sırasında %19,8’i tedavi deneyimli iken grup 2’de bu oran %35,5 olarak saptandı (p=0,01). Grup 1’de kronik B hepatiti koenfeksiyonu %1,5 iken grup 2’de %3,3 olduğu tespit edildi (p=0,35). Grup 2’de başvuran hastaların eskiden başvuranlara kıyasla daha yüksek oranda sirotik olduğu tespit edildi (%44,5 vs %18,6, p<0,001). Sirotik olan hastalar, son dönemde (grup 2) kliniğimize daha yüksek oranda dekompansasyon ile başvurmuşlardı (%20 vs %42,9, p= 0,04). Grup 2’de başvuru sırasında hepatosellülerkarsinom varlığı grup 1’den anlamlı olarak yüksek saptandı (%12,8 vs %3,6, p=0,004). Bu çalışmanın sonuçları son yıllarda kronik hepatit C’li hastaların hastanelere daha ileri evrelerde ve karaciğer hastalığının komplikasyonları ile başvurduğunu ortaya koymaktadır. Hastaların daha erken evrelerde tanınabilmesi, ancak risk gruplarına yönelik geniş tarama programları ile mümkün olabilecektir. -18- SS-03 Universal HBV aşılamasının ve catchup HBV aşılamasının etkinliğinin stajyer Sağlık Meslek Lisesi öğrencileri boyutunda irdelenmesi Tosun Selma1, Sayın Selda2 1 İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği 2 İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Hizmet İçi Eğitim Birimi- Eğitim hemşiresi Amaç: Bu çalışmanın amacı ülkemizde 1998 yılında başlanan universal HBV aşılaması kapsamında aşılanmış olan 1998 ve 1999 doğumlu öğrencilerin günümüzdeki HBV prevalansının ve yapılan HBV aşılamasının etkinliğinin değerlendirilmesidir. Yöntem: İzmir il merkezi ve ilçelerindeki Sağlık Meslek Liselerinden (SML) hastanemize staj için gelen ve 1998 -1999 doğumlu olan öğrencilere öncelikle bir anket uygulanarak HBV aşılaması hakkındaki bilgi düzeyleri belirlenmiş, ardından eğitimler verilmiş ve HBV ile karşılaşma durumları EIA yöntemiyle değerlendirilmiştir. Bulgular: Çalışmaya yaşları 17 ve 18 arasında olan, 64’ü erkek, 157’si kız toplam 234 öğrenci katılmıştır. Hiçbir öğrencide HBsAg ve antiHBcIgG pozitifliği saptanmamıştır. AntiHBstitreleri açısından değerlendirildiklerinde 29 öğrencinin (%12)<10 IU/mL, 34 öğrencinin (%145) 10-50 IU/mL arası, 32 kişinin (%14) 51-99 IU/mL, 139 kişinin (%59) >100 IU/mL olduğu belirlenmiştir. Tartışma: Hepatit B aşıları sağlık çalışanına uygulanması gereken aşılar arasında yer almaktadır. Çalışma grubunda yer alan stajyer SML öğrencileri ülkemizdeki universal HBV aşılamasının başladığı 1998 yılı ve 1999 yılında doğmuş olan, bunun yanı sıra 2005-2006 yılındaki catchup HBV aşılama kampanyası sırasında da tekrar aşılanmış olan çocuklardır. Öğrencilerin tümünde HBsAg ve antiHBcIgG göstergelerinin negatif olmasının da bu uygulamayla ilişkili olduğu düşünülmüştür. AntiHBs pozitifliği açısından yapılan değerlendirmede ise öğrencilerin 205’inde (%88) antiHBstitreleri koruyucu düzeyin üzerinde >10 IU/mL olarak saptanmıştır. AntiHBstitreleri<10 IU/mL olan toplam 29 öğrenciye tek doz rapel yapıldıktan 1 ay sonra hepsinde yüksek titredeantiHBs pozitifliği geliştiği saptanmıştır. Sonuç olarak universal HBV aşılamasının HBV ile savaşımda son derece etkili olduğu ve doğumda aşılama yapılan ve daha sonra catchup kampanya sırasında tekrar aşılanmış olan öğrencilerde anlamlı derecede koruyuculuk sağladığı belirlenmiştir. -19- SS-04 Hemodiyaliz hastalarında gizli hepatit B ve gizli hepatit C enfeksiyonunun polimeraz zincir reaksiyonu ile araştırılması Zanapalıoğlu Gazel Özlem, Dumlu Rıdvan Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Enfeksiyon hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Çanakkale Hemodiyaliz hastaları parenteral yolla bulaşan hepatit virüsleri için risk altındadırlar. Serumda HBsAg yokluğunda tespit edilen HBV – DNA varlığına gizli hepatit B enfeksiyonu denilirken, serumda anti – HCV ve HCV – RNA yokluğunda periferik kandaki mononükleer hücrelerde HCV – RNA varlığına gizli hepatit C enfeksiyonu denilmektedir. Amaç: Bu çalışmada hemodiyaliz hastalarında polimeraz zincir reaksiyonu yöntemiyle gizli hepatit B enfeksiyonu ve gizli hepatit C enfeksiyonu varlığı araştırılması amaçlanmıştır. Yöntem-Bulgular : Çalışmaya dahil edilen alaninaminotransferaz (ALT) seviyeleri normal olan 100 hemodiyaliz hastasının demografik verileri, böbrek yetmezlik nedenleri, hemodiyalize giriş yolu, hemodiyaliz süresi, ALT seviyesi, hepatit göstergeleri mevcut dosyalarından çalışma takip formuna kaydedildi. Serumda anti – HBcIgGenzymlinkedimmunosorbentassay (ELISA) (Architecht, Abbott) ile test edildi. Serum HBV – DNA, HCV – RNA ve PKMNH’de HCV – RNA ‘gerçek zamanlı’ polimeraz zincir reaksiyonu yöntemi ile araştırıldı. %27 hastada anti – HBcIgG pozitifliği saptanırken izole anti –HBcIgG pozitifliğine rastlanmadı. %4 hastada serumda HBV – DNA pozitifliği ile gizli HBV enfeksiyonu tespit edildi ve bu hastaların hepatit göstergelerinden yalnızca anti –HBs’nin pozitif olduğu gözlendi. Hastaların hiçbirinde serumda ve PKMNH’de HCV – RNA pozitifliği yoktu dolayısıyla gizli HCV enfeksiyonu saptanamadı. Sonuç: Hemodiyaliz hastalarında gizli HBV enfeksiyonu varlığının düşük sıklıkla olsa da görülebileceği saptanmıştır. HBV bulaşını önlemek için sadece serolojik testlerle virus varlığının araştırılmasının yeterli olmayacağı, dolayısıyla ‘gerçek zamanlı ’ polimeraz zincir reaksiyonu gibi duyarlılığı daha yüksek testlerle bu hastaların taranmasının uygun olabileceği düşünülmüştür. Gizli HBV enfeksiyonu saptanan hastaların genel özellikleri Hastalar Yaş Cinsiyet HD yolu HD HD süresi günü(haftada) (ay) ALT (42) 33 E AVF 3 59 13 (58) 61 E AVF 3 112 10 (98) 67 K AVF 2 93 8 (100) 67 E AVF 3 27 8 Gizli HBV enfeksiyonu saptanan hastaların genel özellikleri Hastalar HBsAg Anti –HBs Anti – HBcIgG HBV - DNA (42) Negatif 1000 mIU/ml Negatif 61.4 IU/ml (58) Negatif 270 mIU/ml Negatif 56.9 IU/ml (98) Negatif 220 mIU/ml Negatif 60 IU/ml (100) Negatif 21 mIU/ml Negatif 48.6 IU/ml -20- SS-05 Kronik hepatit B hastalarında ABO ve Rh kan grupları ile karaciğer fibrozis şiddeti ve siroz varlığı ile ilişkisinin irdelenmesi Hakyemez İsmail Necati, Durdu Bülent, Bolukçu Sibel, Aslan Turan Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı, İstanbul Kronik hepatit B (KHB) etkili aşı ile önlenebilir olmasına ve güçlü antiviral tedavilere rağmen tüm dünyada önemli bir halk sağlığı sorunu olmaya devam etmektedir. Kronik viral hepatitler ile ABO kan grupları arasındaki ilişkiyi gösteren bazı çalışmalar literatürde mevcuttur. Ancak, kan grupları ile şiddetli karaciğer fibrozisi ilişkili çalışmalar hepatit C infeksiyonu ile sınırlı olmak üzere çok azdır. Bu çalışmada, ABO ve Rh kan gruplarının KHB’de prevalansını saptamayı, fibrozis şiddeti ve siroz varlığı ile ilişkisini irdelemeyi amaçladık. Çalışmamız Bezmialem Vakıf Üniversitesi (BVU) Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği’nde KHB tanısı ile izlenen hastalarda retrospektif olarak gerçekleştirilmiştir. Yaş, cinsiyet, ABO-RH kan grubu ve fibroz skoruna ait hasta verileri kaydedilmiştir. Fibroz derecesi (F0-2: fibroz yok/hafif ve F3-6: önemli fibroz) ve siroz varlığı (F0-4: siroz yok, F5-6: siroz) açısından biyopsi yapılan olgular gruplandırılmıştır. Çalışmaya alınan 674 olgunun 401’i (%59,5) erkek idi. Yaşların medianı 40 (17,86) idi. Karaciğer biyopsisi uygulanan 171 (%25,4) olgunun 25 (%3,7)’i fibroz >=5 olup karaciğer sirozu kabul edilmiştir. KHB olgularının AB0-Rh kan grubu dağılımı hastanemiz kan bağışçıları verileri ile benzer saptanmıştır (p=0.152). Önemli karaciğer fibrozu ve siroz olan KHB olgularının ABO kan grubu antijenine göre değerlendirildiğinde 0 kan grubu olanlarda diğer kan grubu antijenlerine kıyasla anlamlı sıklıkta önemli karaciğer fibrozu ve siroz saptandı (p=0.008, p=0.007). Rh antijeni açısından değerlendirildiğinde ise Rh antijeni pozitif olanlarda daha sık siroz geliştiği dikkati çekmiştir (p=0.037) ABO kan grupları çeşitli hastalıklara karşı konak faktörü olarak duyarlılıkta azalma ve artmaya yol açabilir. O kan grubu karaciğer fibrozisini öngörmede bağımsız bir genetik risk faktörü olarak rol üstlenebilir. Literatürde hepatit B ve C üzerine yapılan çalışmalarda başta O kan grubu olmak üzere, non-O kan grupları ile de ilişkilendirilmiştir. Çalışmamız O kan grubu ile Rh antijeni pozitif olguların KHB’de şiddetli karaciğer fibrozisi ve siroza gidişte konak genetik risk faktörü olabileceğini düşündürmektedir. -21- Tablo 1: KHB vakaları ve BVU hastanesi kan bağışcıları arasında kan gruplarının dağılımı Kan grupları KHB olguları n (%) BVU kan bağışçıları n (%) A Rh + 244 (36,2) 2305 (38,2) O Rh + 218 (32,3) 1746 (28,9) B Rh + 89 (13,2) 744 (12,3) AB Rh + 48 (7,1) 397 (6,6) A Rh - 23 (3,4) 319 (5,3) O Rh - 30 (4,5) 249 (4,1) B Rh - 12 (1,8) 162 (2,7) AB Rh - 10 (1,5) 119 (1,9) Toplam 674 (100) 6041 (100) Tablo 2: ABO-Rh kan grupları ile fibroz şiddeti ve siroz varlığı arasındaki ilişki Parametreler Fibroz şiddeti Siroz varlığı F0-2 n (%) F3-6 n (%) p değeri F0-4 n (%) F5-6 n (%) p değeri A kan grubu 41 (23.8) 14 (8.1) 0.209 50 (29.1) 5 (2.9) 0.292 O kan grubu 45 (26.2) 33 (19.2) *0.008 59 (34.3) 18 (10.5) *0.007 B kan grubu 19 (11) 6 (3.5) 0.355 23 (13.4) 2 (1.2) 0.548 AB kan grubu 12 (7) 2 (1.2) 0.138 14 (8.1) 0 (0) 0.257 Rh pozitifliği 109 (63.4) 46 (26.7) 0.051 135 (78.5) 19 (11) *0.037 -22- SS-06 Van yöresinde yaşayan kronik hapatit B hastalarında genotip/subgenotip analizi ve polimeraz/s gen mutasyonlarının değerlendirilmesi Yakan Ümit1, Sünnetçioğlu Mahmut1, Sayan Murat2, Baran Ali İrfan1, Karahocagil Mustafa Kasım1 1 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji AD, Van 2 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Merkez Laboratuvarı, PCR Ünitesi, Kocaeli Amaç: Hepatit B virüsünün (HBV) yapısında oluşan %8 ve üzeri değişiklikler sonucu A’dan J’ye kadar 10 ayrı genotipi tanımlanmıştır. D genotipinin 9 adet subgenotipi bulunmaktadır. HBV genomu uzun sarmal üzerinde 4 adet açık okuma bölgesi (ORF) yer alır. Bunlar polimeraz, S, X ve C gen bölgeleridir. Çalışmamızda Van yöresinde yaşayan 128 KHB hastasında genotip subgenotip analizi yapılması ve aynı hastalarda polimeraz / S gen bölgesi mutasyonlarının saptaması amaçlanmıştır. İkincil olarak hastaların KHB klinik evreleri ve subgenotip dağılımları arasındaki ilişki irdelenmiştir. Gereç-Yöntem: 2014-2015 yıllarında Yüzüncü Yıl Üniversitesi Dursun Odabaş Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları polikliniğine başvuran ve HBV DNA 100 IU/mL’nin üzerinde olan 128 KHB hastası çalışmamıza dahil edildi. HBV polimeraz geni dizilenerek HBV genotip, subgenotip, polimeraz ve S gen mutasyonları tespit edildi. Bulgular: : 128 KHB hastasının tamamında genotip D tespit edildi. D1 subgenotipi 108 (%84,4) hastada, D2 14 (%10,9) ve D3 6 (%4,7) hastada saptandı. KHB klinik evreleri ve subgenotip dağılımı arasında anlamlı bir ilişki saptanmadı (p>0,05). Polimeraz gen mutasyonuna bağlı ilaç direnci mutasyonları 40 hastada saptandı, bu hastalrdan 13’ü tedavi almaktaydı (tablo:1). S gen mutasyonuna bağlı HBsAg kaçak mutasyonları 47 hastada saptandı (tablo:2). Tartışma: Çalışmamızda hastaların tamamında D genotipi ve sıklıkla D1 subgenotipi tespit edilmiştir. Bu sonuç ülkemizde yapılan çalışmalarla uyumlu olarak değerlendirilmiştir. Polimeraz gen mutasyonlarının gerek naif gerekse tedavi alan hastalarda ortaya çıkması KHB tedavi öncesi ilaç direnci mutasyon tespitini gerekli kılmaktadır. Sonuç: Bölgemiz genotip ve subgenotip sonuçları komşu ülkeler ve ülkemiz sonuçları ile benzer şekilde tespit edimiştir. Polimeraz gen mutasyonlarının KHB hastalarının tedavi öncesi ve takibinde saptanması gerekmektedir. S gen mutasyonlarının hastalarda tanı testi kaçağından HBIg direncine kadar farklı şekillerde karşımıza çıkabileceğinin unutulmaması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır Tablo 1: Tablo 2: HBV polimeraz geni mutasyonları ve bu mutasyonların klinik önemi HBV S geninde ortaya çıkan HBsAg kaçış mutasyonları -23- SS-07 Farklı Antiviral Tedavi Almakta Olan Kronik Hepatit B Olgularında Antivirallerin Histopatolojik Düzelmeye Etkilerinin Karşılaştırılması Şahin Ahmet1, Namıduru Mustafa1, Sarı İbrahim2, Balkan Ayhan3, Karaoğlan İlkay1, Boşnak Vuslat Keçik1, Gülşen Murat Taner3 1 Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı, Gaziantep 2 Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Ana Bilim Dalı, Gaziantep 3 Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji Bilim Dalı, Gaziantep Giriş ve Amaç: Kronik hepatit B, dünyada ve ülkemizde siroz ve hepatosellüler karsinomun en önemli sebeplerindendir. Kronik hepatit B tedavisinde nükleotid ve nükleozid analoglarının kullanılmaya başlanmasıyla biyokimyasal, virolojik ve histopatolojik yanıtlarda artışlar sağlanmıştır. Ancak ülkemizde bu konuyla ilgili yapılmış çalışma sınırlıdır. Bu tez çalışmasında en az üç yıl antiviral tedavi alan kronik hepatit B’ li olgularda histopatolojik bulgularındaki değişiklikler, tedavi öncesi ile karşılaştırıldı. Yöntem: Çalışma Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji ve Gastroenteroloji polikliniklerinde Mart 2015-Mart 2016 tarihleri arasında yürütüldü. Çalışmaya 18-70 yaşında, en az 3 yıl oral antiviral tedavi alan kronik hepatit B’ li 79 olgu alındı. Hastalar lamivudin, entekavir ve tenofovir alanlar olarak 3 gruba ayrıldı, kontrol karaciğer biyopsileri yapıldı. Demografik özellikleri ve tedaviye yanıtları değerlendirildi. Histopatolojik değerlendirmede Modifiye Knodell skorlama sistemi kullanıldı. Olguların ilk ve son karaciğer biyopsileri aynı patolog tarafından değerlendirildi. Bulgular: Kronik hepatit B’ li 79 hastanın 28 (%35,4)’ i kadın, 51 (%64,6)’ i erkekti. Olguların yaş ortalaması 40,93 (20-70) idi. Hastaların 23 (%29,1)’ ü lamivudin, 21(%26,6)’ i entekavir, 35(%44,3)’i tenofovir alıyordu. Üç farklı antiviral tedavi alan gruplardaki tedavi başlangıcındaki biyokimyasal, virolojik ve histopatolojik bulgular ile tedavisi en az üç yıldır veya daha fazla süren olguların kontrol biyokimyasal, virolojik ve histopatolojik bulguları karşılaştırıldı (Tablo 1). Kontrol biyopsilerde fibrozis yanıtı için entekavir-tenofovir arasında anlamlı farklılık saptanmadı. Entekavirlamivudin ve tenofovir-lamivudin arasında anlamlı farklılık saptandı (sırasıyla p=0.01 ve p=0.005) (Tablo 2). Sonuç: Bu çalışmada oral antiviral tedavi kullanan hastalarda histopatolojik iyileşme (histolojik aktivite indeksi ve fibroziste gerileme) saptandı. Antiviral alan hastalarda lamivudin, entekavir ve tenofovir gruplarında tedavi öncesi ve kontrol HAİ’ de anlamlı farklılık saptandı (sırasıyla p=0,011, p=0,002, p=0,001). Fibrozis değişikliği için ise lamivudin ve tenofovir gruplarında tedavi öncesi ve kontrolde anlamlı farklılık (sırasıyla p=0,033, p=0,001) varken entekavir grubunda görülmedi (p=0,090). -24- Tablo 1: Hasta özellikleri ve tedavi yanıtları Hasta özellikleri Toplam (n:79) Antiviral alma süresi (yıl) 5,13 (±1,21) Yaş 40,91(±10,90) Tedavi öncesi HBV DNA IU/ml 99275015,7 (±217489661) Kontrol HBV DNA IU/ml 4390,94 (±22436,75) Tedavi öncesi ALT U/L 98,39 (±137,00) Kontrol ALT U/L 38,27 (±22,38) Tedavi öncesi HAİ 4,98 (±2,16) Kontrol HAİ 2,92 (±1,33) Tedavi öncesi fibrozis 2,97 (±1,15) Kontrol fibrozis 2,30 (±1,02) Tablo 2: Tedavi gruplarının fibrozis değişikliği açısından karşılaştırılması Gruplar p değeri Entekavir-tenofovir 0,957 Entekavir-lamivudin 0,010 Tenofovir-lamivudin 0,005 -25- SS-08 Entekavir Tedavisi ile Parsiyel Virolojik Yanıt Sağlanan Kronik Hepatit B Hastalarımızın Değerlendirilmesi Altun Demircan Şerife, Ataman Hatipoğlu Çiğdem, Bulut Cemal, Kaya Kılıç Esra, Kınıklı Sami, Demiröz Ali Pekcan Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji, Ankara Giriş: Entekavir, yüksek genetik bariyere sahip potent bir antiviral ajan olarak yıllardır Kronik hepatit B (KHB) tedavisinde kullanılmaktadır. Bu çalışmada parsiyel virolojik yanıt (PVY) gelişen entekavir kullanan hastaların değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya 01.07.2007 ile 01.02.2016 tarihleri arasında kliniğimizde entekavir tedavisi başlanan KHB hastaları alındı. Hastalar 3 aylık aralıklarla HBV-DNA ve biyokimyasal testler yönünden takip edildi. PVY, tedavinin 48. haftasında HBVDNA seviyesinde başlangıç seviyesine göre 1 log’dan fazla düşme görülmesine rağmen HBV-DNA’nın hala pozitif saptanması olarak tanımlandı. PVY görülen hastalar uyum açısından sorgulandı. Tedavi uyumu tam olduğu düşünülen hastalar 6 ay daha takip edildi. HBV-DNA seviyesi düşerek devam edenlerde aynı tedaviye devam edilirken, bu sürede 1 log’ dan fazla artış olanlarda tenofovir tedavisine geçildi. Bulgular: Çalışma döneminde 168 hastaya entekavir tedavisi başlandı. Bu hastalardan 29’unda (%17) PVY görüldü. Takibe gelmeyen 4 hasta çalışma dışı bırakıldı. Çalışmaya alınan 25 hastanın 13’ü kadın, 12’si erkekti. Median HBV-DNA seviyesi 329 IU/ml (min:21-max:8x105) idi. Takip boyunca hastaların 11’inde tenofovir tedavisine geçildi. Kalan 14 hastadan birinci yılını yeni tamamlayan 3’ünde takiplere devam edilmektedir. Geriye kalan 11 hastadan 2’sinde tedavinin 18 ayında diğerlerinde ise 24. ayında HBV-DNA negatif saptandı. Hiçbir hastada direnç gelişmedi. PVY görülen hastaların tedavi başlangıcındaki HBV-DNA değerleri daha yüksekti (p<0.05). Tenofovir tedavisine geçilen hastalarda, tedavi değişikliği yapılmayan gruba göre başlangıç HBV-DNA seviyesinin daha yüksek olduğu ama bu farkın istatistiksel olarak anlamlı olmadığı görüldü (p>0.05). Sonuç: Entekavir tedavisi uzun dönemde viral yükün tam olarak baskılanmasında etkili olarak görülmektedir. Tedavi başlangıcındaki viral yükü yüksek olanlarda kalıcı viral yanıtın daha geç görülebileceği akılda tutulmalıdır. -26- SS-09 Paraoksonaz-1 ve İnterlökin 28B Gen Polimorfizminin Hepatit C Virüs Enfeksiyonunun Seyrine Etkisinin Araştırılması Güven Emre1, Gül Hanefi Cem1, Artuk Cumhur1, Öztuna Ali2, Kozan Salih2, Tunca Yusuf2, Beşirbellioğlu Bülent Ahmet1 1 GATA Enfeksiyon Hast. AD. Etlik/Ankara 2 GATA Genetik. AD. Etlik/Ankara Amaç: Bu çalışmada IL28B ile PON1 enzimine ait gen polimorfizmlerinin HCV enfeksiyonu üzerindeki etkisi incelenmiştir. IL28B gen bölgesinde lokalize rs12979860 ve rs8099917, PON1 enzimine ait gen bölgesinde ise rs854560 (55. bölge) ve rs662 (192. bölge) polimorfizmleri saptanmıştır. HCV enfeksiyonu bulunan hastalardaki değiştirilemez faktörlerden olan PON1 ve IL28B gen polimorfizmleri ile spontan iyileşen ve kronikleşen hastalar arasındaki ilişkiyi inceleyerek, tedavi edilmeksizin iyileşme üzerine bu polimorfizmlerin etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Gereç-Yöntem: Çalışmamıza spontan iyileşen 36 ve kronikleşen 48 hasta dahil edilmiştir. Araştırma tutum belirleme çalışması olarak planlandı. Alınan kan örneklerinden “spincolumn” yöntemi ile deoksiribonükleik asit (DNA) izolasyonu yapıldı. IL28B ve PON1 gen polimorfizmleri ilgili 4 gen bölgesindeki polimorfizmlergenotiplendirme kiti ile saptandı. Bulgular: PON1 polimorfizm analizleri sonucu; Spontanklirenslilerde, 55. pozisyonda MM genotipi 12 (%33,33), LM genotipi 16 (%44,44), LL genotipi 8 (%22,22) (p<0,05). 192. pozisyonda ise QQ genotipi 20 (%55,55), QR genotipi 11 (%30,55) ve RR genotipi ise 5 (%13,89) olarak belirlendi (p>0,05). IL28B gen bölgesinin rs12979860 polimorfizmindespontanklirenslilerin 19’u (%52,78) CC genotipi ile, rs8099917 polimorfizminde ise 23’ü (%63,89) TT genotipi ile daha fazla saptandı. M/L55 ve kombine polimorfizmlerde (LL/QR, MM/RR, MM/QR) kronik HCV ve spontanklirens arasındaki ilişki istatiksel olarak anlamlı saptandı (p<0,05), Q/R192 polimorfizminde ise anlamlı fark bulunamadı (p>0,05). Sonuç: PON1 için M/L55 polimorfizminin MM genotipi ya da MM/RR ve MM/QR kombine genotipleri olması ve İL28B rs12979860 polimorfizminde CC genotipinin olması HCV’li hastalarda spontanklirens gelişme ihtimalini arttırdığını saptadık. Bu polimorfizmler HCV enfeksiyonlu hastalarda tedavi başlama kararının alınmasını kolaylaştırarak gereksiz tedavi kullanımının önüne geçecektir.. -27- SS-10 Pegile-İnterferon /Ribavirin İle Birlikte Telaprevir Veya Boseprevir Tedavisi Alan Genotip 1 Kronik Hepatit C Hastalarında Klinik Çalışmalarla Uyumlu Sonuçlar: Gerçek Yaşam Kohortu Erayman İbrahim, Kandemir Bahar, Bulut Rukiyye, Bitirgen Mehmet Necmeddin Erbakan Üniversitesi MeramTıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Kronik HCV infeksiyonunun tedavisinde uzun yıllar kullanılan standart İnterferon (İFN), Pegile İnterferon (PEGİFN) ve PEG-İFN / ribavirin kombinasyon tedavileri ile başarılı sonuçlar alınamamış, genotip 1 hastalarda kombinasyon tedavisinde başarı oranı % 50’lerde kalmıştır. Telaprevir ve Boseprevir gibi Hepatit C virus NS3/ NS4A proteaz inhibitörleriyle kombine PEG-İFN/RBV üçlü tedavilerinde ise başarılı sonuçlar bildirildi. Bu çalışmada daha önce kombinasyon tedavisi sonrası relaps olan veya primer cevapsız Genotip 1 Kronik Hepatit C (KHC) hastalarında PEG-İNF/RBV ile birlikte telaprevir veya boseprevir üçlü tedavi alan hastalarda virolojik cevap oranları; yaş, fibrozis skoru ve siroz durumunda alt grup analizleri, biyokimyasal parametreler ve literatürde belirtilen yan etkilerin değerlendirilmesi amaçlandı. Çalışma Necmeddin Erbakan Üniversitesi (NEÜ) Meram tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji kliniğince üçlü tedavi önerilen ve kabul eden hastaların tedavi sonuçlarının değerlendirildiği retrospektif kohort çalışmadır. Çalışmada 12 kadın (%52), 11 erkek toplam 23 hasta değerlendirildi.Hastaların %69’u relaps ve %31’i primer cevapsız olgulardı. Hastaların %14’ünde fibrozis skoru 1-2; % 86’sında fibrozis 3-5, % 57 hasta sirozlu ve 1 hastaya kontrendikasyon nedeni ile karaciğer biyopsisi yapılmadı. Hastaların 21’i telaprevirli (%91), 2 tanesi ise (%9) boseprevirli kombinasyon ile tedavi edildi.Hızlı virolojik cevap, erken virolojik cevap ve kalıcı virolojik cevap oranları sırasıyla % 96, % 91 ve % 82 olarak saptandı.Tedavi süresince halsizlik (% 96) ve anemi (%65) en sık saptanan yan etkiler oldu. -28- SS-11 Tedavisi Zor Hasta Grubunda Daklatasvir+Asuneprevir; Erken Erişim Programı, Türkiye Deneyimi Köklü Seyfettin1, Akarca Ulus2, Köksal İftihar3, Balkan Ayhan4, Güner Rahmet5, Demirezer Aylin6, Şahin Memduh7, Akhan Sıla8, İliaz Raim9, Özaras Reşat10, İdilman Ramazan11 1 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji Bilim Dalı, Ankara 2 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji Bilim Dalı, İzmir 3 Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı, Trabzon 4 Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji Bilim Dalı, Gaziantep 5 Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi, Atatürk Eğitim ve Araştıma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı, Ankara 6 Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Gastroenteroloji Kliniği, Ankara 7 Mersin Devlet Hastanesi, Gastroenteroloji Kliniği, Mersin 8 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı, Kocaeli 9 İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji Bilim Dalı, İstanbul 10 İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı, İstanbul 11 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji Bilim Dalı, Ankara Giriş: Ülkemizde hepatit C virüs genotip 1b hakim genotipdir. Daklatasvir (pangenotipik NS5A inhibitörü) ve asuneprevir (HCV NS3 proteaz inhibitörü) kombinasyon tedavisi, genotip 1b kronik hepatit C virüs enfeksiyonunun tedavisi için onaylanmış tedavilerdendir. Erken erişim kapsamında ülkemizde bu tedavinin başlanmış olduğu hastaların izlemlerinin ve tedavi sonuçlarının paylaşılması amaçlanmıştır. Hastalar ve Metod: Erken erişim programı kapsamına dahil edilmiş olan 62 hastanın birinin genotip 2a olarak belirlenmesi ve iki hastanın tedavi altında 8.hafta içerisinde eks olması nedeni ile 59 hasta üzerinden veriler analiz edilmiştir. On hasta (%16.9) tedavi naiv, tedavi deneyimli hastaların %35.6’sı (21/59) yanıtsız, %22’si (13/59) nüks ve %25.4’ü (15/59) interferon uygunsuz hasta olarak saptanmıştır. Hastaların %59.4’ü sirotik ve %55.9’u yüksek viral yüke (>800.000IU/ ml) sahip hastalardı. Hastalar 24 hafta süreyle daklatasvir 1x60mg/gün ve asuneprevir 2x100 mg/gün ile tedavi edildi. Sonuçlar: Tedavi sonu yanıt %96.6 (57/59), tedavisiz 12.hafta kalıcı virolojik yanıt (KVY12) oranı %93.2 (55/59) idi. Hastaların alt grup analizlerine göre KVY oranları tablo 1’de özetlenmiştir. Hastaların hiçbirinde ciddi yan etki saptanmadı ve herhangi bir yan etkiye bağlı tedavinin bırakılması gerekmedi. Sonuç olarak, 24 hafta daklatasvir+asuneprevirinterferonsuz tedavi rejimi, tedavisi zor hasta grubunda iyi tolere edilmiş ve yüksek düzeyde etkin bulunmuştur. -29- Tablo 1: Hastaların alt grup analizlerine göre KVY oranları Hasta populasyonu KVY 12 % (n/toplam) Siroz varlığına göre Sirotik 91.4 (32/35) Nonsirotik 95.8 (23/24) Önce ki tedavi durumuna göre Naiv 100 (10/10) Peg/RBV deneyimli 92.5 (38/41) Peg/RBV/PI deneyimli 87.5 (7/8) Viral yüke göre <800.000 IU/ml 96.1 (25/26) >800.000 IU/ml 90.9 (30/33) Böbrek fonksiyon testlerine göre Hemodiyaliz hastaları 83.3 (5/6) Normal böbrek fonksiyonlu hastalar 94.3 (50/53) -30- SS-12 Hepatit C Hastalık Yönetiminde Kanıta Dayalı Öneriler: Sistematik Literatür Taraması ve Geniş Katılımlı Uzman Panelinin 3E Girişiminde Birleşimi Akarca Ulus1, Beşışık Fatih2, Güner Rahmet3, Gürel Selim4, İdilman Ramazan5, Köksal İftihar6, Özkan Hasan5, Şimşek Halis7, Tabak Fehmi8, Alpay Yeşim9, Karakaya Fatih5, Yemişen Mücahit8, Hatemi Gülen10 1 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji Bilim Dalı, İzmir 2 İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji Bilim Dalı, İstanbul 3 Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Ankara 4 Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı, Bursa 5 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı, Ankara 6 Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Trabzon 7 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı, Ankara 8 İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, İstanbul 9 Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Balıkesir 10 İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Romatoloji Bilim Dalı, İstanbul Amaç: Hepatit C enfeksiyonunun yönetiminde kanıta dayalı önerilerin geliştirilmesi. Metodlar: Çalışma grubu Hepatit C konusunda uzman 3 Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji, 6 Gastroenteroloji uzmanı ve sistematik literatür taramasından sorumlu 3 uzman hekim ve sistematik literatür taraması metodolojisi konusunda deneyimli bir uzman hekimden oluşturuldu. Sistematik literatür taraması sonuçları ile birlikte konunun uzmanlarının görüşlerinin bir araya getirildiği, kanıta dayalı bir yöntem izlendi. Hepatit C ile ilgili öncelikli sorunlara yönelik sorular, her bir soru için literatür taramasında kullanılacak anahtar kelimeler ve hangi özelliklere sahip makalelerin analize alınacağı, analizde kullanılacak değerlendirme ölçütleri ve analiz yöntemi belirlendi. Sonuçlar: Hepatit C ile ilgili tanı / tedavi ve monitorizasyon / tedavi sonrası takip başlıkları altında sorunlara yönelik 9 soru üzerinden sistematik literatür taraması sonucunda total 3154 makale tanımlandı ve 341’i analize dahil edildi. Çalışma grubunca oluşturulan taslak öneriler, tüm Türkiye’den toplantıya katılan Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji ve Gastroenteroloji uzman hekimlerince oylandı. Ülkemizde HCV bulaşı açısından riskli olan ve taranması önerilen gruplar, hastalığın ilerleyişine etki eden, interferon bazlı ve interferonsuz tedavi rejimlerinin başarısını etkileyen faktörler ve tedavi sonrası izlemin özelliklerine dair hasta temelli yaklaşımlara ait önerileri içeren son metin oluşturuldu (Tablo 1). Bu metin katılımcı uzman hekim grubunca en az %88 oy oranıyla kabul edildi. -31- Tablo 1: Hepatit C Yönetiminde Kanıta Dayalı Öneriler Tablo 1 devam -32- SS-13 Gentamisin ile nefropati oluşturulan ratlarda telbivudin ve lamivudinin böbrek fonksiyonları üzerine etkisinin araştırılması Kader Çiğdem1, Sünbül Mustafa2, Daş Yavuz Kürşad3, Yarim Murat4, Bedir Abdulkerim5, Karaca Efe4, Çelikbilek Mehmet6 1 Bozok Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı, Yozgat 2 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı, Samsun 3 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Farmakoloji ve Toksikoloji Ana Bilim Dalı, Samsun 4 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Samsun 5 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı, Samsun 6 Bozok Üniversitesi Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji Bilim Dalı, Yozgat Nükleos(t)ide analogları (NAs), kronik Hepatit B (KHB)’nin tedavisinde viral DNA polimerazıinhibe ederek, antiviral etki gösteren ilaçlardır. NAs, böbreklerden atılmaktadır. Bu nedenle glomerülerfitrasyon hızı (GFH)’na göre doz ayarlaması gerekmektedir. Uzun sureli NA(s) tedavileri sırasında telbivudin (LdT) dışındaki NA(s) ile nefrotoksisite bildirilmektedir. Az sayıda klinik araştırmada LdT’inGFH’da anlamlı düzeyde artışa neden olduğu bildirilmiştir. Çalışmamızda deneysel olarak gentamisin ile nefrotoksisite oluşturulan ratlardaLdT ve lamivudine (LAM)’in böbrek fonksiyonları üzerinde olası etkileri araştırılmıştır. 28 adet Wistar albino ratrandomize olarak; negatif kontrol (NK), pozitif kontrol (Geç Pozitif Kontrol =GPK), LdT ve LAM grupları olmak üzere dört deney grubuna ayrıldı. LdT, LAM ve GPK gruplarında gentamisin ile nefrotoksisite oluşturuldu. Dokuzuncu günden itibaren iki gruba LdT ve LAM altı hafta süreyle verildi. LdT, LAM ve GPK gruplarındaki ratlardan 0, 8, 15, 22, 29, 36, 43 ve 50. günlerde, NK grubundaki ratlardan ise 0 ve 50. Günlerde kuyruk venlerinden kan örneği alındı. Rat serum sistatin C düzeyleri; ratsistatin C ELISA kiti kullanılarak kantitatif olarak ölçüldü. Ratlar çalışmanın 50. Gününde sakrifiye edilerek, böbrek dokuları histopatolojik olarak incelenmek üzere çıkarıldı (grafik-1). Serum sistatin C seviyeleri LdT grubu ile LAM grubu arasında (p<0.007) ve LdT grubu ile GPK grubu arasında istatistiksel olarak farklı bulundu (p<0.001) (resim-1). Bununla beraber LAM grubu ile GPK grubu arasında fark saptanmadı (p>0.05). LdT grubunda antiviral tedavinin başlangıcı olan sekizinci gün ve tedavi sonu olan 50. gün sistatin C düzeylerinde, böbrek fonksiyonlarının iyileşme düzeyi diğer gruplara göre daha iyi idi (p=0.001 ve p=0.007). Histopatolojik incelemede LdT grubunda, GPK ve LAM tedavi grubuna göre glomerular hasarın, akut tubular nekrozun ve total skorun anlamlı derecede hafif olduğu gözlendi (p<0.05). Sonuç olarak, ratlardaLdT’nin böbrek fonksiyonları üzerindeki renoprotektif etkisi, biyokimyasal ve histopatolojik olarak gösterilmiştir. Altta yatan böbrek hastalığı olan KHB hastalarında tedavi planlandığında LdT’nin bu etkisi bir avantaj olabilir. -33- Grafik 1: Çalışma diyagramı Grafik 1: Çalışma diyagramı (NK: negatif kontrol, GPK:geç pozitif kontrol, LdT: Telbivudin, LAM: lamivudin) Resim 1: Resim 1: GPK, LdT ve LAM gruplarında Sistatin C düzeyleri (GPK: geç pozitif kontrol, LdT: Telbivudin, LAM: lamivudin) -34- SS-14 Türkiye’de Hepatit B enfeksiyonlu hastalarda sağlıkla ilişkili yaşam kalitesi ve ilgili faktörlerin değerlendirilmesi: Çok merkezli çalışma Karacaer Zehra1, Çakır Banu2, Erdem Hakan3, Uğurlu Kenan4, Durmuş Gül5, İnce Nevin Koç6, Öztürk Çınar7, Batırel Ayşe8, Yılmaz Esmeray Mutlu9, Bozkurt İlkay10, Sünbül Mustafa10, Aynıoğlu Aynur11 1 Etimesgut Asker Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji, Ankara 2 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi,Halk Sağlığı Enstitüsü,Ankara 3 GATA Haydarpaşa Eğitim ve Araştırma Hastanesi,Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji, İstanbul 4 25 Aralık Devlet Hastanesi,Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji,Gaziantep 5 Şevket Yılmaz Eğitim ve Araştırma Hastanesi,Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji, Bursa 6 Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi,Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji,Düzce 7 Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Tıp Fakültesi,Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji, Rize 8 Kartal Lütfü Kırdal Eğitim ve Araştırma Hastanesi,Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji,İstanbul 9 Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi,Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji, Samsun 10 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi,Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji, Samsun 11 Atatürk Devlet Hastanesi,Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji,Zonguldak Amaç: Bu çalışmada, Türkiye’de kronik hepatit b (KHB) hastalarında sağlıkla ilişkili yaşam değerlendirilmesi ve ilişkili faktörlerin incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç-Yöntem: Bu çok merkezli çalışma 01 Ocak-15 Nisan 2015 tarihleri arasında Türkiye’de 30 ilde gerçekleştirildi. Araştırmaya toplam 57 merkez katıldı. Araştırmaya 18 yaş üstü erişkinler dahil edildi. Hastalar üç grupta incelendi. Grup 1; inaktifHBsAg taşıyıcısı, grup 2; antiviral tedavi altında olan vakalar, grup 3; antiviral tedavi altında olmayan ve inaktifHBsAg taşıyıcısı olmayan hastalardan oluşturuldu. Araştırma verileri yüzyüze görüşme yöntemi ile Genel Bilgi Formu, Short Form-36 (SF-36) ve Hepatitis B Quality of Life (HBQOL) ile toplandı. İstatistik analizlerle SİYK’ne etki eden faktörler belirlendi. Analizlerde p<0,05 değerleri istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Bulgular: Araştırmaya 4257 hasta katıldı. Hastaların 2559’i (%60,1) erkekti. Hastaların 1529 (%35,9)’u grup 1, 1721 (%40,4)’i grup 2, 1007 (%23,7)’si grup 3’te yer aldı. Hastaların ALT ortalancası 25 U/L (0-961 U/L), HBV DNA ortancası 76 IU/ml (0-19 x109 IU/ml) saptandı. Hastaların 3657’si (%85,9) HBeAg negatifti. Eğitim seviyesi (p=0,028), tedavi altında olma (p=<0,001) ve ALT düzeyi (p=0,004) ile SF-36’nın fiziksel komponenti, tedavi altında olma (p=0,012) ve ALT düzeyi (p=0,038) ile SF-36’nın mentalkomponenti arasında anlamlı ilişki saptandı. Cinsiyet (p=0,001), medeni durum (p=0,002), antiviral tedavi altında olma durumu (p=0,011), başka bir kronik hastalık varlığı (p=<0,001), takip eden hastane türü (p=<0,001), HBeAg durumu (p=<0,001), ALT düzeyi (p=0,001) toplam HBQOL skoru ile ilişkili bulundu. Tüm bu faktörlerin eş zamanlı kontrolü sağlandığında inaktif HBV hastalarında SİYK anlamlı düzeyde daha yüksek saptandı. Tartışma: HBV hastalarının yaşam kalitesi literatür verilerine ve klinik gözlemlere kıyasla beklenenden daha yüksek bulunmuştur. Hasta grubunda yaşam kalitesi çok sayıda kişisel ve hastalık ile ilişkili faktörle ilişkili saptanmıştır. SİYK’nin temel belirleyicilerinin saptanması ve değiştirilebilir risk faktörlerine müdahale edilmesi temelli sağlık politikaları ile SİYK’ni arttırmak mümkündür. Sonuç: KHB hastalarında, hastalığın aktifleşmesi ile SİYK kötüleşmektedir. Antiviral tedavi kullanımı SİYK’ne katkı sağlamamaktadır. -35- POSTER SUNUMLARI -36- Viral Hepatitlerin Epidemiyolojisi -37- PS-01 01 Dört Farklı Merkezde Öğrenci Hemşirelerde Yapılan Hepatit A Seroprevalansı Çalışması Alıravcı Işıl Deniz1, Çınar Aydın Güle2, Tunca Berivan3, Yardımcı Cem4 1 Merzifon Kara Mustafa Paşa Devlet Hastanesi 2 Afyon Karahisar Devlet Hastanesi 3 Mardin Kızıltepe Devlet Hastanesi 4 Şanlıurfa Mehmet Akif İnan Eğitim ve Araştırma Hastanesi Amaç: Bu çalışma, Merzifon Kara Mustafa Paşa, Afyonkarahisar ve Mardin Kızıltepe Devlet Hastaneleri ile Şanlıurfa Mehmet Akif İnan Eğitim ve Araştırma Hastanesinde staj yapan öğrenci sağlık personellerinde yapıldı. Öğrencilerde Hepatit A antikoru IgG (Anti-HAV IgG) pozitifliği araştırılması ve bölgesel farklılıkların ortaya konması amaçlandı. Gereç-Yöntem: Bu hastanelerde 2015 yılı ekim ve kasım aylarında staj yapan, yaşları 15 ila 18 arasında değişen toplam 495 öğrenci hemşirenin Anti-HAV IgG sonuçları incelendi. Bulgular: Tüm öğrencilerin 126’sının(%25) Anti-HAV IgG’si negatif, 369(%75) öğrencinin Anti-HAV IgG’si pozitifti. Her hastane AntiHAV IgG negatifliği açısından ayrı ayrı incelendiğinde, Anti-HAV IgG negatifliği Merzifon Kara Mustafa Paşa Devlet hastanesinde çalışan öğrenci sağlık personellerinde %77, Mardin Kızıltepe Devlet Hastanesinde %10, Afyonkarahisar Devlet Hastanesinde %15, Şanlıurfa Mehmet Akif İnan Eğitim ve Araştırma Hastanesinde %12 olarak bulundu. Sonuç: Afyonkarahisar, Mardin Kızıltepe Devlet Hastaneleri ve Şanlıurfa Mehmet Akif İnan Eğitim ve Araştırma hastanesindeki Anti-HAV IgG pozitifliği benzer bulunurken, Merzifon Kara Mustafa Paşa Devlet hastanesinde Hepatit A hastalığı hiç geçirmemiş öğrencilerin sayısının fazlalığı dikkat çekti. Bu oran Türkiye ortalamasının da çok üstünde bulunarak öğrencilere hepatit A aşısı yapılması planlandı. Tablo 1: Hastanelerin Anti HAV Ig G sonuçları -38- PS-01 02 Merzifon Kara Mustafa Paşa Devlet Hastanesi Öğrenci Hemşirelerinde Yapılan Hepatit ve HIV Virüsleri Serolojileri Prevalans Çalışması Alıravcı Işıl Deniz1, Çınar Aydın Güle2, Ünlü Züleyha1, Akbulut Fatma Rüya1 1 Merzifon Kara Mustafa Paşa Devlet Hastanesi 2 Afyon Karahisar Devlet Hastanesi Amaç: Bu çalışmada, Merzifon Kara Mustafa Paşa Devlet Hastanesinde staj yapan öğrenci sağlık personellerine ait hepatit B yüzey antijeni (HBsAg), hepatit B yüzey antikoru (anti-HBs), Hepatit B Virüsü Core Antikoru (anti-HBc IgG), hepatit C antikoru (anti-HCV), Hepatit A antikoru IgG (Anti-HAV IgG) ve insan immün yetmezlik virüsü antikoru (anti-HIV) seroprevalanslarının araştırılması amaçlanmıştır. Gereç-Yöntem: Merzifon Kara Mustafa Paşa Devlet hastanesinde 2015 yılı ekim ve kasım aylarında staj yapan, yaşları 15 ila 18 arasında değişen toplam 94 öğrenci hemşirenin HBsAg, anti-HBs, anti-HBc IgG, anti-HCV, Anti-HAV IgG ve anti-HIV sonuçları retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Öğrencilerin 70’i (%74)kız, 24’ü (%26) erkek’ti. Hbs Ag, anti- HCV ve anti-HIV sonuçları tüm öğrencilerde negatif sonuçlandı. Yalnızca bir öğrencide izole anti-HBc IgG pozitifliği izlendi. Öğrencilerin%97’sinin anti-HBs sonucu pozitif geldi. Yalnızda üç öğrencinin anti-HBs sonucu negatif geldi ve bu öğrenciler de hepatit B’ye karşı aşılandı. Anti HAV IgG sonucu 72 (%77) öğrencide negatif gelirken, 22 (%23) öğrencide pozitif geldi. Sonuç: Hepatit B’ye karsı asılanmanın yaygınlasmış olmasının sonucu olarak öğrencilerin %97’sinin hepatit B aşısına bağlı olarak immün olduğu görüldü. Hiçbir öğrencide hepatit B, C ve HIV virüsüne saptanmadı. Dikkat çekici olarak öğrencilerin %77’sinin hepatit A virüs enfeksiyonu geçirmediği, Anti-HAV IgG’lerinin negatif olduğu tespit edildi. Bu sonucun Türkiye ortalamasının çok üstünde çıkması Merzifon ilçesinde sanitasyon ve kanalizasyon-alt yapı çalışmalarının Türkiye’nin çoğu ilçesinden daha iyi olmasının sonucu olarak HAV enfeksiyonları sıklığının az olmasıyla ilişkilendirildi. Bu öğrencilere Hepatit A aşısı yapılması planlandı -39- PS-01 03 Sağlık Meslek Lisesi Öğrencilerinde HBsAg, Anti-HBs, Anti-HCV, Anti-HAV IgG ve Anti-HIV Sonuçlarının Değerlendirilmesi Çınar Aydın Güle1, Alıravcı Işıl Deniz2, Arslan Eyüp3 1 Afyonkarahisar Devlet Hastanesi 2 Merzifon Kara Mustafa Paşa Devlet Hastanesi 3 Diyarbakır Selahaddin Eyyubi Devlet Hastanesi Amaç: Viral hepatitler dünyada hala önemli sağlık sorunları arasında yer almaktadır. Mesleki nedenlerle enfeksiyonun sağlık çalışanlarına bulaşma riski daha yüksektir. Parenteral bulaşan hepatit B ve hepatit C virusu sıklıkla mesleki kazalar sonucunda enfeksiyon nedeni olurken bu kazaların en sık öğrencilik ve işe yeni başlama döneminde yaşandığı bilinmektedir. Hepatit A riski ise genel olarak toplumdan daha yüksek olmamakla birlikte duyarlı birey sayısının artması enfeksiyon riskinin artmasına yol açmaktadır. Çalışmamızda sağlık meslek lisesi öğrencilerinin hepatit A, hepatit B, hepatit C virusleri ve HIV açısından taranarak seropozitiflik durumları ve bağışıklama ihtiyaçlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Çalışmamızda yaş ortalaması 16 olan 147 kız, 103 erkek öğrencide yapılan değerlendirmelerde antiHCV ve anti-HIV tüm öğrencilerde negatif olarak saptanmıştır. 1 öğrencide HBsAg pozitif (%0.4) olarak belirlenmiş, hastanın annesinde kronik viral hepatit B olduğu öğrenilmiştir. HBV DNA sonucu negatif bulunmuştur. Anti-HBs pozitifliği %87.6, anti-HAV IgG pozitifliği ise %85.6 olarak tespit edilmiştir. Anti-HBs kız öğrencilerin %87.7’sinde erkek öğrencilerin %88.3’ünde, antiHAV IgG kız öğrencilerin %87.7’sinde, erkek öğrencilerin % 70.8’inde pozitif bulunmuştur. Anti-HBs IgG pozitifliği kız ve erkek cinsiyet açısından değerlendirildiğinde aralarında anlamlı fark saptanmamıştır (p>0,05). Anti-HAV IgG açısından ise istatistiksel olarak anlamlı fark izlenmiştir (p<0,05). Sonuç: Sağlık çalışanları ve sağlık hizmetlerine yönelik eğitim alan öğrencilerin klinik uygulamalar öncesinde viral hepatit taramalarının yapılarak hepatit A ve B açısından bağışık hale gelmeleri sağlanmalıdır. -40- PS-01 04 Sağlık Çalışanlarında Hepatit A, Hepatit B, Hepatit C ve HIV Enfeksiyonu Seroprevalansı Bekçibaşı Muhammed1, Üzel Ali2 1 Bismil Devlet Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği, Diyarbakır 2 Bismil Devlet Hastanesi, İç Hastalıkları Kliniği, Diyarbakır Amaç: Kan yoluyla bulaşan enfeksiyonlar uzun yıllardan bu yana sağlık çalışanları için mesleki bir risk olarak kabul edilmiştir. Kan veya kan ürünleri ile direkt temas ya da iğne ucu ve kesici aletlerle maruziyet ile öncelikle Hepatit B (HBV), Hepatit C (HCV) ve İnsan immün yetmezlik (HIV) virüsü olmak üzere birçok etken sağlık çalışanlarına bulaşabilmektedir. Hepatit A (HAV) ile enfekte olma riski ise genel olarak toplumdan daha yüksek olmamakla birlikte duyarlı sağlık çalışanlarının tespit edilip aşılanması rehberler tarafından önerilmektedir. Bu çalışmada Diyarbakır Bismil Devlet Hastanesi sağlık çalışanlarında HAV, HBV, HCV ve HIV seropozitifliğinin araştırılması ve duyarlı bireylerin aşılanması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Çalışmamızda makro ELISA Abbott–Architect İ2000SR test kitleri kullanılarak HBsAg, anti-HBs, anti-HCV, anti-HAV IgG ve anti-HIV açısından taranmış 150 sağlık çalışanının sonuçları retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Bulgular: Araştırmaya dahil edilen 93 (%62,0)’ü erkek 57 (%38,0)’si kadın olmak üzere toplam 150 hastane çalışanının 142 (%94,7)’sinde HBsAg, anti-HBs ve anti-HCV, 114 (%76,0)’ünde anti-HIV, 102 (%68,0)’sinde ise anti-HAV IgG çalışılmıştı. Sağlık çalışanlarının 124 (%87,3)’ünde anti-HBs pozitifliği, 7 (%4,9)’sinde HBsAg pozitifliği, 3 (%2,1)’ünde anti-HCV pozitifliği ve 100 (%98,0)’ünde ise anti-HAV IgG pozitifliği tespit edildi. Sağlık çalışanlarının hiçbirinde anti-HIV pozitifliğine rastlanmadı. Sonuç: Sağlık çalışanları HBV, HCV ve HIV açısından yüksek risk grubunda bulunmaktadır. HBV’nin yüksek oranlardaki bulaştırıcılığı ve bölgemizdeki %10’lara varan endemisitesi nedeniyle sağlık çalışanlarının aşılanması sağlanmalıdır. Ayrıca HAV duyarlı sağlık çalışanları aşılanmalı, HCV ve HIV enfeksiyonları için standart enfeksiyon kontrol önlemleri alınmalıdır. -41- PS-01 05 Mardin’de Çalışan Kuaförlere Yönelik HBV, HCV, HIV Tarama Sonuçları Tunca Berivan1, Tunç Gülistan1, Çiftçioğlu Gülcan2, Taşdemir Kenan3 1 Kızıltepe Devlet Hastanesi İnfeksiyon Hst ve Kl Mikrobiyoloji Kliniği 2 Mardin Artuklu Üniversitesi Sağlık Yüksek Okulu 3 Mardin Halk Sağlığı Müdürlüğü Bulaşıcı Hastalıklar Şubesi Mayıs 2014-Aralık 2015 tarihleri arasında faaliyet gösteren Mardin Hepatit B ile Mücadele Komisyonu faaliyetleri çerçevesinde Eylül 2015’te Mardin İli Artuklu İlçesinde çalışmakta olan berber, kuaför ve güzellik uzmanı merkezleri çalışanlarına Kronik Hepatit B eğitimi gerçekleştirildi. Eğitimin ardından 120 gönüllüden HBV, HCV, HIV infeksiyonları için tetkik alındı. 95 erkek (%79.2), 25 kadın (%20.8) katılımcı mevcuttu. Sonuçlar değerlendirildiğinde; hepatit C ve HIV tüm katılımcılarda negatif iken 3 kişide (%2.5) HBsAg pozitifliği görüldü. Kronik Hepatit B hastalarının tamamı erkekti. Hasta kişilerin takiplerini sürdürmekte oldukları öğrenildi. Kalan 117 kişinin Anti-HBs durumları değerlendirildiğinde; AntiHBs sonuçları 50 kişinin (%42.7) 0-10 arası, 24 kişinin (%20.5) 10-100 arası, 43 kişinin (%36.8) >100 olduğu görüldü. Aile hekimleri tek tek belirlendi, aşısı eksik olan katılımcılara sms yoluyla ulaşılarak aile hekimliği merkezlerinde aşı olmaları sağlandı. Bu çalışma güneydoğu anadolu bölgesi epidemiyolojik verilerine yardımcı olması açısından önem arz etmektedir. -42- PS-01 06 Sağlık Yüksek Okulu Öğrencilerinin Hepatit B ve C virüsü Hakkındaki Bilgi Tutum ve Davranışlarının Değerlendirilmesi Kader Çiğdem1, Kılıç Akça Nazan2, Polat Sevinç2, Erbay Ayşe1 1 Bozok Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Yozgat 2 Bozok Üniversitesi Sağlık Yüksek Okulu, Yozgat Amaç: Bu çalışma hemşirelik bölümü öğrencilerinin Hepatit B virüs (HBV) ve Hepatit C virüs (HCV) hakkındaki bilgi, tutum ve davranışlarını belirlemek ve sonuçları öğrencilerin eğitim programında kullanmak amacıyla planlanmıştır. Gereç-Yöntem: Tanımlayıcı nitelikteki çalışmanın verileri 2014-2015 eğitim öğretim döneminde şubat ve nisan aylarında toplandı. Çalışma evrenini 290 öğrenciden oluşan Yozgat Bozok Üniversitesi Sağlık Yüksek Okulu (SYO) oluşturmaktadır. SYO öğrencilerinden gönüllü olan 258’i çalışmaya dahil edildi. Verilerin toplanmasında literatür bilgilerine dayanılarak hazırlanan anket formu kullanıldı. Anket formunda HBV/HCV bulaş yolları, korunma yolları ve sosyodemografik özellikleri içeren toplam 29 soru soruldu. Anket formunun doldurulması yüzyüze görüşülerek gerçekleştirildi. Anket cevaplarını içeren veriler istatistik programına aktarılarak analiz edildi. Veriler tanımlayıcı istatistiksel yöntemler ile değerlendirildi. Bulgular: Öğrencilerin yaş ortalamaları19.7±1.8(17-29), erkek/kız dağılımı sırasıyla; %20,9, %79,1 idi. Öğrencilerin %52.7’si akut hepatitler hakkında yeterli bilgi sahibi olmadığını düşünmekteydi. Hepatitler hakkındaki bildiklerini %61.2’si okuldan öğrendiklerini belirtti. Öğrencilerin %5’inin; kendisinde %10.5’nin ise birinci derece yakınlarında HBV taşıyıcılığı/enfeksiyonu olduğunu ifade ettiği görüldü. Öğrencilerin %68.6’sının hepatit B aşısı yaptırdığı saptandı. Öğrenciler hepatit B’nin kan yoluyla (%73.3), korunmasız cinsel ilişkiyle (%71.7), gebelikte anneden bebeğe (%67.7) ve yiyeceklerle (%25.6) bulaşacağını ifade etti. Öğrenciler hepatit C’nin kan yoluyla (%57.4), korunmasız cinsel ilişkiyle (%57.4), gebelikte anneden bebeğe (%51.2) ve yiyeceklerle (%10.8) bulaşabileceğini ifade ettiler. Öğrencilerin %79.5’i sağlık personelinin hepatit B ve C açısında risk grubunda olduğunu belirtti. Tablo-1,2, Resim-1. Tartışma ve Sonuç: SYO öğrencilerinin HBV ve HCV ile ilgili bulaş, korunma yolları ve hastalıkları hakkındaki bilgi düzeylerinin yeterli olmadığı saptandı. Bilgi eksikliğinin giderilmesi için eğitim programındaki eksikliklerin yeniden yapılandırılması önerilebilir. Resim 1: SYO öğrencilerinin Hepatit B virüsü hakkındaki bilgi düzeyleri (n=258) -43- Tablo 1: SYO Öğrencilerinin demografik özellikleri (n=258) Demografik özellikleri n (%) Yaş ortalaması 19.7± 1.8(17-29) Cinsiyet Kız 204(79.1) Erkek 54(20.9) Sınıf 1.Sınıf 97(37.7) 2.Sınıf 69(26.7) 3.Sınıf 55(21.3) 4.Sınıf 37(14.3) Halk arasında hepatit olarak bilinen hastalığın adı Hepatitmidir? Evet 205(79.3) Hayır 53(20.6) Akut Hepatit hastalıkları hakkında yeterli bilgisi olduğunu düşünme durumu Evet 122 (47.3) Hayır 136 (52.7) Hepatitler (HCV ve HBV) hakkında bilgileri nereden öğreniyorsunuz Okul 158(61.2) İnternet/televizyon 45(17.4) Kitaplar 27(10.5) Sağlık personeli 13(5.0) Aile 8(3.1) Gazete/dergi 7(2.7) Hepatit geçirenlerin bir kısmı hastalığa ait hiçbir belirti bulgu kendilerinde kalmadığı halde kanlarında Hepatit B-C virüsünü taşımaya devam edebilir, 6 aydan uzun süre virüsü taşırsa bu kişilere “taşıyıcı” denir. Evet 163(63.2) Hayır 95(36.8) Altı aydan uzun süren Hepatitlere “Kronikleşmiş hepatit” denir Evet 138(53.4) Hayır 120(46.6) -44- Tablo 2: SYO öğrencilerinin Hepatit C virüsü hakkındaki bilgi düzeyleri (n=258) n(%) Hepatit C hakkında yeterli bilgisi olduğunu düşünme durumu Evet 96(37.2) Hayır 162(62.8) Hepatit C virusu kan yolu ile bulaşır Evet 148(57.4) Hayır 110(42.6) Hepatit C virusu cinsel ilişki ile bulaşır Evet 148(57.4) Hayır 110(42.6) Hepatit C virusu anneden bebeğe bulaşır Evet 132(51.2) Hayır 126(48.8) Hepatit C virusu su ve yiyeceklerden bulaşır Evet 28(10.8) Hayır 230(89.2) Hepatit C virusu tükürükle bulaşır Evet 96(37.2) Hayır 162(62.8) Hepatit C taşıyıcı bireyin eşi ve diğer aile fertleri C tipi sarılık için riskli gruptur Evet 145(56.2) Hayır 113(43.8) Kulak deldirenler, akupunktur, dövme yaptıranlar C tipi sarılık için riskli gruptur Evet 132(51.2) Hayır 126(40.8) Damar içi uyuşturucu kullananlar Hepatit C için riskli gruptur. Evet 128(49.5) Hayır 130(50.4) -45- PS-01 07 Türkiye Hepatit E antikor prevalansında son on beş yılda izlenen değişim Aykan Şadiye Berna1, Altındiş Mustafa2 1 Sakarya Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Tıbbi Laboratuvar Teknikleri Bölümü, Sakarya 2 Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Sakarya Bu çalışmada ülkemizdeki HEV seroprevalansı ile ilgili yapılan çalışmalar sistematik olarak bir araya getirilerek son 15 yıllık HEV antikor prevalansındaki değişimin belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışmamız PRISMA bildirisine uygun olarak planlandı ve gerçekleştirildi. Öncelikle eleme kriterleri belirlendi sonra sırasıyla literatür taraması, bilimsel yayınların eleme kriterlerine göre seçilimi, incelenmesi, verilerin toplanması ve istatistiksel analiz yapıldı. Literatür taramasında iki ulusal veri tabanı (ULAKBİM ve Türk Medline) ve uluslararası PubMed veritabanı kullanıldı. 2000-2015 yılları arasında yayınlanmış toplam 34 bilimsel çalışmanın anti-HEV antikor bildirimleri incelendi. Yıllara göre antiHEV IgM seroprevalansı 1.88±2.7 (Ortalama±Standart Sapma), anti-HEV IgG seroprevalansı 8.3±7.8 bulundu. Yıllara göre antiHEV IgM ve anti-HEV IgG antikor prevalanslarındaki değişim grafikte ayrıntılı olarak verildi. 13 bilimsel çalışma sonucuna göre 5000’den fazla çocuğun sonucu değerlendirildiğinde anti-HEV IgM seroprevalansı 4.1±4.7, anti-HEV IgG seroprevalansı 4.2±4.6 bulundu. Hasta gruplarına göre; gebelerde anti-HEV IgG seroprevalansı 6.67±5.1, kan dönorların da anti-HEV IgG seroprevalansı 7.9±5.9, hemodiyaliz hastalarının da anti-HEV seroprevalansı 13.1±6.7 bulundu. Yetişkin yaş gruplarında yapılan 20 çalışma ve 11350 yetişkinin antikor sonuçları değerlendirildiğinde anti-HEV IgM seroprevalansı 2.6±3.2, anti-HEV IgG seroprevalansı 8.4±7.4 bulundu. Çalışmalar yapıldıkları coğrafi bölgelere göre değerlendirildiğinde ise ülkemizin doğu ve güneydoğusundaki HEV antikor prevalans değerlerinin batı bölgelere göre yüksek olduğu gözlendi. Anti-HEV IgM ve anti-HEV IgG antikor prevalansların bölgelere göre değişimi tablo da ayrıntılı olarak verildi. Ülkemizde yapılmış çalışmalarda bildirilen oranlardaki farklılıklar da bölgenin coğrafi konumu, sosyoekonomik durumu, alt yapı hizmetlerinin gelişmişliği, çalışma kapsamındaki popülasyonların farklı olmasından kaynaklanmaktadır. HEV enfeksiyonlarından korunmak ve koruyucu önlemler almak için toplumun HEV prevalansını hakkında bilgi sahibi olunması ise önemlidir. -46- Yıllara göre anti-HEV IgM ve anti-HEV IgG antikor prevalanslarındaki değişim Grafik: Yıllara göre anti-HEV IgM ve anti-HEV IgG antikor prevalanslarındaki değişim * Mean değeri (%)Anti-HEV IgM ve anti-HEV IgG antikor prevalansların coğrafi bölgelere göre değişimi Anti-HEV IgM ve anti-HEV IgG antikor prevalansların coğrafi bölgelere göre değişimi Coğrafi Bölge N* Anti-HEV IgG** Yetişkinlerde Anti-HEV IgM** Anti-HEV IgG** Çocuklarda 4.9±5.4 3.0±3.5 6.6±8.1 Anti-HEV IgG** Marmara 2597 Karadeniz 7521 1.1 5.1±4.7 2.8±3.7 1.9 Ege 1364 0.7 6.8±3.3 4.8 8.1±3.4 Akdeniz 92 İç Anadolu 3940 0.2 6.0±4.9 3.0±2.8 4.0±0.3 Doğu Anadolu 2400 2.3±0.5 9.1±8.7 17.3 10.28±11.1 Güneydoğu Anadolu 860 8.8 19.2±13.4 4.7 13 20.6 *İncelenen hasta örneği sayısı **(Mean±SD= Ortalama±Standart sapma) -47- 20.6 PS-01 08 Onkolojik Hastalarda Hepatit B, C ve HIV I/II virüsü Seroprevalansı: Sakarya Yılmaz Kübra1, Öztaş Fatma Zehra1, Özbek Ahmet2, Köroğlu Mehmet2, Demiray Tayfur1, Varim Ceyhun3, Karakeçe Engin1, Altındiş Mustafa2 1 Sakarya Üniversitesi Sakarya Eğitim Araştırma Hastanesi Tıbbi Mİkrobiyoloji Lab. Sakarya 2 Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji AD, Sakarya 3 Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İç Hastalıkları AD, Sakarya İmmünsupresif hastaların, Hepatit B virüsü (HBV), Hepatit C virüsü (HCV), insan immün yetmezlik virüsü (HIV) gibi viral etkenlerle karşılaşma riski çok daha yüksektir. Bu çalışmada, ilimizdeki onkolojik hastalarda, Hepatit B, C virüsü ve HIV ½ seropozitiflikleri değerlendirilmiştir. Şubat 2015-Ocak 2016 tarihleri arasında Sakarya Üniversitesi Eğitim Araştırma Hastanesi onkoloji kliniği tarafından takip edilen toplam 557 hastanın, HBsAg, Anti-HBs, Anti-HCV ve Anti-HIV ½ testleri, kemiluminesens mikropartikül immunoassay (CMIA) (Architect i2000, Abbott) ve Mikro ELİSA (Kitler: DiaSorin Murex ve Siemens) yöntemi ile (Triturus, Grifols) çalışılmıştır. Toplam 557 hastanın 549’unda HBsAg ve Anti-HCV, 544’ ünde Anti-HBs testi çalışılmış ve sırasıyla 13 (% 2,4), 3 (% 0,6), 247 (% 45, 4) hastada pozitiflik saptanmış, Anti-HIV çalışılan 469 hastadan 3’ü CMIA/Mikro ELİSA ile pozitif bulunmasına rağmen doğrulama testinde negatif belirlenmiştir. İmmün sistemin düşük olması, Onkolojik hastaları viral etkenlere karşı açık hale getirmektedir. Yapılan çalışmalar ve DSÖ’nün verilerine göre ülkemizdeki pozitiflik oranları; HBsAg, % 3,99-4,02; Anti-HBs, % 10-50; Anti-HCV, % 0,3-3,5; Anti-HIV, <% 1 seviyelerindedir. Bu çalışmada elde edilen verilere göre, Sakarya’daki onkolojik hastalarda HBsAg pozitifliği ülkemizin genel ortalamalarından düşük bulunmuştur. Onkolojik hasta grubunda, koruma ve kontrol önlemleri çerçevesinde bu testlerin mutlaka bakılması ve sonuçlarının yakın takibi önem arz etmektedir. Onkoloji HAstalarında hepatit B, C ve HIV sıklığı Test Kadın Erkek Toplam n % N % n % HBsAg 2/215 0,9 11/334 3,3 13/549 2,4 Anti-HBs 100/219 45,7 147/325 45,2 247/544 45,4 Anti-HCV 1/217 0,5 2/332 0,6 3/549 0,6 Anti-HIV 0 0 0 0 0/469 0 Onkoloji Hastalarında hepatit B C ve HIV sıklığı -48- PS-01 09 Pediatrik Yaş Grubunda Hepatit B ve C Virüsü Seroprevalansı; Sakarya Yılmaz Kerem1, Özbek Ahmet1, Köroğlu Mehmet1, Kılıç Ümit1, Demiray Tayfur2, Terzi Hüseyin Agah2, Altındiş Mustafa1 1 Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mİkrobiyoloji AD Sakarya 2 Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Tıbbi Mikrobiyoloji Lab, Sakarya Hepatit B virüsü (HBV) enfeksiyonları aşı ile önlenebilen hastalıklardan olup, Ülkemizde 1999 yılından itibaren HBV aşısı rutin aşı takvimine alınmıştır. Bu retrospektif çalışmada, ilimizdeki 0-16 yaş grubu çocuklarda (HBV’nin rutin aşı takvimine alındığı tarihten sonra doğan çocuklar) Hepatit B virüsü seroprevalansı yanı sıra aynı yaş grubunda Hepatit C virüsü (HCV) sıklığının da belirlenmesi amaçlanmıştır. Ocak 2015 ile Şubat 2016 tarihleri arasında Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne başvuran 0-16 yaş grubu hastalardan alınan serum örneklerinden, HBsAg, Anti-HBs ve Anti-HCV testleri, kemiluminesens mikropartikül immunoassay (CMIA) (Architect i2000SR, Abbott Diagnostics, Almanya) ve Mikro ELİSA (Kitler: DiaSorin Murex ve Siemens) yöntemi ile (Triturus, Grifols, İngiltere) çalışılmıştır. Çalışma kapsamında; yaşları 0 ile 16 arasında değişen (ortalama yaş 6.37), 1811 (408 kız-%22.5; 1403 erkek-%77.5) çocuğa ait sonuçlar incelenmiş, seropozitiflik oranları; HBsAg için % 0.55 Anti-HBs için % 68.2 ve Anti-HCV için ise % 0.22 olarak belirlenmiştir. Anti-HBs pozitifliği ise 0-5 yaş arası %78.8; 6-10 yaş arası %57.9 ve 11-16 yaş arası %61.7’dir. Sonuçlara göre; Anti-HCV ve HBsAg pozitiflik oranları Türkiye ortalamasının altında, Anti-HBs pozitifliği yönünden ise bu ortalamanın üzerinde olduğu ve yaşla birlikte azaldığı gözlenmiştir. Ülkemizde ortalama HBsAg pozitifliğinin %4 civarında olduğu bildirilmektedir. Bu çalışma ile rutin uygulamada olan HBV aşısının 0-16 yaş grubunda çok etkin bir koruma sağladığı ve bu oranı toplum geneline göre yaklaşık on kat düşürdüğü görülmektedir. Elde edilen sonuçlar; erken yaştaki HBV ve HCV enfeksiyonlarının yüksek oranda kronikleşme eğiliminde olduğu dikkate alınarak yorumlandığında bu bulguların önemi daha iyi anlaşılacaktır. Horizontal bulaşın çok sık olduğu 6 yaş ve altı çocukların Hepatit-B’ye karşı aşılama oranlarının arttırılması, HBV ve HCV enfeksiyonlarının bulaş yolları konusunda toplumun bilinçlendirilmesi ve gereksiz kan transfüzyonlarından kaçınılması enfeksiyondan korunmada oldukça önemlidir. Pediatrik grupta HBsAg, antiHCV ve antiHBs sıklığı Yaş Hasta sayısı Anti-HCV HBsAg Anti-HBs n % n % n % 0-5 830 1 0,12 4 0,48 654 78,79 6-10 639 3 0,46 1 0,15 270 57,90 11-16 342 0 0,00 5 1,46 211 61,69 Toplam 1811 4 0,22 10 0,55 1135 68,19 sonuçlar -49- PS-01 10 Stajyer sağlık çalışanlarının HAV ile karşılaşma durumunun değerlendirilmesi Tosun Selma1, Sayın Selda2 1 İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği 2 İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Hizmet İçi Eğitim Birimi- Eğitim hemşiresi Amaç: Son yıllarda HAV epidemiyolojisinde değişim gözlenmektedir. Bu çalışmanın amacı sağlık çalışanı adayı olan Sağlık Meslek lisesi stajyer öğrencilerinin HAV ile karşılaşma ve aşılanma durumlarının değerlendirilmesidir. Yöntem: İzmir il merkezi ve ilçelerindeki Sağlık Meslek Liselerinden hastanemize staj için gelen ve 1997 -2000 yılları arasında doğmuş olan öğrencilere öncelikle bir anket uygulanarak HAV enfeksiyonu geçirme ve aşılanma durumları sorulmuş ve HAV ile karşılaşma açısından tetkikleri yapılmıştır. Bulgular: Çalışmaya yaşları 16-19 arasında değişen, 59’u erkek, 162’si kız toplam 221 öğrenci katılmıştır. HAV IgG pozitifliği saptanan öğrenci sayısı 43 (%19.5), HAV IgG negatifliği saptanan öğrenci sayısı ise 178 (%80.5) olarak saptanmıştır. Anket yanıtlarına göre öğrencilerin 75’i (%34) HAV enfeksiyonunu geçirmediğini,134’ü (%61) hatırlamadığını, 12’si (%5) ise ailelerinin geçirdiğini söylediğini belirtmiştir. Öğrencilerin hiçbirine HAV aşısı yapılmadığı öğrenilmiştir. Tartışma: HAV enfeksiyonu epidemiyolojisi dünyada ve ülkemizde giderek değişmekte olup virüsle karşılaşma, genç erişkin ve erişkin yaşa doğru kaymaya başlamıştır. Bilindiği gibi erişkin yaşta geçirilen akut HAV enfeksiyonu olguları, ağır seyretmesi ve nadiren ölüme yol açabilmesi açısından önemini korumaktadır. Ülkemiz halen orta derecede endemik bölgeler arasında yer almakla birlikte son yıllarda ülkemizde de HAV ile karşılaşma yaşı ileriye kaymaya başlamıştır. Çalışma grubumuzdaki 16-19 yaş arası öğrencilerin %80.5’i HAV açısından seronegatif olarak saptanmıştır. Sağlık çalışanları, akut HAV olguları ile karşılaşma ve takip/tedavilerini yapma gibi nedenlerle virüsle karşılaşma riskleri artmış olan kişilerdir. Bu nedenle hem sağlık çalışanı adayı hem de genç yaşta olduklarından stajyer öğrencilerin de HAV ile karşılaşma açısından tetkik edilmeleri ve virüsle karşılaşmamış veya aşılanmamış olanların aşılanmaları uygun olacaktır. -50- PS-01 11 Sığınmacı çocuklarda Hepatit A, Hepatit B, Hepatit C ve HIV seroprevelansı Köse Şükran, Gireniz Tatar Bengü, Ödemiş İlker, Çelik Didem, Akbulut İlkay İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği Giriş-Amaç: Hepatit enfeksiyonları karaciğer sirozu ve hepatosellüler kanser (HCC) gibi önemli sağlık sorunlarına sebep olmaktadır. HIV farklı mekanizmalarla immün sistem disfonksiyonuna yol açarak ağır seyreden sekonder enfeksiyonların gelişimine sebep olmaktadır. Çocukluk çağında saptanan HBV, HCV ve HIV enfeksiyonlarının daha çok vertikal yolla bulaştığı düşünülmektedir. Çalışmamızda sığınmacı çocuklarda HAV, HBV, HCV ve HIV seroprevelansının saptanması amaçlandı. Yöntem: 2014-2015 yılları arasında İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma hastanesi çocuk polikliniklerine sarılık dışı nedenlerle başvuran 0-18 yaş arasındaki 171 sığınmacı çocuk hastanın verileri retrospektif olarak incelendi. Hastalardan alınan serum örnekleri ELISA (Enzyme-Linked Immunosorbent Assay) yöntemi ile HAV IgG, HBsAg, anti-HBs, anti-HBc total, anti-HCV ve antiHIV çalışıldı. Bulgular: Hastaların %51’inin cinsiyeti kız, yaş ortalaması 6.52 saptandı. Çalışmaya alınan hastalar arasından HBV açısından taranmış 140 hastanın 6’sında (%4.2) HBsAg ve anti-HBc total pozitif, anti-HBs negatif saptandı. Hastaların 3’ünde (%2.1) geçirilmiş HBV enfeksiyonuna uygun olarak HBsAg negatif, anti-HBc total ve anti-HBs pozitif saptandı. Çalışmada retrospektif veri taraması yapıldığı için hastaların 31’inin HBsAg, anti-HBs, anti-HBc total, 62’sinin anti-HCV, 83’ünün anti-HIV, 85’inin HAV IgG verilerine ulaşılamadı. Hepatit seroprevelansları Tablo 1’de gösterilmiştir. Tartışma ve Sonuç: Sığınmacı aileler genellikle sosyoekonomik ve sosyokültürel düzeyleri düşüktür. Suriye’de annesi HBV pozitif olan çocukların doğumu sırasında HBV profilaksisinin her bölgede rutin yapılamaması ve çocukların HBV aşılamasının düzenli takip edilemediği bölgelerden göç edilmesi nedeniyle sığınmacı çocukların HBV seroprevelansı Türkiye’deki diğer çocuklara göre daha yüksek olabileceği ve anti-HBs pozitifliğinin daha az olacağı düşünülmektedir. Son yapılan çalışmalarda Türkiye’deki 0-18 yaş grupta HBV seroprevelansının %1-3 aralığında olduğu saptanmıştır. Çalışmamızda sığınmacı çocuklarda bu oranın daha yüksek olduğu, anti-HBs pozitifliğinin ise daha düşük olduğu gözlenmiştir. Çalışmamız sonucunda sığınmacı çocuklarda HAV, HCV ve HIV seroprevelansının Türkiye’deki çocuklarla benzer olduğu, HBsAg pozitifliğinin daha sık görüldüğü saptandı. Bu sonuçlara göre sığınmacı çocuklara yapılacak ulusal HAV ve HBV aşılama programı ile hepatit enfeksiyonları ve komplikasyonlarının gelişmesinin önüne geçilmesi sağlanabilir. Tablo 1: Hastaların serolojik göstergeleri ve yüzdeleri HBsAg HBsAg Anti-HBs Anti-HBs Anti-HCV Anti-HCV Anti-HIV Anti-HIV HAV IGG HAV IGG Sayı ve Yüzde Sayı % Sayı % Sayı % Sayı % Sayı % Pozitif 6 4.2 74 52.8 2 1.8 2 2.2 41 47.7 Negatif 134 95.8 66 47.2 107 98.2 86 97.8 45 52.3 Toplam 140 100 140 100 109 100 88 100 86 100 -51- PS-01 12 HCV genotiplendirme sonuçları yönünden Türkiye ve Gürcistan hastalarının karşılaştırılması Göktaş Şafak Gelişim Tıp Laboratuvarları Amaç: Bu çalışmada, HCV genotiplendirme çalışması yapılan Türk ve Gürcü hastalarda, tedavi şansı yönünden önemli kriter olan HCV genotipinin belirlenmesi ve iki ülke hastaları arasında genotip kıyaslaması yapılması amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışmamızda, 2013-2016 arasında HCV genotiplendirme için gönderilen 743 Türkiye ve 2015-2016 yıllarında gönderilen 236 Gürcistan hasta örneği değerlendirmeye alınmıştır. Çalışmalar, NLM ( İtalya) firmasının Real-Time PCR kiti kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Bulgular: 2013-2016 yılları içinde, çeşitli kurumlardan 743 hasta örneği HCV genotiplendirme için gönderilmiştir. Bu hastalardan 97’ sinin HCV RNA’ sı negatif bulunarak değerlendirme dışı bırakılmış ve 646 hastada HCV genotiplendirme çalışması yapılmıştır. Ayrıca, 2015-2016 yılları içinde Gürcistan’da merkezi bir hastaneden gönderilen 236 hasta örneğinde de genotiplendirme çalışması yapılmıştır. 646 Türk hastada; 435 (% 67,3) genotip 1 b, 107 (% 16,5) genotip 3 a, 43 (% 6,6) genotip 1 a, 29 (% 3) genotip 2b, 15 (% 2,3) genotip 2 a, 7 (% 1) genotip 4 c/d, 4 (% 0,6) genotip 2 a/c, 4 (% 0,6) genotip 4 a, 1 (% 0,1) genotip 5 a, 1 (% 0,1) genotip 6 a/b 236 Gürcistan hastasında; 105(% 44,4) genotip 1b, 80 (% 33,8) genotip 3a, 42 (% 17,7) genotip 2 a/c, 6 (% 2,5) genotip 1a, 2 (% 0,8) genotip 2b 1 (% 0,4) genotip 6m Sonuç: Çalışmamızda, Türk hastalarda HCV genotip 1b’nin % 67, genotip 1a’nın % 6 olduğu, tedavisinin daha zor olduğu bilinen genotip 1, 4 ve 5’in toplamda %75,6’i bulduğu görülmektedir. Bu oran, Gürcü hastalarda % 46,9’ da kalmaktadır. Tedaviden daha fazla yarar gördüğü belirtilen genotip 2 ve 3’ün oranı Türk hastalarda yalnızca % 22.4 iken, Gürcü hastalarda % 52,3’dır. Bu durumda, Gürcü hastaların tedavi yönünden Türk hastalara göre daha şanslı olduğu görüşüne varılmıştır. Ayrıca Gürcistan hastaları içinde, daha çok Uzak Doğu Asya’da görülen Genotip 6m’ in de saptanmış olması dikkat çekici olarak değerlendirilmiştir -52- PS-01 13 Genotype distribution of hepatitis C virus in patients applied to clinics of Azerbaijan Medical University Haciyev Yaver, Bayramli Ramin, Bagirova Fidan Azerbaijan Medical University Background: Due to the absence of exact treatment and vaccination, high rate of chronic infection and severe liver diseases hepatitis C is a worldwide health problem. Both chronic infection causing serious liver failure, hepatocellular carcinoma, liver transplantation and individuals with asymptomatic infection being reservoir of infection emphasize the importance of the problem. Despite the wide distribution of HCV genotypes, 1a, 1b, 2a, 2b, 3a and 3b genotypes are the most common. Detection of genotype before treatment is important. Evaluation of HCV genotype distribution in patients applied to clinics of Azerbaijan Medical University was the aim of the research. Material/Methods: 129 specimens of anti-HCV and HCV-RNA positive patients applied to Clinics of AMU in 05.01.201201.11.2015 were included in research. 76 (58.9%) of 129 patients were women and 53 (41.1%) men. Retrospective evaluation of epidemiological data and HCV genotype analysis were performed. Siemens Advia Centaure CP was used for anti-HCV level detection, “real time” PCR (COBAS Ampli-Prep/COBAS Taqman Roche Diagnostic, USD)-for HCV RNA level detection and HCV genotypes were detected by real-time PCR (Magnesia 16, Anatolia Geneworks). 6 genotypes and subtypes (1a, 1b) were checked for each specimen. Anti-HCV positive and HCV-RNA negative 8 patients were excluded from the research. Statistic analysis were performed on SPSS. Results: 1 b genotype was detected in 92 patients (71.3%). There were no patients with 4, 5, and 6 genotypes. 2 and 3 genotypes distributions were 10.1% (13/129) and 18.6% (24/129) respectively. Conclusions: Knowledge about HCV genotypes is important for the selection of the appropriate drug and treatment regimen. Thus, genotype detection before treatment is necessary. 1b genotype was the most prevalent in our research (71.3%). However, these data do not provide enough information about HCV genotype distribution in our country. Researches including more amount of patients and another regions of the republic are must be conducted. -53- PS-01 14 HBsAg pozitif olguların olası risk faktörlerinin değerlendirilmesi Demir Seval, Tosun Selma, Sevgi Mehmet İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği Amaç: Bu çalışmada HBsAg pozitifliği saptanan inaktif veya aktif kronik hepatit B hastalarının olası risk faktörlerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Yöntem: İzmir Bozyaka EAH servisinde yatırılarak veya Viral Hepatit polikliniğinde ayaktan izlenen kronik HBV enfeksiyonu olan olgulara yüzyüze bir anket uygulanarak risk faktörleri sorgulanmıştır. Bulgular: Çalışmaya yaşları 18-76 arasında olan 40’ı kadın, 46’sı erkek olmak üzere toplam 86 olgu katılmıştır. Sorgulanan risk faktörlerinin varlığı Tablo 1.de gösterilmiştir. Tartışma: Kronik HBV enfeksiyonu olan olgularda sorgulanan risk faktörlerine verilen yanıtlar değerlendirildiğinde 50 kişide hastanede yatmış olma, 47 kişide ameliyat yapılmış olma öyküsünün bulunduğu belirlenmiştir. Bununla birlikte olguların %75’inde HBsAg pozitifliği tanısı hastaneye yatış veya operasyon hikayesinden önce konulmuş olduğu için bunlar gerçek risk faktörü olarak düşünülmemiştir ve bu nedenle HBsAg pozitiflikleri bu iki faktöre bağlanamamıştır. HBV bulaşmasında geçmiş yıllarda önemli rol oynayan kan nakli öyküsü olgularımızda oldukça düşük bulunurken horizontal geçişe yol açabilen diğer faktörler de düşük bulunmuştur. Bununla birlikte diğer aile bireylerinde HBsAg pozitifliği bulunup bulunmadığı sorgulandığında 12 kişinin (%14) bu durumu hiç bilmediği, ailesine HBV tetkiki yapılmış olan 74 kişinin 52’sinin (%71) ailesinde ise en az bir (veya daha fazla) HBsAg pozitif olgu bulunduğu ve çoğunluğun annesinin ve/veya kardeşlerinin HBsAg pozitifliği olduğu belirlenmiştir. Saptanan bu sonuçlar olgularımızda vertikal geçişin horizontal geçişe göre daha ön planda olduğunu düşündürmüştür. Tablo 1: HBsAg pozitif olgularda saptanan risk faktörleri Sorgulanan Risk Faktörü EVET HAYIR Hastanede yattı mı ? 50 (%58) 36 (%42) Ameliyat oldu mu ? 47 (%55) 39 (%45) Piercing-hızma taktırdı mı ? 7 (%8) 79 (%92) Yurt dışında bulundu mu ? 6 (%6) 66 (%94) Dövme yaptırdı mı ? 5 (%6) 81 (%94) Alnını-ensesini kestirdi mi ? 3 (%3) 83 (%97) Kan nakli yapıldı mı ? 2 (%2) 84 (%98) -54- PS-01 15 HBsAg pozitif olguların coğrafi bölgelere göre dağılımının incelenmesi Selma Tosun, Gülsüm Altın, Meltem Zencir, Ogün Akbaş, Halil Erkan, İrem Altaş, Aslı Keleş, Seher Ayten Coşkuner, Şebnem Çalık İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği Amaç: Bu çalışmanın amacı HBsAg pozitifliği saptanan olguların ve ailelerinin doğdukları coğrafi bölgelerin araştırılmasıdır. Yöntem: İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Viral Hepatit polikliniğinde izlenmekte olan HBsAg pozitif olguların doğum yerleri ve annelerinin doğum yerleri sorgulanmıştır. Bulgular: Çalışmada yaşları 18-76 arası, 312’si erkek, 286’sı kadın olmak üzere toplam 598 kişinin verileri değerlendirilmiştir. HBsAg pozitif olguların doğdukları coğrafi bölgeler Tablo 1.de, annelerinin doğdukları coğrafi bölgeler Tablo 2’de gösterilmiştir. Tartışma:Hepatit B virüs enfeksiyonu görülme sıklığının coğrafi bölgelerle ilişkili olduğu bilinmektedir. Ülkemizde özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde doğmuş olanlarda HBsAg pozitifliği daha yüksek oranda görülmektedir. Yine Balkan ülkelerinde doğmuş olan kişilerde de HBsAg pozitifliği toplumdaki diğer bireylere göre daha fazladır. Çalışmamızda HBsAg pozitif olguların doğum yerleri arasında ilk sırada Ege ve Marmara bölgeleri yer almaktadır, ilimiz batıda yer aldığından bu şekilde bir sonuç olması beklenen bir durumdur. Hemen ardından Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde doğmuş olan kişiler gelmektedir. Olgularımızın annelerinin doğum yerleri incelendiğinde ise en yüksek oranın Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde doğmuş olan anneler olduğu ve üçte birinin annesinin bu bölgelerde doğmuş oldukları belirlenmiştir. Annelerin doğum yerlerine göre HBsAg pozitifliği Ege ve Marmara bölgelerinde doğmuş olanlarda daha düşük bulunmuştur. Balkan ülkelerinde doğmuş olanlar da da %10 civarındadır. Çalışma verilerine göre sadece HBsAg pozitif olguların doğum yerleri dikkate alınırsa batı bölgelerinde doğmuş olan kişilerde HBsAg pozitifliği yüksekmiş şeklinde algılanmaktadır. Oysa olgularımızın annelerinin doğum yerleri incelendiğinde en yüksek oranın Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde doğmuş olan annelere ait olduğu ve olgularımızın üçte birinin annesinin bu bölgelerde doğmuş oldukları belirlenmiştir. İlimiz doğudan sürekli göç alan bir il olduğundan sonuç olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesi doğumlu kişilerde HBsAg pozitifliğinin daha yüksek olduğu gerçeği değişmemektedir. Özetle, ülkemizde viral hepatitle savaşım çalışmaları halen sürdürülmeli ve sadece doğu bölgelerimizde değil göç gerçeği nedeniyle batı bölgelerimizde de aynı şekilde konuya özen gösterilmelidir. Tablo 1: HBsAg pozitif olguların doğdukları coğrafi bölgeler DOĞUM YERİ SAYI (YÜZDE) Ege-Marmara bölgeleri 228 (%38) Doğu Anadolu- Güneydoğu Anadolu bölgeleri 169 (%28) Diğer bölgeler 162 (%27) Balkan ülkeleri (Bulgaristan, Yunanistan, Yugoslavya) 39 (%7) TOPLAM 598 Tablo 2: HBsAg pozitif olguların annelerinin doğdukları coğrafi bölgeler DOĞUM YERİ SAYI (YÜZDE) Doğu Anadolu- Güneydoğu Anadolu bölgeleri 181(%34) Diğer bölgeler 157 (%30) Ege-Marmara bölgeleri 120 (%23) Balkan ülkeleri (Bulgaristan, Yunanistan, Yugoslavya) TOPLAM 67 (%13) 525 -55- PS-01 16 Ülkemizdeki yenidoğan HBV aşılamasının çocuk ve adolesanlarda HBsAg pozitifliğine olumlu etkisi Tosun Selma1, Buran Tahir2, Aksu Selahattin3, Köroğlu Galip4, Eskicioğlu Fatma5, Kasırga Erhun6 1 İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği İzmir 2 Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Manisa 3 Merkez Efendi Devlet Hastanesi Moris Şinasi Çocuk Hastanesi Pediatri Manisa 4 Manisa İl Halk Sağlığı Müdürlüğü Manisa 5 Merkez Efendi Devlet Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Manisa 6 Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Gastroenteroloji Manisa Amaç: Ülkemizde 1998 yılında başlanan universal HBV aşılamasının çocuklar ve adolesanlardaHBsAg pozitifliğine etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışmanın birinci bölümünde Manisa Devlet Hastanesi, Merkez Efendi Devlet Hastanesi ve Çocuk Hastanesi’nde 20002006 yılları arasında takip edilmiş olan HBsAg pozitif olguların kayıtları incelenerek 19 yaştan küçük olanların HBsAg pozitiflik oranları çıkartılmıştır. Bunun ardından 2005-2012 yılları arasında değişik nedenlerle bu hastanelere getirilmiş olan ve hepatit göstergeleri açısından tetkikleri yapılan, doğum yılları 1993-2012 yılları arasındaki çocuk ve adolesanların tetkik sonuçları otomasyon sisteminden alınarak değerlendirilmiştir. Bulgular: Çalışmanın birinci bölümünde yer alan 2005-2006 yılları arasında saptanan verilere göre kişilerdeki HBsAg pozitifliklerinin yaş gruplarına göre dağılımı Tablo 1’de gösterilmiştir. Bu tabloda esas olarak yaşları 0-19 arasında değişen çocuk ve adolesanların verileri değerlendirmeye alınmıştır.Çalışmanın ikinci kısmında saptanan ve 1993-2012 yılları arasında doğmuş olan çocuk ve adolesanlarınHBsAg pozitiflik oranları ise Tablo 2’de gösterilmiştir. Veriler değerlendirildiğinde 2000-2006 yılları arasında saptanmış olan HBsAg pozitif olgular arasında küçük yaş gruplarında bile pozitifliğin olduğu 0-5 yaş grubunda (%1.5, 6-11 yaş grubunda %4.3) gözlenmektedir. Çalışmanın ikinci bölümündeki verilere göre ise 1993-1997 doğumlu çocuklarda HBsAg pozitifliği %1.6 iken 1998 yılından sonra doğmuş olan çocuk ve adolesanlarda bu pozitifliğin belirgin şekilde azaldığı gözlenmektedir. HBsAg pozitifliği giderek azalıp %0.3 - %0.8 aralığına kadar inmiştir. Bu sonucun ülkemizde 1998 yılından itibaren başlanmış olan universal HBV aşılamasına bağlı olduğu sonucuna varılmıştır. Tartışma: Universal HBV aşılamasının çocukluk dönemindeki HBV enfeksiyonunu azaltmada son derece etkili olduğu çok sayıda çalışmada gösterilmiştir. Bizim çalışmamızda da aşılamanın başladığı ilk yıllar olan 2000 yıllarında çocuklarda HBsAg pozitifliği %1.6 iken aşılama sonrası dönemde ciddi şekilde azaldığı ve %0.3-0.8 ‘e düştüğü belirlenmiştir. Sonuç olarak yenidoğan HBV aşılaması Manisa ilindeki çocuk ve adolesanlardaHBsAg pozitifliğini azaltmada son derece etkili olmuştur. Bu durumun tüm ülke genelinde benzer olduğunu düşünmekteyiz. Bu durumu saptamaya yönelik olarak çok merkezli bir çalışma başlatmış bulunuyoruz. -56- Tablo 1: HBsAg pozitif olguların yaş gruplarına göre 2000-2006 yılları arasındaki dağılımı YAŞ GRUPLARI SAYI YÜZDE 0-5 yaş 9 %1.5 6-10 yaş 27 %4.3 11-15 yaş 51 %8.2 16-19 yaş 105 %17 20-30 yaş 237 %38.3 31-40 yaş 118 %19 41-50 yaş 48 %7.7 51 + 25 %4 TOPLAM 620 %100 *Sütun yüzdeleri alınmıştır. Tablo 2: Doğum yılları 1993-2012 arasında olan çocuk ve adolesanlarda saptanan HBsAg pozitifliğinin doğum tarihlerine göre dağılımı DOĞUM YILLARI HBSAG POZİTİF TETKİK EDİLEN TOPLAM SAYI 1993-1997 50 (%1.6) 3057 1998-2002 18 (%0.9) 2083 2003-2007 10 (%0.3) 3233 2008-2012 18 (%0.6) 2979 TOPLAM 96 (%0.8) 11 352 *Sütun yüzdeleri alınmıştır. -57- Viral Hepatitlerin Tanısı -58- PS-02 01 Hepatit B virüs enfeksiyonu bulunan kişilerde trombosit sayısı, ortalama trombosit hacmi, trombosit dağılım genişliğinin ve eritrosit dağılım genişliğinin araştırılması Kıratlı Kazım1, Çevik Erdem2 1 İzmir Asker Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Servisi, İzmir 2 Van Asker Hastanesi, Acil Tıp Servisi, Van Amaç: Bu çalışmanın amacı; HBV enfeksiyonu bulunan hastalarda bakılan trombosit sayısı ve endeksleri olan ortalama trombosit hacmi (MPV), trombosit dağılım genişliği (PDW) ile eritrosit dağılım genişliği (RDW) parameterelerini, sağlıklı bireylerin sonuçları ile birlikte değerlendirip, bu değerlerin mevcut hastalık ile ilişkisini ortaya koymaktır. Yöntem: 1 Ekim 2013-1 Aralık 2014 tarihleri arasında Enfeksiyon Hastalıkları polikliniğine HBsAg pozitifliği nedeni başvuran; biyokimyasal bozukluk yapmış HBV enfeksiyonu ve inaktif HBV taşıyıcısı tanısı konan hastalar çalışma grubunu, aynı tarihlerde polikliniğine portör muayenesi için başvuran, çalışma grubu ile benzer sosyodemografik özelliklere sahip bireyler de kontrol grubunu oluşturdu. Hastane bilgi sisteminden ICD–10 tanıları ile taranarak, hastaların tam kan sonuçları retrospektif olarak değerlendirildi ve mevcut sonuçlar arasında herhangi bir ilişki olup olmadığı incelendi. Bulgular: 1 Ekim 2013-1 Aralık 2014 tarihleri arasında HBsAg pozitifliği nedeni ile başvuran 259 hastanın yaş ortalaması 23,64±5,01 (19-49), 245 sağlıklı kişinin bulunduğu kontrol grubunun yaş ortalaması 22,05±2,04 (20-33) olarak hesaplandı (p<0,001). Hasta grup ile kontrol grup arasında platelet sayısı ve RDW düzeyleri açısından anlamlı farklılık saptandı (p=0,002, p=0,001) (Tablo 1). Kronik aktif enfeksiyon grubu ile sağlıklı grup arasında platelet sayısı açısından anlamlı farklılık saptanırken (p=0,009), inaktif taşıyıcı grup ile sağlıklı grup arasında da RDW açısından anlamlı farklılık saptandı (p=0,003) (Tablo 2). Bununla birlikte MPV ve PDW açısından gruplar arasında anlamlı farklılık bulunmadı. Sonuç: HBV enfeksiyonu olan kişilerde platelet ve RDW azalırken, MPV’nin ve PDW’nin değişmediği gözlendi. HBsAg pozitif hastalarda platelet ve RDW’nin birlikte değerlendirilmesini, ayrıca bu konu ile ilgili çalışmaların daha geniş gruplarda devam etmesi gerektiğini düşünmekteyiz Tablo 1: HBsAg + hastalar ile Sağlıklı Grup arasındaki ilişki Parametre HBsAg (+) hastalar Sağlıklı grup P değeri Yaş 23,64±5,01 22,05±2,04 <0,001 Platelet x 1000 (K/ul) 245,28±60,78 262,59±62,13 0,002 Ortalama trombosit hacmi (MPV) 8,64±4,29 8,5±1,03 0,724 Trombosit dağılım genişliği (PDW) 12,1±2,7 12,02±4,06 0,704 Eritrosit dağılım genişliği (RDW) 12,14±1,05 12,49±1,28 0,001 Tablo 2: İnaktif taşıyıcı, Kronik enfeksiyon ve Sağlıklı Grup arasındaki ilişki Parametre İnaktif Taşıyıcı Kronik enfeksiyon Sağlıklı grup P değeri Platelet x 1000 (K/ul) 247,97±55,30 241,75±67,40* 262,59±62,13* 0,009* Eritrosit dağılım genişliği (RDW) 12,08±1,0** 12,23±1,11 12,49±1,28** 0,003** -59- PS-02 02 Kronik Viral Hepatitli Hastalarda Ultrasonografi Eşliğinde Yapılan Karaciğer Biyopsilerinin Değerlendirilmesi Yardımcı Ahmet Cem, Karaağaç Leman Şanlıurfa Mehmet Akif İnan Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobyoloji Kliniği, Şanlıurfa Giriş ve Amaç: Karaciğer biyopsisi, kronik viral hepatitli (KVH) hastalarda karaciğerdeki fibrozis ve nekroinflamatuar aktiviteyi belirlemede altın standart olarak kabul edilmektedir İnvaziv bir yöntem olmasından ötürü komplikasyonlar görülebilmektedir. Bu işlemin ultrasonografi (USG) eşliğinde yapılması komplikasyonları azaltabilmektedir.Bu çalışmada USG eşliğinde karaciğer biyopsisi yapılan KVH’ li hastalar, gelişen komplikasyonlar yönünden değerlendirilmişitr. Materyal-Metod: 2013 Mayıs-2016 Ocak tarihleri arasında kliniğimizde karaciğer biyopsisi yapılan KVH tanılı hastaların dosyaları geriye dönük olarak incelendi. 143 (%57)’ ü erkek olmak üzere toplam 247 hastaya karaciğer biyopsisi yapılmıştı. Hastaların yaş aralığı 14-76 arasında değişmekteydi. 14 (%5.6) hastada yansıyan ağrı, 20 (%8) hastada biyopsi yerinde ağrı ve 2 (%0.8) hastada ağrı şoku görülürken hayati tehdit eden major komplikasyon görülmedi. Sonuç: Karaciğer parankim hasarını saptamada USG eşliğinde yapılan karaciğer biyopsisi minimal invaziv ve güvenilir bir yöntemdir. Çalışmamızdaki bu bulgular da karaciğer biyopsisinin USG eşliğinde yapılması gerekliliğini göstermiştir -60- PS-02 03 Kronik Hepatit B ve C’de Non İnvaziv Testlerin Değeri ve Karşılaştırılması Demirdal Tuna, Balık Recep, Nemli Salih Atakan, Özdemir Selin, Sarı Ümmü Sena, Ural Serap İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği Amaç: Perkütan karaciğer biyopsisi (PKB) kronik Hepatit B (KHB) ve C (KHC) hastalarında fibrozis evrelemesinde referans test olarak tanımlanmaktadır. Bununla beraber PKB invaziv bir testtir. örnekleme hataları, uygulama zorluğu ve nadir de olsa gelişen ciddi komplikasyonlar en önemli dezavantajlarıdır. Çalışmamızda KHB ve KHC hastalarında, APRI, modifiye APRI, FIB-4, Fİbro indeks (FI) gibi non invaziv (Nİ) testlerin PKB ile karşılaştırılarak tanısal performanslarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Ocak 2007-Mayıs 2014 tarihleri arasında İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Kliniğinde ultrason eşliğinde PKB uygulanan 236 hasta çalışmaya alındı. Histolojik değerlendirme ve fibrozis evrelemesi Knodell ve ISHAK skorlama sistemlerine göre yapıldı. APRI, modifiye APRI, FIB-4, Fİ skorları formüllerine uygun olarak hesaplandı. İstatiksel analiz SPSS paket programı kullanılarak yapıldı. Bulgular: Hastaların 183’ü (%77,5) KHB, 53’ü (%22,5) KHC nedeniyle izlenmekteydi. Yüz otuz altı (%57,9) hasta erkek, 99 (%42,1) hasta kadın cinsiyetteydi. PKB’lerin değerlendirilmesiyle fibrozis evre F0, F1, F2, F3, F4, F5, F6 hasta sayısı sırasıyla 57 (%24,2), 59 (%25), 45 (%19,1), 35 (%14,8), 24 (%10,2), 10 (%4,2), 6 (%2,5) olarak izlendi. KHB ve KHC hastalarında her bir fibrozis evresi için NI test sonuçları PKB sonuçlarıyla karşılaştırıldı. Hafif (F0, F1, F2) ve ileri (F3, F4) fibrozisli hastalarda m-APRI ve FIB-4; şiddetli fibrozislilerde (F5,F6) tüm Nİ testler istatiksel olarak anlamlı sonuçlar sağladı. Youden Metodu kullanılarak optimal cut-off değerleri hesaplandı. Her fibrozis evresi için KHB ve KHC hastalarında ayrı ayrı duyarlılık, özgüllük, pozitif prediktif değerleri (PPD), negatif prediktif değerleri (NPD) hesaplandı. PKD ile karşılaştırıldığında tüm Nİ testlerde NPD’ler istatiksel olarak anlamlıydı, fakat PPD’ler oldukça değişken sonuçlar gösterdi (Tablo 1). Tartışma: Çalışmamız KHB ve KHC hastalarında fibrozisin saptanmasında NI testlerin PKB ile karşılaştırılabilir NPD ve PPD sonuçları sağladığını göstermektedir. Özellikle FI yüksek duyarlılık ve özgüllük değerleriyle diğer NI testler içinde daha iyi tanısal performans göstermektedir. Tablo 1: -61- Akut Viral Hepatitler -62- PS-03 01 Akut Karınla Prezente Olan Akut Hepatit B Tablosu: Olgu Sunumu Erdoğan Mehmet Ali1, Aksakal Gökhan1, Baykal Ali Rıza2, Kayhan Burçak2 1 Karabük Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,Gastroenteroloji Bilim Dalı,Karabük 2 Karabük Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı,Karabük Giriş: Akut hepatit B; HBV’nin neden olduğu karaciğer hücresi nekrozu ve karaciğerin inflamasyonu ile giden bir tablodur. Hepatit tablosu asemptomatik bir seyir gösterebileceği gibi fulminan karaciğer yetmezliğine kadar uzanan değişik klinik seyir gösterebilir. Yine klinik prezantasyonu basit gribal enfeksiyonudan akut batına kadar uzanan geniş bir klinik tabloyu taklit edebilir. Olgu: 41 yaşında erkek hasta sarılık,bulantı ve karın ağrısı nedeniyle genel cerrahiye baş vurmuş. Görüntülemede perfore keseyi düşündüren kese ve karaciğer çevresinde sıvı izlenmiş ve muayenesinde akut karın saptanması üzerine opere edilmiş. Operasyonda kesenin intakt olması üzerine post op gastroenteroloji konsültasyonu istendi. Hasta ikterik ve uykuya meyilli izlendi. AST 3075, ALT 4003 T.BİL 17.7, D.BİL 13.3, GGT 132, LDH 906, INR 1.23, HBsAg: pozitif(9 S/CO) ANTİ HBS: negatif Anti HBcIgM: pozitif(32 S/CO) Anti HBcIgG: pozitif Anti HBe:negatifHBe: negatif saptandı. Mevcut tablo pencere dönemine ilerleyen Akut Hepatit B olarak değerlendirildi ancak hastada ansefalopati gelişmesi üzerine fulminan hepatite gittiği düşünülerek trasplantasyon yapılabilen merkeze sevk edildi. Hastanın sonraki takibinde 10 günlük süre zarfında önce HBsAg negatifleşti ve sonrasında Anti HBsAgpozitifleşti. Sonuç: Akut viral hepatitler kesede ödem oluşturabilir ve akut karını taklit edebilir.Akutviralabdominal hadiselerde karın içinde bilhassa kese çevresinde asit olabilir. Bizim hastada olduğu gibi pencere dönemine giden hastalarda HbsAg negatif saptanabilir. Bu nedenle akut karınla açıklanamayacak kcft yüksekliği olan hastalarda viralmarkırlarla birlikte Anti HBcIgM de istenmesi hayati önem arz etmektedir. Bütün bunlardan anlaşılmaktadırki, akut karın olan her tablo genel cerrahi yanı sıra gastroeneterolojiyide ilgilendirmektedir. -63- PS-03 02 Aile İçi Bulaşan Hastalık: Akut hepatit A Çetinkaya Aydın Özlem, Kostakoğlu Uğur, Yıldız İlknur Esen, Ertürk Ayşe, Sönmez Emine Rize Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı, Rize Giriş: Hepatit A virüs (HAV) ünün en sık bulaşıfekal-oral yolla olmakla beraber nadiren parenteral yolla ve aile içinde özellikle kalabalık yaşam koşullarında yakın temas sonucu bireyden bireye bulaşmaktadır. Akut viral hepatit A (AVHA) olgularının önemli bir kısmında da bulaş yolu saptanamamaktadır. Amaç: Çalışmamızda sarılık ve/veya halsizlik şikayeti ile başvuran ve aynı aileden gelen dört AVHA olgusu irdelenmiştir. Olgular : Olgu 1: 31 yaşında, erkek hasta, bir haftadır bulantı, kusma, halsizlik, yorgunluk, cilt ve skleralarda sarılık şikayetiyle başvurdu. Serolojik tetkiklerinden anti-HAV Ig M pozitif olarak saptandı. Bulaş yolu ve kaynağı tesbit edilemedi (Tablo 1). Olgu 2: 28 yaşında, bayan hasta (olgu 1’ in eşi). Olgu 1 taburcu olduktan iki hafta sonra halsizlik, yorgunluk şikayeti ile acile başvurdu. Hastanın anti-HAV Ig M pozitif geldi. Olgu 1 bulaş kaynağı olduğu düşünüldü. Bulaş yolu tesbit edilemedi. Akrabalarında (Olgu 1’ in kardeşi) misafir kaldığı öğrenildi (Tablo 1). Olgu 3: İki yaşında, erkek hasta (olgu 1’ in oğlu). Olgu 1 taburcu olduktan 24 gün sonra; iştahsızlık, huzursuzluk şikayeti ile pediatri polikliniğine başvurduğu öğrenildi. Anti-HAV Ig M pozitif saptanarak AVHA tanısı aldı. Bulaş kaynağı olgu 1 ve 2 olabilir. Bulaş yolu bulunamadı (Tablo 1). Olgu 4: 28 yaşında, erkek hasta (olgu 1’ in erkek kardeşi). Olgu 1,2 ve3 ile aynı evde kalma öyküsü mevcut. Olgu 1 taburcu olduktan yaklaşık bir ay sonra halsizlik, yorgunluk, cilt ve skleralarda sarılık şikayeti üzerine acil servise başvurdu. Anti-HAV Ig M pozitif saptandı. Bulaş kaynağı 1,2 ve 3 olabilir. Bulaş yolu tesbit edilemedi (Tablo 1). Sonuç: AVHA çocuklukta genelikleasemptomatik-hafif klinikle, erişkin yaşta semptomatik ve daha ağır klinikle seyretmektedir. HAV’ ü, fekal yolla uzun süre atılabildiğinden bulaş uzun süre devam edebilir. Hastalıktan korunmada ve bulaşın önlenmesinde en önemli adımın kişisel hijyen kurallarına uyumun yanısıra HAV aşısı ve HAV duyarlı temaslılara 7 gün içinde sIg yapılmasıdır. Tablo 1: Olguların başvuru anındaki laboratuvar bulguları -64- PS-03 03 Anti-HBs pozitif lenfomalı bir hastada akut hepatit B Aktuğ Demir Nazlım1, Ural Onur1, Sümer Şua1, Torun Ayşe1, Derin Çölkesen Fatma1, Yılmaz Bülent2 1 Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı, Konya 2 Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Ana Bilim Dalı, Konya Altmış dört yaşında erkek hasta, iki gündür olan gözlerde sararma, bulantı, kusma, halsizlik şikâyeti ile polikliniğimize başvurdu. Akut hepatit etiyolojisi araştırılmak üzere servisimize yatırıldı. Anamnezde 2009’da Diffüz Büyük B Hücreli Lenfoma tanısı aldığı ve ritüksimab kemoterapisi verildiği öğrenildi. Aşılanma öyküsü olmayan hastaya kemoterapi verilmeden önce bakılan tetkiklerinde HBsAg(-), AntiHBs: 88 ıu/ml saptanmış, anti-HBc-IgG bakılmamıştı. Fizik muayenesinde bilinci açık, konjunktivalar ve tüm vücut ikterikti. Hastada Trombosit:138.000K/ul, ALT:733u/l, AST:432 u/l, INR:2.1, Total bilirübin: 33 mg/dl, direkt bilirübin: 24 mg/ dl, HBsAg(+), anti HBs(-), anti HBc-IgM(+), anti HBc-IgG(-), HBeAg(+), anti HBe(-) saptandı. Hastaya entekavir tedavisi başlandı. Takipleri sırasında asit ve şuur bulanıklığı gelişen hasta nakil yapılabilecek bir merkeze sevk edildi. Lenfoma tanısı nedeni ile nakil yapılamayan hasta hastanemiz dahiliye yoğun bakımına tekrar yatırıldı. Fulminan hepatitle takip edilirken hepatorenal sendrom gelişen hasta kaybedildi. Bu olgu sunumu ile immünsupreyon öncesi aşılanma öyküsü olmayan hastalarda anti HBs pozitif olsa bile anti HBc-IgG bakılması ve yoğun kemoterapi verilecek ise hastanın yakından takip edilmesi gerektiği vurgulanmak istendi. -65- PS-03 04 Akut hepatit A, akut hepatit E ve kronik hepatit B akut alevlenmenin beraber olduğu bir olgu Ural Onur, Aktuğ Demir Nazlım, Sümer Şua, Çölkesen Fatma, Torun Ayşe Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı, Konya Kırk iki yaşında bayan hasta akut hepatit tanısı ile dış merkez enfeksiyon hastalıkları kliniğine yatırılmış. Takiplerinde karaciğer enzimlerinde ve kliniğinde bozulma olması üzerine kliniğimize sevk edimiştir. Anamnezinden hastada 15 gündür olan halsizlik, vücutta yaygın ağrı, çay rengi idrar yapma, midede şişkinlik şikayetleri olduğu öğrenildi. Hastanın özgeçmişinde ve soygeçmişinde özellik yoktu. Fizik muayenesinde skleralar ve cilt ikterikti ve karaciğer kot altında 1-2 cm ele geliyordu. Diğer sistem muayeneleri doğaldı. Yatış rutinlerinde ALT: >942 u/L, AST: >913 u/L, total bilirubin: 10,92 mg/dL, direkt bilirubin: 8 mg/dL, albumin: 3 g/dL, LDH: 380 u/L, GGT: 48 U/L, WBC: 6330 K/uL, Hb: 11,9 g/dL, PLT: 222 K/uL, PT INR: 0,98 olarak saptandı. Hasta kliniğimize yatırılıp mayi ve semptomatik tedavi başlandı. Geniş hepatit markerları istendi. Sonuçlarda HBsAg (+), HBeAg (-), Anti HBs (-), Anti HBe (+), Anti HBcIgM (+), Anti HBcIgG (+), HBV DNA: 69 IU/ml, Anti HDV (-), Anti HCV (-), Anti HIV (-), Anti HAV IgM (+) Anti HAV IgG (-), Anti HEV IgM (+), Anti HEV IgG (-) olarak tespit edildi. Hastanın takiplerinde HBsAg (+), Anti HBe (+), Anti Anti HBcIgG (+), HBV DNA: <2000 IU/ml, Anti HAV IgG (+) Anti HEV IgG (+) olarak saptandı. Hastaya akut hepatit A, akut hepatit E ve kronik hepatit B akut alevlenme tanısı kondu. Kronik hepatit B akut alevlenmenin akut hepatit A ve E’ye bağlı olduğu düşünüldü. Takiplerinde şikayetleri geriledi. Laboratuvar parametreleri düzeldi. Hasta kronik hepatit B inaktif taşıyıcı olarak poliklinik takibine devam etmektedir. -66- PS-03 05 Aile İçi Temas Sonucu Gelişen Erişkin Hepatit A: Olgu Sunumu Kürklü Bozkır Filiz Aksaray Devlet Hastanesi Tüm dünyada Hepatit A virüsü yaygın bir sağlık sorunudur. Genellikle çocukluk çağında görülen oral-fekal yol ile bulaşan akut viral enfeksiyon hastalığıdır.Nadir olarak erişkin yaşta görülmektedir. Erişkin yaşta geçirilen viral Hepatit A yaşamı tehdit eden komplikasyonlara neden olabilmektedir. Bu olgu ile erişkin yaşta sarılıkla gelen hastalarda Hepatit A enfeksiyonunu da göz önünde bulundurarak ayırıcı tanıda yer alması gerektiği, fekal-oral yolla bulaş olduğu için kişisel temasın önemliliği vurgulanmak istenmiştir. Olgu: Bu olguda 39 yaşında erkek hasta 3 gün önce başlayan gözlerde sararma, idrar renginde koyulaşma ve halsizlik şikayetiyle enfeksiyon hastalıkları polikliniğine başvurdu. Hastanın son 6 ay içerisinde ameliyat, kan transfüzyon,şüpheli cinsel temas ve ilaç alım öyküsü yoktu.Fakat hastanın hikayesinden eşinin yaklaşık 1 ay önce akut Viral Hepatit A tanısı aldığı öğrenildi. Laboratuar tetkiklerinde ALT:906, AST: 444, GGT:378,LDH:438, ALP: 294, Total bilirubin:3.4, direkt bilirubin:2.7, Anti HAV IgM (+), HbsAg(-), Anti Hbs:(-),Anti HbcIgM:(-),Anti HCV:(-) olarak tespit edildi. Hastaya Akut Viral Hepatit A tanısı konuldu. Takipinin 7.gününde ALT:155, AST:68, GGT:194,LDH:438, ALP: 183, Total bilirubin:1.3, direkt bilirubin:1.1’e geriledi. Bu olguda da görüldüğü gibi aile içi temas sonrası gelişen akut Viral HepatitAenfeksiyon olguları görülebilir.İyi bir anamnez,fizik muayene ve laboratuar desteği ile kolaylıkla tanı konulabilmektedir. Erken dönem aşılama ile komplikasyonların önüne geçmek mümkündür. -67- PS-03 06 Hepatit A Virüsünün Değişen Epidemiyolojisi Özbay Haliloğlu Elif Nur, Yalçı Aysun, Ayan Fazilet, Balık İsmail Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı, Ankara Giriş: Hepatit A virüsü (HAV) picornaviridea ailesinde yer alan zarfsız, tek sarmallı bir RNA virusudur. HAV enfeksiyonları sıklıkla fekal-oral yolla bulaşır. Virusun yayılımı kontamine gıda, su ve kirli ellerle gerçekleşir. Hepatit A, toplumda yaygın görülen, önemli morbidite ve ileri yaşlarda mortalite nedeni olabilen bir hastalıktır. Hastalığın yaygınlığı, sosyoekonomik koşullarla ve çevresel faktörlerle yakından ilişkilidir. HAV viral hepatit etkenleri arasında sık rastlanmasına rağmen kronikleşmeye yol açmaz. HAV enfeksiyonları çocuklukta asemptomatik enfeksiyonlara yol açarken ileri yaşlarda ciddi komplikasyonlara yol açabilen fulminan seyirli klinik tablolar oluşturabilmektedir. Bu çalışma, hastanemize çeşitli nedenlerle başvuran farklı erişkin yaş gruplarındaki hastaların anti-HAV IgGseropozitifliğini saptamak ve HAV enfeksiyonuna duyarlılık oranlarını belirlemek amacı ile yapılmıştır. Bulgular: Çalışmamızda son bir yıl içinde Ankara Üniversitesi İbni Sina Hastanesi’ne başvuran ve Anti HAV testleri istenilen hastaların sonuçları retrospektif olarak incelenmiştir. Hepatit A için serolojiktesleri istenen 791 hastanın 273’ünde (%34.5) anti HAV IgG pozitifliği mevcuttu, 518 hastada (%65.5) ise Anti HAV Ig G negatifti. Anti HAV IgGseropozitif kişilerin 157’si (%57.5) kadın; kadınların 94 ‘ü (%59) 20-30 yaş grubundaydı. Seropozitif hastaların 116’sı (%42.9) ise erkekti ve erkeklerin ise 62’ si (%53.4) 20-30 yaş grubundaydı. Anti HAV IgGseronegatifliği olan hastaların 307’si (%59.2) kadın; kadınların ise 249 ‘u(%81.1 ) 20-30 yaş grubundaydı. Seronegatif hastaların 211’i ( %40.7 ) erkek; erkeklerin 147’ si (%69.6 ) 20-30 yaş grubundaydı. Sonuç: HAV seroprevalansı tüm dünyada ve ülkemizde yaş, bölge ve sosyoekonomik düzeye göre farklılıklar gösterir. Ülkemizdeki farklı bölgelerden erişkin popülasyonunda yapılmış çalışmalar incelendiğinde yaş arttıkça enfekte kişi sayısının da arttığı gözlenmektedir.Hastalığın yaygınlığı, sosyoekonomik koşullarla ve çevresel faktörlerle yakından ilişkilidir. Genç erişkin dönemde hepatit A enfeksiyonuna duyarlı büyük bir kesimin olduğunu, toplu yaşam ortamlarında bulunan bu duyarlı kesimde olası salgınların morbidite ve mortalitesinin yüksek olabileceği akıldan çıkarılmamalıdır. Erişkin yaş grubunda hepatit A açısından kişilerin immundurmunun belirlenerek aşılanmaları gelişebilecek komplikasyonların önlenmesi açısından önemlidir. -68- PS-03 07 Erişkin Yaş Grubunda Akut Hepatit B Enfeksiyonlarının Değerlendirilmesi: 4 Yıllık Deneyim Nemli Salih Atakan, Demirdal Tuna, Çayıröz Umut İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği Amaç: Akut Hepatit B virüs (HBV) enfeksiyonu, erişkinlerde akut ikterik hepatitin en sık sebeplerinden biridir. Çalışmamızda akut semptomatik HBV enfeksiyonu tanısıyla izlenen erişkin hastaların epidemiyolojik, klinik ve laboratuvar özelliklerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: 2010 -2014 yılları arasında akut HBV enfeksiyonu tanısıyla İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği’nde izlenen hastalar retrospektif olarak değerlendirildi. Tanı klinik ve laboratuvar özellikleri ile konuldu. Bulgular : Çalışma periyodu boyunca toplam 78 akut Hepatit B enfeksiyonu tanısı alan hasta çalışmaya alındı. Hastaların 30’u (%38,5) kadın, 58’i (%61,5) erkekti. Yaş ortalaması 36,4 ± 13,6 (22-90) olarak saptandı. Ortalama yatış süresi 17,3 ± 11,3 gündü. Hastalarda geçirilmiş cerrahi öyküsü (%21,8), korunmasız cinsel ilişki (%14,1), kan transfüzyonu (%9), dövme-piercing uygulanması (%5,1), kan veya vücut sıvılarıyla temas öyküsü (%2,6) risk faktörleri olarak tanımlandı. Hastaların 24’ünde (%30,8) herhangi bir risk faktörü tanımlanamadı. Başvuru sırasında en sık karşılaşılan semptomlar sırasıyla sarılık (%85,9), halsizlik (%57,7), idrar renginde koyulaşma (%56,4), bulantı – kusma (%51,3), olarak izlendi. Başvuruda ortalama ALT, AST ve bilirubin değerleri sırasıyla 2056,8±1153,3 IU/ml, 1247,7±808,6 IU/ml ve 10,1±7,4 mg/dl olarak bulundu. Hastaların izleminde ikinci haftada değerlerin progresif olarak sırasıyla 649,9 ± 688,4 IU/ml, 409,4 ± 509,2 IU/ml ve 7,3 ± 8,0 mg/dl’ye gerilediği gözlendi. Hastalarda tepe INR değeri ortalama olarak 1,44 saptandı. İki (%2,5) hastada eş zamanlı olarak anti HDV, 1 (%1,3) hastada anti HIV pozitif bulundu. HAV’e karşı bağışık yanıt hastaların 55’inde (%70,4) saptandı. Üç (%3,9) hastada izlem sırasında hepatikensefalopati gelişti, 1 (%1,3) hasta yaşamını kaybetti. Tartışma: Merkezimizin verileri değerlendirildiğinde, genç erişkin yaş grubunda olma, erkek cinsiyet, geçirilmiş cerrahi ve korunmasız cinsel ilişki akut HBV enfeksiyonunda en sık karşılaşılan epidemiyolojik özellikler olarak izlendi. Akut HBV enfeksiyonlarının büyük bir çoğunluğu tam kürle sonuçlanır. Ancak akut hepatik yetmezlik ve hepatikensefalopati gibi mortal komplikasyonlara karşı dikkatli olunmalıdır. Bu nedenle HBV enfeksiyonlarının önlenmesinde risk gruplarının aşılanması önemlidir. -69- PS-03 08 Erişkin Yaş Grubunda Akut Hepatit A Enfeksiyonlarının Değerlendirilmesi: 4 Yıllık Deneyim Demirdal Tuna, Nemli Salih Atakan, Çayıröz Umut İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği Amaç: Hepatit A enfeksiyonu, Hepatit A virüsünün (HAV) sebep olduğu, fekal-oral yolla bulaşan, genellikle akut, kendi kendini sınırlayan bir enfeksiyondur. Çocuklarda erişkinlerden farklı olarak genellikle asemptomatik seyreder. Bu çalışmada akut Hepatit A tanısı alan hastaların epidemiyolojik, klinik ve laboratuvar özelliklerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem : 2010 -2014 yılları arasında akut Hepatit A enfeksiyonu tanısıyla İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği’nde izlenen hastalar retrospektif olarak değerlendirildi. Tanı klinik ve laboratuvar özellikleri ile konuldu. Sonuçlar: Çalışma periyodu boyunca toplam 51 akut Hepatit A enfeksiyonu tanısı alan hasta çalışmaya alındı. Hastaların 29’u (%56,9) kadın, 22’si (%43,1) erkekti. Yaş ortalaması 24,9±5,7 (15-38) olarak saptandı. Ortalama yatış süresi 8±3,2 gündü. Hastaların 7’sinde (%13,8) herhangi bir risk faktörü tanımlanamadı. En sık karşılaşılan semptomlar sırasıyla sarılık (%94,1), idrar renginde koyulaşma (%86,3), iştahsızlık (%84,3), bulantı – kusma (%76,5), halsizlik (%58,8) olarak izlendi. Başvuruda ortalama ALT, AST ve bilirubin değerleri sırasıyla 1832,2±1004,8 IU/ml, 1011,6±803,3 IU/ml ve 8,5±7,0 mg/dl olarak bulundu. Hastaların izleminde ikinci haftada değerlerin progresif olarak sırasıyla 173,1±125,2 IU/ml, 43,2±66,8 IU/ml ve 3,51 ± 5,8 mg/dl’ye gerilediği gözlendi. Hastalarda tepe INR değeri ortalama olarak 1,22 saptandı. Hastaların hiçbirinde eşlik eden Hepatit B ve C enfeksiyonu için serolojik bir kanıt gözlenmedi. HBV’ye karşı bağışık yanıt hastaların 12’sinde (%23,5) saptandı. Bir (%2) hastada hepatikensefalopati gelişti, hasta destek tedavisiyle düzeldi. Tartışma: Hepatit A enfeksiyonu özellikle gelişmekte olan ülkelerde ve erken çocukluk çağında daha sık görülen bir hastalıktır. Bununla beraber morbidite ve mortalite ileri yaş gruplarında daha yüksektir. Hastaneye yatış gerektirebilmesi, önemli iş gücü kayıplarına ve ciddi komplikasyonlara sebep olabilmesi nedeniyle günümüzde hala önemini korumaktadır. HAV enfeksiyonunun insidansının düşürülmesinde aşılama programlarının düzenlenmesi, hijyen koşullarının iyileştirilmesi yararlı olabilir. -70- PS-03 09 Hepatit A’ lı Hastalar İleri Yaşa mı Kayıyor? Cinislioğlu Nazan, Parlak Emine, Parlak Mehmet Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı,Erzurum Amaç: Hepatit A virüsü picornavirüs ailesinden tek iplikli RNA virüsüdür. Hepatit B VE C’nin aksine kronikleşmez. Hastalık kişiden kişeye fekal oral yolla bulaşır. Virüs bulaştıktan 2-6 hafta sonra belirtiler başlar. Hastalık çocuklarda genellikle belirtisiz seyreder. Yaş ile birlikte belirtiler daha sık görülür. Erişkinlerin %70’inde ikter, hafif ateş, yorgunluk, halsizlik, iştahsızlık ve koyu renk idrar gibi bulgularla kendini gösterir. Sarılık bulguları 3-4 haftada kaybolur. Hastalar 6-8 haftada tamamen iyileşir. Bağışıklık hayat boyu devam eder. Hepatit A’nın spesifik bir tedavisi yoktur destek tedavisi ve istrahat uygulanır. Hastalık yetişkinlerde nadiren de olsa fulminan seyredebilir. İleri yaşlarda çocukluk döneminden daha fazla ölüme neden olabilir. Hepatit A nın ileri yaşta daha ağır seyrettiğini vurgulamak ve aşıya dikkat çekmek için bu olguyu paylaştık. Olgu : Karaciğer enzim yüksekliği ile acil servise başvuran 20 yaşında erkek hastanın yaygın vücut ağrısı, halsizlik ve sarılık şikâyeti vardı. Daha önce bilinen bir hastalığı yokmuş. Acil serviste çekilen ultrasonografisinde taş, darlık tespit edilmedi. Akut hepatit ön tanısı ile kliniğimize yatırıldı. Hastanın özgeçmişi sorgulandığında daha önce hepatit aşısı yaptırmadığı öğrenildi. Fizik muayenesinde hepatosplenomegalisi cilt ve skleralarda ikter vardı. Laboratuar bulgularında ALT: 3074 U/L, AST: 1826 U/L, LDH: 824 U/L, GGT: 366 U/L, ALP: 261 U/L, TB: 5.37 mg/dl, DB: 3.02 mg/dl, anti HAV IgM (+), HBs Ag (-), Anti HBs (+), anti HCV (-) idi. Hastaya bu seroloji ile akut A hepatiti tanısı konuldu. Destek tedavisi uygulandı. Takibinin 20. gününde karaciğer enzimlerinin (ALT: 40 U/L, AST: 32 U/L) düşmesi, kliniğinin düzelmesi ve komplikasyon gelişmemesi üzerine, poliklinik kontrolü önerilerek hasta taburcu edildi. Sonuç: Karaciğer enzimlerinde yükseklik ve halsizlik nedeni ile başvuran hastada akut viral hepatitler araştırılmalıdır. Hepatit A virüsü fekal oral yol ile bulaşan enfeksiyöz bir hepatitdir. Hepatit A hastalığı özellikle yetişkinlerde fulminan seyrederek ölümlere neden olabilmektedir. Aşılama özellikle çocukluk döneminde önerilmektedir çünkü bulaşmanın en önemli kaynağı çocuklardır. Yetişkinlerin de poliklinik kontrollerinde hepatit A açısından taranması ve aşılanması gerekmektedir. -71- Hepatitleri Taklit Eden Klinik Tablolar -72- PS-04 01 Hepatit kliniğini taklit eden Kırım Kongo Kanamalı Ateşi olguları Parlak Emine1, Koşan Zahide2, Parlak Mehmet1, Cinislioğlu Nazan1, Özkurt Zülal1, Özden Kemalettin1, Albayrak Ayşe1 1 Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı,Erzurum 2 Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı,Erzurum Giriş: Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA), ilk kez 1944 yılında Kırım’da tanımlanmış bir zoonozdur. Aynı zamanda dünya coğrafyasında en sık görülen viral kanamalı ateştir. Etkeni, Bunyaviridae ailesinin Nairovirus cinsine mensup bir RNA virüsüdür. İnkübasyon dönemi 3-7 gündür. Ani ateş yükselmesi, baş ağrısı, kas ağrıları ve baş dönmesi ile karakterize başlangıç semptomlarına ishal, bulantı ve kusma eşlik edebilir. KKKA’da esas hedef hücreler mononükleer fagositler, endotel hücreler ve hepatositlerdir. KKKA çok sayıda organı ve bu arada karaciğeri de etkilemektedir. Sarılıkla birlikte veya sarılık olmaksızın transaminaz düzeylerinde yükselmeler görülebilmektedir. İnfeksiyöz hepatitlerin çoğunluğunu viral (A, B, C, D ve E) etkenler oluşturmaktadır. Bu posterde hepatitler ile karışan Kırım-Kongo kanamalı ateşi olguları sunulmuştur. Amaç: KKKA hastalarının klinik, epidemiyolojik, laboratuvar özelliklerinin değerlendirilmesi ve akut hepatit benzeri klinik tabloya yol açabileceğinin gösterilmesi amaçlanmıştır. Materyal-Metod: Bu çalışma Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları Kliniğinde yapıldı. KKKA tanı RSHM’de hasta serumlarında anti-CCFV IgM ve/veya virüs antijeni varlığı ve/veya real time PCR yöntemi ile konuldu. Transaminaz yüksekliği olan hastalar çalışmaya alındı. Bulgular: Toplam 100 olgu alındı. Hastaların 46 (%46)’sı erkek, 54 (%54)’ü kadın olup, yaş ortalaması 50.84±18.12 (16-86) yıl idi. Hastaların %60’ında kene teması saptanmıştır. İnkübasyon süresi 3.9±2.7 gün idi. Hastalardan 5 (%4)’i ölmüştür. Hastaların tamamı kırsal alanda yaşıyordu ya da kırsal alana ziyaret öyküsü mevcuttu. Hastalardan 25’ı (%25) hayvancılık, 35’si (%35) çiftçilik ile uğraşırken, 28’ü (%28.) ev hanımı, Hastalarda en sık rastlanan fizik muayene bulguları hepatomegali (%75), splenomegali (%66), fasiyalhiperemi (% 67), konjunktivalhiperemi (% 52) idi. Sonuç: Özellikle bahar ve yaz aylarında transaminaz yüksekliği saptanan hastalarda kene teması, meslek, yaşadığı yer sorgulanmalıdır. KKKA ve hepatitler ülkemiz için önemli bir sorundur. Hastaların çoğunda transaminaz enzim seviyeleri yüksektir. Ölen hastalarda serum AST, ALT düzeyleri yaşayanlardan anlamlı olarak daha yüksek bulundu. Sonuç olarak, KKKA ve hepatitlerin ayırıcı tanısında endemik bölgelerden gelen hastalarda dikkatli olunmalıdır. -73- Kronik Hepatit B -74- PS-05 01 Kronik Hepatit B Tanısı Almış HBeAg pozitif ve HBeAg Negatif Hastaların Karşılaştırılması Harman Rezan1, Günal Özgür2, Daldal Abdulkadir3, İkidağ Mehmet Ali4, Cüce Mehmet Ali4, Sökücü Mehmet5 1 Özel SANKO Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji, Gaziantep, Türkiye 2 Samsun Eğitim Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji, Samsun, Türkiye. 3 25 Aralık Devlet Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji, Gaziantep 4 Özel Sanko Hastanesi, Radyoloji Birimi, Gaziantep 5 Özel Sanko Hastanesi, Patoloji Birimi, Gaziantep Giriş: HBeAg pozitif hastalar enfeksiyonun erken aşamasında oldukları için genellikle yüksek HBV DNA (>20.000 İU/mL) ile prezente olurlar. Transaminaz düzeyleri ise immüntoleran veya immunklirens fazda olmalarına göre normal veya yüksek olabilir. HBeAg negatif hastalar, HBeAg pozitif hastalara göre daha düşük HBV DNA seviyelerine sahiptirler (1,2). Karaciğer hasarı hafiften (%24-42), orta veya ciddi hepatite (%44-63), hatta siroza (%10-24) kadar değişebilir(3). HBe Ag negatifliği HBe Ag pozitifliğinden anti HBe’ye serokonversiyonu izleyerek immun reaktif fazda veya inaktif taşıyıcılık durumundan yıllar sonra meydana gelebilir. HBV DNA ve ALT seviyelerinde dalgalanmalar gösterir. Tanı konulduğunda ciddi nekroinflamasyon hastaların %50’ den fazlasında görülür(4,5). HBeAg serokonversiyonu olanların çoğu inaktif HBsAg taşıyıcılığına dönüşmektedir. Serokonversiyon gelişen olguların %5 kadarında ise HBeAg negatif kronik hepatit B gelişmektedir(6). Materyal metod: Bu çalişmaya HBV DNA değeri >2000 IU/ml olan Kronik Hepatit B (KHB) tanısı almış 67 hasta alındı. HBeAg negatif ve HBeAg pozitif olarak hastalar iki ana başlık altında toplandı. Bulgular: Tüm hastaların %79’ u HBeAg negatifti. ALT değeri HBeAg negatif hastalarda %38 oranın da yüksek iken, bu oran HBeAg pozitif hastalarda %53 idi. HBeAg negatif hastaların %57’ si 40 yaş altında idi. HBeAg pozitif hastaların ise %86’ si 40 yaşın altındaydı. HBV DNA değeri 20.000 IU/mL ve üzeri olan hasta sayısı HBeAg pozitif hastalarda % 92 oranında iken, HBeAg negatif hastalarda ise %51’di. Nekroinflamatuvar aktivite indeksi (HAİ) HBeAg negatif hastada hastalarda %11 oranında 5 ve altında çıktığı ancak HBeAg pozitif hastada tüm hastaların HAİ değerinin 6 ve üzeri olduğu görüldü. Fibroblastik evrelere bakıldığında Fibrozisi 1 ve altında olan hasta oranı HBeAg negatif hasta grubunda %34, HBeAg pozitif hasta grubunda ise %21 olarak bulundu. Fibrozisi 5 olan hasta oranı ise HBeAg negatif hasta grubunda %6, HBeAg pozitif hasta grubunda ise %14’di. -75- PS-05 02 Kronik Hepatit B Hastalarında Tenofovirin Etkinliği Kaya Şafak1, Aksöz Selçuk2, Baysal Birol3, Çomoğlu Şenol4, Cabalak Mehmet5, Arslan Eyüp6, Akmirza Nuran5, Çolak Habibe6 1 Gazi Yaşargil Eğitim Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları, Diyarbakır 2 Adıyaman Eğitim Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları, Adıyaman 3 Bezmialem Üniversitesi Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji, İstanbul 4 Ümraniye Eğitim Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları, İstanbul 5 Şehit Kamil Devlet Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları, Gaziantep 6 Selahaddin Eyyubi Devlet Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları, Diyarbakır Amaç: Tenofovir disoproxil fumarat (TDF) kronik hepatit B (KHB) tedavisinde kullanılan etkin ve güvenilir bir nükleotid reverse transkriptaz inhibitörüdür. Bu çalışmada 5 ayrı merkezde takip edilen ve TDF tedavisi alan KHB hastalarında virolojik yanıtın belirlenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Bu retrospektif çalışmaya 2008-2013 yılları arasında beş ayrı merkezde takip edilen 187 hasta dahil edilmiştir. Hastaların ALT, AST, HBeAg, anti-HBe, HBVDNA düzeyleri hasta dosyaları incelenerek kaydedildi. Bulgular: Çalışmaya alınan 187 hastanın 105 (%56.1)’i erkekti. Yaş ortalaması 38±14 idi. Hastaların 56 (%29.9)’sı HBeAg pozitif, 131 (%70.1)’i ise HBeAg negatif olarak saptandı. ALT ve AST ortalamaları sırasıyla 43±26, ve 36±18 idi. Tedavi öncesi 78 (%41.7) hastanın HBVDNA düzeyi >107 idi. Hastaların 141(%75.4)’inde tedavinin 1. yılının sonunda virolojik yanıt gelişti. İkinci yılın sonunda bu oran (%87.7) idi. Sonuçlar: TDF KHB tedavisinde potent bir antiviral ajandır. -76- PS-05 03 Poliklinikten takip edilen Hepatit B olgularının değerlendirilmesi Öztürk Durmaz Şenay1, Baş Bilge2 1 Antalya Atatürk Devlet Hastanesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği,Antalya 2 Antalya Atatürk Devlet Hastanesi Gastroenteroloji Kliniği,Antalya Ülkemiz diğer Akdeniz ve Orta Doğu Ülkeleri gibi HBV endemisitesi yönünden orta sıklık kuşağında yer almaktadır.(HBsAg pozitifliği %2-7).Bu çalışmada Hastanemiz İnfeksiyon hastalıkları ve Gastroenteroloji polikliniklerinden takip edilen Kronik Hepatit B hastalarının genel bir değerlendirmesi yapılmıştır. Eylül-Aralık 2015 tarihleri arasında İnfeksiyon hastalıkları ve Gastroenteroloji polikliniğinden takip edilen 46 Hepatit B li olgu yaş,cinsiyet,hepatit serolojisi ve tedavi verilerine göre retrospektif olarak değerlendirildi. Çalışmaya alınan 46 hastanın 26 sı erkek(%57),20 si bayan(%43)idi.Erkeklerin yaş ortalaması:41,2 (19-70),Bayanların yaş ortalaması:39,7 (25-66) idi. Takibe gelen bayan hastalardan (n:20) 3’ ü gebe(%15), 3’ ü lohusa (%15) idi. 28 hasta (%61) HBeAg negatif inaktif taşıyıcılık fazında idi.14 hasta (%30) oral antiviral tedavi almakta idi. Oral antiviral tedavi alanların(n:14) 3’ü(%21) HBeAg pozitif, 11’i(%79)HBeAg negatif idi.Kompanse karaciğer sirozu olarak takip edilen 4 hastanın tamamı(%100) HBeAg negatifti.Hastaların hepsinde Delta antikoru negatifti. Ülkemizde HBV bulaşı büyük oranda horizontal olduğu için immuntoleran faz 15-20 yıl sürmekte immunklirens 30 lu yaşlarda görülmektedir.Toplum sağlığı açısından çok sayıda genç-doğurganlık çağındaki insanımız HBV bulaşı riski ile yaşamaktadır.Bu çalışmada da toplam 46 hastadan 3’ ü gebe ve 3’ ü lohusa idi.Ülkemizde gebeler HBV açısından taranmalı,infekte annelerin bebeklerine HBIG ve aşı uygulanmalı gerekirse anneye 3. Trimestirde tedavi verilmelidir -77- PS-05 04 Pegileinterferon alfa 2b Tedavisi Alan Kronik Hepatit B Hastalarının 3 Yıllık Tedavi Sonuçlarının Değerlendirilmesi Harman Rezan1, Günal Özgür2, Daldal Abdulkadir3, İkidağ Mehmet Ali4, Cüce Mehmet Ali4, Sökücü Mehmet5, Eyigün Canpolat6 1 Özel Sanko Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji, Gaziantep 2 Samsun Eğitim Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji, Samsun 3 25 Aralık Devlet Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji, Gaziantep 4 Özel Sanko Hastanesi, Radyoloji Birimi, Gaziantep 5 Özel Sanko Hastanesi, Pataloji Birimi, Gaziantep 6 Özel Sanko Üniversitesi Tıp fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji, Gaziantep Bu çalişmaya HBV DNA değeri 2000 ıU/ml olan Kronik Hepatit B (KHB) tanısı almış naif 47 hasta alındı. Hbe Ag negatif ve Hbe Ag pozitif olarak hastalar iki ana başlık altında toplandı. Tedavi planları Karaciğer biobsisi yapılarak Fibrozisi >=2, Nekroinflamatuar aktivite indeksi veya (HAİ) >=6 olan hastalara kilograma göre önerilen dozda Pegileinterferon alfa 2b başlanarak yapıldı. Tedavi süreleri HBV DNA değerlerine bakılmaksızın tüm hastalarda 48 haftaya tamamlandı. Hipertansiyon haricinde altta yatan hastalığı olan hastalar çalışma dışı bırakıldı. Tüm hastaların % 74’ ü erkekti, yaş ortalaması 37 olan hastaların vücut kitle indeksi yaklaşık %25’ di. Hastaların %85’ i Hbe Ag negatifti. Tedavi başlanan hastaların ALT değerleri iki katından yüksekti ve ortalama ALT değeri 116 olarak saptandı. Tüm hastalara karaciğer biobsisi yapıldı. Hastalar tedavi sonu 72 hafta takip edildi. 48. Haftanın sonunda 40 ( %85) hastanın HBV DNA değeri negatif oldu. Diğer 7 hastanın da başlangıç HBV DNA değeri 10⁶ ve üzeri idi. Bu hastalar yanıtsız olarak kabul edildi. Bu hastaların 5 tanesi HBe Ag pozitif olan hastalardı, kalan 2 hasta HBe Ag negatifti. HBV DNA’sı negatifleşmeyen ve 2000 ıu/ ml’ nin üzerinde olan bu hastalarda tedavi oral antivirallere geçilerek devam edildi. 40 hasta tedavi pegileinterferon tedavisi sonrası 72 hafta takip edildi. Hastaların %17,5’i ilk 6 ayda, %5’i sonraki 6 ayda ve %10’u da 2. yıl içinde HBV DNA’sı 2000 ıu/ml’ nin üzerinde olması nedeni ile oral antivirallere geçildi. Hastaların 72. haftalık takipleri sonucu HBV DNA’sı negatif olan hasta oranı %57 olarak saptandı. Diğer %43 hastanın tedavileri oral antivirallere geçilerek devam edildi. Üç yıllık takip sonucu HBe Ag pozitif olan hastalarda HBe Ag negatifleşmesi saptanmadı. Tüm hastalarda Hbs Ag pozitifliği devam etmektedir. -78- PS-05 05 Lamivudine Belgelenmiş Direnci Olan Kronik Hepatit B Hastalarında Tek Başına veya Emtrisitabin ile Kombinasyon Halinde Verildiğinde Tenofovir Disoproksil Fumarata Saptanabilir Direnç Görülmemiştir: 5 Yıllık Final Sonuçlar Yurdaydın Cihan1, Berg Thomas2, Gane Ed3, Jablkowski Maciej4, Urbanek Petr5, Corsa Amoreena C.6, Liu Yang6, Kim Kyungpil6, Flaherty John F.6, Fung Scott7, Kitrinos Kathryn M.6 1 Ankara Üniversitesi, Ankara, Türkiye 2 Leipzig Üniversite Hastanesi, Almanya 3 Auckland Şehir Hastanesi, Auckland, Yeni Zelanda 4 Łódź Tıp Üniversitesi, Polonya 5 Merkezi Askeri Hastane, Prag, Çek Cumhuriyeti 6 Gilead Sciences, Inc., Foster City, CA 7 Toronto Karaciğer Hastalığı Merkezi, Toronto, Ontario, Kanada Kronik hepatit B virüsü (HBV) enfeksiyonunun bir nükleozid analogu olan lamivudin (LAM) ile tedavisi, 5 yıldan sonra hastaların yaklaşık %70’inde direnç gelişimi (LAM-R) ile ilişkilendirilmiştir. Tenofovir disoproksil fumarat (TDF), daha önce tedavi almamış hastaların çoğunda 8 yıla kadar sürdürülebilir HBV DNA supresyonu, olumlu bir güvenlilik/tolere edilebilirlik profili göstermiş ve direnç kanıtı elde edilmemiştir LAM-R hastalarda TDF, emtrisitabin (FTC)/TDF ile benzer etkililik göstermiş, 2 yılda saptanabilir TDF direnci görülmemiştir Amaçlar: Belgelenmiş LAM-R olan hastalarda aşağıdakilerle TDF direnci profilini belirlemek: – En fazla 240 hafta TDF monoterapisi veya FTC/TDF kombinasyon tedavisinin ardından polimeraz/ters transkriptaz (pol/RT) içinde amino asit substitüsyonlarının belirlenmesi – TDF’ye ve FTC/TDF’ye klinik yanıt üzerindeki bu substitüsyon etkilerinin karşılaştırması – İn vitro HBV replikasyon (fenotipik) miktar tayinleri kullanılarak bu substitüsyonların tenofovir ve/veya FTC’ye duyarlılığı değiştirip değiştirmediğinin belirlenmesi Sonuçlar: FTC/TDF’ye kıyasla TDF ile uzun süre (5 yıl) tedavi edilen kronik HBV olan LAM-R hastalarda: – Tek başına TDF, FTC/TDF ile eşit düzeyde etkili olmuştur – Ortaya çıkan TDF direnci kanıtı gözlenmemiştir – ETV-R varlığının veya önceki ADV/ETV maruziyetinin HBV DNA düzeyleri üzerinde herhangi bir etkisi olmamıştır -79- PS-05 06 Tenofovir Disoproksil Fumarat ve Pegile İnterferon ile Tedavisinde HBsAg Kaybının Öngörücüleri Tabak Fehmi1, Chan Henry L. Y.2, Ahn Sang Hoon3, Chuang Wan Long4, Mehta Rajiv5, Petersen Joerg6, Wu George7, Lim Seng8, Fung Scott9, Foster Graham R.10, Buti Maria11, Gaeta Giovanni B.12 1 İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, İstanbul, Türkiye 2 Hong Kong Çin Üniversitesi 3 Yonsei Üniversitesi Tıp Fakültesi, Seoul, Güney Kore 4 Kaohsiung Tıp Fakültesi Chung-Ho Memorial Hastanesi, Kaohsiung, Tayvan 5 Karaciğer Kliniği, Surat, Hindistan 6 Hamburg Üniversitesi, Almanya 7 Gilead Sciences, Inc., Foster City, CA 8 Yong Loo Lin Tıp Fakültesi Ulusal Singapur Üniversitesi 9 Toronto Üniversitesi, Genel Toronto Hastanesi, Ontario, Kanada 10 Queen Mary Londra Üniversitesi, BK 11 Hospital Universitari Vall d’Hebron, Barselona, İspanya 12 Seconda Università degli Studi di Napoli, İtalya Giriş: Tenofovir disoproksil fumarat (TDF) ve pegile interferon (PEG) ile kombinasyon tedavisi, iki ajandan yalnızca biriyle tedaviye kıyasla hepatit B yüzey antijeni (HBsAg) kaybı oranlarını artırmıştır. Erken viral kinetiğin nükleos(t)id veya interferon tedavisi ile nihai HBsAg kaybının öngörücüsü olduğu gösterilmiştir. Gereç-Yöntem: TDF ve PEG monoterapisi ile TDF + PEG kombinasyon tedavisinin erken viral kinetiğindeki farkları belirlemek – Erken yanıt öngörücülerini belirlemek – Nihai HBsAg kaybı için erken HBsAg düşüşünün öngörücü eşiklerini belirlemek Sonuçlar: Çoğu hastada ilk 12 haftada <1 log10 HBsAg düşüşleri meydana gelmiştir – Yavaş ve hızlı yanıt verme durumu TDF + PEG kombinasyon tedavisi ile en yüksek olmuştur - Kombinasyon tedavisi ile HBV DNA değişiklikleri büyük oranda TDF’den kaynaklanmıştır – HBsAg düşüşlerinin büyük oranda PEG’den kaynaklandığı görülmüştür - HBV DNA ve HBV Genotip B ve C’de yükselme erken HBsAg düşüşlerinin en tutarlı öngörücüleri olmuştur - 12. Haftada 1 log10 HBsAg düşüş nihai HBsAg kaybının test edilen en iyi öngörücüsü olmuştur -80- PS-05 07 Kronik Hepatit B Hastalarında Tenofovir Disoproksil Fumarat veya Adefovir Dipivoksil ile Tedavi Sırasında ALT Alevlenmeleri ile HBeAg Kaybı ve HBsAg Düşüşü Arasındaki İlişki Gurel Selim1, Marcellin Patrick2, Gane Edward3, Krastev Zahary4, Dusheiko Geoffrey5, Gaggar Anuj6, Massetto Benedetta6, Kim Kyungpil6, Flaherty John6, Subramanian Mani6, Janssen Harry7, Buti Maria8 1 Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Bursa, Türkiye 2 Hôpital Beaujon, Clichy, Fransa 3 Auckland Şehir Hastanesi, Auckland, Yeni Zelanda 4 St. Ivan Rilski” Üniversite Hastanesi, Sofya, Bulgaristan 5 Royal Free Hastanesi, Londra, BK 6 Gilead Sciences, Inc., Foster City, CA 7 Toronto Üniversitesi, Ontario, Kanada 8 Universitari Vall d’Hebron ve CIBERehd, Barselona, İspanya Giriş: Alanin aminotransferaz (ALT) alevlenmeleri, oral antiviral ilaçlarla (OAV) anti-hepatit B virüsü (HBV) tedavisi sırasında meydana gelebilir 1,2 OAV’ler ile tedavi sırasındaki ALT yükselmelerinin artan konak immün yanıtından kaynaklandığı düşünülmektedir 3,4 Amaçlar:Adefovir dipivoksile (ADV) kıyasla tenofovir disoproksil fumaratın (TDF) değerlendirildiği iki Faz 3 çalışmaya kaydedilen hepatit B e antijeni (HBeAg) pozitif veya negatif kronik HBV olan hastalarda ALT alevlenmelerini takiben klinik sonuçları değerlendirmek Varılan Sonuçlar: TDF veya ADV ile tedavinin ilk 48 haftasında, ALT alevlenmeleri HBeAg pozitif hastaların %9.4’ünde ve HBeAg negatif hastaların %1.4’ünde gözlenmiştir ALT alevlenmeleri olmayan hastalara kıyasla ALT alevlenmeleri olan hastalarda HBeAg kaybı ve serokonversiyon daha sık görülmüştür – ALT alevlenmesi yokluğunda hastaların %8’i HBeAg kaybı ve serokonversiyon elde etmiştir ALT alevlenmeleri olmayan hastalara kıyasla ALT alevlenmeleri olan hastalarda daha fazla HBsAg düşüşü ve HBV DNA azalması görülmüştür En güçlü bağımsız ALT alevlenmesi öngörücüsü yüksek başlangıç HBV DNA düzeyi olmuştur (olasılık oranı 2.91) -81- PS-05 08 Antiviral tedavi kesildikten sonra HBsAg negatifliği sağlanan bir KHB olgusu Konya Petek Şarlak, Demirtürk Neşe Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji AD Giriş: KHB tedavisinde son nokta HBsAg serokonversiyonudur. Antiviral tedavi alan hastalarda, bu süreç çok uzun sürmekte, HBsAg pozitif iken tedavi kesilmek zorunda kalınan hastaların büyük bir kısmında HBV DNA pozitifleşmekte, HBsAg kaybı da gözlenmemektedir. Olgu: Yirmi altı yaşında kadın hasta Kasım 2004 de halsizlik, uyku hali, çabuk yorulma şikayetleri ile başvurdu, yapılan tetkiklerinde HBsAg pozitif, antiHBs(-), HBeAg (-), antiHBe (+), antiHBcIg G (+), antiHCV (-), antiDV (-) ve HBVDNA 2250000IU/ ml, AST 46 IU/ml, ALT 65 IU/ml, ALP 80 IU/ml saptandı. Bu bulgularla hastaya kronik aktif hepatit B ön tanısı ile karaciğer biyopsisi yapıldı. Histopatolojik incelemede HAI 3/18, fibrozis evre 0 olarak degerlendirildi. Hastada histopastolojik olarak hafif hepatit saptanmasına rağmen, viral yükü yüksek ve hasta tedaviye çok istekli olduğu için Adefovir 10 mg/gün tedavi başlandı. Hasta 3 ayda bir transaminaz takibi, 6 ayda bir HBVDNA takibi, yılda bir ultrasonografi ve AFP ile takip edildi. 1. yıl HBVDNA düzeyi 330 kopya/ml, 2. yıl HBVDNA negatif saptandı. Adefovir tedavisinin 46. ayında ilaç temininde güçlük nedeniyle tenofovir tedavisine geçildi. Tedavinin 60. ayında gebe olduğunu öğrenen hastanın tedavisi kesildi.Gebelik boyunca aylık karaciğer enzim takibi ve 3 ayda bir HBVDNA ve HBsAg kontrolü ile takip edildi,gebelik boyunca karaciğer enzimleri normal HBVDNA negatif seyretti.Tedavi kesildikten 8 ay sonra bakılan HBsAg pozitif saptandı. Doğum sonrası ilk kontrolünde, yani tedavi kesildikten 1 yıl sonra bakılan HBsAg negatif, antiHBs negatif, HBVDNA negatif saptandı. HBsAg 6 ay ara ile iki kez kontrol edildi. HBsAg negatifliği devam eden hasta antiHBs oluşumu açısından hala takip edilmektedir. Sonuç: KHB hastalarında histopatolojik olarak karaciğerde orta ve üzerinde nekroinflamasyon olanlara tedavi önerilir. Ancak, burada sunulan olguda olduğu gibi, histolojik evreden bağımsız olarak HBVDNA pozitifliği olanlarda tedavi başlanmasının tedavi yanıtına olumlu etkisi olabilir. Zira bu hastada olduğu gibi, tenofovir tedavisi kesildikten bir yıl sonra HBsAg kaybı beklenen bir sonuç değildir. Bu konuda daha çok çalışma yapılmasına ihtiyaç vardır. -82- PS-05 09 Tenofovir kullanan hastalarımızda olgular eşliğinde renal fonksiyon bozukluk deneyimlerimiz Yeşil Cihan, Su Harun Reşid, Çiçek Kolak Çiğdem, İnan Dilara Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi,Antalya Tenofovir 2008 yılından itibaren kronik hepatit B tedavisinde kullanılan bir nükleotid revers transkriptaz inhibitörüdür. Tedavide kullanımı sonrasında nadiren renal yan etki görülebilmektedir. Tenofovirin yol açığı renal fonksiyon bozukluğunun mekanizması tam olarak bilinmemekle birlikte, proksimal tübüllerde mitokondriyal hasarın yol açtığı sitotoksisitenin patogenezde rolü gösterilmiştir. Polikliniğimizde Ocak 2014 - Aralık 2015 tarihleri arasında takipli ve kronik hepatit B tedavisi alan 200 hasta değerlendirildi. Sunulan iki olgu dışında kalan otuz hastanın renal fonksiyon bozukluğunu açıklayacak nefrotoksik ilaç kullanımı; hipertansiyon, diyabetes mellitus gibi komorbit hastalıkları mevcuttu. Kalan iki olguda renal fonksiyon bozukluğunun tenofovirle ilişkili olabileceği düşünüldü. Olgu1: 2005 yılında kronik hepatit b tanısı alan 56 yasında erkek hastanın tedavisi 7 yıllık adefovir kullanımı sonrası yan etki nedeniyle tenofovir olarak değiştirilmişti. Başlangıçta bazal glomerüler filtrasyon hızı: 80 ml/dakika/ m2, kan fosfor düzeyi:3.2 mg/dl iken 3 yıllık tenofovir tedavisi sonrası glomerüler filtrasyon hızı 61 ml/dakika/m2, fosfor:2,6 mg/dl olarak sonuçlandı. Olgu2: 2009 yılında kronik hepatit b tanısı alan 31 yaşında erkek hastanın başlangıçta glomerüler filtrasyon hızı: 124 ml/dakika/m2, fosfor:4,2 mg/dl iken 6 yıllık tenofovir tedavisi sonrası glomerüler filtrasyon hızı 95 ml/ dakika/m2, fosfor:2,8 mg/dl olarak sonuçlandı. Renal fonksiyonlarında progresif bozulma izlenen iki hasta yan etki açısından yakın takibe alındı. Viral baskılanma hızı %99 olarak bildirilen genetik bariyeri yüksek potent antiviral olan bu ajan yaygın olarak tedavide kullanılmaktadır. Ancak; halsizlik, bulantı, trombositopeni gibi sık yan etkilerle beraber renal fonksiyon bozukluğu ve hipofosfatemi de ilacın kullanımını kısıtlayabilmektedir. Adefovire kıyasla tenofovir kullanımının renal hasar konusunda daha güvenli olduğu bilinse de, özellikle kullanımının yaygınlaşmasıyla beraber bu açıdan da dikkatli olunması gerekebilir -83- PS-05 10 Bulaş Zincirinin İlk Halkası Gebelik ve Hepatit B Seyman Derya, Yıldırım Figen, Üser Ülkü, Berk Hande, Kızılateş Filiz, Öztoprak Nefise Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği, Antalya Amaç: Hepatit B virüsü (HBV) aşısı olmasına rağmen halen önemini koruyan bir hepatit etkenidir. HBV’ nin en önemli bulaş yolu taşıyıcı veya kronik hepatit B’li anneden doğum sırasında bebeğe vertikal yolla bulaştır. Aşı ve HBIG uygulamasına rağmen HBV DNA düzeyi yüksek olan annelerden vertikal bulaş %5-15 oranında seyretmeye devam etmektedir. Bundan dolayı rehberler viral yükü yüksek olan (HBV DNA >106 kopya/ml) gebelere antiviral tedavi verilmesini önerir. Bu çalışma, gebelik döneminde antiviral tedavinin etkinliğini değerlendirmek amacıyla yapıldı. Gereç-Yöntem: Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Hepatit polikliniğine başvuran HBsAg pozitif gebeler çalışmaya dahil edildi. Tedavi planlanan gebeler tedavinin amacı ve olası yan etkiler hakkında bilgilendirildi. Tedavi ve emzirme kararı gebelere bırakıldı ve onam alındı. Bulgular: 64 gebenin ortalama yaşı 26.92 (19-42) yıldı. Altı gebe HBeAg pozitifti. Gebelik süresince toplam 12 olguya antiviral tedavi verildi. HBeAg-pozitif ve negatif gebelerde 24-26. hafta ortalama bazal HBV DNA seviyesi sırasıyla 1.7x 108 ve 2.7x 105 IU/mL olarak saptandı. Son trimesterde 8 gebeye tenofovir, 2’sine telbivudin başlandı. Kronik hepatit B tanılı ve tenofovir kullanan iki olguda gebelik döneminde de aynı tedaviye devam edildi. Gebelerin hepsi emzirmeyi tercih etti. Doğum sonrası 3 ay antiviral tedaviye devam edildi. Takiplerde hiçbir hastada akut alevlenme izlenmedi. Bebeklerin hiçbirinde periatal bulaş, konjenital anomali saptanmadı. Tartışma: Gebelik öncesinde antiviral tedavi alan veya tedavi planlanan gebelerde Hepatit B yönetimi zordur. Gebelerin konu hakkında ayrıntılı bilgilendirilmesi; tedavi ve emzirme kararının gebeye bırakılması esastır. Sonuç: Son trimesterde başlanan antiviral tedavinin perinatal bulaşı önlemede etkin olduğu unutulmamalıdır. Ayrıca gebelerde hepatit taramasının rutin testler içine alınması ve gebe takibi yapan hekimlerde farkındalığın arttırılması toplum sağlığı için en önemli adımdır. -84- PS-05 11 Kronik Hepatit B’li Hastalarda Nükleoz(t)id Analoğu Tedavilerinde Gelişen HBV pol/S Geni Mutasyonları Kırdar Sevin1, Aydın Neriman1, Yaşa Mehmet Hadi2, Sayan Murat3 1 Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Aydın. 2 Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji Bilim Dalı, Aydın. 3 Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Merkez Laboratuvarı, PCR Ünitesi, Kocaeli Giriş-Amaç: Hepatit B virus (HBV) enfeksiyonu; akut, fulminan ve kronik hepatitin yanı sıra karaciğer sirozu ve kanserine yol açması nedeniyle tüm dünyada önemini koruyan bir halk sağlığı sorunudur. Kronik hepatit B (KHB) tedavisinde uzun süreli nükleoz(t)id analoğu kullanımı ile ilaca dirençli mutasyonlar ortaya çıkabilmekte bu da tedavi başarısızlığına neden olabilmektedir. Bu çalışmada, bölgemizdeki KHB hastalarnda nükleoz(t)id analoğu tedavilerinde, klinik ve epidemiyolojik önemi olan HBVpol/S geni mutasyonlarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Gereç-Yöntem: Çalışmaya, Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Gastroenteroloji Ünitesinde Mayıs 2010 ile Haziran 2014 tarihleri arasında KHB tanısı ile takip edilen, bir yıl ve/veya daha uzun süre antiviral tedavi alan 100 hasta dahil edildi. Serum örneklerinden HBV DNA düzeyleri gerçek zamanlı PCR yöntemi ile, HBV genomundaki Pol/S genlerindeki mutasyonlar direkt dizi analizi ile belirlendi. Bulgular: Onaltı hastada, HBVDNA düzeylerinin düşük (<200 IU/ml) olması nedeniyle değerlendirme yapılamadı. HBV pol geni dizilenebilen 84 hastanın 53 (% 63.09)’ü erkek, 31 (%36.91)’i kadın olup yaş ortalaması 47 ± 14.99 (yaş aralığı: 20-67) yıl olarak belirlendi. Çalışılan 84 örneğin 36 (%43)’sında ilaç direnciyle ilişkili primer/kompansatuvar mutasyonlar (rtI169S, rtL180M, rtT184L, rtA194V, rtM204I/rtL91I, rtQ149K, rtQ215H/S, rtN238D) saptandı. Yedi hastada (%8.3)’inde pol/Sgeni çakışmasına bağlı olarak HBsAg aşı kaçağı mutasyonları (sT126I, sP120S, sG145A, sS193L), 9 hastada HBIg kaçağı (sP120R, sT123N, sE164D, sY134F, sQ129H, sT118A, sP127K), 27 hastada immün kaçak mutasyonu (sI110L, sT127P, sS114A, sT123A) ve bir hastada sT131I tanı kaçağı HBsAg mutasyonu saptandı. Ayrıca 13 (%15.4) hastada potansiyel aşı kaçağı mutasyonları (ADAPVEM) (rtM204I/sW172C, rtA181V/sL173F, rtQ149K/sW182*, rtM204V/sI195M ve rtM204I/sW196L) belirlendi. Sonuç: Çalışmamızda KHB’li hastalarda yaygın olarak kullanılan lamivudin ve diğer NA tedavileri sırasında ADAPVEM oluşturma potansiyeli bulunduğu gözlenmiştir. Bu nedenle KHB’li hastaların NA ile tedavilerinde antiviral ilaç direnç ve ADAPVEM’ler ortaya çıkarılmalı ve halk sağlığı yönünden değerlendirilmelidir. -85- PS-05 12 Gebelerde kronik hepatit B virus (HBV) tedavisinde interferon kullanımı Sırmatel Fatma1, Aksoy Halil İbrahim1, Sırmatel Pınar2 1 Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi 2 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Amaç: Kronik HBV olgularında interferon kullanımı gebelerde önerilmez. Kronik HBV olarak izlenen iki hastaya pegile interferon tedavisi başlanmıştır. Gebelik durumu ortaya çıkınca tedavileri kesilmiştir. Olgular sunularak gebelerde pegIFN kullanımı değerlendirilmiştir. Olguların sunumu: Aile içi bulaş olan iki bayan hasta virolojik, serolojik ve histolojik olarak kronik HBV olarak tanımlanmıştır. Olgular, pegIFN 2b başlandıktan sonra farkında olmadan gebe kalmışlardır. Birinci olgu 10, ikinci olgu 16 haftada gebe olduklarını fark edince kliniğimize başvurmuşlar ve tedavileri kesilmiştir. Her iki olgununda normal sağlıklı bebekleri miyadında doğmuş ve daha önceki çocuklarının aksine aşı+antiserum korunması ile bebeklerde antiHBs gelişmesi izlenmiştir. Tablo 1 de her iki olgunun demografik verileri izlenmektedir. Tartışma ve Sonuç: Hamilelikte kronik HBV tedavisi viral yüke bağlı olarak son trimestrde oral antiviral ajanlarla önerilmektedir. Hamilelikte HBV bulaşı her dönemde olabilir. Bazı hematolojik ve kronik HCV olgularında kullanılan interferon tedavisi gebelikte C kategorisinde kabul edilmektedir(1,2). İmmunomodulatör etkisi nedeni ile kullanılan pegIFN tedavisi, ilerde yapılacak çalışma ve gözlemlerle, beklide hamile kadınların tedavisinde kullanılacak ilaçların arasında değerlendirilebilir. Tablo1: Hastaların izleminde demografik ve laboratuar bulguları: Olguların bulguları: 1. olgu 2. olgu yaş 39 yaş 28 yaş hepatit b öykü süreci 11 yıl 4 yıl aile içinde HBV annesi ve iki çocuğu eşi/ bir çocuğu Tedavi Başlangıcı: Haziran 2006 Eylül 2010 HBV DNA >2.107 kopya/ml >3.10 7 kopya/ml ALT/AST 120/60 i.ü/ml HBe Ag pozitif Karaciğer biyopsi sonucu HAİ: 6/18 HAİ: 5/18 Fibrozis skoru:2/6 Fibrozis skoru: 2/6 Hepato-bilier US Hafif heterojenite, organomegali yok normal sınırlarda, organomegali yok Tedavinin 1. ayı Erken cevap Kısmi cevap ALT/AST 45/25 i.ü/ml 25/20 i.u/ml HBV DNA negatif >104 kopya/ml HBe Ag pozitif Pozitif Tedavinin 3. ayı evet Evet Biyokimyasal cevap evet Evet Virolojik cevap evet Kısmi HBV DNA negatif >102 kopya/ml İlaç tedavisinin kesilme süreci 10.hafta 16. hafta Interferondan sonra kullanılan ilaç Lamivudin 100 mg/gün Tenofovir 245 mg/gün -86- PS-05 13 Kronik viral hepatit B olgularında anti HBs gelişmesi:Olguların irdelenmesi Sırmatel Fatma, Akdeniz Hayrettin Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi Amaç: Hepatit B virus (HBV) olgularında anti HBs gelişmesi iyileşme olarak değerlendirilmektedir. Şimdiye kadar izlediğimiz ve anti HBs gelişen kronik viral HBV olguları değerlendirilerek HBV enfeksiyonlarının farklı yönlerini ve halen bilemediğimiz patogenezini değerlendirmeye çalıştık. Olguların sunumu: 1995-2015 tarihleri arasında izlediğimiz toplam 1562 kronik HBV olgularının 14 kişisinde anti HBs geliştiği gözlenmiştir. Toplam beş hasta (birisi oral antiviral, dördü interferon) tedavisi alan hastaların, sekizinde anti HBs pozitifliği devam ederken birinde nuks, beşinde ise tamamen kaybolduğu izlenmiştir. Özellikle üzerine eklenen diyabet, hepatit D ve C, olgularda anti HBs titresinin kaybına neden olmuştur. Hatta tip2 Diyabetes mellitus gelişen hastada tekrar HBs Ag pozitifliği izlenmiştir. Sonuç ve Tartışma: Kronik HBV halen patogenezi tam açıklanamayan ciddi ve tedavi edilemeyen kronik bir viral hastalıktır. Hastalığın tedavisinde kullanılan oral antiviral ajanlar HBV replikasyonunu baskılamakta ancak karaciğer dokusunda bulunan HBV virusunu tamamen ortadan kaldıramamaktadır. Halen interferon tedavisi kronik HBV tedavisinde HBs kaybına en fazla yol açan bir immunmodulatör ajan olarak kabul edilebilir. Sonuç olarak kronik HBV kişiye özel olarak immunolojik cevabı tam olarak açıklanamayan uzun süreli izlenmesi gereken bir hastalıktır. . -87- PS-05 14 Kronik Hepatit B Tanılı Hastalarda Viral Yük ile Karaciğer Histopatolojisi İlişkisi Akdağ Damla, Yamazhan Tansu, Pullukçu Hüsnü, Taşbakan Meltem, Durusoy Raika İsabel Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, İzmir Amaç: HBV-DNA düzeyi ile histoloji arasında her zaman net bir ilişki saptamak mümkün olmamaktadır. Yaş,HBeAg pozitifliği,ALT düzeyi,genetik özellikler gibi birçok faktör değişikliklerden sorumludur. Bu çalışmada kronik hepatit tanılı olup, tedavi başlanması planlanan hastalarda, HBV-DNA düzeyi ile karaciğer histopatolojisi arasındaki ilişkinin ortaya konması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: 2008-2016 yılları arasında kronik hepatit B tanılı 361 hasta; yaş,cinsiyet,HBeAg’i durumu,ALT ve HBVDNA düzeyleri ile modifiye Ishak’a göre karaciğer biyopsi skorları retrospektif olarak incelenmiştir. HBV-DNA düzeyi ile grade/stage skorları arasındaki istatistiksel ilişkinin araştırılması açısından hastalar,HBV-DNA düzeyine (RealArt HBV PCR(Abbott, ABD) göre 5 gruba (<105,105-106,106-107,107-108, >=108) histopatolojik değerlendirmede ise grade:1-6 hafif, 7-18 orta/yüksek; Stage 1-2 hafif,3-6 orta/yüksek olmak üzere olmak üzere 2’şerli gruplara ayrılmıştır.Analizlerde çapraz tablo ve Pearson’un ki-kare testi kullanılmıştır. Bulgular: Üç yüz altmış bir hastanın %62.3(225/361)’si erkek olup yaş ortalaması 40.32(±12,79)idi.Hastaların %82’sinin AntiHBe’si (296/361)pozitif olup,biyopsi esnasındaki ALT, HBV-DNA ortalamaları sırasıyla; 83.17 U/L(±125,1); 57298951.01 IU/ml saptanmış olup, Grade ve Stage ortalamaları yine sırasıyla; 5.34 ve 1.76 olarak bulunmuştur.HBV-DNA grupları ile Grade’in 2li grupları karşılaştırıldığında orta/yüksek grupta sırasıyla HBV DNA <105 iken %17.2, 105-106’de %37, 106-107 %46.9, 107-108’de %48.6 ve >=108 grupta %35.1’dir ve gruplar arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur(p<0.000).Aynı şekilde HBV-DNA grupları ile Stage’nin 2li grupları karşılaştırıldığında orta/yüksek grupta sırasıyla HBV DNA <105 iken %17.2, 105-106’de %32.6, 106-107 %51, 107-108’de %48.6 ve >=108 grupta %35.1’dir ve gruplar arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur(p<0.000) Sonuç: Orta/ileri histopatolojik düzeyi belirleyen eşik bir HBV-DNA düzeyi bulunamamıştır.Ancak grupsal analizde DNA düzeyi ile histopatolojik ilişki doğru orantılıdır. Tartışma: Kronik Hepatit B tanılı hastalarda karaciğer histolojisi,hastalığın progresyonu belirleyen önemli bir belirteçtir. -88- PS-05 15 Kronik Hepatit B Enfeksiyonunun Doğal Seyrinde Serum Neopterin Değeri Karaşahin Ömer1, Hızel Kenan1, Aybay Cemalettin2 1 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, enfeksiyon Hast. ve Klin. Mikrob. Ad., Ankara 2 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, İmmünoloji Ad., Ankara Neopterin makrofajlar tarafından üretilmekte ve hücresel immünitenin aktivasyonunu gösteren bir belirteç olarak son yıllarda çeşitli hastalıklarda kullanılmaktadır. Bu çalışmada, kronik hepatit B virüs enfeksiyonunun çeşitli evrelerinde serum neopterin değerlerini araştırmak ve doğal seyrinde bir belirteç olarak kullanılıp kullanılamayacağını saptamak amaçlanmıştır. GereçYöntem: Dokuz immün tolerans (HBVDNA>2000 IU/mL, ALT <40 U/L, ve HBeAg pozitif), 13 immün klerens (HBVDNA <2000 IU/mL, ALT >40 U/L, ve HBeAg pozitif) ve 38 inaktif taşıyıcı (HBVDNA<2000 IU/mL, ALT < 40 U/L, ve HBeAg negatif) durumundaki toplam 60 hastanın serumları çalışmaya alınmıştır. Serum neopterin değerleri kompetitif ELISA yöntemiyle bakılmıştır. İstatistiksel değerlendirme için Kruskal-Wallis yöntemi kullanılmıştır. Bulgular: HBV DNA, ALT, ve neopterin (nm/L) değerleri sırasıyla, immün toleran olgularda 1,7x108 (1,3x107-6,7x108), 28 (20-44), ve 7,43 (3,11-13,85), immün klerens durumunda 1,7x108 (1,4x1056,7x108), 84 (59-193), ve 15,47 (3,01-27,47), ve inaktif taşıyıcılarda 1,6x103 (20-1x105), 26 (10-63), ve 6,75 (2,44-15,51) olarak bulunmuştur. Serum neopterin değeri immün klerens durumunda diğerlerinden yüksek bulunmuştur (p<0,001). immün toleran ile inaktif taşıyıcılarda fark gözlenmemiştir. Yüksek neopterin değerleri yüksek ALT değeriyle uyumlu bulunmuştur. HBV DNA değerinin neopterin değeri ile ilişkisi saptanmamıştır. Sonuç: serum neopterin ölçümü kronik hepatit B enfeksiyonun doğal seyrini izlemede kullanılabilecek ek bir belirteçtir. Yüksek serum neopterin değeri, viral replikasyon durumu ile ilgili bilgi veremezken hastanın immün klerens fazına geçtiğinin bir göstergesi olarak kullanılabilir. -89- PS-05 16 Kronik Hepatit B Hastalarının Tedavisinde Telbivudin İnan Dilara, Yeşil Cihan, Su Harun Reşid, Şahiner Melike Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji AD, Antalya Telbivudin ya da L-deoksitimidin (LdT), sentetik timidin nükleozid analoğu bir antiviraldir. Timidinin L-izomeridir. Fosforilasyon sonrası, aktif formu HBV DNA polimeraz tarafından sentezlenen DNA zincirine katılabilmek için timidin ile yarışır. Günlük dozu oral olarak alınan 600 mg’dır. Bu yazıda Akdeniz Üniversitesi Hastanesi, İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Polikliniği’ne son iki yıl içerisinde başvuran ve telbivudin tedavisi alan 28 kronik hepatit B hastası değerlendirildi. Hastaların yaşı 25-68 arasındaydı, 12’si kadın, 16’sı erkekti. Tedavi öncesi HBV DNA değerleri 1,2x104- 1,1x106 kopya/ml arasında değişiyordu. Hastaların tümünde telbivudin tedavisinin 24. haftasında HBV DNA düzeyi 350 kopya/ml’nin altındaydı. Tedavinin 1. yılında HBV DNA düzeyinde artış saptanan hasta olmadı, ancak bir hastada yan etki nedeniyle tedavinin yedinci ayında telbivudin kesildi. Tedavinin 2. yılında sadece bir hastada HBV DNA’da yükselme olması (2426 kopya/ml) nedeniyle tedavi değişikliği yapıldı. Ancak toplam yedi hastada (%25) semptomatik CPK yüksekliği ve kas ağrısı nedeniyle telbivudin kesilerek tedavi değişikliği yapılması gerekti. Hastaların hiçbirisinde böbrek toksisitesi gelişmedi. Telbivudin başlangıç viral yükü düşük hastalarda, HBV DNA baskılaması yönünden başarılı bir antiviraldir, bu grupta direnç oranı düşüktür. Ancak kas ağrısı yönünden hastalar dikkatli izlenmelidir. -90- PS-05 17 Telbivudin kullanan olguların izlemi ve tedavi değiştirme gereken olguların irdelenmesi Coşkuner Seher Ayten, Tosun Selma, Arı Alpay İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği Amaç: Kronik HBV enfeksiyonu olan olguların tedavisinde kullanılan ilaçlardan biri de telbivudindir. Bu amaçla kullanılan diğer tüm ilaçlar gibi telbivudine kullanımı sırasında da yan etki açısından yakından izlem gereklidir. Bu çalışmanın amacı telbivudine kullanılan olguların yan etki açısından izlemi ve yan etki saptanan olguların yönetiminin değerlendirilmesidir. Yöntem: İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Viral Hepatit Polikliniğinde izlenmekte olan ve telbivudine kullanılmaya başlanan olguların tetkik sonuçları değerlendirilmiştir. Bulgular: Çalışmaya yaşları 27-67 arasında, 16’sı erkek, 11’i kadın olmak üzere toplam 27 olgu dahil edilmiştir. Tüm olgularda başlangıç HBV DNA düzeyi >20.000 IU/mL, ALT düzeyleri yüksek, sadece 1 olguda HBeAg pozitif diğerlerinde antiHBe pozitif olarak saptanmıştır. Olgulardan 17’sine 2012 yılında, sekizine 2013 yılında, ikisine de 2014 yılında telbivudine tedavisi başlanmıştır. Kreatinin fosfokinaz (CPK) düzeyleri başlangıçta bakılmış ve her üç ayda bir izlenmiştir. Ayrıca her kontrolde myopati açısından da kişiler sorgulanmıştır. İzlemler sırasında CPK düzeyi artışı saptanan bazı olgularda izlem sırasında normale dönmekle birlikte bazı olgularda yüksek düzeyde seyretmiş, ayrıca bazı olgularda aynı zamanda belirgin kas ağrısı ve aşırı halsizlik-çabuk yorulma gibi şikayetler olmuş ve sonuçta toplam altı olguda telbivudine tedavisinin değiştirilmesi gerekmiştir. Üç olguda entekavir, üç olguda da tenofovire geçilmiştir. Tartışma: Telbivudine tedavisi sırasında CPK artışı %10-15 oranında görülebilmektedir. Olguların özellikle myopati açısından da yakından izlenmesi gereklidir. Çoğu olguda CPK artışı asemptomatik seyredip tedavi sürdürüldüğünde normale dönmektedir. Çalışma grubumuzun sayısı az olmakla birlikte telbivudine tedavisi sırasında takipte dikkat edilmesi açısından sunulması uygun bulunmuştur. -91- PS-05 18 Tenofovir ne kadar nefrotoksik? Güçlü Ertuğrul, Öğütlü Aziz, Alan Sevgi, Karabay Oğuz Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Sakarya Amaç: Tenofovir disoproxil fumarate (TDF) kronik hepatit B (KHB) tedavisinde kullanılır. Bu ilacın nefrotoksik etkisiyle ilgili sonuçlar çelişkilidir. Bu çalışma ile KHB nedeniyle TDF kullanan hastaların yıllar içinde gelişen böbrek fonksiyon kaybı olup olmadığının incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma hastanesinde 2009-2016 yılları arasında en az bir yıl TDF kullanan hastaların verileri retrospektif olarak incelendi. En son ölçülen glomerul filtrason hızı (GFR) değeri ile başlangıç GFR değerine göre ± 5 mL/dk/1.73 m2 olanların GFR’si değişmedi olarak kabul edildi. GFR’de 5-20 mL/dk/1.73m2 arası hafif azalma, 2150 mL/dk/1.73m2 arası orta azalma, > 50 mL/dk/1.73m2 düşüşler ciddi azalma olarak tanımlandı. Gözlemler arasındaki fark istatistiki olarak incelendi. P<0.05 anlamlı olarak kabul edildi. Bulgular: Çalışma dönemi içinde kriterlere uyan 127 hasta tespit edildi. Hastaların 84 (%66,1)’ü erkek 43 (%33,6)’ü kadın, yaş ortalamaları 41,5 ±12,8 yıldı. Tedavi başlangıcı GFR 101,8 ±22mL/dk/1.73m2 idi. Tedavi ile GFR 40 (%31,5) hastada değişmez iken, 39 (%30,7) hastada düştü, 47 (%37)’sinde ise yükseldi (Tablo 1). GFR’de düşüş oranı her iki cinsiyette benzer bulundu (p=0.3) (Tablo 2). GFR’deki düşüş 29 (%74,4) olguda hafif, 8 (%20,5)’inde orta, ikisinde (%5,1) ise ciddiydi. Ciddi GFR düşmesi olanların biri kadın diğeri erkek olup, her ikisinin başlangıç GFR’si > 115 mL/min/1.73m2 idi ve sırasıyla 6. ve 36. aylarda ciddi düşüş görüldü. Her ikisinde de tedavi doz değişikliği gerektirecek sınırın altında değildi. GFR’sinde orta düşüş görülen 8 hastanın 6’sında başlangıç GFR değeri > 130 mL/min/1.73m2 idi. Sonuç: TDF ile GFR yaklaşık 1/3 hastada değişmezken, 1/3 hastada yükseldi, 1/3 hastada ise düştü. Düşüş görülen hastalardaki GFR değişikliği genellikle hafif olup tedavi değişikliği gerekmedi. Tablo 1: Tenofovir tedavisi altında glomerül filtrasyon hızı düşen ve yükselen hastalar Alınan tedavi süresi GFR'si düşenler GFR'si yükselenler 12 ay n=20 3 8 18 ay n=22 6 14 24 ay n=12 2 6 36 ay n=16 9 3 48 ay n=26 11 5 60 ay n=12 2 3 66 ay n=19 6 8 Toplam n=127 39 (%30,7) 47 (%37) Tablo 2: Tenofovir tedavisi ile glomerül filtrasyon hızındaki değişime cinsiyetin etkisi GFR'si düşen GFR'si yükselen P değeri Erkek n=84 (%) 24 (28,6) 36 (42,9) 0.29 Kadın n=43 (%) 16 (37,2) 15 (34,9) -92- PS-05 19 Antiviral Tedavi Almakta Olan Kronik Hepatit B Hastalarında Antidepresan Kullanım Sıklığı Güçlü Ertuğrul, Öğütlü Aziz, Alan Sevgi, Karabay Oğuz Altun Demircan Şerife, Bulut Cemal, Ataman Hatipoğlu Çiğdem, Kaya Kılıç Esra, Kınıklı Sami, Demiröz Ali Pekcan Sağlık bakanlığı ankara eğitim ve araştırma hastanesi Amaç: Ülkemiz hepatit B prevalansı açısından orta endemik bir ülke olup, ülkemiz için hepatit B enfeksiyonu önemli bir sağlık sorunudur. Kronik hepatit B hastalarında depresyon sık görülen bir psikiyatrik bozukluk olup hastanın hayat kalitesini oldukça düşürmektedir. Kronik hepatit B hastalarında çeşitli ölçekler kullanılarak psikiyatrik değerlendirme yapılmış olmasına rağmen bu hastaların antidepresan kullanım oranları ile çok fazla bilgi yoktur. Bu çalışmadaki amacımız kronik bir hastalık olan hepatit B enfeksiyonlu antiviral tedavi alan hastalarda antidepresan kullanım oranının değerlendirilmesidir. Gereç-Yöntem: Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Kliniğince antiviral tedavi verilen 645 kronik hepatit B hastasında antidepresan kullanım oranı araştırıldı. Bulgular: Tenofovir kullanan 216 hastanın 10’u, lamivudin kullanan 131 hastanın 9’u, entekavir kullanan 155 hastanın 13’ü ve telbivudin kullanan 143 hastanın 19’u tedavi almakta olduğu sırada uzun süreli ya da birkaç kereye mahsus olmak üzere antidepresan tedavi almıştır. Antidepresan tedavi almakta olan 51 hastanın 33’ü düzenli olarak antidepresan kullanmakta iken 19’u ise düzenli olmasa da antidepresan tedavi almaktadır. Düzenli antidepresan tedavi almakta olan 33 hastanın 21’i kadın, 12’si erkek idi. Tartışma: Sağlıklı populasyona göre kronik hepatit B hastalarında depresyon sıklığı anlamlı oranda yüksek saptanmaktadır. İnterferon kullanan hasta grubunda depresyon düzeyi daha yüksek olmasına karşın antiviral alan hasta grubunda da azımsanmayacak düzeydedir. Hastanın antiviral tedaviye uyumunun sağlanması açısından da nöropsikiyatrik değerlendirme düzeyi önemlidir. Sonuç: Kronik hepatit B hastalarının tedavi öncesi ve takipleri sırasında psikiyatrik yönden sorgulanması ve gerekli olduğu durumlarda psikiyatrik desteğin sağlanması önemlidir. -93- PS-05 20 Kronik Hepatit B Hastalarında Karaciğer Fibrozisi ve Histolojik Aktivite İndeksi ile Steatoz İlişkisinin Değerlendirilmesi İlgar Tuba, Çerçioğlu Duygu, Alev Mehtap, Kınıklı Sami, Bulut Cemal, Ataman Hatipoğlu Çiğdem, Demiröz Ali Pekcan Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği Giriş: Yapılan çalışmalarda steatoz ile kronik hepatit b arasındaki ilişki gösterilmiştir ancak steatoz ile karaciğer histolojisi arasındaki ilişki net değildir. Bu çalışmada karaciğer steatozu ile kronik hepatit b hastalarında karaciğer fibrozisi ve modifiye histolojik aktivite indeksi (HAI) arasındaki ilişkiyi araştırmayı amaçladık. Gereç-Yöntem: Hastanemizde 1 Ocak 2015 – 1 Ocak 2016 tarihleri arasında karaciğer biyopsisi yapılan kronik hepatit B hastaları çalışmaya dahil edildi. Tüm hastalara hepatobiliyer ultrasonografi (USG) ile karaciğer steatoz evrelemesi yapıldı (grade 0-3). Karaciğer biyopsi materyallerinin patolojik değerlendirmesinde modifiye Knodell sınıflaması ile HAI (0-18) ve Scheuer indeksi ile fibrozis (0-6) belirlendi. Bulgular IBM SPSS Statistics 21.0 programında değerlendirildi. Bulgular: Hastanemizde bir yıl içinde kronik hepatit b tanısıyla karaciğer biyopsisi yapılan 93 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların 41’i (%44) kadındı. Ortalama yaşları 38,9 ± 12,2 yıl olarak bulundu. Median HAI skoru 3, median fibrozis skoru 2 olarak saptandı. Karaciğer USG’de steatoz evreleri değerlendirildiğinde hastaların 34’ünde (%36) steatoz saptanmazken, 48’inde (%51,6) grade 1, 11’inde (%11.8) grade 2 steatoz saptandı, grade 3 steatoz saptanmadı. Karaciğer steatozu ile HAI ve fibrozis değerleri arasında anlamlı ilişki saptanmadı (sırasıyla p=0,32, p=0,11). Sonuç: Bu çalışmada HAI ve fibrozis değerleri ile steatoz evreleri karşılaştırılmış ancak anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Hastalarımızın yaş grubunun genç olması ve çalışmaya alınan hastalarda siroz bulunmaması, çalışmamızın zayıf yönleri olarak değerlendirilmiştir. Bu konuda daha geniş kapsamlı çalışmalara ihtiyaç vardır. -94- PS-05 21 HBeAg negatif Kronik Hepatit B tedavisinde Pegile interferon-alfa tedavisinin değerlendirilmesi Güçlü Ertuğrul, Öğütlü Aziz, Karabay Oğuz Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bişim Dalı, Sakarya Amaç: Kronik Hepatit B (KHB) tedavisinde kullanılan pegile interferon-alfa’nın (PegIFN) cilt altı uygulanması gereksiniminin bir dezavantaj olması yanında sadece 48 hafta süreyle kullanılması bir avantajdır. Bu çalışmada sınırlı süre kullanımı ile ön plana çıkan PegIFN’nin uzun dönem yanıt oranlarının araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve yöntem: Sakarya Üniversitesi Eğitim ve araştırma hastanesinde 2009-2014 yılları arasında PegIFN tedavisi verilen ve tedavi bitiminden sonra en az bir yıl takip edilen HBeAg negatif (KHB) olguları çalışmaya alındı. Planlanan 48 haftalık tedavinin sonunda HBV DNA değeri <2000 IU/ml ise tedavi sonu virolojik yanıt (TSVY), tedavi tamamlandıktan 6 ay sonra HBV DNA <2000 IU/ml tespit edilmişse kalıcı virolojik yanıt (KVY) olarak tanımlandı. Bulgular: Çalışma döneminde 32 olguya (22 erkek, 10 kadın) PegIFN tedavisi verilmiş olup yaş ortalaması 40±9,3 yıl idi. olguların 9 (%28,1)’unda HBV DNA >1 milyon IU/ml iken, 10 (%31,3)’unda < 100.000 IU/ml idi. ALT ortalamaları 110,3 IU/ml idi. Olguların Histolojik aktivite index ve fibrozis skoru ortancası sırası ile 6 (min:4, Max:16) ve 2 (Min:0, Max:5) idi. Planlanan tedavi 9 (%28,1) olguda primer yanıtsızlık veya yan etki nedeniyle tamamlanamadı. TSVY 15 (%46,9), KVY 9 (%28,1) olguda elde edildi. KVY elde edilen olguların üçünde KVY elde edildikten sonraki 1 yıl içinde virolojik nüks görülmesi üzerine nükleozit/nükleotid analogları başlanıldı. Diğer 6 (%18,8) olgu da ise KVY hala devam etmektedir (Tedavi tamamlandıktan sonra 9. ay, 42. ay, 54. ay ve üç olguda 72. ay). Olgunun birinde (%3,1) tedavi bitiminden sonra 60. ayda HBsAg serokonversiyonu görüldü. Serokonversiyon görülen hasta 40 yaşında, erkek ve başlangıç HBV DNA’sı 24.493 IU/mL idi. Tartışma ve Sonuç: KHB’de PegIFN tedavisi ile olguların yaklaşık üçte birinde KVY elde edilebilmektedir. Uzun dönem yanıt ise olguların yaklaşık %20’sinde görülmektedir. HBeAg negatif KHB olgularında maliyeti oldukça yüksek olan PegIFN tedavisini başlarken düşük HBV DNA, genç yaş gibi tedaviyi olumlu yönde etkileyen yanıt belirteçleri çok iyi değerlendirilmelidir. -95- PS-05 22 Naiv Kronik Hepatit B Hastalarında Entekavir ve Tenofovir Tedavisinin Etkinliğinin Karşılaştırılması ve Hastaların Üçüncü Ay HBV DNA Yanıtlarının Virolojik Yanıt Üzerine Etkilerinin Değerlendirilmesi Okan Aslı1, Tütüncü Ediz2, Karagülle Semanur2, Şencan İrfan2 1 Çan Devlet Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji, Çanakkale 2 S.B. Ankara Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji, Ankara Çalışmamızda; kronik hepatit B enfeksiyonu nedeni ile ETV veya TDF tedavisi almakta olan naiv hastalarda, tedavinin üçüncü ayında saptanan HBV DNA düzeyindeki azalmanın, tedavinin birinci yılındaki yanıtı öngörmede yol gösterici olup olmayacağının belirlenmesi ve her iki tedavinin virolojik, serolojik ve biyokimyasal yanıtlar açısından karşılaştırılması amaçlanmıştır. Mart 2007-Şubat 2015 tarihleri arasında S.B. Ankara Dışkapı Yıldırım Beyazıt E.A.H. Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği’nde kronik hepatit B tanısı ile ETV (0,5 mg/gün) veya TDF (245 mg/gün) tedavisi alan ve az bir yıldır takip edilen naiv hastalar virolojik, biyokimyasal, serolojik yanıtlar ve yan etki açısından karşılaştırılmıştır. Ayrıca tedavinin üçüncü ayındaki HBV DNA düşüşü ile birinci yıl tedavi yanıtı arasındaki ilişki açısından da değerlendirilmiştir. Çalışmaya ETV alan 38 (%51), TDF alan 36 (%49) hasta dahil edilmiştir. Her iki koldaki hastaların demografik özellikleri, tedavi öncesi HBV DNA, ALT düzeyleri ve HBeAg pozitifliği açısından anlamlı fark saptanmamıştır. Entekavir ile HBV DNA yanıtı birinci yıldan altıncı yıla sırasıyla %71, %96,6, %95,6, %100, %100, %100 olarak bulunurken; TDF ile 12. ayda %69,4, 24. ayda %96,9, 36. ayda %95,8, 48. aydan sonra %100 olarak saptanmıştır. Her iki tedavi kolunda tedavi süresince saptanan ortalama ALT düzeyleri, ALT normalizasyonu oranları, HBeAg klirensi ve antiHBe serokonversiyonu oranları arasında fark bulunmamıştır. İki ilaç da iyi tolere edilmiş, tedavi kesilmesi ya da değişikliğini gerektirecek yan etkiye rastlanmamıştır. Bazal HBV DNA düzeyi <=8 log10 IU/mL, başlangıçta HBeAg-negatif olan ve tedavinin üçüncü ayında HBV DNA düşüşü >4 log10 IU/mL olan bireylerde birinci yıl sonunda HBV DNA yanıtının daha yüksek olduğu saptanmış, iki ilaç arasında fark bulunmamıştır. Entekavir ve tenofovir uzun dönemde potent etkiye sahip ilaçlardır. İki ilaç arasında virolojik, biyokimyasal, serolojik yanıtlar ve yan etki açısından fark saptanmamıştır. Tedavi ile üçüncü ayda HBV DNA düzeyindeki düşüşün birinci yıldaki virolojik yanıtın belirleyicisi olabileceği düşünülebilir. Ancak tedavinin ilerleyen dönemlerinde yanıtın arttığı bilinmektedir ve tedavi değişikliğinin gerekmediği söylenebilir. -96- PS-05 23 Kemoterapinin Anti-HBs Titresi Üzerine Etkisi Ünver Ulusoy Tülay, Yılmaz Hava, Atay Memiş Hilmi, Turgut Mehmet, Sünbül Mustafa, Leblebicioğlu Hakan Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji, Samsun Giriş: Çeşitli sitotoksik kemoterapilerin yaygın kullanımı ile, hepatit B virus (HBV) reaktivasyonu kemoterapi alan hastaların tedavisinde önemli bir klinik sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Çalışmamızda, hematolojik malignite nedeniyle kemoterapi alan hastalarda kemoterapinin Anti-HBs titresi üzerine olan etkisinin araştırılması amaçlanmıştır Gereç ve Yöntemler: 2011-2015 yılları arasında erişkin hematoloji servisinde çeşitli hematolojik malignite tanısı ile kemoterapi alan, HBsAg negatif, Anti-HBs ve Anti-HBs + anti-HBcIgG pozitif olan 35 hasta retrospektif olarak incelendi. Hastaların yaş, cinsiyet ve hematolojik tanıları, kemoterapi öncesi ve kemoterapiden 3 ay ve daha sonrası serolojik test sonuçları hastane otomasyon sistemi üzerinden alındı. Bulgular: 35 hastanın 17 (% 48.5)’si erkek, 18 (% 51.5)’i kadındı. Yaş ortalaması 48.4 (aralık 18-77 yıl), Çalışmaya alınan 35 hastadan 26 (% 42.6)’sında izole Anti-HBs pozitif ve 9 hastada (%14.7) Anti-HBs ve Anti HBc Ig G pozitifti. Tanıları akut myeloid lösemi (n=17), akut lenfoblastik lösemi (n=10), non-Hodgkin lenfoma (n=2), Hodgkin lenfoma (n=2), myelodisplastik sendrom (n=3) ve multiple myeloma (n=1) idi. Kemoterapotik ajanlar heterojendi ve bir kişi birden fazla protokolde kemoterapi alabilmişti. Kemoterapi öncesinde Anti-HBs titresi 10-50 IU/L olan hasta sayısı 10 (% 16.3), 50-100 IU/L olan hasta sayısı 2 (% 3.2), >100 IU/L olan hasta sayısı 23 (% 37.7)’ tü. Kemoterapi sonrasında Anti-HBs titresi 0-10 IU/L olan hasta sayısı 4 (% 11.4), 10-50 IU/L olan hasta sayısı 7 (% 20), 50-100 IU/L olan hasta sayısı 4 (% 11.4), >100 IU/L olan hasta sayısı 20 (% 57.1)’ idi. Kemoterapi öncesinde sadece Anti-HBs değeri pozitif olan 26 hastadan üçünde ve Anti-HBs ve Anti Hbc Ig G değeri pozitif olan dokuz hastadan birinde, toplamda 35 hastadan dördünde Anti-HBs değerinin kemoterapi sonrasında negatifleştiği görüldü, tanıları ve verilen kemoterapotikler birbirinden farklıydı, hiçbirinde HBsAg reversiyonu görülmedi. Sonuç: Hematolojik maligniteli hastalardan kemoterapi öncesi Anti HBs titresi pozitif olan 35 hastanın 4 (% 11.4) ünde Anti HBs düzeyinin negatifleştiği fakat hiçbirinde HBsAg reversiyonunun olmadığı saptanmıştır Grafik 1: Kemoterapi öncesi ve sonrası anti-HBs titrelerindeki değişim Tablo 1: Demografik özellikler ve hematolojik tanılar -97- PS-05 24 Hastanemiz çalışanlarının Hepatit B enfeksiyonu bilgi düzeylerinin değerlendirilmesi Hatipoglu Mustafa1, Karagoz Ergenekon2, Turhan Vedat3 1 Çanakkale Asker Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji, Çanakkale 2 Van Asker Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji, Van 3 GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji, İstanbul Amaç: “Sağlık çalışanları” tanımı doktordan hastane idarecilerine kadar geniş bir çalışan grubudur. Sağlık çalışanlarının tümü aynı oranda enfeksiyon riski taşımasa da dolaylı olarak idari kısım çalışanları da yardımcı sınıf diğer personelde bazı enfeksiyonlar açısından risk altındadır. Buradan hareketle hastanemiz tüm çalışanlarından gönüllü olanlara Hepatit B enfeksiyonu ile ilgili temel bilgi düzeyleri ölçülerek Hepatit B enfeksiyonuna karşı duyarlılıklarının arttırılması ve buradan elde edilen bilgilerle uygun formasyonda eğitimlerin düzenlenmesi planlandı Yöntem-Gereçler: Hepatit B ile ilgili bulaşma yollarını, prognozunu, korunma yollarını ve yaralanma durumunda yapılması gerekenleri içeren 32 soruluk anket yapıldı. Sağlık çalışanları hastaya doğrudan temas eden doktor, hemşire, diş hekimi, diş teknisyeni, sağlık memuru, hasta bakıcı birinci gruba, diğer idari personel, marangoz, güvenlik, vbz ikinci grub olarak belirlendi. Bulgular: Ankete katılan 55 çalışanının %37’si kadındı. Yaş ortalaması 33.6 ± 9.9 idi. Birinci ve ikinci grup da Hepatit B bulaş yolları bilinirliği değerlendirildiğinde sırası ile kan yoluyla (%100 ve %94) ve cinsel yolla bulaş açısından (%90,5 ve 64.7) istatistiksel anlamlı fark yokken hemodiyalizle bulaş ( %85.7 ve %44.1) iki grup arasında farklı bulundu (p=0,037). Hepatit B prognozunun bilinirliği karşılaştırıldığında karaciğer kanseri yapabileceği bilgisi farklı (%66.7 ve %35.3 p=0,047) idi. Bu iki grup arasında hepatit B ye karşı korunmak için aşılanma oranları istatistiksel olarak anlamlı fark içeriyordu (%85.7 ve %44.1 p=0,006). Ayrıca yaralanma sonrası sabunla yıkarım sorusuna yanıtta iki grup arasında anlamlı fark saptandı (%57.1 ve %23.5 p=0,026). Sonuçlar: Bulgular içerisinde hepatit B aşılanma oranlarının ikinci grupda düşük bulunması önemli bir bulgu idi. Bu nedenle çoğu zaman hastane için ortak alanları paylaştığımız aslında sağlık çalışanı olarak da kabul edilen personelimizin hepatit B ye karşı yeterince duyarlılığa sahip olmadığını, bu konuda eğitim faaliyetlerimizde farklı bir kategoride değerlendirilerek ihtiyaçları ölçüsünde hepatit B enfeksiyonuna karşı bilgilendirme ve hepatit aşısının tanıtılarak uygulanmasının yararlı olacağı değerlendirilmiştir. -98- PS-05 25 Diş Hastanesi Çalışanlarının Hepatit A ve B Aşılarına Yaklaşımının Değerlendirilmesi Onlu Ozlem1, Candan Ümit1, Tosun Selma2 1 İzmir Eğitim Diş Hastanesi 2 İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği Amaç: Bu çalışmanın amacı Diş Hastanesi’nde görev yapan sağlık çalışanlarının viral hepatit A ve B hastalıkları ile hepatit A ve B aşıları hakkındaki farkındalıklarının ve aşılanma durumlarının belirlenmesidir. Yöntem: İzmir Eğitim Diş Hastanesi’nde görev yapmakta olan sağlık çalışanlarına yıllık olarak yaptırdıkları kan tetkiki kontrolleri nedeniyle öncelikle yüzyüze bir anket uygulanarak hepatit A ve B tetkiklerini yaptırma ve aşılanma durumları sorulmuştur. Daha sonra yapılan eğitimlerle viral hepatitlerle ilgili güncel bilgiler kendilerine aktarılmıştır. Bulgular: Çalışmaya yaşları 20-63, meslek yılları 1 yıl-42 yıl arası olan; 72’si erkek 172’si kadın olmak üzere toplam 221 sağlık çalışanı katılmıştır. Katılımcıların %6’sı hepatit A aşısını hiç duymadığını, %11’i hepatit A aşısını gerekli bulmadığını belirtmiştir. Hepatit B açısından aşı yaptırdığını belirten sağlık çalışanı oranı %80 olup %11’i hiç aşılanmadığını belirtmiştir.HBV aşısı şemasını sadece %33’ü hatırlayabilmiştir. Katılımcıların %78’i HBV aşısının hangi enjektörle yapıldığını hatırlayamamıştır. Aşı sonrası antiHBs yanıtını tetkik ettirme açısından katılımcıların %19’u hiç kontrol yaptırmadığını belirtirken %26’sı aşıları bittikten sonra, %42’si de her yıl antiHBs kontrolü yaptırdığını belirtmiştir. Tartışma ve Sonuç: Diş hastanesi çalışanları hepatit B ve C bulaşması açısından daha risklidir. Bu nedenle HBV açısından tetkik edilmeleri ve seronegatif olanların aşılanması önerilmektedir. Çalışmamızda Diş hastanesi çalışanlarının HBV aşılaması hakkında farkındalıklarının oldukça yüksek olduğu ve aşılanma oranlarının da yüksek olduğu saptanmıştır. Ancak yine de %11 oranında hiç aşılanmamış ve tetkik yaptırmamış sağlık çalışanı vardır. Çalışmamızda HAV aşılaması açısından farkındalığın daha düşük olduğu ve HAV aşısının fazla bilinmediği gözlenmiştir. HAV enfeksiyonu epidemiyolojisi son yıllarda değişmekte olup ülkemiz halen orta derecede endemik olduğundan en az toplumdaki bireyler kadar sağlık çalışanlarının da HAV enfeksiyonu riski bulunmaktadır. Bu nedenle özellikle genç yaştaki sağlık çalışanlarının HAV açısından da tetkiki ve seronegatif olanların aşılanması uygun olacaktır. Sonuç olarak Diş hastanesi çalışanlarına HBV ve HAV aşıları açısından bilgi güncellemelerinin yapılması ve farkındalıklarının arttırılması yararlı olacaktır. -99- PS-05 26 Tenofovir kullanan hastalarda böbrek fonksiyonlarının etkilenmesinde rol oynayan faktörlerin değerlendirilmesi Arı Alpay, Coşkuner Seher Ayten, Tosun Selma İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği Amaç: Kronik hepatit B tedavisinde kullanılan ve halen direnç gözlenmeyen tenofovirin böbrek fonksiyonlarını etkilemesi ve kemik yoğunluğunu azaltması gibi bazı yan etkileri olduğu bilinmektedir. Bu çalışmada kronik hepatit B enfeksiyonu nedeniyle tenofovir başlanan hastaların böbrek fonksiyonlarının etkilenmesi açısından değerlendirilmesi ve bu etkide rol oynayan faktörlerin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Kronik HBV nedeniyle 8.9.2008 ile 10.11.2014 tarihleri arasında tenofovir başlanan ve ortalama 55,6 (±20,7) aydır ilaç kullanmakta olan 129 hasta bu açıdan incelendi. Bulgular: Hastaların 96’sı erkek (%74.4), 33’ü bayan (%25,6)olup yaş ortalamaları 50 ± 13 olarak hesaplandı. Tenofovir tedavisi başlanan hastaların 44’ü (%34,2) nüklez(t)idnaiv olup 37’si (%28,7) öncesinde hiç tedavi almamıştı, yedi hastada (%5,5) ise sadece interferon kullanımı mevcuttu. Kırk yedi hastada(%36,4) lamivudin, 34 hastada(%26,4) adefovir ve 21(%16,3) hastada da önceden entekavir kullanımı vardı. Tedavi altındaki hastaların izlemleri sırasında bir (%0,8) hastada HBsAg ve üç (% 2,3) hastada HBeAgserokonversiyonu, beş (%3,9) hastada kreatinin yüksekliği ve üç (%2,3) hastada diğer yan etkiler nedeniyle ilaç kesildi. Hastaların 117’sinde (%90,7) halen tenofovir tedavisi devam etmektedir. Yirmi üç (%17,8) hastada fosfor 2,6 mg/dl’in altına düşmüş olarak saptandı. Tenofovir kullanımı ile 24 ayda tedavi öncesi kreatinin değerlerine göre istatistiksel olarak anlamlı yükselme görüldü. Kreatinin yüksekliğini etkileyen en önemli faktör olarak 60 yaş üzeri ilaç kullanımı olduğu saptandı. Tedavi başlangıcında lamivudin ile birlikte tenofovir kullanan hastalarda, lamivudin kullanmayanlara göre kreatinin yüksekliğinin istatistiksel anlamlı olmasa da daha yüksek olduğu gözlendi. Önceden adefovir, entekavir ve interferon kullanımının kreatinin yüksekliği üzerine etkisi saptanmadı. Sonuç: Kronik HBV tedavisinde kullanılan ve henüz direnç sorunu yaşanmaması nedeniyle sıklıkla tercih edilen tenofovir kullanımı sırasında böbrek fonksiyonlarının yakından izlenmesi ve özellikle hastalar 60 yaş üzerinde ise daha fazla dikkat edilmesi gerektiği belirlenmiştir.Bu nedenle özellikle yaşlı hastalarda takipler sırasında böbrek fonksiyonları ihmal edilmemelidir. -100- PS-05 27 Entekavir ve Tenofovir tedavilerinin APRI skoruna etkisinin karşılaştırılması Bal Tayibe, Önlen Yusuf, Evirgen Ömer, Şahin Selma İlkay, Köksaldı Motor Vicdan Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı, Hatay APRI (aspartataminotransferaz/trombosit oranı) skorunun antiviral tedaviye alınan histolojik yanıtın takibinde kullanılabileceğini destekleyen yayınlar artmaktadır. Bu çalışmada naif kronik hepatit B hastalarında entekavir ve tenofovir tedavilerinin bir yıllık tedavi sonrasında APRI skoruna etkilerinin karşılaştırılması amaçlandı. Bu çalışmaya karaciğer biyopsisi sonrasında kliniğimizde takip edilerek en az bir yıl süre ile entakavir veya tenofovir tedavisi almış 54 naif kronik hepatit B hastası dahil edildi. Hastaların antiviral tedavi öncesi karaciğer biyopsilerindeki HAİ ve fibrozis skorlarına ve biyopsi öncesindeki laboratuar verileri (AST, trombosit, HBV DNA ve HBeAg) ile bir yıllık tedavi sonrasındaki laboratuar verilerine retrospektif olarak ulaşıldı. Hastaların tedavi öncesi ve sonrası APRI skorları hesaplandı. Çalışmaya 19’u entekavir, 36’sı tenofovir tedavisi almakta olan toplam 54 hasta dahil edildi. Cinsiyet dağılımının benzer olduğu entekavir ve tenofovir tedavi gruplarında yaş ortalaması sırasıyla 47,8±10,5 ve 44,2±15,7 idi (p=0,014). Tenofovir grubunda tedavi öncesi histolojik aktivite indeksi, fibrozis skoru, APRI skoru ve HBV DNA düzeyleri entekavire göre daha yüksekti. (sırasıyla p=0.053, p=0.25, p=0.048 ve p=0.028). Tedavi gruplarının her ikisinde de tedavi ile AST değerlerinde ve APRI skorlarında anlamlı düşüş görüldü (p<0.01). Ancak, iki grup arasında HBV DNA klirensi, HBeAgserokonversiyonu, serum AST normalizasyonu ve APRI skorunu iyileştirmede anlamlı bir fark görülmedi. Her iki grupta da tedavi ile platalet sayılarında anlamlı artış gözlenirken, bu artış tenofovir grubunda anlamlı oranda daha yüksek bulundu (p=0.012). Tenofovir ve entekavir APRI skorunu iyileştirmede benzer etkinlikte bulunmuştur. Her ikisi de trombosit sayısında anlamlı artış sağlamakla birlikte, tenofovirtrombosit sayısını arttırmada entekavire göre daha üstün görünmektedir. -101- PS-05 28 Kliniğimizde HBsAg Pozitifliği İle İzlenen Hastalarda anti-HBsSerokonversiyon Oranları: 15 Yıllık Deneyim Türkoğlu Emine, Şarlak Konya Petek, Demirtürk Neşe Kocatepe Üniversitesi, Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji AD, Afyonkarahisar Amaç: HBV infeksiyonu erişkin yaşta,semptomatik olarak geçirildiğinde %90 spontan anti-HBsserokonversiyonugelişir.İnaktifHBsAg taşıyıcılığı olan hastalarda bu oran her yıl için %1 iken tedavi alan kronik hepatit B(KHB)’li hastalarda %1-7 arasındadır. KHB tedavisinde esas amaç anti-HBsserokonversiyonunusağlamaktır.Çalışmada kliniğimizde HBsAg pozitifliği nedeniyle takip edilen hastalarda anti-HBsserokonversiyon oranlarının saptanması amaçlanmıştır. Yöntem: Ocak 2001-0cak 2016 tarihleri arasında HBsAg pozitifliği nedeniyle polikliniğimizde takibe alınan ve 2015 yılına kadar yılda enazbirkez kontrole gelerek HBsAg,anti-HBs,HBV-DNA bakılmış hastalar çalışmaya dahil edildi.Çalışmaretroospektif olarak planlandı.Hastalarinaktif taşıyıcı ve KHB olmak üzere iki gruba ayrılarak her grupta anti-HBsserokonversiyon oranları hesaplandı. Sonuç: Çalışmaya 430 hasta dahil edildi.Hastaların 229’u(%53.3) erkek,201’i(%46.7) kadındı.Erkeklerin yaş ortalaması 47(16-87 yaş) iken;kadınların 39(17-77 yaş) idi.Hastaların 159’u(%37) KHB,271’i(%63) inaktifHBsAg taşıyıcısı idi.İnaktif taşıyıcı hastaların 16’sında(%5.9),KHB’li hastaların ise 9’unda(%5.6),anti-HBsserokonversiyonugelişmişti.KHB grubundaki 159 hastanın 148’i tedavi almaktaydı.Onbir hastaya daha önce tedavi verilmiş olup 3 hastada gebelik,8 hastada ise kalıcı virolojik yanıt geliştiğinden tedavileri kesilmişti.Tedavi alan 148 hastanın 86’sı(%58.1) tenofovir,42’si(%28.3) entekavir,11’i(%7.4) lamivudin,7’si(%4.7) telbivudin,2’si(%1.3) ise tenofovir ve entakavirkullanmaktaydı.KHB ile izlenen ve anti-HBsserokonversiyonu gelişen 9 hastanın 4’ünde pegile interferon tedavisiyle kalıcı virolojik yanıt geliştiğinden;ikisinde ise gebelik nedeniyle tedavi kesilmişti(biri 1yıl lamivudintedavisi;diğeri ise 4yıl adefovir takiben 5yıl tenofovir tedavisi almıştı).Üçünde ise tedavi altında iken antiHBsserokonversiyonu gelişmişti(1hasta tenofovir, 1hasta telbivudin, 1hasta lamivudin tedavisi). Tartışma: HBV ile infekte olan hastalarda, olası en iyi sonuç anti-HBs antikorlarının gelişmesidir.HBV ile karşılaştıktan sonra HBsAg taşıyıcılığı kalan kişilerde bu sonuca ulaşma oranları oldukça düşüktür.KHB gelişip tedavi alan hastalarda da,istenilen yüksek serokonversiyon oranlarına ulaşılamamaktadır.Çalışmamızda tedavi alan KHB hastalarında anti-HBsserokonversiyon oranı %5.7 olarak bulunmuş sonuç literatürle benzerdir.Serokonversiyon gelişen hastaların aldıkları tedaviler değerlendirildiğinde,9 hastanın dördünün interferon aldığı görülmektedir.Bu nedenle KHB tedavisinde son hedefe ulaşmakta immunomudulasyonunantiviral tedaviden daha önemli olduğunu düşünülebilir.Gelecekte,ülkemizde farklı merkezlerden tedavi altındaki hastaların retrospektif olarak değerlendirileceği çok merkezli çalışmalar planlanarak kendi verilerimizin oluşturulmasının,doğru tedavi yaklaşımlarının belirlenmesi açısından yararlı olacağı düşüncesindeyiz. -102- PS-05 29 Kronik Hepatit B Hastalarında Karaciğer Fibrozisini Değerlendirmek İçin Globulin/Platelet Modelinin Anlamı Küçükbayrak Abdulkadir1, Korkmaz Uğur2, Haç Yusuf3, Sırmatel Fatma1, Akdeniz Hayrettin1 1 AİBÜ Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikr. AD, Bolu 2 İzzet Baysal Devlet Hastanesi, Gastroenteroloji Kliniği, Bolu 3 AİBÜ Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları AD, Bolu Karaciğer biyopsisi karaciğer fibrozisini değerlendirmek için en iyi metoddur. Bununla birlikte yan etkilerinden dolayı invaziv olmayan başka metodların geliştirilmesine ihtiyaç vardır. Bu çalışmada karaciğer biyopsisi yapılan hastalarda globülin/trombosit (G/T) modelinin fibrozisi belirlemedeki etkinliği araştırılmıştır. Kronik hepatit B virüs enfeksiyonu olduğu bilinen ve karaciğer biyopsisi yapılan 145 hastanın verileri retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Hastalar fibrozis skorlarına göre 0-2 (hafif veya yok) ve 3-6 (orta veya şiddetli) olmasına göre 2 gruba ayrılmıştır. Grupların G/T modeli; globülin (mg/dl)x100/trombosit (x109/L) formülü ile hesaplanmıştır. Hastaların 83’ü erkek, 62’si kadındı. Gruplar arasında trombosit ortanca değerleri arasında anlamlı bir fark saptanmamakla birlikte (p: 0.11), ileri fibrozisli gruptaki globülin değerleri anlamlı olarak yüksekti (p: 0.035). G/T modelimizin ileri fibrozisli grupta daha yüksek olduğunu tespit etmekle birlikte gruplar arasında anlamlı bir farklılık saptanmadı (p: 0.20) (Tablo.1). Korelasyon analizinde ise fibrozis skorları ile globülin değerleri arasında doğrusal (r: 0.31, p:0.003), fibrozis ile trombosit ve G/T modeli değerleri arasında ters ilişki saptandı (sırasıyla; r:-0.32, p: 0.001; r: -0.32, p: 0.003). Fibrozis skorları yükselmesi ile globülin değerlerinin yükseldiği, trombosit ve G/T modeli değerlerinin düştüğü gösterilmekle birlikte gruplar arasında anlamlı fark olmaması G/T modeli ile ilgili daha çok çalışmaya ihtiyaç olduğunu düşündürmektedir. Gruplar arasında Çalışılan Parametrelerin Farkı Grup-1 Grup-2 p 225.500 210.000 0.11 (139.000-378.000 (22.100-397.000 Globülin 3.14+0.50 3.38+0.54 0.035 G/T modeli 1.44 1.50 0.20 (0.45-2.18) (0.81-13.12) Trombosit p<0.05 için anlamlık düzeyi -103- PS-05 30 On Haftalık Pegileinterferon Tedavisi ile Gelişen HBsAg Serokonversiyonu Yardımcı Ahmet Cem, Karaağaç Leman Şanlıurfa Mehmet Akif İnan Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobyoloji Kliniği, Şanlıurfa Kronik Hepatit B (KHB) infeksiyonun tedavisinde temel amaç viral yükün baskılanması, cccDNAnın eliminasyonu ve HBsAgserokonversiyonun sağlanmasıdır. Günümüzde tedavi seçenekleri arasında nükleoz(t)id analogları ve pegileinterferonlar (Peg-İFN) kullanılan ajanlardır. Seçilmiş hasta gruplarında uygun süre ve dozda verilen Peg-İFN ile HBsAgserkonversiyonu oluşabilmektedir. Bu bildiride on haftalık Peg-İFN tedavisi sonrasında HBsAgserokonversiyonu gelişen olgu sunulmuştur. Olgu: Yirmi dokuz yaşında erkek HbsAg pozitif, HBeAg negatif hastanın rutin izleminde ALT:138 U/L, AST:64 U/L ve HBV DNA düzeyinin 9.311.841 kopya/ml olması üzerine yapılan karaciğer biyopsisi modifiye ISHAK skoruna göre evre 2 fibrozis ve histolojik aktivie indeksi 6 ile uyumlu olarak sonuçlandı. Hastaya Peg-IFN alfa-2a başlandı ve hasta birinci aydaki kontrollerinden sonra rutin kontrollerine başvurmadı. Üçüncü ay halsizlik ve yorgunluk yakınması nedeniyle iki haftadan beri Peg-İFN tedavisini yapmadığını belirterek başvuran hasta, tedaviye devam edemeyeceğini belirtti. Yapılan tetkiklerinde HBV DNA <34 kopya/ml ve karaciğer fonksiyon testleri normal olarak saptandı. Hemogram değerlerinde ve tiroidfonskiyon testlerinde patolojik bulgu yoktu. Tedavisi kesilen hastanın üç ay sonraki kontrollerinde HBV DNA <34 kopya/ml devam ederken HBsAg negatifleşmesi gerçekleşti. Takibinin birinci yılında da HbsAbtitresi pozitif sonuçlanan hastanın daha sonraki üçüncü ayında da HbsAbtitresi artarak devam etmektedir. Tartışma ve Sonuç: İnterferonlar Hepatit B virüsüne karşı antiviral etkinliği olan immunmodülatör ajanlardır. Kadın cinsiyet, düşük viral yük ve ALT yüksekliği tedavi yanıtını olumlu belirleyen faktörlerdir. Bununla birlikte HBV genotiplerinin de bağımsız etkileyen bir faktör olduğu belirlenmiştir. Sunulan bu olguda tedavi öncesi viral yükün yüksek olmasına karşın kısa süreli tedavi alarak HBsAgserkonversiyonun gelişmiş olması belki de interferon tedavisi planlanan hastaların tedavisinde HBV genotipinin de bakılması gerekebileceğini düşündürmüştür. -104- PS-05 31 İlaç Uyumu: Kronik Viral Hepatit B Olgu Sunumu Bozkurt Fatma, Çelen M.kemal, Mete Hüseyin, Aslan Emel Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Diyarbakır 39 yaşında bayan yaklaşık 9 yıldır kronik hepatit B nedeniyle takipte olan ve 22.05. 2012 tarihinde HBsAg (+), HBeAg (+), Anti HCV (-), Anti Delta (-), ALT: 40 U/L, HBV DNA 34500000 IU/mL ve KC biyopsisi HAİ 6/18 ve Fibroz evre 3/6 gelen hastaya Entekavir 0.5 mg/gün başlandı. Yapılan takiplerinde HBV DNA’ sı kademeli olarak azalarak altıncı ayın sonunda 447 IU/mL ve birinci yılın sonunda negatifleşerek Anti HBe (+) olarak saptandı. 16.01. 2014 tarihinde HBV DNA 48000 IU/mL, HBeAg (+) ve ALT: 67 U/L olunca ilaç uyumu açısından hasta sorgulandığında hergün sabah saat 8.00’de ilacını aldığı söylendi. Her kontrolünde beraber gelen oğlu sorgulandığında annesinin ilaçları düzenli aldığını ve her 3 ayda bir ilacının bittiğini açıklaması üzerine antiviral direnç düşünülerek Tenofovir tedavisine geçildi. 6 ay sonra HBV DNA negatif, Anti HBe (+) ve ALT: 47 U/L iken 3 ay sonra HBV DNA 64400 IU/mL, HBsAg (+), Anti HBe (+), Anti Delta (-), Anti HCV (-), ALT: 122 U/L ve AST: 70 U/L olarak saptandı. Hasta ilaç uyumsuzluğu açısından tekrar sorgulandığında ilacı düzenli aldığını söylemesi üzerine haftalık ilaç kutusu ile beraber kontrole çağrıldı. Sayılan ilaç adetinin fazla olduğu görülünce hastaya yapılan tetkiklerde ilacı düzenli almadığı sonucu çıktığı söylenilip sorgulama derinleştirildiğinde bitkisel ilaç kullanmak amacıyla bir önceki ay ilacını hiç almadığını ve tedavi başlangıcından bu yana ara ara ilaç almayı unuttuğunu itiraf etti. Hastaya gelişebilecek komplikasyonları açısından tekrar açıklamalarda bulunularak ve hergün akşam oğlunun tedaviyi kendi elleriyle vermesi sağlanarak Tenofovir tedavisine devam edildi. 3 ay sonra tekrar HBV DNA’sı negatifleşerek karaciğer enzimleri normale geldi. Güçlü genetik bariyerli antivirallerin kullanımında direnç oranının çok çok düşük olması nedeniyle HBV DNA’ sıpozitifleşen hastaların dirençten ziyade uyumsuzluk açısından iyice sorgulanırken yakın takip ile düzenli kullanımlarının teyit edilmesi gerekmektedir. -105- PS-05 32 Kronik Viral Hepatit B+C Olgu Sunumları Bozkurt Fatma, Dayan Saim, Aslan Emel, Deveci Özcan Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Diyarbakır Kırk üç yaşında uzman doktor yaklaşık 11yıldır takibimizde olan ve anamnezinde 2000 yılında kendisi ve eşinin akut hepatit B+C koenfeksiyon nedeniyle 1 yıl boyunca klasik interferon ve ribavirin tedavisi aldıkları ve sonrasında bakılan serolojik parametrelerde eşinin kronik hepatit B+C olarak kaldığı kendisinin ise HBsAg kaybı ancak hepatit C açısından kronikleştiği öğrenildi. 2005 yılında yaklaşık 10 gündür halsizlik, yorgunluk şikayetleri olması ve hepatit açısından rutin tetkiklerini yaptırmak amacıyla kontrole gelen hastanın yapılan tetkiklerinde HBsAg (-), Anti HBs 1000 IU/L, Anti HAV Ig G (+), Anti HCV (+), HCV RNA 608.781 IU/mL, ALT: 54 IU/L, AST:34 IU/L olup hastaya biyopsi yapıldı. HAİ 6/18 ve fibroz evre 2/6 idi. Hastaya pegasys 180 mcg haftada bir ve ribavirin 1000 mg/gün tedavisi başlandı. Yapılan takiplerinde ilaç yan etkisi görülmedi ve 12. haftada HCV RNA negatifleşti ve ALT’ si normale indi. Hastanın eşine ise 2007 yılında yine halsizlik ve çabuk yorulma şikayetlerinin olması ve hepatit takibi açısından yapılan tetkiklerinde HBsAg (+), HBeAg (+), Anti HAV Ig G (+), Anti HCV (+), HBV DNA 56000 IU/mL, ALT: 123 IU/L, AST: 54 IU/L olup hastaya biyopsi yapıldı. HAİ 6/18 ve fibroz evre 2/6 idi. Hastaya pegasys 180 mcg haftada bir tedavisi başlandı. 12. haftada HBV DNA negatifleşip ALT ve AST’ si normale indi ve 24. haftada Anti HBepozitifleşti. Hastaların 3-6 ay aralıklarla yapılan takiplerinde şimdiye kadar HCC ve siroz açısından herhangi bir komplikasyon gelişmedi. Akut Hepatit B ve C koenfeksiyonun çok nadir görülmesi ve Hepatit C’nin horizontalbulaşının minimal de olsa görülebileceği, Hepatit C dominantlığının HBsAg kaybı yapacağı ve uzun dönem takiplerinde hepatoselüler kanser ve siroz gelişme olasılığının yüksek olmasına karşın yakın takip ve erken tedavi başlanmasıyla komplikasyon gelişmemiş olabileceği düşünülerek vakaların sunulması amaçlandı. -106- PS-05 33 Akut Viral Hepatit A + B Koenfekte Olgu Sunumu Bozkurt Fatma, Deveci Özcan, Aslan Emel, Çelen Mustafa Kemal, Dayan Saim Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Diyarbakır Kırk yedi yaşında erkek hasta yaklaşık 6 gündür devam eden karın ağrısı, bulantı, miyalji, baş ağrısı, titreme, ateş, halsizlik, yorgunluk, iştahsızlık, sigara kokusuna tahammülsüzlük şikayetleri ile polikliniğe başvurdu. Anemnezinde 3 gün önce özel bir hastaneye başvurduğu ve yapılan muayene sonucu soğuk algınlığı denilerek destek tedavisiyle eve gönderildiği ayrıca bir yıl önce görevi nedeniyle Aydın ilinden Diyarbakır’a geldiği öğrenildi. Hastanın yapılan fizik muayenesinde hafif sağ üst kadran hassasiyeti dışında patoloji tespit edilmedi. Laboratuar bulgularında ALT: 1501 U/L, AST: 1105 U/L, LDH: 319 U/L, GGT: 119 U/L, ALP: 159 U/L, TB: 15.43 mg/dl, DB: 13,51 mg/dl, İB: 1.92 mg/dl, HBsAg (+),anti HAV IgM (+), anti HBcIgM (+), anti HCV (-) ve anti Delta Total (-) idi. 8 ay önce yapılan rutin tetkiklerinde karaciğer enzimleri normal, HBsAg ve Anti HCV (-) olması üzerine hasta B + A koenfekte akut hepatit olarak kabul edildi. Dış merkezde anti HEV Ig M çalışıldı. Takiplerinde hastanın karaciğer enzimlerinde düşme (ALT: 650 U/L, AST: 367 U/L ), anti HEV Ig M (-) gelmesi, kliniğinde düzelme olması ve hastanın taburcu olmak istemesi üzerine poliklinik kontrollerine devam etmesi gerektiği anlatılarak taburcu edildi. Haftalık poliklinik takiplerinde yapılan tetkiklerinde ortalama 3 ay sonra ALT: 31 U/L, AST: 22 U/L, LDH: 43 U/L, GGT: 48 U/L, ALP: 39 U/L, TB: 1.62 mg/dl, DB: 1,15 mg/dl, İB: 0.47 mg/dl, HBsAg (-), anti HBs 39 IU/mL, anti HAV IgM (-), anti HAV IgG (+), anti HBcIgM (-), anti HBcIgG (+), anti HCV (-) idi. Hepatit açısından endemik olan yerlerde 3 aydan fazla kalınması durumunda hepatit A ve B serolojisi bakılıp seronegatif olanların, akut hepatit ve koenfeksiyon durumunda gelişebilecek fulminan karaciğer yetmezliğinin önüne geçilmesi açısından aşılanmaları hayati önem taşımaktadır -107- PS-05 34 Nötrofil/Lenfosit ve Trombosit/Lenfosit Oranları Kronik Hepatit B’de İnvaziv Olmayan Bir Fibroz Testi Olarak Kullanılabilir mi? Küçükbayrak Abdulkadir1, Korkmaz Uğur2, Yüce Yusuf3, Sırmatel Fatma1, Akdeniz Hayrettin1 1 AİBÜ Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikr. AD, Bolu 2 AİBÜ, Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları AD, Bolu 3 İzzet Baysal Devlet Hastanesi, Gastroenteroloji Kliniği, Bolu Karaciğer biyopsisi karaciğer fibrozisini değerlendirmek için iyi bir metod olmakla birlikte yan etkilerinden dolayı invaziv olmayan başka metodların geliştirilmesi çalışmaları devam etmektedir. Bu çalışmada karaciğer biyopsisi yapılan kronik hepatit B hastalarında Nötrofil/Lenfosit (N/L) ve Trombosit/Lenfosit (T/L) oranlarının fibrozisi belirlemedeki rolü değerlendirilmiştir. Kronik hepatit B virüs enfeksiyonu nedeniyle karaciğer biyopsisi yapılan 145 hasta retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Hastalar fibrozis skorlarının 0-2 (hafif veya yok) ve 3-6 (orta veya şiddetli) olmasına göre 2 gruba ayrılmıştır. Grupların N/L ve T/L oranları karşılaştırılmıştır. Hastaların 83’ü erkek, 62’si kadındı. Gruplar arasında nötrofil, lenfosit ve trombosit ortanca değerleri arasında anlamlı bir fark saptanmadı (sırasıyla; p: 0.28, 0,99, 0,11). N/L ve T/L değerleri grup-1’de sırasıyla 1.67 (0.64-4.06) ve 109.17 (61.75-253.30) iken grup-2’de sırasıyla 1.60 (0.69-24.24) ve 95.84 (6.86-876.47) idi (sırasıyla; p: 0.35 ve 0.084). Korelasyon analizinde; fibroz skorları ile T/L (r: -0.28, p: 0.003) ve trombosit sayısı (r: -0.32, p: 0.001) arasında ters ilişki saptandı. Bununla birlikte; fibroz skorları ile N/L, nötrofil ve lenfosit değerleri arasında anlamlı bir korelasyon tespit edilmedi. N/L ve T/L oranlarının karaciğer fibrozisini belirlemede etkin bir yöntem olarak kullanılabileceğini düşünmüyoruz. -108- PS-05 35 Trombosit İndekslerinin Kronik Hepatit B Hastalarındaki Karaciğer Enflamasyonunda Önemi Küçükbayrak Abdulkadir1, Korkmaz Uğur2, Yüce Yusuf3, Sırmatel Fatma1, Akdeniz Hayrettin1 1 AİBÜ Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikr. AD, Bolu 2 İzzet Baysal Devlet Hastanesi, Gastroenteroloji Kliniği, Bolu 3 AİBÜ Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları AD, Bolu Kronik hepatit B virüs enfeksiyonu (HBV) nedeniyle karaciğer biyopsisi yapılan hastaların trombosit ilişkili parametrelerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Bu çalışmada 145 hastanın verileri retrospektif olarak incelenmiştir. Hastalara kronik HBV öntanısıyla karaciğer biyopsisi yapılmıştır. Biyopsi materyalleri histopatolojik olarak değerlendirilmiş ve histolojik aktivite indeksleri (HAİ) kayıt altına alınmıştır (Ishakskorlaması). Hastalar HAİ skorlarına göre; 0-5 (grup-1) ve 6-18 (grup-2) olarak 2 gruba ayrılmıştır. Hastaların tedavi başlanmadan önce biyopsi yapıldığı dönemdeki trombosit sayıları, ortalama trombosit hacimleri (OTH) ve trombosit dağılım aralıkları (TDA)kayıt altına alınmıştır. Hastaların 83’ü erkek, 62’si kadındı. Gruplar arasındaki trombosit parametrelerinin farklılığı Tablo.1’de sunulmuştur. Nekroenflamasyon yüksek olan grupta trombosit sayılarının anlamlı olarak düşük olduğu görülmektedir (p: 0.002). Aynı zamanda; korelasyon analizinde HAİ’nin yükselmesi ile trombosit sayılarının düşüşü arasında da anlamlı bir ilişki saptanmıştır (r: -0.232, p: 0.02). Bu ilişki enflamasyon skorları ile OTH ve TDA arasında görülmemiştir. (sırasıyla; r: 0.130, p: 0.19 ve r: 0.101 ve p: 0.323). Yapılan ROC analizinde ise; trombosit sayısının 221.000’in altında olması durumunda karaciğer enflamasyonunun>6 olması ile ilgili; sensitivite %56.1, spesifite %58.3, pozitif prediktif değer %66, negatif prediktif değer %47.9, AUC 0.646 (0.536-0.756) olarak bulunmuştur. Çalışılan parametrelerden sadece trombosit sayısı karaciğer enflamasyonunu göstermesi açısından anlamlıdır. -109- Trombosit sayısı İçin ROC analizi Nekroenflamasyon Grupları arasında Trombosit Parametreleri Farkı Trombosit sayısı OTH TDA Grup-1 246.180±70.827 8.90 (6.60-12.80) Grup-2 206.748±59.405 8.90 (6.48-12.00) p 0.002* 0.91 15.6 (11.7-21.7) 16.5 (12.2-23.0) 0.28 *p<0.05 anlamlık düzeyi OTH: Ortalama Trombosit Hacmi TDA: Trombosit Dağılım Aralığı -110- Kronik hepatit C -111- PS-06 01 Pegile Interferon Alfa 2b ve Ribavirin Tedavisi Alan Kronik Hepatit C Genotip 1b Hastalarının Haftalara Göre Yan Etki ve Tedavi Yanıt Oranları Harman Rezan1, Günal Özgür2, Daldal Abdulkadir3 1 Özel SANKO Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji, Gaziantep, Türkiye 2 Samsun Eğitim Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji, Samsun, Türkiye 3 25 Aralık Devlet Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji, Gaziantep,Turkey. Bu çalışmada sunulan vakalar Özel SANKO Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji polikliniğine başvuran ve Pegileinterferon alfa 2b ve ribavirin tedavisi verilen toplam 40 Genotip 1b hastasından oluşmaktadır. Pegileinterferon alfa 2b ve ribavirin dozları kiloya göre ayarlanmıştır. Hastaların tümünde HCV RNA ve diğer tüm labaratuvar verileri aynı yöntemle çalışılmıştır. Tedavisi tamamlanan hastalar toplam 96 hafta boyunca takip edilmiştir. Bulgular: Kronık Hepatit C nedeni ile tedavi başlanan 40 hastanın yaş ortalaması 52’ dir. Tüm hastaların 14’ü erkek, 27’ si kadın hastadır. Tedavi esnasında ilk 4 haftada hastaların 3’ü ateş, halsizlık ve yaygın kas eklem ağrıları nedeni ile tedaviyi kendileri sonlandırmıştır. İlk 12 haftada benzer nedenlerle 5 hasta daha tedavisini kendi isteği ile sonlandırmıştır. Bunun yanı sıra 2 hastada da majör depresyon nedenleri ile tedaviler kesilmek zorunda kalmıştır. Dört hastada da tam yanıtsızlık nedeni ile tedavi kesilmiştir.24. haftada tedavisi devam eden 27 hasta olup bunların 23’ ün de yavaş virolojik yanıt alınmıştır. Bu dönemde 4 hastanın tedavisi yanıtsızlık nedeni ile sonlandırılmıştır. 48. haftanın sonunda 23 hastada tedavi sonu yanıt alınmış olup, kalıcı virolojik yanıt 15 hastada sağlanmıştır.Tüm tedavi süresince toplam 7 hastada anemi gelişmiş ribavirin dozu ayarlanarak tedaviye devam edilmiştir. Hiçbir hastada eritrosit transfüzyonu ya da eritropoetin kullanılmamıştır. Hastalarda tedaviyi sonlandıracak derecede trombositopeni ve lökopeni ise gözlenmemiştir. Dermatolojik yan etkilerin hiçbiri tedaviyi etkilememiştir. Tartişma: Bu çalışmada pegileinterferon ve ribavirin tedavisi alan 40 hastada kalıcı virolojik yanıt sayısı 15 (%37.5) olarak tespit edilmiştir. Hastaların %15’ i yan etkiler nedeni ile tedaviyi kendileri sonlandırırken, %7.5’ in de hekim tarafından kesilmiştir. Ülkemizde rehberlerde hala pegileinterferon ve ribavirin tedavisi KHC’de birinci seçenek olarak gösterilirken kullanım zorluğu, yan etkiler ve kalıcı virolojik oranlarındaki değerler yeni antivirallerin başarısı yanında başarısızlık olarak değerlendirilmelidir. Kullanım kolaylıkları ve başarı oranlarının %100’ e yakın olması yeni oral antivirallerin naif hastalarda da birinci seçenek ilaçlar olarak kullanılmasını gerektirmektedir. -112- PS-06 02 Gaziantep Bölgesi Kronik Hepatit C Hastalarının Genotip Dağılımı Harman Rezan1, Günal Özgür2, Daldal Abdulkadir3, Işıksal Fatih Yüksel4 1 Özel Sanko Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji, Gaziantep,Turkey 2 Samsun Eğitim Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji, Samsun, Türkiye. 3 25 Aralık Devlet Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji, Gaziantep,Turkey. 4 Özel Antalya Yaşam Hastanesi, Gastroenteroloji Kliniği, Antalya Giriş: Hepatit C virüsü(HCV), karaciğer parankim hasarına yol açan temel sebeplerden biri olup bugün dünyada ikiyüz milyon insanın (Dünya nüfusunun 3’ü) bu virüsle enfektedir. Ülkemizde sıklığı %0.5-1 arasında değişmekle birlikte özellikle Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde bu oran %1.9’ a ulaşmaktadır. Hepatit C virüsü RNA virüsü olup günde yaklaşık 10 üzeri 12 kere çoğalır. Bu çoğalma sırasında kodlama hataları oluştuğu için 6 genotipi ve seksenden fazla subtipleri mevcuttur. Ülkemizde enfazla Genotip 1 gözlenmektedir.Subtip dağılımında Tip 1a sıklıkla Kuzey Avrupa ve Kuzey Amerika’da saptanırken, Tip 1b Japonya, Güney ve Doğu Avrupa’daki en yaygın genotiptir. Ülkemizde ki HCV’li olgularda en sık saptanan genotip, genotip 1b’dir (%6894). Kayseri’de 57 olgunun %96.5’inin genotip 1b, %3.5’inin ise genotip 1a, Şanlıurfa’da da hastaların genotip dağılımlarının %82.3’ü genotip 1 ve %17.7’si genotip 2 olduğu tespit edilmiştir. Ülkemizde halen tedavide birinci seçenek olan pegileinterferon ve ribavirin tedavileri ile Genotip 1 hastalarında ki tedavi başarısı %30-40 civarında kalmaktadır. Bu oranlar Genotip 2ve 3’te ise %80’nin üzerindedir. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya 5 yıl süresince Enfeksiyon Hastalıkları Klinik Mikrobiyoloji ve Gastroenteroloji polikliniğine başvuran KHC hastaları alınmıştır. Bulgular: Çalişmaya toplam 160 hasta dahil edilmiştir. Hastaların yaş ortalaması 56’dır. 18-50 yaş grubun da hastaların %25’i, 50 yaş üstünde ise % 75’i bulunmaktadır. Hastaların %65’i kadın hastadır. Hastaların hepsi Gaziantep bölgesinde doğmuş ve yaşamakta olan hastalardır. Tüm hastaların genotip dağılımı aynı yöntemle belirlenmiştir. Sadece bir hastada genotip 2 ve iki hastada da genotip 3 tespit edilmiş olup kalan 158 hasta (% 98) genotip 1b olarak saptanmıştır. Tartışma: Tüm bu veriler ile de Gaziantep bölgesinde ki genotip dağılımının büyük çoğunluğunun Genotip 1b olduğunu söyleyebiliriz. Bu grupta ki tedavi başarı oranlarının Pegileinterferon ve ribavirin tedavileri ile başarının %30-40 civarında olduğu düşünüldüğünde yeni tedavi seçeneklerinin başarısı yanında başarısızlık olarak değerlendirilmesi gerektiği de söylenebilir. Yine aynı nedenlerle yeni tedavi seçeneklerinin ülkemizde öncelikli tedavilerde yer alması gerekliliğini düşünmekteyiz. -113- PS-06 03 Yan Etki Nedeni ile Telaprevir Tedavisi Kesilen Kronik Hepatit C Tanılı Hastanın Boceprevir ile Başarılı Tedavisi Harman Rezan1, Horasan Elif Şahin2, Yıldırım Elif Fatma3, Günal Özgür4, Daldal Abdulkadir5 1 Özel Sanko Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji, Gaziantep 2 Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji, Mersin 3 Özel Sanko Hastanesi, Dermatoloji Kliniği, Gaziantep 4 Samsun Eğitim Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji, Samsun, Türkiye 5 25 Aralık Devlet Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji, Gaziantep Giriş: Kronik Hepatit C’nin (KHC) 6 genotip olup ülkemizde hakim olan genotip 1’dir. Genotip 1 tüm dünyadaki enfeksiyonun %69’undan sorumludur. Olgu: 30 yaşında ek hastalığı olmayan Hepatit C genotip 1b ile enfekte olan hasta 2009 yılında PEG-IFN alfa 2b 100 mcq / hafta ve ribavirin 1000 mg/gün 48 hafta tedavi aldıktan sonra takiplerde tekrar nüxse gelişmesi üzerine 2. kez aynı doz ve sürede tedavi aldı. Hastanın tedavi süresince anemi, halsizlık, kilo kaybı (6kg) dışında yan etki görülmedi. Tedavi bitiminden 6 ay sonra tekrar nüks gelişen hastaya endikasyon dışı ilaç onayı alınarak PEG-IFN alfa 2b 100 mcq / hafta, Ribavirin 1000 mg/gün ve Telaprevir 3x 750 mg/gün tedavisi başlandı. Tedavinin 1. gününde başlayan papulomaküler döküntüleri olan hasta dermatoloji doktoru tarafından değerlendirildi. Dermatoloji dokturunun önerisi ile prednizolon tedavisi 40 mg/gün başlandı. Ancak 3. günde döküntüleri giderek artan hastanın PEG-İFN/Ribavirin/ Telaprevir tedavisi kesildi. Prednizolon tedavisi azaltılarak bir hafta verildi. Tekrar değerlendirilen hastaya 7 ay sonra Boceprevir ile yeniden tedavi için endikasyon dışı ilaç onayı alınarak PEG-IFN alfa 2b 100 mcq / hafta, Ribavirin 1000 mg/gün ve Boceprevir 3x800 mg/gün başlandı. Öncü tedavi uygulanarak 5. haftada Boceprevir eklendi. 32 haftalık Boceprevir tedavisi boyunca cilt reaksiyonu gelişmeyen hastanın tedavisi tamamlandı. Tartışma : PEG-IFN ve ribavirin tedavisi esnasında birçok yan etki izlenmektedir. Cilt bulguları bu yan etkiler içinde daha az görülmektedir. Cilt bulgularının çoğunluğunu lokal enjeksiyon yerinde oluşan eritem oluşturmaktadır. Lokal eritem hastaların %25-50’sinde görülmektedir. Telaprevir ve Boceprevir PEG-FN/Ribavirin kombinasyonu ile kullanıldığında kalıcı viral yanıtı önemli ölçüde arttırmaktadır. Boceprevir/ Telaprevir tedavileri ile PEG-IFN, Ribavirin tedavilerinde yan etkilerde artmaktadır. Telaprevire bağlı önemli yan etkilerden biride döküntüdür. Bunlar primer eksantem şeklinde olabilir ve tedavinin kesilmesini gerektirebilir. Döküntüler genellikle tedavinin ilk 4. haftasında ortaya çıkar. Gerektiğinde hastalara topikal steroid ve antihistaminik verilebilir. Sistemik etkili kortikosteroid vermekten kaçınmak ve mutlaka dermatoglardan profesyonel yardım almak gereklidir. -114- PS-06 04 Kronik HCV Enfeksiyonunda Güncel Tedavileri Beklerken Şahin Meyha, Altuntaş Aydın Özlem, Kumbasar Karaosmanoğlu Hayat, Zerdali Esra, Demirok Berna Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği, İstanbul Giriş: Uzun dönemde karaciğerde hepatoselüler karsinomun (HCC) eşlik ettiği yaygın fibroza, siroza neden olabilen kronik hepatit C virus (HCV) enfeksiyonu, güncel ilaç seçenekleri ile artık tedavi edilebilir hale gelmiştir. Gereç-Yöntem: Hastanemiz Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Polikliniği’nde 2010-2014 yılları arasında takip edilen Kronik HCV enfekte hastaların klinik-laboratuvar bulguları ve HCV enfeksiyonu tedavisine yanıtları retrospektif olarak araştırılmıştır. Bu hastalardan güncel kronik HCV enfeksiyonu tedavisine ihtiyacı olanların klinik ve laboratuvar özellikleri değerlendirilmiştir. Bulgular: Polikliniğimize başvuran 90 kronik HCV enfekte olgunun 45’i kadın, yaş ortalaması 45 (18-67) ve 10’u yabancı uyrukludur. Hastaların 15’inde damar içi ilaç kullanımı, 6’sında kan transfüzyonu HCV’nin bulaş yolu olarak düşünülmüştür. Olguların 70’inde HCV’nin genotipi 1, 15’inde 3, ikisinde 4, ikisinde 1+4, birinde 2 olarak tespit edilmiştir. Karaciğer biyopsisi yapılan 43 hastanın 17’sinin fibrozu 1, 7’sinin 0, 7’sinin 2, altısının 3, dördünün 4, ikisinin 6 olarak değerlendirilmiştir. Dört olguda psikiyatrik hastalık nedeniyle interferon içeren tedavi başlanamamıştır. Hayatı tehdit edici düzeyde yan etki gelişen iki olguda da interferon içeren tedavi sonlandırılmak zorunda kalınmıştır. Pegile interferon ve ribavirin tedavisi kullanan 77 hastanın 58’inde (%75) kalıcı viral yanıt (KVY) elde edilmiş, 11’i (%14,5) yanıtsız, 8’i (%10,5) nüks olarak değerlendirilmiştir. Pegile interferon, ribavirin ve proteaz inhibitörü (telaprevir/boseprevir) içeren tedaviyi kullanan 7 hastanın 6’sında KVY elde edilmiş, biri yanıtsız olarak kabul edilmiştir. Nüks ve yanıtsız olarak değerlendirilen hastaların %66’sının karaciğer fibrozu 2 ve üzerindedir. Nüks olan olgulardan birinde HCC tespit edilmiş ve hasta opere olmuştur. Sonuç: Pegile interferon ve ribavirin içeren rejimle öngörülen başarı oranlarının oldukça üzerinde yanıt almış olmamıza rağmen halen hastalarımızın %25’inde KVY sağlanamamıştır. Psikiyatrik hastalığı bulunan olgularımızda interferon kontrendike olduğu için kullanılamamış, ayrıca interferon içeren rejime başlanan bazı olgularda da yaşamı tehdit edici yan etkiler ortaya çıkmıştır. İnterferon içermeyen, kür şansı %95 ve üzerinde olan güncel tedavi seçenekleri HCC riskinin de yüksek olduğu bu olgularda hayati önem taşımaktadır. -115- PS-06 05 Kronik hepatit C Enfeksiyonlu Damar İçi İlaç Kullanıcılarında Hepatit C Virus Genotiplerinin Dağılımı Kandemir Özlem, Gültekin Onur Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Amaç: Kronik hepatit C enfeksiyonu olan damar içi ilaç kullanıcılarında (DİİK) hepatit C virus (HCV) genotip-subtiplerinin dağılımını saptamak Gereç ve Yöntem: HCV RNA izolasyonundan (MagNA Pure LC Total Nucleic Acid Isolation Kit, Roche) sonra, viral yük tayini COBAS TaqMan 48 (Roche Diagnostic, ABD) prosedürüne göre “real time” polimeraz zincir reaksiyonu (RT-PCR) tekniği ile gerçekleştirildi. HCV genotiplerinin belirlenmesi “line prob assay, (LIPA)” olarak adlandırılan, AMPLIQUALITY HCV-TS (AB Analitica) test kiti yöntemi ile gerçekleştirildi. Bulgular: Toplam 238 kronik HCV enfeksiyonlu DİİK’nın 120’si (%50.4) genotip 1 ile enfekteydi. Bunların 112’si (%93.3) subtip 1a ve 8’i (%6.7) subtip 1b ile enfekteydi. Genotip 3 olguların 81’inde ( %34), genotip 2 olguların 22’sinde ( %9.3) ve genotip 4 ise 15’inde (%6.3) saptandı. Genotip 5 ve 6 çalışma popülasyonunda saptanmadı. Bu çalışmada HCV genotipleri ile hasta yaşı ve HCV RNA düzeyleri arasında bir ilişki saptanmadı. Tartışma: Hepatit C virüsü çeşitli yollarla bulaşabilmesine rağmen, gerek tüm dünyada gerekse belli bölgelerde HCV enfeksiyonunun yayılmasında katkı sağlayan en önemli risk faktörü damar içi ilaç kullanıcılarıdır. Değişik çalışmalarda belli gruplar ve HCV genotipleri arasında bir ilişki olduğu saptanmıştır. Buna örnek olarak HCV genotip 3a ve 1b batı ülkelerinde DİİK’larında yaygın genotipken, genotip 4 Polonya’nın kuzey doğusunda DİİK’larında kronik HCV’den en sık sorumlu genotiptir. Ülkemizde HCV ile kronik olarak enfekte damar içi ilaç kullanıcılarında yapılmış çalışma sayısı oldukça kısıtlıdır. Sonuç: Çalışmamızda DİİK’larında genotip 1a ve genotip 3’ün egemen genotip olduğu gösterilmiştir. -116- PS-06 06 Başkent Üniversitesi Alanya Hastanesi’ne Başvuran Hepatit C Pozitif Hastalarda Genotip Dağılımının İrdelenmesi Erdoğan Haluk, Arslan Hande Başkent Üniversitesi Tıp fakültesi Enfekriyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji ABD, Ankara Giriş: HCV genotip tayini Kronik Hepatit C (HCV) enfeksiyonun tedavisinde yol göstericidir. Ülkelere ve bölgelere göre HCV genotipi farklılıklar göstermektedir. Burada Başkent Üniversitesi Alanya Hastanesine Başvuran HCV pozitif hastalarda çalışılan Polimeraz Zincir Reaksiyonu (PCR) sonuçları irdelenmiştir. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya Başkent Üniversitesi Alanya Hastanesine 2001-2015 tarihleri arasında başvuran HCV pozitif olup PCR çalışılan hastalar dahil edilmiştir. HCV PCR ve genotip tayini Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi’nde çalışılmıştır. Mikrobiyoloji ve Bilgisayar kayıtları retrospektif taranmış, HCV PCR çalışılan tüm hastalar çalışmaya dahil edilmiştir. Bulgular: Çalışma süresince 115 hastada HCV PCR çalışmış ve 23 hastada Genotip bakılmıştır. Genotip tayini yapılan 23 hastanın 8’i Erkek olup yaş ortalaması 46 yıl (minumum:26 -maksimum:67) bulunmuştur. Hastaların yedisi yabancı uyrukludur. Oniki hastada genotip 1b, altı hastada genotip 3a, üç hastada genotip 1a ve iki hastada genotip 4a saptanmıştır. Sonuç: Çalışmamıza alınan hastaların yaklaşık yarısında genotip 1b dışındaki genotipler saptanmıştır. Alanya’dan gelen HCV pozitif hastalar değerlendirilirken bu durum göz önünde bulundurulmalıdır. -117- PS-06 07 Ülkemizdeki Mevcut İlaç Seçenekleri İle Kronik HCV Enfeksiyonu Tedavisinde Görülen Yan Etkiler Zerdali Esra1, Şahin Meyha1, Altuntaş Aydın Özlem2, Demirok Berna1, Kumbasar Karaosmanoğlu Hayat2 1 Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği, İstanbul 2 Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği, İstanbul Giriş: Kronik hepatit C enfeksiyonunun ülkemizdeki mevcut tedavi seçenekleri interferon, ribavirin, telaprevir ve boseprevirdir. Bu ajanların kombinasyonlari ile yapılan tedavilerle yaşamı tehdit eden yan etkiler de görülebilmektedir. Gereç-Yöntem: Hastanemiz Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Polikliniği’nde 2010-2014 yılları arasında kronik HCV enfeksiyonu tanısıyla tedavi verilen hastalarda görülen yan etkiler ve tedaviye yansıması retrospektif olarak araştırılmıştır. Bulgular: Kronik HCV enfeksiyonu olan 86 olgunun 79’unda pegileinterferon ve ribavirin, 7’sinde pegile interferon, ribavirin ve telaprevir/boseprevir içeren rejimler kullanılmıştır. Pegile interferon ve ribavirin alan hastaların 50’sinde (%63,3) tedaviye bağlı yan etki izlenmiş olup, en sık (42 hastada) hematolojik yan etkiler gözlenmiştir. Hematolojik yan etkilerin ayrıntıları tablo 1’de sunulmuştur. Bu olguların 4’ünde tiroidit, üçünde saç dökülmesi, ikisinde kaşıntı, birinde eritema nodosum ve birinde miyalji eşlik etmiştir. Diğer 8 hastanın ikisinde tiroidit, birinde depresyon, birinde immun trombositopenik purpura+tiroidit+epilepsi, birinde impotans+Raynoud fenomeni, birinde lupus benzeri sendrom, birinde oral aft ve birinde saç dökülmesi görülmüştür. Lupus benzeri sendrom gelişen hastanın perikardit-kardiyak tamponat nedeniyle tedavisi 4. ayda kesilmiş, iki ay sonra da kavernöz sinüs trombozu gelişmiştir. Pegile interferon, ribavirin ve telaprevir/boseprevir alan 7 hastanın ikisinde kaşıntı ve ciltte kuruluk, ikisinde anemi+ lökopeni, birinde diyabet ve kaşıntı, birinde anemi görülmüştür.. Sonuç: Mevcut tedavilerin en sık yan etkileri hematolojik sistemde izlenmiş olup, ilaç dozları azaltılarak veya atlanılarak takip edilmiştir. Otoimmunite ile ilgili yan etkilerin çoğu ek tedavilerle kontrol edilebilmiş, ancak lupus benzeri sendrom hayatı tehdit edici tablolarla karşımıza çıkmıştır. Kronik HCV enfeksiyonunda güncel tedaviler, yüksek etkinliklerinin yanında yan etkilerinin az olması nedeniyle, hastaların artık küre doğru giden süreci konforlu şekilde geçirmelerini sağlayacaklardır. Hematolojik yan etkiler ve tedaviye etkisi Yan etki Görülen kişi sayısı Ribavirin doz değişikliği Anemi 24 8 Lökopeni 2 Anemi+ lökopeni 7 3 Anemi+ trombositopeni 7 2 Lökopeni+ trombositopeni 1 Pansitopeni 1 Pegile interferon doz değişikliği Ribavirin+ pegile interferon doz değişikliği Tedaviyi erken sonlandırma 1 1 1 -118- PS-06 08 Telaprevir Deneyimimiz Güner Rahmet1, Koçak Tufan Zeliha1, Kayaaslan Bircan1, Güven Tümer1, Yılmaz Gül Ruhsar2, Taşyaran Mehmet Akın1 1 Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi, Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği 2 Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği Amaç: Telaprevir (TVR), pegile-interferon (PEG-IFN) ve ribavirin (RBV) ile kombine kullanıldığında kronik hepatit C’de (KHC) tedaviye yanıt oranlarını artıran bir proteaz inhibitörüdür. Bu çalışmada, KHC hastalarındaki TVR içeren üçlü tedavi deneyimimizin değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç-Yöntem: Kliniğimizde takip ettiğimiz, biri standart tedaviye parsiyel yanıtlı, diğerleri relapser olan ve TVR+PEG+RBV kombinasyonu ile tedavi edilen toplam yedi KHC hastası değerlendirildi. Bulgular: Hastaların dördü kadın, yaş ortalamaları 55.85±7.01 yıl (45-66) ve hepsi genotip 1b idi. HCV RNA düzeyleri 29x10370x106 kopya/ml arasında ve ALT ortalamaları 90 U/L idi. Karaciğer histopatolojik incelemesi olan beş hastanın HAI ve fibrozis median değerleri sırasıyla 9 (7-14) ve 3 (2-4) idi. Hastaların biri hariç hepsinde 4. haftada HCV RNA negatif saptandı. Dördüncü haftada HCV RNA pozitif saptanan hastada ise viral yük altıncı haftada negatifleşti. Hastaların üçü altı ay, dördü ise 12 ay süre ile tedavi aldılar. Hepsinde tedavi sonu yanıt ve kalıcı virolojik yanıt sağlandı. Tedavi sırasında en sık gözlenen yan etki anemi (%100), bulantı-kusma (%57) ve kilo kaybı idi (%57). Üç vakada döküntü, ikisinde ishal ve bir vakada kaşıntı diğer önemli yan etkiler arasında idi. Hastaların hepsinde RBV doz ayarı, ikisinde PEG-IFN dozunun ayarlanması gerekti. Tartışma: TVR içeren üçlü tedavi rejimi, KHC tedavisinde artmış etkinlik ve bazı hasta gruplarında tedavi süresinde kısalma gibi olumlu sonuçlara sebep olurken, artmış yan etki sıklığı, tedavinin güç tolere edilmesine sebep olmakta ve hekim tarafından hastaların çok yakın takibini zorunlu kılmaktadır. Sonuç: Günümüzde direk etkili oral antiviral rejimlerle, interferon ve çoğu durumda RBV içermeyen kombinasyon tedavileri ile daha yüksek başarı oranlarının minimal yan etki ile sağlanması mümkün hale gelmiştir. Ancak bu tedavilerin öncesindeki dönemde TVR içeren tedavi rejimlerinin, yan etkilerin iyi yönetimi ile yüksek KVY oranları sağladığı söylenebilir. -119- PS-06 09 Kriyoglobulinemi ile Seyreden Bir Kronik Hepatit C Olgusu Kayaaslan Bircan1, Küçükşahin Orhan2, Koçak Tufan Zeliha1, Güner Rahmet1 1 Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi, Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği 2 Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Romatoloji Kliniği Giriş: Kriyoglobulineminin eşlik ettiği KHC hastaları zaman zaman eklem ağrısı, purpurik döküntüler gibi nonspesifik semptomlarla farklı polikliniklere başvurmaktadır. Olgumuz ile eklem ağrıları nedeniyle antiinflamatuar tedavi almakta olan ve takip altında kriyoglobulinemi tanısı koyduğumuz bir KHC hastası deneyimimizin paylaşılması amaçlandı. Olgu: Altmış dört yaşında erkek hasta son bir yıldır bilinen KHC enfeksiyonu nedeniyle polikliniğimize başvurdu. Öyküsünde birkaç yıldır eklem ağrısı nedeniyle anti-inflamatuar ilaç kullanımı dışında dikkati çeken bir özellik yoktu. HCV RNA 5.9X106 kopya/ml, HCV genotip 1b olan hastaya pegile-interferon (PEG-IFN) ve ribavirin (RBV) kombinasyonu başlandı ve KHC’ye eşlik eden ekstrahepatik patolojiler araştırıldı. Artrit bulguları olan ve plazmada serum kriyoglobulin düzeyi yüksek titrede pozitif saptanan hastaya kriyoglobulinemi tanısı konularak hidroksiklorokin ve düşük doz metil prednizolon (8 mg/gün) başlandı. Başlangıç hemoglobin (Hgb) değeri normal olan hastanın izleminde derin anemi (Hgb 8.3 g/dL) gelişti, sık sık RBV doz ayarı yapıldı. Tedavi altında kilo kaybı (~20 kg) gelişen hastada pulmoner tromboemboli gelişti, ancak tedavi ile düzeldi. PEG-IFN ve ribavirin tedavisine yanıt alınan hastanın tedavisi bir yıla tamamlanarak kesildi. Ancak tedavisiz 3. ayda hastada relaps gelişti. Kriyoglobulin düzeyi takipte negatifleşen hastanın tedavisi 6 aya tamamlanarak kesildi. Hasta kriyoglobulinemi açısından şu an remisyonda takip ediliyor. Sonuç: Kriyoglobulinemi en sık KHC seyri sırasında görülmekte olup şüphelenilmediği takdirde tanıda gecikmeler yaşanmaktadır. Tip II kriyoglobulinemik hastaların %90’ı anti-HCV pozitiftir. Sebep viral antijenle gerçekleşen immun reaksiyon olduğu için kriyoglobulinemi tedavisinde öncelikli amaç HCV eradikasyonudur. Kriyoglobulinemi zaman zaman pulmoner emboli, yaygın vaskülit gibi hayatı tehdit eden ciddi durumlara yol açmaktadır. Olgumuz ekstrahepatik tutulumların sık görüldüğü hepatit C enfeksiyonunda, hastaların bu açıdan da değerlendirilmeleri, tedavi planlanması yönüyle önemli bulunmuştur. -120- PS-06 10 Hepatit C Virüs Enfeksiyonu Olan Olguların Risk Faktörlerinin Değerlendirilmesi Coşkuner Seher Ayten, Tosun Selma, Arı Alpay İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği Amaç: Bu çalışmada antiHCV ve HCV RNA pozitifliği saptanmış olan olguların HCV bulaşması açısından risk faktörlerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Yöntem: İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Viral Hepatit Polikliniğinde izlenmekte olan HCV hastaları ile yüzyüze görüşülerek risk faktörleri sorgulanmıştır. Bulgular: Çalışmaya yaşları 24-83 arasında, 33’ü erkek, 45’i kadın olmak üzere toplam 78 olgu dahil edilmiştir. Risk faktörü olarak saptanan durumlar sırasıyla; en az 1 operasyon yapılmış olan 55 kişi, kan transfüzyonu yapılmış olan 25 kişi, herhangi bir şekilde diş tedavisi olan 19 kişi, şüpheli cinsel ilişki olan 3 kişi, eşi antiHCV pozitif olan 1 kişi, IV uyuşturucu kullanımı olan 1 kişi şeklindedir. Bazı olgularda aynı anda birden fazla risk faktörünün olduğu belirlenmiştir. Tartışma: Hepatit C virüsünün başlıca bulaşma yolları deri bütünlüğünün bozulduğu durumlarda kan ve vücut sıvılarıyla temas, cinsel ilişki ve gebeden bebeğe geçiş şeklindedir. Bununla birlikte inkübasyon süresinin uzun oluşu ve genellikle anikterik/ asemptomatik seyrettiği için akut enfeksiyon döneminin çoğunlukla fark edilememesi nedeniyle kişilere HCV bulaşmasındaki risk faktörleri çoğu zaman saptanamamaktadır. Çalışmamızda HCV enfeksiyonu söz konusu olan olgularda en fazla rastlanan risk faktörleri herhangi bir operasyon yapılmış olması ve kan nakli yapılmış olmasıdır. Bunları şüpheli diş tedavisi izlemektedir. Tüm bunlar deri bütünlüğünün bozulduğu durumlarda kan yoluyla geçişin önde gelen risk faktörü olduğunu düşündürmektedir. HCV’den korunmak için henüz etkin bir aşı bulunmadığından koruma önlemlerine özen gösterilmesinin önemi açıktır. -121- PS-06 11 Hepatit C Enfeksiyonu ve Mahkumlar Seyman Derya, Yıldırım Figen, Üser Ülkü, Öztoprak Nefise, Berk Hande, Kızılateş Filiz Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği, Antalya Amaç: Hepatit C virus (HCV) enfeksiyonu mahkumlarda sık görülmektedir. Prevalansı %3.1-38 arasındadır. Mahkumlarda intravenöz uyuşturucu madde kullanımı (İVUMK) ve dövme en önemli bulaş yoludur. Bu çalışmada, HCV enfeksiyonlu mahkumlarda karaciğerdeki histopatolojik değişiklikler, virus genotipi ve virolojik yanıt araştırıldı Gereç-Yöntem: Haziran 2014-Aralık 2015 tarihleri arasında Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Hepatit polikliniğinde kronik hepatit C tanısıyla takip edilen mahkumlar çalışmaya dahil edildi. Hükümlülük süresinin dolmasına az süre kalan sonrasında özel hayatta sosyal güvence problemi nedeniyle tedavi devamını sağlayamayacak veya tekrar İVUMK endişesi olan mahkumlara tedavi başlanmadı. Peg-IFN-α ve ribavirin, cezaevinde bir sağlık personeli tarafından doğrudan gözetimli tedavi şeklinde verildi. Bulgular: Toplam 48 mahkumun hepsi erkek, yaş ortalaması 26.37±3.55 yıldı. Hepsinde İVUMK ve dövme öyküsü vardı. Genotip bakılan 40 mahkumda, genotip 1a (%57.5) en sık görülen genotipti. Biyopsi yapılan 28 mahkumda ortalama histolojik aktivite indeksi 6.6 ve fibrozis skoru birdi. Sosyal güvence problemi veya tedaviye uyum konusunda endişe duyulan 18 hastaya tedavi planlanmadı. Bir mahkumda ciddi kardiyomyopati, beş mahkum yeni tedavi seçeneklerini beklemek istediği için toplam 24 mahkuma Peg-IFN-α ve ribavirin tedavisi uygulandı. Tedaviyle mahkumların 16’sında hızlı virolojik yanıt (VY), 21’inde erken VY, birinde ise primer yanıtsızlık saptandı. Tedaviyi tamamlayan 14 hastanın hepsinde tedavi sonu VY izlendi. Tedavi başlanan mahkumların hepsinde tedavi uyumu tamdı. Tartışma: Çalışmamızda mahkumların genç yaşta olması ve %37.5 ’ine tedavi önerilememiş olması dikkat çekicidir. Bu kişiler serbest hayatta tedavi sansı bulamazlar ise önümüzdeki dekatlarda hastalığa bağlı komplikasyonların gelişmesi kaçınılmazdır. Sonuç: Günümüzde HCV enfeksiyonu toplum sağlığını tehdit eden en önemli bir sosyomedikal problemdir. Cezaevi yetkilileri ve sağlık çalışanları HCV enfeksiyonunun yayılımı azaltmak için özellikle İVUMK öyküsü olan mahkumlarda hepatit taramalarının rutin yapılması ve kronik hepatit C’li mahkumların tedavisi ve takibi konusunda birlikte çalışmalıdır. -122- PS-06 12 Direk Etkili Antivirial Ajanlı Yıllarda Kronik Hepatit C’li Hastaların Başvuru Anındaki Viroloik Özellikleri Demir Mehmet Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp fakültesi Gastroenteroloji BD, Hatay Giriş-Amaç: Direk etkili antivirial ajanlı yıllarda, interferonlu tedaviler ile tedaviyi etkiliyen IL28B gibi bir çok faktör artık önemsiz hale gelse de, virolojik yük ve genotip hala tedavi kararında göz önünde bulundurulması gereken özelliklerdir. Biz bu çalışmada son 1 yılda polikliniğe başvuran kronik hepatit C (KHC) hastaların viroloik özellikleri belirlemek idi. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya ocak 2015 ile aralık 2015 tarihleri arasında gastroenteroloji polikliniğine başvuran ve kronik hepatiti C tanısı koyulan 138 hasta alındı. Başvuru anında tedavi alan hastalar çalışma dışı bırakıldı Bulgular: Hastaların 68 (%49.2)’i kadın, 70 ( %50.08)’i erkek, ortalama yaşı 62.11±12.13 idi. Hastaların 61 (%44,2)’si siroz, 77 (%55,8)’si nonsirotik idi. Hastaların 105 (%76,1)’i daha önce tedavi almış idi. Sirotik hastaların ortalama HCVRNA (mil IU/ml ) 4.01±3.44 idi. Hastaların 15/61 (%29,5)’i düşük viral yüklü (HCV RNA <=800 000 IU/ml) idi. Nonsirotik hastaların HCVRNA (mil IU/ml) 5.21±2.18 idi. Hastaların 19/77 (%24,6)’i düşük viral yüklü, 65/77 (%84,4)’ü HCV RNA <=6000000 IU/ml idi. Hastaların 121/138 (%87,7) genotip 1b, 1/138 (%0.7) genotip 1a, 8/138 (%5.8) genotip 2, 1/138 (%0.7) genotip 3, 7/138 (%4,4) genotip 4, 1/138 (%0.7) genotip 5 idi. Sonuç: Bu çalışmanın sonuçları, ülkemizde yakın gelecekte gireceği bir dönemde, klinik pratikte hastaların büyük çoğunluğunun daha önce tedavi almış ve sirotik hastalardan oluşmakta olduğunu, viral yük açısından nisbeten düşük viremili hastalardan oluştuğunu düşündürmüştür. Ayrıca sıklıkla NS5A inhibitörlere rezistans geliştiği bilinen genotip 1a sıklığı çok nadir saptanmıştır. Bu çalışmada daha önce ülkemizde saptanmayan muhtemelen göçlere bağlı olduğu düşünülen genotip 5 de saptanmıştır. -123- PS-06 13 Kronik Hepatit C de Çift Genotip Dönemi Yetişgen Azize1, Turan Çetin2 1 Elazığ Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği 2 Osmaniye Devlet Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği Dünyada yaklaşık 200 milyon kronik hepatit C vakası mevcut olup bizim ülkemizde Antihcvseropozitifliği % 0.5-1.8 arasındadır. Ülkemiz için tahmini vaka sayısı 700 bin-1 milyon arasındadır HCV’nun 6 genotip ve 80’den fazla alt tipi mevcuttur (1). Genotip 1, 2 ve 3 tüm dünyada yaygın bir şekilde görülmektedir. Bizim ülkemizde en sık görüleni, tedaviye yanıtı diğerlerine göre daha düşük olduğu bilinen genotip 1b’dir (2). Kronik hepatit C nin tedavisinde henüz Interferon ve ribavirin kombinasyonu kullanılmaktadır. Bununla birlikte hasta yanıtı değişkenlik göstermektedir. Tedaviye yanıtı etkileyen çeşitli faktörler bulunmaktadır ve yanıtı olumsuz etkilediği düşünülen bazı faktörler şunlardır; genotip 1, erkek cinsiyet, 45 yaşın üzerinde olmak, yüksek viral yük, ileri evre fibrozis, alkolizm, immunsupresif durumlar ve obezite olarak sayılabilir (3). Biz çalışmamızda iv madde bağımlısı ve muhtemel ortak enjektör kullanımı sonrası Kr Hepatit C enfeksiyonu gelişen 3 erkek hastayı sunduk. Vakalarımızın sıra dışı özelliği 3 hastada da çift genotip saptanmış olmasıdır. Hastalarımızın 3 ü ülkemizde en çok saptanan genotip 1b ile enfekte olup,2 hastada IV madde bağımlılarında daha sık rastlanan genotip2 ve 1 hastada da genotip 4 birlikteliği vardı. Hastalarımızın yaş ortalaması 24.3, obeziteleri yok ve viral yükleri fazlaydı. -124- PS-06 14 Association of Hepatitis C virus genotype with viral load and ALT levels Bayramli Ramin, Haciyev Yaver, Cavadov Samir, MammadovaUlviyya Microbiologyand Immunology Department, Azerbaijan Medical University, Baku, Azerbaijan Determination of relationshipbetweenvirusgenotype, viralloadand ALT levels (alanineamynotransferase) in HCV infectedpatientswas an aim of research. 83 anti-HCV positivepatientswithdetected HCV-RNA, HCV-genotype, and ALT levelsappliedtoclinics of AzerbaijanMedicalUniversitywereincluded in investigation. Normal range of valuesfor ALT is 10-65 IU/ mL. ALT levelsweredetectedby Siemens DimensionXpanddevice, HCV-RNA levels - by “real time” PCR (COBAS Ampli-Prep/COBAS TaqmanRocheDiagnostic,USA), virusgenotypes - by PCR (Rt-PCR) method (Magnesia 16, Anatolia Geneworks). Ineachspecimen 6 genotypesandsubtypes (1a, 1b) wereanalyzedusingthesemethods. PatientsreceivingtreatmentagainstHepatitis C virus, drugselevatinglevels of liverenzymesandbeing at 6 month post-treatmentperiod had not icluded in research. Duetosimilarities in treatmentduration, replytotreatmentandclinicalmanifestations 1st genotypewereincluded in firstgroup, 2nd and 3hd genotypeswereincluded in secondgroup. SPSS 15 program used in statisticanalysis, resultswith p<0.05 considered as significant. Among 83 specimens 44 werewomen (53.01%), 39 - men (46.99%). An averageage of femalepatientswas 45.2±2.16 (agerange 22-68), of malepatients - 39.26±2.03 (agerange 18-74). No significantdifferencebetweenmaleandfemalepatientswasdetected(p>0.05). An averageage of thefirstgrouppatientswas 39.38±2.12 (agerange 19-74), of thesecondgrouppatients – 40.22±5.67 (agerange 18-65). No significantdifference in agedistrubutionwasdetected (p>0.05). Viralload of firstgrouppatients (genotype 1) was 1359558±270070 (range 701-5607845) IU/mL, of secondgroup (genotype 2,3) –890007±332500 (range 39526-5153580) IU/mL. No significantdifferencebetweengenotypeswasdetected (p>0.05). (Table 1) ALT values in firstgroupevaluated as 71.49±7.14 IU/mL (17.76-165.12) and in secondgroup - 63.16±10.97 IU/mL (22.43-279.61). No significantdifferencebetween ALT valuesandgenotypes (p>0.05). HCV-RNA viralloadand ALT levels of genotypes Group ALT level HCV-RNA viralload P I (genotype 1) 71.49±7.14 1359558±270070 p>0.05 II (genotype 2 and 3) 63.16±10.97 890007±332500 p>0.05 -125- PS-06 15 Pegile-interferon Alfa Tedavisi Altında Gelişen Psöriazis Olgusu Damar Çakırca Tuba1, Önlen Yusuf1, Evirgen Ömer1, Köksaldı Motor Vicdan1, Bal Tayibe1, Taş Zeynel Abidin2 1 Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı, Hatay 2 Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Patoloji Ana Bilim Dalı, Hatay Kronik hepatit C enfeksiyonu tedavisinde kullanılan interferonların, psöriazis gibi otoimmün hastalıkların ortaya çıkmasına veya bu hastalıkların agreve olmasına neden olabileceği bilinmektedir. Bu olguda, öncesinde bilinen dermatolojik yakınması olmayan bir hastada interferon tedavisi altında psöriazis gelişimi sunuldu. 58 yaşında erkek hasta, kronik hepatit C genotip 1b enfeksiyonu nedeni ile pegile-interferon alfa-2b ve ribavirin tedavisi almaktaydı. Tedavi öncesinde ek bir kronik hastalığı veya dermatolojik problemi bulunmamaktaydı. Tedavinin 39. haftasında karında ve her iki ekstremiteninproksimalinde keskin sınırlı eritemli-skuamlı plak şeklinde döküntüler gelişti. Hasta dermatoloji tarafından değerlendirilerek lezyonlarından punch biyopsi alındı. Alınan dokunun histopatolojik incelemesinde epidermisteparakeratoz, yer yer granüler tabakada kaybolma, retelerde uzama, suprapapillerdermiste incelme ve üst dermiste hafif derecede perivaskülermononükleer iltihabi hücre infiltrasyonu izlendi. Patolojik bulguları psöriazis ile uyumlu bulunan hastaya klobetazolpropiyonat ve mupirosin tedavileri başlandı. Pegileinterferon alfa-2b ve ribavirin tedavilerine devam edildi. Psöriazise yönelik verilen tedaviyle bir haftanın sonunda lezyonlar geriledi. Takiplerinde yeni lezyon gelişmeyen hastanın kronik hepatit C nedeniyle almakta olduğu pegile-interferon alfa-2b ve ribavirin tedavisi 48 haftaya tamamlandı ve hastada kalıcı virolojik yanıt elde edildi. Tedavisi tamamlandıktan sonraki izlemlerinde yeni lezyon oluşumu gözlenmedi. Günümüzde interferonlar kronik hepatit C tedavisinde önemini kaybetmiş olsa da halen multiple skleroz ve malignmelanom gibi bazı hastalıklarda yaygın kullanılmaktadır. Sonuç olarak; interferon tedavisi almakta olan hastalarda gelişen dermatolojik yakınmalarda ilaç yan etkisi ayırıcı tanıda göz önünde bulundurulmalıdır. -126- PS-06 16 Harvoni Deneyimimiz Beştepe Dursun Zehra, Çelik İlhami Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesi,Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği,Kayseri Giriş: Harvoni tedavisi Sofosbuvir ve Ledipasvir (SOF/LDV) kombinasyonundan oluşmaktadır. Yapılan çalışmalarda bu tedavi ile HCV hastalarında yüksek oranda kalıcı yanıt bildirilmiştir. Çalışmada SOF/LDV tedavisi başlanan Genotip 1b HCV hastasının tedaviye yanıtı değerlendirildi. Olgu: 68 yaşında, erkek, 2014 yılında HCV tanısı alan hastaya aynı zamanda Peg-inf 2a ve Ribavirin(RBV) tedavisi başlandı. Bu tedavinin 4 haftasında tedaviyi tolere edemediği için tedavisi kesildi. Hasta Harvoni tedavisi açısından tekrar değerlendirildi. Child-Pugh sınıflamasında kategori C, MELD skoru ise 17 olarak yorumlandı. Hastaya günlük LDV (90 mg)/SOF (400 mg) başlandı. Tedavi 24 hafta olarak planlandı. Hastanın takiplerinde 2. haftanın sonunda HCV RNA negatifliği saptandı. Tedavisinin 20. haftasında olup HCV RNA negatifliği devam etmektedir. Sonuç: Çalışmada SOF/LDV tedavisinin HCV RNA’yı hızlı ve etkin şekilde negatifleştirdiği aynı zamanda hastanın ilaca tolerasyonunun yüksek olduğu gözlemlendi. Peg-inf 2a ve RBV tedavisini tolere edemeyen yada bu tedavilerle başarı sağlanamayan hastalarda SOF/LDV tedavisinin umit verici olabileceğini düşünmekteyiz. -127- PS-06 17 Gözden Kaçan Akut Viral Hepatit C Olgu Sunumu? Bozkurt Fatma, Aslan Emel, Deveci Özcan, Dayan Saim Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Diyarbakır Altmış üç yaşında bayan hasta yaklaşık iki ay önce ileri mitral kapak yetmezliği nedeniyle İstanbul’da özel bir üniversitede mitral kapak replasmanı yapıldıktan sonra şiddetli bacak ağrısı olması ve arteryaldopler USG’ de akım azalması nedeniyle periferikanjio yapmak amacıyla hastanemiz kardiyoloji servisine yatırıldı. Yapılan rutin tetkiklerinde Anti HIV (-), HBsAg (-), Anti HCV (+) olması nedeniyle tarafımıza konsülte edildi. Hastanın alınan anamnezinde yaklaşık 1.5 yıl önce hastanede kardiyak problemleri nedeniyle anjio olduğu ve anjio öncesi rutin tetkiklerinde Anti HIV (-), HBsAg (-), Anti HCV (-), ALT: 15 U/L, AST: 11 U/L, aPTT 32.4 sn, PTZ 16.9, INR 1.3 ve tam kan değerleri normal olduğu ve anjio yapıldıktan yaklaşık bir ay sonra halsizlik, iştahsızlık, yaygın eklem ve baş ağrısı, kilo kaybı, çabuk yorulma, bulantı, titreme ve hafif ateş şikayetleri nedeniyle ile tekrar hastaneye başvurduğu ve yapılan tetkiklerinde Anti HIV (-), HBsAg (-), Anti HCV (+), ALT: 467 U/L, AST: 380 U/L ve tam kan değerleri normal olan hastaya viral bir enfeksiyon geçirildiği söylenilerek haftalık karaciğer enzim kontrolleri yapıldığı ve karaciğer enzimleri kademeli olarak 2 ay içinde normale geldikten sonra takiplerine son verildiği öğrenildi. Tarafımızca istenilen tetkikler sonrası Anti HAV Ig G (+) ve anti HBs değerinin 2 IU/L olması nedeniyle hepatit B aşısı önerildi. Anti HCV (+), HCV RNA (-) ve tam kan, kan biyokimyası, karaciğer USG ve AFP değerlerinin normal olması üzerine hastaya kronik hepatit C hastası olduğu ve rutin poliklinik kontrollerine gelmesi önerildi. Her türlü cerrahi girişim sonrası hepatit bulaşının olabileceği ve postop takiplerde karaciğer enzim yüksekliğinin akut hepatit göstergesi olabileceği bu nedenle ilgili branşa konsülte edilmesinin gelişebilecek kronik hepatitlerin önlenmesi açısından hayati önem taşımaktadır. -128- PS-06 18 Primer Yanıtsız HCV Genotip 5a Hastasında Telaprevir deneyimi Horoz İsmail Hakkı Hatay Antakya Devlet Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği Tüm dünyada 6 majör Hepatit C virüsü (HCV) genotipi tespit edilmiştir. Tüm HCV genotipleri hem akut hem de kronik hepatite neden olabilmektedir. HCV ilaç gelişiminde genel olarak genotip 1.2 ve 3’e ağırlık verilmiştir. Bu genotipler Avrupa ve Amerika’da en yaygın genotiplerdir. Genotip 4,5 ve 6 dünyanın belli bölgelerinde kümelenme yapmıştır.Genotip 5’in en yaygın olduğu bölge ise Güney Afrika’dır (Şekil 1). Genotip 5 enfeksiyonu tedavisi ile ilgili veriler kısıtlıdır. Genotip 4,5 ve 6 enfeksiyonları için geniş çalışmalarla ortaya konmuş net bir antiviral tedavi seçeneği yoktur.Bu vakalarda peginterferon ve ribavirin içeren tedavilere devam edilmektedir. 55 yaşında Suriyeli sığınmacı olan bayan hasta kliniğmize 2014 yılı Mart ayında AntiHCV pozitifliği ile başvurdu. Yapılan tetkiklerde HCV RNA düzeyi 1314945 IU/mL olan hastanın HCV genotipi ise ülkemizde pek görülmeyengenotip 5a idi. Hastaya peginterferon alfa 2a 180 mcg/hafta s.c. ve ribavirin 1200 mg/gün (hasta >75 kg) tedavisi başlandı. Tedavinin 4. haftası sonunda HCV RNA düzeyinde 1 log düşüş gözlendi. 12. hafta sonunda gönderilen HCV RNA 143385 IU/mL gelmesi üzerine hasta primer yanıtsız olarak kabul edildi ve tedavi sonlandırıldı. 3 ay sonra hasta kontrole geldi, HCV RNA’sı 140181 IU/mL olan ve yeniden tedavi için çok istekli olan hastaya peginterferon alfa 2b 120 mcg/hafta + ribavirin 1200 mg/gün ve telaprevir 3x750 mg/gün olarak 3’lü tedavi başlandı. Tedavinin 4. haftası sonunda HCV RNA negatifleşti. 3’lü tedavi 12 hafta sürdürüldü. 12. hafta sonunda HCV RNA negatifliği devam etti. 12 hafta daha peginterferon ve ribavirin tedavisine devam edildi. Tedaviye uyumlu olan hastada herhangi bir yan etki veya laboratuvar değerlerinde bozulma izlenmedi. Toplamda 24 hafta süren tedavi sonunda HCV RNA negatifliğinin devam ettiği görüldü. Tedavi sonrası 6. ay ve 12. ayda yapılan kontrollerde HCV RNA negatifliğinin devam ettiği hastada telaprevir içeren 3’lü tedavi sonrasında kalıcı viral yanıta ulaşıldı. Telaprevir içeren rejimler tedavisi zor HCV genotip 5 hastalarında alternatif tedavi seçeneği olarak düşünülebilir. Şekil 1: Dünyada HCV Genotip Dağılımı -129- Kronik Hepatit D -130- PS-07 01 Peglile-Interferon Alfa ile tedavi edilen Kronik Delta Hepatitinde HBsAg kaybı tedavide rehberlik edebilir Ayaz Celal, Çelen Mustafa Kemal dicle üniversitesi tıp fakültesi enfeksiyon kliniği Amaç: Bu çalışmanın amacı Pegile-Interferon Alfa ile tedavi edilen Kronik Delta Hepatitli hastalarda HBsAg kaybını araştırmak. Materyal-Metod: Polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) yöntemi ile 13 hastanın 9’nda HDV-RNA tespit edildi. HDV-RNA tespit edilen 9 hastanın tedavisinde pegile interferon alfa 2a (haftada 180 µg ) 48 hafta kullanıldı. Sonuç: Pegile interferon kronik delta hepatitinde kullanılan tek tedavi seçeneğidir. Yapılan çalışmalarda pegile interferon ile birlikte kullanılan anti-virallerin tedaviye bir katkısı olmadığı görülmüştür. HDV replikasyonunun HBsAg kaybından sonra olmadığı düşünülmektedir. HBsAg.kaybı tedavide yol göstermede rehberlik edebilir. -131- PS-07 02 Delta mı Baskın, Yoksa Hepatit B mi? Cinislioğlu Nazan, Parlak Emine, Parlak Mehmet Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı,Erzurum Giriş: Hepatit D virüsü (HDV) defektif bir RNA virüsüdür. Hepatit B virüsünün varlığında enfeksiyona yol açabilmektir. Bu hastalarda karaciğer harabiyetinin esas nedeni hepatit D virüsüdür. Koenfeksiyon ve süper enfeksiyon olmak üzere iki şekilde seyreder. Kronik hepatit B hastalarının delta süperinfeksiyonunda klinik olumsuz etkilenir. Bu hastalar %70-80 oranında kronikleşir. Hepatit D’nin tedavisinde tek seçenek Pegile interferondur. Birinci yılın sonunda biyokimyasal ve virolojik yanıt alınamayanlarda siroz ve son dönem karaciğer yetmezliğine gidiş hızlıdır. Ayrıca tedavinin kesilmesinden sonra nüks oranı %50-90 oranındadır. Delta hepatiti olan hastalarda tedavinin zorluklarını vurgulamak için bu hastayı paylaşmak istedik. Olgu: Daha önce bilinen bir şikâyeti olmayan 66 yaşındaki erkek hasta 4 aydır yaygın kemik ve eklem ağrıları olması üzerine dış merkezde devlet hastanesine başvurmuş. Bruselloz düşünülen hasta tetkiklerinde sarılık olduğu söylenerek hastanemize sevk edilmiş. Hasta hepatit ön tanısıyla yatırıldı. Hastanın fizik muayenesinde hepatomegali tespit edildi. Laboratuar tetkikleri HBsAg pozitif, HBeAg pozitif, HDV Ab pozitif, ALT 302, AST 361, HBV DNA 470482 IU/ml, HDV RNA negatif olarak sonuçlandı. Çekilen batın ultrasonografisinde karaciğer parankiminde kabalaşma izlendi. Hastaya pegile interferon alfa 2a başlandı. Takiplerinde şikâyetleri gerileyen hasta rapor çıkarılarak taburcu edildi. Poliklinik kontrollerine gelen hastanın karaciğer enzimleri normale döndü (AST 33IU/L, ALT 29IU/L). Viral yükü negatifleşti. HBsAg kaybı olmadı. Hastanın izlemi devam etmektedir. Sonuç: Delta hepatiti viral hepatitlerin en az sıklıkta görülen formudur. Hızla ciddi karaciğer hasarına ve siroza ilerleyebilmektedir. Delta enfeksiyonu karaciğer hastalıklarına bağlı mortalitenin önemli nedenlerindendir. Bu hastada olduğu gibi zaman zaman B hepatiti baskın virüs olabilir. Mild tip delta hepatiti olup olmadığı araştırılmalıdır. Verdiğimiz tedavi B hepatitine de etkili olmuş olabilir. İnterferon tedavisinin yan etkileri, yüksek maliyeti, tedavi sonrası yüksek nüks oranı tedavide karşılaşılan zorluklardır. Hepatit B aşısı kullanarak HBV enfeksiyonu önlenerek HDV enfeksiyonundan da korunulabilir. -132- İmmunsupresif Hastalarda Viral Hepatitler -133- PS-08 01 Hastanemizde İmmünsüpresyon Nedeniyle HBV Profilaksisi Alan Hastaların Değerlendirilmesi Koçak Funda Başakşehir Devlet Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Amaç: HBV’ye maruz kalan bir kişi immünitesi baskılandığında, aminotransferazların dalgalanması ile karakterize olan HBV reaktivasyonu riski altındadır.HBV için risk faktörü olan olgular immunsüpresif tedavi öncesi HBV açısından taranmalı ve uygun hastalarda profilaksi başlanmalıdır.Çalışmamızda ımmunsupreyon nedeniyle HBV profilaksisi başlanan hastaları değerlendirmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Ocak 2012-Aralık 2015 yılları arasında immunsupreyon nedeniyle HBV profilaksisi başlanan 43 hasta dosyaları üzerinden geriye dönük olarak incelendi. Bulgular: 8 hastanın meme kanseri,8 hastanın kolon kanseri,12 hastanın romatoid artrit, 4 hastanın multiple myelom, 10 hastanın organ transplantasyonu ve 1 hastanında mide kanseri nedeniyle immunsupresif tedavi aldığı görüldü.24 hastaya lamivudin, 13 hastaya tenofovir ve 6 hastaya da entekavir ile profilaksi yapıldı.Bir hastada izole antiHBc pozitifliği vardı.Hastaların tamamında HBeAg negatif ve 1 hasta dışında HBV DNA < 2000 IU/ml idi. Profilaksi tamamlandıktan sonra 1 yıl izlenen 5 hastada reaktivasyon görülmedi.İmmünsüpresif tedavi planlanan tüm hastalar HBV infeksiyonu açısından değerlendirilmelidirler. Sonuç: İmmünsüpresif tedavi verilirken HBV’ye bağlı hepatit alevlenmesi düşünülen HBsAg pozitif olgularda profilaktik antiviral tedavi önerilmektedir -134- PS-08 02 Kronik Hepatit B Nedeniyle Antiviral Tedavi Alan İmmunsupresif Hastaların İzlemi Seyman Derya, Yıldırım Figen, Berk Hande, Üser Ülkü, Kızılateş Filiz, Öztoprak Nefise Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği, Antalya Amaç: immunsupresif tedavi alan hastalarda HBV enfeksiyonunun yönetimi önemlidir. Kronik veya geçirilmiş HBV enfeksiyonu olan immunsupresif hastalarda HBV reaktivasyonu gelişebilir. Bu çalışmada, immunsupresif tedavi alan ve HBV reaktivasyonunu önlemek amacıyla antiviral tedavi başlanan hastaların özelliklerinin değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç-Yöntem: İmmunsupresif tedavi başlanması planlanan yapılan tetkiklerinde HBsAg (+) veya HBsAg (-), Anti HBcIgG (+) saptanıp 2013-2015 yılları arasında hepatit polikliniğimize başvuran hastalar çalışmaya dahil edildi. Hastaların biyokimyasal ve virolojik testleri bazal ve tedavi başlandıktan sonra 3-6 ayda/bir yapıldı. Bulgular: Çalışmaya alınan 26 hastanın %61.5’i kadın, yaş ortalaması 50.56±1.3 (32-84) yıldı. Hastaların %65.4’ü (17/26) kollajen doku hastalığı, %26.9’u (7/26) hematolojik malignite, %7.7’si (2/26) karaciğer transplantasyonu nedeniyle immunsupresif tedavi almaktaydı. Hastaların %73.1’i (19/26) HBsAg (+) idi. Hematolojik malignitesi olan hastaların hepsinde sadece Anti HBc IgG pozitifliği vardı. Hematolojik malignitesi olan hastaların hepsi, HBsAg pozitifliği olan hastaların beşi HBV reaktivasyonu için yüksek risk grubundaydı. Tedavi öncesi sadece dört hastanın HBV DNA düzeyi 2000 IU/ml’den yüksek ve ortalama bazal HBV DNA düzeyi 99323 IU/ml olarak saptandı. Tedavinin 6. ayında tüm hastalarda HBV DNA saptanamaz düzeye düştü. Takiplerde hiçbir hastada reaktivasyon gözlenmedi. Tartışma: Onkoloji kliniğinden polikliniğimize yönlendirilen hasta olmaması çalışmamızda ki en ilginç sonuçtur. Bundan dolayı immunsupresif tedavi reçete eden hekimlerde farkındalığın arttırılması ve yoğun iş temposunda hepatit taramasının rutin tetkikler içinde yer alması uygun bir yaklaşımdır. Sonuç: immunsupresif tedavi alan hastalarda ölümcül sonuçlanabilen HBV reaktivasyonlarının önlenmesinde profilaktik antiviral tedavinin etkin olduğu unutulmamalıdır. -135- PS-08 03 Uşak Devlet Hastanesi Hemodiyaliz Hastalarında HBV, HCV ve HIV Seroprevalansı Bayar Filiz1, Demir Murat2 1 Uşak Devlet Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji, Uşak 2 Uşak Devlet Hastanesi, Nefroloji, Uşak Amaç: Bakteriyel infeksiyonların yanı sıra Hepatiti B virüsü (HBV), Hepatit C virüsü (HCV) ve insan immün yetersizlik virüsü (HIV) gibi viral infeksiyonlar Kronik Böbrek Yetmezliği (KBY ) hastalarında sık karşılaşılan bir sorundur. Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre HBV infeksiyonu 400 milyondan fazla kişide kronik infeksiyona neden olmaktadır. HCV infeksiyonunun sıklığı ise dünya genelinde ortalama %3 olup 210 milyon hepatit C ile infekte hasta bulunmaktadır. Ülkemizde ise, yapılan çalışmalara göre HBsAg pozitifliği sağlıklı bireylerde %1-3, Anti-HCV pozitifliği ise %1 civarlarında olup hemodiyaliz hastalarında ise bu oranlar sırası ile %4 ve %8,5 olarak bildirilmektedir. Dünyada 1981 yılında, Türkiye’ de ise 1985 yılında ilk vakanın bildirildiği HIV infeksiyonu yaygınlaşmakta olup hemodiyaliz ünitelerinde gelecekte problem olacağı düşünülmektedir. Bu çalışmada hastanemizde KBY sebebi ile hemodiyalize giren hastaların HBV, HCV ve HIV seroprevalansının değerlendirilmesini amaçladık. Gereç ve Yöntem: Hastanemiz diyaliz ünitesinde 2015 yılında hemodiyaliz uygulanan 100 hastanın HBV, HCV ve HIV’e ait serolojik sonuçları retrospektif olarak hasta dosyalarından tespit edildi. Hasta serum örneklerinde HBsAg, anti-HBs, anti-HCV ve anti-HIV pozitiflikleri enzim immunoassay (Makro-ELISA, architect I2000SR-abbott, USA) yöntemi ile değerlendirildi. Anti-HBs düzeyleri mIU/mL olarak ölçüldü ve 10 mIU/mL’nin üzerindeki değerler pozitif kabul edildi. Bulgular: Tedavi gören 100 hastanın 42’si (%42) kadın, 58’i (%58) erkek olup yaş ortalaması 60.9 idi. Hastaların üçünde (%3) HBsAg pozitifken bir hastada (%1) anti-HCV pozitifliği saptandı. Hiçbir hastada HIV pozitifliği yoktu. Hastaların 64’ünde (%64) anti-Hbs pozifliği mevcuttu (Şekil 1). Tartışma: Dünya genelinde hemodiyaliz merkezlerinde HBsAg pozitifliği %38-50 olarak bildirilmektedir. Ülkelere göre değişmekle birlikte anti-HCV pozitifliğinin sıklığı ise (%4-70) ortalama %20’dir. Türk Nefroloji Derneği’nin 2014 verilerine göre hemodiyaliz hastalarında HBV prevalansı %4.52, HCV prevalansı %6.64 ve HIV prevalansı %0.35 olarak bildirilmiştir. Bu çalışmada hastanemiz hemodiyaliz hastalarının HBsAg, Anti-HCV ve anti-HIV pozitifliklerinin ülkemiz ortalamasının altında olduğu görülmektedir. Bu sonucun enfeksiyon kontrol önlemlerinin etkin bir şekilde uygulanması, bu konularla ilgili eğitimlerin düzenli olarak yapılması, hastaların serolojik takip ve aşılarının yapılması ile ilgili olabileceği düşünülmektedir. Hemodiyaliz Hastalarında HBsAg, Anti-HBs, Anti-HCV ve Anti-HIV seroprevalansı -136- PS-08 04 İmmünsüpresif Hastalarda HBV Profilaksisinin Önemi Firdevs Aksoy, Hanife Nur Karakoç, Gürdal Yılmaz, Serhat Atalar, İftihar Köksal 1 Karadeniz Teknik Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji ABD/Trabzon Giriş ve amaç: HBV enfeksiyonu ile karşılaşmış kişiler immünitesi baskılandığında HBV reaktivasyonu riski altındadır. Bu çalışmada immünsüpresif tedavi alan hastalarda HBV enfeksiyonun seyri ve profilaktikantiviral kullanımının öneminin değerlendirilmesini amaçladık. Gereç ve Yöntem: Çalışma 01.01.2010-30.11.2015 tarihleri arasında KTÜ Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı’nda gerçekleştirildi.Çalışmaya altta yatan hastalık nedeniyle immunsüpresif tedavi başlanacak ve/veya başlanmış olan HBsAg pozitif veya HBsAg negatif olup,AntiHBcIgG pozitif olan 18 yaş üstü hastalar dahil edildi. Hastalartransaminaz düzeyleri aylık,HBVDNA düzeyleri üç ayda bir bakılacak şekilde izleme alındı. Bulgular: Çalışmamıza 31(%54.4)’i erkek, 26(%45.6)’sı kadın toplam 57 hasta alındı.Hastaların yaş ortalaması 51.4±5.7 idi. 57 hastanın 51’i HBsAg pozitif, AntiHBcIgG pozitif, AntiHBs negatifdi.5 hastanın HBsAg negatif, AntiHBcIgG pozitif, 1 hastanın AntiHBs pozitif, diğerlerinin negatifdi.Bu hastaların 42’sine immünsüpresif tedavi ile birlikte profilaksi başlanmış,15 hastaya profilaksi zamanında başlanmamıştı. Hastaların özellikleri tablo 1’de verilmiştir. Proflaktikantiviral seçiminde 41 hastaya lamivudin, 10 hastaya tenofovir,6 hastaya entekavirbaşlandı.Tenofovir alan 10 hastanın 8’i(%80) öncesinde lamivudin deneyimliydi. İmmünsupresif tedavi başlandıktan sonra profilaksi almayan hastalardan 3’ü akut alevlenme tablosu ile başvurdu. Profilaksi zamanında başlanan bir hastada ise tedavi uyumsuzluğu nedeni ile akut alevlenme görüldü. Profilaksi almayan hastalardan biri fulminant hepatit nedeniyle öldü. Başlangıç HBVDNA 2000 IU/mL’den yüksek olan 31 hastanın 25’ine lamivudin başlandı. HBVDNA 2000 IU/mL’den düşük olan 26 hastanın ise 24’üne lamivudin başlandı. Hastaların 6.ay sonundaki izlemlerinde 46 hasta immunsüpresif tedavi almaya devam etti. 10 hastanın almakta olduğu immusüpresif tedavi stoplandı.6.ayın sonunda 3 hastanın HBVDNA’sı 2000 IU/mL’nin üstündeydi. Bu hastalardan 2’sinin immunsupresif tedavisi devam ediyordu.3 hastanın da 12.ay sonunda HBVDNA düzeyleri negatifleşti. 12.ayın sonunda 6.ayda HBVDNA negatif olan,immunsupresif tedavi alan iki hastanın HBVDNA 2000 IU/mL üstüne çıktı,tedavisini düzenli kullanmayan 1 hastada 12.ay sonunda alevlenme olurken,diğer tüm hastaların 12.ay sonundaki HBVDNA negatif olarak tespit edildi. Sonuç: Çalışmamız immunsüpresif tedavi alan hastalarda profilaktik amaçlı başlanan antiviral tedavinin HBV’nin alevlenmesini önlediğini,tedavi geciktiğinde ise hastalığın mortal seyredebileceğini ortaya koymaktadır. -137- İmmünsüpresif tedavi alan ve HBV profilaksisi başlanan hastaların özellikleri n=57 % Yaş 51.4 ± 15.7 Cinsiyet (Erkek/Kadın) 31/26 54.4/45.6 Romatolojik Hastalık 33 57.9 Hematolojik Malignite 17 29.8 Solid Organ Tümörleri 3 5.3 Kemik İliği Transplantasyonu 3 5.3 Renal Transplantasyon 1 1.7 HBsAg 51 89.4 AntiHBs 1 1.8 AntiHBcIgG 57 100 HBeAg 7 12.3 Lamivudin 41 71.9 Tenofovir 10 17.5 Entekavir 6 10.5 Altta yatan hastalıklar Hastaların HBV serolojisi Profilaksi seçenekleri -138- Ko-Enfeksiyonlar -139- PS-09 01 Kronik Hepatit B Alevlenmesi Akut Toksoplazmoz Birlikteliği Olan Bir Olgu Tunca Berivan1, Acar Kaya İlkem1, Çelen Mustafa Kemal2 1 Kızıltepe Devlet Hastanesi İnfeksiyon Hst ve Kl Mikrobiyoloji Kliniği 2 Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hst ve Kl Mikrobiyoloji Kliniği Olgu: 21 yaşında erkek hasta. Rutin tetkikleri sırasında HBsAg pozitif saptanması üzerine polikliniğimize yönlendirilen hastanın başvuru anında HBeAg:pozitif, AntiHBe:negatif, KCFT normal, HBV-DNA: 5x10^7 IU/ml saptandı, hasta immuntoleran olarak takibe alındı. 1 yıl sonra aşırı halsizlik şikayeti ile başvuran hastanın 16.06.2015 tarihli tetkiklerinde HBeAg:neg, AntiHBe:pozitif, HBV-DNA:>1.7x10^8IU/ml, ALT:391, AST:157 saptanması üzerine ileri tetkikler istendi. Anti-HBcIgM:negatif idi. Etiyolojideki diğer etkenler için istenen tetkiklerden Hepatit A, Hepatit C, CMV, brusella, tifo, sifiliz tetkikleri akut markerları negatif saptanırken Toxo IgG:negatif, Toxo IgM:pozitif bulundu. Batın USG normaldi. Hasta öncelikle destek tedavisine alındı, ancak ALT:1128, AST:508 olması üzerine 01.07.2015’te spiramisin 3*X1 + telbivudin 1*1 po tedavisi elden başlandı. Hastanın karaciğer biyopsisinde HAİ:8, F:2 saptandı, toxo bulgusu görülmedi.3 haftalık tedavinin sonunda Toxo IGM negatifleşti, ALT:363, AST:63 idi. 13.08.2015’te KCFT tamamen normale döndü. 4. ayın sonunda HBV-DNA negatifleşti. Hastanın takipleri sürüyor. Akut toksoplazmoz ve kronik hepatit B akut alevlenme aynı anda geliştiği düşünülen hasta erken tedavi ile kontrol altına alındı. Bu olgu KCFT yükselmesi saptanan kronik HBV hastalarında diğer etkenlerin de mutlaka araştırılması gerektiğini göstermesi açısından önem arz etmektedir. -140- PS-09 02 Fulminan Seyir Gösteren Bir Hepatit D Virüs Ko-Enfeksiyonu Olgusu Yılmaz Sevgi, Özgüneş İlhan, Erben Nurettin, Nayman Alpat Saygın Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı, Eskişehir Giriş: Dünyadaki Hepatit B virüsüyle (HBV) infekte kişilerin %5’inin Hepatit D virüsüyle(HDV) infekte olduğu düşünülmektedir. Hastalığın seyri asemptomatik infeksiyondan fulminan hepatite değin değişebilmektedir. HBV ile HDV’ünün eşzamanlı olarak alınmasıyla koinfeksiyon, HBsAg-pozitif bir kişinin sonradan HDV ile infekte olmasıyla süperinfeksiyon gelişir. Bu olguda; HDV koenfeksiyonlu hastada karaciğer nakline giden süreç rapor edilmektedir. Olgu: 58 yaşında erkek hasta 15 gün önce sarılık, kaşıntı, idrar renginde koyulaşma yakınmalarıyla başvurmuş ve hepatit ön tanısıyla gastroenteroloji servisine yatırılmış. Tetkiklerinde HbsAg pozitif, Anti Hbs negatif, Anti Hbc IgM pozitif, Anti Hbc IgG pozitif, Anti HCV negatif, Anti HIV negatif, Anti HDV negatif, HDV Ag pozitif gelmiş. HBV ve HDV koenfeksiyonu tanısı alan hasta karaciğer enzim takibi sonrası taburcu edilmiş. Poliklinik kontrolünde karaciğer fonksiyon testlerinde yükselme olması üzerine tekrar yatırılmış. Yatışının 4. gününde tarafımızca devir alındı. Servise kabulünde genel durumu iyi, bilinci açık, oryantekoopere olan hastanın vital bulguları stabildi. Sklera ve tüm vücuttaki sarılığı dışında diğer sistem muayeneleri normaldi. Hastaya bilinç-kanama takibi yapılıp, gaita deşarjı laktulozla sağlandı, proteinden kısıtlı diyet verildi, proton pompa inhibitörü ve ursodeoksikolik asit verildi. Takiplerinde bilinç değişikliği olan, ALT 2127 U/L, AST 2685 U/L, INR 1.7 gelen hasta yoğun bakıma alındı. Tedavisine rifaksimin, K vitamini, dekstrozlu mai eklendi. Destek tedavisine rağmen ALT 2852 U/L, AST 4095 U/L, TB 25 mg/dl, DB 19 mg/dl, INR 1.8’e yükselen ve bilinç değişikliği devam eden hasta gastroenterolojiye konsülte edilerek karaciğer transplantasyonu için sevk edildi. Tartışma: HBV enfeksiyonu olan hastalarda ko-enfeksiyon veya süperenfeksiyon gibi akut delta hepatitinde akut karaciğer yetmezliği(AKY) riski artmaktadır. AKY ilerleyici sarılık, hepatik ensefalopati, koagulopati ve multiorgan yetmezliğiyle seyreden mortalitesi yüksek bir kliniktir. AKY’nde nakil sonrası sağkalım %60’lardadır. Bu nedenle erken tanı, hastanın yoğun bakım ve transplantasyon ünitesinin olduğu bir merkezde takibi gerekmektedir. -141- PS-09 03 Bir Eğitim Araştırma Hastanesi’nde HIV ile HBV ve HCV Koenfeksiyonlarının Değerlendirilmesi Sönmezer Meliha Çağla, Erdinc Fatma Sebnem, Tülek Necla, Gürkaynak Pınar, İlgar Tuba, Özsoy Metin, Ertem Günay Tuncer S.B. Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Giriş: İnsan immun yetmezlik virusu (HIV) ile enfekte hastalarda ortak bulaş yollarının olması nedeniyle Hepatit B virüs (HBV) ve Hepatit C virüs (HCV) koenfeksiyonları birlikteliği sık görülmektedir. Bu çalışmada HIV ile enfekte olgularda HBV ve HCV enfeksiyonu sıklığının belirlenmesi ve olguların retrospektif olarak incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniğinde 2011-2016 yılları arasında takip edilen 27 HIV ile enfekte olgu retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Yirmi yedi HIV enfekte hastanın yaş ortalaması 43.8 (22-77) olup,bu hastaların 6 ‘sı (%22.2) hepatit virüleri ile koenfekte idi. Hastaların tümü erkekti (%100). Yapılan çalışmada toplam 5 (%22.7) olguda HBV enfeksiyonu, 1 olguda da (%4.5) HCV enfeksiyonu tespit edildi. HIV/Hepatit B ve Hepatit C koenfeksiyonlu olguların demografik bulguları ve antiretroviral tedavi rejimleri Tablo 1 de özetlendi. Olgularımızın hiçbirinde IV ilaç kullanımı öyküsü yoktu. Olgularımızdan 3’ü HBV pozitifliğini daha önceden bilmekteydi. Ancak diğer hastalar HIV pozitifliği saptandığı sırada yapılan ayrıntılı tetkikler sırasında hepatit virüsü ile enfekte olduklarını öğrendi. Olgularımızın hiçbirinde aile öyküsü yoktu. Olguların takip süresi değerlendirildiğinde, takip süresi ortalamasının 3.8 ay (1-12 ay) olduğu belirlendi. HBV DNA pozitif olan ve tedavi başlanan 5 olgumuzda da HBV DNA düzeyinin düştüğü belirlendi. HCV RNA pozitif olan bir olgumuzun da antiretroviral tedavinin 1. ayında H CV RNA düzeyinin düştüğü belirlendi. Tartışma: HIV enfeksiyonlu olgularda HBV ve HCV birlikteliğinde hastalığın seyri ve tedavisi farklılıklar göstermektedir. HIV enfeksiyonu saptanmış olgularda HBV ve HCV serolojisi araştırılmalıdır. Antiretroviral ilaç toksisitesi ve ilaç etkileşiminin sık olması bu grup hastaların tedavisini zorlaştırdığından özellikle koenfekte hastalar siroz ve hepatoselüler karsinom açısından yakın takip edilmelidir. Tablo 1: HIV/Hepatit B ve Hepatit C koenfeksiyonlu olguların demografik bulguları ve antiretroviral tedavi rejimleri -142- Doktor, İlaç Sanayi ve SGK Yönünden Kronik Hepatit Tedavisi -143- PS-10 01 Kronik Hepatit B ve C Hastalarının Eşdeğer İlaç Uygulamasına Yaklaşımının Değerlendirilmesi Çetinkaya Hasan, Güler Alihan Kubilay, Genç Nejdet Tarsus Devlet Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği, Mersin Amaç: Ülkemizde 2009 yılından itibaren eşdeğer ilaç uygulaması sistemine geçilmiştir. Bu çalışmada kronik hepatit B ve C tanıları ile takip ve tedavi edilen hastaların eşdeğer ilaç uygulamasına yaklaşımları irdelenmiştir. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya Tarsus Devlet Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği’nde kronik hepatit B ve C tanıları ile takip ve tedavi edilen, 18 yaşından büyük kadın ve erkek 200 hasta dâhil edilmiştir. Hastaların demografik özelliklerinin yanında ‘’– Doktorunuzun size yazmış olduğu reçetedeki ilacın yerine, aynı etkiye sahip, benzer (eşdeğer) ilacı alıp kullanmak ister misiniz? ‘’ ve ‘’ - Cevabınız hayır ise yazılan ilaç ile eşdeğer ilaç arasında fiyat farkı bulunduğunda yazılan ilacı fiyat farkını ödeyip alır mısınız? ‘’ soruları sorulmuştur. Enfeksiyon hastalıkları kliniklerinde yoğun olarak takip ve tedavi edilen kronik hepatit B ve C hastaları uzun süreli izlendiğinden, hastaların ilaç uyumu, kullanılan ilacın etkinliği ve hastalığın ilaca yanıtı çok önemlidir. Hastayı tedavi eden doktorun önerdiği ilacın temin edilip kullanılması arzu edilir. Ancak birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de eşdeğer ilaç uygulaması mevcuttur. Bulgular: Çalışmamızda hastaların %85’i reçetede yazılan ilacı almak istediğini belirtirken, eşdeğer ilaç uygulamasından dolayı fiyat farkı çıkarsa bu oran %66’ya düşmüştür. Tanı bazlı incelendiğinde kronik hepatit B’li hastaların %86’sı kronik hepatit C’lilerin %79’u reçetede yazılan ilacı almak istediklerini belirtir iken yazılan ilaç ile eşdeğeri arasında fiyat farkı çıktığında bu oranlar sırası ile %71 ve %32 olmuştur. Sonuç: Sonuç olarak kronik hepatit B ve C tanıları ile tedavi gören hastaların büyük çoğunluğu eşdeğer ilaç uygulaması olmasına rağmen reçete edilen ilacı kullanma eğilimindedirler. -144- Sosyal Yönleriyle Hepatitler -145- PS-11 01 Başakşehir Devlet Hastanesinde HBsAg Pozitif Annelerden Doğan Bebeklerde Hepatit B Seroprevalansı Koçak Funda1, Kömeç Selda2 1 Başakşehir Devlet Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları 2 Başakşehir Devlet Hastanesi, Mikrobiyoloji Laboratuvarı Bu çalışmanın amacı,hastanemize başvuran hepatit B yüzey antijeni (HBsAg) pozitif annelerden doğan yenidoğanlarda HBsAg seroprevalansının araştırılmasıdır. Ocak 2010-Aralık 2014 tarihleri arasında Kadın Doğum polikliniklerine başvuran gebe kadınlar HBsAg varlığı açısından taranmıştır. HBsAg pozitif annelerden doğan bebekler 6-9 aylık dönemlerinde bir kez HBsAg pozitifliği açısından değerlendirilmiştir. HBsAg varlığı kemilüminesans enzim immunoassay yöntemi ile araştırılmıştır. Çalışmaya alınan gebe hastaların yaş ortalaması 29,24±3,12 yıl idi. Çalışmaya HBsAg açısından taranan 12.155 gebe dahil edildi. Gebelerde HBsAg pozitiflik oranı %1,2 (155/12.155) olarak saptandı. 12 (%7.7) gebede HBeAg pozitif bulundu.10 hastada HBV DNA >200 000 İÜ/ml (>1.000.000 kopya/ml) tespit edildi.Bunlardan 5 gebeye 3. trimesterde antiviral tedavi verildi.Takip edilebilen 132 yenidoğanda ımmunprofilaksi uygulandı, 6.-9. aylık dönemlerinde HBsAg taraması yapıldı. HBsAg pozitifliği saptanmadı. Gebelerde HBsAg seropozitiflik oranı Türkiye’ den daha önce bildirilmiş çalışmalarla benzer oranda bulunmuştur. HBsAg pozitif anneden doğan yenidoğanlara tam ve uygun immunoprofilaksinin yapılması HBV bulaşının önlenmesi için gereklidir. -146- PS-11 02 20012-2015 Yılları Arasında Hastanemize Başvuran Hastalarda HBsAg, Anti-Hepatit C Virüsü ve Anti-HIV Seroprevalansı Koçak Funda1, Kömeç Selda2 1 Başakşehir Devlet Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları 2 Başakşehir Devlet Hastanesi, Mikrobiyoloji Laboratuvarı Bu çalışmada hastanemize başvuran hastalarda HBsAg, anti-HCV ve anti-HIV seropozitiflik oranlarının yıllara, cinsiyetler ve yaş gruplarına göre dağılımlarını belirlemeyi amaçladık. Ocak 2012-Aralık 2015 tarihleri arasında hastanemize başvuran hastalarda HBsAg, anti-HCV ve anti-HIV test sonuçları geriye dönük olarak incelenmiştir. Testler kemilüminesans mikropartikül immunoassay yöntemi ile çalışılmıştır. Çalışılan örnek sayıları ve seropozitiflik oranları; HbsAg 73.360 hastada 2472 (%3,3), anti HCV 56.000 hastada 24 (%0,42) ve anti HIV 45.024 hastada bir (%0,002) olarak bulunmuştur. Pozitiflik oranlarının cinsiyetler göre dağılımlar; HBsAg için %38,25 kadın, %61,75 erkek, anti-HCV için %51,84 kadın, %48,16 erkek olarak tespit edilmiştir. Anti-HIV testinde pozitif bulunan tek örnek erkek hastaya aittir. Çalışmamızda HCV, hepatit B ve AntiHIV seroprevalansı Türkiye den yapılan diğer çalışmalarla benzer oranda bulunmuştur. -147- PS-11 03 Diabetli Hastalarında Hepatit B, C ve HIV 1/2 virüsü Seroprevalansı; Sakarya Öztaş Fatma Zehra1, Yüksel Büsra1, Özbek Ahmet2, Köroğlu Mehmet2, Demiray Tayfur1, Altındiş Mustafa2 1 Sağlık Bakanlığı Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Tıbbi Mikrobiyoloji, Sakarya 2 Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Sakarya Yaygın kronik hastalıklardan Diabetes mellitus (DM)’un önemli bir komplikasyonu da immunsupresyondur. Bu durum çeşitli mikroorganizmaların oluşturabileceği enfeksiyonlar için önemli bir predispozan faktör oluşturmaktadır. Bu çalışmada, ilimizde Tip-1 ve 2 DM tanısı almış hastalarda, HIV ½, Hepatit B ve C virüsü sero-pozitiflikleri değerlendirilmiştir. Şubat 2015-Ocak 2016 tarihleri arasında Sakarya Üniversitesi Eğitim Araştırma Hastanesi İç Hastalıkları kliniği tarafından takip edilen toplam 177 hastanın (Tip 1; 11, Tip 2; 166), HBsAg, Anti HBs, Anti HCV ve Anti HIV ½ testleri, kemiluminesens mikropartikül immunoassay (CMIA) (Architect i2000, Abbott) ve Mikro ELİSA (Kitler: DiaSorin Murex ve Siemens) yöntemi ile (Triturus, Grifols) çalışılmıştır. Tip 1 DM’li 11 hastada HBsAg, Anti HCV, Anti-HBs pozitiflik oranları sırasıyla 1 (% 9), 1(% 9), 9(% 56) olup Tip 2 DM’li 166 hastadaki pozitiflik oranları ise; 16(%10), 3(%2), 55(%34) olarak saptanmıştır. Anti HIV ½ çalışılan olguarın hiçbirinde pozitiflik saptanmamıştır. Ülkemizde çoğunlukla Tip 2 DM’li hastalarda çalışmalar yapılmış olup pozitiflik oranları sırasıyla HBsAg; %3,69,1, Anti HBs; %33,8-41,9 ve Anti HCV; %4-10,9 aralıklarında bildirilmektedir. Bu çalışmada elde edilen verilere göre, Sakarya’daki DM hastalarında Anti HCV pozitifliği ülkemizin genel ortalamalarından daha düşük bulunmuştur. DM hastalarında, koruma ve kontrol önlemleri çerçevesinde bu testlerin mutlaka periyodik bakılması ve sonuçlarının izlenmesi önem arz etmektedir. Hastalar, kullandıkları şeker ölçüm cihazları ve insülin enjektörlerinin ortak kullanmaması ve diğer hijyen kuralları açısından eğitilmelidir. -148- PS-11 04 Hemodiyaliz Hastalarında Hepatit B, C ve HIV-1/2 virüsü Seroprevalansı: Sakarya Yüksel Busra1, Yılmaz Kübra1, Özbek Ahmet2, Köroğlu Mehmet2, Demiray Tayfur1, Karakeçe Engin1, Sipahi Savaş3, Altındiş Mustafa2 1 Sakarya Üniversitesi Sakarya Eğitim Araştırma Hastanesi Tıbbi Mİkrobiyoloji Lab. Sakarya 2 Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji AD, Sakarya 3 Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Sakarya Eğitim Araştırma Hast, Nefroloji Bilim dalı, Sakarya Hemodiyaliz hastaları sıkça yapılan invaziv girişim ve kan transfüzyonlarından dolayı viral etkenlerle karşılaşma ve enfekte olma riski daha yüksek grupta yer almaktadır. Bu etkenlerin başında Hepatit B, Hepatit C ve HIV ½ gelmektedir. Bu çalışmada, ilimizde hemodiyaliz tedavisi gören hastaların HIV ½, Hepatit B ve C virüsü sero-pozitiflik oranları retrospektif olarak incelenmiştir. Şubat 2015-2016 tarihleri arasında Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Hemodiyaliz kliniğinde tedavisi ve takibi yapılan 144 hastanın HBsAg, Anti-HBs, Anti-HCV ve Anti-HIV ½ testleri, kemiluminesens mikropartikül immunoassay (CMIA) (Architect i2000, Abbott) ve Mikro ELİSA (Kitler: DiaSorin Murex ve Siemens) yöntemi ile (Triturus, Grifols) çalışılmıştır. Sonuçta; HBsAg, Anti-HCV, Anti-HBs pozitiflik oranları sırasıyla 6 (%4), 2 (%1), 98 (%68) olarak bulunmuş, Anti-HIV ½ pozitif olguya rastlanmamıştır. Ülkemizde yapılan çalışmalarda HBsAg, Anti-HCV, Anti-HBs; Anti-HIV ½ pozitifliği sırasıyla; %3,6–8,1; %10,6–28; %44,6–73,5; <%1 oranları arasında değişmektedir. Bu çalışmada elde edilen verilere göre, Sakarya’daki hemodiyaliz hastalarında Anti-HCV pozitifliği ülkemizin genel ortalamalarına göre çok düşük düzeyde bulunmuştur. Periyodik testler yanı sıra söz konusu enfeksiyonları önlemek amacıyla sağlık çalışanları, hemodiyaliz hastaları ve yakınlarına eğitimlerin verilmesi de önemli olacaktır. -149- PS-11 05 Sığınmacı Gebelerdeki Hepatit B, Hepatit C VE HIV Seroprevalansı Köse Şükran, Tatar Bengü Gireniz, Akbulut İlkay, Albayrak Hazal, Ödemiş İlker Tepecik Eğitim Ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği,İzmir Amaç ve giriş: Savaş, doğal afet ve göç gibi durumlarında rutin sağlık hizmetlerinin aksaması, kan ve cinsel yol ile bulaşan hastalıklar açısından önemli bir halk sağlığı problemi meydana getirmektedir. Eğer tedavi ve uygun immünoproflaksi sağlanmazsa özellikle viral yükü yüksek gebelerde vertikal yol ile bulaşan HIV ve hepatit virüs enfeksiyonu bulaş açısından ciddi riskli bir kaynak olmaktadır. Bu çalışma tedavi ve proflaksi gereksinimini belirleyebilmek amacıyla ilgili kliniğine başvuran sığınmacı gebelerdeki Hepatit B,C ve HIV seroprevalansını tespit etmek amacıyla yapılmıştır. Materyal-Metod: 2013 Ocak ve 2015 Aralık tarihleri arasında İzmir Tepecik Eğitim Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğine başvuran toplam 2802 sığınmacı gebedeki HbsAg, AntiHBs, AntiHCV ve AntiHIV bilgileri retrospektif olarak taranmıştır. Bu markerların değerlendirilmesi ELISA yöntemiyle yapılmıştır. Teknik yetersizlik ve hasta uyumsuzluğu sebebiyle, çalışmaya dahil gebelerde bu viral testler farklı oranlarda çalışılabilmiştir. Bulgular: HBV, HCV ve HIVde vertikal bulaş virüs bulaşının kontrol altına alınmasında önemli bir sorun oluşturmaktadır. Bu çalışmada 2802 gebenin ilgili kliniğe toplam 13.042 poliklinik başvurusundaki veriler değerlendirilmiştir. Bu başvurularda bakılan HBsAg sayısı 2707 olup 36(%1.32) gebede pozitiflik, AntiHbs açısından taranan 509 gebede 63(%12.1) pozitiflik saptanmıştır. 621 hastada bakılan AntiHCV pozitifliği sayısı 3 (%0.48) olduğu saptanmıştır. 606 gebede bakılan AntıHIV için pozitiflik saptanmamıştır. Ayrıca tüm bu markerlerin ikili veya üçlü birlikteliği saptanmamıştır. Sonuç: Ulusal resmi kaynaklardan alınan verilere göre Suriyeli sığınmacıların büyük çoğunluğunun doğurganlık çağındaki kadınlar oluşturmaktadır. Bu veriler ışığında ülkemizin gelecekteki sağlık planlamalarında bu bireylerin epidemiyolojik verileri oldukça önemlidir. Toplumu koruma adına önlenebilen bulaşıcı hastaları tespit etmek ve önlemek için bu tarz calışmaların cok merkezli ve dinamik bir şekilde genişleyerek devam etmesi gerekmektedir. Tablo 1: HBsAg AntiHbs AntiHCV AntiHIV pozitif 36 63 3 0 negatif 2671 446 618 606 toplam 2707 509 621 606 -150- Aşılar -151- PS-12 01 Ülkemizde Tıbbi Laboratuvar Çalışanlarının Hepatit B Enfeksiyonuna Karşı Bağışıklanma Durumları: Çok Merkezli Bir Çalışma Aydemir Özlem1, Köroğlu Mehmet2, Yüksel Büşra1, Demiray Tayfur1, Özbek Ahmet2, Altındiş Selma3, Aslan Ferhat Gürkan2, Altındiş Mustafa2, Grubu Labbiosafetytr Çalışma4 1 Sakarya Üniversitesi Sakarya Eğitim Araştırma Hastanesi Tıbbi Mİkrobiyoloji Lab. Sakarya 2 Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji AD, Sakarya 3 Sakarya Üniversitesi İşletme Fakültesi Sağlık Yönetimi Bölümü Sakarya 4 LabBioSafetyTR çalışma Grubu Türkiye* Sağlık çalışanları mesleki maruziyet nedeni ile kan yolu ile bulaşan hastalıklar açısından yüksek risk altındadır. Hepatit B enfeksiyonuna yakalanma sıklığı normal popülasyondan 3-8 kat fazladır. Hepatit B virüsü enfeksiyonundan aşı ile korunulabilmekte olup, tüm sağlık çalışanlarının Hepatit B virüsü enfeksiyonlarına karşı aşı programına alınmaları gereklidir. Bu çok merkezli çalışmada Ülkemizde Tıbbi Laboratuvar çalışanlarında Hepatit B virüsüne karşı aşılama düzeyinin saptanması amaçlanmıştır. Bu çalışmaya ülkemizin farklı şehirlerinden toplam 25 merkez ve 1253 laboratuvar çalışanı dahil edilmiştir. Konuyla ilgili veri toplamak amacıyla oluşturulan anket formu çalışanlara yüzyüze görüşülerek uygulanmış, verilerin değerlendirilmesi SPSS programı ile yapılmıştır. Çalışmaya katılanların 127’i(%10.4) uzman doktor, 77’si(%6.2) araştırma görevlisi, 845’i (%67.4) laboratuvar teknisyeni olup diğerleri temizlik personeli idi. Hepatit B aşılaması ile ilgili soruda toplam 1253 laboratuvar çalışanının 218’i (%17.4) hiç aşı olmadığını bildirmiştir. HBV aşısı yapılan çalışanlardan 696’sı (%55.5) AntiHBs antikor titresinin 10 IU/ml’nin üzerinde, 95’i (%7.5) bu düzeyin altında olduğu şeklinde cevaplarken, geri kalan 244 (%19.4) kişi antikor titresini bilmediğini belirtmiştir. Bu çalışma ülkemiz genelini yansıtabilecek düzeyde ilk çok merkezli bir çalışma olup, neticede; laboratuvar çalışanlarının yaklaşık %20’sinin HBV yönünden hiç aşılanmadığı, %7.5’inde ise aşılandığı halde koruyucu düzeyde antikor titresinin mevcut olmadığı anlaşılmıştır. Sonuçta laboratuvar çalışanlarının yaklaşık %30’u aşı ile korunulabilir bir enfeksiyona karşı savunmasızdır. Mesleki riskler göz önüne alındığında ülkemizde laboratuvar çalışanlarının tümünün aşılanması bir an önce tamamlanmalı ve gerekli hizmet içi eğitimleri verilerek çalışanların bilinçlendirilmesi sağlanmalıdır. LabBioSafetyTR çalışma Grubu LabbiosafetyTR çalışma Grubu: Keramettin YANIK (OMÜ Tıp Fakültesi, SAMSUN), Sebahat AKSARAY (İstanbul Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi), Nevzat ÜNAL (Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi), Fikriye Milletli SEZGİN (AEÜ Tıp Fakültesi, KIRŞEHİR), Bayhan BEKTÖRE (GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi), Selçuk KAYA (İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi), Barış GÜLHAN (Erzincan Üniversitesi Tıp Fakültesi), Mehmet ÖZDEMİR (NEÜ Tıp Fakültesi, KONYA), Emel UZUNOĞLU (Giresun Üniversitesi Tıp Fakültesi), Sevin KIRDAR (ADÜ Tıp Fakültesi, AYDIN), Canan KÜLAH (BEÜ Tıp Fakültesi, Zonguldak), Elife BERK (Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi), Ergenekon KARAGÖZ (Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi), Devrim DÜNDAR (Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi), Hüseyin GÜDÜCÜOĞLU (YYÜ Tıp Fakültesi, VAN), Gül DURMAZ (EOÜ Tıp Fakültesi, ESKİŞEHİR), Rukiye BERKEM (S.B. Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi), İdris KANDEMİR (Siirt Devlet Hastanesi), Yeliz ÇETİNKOL (Ordu Üniversitesi Tıp Fakültesi), Muhammet Güzel KURTOĞLU (Konya Meram Eğitim ve Araştırma Hastanesi), İdris ŞAHİN (Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi), Mehmet Sinan DAL (Dr. Abdurrahman Yurtaslan Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi), Gülfem ECE (İzmir Üniversitesi Tıp Fakültesi), Ayşe ERTÜRK (Siyami Ersek Eğitim ve Araştırma Hastanesi) arastirma grup listesi -152- PS-12 02 Hemodiyaliz hastalarında antiHBcIgG ve antiHAV IgG tetkikleri yapılmalı mı? Toraman Yasemin1, Tosun Selma2, Tatar Erhan1 1 İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Hemodiyaliz birimi 2 İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği Amaç: Hepatit B virüsü (HBV) bulaşıcılığı oldukça yüksek olan ve bulaşma yolları nedeniyle hemodiyaliz hastaları açısından risk oluşturan enfeksiyon etkenlerinin başında yer almaktadır. Bu nedenle ilgili yönetmelik uyarınca diyaliz hastaları düzenli olarak HBsAg, antiHBs ve antiHCV göstergeleri açısından tetkik edilmektedir. Bu çalışmanın amacı hemodiyaliz hastalarına antiHBcIgG ve anti HAV IgG bakılma ve hepatit A açısından aşılanma durumlarının değerlendirilmesidir. Yöntem: İzmir Bozyaka EAH Diyaliz merkezinde hemodiyaliz uygulanmakta olan hastaların son sekiz yıllık kayıtları incelenmiş, yapılan tetkikler arasında antiHBcIgG ve anti HAV IgG tetkiklerinin yer alıp almadığı değerlendirilmiş ve eksik tetkikler tamamlanmıştır. Bulgular: Çalışmaya yaşları 27-86 arasında toplam 27 kişi (16 erkek, 11 kadın) dahil edilmiştir. Mevcut kayıtlar incelendiğinde tüm olgulara ilgili yönetmelik gereği üç ayda bir HBsAg, antiHBs, Anti-HCV tetkiklerinin yapıldığı ancak hiçbirine antiHBcIgG ve antiHAV IgG bakılmadığı saptanmıştır. Bu kişilere antiHBcIgG bakıldığında 9 kişide pozitiflik saptanmıştır. Bir kişide HBsAg pozitifliği saptanırken, altı kişinin bağışık olduğu, iki kişide de tek başına antiHBcIgG pozitifliği olduğu belirlenmiştir. HBsAg pozitifliği olan kişi 64 yaşında erkek olgu olup, bağışık olanlar 53 (K), 54, 58, 64,69, 79 yaşlarında kişiler, tek başına aHBcIgG pozitifliği olanlar da 60 ve 74 yaşında iki erkek olgudur. HAV IgG tüm olgularda pozitif olarak saptanmıştır. Tartışma: Hemodiyaliz hastalarında HBV aşısına yanıtın yetersiz olabileceği/oluşan antikorların hızla kaybolduğu bilinmektedir. Bu açıdan antiHBs titrelerinin yakından takibi önemlidir ve anlamlıdır. Ancak yönetmelikte yer almadığı için diyaliz merkezindeki hastalara antiHBcIgG bakılmamaktadır. Bu gösterge HBV ile karşılaşma açısından önemli olup HBV enfeksiyonunu erken tanıyabilme açısından anlamlı olduğundan yönetmeliğe eklenmesinin yararlı olacağını düşünmekteyiz. Son yıllarda HAV epidemiyolojisindeki değişim nedeniyle genç yaştaki kişilerde HAV seronegatifliği artmaktadır. Diyalize giren genç yaştaki hastalar da bulunduğundan ve akut hepatit tablosu bu hastalar için ölümcül seyredebileceğinden diyaliz hastalarına diyaliz programının en başında antiHAV IgG bakılmasın ve seronegatif olanların aşılanması yararlı olacaktır. -153- PS-12 03 Diyaliz merkezinde görevli sağlık çalışanlarının HBsAg tetkikleri her yıl kontrol edilmeli mi, anti HAV IgG bakılmalı mı ? Tosun Selma1, Toraman Yasemin2, Tatar Erhan2 1 İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği 2 İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Hemodiyaliz birimi Amaç: Bu çalışmada diyaliz çalışanlarının viral hepatitlerle karşılaşma/aşılanma durumlarının araştırılması; yönetmelik gereğince yapılan periyodik izlemlerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Yöntem: İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Diyaliz merkezinde görev yapmakta olan sağlık çalışanlarının viral hepatit A, B ve C ile karşılaşma ve aşılanma durumları son sekiz yıllık kayıtlardan çıkartılarak değerlendirilmiştir. Bulgular: Çalışmaya 25-60 yaş arası; toplam 25 sağlık çalışanı dahil edilmiştir. Çalışanların tümüne HBsAg, antiHBs ve antiHCV bakıldığı ve yönetmelik gereğince her yıl tekrarlandığı belirlenmiştir. HBsAg pozitifliği hiç kimsede saptanmamış olup antiHBcIgG sadece iki sağlık çalışanına bakılmıştır. AntiHBs beş kişide <10 IU/mL, diğerlerinde >10 IU/ml olarak saptanmıştır. AntiHAV IgG’nin bir kişi hariç hiçbir sağlık çalışanına bakılmadığı gözlenmiş ve tüm çalışanlara yapıldığında 28 ve 37 yaşında iki teknisyende negatif olduğu belirlenmiştir. Tartışma: HBV aşısı ile bir kez koruyuculuk sağlandıktan sonra özel bir durum olmadıkça antiHBs bakılması önerilmemektedir. En son 2012 yılında güncellenen Diyaliz merkezleri hakkındaki yönetmelik gereğince diyaliz birimindeki sağlık çalışanlarına işe başlarken ve daha sonra da her yıl antiHCV, HBsAg ve antiHBs göstergeleri bakılmaktadır. Aşıyla sağlanan koruyucu antiHBs düzeyinin herhangi bir immünsüpresyon durumu söz konusu olmadıkça neredeyse ömür boyu kişiyi koruduğundan antiHBs titreleri yüksek olan sağlık çalışanlarına her yıl tetkik yapılması hem gereksiz hem de ekonomik açıdan uygun değildir. Her yıl tekrardaki amaç, sağlık personeline herhangi bir bulaşmayı ya da HBV enfeksiyonu gelişimini saptamaksa o zaman tetkiklerin arasında antiHBcIgG tetkikinin de yer alması gerekmektedir. Konunun bu açıdan da değerlendirilmesinin ve diyaliz biriminde görevli sağlık çalışanlarının tetkikleri arasına antiHBcIgG tetkikinin eklenmesinin; ayrıca antiHBs titresi yeterli olan sağlık çalışanlarına herhangi bir tıbbi zorunluluk olmadıkça (yaralanma, immünsüpresyon vb) her yıl HBsAg bakılması uygulamasından vazgeçilmesinin uygun olacağını düşünmekteyiz. Hepatit A virüsü enfeksiyonu diyaliz birimi çalışanlarında ek bir risk oluşturmamakla birlikte son yıllarda HAV epidemiyolojisindeki değişim nedeniyle genç yaştakilerde HAV seronegatifliği artmaktadır. Bu nedenle diyaliz çalışanlarının HAV açısından da tetkik edilip seronegatif olanların aşılanmasının uygun olacağını düşünmekteyiz. -154- PS-12 04 Hekimlerin viral hepatitlere ilişkin farkındalıkları ve aşılanma durumları Güner Emine1, Tosun Selma2 1 İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği 2 İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği Amaç: Bu çalışmanın amacı üçüncü basamak bir sağlık kuruluşunda görev yapan hekimlerin viral hepatit A ve B’ye ilişkin farkındalıklarının ve aşılanma durumlarının belirlenmesidir. Yöntem: Etik kurul iznini takiben bir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde görev yapmakta olan hekimlere yüzyüze anket uygulanarak hepatit A ve B bulaşma yolları, kendilerinin bu hastalıkları geçirip geçirmedikleri ve aşılanma durumları sorulmuştur. Ayrıca HAV ve HBV ile ilgili olarak şu ana kadar yapılmış olan tetkik sonuçları incelenmiştir. Bulgular: Çalışmaya yaşları 25-64 arası, 25’i kadın 44’ü erkek toplam 69 hekim katılmıştır. Katılımcıların %91’inin HAV bulaşma yollarını, %87’sinin ise HBV bulaşma yollarını doğru olarak bildiği gözlenmiştir. HAV geçirip geçirmedikleri sorulduğunda 36 kişi (%52) geçirmediğini belirtmiştir. Ancak HAV açısından tetkik yapılma oranı oldukça düşük olup katılımcıların sadece 15’inin (%22) HAV açısından tektik yaptırdığı belirlenmiştir. HAV IgG açısından tetkik yapılmış olan 15 kişinin dokuzunda anti HAV IgG pozitif, altısında ise negatif olarak saptanmıştır. Seronegatif hekimlerin yaşlarının 27-32 arasında değiştiği gözlenmiştir. Katılımcıların hiçbiri HBV enfeksiyonunu geçirmediğini belirtirken 59’u (%85.5) HBV aşısı yaptırdığını belirtmiştir. Tetkik sonuçları incelendiğinde hiçbirinde HBsAg pozitifliği ve doğal enfeksiyon sonrası bağışıklık saptanmazken aşılandığını belirten 59 katılımcının tümünde antiHBstitrelerinin>10 IU/mL olduğu belirlenmiştir. Sonuç ve Tartışma: Sağlık çalışanlarının mesleki riskleri nedeniyle özellikle HBV açısından tetkik edilmeleri ve seronegatif olanların aşılanmaları önerilmektedir. Ülkemizde sağlık çalışanlarının en yüksek oranda uyum gösterdiği ve benimsediği aşı HBV aşısıdır. Çalışmamızda da HBV için tetkik ve aşı yaptırmış olan sağlık çalışanı oranı oldukça yüksek bulunmuştur. Bununla birlikte çalışmamızda hekimler arasında HAV enfeksiyonu açısından tetkik ve aşı yaptırma oranı çok düşük olup çalışmamıza katılan 69 hekimden sadece beşte birine HAV açısından tetkik yapıldığı belirlenmiştir. HAV açısından seronegatif olduğu saptanan hekimlerin yaş grupları incelendiğinde genç erişkin yaş grubunda oldukları gözlenmiştir. Bu sonuç HAV epidemiyolojisindeki güncel değişimle ilişkili olarak genç erişkin yaş grubunda HAV seronegatif olguların artmaya başladığını ve bu sağlık çalışanlarının da belirlenip aşılanmalarının uygun olacağını düşündürmektedir. -155- Olgular -156- PS-13 01 İnterferon tedavisi alırken gebe kalan bir Hepatit B olgu sunumu Öztürk Durmaz Şenay1, Baş Bilge2 1 Antalya Atatürk Devlet Hastanesi İnfeksiyon Hastalıkları Kliniği, Antalya 2 Antalya Atatürk Devlet Hastanesi Gastroenteroloji Kliniği, Antalya Giriş: İnterferon kullanan hastaların kontraseptif önlemler almaları ve tedaviden sonraki 6 ay boyunca gebe kalmamaları gerekir.İnterferonun gelişmekte olan fetüs üzerinde antiproliferatif etkileri nedeniyle,gerek standard gerekse pegile interferon gebelikte kontrendikedir.Yakın bir tarihte (en az 18 ay)gebe kalmayı planlamayan kadınlarda; pegile interferonun 48 haftalık belirli süre kullanılması ve HBeAg serokonversiyonuyla birlikte klinik iyileşme beklentisi nedeniyle nükleoz(t)id tedavilerinden avantajlı olabilir. Olgu: 28 yaşında bayan hasta,Hepatit B infeksiyonunu 2 yıldır bilmekte idi.Baba hepatit B ye bağlı Karaciğer sirozundan ex idi..HBsAg ve HBeAg pozitif,anti HBc total antikor pozitif,HBV DNA düzeyi 1.669.895 IU/ml,ALT değeri 120 U/L olup son 6 aydır yüksek seyretmekte,Delta antikor negatif idi,Batın ultrasonugrafik incelemesi,protrombin zamanı, serum albümin,total protein düzeyleri normaldi.Hastanın bilgilendirilmiş onamı alınarak ultrason eşliğinde karaciğer biyopsisi yapıldı ve fibrozis skoru 2 olarak rapor edildi.Tedavi hakkında ve gebelikten korunması hususunda hasta ve eşine gerekli bilgilendirme yapılarak PEG-IFN alfa 2a 180mcg/haftada tek doz subkutan başlandı.İlk bir ay haftada bir,daha sonra ayda bir kontrole alınarak izlenirken pegile interferon tedavisinin 4.ayı içinde 2 aylık gebe olduğu öğrenilerek tedavi kesildi.Tedavi kesildiğinde karaciğer enzimleri normal, HBeAg pozitif,HBV DNA<2000 k/ml idi.Hastanın 3.trimestr da HBV DNA düzeyi 142.000.000 k/ml HBsAg ve HBeAg pozitif olması üzerine tenofovir tedavisi başlanılıp izlendi.Doğum sonrası 1. ayında karaciğer enzimleri normal,HBV DNA 22 IU/ML idi.Bebek 15 aylıkken HBsAg negatif, Anti HBS pozitif idi. Sonuç: Doğurganlık çağındaki bayanlara interferon tedavisi verilirken iyi düşünülmeli, gebeliğin 3. Trimestrinde tenofovir ile tedavi edilen HBeAg pozitif ve yüksek viremili(106kopya/ml)kadınların bebeğinde immunoprofilaksi başarısı da yüksektir. -157- PS-13 02 Pegile interferon ve ribavirin tedavisi alan kronik Hepatit C’li bir hastada gelişen akciğer tüberkülozu Erdoğan Haluk Başkent Üniversitesi Tıp fakültesi Enfekriyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji ABD, Ankara Giriş: Hepatit C tedavisi alan hastalarda tüberküloz hastalığı nadiren bildirilmistir. Burada pegile interferon ve ribavirin tedavisi alan kronik hepatit C’li bir olguda gelişen akciğer tüberkülozu sunulmuştur. Olgu: Kronik hepatit C nedeniyle yaklaşık dört aydır pegile interferon ve ribavirin tedavisi alan 35 yaşında, yabancı uyruklu bayan hasta öksürük gece terlemesi ve halsizlik şikayeti ile başvurdu. Hikayesinde iki haftadır şikayeti olduğu ve levofloksasin tedavisine kısmi yanıt alındığı öğrenildi. İki yıl önce de adını bilmediği akciğer hastalığı geçirdiği öğrenildi. Fizik muayenesinde sol hemitoraksta sesler azalmış ve posterior anterior akciğer grafisinde sol akciğerde yaygın yamalı infiltrasyon saptandı. Akciğerin bilgisyarlı tomografisinde sol akciğer apikoposterior segmente iki adet konsolide alan içerisinde kaviter lezyonlar, sol akciğer apikoposterior ve alt lob süperior segmente endobronşial yayılıma bağlı yaygın tomurcuklanmış ağaç görünümü saptandı. Balgamın boyalı mikroskobisinde ARB pozitif basiller görüldü. Hastanın Hepatit C tedavisi kesildi ve tüberküloz tedavisine başlandı. Sonuç: Pegile interferon ve ribavirin tedavisi alan kronik hepatit C’li hastalarda tüberküloz hastalığı gelişebileceği akılda tutulmalıdır. Kronik hepatit C tedavisinde kullanılan pegile interferonun tüberküloz prevelansına etkisini irdeleyen çalışmalara ihtiyaç vardır. PA Akciğer grafisi -158- PS-13 03 Entekavire Bağlı Perivasküler Dermatit: Olgu Sunumu Karakök Taliha, Bulut Cemal, Ataman Hatipoğlu Çiğdem, Kınıklı Sami, Demiröz Ali Pekcan Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği, Ankara Amaç: Entekavir kronik hepatit B tedavisinde kullanılan potent bir guanozin analoğudur ve yapılan kontrollü çalışmalar sonucunda tedavide etkin ve güvenli olduğu bilinmektedir. Nadiren olgu sunumları şeklinde yan etkileri bildirilen ilacın az görülen bir yan etkisi de ilaç erupsiyonudur. Burada entekavir tedavisi sonrası ilaç erupsiyonu gelişen bir vaka sunulmaktadır. Olgu: 8 yıldır kronik hepatit B nedeni ile takip edilen 34 yaşında erkek hasta alt ekstremitelerinde döküntü şikayeti ile polikliniğimize başvurdu. Hikayesinde hastanın 3 yıl önce interferon tedavisi aldığı, ancak kalıcı virolojik yanıt sağlanamadığı, sonrasında telbivudin tedavisi başlandığı öğrenildi. Bir ay önce kas ağrıları ve kreatin fosfokinaz yüksekliği (359 U/L) nedeni ile telbivudin tedavisi ikinci yılında kesilerek entekavire geçilmişti. Hastanın 3 yıl önce almış olduğu Pitriazis Rozea tanısı dışında başka hastalığı yoktu. Hastanın döküntüleri entekavir kullanımının ilk haftasında başlamıştı ve giderek artmıştı. Başvuru anında vital bulguları stabil idi, bilateral alt ektremitede çok sayıda basmakla solmayan, en büyüğü 1 cm çapına ulaşan, makulopapuler lezyonlar görüldü (Resim1), diğer sistem muayeneleri doğal idi. Laboratuvar bulguları WBC:8400x106 /L, PLT:260.000x106 /L, Hb:16.9 g/dL, AST:39 U/L, ALT:62 U/L, HBV DNA negatif ve diğer parametreler normal olarak saptandı. Dermatoloji bölümüne konsülte edilen hastada ilaç erupsiyonu ve vaskülit düşünülerek deri biyopsisi alındı. Alınan deri biyopsisinin histopatolojik incelemesi orta şiddetli yüzeyel perivasküler dermatit- ilaç erupsiyonu ile uyumlu geldi. Hastanın entekavir tedavisi tenofovir olarak değiştirildi. Kontrollerinde lezyonları gerileyen hasta tenofovir tedavisi ile takip edildi. Sonuç: Entekavir tedavisinin nadiren de olsa ilaç erupsiyonuna sebep olabileceği akılda tutulmalı ve tedavi altındaki hastada şüpheli lezyon varlığında ilaç ile ilişkisi araştırılarak gerekirse tedavi değiştirilmelidir. Resim 1: Hastanın cilt lezyonları -159- PS-13 04 Cinsel Yol İle Bulaşan Ağır Seyirli Akut Hepati B Olgusu Parlak Emine1, Parlak Mehmet1, Koşan Zahide2, Özkurt Zülal1 1 Atatürk Üniversitesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı,Erzurum 2 Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı,Erzurum Giriş: Akut hepatite yol açan nedenler arasında en sık viral etkenler (›%50) görülür. Akut viral hepatitler (AVH) ülkemizi ve dünyayı ilgilendiren önemli bir halk sağlığı sorunudur. Hepatit B enfeksiyonu, Hepatit B virüsünün etken olduğu, kronikleşme eğilimi olan ciddi seyirli bir enfeksiyon hastalığıdır. Olgu: 25 yaşında erkek hasta halsizlik, yorgunluk, iştahsızlık, bulantı, yediklerini içerir kusması, gözlerde sararma şikâyeti ile şehir dışında bir devlet hastanesine başvurmuş. Bilirubin değerleri ve enzim düzeyi artan hasta başka bir hastaneye oradan da üniversitemize sevk edilmiş. Fizik muayenesinde sklera ve tüm vücut ikterik, sağ üst kadran hassasiyeti ve hepatosplenomegalisi vardı. Alkol, ilaç, kan transfüzyonu, diş tedavisi aile hikâyesi yoktu. Evli olmadığını söyledi. Öykü derinleştirdiğinde nikah işlemleri yapmadan nişanlısı ile yaşadığı öğrenildi. Nişanlısı ve onun annesinde kronik hepatit B vardı. Laboratuvar bulguları yatışta ALT: 2584 U/L, AST: 1084 U/L, LDH: 553 U/L, GGT: 60 U/L, ALP: 216 U/L, TB: 19.9 mg/dl, DB: 11.04 mg/dl, INR 1.53 idi. ELISA testi ile serolojik hepatit göstergelerinden anti HAV IgM (-), HBs Ag (+), anti HBc IgM (+), anti HCV (-) idi. Hastamızı akut hepatit B olarak kabul ettik. Hastaya destek tedavi başlandı. Takiplerinde hastanın karaciğer enzimlerinde ve bilirubin düzeyinde artış görüldü (ALT max: 2800IU/L; Tbil max: 22.8). INR de artış ve PT uzaması da olunca ağır akut hepatit olarak düşünülüp lamivudin 100mg/gün antiviral tedavi başlandı. Kliniğinin düzelmesi üzerine takip önerilerek hasta taburcu edildi. Sonuç: İkter ile başvuran AVH ayırıcı tanıda çok sayıda hastalık vardır. Özellikle genç erişkinlerde hepatit klinik ve laboratuvar bulguları ile karşılaşıldığında hepatit A, B, C üzerinde durulmalıdır. Seroloji erken tanı konmasını sağlar. Özgül bir tedavisi yoktur. Yatak istirahati, destek tedavi önerilir. Şiddetli akut hepatit B’de lamivudinin erken başlanması önemlidir. Diyet gerekli değildir. En önemli korunma yolu aşılanmadır. Erişkinler için ayrıca ortak malzeme kullanılmamalı ve güvenli cinsel ilişkidir tercih edilmelidir. Nikah öncesi yapılan testler eşleri koruma açısından önemlidir. Hastanın ALT değerleri -160- PS-13 05 Kimyasal Maddeye Bağlı Toksik Hepatit Olgusu Parlak Emine1, Parlak Mehmet1, Albayrak Ayşe1, Koşan Zahide2 1 Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı,Erzurum 2 Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Halk sağlığı Anabilim Dalı,Erzurum Giriş: İlaçların, kimyasal maddelerin ve gıdaların karaciğerde yaptığı hasara hepatotoksisite denir. Toksik hepatite neden olabilen ajanlar ilaçlar, doğal toksik ajanlar ve kimyasal maddelerdir. Fulminan hepatitlerin %10-20’sinde, akut hepatitlerin ise %10’unda rol oynamaktadır. Bu posterde kimyasal maddeye bağlı gelişen toksik hepatit olgusu sunulmuştur. Olgu: 63 yaşında kadın hasta halsizlik, ishal, gözlerde sararma, idrar renginde koyulaşma ve idrar yaparken yanma şikâyetleri ile kliniğimize yatırıldı. Daha önceden bilinen kalp kapak hastalığı öyküsü olan hastaya her ay penisilin profilaksisi uygulanıyordu. Bunun dışında kullandığı ilaç yoktu. Bir hafta önce idrar renginde açılma, gaita renginde koyulaşma ve aralıklı ishal nedeni doktara başvurmuş. Kardiyoloji bölümünde verilen tahlillerde enzim yüksekliği tespit edildiği için kliniğimize yönlendirilmiş. Kronik başka hastalık hikâyesi, operasyon, kan transfüzyonu, sarılıklı hasta teması, diş çekimi ve alkol öyküsü yoktu. Ev hanımı olan hastamız hayvancılık ile uğraşıyordu. Ayrıntılı sorgulandığında 5 gün önce hayvanları için ahırlarını ilaçladıkları öğrenildi. Hastanın fizik muayenesinde hepatosplenomegalisi vardı. Sklera ve tüm vücutta ikter vardı. Diğer sistem muayeneleri doğaldı. Laboratuvar incelemelerinde HBsAg(-),AntiHAV IgM(-), AntiHAV total (+), AntiHCV(-), AntiHIV(-), rose bengal, Wright testi, AntiCMV IgM, AntiToxo IgM, AntiRubella IgM, EBV VCA IgM, AMA ve AntiSM değerleri negatif olarak bulundu. Yapılan biyokimyasal kan tetkiklerinde ALT:1724 IU/L, AST: 1524IU/L, GGT:87 U/L, ALP:193 IU/L, LDH: 554IU/L, CK: 193 IU/L, Total kolesterol:142 mg/dl, trigliserit: 225 mg/dl bulunurken, total bilirubin 11.13mg/dl, direkt bilirubin 6.48mg/dl, total protein 7.2, albümin 3.7 bulundu. Diğer laboratuvar değerleri normal sınırlarda idi. Anamnez, fizik muayene ve laboratuvar bulguları birlikte değerlendirilerek hastada kimyasal madde inhalasyonuna bağlı “Toksik Hepatit” düşünüldü. Semptomatik tedavi verildi. Enzimleri ve kliniği geriledi. Sonuç: Ev ve iş yerinde maruz kalınan kimyasallar toksik hepatite neden olabilir. Hafif biyokimyasal anormallikten akut karaciğer yetmezliğine değişen bir klinik ile karşımıza çıkabilir. Karaciğer testlerinde yükseklik olan hastalarda toksik hepatitler ayırıcı tanıda yer almalıdır. Tedavi spesifik değildir. Destek tedavi uygulanmalıdır. Hayvancılık ile uğraşanlar kimyasal madde kullanımında dikkatli olmalıdır. Hastanın ALT değerleri -161- PS-13 06 Splenektomili ve komorbid hastalığı olan olguda erken gelişen Kronik Hepatit B Bilek Heval, Bozkurt İlkay, Sünbül Mustafa, Leblebicioğlu Hakan Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı, Samsun Giriş ve amaç: Kronik hepatit B (KHB) hastalığı, subklinik enfeksiyondan siroza, karaciğer yetmezliğine veya kanserine kadar uzanan çok değişik klinik seyirler izleyebilir. Altta yatan komorbid hastalıkları olan ve akut hepatit B (AHB) tanısı ile izlenen bir hastada 6 ay sonra gelişen KHB ve erken tedavinin önemi değerlendirilmiştir. Vaka sunumu: 44 yaşında erkek hasta, 1994 yılında Hodgkin lenfoma tanısı ile kemoterapi ve radyoterapi almış. 2007 yılında idiyopatik trombositopenik purpura tanısı sonrası splenektomi yapılmış. Bilinen klinik tanıları nedeni ile ilgili bölümler tarafından ilaç tedavisi veya transfüzyon yapılmadan takip edilen hastanın, Kasım 2014’de rutin poliklinik takipleri sırasında ALT;851 IU/L, AST;361 IU/L saptandı. Hepatit etiyolojisi araştırılan hastada hepatit B yüzey antijeni (HBsAg), ve hepatit B kor antijenine karşı antikor (Anti HBcIgM) pozitif olarak tespit edildi. Hasta, AHB tanısı ile kliniğimize yatırıldı. Hastada aile öyküsü, kan tansfüzyonu, diş tedavisi, cinsel yolla bulaş açısından değerlendirildi, ancak bulaş yolu tespit edilemedi. Klinik durumu stabil olarak seyreden hasta bir hafta sonra istirahat önerilerek taburcu edildi. Hasta 2-3 hafta aralıklarla poliklinik kontrollerinde değerlendirildi. 6. ay izleminde HBsAg ve hepatit B e antijeni (HbeAg) pozitif ve ALT:52 IU/L idi. Serum HBV DNA 170 milyon UI/mL tespit edildi. Hastanın tüm takip dönemi boyunca ALP, GGT ve bilürubin değerleri normaldi. Hastaya karaciğer biyopsi yapıldı. Knodell histolojik aktivite derecesi:6, fibrozis 1 olarak raporlandı. Hastaya 300 mg/gün tenofovir tedavisi başlandı. 2015 Aralık ayında yapılan tetkiklerde serum HBV DNA seviyelerinde 3 log’dan daha fazla düşme tespit edildi. Sonuç olarak: altta yatan ciddi komorbid hastalıkları olan, altı aylık takip sonrası HBsAg pozitifliği devam eden, ALT düzeyi normal veya hafif yüksek seyreden bu tür hastalarda, biyopsi yapılarak hastalığın aşamasının belirlenmesi Hastanın ALT değerleri -162- PS-13 07 İzole AntiHbcIgG Pozitif Olan Hastada Otolog Hematopoetik Kök Hücre Transplantasyonu Sonrası Gelişen Hepatit B Reaktivasyonu: Olgu Sunumu Demirelli Meryem, Çeken Sabahat, İskender Gülşen, Ertek Mustafa Dr. Abdurrahman Yurtaslan Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi Giriş: Hematopoetik kök hücre transplantasyonu (HKHT) olan hastalarda yoğun kemoterapi ve immünsüpresiflerin kullanımı ile immündisfonksiyon gelişir. Bu hastalar virüsler dahil çeşitli enfeksiyonlar açısından risk altındadırlar. Hepatitis B virus (HBV) reaktivasyonuda bu risklerden biridir. Özellikle de myeloablatif tedavi yapılan hastalarda bu risk daha yüksektir. Literatürde otolog HKHT sonrası reaktivasyon olgusu nadirdir. Bu yazıda otolog HKHT sonrası hepatit B reaktivasyonu gelişen bir hasta sunuldu. Olgu: Kırk altı yaşında erkek hasta üç yıl önce nonhodgkinlenfoma tanısı almış. Hastaya bir yıl önce Siklofosfamidli hazırlık rejimi ile otolog HKHT yapılmış. Tam remisyonda takipli hastanın transplantasyon öncesi yapılan tetkiklerinde HbsAg (-), Anti Hbs (-), HbcIgG (+), Anti Hbe (+), HBV DNA (-) saptanmış. Transplantasyon sonrası 1.yılda halsizlik, bulantı şikayetleri ile başvuran hastanın yapılan tetkiklerinde AST: 567 U/L, ALT: 713 U/L olması üzerine, hepatit etyolojisi araştırılmış; HbsAg (+), Anti Hbs (-), Anti HbcIgM (+), HbeAg (+), Anti delta (-), Anti HCV (-), Anti HAV IgM (-) bulunmuştur. HBsAg pozitifliği saptanan hasta, Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği’nce değerlendirildi. Fizik muayenesinde skleralarikterik, diğer sistem muayeneleri doğaldı. Hb: 12 g/dl, lökosit:4700 103/µl, plt:55.000 103/µl, PTZ: 15,3sn, APTT: 32 sn, INR: 1.2, T.bil:2,5 mg/dl, D.bil:1,6 mg/dl, GGT: 778 U/L, HBV DNA: 2,7x10^9 copy/ml saptandı. Hastada, hepatit B reaktivasyonu düşünülerek Entekavir 0,5 mg/ gün tedavisi başlandı. Takiplerinde ALT: 415 U/L, AST: 372 U/L, T.bil: 5,7 mg/dl, D.bil: 3,3, plt: 16.000 103/µl, İNR: 2,8 olması ve hematürisinin başlaması üzerine hasta kliniğimize yatırılarak destek tedavi başlandı. Semptomları düzelen ve İNR: 1,3 e gerileyen hasta poliklinikten takip edilmek üzere taburcu edildi. Sonuç: Hepatit B reaktivasyonu, allogeneik HKHT yapılan hastalarda daha sık görülmesine rağmen, bizim hastamızda olduğu gibi otolog HKHT sonrası da gelişebilir. Hastalarda AntiHBs oluşmuş veya izole AntiHBcIgG pozitifliği saptanmış olsa da immünsüpresif tedavi süresince HBV DNA ve ALT düzeyleri ile takip edilmeli HBV DNA pozitifliği saptandığında antiviral tedavi başlanması önerilmektedir. -163- PS-13 08 Gebe Akut Hepatit A Olgusu Parlak Emine, Parlak Mehmet Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Erzurum Giriş: HAV tek sarmallı fekal oral bulaşan bir RNA virüsüdür. Hijyenik şartları kötü bölgelerde görülür. Hepatit A infeksiyonu özellikle çocuk yaş gruplarında ve yetişkinlerde görülür. Akut hepatitlerin en sık nedenidir. Hastalığı geçirenlerde yaşam boyu bağışıklık bırakır. Yetişkinlerde klinik belirti ve bulgular belirgindir. Bu dönemde sarılık görülme oranı %70’dir. Gebelik sırasında karaciğer hastalıkları belirtisiz tablodan fulminan hepatite kadar değişen bir spektrumu vardır. Gebelikte görülen sarılığın en sık nedeni akut viral hepatitlerdir. Bu çalışmada gebe akut hepatit A’lı bir olgu paylaşıldı. Olgu: 29 yaşında gebe hasta gözlerinde, vücudunda sararma, idrar renginde koyulaşma, iştahsızlık ve bulantı şikayetleri ile kadın doğum kliniğine yatırılmış. 26 haftalık gebeliği varmış. Öz ve soy geçmişinde özellik yoktu. İki hafta önce halsizlik, iştahsızlık ve bulantıları olan hastanın son bir haftadır ikter ve gaita renginde açılma eklenmiş. Son olarak vücudunda döküntü ve kaşıntı eklenince doktora başvurmuş. Genel durumu orta, şuur açık oryante ve koopere idi. Vital bulguları stabil idi. cilt ve skleradaikter vardı. Hepatosplenomegalisi tespit edildi. Traube kapalı ve gebeliğe bağlı bombelik vardı. Laboratuvar incelemelerinde, hemoglobin: 11.7g/dL, lökosit: 8900/mm3, platelet: 218000/mm3, ALT: 1152IU/L, AST: 2904IU/L, total bilirubin: 4.2, direkt bilirubin:2.8, ALP:193IU/L, GGT:25IU/L idi. Ultrasonograsinde safra kesesi, Koledok ve intrahepatik safra yolları normal idi. Viralserolojik testlerde (ELISA testinde) Anti HAV Ig M (+), HBsAg(-), Anti HBcIgM(-), Anti HCV(-) olan hasta kliniğimize devir alındı. Takiplerde lomber yan ağrısı olması nedeni ile üriner ultrasonografi çekildi. Sağ pelvikalisyelgrade 3 hidronefroz tespit edilen hasta üroloji kliniği tarafından takibe alındı. Hastanın enzimleri ve şikayetleri geriledi.Bebekte ve annede problem olmadı. Tartışma ve sonuç: Gebelikte sarılığın en sık nedeni akut viral hepatitlerdir. En belirgin semptom ve bulgu sarılıktır. Ayırıcı tanı için serolojik testler istenmelidir. Gebelikte akut viral hepatit A’nın teratojen etkisi yoktur. Evlilik öncesi viralserolojik testler istenmelidir. Aşı uygun hastalarda önerilmelidir. -164- PS-13 09 Acil Servisteki Ekimotik Lezyondan Konvansiyonel HCV Kürüne Yolculuk Turhan Vedat1, Özalper Veysel2, Eroğlu Murat3, Önem Yalçın2, Solmazgül Emrullah2, Kaptan Kürşat4 1 GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Kl.Mikrobiyoloji Servisi 2 GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, İç Hastalıkları Servisi 3 GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Acil Servisi 4 GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Hematoloji Servisi 42 yaşında bayan bir hasta Acil servisimize vücudunda morarma ve ekstremitelerde leke şikayetleriyle (ekimoz) başvurdu.Beyaz küresi 5490/mm3, eritrosit 4.51x106/mm3, Hb 13.4 g/dl, trombosit sayısı ise 1.550/mm3 idi.Hasta ITP tanısı ile Hematoloji polikliniği tarafından takibe alınmış (Temmuz 2013). Çocukluk döneminde lenfoma tanısı ile kemoterapi almış ve remisyona girmiş. Sertralin kullanımı mevcut. Ateş36.5 C, Nb: 76/dk, TA: 115/75 mmHg idi. Hastanın takip-tedavisi döneminde (08–16.09.2014) 1 mg/kg/gün metil-prednizolon (8 gün) uygulandı daha sonra da 56 mg prednizolon/gün po tedavisi ile taburcu edildi.Taburcu olurken Trombosit184000/mm3, Anti-HCV+HCV-RNA 3464000 IU/mL (11.09.2014), ALT 33, AST 23, AFP 11.8(1-8), Hb12.8 g/ dl idi.Enfeksiyon Hastalıkları konsültasyonunda hastanın bu haliyle idiopatik (İTP) değil “HCV aracılı immüntrombositopeni” olabileceği değerlendirildi. Hastanın HCV Genotip-2, IL-28B:C/T polimorfizmi olduğu saptandı. Hastaya PEG-İFN başlanması düşüncesi İFN’nuntrombositopenik etkisi nedeniyle şüphe ile karşılandı.Ancak mevcut trombositopeni tablosunun KHC enfeksiyonundan kaynaklanmış olabileceği ve hastanın direk etkili ajanlara ulaşımının olmadığı düşünülerek KHC’yi tedavi etme düşüncesi ön plana geçti. Karaciğer Biyopsisi “Kronik Hepatit C” olarak sonuçlandı.Bununla birlikte HAİ:3/18, fibrozis’in “0” olarak saptanması hastada mevcut olan HCV enfeksiyonunun henüz çok yeni olduğunu düşündürdü.Bu sebeple hastadaki bilinen Anti-HCV ve HCV RNA pozitifliğinin süresi gözden geçirilmek zorunda kalındı. Sonuçta serolojik olarak 6 ayı aşan bir süre ile devam eden KHC hepatitinin varlığı ortaya kondu.Hastanın 8.ay takibinde WBC6.880/mm3, HGB15 g/dl, PLT 117000/mm3, HCVRNA: 515300 IU/mL idi. Peg-IFN alfa2b 150mcg 1x1sc/hf ve RBV 800 mg/gün olmak üzere tedaviye başlandı.Tedavinin 3.haftası sonunda WBC4830/mm3, Hb12.8 g/dl, PLT 123.000/mm3 ve HCV-RNA. 1.274 IU/mL idi. Tedavinin 10.haftasında (05.08.2015) WBC4.530/mm3, Hb12.7g/dl, PLT65.000/mm3, HCV-RNA (-) olarak saptandı. Trombositopeninin<80.000 olması nedeniyle PegIFN alfa2b150mcg 1x1sc/hf dozunda %50’lik azaltmaya gidildi ve 75mcg 1x1sc/hf’ya düşürüldü.Tedavinin 19.haftasında trombosit sayılarının yükselmeye başlaması (107.000/mm3) üzerine PEG-İFN alfa2b normal dozuna çıkarıldı ve 24 hafta komplikasyonsuz olarak tedavi tamamlanarak sonlandırıldı.Aynı zamanda hastadaki ITP’nin şifa bulması anlamına gelen HCV-kalıcı virolojik yanıtı (kür) açısından değerlendirilmek üzere PEG-İFN+Ribavirin tedavisinin tamamlanmasının ardından 6 ay geçmesi beklenmektedir. -165- Diğer -166- PS-14 01 Sağlık personelinin HBV açısından riskli temasının ve uygulanan profilaksilerin değerlendirilmesi Gulıyeva Gunel, Yamazhan Tansu, Pullukçu Hüsnü, Taşbakan Meltem, Sipahi Oğuz Reşat Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi,Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji ana Bilim Dalı,İzmir Giriş: Global aşı çalışmalarına rağmen hepatit B virüsünün(HBV)sağlık bakımı ile ilgili uygulamalar sırasında bulaşımı halen yüksek oranlarda karşımıza çıkmaktadır. Yetersiz enfeksiyon kontrol önlemlerinin yanı sıra, sağlık personelinin HBV aşılanmaları konusundaki kurumsal ve bireysel duyarsızlığı, kişisel sağlığı tehdit ettiği gibi ciddi ekonomik kayba da neden olmaktadır. Bu çalışmada hastanemizde HBV’ye riskli maruziyet sonrası aşı ve hiperimmunglobulin uygulanan sağlık personeli verilerinin analiz edilerek, profilaksi sonrası antikor düzeyinin takibi ile aşı uygulamasına duyarlılığın artırılması amaçlanmıştır. Gereç-Yöntem: Ocak 2011- Kasım 2015 tarihleri arasında HBV’ye duyarlı, riskli maruziyeti olan sağlık personeli yaralanmanın tipi ve uygulanan hepatit B hiperimmunglobulin(10 IU/ml/kg) ve aşısının(0,1 ve6. aylarda) etkinliği açısından retrospektif olarak incelenmiştir. Bulgular: Seksen hasta çalışmaya dahil edilmiştir (47 erkek, 33 kadın, yaş ortalaması 34.1± 7.8).Sağlık personelinin; 40’ı hemşire, 1’i tıp fakültesi öğrencisi,39’u yardımcı sağlık personelidir. Altmış yedi personelin eline, ikisinin ayağına kaynağı belli olmayan enjektörle, 7 personelin ise kronik hepatit B tanılı hastadan perkütan yaralanma ile teması olmuştur. Dört personelin gözüne hepatit B tanılı hastanın kanının sıçraması sonrası mukozal temas olmuştur. Seksen personelinin, 76’sının HBV’ye duyalı olduğu, dört personelin yetersiz antikor yanıtına(antiHBs<10 IU/ml) sahip olduğu saptanmıştır. Kırk üç personelin(%53) bir ay sonrasında antikor yanıtına bakılabilmiş ve hepsinde anti HBs’nin>10IU/ml olduğu saptanmıştır. Yirmi personelin 6.ay antikor yanıtları kontrol edilebilmiş (% 32) ve tüm personelin antiHBs düzeyi koruyucu düzeyin üzerinde bulunmuştur. Bir personelin 6. aydaki AntiHBs’si negatiftir. Tartışma: Sağlık Bakanlığı ve personel sağlığı merkezlerinin tüm çabalarına rağmen, HBV’ye duyarlı sağlık personelin olması kaygı vericidir. Yine sağlık personelinin çok azının yeterli antikor seviyesinin oluşup, oluşmadığının takibi konusunda duyarlı olması bir diğer önemli problemdir. -167- PS-14 02 Transaminaz yüksekliği ile başvuran hastalarda etyoloji Kıraç Utku İrem, Çınar Ahmet, Özkan Hanişe, Tabak Ömür Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi/ İstanbul Giriş: Transaminaz yüksekliği değişik nedenlerle olabilir. Bu çalışmada son altı ayda kliniğimizde transaminaz yüksekliği nedeniyle yatırdığımız hastalarda etyolojiyi değerlendirmeyi amaçladık. Materyal-Metod: Temmuz 2015-Aralık 2015 tarihleri arasında transaminaz değerleri üst sınırın 2 kat ve üzeri yüksek saptanan ve akut karaciğer hasarı ön tanısıyla kliniğimize yatırılan 28 olgunun dermografik, klinik ve laboratuvar sonuçları retrospektif olarak incelendi. Tüm olguların viral serolojileri ELISA ile çalışıldı. Tüm olguların batın ultrasonografileri yapıldı. Ayrıca tanıyı kesinleştirmek için 5 hastaya karaciğer biyopsisi yapıldı. Bulgular: Çalışmamıza dahil edilen 30 hastanın 13’si kadın, 17’sı erkekti. Ortalama yaş 38,6±11 idi. En sık rastlanan yakınmalar; gözlerde sararma (%69), vücutta sararma (%62), halsizlik (%57), karın ağrısı(%22), kilo kaybı(%2) ve kaşıntı (%2) idi. Transaminaz yüksekliği bulunan olgularda etyolojik olarak 8 hastada toksik hepatit, 6 hastada kalp yetmezliğine bağlı iskemik hepatit, 4 hastada akut kolesistit ve koledokolitiyazise bağlı kolanjit atağı, 3 hastada alkolik hepatit, 2 hastada akut HBV enfeksiyonu, 2 hastada akut HAV enfeksiyonu, 1 hastada delta ko-enfeksiyonu ve 2 hastada otoimmun hepatit bulundu. Ayrıntılı incelemelere karşın 2 hastada etyoloji saptanamadı. Toksik hepatit saptanan hastaların 1’ i anabolizan steroid, 2’si allopürinol, 1’i siklofosfamid, 1’i anastrazol, 1’i bitkisel ilaç, 1’i amoksisilin-klavulonik asit, 1’i izoniyazid kullanımı sonrası gelişmiştir. Tüm olguların 5 (%16,6)’inde akut viral hepatit saptanmıştır. Sonuç: Karaciğer hastalıkları yaygın olmakla birlikte genelde klinik olarak sessiz seyreder. En sık karşılaşılan semptomlar ikter, halsizlik, sağ üst kadran ağrısı ve kaşıntıdır. Asemptomatik hastalarda anormal karaciğer testleri sonuçları ile karşılaşılabileceği gibi ciddi karaciğer hastalığı olanlarda tamamen normal sonuçlar görülebilir. Bizim çalışmamızda en sık semptom sarılık olarak tespit edildi. Etyolojide ise en sık bildirilen neden viral hepatitlerdir. Bizim çalışmamızda ise toksik ve iskemik hepatitlerin sayısı daha yüksek olarak bulunmuştur. Bunun sebebi ülkemizde 1998 yılında yenidoğanlarda Hepatit B aşısının rutin aşılama programına alınması olabilir. Daha fazla hasta sayısı ile yapılacak benzer çalışmalar Türkiye’ deki yeni dağılım hakkında daha fazla bilgi verecektir. -168- PS-14 03 Kronik Hepatit B tedavisi sırasında şaşırtıcı bir yan etki Yuluğkural Zerrin, Güngör Kültüral Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Edirne Giriş: Kronik Hepatit B günümüzde oral antivirallerin sunduğu düşük yan etki avantajı ile sıklıkla sorunsuz bir şekilde tedavi edilebilmektedir. Ancak ortaya çıkabilen birtakım yan etkiler uzun süreli de olan bu tedavide, uyumsuzluk ya da sonlandırılmaya kadar gidebilmektedir. Yazıda tenofovir tedavisi ile ortaya çıktığını düşündüğümüz kıllı dil oluşumu bildirilmiştir. Kıllı dil, dilin dorsal yüzeyinin anormal saç benzeri oluşumlarla kaplanmasıyla karakterize selim bir hastalıktır ve sebebi tam olarak bilinmemektedir. Kötü oral hijyen, alkol ve sigara kullanımı, radyasyon ve bazı ilaçlar etyolojide suçlanmıştır. Olgu: Hastamız kırk yaşında kadındır. Kronik hepatit B nedeniyle oral antiviral tedavi olarak lamivudin başlanan hastamıza tedavi sürecinde direnç gelişimi üzerine tenofovire değişim yapılmıştır. Tenofovir başlanmasının yaklaşık ikinci ayında hastada kıllı dil şikayeti gelişmiştir. Sigara, alkol kullanımı olmayan, oral hijyeni düzgün, tenofovir dışında ilaç kullanımı bulunmayan hastamızda sebep olabilecek etkenler araştırılmış, tenofovir dışında neden olabilecek bir durum tespit edilmemiştir. Hastamıza dil fırçalama ve topikal tedaviler uygulanmış ancak tenofovir kullanımı devam eden hastada şikayet devam etmiştir. Sonuç: Hepatit B tedavisi yönetiminde daha sık beklenen yan etkilere odaklanmışken karşımıza çıkan bu durum, direnç gelişimi nedeniyle uygun şekle değiştirilmiş olan tedavimizde de sorun oluşturmuştur. Aynı zamanda genellikle semptomsuz seyreden kıllı dil, hastamızda ağız kokusu, tad duyusunda azalma, öğürme hissi ve estetik görünümle ilgili şikayetler oluşturmuştur. Hem tıbbi hem sosyal açıdan ortaya çıkan bu sorunlar tedaviye uyumda hastayı oldukça zorlamıştır. Kıllı dil -169- PS-14 04 Tedavide zorlayıcı bir sorun; impotans Güngör Kültüral, Yuluğkural Zerrin Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Edirne Giriş: Kronik Hepatit B’li hastalar günümüzde farklı seçenekler ile tedavi sürecindedir ancak ortaya çıkabilen birtakım yan etkiler nedeniyle uzun bir süreyi de kapsayan bu tedaviye uyumsuzluk ya da tedavi sonlandırılmasını da beraberinde yaşamaktadırlar. Sık görülen ve beklenenler yanında nadir görülen ya da akla gelmeyen farklı yan etkiler tıbbi sorunların yanında hastaların sosyal hayatlarında da sorunları beraberinde getirmektedir ki bunlardan biri impotanstır. Olgu 1: 39 yaşında erkek hasta. Kronik hepatit B nedeniyle interferon tedavisi başlandı, başlangıçta halsizlik, yorgunluk, uykusuzluk gibi sık görülen yan etkiler ortaya çıkmışken tedavi ortasına doğru impotans şikayeti gelişti. İmpotans için altta yatabilecek tüm olasılıklar araştırıldı ve interferon tedavisi durumdan suçlandı. Olgu 2: 59 yaşında erkek hasta. Kronik hepatit B nedeniyle tedavi olarak lamivudin başlandı, direnç gelişimi sonucu tenofovire değiştirildi. Hasta değişimden kısa süre sonra impotans şikayeti ile geldi. Diyabeti de olan hasta impotans için bu açıdan da değerlendirildi ancak diyabeti kontrol altında ve komplikasyonları olmayan hastada ilaç öncelikli şuçlu olarak değerlendirildi. Hasta şiddetle ilacın değiştirilmesini istedi ve tedavi entekavire çevrildi. İmpotans açısından rahatlayan ancak bu tedaviyle şiddetli baş ağrıları ortaya çıkan hasta isteksiz olarak yeniden tenofovir tedavisine döndü. Sonuç: Hepatit B tedavisinde hasta yaşamını etkileyen yan etkilerin yönetiminde sorunun boyutu, hastanın da bu sürecin yönetiminde söz sahibi olmasını gerektirir. İmpotans gibi bir yan etkide hasta önünde duran tedavi şansı ile sosyal hayatının bozulması arasında çelişki dolu bir seçimde kalmaktadır. Bu süreçte hekimin, hastalığın durumu ile yan etki açısından yapılabileceklerin değerlendirilmesinde hasta ile güven verici bir işbirliğinde olmalıdır. -170- PS-14 05 Aksaray Devlet Hastanesi Sağlık Çalışanlarında Hepatit B, Hepatit C ve HIV Seroprevalansı Kürklü Bozkır Filiz, Ersoy Kılıç Ayla, Demir Önder Kübra, Sönmez Yıldırım Seval, Yeşilbağ Selma, Öztürk Ayşegül Aksaray devlet hastanesi Amaç: Hepatit B virüs (HBV), hepatit C virüs (HCV) ve İnsan İmmün Yetmezlik Virüsü (HIV) enfeksiyonları insan sağlığını tehdit eden önemli sağlık sorunlarındandır. Sağlık çalışanlarının kan ve kan ürünlerinden kaynaklanan patojenlerle karşılaşma ve enfekte olma riski yüksektir. Bu çalışmada 2015-2016 yılları arasında Aksaray Devlet Hastanesi sağlık çalışanlarında HBV, HCV ve HIV seropozitifliğinin araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: 800 sağlık çalışanından alınan kan örneklerinde Mikropartikül Enzim Immuno Assay Metodu (Axsym Plus Immunoanalizör-ABD) ile hepatit B yüzey antijeni (HBsAg), hepatit B yüzey antikoru (anti-HBs), HCV antikoru (anti-HCV) ve HIV antijen ve antikoru (HIV Ag/Ab) araştırılmıştır. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen tüm sağlık çalışanların 12’sinde ( %1,5) HBsAg,703’ ünde (%85.37) anti-Hbs pozitif bulundu. Bir (% 0,125)kişide anti-HCV pozitif saptandı. Sağlık çalışanlarının hepsinde anti-HIV negatif olarak bulunmuştur. Sonuç: HBV, HCV, HIV için risk altında bulunan sağlık çalışanlarının aralıklı olarak bu virüsler açısından taranması ve HBV’ye karşı bağışık olmayanların aşılanması gerekmektedir. Kan yoluyla bulaşan hastalıklardan etkili bir korunma için aşılama ve standart enfeksiyon kontrol önlemleri alınmalıdır. -171- PS-14 06 Bir üniversite hastanesinde kan ve vücut sıvıları ile riskli teması olan sağlık çalışanlarında Hepatit B seropozitiflik oranlarının değerlendirilmesi Özgen Özge, Tekin Zeynep, Aysert Yıldız Pınar, Özer Fatma, Hızel Kenan Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı, Ankara Bu çalışmada kan ve vücut sıvıları ile riskli teması olan sağlık çalışanlarında Hepatit B seropozitiflik oranının saptanması, çalışanlar arasındaki en riskli meslek grubu ve bölümün belirlenmesi ve yıllara göre riskli temas sayısındaki değişimin incelenmesi amaçlanmıştır. Bir üniversite hastanesinde Sağlık Çalışanları Enfeksiyon Kontrol Polikliniği’ne 2009-2015 yılları arasında kan ve vücut sıvıları ile temas sonrası başvuran 309 sağlık çalışanının başvuru sırasındaki HBs Ag, Anti HBs, Anti HBc total sonuçları, meslek grupları, çalıştığı bölümler ve başvuru tarihleri geriye dönük olarak değerlendirilmiştir. Sağlık çalışanlarında riskli temasa neden olan en sık materyalin kan (%97,1), en sık temas şeklinin iğne (%91,2) ve iğne temaslarının sıklıkla (%32,6) atık malzemelerin toplanması sırasında olduğu belirlenmiştir. Riskli temas kadınlarda (%63,7) ve 20-30 yaş grubunda (%54,6) daha yüksek saptanmıştır. Riskli temasın en sık temizlik personelinde (%40,7) ve acil serviste gerçekleştiği belirlenmiştir. Riskli temas gerçekleşen personelin risk gerçekleştiği andaki tetkiklerinde; %82,2’sinin aşılı, %13,5’inin seronegatif, %3,2’sinin doğal bağışık, ve %0,6’sının kronik hepatit B olduğu anlaşılmıştır. Sağlık personeli için Hepatit B hala önemini korumaktadır. Temas oranlarının hala yüksek olması ve Hepatit B’nin aşı ile önlenebilir bir enfeksiyon olması nedeni ile sağlık çalışanlarının Enfeksiyon Kontrol Polikliniği ile işbirliği artırılmalı ve aşılamanın önemi vurgulanmalıdır. -172- PS-14 07 Kronik Hepatit’li Hastalarda Uygulanan Karaciğer Biyopsi Komplikasyonlarının Değerlendirilmesi Kurtaran Behice, Kuşçu Ferit, Erdoğan Damla, Ulu Aslıhan, İnal Seza Ayşe, Kömür Süheyla, Taşova Yeşim, Aksu Hasan Salih Zeki Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji AD Amaç: Günümüzde invaziv olmayan tanısal yöntemlerde gelişmeler kaydedilse bile karaciğer biyopsisi hala karaciğerdeki inflamasyon ve fibrozisisn gösterilmesinde altın standart tanısal yöntemdir. Bu çalışmada kronik hepatit B ve C’li hastalarda uygulanan karaciğer biyopsilerinin komplikasyonlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç-Yöntem: Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları polikliniğinde Şubat 2009 ile Şubat 2016 yılları arasında takip edilen ve karaciğer biyopsisi uygulanan Kronik hepatit B ve C’li hastaların verileri retrospektif olarak gözden geçirilmiştir. Hastaların yaşları, cinsiyetleri, karaciğer biyopsi endikasyonları, patoloji sonuçları, biyopsiye bağlı gözlenen komplikasyonlar kaydedildi. Bulgular: Çalışmaya, 211 erkek (%58.3) 151 kadın olmak üzere (%41.7) 362 hasta dahil edildi. Hastaların yaş ortalamaları 41.7±13.8 idi. Kronik HBV enfeksiyonu olan 299, kronik HCV enfeksiyonu olan 50, HBV+HDV koenfeksiyonu olan yedi, HBV+HCV koenfeksiyonu olan altı hastaya biyopsi yapıldı. Biyopsi işlemi, hastaların 347’sine (%95,9 ) Tru-cut iğnesi ile 15’ine ise (%4.1) Menghini yöntemi ile gerçekleştirildi. İşlem sonrası 362 hastadan 249’unda (%68.8) analjezi gerektiren ağrı olmazken, 113 (%31.2) hastada analjezik kullanma ihtiyacı oldu. Analjezi ihtiyacı olan 113 hastanın ağrıları, 53 (%47) hastada işlem yapılan bölgede, 38 (%34) hastada omuzda, 26 (%23) hastada epigastrik bölgede, 14 (%12) hastada ise göğüs veya sırtta idi. Hastaların ağrıları ortalama 6 gün (30 dakika - 90 gün) devam etmişti. komplikasyon olarak 4 (%1.1) hastada yüksek ateş, 4 (%1.1) hastada küçük intrahepatik kanama gözlendi. Hastaların hiç birinde geniş hematom, inraperitoneal kanama ve hemobilia gözlenmedi. Bir (%0.3) hastada kolesistit, bir (%0.3) hastada ise safra kesesi duvarında hematom gelişti. Tartışma ve Sonuç: Karaciğer biyopsisi, kronik hepatitlerin tanısında ve takibinde hâlen en iyi yöntemdir. İşlem sonrası komplikasyon oranları, çalışmamızda da ortaya konulduğu gibi çok düşük olmasına rağmen, işlemin riskleri dikkatlice değerlendirilmeli ve hasta bilgilendirilmelidir. İşlem sonrası hasta takibinde gelişebilecek komplikasyonlara yönelik uyanık olunmalı ve erken müdahale için hastalar yakın takip altında tutulmalıdırlar. -173-