78.Sayı (2009/3) - TC Orman ve Su İşleri Bakanlığı
Transkript
78.Sayı (2009/3) - TC Orman ve Su İşleri Bakanlığı
ı s a ny ü d ın y a y Orman ve Biyolojik Çeşitlilik Doğadan faydalanırken doğayı gözetme son zamanlarda üstünde sıklıkla durulan bir konu olmuştur. Dünyamızda var olan ekosistemlerin %80’nin bozulmuş olması da bu durumun önemini gösterir niteliktedir. Kitabın genelinde söz edilen korumacı yaklaşımla yararlanılabilirlik bir arada olma gayesidir. Ormancılık sektöründe bu korumacı yaklaşım önde gelen önceliklerindendir. Kitap orman amenajmanının kısa bir tarihçesinden sonra biyolojik çeşitlilik ve orman ekosistemlerinde önemiyle beraber biyolojik çeşitlilik izleme ve Türkiye ormanlarında yaban hayatı bölümleriyle son bulmuştur. Korumanın ormancılık alanında daha fazla yer bulmasının yararlı olacağı düşünülerek orman planlanması ve yönetiminde yardımcı bir kaynak oluşturulmaya çalışılmıştır. Doğa Koruma Merkezi Prof. Dr. Hasan Z. SARIKAYA Müsteşar Değerli Okuyucularımız, Ülkemizin her geçen gün yükselen refah düzeyi ve buna bağlı olarak toplumun daha ileri hayat standardı beklentisi artarak devam etmektedir. Bu süreçteki öncelikler sıralamasında çevresel kalite sorgulamasının hep ön plana çıkması çok olumlu bir gelişmedir. Esasen bir toplumun öncelikler hiyerarşi içinde çevresel kalite arayışının öne çıkması ise bir gelişmişlik göstergesidir. 2009 yılı sonu itibariyle, 3225 belediyenin 611 tanesini kapsayan 42 katı atık düzenli depolama tesisine ulaştık İnşaa halinde: 32, Plan-proje safhasında: 40 tesisle ilgili çalışmalarımız da devam etmektedir. 2012 yılına kadar bu tesisler de işletmeye alınarak 57 milyon nüfusa katı atık düzenli depolama hizmeti verilecektir. Bu da toplumda gelişmişlik düzeyi ile daha sağlıklı bir çevrede yaşama arzusunun doğru orantılı olduğunu ortaya koymaktadır. Esasen çevresel değerler üzerindeki en büyük tehdit de yoksulluktur. Özellikle kırsal kesimde yoksullukla mücadele araçları da birer çevre koruma unsurudur. Onaylanan Ambalaj Atıkları Yönetim Planı sayısı 108 iken bu sayı 2009 yılında 212’ye ulaşmıştır. Planı onaylanan bu belediyelerin toplam nüfusları 22.928.000 kişidir. Ambalaj atıkları konusunda ekonomik işletme sayısı 2009 yılı itibari ile 6500 işletmeye, Toplama ayırma tesislerin sayısı ise 175’e yükseltilmiştir. Günlük hayatta çevre konu edildiğinde hemen aklımıza kirlilik, bunun nedeni olan atıklar, buna bağlı olarak yaşanan su-toprak ve deniz kirliliği ile atmosfere verilen kirleticiler gelir. Tıbbi Atıklar 8 belediyede düzenli depolanarak bertaraf edilmekte, 16 belediyede ise sterilize edilmektedir. Bakanlık olarak bu problemlerin çözümü için var gücümüzle çalışıyoruz. Sayın Bakanımızın dediği gibi; Ülkemizi; berrak akarsuları, temiz toprağı ve havası, masmavi deniz ve gölleri, zengin bitki ve hayvan türlerine sahip ormanları ve tabii güzellikleri ile sağlıklı bir çevrede yaşıyor olmanın huzurunu duyan, yüzü gülen mutlu insanların yaşadığı diyara dönüştürmek için şevk ve heyecanla çalışıyoruz. Çevre ve Orman Bakanlığı Adına Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Prof. Dr. Hasan Z. SARIKAYA Müsteşar Yayın Koordinatörü Mustafa ARI Eğitim ve Yayın Dairesi Başkanı Yazı İşleri Müdürü Aycan SARGIN Haber Müdürü Sinan DELİDUMAN Şube Müdürü Redaksiyon Semih ŞEYDA İ. Ethem AVŞAR M. Tamer ÇOBANOĞLU Çevre ve Orman Bakanlığı Eğitim ve Yayın Dairesi Başkanlığınca Hazırlanmıştır. Bunlarla ilgili olarak dergimizin bu sayısında; hem sayın Bakanımızın açıklamalarından hem de diğer haberlerimizden detaylı bilgi edinme imkanını bulacaksınız. Bu vesile ile yeni yılınızı tebrik ediyor, sağlıklı nice yıllar diliyorum. Yönetim Yeri ve Yazışma Adresi Çevre ve Orman Bakanlığı Eğitim ve Yayın Dairesi Başkanlığı Söğütözü Cad. No:14/E Kat:3 Beştepe - ANKARA Grafik Tasarım - Baskı Başak Matbaacılık ve Tan. Hiz. Ltd. Şti. T: (0312) 397 16 17 www.basakmatbaa.com e-mail:basaktanitim@gmail.com Tel: (0312) 207 51 91-92 www.eyd.cevreorman.gov.tr e-posta: eyd@cevreorman.gov.tr Dergide yer alan yazılardan doğacak her türlü sorumluluk yazı sahiplerine aittir. Kapak Resmi : Karataş Gölü - Ersan Berberoğlu Grafik Tasarım: Önder ŞAHİN Baskı Tarihi: Aralık 2009 ISSN: 1302-0145 İçindekiler 3 Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberliği Tüm Hızıyla Devam Ediyor 4 6 12 14 15 16 18 20 23 24 27 30 34 44 46 52 55 58 60 62 64 DSİ’nin 55. Kuruluş Yılında 55 Tesis 28 Türkiye’den Haberler Çevre ve Orman Bakanlığı 2010 Yılı Bütçesi TBMM Genel Kurulu’nda Kabul Edildi Hava Tahmin Çalışma Grubu 14.Genel Kurul Toplantısı AB Katılım Müzakerelerinde Çevre Faslı Açıldı Çevre Faslı Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar 38 Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 15.Taraflar Konferansı Ulusal İklim Değişikliği Stratejisi Saz Horozu Deniz Kaplumbağaları Bakanlar Konferansı Süreci 42 Alageyik Akdeniz Adaları ve Biyoçeşitliliği Çevre İzinleri Üzerine Değerlendirmeler Foklar Kızılötesi Takipte Evimizdeki Tehlikeli Atıklar Çevre Denetimi Yönetmeliği Türkiye’de Orman Ağacı Fidanı Üretimi Akümülatör ve Geri Kazanım 48 Impel Çevre Mevzuatının Uygulanması Türkiye İçin Çalışıyoruz Eğitim ve Yayın Dünyası & Okuyucu Köşesi Bulmaca Gürültü Çevre ve İnsan Aralık 2009 Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberliği Tüm Hızıyla Devam Ediyor Cumhurbaşkanı Abdullah Gül: “İnsanlık, iklimlerin nasıl değiştiğinin, kuraklığın nasıl olduğunun, sellerin nasıl büyük zararlar verdiğinin farkında değil.” Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün himayesinde Kayseri’de başlatılan ‘’Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberliği’’nin 2. Etap merasimine, Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Kayseri Valisi Mevlüt Bilici, Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki, Milletvekilleri ve davetliler iştirak etti. Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı seçilmesinden bu yana çevre konusuyla alakalı bütün faaliyetleri yakından takip ettiğini kaydederek, bu alandaki faaliyetlerin çoğuna katıldığını ya da himayesine aldığını belirterek, Türkiye Florası Kampanyasını himayesine almasını örnek gösterdi. Dünyanın iklim değişikliğinden kaynaklanan çevre tehdidiyle karşı karşıya olduğuna dikkati çeken Cumhurbaşkanı Gül, ‘’İnsanlık, iklimlerin nasıl değiştiğinin, kuraklığın nasıl olduğunun, sellerin nasıl büyük zararlar verdiğinin farkında değil. Giderek bu tehlikenin boyutu büyüyor. Özellikle kuraklık, önümüzdeki yıllarda belki milyonlarca insanın hayatına mal olacak’’ dedi. ‘’Bu çalışmalarımız, yeşil yarınlar için yürüttüğümüz Cumhuriyet tarihinin en büyük ağaçlandırma ve erozyon kontrolü seferberliğidir’’ diyen Bakan Eroğlu, şunları kaydetti: “5 yılda yaklaşık Trakya büyüklüğünde sahada ağaçlandırma, erozyon kontrolü ve bozuk alanların iyileştirilmesi faaliyetleri yapılarak 2 milyar 300 milyon adet fidanın toprakla buluşturulacak. Eylem planına göre koyduğumuz hedefimiz, 420 bin hektarlık alanı ağaçlandırmaktı. Ancak biz 463 bin hektarlık alanı ağaçlandırarak hedefi aştık’’ Bakan Eroğlu, yeni ormanlık alanların oluşturulması ya da bozuk orman alanlarının ıslahı çalışmalarının yanı sıra 6 bin 79 okul bahçesinin, 2 bin 190 adet ibadethane ve mezarlığın, 470 adet hastane ve sağlık ocağı bahçesinin, 540 kilometre karayolu ile 403 kilometre yolun ağaçlandırılmasının da gerçekleştirilğini kaydetti. Cumhurbaşkanı Gül, dünya ülkelerinin bu durumun önünü almak maksadıyla harekete geçtiğini, Türkiye’nin de üstüne düşeni en iyi şekilde yapma azminde olduğunu, ‘’Kyoto Protokolü’’nü imzalayarak da birçok ileri faaliyetlere adım atma kararı aldığını vurguladı. Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu, Kayseri’de başlatılan ‘’Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberliği’’nin 2’nci Etap merasimde yaptığı konuşmada, Bakanlığına bağlı Orman Genel Müdürlüğü ile Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrol Genel Müdürlüğünün hazırladığı 5 ayrı projenin hayata geçirileceğini bildirdi. 3 DSİ’nin D evlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğünün 55. yıl kutlamaları münasebetiyle 55 tesisin ortak açılış merasimi Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN’ın iştirakleriyle Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleştirildi. Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr.Veysel EROĞLU, merasimde yaptığı konuşmada, DSİ’nin çok büyük hizmetler yaptığını, barajlardan, göletlere, hidroelektrik santrallere, yüzlerce tesisi hizmete sunduğunu hatırlattı. Kurumun bir dönem genel müdürlüğünü yapmanın gururunu yaşadığını ifade eden Eroğlu, görev yaptığı dönemde 2 katrilyonluk bir bütçe olduğunu, mevcut projelerin ortalama tamamlanma süresinin ise 41 yıl olarak öngörüldüğünü belirtti. Bakan EROĞLU, Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN’ın destekleriyle yeniden bir stratejik planlama gerçekleştirildiğini ve bütün bu açılışların yapılmaya başlandığını kaydederek, ‘’Biz DSİ’de 3.2 katrilyon yani 3.2 milyar TL tasarruf gerçekleştirdik. 617 adet tesisi tamamlamış bulunuyoruz. Geçmiş hükümetler döneminde, son koalisyon ortaklığında sadece 9 tesis açılabilmişti. İlk defa temel atıldığı zaman açılış tarihini ve saatini veren başbakanımızla 20’şer 20’şer, 50’şer 50’şer açılış yapıyoruz’’ diye konuştu. 7 yılda 160 adet baraj ve gölet, 170 sulama tesisinin gerçekleştirildiğini, böylece Türkiye’nin yılda 3 milyar metreküp su üretir hale geldiğini ifade eden EROĞ- . Kuruluş Yılında Tesis LU, bugün itibariyle 834 bin 344 hektar alanın modern sulama tesisleriyle sulandığını bildirdi. Çevre ve Orman Bakanı EROĞLU, ‘’Yaptıklarımız, barajla ve göletle sınırlı değil. Bu yıl Kyoto Protokolü’ne taraf olduk. AB’ye katılım müzakerelerinde çevre faslı en zor açılan fasıldır. Biz çevre faslını da bu hafta başında açtık’’ dedi. Şu anda İstanbul’a Avrupa standartları üzerinde su verildiğini, sadece Antalya’da mavi bayraklı plaj sayısının 300’ün üzerine çıkarak ilk 3’e girildiğini vurgulayan EROĞLU, 116 noktada hava kirliği otomatik ölçüm yerleri bulunduğunu söyledi. EROĞLU, milli park sayısının 33’ten 41’e yükseldiğini, her ile tabiat parkı kurulduğunu ve 69 adet kent ormanı oluşturulduğunu dile getirerek, 491 bin hektarlık alanda ağaçlandırma ve bozuk ormanların ıslahı çalışmalarının tamamlandığını kaydetti. Bakan EROĞLU, “Güzel bir Türkiye’yi gelecek nesillere bırakmak için her türlü hazırlığı yapıyoruz. Her yıl 4 milyar kilovat saatlik bir enerji üretecek bu tesislerle, 100 bin hektarlık bir alan sulanacak. 7 milyar TL toplam maliyeti. Hayırlı olmasını diliyorum’’ dedi. Programda konuşan Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN okullardan, hastanelerden, yollardan su ve enerji tesislerine, başladıkları bütün projeleri bitirdiklerine dikkati çekerek, geride kalan 7 sene içinde bir başarı öyküsüne, milletle el ele yürütülen büyük başarı hareketine imza attıklarını söyledi. Yaşanan küresel krize rağmen hala açılışları aynı şekilde gerçekleştirdiklerini belirten ERDOĞAN, ‘’ 7 yıl önce geldiğimizde sadece DSİ Genel Müdürlüğünün 1402 adet projesini ihale edilmiş kucağımızda bulduk. Bunun toplam yatırım maliyeti 54 katrilyondu. İhaleleri yapılmış, ama büyük kısmına kazma dahi vurulmamıştı’’ diye konuştu. 4 Sulamanın bütün ülkenin tamamı için büyük ihtiyaç olduğuna vurgu yapan ERDOĞAN, ülkenin bütün topraklarını bir uçtan bir uca suyla donatacaklarını, ‘’su akar Türk bakar’’ dönemini kapatıp ‘’su akar Türk yapar’’ dönemi yaptıklarını belirtti. Türkiye’nin sanıldığının aksine su zengini olmadığını söyleyen Başbakan ERDOĞAN, içme sularının kullanma suyu olarak park ve bahçe gibi yerlerde harcanmaması için biyolojik arıtma tesisleri yaptıklarını ifade etti. ERDOĞAN, baraj ve göletlerde artık açık kanalet sistemine son vererek, kapalı sisteme geçeceklerini, yoksa buharlaşma ve kaçaklarla baş edilemeyeceğini anlatarak, tüm çalışmaları verim ekonomisine çevireceklerini dile getirdi. Ülke olarak bütün su kaynaklarından son damlasına kadar yararlanmak gerektiğini ifade eden Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN, GAP ve KOP projelerine atıfta bulunarak 2013’e kadar bu projenin etkilediği alanlara rahmet ve bereket yağacağını kaydetti. ERDOĞAN, Güneydoğu’nun makus talihini yenecek adımlar attıklarını dile getirerek, buralara yapılacak çalışmalarda ülkenin kendi öz kaynaklarının kullanacağını söyledi. Akarsulara gerdanlıklar takıp suyu enerjiye çevirdiklerini belirten Başbakan ERDOĞAN, Türkiye’nin sınırsız petrol rezervi ve altın madeni olmadığını bunların yerine öz güveni, tarihi, kültürü ve sorun çözme yeteneği bulunduğunu kaydetti. Konuşmaların ardından Başbakan ERDOĞAN, bütün tesislerin açılışını Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel EROĞLU, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati YAZICI, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi EKER, İstanbul Valisi Muammer GÜLER, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir TOPBAŞ, Korkut ÖZAL ve DSİ Genel Müdürü Haydar KOÇAKER’in de iştirakleriyle gerçekleştirdi. Çevre ve İnsan Aralık 2009 Ermenek Barajı Türkiye’nin en yüksek inşaat tekniği ve çevreye uyumu ile tabiat harikası Ermenek Barajı hizmete alındı. B arajın yüksekliği tabii zeminden 210 metre, temelden ise 218 metredir. Bu baraj, aynı zamanda yine yükseklik itibarı ile Avrupa’nın 6’ncı, Dünyanın 21’nci yüksek barajı olma derecesini almıştır. muz 2002 tarihinde yer teslimi yapılarak işe başlanmıştır. Toplam uzunluğu 1750 m olan derivasyon tünellerinin yapımına ise 2003 yılında başlanarak, 11 Kasım 2004 yılında derivasyon sağlanmıştır. Ermenek Barajı, yüzey alanı olarak sınıflandırmada da Türkiye’nin 2’nci büyük barajı olma vasfını kazanmıştır. Temelden 218 metre yükseklikteki baraj gövdesi, genişliği tepede 150 metreden az olan, tabanında ise yer yer 5 metreye kadar düşen son derece dar bir vadide inşa edilmiştir. 25 Ocak 2008 tarihinde başlanılan baraj gövde betonu, 25 Ekim 2009 tarihinde tamamlanmıştır. Barajda 10 Ağustos 2009 tarihinde su tutulmaya başlanmıştır. Ermenek HES 2x151.2 MW, Erik HES 2x3.24 MW olup yıllık enerji üretimi 1187 GWh’dır. Ermenek Barajı ve HES ve Erik HES’in elektromekanik teçhizat işi ana montajı 31 Aralık 2009 tarihi itibarıyla tamamlanmıştır. Gövde tipi, çift eğrilikli ince beton kemer olup, gövde hacmi 302.500 m3’tür. Enjeksiyon için 26.000 metre delgi yapılarak 71.569 m3 enjeksiyon şerbeti kullanılmıştır. Temelden enjeksiyon derinliği ise maksimum 255 metredir. Gövde yüksekliği itibarı ile Türkiye’nin en yüksek barajı olma özelliğine sahip Ermenek Barajı, DSİ Genel Müdürlüğü’nün 55’nci kuruluş yıl dönümü münasebetiyle; 27 Aralık tarihinde İstanbul Haliç Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen toplu merasimle, Sayın Başbakanımız Recep Tayyip ERDOĞAN tarafından açılmıştır. ERMENEK 55.YIL BARAJI VE HES KONUMU Bu muhteşem baraj, Karaman ili hudutları içerisinde, Göksu nehrinin bir kolu olan Ermenek çayı üzerinde, Ermenek ilçesine 15 km uzaklıktadır. ERMENEK 55.YIL BARAJI VE HES YILDA 1.187 MİLYAR kWh ENERJİ ÜRETECEK Erik Derivasyonu ve HES, yaklaşık 2,5 m3/s sabit debiye sahip Erik kaynağının ve yağışlı mevsimde dereden gelen suların enerji maksatlı değerlendirilmesi için inşa edilmiştir. nu da yaparak Gezende Barajındaki enerji üretimini de artıracaktır. EN ÇEVRECİ BARAJ Ermenek Barajından üretilen yenilenebilir temiz enerji fosil yakıtlarından karşılansaydı ortaya çıkaracağı CO2 gazı; Linyit : 1.540.000 ton CO2/yıl Fuiloil : 783.000 ton CO2 / yıl Doğalgaz : 480.000 ton CO2/ yıl Ermenek Barajı, enerji temin maksadı ile yapılmıştır. Kurulu gücü 309 MW olup, yıllık enerji üretimi 1.187 GWh’tır. Yani yılda takriben 1.2 Milyar kWh elektrik üretecektir. Sera Gazı tabiata salınmış olacaktı. Bu baraj aynı zamanda mansabında bulunan Gezende Barajının regülasyonu- Ermenek Barajı ve HES ‘in temeli, 11 Mayıs 2002 tarihinde atılmış ve 5 Tem- Su seviyesinin minimum kota gelmesini müteakiben santralde ıslak testlerin de yapılarak ünitelerin 2011 Temmuzunda ticari işletmeye alınması planlanmaktadır. Muhteşem sanat harikası baraj, 7 yıl gibi kısa sürede tamamlanmıştır. Barajın ihale bedeli takriben 540 milyon EURO olup, kredi ile yapılmıştır. Keşif artışı olmadan tamamlanmıştır. 55.YIL ERMENEK BARAJI VE HES Ermenek Barajı ve HES, Ermenek Konsorsiyumu tarafından yapılmıştır. 5 Türkiye’den Haberler Çevre ve Orman Bakanlığı İl Müdürleri Toplantısı Çevre ve Orman İl Müdürleri Toplantısı Çevre ve Orman Bakanı Prof.Dr. Veysel EROĞLU’nun katılımlarıyla 02 Kasım-06 Kasım 2009 tarihleri arasında Ankara’da gerçekleştirildi. Çevre ve Orman Bakanı Prof.Dr. Veysel EROĞLU, 81 İlden Ankara’ya gelen İl Çevre ve Orman Müdürlerine hitaben yaptığı konuşmada “Bakanlık olarak merkez ve taşra teşkilatımızla el ele vererek daha temiz, daha yeşil ve yaşanılabilir Türkiye’yi hep birlikte çok çalışarak oluşturacağız” dedi. “Web Tabanlı Orman Yangın Yönetim Sistemi” (e-devlet) Dalında Birincilik Ödülü Kazandı… Bakanlığımız Orman Genel Müdürlüğü’nün “Web Tabanlı Orman Yangın Yönetim Sistemi”, Bilişim Yıldızları e-Dönüşüm Yarışmasında e-tr (e-devlet) dalında birincilik ödülü almaya hak kazandı. Örnek çözümleri iş dünyasıyla 6 tanıştırmayı ve e-dönüşüme olan ilginin artmasını sağlamayı hedefleyen, Bilişim Yıldızları e-Dönüşüm Yarışması, 13 kişiden oluşan Danışma Kurulu ile konusunda uzman ve tecrübeli 30 kişiden oluşan Jüri Kurulu’nun önderliğinde gerçekleştirildi. Jüri değerlendirmesinin yanı sıra, halk oylamasının da değerlendirmeye alındığı Bilişim Yıldızları e-Dönüşüm Yarışması’nda Orman Genel Müdürlüğü, “Web Tabanlı Orman Yangın Yönetim Sistemi” ile e-tr (e-devlet) dalında birincilik ödülüne layık görüldü. Yangına daha etkin ve kısa sürede müdahale etmek, gerekli organizasyonu sağlamak maksadıyla GIS tabanlı olarak kurulan, mevcut yolların, su kaynaklarının ve orman durumunun işlendiği Yangın Yönetim Sistemi ile tüm hava ve yer araçları genel müdürlük ve yangına hassas bölge müdürlüklerince izlenmektedir. Bu şekilde yangında görevli bütün hava ve yer araçları yakından takip edilerek müdahale süreleri kısaltılmakta ve araç kullanımından önemli tasarruf sağlanmaktadır. Birincilik ödülü, 18 Kasım 2009 Çarşamba günü düzenlenen ödül merasiminde Orman Genel Müdür Yardımcısı İsmail Belen tarafından alındı. TBMM 90. Yıl Ormanı Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu ve TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin Gölbaşı’nda oluşturulan, ‘’TBMM 90. Yıl Ormanı’’ Fidan Dikim Merasimi’ne iştirak etti. Konuşmasında, TBMM’nin kuruluşundan bugüne kadar 11 bin 731 milletvekilinin vazife gördüğünü belirten Bakan Eroğlu, alana bütün milletvekilleri adına fidan dikildiğini söyledi. Ankara’da dünyaya gelen her bebek için bir fidan dikildiğini de hatırlatan Eroğlu; ‘’AOÇ’de her doğan bebek için mutlaka bir fidan dikeceğiz. Bu fidanlar, bebeklerle birlikte büyüyecek. ‘Bebek Ormanı’ uygulamasını bütün Türkiye’ye yayacağız. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Geçmişte, bizden önce yılda 117 milyon fidan üretiliyordu ama şu anda biz 400 milyonu aştık. Hedefimiz yılda 500 milyon fidan üretmek”dedi TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin konuşmasında, ağaçlandırma seferberliğinin ne kadar önemli ve ülke için hayati olduğunu yurt gezilerine çıktığında çok daha iyi gördüğünü kaydetti. Seyahatlerini bazen karayoluyla bazen de hava yoluyla yaptığını anlatan Şahin, uçaktan kentlerin etrafını incelediğini, özellikle İç Anadolu’ya baktığında kendisinde ağaçlandırma kampanyalarının daha da hızlandırılması kanaatinin oluştuğunu belirtti. TBMM Başkanı Şahin, ‘’Ülkemizde telaffuz edilen rakamların üzerinde ağaç dikme kampanyalarının artırılması hatta sadece Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğünün değil, diğer kamu kuruluşlarının da bu seferberlik içerisine dahil edilmesi gerektiğini düşünüyorum’’ diye konuştu. Hatıra ormanının adını Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu’nun kendisini merasime daveti sırasında kararlaştırdıklarını belirten Şahin; ‘’Tabii TBMM sadece Ankara’nın meclisi değil, 81 vilayetimizin meclisi. Benim bir Çevre ve İnsan Aralık 2009 ^ ^ ^ önerim var, ‘90. Yıl Hatıra Ormanı’nı 81 vilayetimize yaygınlaştıralım. O bakımından yaptığınız işin son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Bu kampanyanız AB sürecinde çevre faslının açılmasını da kolaylaştırdı. Bu faslın açılmasında bakanlığımızın ve Orman Genel Müdürlüğümüzün çok büyük payı var. O bakımdan tebrik ediyorum. Bu kampanyaya ben de yürekten destek veriyorum. Milletvekili arkadaşlarım yoğun destek veriyorlar. En büyük destekçinizim’’ dedi. Konuşmaların ardından, TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin, Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu ile kendi fidanını dikti. Şahin ve Eroğlu, daha sonra Büyük Önder Atatürk adına dikilen fidana can suyu verdi. 75 Adet Hidroelektrik Santralin Temeli Atıldı Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu, DSİ Genel Müdürlüğünde 24.11.2009 tarihinde düzenlenen, çeşitli illerdeki 75 adet hidroelektrik santralin (HES) temel atma merasimine iştirak etti. Merasimde konuşan Eroğlu, temeli atılacak 75 adet HES’in “dev yatırım’’ olduğunu ifade ederek, “2 milyar dolarlık yatırım, yaklaşık 3 milyar TL. Dile kolay, nereden nereye...’’ dedi. Hükümetin çalışmaları hakkında görsel materyaller eşliğinde bilgi veren Bakan Eroğlu, ekonomi, eğitim, ulaşım, turizm, enerji, tarım ve hayvancılık alanlarında yapılan çalışmaları anlattı. “Biraz izan ve insaf sahibi olmalarını bekliyoruz’’ diyen Eroğlu, Bakanlığının içme suyu, katı atık ve atık su için hazırlanan eylem planlarına da değindi. Aralık ayında muhtemelen AB’ye üyelik süreci çerçevesinde, “Çevre’’ faslının açılacağını ifade eden Bakan Eroğlu, çevre izin lisanslarının 1 Ocak 2010’dan itibaren elektronik ortamda verilmeye başlanacağını söyledi. Bugüne kadar 1. 586 HES projesinin ilan edildiğini, 1. 553’üne başvurulduğunu belirten Çevre ve Orman Bakanı Eroğlu, “Bunlar tamamlandığında yılda takriben 70 milyar kilovat/saat elektrik üretimi yapılacak. Bu ülkede barajların, göletlerin yapılması bir mecburiyettir. Buna kimse itiraz edemez. Kış aylarında barajlarda, göletlerde biriktirilen su kentlere veriliyor. Istranca Barajları, Melen Projesi yapılmasaydı İstanbul’a bugün su nasıl verilecekti?’’ diye konuştu. HES ihalesi alan bazı firmaların işini usulsüz yaptığını söyleyen Eroğlu, bu firmaların toparlanmazlarsa,evraklarına el konularak, defterlerinin apatılacağını da belirtti. Merasimde bir konuşma yapan Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) Başkanı Hasan Köktaş, EPDK tarafından lisanslandırılan 75 adet HES’in yatırım gelişmelerinin izleneceğini ifade etti. Santrallerin toplam bin 600 megavat kurulu güce ve yıllık 5 milyar 280 milyon kilovat/saat elektrik üretimine sahip olacağını anlatan Köktaş, şöyle konuştu: “Rüzgar kurulu gücümüzün 20 bin megavat, jeotermal kurulu gücümüzün ise 600 megavat mertebesine çıkartılması da amaçlanmaktadır. Biz, ‘özel sektörün bu ülkeye daha fazla yatırım yapması için ne yapmalıyız?’ sorusunun cevabına odaklanmış durumdayız. Bütün enerji yatırımlarını ziyaret etmekteyiz. Böylece sürmekte olan çalışmalar hakkında yerinde bilgi alıp, ihtiyaç ve problemlere çözüm getiriyoruz. Önümüzdeki süreçte bugün temelleri atılan santrallere de bu şekilde yerinde ziyaretler yapacağız.’’. TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanı Hasan Ali Çelik de enerjiye ilişkin yasaların alt yapılarının hazırlandığını ve çıkarıldığını belirtti. HES’lerin sadece enerji üretiminde kullanıldığının düşünülmemesi gerektiğini ifade eden Çelik, santrallerin bulundukları yerlerde su kaynaklarının geliştirilmesine de katkıda bulunduğunu söyledi. DSİ Genel Müdürü Haydar Koçaker ise Türkiye’nin teknik olarak 216 milyar kilovat/saat hesaplanan hidroelektrik enerjisinin, ekonomik olarak değerlendirilebilir potansiyelinin yıllık 130 milyar kilovat-saat mertebesinde olduğunun altını çizdi. Koçaker, Türkiye’nin, hizmete alınan tesislere rağmen hidroelektrik potansiyelinin yüzde 40’ını değerlendirebildiğini söyledi. Konuşmaların ardından, Bakan Eroğlu, diğer konuşmacılarla birlikte görüntülü-canlı bağlantı yoluyla bazı illerde HES’lerin temellerini attı. Temel atma merasimine konuşmacıların yanında Sayıştay Başkanı Recai Akyel de iştirak etti. Çanakkale Düzenli Depolama Sahası Hizmete Girdi Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşarı SARIKAYA: “2008 ve 2012 yıllarını içine alan eylem planı kapsamında, 2003 yılında 15 olan katı atık tesis sayısının bugün 41’e yükseldi.” 7 Türkiye’den Haberler Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Hasan Zuhuri Sarıkaya, Çanakkale Bölgesel Katı Atık Yönetim Projesi kapsamında inşa edilen “Çanakkale Düzenli Depolama Sahası’’nın açılış merasimine iştirak etti. Müsteşar, Sarıkaya, bu tesisin AB standartlarında ve AB hibesiyle yapılan ilk tesis olduğunu ifade ederek “Bugün burada sıhhatli bir çocuk dünyaya geldi. Artık görevimiz bu çocuğun sıhhatli bir şekilde büyümesini sağlamaktır’’ dedi. Tesisin proje bedelinin 16 milyon 562 bin 265,10 avro olduğunu bildiren Sarıkaya, bedelin yüzde 71,5’nin AB’den hibeyle, kalan yüzde 28,5’lik kısmının ise İller Bankası’ndan alınan krediyle karşılandığını belirtti. Sarıkaya şöyle konuştu: “Belki bir gün tekrar bir araya geldiğimiz zaman bu tesis metan gazları çıkartacak, yenilenebilir gazları yakmasıyla enerji elde edeceğiz. Belki bir dahaki toplantıda bu tesiste üretilen gazlarla ısınarak, soğuk havada üşümeyeceğiz. Çöpten, atıktan elde edilmiş olan metan gazıyla ısınmış olacağız. Ülkemizde şu an buna benzer düzenli depolama alanı bulunan 41 tesis var. Ancak bu tesisin şöyle bir özelliği var. Bu tesis AB standartlarında ve AB hibesiyle yapılan ilk tesistir. Bu bakımdan tesis, ayrıcalıklı ve özel bir tesistir.’’ 8 Katı atık yönetimi ve atıkların durumunun herkes tarafından takip edildiğini, 1994 yılında İstanbul Ümraniye’de çöp kayması yaşandığını hatırlatan Sarıkaya, bu olayda 40 vatandaşın hayatını kaybettiğini hatırlattı. Bu durumları tekrar yaşamak istemediklerini, onun için “çok geç kalınmış’’ bu konunun bitirilmesi için Bakanlığın bir eylem planı hazırladığını ifade eden Sarıkaya, 2008 ve 2012 yıllarını içine alan eylem planı kapsamında, 2003 yılında 15 olan katı atık tesis sayısının bugün 41’e yükseldiğini söyledi. 2012 sonunda tesis sayısının 130 olacağını, atıkların yüzde 70’nin düzenli depolama ve katı atık tesislerinde bertaraf edileceğini bildiren Sarıkaya, sözlerini şöyle tamamladı: “Tabi bizim bu tesislerin tümünü AB fonlarından karşılamamız mümkün değil. Bakanlığımızın, İller Bankasının ve belediyelerin kendi öz kaynaklarından yararlanarak bunlar yapılacak. Ancak bunları yaparken biz Bakanlık olarak bir tek şeyi prensip edindik. O da, belediyelerin birlik oluşturmalarıdır. Birlik oluşturan ve birlik teşkil eden belediyelere Bakanlığımız çevre finansman fonundan yüzde 45’e kadar proje finansman desteği veriyor. Biz bu durumu tetikleyici bir unsur olarak görüyoruz’’. 37. Tabiat Parkımız Malatya’ da İlan Edildi Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel EROĞLU’nun halkımızın günübirlik ziyaretleri sırasında yörelerinde bulunan bitki türlerini tanıyarak doğa koruma bilincinin geliştirilmesi gayesiyle 81 ile 81 Tabiat Parkı projesinin başlatılması talimatına uygun olarak Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, ülkemizin doğal ve rekreasyonel kaynak değerlerine sahip yörelerini, 2873 Sayılı Milli Parklar Kanunu’na göre Tabiat Parkı olarak tescillemekte ve planlayarak aziz milletimizin hizmetine sunmaktadır. Bu çerçevede 37. Tabiat Parkımız Malatya İli Merkez ilçesi Ordüzü – Pınarbaşı mevkiinde Merhum Cumhur Başkanımız Turgut ÖZAL’ın adıyla Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel EROĞLU’nun Olur’ları ile ilan edildi. Turgut Özal Tabiat Parkı, 40 hektar büyüklüğünde Malatya il merkezine 5 km mesafede ve 1000 metre yüksekliktedir. Alanın merkeze yakın olması sebebiyle Malatya halkı özellikle yaz aylarında rekreasyon ihtiyacını karşılamaktadır. Sahada orman ve sulak alan ekositemi hakimdir. Orman ekosistemini otsu ve odunsu bitki türleri oluşturmakta odunsu türlerden Karaçam, sedir, badem, servi, karaağaç, dişbudak, akasya, aylantus çok yıllık otsu türlerden geven yayılış göstermektedir. Sulak alan olarak sahanın içerisinde DSİ tarafından yapılmış gölet bulunmaktadır. Yabani hayvan türlerinden tilki, tavşan, kirpi, kapbumbağa, şahin, doğan, keklik sığırcık bulunan alan Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğünce 37. Tabiat Parkı olarak Malatyalıların hizmetine sunulmuştur. Çevre ve İnsan Aralık 2009 ^ ^ ^ Müdürü Selim Arpacı ve doğa gönüllüsü İlyas Suran ile Göbek köyü yakınlarında bulunan, Antep fıstığı ağaçlarını yerinde inceledi, ölçümler yaptı. Ağaçların topraktan bir metre yükseklikten gövdelerinin çevresi ölçüldü. Ağaçlardan birinin çevresinin 4 metre 90 santimetre, DMİ Yüksek Performanslı Bilgisayar Sistemi ve Kalibrasyon Merkezi Hizmete Açıldı diğerinin çevresinin ise 4 metre 53 Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Konferans Salonu’nda düzenlenen merasimde, meteorolojik verilerin hızlı elde edilmesinde kullanılacak yüksek performanslı bilgisayar ile meteorolojik araçların kalibre edileceği kalibrasyon merkezinin açılışını gerçekleşti Bakan Eroğlu, yaptığı konuşmada Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü çalışmalarında kullanılmak üzere saniyede 3.4 trilyon işlem yapan bir bilgisayar sistemi kurulduğunu, geçmişte kullanılan makinelerle bir günde alınan sonucun artık bir saatte alınacağını böylelikle yüksek performanslı bilgisayarın meteorolojinin gerçekleştirmeyi planladığı, ‘’dünyada ilk on meteoroloji teşkilatı arasına girme’’ hedefine ulaşmasında yardımcı olacağını belirtti. Bu cihazların özellikle orman yangınlarına müdahalede kullanıldığını anlatan Bakan Eroğlu, ‘’Öyle bir noktadayız ki, ben de, Orman Genel Müdürü de yangınlara müdahale eden araçları odalarımızdan takip edebiliyoruz. Bütün orman alanlarının durumunu görebilecek teknolojiye sahibiz’’ diye konuştu. Orman yangınları ile ilgili erken uyarı sisteminin bu yıl çok verimli çalıştığını dile getiren Eroğlu, Türkiye’nin Meteorolojinin de yardımıyla Akdeniz havzasında yer alan ülkeler arasında yanan alanın azlığı açısından çok iyi durumda olduğunu kaydetti. ‘’Bunu Meteorolojinin sağladığı erken uyarı sistemine borçluyuz’’ diyen Eroğlu, kurumun çalışmalarıyla gurur duyduğunu ifade etti. Açılışı yapılacak kalibrasyon merkezine de değinen Eroğlu, ‘’Biz santimetre olduğu belirlendi. mühendisler iyi biliriz ki, ölçümde kullanacağınız aletler kalibre edilmemişse sonuçlar da yanlış olur. Cihazlar ne kadar modern olursa olsun. Bu nedenle bu kalibrasyon merkezini çok önemsiyorum’’ dedi. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürü Mehmet Çağlar, “Açılışı gerçekleştirilen yüksek performanslı süper bilgisayarın bölgemizin en yüksek kapasiteli sistemidir.”diyerek, benzer sayısal modellerin çalıştırıldığı Avrupa ölçeğinde ise büyüklük ve kapasite açısından Fransa’da kullanılan sistemden sonra ikinci sırada geldiğini vurguladı. Genel Müdür Çağlar; Bilgisayar sisteminin, hava tahminlerinin yanı sıra, küresel ısınma ve iklim değişikliği senaryoları, hava kirliliği ve çevrenin korunması, orman yangınlarının önlenmesi ve izlenmesi, sürdürülebilir kalkınma ve yenilenebilir enerji kaynakları gibi pek çok konuda yapılacak araştırma ve geliştirme çalışmaları için de oldukça önemli bilgi ve ürünler sunacağını ifade etti. Meteorolojide doğru ölçümlere ancak kalibre edilmiş cihazlarla ulaşılabileceğini vurgulayan Çağlar, ‘’Dünya çapında bir kalibrasyon merkezi kurduk. Diğer ülkelerde kullanılan cihazlar ile sağlık gıda ve tarım alanlarında kullanılan cihazlar da burada kalibre edilebilecek’’ dedi. Gaziantep’te Asırlık İki Ağaç Bulundu Gaziantep’te en az bin yaşında olduğu tahmin edilen 2 fıstık ağacı bulundu. Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD) Gaziantep Şube Başkanı İmam Deliler, Antep fıstığı Araştırma Enstitüsü Kıyı Günü ve Özel Çevre Koruma Bölgeleri Kıyı ve Deniz Alanları Kullanım İhtiyaçları Çalıştayı İnsanlık tarihi boyunca en önemli sosyal, ekonomik ve kültürel faaliyetlere sahne olan kıyılar, aynı zamanda binlerce yıldır insanların yoğun bir biçimde yerleştiği alanlar olarak dikkat çekiyor. İnsanlık tarihi açısından bu kadar önemli olan, ancak korunması ve temizliğine yeterince ilgi gösterilmeyen kıyıların önemini vurgulamak için Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP), 2007 yılında 24 Ekim tarihini Kıyı Günü olarak kabul etti. Akdeniz’e özgü bir gün olan Kıyı Günü, o tarihten beri Türkiye’nin de aralarında olduğu birçok ülkede kutlanıyor. Birleşmiş Milletler Çevre Programı teşkilatı tarafından 24 Ekim Kıyı Günü olarak ilan edilmiştir. Bu kapsamda 24-Ekim-2009 tarihinde Datça’da gerçekleşitirilen Kıyı Günü etkinlikleri ile beraber, 25Ekim-2009 tarihinde Kurumumuz tarafından organize edilen Özel Çevre Koruma Bölgeleri Kıyı ve Deniz Alanları Kullanım İhtiyaçları çalıştayı gerçekleştirlmiştir.Çalıştay Deniz Ticaret Odası Marmaris Şubesi ile ortaklaşa gerçekleştirildi. 9 Türkiye’den Haberler Ambalajla İlgili Kuruluşlar Plastik Poşete Karşı Birleşti Çevre ve Orman Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü önderliğinde bir araya gelen, plastik sanayicilerinden hipermarketlere kadar ambalaj kullanımı ile ilgili tüm kesimler çevreye zarar veren poşetlerin kullanımının azaltılması için güçlerini birleştirdi. Çalışma kapsamında plastik poşetler yerine file benzeri ambalajlara geri dönülmesi, çevreye zararı olmayan alternatiflere geçilmesi, plastik poşetin paralı hale gelmesi gibi seçenekler belirlendi. Çevre ve Orman Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü’nden edinilen bilgiye göre, Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği kapsamında oluşturulan Taşıma Amaçlı Kullanılan Alışveriş Poşetlerinin Kullanımının Azaltılması Komisyonu Ankara’da bir araya geldi. Çevre Yönetimi Genel Müdürü Prof. Dr. Lütfi Akça başkanlığında yapılan toplantıda komisyonun çalışmaları hakkında bilgi verildi. Kampanya düzenlenecek Alışveriş poşeti kullanımının, çevresel etkilerinin azaltılmasını amaçlayan Komisyon, 30 Kasım’a kadar 10 çalışmalarını tamamlayarak, plastik poşet kullanımının azaltılması için yol haritasını ortaya koyacak. Ardından bir yandan poşet kullanımının azaltılması için gerekli düzenlemeler yapılırken, bir yandan ülke genelinde yeni uygulamanın yerleştirilmesi için kampanya düzenlenecek. 20-25 bin ton plastik alışveriş poşeti kullanımı olduğunu belirleyen Komisyon, dünya uygulamalarını da araştırarak çeşitli seçenekler üzerinde çalışmaya başladı. Fileye dönüş mümkün Komisyon’un raporu ile netleşecek seçenekler içinde çevreye zararı en aza indirilmiş, geri kazanımı mümkün olan alternatif ambalajlara geçilmesi, alışveriş poşetlerinin satışının zorunlu hale getirilmesi, çok üzerinde durulmamakla birlikte poşetlerin kullanımının yasaklanması, eskiden kullanılan file örneğinde olduğu gibi tüketicinin alışverişe giderken yanında bulunacak sürekli bir ambalaj kullanması gibi örnekler bulunuyor. Mevcut plastik poşetlerden, çevreye ve insan sağlığına zararı olmayan ambalajlara geçiş için yaşanacak dönüşümde teşvik gerekeceğini gündeme getiren sektör temsilcileri, çalışma sonucunda vergi başta olmak üzere bazı avantajlar sağlanmasını da isteyecek. Karacabey Ovakorusu Ayı Barınağı Osmanlı İmpatorluğundan günümüze kadar gelen “Ayı Oynatıcılığı”nın Türkiye’nin imajını kötü etkilemesinden ve tutsak ayıların çektikleri acılara bir son verilmesi amacıyla Merkezi Londra’da bulunan Dünya Hayvanları Koruma Örgütü (WSPA), Şubat 1992 de “ Ayılara Özgürlük” sloganı ile bir kampanya başlattı. WSPA-Libearty Türkiye’de,Mülga T.C Orman Bakanlığı, Turizm Bakanlığı, Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi ve Türkiye Hayvanları Koruma Derneği ile işbirliği içinde ayı oynatılmasını ve ayıların doğal ortamlarından uzaklaştırılmasını önlemek üzere çalışmalara başladı. İlk olarak da İstanbul Sarıyer’de bir gece de 14 ayıya el konulmasıyla bu proje başlamış oldu. Ele geçirilen ayılar tüm sağlık problemleri giderildikten sonra rehabilitasyon uygulamalarına başlanmıştır. Bu uygulamanın amacı insanlar tarafından çeşitli işkenceler sonucunda evcilleştirilmiş olan ayıları tekrar vahşileştirme ve diğer ayılarla bir arada yaşamaya alıştırma adaptasyonudur. Proje 1995 yılında bitirilerek Bursa İl Müdürlüğümüze bağlı Karacabey Ovakorusu Ayı Barınağına taşınmıştır. Hayvanların Bakım ve beslenmelerine sponsor olan Alman Hayvanları Koruma Derneği olan Pro-Animale ilgilenmektedir. Projenin ^ ^ ^ Çevre ve İnsan Aralık 2009 koordinasyonunu Pro-Animale ile Bursa İl Çevre ve Orman Müdürlüğü birlikte devam etmektedirler. Bugün Ovakorusu Ayı Barınağında Türkiye’nin çeşitli yerlerinden toplanan 62 adet ayı, etrafı elektroşok tesisatı bulunan yaklaşık 10 Ha. ormanlık arazide doğal şartlarda yaşamakta olup, ülkemizdeki bu uygulama hayvan korumacılar tarafından dünyadaki en başarılı uygulama olarak örnek gösterilmektedir. Hatay’da Toplam 134 Kelebek Türü Var İklim özellikleri ve bitki örtüsünün çeşitliliği nedeniyle çok sayıda canlı türüne ev sahipliği yapan Hatay’da, son 5 yıl içinde 8 yeni kelebek türünün gözlemlendiği bildirildi. Antakya Kelebek Gözlem Topluluğu Üyesi Ali Atahan, yeni gözlemlenen ve kayıt altına alınanlarla birlikte Hatay’da 134 kelebek türüne rastlandığını söyledi. Türkiye genelinde yaklaşık 360 kelebek türünün bulunduğunu, bunların büyük çoğunluğunun Hatay’da yer almasının ise yöre için büyük bir avantaj olduğunu belirten Atahan, şöyle devam etti: “Toros Dağları sisteminin en güneyindeki bölümü olan Amanos Dağları’nda sürekli gözlemlerde bulunuyoruz. Yaklaşık 2 bin metre yüksekliğinde olan ve 251’i Türkiye’ye endemik olmak üzere bin 580 farklı bitki çeşidini barındıran önemli bir yer olan bu dağlar, pek çok canlı türlerine ev sahipliği yapıyor. Kelebek Gözlem Topluluğu üyelerimiz, kent genelinde ve Amanos Dağı’nda incelemelerde bulunuyor. Geçtiğimiz ay yapılan gözlemlerde bu bölgede, Niğde ve Zonguldak Karaelmas Üniversitelerinden iki öğretim üyesi, Trakya’dan Doğu Karadeniz Bölgesine kadar dağılım gösteren ve bu bölgede bugüne kadar gözlemlenemeyen Funda Zıpzıp Perisi (Coenonympha Arcania) ile Batı Anadolu ile Akdeniz Bölgesinde dağılım gösteren Lidya Yalancı Cadısı (Pseudochazara Lydia) türü kelebekleri gözlemledi. Görülen bu iki kelebek türüyle birlikte Hatay’da son 5 yılda 8 yeni kelebek türünü gözlemlenmiş oldu.” Kentte iklim özellikleri ve bitki çeşitliliği nedeniyle her geçen gün farklı canlı türlerinin bölgeye geldiğini ifade eden Atahan, geçen ay gözlemlenen iki kelebek türünün yanı sıra son 5 yılda bölgede, Sultan (Danaus chrysippus), Çift Kuyruklu Paşa (Charaxes jasius), Balkan Kaplanı (Tarucus balkanicus), Akdeniz Zıpzıpı (Muschampia Proto), Nostrodamus (Gegenes Nostrodamus) ve Acem Zıpzıpı (Spialia Phlomidis) gibi toplam 8 farklı kelebek türünü gözlemlediklerini açıkladı. (aa) Toroslara 100 Milyar Sedir Tohumu Ekilecek Mersin’in Erdemli İlçesi’ne bağlı Toros Köyü sedir ekim sahasında düzenlenen ‘Toros Kozalak Toplama Şöleni’ne Erdemli Kaymakamı İbrahim Özefe, Orman Genel Müdürü Osman Kahveci, Mersin Orman Bölge Müdürü Mustafa Gözükara, Orman işletme müdürleri, muhtarlar ve köylüler katıldı. Şölende konuşan Kahveci, sedir ağaçlarının önemini anlattı. Osman Kahveci, “Bu sene de 11 milyar sedir tohumunu toprakla buluşturacağız. Bu faaliyetlerimizi daha da arttıracağız. Sedir ağacından yapılan kerestelerin bir küpü 600 lira. Sedir ağaçları sadece muhteşem görüntüsü ile değil aynı zamanda ekonomik yönden de çok aranan bir türdür. İnşallah diktiğimiz fidanlar ormana dönüşür ve buralar muhteşem cennet alanları olur” dedi. Türkiye’de 2009’da 1500 orman yangını çıktığını hatırlatan Kahveci, “Bu yangınlar sonucunda 4 bin 500 hektar ormanlık alanımız zarar gördü. Geçtiğimiz yıllara oranla en az yangının ve en az hasarın oluştuğu bu yıl ki yangınların kontrol altına alınmasında personellerimizin ve ekiplerimizin erken müdahaleleri büyük rol oynadı. Biz ormanlarımıza büyük değer veriyoruz. Orman yangınları ile mücadelede çok büyük yol kat ettik. Gerektiği ve istendiği zaman komşu ülkelerimize de yardıma gidebiliriz” diye konuştu. Orman Bölge Müdürü Mustafa Gözükara ise, dünyada en fazla Türkiye’de olan sedirin Kahramanmaraş’tan Muğla’ya kadar yüksek Toros Dağları’nda yer aldığını belirtti. Konuşmaların ardından Genel Müdür Osman Kahveci diğer yetkililerle sedir ağacına çıkarak kozalak topladı. (dha) 11 Çevre ve Orman Bakanlığı 2010 Yılı Bütçesi TBMM Genel Kurulu’nda Kabul Edildi “Ülkemizi; berrak akarsuları, temiz toprağı ve havası, masmavi deniz ve gölleri, zengin bitki ve hayvan türlerine sahip ormanları ve tabii güzellikleri ile sağlıklı bir çevrede yaşıyor olmanın huzurunu duyan, yüzü gülen mutlu insanların yaşadığı diyara dönüştürmek için şevk ve heyecanla çalışıyoruz.” Ç evre ve Orman Bakanlığı’nın 2010 Yılı Bütçesi, TBMM Genel Kurulu’nda görüşüldü. Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu, Genel Kurul’da Bakanlığının 2010 Yılı Bütçesini sundu. Bakan Eroğlu Yaptığı konuşmada: “Ülkemizi; berrak akarsuları, temiz toprağı ve havası, masmavi deniz ve gölleri, zengin bitki ve hayvan türlerine sahip ormanları ve tabii güzellikleri ile sağlıklı bir çevrede yaşıyor olmanın huzurunu duyan, yüzü gülen mutlu insanların yaşadığı diyara dönüştürmek için şevk ve heyecanla çalışıyoruz.”dedi. Bakanlık olarak misyonlarının, sürdürülebilir kalkınma ilkesi çerçevesinde “çevre, ormancılık ve su” konularında çevrenin ve insan sağlığının korunarak hayat standartlarının bütün canlılar bakımından artırılması maksadıyla çevrenin ve ormanların bütün unsurlarının korunması, geliştirilmesi ve milletler arası kıstaslara uygun bir yönetim anlayışını hakim kılmak olduğununu belirten Bakan Eroğlu:”Bu doğrultuda, tabii kaynakların yönetiminde;var olan kaynakların korunduğu ve alanlarının artırıldığı, Gelecek nesillerin temel ihtiyaçlarının sağlandığı, Biyolojik çeşitliliğin korunduğu, Tabii kaynakların sürdürülebilir kalkınma yaklaşımı ile akılcı yönetildiği, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını gözeten bir anlayışla koruyarak kullanmayı en önemli husus olarak kabul ediyoruz. Dünyadaki çevre meselelerinin giderek artması, toplumlar üzerinde baskılar oluşturmaya başlamıştır. Özellikle küresel ısınma, iklim değişikliği ve tabii kaynakların azalması kurumlara daha fazla mesuliyet yüklemiştir. Bakanlık olarak, önümüzdeki süreçte üzerimize daha büyük yükler düşeceğinin idrakiyle görevlerimizi hassasiyetle yerine getirme gayreti içindeyiz. Prof. Dr. Veysel Eroğlu 12 Hukuk devletinin, kurallar üzerine inşa edilmiş süreçlerin işletilmesiyle hayat bulacağı idraki gereğince önce kurallar ve kıstaslar tarif edilmeli diyerek bu güne kadar yapılması gerekip de henüz tamamlanmamış bir dizi kanuni ve idari düzenlemeyi peş peşe hazırlayarak yürürlüğe girmesini sağladık ve sağlamaya devam etmekteyiz.”dedi. Çevre konuları, AB üyelik sürecindeki müzakerelerin en mühim unsurlarından biri olduğunu hatırlatan Eroğlu:” Mevzuat uyum çalışmalarımızın yanında uygulamaya dair gayretlerimiz ve saha üzerinde yürüttüğümüz görevlerimiz artarak sürdürülmektedir. Ormanların korunması, biyolojik çeşitlilik, özel korunan alanlar, erozyon ve çölleşmeyle mücadele, sulak alanlar, yaban hayatı, hava, su, toprak kirliliği ve atıkların bertaraf edilmesi konularında milletlerarası sözleşme, karar, direktif ve programlara etkin bir şekilde uyumlu olmaya azami dikkat gösterilmektedir. Ormancılık yönetimi anlayışında köklü değişimler başlatılmıştır. Orman halk ilişkilerinin iyileştirilmesine özel ehemmiyet gösterilmiştir. Halkımıza orman sevgisini aşılama yönünde tedbirler alınmıştır. Orman varlığımızın nicelik ve nitelik olarak artırıl- Çevre ve İnsan Aralık 2009 masına yönelik ağaçlandırma, erozyonla mücadele ve bozuk ormanların ıslahı çalışmaları 58. ve 59. Hükümetler döneminden önceki 10 yılın ortalamasına göre 2,5 kat arttırılmıştır. Sayın Başbakanımızın himayelerinde 2008–2012 dönemi için başlatılan ağaçlandırma seferberliği ile alakalı çalışmalarımız artan bir hız ve hacimde sürdürülmektedir. Fidan üretimi de bu faaliyetlere paralel olarak 5 kat arttırılmıştır. Özel Ağaçlandırmanın önündeki engeller kaldırılarak, bu sahadaki çalışmalar teşvik edilmiş ve böylece özel ağaçlandırma miktarı 5 kat artırılmıştır.” Dedi 73’nün atık sularını arıtmaktır’’ dedi. 81 ile hava kalitesi ölçüm istasyonu kurulduğunu, illere ait ölçümlerin 24 saat süreyle internet üzerinden izlendiğine işarete eden Eroğlu, “Hava kalitesi ölçüm ağını genişletiyoruz. Hava kirliliğiyle mücadele için 8 temiz hava merkezi kurulacaktır’’ diye konuştu. Bakan Eroğlu, çevre denetimlerinin arttırıldığını, bu yıl içinde yapılan toplam 8 bin 189 denetimde 14 milyon 543 bin 225 lira idari para cezası kesildiğini belirtti. Çevre ve Orman Bakanlığınca yürütülen faaliyetleri konu başlıkları altında daha teferruatlı olarak anlatan Bakan Eroğlu özetle şu konulara değindi. Katı atık yönteminde büyük ilerleme sağlandığını, 2003 yılında 15 olan katı atık düzenli depolama tesis sayısını 41’e çıkarttıklarını, yılsonu hedefinin 53 olduğunu kaydederek, şu an 32 milyon kişiye hizmet götürüldüğünü söyledi. Eroğlu, Katı Atık Eylem Planı ile 2012 yılına kadar tesis sayısının 130, hizmet verilmesi planlanan nüfusun ise 57,5 milyona ulaşacağını ifade etti. Eroğlu, 110 belediyede 4,5 milyon kişinin ambalaj atığının kaynağında ayrı ayrı depolandığını belirterek, ambalaj atığı toplama, ayırma ve geri dönüşüm tesis sayısının 250 olan 2009 hedefinin aşılarak 309’a alıştığını anlattı. Eroğlu, 2003 yılında 130 bin ton ambalaj atığının geri kazanılarak kayıt altına alındığını, 2009 yılında ise bu rakamın 2 milyon tona çıktığını bildirdi. Atık suları arıtılan belediye sayısının 2003 yılında 278 iken bu yıl 452’e ulaştığına işarete eden Eroğlu, “Hedefimiz 2010 yılında toplam belediye nüfusunun yüzde “Balık çiftliklerini açık denizlere taşıyoruz’’ diyen Eroğlu, çiftliklerin yüzde 88’inin uygun alanlara taşındığını; kalan yüzde 12’sinin ise kiralama veya yargılama sürecinin neticesinin beklendiğini, yükümlülüklerini yerine getirmeyenler için cezai işlemlerin uygulandığını kaydetti. Türkiye’de mavi bayraklı plaj sayısının arttığını, 2003 yılında 139 olan mavi bayraklı plajın bu yıl 286’ya çıktığını belirten Eroğlu, AB ile uyumlu bir çevresel gürültü yönetmeliği çıkarıldığını, 20092020 yıllarını kapsayan “çevresel gürültü eylem planı’’ hazırlandığını, ayrıca 11’i büyükşehir olmak üzere 67 belediyeye yetki devrinin gerçekleştirildiğine dikkati çekti. Eroğlu, AB ile yürütülen müzakerelere işaret ederek, çevre faslının bu yılsonu ya da gelecek yılın başında müzakerelere açılmasının hedeflendiğini söyledi. Bakan Eroğlu, çevre düzeni planlarının hazırlanmasına hız verildiğini, 2011 yılında Türkiye’nin yüzde 77’sinin üst ölçekli Çevre Düzeni Planı’nın tamamlanmış olacağına işaret etti. Eroğlu, 2010 yılında 14 özel çevre koruma bölgesinde 287 proje ve faaliyet gerçekleştirilmesinin hedeflendiğini ifade etti. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü’nün ülke genelinde 450’ye yakın noktada yaptığı yer ve atmosfer gözlemleriyle yüzde 90’lara varan isabet oranının yakalandığına dikkati çeken Eroğlu, kısa süreli hava tahminleri ve erken uyarı için Ankara, İstanbul, Zonguldak ve Balıkesir’de kurulu bulunan 4 meteoroloji radarına ilave olarak Antalya, İzmir, Muğla, Adana, Trabzon ve Samsun’da olmak üzere 6 radar daha kurulacağını söyledi. Günde 2 milyon insanın web sitesinden hava tahminlerini izlediğini belirten Eroğlu, “Ülke genelinde ölçümlerimizi yaygınlaştırmak için 200 otomatik meteoroloji gözlem istasyonu kurulacak’’ dedi. GAP Eylem Planı Çevre ve Orman Bakanı Eroğlu, Türkiye’de 5,3 milyon hektar alanın sulandığını, bu yılsonu itibariyle işletmeye açılan 172 HES projesinin toplam kurulu gücünün 14 bin megavat olup, elektrik üretim kapasitesinin yılda ortalama 49 milyar kilovatsaat olacağını kaydetti. Eroğlu, “Bu değer toplam hidroelektrik potansiyelinin ancak yüzde 40’ıdır’’ dedi. 13 Çevre ve Orman Bakanlığı 2010 Yılı Bütçesi TBMM Genel Kurulu’nda Kabul Edildi Halen 27 şehrin içme-kullanma ve sanayi suyu projesinin yatırım programında yer aldığını, bu projeler tamamlandığında yılda toplam 3 milyar metreküp ilave su temin edileceğini kaydeden Eroğlu, şöyle konuştu: “Böylece işletmede olanlarla birlikte temin edilen içme kullanma suyu miktarı 5,7 milyar metreküpe ulaşacak. 297 taşkın koruma tesisini vatandaşımızın hizmetine sunduk. 2009 yılı yatırım programında 10 baraj, 17 büyük sulama tesisi, 9 içme suyu tesisi, 218 küçük su işleri projesi olmak üzere toplam 254 tesis tamamlanmış olacak. DSİ tarafından 2003 yılından beri 588 tesis tamamlanarak hizmete alınmıştır.’’ Eroğlu, GAP Eylem Planı ile 2013 yılında ekonomik olarak sulanabilir alan olan toplam 1 milyon 58 bin hektar arazinin tamamının sulamaya açılmasının hedeflendiğine işaret ederek, DSİ’nin 2010 yılı ödenekleriyle 332 tesisin bitirilmesinin planlandığını söyledi. 754 yangın çıkmış, zarar gören alan miktarı 4 bin 652 hektar, yangın başına düşen ortalama yanan alan miktarı 2,6 hektar olmuştur’’ dedi. Orman Varlığımız Artıyor Orman varlığının arttığını, 1973 yılında 20,2 milyon olan varlığın 2008 yılı sonu itibariyle 21,2 milyon hektara ulaştığını, kent ormanları kurmaya devam ettiklerini belirten Bakan Eroğlu, “Akdeniz ülkeleri arasında orman yangınlarında en başarılı ülkeyiz. Son 6 yıllık periyotta yangın sayısı artmasına karşılık yanan alan miktarı azalmıştır. 1 Kasım 2009 itibariyle bin Ormanları 24 saat gözetlediklerini, yangına hassas bölgelerde yangının daha kısa sürede tespit edilmesi amacıyla 27 gözetleme kulesine 64 kamera yerleştirilerek ormanların gözetlenmesine başlandığını bildiren Eroğlu, “Ben de odamdan izleyebiliyorum. Bu sistemi başka ülkelerden de kurmak için talep alıyoruz. Bu sistem 2008 yılında ödül aldı’’ dedi. TBMM Genel Kurulu’nda, Çevre ve Orman Bakanlığının 2010 yılı bütçesi kabul edildi. Çevre ve Orman Bakanlığının yanı sıra Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün 2010 yılı bütçeleri de kabul edildi. Hava Tahmin Çalışma Grubu 14. Genel Kurul Toplantısı U luslararası bir kuruluş olarak kısa vadeli sayısal hava tahmini konusunda çalışma ve araştırma yapan, ülkemizin de 1 Ocak 2008 tarihinde katıldığı ALADIN’ın 14. Genel Kurul toplantısı, 17 ülke ve uluslararası kuruluşun katılımıyla 12-13 Kasım 2009 tarihlerinde İstanbul’da yapıldı. Genel Kurul Başkanı Dr. Henri MALCORPS’un açılış konuşmasıyla başlayan toplantıda, Genel Müdürümüz Sayın Mehmet ÇAĞ- 14 LAR, Türkiye’nin bölgesel, ekonomik ve stratejik öneminden bahsederek, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünde başta sayısal hava tahmini olmak üzere, yapılan çalışma ve yatırımlar konusunda katılımcılara bilgi verdi. İki gün süren toplantıda, ALADIN’in 2010 bütçesi, 2010’dan itibaren 4 yıllık teknik ve stratejik planı ve 2010 yılında yenilecek Mutabakat Metni konusunda görüşme ve müzakereler yapıldı. Hava Tahmin Çalışma Grubu ALADIN’in 14. Genel Kurul Toplantısı 12-13 Kasım tarihleri arasında 17 Ülkenin Genel Müdür ve temsilcilerinin katılımı ile İstanbul’da yapıldı. Çevre ve İnsan Aralık 2009 AB Katılım Müzakerelerinde Çevre Faslı Açıldı T tutulduğunu söyleyen Eroğlu, kış mevsimine rağmen hava kalitesinin standartlara uygun olduğunu belirtti. Konferans’ta Türkiye’yi Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu temsil etti. Türkiye’nin katı atıkların toplanması, su havzalarının korunması ve deniz temizliğinde de önemli adımlar atığını söyleyen Bakan Eroğlu, “Şu anda Türkiye’de 300’den fazla plaj ve marinada mavi bayrak dalgalanmaktadır” dedi. ürkiye’nin AB katılım müzakerelerinde çevre faslı, Belçika’nın başkenti Brüksel’de düzenlenen “AB Konseyi Hükümetlerarası Katılım Konferansı”yla açıldı. Çevre faslının müzakerelere açılmasının ardından düzenlenen ortak basın toplantısında konuşan Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu, Türkiye’nin çevre faslını müzakerelere açabilmek için çok önemli reformlar yaptığını belirterek, özellikle hava kirliliğiyle mücadelede çok önemli mesafe alındığını anlattı. Prof. Dr. Veysel Eroğlu: “Türkiye’nin çevre faslını müzakerelere açabilmek için çok Türkiye’de bugün 116 noktadaki önemli reformlar otomatik ölçüm istasyonlarıyla yaptık” hava kalitesinin kontrol altında Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış da, Türkiye’nin AB katılım müzakerelerinin iki taraf için “kazan-kazan” özelliği taşıdığını belirterek, “çevre faslının açılmış olmasının Brüksel için Beyaz Noel güvencesi anlamına geldiğini” söyledi. Bağış, çevre faslının açılması için Türkiye’de 26 bakanlık ve devlet kurumunun hazırlık çalışmasına katkıda bulunduğunu anlatarak, “Bence dünya liderleri Kopenhag’da (BM iklim konferansında) ortak bir anlayış sağlayamazken, Türkiye’nin kendi 26 kurumu yanında 27 AB üyesini çevre faslının açılması için ikna edebilmesi bir mucizedir” dedi. Türkiye’nin kamu alımları, rekabet politikası, gıda güvenliği ve veterinerlik, sosyal politika ve istihdam, enerji ile eğitim ve kültür başta olmak üzere diğer fasılların açılması için hazırlıklarını yoğunlaştırdığını belirten Bağış, AB’nin de bu fasılların açılması için üzerine düşeni yapmasını istedi. Bağış, Türkiye’nin gerekli hazırlıkları yapabilmesi için, “açılış kriterleri konusunda AB üyelerinin henüz uzlaşma sağlamadığı 10 faslın bir an önce sonuçlandırılmasını da talep etti. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ise; Türkiye ve AB üyelerinin büyük çoğunluğunun, iki taraf arasındaki ilişkilerin stratejik öneminin farkında olduğunu vurguladı. Birkaç üye dışında AB’nin ezici çoğunluğunun, Türkiye’nin, AB’nin küresel gücü ve etkinliğine ve küresel barışa yapacağı katkının da farkında olduğunu kaydeden Davutoğlu, “AB, bugün ya da yarın stratejik karar aşamasına gelecek, ya Türkiye’nin tüm artılarını görerek tek yanlı deklarasyonlarla ve yaklaşımlarla bu sürecin kötüye kullanılmasına izin vermeyecek ya da bizim de istemediğimiz şekilde tüm bu stratejik artıları gereksiz siyasi endişelere ya da bir üye ülkenin taleplerine kurban edecek” dedi. 15 Çevre ve Orman Bakanlığı Dış İlişkiler ve AB Dairesi Başkanlığı Çevre Faslı • Çevre Faslı Müzakere Sürecine ilişkin; Çevre Faslı Tanıtıcı Tarama Toplantısı 03-11 Nisan 2006,Çevre Faslı Ayrıntılı Tarama Toplantısı 29 Mayıs-03 Haziran 2006 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. • Avrupa Komisyonu’nca hazırlanan ve Avrupa Konseyi’nin görüş ve onayına sunulan “Çevre Faslı Tarama Sonu Raporu Taslağı” 02 Temmuz 2007 tarihinde Dışişleri Bakanlığı’ndan alınmıştır. • Taslak raporun son bölümünde yer verilen (iki) 2 adet Açılış Kriteri Avrupa Birliği’ne Üye Ülkelerin görüşüne sunulmuş ve Portekiz Dönem Başkanlığı’nın 03 Ekim 2007 tarihli mektubu ile Açılış Kriterlerinin onaylandığı Ülkemize bildirilmiştir. • Çevre Faslı Açılış Kriterleri: Ulusal, bölgesel ve yerel seviyede gerekli idari kapasitenin oluşturulması ve gereken finansal kaynaklar için planlar da dahil olmak üzere, bu fasıldaki müktesebatın iyi koordine edilmiş şekilde kademeli olarak uyumlaştırılmasına, uygulanmasına ve uygulamanın etkili hale getirilmesine yönelik, aşamaların ve zaman çizelgelerinin de gösterildiği, kapsamlı bir strateji sunulması, Türkiye’nin, AT-Türkiye Ortaklık Konseyi’nin kararlarına uygun olarak, ilgili çevre müktesebatının uygulanmasına 16 dair yükümlülüklerini yerine getirmesi, olarak belirlenmiştir. 1. Açılış Kriteri Kapsamında Yapılan Çalışma: Yaklaşık 400 sayfalık hacimli ve 69 Avrupa Birliği Çevre Mevzuatı için kurumsal yapı, uyum ve uygulama ve mali analiz konularına ilişkin detay içeren ve Ulusal Mevzuatın ne şekilde Avrupa Birliği Çevre Mevzuatına uyumlu hale getirileceğini, uygulanacağını ve uygulama için nasıl bir kurumsal yapılanma oluşturulacağını belirleyen “Strateji Belgesi” hazırlanmış olup, hazırlanan “Strateji Belgesi” 2009 Yılı Eylül Ayı sonunda Avrupa Komisyonu’na iletilmiştir. 2. Açılış Kriteri Kapsamında Yapılan Çalışma: İkinci Açılış Kriteri’nin karşılanması için AT-Türkiye Ortaklık Konseyi’nin kararlarına uygun olarak, Gümrük Birliği kapsamında kalan (beş) 5 adet Avrupa Birliği Çevre Mevzuatından: • 67/548/EEC sayılı Tehlikeli Kimyasallar Direktifi, • 86/609/EEC sayılı Deney Hayvanları Direktifi, • 94/62/EC sayılı Ambalaj ve Ambalaj Atıkları Direktifi, • 98/70/EC sayılı Petrol ve Motorin Kalitesine İlişkin Direktif, Çevre ve İnsan Aralık 2009 • 99/32/EEC sayılı Bazı Sıvı Yakıtların Kükürt İçeriğine İlişkin Direktif için “Uygulama Notları” hazırlanmış ve Avrupa Komisyonu’nun görüş ve değerlendirmesine sunulmuştur. Avrupa Komisyonu tarafından ise “Strateji Belgesi” ve “Uygulama Notları” temel alınarak “Açılış Kriterleri Değerlendirme Raporu” hazırlanmış ve hazırlanan Rapor Avrupa Konseyi’ne iletilmiştir. Avrupa Konseyi’nde yer alan Üye Ülkeler tarafından “Açılış Kriterleri Değerlendirme Raporu” onaylanmıştır. İsveç Dönem Başkanlığı tarafından gönderilen davet mektubu ile Ülkemizden “Müzakere Pozisyon Belgesi” talep edilmiş ve 13 Kasım 2009 tarihinde “Nihai Müzakere Pozisyon Belgesi” İsveç Dönem Başkanlığı’na gönderilmiştir. İsveç Dönem Başkanlığı’nda, 21 Aralık 2009 Pazartesi günü, Belçika’nın Brüksel kentinde gerçekleştirilen ve Bakanımız Sayın Prof. Dr. Veysel EROĞLU’nun da katılım sağladığı “Hükümetlerarası Katılım Konferansı”nda ise Çevre Faslının resmen müzakerelere açıldığı ilan edilmiştir. Türkiye ile Avrupa Birliği arasında Çevre Faslının müzakerelere açılması ile 33 fasıl içinde 12. Fasıl müzakerelere açılmış bulunmaktadır. Çevre Faslının müzakerelere açılmasının ardından atılacak adımlar, 1. Açılış Kriterinin yerine getirilmesi için, Bakanlığımızın genel koordinasyonunda ve ilgili tüm kurum ve kuruluşların katkıları ile hazırlanan Strateji Belgesi ile uyumlu olacaktır. Strateji Belgesi, Çevre Faslındaki müktesebatın kademeli olarak uyumlaştırılmasına ve uygulanmasına yönelik aşamaları ve zaman çizelgelerini içermektedir. Strateji Belgesi ayrıca; ulusal, bölgesel ve yerel seviyede gerekli idari ka- pasitenin oluşturulması ve gereken finansal kaynaklar için planları da kapsamaktadır. Stratejinin uygulanması sürecinde de ilgili tüm kurum kuruluşlar ve paydaşlar ile işbirliği ve yoğun çalışma devam edecektir. Bakanlığımız içinde de sistemli bir şekilde, gerek her bir sektör bazında gerekse de faslın bütününe ilişkin sürecin işleyişi düzenli olarak takip edilecektir. maliyetler) bulunulmasını gerektirecektir. Daha temiz ve yüksek standartlara sahip bir çevreye ulaşmak zaman alacaktır. Yatırımların maliyetinin yüksek olması nedeni ile de yatırımlar zamana yayılacak ve özellikle altyapının tamamlanması için belli alanlarda üyelikten sonraki dönem için geçiş süreleri talebi olacaktır. Çevre Faslının açılması ile: Ayrıca, halen devam etmekte ve/ veya yeni önerilecek projeler ile geri kalan Çevre Müktesebatının uyumlaştırılmasına ve etkin bir şekilde uygulanmasına yönelik çalışmalar sürdürülecektir. • Kamu sağlığını ve çevreyi korumak maksadıyla, deniz, göl ve nehirlerimize daha yüksek kalite standartları getirilecektir. Çevre Faslının müzakerelere açılması ve bu kapsamda Topluluk Müktesebatına uyum sağlanması halkımızın yaşam kalitesinin artırılması yönünde önemli adımlar atılmasını sağlayacaktır. • Atık suları arıtan belediye sayısı artacaktır. Topluluğun Çevre Mevzuatı: • yatay mevzuat (ÇED, çevresel bilgiye erişim, iklim değişikliği), • hava kalitesi, • su kalitesi, • atık yönetimi, • doğa koruma, • kimyasallar yönetimi • endüstriyel kirlilik kontrolü ve risk yönetimi, • gürültü yönetimi, başlıklarından oluşmaktadır. Türkiye; “27 No’lu Çevre” müzakere başlığı altındaki Topluluk Müktesebatının üstlenilmesi sürecinde, Avrupa Birliği Çevre Mevzuatının tümünü uyumlaştırmak ve uygulamak ile yükümlüdür. Müzakere edilecek tek husus ise, uygulama takvimi ve geçiş süreleridir. Topluluk Müktesebatına uyum, birçok sektör için önemli yatırımlarda (teknolojik, altyapı yatırımları, işletme maliyetleri ve kurumsal yapılanmada yönetimsel değişikliklerden doğan • Deniz ve kıyılarda yapılan çalışmalar turizmin gelişmesini sağlayacaktır. • Atıkların düzenli depolanması ile geri dönüşüme ağırlık verilerek ülke ekonomisine katkı sağlanacaktır. • İnsan sağlığı ve çevre açısında risk oluşturan düzensiz depolama sahaları kapatılacak veya rehabilite edilecektir. • Halen 81 ilde kurulu bulunan 116 adet hava kalitesi ölçüm istasyonuna ilaveler yapılacaktır. Ayrıca değişik bölgelerde kurulacak temiz hava merkezleri ile hava kalitesi ölçüm ağı genişletilecektir. • Biyolojik çeşitlilik korunacak ve eko-turizm yaygınlaşacaktır. • Toplam kalite standartları ve enerji verimliliği uygulamaları ile sanayide üretim verimliliği artacak, ihracat daha da gelişecektir. • Proje paketi hazırlama, hizmet ve mal alımı ve inşaat ihalelerinin sayısı artacak, bu durum özel sektör için istihdam ve ticaret ortamı sağlayacaktır. • Özel sektörün doğrudan yararlanabileceği ve araştırma ve geliştirme faaliyetlerini hızlandıracak yenilikçi çevre fonlarının kullanımı artacaktır. 17 Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 15. Taraflar Konferansı 07–18 Aralık 2009 tarihleri arasında Danimarka’nın Kopenhag kentinde düzenlenen BM İklim Zirvesine, 8000’i ülke temsilcisi, 20000 Sivil Toplum Kuruluşu temsilcisi, 2000’i ise gözlemci olmak üzere yaklaşık 30.000 kişi katılım sağlamıştır. İ klim değişikliğine neden olan sera gazı emisyonlarını azaltmak ve küresel iklim sistemini korumayı amaçlayan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesini (BMİDÇS) hukuki olarak daha bağlayıcı hale getirmek amacıyla oluşturulan Kyoto Protokolü’nün ilk yükümlülük dönemi 2012 yılında sona ermektedir. Bu itibarla; uluslararası toplum, 2012 sonrası uluslar arası iklim rejimine yönelik çalışmalara hız vermiştir. Bunun ilk adımı 2007 yılında BMİDÇS 13. Taraflar Konferansının düzenlendiği Bali adasında atılmıştır. Bu konferans sonucunda tüm taraflarca benimsenen ve 2012 sonrası iklim rejimin kapsamı, yöntemi ve takvimini içeren Bali Eylem Planı ile yola devam edilmesine karar verilmiştir. Bali Eylem Planı ile 2012 sonrası iklim rejimine yönelik çalışmalar başlamış ve Kopenhag’da düzenlenecek BMİDÇS 15. Taraflar Konferansında nihai hale gelmesi hedeflenmiştir. Bali’den Kopenhag’ a kadar iklim değişikliği müzakereleri, Sözleşme ve Protokol altında oluşturulan geçici çalışma grupları ile yürütülmüştür. Kopenhag’daki müzakerelerde, alt çalışma gruplarına ait müzakere metinlerine son şekli verilerek, karar devlet ve hükümet başkanlarının katıldığı liderler zirvesine bırakılmıştır. 07–18 Aralık 2009 tarihleri arasında Danimarka’nın Kopenhag kentinde düzenlenen BM İklim Zirvesine, yaklaşık 30.000 (yaklaşık 8000’i ülke temsilcisi, 20000 Sivil Toplum Kuruluşu temsilcisi ve 2000 göz- lemci) kişi katılım sağlamıştır. Ülkemiz de Çevre ve Orman Bakanı Prof.Dr.Veysel EROĞLU başkanlığında, ilgili kamu kurumları, üniversiteler, iş dünyası, yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşlarından oluşan 115 kişilik bir heyet ile katılım sağlamıştır. Ayrıca, TBMM Çevre Komisyonu başkanı ve dört milletvekilimiz de toplantıya katılmışlardır. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, üst düzeyin katıldığı toplantıda konuşma yapmıştır. Diğer taraftan, açılışını Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşarı Sayın Prof. Dr. Hasan Z. SARIKAYA’nın yaptığı, “Türkiye’nin İklim Stratejisi” başlıklı yan etkinlik yapmıştır. Çevre ve Orman Bakanlığı ve ilgili kurum temsilcilerimizin aktif katılım sağladığı toplantılarda, 2001 yılında Marakeş’te yapılan 7. Taraflar Konferansında alınan 26/CP.7 kararı ile ülkemizin diğer EK-1 ülkelerinden farklı olarak, gelişmekte olan bir ülke olduğu, Ülkemizin “gelişmekte olan” ülkeler içine dahil edilerek bu ülkelerin talep ettiği kapasite geliştirme, adaptasyon, teknoloji transferi, ormansızlaşma ve orman alanlarının bozulması (REED) neticesinde artan emisyonların azaltılması alanlarındaki mali yardımlardan faydalanmak istediği, Kyoto Protokolü sonrası iklim rejiminin en önemli konusu olan finansman konusunda ise BMİDÇS gereği finansman yükümlülüğünün EK-II ülkelerinde olduğu vurgulanarak, ülkemizin hızla sanayileşmekte olan bir ülke olduğu ve finansman yükümlüğünün Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL : “Tüm ülkeler kendi imkanları ölçüsünde, paylarına düşen görevleri yerine getirmek üzere sorumluluk üstlenmelidirler.” C umhurbaşkanı Abdullah GÜL, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 15. Taraflar Konferansı’nda yaptığı konuşmada; “Küresel sorunlar küresel çözümler gerektirmektedir. Bu işbirliği yaklaşımı çerçevesinde, geçtiğimiz iki yıl boyunca önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. dedi” Bali’de, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin tam, etkili ve sürdürülebilir bir biçimde uygulanmasını sağlayacak, 18 uzun vadeli bir işbirliği çerçevesini oluşturmak üzere, bir eylem planı benimsendiğini ve artık eyleme geçme zamanı geldiğini belirten Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL; “Türkiye, Kopenhag Konferansı’nda kapsamlı bir belge oluşturulması gerektiği görüşündedir. Kopenhag’taki asıl amacımız Sözleşme’nin ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ilkesi temelinde, adil, hakça ve etkin bir anlaşmaya varılması olmalıdır. Tüm ülkeler kendi imkanları ölçüsünde, paylarına düşen görevleri yerine getirmek üzere sorumluluk üst- Çevre ve İnsan Aralık 2009 (uyum, kapasite geliştirme ve teknoloji transferi ve tarımsal faaliyetler konularının finansmanı) olmadığı, 2012 sonrası sera gazı azaltım yükümlülüğü ile ilgili olarak 26/CP.7 kararı hatırlatılmış ve yeni dönemde de (2012 sonrası) sera gazı azaltım veya sınırlama yükümlüğü alamayacağı, önemle vurgulanmıştır. Bu bildirimlerin yapıldığı toplantıların sonunda oluşturulan temel metinlerde; Türkiye, Kyoto Protokolünün EK-B listesinde yer almamış ve 26/CP.7 kararı kayda geçirilmiştir. 2010 yılında yapılacak müzakerelerde alt çalışma gruplarında oluşturulan bu metinler dikkate alınacaktır. Kopenhag’da düzenlen BM iklim zirvesinin son üç gününe katılan 100’ü aşkın devlet ve hükümet başkanları bir araya gelerek bu zirvede iklim değişikliği ile mücadelede 2012 sonrası politikaların yol haritasını belirlemek üzere hazırladıkları “Kopenhag Mutabakatı” metnini genel kurula getirmişlerdir. Yasal bağlayıcı bulunmayan ve daha çok “uzlaşı” ve “yol haritası” niteliği taşıyan “KOPENHAG MUTABAKAT” metninde özetle;. •Hükümetler Arası İklim Değişikliği Panelinin (IPCC) 4. Değerlendirme Raporuna atıf yapılarak atmosferdeki sera gazı emisyonlarını durdurmak üzere küresel sıcaklığın 2 0C nin altında tutulmasını, •Bilim ve eşitlik temelinde önlemler alınmasına ve bu amaçla gelişmekte olan ülkelerin sosyal ve ekonomik kalkınması ve yoksullukla mücadelesi birincil ve öncelikli olmak üzere sürdürülebilir kalkınma için düşük emisyonlu kalkınma stratejinin zaruri olmasını, •İklim Değişikliğinin olumsuz etkilerine uyum sağlanmasının tüm ülkelerin ihtiyacı olduğuna vurgu yapılarak, özellikle az gelişmiş ülkeler, küçük ada devletleri ve Afrika’nın iklim değişikliğinden etkilenebilirliğinin azaltılması için bu ülkelerde yapılacak uyuma yönelik eylemlerin desteklenmesine ve gelişmiş ülkelerin yeterli, öngörülebilir ve sürdürülebilir biçimde bu ülkelere finansman, teknoloji ve kapasite geliştirme imkanı sağlamasını, •Bu karar kağıdına ilaveli 1. Tabloya göre Sözleşmenin EK-1 ülkelerinin 2020 yılına kadarki sera gazı azaltım hedeflerini 31 Ocak 2010 tarihine kadar sekretaryaya göndermelerine; Kyoto Protokolüne taraf olan EK-1 ülkelerinin, bu Protokol ile başlatılan azatım hedeflerinin daha da ilerisindeki (ötesindeki ) emisyon azaltım hedeflerini bildirmelerine; gelişmiş ülkelerin sera gazı azaltım hedeflerinin ve sağladıkları finansmanın ölçülebilir, raporlanabilir ve sağlanabilir olmasını, •Sözleşmenin Ek-1 inde yer almayan ülkelerin ise azaltım hedeflerini bu karar kağıdına ilaveli 2. Tabloya göre 31 Ocak 2010 tarihine kadar sekretaryaya bildirmelerine, az gelişmiş ülkeler ve küçük ada devletlerinin gönüllü azatlımlar yapmalarını, •Gelişmekte olan ülkelerin yapmayı tasarladığı azaltım eylemlerini ulusal bildirimlerle emisyon envanterlerini ise ulusal envanter raporları ile her iki yılda bir Sekretarya ya göndermelerine, gelişmekte olan ülkelerin Ulusal Uygun Azaltım Eylemleri (NAMAs) için uluslar arası finansman desteği sağlanmasını, lenmelidirler. Ülkem, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin raporunda da belirtildiği üzere, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı en savunmasız bölgelerden biri olarak tanımlanan, Doğu Akdeniz Havzasında bulunmaktadır. Bu durum, ekonomimize ilave mali yük getirecek şekilde, kapsamlı uyum eylemleri almamız gerektiği gerçeğini beraberinde getirmektedir.”dedi •Gelişmekte olan ülkelerdeki ormanlaştırma faaliyetlerinin gelişmiş ülkeler tarafından desteklenmesine ve az emisyonlu gelişmekte olan ülkelere teşvik sağlanmasını, •Gelişmiş ülkelerin öncelikle Küçük Ada Devletleri, Afrika ve Az gelişmiş ülkelere uyum ve azaltım amacıyla 2010–2012 periyodunda 30 milyar dolar, 2012–2020 arsında yıllık 100 milyar dolarlık fonu harekete geçirmesini, •Gelişmekte olan ülkeleri uyum, “REDD plus”, uyum, kapasite geliştirme ve teknoloji transferi konularında desteklemek üzere yeni Kopenhag Yeşil Çevre Fonu’nun oluşturulmasına, bu fonun yönetiminde gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerin hükümetlerinin eşit olarak temsil edilmesini, •Bu uzlaşının ifasının değerlendirme sürecinin 2015 yılına kadar sürdürülmesi, hususlarını içermektedir. Bu “KOPENHAG MUTABAKAT” metninin önümüzdeki dönemde bağlayıcı bir anlaşmaya dönüşmesi beklenmektedir. Bu bağlamda, ülkemizin; özel durumunu teyit eden 26/CP.7 kararı çerçevesinde müzakerelerini sürdürmesi, envanter ve projeksiyon çalışmalarını güncelleştirmesi ve eylem planı çalışmalarını tamamlaması, uyum, kapasite geliştirme ve teknoloji transferi fonlarından faydalanılması yönünde girişimlerini sürdürmesi, düşük karbonlu ekonomiye geçiş sürecine yönelik çalışmalarını başlatması önem arz etmektedir. Ayrıca, kapsamlı ağaçlandırma faaliyetleri ve orman kayıplarının kontrol altına alınması yoluyla, yutak alanlarımızın arttırılmasına çalışmakta olduklarını ve 2008-2013 yılları arasındaki dönemde, 2.3 milyon hektarlık alanın ağaçlandırılması yolundaki iddialı hedeflerinin hayata geçirilmekte olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı GÜL; “Bu çabalarımızı ivme kazandırarak arttırmak amacın- Öte yandan, iklim değişikliğiyle mücadele yolunda birçok önemli adımlar atıldığını söyleyen Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL; “Örneğin, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını ve enerji verimliliğini teşvik ediyoruz. Bu alanlarda gerekli yasaları çıkarttık. Ülke genelinde kentlerde doğal gaz ile ısınmaya ve düşük karbonlu ulaştırma sistemlerine geçiyoruz. Gerçekleştirmek istediğimiz bir diğer hedefimiz, Türkiye’nin hidro, rüzgar ve jeotermal enerji potansiyelinin tam olarak kullanılmasıdır.”dedi. dayız. Bununla birlikte, mevcut ulusal ekonomik ve mali kısıtlar nedeniyle, başta enerji, konut ve ulaştırma alanları olmak üzere, temel altyapımızı henüz tamamlamış değiliz. Tabiatıyla, bu hedef gelişmiş ülkelerin mali ve teknolojik desteği ile gerçekleştirilebilecektir. Sonuç olarak, Türkiye, adil, hakça, kapsayıcı, şeffaf ve gerçekleştirilebilir bir 2012 sonrası iklim değişikliği rejiminde yer almak isteğindedir.”dedi 19 Fulya Somunkıranoğlu, Çevre ve Orman Bakanlığı, Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü Türkiye Çözüme Ortak Oluyor Ulusal İklim Değişikliği Stratejisi ürkiye; iklim değişikliğinin çok ciddi çevresel ve sosyo-ekonomik sonuçlara yol açabilecek, hatta ülkelerin güvenliğini tehdit edebilecek boyutta, çok yönlü ve karmaşık bir sorun olduğu ve bunların sebep olacağı etkilerin gelecek nesillerin yaşamını tehdit eden en önemli sınamalardan biri haline geldiği bilinciyle, iklim değişikliğine neden olan sera gazı emisyonlarının azaltılması ve iklim değişikliği ile mücadele kapsamında uluslararası işbirliğinin öneminin farkındadır. T Bu çerçevede Türkiye, iklim değişikliğinin etkilerinin azaltılmasına yönelik küresel çabalara kendi özel koşulları (Ek-1 ülkeleri dahilinde) ve imkânları çerçevesinde katkıda bulunmak amacıyla “Ulusal İklim Değişikliği Stratejisi”ni hazırlamıştır. Türkiye’de iklim değişikliği ile mücadele yönünde yapılacaklara rehberlik edecek bu belge ile Türkiye, ‘Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin (BMİDÇS) temel ilkelerinden biri olan “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar çerçevesinde küresel iklim değişikliği ile mücadele çabalarına imkânları ölçüsünde katkıda bulunmayı bir amaç olarak belirlemekte; ulusal azaltım, uyum, finansman ve teknoloji politikalarını ortaya koymaktadır. Temel Göstergeler Türkiye; •2005 yılında yüzde 1,7 ile gerçekleşen nüfus artış hızı ile OECD içerisinde en yüksek yıllık nüfus artış hızına sahip bir ülkedir. •İnsani Kalkınma Endeksi’nde, 2006 verilerine göre, 177 ülke içinde 92. sıradadır. •Kişi başı Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla (GSYİH) bazında, Kyoto Protokolü kapsamında sayısal sera gazı azaltım hedefleri bulunan Ek–1 ülkelerinin tamamı ve ekonomileri hızla gelişmekte olan Ek–1 dışı ülkelerin birçoğu ile mukayese edildiğinde, görece olarak daha düşük bir refah düzeyine sahiptir. 20 •Sanayileşme seviyesi olarak, henüz diğer OECD ve BMİDÇS EK-I ülkeleri ile karşılaştırılabilir seviyede değildir. •2008 yılı enerji göstergelerine bakıldığında, kişi başı birincil enerji tüketimi dünya ortalaması değeri 1,80 ton eşdeğer petrol ve OECD ortalaması 4,70 ton eşdeğer petroldür; bu değer Türkiye’de 1,29 ton eşdeğer petrol olarak gerçekleşmiştir. •Enerji tüketimi OECD ülkelerinde 2006 yılında ortalama 127,4 milyon ton iken Türkiye’de bu rakam 73,4 milyon tondur. •2005 yılı verilerine göre, dünyada kişi başına enerji tüketimi 1778 bin kcal/kgofoil, Avrupa’da 3773 bin kcal/kgofoil iken; Türkiye’de bu değer 1185 bin kcal/kgofoil’dir. •Türkiye, OECD ve BMİDÇS’nin Ek–1 listesi ülkeleri arasında kişi başı sera gazı emisyonu, kümülatif emisyon ve kişi başı birincil enerji tüketimi miktarında en düşük değere sahiptir. 2007 yılı kişi başı sera gazı emisyonu değeri 5,3 ton CO2 eşdeğeridir. Aynı dönemde, OECD kişi başı emisyonu 15,0 ton CO2, ve Avrupa Birliği’ne üye 27 ülkede 10,2 ton CO2 eşdeğeridir. •Türkiye’nin 1990 yılı toplam sera gazı emisyonu miktarı 170 milyon ton CO2 eşdeğeri iken, 2007 yılında bu değer 372 milyon ton CO2 eşdeğeri olarak gerçekleşmiştir. •Türkiye’de sera gazı yutak alanlarına bakıldığında, 1990 yılında 44 milyon ton CO2 eşdeğeri sera gazı emisyonu yutak alanları tarafından yutulmuş olup, 2007 yılında bu değer yaklaşık 77 milyon ton CO2 eşdeğeri olarak gerçekleşmiştir. •Türkiye, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden en çok etkilenecek bölgeler arasında yer alan Akdeniz Havzası’nda yer almaktadır (IPCC 4. Değerlendirme Raporu - 2007) ULUSAL VİZYON Türkiye’nin ‘İklim Değişikliği’ kapsamındaki ulusal vizyonu, iklim değişikliği politikalarını kalkınma politikalarıyla entegre etmiş; enerji verimliliğini yaygınlaştırmış; temiz ve yenile- Çevre ve İnsan Aralık 2009 nebilir enerji kaynaklarının kullanımını artırmış; iklim değişikliğiyle mücadeleye “özel durumları (Ek-1 ülkeleri dâhilinde)” çerçevesinde aktif katılım sağlayan ve yüksek yaşam kalitesiyle refahı tüm vatandaşlarına düşük karbon yoğunluğu ile sunabilen bir ülke olmaktır. Temel İlkeler Türkiye’nin iklim değişikliğiyle küresel mücadele kapsamında temel amacı, insanlığın ortak kaygısı olan iklim değişikliğini önlemeye yönelik yürütülen ve uluslararası taraflarla işbirliği içerisinde, tarafsız ve bilimsel bulgular ışığında ortak akılla belirlenmiş küresel çabalara, sürdürülebilir kalkınma politikalarına uygun olarak, ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar prensibi ve ülkemizin özel durumları (Ek-1 ülkeleri dâhilinde) çerçevesinde katılmaktır. STRATEJİK AMAÇLAR Türkiye’nin temel ilkeler kapsamındaki stratejik amaçları: •BMİDÇS’nin “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ilkesine uygun olarak ve özel durumları (Ek-1 ülkeleri dâhilinde) çerçevesinde; iklim değişikliğiyle mücadele ve uyum politikaları ile önlemlerini, ulusal kalkınma programlarına dâhil etmek; •Sera gazı emisyonlarının azaltılması gayesiyle geliştirilen küresel politikalar ve önlemlere kendi imkânları ölçüsünde, sürdürülebilir kalkınma ilkeleriyle uyumlaştırılmış kalkınma programını sekteye uğratmadan, sera gazı salım artış hızını sınırlayarak katkıda bulunmak; •Küresel iklim değişikliklerinin etkilerini azaltma veya uyum sağlama doğrultusunda, ulusal hazırlık seviyesi ve kapasitesini artırmak; bu çabalarda elde edeceği tecrübe ve kazanımlarını uluslararası platformlarda paylaşmak; •Azaltım, uyum, teknoloji transferi ve finansman ana başlıklarındaki küresel stratejik amaçların, tarafların sorumlulukları gözönünde bulundurulması sureti ile tasarlanması ve yürütülmesine uyum sağlamak ve uluslararası faaliyetlerde etkin olmak; •‘Dinamik’ bir anlayış içinde ‘Ulusal İklim Değişikliği Stratejik •Azaltım ve uyum faaliyetlerini yürütebilmek için ihtiyaç duyulan mali kaynaklara erişimi artırmak, •Belgesi’ ile ‘Dokuzuncu Kalkınma Programı’ doğrultusunda ‘Ulusal İklim Değişikliği Eylem Planı’nı tamamlamak; •Mevcut teknolojik ve kalkınma düzeyimiz göz önüne alınarak temiz üretim teknolojisi araştıma-geliştirme (ar-ge) ve inovasyon kapasitesini geliştirmek ve bu alanda rekabet ve üretimin artırılmasını sağlayacak ulusal ve uluslararası finansman kaynaklarını ve teşvik mekanizmalarını oluşturmak; •İklim değişikliği kurumsal yapısını gözden geçirmek; •‘Bilgi yönetimi’ ve paylaşımı anlayışının ve yönteminin sürece dâhil edilmesini sağlamak ve ulusal bir portal oluşturmak. •İklim değişikliği ile mücadele ve uyum kapsamındaki faaliyetlerin etkin koordinasyonunu teminen, yönetişim ilkesi doğrultusunda şeffaf, katılımcı ve bilimsel – analitik çalışmalara dayanan karar mekanizmaları geliştirebilecek bir eşgüdüm mekanizmasını kurmak ve sürekliliğini sağlamak; TÜRKİYE ÇÖZÜME ORTAK OLUYOR •İklim değişikliği alanındaki insan kaynakları kapasitesini ve kurumsal kapasiteyi artırmak; a)SERA GAZI EMİSYON KONTROLÜ •Kamu, özel sektör, üniversite, STK gibi tüm kesimlerin ortak çabaları ile tüketim kalıplarının düşük karbon izi bırakacak şekilde değiştirilebilmesi için kamuoyu bilincini artırmak; •Ulusal iklim değişikliği çalışmalarında, bilgi akışını ve paylaşımını bütünsel bir sistemle sürdürmek üzere “bilgi yönetimi” ne geçmektir. STRATEJİK HEDEFLER •Küresel iklim değişikliği ile mücadele ve uyum çabalarında, kapsamlı ve işlevsel bir uluslararası işbirliği mekanizmasının oluşturulmasına yönelik yürütülen müzakerelere aktif katılım sağlamak; Türkiye, ulusal imkânları ve uluslararası finansman ve hibelerin ulaşılabilirliği ölçüsünde iklim değişikliği ile mücadele kapsamında sektörler bazında aşağıda belirtilen hususların yerine getirilmesinde kararlıdır. Enerji •Başta yenilenebilir ve nükleer enerji olmak üzere düşük ve sıfır emisyon teknolojilerinin kullanımı teşvik edilecek; temiz teknoloji alanında araştırma- geliştirme çalışmaları yapılacak; bu alanlarda yerli sanayi desteklenecektir. •Mevcut termik santralleriniyileştirme çalışmaları tamamlanacaktır. •2020 yılına kadar enerji yoğunluğu 2004 yılına göre daha düşük seviyelere indirilecektir. •Yerli kaynaklarımız olan kömür, hidro, rüzgâr, jeotermal ve güneş enerjisi başta olmak üzere, en iyi teknik uygulamalardan, enerji arz güvenliği ve iklim değişikliği hedefleri doğrultusunda, en üst düzeyde faydalanılacaktır. •2020 yılına kadar toplam elektrik enerjisi üretiminde yenilenebilir enerji payı %25’e çıkarılacaktır. •2020 yılına kadar sanayi sektöründe enerji verimliliği uygulamaları ile belirlenmiş olan tasarruf potansiyeli azami ölçüde gerçekleştirilecektir. 21 •Enerji sektöründe 2020 yılına kadar referans senaryoya göre %7 karbondioksit emisyon sınırlaması potansiyeli hedeflenecektir. ci mekanizmalar devreye sokulacak; denetim ve yaptırım mekanizmalarının etkin bir şekilde uygulanması sağlanacaktır. Ulaştırma Atık •Yük ve yolcu taşımacılığında demiryolunun payı artırılacaktır. •Belediye atıkları ile ilgili mevzuat uyumlaştırma çalışmaları 2009 yılı sonuna kadar tamamlanacaktır. •Kombine taşımacılığın geliştirilmesine yönelik tedbirler alınacaktır. •Kısa mesafeli denizyolu taşımacılığı teşvik edilecektir. •Özellikle büyük şehirlerde metro ve hafif raylı sistemler ile toplu taşıma sistemleri yaygınlaştırılacaktır. •Alternatif yakıt ve yeni teknoloji ürünü motorların kullanımını yaygınlaştıracak politikalar belirlenecektir. •İhtiyaç duyulan akıllı ulaşım sistemleri belirlenecekve tesis edilecektir. •Çevre dostu araçların kullanımını artırmaya yönelik olarak mevcut araç parkının yenilenmesini sağlayacak politikalar belirlenecek ve uygulanacaktır. Sanayi •Gerek sanayiciler, gerekse tüketicilerin iklim değişikliğiyle mücadele konusunda bilinçlendirilmesi yönünde yoğun bilgilendirme çalışmaları yürütülecek ve kılavuz bir kitap/rehber yayınlanacaktır. •Enerji denetim ve yönetim sistemleri, sera gazı envanter ve raporlama sistemleri, sera gazı yönetim sistemleri (örneğin, ISO 14001 standardı) ve karşılaştırma (benchmarking) gibi herhangi bir sermaye yatırımı ya da işletme maliyeti gerektirmeksizin sera gazı emisyonlarının takibine yönelik yönetim araçlarının uygulanmasını teşvik edici mekanizmalar geliştirilecektir. •2012 yılı itibariyle ülkemizde üretilen belediye atıklarının %70’i düzenli depolama tesislerinde bertaraf edilecektir. •Atık yönetiminde; kaynağında azaltma, yeniden kullanım, geri dönüşüm ve kazanımı sıralaması daha etkin uygulanacaktır. •Düzenli depolama tesislerine giden organik madde miktarı azaltılacaktır. Arazi Kullanımı, Tarım ve Ormancılık •Milli Ağaçlandırma Seferberliği kapsamında 2008–2012 yılları arası 2,3 milyon hektar alan ağaçlandırılacak ve rehabilite edilecektir. Bu sayede mevcut yutak alanlarımız tarafından tutulan karbona ilave olarak, 2020 yılına kadar 12 yılda toplam 181,4 milyon ton karbonun orman alanlarımız tarafından tutulması sağlanacaktır. b) İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE UYUM •İklim değişikliğinin olumsuz etkileri sebebiyle artacak orman yangınlarını önlemeye ve ormansızlaşma yüzünden azalan yutak alanların korunmasına, doğal ormanların korunup geliştirilmesine ve ağaçlandırma çalışmalarına hız verilecektir. •Sanayide ısı geri kazanımı seçenekleri ve sınaî kojenerasyon sistemleri özendirilecek ve teşvik edilecektir. •Su ile ilgili mevzuat geliştirilecek ve mevzuata iklim değişikliğine uyum konusunun entegrasyonu sağlanacaktır. •Sanayide temiz üretime yönelik kaynaklar ile ikame ve alternatif malzemelerin kullanılması özendirilecektir. •İklim değişikliğine bağlı artması muhtemel su baskını, çığ, heyelan gibi doğal afetler tespit edilecek ve söz konusu afetlerin etkilerini en aza indirmek için erken uyarı sistemleri kullanarak gerekli çalışmalar başlatılacaktır. •Temiz üretim teknolojilerinin, “iklim dostu ve yenilikçi teknoloji”lerin tercih edilmesini sağlamak üzere özendiri- 22 •Yeniden kullanım ve atık geri kazanım miktarının artırılmasına yönelik oluşturulan Atık Eylem Planı (2008–2012) uygulanacaktır. c) TEKNOLOJİ GELİŞTİRME, TEKNOLOJİ TRANSFERİ •BMİDÇS altında faaliyet gösteren uzman grupların çalışmaları yakından ve aktif şekilde takip edilecektir (örneğin, Teknoloji Transferi Uzman GrubuEGTT, İklim Teknolojisi Girişimi-CTI . •İklim değişikliği ile mücadele kapsamında sektörel bazda ‘Teknoloji İhtiyaç Değerlendirmesi’ (TNA) yapılacak ve sektör bazında, dünyada kabul görmüş en iyi uygulamalar ortaya konulacaktır. d) FİNANSMAN •Mevcut finansman kaynakları gözden geçirilecek ve öncelikler çerçevesinde etkin kullanım sağlanacak ve oluşturulacak projelerde mükerrerlik önlenecektir. •Kamu-özel sektör işbirliğinin en iyi uygulamaları göz önüne alınarak temiz teknoloji yatırımları desteklenecek ve geliştirilecektir. •Uluslar arası fonlardan daha fazla yararlanmak için uluslararası stratejik işbirlikleri (ikili ve çok taraflı) geliştirilecektir. •2010 yılından başlayarak kamu yatırımlarının programlanmasında emisyon azaltımı ve kontrolü ile uyum sağlamaya yönelik projelere öncelik verilecektir. e) EĞİTİM, KAPASİTE ARTIRIMI VE KURUMSAL ALTYAPI •Küresel iklim değişikliklerinin etkilerini azaltma veya uyum sağlamak üzere, kamuoyu bilinç düzeyi ve iklim değişikliği alanındaki insan kaynakları kapasitesi ve kurumsal kapasite artırılacaktır. •Küresel iklim değişikliği ile mücadele ve uyum çabalarında, kapsamlı ve işlevsel bir uluslararası işbirliği mekanizmasının oluşturulmasına yönelik yürütülen müzakerelere aktif katılım sağlanacaktır. •‘Bilgi Yönetimi’ anlayışı ve metodolojisinin sürece dâhil edilmesi sağlanacaktır. •Ulusal İklim Değişikliği çalışmalarında, bilgi akışını ve paylaşımını bütünsel bir sistemle sürdürmek üzere ‘Bilgi Yönetimi’ ne geçilecektir. Çevre ve İnsan Aralık 2009 İrfan EKMEKÇİ, Çevre ve Orman Bakanlığı, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü Deniz Kaplumbağaları Ü lkemiz taraf Olduğu BERN ve BARSELONA Sözleşmeleri kapsamında koruma altında bulunan deniz kaplumbağalarına ilişkin olarak bir çok ülkede yapılan çalışmalardan daha kapsamlı ve detaylı çalışmaları ulusal ölçekte Çevre ve Orman Bakanlığı, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü koordinasyonu ile yapmaktadır. Akdeniz havzasındaki ülkelerde en çok yuvalama kumsalını bulunduran ve kumsalları uluslar arası platformda deklere ederek, koruma ilişkin çalışmaları yapan Türkiye Akdeniz kıyılarındaki 20 kumsalı Yuvalama alanı olarak ilan etmiştir. Bu kumsallar, Ekincik, Dalyan, Dalaman, Fethiye-Çalış kumsalı, Patara, Kale, Kumluca, Tekirova, Belek, Kızılot, Demirtaş, Gazipaşa, Anamur, Göksu Deltası, Kazanlı, Akyatan, Samandağ, Olympos-Çıralı, Alata ve Yumurtalık kumsallarıdır. Söz konusu kumsallara çeşitli koruma statüleri kazandırılması yanı sıra Deniz Kaplumbağaları Koruma Alanı olarak 1/25.000 ölçekli ÇDP işlenerek, plan notlarına “Deniz Kaplumbağaları Koruma-Kullanma Koşulları” eklenerek kumsalların korunmasına ilişkin düzenleme yapılmıştır. KORUMA ÇALIŞMALARINDA ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI’NIN ROLÜ: Deniz Kaplumbağalarının korunmasına ilişkin olarak “Deniz Kaplumbağaları Bilim Komisyonu” toplantıları koordine edilmekte Ulusal ölçekte yapılan çalışmaların standartizasyonu sağlanmaktadır. Yuvalama alanlarında planlanan faaliyetlerin deniz kaplumbağaları üzerine etkileri incelenerek gerektiğinde “Deniz Kaplumbağaları Bilim Komisyonu” tarafından irdelenmesi sağlanarak alınan kararlar çerçevesinde Bakanlık tarafından görüşü oluşturulmaktadır. Bu çerçevede kumsallarda planlanan yatırım ve faaliyetlerin deniz kaplumbağalarına zarar vermesinin önlenmesine yönelik çalışmalar sürdürülmektedir. -Bakanlık Genelgesi Ekinde “Deniz Kaplumbağaları Yuvalama Alanları KorumaKullanma koşulları” yeniden düzenlenerek verilmiştir. Yuvalama kumsallarındaki bilimsel çalışma sonuçları değerlendirilerek korumaya ilişkin önlemler sürekli olarak güncellenmektedir. -II. Ulusal Deniz Kaplumbağaları Sempozyumunda alınan kararlar çerçevesinde Muğla-Dalyan bölgesinde “Deniz Kaplumbağaları Araştırma ve Rehabilitasyon Merkezi” kurulmuştur. Koruma çalışmalarında uluslar arası kuruluşlarla işbirliğine gidilerek uluslar arası standartlara uygun koruma önlemlerinin uygulanması ve çalışma standartlarının geliştirilmesine yönelik çalışmalar gerçekleştirilmektedir. GERÇEKLEŞTİRİLEN ÇALIŞMALAR (2007-2009) Bu çerçevede Bakanlığımızca son dönemde deniz kaplumbağaları koruma çalışmaları kapsamında aşağıdaki çalışmalar gerçekleştirilmiştir. -Yuvalama kumsallarında koruma ve izleme faaliyetleri koordinasyon çalışmaları sürdürülmektedir. -Deniz Kaplumbağaları Bilim Komisyonu toplantısı gerçekleştirilerek, hazırlanan “Deniz Kaplumbağaları Yuvalama Alanları Koruma-Kullanma Koşulları” taslağı nihai hale getirilmiştir. -Deniz Kaplumbağalarının Korunması konulu 2009/10 sayılı Bakanlık Genelgesi yayınlanarak ilgili Valilikler ve KurumKuruluşlara gönderilmiştir. -Bakanlık Genelgesi ekinde yuvalama kumsallarının koordinatları verilerek, Çevre Düzeni Planlarına işlenmek üzere ilgili kurumlara gönderilmiştir. - Mersin, Hatay ve Antalya İllerimizde de “Deniz Kaplumbağaları Araştırma ve Rehabilitasyon Merkez”leri kurulmasına yönelik çalışmalar sürdürülmektedir. -Barselona Sözleşmesi altında çalışmalarını Sürdüren Biyolojik Çeşitlilik ve Korunan Alanlar Faaliyet Merkezi RAC-SPA ile işbirliğine gidilerek, RAC-SPA tarafından temin edilen markalar alınmıştır. Bu çerçevede ülkemizde deniz kaplumbağaları markalama çalışmalarında uluslararası standartlarda tek tip marka kullanılması amacıyla 2010 yılından itibaren çalışma yapan üniversite ve bilim kuruluşlarına markalar dağıtılarak tek tip marka kullanılması sağlanacaktır. -Uluslararası kuruluş ve Sözleşme Sekreteryaları’na Ulusal Raporlar gönderilerek ve Komite Toplantıları’na katılım sağlanarak Deniz Kaplumbağaları konusunda yapılan çalışmalar aktarılmıştır. 23 Serdar Yegül Orman Müh. Dış İlişkiler ve AB Dairesi Başkanlığı Avrupada Ormanların Korunması Bakanlar Konferansı Süreci Avrupa Birliği ormancılık mevzuatını düzenlerken Bakanlar Konferansı ilke kararlarından yararlanmakta ve tüm Avrupa ülkeleri ormancılık politikalarını belirlerken Bakanlar Konferansı ilke kararlarını temel almaktadır. 1980’lerde Avrupa’da asit yağmurlarıyla sonuçlanan hava kirliliğinin artması Avrupa ormanları üzerinde ciddi tehditler oluşturmuş, Avrupa ormanlarının sözkonusu tehditlerden ne derece etkilendiğini ortaya çıkarabilmek için ise sınırötesi etkin çalışmalara ihtiyaç duyulmuştur. Bu tür bir ihtiyaçtan hareketle, 1990 yılında, ormanlar ve ormancılık ile ilgili ortak fırsatlar ve tehditler konularında işbirliğini arttırmak ve politikalar geliştirmek üzere Avrupa ülkelerinin ormanlardan sorumlu bakanları bir araya gelerek üst düzeyde bir girişim başlatmışlardır. Bu girişimin adı Avrupa’da Ormanların Korunması Bakanlar Konferansı’dır. D iğer yandan küresel düzeyde 1992 yılında Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı (UNCED) düzenlenmiş ve Konferans sonunda ormancılığa yönelik önemli çıktılar olmuştur. Rio’da ayrıca Rio çıktıları temelinde küresel bir ormancılık süreci (Rio Süreci) ve Rio Kararlarının bölgesel uygulamasını sağlamak üzere dokuz bölgesel ormancılık süreci başlatılmıştır. Ülkemiz sözkonusu bölgesel ormancılık süreçlerinden, Avrupa (Bakanlar Konferansı) ve Yakın Doğu bölgesel ormancılık sürecine katılım sağlamaktadır. 1990 yılında herhangi bir küresel süreçten bağımsız olarak çalışmalarına başlayan Bakanlar KonfeBakanlar Konferansı ransı, 1993 yılında gerçekleştirilen İkinci Bakanlar Konferansı’nda küresel ormancılık sürecinin bir alt sürecine dönüştürülmüştür. 1992 yılında Rio’da tanımlanan “Sürdürülebilir Orman Yönetimi” (sustainable forest management) çerçevesinde Bakanlar Konferansı’nın amacı “Avrupa orman yönetiminde sürdürülebilir orman yönetimini hâkim kılmak” şeklinde genişletmiştir. Diğer bir ifadeyle Bakanlar Konferansı, ormanlarla ilgili Rio Kararlarının Avrupa bölgesinde uygulanması çabasıdır. Bakanlar Konferansı’nın nihai amacı ise Avrupa’da yasal bağlayıcılığı olan bir ormancılık anlaşmasını benimsemektir. Bakanlar Konferansı’nda benimsenen ilke kararlarının (resolution) hukuki bir bağlayıcılığı bulunmamakla birlikte, hükümetlere politik-siyasi yükümlülükler getirmektedir. Tüm ilke kararları Avrupa ülkeleri ormanlardan sorumlu bakanları tarafından imzalanmaktadır. Bakanlar Konferansı’na 46 İmzacı Ülke ve AB, 14 Gözlemci Ülke ve 31 Gözlemci Organizasyon katılım sağlamaktadır. Ülkemiz, Bakanlar 24 Çevre ve İnsan Aralık 2009 Konferansı’nda ‘imzacı ülke’ statüsünde olup Konferanslara ülkemiz adına ya zamanın ormanlardan sorumlu bakanı ya da bakan adına bir üst düzey yetkili temsilci katılım sağlamıştır. Bakanlar Konferansı İlke Kararlarının (Resolution) Önemi Nedir? Avrupa Birliği Ormancılık Mevzuatını düzenlerken Bakanlar Konferansı ilke kararlardan yararlanmakta ve tüm Avrupa ülkeleri ormancılık politikalarını belirlerken Bakanlar Konferansı ilke kararlarını temel almaktadır. Bakanlar Konferansı İlke Kararlarının İçeriği Bakanlar Konferansı tarafından bugüne değin 19 ilke kararı (resolution) alınmış olup söz konusu ilke kararlarının bazıları 3-4 sayfayı, bazılarının ise ekleriyle birlikte 30 sayfayı bulabilmektedir. İlke kararları üç temel (ayak) üzerine oturmaktadır. Bu temeller; ekolojik, ekonomik ve sosyo-kültürel temellerdir. İlke kararlarının bazıları sadece ekolojik, bazıları sadece ekonomik, bazıları ise sadece sosyokültürel temele dayanırken, bazıları hem ekolojik hem ekonomik, bazıları hem ekonomik hem sosyo-kültürel, bazıları ise her üç temele birden dayanabilmektedir. 1990 yılında Strazburg’da yapılan ilk Bakanlar Konferansı’nda 6 ilke kararı alınmış olup alınan ilke kararlarına bakıldığında kararların ağırlıklı olarak ekolojik temele dayandığı görülmektedir. Diğer bir ifadeyle ilk Konferans’ta ormanlardan sorumlu bakanlar teknik ve bilimsel işbirliği konusunda taahhütlerde bulunmuşlardır. 1993 yılında Helsinki’de yapılan İkinci Bakanlar Konferansı’nda 4 ilke kararı alınmış olup Avrupa bölgesi için sürdürülebilir orman yönetiminin tanımı yapılmıştır. Ayrıca, Avrupa Ormanlarının Sürdürülebilir Yönetimi İçin Genel Esasları; Avrupa Ormanlarında Biyolojik Çeşitliliğin Korunması İçin Genel Esasları ve Avrupa Ormanlarının İklim Değişikliğine Uzun Süreli Adaptasyonu İçin Stratejiler başlıklı ilke kararları benimsenmiştir. 1998 yılında Lizbon’da yapılan Üçüncü Bakanlar Konferansında 2 ilke kararı alınmıştır. Konferans’ta Avrupa’da sürdürülebilir orman yönetimi için hazırlanmış olan kriter ve gösterge seti onaylanmış ve sürdürülebilir orman yönetiminin sosyo-ekonomik boyutlarının geliştirilmesi kararlaştırılmıştır. 2003 yılında Viyana’da yapılan Dördüncü Bakanlar Konferansı’nda 5 ilke kararı daha benimsenmiştir. Konferansta tüm-Avrupa sürdürülebilir orman yönetimi kriter ve göstergeleri revize edilmiş, aralarında Avrupa için Ulusal Ormancılık Programı Yaklaşımı, Avrupa’da Korunan ve Koruyucu İşlevi Olan Ormanlar ile diğer Ağaçlık Alanların Değerlendirilmesi Kılavuzu gibi bir dizi belge kabul edilmiştir. Bu konferansın en önemli çıktılarından biri, Bakanlar Konferansı “Korunan” Alan Sınıflamasına göre Avrupa ülkelerinin raporlama yapmasını sağlamak olmuştur. 2007 yılında Varşova’da yapılan Beşinci Bakanlar Konferansı’nda 2 ilke kararı alınmış olup bunlar; “Ormanlar, Odun ve Enerji” ve “Ormanlar ve Su” başlıklı ilke kararlarıdır. 2008 Mayıs ayında Beşinci Bakanlar Konferansı ilke kararlarını izlemek ve Altıncı Bakanlar Konferansı hazırlık çalışmalarını yürütmek üzere bir Çalışma Programı benimsenmiştir. Çalışma Programı iki bölüm ve altı başlıktan oluşmaktadır. Bu başlıklar: Birinci Bölüm, (1) Sürdürülebilir Orman Yönetimi ve İklim Değişikliği; (2) Odun Hareketi ve Duyarlı Odun Kullanımı; (3) Ormanlar ve Suyu içine alan Orman Ekosistem Hizmetleri; (3) Bölgesel-Küresel İşbirliği ve Ortaklık ve (5) Kesen Konular başlıklarından oluşurken; İkinci Bölüm, (1) Bakanlar Konferansının Stratejik Yönü’dür. Altıncı Bakanlar Konferansı 2011’de Norveç/Oslo’da düzenlenmesi planlanmaktadır. Bakanlar Konferansı Sürecinde Son Gelişmeler 2009 yılı sonu itibariyle Beşinci Bakanlar Konferansı izleme süreci tamamlanmış ve Altıncı Bakanlar Konferansı hazırlık süreci başlamıştır. 1-2 Eylül 2009 tarihlerinde “Bakanlar Konferansının Stratejik Yönü” başlıklı son çalışma grubu toplantısında sürecin geleceğine yönelik üç senaryo tartışılmıştır. Bu senaryoların ilki, çalışmaların “Bakanlar Konferansı” tarzında sürdürülmesidir. İkinci senaryo, çalışmaların bir Avrupa Ormancılık Anlaşması ve onun sekretaryası yoluyla sürdürülmesidir. Üçüncü bir senaryo ise çalışmaların hem Bakanlar Konferansı hem de Avrupa Ormancılık Anlaşması yoluyla sürdürülmesidir. Yeşil Çatılar Küresel Isınmayı Engelleyebilir B ilim adamları son yıllarda yaygınlaşan yeşil çatıların küresel ısınmayla mücadelede yardımcı olabileceğini belirtiyorlar. Yeşil çatıların, araçlardan kaynaklanan emisyonların tutulmasında faydalı olabilecekleri düşünülmektedir. Yapılan çalışmada, yeşil çatıların küresel ısınmaya sebep olan gazların tutulmasındaki faydaları incelenmiştir. Yeşil çatıların yağmur sularını tutma ve sızdırmaları sayesinde, ısınma ve havalandırma maliyetlerini azaltacağı düşünülmektedir. Yeşil çatıların karbon giderimleri konusunda bugüne kadar yapılmış bir çalışma bulunmamaktadır. Michigan ve Mary- land eyaletlerinde yapılan incelemede yaklaşık bir milyon kişinin yaşadığı alanda 10.000 kamyondan ortaya çıkan gazların yeşil çatılar tarafından tutulduğu görülmüştür. ACS’ Environmental Science & Technology, (26 Eylül 2009) 25 Evlerin % 30’u İnternete Sahip “Bilgisayar ve İnternet kullanım oranlarının en yüksek olduğu yaş grubu 16-24 yaş grubudur. Bu oranlar tüm yaş gruplarında erkeklerde daha yüksektir. Eğitim durumuna göre incelendiğinde ise yüksekokul, fakülte ve üstü mezunları en yüksek bilgisayar ve internet kullanım oranlarına sahiptir.” Hane halkı Bilişim Teknolojileri Kullanımı Araştırması sonuçları, en güncel nüfus projeksiyonlarına göre ağırlıklandırılmakta ve yayımlanmaktadır. 2009 yılına kadar sözü edilen nüfus projeksiyonları, genel nüfus sayımı sonuçlarına dayalı olarak hesaplanmış, 2007 yılında ise Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) kurulmuştur. ADNKS veri tabanından elde edilen yaş ve cinsiyet yapısı ile nüfusun yerleşim yerlerine göre dağılımında, nüfus sayımlarına göre önemli dağılım farklılıkları bulunmaktadır. Bu doğrultuda, en güncel nüfus bilgilerinin elde edildiği bu sistemdeki bilgiler kullanılarak nüfus projeksiyonlarının üretilmesine başlanmış olup, ulusal ve bölgesel düzeyde nüfus projeksiyonları yenilenmiştir. 2007 ve 2008 yılı Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanımı Araştırması sonuçları da yeni nüfus projeksiyonlarına göre revize edilmiş olup, söz konusu yıllara ait revize edilmiş haber bültenlerine TÜİK web sayfasından ulaşılabilmektedir. Hanelerin % 30’u İnternet Erişimine Sahiptir 2009 yılı Nisan ayı içerisinde gerçekleştirilen Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması sonuçlarına göre hanelerin % 30’u internet erişimine sahiptir. İnternet erişimi olmayan hanelerin % 30,1’i evden İnternete bağlanmama nedeni olarak internet kullanımına ihtiyaç duymadıklarını belirtmişlerdir. ADSL % 85,6 ile Türkiye’de kullanılan en yaygın internet bağlantı türüdür. Bireylerin bilgisayar ve internet kullanım oranları sırasıyla % 40,1 ve % 38.1’dir. Araştırma sonuçlarına göre 16-74 yaş grubundaki bireylerde bilgisayar ve internet kullanım oranları sırasıyla erkeklerde % 50,5 ve % 48,6, kadınlarda % 30,0 ve % 28,0’dır. 26 Son üç ay içerisinde (Ocak-Mart) bireylerin % 35,6’sı bilgisayar, % 34,0’ı internet kullanmıştır. Bilgisayar kullanan bireylerin % 61,2’si bilgisayarı, internet kullanan bireylerin % 59,3’ü ise interneti hemen hemen hergün kullanmıştır. Bu dönemde, bilgisayar kullanılan yerler; % 65,1 ile ev, % 32,0 ile işyeri, % 21,1 ile internet kafe, internet kullanılan yerler ise; % 57,6 ile ev, % 32,4 ile işyeri, % 24,1 ile internet kafe olarak sıralanmaktadır. Anket uygulama dönemindeki işgücü durumu dikkate alındığında, işverenlerde bilgisayar ve internet kullanım oranları sırasıyla % 67,8 ve % 66,1 iken, ücretli ve maaşlı çalışanlarda % 58,6 ve % 56,8’dir. Aynı oranlar işsizlerde sırasıyla % 43,2 ve % 41,6’dır. İnternet En Çok E-posta İçin Kullanılıyor Son üç ay içerisinde internet kullanan bireylerin % 72,4’ü e-posta göndermekalmak, % 70’i gazete ya da dergi okumak, % 57,8’i sohbet odalarına mesaj ve anlık ileti göndermek,%56,3’ü oyun, müzik, film, görüntü indirmek ya da oynatmak için interneti kullanmıştır. İnternet kullanan bireylerin kişisel kullanım amacıyla internet üzerinden mal veya hizmet siparişi verme ya da satın alma oranı % 11,8’dir. Sipariş verme ya da satın alışın en son yapıldığı zamana göre % 5,8’i son üç ay içerisinde, % 2,7’si üç ay ile bir yıl arasında, % 3,3’ü ise bir yıldan uzun süre önce gerçekleştirilmiştir. internet kullanan bireylerin % 88,2’si ise İnternet üzerinden hiç mal veya hizmet siparişi vermemiş ya da satın almamıştır. Son 12 ayda internet üzerinden mal veya hizmet siparişi veren ya da satın alan bireyler en fazla elektronik araç (cep telefonu, kamera, TV, DVD oynatıcı v.b) almışlardır. Kaynak: TUİK İnternet 40 Yaşında Eylül ayının başı internetin ilk olarak Kaliforniya Üniversitesi’nde kullanımının 40. yılıydı. 40 yıl önce Kaliforniya Üniversitesindeki bilim adamları 4,57 m uzunlukta kablo kullanarak veri aktarımı yapmak için iki bilgisayarı birbirine bağlamayı başarmışlardı. Fakat bilgisayarlar arasında veri yollanması 29 Ekim 1969 tarihine kadar yapılamadı. Bu tarihte biri UCLA’de diğeri de Stanford Üniversitesinde bulunan iki bilgisayar birbirine bağlanarak veri aktarımı denenmiştir. UCLA’deki bilgisayardan “LOGIN” olarak gönderilen mesaj Stanford Üniversitesindeki bilgisayarda “LO” olarak görüntülenebilmiştir. Daha sonra yapılan ikinci denemede ise mesaj başarıyla gönderilmiştir. Bu da yeni bir sistemin (ağ yapısının) doğuşu olmuştur. Bundan sonraki adım ise Amerikan Savunma Bakanlığının geliştirdiği ve bugün bizim kullandığımız sistemdir. ARPANET adı verilen bu sistemin kullanımı sonrasında bugün dünyada 1 milyardan fazla insan internet kullanmaktadır ve Google’ın yaptığı açıklamaya göre internet üzerinde dünyadaki insanların erişimine açık olan 1 trilyon sayfa olduğu belirtilmektedir. Google’da çalışan ve internetin öncülerinden olan Vinton CERF, çevrimiçi dünya, sürecin insanların iletişiminin geliştirilmesini sağladığını belirtiyor. CERF, süreci “Bilgi güç değil, bilginin paylaşımı güçtür” diyerek özetliyor. (Discover) Çevre ve İnsan Aralık 2009 ALAGEYİK A lageyikler; bazı tabii parklarda ve av hayvanlarının korunduğu korularda kalabalık sürüler halinde toplanır. Fakat tabiatta daha çok küçük sürüler halinde dolaşır, gündüzleri de sık çalıların arasında gizlenirler. Bol miktarda ot yemelerinin yanında, sürgünler, yapraklar ve çalılarla da beslenirler. Erkek geyikler 140-160 cm uzunluğunda, 90-100 cm omuz boyunda ve 60-85 kg ağırlığında olur. Dişi geyikler ise 130-150 cm uzunluğunda, 75-85 cm omuz boyunda ve 30-50 kg ağırlığındadır. Yavrular ilkbaharda doğar ve doğduklarında 30 cm boyunda ve 4,5 kg ağırlığında olur. Yaşam süreleri 12 yıl kadardır. Alageyikler çabuk harekete geçerler. Koşmaya hazırlanırken kuyruklarını sallar, sonra geniş adımlarla tırıs tırıs koşuya geçerler, yüksek çitlerin üzerinden atlayabilirler. İhtiyatlı olan bu hayvanların izlerinin takip edilmesi kolay değildir. Çiftleşme ekim ayındadır ve bir ay kadar sürer. Bu devrede alageyiğin derin homurtular veya havlamalardan meydana gelen çiftleşme çağırışı 3 - 3,5 kilometre uzaklıktan duyulabilir. Bu geyik, bağırdığı zaman boynunu ileri uzatır, normalden daha aşağı eğik başını da birden yukarı atar. Tek yavru haziranda dünyaya gelir. İkizler enderdir. Dişi alageyik yavrusuyla pek fazla ilgilenmez. Bir tehlike karşısında onu ya yanına alır, ya da çalıların arasına gizledikten sonra bir daha arkasına bakmadan kaçar. Bu geyiğin yavrusu öbür geyik türlerininkinden daha çabuk ayaklanır. Alageyik’in dallı boynuzları enli ve yassıdır, uçlarında da bir elin parmak- ları gibi açılmış dişler bulunur. Bu geyiğin rengi yazın beyaz lekelerle süslü açık sarımsı kahve, kışın ise grimsidir. Bütün hayvanın siyahımsı kahverengi olduğu zamanlar da vardır. İri bir erkek alageyik omuz hizasında 90 santim boyunda ve 100 kilo ağırlığındadır Alageyiğin anavatanı Akdeniz ise de, oralardan bütün Avrupa memleketlerine yayılmıştır. İngiltere’ye Romalılar tarafından götürüldüğü söylenmektedir. Eski Mısır’lılar ise onu kendi memleketlerine sokmuşlardır. Son yıllarda nüfus artışı ve hızlı sanayileşme ile bunların beraberinde getirdiği bir takım olumsuz koşullar, Dünya genelinde memeli türlerden bazılarının neslinin azalmasına veya yok olmasına yol açmaktadır. Ülkemizde yaşayan ve nesli önemli ölçüde tükenme tehdidi altında bulunan en önemli türlerimizden birisi de Alageyik’tir. Son Buzul Çağının etkisiyle Avrupa’da nesli tükenen alageyiklerin, 15. Yüzyılda Rodos Şövalyelerince Avrupa’nın saray ve parklarına taşındığı bilinmektedir. Anadolu’da 20. Yüzyıl başlarına kadar çeşitli yörelerde yayılış göstermiş olan Alageyik, özellikle ormanların tarım arazisine dönüştürülmesi ve aşırı avlanmalarla sayıları hızla azalmaya başlamıştır. Alageyikler için 1966 yılında Antalya Düzlerçamı’nda 1750 ha’lık alan Alageyik koruma alanı olarak ayrılmış ve bu alan içerisinde yaklaşık 25 ha’lık alanın, üretme istasyonu olarak tesis edilmesi ile Alageyikler koruma altına alınmışlardır. içerisinde, Alageyik sayısının istasyonda taşıma kapasitesinin üzerine çıkması ve doğal besin bitkilerinin azalması ile birlikte, stres ve kolay hastalanma gibi sorunlar baş göstermiştir. Çevre ve Orman Bakanlığı’nca yürütülen bir proje çerçevesinde; Beslenme çeşitliliği ve yoğunluğu açısından daha zengin olan Düzlerçamı Eşenadası bölgesi, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nce, Eşenadası Alageyik Üretme İstasyonu olarak 15.07.2002 tarihinde kurulmuştur. 521 ha alana kurulan istasyon alanının ilk etapta 430 ha’lık bölümü kafesli tel ile çevrilmiş ve eski istasyonda bulunan 64 adet Alageyik 06.11.2003 tarihinde yeni istasyona başarılı bir şekilde taşınmışlardır. İstasyon içerisinde bulunan 4 adet açıklığa, her yıl, fiy, yonca gibi besin bitkileri ekilerek, Alageyiklerin beslenmesine katkıda bulunulmaktadır. İstasyon çalışmalarının yanı sıra doğal alanlarda da, Alageyik Koruma Faaliyetleri de devam etmektedir. 16.10.2005 tarihinde, Bakanlar Kurulu kararı ile ilan edilen Düzlerçamı Yaban Hayatı Geliştirme Sahası, öncelikli korunan türü alageyik olan Ülkemizdeki tek Yaban Hayatı Geliştirme Sahasıdır. Alageyik korunmasında karşılaşılan başlıca sorunlar, kaçak avlanma, tarımsal faaliyetlerde bilinçsizce kullanılan zirai ilaçlar, yangın ve yaşam alanlarının daralması olarak sayılabilir. 1999-2000 yıllarında, Üretme İstasyonu 27 M. Tamer Çobanoğlu Çevre ve Orman Uzman Yardımcısı Dünya Sağlık Örgütü (WHO), GDO’yu genetik özellikleri (DNA) doğal olamayan yollardan değiştirilen organizmalar olarak tanımlamaktadır. Gen çalışmaları sayesinde farklı canlılar arasında genetik materyal taşınımı sağlanabilmektedir. Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar İnsanoğlu, dünyada sahne aldığı günden bu yana doğa ile mücadelesini sürdürmektedir. Bu mücadele temelde doğal kaynaklardan daha fazla yararlanmak üzerinedir. Teknolojinin ve bilginin gelişimi sonrasında doğal kaynakların tüketimi daha da artmıştır. Kaynak kullanımı arttıkça da dünyadaki kirlilik ve sorunlar artmıştır. Y çalışma alanı tarım, ilaç sektörü, hayvanlar üzerinde çalışmalar yürütmektedir. İşte bu çalışmaların ürünlerinden biri de hayatımızda bugünlerde önemli yer tutan GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar)’dur. Bilimin yaşanan sorunlara çözüm üretmeye yönelik çalışmalarında genetik çalışmalar çok önemli bir yer tutmaktadır. 1990’ların ikinci yarısında başlayan bu çalışmalar günümüzde biyoteknoloji denen bu yeni Dünya Sağlık Örgütü (WHO), GDO’yu genetik özellikleri (DNA) doğal olamayan yollardan değiştirilen organizmalar olarak tanımlamaktadır. Gen çalışmaları sayesinde farklı canlılar arasında genetik materyal taşınımı sağlanabilmektedir. aşanan sorunlar ve bozunmalar, insanoğlunun farklı çözümler arayışına itmiştir. Bu kapsamda son yıllarda genetik şifrelerin çözülmesiyle birlikte genetik çalışmaları gelişmiş ve önemli ilerlemeler sağlanmıştır. GDO çalışmaları temel olarak tarımsal üretimde daha fazla ve nitelikli ürün elde etmek, daha etkili ilaç elde etmek gibi hedeflerle yola çıkmıştır. Ama günümüzde GDO’lar çok tartışılan ve gündem oluşturan bir konu haline gelmiştir. GDO’yu yararlı ve zararlı bulan birçok görüş halen dünya genelinde tartışılmaktadır. Bu yazı kapsamında olumlu ve olumsuz görüşler ortaya koyulup, Türkiye ve dünyadaki uygulamalar incelenmeye çalışılacaktır. Olumlu Görüşler Daha ucuz ve besleyici ürünler; GDO kapsamında yapılan çalışmalar ile ürüne yapılacak müdahaleler ile besin açısından daha zengin ve daha dayanıklı hale getirilmesi hedeflenmektedir. Bunun da hem insanların daha besleyici ürünlerle beslenmesini hem de üreticilerin daha az maliyet sayesinde daha fazla gelir elde etmesini sağlayacağı düşünülmektedir. 28 Çevre ve İnsan Aralık 2009 ^ ^ ^ Daha dayanıklı ürünler; Tarımsal üretimde karşılaşılan önemli sorunlardan biri bitki tohumlarının hastalıklar, böcekler ve yabani otlara karşı dayanıksız olmasından dolayı daha az ürün alınmasıdır. Bu kapsamda bitkilere yapılacak virüs veya bakteri geni transferi ile hastalıklara daha dirençli hale getirilmesi hedeflenmektedir. Ayrıca bu yolla bitkilerin zehirlere karşı da daha dirençli olması sağlanmaya çalışılmaktadır. Tarım ilaçlarına daha dirençli ürünler; Tarımsal amaçlı kullanılan ilaçlara karşı üründe meydana gelebilecek olumsuzluklara karşı yapılacak müdahaleler ile ilaca daha dirençli hale getirilmekte ve tarımsal amaçlı kullanılacak herbisit ilaçlarının miktarını da azalmasını sağlayacaktır. Daha fazla ürün; Tohumun genetik yapısına yapılacak müdahaleler ile ilaç ve zararlılara karşı daha dirençli hale gelmesinin sağlanması ile bitkinin mevcut veriminin artması hedeflenmektedir. Bu sayede üreticinin daha fazla ürün ve gelir elde etmesi düşünülmektedir. Daha kolay müdahale; Genetik yapıya müdahale etme ile biyoteknolojinin tüm alanlara müdahale etmeyi başarmaktadır. Bu sayede her türlü değişim ile istenilen genetik yapı ortaya çıkarılacaktır. Örnek olarak çok kısa sürede, çok verimli ve tarımsal ilaç kullanımına gereksinim duymadan yetişecek ürünlerin ortaya çıkarılması kısa sürede bu teknolojik gelişmeler sayesinde mümkün olacağı düşünülmektedir. Sıkı kontrol ve müşteri talepleri; Son yıllarda tüketiciler mevsimsel olarak mevcut olmayan ama turfanda olarak üretilen ürünleri marketlerde görmemiz mümkündür. Daha maliyetli olmasına rağmen, tüketici talepleri sayesinde kış aylarında karpuz tüketmek veya yazın sıcak günlerinde portakal tüketmemiz mümkün hale geldi. Bunun gibi örnekleri dünya genelinde çoğaltmamız mümkündür. Bu kapsamda biyoteknoloji ile yapılacak gen transferleri ile soğuk kış koşullarına uyumlu yaz ürünleri veya sıcak günlere uyumlu kış ürünleri üretilebilecektir. Ayrıca üretim yapan şirketler, GDO çalışmalarını sıkı kontrol altında ürettiklerini belirtmekte ve ayrıca bu çalışmaların Dünya Sağlık Örgütü ve FAO (Gıda ve Tarım Örgütü) tarafından düzenlemelerle kontrolü sağlanmaktadır. Olumsuz Görüşler Sağlık riskleri; GDO içeren ürünler kullanımının sonucunda ortaya çıkabilecek risklerden bazıları potansiyel alerjenlik, potansiyel toksisite, besin değeri kaybı ve ilaçlara dayanıklı organizmaların oluşması olarak düşünülmektedir. Gen transferi sonucunda ortaya çıkacak yeni yapı, alerjik özellikleri insana taşıyabilir. Toksisite konusunda ise bitkiye daha dirençli olması için genetik olarak aktarılan ilaçlar insan vücuduna zarar verebilir. Ayrıca bu ilaçlar ürünün yenilmesi ise insan vücudunda birikerek uzun vadede kanserojen etki ortaya çıkarabilir. Bir başka konu da gen transferi ile ürüne aktarılan mikroorganizmaların (bakteri, virüs) insan vücuduna geçmesini sağlayacak ve bu taşınım insan vücudunda bakterilerin kullanılan antibiyotiklere karşı daha dirençli olmasını sağlayacaktır. Çevresel riskler; Bu noktada GDO içeren ürünlerin yapısındaki ilaç kalıntısı ve toksiklerin su ve toprağa taşınması nedeniyle su ve toprak kirliliğine sebep olacağı düşünülmektedir. Ayrıca genetik özellik- lerde yaşanan değişim nedeniyle birbiriyle yakın (akraba) türlerin yok olabileceği veya zararlı türlerin gelişebileceği düşünülmektedir. İlaç dayanıklılığı olan bakteri veya virüslerin toprağa geçmesi ile ilaç dayanıklılığı artan toprak yüzeyinde daha fazla tarımsal ilaç kullanılmasına sebep olmakta ve bu alanda yaşayan yararlı türlerin de kaybına sebep olabileceği düşünülmektedir. Ortaya çıkan yeni türler, doğal süreçleri de olumsuz etkileyeceğinden yabani türler ortadan kalkabilecektir. Doğal yaşamda oluşacak basit değişimlerin oldukça karmaşık yapıdaki ekosistemler ve bu sistemdeki tüm flora ve faunayı olumsuz etkileyebileceği de bir başka çevresel risktir. GDO Yönetmeliği Kapsamında Analizi Yapılan Ürünler - Mısır - Soya - Kolza (kanola) - Patates - Pamuk ürünleri - Çeltik-pirinç - Buğday - Ayçiçeği - Nohut - Mercimek - Tatlı patates - Manyok (tapyoka) Bunların yanında GDO içeren tohum üretimi konusunda dünyada yer alan üretim alanlarının hemen hemen tamamı ABD, Arjantin, Kanada ve Çin’de yer almaktadır. GDO üretimine yapılmak istenildiğinde biyoteknoloji konusunda yeterince gelişememiş ülkelerin, tohum alınması için bu ülkelere yönelinmesi gerekecektir. Bu da ülkelerin tarımsal üretimde bağımlılığını ortaya çıkarabilecektir. Bunun yanında daha pahalı olan GDO’lu ürün tohumlarının kullanımı bir yıllıktır ve aynı ilaç kullanımı gereklidir. Günümüz içni pahalı olan bu uygulama, özellikle küçük çiftçiler için önemli anlamda zorlayıcı olacaktır. - Muz - Elma - Papaya - Radika (karahindiba) - Balkabağı - Erik - Domates - Şeker kamışı - Bebe havucu - Tatlı biber - Şeker pancarı - Yonca - Marul - Sakız kabağı - Bakteri veya maya. KAYNAKLAR 1. www.tarim.gov.tr 2.www.who.int 3.www.ntvmsnbc.com 4.www.wikipedia.org Genel anlamda olumlu ve olumsuz yönlere bakıldığında bu tartışmaların süreceği görülmektedir. Her iki tarafın da süreçle ilgili güçlü iddiaları olduğunu söylenebilir. 5.www.gidaraporu.com 6.www.iyibilgi.com 7.www.tarimsal.net 8.http://i.current.com 9.http://inconue.files.wordpress.com 10.http://www.sos03.lt 29 Dr. İrfan Uysal Su Ürünleri Müh. Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü Akdeniz Adaları ve Biyoçeşitliliği Akdeniz bölgesi her yıl yaklaşık 250 milyon turistin ziyaret ettiği en önemli turizm merkezlerinden biridir. 433 milyon kişinin yaşadığı Akdeniz havzasında 150 milyon kişi kıyı bölgelerinde yaşamaktadır. Bunun da yaklaşık % 13’ü de sahillerde yaşamaktadır. Akdeniz eşsiz bir biyoçeşitlilik zenginliğine sahiptir. Dünya biyoçeşitliliğinin en önemli 34 noktasından birisidir. Dünyanın okyanus alanı sadece biyoçeşitliliğin % 0,8’ini barındırırken, Akdeniz, önemli denizel ve kıyı biyoçeşitlilik havzalarından biri olmakla beraber, endemik türlerin %28’ini ve denizel faunanın ortalama %7,5’unu ve denizel floranın %18’ini barındırmaktadır. 30 23 ülkenin sınırlarının bulunduğu Akdeniz’de yaklaşık 10,000 ada ve adacık bulunmaktadır ve bu adaların çoğunluğu Akdeniz’in doğu kısmında yer almaktadır. Adaların toplam alanı tüm Akdeniz yüzeyinin sadece % 4’ünü oluştururken, 18,000 km olan kıyılarının uzunluğu ile tüm Akdeniz kıyısının % 39’unu oluşturur. şehirleşme, sanayileşme, turizm, iklim değişikliği, kirlilik ve yabancı türlerin baskısı altındadır. Akdeniz eşsiz bir biyoçeşitlilik zenginliğine sahiptir. Dünya biyoçeşitliliğinin en önemli 34 noktasından birisidir. Dünyanın okyanus alanı sadece biyoçeşitliliğin % 0,8’ini barındırırken, Akdeniz, önemli denizel ve kıyı biyoçeşitlilik havzalarından biri ol- Ulaşım zorluklarının bulunması nedeniyle küçük adalar, nadir türler ile tehdit altındaki türlere üreme ve barınma ortamı sağlar ve balık gibi pazar değeri yüksek türlerin dağılım merkezidir. Bu nedenle, ada biyoçeşitliliğini korumak ulusal ve uluslararası boyutta çok önemlidir. Adalar, yaban hayatına ve birçok türe yaşama ortamı sağlayarak Akdeniz biyoçeşitliliğinin korunmasına yardımcı olmaktadır. Akdeniz’in bu zenginliği, Akdeniz Biyoçeşitliliği Bitki türleri Tür sayısı Endemik türler Endemizm oranı (%) 22 500 11 700 52 Kuşlar 500 25 5 Memeliler 220 25 11 Karasal Sürüngenler 225 80 34 Amfibiler 80 30 31 Kaynak: htpp://www.biodiversityhotspots.org Çevre ve İnsan Aralık 2009 ^ ^ ^ makla beraber, endemik türlerin % 28’ini ve denizel faunanın ortalama %7,5’unu ve denizel floranın % 18’ini barındırmaktadır. Karasal ekosistemlerle ilgili olarak Akdeniz havzası, dünya bitkilerinin % 10’unu barındırır ve bu bitkiler dünyanın başka yerinde bulunmamaktadır. Küçük adalar deniz kuşları cennetidir. Yelkovan kuşları, şahin ve balık kartalı gibi birçok kuşun yuvalama yeridir. Dünyanın en önemli üç kolonilerinden olan Akdeniz’e endemik üç fırtına kuşu türünün (albatrosların küçük kuzenleri) barınma yerleridir. Tunus’ta ki Zembra adası Boz Yelkovan Kuşlarına, Sardunya’da ki Tavolara adası Yelkovan Kuşları’na ve Filfla’dan Malta’ya kadar olan ada da Fırtına Kuşları’nın barınma yerleridir. Çok sakin bir ortam isteyen bu deniz kuşları sahil ötesi yaşamlarının büyük bir bölümünü adalarda geçirir ve üremek için insanlardan ve insanlar tarafından adalara getirilen siyah yarasa, köpek ve kediler gibi yırtıcılardan uzak yerlerde yuvalarını kurarlar. Ayrıca adalar kuş göçlerinde kuşların konaklama yerleri olarak da önemli bir role sahiptir. Her yıl binlerce kuş buralarda konaklarlar. Bu nedenlerden dolayı küçük adalar koruma öncelikli alanlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Küresel ölçekte nesli tehlike altında olan Ada Martısı (Larus audouinii)’nın yaşama ve üreme ortamı Ege ve Akdeniz kıyılarımızda bulunan adalardır. Yaklaşık 125 kadar amfibi ve sürüngen türünün yaşadığı tüm Türkiye’de bu populasyonların takriben 1/4’ünün adalarımızda yaşadığı saptanmıştır. Türkiye herpetofaunası bakımından böyle bir oran çıkmasına karşın, Türkiye’nin orta ve batı bölgesinin herpetefaunası adalarımızdaki ile çok daha büyük benzerlik göstermektedir. Adalar ayrıca, Akdeniz fokları içinde oldukça önemli yaşam alanları sunmaktadır. Örneğin, Bodrum yarımadasının kuzeybatısında kalan adalar bölümü ile Foça yarımadasının önündeki adalar Akdeniz fokları açısından oldukça önemli yaşama alanlarıdır. Ada biyoçeşitliliğini tehdit eden unsurları yok etmek, etkilerini en aza indirmek veya riskleri ortadan kaldırmak için uluslararası boyutta işbirliğine gidilmelidir. Fakat Akdeniz’de Türkiye-Yunanistan ve İspanya-Fas arasında kıta sahanlığı sorunları nedeniyle yapılacak çalışmalarda istenilen başarı yakalanamayabilir. Öncelikle bu kavramların ne anlama geldiğini açıklamakta yarar görülmektedir. Kıta sahanlığı nedir? Kıtasal uzantının kıyısal bölgeden başlayan ve ortalama olarak 130 (180) m derinliğe kadar uzanan bölümü. Uluslararası Hukukta deniz yatağı ve onun altını içeren kıyıdan 200 deniz mili açığa kadar, ya da bu sınırın ötesinde bulunup sular derinliğinin işletilmesine olanak verdiği en derin noktaya kadar olan bölgeye verilen isimdir. Kıta sahanlığında, cansız doğal kaynakları araştırma, işletme, kullanma ve faydalanma yetkisi kıyı devletine aittir. Milletlerarası münasebetlerde ve deniz hukukunda kıta sahanlığı ve anlaşmazlıkları sık sık görülmektedir. İlk defa İkinci Dünya Savaşından sonra, ABD Başkanı Truman tarafından ortaya atılmıştır. Ona göre, ülkelerin karasularından sonra da deniz bölgesinin altında bazı kaynakları kullanma hakkı vardır. Denizin dibindeki bu arazi “kıta sahanlığı” olarak isimlendirilmiştir. 1958 senesinde Cenevre’de toplanan Birinci Deniz Hukuku Konferansında imzalanan sözleşmeye göre ülkelerin karasularının bitim sınırından başlayan 100-200 metrelik derinliğe kadar olan deniz altındaki arazi kıta sahanlığı sayılmıştır. Karasuları genişliği: Ege Denizi, Türkiye ile Yunanistan arasında yer alan adeta yarı kapalı bir denizdir ve binlerce ada, adacık ve kayalıklarla doludur. 1923 yılında Lozan Barış Antlaşması imzalandığında bu denizdeki iki ülkeye ait karasuları 3 mil genişliğinde bulunmaktaydı. 1936 yılında Yunanistan karasularını 6 mile çıkarmıştır. Türkiye de 1964 yılında karasularını 6 mile çıkarmıştır. Buna göre Yunanistan Ege’nin % 43,5 inde, Türkiye ise %7,5 inde egemenlik hakkı bulunmaktadır. % 49’u ise açık denizdir (uluslar arası sular). Yunanistan karasuları 12 mile çıkardığı takdirde ise Ege Denizi’nin % 71,5 ini kontrol edecek, Türkiye ise % 8,7, açık deniz ise % 19,7 gibi küçük bir oranda kalacak. Dolayısıyla Ege Denizi Yunan Gölü haline gelecektir. Yunanistan, BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nde genel bir kaide olarak ortaya koyduğu azami 12 mil sınırı kuralından dolayı Sözleşmeyi imzalamış, Türkiye ise imzalamamıştır. Lozan Antlaşması’nda aksine hüküm bulunmadığı hallerde ise, Asya sahillerine üç mil mesafe içinde olan adalar da Türk egemenliğine bırakılmıştır. 31 ^ ^ ^ Akdeniz Adaları ve Biyoçeşitliliği Kıta sahanlığı sorunu: Türkiye ile Yunanistan arasındaki kıta sahanlığı sorunu iki nedenden kaynaklanmaktadır. Birincisi; iki ülke arasındaki deniz hudutlarının çizilmemiş olması, ikinci ise; Yunanistan’ın Ege’de çok sayıdaki adalarına dayanarak Türk karasularına kadar adeta sahiplenme arzusu ve bu yoldaki gayretleridir. 1958 Cenevre Sözleşmesi’nde, deniz altındaki ve karasularının ötesindeki tarihi kaynakların işletilmesiyle ilgili bir hak olduğu belirtilmektedir. 1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nde bu tarif daha da açılmakta, kıta sahanlığının bitişiğindeki kıtaların ana toprak parçasının tabii uzantısı olması gerekliliğine işaret edilmektedir. Yunanistan bir ada devleti değildir, bir yarımada devletidir. Dolayısıyla yarımadayı ve yaklaşık 2000 adadan oluşan Ege varlığını bir arada mütalaa etmek ve kendisini ada devleti saymaktadır. Bundan hareketle Türk karasuları dışındaki hemen tüm Ege’nin kendi kıta sahanlığı olduğu iddiasındadır. Türkiye ise Ege ve Ege adalarını özel deniz ve statü terakkisiyle adaların kendi başına kıtasahanlığı olamayacağını, Ege’nin en az yarısına ait deniz dibininkıta sahanlığının-Anadolu’nun uzantısı olduğunu düşünmektedir. korumak, ulusal ve uluslararası boyutta çok önemlidir. Bilgi ve deneyimlerin paylaşılmasının yanı sıra, özellikle istilacı yabancı türlere karşı uluslararası işbirliğine gidilmedir. Bunun yanı sıra İspanya-Fas ve Yunanistan ile Türkiye arasında bulunan kıta sahanlığı sorunları da diplomasi yoluyla çözülmesi teknik çalışmaların ivmesini artıracağı bir gerçektir. Kaynaklar: -www.initiative-pim.org -www.mediterraneanislands.org Sonuç: -TOPUR, Tuncer. 2002. Dünya ve Türkiye-AB-Kıbrıs üçgeni. Dünya biyoçeşitliliğinin bulunduğu en önemli 34 hassas noktasından biri olan Akdeniz ve adalarının biyoçeşitliliğini Yeni Türkiye Yayınları. S.265-272 - Çevre ve Orman Bakanlığı, Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Stratejisi ve Eylem Planı. 2007. S. 89 Karbon Ayakizi Nedir? İ nsanın yürümek ve koşmak gibi fiziksel aktiviteleri nasıl ki yerde iz bırakıyorsa; insanın yaşam aktivileri de belli bir tüketim gerektiriyor ve bunun sonucu olarak da karbon salımı olarak doğada iz bırakıyor. Buna, kişinin karbon cinsinden doğaya bıraktığı iz de diyebiliriz. Karbon ayakizi, insan aktivitelerinin doğaya etkisini, üretilen sera gazı miktarının CO2 cinsinden ölçülmesine verilen addır. Ulus ve kuruluşların küresel ısınmaya etkilerini ölçmekle birlikte, karbon ayakizi, karbon salımını birey baza indirerek, ölçüm yapma şansı veriyor. 32 İnsan aktivitesi dolayısıyla ortaya çıkan CO2 miktarını ölçmekle beraber, ürün ve servis yaşam döngüleri boyunca biriken sera gazlarını da ölçmeye yarıyor. Karbon ayakizi, CO2 kg veya ton cinsinden, Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi (Life Cycle Assessment - LCA) adı verilen bir metodla hesaplanır ve fosil yakıtların enerji kullanımından gelen salımların kısıtlanmasını sağlayabilir. Dolayısıyla, kişinin yaşamını idame etmek, iş-eğlence gibi alanlarda enerji kullanımı ve servis/ürün tüketimiyle, bireysel olarak ne kadar karbon salımına sebep olduğu hesaplanır hale geliyor. Çevre ve İnsan Aralık 2009 Adana Akyatan Lagünü’nde Yeni Bir Flamingo Yuvalama Alanı Keşfedildi Süleyman Ekşioğlu - Kuş Araştırmaları Derneği K uş Araştırmaları Derneği tarafından Çevre ve Orman Bakanlığı adına Adana’da yürütülen Akyatan-Tuzla Lagünleri Yönetim Planlaması Projesi kapsamında yapılan kuş araştırması çalışmaları sırasında flamingonun (Phoenicopterus ruber) Türkiye’de yuva yaptığı yeni bir alan keşfedildi. Ülkemizde sadece Tuz Gölü ve İzmir Kuş Cenneti’nde düzenli olarak ürediği bilinen flamingo için bu yeni yuvalama alanı büyük önem taşıyor. Kuş Araştırmaları Derneği tarafından Çevre ve Orman Bakanlığı adına Adana’da yürütülen Akyatan-Tuzla Lagünleri Yönetim Planlaması Projesi kapsamında yapılan kuş araştırması çalışmaları sırasında flamingonun (Phoenicopterus ruber) Türkiye’de yuva yaptığı yeni bir alan keşfedildi. Ülkemizde sadece Tuz Gölü ve İzmir Kuş Cenneti’nde düzenli olarak ürediği bilinen flamingo için bu yeni yuvalama alanı büyük önem taşıyor. Proje adına kuş araştırmasını yürüten Süleyman Ekşioğlu ve çalışmaya gönüllü olarak katılan Emin Yoğurtçuoğlu tarafından 12-16 Ekim 2009 tarihleri arasın- da yapılan göç izleme çalışması sırasında Akyatan Lagünü’nde 163 yuvadan oluşan bir flamingo yuvalama bölgesi bulundu. Alandaki çamur düzlüklerinde beslenen ve sayıları 30 bine yakın kıyı kuşunu sayıp tanımlamaya çalışan kuş gözlemcileri bu sırada yaklaşık 2 km ileride bulunan flamingolara teleskopla bakarken hemen yakınlarındaki yuvaları fark ettiler. Dürbün ve teleskoplarla yapılan inceleme ve gölde yapılan zahmetli bir yürüyüşten sonra gözlemciler yuvalara ulaştılar. Üreme dönemi sonrası olduğu için kaç yuvanın aktif olarak kullanıldığı henüz kesin olarak belirlenemese de bu keşif yeni bir yuvalama alanı olarak büyük önem taşıyor. Flamingoların daha önce bu bölgede ürediğine dair bir kayıt olmamasına rağmen yuvaların bir kısmının yıpranmış olması en azından son birkaç yıldır bu alanda yuva yaptıklarına işaret ediyor. Akyatan Lagünü’nün en ıssız kesimlerinde yuva yapan flamingoların varlığı Akyatan Lagünü’nün önemini bir kez daha vurguluyor. Flamingoların çamurdan yaptıkları ve güneşte kuruyup sertleşen yuvalarının çapları 30-35 cm, yükseklileri de 30-40 cm arasında değişebilmekte. Flamingonun geçmiş yıllarda ürediği bilinen Seyfe Gölü ve Ereğli Sazlıkları gibi sulak alanlarımızın günümüzde eski özelliklerini kaybederek neredeyse yok olmak üzere olmaları, bunun yanında halen üremekte oldukları Tuz Gölü’ndeki su seviyesinin her geçen yıl hızla düşerek kuruması tehlikesinden dolayı ülkemizde üreyen flamingoların durumları ciddiyetini korumakta. Geçtiğimiz yıllarda Tuz Gölü’nde suyun çekilmesinden dolayı bir çok flamingo yavrusu ölü olarak bulunmuştu. Bu yeni yuvalama alanı flamingoların Türkiye’deki nesillerini sürdürebilmesi için büyük önem taşıyor. Karbon ayakizleri, evde ve araba, uçak, tren gibi ulaşım için kullanılan enerjiden kaynaklanan direkt salımlardan veya kullanılan ürün veya servislerin üretiminden ya da tüketiminden kaynaklanan dolaylı salımlar sonucu oluşur. Kısaca karbon ayak izi kişinin küresel ısınmadaki kişisel payının bir ölçüsüdür. Enerji tüketen hemen her faaliyetimizin bir karbon maliyeti vardır. Kimi zaman bu karbon maliyeti çok açık bir şekilde görülür; işe giderken aracınızın egzoz borusundan çıkan gazlarda olduğu gibi. Kimi zaman ise durum bu kadar belirgin değildir; süpermarketten satın aldığımız ithal ürünlerin içine gizlenmiş maddelerde olduğu gibi. 33 Ahmet Sandal Çevre ve Orman Bakanlığı İç Denetçisi Kamu Yönetimi Uzmanı “Çevre izin ve belgeleri konusunda 2010 yılında yeni bir döneme girilecektir. Bu dönemden itibaren tüm izinler için tek bir belge düzenlenmesi sözkonusu olacaktır. Bu durum bürokrasinin azaltılması ve zaman kayıplarının önlenmesi açısından önemli olduğu gibi, etkin bir iç kontrol sistemi için de önem taşımaktadır.” Çevre İzinleri Üzerine Değerlendirmeler Çevre, canlıların hayatları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları biyolojik, fiziksel, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamlarının tümü şeklinde tanımlanmaktadır. Bu tanım Çevre Kanunda yer alan bir tanımdır. Günlük dilde çevre tanımının nasıl ve ne şekilde olduğunu düşündüğümüzde ya da etrafımızdaki kişilere “çevre nedir?” diye sorduğumuzda, şu şekildeki kısa tanımlar öne çıkmaktadır. “Çevre, içinde bulunduğumuz hayattır. Çevre, yaşadığımız Dünya’dır. Çevre, tabiattır. Çevre, su, toprak ve havadır. Çevre, canlı, cansız tüm varlıklardır. Çevre, insan ve dışındaki her şeydir. Çevre, korunması gereken bir değerdir.” Bu tür açıklamalar sürer gider. Bu açıklamaların hepsi de doğrudur. Ve çevre gerçeğine işaret eder. Bu tanımlamalardan çıkan sonuç şudur, “çevre, geniş ve kuşatıcı bir kavramdır. Çevre, hayatımızın kendisidir ve korunmalıdır.” Çevre kavramının en önemli özelliği, koruma noktasında kendisini göstermektedir. Çevre’yi koruma noktasında çevre izinleri önemli bir araç olarak görülmektedir. Ancak bu araç, çevre izleme ve denetleme göreviyle birlikte mütalaa edilmelidir. Bu yazımızda, önce çevre izinlerini tek tek tanıyalım ve sonra üzerlerinde değerlendirmelerde bulunalım. En sonra da çevre izleme ve denetleme görevi hakkında kısaca görüşlerimizi belirtelim. I-ÇEVRE İZİNLERİ Foto: Ali Rıza Baykan 34 29.04.2009 tarihinde çıkarılan ve 01.01.2010 tarihinde yürürlüğe girecek olan Çevre Kanununca Alınması Gereken İzin ve Lisanslar Hakkında Yönetmeliğin 3/b maddesinde çevre izni şöyle tanımlanmaktadır. Çevre izni, mevzuat gereğince verilmekte olan emisyon, deşarj, gürültü kontrol, derin deniz deşarjı ve stabilize arıtma çamuru kullanım izinleridir. Aynı yönetmeliğin 3/c maddesinde ise çevre izin belgeleri tarif edilmektedir. Çevre izin Çevre ve İnsan Aralık 2009 ^ ^ ^ belgesi: İşletmeler için, hava, su ve toprak gibi alıcı ortamları korumak amacıyla ilgili mevzuat uyarınca verilecek belgedir. Halihazırda geçerli durum itibariyle, endüstriyel kaynaklı hava kirliliğinin kontrolü için emisyon izni, su kirliliğinin kontrolü için deşarj izni, derin deniz deşarj izni, toprak kirliliğinin kontrolü için de stabilize arıtma çamuru kullanım izni gerekmektedir. Hava yönetimi kapsamında geçerli olan bir izin türü de, gürültü kontrol iznidir. Bu izin türleri için ayrı ayrı izin belgesi tanzim edilmektedir. Ancak, 2010 yılından itibaren, bu izin türlerinin hepsini bir arada kapsayacak yalnızca tek bir izin belgesi sistemine geçilecektir. Böylece, hem kırtasiyecilik ve bürokrasi azalacak, hem de işletme ve tesislerin izlenmesinde etkin bir iç kontrol ortamı oluşturulmuş olacaktır. a) Emisyon izni: Emisyon: Yakıt ve benzerlerinin yakılmasıyla; sentez, ayrışma, buharlaşma ve benzeri işlemlerle; maddelerin yığılması, ayrılması, taşınması ve diğer mekanik işlemler sonucu bir tesisten atmosfere yayılan hava kirleticileridir. Çalışmaları ve yapısı nedeniyle insan sağlığı ve çevre üzerinde önemli olumsuz etkisi olan ve ilgili yönetmeliğin eklerinde yer alan tesislerin kurulması ve işletilmesi için, planlama aşamasında emisyon ön izni ve işletme aşamasında ise emisyon izni alınması gerekir. İlgili tesis ve işletmeler yönetmelikte belirtilen sınır değerlerin altında emisyon saldıklarını belgeledikleri ve diğer şartlara uydukları takdirde, emisyon izin belgesi almaya hak kazanmaktadırlar. Bu izin belgeleri Bakanlıkça ya da İl Valiliklerince (İl Çevre ve Orman Müdürlükleri vasıtasıyla) verilmektedir. (A grubu emisyon belgesini Bakanlık, B grubu emisyon izin belgesini ise Valilikler vermektedir) b) Deşarj izni: Arıtılmış olsun olmasın, atıksuların doğrudan veya dolaylı olarak alıcı ortama (sulamadan dönen drenaj sularının kıyıdan veya uygun mühendislik yapıları kullanılarak toprağa sızdırılması hariç) veya sistemli bir şekilde yeraltına boşaltılmasıdır. İlgili yönetmelikteki şart- Foto: Ali Rıza Baykan ları ve parametreleri yerine getiren tesis ve işletmelere deşarj izin belgesi verilmektedir. Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğine göre deşarj izni konusunda yetkili idareler, 2872 sayılı Çevre Kanununun 12 nci maddesi ve 4856 sayılı Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin (d) ve (j) bentleri uyarınca, atık, artık ve yakıtların arıtılması, uzaklaştırılması, zararsız hale getirilmesi ve ithali ile ilgili denetimlerde ve çevreye olumsuz etkileri olan her türlü faaliyetin izlenmesi ve denetlenmesindeki yetki Çevre ve Orman Bakanlığına aittir. Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinin 37. maddesine göre, “alıcı su ortamına her türlü atıksu deşarjı izni için mahalli çevre kurulunun uygun görüşü doğrultusunda mahallin en büyük mülki amirliği yetkilidir”. Ancak mahallin en büyük mülki amirliği, büyükşehir belediyeleri su ve kanalizasyon idareleri, atıksu alt yapı tesislerini tamamlamış il ve ilçe belediye başkanlıkları mevzuatlarında belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde denetim yapmakla yetkilidir. Kurum, kuruluş ve işletmelere işletme ve kullanım izni verilmesi ve denetim görevinin ifasında yetkili olmak üzere; 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanununun 268-275 inci maddelerine göre Sağlık Bakanlığı, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununa göre Kültür ve Turizm Bakanlığı, 3143 sayılı Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanuna göre Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile diğer kurum ve kuruluşlar, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu, 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu, 5393 sayılı Belediye Kanununun verdiği yetkiler doğrultusunda mülki amirleri, büyükşehir ve şehir belediye başkanlıkları bu hususta yetkilidir. c) Gürültü izni: İlgili yönetmelikte çevresel gürültü şu şekilde tanımlanmaktadır. Çevresel gürültü, ulaşım araçları, kara yolu trafiği, demir yolu trafiği, hava yolu trafiği, deniz yolu trafiği, açık alanda kullanılan teçhizat, şantiye alanları, sanayi tesisleri, atölye, imalathane, işyerleri ve benzeri ile rekreasyon ve eğlence yerlerinden çevreye yayılan gürültü dahil olmak üzere, insan faaliyetleri neticesinde oluşan zararlı veya istenmeyen açık hava sesleridir. Gürültü kontrol izin belgesi, Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliğinin ekinde yer alan Ek-VII Liste A ve B’deki işletmelerin bu Yönetmelikte yer alan esaslara uygun olarak çalıştığını gösteren belgedir. Gürültü kontrolü konusundaki yetki de Bakanlığımız ve yerel yönetimler arasında paylaşılmıştır. Çevre denetim birimini kuran ve yetki devri yapılmış belediyeler belediye sınırı ve mücavir alanı içinde gürültü konusunda izin belgesi vermeye ilgili Belediye Yönetimleri yetkilidir. Belediye sınırları ve mücavir alan dışında yetki devri yapılmış il özel idareleri bu Yönetmeliğin ekindeki Ek-VII Liste B’de yer alan işletmeler için gürültü kontrol izin belgesini vermekle yetkilidir. Bunun dışında kalan yerlerde izin belgesi Bakanlıkça verilir. 35 Çevre İzinleri Üzerine Değerlendirmeler d) Derin deniz deşarj izni: Derin Deniz Deşarjı:Yeterli arıtma kapasitesine sahip olduğu mühendislik çalışmaları ile tespit edilen alıcı ortamlarda denizin seyreltme ve doğal arıtma süreçlerinden faydalanmak amacıyla atık suların sahillerden belirli uzaklıklarda deniz dibine boru ve difüzörlerle deşarj edilmesidir. Derin deniz deşarj izin belgesi, Mahalli Çevre Kurulunun uygun görüşü ile mahallin en büyük mülki amirliğince verilir. e) Stabilize arıtma çamuru izni: Stabilize Arıtma Çamuru: Fermente edilebilirliğini ve kullanımından kaynaklanan sağlık tehlikelerini önemli ölçüde azaltılmak üzere, biyolojik, kimyasal ya da ısıl işlemden, uzun süreli depolama ya da diğer uygun işlemlerden geçirilmiş arıtma çamurlarını ifade eder. Toprak Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği hükümleri gereği evsel ve kentsel atıksuların arıtılması sonucu elde edilen arıtma çamurlarının toprakta kullanılması izne bağlıdır. Stabilize arıtma çamuru üreticileri toprakta kullanacakları arıtma çamuru için Stabilize Arıtma Çamuru Kullanım İzin Belgesi talebiyle, ilgili bilgi ve belgelerle birlikte Valiliğe başvuruda bulunurlar. II- ÇEVRE İZİNLERİ ÜZERİNE BAZI DEĞERLENDİRMELER ra doğrudan veya dolaylı vermeleri uygun görülmeyen tesis ve işletmeler ile yerleşim birimleri atıklarını yönetmeliklerde belirlenen standart ve yöntemlere uygun olarak arıtmak ve bertaraf etmekle veya ettirmekle ve öngörülen izinleri almakla yükümlüdürler.” Çevre izin belgeleri verilmekle çevre doğrudan doğruya korunmuş olmakta mıdır? Ya da yukarıdaki konuyla bağlantılı olarak sormak gerekirse, çevre izin belgelerinin verilmesiyle birlikte maksat gerçekleşmekte midir? Bu soruya elbette olumlu cevap vermek mümkün değildir. Çünkü, çevre izin belgesi bulunan tesis, çevreyi kirletmeyen tesis mânâsına gelmez. Zira, çevre izin belgesi olan tesis, çevreye sıfır etkide bulunan bir tesis değildir. Zaten, izin belgeleri de mahiyeti itibariyle alıcı ortama hiçbir emisyon ya da deşarj yapılmadığı mânâsına gelmemektedir. İlgili izin belgeleri, belirli sınır değerler içerisinde emisyon ve deşarj yapıldığı anlamına gelmektedir. Yani çevreye bir etki sözkonusudur. Ayrıca, konunun başka bir boyutu da vardır. O da şudur; tesisin belgesi vardır, ancak, tesis yetkilileri ya da sahipleri, çevre koruma mantığı içinde değildirler ve çevreye zaman zaman, gizli olarak atıklarını boşaltmayı düşüne- a) Bazı soru ve cevaplar: Çevre izin belgesi olan tesis çevreyi kirletiyorsa (daha açıkçası mevzuattaki sınır değerler aşılmışsa), ne yapılacaktır? Bunun cevabı hem mantıken hem de kanunen çok açıktır. Çevre izin belgesi olduğu hâlde bir tesis çevreyi kirletiyorsa (örneğin, emisyon izni belgesi olduğu hâlde emisyon izni sınır değerlerini aşmışsa) tesisin izni iptal edilir. Bazen tesisin izninin iptal edilmesi için sınır değerlerin aşılması da gerekmeyebilir. Bir tesis gerekli izin belgesi olduğu hâlde gerekli yükümlükleri yerine getirmiyorsa ya da çevre ve insan sağlığı yönünden tehlike arz diyorsa izin belgesi gecikmeksizin iptal edilir. Bu nokta itibariyle belirtmek gerekir ki, çevre izin belgesi çevreye zararlı etkilere bir izin ya da çevreyi kirletmeye bir hak gibi mütalaa edilmemelidir. Bu durum itibariyle şu hususun altını çizmek gerekmektedir. Çevre izin ve belgelerinin tanziminde asıl hedef, ilgili işletme ve tesislere izin vermek değil, çevreyi korumaktır. b) Çevre İzinlerinin Hukuki Durumları: Çevre izinlerinin hukuki mahiyetleri noktasında, ilk belirtmemiz gereken husus, bu izinlerin ilgili tesislere bir hak sağladığıdır. Bu hak işletmelere açılma veya faaliyetine devam etme noktasında sağlanan bir haktır. Ancak, bu hakkın, (her hakta olduğu gibi) sınırları ve çerçevesi bellidir. İkinci olarak, bu hak belirli şartlara bağlıdır. Yani mutlak bir hak değildir. Nitekim izin için başvuran tesis, çevre koruma açısından gerekli şartları sağladığını beyan etmekte ve gerekli izinleri istemektedir. Belirli şartları sağlayan tesise izin verilmekle, o iznin, o hakkın çerçevesi de belirlenmiş olmaktadır. Bu durumda, çevre izni, çevre konusunda ilgili firma ya da tesisçe alınan tedbir ve verilen taahhütlerle birlikte hüküm ifade eder ve onlarla birlikte geçerlidir. Bir başka husus da şudur, ilgili çevre izni, o tesise çevreyi hiç kirletmediği için değil, gerekli şarları sağladığı ve tedbirleri aldığı için verilmektedir. Çevre izinleri neden verilmektedir? Çevre Kanununca Alınması Gereken İzin ve Lisanslar Hakkında Yönetmeliğe göre verilme nedeni bellidir. Çevre izin belgeleri, İşletmeler için, hava, su ve toprak gibi alıcı ortamları korumak amacıyla ilgili mevzuat uyarınca verilecek belgedir. Maksat açık ve bellidir. Çevreyi korumaktır bu maksat. Ancak, tesisler açısından düşündüğümüzde aynı maksat acaba geçerli midir? Tesisler çevreyi korumak için mi, emisyon izin belgesi almaktadır? Buradaki maksat aynı açıklık ve netlikte değildir. Tesisler çevre izin belgelerini bir yükümlülük olarak görmektedirler. Zaten, Çevre Kanunu da bunu bir yükümlülük olarak nitelendirmektedir. Çevre Kanununun izin alma, artıma ve bertaraf etme yükümlülüğü başlıklı 11. maddesinde “üretim, tüketim ve hizmet faaliyetleri sonucunda oluşan atıklarını alıcı ortamlaFoto: Ali Rıza Baykan 36 bilir ve bunu -maalesef- icra edebilirler. Bu son nokta itibariyle, tesisin izne sahip olmasının çevre koruma açısından hiçbir öneminin olmadığı açığa çıkmaktadır. ^ ^ ^ Çevre ve İnsan Aralık 2009 Tesis, taahhüt ettiği tedbirleri yerine getirmezse ya da çevre konusunda kurduğu üniteyi devre dışı bırakmışsa, aldığı iznin hukuken hiçbir önemi yoktur. İlgili izin belgesi olduğu hâlde, gerekli çevre koruma şartlarını sağlamadığı anlaşılan tesisle ilgili olarak, faaliyetin durdurulmasından tutun da çevre izin belgesinin iptaline kadar çeşitli hukuki yaptırımları uygulamak mümkündür. Örnek vermek gerekirse, ilgili tesis, gerekli filtre ve arıtma ünitesini kurmuştur bu suretle, sınır değerleri aşmamaktadır. Böylece, hukuki olarak emisyon iznine müstahaktır. Bundan dolayı da emisyon izin belgesini almıştır. Ancak, izni olduğu hâlde, o tesisin çalışma sırasında atmosfere belirlenen sınır değerin üzerinde emisyon salması ve firmanın önlem almaması durumunda emisyon izin belgesi önemini yitirir. İlgili tesis yetkilileri, verilen süre sonunda tedbirleri almıyorlarsa, belgenin hukuken iptali gerekir. Konuyu deşarj izni için düşündüğümüzde, deşarj izin belgesini alan tesisler çevreyi koruma noktasında gerekli altyapıyı oluşturmuş ve ilgili deşarj standartlarını sağlamış tesisler mânâsına gelmektedir. Deşarj izin belgesi alan tesis, çevreyi kirletiyorsa, durumu değerlendirilmeli ve ek tedbirler getirilmelidir. Bu ek tedbirler işe yaramadığı ya da firma ek tedbirlere yanaşmadığı zaman, elbette deşarj izninin iptali hukuki bir zorunluluktur. Gürültü izni açısından bir mütalaa da bulunacak olursak, gürültü belirli sınır değerlerin üzerine çıkıldığında zararlı olan bir durumdur. Bu nokta itibariyle, gürültü kontrolü için belirli sınır değerler belirlenmiş olup, bu sınır değerlerin üzerine çıkıldığında insan sağlığı bozulmaktadır. İnsan sağlığının bozulduğu durumlarda iznin iptali ya da idari-adli cezalar gündeme gelir. Bu açıklamalar itibariyle, çevre konusunda verilen iznin iptali hukuken her zaman mümkündür ve izni olduğu hâlde çevreyi kirleten her tesisin idari ya da adli anlamda cezalandırılması da her zaman imkân dahilindedir. Çevre izinleri bir ayrıcalık ve imtiyaz sağlamadığı gibi, tam tersine çevreyi koruma noktasında daha da hassas olmayı gerektirir. Bu noktada çevre izni olan tesislerin periyodik bir şekilde izleme ve denetlenmesi gündeme gelmektedir. Sonuç: Çevre izni, çevre mevzuatı gereğince verilmekte olan emisyon, deşarj, c) Çevre gürültü kontrol, izinleri olan derin deniz detesislerin şarjı ve stabilize izleme ve arıtma çamuru denetlenmesi: kullanım izinlerini ifade eder. Çevre ve Orman Çevre izin belgeleBakanlığı’nın merri ise, işletmeler için, kez ve taşra teşkilatıhava, su ve toprak gibi Foto: Ali Rıza Baykan nın, çevre açısından iki alıcı ortamları korumak büyük görevi varsa, birisi amacıyla ilgili mevzuat uyarınca kapsama giren tesislere ilişkin gerekverilecek belgedir. Çevre izin ve belgeleli izin prosedürlerini tekemmül ettirmek, rinin tanziminde asıl hedef, ilgili işletme diğeri ise, izin almış ya da almamış olsun, ve tesislere izin vermek değil, çevreyi koçevreye etki eden tüm tesis ve işletmeleri rumaktır. izlemek ve denetlemektir. Bu görevlerin her ikisi de oldukça önemlidir. Ancak, “izleme ve denetleme görevi daha önemlidir”. Çünkü, yukarıda da belirtildiği üzere çevre konusunda izin alan bir tesis çevre açısından “dokunulmazlık ve sınırsız bir hak” almamaktadır. Gerekli takip ve denetim zamanında ve gecikmeksizin yapılması durumunda, izin almış bir tesisin hiçbir çevre sorununa neden olmadan çalıştırılması mümkündür. Bu sağlanmadığı müddetçe çevr ekoruma bakımından istenen maksat tam olarak gerçekleşemez. Kurum olarak yalnızca izin vermekle kalmış oluruz. İzin vermek ve denetlemek gerekmektedir. Bilindiği üzere, çevre sorununa yol açan tesislerin ister izinleri olsun, isterse olmasın faaliyetlerinin durdurulması mümkündür. Önemli olan da budur. Yani, bir proje ve tesisin neden izin alması çok da önemli değildir. Önemli olan gerekli şekilde izlenip izlenmediğini ve denetlenip denetlenmediğini ve denetim sonrasında da gereken işlemin zamanında ve gecikmeksizin uygulanıp uygulanmadığıdır. Tabi bu açıklamalardan “her çevre başvurusu da olumlu sonuçlansın, herkes çevre iznini alsın” mânâsı çıkmamalıdır. Belirtmeye dahi gerek yok ki; “yalnızca, çevre koruma için gereken tesisleri kuran ve yerine getirilmesi icab eden şartları sağlayan işletmeler çevre iznini almalıdır.” Çevre izin ve belgeleri konusunda 2010 yılında yeni bir döneme girilecektir. Bu dönemden itibaren yukarıda saydığımız tüm izinler için tek bir belge düzenlenmesi sözkonusu olacaktır. Bu durum bürokrasinin azaltılması ve zaman kayıplarının önlenmesi açısından önemli olduğu gibi, etkin bir iç kontrol sistemi için de önem taşımaktadır. Ayrıca, yine 2010 yılından itibaren, e-Devlet projesinin çevre izinleri konusunda da hayata geçirilmesiyle, bilgi ve iletişim teknolojileri kullanılarak iş ve sanayi dünyasının işleri kolaylaştırılacaktır. Çevrimiçi Çevre izinleri Projesi, bu sürecin elektronik ortamda ve e-imza/ mobil-imza kullanılarak yapılmasına imkan sağlayacaktır. Söz konusu izin ve Lisanslar için başvurular tek bir noktadan online olarak yapılacak ve ilgili otoriteler tarafından da online olarak elektronik ortamda değerlendirilecektir. Başvuru sahipleri de süreçleri elektronik ortamda takip edeceklerdir. İzin ve Lisans alma süreçleri kısalacağı gibi süreden ve kâğıttan tasarruf edilecek, bürokrasi önlenecek, kırtasiyecilik azalacaktır. Çevre izin ve belgelerinin verilme şekli ve sistemi önem taşıdığı kadar, bunlardan daha ehemmiyetli olanı, izin belgesi verilen tesislerin periyodik ve sıkı bir şekilde takip edilmesi ve denetlenmesidir. 37 Proje Ekibi; Proje Yürütücüsü ve Araştırmacı: Deniz MENGÜLLÜOĞLU Yerel Destek Elemanı: Kazım AKTAN Proje Danışmanı: Osman ERDEM Göksu Deltası Özel Çevre Koruma Bölgesi Saz Horozu Koruma ve İzleme Projesi Saz Horozu Türkiye’de Saz Horozu Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı tarafından, Kuş Araştırmaları Derneği’ne “Göksu Deltası Özel Çevre Koruma Bölgesi Saz Horozu Koruma ve İzleme Projesi” kapsamında yaptırılan “GÖKSU DELTASI’NDA SAZ HOROZU” adlı kitaptan alınmıştır. S az Horozunun Ülkemizde iki alt türünün bulunduğu varsayılmaktadır. Bunlardan Porphyrio porphyrio caspius Karadeniz ve Kuzeydoğu Anadolu bölgelerinde, Porphyrio porphyrio seistanicus ise Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde görülmektedir. Her iki alt türün Ülkemizdeki dağılımı son yıllardaki gözlemler de dikkate alınarak aşağıdaki haritada gösterilmektedir. Saz Horozu’na ait Ülkemizdeki ilk kayıt 1893’te İstanbul Kağıthane’de görülen bir bireye aittir. (MATHEY-DURPAZ, 1923). Kurutuluna dek türün Hatay’da bulunan Amik Gölü’nde ve Tarsus‘ta Berdan Çayı’nın beslediği Aynaz Sazlıkları’nda ürediği düşünülmektedir. Hatta 1982’de Herken- rath, Ratzke ve Steıof tarafından genç bir birey Berdan Çayı kıyısında gözlemiştir (Kasparek, Bilgin, Akın, 1989). Aynı dönemde Adana Akyatan’da da türün varlığı bilinmektedir. Tür geçmiş yıllarda Türkiye’nin birçok bölgesinde az sayılarla da olsa gözlenmiştir. 1985’te Kasparek tarafından bir birey, daha sonra 1988’de İsveç Ornitoloji Derneği üyelerince 6 birey Kayseri’de Sultan Sazlığı’nda gözlenmiştir (Kasparek, Bilgin, Akın, 1989). Ayrıca Akşehir Gölü (1 birey, 1977), Adıyaman Gölbaşı Gölü (Turan, avlanan 1 birey, 1969), Karataş (Adana, 1 birey, 1987)’ta da saptanmıştır (Kasparek, Bilgin, Akın, 1989). Ancak yakın zamanda bu bölgelerden türün kaydı gelmemiştir. Saz horozunun güneyde sağlıklı bir biçimde ürediği tek yer Göksu Deltasıdır. Kasparek ve arkadaşları tarafından Göksu Deltası’nda (Akgöl’de) 1989 yılında üreyen çift sayısı 30 çiftten az olarak belirtilmiş ve acil koruma önerilmiştir. 1990’lı yıllar ve sonrasında kuş gözlemciliğinin gelişmesiyle birlikte Samsun, Urfa, Malatya, Kars ve Iğdır gibi birçok bölgede türün varlığı saptanmıştır. Bunlardan en önemlisi şu an Türkiye Saz Horozu popülasyonunun büyük bir kısmını barındıran Samsun Kızılırmak Deltası’dır. Kızılırmak Deltası’nda 1994 yılında türün varlığı saptanmış. 1999 yılında ise alanda ürediği kesinleşmiştir (Kirwan, 1999). Fakat gözlenen diğer bölgelerde üreme kesinlik taşımamaktadır. Türün Biyolojisi Rallidae ailesinin batı Palearctic bölgesindeki en büyük üyesi olan Saz Horozu 45-50 cm’ye varan boyu 90-100 cm kanat açıklığıyla ailenin diğer üye- Saz Horozu 38 Çevre ve İnsan Aralık 2009 ^ ^ ^ leri olup bölgede yaşıyan Sutavuğu (ya da Saztavuğu, Gallinula chloropus) ve Sakarmeke (Fulica atra)’den büyük gayet iri bir kuş türüdür. Erkek bireyler dişilerden yaklaşık %10 daha büyüktürler. Saz horozu büyük, ağır gagalı, hantal bir kuştur. Sığ sularda ve yüzey bitkileri üzerinde kolayca yürüyebilmesini ve çamura batmamasını sağlayan uzun parmaklı bir ayak yapısına sahiptir. Uzun ve kalın dizli bacakları vardır. Vücudun tüyle kaplı olmayan bölgeleri yetişkinlerde tamamen kırmızı olup gençlerde daha soluk renktedir . Ülkemizde bulunan iki alt türden biri olan ve Göksu Deltası’nda yaşıyan Porphyrio porphyrio. seistanicus diğer yakın bölgede bulunan diğer alttürlerden (Porphyrio porphyrio caspius, Porphyrio porphyrio madagascarensis) kafa bölgesindeki griliğin neredeyse boyun altına kadar inmesi, göğüs tüylerinin çok açık mavi, kanat tüylerinin ise açık mavi ve turkuaz renkte olmasıyla ayrılır. Yetişkinlerin gözleri kırmızı renktedir. Vücudun diğer bölgeleri koyu mavidir. Yavrular renk açısından erişkinlere benzemezler. Tüm alttürlerde yavrular koyu ve donuk renkte olup göğüs tüyleri gri, boğaz tüyleri ise nedeyse beyazdır (Cramp ve Simmons, 1980), Eşeyler birbirine tamamen benzerdir ve mevsimsel değişiklik göstermezler. Çoğunlukla sazlıklar arasında saklanma eğilimindedirler; İnsan baskısına karşı duyarlıdırlar; ancak insan baskısının az olduğu bölgelerde açıklığa çıkarlar. Çoğunlukla sazlıkların kıyısında beslenirken veya güneşlenirken görülebilirler. Sık ve geniş sazlıkların olduğu bölgelerde kısa uçuşlar yaparak yer değiştirebilirler. Büyüklüklerine ve çoğunlukla yürüme eğilimlerine rağmen iyi uçucudurlar. (Cramp ve Simmons, 1980). Saz horozlarının birbirine çok kolay karışıtırlabilen zengin ve çeşitli bir repertuarları vardır. Ötme eyleminin büyük bir kısmı geceleri koro halinde olur ve heyecan arttıkça ses yüksekliği ve katılan birey miktarı artar. Çoğu sesin anlamı tam olarak anlaşılamamıştır. Erkek bireyler gür ve düşük frekanslı (diğer bireyler tarafından uzaktan duyulmasını Saz Horozu kolaylaştıran) ve sonu boğuk bir trampet sesi gibi biten ötüşler, dişi bireyler ise tiz ve daha yumuşak ve genellikle ‘krik’ notasıyla biten ötüşler yaparlar. Yetişkinlerde biraraya gelme, beslenme ve grubu toplama zamanlarında ‘çak-çak’ sesi ve daha büyük alanlara dağılmış gruplarda daha yüksek bir ‘çak’ sesi yapılır. Temas sesi derin ve yankılı 1. ses 2. ve 3. den ve daha sonrakilerden daha güçlü olan ‘tuk’ ve ‘puk’ tur. Alarm sesi patlama şeklinde metal bir trompetten çıkan ‘kuuah-kuuah’ tekrarlanarak gider ve alarm dışında havalanma sırasında da yapılır. Ötme ‘kuinkuinkrrkrrkuinkuinkuinkrr…’ seslerinin tekrarlanmasından oluşur. Anlamı tam olarak anlaşılamasa da alan savunması için kullanıldığı düşünülmektedir. Tehdit sesi rakipler ve davetsiz misafirlere karşı yüksek ve sert ‘krii’ ya da ‘kriiik’tir. Ayrıca çok çeşitli ‘ga-ga-ga’ ya da ‘te-te-te’ sesleri de tehdit ve kur davranışları sırasında kullanılır. Yavruların sesleri küçük bir serçe yavrusundan çok farklı değildir fakat baskı ve yakalanma anında yüksek ‘piip-piip’ sesi verirler (Cramp ve Simmons,1980). Habitat Saz horozları bitki örtüsü ve su derinliğinin uygun olduğu (yaklaşık 30-40 cm.) tatlı, hafif tuzlu ya da acı, açık güvenli ya da dar ve labirentlerden oluşan durgun ya da yavaş akan sulak alanları tercih ederler. Bitki örtüsü olarak genellikle ölü ya da canlı, çoğunlukla uzunlukları 1 met- reyi geçmeyen Phragmites, Carex, Typha ya da diğer su üstü bitkilerinin bulunduğu alanları tercih ederler. Uzun süre bitki örtüsü içinde saklanma eğilimleri vardır. Sık çalılık ve ağaçlıklardan uzak dururlar. Su derinliği türün varlığını etkileyen en büyük etmenlerden biridir. Derin suları tercih etmezler.Yeterli besin varlığı üreme bölgesi seçiminde tür için belirleyici bir etmendir. Su derinliği de yuva predasyonu açısından önemlidir. (SanchezLafuente, 1998). Çakal, sansar ve tilki gibi predatör hayvanların kolayca ulaşamayacağı yerleri tercih sebebidir. Açık su aynasında gezinmekten sakınırlar. Fakat suyun sığ olduğu kıyı şeridinde gözlenebilirler. Sürekli insan baskısına karşı duyarlıdırlar. Fakat korumanın iyi olduğu yerlerde üremede oldukça başarılıdırlar. (Cramp ve Simmons, 1980). Beslenme Saz horozları omnivordurlar; hem bitkisel hem de hayvansal besinlerle beslenirler. Genelde sucul ve yarı sucul bitkilerin filizlerini, yaprak, kök, çiçek ve tohumlarını yerler. Yüksekteki bitkileri gaga yardımıyla indirerek ayaklarıyla tuttuktan sonra iyi bir şekilde ayıklar ve yerler. Taze sazları ve diğer tek çeneklileri güçlü gagaları yardımıyla dipten söker ve soyarlar. Diğer bitkilerin rizom ve tüberlerini de dipten çıkararak yiyebilirler. Ayrıca Phragmites ve Typha türü sazların tohumlarını da tırmanarak yiyebilirler. Ülkemizin güneyinde bölgelerinde görülen 39 Saz Horozu Seistanicus alt türü genellikle Scirpus ve Phragmites gövdesi ve Typha’yla beslenir. Gagalarını çok pratik bir biçimde kullanırlar, sazın gövdesini soyduktan sonra küçük parçalara bölerek yutarlar. Bölme işlemi çok seri ve gaga içerisine sığacak büyüklükte parçalara bölünerek yapılır. Omurgasızları yiyebilmek için taşları yerinden oynatabilirler. Çok çeşitli hayvansal besinle beslenebilirler. Bunların içinde, sülükler, solucanlar, böcekler, karındanbacaklılar, balıklar, su yılanları, kurbağalar ve diğer sazlık kuşlarının yumurta ve yavruları sayılabilir. Fakat hayvansal besinler, toplam besinin küçük bir yüzdesini oluşturur ve daha çok yavru bakımı ve büyütme sırasında gerçekleşir. (Noble, Walker, Smyth, 2001). Üreme Kooperatif üreme biçimine sahiptirler. Bazen tek bir kuş (muhtemelen eşi başka bir gruba katılan ya da ölen), bazen çiftler, bazen de 3 birey yavrulara birlikte bakarlar (Vergara ve Ripoll 1999). Fakat üçlü gruplarda 3. üremeyen birey kuluçkaya yatmaz. Kooperatif üremenin nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte habitat darlığı ve taşıma kapasitesine erişilen bölgelerde daha çok olduğu ve bununla bağlantılı olduğu düşünülmektedir (Sanchez-Lafuente 1993). Akdeniz bölgesinde yumurtlama Mart sonunda Göksu Deltası başlar ve Haziran’a kadar devam eder. Birden fazla yuva yaparlar, fakat sadece birine yumurtlar ve kuluçkaya yatarlar (Sanchez-Lafuente, 1998). Yuva sık sazlık örtüsü içerisinde su seviyesinin hemen üzerine yapılır. Yuva yapımında erkek çoğunlukla ölü ve kurumuş ya da yeşil bitkileri yuvaya taşırken dişi daha çok yuva dizaynıyla ilgilenir (Cramp ve Simmons, 1980). Yumurtalar kirli beyaz, krem rengi üzerine bordo, açık mor ya da gri renkte noktalarla bezelidir. Sakarmeke (Fulica atra) yumurtasından daha büyük olması ve Sakarmeke yumurtasının daha küçük kahverengi noktalarla bezeli olmasıyla ayrılır. Saz horozu yuvasını genellikle 1 metreyi geçmeyen Typha ya da Scirpus türü sazlar arasına yapar fakat Phragmites içerisinde de yuvalara rastlanmıştır. Yuva etrafında yuvaya erişimi kolaylaştıracak rampalar bulunur ve çoğunlukla yavru- lar tarafından kullanılırlar. Her iki birey de kuluçkaya yatar fakat dişinin erkekten daha çok kuluçkaya yattığı bilinmektedir. Erkek genellikle alan savunmasının gerekli olmadığı gece saatlerinde kuluçkaya yatarlar, gündüzleri ise alan korumasıyla ilgilenir (Sanchez-Lafuente 1993). Kuluçka süresi son yumurta yumurtlandıktan sonra 23-27 gündür. Yavrular neredeyse eş zamanlı yumurtadan çıkarlar. Yavru bakımını her iki eşey üstlenir. Yavrular yumurtadan çıktıktan kısa bir süre sonra yuvayı terk eder ve 10-15 gün içerisinde kendileri beslenmeye başlayabilirler. Ancak daha uzun süre erişkinler tarafından beslenebilirler. Yavrular yaklaşık 60 günden sonra olgunluğa ulaşırlar. Bağımsızlaşma yumurtadan çıktıktan 6-8 hafta sonra olur (Cramp ve Simmons, 1980) ÖÇKK, Avrupa Konu Merkezi Biyoçeşitlilik Konsorsiyumu Üyesi Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı, Avrupa Çevre Ajansı (AÇA) ihalesini 21 Haziran 2008’de kazanarak; önümüzdeki beş yıllık dönem için (2009–2013) Fransa Ulusal Doğa Tarihi Müzesi Başkanlığındaki Avrupa Konu Merkezi/Biyoçeşitlilik Konsorsiyum Üyesi seçilmiştir. Konsorsiyumda, ülkemizi temsilen ÖÇK dâhil 9 AÇA ülkesi kurumu bulunup, Konsorsiyumun liderliğini Fransa Ulusal Doğa Tarihi Müzesi yürütmektedir (Diğer Ülkeler Fransa (MNHN), Hollanda (ECNC), İtalya (ISPRA), Avusturya (UBA), Türkiye (ÖÇKKB), İsveç, İngiltere (JNCC), Slovakya, Çek Cumhuriyeti). Bu kapsamda Avrupa Çevre Ajansına bağlı olarak çalışan 5 adet konu merkezi bulun- 40 makta olup, bunlar; Hava ve İklim Değişikliği, Su, Alan Kullanımı ve Mekânsal Planlama, Sürdürülebilir Tüketim ve Üretim ile Biyolojik Çeşitlilik Konu Merkezlerinden oluşmaktadır. Konu Merkezleri, AB Çevre Direktiflerini belirler, AB Komisyonu Brüksel’e yenilerini teklif ederler. Bu imkan da enerji, tarım, ulaşım, bayındırlık, ormancılık, sanayi dahil tüm AB politikalarını belirleme anlamına da gelmektedir. Türkiye ilk kez Avrupa Çevresel Bilgi Gözlem Ağı (EIONET) ve AÇA adına Avrupa kıtasında çevresel verileri değerlendirerek raporlayacaktır. Kurumumuzun da hazırlanmasına katkıda bulunacağı AÇA Teknik Raporları, AÇA tarafından Brüksel’deki Avrupa Birliği (AB) Komisyonuna sunulduktan sonra; tarım, ormancılık, enerji, ulaşım, altyapı, madencilik, endüstri gibi muhtelif sektörlere ait AB politikalarının belirlenmesine rehberlik edecektir. Ayrıca ÖÇKK 2009 yılı içinde, Avrupa’da 2010 yılında Avrupa Çevre Ajansı tarafından yayınlanacak olan “Avrupa için 10 Mesaj” Projesi içerisinde yer alan Denizel Biyolojik Çeşitlilik ve Avrupa Kültür Mirası mesajlarına katkı sağlamıştır. Bununla beraber 2009-2010 Avrupa Ekosistem Değerlendirmesi (EURECA), SEBI 2010 (Avrupa Biyolojik Çeşitlilik İndikatörleri), SOER 2010 (Avrupa’nın Çevresinin Genel Durumu), 2009-2010 Natura 2000 Ağlarının Değerlendirilmesi Projelerine katkı sağlamaya devam edecektir. Çevre ve İnsan Aralık 2009 ^ ^ ^ Avrupa, Sahra Çölünden Elektrik Enerjisi Üretecek… Avrupa Birliğinin Sahra Çölünden güneşten enerji üretme planı ilk ortaya konulduğunda, çoğu insan deney amaçlı olduğunu ve gerçekleşmesinin çok zor olacağını düşünüyordu. Fakat şimdi birçok alternatif enerji, bu proje kapsamında oluşturulacak konsorsiyuma katılma konusundaki istekliliklerini ortaya koyuyorlar. Desertec Endüstriyel Girişimi (DII) 2050 veya daha öncesine kadar Avrupa elektriğinin % 15’ini, Akdeniz’i geçen enerji hatları ile sağlamayı hedeflemektedir. Proje kapsamında ayrıca ülkenin en büyük mühendislik ve enerji şirketlerini kapsayan Munich Re sigorta şirketi de süreci destekleyecektir. 400 milyar dolarlık proje kapsamında, yüksek verimlilikteki kablolar kullanarak üretilecek elektriğin uzun mesafeler alına- rak Avrupa’ya ulaştırılmasını hedeflemektedir. Güneş enerjisinden elektrik enerjisi üretimine yönelik hazırlanan proje, Avrupa için enerji ihtiyacının karşılanmasında yenilenebilir enerji kullanımına yönelik önemli bir adım olacağı görülmektedir. (Discover) G-20 Ülkeleri Fosil Yakıtlara Teşviki Azaltacak 25 Eylül 2009 – Pittsburgh bildirgesinde G–20 liderleri orta vadede fosil yakıtlarına yapılan teşviklerin azaltılması konusunda uzlaştılar. Dünya liderleri bu değişim ile enerji tasarrufunun desteklenmesi, enerji güvenliğinin artmasını sağlayarak sera gazı emisyonlarının azaltılmasını hedeflerini ortaya koydular. Toplantıda ABD Başkanı yaptığı konuşmada; “Fosil yakıtların dünyanın sıcaklığın artışına sebep olacağını ve bu değişimin hem yenilenebilir enerjinin daha nusunda önemli bir adım attık” diyerek alınan kararın önemini ortaya koydu. fazla desteklenmesini sağlayacağını hem de sera gazı emisyonlarının azaltımına katkı sağlayacaktır. Bu noktada birlikte sorumluluklarımızı yerine getirme ko- Toplantıya katılan 19 ülkenin (Arjantin, Avustralya, Brezilya, Kanada, Çin, Fransa, Almanya, Hindistan, Endonezya, İtalya, Japonya, Meksika, Rusya, Suudi Arabistan, Güney Afrika Cumhuriyeti, Güney Kore, Türkiye, İngiltere ve ABD) liderleri katılım sağladı. G-20 ülkeleri dünya enerji tüketiminin % 80’inden fazlasını gerçekleştirmektedir. Kaynak: www.ens-newswire.com Dünyadaki En Verimli Güneş Enerjisi Tesisi New Mexico’daki yeni güneş enerjisi tesisi, 25 yıllık geçmişin verimlilik rekorunu kırdı. 1986 tarihinde başlayan süreç, politik isteklilik ve finansal teşvikin artması ile yeni ve verimli yollar arayışını sürdürmektedir. Bu anlamda güneşten gelen enerjinin elektrik yerine ısıya çevrilerek kullanılması gibi yeni teknolojiler geliştirilmeye çalışılmaktadır. Teresa Solar tarafından geliştirilen Sun- Catcher Güneş Sistemler ve Sandia Ulusal Laboratuarları Ulusal Güneş Enerji Test Merkezi yaptığı çalışmalarda 11,6 m genişlikli panellerde % 31,25 güneş enerjisi tutma verimine ulaştı. Bu da 25 KW elektrik üretimine karşılık gelmektedir. Daha hafif ve ucuz da olan bu sistemin 2014’te Güney Kaliforniya’da 1.600 MW kapasiteli tesiste kullanılması düşünülmektedir. Aynı zamanda bir grup öğrenci, geliştirdikleri bir mikrojeneratör vasıtasıyla 3 KW elektrik gücü ve yüzlerce litrelik sıcak su üretimini gerçekleştirdiler. Bu çalışma kapsamında oluşturulan mikrojeneratör, kapalı sistem ve küçük ölçeklidir. Yapılan bu çalışmanın özellikle Afrika’daki bölgelerde denenmekte ve bu kıta için kullanımı öngörülmektedir. (Discover) 41 Çevre ve Orman Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü Atık Yönetimi Dairesi Başkanlığı Evimizdeki Tehlikeli Atıklar Günlük yaşamda kullandığımız ve hayatımızı kolaylaştıran birçok tehlikeli ürün bulunmaktadır. Bu ürünler işlerimizi daha hızlı, kolay ve etkili bir şekilde yapmamızı sağlayan temizlik malzemeleri, deterjanlar, boyalar, kişisel bakım ürünleri, pestisitler gibi çok çeşitlidirler. Evlerimizde kullandığımız birçok ürün tehlikeli kimyasal maddeler içermekte ve bu ürünlerin uygun bir şekilde kullanılmaması ya da bertaraf edilmemesi halinde zararlı etkileri görülebilmektedir. Evsel tehlikeli ürünler Tüketici olarak marketten satın aldığımız bir ürünün genellikle güvenilir olduğuna inanırız. Ancak evlerimizde kullandığımız birçok ürün tehlikeli kimyasal maddeler içermekte ve bu ürünlerin uygun bir şekilde kullanılmaması ya da bertaraf edilmemesi halinde zararlı etkileri görülebilmektedir. İhtiyacımız olan ürünlerin hangilerinin tehlikeli olduğunu, tehlikeli olması durumunda ürünün kullanımı, saklaması ve alternatifi olan ürünle ilgili bilgimiz olması halinde evimizi ve çevremizi daha sağlıklı ve yaşanılabilir düzeye taşımamız mümkün olacaktır. Ürün Tehlikeli mi? Öncelikle satın alacağımız ürünün etiketi dikkatle okunmalıdır. Etiket bilgilerinde ürünün tehlikeli olup olmadığı hususunda bilgiler ve işaretler bulunmaktadır. Eğer ürün tehlikeliyse aşağıdaki tehlikelilik işaretlerinden bir ya da birkaçı bulunacaktır. - Yanıcı: Ateşte kolayca tutuşur ve yanar. - Korozif/Kostik: Canlı dokuyu yakar ve tahriş eder. - Patlayıcı/Reaktif: Isı, basınç ya da farklı maddelerle reaksiyona girebilir.Patlayabilir. - Toksik/Zehirli: Solunması, yutulması ya da absorblanması halinde ölüme varabilen ciddi zararlar verir. -Radyoaktif: Hücreye ve genetik maddeye zarar verir. Evsel Tehlikeli Atık Miktarı Nasıl Azaltılabilir? Tehlikesiz ürünler, tehlikelilik özelliği az olan ürünler ya da alternatif ürünler kullanılabilir. Ancak tehlikelilik özelliği taşıyan bir ürünün kullanılması gerekiyorsa dikkat edilmesi gereken bazı hususlar bulunmaktadır. Şöyle ki; - İhtiyaç kadar satın alınmalıdır - Tehlikeli ürünlerin etiket bilgileri okunmalı ve en az tehlikeli olanı tercih edilmelidir. Ürünün üzerinde tehlikelilik işaretleri ve bilgisi yoksa tehlikesiz olduğu düşünülmelidir. - Ürünün tamamı tüketilmelidir. - Tamamı tüketilemiyorsa ihtiyacı olan birine verilmelidir. - Tehlikeli ürün hakkında bilgi ve güvenli bertaraf yöntemleri araştırılmalıdır. Bu hususta www.atikyonetimi.cevreorman.gov.tr adresine başvurabilirsiniz. 42 Çevre ve İnsan Aralık 2009 ^ ^ ^ Evsel Tehlikeli Ürünler Kullanılırken Nelere Dikkat Edilmelidir? Etiket bilgilerine uygun olarak gerekli koruyucu eldiven, maske ve elbise kullanılmalıdır. Nitril (siyanür içeren) eldivenler, asit ve bazlar dışında birçok tehlikeli ürünün kullanılmasında zararlı etkilerinden korunmak için uygundur. Asit ve bazların kullanımında dayanıklı kauçuk eldivenler giyilmelidir. Toz maskeleri de tehlikeli kimyasalların solunmasının önlemesi açısından önemlidir. Ortamın iyi havalandırılması gerekir: Birçok tehlikeli ürünün etiketinde ürünün kullanımı sırasında ortamın havalandırılması gerektiği hususu yer alır. Hava sirkülasyonunun sağlanması için ürünün kullanıldığı ortam da dahil olmak üzere evin tüm kapı ve pencereleri açılmalı maksimum havalanmayı sağlayacak şartlar yerine getirilmelidir. Güvenli bir ortamda saklamak gerekir: Tehlikeli ürünün kullanılmadığı zamanlarda kapağı sıkıca kapatılmalı, çocukların ve evcil hayvanların ulaşamayacakları kilitli bir yerde saklanmalıdır. Ürün tamamen bitene kadar ya da bertaraf edilinceye kadar orijinal ambalajında saklanmalıdır. Tehlikeli ürünler birbirleriyle karıştırılmamalıdır. Yanıcı ürünlerin ısı ve ateş kaynaklarından uzakta bulundurulması gerekir. Ürünler etiket bilgilerine uygun sıcaklık ve koşullarda saklanmalıdır. resinden bilgi alınabilir. Evsel tehlikeli atıkların güvenli bir şekilde bertaraf tesislerine ulaşmasının sağlanması için: - Ürünler kendi orjinal ambalajlarında etiket bilgileri görünür şekilde saklanmalıdır. Üzerindeki etiket bilgileri yoksa ve ürün hakkında bilginiz varsa elinizle ürünün adı, tehlikelilik özellikleri vs. bilgiler yazılarak yetkililere teslim edilmelidir. EVİMİZDE OLUŞAN TEHLİKELİ ATIKLAR Aerosoller (Basınçlı Kaplar) Ahşap koruyucular Ahşap mobilya ve yer döşemeleri/ Boyaları/ Temizleyicileri/ Cilaları Akümülatörler Antifiriz - Tehlikeli atıklar birbirine karıştırılmamalıdır. Araç camı temizleme sıvısı - Tehlikeli atığın ambalajından sızmadığından emin olunmalıdır. Sızıntı vs. görülmesi halinde atığın orijinal ambalajıyla beraber ikinci sızdırmaz bir ambalaja alınması gerekir. Ayakkabı boyaları - Tehlikeli atıklar yetkililere teslim edilinceye kadar çocuklardan, evcil hayvanlardan ve yiyeceklerden uzak bir ortamda saklanmalıdır. Evsel Tehlikeli Ürünlerin Zararları Nelerdir? Asbest içeren fren balataları Boya/Vernik sökücüleri Boya tinerleri Çamaşır suları Deterjanlar (Bulaşıklar ve çamaşırlar için) Dezenfektanlar Duman dedektörleri (İyonize tip) Evsel tıbbi atıklar Fırın temizleyicileri Flüoresan lambalar İnsanlar İçin: Fren sıvıları Tehlikeli kimyasallara maruz kalınan miktar ve süreye bağlı olarak zararlı etkileri görülür.- Az zamanda ve düşük miktarda maruz kalınması halinde akut etkiler ortaya çıkar ki bu etkiler; baş ağrısı, boğaz ağrısı, nefes darlığı, cilt, göz ve burunda görülen yanma, kaşıntı ve kızarıklıklardır. Gübreler Alınabilecek ek tedbirler de bulunmaktadır: Tehlikeli ürünlerin kullanılması sırasında kontakt lensler çıkarılmalıdır.Kontakt lensler tehlikeli kimyasal gazları absorblar ve göze zarar verebilirler.Tehlikeli ürünün kullanılması sırasında iş elbiseleri giyilmeli iş bittikten sonra çıkarılmalı ve cildin temas eden bölümleri yıkanmalıdır. - Uzun zamanda ve çok miktar tehlikeli kimyasala maruz kalınması halinde kronik etkiler ortaya çıkar ki bu etkiler; akciğer, böbrek ve merkezi sinir sisteminin zarar görmesi, kanserojen etki, doğum kusurları hatta ölümcül sonuçlardır. Tehlikeli kimyasalların zararlı etkileri 3 şekilde ortaya çıkar: Motor yağları / Yağ filtreleri Evsel Tehlikeli Ürünler Güvenli Olarak Nasıl Bertaraf Edilmelidir? Yeme/içme: Tehlikeli ürünün yenilmesi ya da içilmesi sonucu zehirlenmelere çok sık rastlanır. Özellikle çocuklarda ve evcil hayvanlarda görülür. Evsel tehlikeli ürüne ihtiyaç yoksa ve kimseye de verilemiyorsa güvenli bir şekilde bertarafının sağlanması gerekir. Birçok tehlikeli atığın evsel tehlikeli atıkların yönetimi programı kapsamında toplanması ve bertaraf edilmesi gerekmektedir. Konu ile ilgili olarak yerel yönetimlerden ve www.atikyonetimi.cevreorman.gov.tr ad- Soluma: Tehlikeli kimyasalın solunması durumunda göz, cilt ve akciğerlere zarar verebilir. *Daha fazla bilgi, Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü’nün yayınladığı “Evimizdeki Tehlikeli Atıklar ”adlı kitaptan alınabilir. Güve yok ediciler Halı temizleyicileri Havuz/Spa temizleyicileri İlaçlar ( Kullanılmayan / Tarihi geçmiş olan) Metal boyaları / Temizleyicileri Oda spreyleri / Hava temizleyicileri Ojeler / Oje çıkarıcılar Pestisitler Piller Resim ve el sanatları malzemeleri Saç boyaları Saç jölesi Saç spreyi Solvent bazlı boyalar Su bazlı boyalar Transmisyon sıvısı Yağ çözücüler (Otomobiller için) Yağlama yağı / Makine yağı Yapıştırıcılar ve tutkallar Yosun öldürücüler 43 Orman Ekosistem Köprüleri Serdar YEGÜL / Orman Mühendisi • Dış İlişkiler ve AB Dairesi Başkanlığı A laska’dan Amerika Birleşik Devletlerine (ABD) ham petrol taşımak için geçmişte pek çok boru hattı inşa edildi. Bu boru hatları ren geyiklerinin asırlardır kullandıkları göç yollarını kesiyordu. Geyikler mevsimlere bağlı olarak kuzeye ve güneye geçiyorlardı. Geyiklerin bu geçiş noktaları bilindiği halde bu yerlere yine de petrol hatları inşa edildi. Geyiklerin hareketini kesen bir engel olduğunu bile bile! Söz konusu boru hatları köprü gibi üstten veya yeraltından gidebilecek iken bu yapılmadığı için geyiklerde boru hattı engelini aşamadılar telef oldular. Açlıktan önemli sayıda geyik ölümleri meydana geldi. Ülkemizde de son yıllarda bu yönde çalışmalar sürmekte olup ‘orman ekosistem köprüleri’ kurulmaktadır. ‘Orman ekosistem köprülerinin kurulmasının sebepleri şu şekilde özetlenebilir: Özellikle orman alanlarının içinden geçen yollar (otoyollar, demiryolları vb.) habitat parçalanmasına sebebiyet vermekte, birçok bitki ve hayvan türünün hareketini önemli ölçüde sınırlama getirmektedir. Meydana gelen parçalanma birbirinden bağımsız daha küçük popülasyonların oluşmasına sebep olmakta ve daha da önemlisi bitki ve hayvan türlerinin tükenmeye karşı daha hassas hale getirmektedir. İnsanların çevredeki olumsuz etkilerini düşünmeden gerçekleştirdikleri tesislerin yol açtığı diğer felâketleri de dikkate alan ABD 1 Ocak 1970 yılında Çevre Milli Politika Kanunu’nu (National Environmental Policy Act – NEPA) kabul etti. 2 Aralık 1970’de ise Çevre Koruma Teşkilatı (Environmental Protection Agency – EPA) kuruldu. 1974 yılında Alaska petrol boru hattı geyiklerin altından geçebileceği şekilde yükseltildi. r FoklaKızılötesi Takipte O rta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Deniz Bilimleri Enstitüsü’nün 1994’de başlattığı Akdeniz Foklarının incelenmesi çalışması kapsamında ilk defa kızıl ötesi cihaz kullanılarak araştırma yapılacak. ODTÜ Erdemli Deniz Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Cemal Gücü, Akdeniz foklarının yıllar önce araştırmaya başlandığını, ancak, kalıcı bilgiler elde edemediklerini söyledi. Kızılötesi cihazlarla kalıcı bilgiler elde etmeyi hedeflediklerini bildiren Doç.Dr. Gücü, “Bu yıl Kızılötesi cihazlar kullanarak 40 ayrı mağarada aynı anda izlemeye alınan Akdeniz foklarının yaşam 44 Çevre ve İnsan Aralık 2009 Mekong Irmağı’nda 163 Yeni Canlı Türü Güneydoğu Asya’daki Mekong Irmağı bölgesinde geçen yıl 163 yeni canlı türünün keşfedildiği bildirildi. Uluslararası Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) tarafından yapılan açıklamaya göre, 2008 yılında ırmak boyunda vakıf bilim adamlarının yaptığı araştırmalarda bulunan yeni türler arasında 100 bitki, 28 balık, 18 sürüngen, 14 suda ve karada yaşayabilen havyan, 2 memeli ve 1 kuş bulunuyor. Bunların yanı sıra Mekong boyunda 1997’den 2007’ye kadar da 1000 yeni tür listelendi. Stuart Chapman, “Binlerce yıldan sonra bu türler nihayet gün ışığına çıktığına göre, açık ki keşfedilmeyi bekleyen daha çok tür var” dedi. Chapman, iklim değişikliğinin bu türlerin yaşam ortamını olumsuz etkilediğine dikkati çekerek, “Bazı türler iklim değişikliğine uyum sağlayabilecek, ama bazıları sağlayamayacak. Bu da türlerin kitlesel olarak yok olmasına neden olacak” görüşünü dile getirdi. Uzmanlar, bölgede çok sayıda yeni türün keşfedilmesini, bölgede onlarca yıldır süren savaşların sona ermesiyle birlikte ulaşımın daha kolaylaşmasına ve bölge hükümetlerinin bitki ve hayvanları korumak için daha fazla yatırım yapmalarına bağlıyor. (aa) WWF Büyük Mekong Programı Müdürü alanları ve göç hareketlerini takip edece- lan Akdeniz foklarının Türkiye kıyıların- “2 ay aralıklarla 3 kez tekrarlayacağımız ğiz. 5 Ekim’de başlayacağımız çalışma- daki popülasyonunun devam etmesi için bu çalışmalarda, fokların olası göç yolları ları 9 kişilik grup yürütecek ve yaklaşık başlatılan bilimsel araştırma ve koruma ve yayılım alanları tam olarak ortaya ko- bir ay sürecek. Mersin’in batı sahillerin- çalışmalarının sürdüğünü, Taşucu ve Ga- de bulunan Akdeniz foklarının inceleme nacak. Çevre ve Orman Bakanlığı’nın ko- zipaşa hattındaki 1996 - 1997 yıllarında ordinatörlüğünde Birleşmiş Milletler’in sayıları 13 olarak bilinen fokların günü- Özel Koruma Alanları Grubu’ndan sağ- çalışmaları sonunda büyük bulgular elde etmeyi düşünüyoruz” dedi. müzde 40’ı aştığını kaydetti. Geçen yıl Doç. Dr. Gülçü aşırı avlanma baskısı, de- bu bölgede 5-7 yeni yavru doğmasının niz kirliliği, kıyılardaki düzensiz yapılaş- beklendiğini de belirten Doç. Dr. Gücü, malar ve turizm kaynaklı sorunların yanı “Bunlardan ikisi kayalıklara çarparak öl- sıra, son yıllardaki iklim değişikliğinin müştü. Bunların dışında yeni doğan yav- tüm deniz canlıları gibi fokları da olum- ru foklarla karşılaşırsak bizim için büyük suz etkilediğini vurguladı. Doç. Dr. Gücü, sürpriz olacak” dedi. “İklim değişikliği Akdeniz foklarının do- lanan 10 yeni cihaz da araştırmada kullanılacak. Anne fokların su altı girişli olmayan mağaralarda doğum yapması ölüm riskini artırıyor. Akdeniz sahillerindeki mağaralar, Moritanya sahillerindeki kadar büyük değil. Moritanya’da 100’e yakın fokun aynı anda barınabileceği bü- SURİYE-FİNİKE HATTI yüklükte su altı girişli mağaralar mevcut. KKTC dahil Suriye’den Finike’ye kadar Bu gibi mağaralarda 30-40 yavru doğabi- olan fokların yaşamlarını zorlaştırdı. İki olan bölgede, fokların yaşadığı bilinen liyor. Ancak bizim sahillerimizdeki ma- yavrunun kayalıklara çarparak ölmesi va- mağaralarda kızıl ötesi sisteme sahip ci- ğaralar yetersiz büyüklükteler ve hepsi kası da bunun en açık örneği olmuştur” hazlarla aynı anda izleme yapacaklarını de su altı girişli değil. Su altı girişi olma- diye konuştu. Doç. Dr. Gücü, dünyada 34 ifade eden Doç. Dr. Gücü, şunları söyle- yan mağaralar fırtınalı günlerde yaşamsal tür arasında yer alan ve sayıları 500’ü bu- di: açıdan tehlike oluşturuyor.”(dha) ğumunu yaklaşık 3 ay erteledi. Ağustos ayındaki alışılagelmiş üreme zamanının ertelenmesi, kış aylarında henüz yavru 45 M.Tamer Çobanoğlu Çevre ve Orman Uzman Yardımcısı Çevre Denetimi Yönetmeliği Çevre Denetimi Yönetmeliği 21.11.2008 tarih ve 27061 sayılı Resmi Gazete ile yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Çevrenin korunması için tesis veya faaliyetin çalışmaya başlamasından sona erdirilmesine kadar olan süreçte çevre denetiminin usul ve esaslarını; denetim yapacak personelin, çevre yönetim birimi/çevre görevlisinin, çevre hizmeti konusunda yetkilendirilmiş firmaların nitelikleri ile yükümlülüklerini düzenleyen Çevre Denetimi Yönetmeliği 21.11.2008 tarih ve 27061 sayılı Resmi Gazete ile yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Çevre Denetimi Yönetmeliği ile ilgili olarak 22.10.2009 tarih ve 27384 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan değişiklikler yapılmıştır. Ç evrenin korunması için tesis veya faaliyetin çalışmaya başlamasından sona erdirilmesine kadar olan süreçte çevre denetiminin usul ve esaslarını; denetim yapacak personelin, çevre yönetim birimi/çevre görevlisinin, çevre hizmeti konusunda yetkilendirilmiş firmaların nitelikleri ile yükümlülüklerini düzenleyen Çevre Denetimi Yönetmeliği 21.11.2008 tarih ve 27061 sayılı Resmi Gazete ile yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Çevre Denetimi Yönetmeliği ile ilgili olarak 22.10.2009 tarih ve 27384 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan değişiklikler yapılmıştır. Çevre Denetimi Yönetmeliği kapsamında, çevre denetim görevlisi nitelikleri, faaliyet ve tesis sahiplerinin yükümlülüklerini, bu sektörde yer alan çevre danışmanlık firmalarının yetkilendirme, hizmet verme usul ve esaslarını, görev, sorumluluk ve yetkileri ile çevre gönüllerinin nitelik ve görevlerini içermektedir. Yönetmelik kapsamında Çevre Görevlisi; faaliyetleri sonucu çevre kirliliğine neden olan ve/veya neden olabilecek ve Çevre Kanununa göre yürürlüğe konulan düzenlemeler uyarınca denetime tâbi kurum, kuruluş veya işletmelerin faaliyetlerinin mevzuata uygunluğunu, alınan tedbirlerin etkili olarak uygulanıp uygulanmadığını değerlendiren, tesis içi yıllık iç tetkik programları düzenleyen tesiste veya çevre yönetim hizmeti veren firmada çalışan görevli olarak tanımlanmaktadır. Bu kapsamda Çevre Görevlileri çok önemli görevler üstlenmektedir. Çevre Görevlisi olabilmek için aranan temel nitelikler; 46 Çevre ve İnsan Aralık 2009 (1) Tesis veya faaliyetlerde, tesis veya faaliyetlerin çevre yönetim birimlerinde veya yetkilendirilmiş çevre danışmanlık firmalarında çalışacak çevre görevlisinin en az dört yıllık yükseköğretim kurumlarının mühendislik, fizik, kimya, biyoloji bölümlerinden veya veteriner fakültesinden mezun olmak, (2) Tesis ve faaliyetlerde veya yetkilendirilmiş çevre danışmanlık firmalarında çalışacak çevre görevlilerinin Bakanlıkça düzenlenecek çevre görevlisi eğitimine katılıp, eğitim sonunda yapılacak sınavda başarılı olmak, Çevre Görevlilerinin yönetmelik kapsamındaki temel görevleri ise; yasal mevzuat kapsamındaki yükümlülüklerin yerine getirilip getirilmediğinin tespiti, iç tetkik gerçekleştirme ve iç tetkik raporlarının hazırlanması, uygunsuzlukların tespiti ile giderilmesi hususunda önerilerde bulunma, denetimler sırasında tesiste hazır bulunma ve istenen bilgi ve belgeleri sağlama olarak belirtilmektedir. Yönetmelik kapsamında ayrıca “Çevreye Kirletici Etkisi Yüksek Olan Faaliyet Tesisler” olarak tanımlanan Ek–1 tesisleri en az iki çevre görevlisini çalıştırmak veya en az üç çevre görevlisinden oluşan Çevre Yönetim Birimlerini kurmak ya da yetkilendirilmiş çevre danışmanlık firmalarından çevre yönetimi hizmeti almak zorunda iken, Ek-2’de yer alan tesis veya faaliyetler öncelikle çevre görevlisi istihdam etmek veya en az üç çevre görevlisinden oluşan çevre yönetim birimini kurmak ya da yetkilendirilmiş çevre danışmanlık firmalarından çevre yönetimi hizmeti almak zorunda tutulmuştur. Yine bu kapsamda Organize Sanayi Bölgeleri yönetimleri bünyesinde en az üç çevre görevlisinden oluşan Çevre Yönetim Biriminin kurulması veya en az iki çevre görevlisinin çalıştırılması ya da yetkilendirilmiş çevre danışmanlık firmalarından çevresel faaliyetlerin yürütülmesi hususunda çevre yönetimi hizmetinin alınması zorunluluğu verilmiştir. Belediyeler, mahalli idare birlikleri, sağlık kuruluşları veya hastanelerde çevre yönetim birimleri en az bir çevre görevlisinden oluşabileceği belirtilmiştir. Yürürlükte olan Denetim yönetmeliği gereği, Ek-1 listesinde yer alan tesisler en geç 01.07.1010, Ek-2 ‘de yer alan tesisler de en geç 01.01.2011 tarihinde kendileri ile ilgili düzenlemeleri yapmaları gerekmektedir. Çevre Denetimi Yönetmeliği kapsamında yapılan denetimlerde, yetkili kişilerden gerekli bilgileri alma konusunda yaşa- nan sıkıntıların giderilmesi ve belli bir standarda oturtulması hedeflenmektedir. Yönetmelik kapsamında yer alan faaliyetlerde, çevre görevlileri ile bu anlamda bir gelişme ve düzenlemeye ulaşmak mümkün olacaktır. Ayrıca bu anlamda sıkıntı yaşayacak faaliyet sahipleri, çevre konularında danışmanlık yapan firmalardan hizmet alabileceklerdir. Yönetmelik kapsamındaki eğitimlerin bir hedefi de farklı konu başlıklarındaki birçok mevzuat konusunda sektörde faaliyet gösteren farklı meslek dallarındaki kişilerin bilgilendirilmesi ve eğitilmesidir. Özellikle AB’ye üyelik sürecindeki ülkemizde sürekli güncelleşen mevzuata uyum açısından eğitim konusu büyük önem taşımaktadır. Çevre Denetimi Yönetmeliği ile ayrıca sektörün birçok farklı alanında hizmet üreten firmaların hem üniversite mezunlarını istihdam etmelerini sağlamak hem de bu firmaları ÇED Yönetmeliğinde olduğu gibi belgelendirerek kayıt altına almaktır. EK-1 EK-2 ÇEVREYE KİRLETİCİ ETKİSİ YÜKSEK OLAN FAALİYET VEYA TESİSLER ÇEVREYE KİRLETİCİ ETKİSİ OLAN FAALİYET VEYA TESİSLER 1. Ham Petrol, Doğal Gaz, Kömür ve Turba Çıkarma Endüstrisi 1. Madencilik, Ham Petrol, Doğal Gaz, Kömür ve Turba Çıkarma Faaliyetleri 2. Enerji Endüstrisi 2. Enerji Endüstrisi 3. Metal Üretimi ve İşlenmesi 3. Metallerin Üretimi ve İşlenmesi 4. Mineral, İnşaat Malzemeleri Endüstrisi 4. Mineral, İnşaat Malzemeleri Endüstrisi 5. Kimya ve Petrokimya Endüstrisi 5. Kimya Endüstrisi 6. Kâğıt Endüstrisi 6. Ağaç ve kağıt endüstrisi 7. Atık Yönetimi 7. Atık Yönetimi 8. Gıda Endüstrisi 8. Gıda Endüstrisi 9. Diğer Tesisler/Faaliyetler 9. Tarım ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Tesisleri 10. Diğer Tesisler 47 ÇED ve Planlama Genel Müdürlüğü Çevre Envanteri Dairesi Başkanlığı’nın “Türkiye Çevre Durum Raporu” adlı yayınından derlenmiştir. “Gürültü, diğer çevre kirliliği faktörlerine benzemez, havada yayılmasına rağmen diğer birçok hava kirleticisi gibi görünmez, kokmaz. Gürültünün herhangi bir kalıntısı da yoktur, etkileri küçük adımlarla olur. Ancak kalıcı ve kurtulması zor hasarlara neden olabilir. Gürültünün insanlar üzerinde olan iletişim bozuklukları, konsantrasyon ve öğrenme zorlukları, sinirlilik ve strese yol açan uyuma zorluğu gibi ruhsalduygusal kategoriye giren etkileri bilinmektedir” İnsanların huzur ve sükûnunu, beden ve ruh sağlığını bozacak şekilde çıkarılan istenmeyen sese gürültü denir. Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliğinde çevresel gürültü ve titreşim aşağıdaki şekilde tanımlanmaktadır. Gürültü Kirliliğinin Tanımı ve Etkileri Çevresel Gürültü: Ulaşım araçları, karayolu trafiği, demiryolu trafiği, havayolu trafiği, deniz yolu trafiği, açık alanda kullanılan teçhizat, şantiye alanları, sanayi tesisleri, atölye, imalathane, işyerleri ve benzeri ile rekreasyon ve eğlence yerlerinden çevreye yayılan,istenmeyen veya zararlı açık hava seslerinin bütünü ile yapı içindeki mekanik sistemler ve diğer kaynaklardan doğan ve diğer bir mekan içinde bulunan insanları olumsuz etkileyen yapı içi gürültüleri, Çevresel Titreşim: Maden ve taş ocakları, ulaşım araçları (ağır taşıtlar, lokomotifler ve diğerleri), sanayi, inşaat makine ve benzeri işlemlerinden doğan ve yapılarda kullanım alanı dışında başka amaçlarla kullanılan hacimlerdeki faaliyetler sırasında oluşan genellikle katı, sıvı ve gaz ortamlarda yayılan ve insan vücudunca hissedilen mekanik salınım hareketlerini ifade etmektedir. Gürültü, bütün dünyada, özellikle büyük kentlerde, hızlı kentleşmenin, sanayileşmenin, ulaşımın, artan nüfusun vb. etkenlerin yarattığı önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin ülkemizde büyük kentlerde son yıllarda artan karayolu trafiğinin çıkardığı gürültünün ne denli etkili olduğunu görebiliriz. Bunun gibi açık pazarlar, eğlence yerleri, çocuk park ve bahçeleri, sanayi kuruluşları, yapı, yol yapım ve onarımları, hava, deniz trafiği gibi gürültü kaynaklarını düşündüğümüz zaman, bunun da gerçekten önemli bir çevre kirliliği sorunu yarattığını söyleyebiliriz. Ülkemizde gürültü kirliliği, günlük hayatta en sık karşılaşılan bir kirlilik türü olmasına karşılık, diğer çevre problemleri arasında hemen hemen en az ilgilenilen ve yasal yollara asgari ölçüde başvurulan bir çevre zorunudur. Günümüzde önemli bir çevre kirliliği olan gürültü, insanların işitme sağlığı ve algılamasını olumsuz yönde etkileyen, fizyolojik ve psikolojik dengeleri bozabilen, iş performansını azaltan, çevrenin hoşluğunu ve sakinliğini yok ederek niteliğini değiştiren önemli bir çevre kirliliği türüdür. Mevcut Durum Teknolojideki gelişme ve hızlı sanayileşmenin beraberinde getirdiği düzensiz kentleşmenin doğurduğu sorunlardan birisi de gürültüdür. Türkiye’de gürültü kirliliği için gerçekleştirilen en son yasal düzenleme, Avrupa Birliğinin (AB) 25/06/2002 tarihli ve 2002/49/EC sayılı “Çevresel Gürültünün Yönetimi ve Değerlendirilmesi Direktifi”ne uygun olarak düzenlenen “Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği”dir. 48 Çevre ve İnsan Aralık 2009 ^ ^ ^ Yönetmelikle, kabul edilebilir ses düzeyleri sınırı yeniden belirlenmiş olup, kişilerin beden ve ruh sağlığını, huzur ve sükununu gürültü ile bozmayacak bir çevrenin geliştirilmesi için, çevresel gürültüye maruz kalmanın etkileriyle mücadele etmeye yönelik esas ve kriterlerin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bunun yanında Çevre Kanunu, Medeni Kanun, Türk Ceza Kanunu, Umumi Hıfzısıhha Kanunu, Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Yönetmeliği gibi düzenlemelerde de gürültüye ilişkin hükümler yer almaktadır. Gürültünün İnsan Sağlığı Üzerine Etkileri Gürültü diğer çevre kirliliği faktörlerine benzemez, havada yayılmasına rağmen diğer birçok hava kirletici gibi görünmez, kokmaz. Gürültünün herhangi bir kalıntısı da yoktur.Gürültünün etkileri küçük adımlarla olur. Ancak kalıcı ve kurtulması zor hasarlara neden olabilir. Gürültünün insanlar üzerinde olan iletişim bozuklukları, konsantrasyon ve öğrenme zorlukları ve sinirlilik ve strese yol açan uyuma zorluğu gibi ruhsal-duygusal kategoriye giren etkileri bilinmektedir. Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği’nin uygulanmasına yönelik kapasitenin geliştirilmesi için Çevre ve Orman Bakanlığınca; • Şikâyetlerin değerlendirilmesi, ölçüm, denetim, izleme, izin ve yaptırım konularına İlişkin A Tipi Eğitim Programı, • Çevresel gürültü düzeyinin hesaplanması, doz-etki analizleri ile etkilenme düzeyinin tespiti ve gürültü haritalarının hazırlanması konularına ilişkin B Tipi Eğitim Programı, • Akustik danışmanlık yapma, akustik proje performans raporu ve eylem planlarını hazırlama konularına ilişkin C Tipi Eğitim Programı hazırlanmış ve uygulanmıştır. “Gürültü Yönetimi Alanında Çevre ve Orman Bakanlığının Kapasitesinin Güçlendirilmesine Yönelik Çevresel Gürültü ile İlgili Avrupa Birliği Direktifinin Uyumlaştırılması ve Uygulanması Projesi” 2003 yılı AB Mali İşbirliği kapsamında kabul edilmiştir. Çevre ve Orman Bakanlığı ile Almanya Federal Çevre, Doğa Koruma ve Nükleer Güvenlik Bakanlığı işbirliği ile yürütülmekte olan proje Mart 2006 tarihi itibariyle başlamış olup, Aralık 2007 tarihinde bitmiştir. Dünya Sağlık Örgütünün “İnsanın fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik durumudur” biçiminde tanımladığı insan sağlığı için çeşitli yönlerden bir risk oluşturan çevre sorunlarından birisi de gürültü kirliliğidir. Uzun yıllar gürültünün yalnızca işitme sistemine ilişkin sorunlar yarattığı kabul edilmiştir. Ancak yapılan bilimsel çalışmalar sağlık üzerindeki daha belirginleşmiş olan gürültünün çeşitli fizyolojik etkileri ve bunların az veya çok kronik patolojik etkilere dönüşümü üzerinde sürdürülmektedir. Psikolojik etkilenme ve insan performansı üzerinde etkileri ise daha açık bir biçimde ortaya konulmuştur. Gürültünün insan sağlığı üzerine etkileri, işitme duyusu ve yollarında zararlara yol açması, kişilerde huzursuzluk, uykusuzluk, sinirlilik, konsantrasyon bozukluğuna neden olduğu gibi, çalışma etkinliğini azaltır, düşünmeyi engelleyebilir. Bellekle ilgili çalışmalar, sözcük öğrenme amacıyla yapılan çalışmalar gürültüden etkilenmektedir. Öğrenme yaşantılarının olumsuz etkilenmesi özellikle okullarda belirgindir. Gürültülü bölgelere yakın olan okullarda öğrenme etkinliğini azaltıcı etki yapmaktadır. Okuma, anlama, öğrenme düzeyini azalttığından okul sağlığı açısından da önemli olabilir. Ayrıca karakter değişikliklerine neden olabilir. Eğilimi olanlarda sorunların ve bunaltıların ağırlaşmasına, çabuk sinirlenmeye ve kızgınlığa yol açar. Aralıklı ve ani gürültü kişide ani adrenalin deşarjı yaratarak kalp atış ve solunum sayısını, kan basıncını arttırmakta, dikkat azalması, uyku düzeninde bozulmalara neden olabilmektedir. Ani gürültüde kalp hızı artmakta, gözbebeklerinde dilatasyon olmaktadır. Gürültüden etkilenmenin boyutu, gürültüye maruz kalma süresi, gürültünün frekansı, şiddeti, kesikli ya da sabit olması ve kişisel özelliklere bağlıdır. Başlangıçtaki etki işitme yorgunluğu olarak tanımlanmaktadır. Sesin şiddeti ve yoğunluğu arttıkça işitme yorgunluğu da artar. 140 dB şiddetinde bir darbe gürültüsü ani ve geri dönüşü olmayan işitme yitimine yol açabilir. Buna akustik travma denir. Gürültünün belli bir sürede belirli şiddet etkilemesinin ilk sonucu işitme eşiğinin yükselmesidir. Eğer gürültü yeterli şiddet ve sürede etkilememişse işitme eşiğindeki değişim giderek normale inmektedir. Bu olay geçici eşik kayması olarak tanımlanmaktadır. Belli bir süre dinlendikten sonra iyileşebilir. Eğer yeterli şiddet ve sürede etkilenme söz konusu ise bu kez kalıcı eşik kayması ortaya çıkar.Gürültü düzeyi arttıkça oluşan işitme kaybı ve buna bağlı olarak iyileşme süresi de artmaktadır. İşitme kaybının düzelebilmesi için etkilenim süresinin en az 10 katı kadar bir iyileşme süresine gerek vardır. Giderek artan sanayileşme ve kentleşme sonucunda gürültü önemli 49 Gürültü bir çevresel kirlilik etkeni haline gelmiştir. Gürültünün insan sağlığını pek çok yönüyle olumsuz etkilediği görülmesine karşın, toplumumuzda halen bir risk olarak algılanmamaktadır. Oysa yine bilinmektedir ki gürültünün bu olumsuz etkilerinden korunmanın en etkin yolu, gürültü kaynağının denetimidir. Gürültü; karşılıklı konuşma ile iletişim ve konsantrasyonu engelleme, dinlenme ve algılama güçlüğü yaratma, uykuyu bozma ve genel sıkıntılar oluşturma gibi olumsuzluklara neden olmaktadır. Trafik yoğunluğunun artışı, uçak trafiği, artan inşaat faaliyetleri ve giderek daha yaygın olarak kullanılan mekanik ekipmanlardan dolayı gürültü düzeyleri sürekli bir artış göstermektedir Gürültü, duyma yeteneğinde geçici veya kalıcı fizyolojik bozulmalara neden olabilir. Geçici bozulmalar, zayıf sesleri algılayabilme yeteneğinin birkaç saatten birkaç haftaya kadar değişebilen geçici bir süre için kaybolma şeklinde ortaya çıkar. Bu süre maruz kalınan süre ve gürültü düzeyine bağımlı olarak doğrusal bir biçimde artar. Duyma yeteneğindeki kalıcı bozulmalar ise sağırlığa kadar varabilir. Gürültünün Önlenmesi İçin Alınabilecek Önlemler Gürültünün önlenmesi için alınabilecek önlemler genel olarak şu şekilde belirtilmektedir. - Mutlak surette gerekli olan ve önlenemeyen gürültü çıkaran çalışmaların dinlenme sürelerinin ( öğle arası,sabah ve akşam saatleri) dışına çıkarılması,- Gürültü çıkaran iş safhaları arasında daha sıkı dinlenme sürelerinin konulması ör- 1- Gürültünün kaynağında azaltılması veya önlenmesi, - Gürültü kaynağının ses iletimini azaltan bir muhafaza içine alınması, - Titreşimi önleyecek şekilde yerleştirme, - Gürültüye yol açan parçalarda (bilya ve zincirler gibi) yapısal değişikler, - Gürültüye yol açan eski makinelerin, daha az gürültü çıkaran yeni makinelerle değiştirilmesi. nek olarak gösterilebilir. Çevresel Gürültünün Kontrolüne İlişkin Genel İlkeler Çevresel gürültünün kontrolüne ilişkin genel ilkeler “Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği” nde aşağıdaki şekilde belirtilmiştir; a) Hiç kimse susturucu veya ses giderici diğer parçaları olmadan bir motorlu kara taşıtını çalıştıramaz veya çalışmasına 2- Ses yalıtımını sağlayan materyallerin kullanılması, sebep olamaz, bakım onarım veya diğer - Sesten koruma için duvarlar, veya motosiklet üzerindeki susturucu - Titreşim azaltıcılar, değiştirme amacı dışında bir motorlu araç veya ses giderici parça çıkarılmaz, çalışamaz hale getirilmez. - Tavan ve duvar kaplamaları, - Ses geçirmeyen hücreler yapılması. 3- Pasif gürültü koruması; - Gürültüye maruz kalanların bulundukları yerlere ses geçirmeyen pencereler takılması, b) Bir motorlu araç üzerinde veya içinde; korna veya ses çıkaran başka bir cihazın zorunlu haller dışında gürültü rahatsızlığına neden olacak şekilde çalınması yasaktır. c) Radyo, televizyon, müzik seti ve her türlü müzik aletlerinin, kamuya açık alanlar ile kamunun geçit hakkı olan kara ve denizde toplu taşıma araçlarında rahatsızlık verecek şekilde çalınması yasaktır. d) Bu Yönetmeliğin 31 inci maddesinde yer alan gürültüye duyarlı yapıların bulunduğu alanlarda; yüksek sesle konuşmak, bağırmak, ses yükselticisi gibi (anons sistemleri) araçlar kullanılarak ve darbeli düzenli veya düzensiz sesler çıkararak propaganda, reklam, duyuru, Bazı bulgulara göre, 90 dB’lik sesin fabrika çalışmalarında verimi düşürdüğü, 140 dB’lik sesin ise çıldırtıcı etki yaptığı tespit edilmiştir. Uluslararası Standartlar Örgütünce 58 dB düzeyindeki ses rahatsızlık duyma noktasının başlangıcı olarak kabul edilmiştir. 50 - Gürültü önleyici duvarlar yapılması, - Gürültüye maruz kalan insanlara kulaklık verilmesi. 4- İşletmede altyapı ve organizasyonun değiştirilmesi; tanıtım ve satış yapılması yasaktır. e) Oturma alanları ve yakın çevresi ile gürültüye duyarlı alanlarda deniz motoru, motosiklet veya herhangi bir motorlu araçta deneme çalışmaları yapılması yasaktır. Çevre ve İnsan Aralık 2009 ^ ^ ^ f) Model deniz motorları, model uçaklar gibi model araçları; oturma alanları ve yakın çevresi ile gürültüye duyarlı ve kamuya açık alanlarda 20.00-06.00 saatleri arasında çalıştırmak ve çalıştırılmasına izin verilmesi yasaktır. g) Bina içi ve dışı dâhil olmak üzere konut alanlarında ve diğer gürültüye duyarlı alanlarda mekanik veya motorlu dikiş makinesi, matkap, testere, öğütücü, çim biçme makinesi, koşu bandı veya benzeri araçların 19.00-07.00 saatleri arasında çalıştırılması veya çalıştırılmasına izin verilmesi yasaktır. yapılamaz. Bu alarm denemesi lojmanı olan tesislerde aynı zamanda yapılabilir, ancak otuz saniyelik süreyi geçemez. Acil durum tatbikatlarının günün herhangi bir zamanında yapılması durumunda, yetkili makamlara bildirimde bulunularak ilgili alarm/sinyalleri çalıştırılır. Bina dışında kullanılan soygun veya yangın alarmı ile motorlu araç soygun alarmları bir dakika için otomatik olarak ayarlanmadığı takdirde bunlara izin verilmez. alanlarda açık hava aktivitelerinin (konser, gösteri, miting, tören festival, düğün ve benzeri) gerçekleştirilmesi yasaktır. k) Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliği’nde yer almayan ve gürültü rahatsızlığına neden olan poligonlar ve benzeri yerlerin, bu Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren konut alanında kurulması yasaktır. KAYNAKLAR: Cura, O., Gürültü ve Sağlık I. Ulusal Gürültü Kongresi, j) Yerleşim alanı içerisinde, bu Yönetmeliğin 31 inci maddesine ekli Tablo-12 de verilen gürültüye duyarlı faaliyet alanlarının yakınında, bitişiğinde alt ve üstündeki h) Patlayıcı, maytap ve benzeri şeyleri kullanmak, ateşlemek gibi benzeri faaliyetlerin kamuya açık alanlarda, yollarda ve oturma alanlarında yapılması yasaktır. Kasım 1994 www.bcm.org.tr.(bcm:Bursa Çevre Merkezi) Sirel, Şazi,Gürültü Denetiminde Temel Kurallar, Ocak 1991 Ulaştırma Bakanlığı DLH İnşaatı Genel Müdürlüğü ı) Yangın, hava saldırısı, soygun gibi olağanüstü durumlar ve mecburi denemeler dışında, herhangi bir yangın alarmı, soygun alarmı veya sivil savunma alarmı, siren, düdük veya benzeri olağanüstü durum sinyal aletlerinin kasten çalıştırılmaları veya çalıştırılmasına izin verilmesi yasaktır. Olağanüstü durum sinyallerinin denenmesi saat 10.00’dan önce 20.00’den sonra olmamak şartıyla her zaman günün aynı saatinde uygulanır. Bu deneme günde bir defadan fazla Gürültü Yapan Benzin İstasyonlarına Yeni Düzenleme Yolda Çevre ve Orman Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü, yurttaşların mahalle aralarındaki benzin istasyonlarının gürültüsünden şikayetlerini aktarmaları üzerine EPDK’ye başvurdu. tedir” denildi. Yazıda, bu şikayetlerin tüm illerde oluşabileceği dikkate alınarak, bu duruma yönelik gerekli düzenlemelerin EPDK tarafından yapılması istendi. EPDK: “Münferinden ceza kesilsin” Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü’nden EPDK’ye gönderilen yazıda, “Hassas yapılar olan meskenlerin bulunduğu alanlardaki benzin istasyonlarının gece geç saatlerdeki (23:00-07:00) zaman dilimindeki insanları uykuda rahatsız etmemek için dolumun daha erken saatlerde yapılması veya rahatsızlık vermeyecek şekilde gerekli tedbirlerin alınması önem arz etmek- EPDK’den Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü’ne gönderilen yanıt yazısında, akaryakıt istasyonlarının farklı mahallerde konuşlandığı, işletme koşullarının da farklılıklar gösterdiği ifade edildi. Yanıtta, ülke genelindeki tüm istasyonların ikmal saatlerinin düzenlenerek bazı saatlerde ikmal yasağı getirilmesinin, amacı- nı aşan bir düzenleme olacağı ve piyasada düzensizliklerde sebebiyet verilebileceği belirtildi. Geç saatlerde gürültü yapan istasyonlara yaptırım uygulanmasının uygun olacağını görüşüne yer verilen yazıda, “gürültüye sebebiyet veren işyerlerinin durumunun yerel yönetimlerce münferiden ele alınarak, kabahat oluşturduğu tespit edilen fiillere ilişkin “Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği” çerçevesinde yaptırım uygulanması”önerildi. 51 Hanifi AVCI Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolu Genel Müdürlüğü Ülkemizde ilk kitlesel fidan üretimi 1925 yılında Ankara’nın çorak topraklarının ağaçlandırılması için Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün emri ile kurulan Ankara Fidanlığında başlamıştır. Türkiye’de Orman Ağacı Fidanı Üretimi A ğaçlandırma ve Erozyon Kontrolu Genel Müdürlüğü; 6831 sayılı Orman Kanunu ve 4856 sayılı Bakanlık Kuruluş Kanunundan aldığı yetki ile Bakanlığa bağlı birimlerin, askeri birliklerin, köy tüzel kişiliklerinin, belediyelerin, üniversitelerin, diğer kamu kurum ve kuruluşların ve halkımızın yapacağı ağaçlandırma, erozyon kontrolu, rehabilitasyon, mera ıslahı vb. diğer muhtelif çalışmalarda kullanacağı fidanların üretimini yapmaktadır. Ülkemizde ilk kitlesel fidan üretimi 1925 yılında Ankara’nın çorak topraklarının ağaçlandırılması için Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün emri ile kurulan Ankara Fidanlığında başlamıştır. 1955 yılına kadar düşük seviyelerde seyreden ağaç- landırma çalışmaları 1969 yılında Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolu Genel Müdürlüğünün kurulması ile birlikte planlı ve programlı bir şekilde gittikçe artan bir tempo ile sürdürülmüş, fidan üretimi de buna paralel olarak artmıştır. 1992-1998 yılları arasında Finlandiya ile ortak yürütülen Türkiye’de Tüplü Fidan Üretimi ve Ağaç Islahı Tekniklerinin ve Çalışmalarının Geliştirilmesi Projesi uygulanmıştır. Bu proje ile Finlandiya’da uygulanan tüplü-(kaplı) fidan üretim tekniği Türkiye’ye getirilerek adaptasyonunu sağlanmış, ıslah edilmiş kaliteli tohum ve diğer çoğaltım materyallerinin elde edileceği kaynaklar oluşturularak geliştirilmiş, 10 yıllık “Milli Ağaç Islahı Programı” hazırlanmış, orman ağacı tohumlarının kalite kontrol standartları geliştirilmiştir. Yine bu proje kapsamında Orman Toprak Laboratuarlarının alet, malzeme ve ekipman yönünden güçlendirilmiş, fidan üretimi için Doku Kültürü Laboratuarı kurulmuş, eğitim programları ile fidanlık personeli eğitilmiştir. Proje kapsamında başlangıçta pilot seçilen 5 ilde 21 tane 9 milyon yıl/adet fidan üretim kapasiteli, bilgisayar kontrollü fidan üretim serası kurulmuştur. Proje sonrası yapılanlarla birlikte (22 adet) halen; 8 ilde 43 serada fidan üretimine devam edilmektedir. Ülkemizdeki orman varlığının arttırılması için genetik ıslahı yapılmış, orijini belli tohumlardan sağ- 52 Çevre ve İnsan Aralık 2009 ^ ^ ^ lıklı ve kaliteli fidanların üretilebilmesi için tohum meşçereleri seçilmekte ve tohum bahçeleri tesis edilerek yaşayan gen bankaları kurulmaktadır. Ülke genelinde 13 türde toplam 174 adet (1182 hektar) tohum bahçesi, 28 türde toplam 339 adet (46.000 hektar) tohum meşçeresi bulunmaktadır. Toplanan tohumlar ülkemizin ekolojik durumu ve fidanlıkların dağılımı göz önüne alınarak 19 ilde tesis edilmiş olan soğuk hava depolarda muhafaza edilmektedir. Ülkemiz ormanlarındaki biyolojik çeşitliliğin devam ettirilmesi için endemik türlerimiz ile yabani meyve veren yöresel türlerden tohum bahçeleri kurulmasına ayrı bir önem verilmektedir. Çam, göknar, sedir, meşe, badem, kayın, akçaağaç, akasya, mahlep ,dut, ahlat, alıç, üvez vb. türlerden yıl içinde ortalama 500-600 ton tohum üretimi yapılmaktadır. Son iki yılda kurulan 11 yeni fidanlık ile birlikte 2009 yılı sonu itibariyle 490 milyon adet/yıl kapasiteli 119 orman fidanlığında 3400 hektar alanda 400 değişik türde fidan üretimi yapılmaktadır. 2002 yılında 117 milyon olan fidan üretimi her yıl artırılarak 2009 yılında 407 milyona çıkarılmıştır. Son yıllarda Genel Müdürlüğümüzce üretilen fidanların yıllara göre dağılımı ise aşağıda grafik halinde verilmiştir. 2009 yılında Orman Genel Müdürlüğünün geçici fidanlıklarında ürettiği 25 milyon adet fidanla birlikte toplam olarak 432 milyon adet fidan üretilmiştir. Ağaçlandırma çalışmalarında kullanılan kızılçam, sarıçam, karaçam, sahilçamı, fıstıkçamı, sedir, doğu ladini, kayın vb. fidan türlerinin üretimi ile birlikte kurak mıntıka ağaçlandırmalarında ihtiyaç duyulan ardıç, andız, alıç, ahlat, mahlep, çitlenbik, karaağaç, yaban eriği, kuşburnu, karamuk, dağ muşmulası vb. türlerin üretimi her yıl arttırılmaktadır. Kurak mıntıkalarda yapılan ağaçlandırma ve diğer çalışmalarda başarıyı arttırmak için tüplü ve kaplı fidan üretimini son iki yılda bir kat artırılarak 50 milyon adetten 100 milyon adede çıkarılmıştır. Bakanlığımızı birimleri ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarının yapacağı ağaçlandırma çalışmalarında meyve veren fidanların dikilmesi teşvik edilmektedir. Bu sebeple meyvesinden faydalanılan fıstıkçamı, ceviz, badem, keçiboynuzu, defne, kekik, antep fıstığı, ahlat, üvez, alıç, hünnap, kuşburnu, biberiye vb. gelir getirici tür fidan üretimini her yıl arttırılmaktadır. Yangına dayanıklı orman ağacı türleri ile iklim değişikline uyum sağlayacak ekstrem şartlara dayanıklı yöresel ağaç, ağaççık ve çalı türlerinin fidan üretimi artırılmaktadır. Genel Müdürlüğümüz; İşkur ve Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği yaparak is- tihdamın artırılması, işsizliğin azaltılması ve insanlara yeni bir meslek öğretilmesi için muhtelif illerde “Fidan Üretimi” kursları açmıştır. Ülkemizde ilk kez 2009 yılında “Satın Alma Garantili Sözleşmeli Fidan Üretimi” yaptırılmıştır. 15 ilde 50 üretici ile yapılan sözleşmelerde 3,5 milyon adet fidan ürettirilerek küçük çitçiye 1,5 milyon TL. ödenmiştir. 2010 yılında bu kapsamda 33 milyon adet fidan üretilecektir. Bakanlığımızca hazırlanan ve 2008-2012 yıllarında uygulanacak olan “Milli Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolu Seferberliği Eylem Planı” çerçevesinde 2 milyar 300 milyon fidan toprakla buluşturulacaktır. Seferberliğe Bakanlığımız dışındaki kurum ve kuruluşlar ile halkımızın ilgisi oldukça yüksektir.Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Genel Kurmay Başkanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı vb. kurumlarla yapılan protokoller çerçevesinde yapılacak ağaçlandırma çalışmalarında kullanılacak boylu- kaplı fidan üretimi 5 milyon adetten 10 milyon adede çıkartılmıştır. Ülkemizin coğrafi ve ekolojik çeşitliliği ile bitki zenginliğinden faydalanarak ülkemizin ihtiyacı olan park-bahçe ağacı 53 ve süs bitkilerinin yurtiçinde üretilmesini sağlamak, fidan ithal eden ülke durumundan fidan ihraç eder hale gelmek, istihdamı artırmak ve işsizliği azaltmak için özel fidanlık kurmak isteyenlere Genel Müdürlüğümüzce 7 yıl ödemesiz yılda ortalama % 2 faizle kredi desteği verilmektedir. 2004 yılından 2009 yılı sonuna kadar 1816 dekar alanda yaklaşık 2 milyon adet fidan üretim kapasiteli 75 özel fidanlık kurulmuştur. Özel fidanlıklara yaklaşık 5 milyon TL. kredi tahsisi yapılmıştır. Fidan ve tohum stok programı ile Baknlığımızın yanı sıra diğer özel ve tüzel kişilerin fidan üretimi ile ilgili envanter bilgilerinin toplanacağı, tohum kaynaklarının kayıt altına alınacağı ve istatistiki değerlendirmenin yapılacağı web tabanlı yazılım programı hazırlanmıştır. Önümüzde dönemde Genel Müdürlük olarak fidan üretiminde özel önem vereceğimiz konuları şöyle sıralayabiliriz: Yarı kurak mıntıka ağaçlandırmalarında 54 kullanılan doğal türlerin (ardıç, andız, alıç, ahlat, mahlep v.b.) kitlesel üretimini artırmak, Genetik kaynakların korunması, biyolojik çeşitliliğin devamlılığının sağlanması için bu kaynaklara ait fidan üretmek. Yaban hayvanlarının yayılış alanlarını desteklemek için yabani meyveler veren yöresel türlerin kitlesel üretimini gerçekleştirmek Yabani meyve veren yöresel doğal türlerin tohum bahçelerinin tesis etmek, Ülkemizde doğal olarak bulunan ve peyzaj değeri olan türlerin tespit ederek fidan üretimini gerçekleştirmek ve bu türlerin park ve bahçelerde kullanımını sağlanmak, Mikorizal mantar türlerini laboratuvar ortamında üretmek ve fidanlara aşılamak, Özel sektörün ihtiyaç duyduğu altlık ve anaçlık fidanları üretmek. Çevre ve İnsan Aralık 2009 ^ ^ ^ Abdurrahman Acar Akümülatör ve Geri Kazanım Sanayicileri Derneği (AKÜDER) Yönetim Kurulu Başkanı Akümülatör ve Geri Kazanım Türkiye’de geri kazanım faaliyeti daha çok akülerdeki ticari değeri olan kurşun, kurşun bileşikleri ve plastik malzemeleri üzerine yoğunlaşmıştır. Ç evrenin ve doğal kaynakların korunması global bazda önemli bir konu haline gelmiştir. Dünya ülkelerinin çözümlemeye çalıştığı en önemli konulardan biri tehlikeli atıkların en iyi şekilde zararsız olarak veya mümkün olabilecek en az zararla nasıl bertaraf edileceğidir. olduğu için, hem toplama hem de taşımada sorun yaratan ve de piyasada ticari bir değeri olmayan sülfirik asit, kontrolsüz bir şekilde çevreye bırakılmaktadır. Bu durum toprak, hava ve su kirliliğine sebep olmasından dolayı çevreyi ve insan sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir. Bu bağlamda ülkemizde sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda çevrenin korunmasını sağlamak üzere 11 Ağustos 1983 tarih ve 18132 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe konan 2872 sayılı Çevre Kanunu, 26 Nisan 2006 tarih ve 5491 sayılı Çevre Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile atıkların geri kazanımı ve yeniden kullanılması ilkesini benimsemiştir. Bu sebeple APAK Yönetmeliği’nin ilgili maddeleri doğrultusunda sorumluluk üstlenen akümülatör üreticileri ve geri kazanım sanayicileri ürünlerinin Diğer taraftan pil ve akümülatörlerin üretiminden başlayarak nihai bertarafına kadar; insan sağlığına ve çevreye zarar verecek şekilde doğrudan veya dolaylı olarak alıcı ortama verilmesinin önlenmesine, atık pil ve akümülatörlerin geri kazanım ya da nihai bertarafı için toplama sisteminin kurulmasına, yönetim planının oluşturulmasına yönelik prensip, politika ve programların belirlenmesi için hukuki ve teknik esaslar düzenleyen “Atık Pil ve Akümülatörlerin Kontrolü Yönetmeliği” (APAK) 31 Ağustos 2004 tarih ve 25569 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Türkiye’de geri kazanım faaliyeti daha çok akülerdeki ticari değeri olan kurşun, kurşun bileşikleri ve plastik malzemeleri üzerine yoğunlaşmıştır. Fakat ,çevreye zararlı olan sülfürik asit bertaraf edilememektedir. Aküleri toplama işi hurdacıların elinde 55 alıcı ortama olan etkilerini asgariye indi- kurşun bileşiklerinin büyük bir kısmı da Kurşun kaynaklarındaki yetersizlik ve rebilmek amacıyla, atık akümülatörlerin atık akümülatörlerin geri dönüşümü yo- çevresel düzenlemeler, kurşun geri kaza- toplanması, taşınması, geri kazanımı, ber- luyla temin edilmektedir. Geri kazanım nımını bir zorunluluk haline getirmekte- taraf veya ihraç edilmelerine dair yüküm- sonucunda elde edilen kurşun bileşikleri dir. lülüklerinin yerine getirilmesi, bunlara alaşımlandırılarak akü ızgarası üretimine yönelik gerekli harcamaların karşılanması uygun hale getirilebildiğinden, geri ka- ve eğitim faaliyetlerinin gerçekleştirilme- zanım sektörü akümülatör üreticileri için si için, Çevre ve Orman Bakanlığı koordi- büyük önem taşımaktadır. nasyonunda bir araya gelerek “Akümülatör ve Geri Kazanım Sanayicileri Derneği- AKÜDER” adı altında 17 Kasım 2004 tarihinde bir yapı oluşturarak bu süreçleri koordine etmeye başlamışlardır. sıyla sülfirik asidin doğaya bırakılmasını önlemiştir.Yine 444 2725-APAK atık akü bilgi hattı ile ülke genelinde oluşan atık akülerden haberdar olmuş ve Çevre ve Orman Bakanlığı ile ilgili il çevre müdürlüklerince de on-line izlenebilen www. atiksistemi.com adresi ile toplanan atıkları üyeleri vasıtasıyla kayıt altına almayı başarmıştır. Bakanlığından lisans almış 14 adet geri lanılarak geniş kitlelere duyurulması ve kazanım firması mevcut olup yıllık kapa- yasal hükümlerin sıkı bir şekilde uygu- siteleri 150.000 tondur. Bu firmalardan 9 lanması gerekmektedir. Kurşun, sülfürik asit ve plastik akümülatörlerin üretiminde kullanılan ve her biri Kullanılmış akülerden kurşun geri kaza- tehlikeli madde özelliği taşıyan üç esas nımının iki temel yolu vardır. Birincisi hammaddedir. Atık akümülatörün % 55’i akülerin kurşun, plastik, asit gibi bileşen- kurşun, % 27’si asit çözelti, % 8’i plas- lerinin önce ayrılması sonra ayrı olarak tikten oluşmakta ve yaklaşık % 10 geri işlenmesi yada önce asidin ayrılması ve kazanılamayan kısım olarak kalmaktadır. ardından akünün bütün olarak işlem gör- Kurşun ve plastiğin tamamına yakın bir mesidir. İlk durumda; geri dönüşüm mal- bölümü geri kazanılabilmektedir. zemeleri akünün bütün bileşenlerinden geri kazanılır. Organik bileşenlerin enerji geri dönüşümüne gönderildiği ikinci durumda; sadece kurşun (kısmen de atık akü asidi) geri kazanılır. Yüksek kirlilik kontrol standartları endüstrileşmiş ülkelerin Kurşun, tehlikeli madde özelliği taşımakta olduğundan çevre ve insan sağlığı üzerinde pek çok olumsuz etkiye sahip bir madde olarak tanımlanmaktadır. Kurşun solunum, içme suyu ve gıda zinciri ile insan vücuduna girebilmektedir. Akümülatörlerin üretiminde her biri teh- ikincil kurşun eriticilerini engellemiştir, likeli madde özelliği gösteren kurşun, modern kurşun geri dönüşümü ise yerel Serbest kurşun, canlı organizma bünye- sülfürik asit ve plastik olmak üzere baş- nüfus ve çevre üzerinde önemli bir sağlık sinde uzun süre kalarak birikme özelli- lıca üç hammadde kullanılmaktadır. Buna tehlikesi yaratmaz. ğine de sahiptir. Bulantı, kusma, sindirim bağlı olarak 14 Mart 2005 tarih ve 25755 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği ile 5 Temmuz 2008 tarih ve 26927 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmelik kapsamındaki ilgili maddelerde ve atık listesinde tehlikeli atık olarak tanımlanmıştır. 56 iletişim araçlarının etkili bir şekilde kul- risinde yer almaktadır. ve ciddi miktarda atık akünün, dolayı- Bunun için uygulanabilir bir toplama ve törleri geri kazandıran Çevre ve Orman çici depolama noktası ile gerçekleştirdiği ‘ini toplayarak geri kazanıma göndermiş ki işbirliği ile mümkün gözükmektedir. geri kazanım sistemlerinin geliştirilmesi, tanesi AKÜDER Atık Yönetim Planı içe- genelinde toplaması gereken atığın % 88 ten, ithal eden, satan ve tüketen arasında- Türkiye’de atık haline gelmiş akümüla- AKÜDER 135 üyesi ve 400 e yakın gekoordineli çalışmayla 2008 yılında, ülke Akülerin geri kazanımını sağlamak, üre- Gelişmekte olan ülkelerde kullanılmış kurşun aküler hem endüstriyel imkânlarla hem de resmi olmayan küçük girişimler vasıtasıyla geri dönüştürülür. Endüstriyel geri dönüşüm eriticileri ikincil kurşun eritmek için hem ızgara metali hem de kurşun içeren karışımı kullanır. Bunun tersine, resmi olmayan sektör, lehim ya da balık ağları için ağırlık gibi malzemeler sistemi iltihabı, ağızda metalik tat, karın ağrıları ve boğazda yanma duygusu akut kurşun zehirlenmesi durumunda organizmada gözlenen ilk belirtilerdir. Akut zehirlenmeler 2–3 gün içinde ölümle sonuçlanabilmektedir, buna karşılık kronik zehirlenmeler daha yaygın olarak gözlemlenen zehirlenme türü olarak ortaya çıkmaktadır. Akümülatör üretiminin ana girdisi saf kur- üretmek için eski akülerin sadece metalik Tipik bir akümülatör elektrolitinin (akü şun ve kurşunlu bileşiklerdir. Ülkemizde kısımlarını (ızgaralar, terminaller, köprü- asidi), yaklaşık olarak %60’ı su ve %40’ı cevherden kurşun üretimi yapılmadığın- ler) kullanır. Akünün geri kalan kısımları sülfürik asitten meydana gelmektedir. dan, saf kurşun ithal edilmek suretiyle, ise basitçe doğaya bırakılır. Çevre ve İnsan Aralık 2009 ^ ^ ^ Sülfürik asit, fiziksel temas ile veya bu- ma, geçici depolama, taşıma, geri kaza- Akümülatörleri oluşturan bileşenlerin geri harının solunması halinde vücuda zarar nım ve uzaklaştırma kazanılabilir nitelikte olmasından dolayı, verebilen korozif bir maddedir ve aynı zamanda cilde temas etmesi durumunda yanıklara yol açar. Cildin büyük bir kısmının sülfürik asit ile temas etmesi halin- süreçlerinin en modern teknolojileri dikkate alan Entegre Yönetim Sistemi çerçevesinde tanımlanması gerekmektedir. akümülatörlerin mutlaka geri kazanım zinciri içinde değerlendirilmesi gereklidir. Ancak bu sistemin doğru ve kontrol edilebilir bir şekilde gerçekleşebilmesi de bu olay ölümle sonuçlanabilmektedir. Entegre Yönetim Sistemi tüm süreçleri için izleme/takip sisteminin iyi çalıştırıl- Atık akülerin düzenli bir şekilde depolan- bütünsel bakış açısıyla izleyen, yöne- ması zorunludur. Bu Yönetim Sistemi ge- maması ve geri kazanımının uygun pro- tebilen tüzel kişiliği haiz bir Kurumsal lişi güzel toplama ve geri kazanım yapan sesler doğrultusunda gerçekleştirilmeme- Yapı’nın oluşturulmasını gerektirir. Yö- ve bu yönü ile sisteme gerek ekonomik si sülfürik asidin çevreye yayılmasına ve netim Sisteminin sağlıklı yürütülebilme- gerekse çevresel açıdan zarar veren hur- insan ve çevre sağlığı açısın- si, uygulamanın eksiksiz ve doğru bir dacıları da kontrol altına alarak modern dan büyük bir tehlike şekilde tamamlanabilmesi için bu yapıda bir yaklaşım biçimi sergileyecektir. oluşturulmasına neden Sonuç olacaktır. olarak; atık akümülatörPlastikler akümülatör ler bir ürün değil, imalatında yaygın bir şekil- çevrenin de akümülatör kabı ve sepe- açısından belirli bir iz- ratör yapımında hammadde olarak korunması leme zinciri içerisinde kullanılmaktadır. toplanmasından bertara- Plastiklerin fiziksel ve kim- fına kadar denetlenmesi yasal özellikleri dolayısıyla zorunlu olan tehlikeli çürüme, çözünme ve biyolo- atıklardır. Atık Akümü- jik olarak ayrışabilirlik gibi latörler her tehlikeli atık özellikleri mevcut değildir. Bu fiziksel ve kimyasal özel- için geçerli olduğu gibi likleri nedeniyle plastikler Çevre Kanunu ve bu kanuna istinaden çıkartılan doğada uzun yıllar yok olmadan kalabilmektedir. ve yürürlüğe konan yönetyer alan üreticilerin, geçici depola- Plastikler, su ve toprak kirlenmesi açı- ma ve geri kazanım tesisleri işleticilerinin sından çevre sağlığını tehdit edici unsur ve özellikle tüketicilerin önemli görevler oluşturduklarından atık akümülatörlerin yüklenmesi gerekmektedir. içeriğindeki plastiklerin geri kazanılması melikler uyarınca kontrolsüz olarak çevreye verilemez, “Kirleten öder” prensibi doğrultusunda kirliliği oluşturan atık sahibi, oluşan çevre kirliliğini gidermek Türkiye’de kullanılmış akümülatör mik- ve gerekli önlemleri almakla yükümlüdür. tarının yıllık 75.000 – 80.000 ton olduğu Bu kapsamda atık akümülatörlerin yara- Atık akümülatörler, tüm tehlikeli atıklar ve bunun yaklaşık %25’inin asitten mey- tabileceği çevre kirliliğinin önlenmesi ve için geçerli olan ve mevzuat kapsamında dana geldiği esasından hareketle, yapılan tanımlanan yöntemler çerçevesinde top- kontrolsüz toplama ve geri kazanım uygu- lama, geçici depolama, taşıma, geri ka- lamalarında yaklaşık 18.000 - 20.000 ton zanma ve bertaraf kademelerinde izleme asidin doğrudan toprağa, çevreye dökül- ve kontrol açısından özen gösterilmesi düğü söylenebilir. Kurşun veya sülfürik gereken atıklardır. asitle kontamine olmuş toprak ve bunun büyük önem taşımaktadır. Atık akümülatörlerin çevre ve insan sağlığı üzerinde herhangi bir tehdit unsuru oluşturmasını engelleyebilmek için topla- sonucunda oluşan yeraltı suyu kirlenmesi geri kazanımının sağlanması için mutlaka bir izleme sistemi dâhilinde toplanmalı, taşınmalı, geri kazanılmalı ve nihayetinde kalan bakiye bertaraf edilmelidir. Aksi takdirde çevre – doğal yaşam - ortamları geri dönüşü olmayan bir tahribat ile kar- ve alıcı suların kirlenmesinin çevrede dö- şı karşıya kalacak ve çevre suçu işlenmiş nüşü olmayan büyük tahribatlara neden olacaktır. olduğu açıktır. 57 Volkan POLAT Çevre ve Orman Uzman Yardımcısı Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü Ölçüm ve Denetim Dairesi Başkanlığı Impel- Çevre Mevzuatının Uygulanması ve Yaptırımı İçin Avrupa Birliği Ü Derneğin görevi, Avrupa Birliği Çevre Mevzuatının etkin biçimde uygulanması ve yaptırımının sağlanarak çevrenin korunmasına katkıda bulunmaktır. Derneğin amacı, Avrupa Birliği Çevre Mevzuatının daha etkin uygulanmasının sağlanması konusunda gelişim kaydetmek amacıyla yeni katılan ülkeler, aday ülkeler ve Avrupa Ekonomik Alanı ülkeleri de dâhil Avrupa Birliği üzerinde gerekli etkiyi oluşturmaktır. 58 lkemizinde üye bulunduğu IMPEL, kar amacı gütmeyen uluslararası bir Dernek olarak kurulmuştur. Adı Çevre Mevzuatının Uygulanması ve Yaptırımı için Avrupa Birliği Ağı’dır ve kısaca IMPEL Ağı olarak adlandırılmaktadır. Dernek, 1992 yılında kurulan ve 6. AB Çevre Eylem Programı ve 4 Nisan 2001 tarih ve 2001/331 sayılı Avrupa Parlamentosu ve Konseyinin Üye Devletlerde çevre denetimleri için asgari kriterler koyan tavsiyesine referansta bulunan ve yaygın olarak IMPEL Ağı olarak bilinen gayrı resmi bir ağın devamıdır. Derneğin genel merkezi Brüksel de bulunmaktadır. Avrupa Birliğinin diğer Üye Devletlerinde de idari ofisleri bulunmaktadır. Dernek, kar amacı gütmeyen dernekler, uluslararası kar amacı gütmeyen dernek ve vakıflara ilişkin 27 Haziran 1921 tarihli Belçika Kanununun III. Başlığı hükümlerince idare edilmektedir. Derneğin görevi, Avrupa Birliği Çevre Mevzuatının etkin biçimde uygulanması ve yaptırımının sağlanarak çevrenin korunmasına katkıda bulunmaktır. Derneğin amacı, Avrupa Birliği Çevre Mevzuatının daha etkin uygulanmasının sağlanması konusunda gelişim kaydetmek amacıyla yeni katılan ülkeler, aday ülkeler ve Avrupa Ekonomik Alanı ülkeleri de dâhil Avrupa Birliği üzerinde gerekli etkiyi oluşturmaktır. Bu Derneğin üyesi olarak Türkiye; AB Çevre Mev- zuatının en geniş anlamda uygulanması ve yaptırımının sağlanmasında yetkili ulusal, bölgesel veya yerel otoriteler örneğin bakanlıklar, düzenleyiciler, kurumlar ve denetim birimleri arasında bilgi ve deneyim paylaşımının artırılmasından faydalanabilir. IMPEL üyeliğinin, AB uyum sürecinde ülkemize etkin çalısmalarımızla önemli faydalar sağlaması planlanmaktadır. En önemlilerinden bir kaç tanesi su şekilde sıralanabilir; -Ulusal düzenleyici sistemlerin ortak özellikleri ve farklılıklarının karşılıklı daha iyi anlaşılmasını sağladığı için ülkemizde yürürlükte olan kanun, yönetmelik ve genelgelerin uygulanmasında görüş alış verişinde bulunulmasını sağlar. -Ortak yaptırım projeleri gerçekleştirerek teorik yapının pratikte ortaya cıkan veya çıkabilecek problemlerin çözümünü, -Denetçi ve yaptırım uygulayıcıların eğitimleri ve kapasitelerinin artırılması için destek vermek, teşvikte bulunmak ve bunları kolaylaştırarak ülkemizdeki denetçi kalitesinin artırılmasını sağlar. -AB Çevre Mevzuatında denetim, izin verme, izleme, raporlama ve yaptırım ile ilgili olarak iyi ve mümkün olan yerlerde en iyi uygulamaların belirlenmesi, rehberlik, araç ve ortak standartlar oluşturulması ve gelişmelere aktif olarak katkıda bulunularak dünyada ve Avrupa’daki uygulamaları ülkemiz şartlarına göre değerlendirilmesini sağlamaktadır. ^ ^ ^ Çevre ve İnsan Aralık 2009 Ayrıca, AB Çevre Mevzuatının uygulandığı ülkelerde yorumlanması, uygulanması ve yaptırımında yaklaşım açısından büyük oranda tutarlık oluşturulması derneğin önemli görevlerinden biridir. gerçekleştirir ve Ulusal Koordinatör, Dernekle ilgili tüm hususlar için üyelerin odak noktasını teşkil eder. Ülkemiz IMPEL Koordinatörü; Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü, Ölçüm ve Denetim Dairesi Başkanı Kemal ÜNSAL’dır. Yukarıda bahsedilen faydalar haricinde, AB Müzakere surecinde yeni açılmış bulunan Çevre faslının bir cok gereklilikleri olacağı bilinmektedir. Sadece ilgili direktiflerin ülkemizdeki yerel mevzuata uyumlaştırılmasından öte uygulanması da önem arz edeceği kaçınılmaz bir gerçektir. Bu kapsamda, uygulanabilirlik ve yaptırım gücü ile ilgili olarak daha iyi düzenleme konuları hakkında geri bildirim sağlanması ülkemiz için önemli bir kaynaktır. Bununla birlikte, Avrupa Komisyonuna ve ilgili mevzuatın uygulanması ve yaptırımı ile ilgili deneyimler konusunda bilgi toplayan diğer AB kurumlarına yeni ve mevcut AB Çevre Mevzuatının uygulanabilirliği ve yaptırımı konusunda uygulayıcıların bakış açısından tavsiyelerde bulunulması ülkemiz acısından etkili bir değerlendirmeyle sonuçları faydalı olacak sistemler oluşturulabilir. Dernek, faaliyetlerini temelde bir proje yapısı üzerinden yerine getirir. Projeler bir veya daha fazla proje yöneticisi tarafından gerçekleştirilir. Projelere katılım, Çevre Otoriteleri tarafından istihdam edilen uzmanlara açıktır. Diğer uzmanlar da proje yöneticisinin daveti üzerine katılabilirler. 2-4 Aralık 2009 ‘da gerçekleştirilen IMPEL Genel Kurulunda 17 proje üye ülkelere sunulmuş ve Türkiye bu 17 projelerden 10’una katılacağını bildirmiştir. Türkiye olarak büyük bir coğrafyada büyük bir nüfusa sahip, kısacası büyük bir ülke olmamız dolayısıyla diğer büyük ülkelerin (örn; Almanya, İtalya vb.) Çevre Mevzuatının uygulanması ve yaptırımı ile ilgili aynı sorunları yasamaktadır. Bu konuda çalışan (Avrupa) kurum ve kuruluşları ile temasları neticesinde uygulama 4.IMPEL Genel Kurul Toplantısı (2-4 Aralık 2009 Stokholm-İsveç) Mevcut düzenlemelere tamamlayıcı veya alternatifler olarak yenilikçi düzenleyici ve düzenleyici olmayan araçların kullanım yollarının araştırılması ve bu çalışmaların sonuçlarının ülkemizde değerlendirildiğinde düşünülürse, Çevre Mevzuatının uygulanması açısından farklı bir görüş açısı oluşturacaktır. birliği sağlanabilmesi önemlidir. Doğal olarak diğer bazı nüfus ve coğrafya olaIMPEL’ e üye ülkeler, ulusal bir koordi- rak küçük ülkelerden uygulama birliği natör tayin ederler; Ulusal IMPEL Koor- anlamında daha büyük sorunlar yaşan- dinatörü olarak anılan kişi Ulusal IMPEL ması doğaldır. Bu anlamda çevre konu- Temsilcisidir. İlgili ülke kendi inisiyati- sunda IMPEL, bahsi geçen hususların finde üst düzey bir ulusal temsilci de ta- tartışılması ve görüş alış-verişinde bulu- yin edebilir. Ulusal IMPEL Koordinatö- nulmasın da Avrupa Birliğinin önemli bir rü, Derneğin faaliyetleri ile ilgili ülkedeki platformudur. üyelerin katılımlarının koordinasyonunu 59 Türkiye İçin Çalışıyoruz ŞTU RIMA KAVU 734.730 HEKTAR ARAZİ SULU TA açılan 172 adet HES projesinin top2009 yılı sonu itibarıyla, İşletmeye trik üretim kapasitesi yılda ortalama lam kurulu gücü 14.011 MW olup,elek 49.739 milyar kWh’tır. kadar toplam 588 adet tesis tamamlaDSİ tarafından 2003 yılından bugüne tesisi ile 734.730 hektar araziyi sulu narak hizmete alındı. 110 adet sulama tarıma kavuştu. 463 BİN HEKTARLIK ALAN AĞAÇLANDIRILARAK HEDEF AŞ ILDI 2008-2012 yıllarını kapsayan Ağaçlan dırma ve Erozyon Kontrol Seferberliği Eylem Planına göre, 5 yılda yaklaşık Trakya büyüklüğünde sahada ağaçlandırma, erozyon kontrolü ve bozuk alan ların iyileştirilmesi faaliyetleri yapılarak 2 milyar 300 milyon adet fidanın toprakla buluşturulacak. Eylem planına göre konan hedef 420 bin hektarlık alanı ağaçlandırmaktı. Ancak 463 bin hektarlık alan ağaçland ırarak hedef aşıldı. 61.676 AİLEYE 275 MİLYON TL KREDİ DESTEĞİ SAĞLADIK artış 2003-2008 döneminde ferdi kredi yardımlarında % 808 oranında alıesas Planları” a Kalkınm an”İlçe hazırlan n tarafında sağlandı. ORKÖY narak düzenlenen tip projeler çerçevesinde,el sanatları,hayvancılık,tesis edindirme,fenni arıcılık gibi ekonomik maksatlı ferdi krediler ile güneş eneraları jisi ve dam örtülüğü projeleri gibi sosyal maksatlı ferdi kredi uygulam tutaTL milyon 274 takriben yürütülmektedir. Bu Çerçevede 61.676 aileye rında ekonomik vasıflı kredi desteği sağlandı. BET HAVA TAHMİNLERİNDE %90 İSA n ürlüğü ülke genelinde 450’ye yakı Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müd oran et isab n emleri ile %90’lara vara noktada yaptığı yer ve atmosfer gözl larına ulaştı. 60 Çevre ve İnsan Aralık 2009 SİSİ YAPTIK 26 YENİ KATI ATIK TE e olama tesisi sayısını 41’ olan katı atık düzenli dep t me hiz iye kiş yon 2003 yılında sadece 15 mil tür. 2003 yılında 23 53’ iz efim hed onu . dik yıls çıkardık ve t verir hale gel le 32 milyon kişiye hizme götürülürken, şu an itibariy nağında ayrı toplanmakn kişinin ambalaj atığı kay 110 Belediyede 4,5 Milyo tesisi sayısı, 2009 yıayırma ve geri dönüşüm a, lam top ı atığ aj bal tadır. Am k 309’a ulaşıldı. lında 250 olan hedef aşılara ATIK SULARI ARITILAN BELE DİYELERİN SAYISI 452’YE ULAŞTI 2009 yılı sonu itibariyle, atık suları arıtı lan belediyelerin sayısı 452’ye ulaştı. Oran olarak nüfusun % 67’sinin atık suları arıtılmaktadır. 2009 yılında Türkiye genelinde 286 Plaj ve 14 Marina Mavi Bayrak belg esi ile ödüllendirildi. Deniz kirliliği izleme istasyonları 69’u Karadeniz, 82’si Ege ve Akdeniz ve 47 adet Marmara Denizinde olmak üzer e 198 sayısına ulaştı. KORUMA 1 MİLYON HEKTARLIK ALAN ALTINA ALINDA ı at Parkı, 32 adet Tabiat Koruma Alan Ülke genelinde 41 Milli Park, 36 Tabi ı. alınd a arlık alan koruma altın ve 105 Tabiat Alanı ile 1 milyon hekt ORMAN KADASTROSU ÇALIŞ MALARININ % 95’İ TAMAMLADIK Halkımızın, ormanlardan gerekli sosy al, sportif ve rekreatif ihtiyaçlarını karşılamak maksadıyla kent ormanları kuruyoruz. 2004 yılından bugüne kada r 57 il ve 12 ilçemizde 69 kent ormanı kuruldu. Ayrıca, mesire yeri sayısı 144 adetten 441’e çıkarıldı. 2009 yılı sonu na kadar yaklaşık 11 milyon m³’ün üzerinde sınai odun, 6,5 milyon ster yakacak odun, 30.000 tonda odun dışı orman ürünü üretilmesi, Bunların satış larından 1,2 milyar TL gelir elde edilmesi beklenmektedir. 2009 yılı fidan üretimi 438 milyon adet olarak gerç ekleşti Orman Kadastrosu çalışmalarının % 95’i tamamlandı. ÖÇKK’DAN 7 YILDA TOPLAM 1.731 PROJE nin biyolojik çeşitliliğinin, tabii Özel Çevre Koruma Bölgeleri nın korunması ve bu değerlerin gedeğerlerinin,tarihi ve kültürel varlıkları sadıyla 1990-2002 yılları arasında,13 lecek nesillere intikalini sağlamak mak -2009 yılları arasında 7 yılda top2003 n şirke yılda toplam 373 proje gerçekle lam 1.731 proje gerçekleştirilmiştir. 61 eğitim ve yayın dünyası Erdem MOR Kütüphaneci Çevre Çalışmaları ve Yatırımları 2003–2008 Geçmişten Günümüze Ormancılık 1839–2009 2003 ve 2008 yılları arsındaki beş yıllık süreç içerisindeki çevreyle ilgili yatırımlar ve çalışmalar yayında yer bulmuştur. Çevreyle ilgili olarak atık yönetimi, atıksu yönetimi, deniz ve kıyı yönetimi, kimyasal yönetim, hava kalitesi yönetimi, çevresel gürültü, iklim değişikliği, gibi alanlarda çalışma ve yatırımlar belirtilmiştir. Dünya Su Forumuyla beraber OECD İkinci Türkiye Çevresel Performans inceleme raporuna da yayında değinilmiştir. Ormanlarımız ve ağaçlandırma çalışmaları da fidan üretimi, ağaçlandırma ve rehabilitasyon erozyonla mücadele, özel ağaçlandırma alanları yanı sıra biyolojik çeşitliliğin korunması için tür koruma, korunan alanlar, sulak alanlar şeklinde yapılan çalışmalar yer bulmuştur. Yapılan çalışmalar şekil ve grafiklerle desteklenerek beş yılın resmi ortaya konmuştur. Çevre ve Orman Bakanlığı Evimizdeki Tehlikeli Atıklar Kitapçık evlerdeki tehlikeli atıklar hakkında halkı bilinçlendirmek gayesiyle yola çıkılarak telif edilmiştir. Halkın bilinçlenmesiyle beraber atık oluşumunda bir azalma meydana gelecek doğru kullanım ile bertaraf daha doğru şekilde yapılacaktır. Kitapçık ta evimizdeki tehlikeli atıklara değinilmiş tehlikeli atıklar tanıtılıp tehlikelerine dikkat çekilmiş, doğru kullanımı içinde bilgi verilmeye çalışılmıştır. Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü 62 Osmanlı Devletinin modernleşme faaliyetleri sırasında ormanlarda ele alınmış 1839 yılında kurumsallaşma çalışmalarıyla genel müdürlüğün temelli atılmıştır. Yayında da yüz yetmiş yıllık süreç ana hatlarıyla ele alınmıştır. Kuruluş evresindeki ilk atamalara ait belgelerle birlikte Osmanlı Devleti dönemine ait belgelerde örnek olarak yer bulmuştur. Ormancılıkta kullanılan eski ekipman ve aletlerde yer bulmuş genel müdürlerin bir listesi de yayında yer almaktadır. Son olarak da Genel Müdürlüğün şimdiki durumu ele alınmıştır. Yayın ilk yıllardan ormancılığı ele alarak modern ve kurumsallaşmış ormancılığa gidişi göstermekle beraber Orman Genel Müdürlüğünün kısa bir tarihçesini yansıtmaktadır. Orman Genel Müdürlüğü İklim Değişikliği ve Yapılan Çalışmalar Yıllardır canlılara ev sahipliği yapan dünyamız sanayi devrimiyle beraber insan faaliyetleriyle tahrip edilmeye başlanmıştır. Hava, toprak, su bu olaylardan ektilenmiş ve son aşamada küresel çapta iklim değişiklikleri meydana gelmeye başlamıştır. İklim değişiklikleriyle mücadele tek başına ülkeler tarafından değil uluslar arası süreçle çözülecek niteliktedir. Ülkemizde bu süreç için TBMM tarafından iklim değişikliği ile ilgili olarak bir komisyon kurulmuştur. Yayında uluslararası süreçle beraber sera gazı emisyonları ve ülkemizin diğer ülkelerle karşılaştırılması yer almıştır. Ülkemizin iklim değişikliği ile mücadelesinde sektörel politikalar ile sera gazını azaltmak için yapılan faaliyetlerle beraber iklim değişikliğinin etkilerinin azaltılmasına yönelik çalışmaları yer almıştır. Yayın şekiller ve tablolarla desteklenerek ortaya anlaşılabilir bir değerlendirme çıkmıştır. Çevre ve Orman Bakanlığı Okuyucu Köşesi Çevre ve İnsan Dergisi Yetkililerine, Derginizin 77.sayısını büyük bir beğeniyle okudum. Gerek içerik açısından, gerekse tasarım açısından son derece kaliteli bir dergi olma yolunda oldukça mesafe alınmış. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Derginizin bundan sonraki sayılarında, İlk ve Orta öğretim çağındaki öğrencilerde çevre bilincinin artırılması adına geleceğimizin teminatı çocuklarımıza yönelik eğitici bir Çevre ve Çocuk köşesinin yer alması bizleri ayrıca memnun edecektir. Başarılı çalışmalarınızın devamını diliyorum. Hüsamettin GÜRSEL Biz Afyonkarahisar ili Bolvadin ilçesi Ahmet Emet İlköğretim Okulu olarak, Milli Eğitim Bakanlığımızın çevre temizliği ve çevre bilinci oluşturma amacıyla başlatmış olduğu “Mavi Gök Yeşil Yaprak” projesine katılmak istiyoruz. Bunun için öğrencilerimizde iyi bir çevre bilinci oluşturmak amacıyla afiş, broşür, eğitim cd si , uyarıcı resim vb. materyallere ihtiyaç duymaktayız. Bu konuda yardımlarınızı bekliyoruz. Çevre ve Orman Bakanlığı olarak çevre temizliği ve çevre bilinci oluşturmada yapacağımız çalışmalara destek olmanız ümidiyle çalışmalarınızda başarılar diler saygılar sunarız. Mehmet LORCU Ahmet Emet İlköğretim Okulu Bolvadin/Afyonkarahisar Sayın Yetkili, Çeaş Sofulu İlköğretim Okulunda Müdür Başyardımcısı olarak çalışmaktayım. Derginiz birkaç ay okulumuza geldi ancak bir süredir gelmemektedir. Öğretmenlerimiz ve öğrenciler tarafından çok beğenilerek okunmaktadır. Okulumuza düzenli olarak gönderilmesini istiyoruz. Gereğinin yapılmasını arz ederim Mehmet Cemal Atay Çeaş Sofulu İlköğretim Okulu SARIÇAM/ADANA Aycan SARGIN Yazı İşleri Müdürü Sayın Hüsamet tin GÜRSEL, Göstermiş oldu ğunuz yakın ilgiye teşekkür ediyoruz. Önümüzdeki yı ldan itibaren sadece çocuklar ımıza yönelik bi r dergi yayınlam ayı planlıyoruz . Özellikle genç beyinlerin çevr e konusunda bilg ilendirilmesi ve bilinçlendirilm esi konusunda bir eksikliğin da ha giderileceği inancıyla çalış malarınızda başarılar dileri z. et LORCU , Sayın Mehm mektedir. i memnun et İlginiz bizler resinize kümanlar ad İstediğiniz do arınızda tir. Çalışmal gönderilmiş riz. başarılar dile Sayın Mehmet Cemal ATAY, İlginize teşekk ür ederiz.Yayın ımız düzenli olarak elinize ulaşacak tır. Çevre ve insan dergimizde yayınlanmak üz ere haber makale yazı gi bi materyaller gönderebilirsin iz. *Değerli Çevre ve İnsan Dergisi okuyucuları, dergimizle ilgili tüm eleştirilerinizi, dergimizde yer almasını istediğiniz konuları, her türlü görüş ve önerilerinizi Başkanlığımız e-posta (eyd@cevreorman.gov.tr) adresine göndermeniz bizleri memnun edecektir. 63 BULMACA 1 1 2 3 Ömer BAŞKAN Şube Müdürü 4 6 17 7 8 9 10 6 2 3 3 1 14 16 8 19 4 15 20 9 11 5 6 5 10 7 4 3 7 18 8 12 9 10 2 Anahtar Slogan 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 Y SOLDAN SAĞA: 1.Elektrikli ve Elektronik Eşyalar Yönetmeliği ile kullanımı yasaklanan zehirli madde – İlk kez sabun üretiminin yapıldığı eski bir uygarlık. 2.Giriş –(tersi)Osmanlı İmparatorluğu tarafından yardım gören ve Flipinlerin güneyinde yer alan nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan bir ada. 3.(tersi)Osmanlı toprak düzeninde, yıllık geliri 3 ile 20 bin akçe arasında olan küçük dirlik –(tersi)Benlik. 4.Zar(halk dili). 5.Temiz(mec.) –Avrupa Deniz Limanları Organizasyonu. 6.Duman kiri – Soy. 7.(tersi)İnsan yüzünde gülümsemeyle oluşan şekil –Bir Komutanlık. 8.(tersi)Tekil şahıs –(tersi)Atatürk’ün ilk köpeğinin adı –Arnavutluk’un trafik işareti. 9.Karadeniz bölgesinde de yetişebilen tropikal meyve –Kör. 10.M.S. 4.yüzyılda Mısır’da yapılan ilk diş macunun üretiminde kullanılan bitki –Atmosferin alt tabakalarında su veya buhar tanelerinden oluşan duman. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1.Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi – (tersi)5 gözü olan böcek. 2.(tersi)Çiçekli bitkilerin üremelerinde önemli rol oynayan bir böcek türü –(tersi)Gülgiller ailesine ait erozyon kontrolü bitkisi. 3.(tersi)Bir vergi türü –(tersi)Depremle ilgili. 4.Ekinin biçilmesinden sonra tarlada kalan ve yakılması son derece zararlı olan köklü sap -(tersi)İnsan sağlığına zararlı bir ametal –İlave. 5.Her türlü üretim ve tüketim sonucunda ortaya çıkan ve doğa zarar veren katı, sıvı ve gaz halindeki madde –Fransa tarafından Liderine siyasi sığınma hakkı verilen parti. 6.Erime noktası 920 derece olan element. 7.Avrupa Birliğinin resmi ithalat ve ihracat limanı. 8.Dünya rezervinin %70’i Türkiye’de bulunan maden –Eski sosyal güvenlik kurumu –Bir işte başta gelen, öne çıkan. 9.(tersi)İrlanda’nın bağımsızlığı için mücadele eden eski bir örgüt. (tersi)Yumurtanın bir kısmı. 10.Düz bataklık arazi –(tersi)Verimli toprakların başka yerlere taşınarak yığılması sonucu oluşan toprak. *Bulmacanın cevabı www. eyd.cevreorman.gov.tr adresinde yayınlanmaktadır. yayın düny ası Orman Atlası Ormanlar son dönemde üstünde sıklıkla durulan biyolojik çeşitlilik bakımından ülkemizde önemli bir yer tutar. Flora ve fauna zenginliği bakımından dünya ülkeleri açısından ön sırada yer alan ülkemiz bitki endemizmi yönünden sekizinci sırada yer alır. Bu kıstaslar dikkate alınarak ülkemizin orman varlığı uzaktan algılama teknikleri kullanılarak ortaya konmuştur. Yayında orman varlığımız, asli ağaç türlerimiz açısından da ayrı ayrı ele alınmıştır. Odun dışı orman ürünlerimizde bölgesel olarak dağılımı belirtilmiştir. İklim tiplerine göre orman varlığımız ele alınıp yağış miktarı da ortaya konmuş ekolojik bölge haritası da hazırlanmıştır. Orman atlası, modern teknikler kullanılarak hazırlanmış orman varlığımızı gösterir nitelikte bir atlastır. Orman Genel Müdürlüğü II.ULUSAL TAŞKIN SEMPOZYUMU 22-24 Mart 2010 - Afyonkarahisar Sempozyum Konuları -Kırsal alan taşkınları -Şehir taşkınları -İklim değişikliği ve taşkın -Taşkınlar ve sigortalama -Taşkın ve çevre -Taşkınlar ve sebepleri -Bölgesel, tarihsel ve sağlık yönünden taşkın -Taşkın Mevzuatı ve AB Taşkın Direktifi -Taşkın ve Erozyon -Erken uyarı sistemleri -Modelleme ve projelendirme -Yapısal tedbirler -Yapısal olmayan tedbirler -Yerel halkın bilinçlendirilmesi ve katılımı -Taşkın ve mekansal planlama -Taşkın tesislerine yapılan müdahaleler -Baraj emniyeti ve taşkınlar -Sel ve taşkın önlemeye yönelik yukarı havza ıslahı -Sel ve taşkın önlemede entegre havza ıslahı modeli -Taşkın risk yönetimi -Taşkın anında yerel yönetim çalışmaları -Taşkınlar ve zararları -Taşkınların ekonomisi -Taşkınların sosyolojisi -Taşkınların meydana getirdiği psikolojik etkiler Önemli Tarihler Tebliğ Özeti Son Gönderme Tarihi: 25 Aralık 2009 Tebliğ Özetlerinin Kabul Edildiğine Dair Bilgilendirme: 11 Ocak 2010 Tebliğ Son Gönderme Tarihi: 29 Ocak 2010 Sempozyum: 22-24 Mart 2010 Yer Afyonkarahisar Etkinlikler •21 Mart Dünya Ormancılık Günü •22 Mart Dünya Su Günü kutlamaları •23 Mart Dünya Meteoroloji Günü Kutlamaları •Fotoğraf Sergisi Taşkın Sempozyumu Sekreteryası DSİ Genel Müdürlüğü / ANKARA Tel: 0312. 418 24 04 Faks: 0312.418 33 85 E-posta: sekreterya@taskinsempozyumu.org Web:www.taskinsempozyumu.org