ege çevre ve kültür platformu
Transkript
ege çevre ve kültür platformu
EGE ÇEVRE VE KÜLTÜR PLATFORMU Allianoi Girişim Grubu, AYÇEP-Ayvalık Çevre Platformu, Ayvalık Çevre Koruma Derneği,Baz-Dur Platformu, Çağdaş Hukukçular Dermeği İzmir Şb, Çiğli-Harmandalı Çevre Platformu, DİSK-Emekli – Sen İzmir 4 Nolu Bornova Şubesi, DİSKEmekli-Sen İzmir 3 Nolu Buca Şubesi, EFESÇED-Efes Çevre, FOÇEP -Foça Çevre ve Kültür Platformu,Doğa ve Kültür Derneği, EGECEP Dernegi, Ege Doğa Derneği, Ege 78’liler Demokrasi ve Dayanışma Derneği, İzmir-Bergama, Eşme Elele Hareketi, Güzelbahçe Kültür, Çevre ve Güzelleştirme Derneği,Güzelhisar Ovası'nı Seviyoruz Çalışma Grubu,İzmir Veteriner Hekimler Odası, Karaburun Sivil İnisiyatif, Karaburun Yarımadası YG21, Karaburun Yerel Fok Komitesi, Karaot’lular Tohum Derneği, Kula-Sandal Köyü Katı Atık Girişimi,Küresel Isınma İzmir Çalışma Grubu, Menemen Emiralem Çevre Platformu, Özdere Çevre Koruma, Dayanışma Ve Geliştirme Derneği, Tehlikeli Gemi Sökümünü Önleme Girişimi, TMMOB Gıda Müh.Odası Ege Bölge Şb.,TMMOB Kimya Müh.Odası Ege Bölge Şb. TMMOB Ziraat Müh.Odası İzmir Şb, Turgutlu Bedensel Engelliler Dernegi, Turgutlu Toplumsal Dayanışma ve Kültür Merkezi Çevre Komisyonu, Uşak İnay Vicdan Hareketi, YADEMYağcılar-Demircili Derneği Bireysel Katılımlar İletişim Halit Ziya Bulvarı No:33 K:2/205 Konak / İZMİR; Telefaks: 0232. 483 83 49 e-posta: egecepsozcu@gmail.com , Web: www.egecep.org.tr EGE ÇEVRE VE KÜLTÜR PLATFORMU 1. Allianoi Girişim Grubu, AYÇEP-Ayvalık Çevre Platformu, Ayvalık Çevre Koruma Derneği,Baz-Dur Platformu, Çağdaş Hukukçular Dermeği İzmir Şb, Çiğli-Harmandalı Çevre Platformu, DİSK-Emekli – Sen İzmir 4 Nolu Bornova Şubesi, DİSKEmekli-Sen İzmir 3 Nolu Buca Şubesi, EFESÇED-Efes Çevre, FOÇEP -Foça Çevre ve Kültür Platformu,Doğa ve Kültür Derneği, EGECEP Dernegi, Ege Doğa Derneği, Ege 78’liler Demokrasi ve Dayanışma Derneği, İzmir-Bergama, Eşme Elele Hareketi, Güzelbahçe Kültür, Çevre ve Güzelleştirme Derneği,Güzelhisar Ovası'nı Seviyoruz Çalışma Grubu,İzmir Veteriner Hekimler Odası, Karaburun Sivil İnisiyatif, Karaburun Yarımadası YG21, Karaburun Yerel Fok Komitesi, Karaot’lular Tohum Derneği, Kula-Sandal Köyü Katı Atık Girişimi,Küresel Isınma İzmir Çalışma Grubu, Menemen Emiralem Çevre Platformu, Özdere Çevre Koruma, Dayanışma Ve Geliştirme Derneği, Tehlikeli Gemi Sökümünü Önleme Girişimi, TMMOB Gıda Müh.Odası Ege Bölge Şb.,TMMOB Kimya Müh.Odası Ege Bölge Şb. TMMOB Ziraat Müh.Odası İzmir Şb, Turgutlu Bedensel Engelliler Dernegi, Turgutlu Toplumsal Dayanışma ve Kültür Merkezi Çevre Komisyonu, Uşak İnay Vicdan Hareketi, YADEM-Yağcılar-Demircili Derneği Bireysel Katılımlar İÇİNDEKİLER Sayfa 1. 2. 3. 4. 5. 6. EGEÇEP Bileşenleri Listesi ……………………………………………………………….3 EGEÇEP’in Çalışma ilkeleri ve yapılanması …………………………………………….4 ÖNSÖZ Yerine; EGEÇEP Dönem Sözcüsü’nün 4. Kurultay açış sunusu . ………. 5 EGEÇEP çalışmalarından örnekler…………………………………………………........ 7 ELELE HAREKETİ 2010 Çalışma Raporu………………………………………………19 EGEÇEP Hukuk Raporları: I- ÇED Yönetmelikleri Davaları…………………………………………………………...29 II-Tabiatı Ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma K.Tasarısı Ne Getiriyor, Ne Götürecek?.....31 III-Allianoi’yi Yok Etmeye Yönelik İşlemler Ve Dava Süreci ……………………........39 7. ALLİANOİ: “Bir baraj için binlerce yıllık tarihi miras yok ediliyor." …………..43 8. İnay Köyü Vicdan Hareketi/Kışladağ Çalışma Raporu……… ………………………. 57 9. Turgutlu Toplumsal Dayanışma ve Kültür Merkezi/Çaldağ Çalışma Raporu………. 67 10. Ayvalık Çevre Platformu Çalışma Raporu ….…………………..……….. ……………. 70 11. Karaburun Sivil İnisiyatif, Karaburun Yerel Fok Komitesi ve Karaburun Yarımadası Yerel Gündem 21 Çalışma Raporu.. ………………………………………73 12. EFESÇED- Efes Çevre Doğa ve Kültür Derneği Çalışma Raporu…………………… 81 13. Sandal Bileşenleri 2010 Yılı Çalışma Raporu……………….……………………….…83 14. GÜLDER Çalışma Raporu…………………………………………………………………85 15. FOÇEP 2010 Çalışma Raporu…… …………………………………………………89 16. Tehlikeli Gemi Sökümünü Önleme Girişimi Çalışma Raporu………….. …….. ……105 12. Temiz Enerji Platformu-EGEÇEP Bilgi Notu ………………………… ………………..106 Derleyen ve baskıya hazırlayan Mehmet ŞAHİN – Özer AKDEMİR Kapak dizaynı Hande Atay 1 İletişim Halit Ziya Bulvarı No:33 K:2/205 Konak / İZMİR; Telefaks: 0232. 483 83 49 e-posta: egecepsozcu@gmail.com , Web: www.egecep.org.tr EGE ÇEVRE VE KÜLTÜR PLATFORMU BİLEŞENLERİ 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. 11. 12. 13. 14. 15. 16. 17. 18. 19. 20. 21. 22. 23. 24. 25. 26. 27. 28. 29. 30. 31. 32. 33. 34. Allianoi Girişim Grubu, AYÇEP-Ayvalık Çevre Platformu Ayvalık Çevre Koruma Derneği, Baz-Dur Platformu Çağdaş Hukukçular Dermeği İzmir Şb, Çiğli-Harmandalı Çevre Platformu, DİSK-Emekli – Sen İzmir 4 Nolu Bornova Şubesi, DİSK-Emekli-Sen İzmir 3 Nolu Buca Şubesi, EFESÇED-Efes Çevre, Doğa ve Kültür Derneği, EGEÇEP Derneği, Ege 78’liler Demokrasi ve Dayanışma Derneği Ege Doğa Derneği, FOÇEP -Foça Çevre ve Kültür Platformu GÜLDER-Güzelbahçe Kültür, Çevre ve Güzelleştirme Derneği, Güzelhisar Ovası'nı Seviyoruz Çalışma Grubu İzmir-Bergama Elele Hareketi, İzmir Veteriner Hekimler Odası , Karaburun Sivil İnisiyatif, Karaburun Yarımadası YG21, Karaburun Yerel Fok Komitesi, Karaot’lular Tohum Derneği, Kula-Sandal Köyü Katı Atık Girişimi Küresel Isınma İzmir Çalışma Grubu, Menemen Emiralem Çevre Platformu, Özdere Çevre Koruma, Dayanışma Ve Geliştirme Derneği, Tehlikeli Gemi Sökümünü Önleme Girişimi, TMMOB Gıda Müh.Odası Ege Bölge Şb., TMMOB Kimya Müh.Odası Ege Bölge Şb. TMMOB Ziraat Müh.Odası İzmir Şb., Turgutlu Toplumsal Dayanışma ve Kültür Merkezi Çevre Komisyonu, Turgutlu Bedensel Engelliler Derneği Uşak İnay Vicdan Hareketi, YADEM-Yağcılar-Demircili Derneği Bireysel katılımlar 3 EGEÇEP’İN ÇALIŞMA İLKELERİ VE YAPILANMASI “EGEÇEP, doğal ve kültürel varlıkların, çevre sağlığı ve canlı yaşamının korunması konusunda çalışmalar yapan, sendika, dernek, meslek odası, sivil inisiyatif, platform ve diğer insan topluluklarının ve tek tek bireylerin çalışmalarını, sorunları ortaklaştırmak, güç birliğini sağlamak, bu oluşumların sözcülüğünü üstlenmek, gerekli yasal, bilimsel ve örgütsel destekleri sağlamak üzere çalışmalar yapar. EGEÇEP fonlardan para almaz. EGEÇEP anti-kapitalisttir; çevreyi kirletenlerin kapitalist şirketlerin olduğunu vurgular. Savaşlar insanlarla birlikte tüm canlıları yok edip doğanın dengesini bozmaktadır. EGEÇEP çevreyi kirleten ve yaşamı yok eden savaşa karşı ve barıştan yanadır. Faaliyetleri barışçıdır. EGEÇEP sürdürülebilir kalkınma değil, sürdürülebilir yaşamdan yanadır.” EGEÇEP, Çevre mücadelesini yaşam savunuculuğu olarak gören, Evren’deki canlı cansız tüm varlıkların kendi doğal denge ve döngüsü içinde birlikte yaşamasini ve kendi özgünlüğü ile korunmasını esas alan, ayrımcılığın, ötekileştirmenin, sömürgeciliğin, cinsiyetciliğin ve ırkçılığın karşısında olan doğasever, özgürlükçü ve demokratik bir platformdur. EGECEP Yapılanması 3 Kuruldan Oluşmaktadır: 1.BİLEŞENLER KURULTAYI: En Üst Organ Ve Karar Organıdır. Olağanüstü durumlar dışında yılda bir kez toplanır. Tüm bileşenlerin, tüm üyelerinin katılımıyla yapılır. 2.TEMSİLCİLER MECLİSİ: Ayda bir kere toplanır. Bileşenin kendi temsilcileri toplanarak kararlar alır ve sorunları tartışıp, yetkileri dahilinde karara bağlar. Yapılacak işleri görüşür, yapılacak çalışmalar için yürütme kurulunu görevlendirir. Temsilci, alınan kararları kendi örgütüne aktararak çalışmaların, eylemlerin, iletişimin, sorunların ve çözüm önerilerinin ortaklaştırılmasını sağlar. 3.YÜRÜTME KURULU: Bireysel ve kurumsal katılımcılar arasından, bileşenler kurultayı tarafından belirlenen kişilerden oluşur. Bileşenler Kurultayı’nın ve Temsilciler Meclisi’nin almış olduğu kararların ve görevlerin yürütülmesini sağlar. Ayrıca, bilimsel ve eylemsel desteklerin örgütlenmesini sağlar. Bileşenlere teknik, hukuki konularda destek sağlamaya çalışır. Etkin koordinasyon, kolaylaştırıcılık ve sözcülük gibi görevleri vardır. Yürütme kurulu kendi arasında belli bir iş bölümü yapar.. DEĞERLENDİRME TOPLANTILARI: Yılda 3 defa yapılır ve Temsilciler meclisi tarafından belirlenen güncel bir konu ele alınıp panel/forumu içerecek şekilde düzenlenir. Sorunlar ve çözümler tartışılarak çalışmalar gözden geçirilir. Ele alınacak sorunların ve konuların ivediliğine ve önemine göre toplantı yeri İzmir içinde veya dışında olabilir. 4 ÖNSÖZ Yerine; EGEÇEP Dönem Sözcüsü’nün 4. Bileşenler Kurultayı açış sunusu Sevgili yaşam savunucuları, Sevgili Dostlar… Egeçep’in 4. Bileşenler kurultayını gerçekleştirmek için 19 - 20 Şubat 2011 tarihlerinde buluşuyoruz. Geçen yıl bu vakitler (3.Bileşenler kurultayında) madencilik yasasını, politikalarını ve yaşam alanlarımıza etkilerini tartıştık. Madencilik yasasını çıkaranlara “ülkemize kıymayın” dedik. Sözümüzü dinletemedik ama tarihe not düştük. Bu yıl ise, “Tabiatı ve Biyoçeşitliliği Koruma Siyaseti” ni konuşacağız. Ülkemizin, dünya kapitalizmiyle daha çok uyumlu hale getirilmesi için, Türkiye’yi yönetenler kendilerinden istenen yasaları bir bir çıkarıyorlar. Bugünlerde TBMM den “Tabiatı ve Biyoçeşitliliği Koruma Yasası” geçecek. Yasaya karşı tepkiler çoğalınca, yasa tasarısı şimdilik alt komisyona geri gönderildi. Biz bu yasanın ya da bu yasaya esas teşkil eden siyasetin, büyük fotoğraf içindeki yerini bilince çıkartıp kamuoyuyla paylaşacağız. Ve elbette bu siyasete karşı neler yapılması gerektiğini kararlaştıracağız. *** BÜYÜME ve KALKINMA KAVRAMLARI TABU DEĞİLDİR. Şu anda bütün dünyada hem “ekonomik kriz” hem de ekolojik kriz yaşanmaktadır. Dünyanın yaşadığı her iki krizin de nedeni kapitalist sistemin aç gözlülüğüdür. Şimdi her iki krizin de “ekonomik büyümeyle” aşılacağını tekrar edip duranlar var. Oysa ki “ekonomik büyüme” eşitsizliği, fakirliği azaltmadığı gibi çevresel yıkıma yol açıyor. Büyüme ve kalkınma dedikleri, sermayenin birikmesi-büyümesi ve kalkınmasıdır. Bu “büyüme ve kalkınma” eylemlerinden halkların payına yoksullaşma, kötü yaşam koşulları ve yaşam ortamları, tabiatın payına da kendini yenileyememe ve giderek tükenme düşmektedir. Yaşanan gerçek bu iken adeta büyüme ve kalkınma kavramları tabu olarak karşımızda durmakta, sorgulatılmamaktadır. Çünkü “maddi büyümenin ya da kalkınmanın” sürdürülmesi, küresel oligarşi için, eşitsizliğin üstünün örtülmesi anlamına gelmektedir. Böylece “herkese iş imkanı yaratılacak” denmektedir. Yine biliyoruz ki günümüzde sermayenin büyümesi istihdam filan yaratmıyor. Esas olarak da, “büyümenin ekolojik sınırları aşılmıştır.” Yani artık biyosfer kendini yenileme yeteneğini yitirmektedir. Yer küre tükenmektedir. İklim değişiklikleri dünyanın sonunu getirecek sonuçlara yol açmaktadır. TÜRKİYE’DE İSE Şimdilerde Türkiye’de AKP hükümeti eliyle “sürdürülen Kalkınma” anlayışı, cinnete dönüşmüş durumdadır. Bu kalkınma cinneti, sit alanı, milli park, orman, dere, çay, maki, dağ, taş, ova demeden “yola devam” etmektedir ülke sathında. Kalkınma cinnetinin yasaları, yönetmelikleri hazırlanmaktadır yıllardır. Geçen yıl bu vakitler “maden yasası”nı tartışıyorduk. Ondan sonra Tohumculuk, gıda, GDO, Orman vasfını yitirmiş alanlar yasasını vb konuştuk. Şimdi ise “Tabiatı ve Biyoçeşitliliği Koruma” yasasını konuşuyoruz. Türkiye bu yasası aylardır tartışıyor. “Kalkınma cinneti” politikalarının icabı olarak yapılan yasal değişikliklerin DEĞİŞTİRİLMESİ BİLE demokratik bir iktidarın- tabiatı seven bir iktidarın yıllarını alacaktır. Öte yandan “sürdürülen kalkınma” uygulamalarıyla ülkemizin çevresel sınırlarına doğru gidilmektedir. Su, hava, toprak kendisine ihanet edildiği için; bu ihaneti yapan yapmayan herkesten intikamını almaya başlamıştır. Dolayısıyla Çevre/ekoloji/ yaşam alanları sorununu herkesin ta içinde hissetmesi gerektiği halde, böyle bir hissediş yoktur. O kadar ve öylesine yoktur ki, parlamentodaki ve parlamento dışındaki siyasi partilerin birçoğunun çevreden sorumlu genel başkan yardımcıları dahi yoktur. Hatta sosyalistler 5 bile bu sorunu bizim gibi duyumsamaktadır. Oysa görülmüştür ki gelecek toplum tasarımı, ekolojiyle uyumlu olmadan artık kesinlikle mümkün değildir. Bu durumdan vazife çıkartmalıyız. Egeçep olarak, siyaset alanını daha çok etkilemeyi Düşünmeliyiz. Gerekiyorsa siyasi partilere durum raporları sunabilir ve siyaseten ne yapmaları gerektiğini daha organik bir ilişki içinde önerebiliriz. Yürütme Kurulu Olarak Nasıl Bir Dönem Geçirdik? Kısaca geçtiğimiz dönemin çalışmalarından söz edeyim. “İnsanlar kendi çalışmalarının önemini genellikle abartırlar.” O nedenle çok iddialı olmadan söyleyecek olursam, Egeçep olarak kendi bölgemizdeki yaşam alanlarına, tarihi ve kültürel mirasa sahip çıkmaya çalıştık. Kah Foça’daydık, kah Çaldağı’nda, Kışladağ’da, Kaynaklar’da, Allionai’de, Birgi’de, Efemçukurunda, Bergama da, AydınÇine’de, Urla’da, Seferihisar’da… Keşiflerdeydik, toplantılardaydık, basın açıklamalarındaydık ve Mahkemelerdeydik. Etkili olmaya, kamuoyu oluşturmaya, bilinç taşımaya ve fiili tepki koymaya çalıştık. Ne kadar etkili olduğumuz tartışılır. Elbette daha etkili olmak gereklidir ve mümkündür. Fakat saygı gördüğümüzü, umutlandırdığımızı, moral olduğumuzu ve bilinç taşıdığımızı söylersem abartmış olmam. Tabii ki biz de moral bulduk, biz de umutlandık vb. Egeçep’in bir mekanı var artık. O mekânın bir yıldır örnek bir dayanışma duygusuyla kirasını ödedik. Gönüllü 18-20 kişi her ay 20 TL vererek bunu sağladık. Bizlere duyulan güvenle pek çok davanın bilirkişi ücretlerini topladık. Bu arada bu işleri yaparken YK daki arkadaşların uyum içinde olmalarının çok yararını gördük. Huzurunuzda YK unda birlikte çalıştığım arkadaşlara, ama hassaten de Dr. Oya Otyıldız’a teşekkür ediyorum. Yeni yürütme kurulunun da uyum içinde çalışabileceklerden oluşması dileğim ve önerimdir. Kurultay sonuç bildirgemizde mutlaka şunlar yer almalıdır. 1. Tabiatı ve Biyoçeşitliliği Koruma Kanununun ülkemiz bakımından ne anlama geldiği, ne yapılmak istendiği ve dolayısıyla bu kanun ve uygulamalara karşı ne yapılması gerektiği. 2. Aliağa yarım adasında yaşayan insanlar için (Dilovası’nda olduğu gibi) bilimsel bir araştırma yapılmasının şart olduğu ve yapılacak araştırmaya Egeçep’in tam destek vereceği. 3. İzmir’in suyunun zehirlenmemesi için, Efemçukuru ALTIN MADENİNİN engellenmesi İzmir halkının duyarlı hale getirilmesi… 4. Kışladağ bölgesindeki köylerdeki kuzu ölümlerinin araştırılması ve ölümlerin Kışladağ altın madeninden kaynaklanıp kaynaklanmadığının saptanması çalışmaları yapılması çağrısı yapılmalıdır. Çünkü yağmurla dolan açık ocağın suları etrafa salınmakta ve yaşam zincirinde zehirlenmelere yol açmaktadır. 5. Allionai ‘yi çamurla kapatan zihniyetin esasen tarihin karanlık sayfalarına gömüldüğü ve Aliağa yarımadasındaki KYME antik kentinin açığa çıkarılması gerektiği çağrısı yapılmalıdır. 6. Çaldağı’nı koruma mücadelesi, Sardes Nikel madenciliğin yanıltma çabalarına aldanmadan yürütülmelidir. Başka arkadaşların önerilerinin eklenmesiyle Sonuç bildirgesi şekillenmelidir. Yaşam alanlarının nöbetini tutma yolculuğunda herkese başarılar dilerim. Saygılarımla Muammer Sakaryalı EGEÇEP Dönem Sözcüsü 6 EGEÇEP ÇALIŞMALARINDAN ÖRNEKLER: YAŞAM SAVUNUCULARI MİLLETVEKİLLERİNE KAFA TUTTU: MADENCİLERİN DEĞİL, HALKIN ÇIKARLARINI SAVUNUN! Ege Çevre ve Kültür Platformu'nun (EGEÇEP), 3 Nisan'da İzmir'de gerçekleştirdiği "Madencilik Yasası Değişiklik Taslağı ve Çevremize etkileri" konulu forumda Yaşam Savunucuları, "zengin kirli-zehirli atıkların fakir bekçisi olmayacağız" diyerek milletvekillerine kafa tuttu. ZENGİN KİRLİ-ZEHİRLİ ATIKLARIN FAKİR BEKÇİSİ OLMAYACAĞIZ Ege Çevre ve Kültür Platformu, 3 Nisan 2010 Cumartesi günü, İzmir- Ahmet Priştina Kent Arşiv ve Müzesi’nde, bir Forum düzenledi. Forumun konusu, “Madencilik Yasası Değişiklik Taslağı ve Çevremize etkileri” idi. Yirmi çevre hareketinin katıldığı Forum’da sözü olan herkes konuştu. Madencilik yasa taslağı; hukuksal, toplumsal ve yaşamlar-çevresel boyutlarıyla değerlendirildi. KAMU YARARI DEĞİL, MADENCİ YARARI DÜŞÜNÜLMEKTEDİR Bu yasa değişikliğiyle yaşamın, doğanın ve kaynaklarımızın düşünülmediği, hukuka uyulmadığı, ülkemizin ve halkın çıkarı yerine maden sektörünün çıkarına göre hareket edildiği belirtildi. Yaşam Savunucuları, konuşmalarında kamu yararının düşünülmesinde ısrarcı olduklarının altını çizdiler. Egeçep Forumu’na katılarak birer konuşma yapan Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven, Bergama eski belediye başkanı Sefa Taşkın ve Bornova Belediye Başkanı Kamil Okyay Sındır; yaşam savunucularının yanında yer aldıklarını söylediler. Prof. Beyza Üstün, Ender Eren ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun gönderdiği ve başarı dileği içeren mesajlar okundu. Kapitalizmin bir küresel sistem olduğunu, sistemin işbölümü gereğince Türkiye’ye madenlerden, sulardan, ormanlardan, topraklardan, tarımdan vazgeçmesinin vaaz edildiği, ülkeyi yönetenlerin de bu telkine harfiyen uyduğunu söylediler. Türkiye’nin 48.000 yerinde maden ruhsatı verildiğini, 1737 tane HES yapılması izni çıktığını, madencilik yasa taslağı daha yasalaşmadan Kozak Yaylasında 7.500 ağaç kesildiğini, Aliağa’nın gözden çıkarıldığını, Kışladağ’ın viran olduğunu, Efemçukuru’nda altın madeni işletilmesi halinde İzmir’in suyunun arsenik akacağını söyleyen yaşam savunucuları; adı konmamış bir şekilde “Düyunu Umumiye” dönemi yaşandığını ve Madencilik Bakanlığı kurulmasının hazırlıklarının yapıldığının bilinmesini istediler. Sözün ve gerçeğin gücüne inandıklarını, kamuoyunu harekete geçirecek bir etkinlik seferberliği sürecine girdiklerini ve ilkini de İzmir’de başlattıklarını ilan ettiler. MİLLETVEKİLLERİNE ÇAĞRI Forumun sonunda 34 Egeçep bileşeniyle birlikte, Niğde-Ulukışla ve Köyleri Maden Karşıtı Hareket, Niğde Çevre Eğitim ve Kültür Derneği, İç Anadolu Çevre Platformu, Türkiye Tabiatını Koruma Derneği Aksaray Temsilciliği, Gümçed, Güzel Edremit Körfez Bekçileri Derneği, EKOLOJİ KOLLEKTİFİ, GÜZEL ARTVİN ÇEVRE DERNEĞİ, Türçep, Osmaniye Çevre Platformu, Kazdağları İmeceevi’nin de altına imza koyduğu şu çağrıyı yaptılar. 7 ÇAĞRIMIZDIR: MİLLETİN VEKİLLERİ ONAYLAMAYIN MADEN YASASI TASARISI MEVCUT HALİYLE ÜLKEMİZİN ÇIKARINA DEĞİLDİR! Sayın Milletvekilleri, Size ülkenin her yanından sesleniyoruz. 04.03.2010 tarihinde Meclis Başkanlığı'na gelen 1/821 Esas numaralı MADEN KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI, insan ve çevre sağlığını hiçe sayan, biyoçeşitliliği ve ekosistemi mahveden, yeraltı zenginliklerimizi şirketlerin talanına açan nitelikte düzenlemeler içermektedir. Yaşam alanlarımıza ve ülkemize kıymayın. Bu yasanın lehinde el kaldırırsanız, yaşam alanlarımızın geleceğini ipotek altına sokan vekiller olarak tarihe geçeceksiniz. Bu yasa maden lobilerinin çıkarınadır, halkın ve ülkenin ve canlı – cansız yaşamın lehine değildir. Çünkü Anayasa mahkemesinin ve Danıştay’ın kararları bypass edilerek, hukukun yol göstermesi göz ardı edilerek hazırlanan bir yasa taslağıdır. Maden İşleri Genel Müdürü Meclis’te çevre komisyonuna tasarının açıkça, “Kanunun bazı maddelerini Anayasa Mahkemesinin iptal etmesinin ardından sektörde ortaya çıkan sıkıntıları gidermek ve sektörün önünü açmak için hazırlandığını” (AA 18.3.2010) söylüyor. Altın Madencileri Derneği Genel Koordinatörü Muharrem Köse de, Altın madencileri lobisini temsilen “Biz yatırım ortamının sağlanmasını bekliyoruz” derken, tasarıyı desteklediklerini ima ediyor. Yaşamdan, çevreden, havadan, sudan, topraktan, tohumdan söz açan yok. Yaşam onları ilgilendirmiyor. Ama yaşam bizi ilgilendiriyor. Yaşam sizi de ilgilendirmeli. Maden lobilerinin çıkarlarını değil, halkın- ülkenin- yaşamın çıkarlarını savunmalısınız. Maden yasası bu haliyle çıkarsa, küresel sermayenin isteklerini yapmış olacaksınız ama tarihin ve toplumun vicdanını kanatacaksınız. Yaşama kıymayın! EGEÇEP YÜRÜTME KURULU Maden lobileri mi, halkın çıkarı mı? EVRENSEL/Özer Akdemir -05/04/2010 Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) tarafından gerçekleştirilen forumda, TBMM’deki yeni Maden Yasası Taslağı’nın tehlikelerine dikkat çekildi. Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) tarafından gerçekleştirilen forumda, TBMM’deki yeni Maden Yasası Taslağı’nın tehlikelerine dikkat çekildi. Yeni yasa taslağının çok eleştirilen ve Anayasa Mahkemesi tarafından bazı maddeleri iptal edilen 5177 sayılı Yasa’dan bile daha tehlikeli olduğunun aktarıldığı forumda, sürecin maden lobilerinin baskısı ile oluşturulacak bir Maden Bakanlığına doğru gittiği dile getirildi. Ahmet Priştina Kent Müzesi’nde gerçekleştirilen “Madencilik Yasası Değişiklik Taslağı ve Çevremize Etkileri” konulu foruma, EGEÇEP bileşenlerini yanı sıra Bornova Belediye Başkanı Kamil Okyay Sındır, Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven, Bergama eski Belediye Başkanı Sefa Taşkın ve 8 Sarnıç eski Belediye Başkanı Şeref Bozkurt gibi isimler de katıldı. Muammer Sakaryalı ve Dr. Oya Otyıldız tarafından yönetilen forumda konuşan Avukat Arif Ali Cangı, şu an TBMM komisyonlarından birer birer geçen Maden Yasası Değişiklik Tasarısı hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Yasanın gerekçesine bile bakıldığında ne için çıkarıldığının anlaşılabildiğini aktaran Cangı, hükümetin uyguladığı politikaların neye hizmet ettiğini görmek açısından yasanın son derece çarpıcı bir örnek olduğunu söyledi. Yasa tasarısı ile oluşturulacak 5 kişilik kurulun madencilikle ilgili her şeye karar vereceğini belirten Cangı, “Herhangi bir yatırımla madencilik arasında bir çakışma olmuşsa, bu konuda kurul karar verecek. Soruyorum; Efemçukuru Altın Madeni ile Çamlı Barajı arasında var olan çatışmada, Ankara’da bürokratlardan oluşan kurul neye karar verir sizce? Bu yasa eskisinden de tehlikeli. Yaşam savunucuları sesini daha çok çıkartmalı” diye konuştu. ÇİFT DİKİŞ Daha sonra konuşan Jeoloji Yüksek Mühendisi Tahir Öngür de uluslararası madencilik firmalarının, Türkiye’de iktidara yakın şirketlerden “stratejik ortaklar” edinerek kendi çıkarları için ülkenin ekonomi-politiğine yön verdiklerini anlattı. Öngür, “Bu stratejik ortaklar her şeyin etrafından dolanırken, Anayasa’da da istedikleri değişiklikleri yaptırmak istiyorlar. Ülkede hukuk yapısı da ayaklarına dolandığı için ayaklar altına alınıyor. Bunu da değiştirecekler. Bugün, yaşamı savunmak her şeyin önüne çıkıyor. Yoksa yaşam kendisini savunacak” diye konuştu. Turgutlu’dan foruma katılan Avukat Hasan Namak ise Anayasa Mahkemesi’nin maden yasasını iptal etmesinin ardından, yürütmenin, bu yasaya dayanılarak verilen tüm ruhsatları iptal etmesi gerekirken bunu yapmadığını belirtti. Namak, “Aksini şimdi işlerini sağlama almak için her şeyi yapıyorlar. Yeni maden tasarısındaki ‘kazanılmış hak’ kavramını kanunun içine koymaya çalışıyorlar. İtirazları baştan yok etmek için bir önlem bu. Kanun yapma tekniğine de aykırı. Tasarıya ileride yeni maddeler ekleneceğini düşünüyorum. Bu maddelerle artık madenlerle ilgili davaları Danıştay’da açmamız ve çok yüksek teminatlar göstermemiz gibi maddeler gelecek” dedi. LOBİLERE DEĞİL HALKA HİZMET EDİN Birçok bileşen temsilcisinin söz alıp maden yasa tasarısı ve yaşadıkları bölgelerdeki çevresel sorunlarla ilgili görüşlerini aktardığı forum sonucunda, milletvekillerine maden yasa tasarısının ülkenin çıkarlarına olmadığını belirten mektuplar gönderilmesi ve yasaya karşı mücadele sürecinin geniş bir zaman dilimine yayılarak sürdürülmesi kararlaştırıldı. Milletvekillerine gönderilen mektupta, “Maden lobilerinin çıkarlarını değil halkın-ülkenin-yaşamın çıkarlarını savunmalısınız. Maden yasası bu haliyle çıkarsa, küresel sermayenin isteklerini yapmış olacaksınız ama tarihin ve toplumun vicdanını kanatacaksınız” dendi. (İzmir/EVRENSEL) BELEDİYE BAŞKANLARI NE DEDİ? Osman Özgüven (Dikili Belediye Başkanı): Geçtiğimiz günlerde aklandığımız ‘Su Davası’ bütün dünyayı ilgilendiren bir dava. Tüm dünyada suyun özelleştirilmesine karşı mücadele edenlerden tebrikler alıyoruz. Geçtiğimiz günlerde Bergama’da milletvekillerini yok sayanlar halka neler yapmazlar? Bergama Ovacık’ta 600 dönüm alan çıplak kaldı. Sesimizi çıkarmazsak Kozak’ta çıplak kalacak. Kamil Okyay Sındır (Bergama Belediye Başkanı): Bergama’nın en ciddi çevresel sorunları arasında taş ocakları, çimento fabrikaları ve baz istasyonları var. Bunlara karşı yetkilerimizi kullanmakta kararlıyız. Sefa Taşkın (Bergama eski Belediye Başkanı): Geçmiş yıllarda Bergama’da yaşananlar artık toplumun büyük kesimini ilgilendirir oldu. Halktan tepki alınca ve yasalarda da toplumu koruyan birtakım maddeler bulununca, bu maddeleri kaldırmaya çalışıyorlar. Bergama’daki madenin değeri 1 milyar dolar. Bu büyük parayı koruyabilmek için her şeyi yaparlar. 20/04/2010 KAPİTALİZM DOĞAYI SÖMÜRÜYOR 15. TÜYAP İzmir Kitap Fuarı’nda Evrensel Basım Yayın ve Ege Çevre ve Kültür Platformu tarafından ortaklaşa gerçekleştirilen emperyalizmin çevre üzerindeki yıkımı tartışıldı. 9 15. TÜYAP İzmir Kitap Fuarı’nda Evrensel Basım Yayın ve Ege Çevre ve Kültür Platformu tarafından ortaklaşa gerçekleştirilen emperyalizmin çevre üzerindeki yıkımı tartışıldı. EGEÇEP Yürütme Kurulu üyesi ve hayat televizyonu Çepeçevre Yaşam Programı yapımcısı Özer Akdemir’in yönettiği söyleşiye ilgi yoğun oldu. Elele Hareketi Dönem sözcüsü Ertuğrul Barka sömürgeciliğin gelişimi ve ekolojik sömürü yöntemleri konusunda bilgiler verdi. Sömürgeciliğin İkinci Paylaşım Savaşı’nın ardından farkı bir söylem ve politika oluşturduğunu aktaran Barka, ABD Başkanı Henry Truman tarafından tanımlanan bu yeni sömürgeciliğin “Sürdürülebilir Kalkınma” modelini önerdiğini dile getirdi. Bu dönemde az gelişmiş ülkelere yapılan ABD yardımlarını tulumbalardan su çekilmesi için ilk başta dökülen bir kova suya benzeten Barka, su döküldükten sonra, yardım edilen ülkenin kaynaklarından istendiği kadar su çekilebildiğini söyledi. Barka, “Sömürgeci ülkeler; madencilik, demir çelik, gemi sökümü, çimento, petrol arıtımı gibi; çok enerji ve su tüketen, ekolojik yıkıma neden olan sektörlerle, kirli, kendilerinin terk ettikleri eskimiş teknolojilerini; üretim ve tüketimleri sonucu oluşan tehlikeli atıklarını sömürdükleri ülkelere yönlendirmektedirler. İkinci yöntem ise kendi ülkelerinde doğal kaynakların hammadde olarak dışalımını özendiriyorlar” dedi. EGEÇEP Dönem Sözcüsü Muammer Sakaryalı ise sınıf mücadelesinin sona erdiği, kapitalizmde de pek ala insanca bir yaşamın mümkün olduğu, “sürdürülebilir kalkınma” ile doğayı, canlı yaşamını tahrip etmeden kapitalist gelişmenin sağlanabileceği tezlerinin son birkaç yıllık gelişmelerle artık hiçbir geçerliliğinin kalmadığını kaydetti. Kapitalizmin tarihinin kan, sömürü ve talanın tarihi olduğunu belirten Sakaryalı, buna karşı sınıfsız, sömürüsüz bir dünya mücadelesinin de her geçen gün kendini yakıcı bir biçimde ortaya koyduğunu söyledi. Konuşmasında Uşak Eşme yakınlarındaki Kışladağ Altın Madeni hakkında da bilgiler veren Sakaryalı, TÜPRAG şirketinin bölgede çıkardığı altını “Dünyanın en ucuza mal edilen saf altını” sloganı ile borsada pazarladığını aktararak, “Ülkemizin bir yer altı kaynağı daha bu çokuluslu şirketler ve yerli işbirlikçileri tarafından yağmalanıyor. Geride bize siyanür ve ağır metal bulaşıklı pasa yığınları, devasa bir siyanür çukuru ve tahrip olmuş bir çevre ve toplumsal yaşam bırakacaklar” dedi. Söyleşide tüm yaşam savunucularına kendi talepleri ile 1 Mayıs alanında olma çağrısı da yapıldı.(İzmir/EVRENSEL) EGEÇEP BURHANİYE’DEYDİ 30.05.2010- Egeçep YK dan beş arkadaş, Burhaniyeli dostlarımızın daveti üzerine Burhaniye’ye icabet ettik. Burhaniye Belediye Başkanının yönettiği toplantıda, CHP milletvekili Mehmet Ali Susam’ın dışında 14-15 kişi konuştu. 1. Madra ve Kazdağlı dostlarımızın / özellikle toplantıyı düzenleyenlerin kendi aralarında soruna yaklaşım farklıydı. Çevre dernek, platform ve hareketlerinin soruna yaklaşımı son derece gerçekçiyken, Belediye Başkanlarının ve Zeytinyağcıların yaklaşımı “Maden yasasının zeytini ilgilendiren kısmı”yla kendini sınırlı görmeleri çok üzücüydü. Hatta açıkça ve özetle, “Türkiye yüzölçümünün yüzde 3 ü zeytinle kaplıdır, bu yüzde 3 ün dışında siyanür kullanılsın” şeklindeydi. Sanki gözsüz kuzular doğan, hilkat garibesi gibi hayvan doğumları olan, daha geçen hafta onlarca canlı balığın öldüğü Kışladağ bölgesi yurt toprağı değildi! Sanki sülfürik asitle mahvedilecek olan Çaldağ’ı bölgesi yaşam alanı değildi. Sanki bütün bunlar Bergama köylü hareketinin bir psikolojik savaşla etkisiz hale getirilmesinden ve orada ve Kışladağ da Hukukun hiçe sayılmasından sonra hız kazanmamıştı! Zaten milletvekilimiz de “ Madencilik konusunda anlayış değişikliği” istiyor, “çevreye saygılı madencilik ve madene saygılı çevrecilik” (!) diyordu. Altın, nikel vb madenciliğe karşı saygılı çevrecilik nasıl olacaktı, duyan bilen varsa beri gelsin! 2. Dünyada çokuluslu altın, gümüş, nikel, bakır, elmas avcıları işlerini nasıl yürütüyorsa, hükümetleri kendi lobileriyle nasıl etkiliyorsa, kendi Ceo’larına yazdırdıkları maden yasalarını o ülkelerde nasıl 10 yaptırıyorsa; TÜRKİYE’DE DE ÖYLE YAPTIRIYORDU. Ama olay bu perspektiften görülmüyordu nedense? Nitekim maden yasası komisyonlardan geçerken milletvekillerini TBMM inde marke eden, baskı kuran 80 tane maden lobisi adamı olduğunu, zeytinciliği savunan 5-6 kişi olduklarını bugün Madra dağlı dostlarımız itiraf etti. 3. “Maden bulunduğu yerde işlenirmiş başka çıkar yol yokmuş, peki zeytin bulunduğu yerde yetiştirilmeyecek mi?” diyen Belediye başkanımız; “hükümet bizim yanımızda değil, altın lobilerinin yanında, hükümet zeytini, havamızı, suyumuzu, toprağımızı değil; maden lobilerinin çıkarını düşünüyor” diyemiyordu. Siyanür, zeytin alanı dışında kullanılırsa, ona yetecek. 4. Bilinmeli ki, çokuluslu maden lobisi ve yerli işbirlikçileri; ülkemizin-yaşam alanımızın her yanında suya, toprağa, havaya, tohuma, madenlere, zeytine velhasıl yaşama saldırıyorlar. Ülkedeki madenciliğin ülke ekonomisi ve sanayisiyle artık ilgisi kalmadı. Madenlerini ham madde olarak satan hiçbir dünya ülkesi de zengin olmuyor. “Milletin Vekilleri ! Yaşam alanlarımıza ve ülkemize kıymayın. Bu yasanın lehinde el kaldırırsanız, yaşam alanlarımızın geleceğini ipotek altına sokan vekiller olarak tarihe geçeceksiniz. Bu yasa maden lobilerinin çıkarınadır, halkın ve ülkenin ve canlı – cansız yaşamın lehine değildir. Çünkü Anayasa mahkemesinin ve Danıştay’ın kararları bypass edilerek, hukukun yol göstermesi göz ardı edilerek hazırlanan bir yasa taslağıdır. Maden İşleri Genel Müdürü Meclis’te çevre komisyonuna tasarının açıkça, “Kanunun bazı maddelerini Anayasa Mahkemesinin iptal etmesinin ardından sektörde ortaya çıkan sıkıntıları gidermek ve sektörün önünü açmak için hazırlandığını” (AA 18.3.2010) söylüyor. Altın Madencileri Derneği Genel Koordinatörü Muharrem Köse de, Altın madencileri lobisini temsilen “Biz yatırım ortamının sağlanmasını bekliyoruz” derken, tasarıyı desteklediklerini ima ediyor. Yaşamdan, çevreden, havadan, sudan, topraktan, tohumdan söz açan yok. Yaşam onları ilgilendirmiyor. Ama yaşam bizi ilgilendiriyor. Yaşam sizi de ilgilendirmeli. Maden lobilerinin çıkarlarını değil, halkın- ülkenin- yaşamın çıkarlarını savunmalısınız. Maden yasası bu haliyle çıkarsa, küresel sermayenin isteklerini yapmış olacaksınız ama tarihin ve toplumun vicdanını kanatacaksınız. Yaşama kıymayın!” Şimdi yeni bir gelişme daha oldu. Avrupa Parlamentosu siyanürlü Altın işletmeciliğini yasakladı. Siz Türkiye’yi AB ye sokmaya çalışmıyor musunuz? Eğer AB normları sizi bağlıyorsa, Türkiye’yi niçin çokuluslu şirketlerin/ ABD ve AB nin/ çöplüğü haline getirmektesiniz? Yeniden soruyoruz: Siz sayın iktidar ve muhalefet milletvekilleri, yasa yapanlar! Suyu zehirlenmiş, toprağı kirlenmiş, insanı kanserden ölen, ormanları yok edilen, kaynakları talan edilen ülkede kimi temsil ediyorsunuz? Kimden yanasınız? Böyle bir yurdu nasıl seveceğiz, sevdireceğiz ? 11 Yaşasın Yaşamı Savunanların Eyleminin Birliği! EGEÇEP Dönem Sözcüsü EGEÇEP YÜRÜTME KURULU ÜYESİ TEHDİT EDİLİYOR! Manisa’nın Kula ilçesi Sandal beldesi bileşenimizin temsilcisi, Egeçep yürütme kurulu üyesi RECEP ERKOL tehdit ediliyor. Recep Erkol, aynı zamanda İzmir Kredi Yurtlar Kurumunda çalışan bir memur. Kim tehdit ediyor? SÜREKO Katı Atık Arıtma, Bertaraf ve Geri kazanım tesisinin kurucusu ve ortağı Eyüp Kaya Neden tehdit ediyor? Kula Sandal Beldesi Recep Erkol’un doğup büyüdüğü yer. Köylüleriyle “Katı Atık Arıtma Tesisinin yörelerine ve yaşamlarına vereceği zararları konuşuyor. Olayı bilim adamı ve mühendislerden öğrenip köylüleriyle tartışıyor.” Yaşam alanımızı kirletmeyin diyenlerden Recep Erkol. Bütün suçu bu. Fikir söylemesi, köylüleriyle toplanıp bu konuyu konuşması bile istenmiyor! Nasıl Tehdit ediliyor? Eyüp Kaya tarafından 02/07/2010 tarihinde saat 12:30 sıralarında cep telefonuyla aranıyor. “Tesisle ilgili köy halkıyla nasıl toplantı yaparsın, tesisle ilgili nasıl ileri geri konuşuyorsun, bunun bedeleni ödeteceğim, başına neler gelebileceğini göreceksin” deniyor. Yani Recep Erkol’un kendi köyüne gitme özgürlüğü, orada yapılan bir çöp fabrikasıyla ilgili konuşma özgürlüğü ortadan kaldırılıyor. “Bekle gör bakalım neler yapacağım sana” deyip telefonu kapatıyor Eyüp Kaya bey! Aynı gün akşam saat 21.00 sularında, Recep Erkol’u çalıştığı Yurt’un müdürü Meliha Barış cep telefonundan arıyor, İzmir Bölge Müdürlüğü’nden aradığını ve genel müdürlüğe Recep Erkol hakkında şikayet yapıldığını söylüyor. Recep Erkol gerisini şöyle anlatıyor: “03/07/2010 günü saat 12:00 sıralarında Kredi Yurtlar Kurumu İzmir Bölge Müdürü Nihat Ertorun beni aradı, hakkında Kredi Yurtlar Kurumu genel Müdürlüğüne şikayet olduğunu söyledi. Konu hakkında bilgi istedi. Bende gerekli bilgileri kendisine verdim.” Kula Sandal’da kurulacak tesisin 05.07.2010 Pazartesi günü açılışının yapılacağını, açılışa Manisa milletvekilleri Bülent Arınç ve diğer AKP milletvekillerinin geleceğini basından öğrenmiş bulunuyoruz. Çevricilerin tehdit edilerek, konuşturulmayarak ve hatta haklarında başkaca yollarla soruşturmalar açtırarak açılan tesislerin “hayırlara vesile olmayacağı” görünmektedir. Düzgün tesis yapanlar, hukuki yollarla yürüyenler ve kendinden emin olanlar neden başkasını tehdit eder mi? Bu ülke Patagonya Cumhuriyeti midir ki güç sahipleri, hükümeti de yanlarına alarak aykırı fikir söyleyeni mahkum etmek isterler? Recep Erkol ve Sandal’lılar yalnız değildir. Yaşam alanlarını savunanların hukukla, bilimle ve meşruluğumuzla yanlarında olacağız. Eğer Recep Erkol ve arkadaşlarının başına bir şey gelirse, tehdit edenleri sorumlu tutacağız. Kamuoyuna saygıyla duyuruyoruz. EGEÇEP Dönem Sözcüsü – Muammer Sakaryalı 12 Basın açıklaması 1 Sayın Basın mensupları, İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından, Buca-Kaynaklar bölgesinde yapılmak istenen “Katı Atık Bertaraf Tesisi” nin kurulmasına, Egeçep derneği tarafından itiraz edilmiştir. İtirazı Egeçep derneği adına Av. Ömer Erlat, İzmir Kültür ve Turizm 4. İdare Mahkemesine (2010/770 E. sayılı dava dosyası ile) Bakanlığının 29.01.2010 13. 05. 2010 günü yapmıştır. gün ve 20226 sayılı doğal Yürütmenin durdurulması istemiyle yapılan itiraz sit ve ormanlık alanın gerekçeleri şunlardır: 1. Koruma Amaçlı İmar Planı ile Koruma EsaslarıKullanım ve Plan Şartları Belirlenmeden Koruma Altındaki Taşınmazın Kullanılmasının Uygun Bulunması Yasaya ve Yönergeye Aykırı olduğu, 2. 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 13 ve 14 üncü Maddeleri Gereğince Yürütülen İşlemlere İlişkin Yönerge” ile davalı idareye Koruma Amaçlı İmar Planı kapsamında karar verme zorunluluğu getirildiği, 3. Davalı İdarelerce, Yönergeye Göre Koruma Yüksek Kurul İlke Kararları Kapsamında Alınmış Bir Karar Mevcut olmadığı. İlke Kararları 1. Derece Doğal Sit Alanlarının Katı Atık Bertaraf Tesisi Olarak Kullanılmasına İzin Verilemeyeceği aşikârdır. 4. Tabiat varlığını korumakla yükümlü İdarenin 1. Derece Doğal Sit Alanının çöplük olarak kullanılmasına izin vermesinin Kanununda idari işlemin tesisi için özel olarak gösterilen tabiat varlıklarının korunmasını sağlama sebebine aykırıdır. 5. Orman Kanunu gereğince katı atık bertaraf tesisinin orman alanında bulunmasına izin verilmediği halde, davalı idarenin aynı zamanda orman alanı olan doğal sit alanının katı atık bertaraf tesisi olarak kullanılmasına izin vermesi hukuka aykırıdır. 6. Doğal bitki örtüsüne ve çevre ve insan sağlığına zarar vereceği aşikar olan katı atık bertaraf tesisinin bu yönlerden alınmış kamu yararı kararı dahi olmadan doğal sit alanında kurulmasına izin verilmesi hukuka aykırıdır. Büyükşehir Belediyesince entengre katı atık bertaraf tesisi kurulmak üzere kiralanmasında, 2863 sayılı Kanunun 14. Maddesi kapsamında sakınca bulunmadığına dair idari işlemi ile bu idari işlemle maddi ve hukuki bağlılık ve sebep sonuç ilişkisi bulunan İzmir 1. Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’ nun 1. Derece doğal sit alanı içinde bulunan orman sahasının entegre katı atık bertaraf tesisi kurulmak üzere kiralanma talebinin uygun olduğuna ilişkin 10.12.2009 gün ve 4577 sayılı kararının yürütmesinin durdurul ması ve iptali istemli dava açılmıştır. 7. Davalı idarenin işlemlerinin kamu yararına ve zeytinciliğin ıslahı ve yabanilerinin aşılattırılması hakkında kanununa aykırıdır. EGEÇEP Yürütme Kurulu 17.5.2010 13 EGEÇEP KAYNAKLAR KÖYÜNDEYDİ EGEÇEP 27.11.2010 Buca-Kaynaklar köyündeydi. Kaynaklar köyündeki tarihi çınar ağaçlarının altında, köyün muhtarı Erhan Şen, köylüler, Buca Belediyesi meclis üyesi Adnan Öztekin’le kahvaltılı toplantıya katıldık. Kaynaklar köyü muhtarı ve konuşabildiğimiz köylüler, Egeçep in olayı sahiplenmesinden ve dava açmasından son derece memnunlar. Egeçep sayesinde bilgi sahibi olduklarını ve kandırılmalarının önüne geçildiğini vurguladılar. 2. Kaynaklar köyü muhtarı ranta karşı durduğu için ilgili belediye ve devlet kurumlarınca pek dikkate alınmadığını ısrarla vurguladı. 3. Kaynaklar köyünün eski adı TAHTALI köyü. TAHTALI BARAJININ HAVZASININ DA KAYNAĞI, BU KÖYDEN AKAN-KAYNAYAN SU. FAKAT KÖYÜN KANALİZASYONU BİLE YOK. KANALİZASYON BAŞVURULARINI CİDDİYE ALAN YETKİLİ DE YOK. 4. Kaynaklar köyü doğal güzelliği nedeniyle dışardan yerleşimcilerin ilgi odağı olmuş ve tarlalar arsa değerinde fiyatlanmış. Orası tam bir RANT PAYLAŞIM ALANI haline gelmiş. Rant paylaşımının içinde kimlerin olduğunu köylüler de biliyor: Eski yeni milletvekilleri, belediye başkanları, iş adamları vb. 5. Çöp Yakma Tesisi yapılacak yer ise, tam Köyün kıyısı. Baraj havzasının kaynağının başı. Zaten orası Doğa ve tarihi sit alanı. Dolayısıyla şu an yapılması gerekenler yapılmadığı için- ör .kanalizasyon, arıtma vb- İzmir'in sağlığı tehdit aldındayken, bir de çöp yakma tesisi kurmaya kalkmalarının adını siz koyun. 6. Tarihi çınar ağaçları ise; Üniversitelerin Ziraat Fakültelerinden, ZMO dan, Büyük yerel yetkililerden ilgi bekliyor, bakım bekliyor. Hatta bir tanesinin koca gövdesinden yarılmış, destek yapılmazsa düşecek. 14 Basın Açıklaması 2 Değerli Basın Mensupları İzmir Büyükşehir Belediyesi, İzmir Kaynaklar’da Tahtalı İçme Suyu Koruma Havza sınırları içinde kalan, 1. Derece Doğal Sit Alanı vasfındaki orman alanını “Katı Atık Bertaraf Tesisi”, bir başka ifade ile “Çöplük” olarak kullanmak istemektedir. Kentin Doğal Varlığını tahrip edecek, üstelik içme suyu kaynaklarımızı ve kentin hava kalitesini tehdit edip, İzmirlilerin sağlığı üzerinde olumsuz etkiler yaratacak “Çöplük Planına” kentimizin duyarlı kesimleri karşı çıkmış ise de, Belediye tüm uyarılara kulak tıkayıp bu akıl almaz planı yürürlüğe koymuştur. AMACA ULAŞMAK İÇİN HERŞEY MÜBAH DEĞİLDİR! Bu amaca ulaşılması için, işi doğal değerleri korumak olan İzmir 1. Nolu Kültür Ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu, 1. Derece Doğal Sit vasfındaki bölgeye çöplük yapılabileceğine ilişkin karar alabilmiştir. Bu amaca ulaşılması için Kültür ve Turizm Bakanlığından, Doğal Değerlerin Çöplük Olarak Kullanılması Amacıyla Kiralanmasına izin veren bir karar alınabilmiştir. Egeçep ve Kaynaklar köyünün duyarlı yurttaşları doğal değerlerimizi ve sağlığımızı tehdit eden bu plana karşı durmuş, İzmir 4. İdare Mahkemesinin 2010/770 E. Sayılı Dosyası üzerinden Koruma Kurulu’nun ve Bakanlığın kararının yürütülmesinin durdurulması ve iptali için dava açmıştır. Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesinde; Katı Atık Bertaraf Tesisinin İçme Suyu Havzalarında ve Kentin Hava Kalitesinde büyük bir risk yaratacağı, doğal ve arkeolojik Sit Alanlarına zarar vereceği, tarım ve hayvancılıkla geçinen çevre köylerde yaşayan halka zarar vereceği, projenin ciddi bir inceleme ve araştırma olmadan, koruma amaçlı planlar yapılmadan hayata geçirildiği belirlenmiştir. Mahkemece de Koruma Kurulu’nun 1. Derece Doğal Sit Alanınında Çöplük Kurulabileceğine İlişkin Kararı ile Doğal Sit Alanının Çölük Olarak Kullanılmasına İzin Veren Bakanlık Kararını hukuka aykırı bularak Yürütmesinin Durdurulmasına karar verilmiştir. Büyükşehir belediyesinin, Koruma Kurulu’nun ve Bakanlığın, doğayı ve İnsan sağlığını hiçe sayan bir yaklaşım içinde hareket ettiği bir kez daha bir yargı kararı ile belirlenmiştir. Kaynakları Çöplük haline getirecek kararlara hukuk “dur” demiştir. ÇAĞRIMIZDIR: HUKUKA UYUN. DOĞAYI ve KÜLTÜREL DEĞERLERİMİZİ KORUYUN! Buradan bir kez daha Belediyeye çağrıda bulunuyoruz; Temel görevinizin, kentlinin sağlığı ve doğal çevrenin korunması olduğunu unutmayın ! Koruma Kuruluna ve Bakanlığa çağrıda bulunuyoruz; İşiniz Doğal ve Kültürel Değerleri korumaktır. Doğal ve Kültürel Değerleri “Çöplük” haline getirilmesine izin vermek değildir. İzmirlinin doğasına ve sağlığına duyarlı olmayanlara karşı, Ege Çevre ve Kültür Platformu (Egeçep) olarak, demokratik ve hukuki zeminde her zaman mücadelesini sürdürecektir. Saygılarımızla. 03.02.2011 EGEÇEP Yürütme Kurulu A. Dönem Sözcüsü Muammer Sakaryalı 15 ÇEVRE GÜNÜ ACIKLAMASI VE EGECEP DERNEK AÇILIŞI Sayın Basın Mensupları Egeçep Derneğinin açılışına hoş geldiniz. Sizi Egeçep bileşenlerinin getirdiği organik yiyecek ve içeceklerle ağırlayabilmekten memnunuz. Bugün “Dünya Çevre Günü.” Çevre Günü 38 yıldır kutlanıyor. Yani bütün ülkeler fark etti ki içinde yaşadığımız ev çöküyor, yaşanmaz hale geliyor. “O halde önlem alınmalı” dediler. “Her insanın sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı vardır” ilkesinden hareketle çevre hukuku oluşturuldu. Bu hukuk, bizim kötü 82 Anayasasına bile girdi. İlk sorularımız şunlardır: “Dünya çevre günü” ilân edildikten bu yana, çevre sorunları niçin çoğaldı? İçilebilir ve kullanılabilir su niçin azaldı? Topraklar niçin daha çok kirlendi? İklim değişikliğine yol açan sera gazlarının atmosfere gönderilmesi neden azalmıyor? Ormanlar her geçen gün neden azalıyor? Soruları çoğaltmak mümkün? Her geçen gün daha fazla kirlenen, yaşanmaz hale gelen yerkürenin mahvedilmesinden kim sorumlu? Bu soruya doğru yanıt vermeden yol alamayız. Deniyor ki; havayı, suyu, denizleri, toprağı hepimiz kirletiyoruz, ormanları hepimiz azaltıyoruz. Bu yalandır ! Kirlenmeden hepimiz sorumluyuz demek, bu işin sorumlusu yok, demektir. Ya da esas sorumluların saklanması demektir. Şimdi esas sorumluları deşifre etme zamanıdır. “İnsanın canı, acıdığı yeridir” derler. O halde; Türkiye’nin acıyan yerlerini, seslerin, çığlıkların geldiği yerlere bakarak anlayabiliriz. “Canımız acıyor” çığlıkları nerelerden geliyor? Bergama’dan, Uşak-Kışladağ’dan, Turgutlu-Çaldağ’dan, Artvin Cerattepe’den, İzmir – Efemçukuru’ndan, Niğde-Ulukışla’dan, Madra ve Kazdağları’ndan… 16 Çünkü maden tekelleri saldırıyor! Durmadan kirletiyor. Ve bu sesler çoğalacak. Ülkenin 48 yerinde verilmiş maden ruhsatı var. Yuvarlakçaydan, Munzur’dan, Karadeniz ve Akdeniz derelerinden, HES bahanesiyle sularına el konanlar ses veriyor. Çünkü su tekelleri saldırıyor! Ülkemizde 1700 civarında verilmiş HES izni var. Allionai, Hasankeyf’ten gelen çığlığı yıllardır duyuyorsunuz. Bakın bir aydır BP ye ait, Meksika körfezinde çöken bir petrol platformundan binlerce ton petrol akıyor. Hasılı petrol tekelleri saldırıyor. --------------------------------------------------------------------------------------------------------------Sinop’tan, Mersin’den çığlıklar yükseliyor. Çünkü nükleer lobi saldırıyor! Foça’dan, Aliağa’dan sesler yükseliyor. Aliağa yarım adası zehrini kusuyor artık, ama hala Termik santral kurmak, Gemi söküm tesisi yapmak için saldırıyorlar. Küçük çiftçilerimizden, köylülerden sesler yükseliyor. Çünkü Tohum tekelleri saldırıyor. Biz tüketiciler “Ne yiyip içtiğimizi bilmek istiyoruz” diyoruz. Çünkü Gıda tekelleri GDO’lu ürünlerle saldırıyorlar. “Domuz gribi” domuzluğuyla insanları korkutan ilaç tekelleri saldırıyor. Ve çıplak gerçek buyken, yaşam alanlarımızın kirlenmesinden “hepimiz sorumluyuz” diyorlar. Ve çıplak gerçek buyken, “çevreye saygılı kalkınma-büyüme”/ kalkınmanın sürdürülmesi gereklidir, diyorlar. Tabii ki talanlarına, saldırılarına kılıf buluyorlar. Bütün dünya, yukarıda saydığımız uluslar arası tekellerin/küresel kapitalizmin vahşice saldırdığı bir Pazar; yerkürenin suyu, havası, ormanı, toprağı, tohumu ve hatta insanın kendisi bu pazarın malı / ticari metasıdır. Bunun adını “sürdürülebilir kalkınma” koydular. Fakat yaşam artık sürdürülemez hale gelmiştir. Gerçek buyken; her türlü kirletici faaliyetin yasasını çıkaran, iznini veren yetkililer, “çevre gününü” nde “çevreyi koruyalım, temiz tutalım” nutukları atan yetkililer iki yüzlü değil midir? Önümüzdeki hafta TBMM den geçmesi muhtemel maden yasasını oylayacak milletvekillerini “ikna etmek için” kuşatan seksen tane maden lobisi elemanının markajına boyun eğenlerin, “yaşamı ve doğayı koruyalım” mesajları riyakârlık değil midir? Ya bilim dünyası? Üniversiteler hiç bugün olduğu kadar “ticarethane” olmamıştı, hiç bu kadar parasal düzenler içinde “bilimsel bilirkişi raporları” vermemişti bilim insanları! Birçok üniversitenin çevre haftası nedeniyle düzenlediği etkinlikleri Tüprag ve öteki maden şirketlerinin finanse ettiğini biliyoruz. Ülkemizdeki 30 Tıp fakültesinin özellikle Halk Sağlığı Bölümlerine altın madeni şirketlerinin el attığını bilmenizi isteriz. Çünkü Kışladağ’da gözsüz ve iki ayaklı kuzular, kuzuya benzemeyen hilkat garibeleri doğmaya devam etmektedir. Bu anomalili doğumların madenden kaynaklanmadığını söyleyecek bilimciler lazımdır! Korkumuz şudur ki, bir süre sonra, kurulan parasal düzenler nedeniyle, ülkemizin üniversitelerinden yaşamın ve halkın lehine bilirkişi raporları verecek bilim insanı kalmayacaktır. Ama umutsuz değiliz! Derelerin, dağların, zeytinlerin, sıkışmış kentlerin çığlığı büyümektedir. Yaşam alanlarına sahip çıkanların mücadelesi büyümektedir. Umut bu mücadelededir. Derelerin, dağların, tohumun, toprağın ve haysiyetli insanların kardeşliği ve mücadelesi; kâr hırsı uğruna yaşama karşı her türlü kalleşliğe galip gelecektir, gelmelidir. Muammer Sakaryalı Egeçep Dönem Sözcüsü, 05.06. 2010 17 18 ELELE CALIŞMA RAPORU 5 ŞUBAT 2011 İzmir Bergama,Eşme, Sivrihisar, Havran/Küçükdere Elele Hareketi Dönem sözcülüğü 5 Haziran 2010 tarihinde Kimya Mühendisleri Odasından İzmir Tabip Odasına devredildi. İTO tarafından dönem sözcüsü olarak Dr. Oya Otyıldız görevlendirildi. Her ayın 2. ve 4. Persembesi İzmir Tabip Odasında saat 18:00-20:30 arası toplantı yapıldı. Toplantı tutanakları düzenli olarak Elele ve Egeçep e-posta gruplarına gönderildi. Efemçukuru: Efemçukuru’nda Tüprag altın işletmesinin işletme ruhsatının iptali için açtığımız davada 3 Haziran 2010 günü keşif yapıldı (3. kez). Bilirkişiler raporlarını verdiler,raporlara itirazlarımızı yaptık, mahkeme itirazımız doğrultusunda ek rapor alınmasına karar verdi, sonuç bekliyoruz. İptal kararı çıkarsa ilk izin olduğundan elimiz çok güçlenecek. ÇED izni iptali davası, olumsuz sonuçlanmıştı, dava dosyası Danıştay’da karar düzeltme aşamasında, kararın olumsuz sonuç çıkmasının nedeni, bilirkişi raporunda “Çamlı barajı yapılmayacak” öngörüsüyle değerlendirme yapılmış olması, oysa aşağıda da belirtileceği üzere Çamlı Barajı’nın yapılmayacağı doğru değil. Bu yönden kararın düzeleceğini bekliyoruz. Acele kamulastırmalar: Bilindiği gibi Efemçukuru’nda köylülerin arazilerine Kamulaştırma Yasası’nın 27.maddesine dayanılarak Tüprag lehine acele kamulaştırma yapılmıştı.Acele kamulaştırma kararı verilen 35 parselden 20’si Danıştay’da iptal davası açmıştı; ancak dava sürerken köylüler parsellerini peyder pey sattılar. Şimdi elimizde davası süren/direnen bir kişi ve 2 dosya kaldı. Elele Hareketi olarak bu davaları takip etmekteyiz.Duruşmalar aşağıdaki tarihlerde Menderes Adliyesi Asliye Hukuk Mahkemesinde yapıldı: 9 Haziran 2010 carsamba günü :Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'ndaki Bakanlar Kurulu'nun 3 Ocak 2009 tarihli R.G.de yayımlanan acele kamulaştırma 19 kararının iptali davasının temyiz sonucunun beklenmesine karar verildi ve duruşma 21.07.2010 tarihine ertelendi. 21 Temmuz 2010daki duruşma 24 Kasım 2010 tarihine ertelendi. 28 Eylül 2010 Salı: Duruşmada Danıştay İdari Davalar Dairesi Genel Kurulundan acele kamulaştırma iptali davasının kararının beklenmesine karar verilerek dava 28 Aralık 2010 a ertelendi. Ayrıca ekte yer alan itiraz üzerine dönümü 29 500TL. olarak belirlenen arazilere yeniden değer tesbiti için bilirkişilerden ek rapor alınmasına karar verdi. 24 Kasım 2010 Carsamba günü Mahkeme duruşmayı 21 Ocak 2011 tarihine erteledi. 28 Aralık 2010 Salı günü 21 Ocak 2011 Cuma günü Mahkemelerce Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'ndaki Bakanlar Kurulu'nun 3 Ocak 2008 tarihli R.G.de yayımlanan acele kamulaştırma kararının iptali davasının temyiz sonucu bekleniyor. Ancak yine de davayı takip ediyoruz. Elele Hareketi olarak bütün duruşmalara katıldık. Yas al olarak 1 ha fta içinde s onuç la nmas ı g er ek en ace le k am ul aş tır man ın , a r ad an g eç e n 3 yıl a k a rş ın s o nuç lan d ır ıl a ma mas ı, bu alanda yürütülen mücadelenin sayesindedir. Buna neoliberal saldıraya karşı direnmek de diyebiliriz.Altın Madeni şirketi hazırlıklarını sürdürse de ELELE Hareketi'nin, EGEÇEP Bileşenlerinin ve Yaşam Savucularının İzmir'in suyunu ve Efemçukuru'nun doğal yapısını koruma mücadelesi sürmektedir. Arazisini satmayan tek kişi Ahmet Karaçam duruşmalardan sonra yaptığı açıklamada "kendisi ve kardeşi dışındaki herkesin arazisini sattığını, kendisine de dönümü için 75.000,00 TL. teklif edildiğini, arazilerini ilk satanların dönümünü 7.500 TL.ye sattıklarını şimdi satan kişilere şirketin Ahmet Karaçam'ı ikna edin size de fark ödeyelim dediklerini, o yüzden komşularının, akrabalarının da kendisine baskı yaptığını, ancak kendisinin arazisinden zorla atılmadığı sürece satmayacağını, bu arazilerinin kendilerine dedelerinden kaldığını, çocuklarının geleceği için altın madenine feda etmeyeceğini..." söyledi. Bu yurttaşımızın direncini ve kararlılığını Elele Hareketi olarak alkışlıyor, kendisine saygı duyuyor ve destekliyoruz. Efemçukuru su havzası olduğundan 20-30 km.lik alan ciddi tehdit altında. Şu anki barajlar –Balçova barajı gibi- da ciddi risk altında. Su havzamıza mutlaka sahip çıkmalıyız. 17.08.2010 da İZSU Genel Müdürlüğü Çevre Koruma ve Kontrol Daire Başkanlığına dilekce yazarak İZSU'ya ''İzmir'in su havzası olan Efemçukuru'nda altın çıkarmak isteyen şirketin sanki ruhsat almış gibi çalışmalarını sürdürmesinden duyduğumuz endişeyi belirttik ve İZSUnun bu konuda ne gibi çalışmaları olduğunu, Kocadere kollarından (Kokarpınar deresi gibi) periodik olarak örnek alınıp jeokimyasal ve kimyasal analizleri yapıp yapmadıklarını, yapıyorlarsa sonuçlarını'' sorduk. İZSU 2008-2010 yıllarına ait analiz sonuçlarını gönderdi, temiz. Bu temizliği korumak zorundayız. Çamlı Barajı Davası;Çevre Bakanlığı Çamlı barajına gerek olmadığı gerekçesiyle ÇED vermediği için İZSU çevre bakanlığına dava açmıştı. Bu davaya ELELE bileşenleri olarak İZSUnun yanında müdahil olacağız. Şimdilik İzmir Tabip Odası ve Egeçep müdahil oldu. 8 Ocak 2009da BŞB encümeni GSM ruhsatı vermeyeceği için madeni kapatma kararı almıştı.Çok somut bir adımdı ancak maden durdurulamadı .Şimdi maden yasası değişti ve GSM ruhsatını İl özel idaresi verecek. 1/25000lik planda Çamlı barajını A.Kocaoğlu işaretledi ama 1/100 000lik planda Çamlı barajı yok . Buna karşı BŞBnin dava açtığı öğrenildi. 20.07.2010 tarihli dilekçe ile İzmir İl Özel İdaresi Müdürlüğüne "Efemçukuru Altın Madeni İşletmesi için Müdürlük tarafından GSM Ruhsatı verilip verilmediğini" sorduk, 03.08.2010 tarih ve 20709 sayılı yazı ile "söz konusu işletme tarafından ruhsat başvurusu yapılmadığı" şeklinde yanıt geldi. 20 Bunun üzerine 17.08.2010 tarihinde İzmir İl Özel İdaresi Müdürlüğüne henüz GSM Ruhsatı verilmeyen Efemçukuru Altın İşletmesinin hazırlık çalışmalarının durdurulması istemiyle bir dilekçe yazdık; Cumhuriyet EGE'nin 13 Ağustos 2010 sayılı yazısında çıkan "TÜPRAG Galeri açtı" başlıklı haberi ekleyerek, henüz ruhsat düzenlenmediği halde, işletmede ruhsatı gerektirecek nitelikte faaliyetler sürdürüldüğünü, gereken denetlemenin yapılmasını, ruhsatsız olan Efemçukuru Altın Madeni'nin mühürlenmesini, yapılan işlemlerin tarafımıza bildirilmesini isteyen bir dilekçe daha yazdık. İl genel Meclisi ile görüşülüp bilgilendirme yapma talebinde bulunulacak. Efemçukuru'ndan çıkarılacak 27 ton altın için İzmir'in geleceğinin yok olacak. Yöredeki kaya arsenikten zengin. Kazıldığında milyonlarca yıldır doğayla barışık yaşayan başta arsenik bütün ağır metaller hareketlenecekö yer altı ve yer üstü sularına karışacak. Ayrıca kavurma (kalsinasyon) işlemi sırasında atmosfere salınacak gazlar asit yağmurlarıyla İzmir'e ve civarına yağacaklar, arsenik tuzlarını çözecekler, sularımız arsenikli akacak.. Tehlikenin büyüklüğü konusunda farkındalık yaratılmalı. Çamlı barajı yapılırsa altın çıkarılamaz. Çamlı barajının mutlaka yapılmasını sağlayacağız. Çevre ve Orman Bakanlığı Çamlı barajı projesinin ÇED sürecinin yeniden başlatılması için planın revize edilmesi gerektiğini bildirmişti. Bakanlık yazısından 1,5 yıl sonra Çamlı Barajı plan revizesi ihaleye açıldı. Neden bu kadar geç davranıldığını anlayabilmiş değiliz.. 12 Ocak 2011de İBB başkanı Aziz Kocaoğlu’ndan Elele Hareketi olarak randevu aldık. Görüşmeye İTO genel sekreteri Dr. Ceyhun Balcı, E.Ü. Halk Sağlığı ABD başkanı Prof.Dr. Ali Osman Karababa, Baro başkanı av.Sema Pektaş, Savaş Dilek, Gürel Nişli, Egeçep dönem sözcüsü Muammer Sakaryalı, av. Arif Ali Cangı, Vezan Karabulut ve Elele dönem sözcüsü Dr. Oya Otyıldız katıldı. Bir saate yakın süren görüşmede Başkan, İzmir için Çamlı barajının mutlaka yapılması gerektiğini, kendi olanaklarıyla barajı yapmak istediklerini söyledi. (İZSUnun açtığı, Egeçep ve İTOnın müdahil olduğu dava sürüyor.) Efemçukuru’nda altın çıkarılmaması konusunda da hemfikiriz. İzmir'in suyunu kirletecek bu projeyi istemiyoruz. Başkan bu konuda ilgili bakanlarla görüşmüş, dosyalar vermiş, İzmir milletvekillerine Efemçukuru’nun alfons üzümünden yollamış. Görüşme sonunda ‘’İzmir'in su sorunu ve politik yaklasimlar’’ üst başlıklı Efemçukuru’nun ve Çamlı barajının konuşulacağı bir günlük bir sempozyum düzenlenmesine karar verildi. 5 Mart 2011de yapılacak sempozyumda E.Ü., Izmir Barosu, Izmir Tabip Odasi ve TMMOB IKK duzenleyici, İBB katki sağlayan olacak. Eşme Belediyesinin düzenlediği 25-27 Haziran 2010 da yapılacak Eşme kilim festivaline Tüprag’ın sponsor olduğunu öğrendik. Bu festivalde Zülfü Livaneli ve Gülay da konser vereceklermiş . Sanatçılara aşağıdaki dilekçeyi yolladık. Eşme: Değerli Zülfü Livaneli, Kışladağ’da en barbar yöntem olan “yığın liçi” yöntemiyle siyanür kullanarak altın madeni işleten Kanada'lı Tüprag şirketinin sponsor olduğu Eşme Kilim Festivali'nde konser vereceğinizi üzüntüyle öğrendik. Bu şirket aynı zamanda İzmir’in su havzası olan Efemçukuru’nda altın madeni işletmeciliğine yönelik hazırlıklarını sürdürmektedir ve engel olamazsak burada işletilecek altın madeni, gelecekte kentin çeşmelerinden arsenikli su akmasına neden olacaktır. Kışladağ'ı viran eden, havamızı, suyumuzu siyanürleyen, toprağımızı ağır metallerle kirleten, yani yaşamı ve geleceği yok eden bu şirkete, yaşamdan yana olan herkesin karşı durması gerekmektedir. Lütfen o güzel şarkılarınıza kıymayın; Tüprag'la kirletmeyin onları. Kışladağ’da şarkı söylenemez ancak ağıt yakılır. Saygılarımızla. 18.06.2010 Dr.Oya OTYILDIZ Sanatçılarımız duyarlılık gösterdiler ve Tüprag sponsorluktan çekilmek zorunda kaldı. 21 Kışladağ Altın Madeni ÇED İzni ve GSM Ruhsatı iptali davalarında madende saatlerce süren keşif yapıldı, düzenlenen raporlar doğrultusunda davalarımızın reddine karar verildi. Her iki dosya da Danıştay’da, temyiz incelemesinde. Manisa İdare Mahkemesi’nin dikkate aşmadığı itirazlarımızı Danıştay’ın almasını bekliyoruz. Bu arada yörede sakat ve ölü kuzu doğumları devam ediyor. ÇEVRE DİRENİŞLERİ ANKARA'DA BULUŞUYOR; 26 ve 27 Haziran’da TMMOB ANKARA İKK tarafından düzenlenen "Çevre Direnişleri Buluşuyor" etkinliğine katıldık. Ülkemizin her yanından yaşam savunucuları Ankara'da buluştu.Türkiye’de dağlarını, sularını, ormanlarını, havasını ve topraklarını koruyanlar-savunanlar, TMMOB-İKK nın ev sahipliğinde, Necatibey Caddesi İMO Teoman Öztürk Salonunda bir araya geldi. Bergama’dan Kozaklılar ve Bergamalılar, Uşak’tan İnay köylüleri, Kazdağlılar, Niğde- Ulukışla, Artvin Cerattepe… bütün altın mağdurları iki gün boyunca deneyim paylaştılar, kaynaştılar. Onlarca yaşam savunucusu, kendi yerellerinde yaptıkları yaşam alanlarının savunulmasını anlattı. Bergama Ovacık- Kozak Madenleri 5 Haziran 2005 Dünya Çevre Gününde, Çamköy'de Dünya Çevre Gününü kutlamaya giderken Koza Altın Şirketi yetkilileri ve adamları tarafından Çamköy’e gitmek isteyen bizlerin yolları kesilmiş, taş ve yumurtalarla saldırılmış, üstelik bu saldırılar Jandarmanın koruması altında dahi devam etmişti. Bu konudaki ceza davası ancak 5 yıl sonra açılabilmişti. Uğradığımız taşlı yumurtalı bu saldırının ikinci duruşması 23 Temmuz 2010 cuma günü Bergama Asliye Ceza Mahkemesinde yapıldı. Yaşadığımız saldırıyı kamuoyuna anımsatmak ve yurttaşlarımızı duruşmaya katılmaya çağırmak için 20 Temmuz salı günü saat 12.00de tabip odasında basın toplantısı yaptık. Bu duruşmaya ''çevre direnişleri buluşuyor'' sempozyumuna katılan yol arkadaşlarımız da Ankara'dan bir otobüsle gelerek destek verdiler. Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven; Ankara'dan KMO başkanı Mehmet Besleme; EMO Ankara şube başkanı ve Ankara İKK sekreteri Ramazan Pektaş; JMO yönetim kurulu üyesi Çetin Kurtoğlu; Metalurji mühendisleri odası genel sekreteri Hüseyin Savaş, YK üyeleri Hüseyin İcirli ve Kaya bey; Halkevleri genel başkan yardımcısı Samut Karabulut, Devrimci 78liler federasyonundan Yılmaz Cerek gelenler arasındaydı. Yeşilırmak Çevre Platformu ve Yeşil Gerze Platformu Sinop'tan gelerek destek verdiler. İzmir'den bizler de Elele hareketi ve Egeçep olarak oradaydık. Elbette Bergama Çevre Platformu ve Bergamalılar da oradaydı. Bizim davanın hakimi perşembe günü hastalanıp rapor aldığı için davaya nöbetçi hakim baktı. Duruşmada Erol Engel ve Muammer Sakaryalı arkadaşlarımız savunma yaptı. Mahkeme çıkışı katılımcılar pankartlarını açarak ''Her yer Bergama, her yer direniş'' ''siyanürcü şirket,Bergama'yı terket'' ''altıncı filo defol'' sloganları attılar. Duruşma 8 Ekim'e ertelendi. 8 Ekimde Bergama’da sabah 10:30da girdiğimiz duruşma akşam 18.30da bitti. 50nin üstünde sanık ifadesi alındı.Madenciler Çamköy yolunu kesmediklerini, çevrecilerin otobüsleri geçerken kendilerine otobüslerden küfür edildiğini ve el-kol hareketleri yapıldığını; bu nedenle galeyana gelip yumurta attıklarını söylediler. Hiç kimse taş atmamış(!), taş atanı da görmemiş. Avukatımız Arif Ali Cangı, asıl olarak duruşmada bulunanlardan ziyade bu kişileri azmettiren Şirket Yöneticisi Akın İpek’in yargılanması gerektiğini söyledi. Duruşmada saldırı sırasında otobüslerde bulunan Dr. Oya Otyıldız ve Prof. Dr. Gürel Nişli yaşadıkları saldırıyı anlatarak, olaylardan zarar gördükleri için davaya müdahil olmayı talep ettiler, bu talepleri kabul edildi. Ayrıca olay günü çekilen video ve fotoğrafların bilirkişi incelemesine sunulması da kararlaştırıldı. Bir sonraki duruşma 18 Ocak 2011 Salı günü yapılacak. 18 Ocak 2011 Salı günkü duruşmada Koza Altın Şirketinin eski çalışanlarından sanık Halil Eftal olayın planlanması ve saldırıları tüm çıplaklığı ile anlattı. Eftal savunmasına şunları söyledi; "...Olay tarihinde Koza altın madeninde işçi olarak çalışıyordum, o gün piknik yerinde Altın madeninde çalışan 550 kişi vardı, ancak bunların bir kısmı iddianamede yer almıştır. Pikniğe gelmek mecburiyeti vardı, gelmeyenlerin işten atılma korkusu vardı, HAYRETTİN ÖĞÜT, HAMDİ AKIN İPEK, CELALETTİN ÇETİN birebir gelmeyen işçiyi kontrol ediyorlardı, o gün olay sonunda HAYRETTİN ÖĞÜT birebir bana "neden taş atmadın" diye baskı yaptı, işçiler kendi istekleri ile eylemde bulunmamıştır, yönetimin baskısı ile CELALETTİN ÇETİN, HAMDİ AKIN İPEK ve HAYRETTİN ÖĞÜT ile yönetim kadrosunun müdürlerinin yönlendirmesi ile hareket etmişlerdir. O gün yumurtaları yöneticiler getirmişti, bize dağıttılar, dağıtırken bunları atacaksınız dediler, o gün olay yerinde piknikte 22 yaptık, işçilerin bir suçu yoktu, yöneticiler onları yönlendirdi, yumurtalar toplu olarak kolillerde bulunuyordu, pişmemiş yumurtaları bize dağıttılar..2006 yılında işten ayrıldım, iş yerinde kaza geçirdim, başka bir arkadaşımda vefat etti, bu arkadaşımın vefatı nedeni ile beni işten çıkardılar, tazminatımı almadım, eğer halen madende çalışıyor olsaydım bu ifadeyi veremeyebilirdim..." Duruşmada tartışılan bir diğer konu da olay mahallinde bulunan ve maden yanlılarını yönlendiren Şirket Y.K. Başkanı Hamdi Akın İpek hakkında takipsizlik kararı verilmiş olmasıydı. Konuyla ilgili olarak Av. Arif Ali Cangı "...08/05/2008, 05/10/2009 tarihli iddianamelerde ve UYAP kaydında gözükmesine rağmen fiziki olarak bulunmayan 2009/813 E. Sayılı 28/12/2009 tarihli iddianamede Hamdi Akın İPEK şüpheli olarak gösterilmesine rağmen 30/12/2009 tarihli iddianame ile hakkında dava açılmamış, talebimiz üzerine mahkemece soruşturma yapılıp yapılmadığı, yapılmışsa ne karar verildiğinin bildirilmesi için yazılan yazı sonucunda C. Savcılığının 02/11/2010 2010/3424 sayılı ek takipsizlik kararı ile işin komutasını yürüten kişi olmasına rağmen hakkında takipsizlik kararı verildiği bildirilmiştir, şüpheli Hamdi Akın İpek hakkındaki takipsizlik kararına karşı Akhisar Ağır Ceza Mahkemesine itirazda bulunduk, bekletici mesele yapılmasını talep ediyoruz.." dedi ve takipsizlik kararına itiraz dilekçesinin bir örneğini mahkemeye sundu. Duruşma 02/03/2011 gününe ertelendi. Bu davayı takip etmek Elele Hareketinin birincil görevlerindendir. 5,5 yıl önce, hem 5 Haziran Dünya Çevre Gününü kutlamak hem de Ovacık Altın Madeni ile ilgili yaşatılan hukuksuzluklara dikkat çekmek için Çamköy'e gidişimiz engellendi, kaymakamın varlığında, jandarma korumasında güpegündüz saldırıya uğradık, yumurta ve taşlarla saldırıldı, otobüslerimizin camları kırıldı. Bu vahim olayda gerçeğin ortaya çıkması ve suçluların cezalandırılması için davayı takip etmeyi sürdüreceğiz. Sağlıklı çevreden ve yaşamın savunulmasından, adaletten yana olan herkesin bize katılmasını bekliyoruz. Osman Özgüven'in Kozak yaylasında açılmaya çalışılan maden ocaklarıyla ilgili sarfettiği sözleri nedeniyle Koza Altın İşletmeleri A.Ş, kişilik haklarını ağır biçimde zedelendiği iddiasıyla 20.000,00 TL.lik manevi tazminat açmıştı. Şişli Asliye Hukuk Mahkemesi'nde 29 Temmuz 2010da görülen dava sonunda davanın reddine karar verilmiştir. Davada Elele Hareketi sayın Osman Özgüven’e destek vermiştir. Danıştay'dan Ovacık altın madenine yönelik bir yeni karar daha çıktı. Bu kararı kamuoyuyla paylaşmak için Elele Hareketi 14 Aralık 2010 tarihinde basın toplantısı yaptı. Madenle ilgili, Çevresel Durum Değerlendirme Raporuna göre Çevre ve Orman Bakanlığı'nın verdiği 27.08.2004 tarihli izninin iptali için dava açmıştık. İzmir 3.İdare Mahkemesi davayı reddetmişti. Temyiz aşamasında önce yd. kararı verildi ve maden bir süre kapalı kaldı. Ardından yeni bir ÇED izni verilerek (18 şubat 2009) madenin çalışması sağlanmıştı. Şimdi, İzmir 3. İdare Mahkemesi’nin kararının temyiz incelemesini yapan Danıştay 6. Dairesi, BOZMA kararı verdi. Ovacık Altın Madeni ile ilgili biten tüm davaları kazandığımız gibi; yine kazandık. Tabii bu karar karşısında, ''biz o karara dayanarak değil Şubat 2009 tarihli karara göre çalışıyoruz'' diyecekler. Ancak danıştayın bu kararıyla Ovacık'ın hukuk tanımadığı bir kez daha gözler önüne serildi. Bu basın açıklamamız nedeniyle Koza, Elele dönem sözcüsü Dr.Oya Otyıldız, av.Arif Ali Cangı, av. Senih Özay ve Evrensel gazetesi aleyhıne 10 000TL.lik tazminat davası açtı. İlk duruşma 19 Nisan 2011de İstanbul Beyoğlu Adliyesinde. Tazminat davaları bizi yıldıramayacak elbette. Havamızı, suyumuzu, toprağımızı, yaşamımızı, geleceğimizi savunmayı hep sürdüreceğiz. Bergama Ovacık'taki 2. atık havuzu olumlu ÇED raporu iptali için açılan davada mahkeme keşif avansı olarak 5000TL. istedi. (2. atık havuzu Kozak için yapıldı, ÇEDi iptal ettirirsek Kozak'ı kazamazlar.) Bu paranın 1000TL.sini Elele Hareketi verdi. Kozak Yerlitahtacı keşif ücreti için gereken 5000TL.nin 500TL.sını da Elele Hareketi vermiştir. Kozak Davaları Bölgenin akciğeri konumunda olan Kozak Yaylası’nda Ovacık Altın Madeni işletmecisi Koza Altın İşletmeleri A.Ş. tarafından dört ayrı yerde maden ocağı işletilmeye çalışılıyor. Bu kapsamda dört ayrı yerde açılacak maden ocağı için ÇED izni verilmiş durumda. Yani, Kozak Yaylası’nde ekolojik yıkım tehlikesi var. ÇED izinlerini iptali için açılan davalar devam ediyor. Ancak Ovacık Altın Madeni 23 davalarında olduğu gibi, bu dosyalarda da işletmeci firmanın davalı tarafa sürekli yeni yeni kişilerle müdahale istemleri nedeniyle keşfe gidilemiyor, adeta davalar kilitlenmiş durumda. Kozak dosyaları başlıklar halinde şöyle; 1-UYUZKAYA; İzmir 1.İdare Mahkemesi 2009/1630Esas 2-GELİNTEPE, İzmir 3.İdare Mahkemesi 2010/1310 Esas 3-YERLİTAHTACI, İzmir 4.İdare Mahkemesi 2010/533 E. 4-ÇUKURALAN: İzmir 4.İdare Mahkemesi 2009/1705Esas 5- ÇUKURALAN KAPASİTE ARTIRIMI; İzmir 3.İdare Mahkemesi 2011/71 Esas Ovacık Hukuk Raporu; Bergama-Ovacık-Çamköy mevkiinde bulunan siyanür liçi yöntemi ile çalışan altın madeninin işletilmesine ilişkin idari işlemler Mahkemelerce defalarca iptal edilmiş, AİHM tarafından AİHS’nin ihlal edildiğine karar verilmiştir. Ancak her defasında davalı idare tarafından yargı kararları yok sayılarak işletmeci firmaya ÇED Olumlu görüşü verilmiştir. Bergama-Ovacık Altın Madeni’nin faaliyetinin tarihi aynı zamanda uygulanmayan yargı kararlarının tarihi haline getirilmiştir. 8 Kasım 1994 tarihinde Bergama ve çevre köylerde yaşayan halk tarafından Çevre Bakanlığı tarafından kabul edilmiş olan izin verme kararının iptal edilmesi için İzmir İdare Mahkemesinde açılan davanın Temmuz 1996 tarihinde ret edilmesi üzerine yapılan temyiz incelemesinde Danıştay, yerel mahkemenin kararını bozdu. Danıştay 6. Dairesi’nin 13.05.1997 tarih ve 1996/5477 E. - 1997/2312 K. sayılı bozma kararı doğrultusunda, İzmir 1.İdare Mahkemesi’nin 15.10.19997 Tarih ve 1997/636-877 sayılı kararında; “…İşletmecinin iyi niyeti, önlemlerin titizce denetlenmesi gibi kavramlara bağlı kalınarak, yapılacak faaliyet sonucunda elde edilecek ekonomik değerin, doğada ve doğrudan veya dolaylı olarak insan yaşamı üzerindeki risk faktörünün gerçekleşmesi halinde kamu yararının öncelikle insan yaşamı lehine değerlendirilmesi doğaldır. (...)doğrudan veya çevrenin bozulması ile dolaylı olarak insan yaşamını etkileyeceği kesin olan siyanür liç yöntemi ile altın madeni işletilmesine izin verilmesi yolundaki dava konusu işlemde kamu yararına uygunluk bulunmamaktadır…” gerekçesiyle maden işletmesine izin veren Çevre Bakanlığı’nın işleminin iptaline karar verilmiştir Bu kararda, yer seçimi, maden işletmesinde kullanılan yöntem, işletmecinin taahhütleri ve kamu makamlarınca yapılacak denetimler, ÇED Raporundaki ilgili tüm başlıklarda değerlendirilerek iptal kararı verilmiştir. Şirket, izin almak üzere 12 Ekim 1998, 28 Ocak ve 3 Mart 1999 tarihlerinde muhtelif bakanlıklara başvurdu. Şirket, altın madeni işletmesinde daha iyi güvenlik sağlamak amacı ile ek önlemler almış olduğunu özellikle belirtti ve diğerlerinin arasında İngiliz şirketi Golder Associated Ltd. tarafından hazırlanmış olan söz konusu risk değerlendirme raporuna da referansta bulundu. Başbakan, Mart 1999 tarihinde altın madeni işletmesinde siyanür kullanımının muhtemel etkisi hakkında bir rapor hazırlaması için Türkiye Bilimsel Araştırma Kurumunu ( TUBİTAK) görevlendirdi. TUBİTAK tarafından hazırlanan uzmanlık raporu Ekim 1999 tarihinde teslim edildi. Bu rapor, Danıştay kararında belirtilen insan sağlığı ile çevreyi tehdit eden risklerin “sıfır deşarj” prensibine dayalı olan ve çevre ile uyumlu yüksek bir teknolojinin kullanımına bağlı olarak tamamen kaldırıldığı veya kabul edilebilirlik sınırların altına çekildiği ve ekosistem üzerindeki etki riskinin, bilimsel kriterlere göre kabul edilebilir seviyenin çok altında kaldığı sonucuna vardı. Bu arada Hükümet, Dokuz Eylül Üniversitesi “İzmir” Çevre Mühendisliği Bölümünden Yardımcı Doç. Enver Küçükgül’e TUBİTAK raporunun dışında Çevresel Değerlendirme raporu hazırlattı. Başbakanlığa gönderilen ve siyanürlü altın madenciliğinin sürdürülmesinde olası riskleri içeren bu rapor nedense hiç dikkate alınmadı, sümen altı yapıldı. Başbakanlık Müsteşarlığı, 5 Nisan 2000 tarihinde şirket tarafından alınan ek önlemler, TUBİTAK raporunun vardığı sonuçlar Çevre Bakanlığı tarafından sunulan olumlu görüş ve böyle bir yatırımın önemini vurgulayan Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğinin görüşü gereğince bu işletmeye izin vermenin uygun olduğu sonucuna vardı ve ilgili bakanlıklara madenin çalışması için işlem tesis 24 etmeleri yolunda emir verdi. Şirket, Başbakan’ın talebi üzerine hazırlanan TUBİTAK raporundan sonra gerekli izinleri aldı ve 2001 Nisan ayında altın madeni işlemeye başladı.. Maden faaliyetlerinin başlamasından sonra riskleri veya çalışma şartlarını değerlendirmeye olanak sağlayan birçok etüd Golden Associates Ltd., İzmir Valiliği nezdinde oluşturulan bir gözetim ve kontrol komitesi ile ilgili Bakanlıklar tarafından gerçekleştirildi. ( Gözetim ve Kontrol Komitesinde Danıştay’ın kesinleşen red kararlarına istinaden Üniversitelerin Kimya, Halk Sağlığı, Çevre Birimlerinden temsilciler yer almadı) TÜBİTAK Raporu üzerine Başbakanlık tarafından madenin çalışması için gereken izinlerin verilmesi için emir verildi. Başbakanlık Müsteşarlığı’nın 5 Nisan 2000 gün ve B.02.O.MÜS.0.13.00.00-263 No. lu yazısı ile “...Bergama Çamköy Ovacık Mevkii’nde bulunan altın madeni işletmesi ile ilgili olarak TÜBİTAK'ın düzenlediği rapora göre mahkeme kararında belirtilen risk faktörlerinin ortadan kalktığı, İçişleri, Sağlık, Bayındırlık, Enerji Tabi Kaynaklar, Orman ve Çevre Bakanlıklarından konuyu yeniden değerlendirmek suretiyle işlem tekemmül ettirmeleri'' istendi. Başbakanlığın bu emrinde, Prof Dr. Ülkü Azrak’ın belirttiği gibi, “yargı kararına karşı apaçık bir direnme” söz konusuydu. Bu nedenle bir grup yurttaş tarafından, bu kanunsuz emir niteliğindeki işlemin iptali için dava açıldı. Yapılan yargılama sonunda İzmir 1. İdare Mahkemesi’nin 1 Haziran 2001 gün ve 2000/896 E. 2001/485 K. sayılı kararı ile , “…TÜBİTAK tarafından firmaca alınan önlemlerle risklerin ihmal edilebilir boyutlara indirildiği yolunda düzenlenen rapor da esas alınarak, siyanür liçi yöntemle işletilecek olan altın madenine izin verilmesi gerektiği yolundaki dava konusu işlem, kesinleşmiş mahkeme kararının, uygulamada değiştirilmesini ortaya çıkarmıştır ki, bu durumun hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığı açıktır...” gerekçesiyle iptal edildi. Başbakanlığın hukuka aykırı işleminden sonra, Sağlık Bakanlığı tarafından Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliği’nin 11. maddesi uyarınca bir yıllık deneme izni verildi. Deneme izni üzerine maden 16 Nisan 2001 tarihinde işlemeye başladı. Bu işlem hakkında İzmir Barosu tarafından dava açıldı. Davayı gören İzmir 3. İdare Mahkemesi, 10 Ocak 2002 gün ve 2001/401 E. sayılı kararıyla; “…doğrudan veya çevrenin bozulması ile dolaylı olarak insan yaşamını etkileyeceği kesin olan siyanür liçi yöntemle işletilmesine izin verilmesi yolundaki işlem, kamu yararına aykırı bulunarak kesinleşmiş yargı kararı ile iptal edilmiş iken, işletici şirketin tesiste bazı ek yatırımlar yaparak, ek önlemler aldığından bahisle “siyanürle altın arama yöntemi” ni yeniden tartışmaya açıp, davalı idareye başvurması üzerine, konunun yeniden gündeme getirilerek ve TÜBİTAK tarafından firmaca alınan önlemlerle risklerin ihmal edilebilir boyutlara indirildiği yolunda düzenlenen rapor da esas alınarak, siyanür liçi yöntemle işletilecek olan altın madenine 1 yıl süreli deneme izni verilmesi yolundaki dava konusu işlem kesinleşmiş yargı kararının uygulamada değiştirilmesi sonucu ortaya çıkarmıştır ki, bu durumun hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığı açıktır…” gerekçesiyle, yürütmeyi durdurma kararı verdi. Bu karar üzerine Sağlık Bakanlığı tarafından İzmir Valiliği’ne gönderilen 28 Mart 2002 gün ve 4875 sayılı yazı ile “…En geç 3 Nisan 2004 tarihine kadar, yürütmenin durdurulması kararının uygulanması ve işletmenin faaliyetinin durdurulması…” bildirildi. Bergama Kaymakamlığı Sağlık Grup Başkanlığı tarafından, maden işletmesi 2 Nisan 2002 akşam saat 17.00’de mühürlendi. 1 Nisan 2002 tarihinde, önce Sağlık Bakanı Osman Durmuş’un bir televizyon kanalında yaptığı açıklamayla ve 3 Nisan 2002 tarihinden sonra gazetelerde çıkan haberlere göre, mahkeme kararlarına karşın, Bakanlar Kurulu’nun Ovacık Altın Madeni İşletmesinin çalışmasını sürdürmesi konusunda “prensip kararı” aldı.“Hizmete Özel” gizlilik derecesi vurulan bu kararın, daha sonra AİHM’de devam eden dosyadan gönderilmesiyle, Bakanlar Kurulu’nun 29 Mart 2002 gün ve P.2002/4 sayılı Prensip Kararı olduğu öğrenildi. Bu kararın, İçişleri Bakanlığı’ndan Bergama Kaymakamlığı’na fakslanması üzerine, 2 Nisan 2002 günü mühürlenen işletmenin, mührü 3 Nisan 2002 öğleden sonra saat 15.20’de, söküldü ve maden çalışmaya başladı. Mühür sökme işleminden bir gün sonra 4 Nisan 2002 tarihinde, Bergama Kaymakamlığı tarafından, mühür sökme işlemi iptal edildi. Bu mühür sökme işleminin iptali yazısına karşın, yeniden mühürleme işlemi yapılmadı. 3 Nisan 2002 saat 15.20’den itibaren çok büyük bir 25 gayri sıhhi müessese olan, Bergama - Ovacık Altın ve Gümüş Madeni işletmesinin faaliyeti, mahkeme kararına karşın, Bakanlar Kurulu kararına dayanılarak devam etti. Bakanlar Kurulu kararı ile mahkeme kararları yok sayıldı, şekli formalitelerden dahi vazgeçildi. Bu şekilde maden üç buçuk yıl yasadışı çalıştırıldı. Uzun süren yargılama sonunda Bakanlar Kurulu’nun bu işlemi hakkında, Danıştay 6. ve 8. Dairesinin ortak heyeti tarafından 23.06.2004 gün ve 2002/2618 Esas sayılı kararı ile “…açıkça hukuka aykırı olan ve uygulanması durumunda telafisi güç ve imkansız zararların doğmasına neden olabileceğinden, Bakanlar Kurulu Kararının yürütmesinin durdurulmasına…” karar verilmiştir. Danıştay 8.Dairesi’nin 2005/2927 Esas, 2006/1138 Karar sayılı kararı ile de işlemin iptaline karar verilmiştir. Bu karara yapılan itiraz Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunun 07.10.2004 tarihinde reddedildi. Hukuka uygun davranmamakta ısrarlı idareyle yapılan ısrarlı yazışmalar sonunda 18 Ağustos 2004 tarihinde maden faaliyeti durdurulmuştur. Danıştay 6. ve 8.Daireleri müşterek kurulunun 23.06.2004 günlü, E:2002/2618 sayılı Yürütmenin Durdurulması isteminin kabulü yolundaki kararı üzerine davalı idarece 11.08.2004 günlü işlemle ÇED Yönetmeliği’nden muaf olduğu ileri sürülen Altın madeni projesi için ÇED Yönetmeliği’nin geçici 6.maddesi çerçevesinde değerlendirme yapılması yoluna başvuruldu. Sunulan Nihai Çevresel Durum Değerlendirme Raporu(ÇDDR), uygun görülerek raporda belirtilen tedbirlere uyulması kaydıyla yeniden ÇED Olumlu görüşü verildi. Böylece madenin mühürlenmesinden tam tamına 9 gün sonra 27 Ağustos 2004 tarihinde Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından yeniden izin verildi. 20 Mayıs 2005 tarihinde maden işletmesine GSM Açılma Ruhsatı verildi ve bu tarihten sonra 2009 yılı Ocak ayına kadar maden işletmesi kesintisiz çalışmıştır. Açılma Ruhsatının dayanaklarından olan imar planları iptal edildi; Altın Madeni işletme amaçlı tesis edilen nazım ve mevzi imar planlarının iptali için açılan dava sonuçlanmış, İzmir 4. İdare Mahkemesi’nin 21.04.06 tarih ve 2005/5 E., 2006/636 K. Sayılı kararı ile “…üst ölçekli makro bir plana dayanmayan ve birinci sınıf gayrisıhhi müessese olan işletmenin, çevresel etkilerinin fiziksel olarak işletme alanı ve mülkiyet ile sınırlı tutularak yapılan bir planda düzenlenmesinin mümkün olmaması nedeniyle, dava konusu nazım imar planı ve mevzi imar planında planlama ilkeleri, şehircilik esasları ve kamu yararına uyarlılık bulunmadığından İMAR PLANLARININ İPTALİNE…” karar verilmiştir. İptal kararı, davalı İdare ve yanında katılanlar tarafından “mahkeme kararının yürütülmesinin durdurulması istemli olarak temyiz edilmiştir. Temyiz incelemesini yapan Danıştay 6.Dairesi; 05.07.2006 tarihli 2006/2975 E. Sayılı kararı ile “…temyiz edilen İdare Mahkemesi kararının yürütülmesinin durdurulması isteminin reddine…” karar verilmiştir. Bu kez, imar planı olmadan açılma ruhsatı verildi; Bu aşamada bir kez daha davalı idare tarafından YARGI KARARLARININ ETKİSİZLEŞTİRME OPERASYONU başlatılmıştır. İmar planlarının iptaline ilişkin mahkeme kararının taraflara tebliğ edildiği, davalı İdareden yoğun bir biçimde “mahkeme kararlarının uygulanması ve iptal edilen imar planlarına dayanılarak verilen 20 Mayıs 2005 tarihli Açılma Ruhsatının geri alınması”nın istendiği sırada, Maden ve Kimya İşletmesi için 18.05.2006 tarihli 10 numaralı İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatı verilmiştir. Danıştay 6.Dairesi, ÇED Yönetmeliği’nin Geçici 6.maddesi hakkında Yürütmeyi Durdurma kararı verdikten sonra Koza Altın İşletmesi’ne verilen Nihai Çevresel Durum Raporu ile ilgili ÇED Olumlu Görüşü hakkında açılan 2008/6795 Esas sayılı davada da 03/11/2008 tarihinde Yürütmeyi Durdurma kararı vermiştir. Bergama-Ovacık Altın Madeni ile ilgili geçmiş hukuksal süreç özetlenerek verilen kararda, bir kez daha mahkemeler maden işletmesinin faaliyetini hukuka aykırı bulmuştur. Ancak Çevre ve Orman Bakanlığı, bir yandan madenin kapatılması için yazışmalar yaparken diğer yandan maden işletmesi ile ilgili yeniden ÇED süreci başlattı.18.02.2009 tarihli dava konusu ÇED Olumlu işlemi ile maden işletmesinin yeniden faaliyete başlamasına olanak tanındı. Yargı Kararını aşmak amacıyla Çevresel Durum Raporuna dayanılarak verilen izin de yargı tarafından durduruldu;Bakanlar Kurulu kararının iptali davasında Danıştay 6. ve 8.Daireleri müşterek kurulunun 23.06.2004 günlü, E:2002/2618 sayılı Yürütmenin Durdurulması isteminin kabulü yolundaki kararı üzerine, Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından 11.08.2004 günlü 26 işlemle ÇED Yönetmeliği’nden muaf olduğu ileri sürülen Altın madeni projesi için ÇED Yönetmeliği’nin geçici 6.maddesi çerçevesinde değerlendirme yapılması yoluna başvuruldu. Sunulan Nihai Çevresel Durum Değerlendirme Raporu(ÇDDR), uygun görülerek raporda belirtilen tedbirlere uyulması kaydıyla yeniden ÇED Olumlu görüşü verildi. Böylece madenin mühürlenmesinden tam tamına 9 gün sonra 27 Ağustos 2004 tarihinde Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından yeniden izin verildi. 20 Mayıs 2005 tarihinde maden işletmesine GSM Açılma Ruhsatı verildi ve bu tarihten sonra 2009 yılı Ocak ayına kadar maden işletmesi kesintisiz çalışmıştır. Danıştay 6.Dairesi, ÇED Yönetmeliği’nin Geçici 6.maddesi hakkında Yürütmeyi Durdurma kararı verdikten sonra Koza Altın İşletmesi’ne verilen Nihai Çevresel Durum Raporu ile ilgili ÇED Olumlu Görüşü hakkında açılan 2008/6795 Esas sayılı davada da 03/11/2008 tarihinde Yürütmeyi Durdurma kararı vermiştir. Bergama-Ovacık Altın Madeni ile ilgili geçmiş hukuksal süreç özetlenerek verilen kararda, bir kez daha mahkemeler maden işletmesinin faaliyetini hukuka aykırı bulmuştur. Ancak Çevre ve Orman Bakanlığı, bir yandan madenin kapatılması için yazışmalar yaparken diğer yandan maden işletmesi ile ilgili yeniden ÇED süreci başlattı.18.02.2009 tarihli ÇED Olumlu işlemi tesis edildi. Bu işlemin iptali davası devam ediyor, işletmeci firmanın davalı tarafa sürekli yeni yeni kişilerle müdahale istemleri nedeniyle davada keşfe gidilemiyor, adeta dava kilitlenmiş durumda. En son verilen açılma ruhsatı da yargı tarafından durduruldu, kararın verilmesi aşamasında da dava konusu ruhsat verildi.Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından verilen 18.02.2009 tarihli ÇED olumlu belgesine dayanılarak, Ovacık Altın Madeni işletmesine 20.02.2009 tarihli 19 nolu 1. sınıf gayrisıhhi müessese işyeri açma ruhsatı verilerek, kısa süre kapalı kalan işletme yeniden faaliyete başladı.. Bu ruhsat hakkında da ekte sunulu İzmir 1.İdare Mahkemesi’nin 04.11.2009 tarih ve 2009/978 E. sayılı kararı ile yürütmeyi durdurma kararı verildi. 19 Nolu ruhsat hakkında yürütmeyi durdurma kararı verilmesi şamasında, sırf verilecek kararı konusuz bırakmak için dava konusu işlem tesis edildi. Bu işlemin iptali davası devam ediyor, işletmeci firmanın davalı tarafa sürekli yeni yeni kişilerle müdahale istemleri nedeniyle davada keşfe gidilemiyor, adeta dava kilitlenmiş durumda. Atık Depolama Tesisleri; Ovacık Altın Madeni hukuka aykırı biçimde işletilmesi sırasında birinci atık deposu doldu, 3 kat kapasitesi artırıldı, o da yetmedi, bu kez ikinci atık deposu açıldı. Her iki işlem için verile ÇED izni iptali davaları devam ediyor. Dava dosyaları, işletmeci firmanın davalı tarafa sürekli yeni yeni kişilerle müdahale istemleri nedeniyle keşfe gidilemiyor, adeta davalar kilitlenmiş durumda. AİHM Kararları da umursanmadı;Söz konusu Bergama Ovacık Altın Madeninin işletilmesine ilişkin olarak, AİHM’ne yapılan iki ayrı başvuru sonuçlanmıştır. AİHM 3.Dairesi’nin 10 Kasım 2004 gün ve 46117/99 nolu “TAŞKIN VE DİĞERLERİ/TÜRKİYE” kararında da; “…Bergama-Ovacık Madeninde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Adil Yargılanma Hakkını koruyan 6/1. maddesi ile yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Özel ve Aile Yaşamına Saygı Hakkını koruyan 8. maddesi ihlal edildiğine karar verilmiştir.. Bu arada, Hükümetin Büyük Daire nezdinde yapmış olduğu temyiz itirazları ret edilmiş ve bu karar 30 Mart 2005 günü kesinleşmiştir. Diğer başvuru Öçkan ve arkadaşları-Türkiye davası da sonuçlanmıştır.. Karara göre toplam 315 kişinin yapmış olduğu başvurunun sonucu AİHS'nin 6.ve 8.maddesinin ihlal edilmiştir. Sonuç olarak; Ovacık’ta yasalar işlemiyor, mahkemelerin iptal ettiği işlemlerin yerine hemen yenisi tesis ediliyor. Ovacık’ta rezerv bitti, şimdi Kozak’ta açılmaya çalışılan dört maden ocağından getirilecek rezervlerin işletilmesi için işletme açık tutuluyor. Bölgede iki atık deposu, sayısı her geçen gün artan pasa dağları ile yaşam her geçen gün daha riskli hale geliyor. Birgi: Elele Hareketinin Ağustos ayındaki toplantısına Birgi’nin köylerinden muhtarlar gelerek yörelerinde altın çıkarılacağını söylediler, bunu engellemek için yardım istediler. 21 Eylül 2010 Salı günü Birgi’ya 27 giderek Birgi Belediye başkanı ve muhtarlarla görüştük. Birgi’nin köylerinden Hacıhasanlar ve Kemer köyü kahvelerine gittik, köylülerle konuştuk, köylülerin hepsi altın madenciliğine karşı olduklarını söylediler, ‘’bu madeni çalıştırtmayız’’dediler. Kemer Köyü Muhtarı Ahmet Kaptan altın madencilerinin devletin verdiği ruhsatlara dayanarak kendi toprakları üzerinde madencilik yapmak istediklerini, köylülerin düşüncelerinin ise hiç sorulmadığını anlattı. Hacıhasan Köyü Muhtarı Metin Uçar köylerinde özellikle kestane yetiştiriciliğinin yaygın bir şekilde yapıldığın, daha geçtiğimiz yıl 50 bin kestane fidanı diktiklerini belirterek, altın madenciliğinin bunu yok edeceği endişesini dile getirdi. Tüm köylülerin söyledikleri ortak cümle, aslında altın madenciliği yapılan birçok yerdeki insanların yörelerine özgü ürünlerin adını anarak kurdukları cümle ile aynı idi. “Bizim altınımız toprağın üstünde yetiştirdiğimiz ürünlerimiz”… Sonra Birgi belediyesinde başkan, meclis üyeleri ve muhtarların katıldığı bir toplantı yapıldı, toplantıda katılımcılarla konuşuldu, bilgilendirme yapıldı, soruları yanıtlandı. Belediye Başkanı bu konuda bilgili ve kararlı. Daha sonra Birgi’de halkı bilgilendirme toplantısı yapılacak, bilim insanlarımızla gideceğiz. 7 Ocak 2011 Cuma günü İzmir Tabip Odası’nda bir yeni yıl kokteyli düzenledik. Yeni umutlarla yeni bir yıla hoş geldin derken yıllardır altın madenciliğine karşı birlikte çalıştığımız yol arkadaşlarımızla söyleştik, eğlendik, kentimizin geleceği için büyük tehlike oluşturan Efemçukuru altın madenini konuştuk. İzmir Bergama,Eşme, Sivrihisar, Havran/Küçükdere Elele Hareketi, şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra da toprağımızı, havamızı, suyumuzu kirleten; geleceğimizi, yaşam alanlarımızı yok eden siyanür liç yöntemiyle yapılan altın madenciliğine karşı bilimsel, hukuksal, yaşamdan yana, onurlu karşı duruşunu sürdürecektir. Dr.Oya OTYILDIZ İzmir-Bergama-Eşme-Sivrihisar Havran/Küçükdere ELELE Hareketi Dönem Sözcüsü 28 EGEÇEP HUKUK RAPORLARI (Altın Madenlerine ilişkin hukuk raporu Elele Hereketi Raporu içindedir) I-ÇED Yönetmelikleri Davaları; 1.) Çevre ve Orman Bakanlığı’nın Resmi Gazete’nin 17.07.2008 tarihli 26939 sayısında yayımlanan (16/12/2003 tarihli ve 25318 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği yürürlükten kaldıran) Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği (ÇED)’nin toplam 20 maddesinin hukuka aykırı olduğundan iptali için 2008 yılında dava açılmıştı. Danıştay 6.Dairesi'nin yürütmenin durdurulması isteminin reddine ilişkin kararına yapmış olduğumuz itiraz sonucunda Danıştay İdari Dava daireleri Genel Kurulu tarafından Geçici 3.maddenin yürütmesinin durdurulmasına karar verildi. Yürütmesi durdurulan madde metni şöyle; Kapsam dışı projeler; GEÇİCİ MADDE 3 – (1) 7/2/1993 tarihli ve 21489 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinden önce uygulama projeleri onaylanmış veya çevre mevzuatı ve ilgili diğer mevzuat uyarınca yetkili mercilerden izin, ruhsat veya onay ya da kamulaştırma kararı alınmış veya yatırım programına alınmış veya mevzi imar planları onaylanmış projelere veya bu tarihten önce üretim ve/veya işletmeye başladığı belgelenen projelere Çevre Kanunu ve ilgili diğer yönetmeliklerde alınması gereken izinler saklı kalmak kaydıyla bu Yönetmelik hükümleri uygulanmaz. “Kapsam dışı projeler” başlığını taşıyan bu madde daha önceki ÇED yönetmeliklerinde de olduğu gibi ilk Yönetmeliğin yayınlandığı 7 Şubat 1993 tarihinde önce projeleri onaylanmış ve ilgili mevzuatla gerekli izinleri alan projeleri Yönetmelik kapsamı dışına bırakmaktaydı. Bu düzenleme ile ÇED yönetmeliğinden önce projelendirilmiş faaliyetlerin, ne kadar kirletirse kirletsin dokunulmazlıkları olacaktı, düzenlemenin gerekçesinde “kazanılmış hak” kavramına dayanılmaktaydı, ÇED yönetmeliğinin koruması gereken değer çevre sağlığı ve canlı yaşamı olduğundan, kamusal bir değer karşısında kişisel kazanılmış hakkın korunması kamu hukukunun temel ilkelerine açıkça aykırılık oluşturmaktaydı, Maddenin yürütülmesinin durdurulması üzerine, bundan böyle 7 Şubat 1993 tarihinden önce projelendirilmiş olsa da üretime ya da inşaata başlanmadan önce mutlaka ÇED süreci işletilecektir. Bu kapsamda olan Gebze- Orhangazi- İzmir Otoyolu, 3. Boğaz Köprüsü, Akkuyu Nükleer Santrali için ÇED Raporu düzenlenmesi zorunlu hale gelmiştir. Anayasa'nın 138. maddesi ve İdari Yargılama Usulü Yasası'nın 28.maddesi gereğince en geç 30 gün içinde sayılan projeler ile ÇED'den muaf tutulan diğer projeler için ÇED süreci başlatılmalıdır. Yönetmeliğin iptali için EGEÇEP ve TMMOB Çevre Mühendisleri Odası ayrı ayrı davalar açmıştı. EGEÇEP'in davasında verilen yürütmeyi durdurma kararını ekte sunuyoruz. 2.) Yukarıdaki dava devam ederken, ÇED Yönetmeliğinin EK II’sinde yer alan seçme-eleme kriterlerinde uygulanacak projeler listesinin 47. maddesinden sonra gelmek üzere 48. madde eklendi. 19.12.2009 tarih, 27437 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan yönetmelik değişikliğinin iptali için dava açıldı. 29 “48. Arama Faaliyetleri: a) Hektar başına 500 m3’ün üzerinde yapılan yarmalı aramalar, b) Ruhsat alanı içerisinde toplam 5000 m.’nin üzerindeki maden arama sondajları, c) Ruhsat alanı içerisinde toplam 10 000 m.’nin üzerindeki jeotermal arama sondajları, ç) Ruhsat alanı içerisinde hektar başına 10 adet sondaj ve üzerinde yapılan Petrol ve doğalgaz arama sondajları.” Yönetmelik değişikliğinin nedeni, Anayasa Mahkemesi’nin maden, petrol ve jeotermal kaynaklar arama faaliyetlerini ÇED kapsamına çıkartan yasayı iptal etmesidir. Anayasa Mahkemesi kararı doğrultusunda arama faaliyetleri de çevresel etkileri dolayısıyla kapsam içine alınması gerekirken yönetmelik değişikliği ile Anayasa Mahkemesi kararı aşılmaya kalkışılmıştır. 17 Şubat 2010 tarihinde açılan dava devam etmektedir. İzmir – Gebze Otoyolu Genelgesi Davası; ÇED Yönetmeliği’nin geçici 3.maddesinin yürütmesinin durdurulması üzerine, Gebze – Orhangazi- İzmir Otoyolu da ÇED yapılması gereken yatırımlardan birisi haline gelmiştir. Söz konusu yatırıma ilişkin olarak 8 Aralık 2010 Tarih ve 27779 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 2010/24 sayılı Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyolu Başbakanlık Genelgesi’nin 9. maddesinin iptali için Peyzaj Mimarları Odası ile ortaklaşa dava açılmıştır. 9. madde; “Proje ve projenin gerçekleştirilmesi için gerekli olan malzeme ocakları, bağlantı yolları, enerji nakil hatları, depo alanları, hazır beton tesisleri, asfalt plenti ile alt ve üst yapı imalatları için gereken üretim tesisleri v.b. diğer tesislerin çevresel etki değerlendirmeleri yapılırken projenin 7 Şubat 1993 tarihinden önce yatırım programına alınmış olması durumu dikkate alınacak ve Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinden muafiyet hususu buna göre değerlendirilecektir.” 30 II-TABİATI VE BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİ KORUMA KANUNU TASARISI NE GETİRİYOR, NE GÖTÜRECEK? Arif Ali Cangı Avukat http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/tasari_teklif_sd.onerge_bilgileri?kanunlar_sira_no=87082 Esas Numarası 1/964 Başkanlığa Geliş Tarihi 25/10/2010 Tasarının Başlığı Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı Tasarının Özeti Tasarı ile ülkemizin kara, kıyı, sucul ve deniz alanlarındaki ulusal ve uluslararası öneme sahip tabii değerlerin ve biyolojik çeşitliliğin korunması ve korunan alanların statülerinin net ve anlaşılır bir şekilde yeniden belirlenmesi amaçlanmaktadır. Ayrıca tabiatın ve biyolojik çeşitliliğin korunmasını sağlamak amacıyla Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Kurulunun ve mahalli biyolojik çeşitlilik kurullarının oluşturulması ile Çevre ve Orman Bakanlığına yönlendirici bilimsel destek sağlamak amacıyla Tabiatı Koruma Bilim Heyetinin kurulması öngörülmektedir. Tasarının Son Durumu KOMİSYONDA Kimin için ne amaçla? Yasanın neden çıkarıldığı, kimin yararına çıkartıldığı, yani amacının ne olduğunu en iyi anlatan 1. maddedeki "koruma kullanma dengesi gözetilerek sürdürülebilirliği", 2.maddesinde ifade edilen “ sürdürülebilir kullanımının sağlanması” ifadeleridir. Yasanın pek çok yerinde geçen bu sözcükler neyi ifade etmektedir. Öncelikli olan doğal varlıkları korumak mıdır, yoksa kullanmak mı? Korumanın amacı da kullanmanın yararlanmanın sürekliliğini sağlamak mıdır? Bu soruların yanıtı, tasarının bütününden çıkartılabileceği gibi tasarıyı getiren siyasi iktidarın tercih ettiği ekonomik ve ekolojik politikalarla da doğrudan ilgilidir. Sürdürebilirlik; gelişme, kalkınma ve yatırımların devamının bu gün ve gelecek kuşaklarının da sürdürebileceği bir biçimde devam etmesini sağlamak için ortaya konan bir kavramdır. Tasarının bu düzenlemesi ile “koruma kullanma dengesi” gözetilerek ülkenin kara, kıyı, sucul ve deniz alanlarındaki ulusal ve uluslararası öneme sahip tabii değerler üzerinde ekonomik faaliyetler yapılacak, korunan alanlar(Milli ParkDoğal Sit-Özel Çevre Koruma Bölgeleri vb.) yatırımlara açılacaktır. Şimdiye kadar “sürdürülebilir kalkınma” yaşam alanlarının kirletilmesinin, yaşam kaynaklarının talan edilmesinin kılıfı olarak kullanılmıştır. Şimdi bu yasa tasarısındaki "koruma kullanma dengesi gözetilerek sürdürülebilirliği" ifadesi kılıf olacaktır. Yani; yasanın çıkarılış amacı tabiat, biyolojik çeşitlilik ve peyzajın sağlamaktır, koruma kullanımı sürekli hale getirmek içindir. kullanımını Tasarının 4.maddesindeki ilkeler arasındaki “sektörel ve bölgesel ekonomik ve sosyal kalkınma plan, program ve faaliyetlerinde tabiat ve biyolojik çeşitliliğin korunması hususları göz önüne alınır” ilkesi de yasanın amacının koruma olmadığını, doğal ortamların ekonomiye açılmasının hedeflendiğini göstermektedir. Hükümet güdümündeki kurullar; Tasarı ile (6.madde) Tabiat Varlıklarının tespiti, tescili görev ve yetkileri Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları’ndan alınıp Hükümetin iradesinden çıkamayacak yeni kurullara devrediliyor. 31 Kararları verecek olan Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Kurulu(UBÇK) Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşarı ya da müsteşar yardımcısının başkanlığında, 20 üyesinin 14’si Genel Müdür, Başkan gibi bürokratlardan oluşuyor. Kurulun bürokrat olmayan 4 akademisyenin nasıl seçileceği yasada belli değil, 2 STK temsilcisi üyeleri doğrudan Bakanlık tarafından belirleniyor. Kurulun bürokrat üyeleri; Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürü, Çevre Yönetimi Genel Müdürü, Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürü, Orman Genel Müdürü, Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanı, Devlet Su İşleri Genel Müdürü, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Koruma ve Kontrol Genel Müdürü, Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürü, Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürü, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürü, Enerji İşleri Genel Müdürü, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürü veya bunların görevlendireceği yardımcıları. Böylesine hükümete bağlı bir kuruldan bilimsellik ve objektiflik beklemek saflık olacaktır. Kurulun oluşturulması ve çalışma usul ve esaslarının yönetmelikle belirleneceği ayrıca belirlenmiş, bu da Kurulun Hükümetin Kurulu olacağını göstermektedir. UBÇK üyeleri arasında DSİ ve Maden İşleri Genel Md. Enerji İşleri Genel Müdürü’nün de yer alacak olması, kuruldan doğrudan yatırımcıların çıkarı doğrultusunda kararlar çıkacağının habercisidir. Ayrıca yasanın kapsamına giren konularda UBÇK’ya gerekli mahalli çalışmaları yapmak ve uzun devreli gelişme planının hazırlanmasına ve uygulanmasına katkıda bulunmak üzere mahalli biyolojik çeşitlilik kurullarının oluşturulması öngörülüyor. Mahalli Biyolojik Çeşitlilik Kurulları da valinin kontrolü altında olacak şekilde düzenlenmiştir. UBÇK’nun yarattığı riskleri yerellerde yaratacaktır. Bakanlığın Kontrolünde Bilim Heyeti; Bakanlığın tabiatı koruma politikasını oluşturmak ve stratejik planlarında önerilen hedeflere ulaşmasına yardımcı olmak üzere, yapılacak bilimsel çalışmaları belirlemek, yönlendirmek ve izlemek amacıyla ve Bakanlığın koordinatörlüğünde danışma organı niteliğinde Tabiatı Koruma Bilim Heyeti oluşturuluyor. Bilim Heyeti; orman, biyoloji, ekoloji, ziraat, veterinerlik, su ürünleri veya balıkçılık, hidroloji, peyzaj mimarlığı ve jeomorfoloji ile ilgili konularda en az doktora derecesine sahip biyolojik çeşitlilik uzman listesinden seçilen altı üye ile Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu temsilcisi olmak üzere yedi kişiden oluşacak. Bakanlığın koordinatörlüğünde (denetiminde) oluşturulan kurulun özerkliğinden söz edilemez. Hükümetin istediğe alanlar korunacak; Tasarının 9.maddesinde korunan alan statüleri adlandırılmış ve tanımlanmıştır. Bir alanın korunan alan niteliğine sahip olup olmadığını önce Çevre ve Orman Bakanlığı inceleyecek, korunan alan niteliği taşıdığına karar verilen alanlardan orman rejimine tabi olanlar Çevre ve Orman Bakanlığınca, diğer alanlar ise Bakanlar Kurulu tarafından korunan alan olarak belirlenecek. Uzun devreli gelişme planları da dâhil olmak üzere korunan alanlara ait her tür ve ölçekteki planları yapma yetkisini bakanlığa veren tasarı, bu alanlarda sit alanı bulunması halinde ilgili Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’ndan sadece sit alanlarıyla sınırlı kalmak kaydıyla görüş alınacağını kuralını getiriyor. 32 Korunan alanların planlama çalışmalarında kimler olduğu belirsiz ‘ilgili tarafların’ katılımının sağlanacağı ve görüşlerinin alınacağı ayrıca düzenlenmiştir. Bu madde de UBÇK’na bile gerek kalmadan, bir alanın korunan alan olarak belirlenmesi yetkisi doğrudan Bakanlık ya da Bakanlar Kuruluna tanınmıştır. Bu alanlarla ilgili tüm planların Bakanlıkça yaptırılması, yerel koruma gereksinimlerinin göz ardı edilmesi ve halkın katılımının sınırlandırılması sonucunu doğuracaktır. Planlama çalışmalarına katılacak ilgili tarafların kim olduğu belli değildir? Böylesine muğlâklıklar yasa yapma tekniğine de aykırıdır. Diğer yandan çıkarılacak yönetmeliklerle yatırımcı temsilcileri de pekâlâ taraf olarak kabul edilebilecektir. Korunan Alanlar Özel Şirketlere Emanet; Tasarının 12. maddesinde devletin hüküm ve tasarrufu altındaki korunması gereken yerlerin bakanlığa tahsisi öngörülmektedir. Benzer bir düzenlemeyle Milli Emlak’ten tahsis edilen taşınmazların turizmi teşvik gerekçesiyle turizm yatırımcılarına tahsis edilmesi deneyimini yaşadık. Bu şekilde turizm alanları kamuya kapatılmış, kamu yararı değil, şirket çıkarları korunmuştur. Tasarının 13.maddesi, Bakanlığa korunan alanların kontrol ve korunmasını gerekli görülen hallerde özel güvenlik görevlileri marifetiyle yaptırma yetkisi tanıyor. Özelleştirme ve piyasalaştırma politikalarının uygulanması karşısında, yasanın bu düzenlemesine dayanılarak korunan alanların tamamının kontrol ve denetimi özel şirketlere geçecektir. Bu şekilde bakanlığa tahsis edilen yerler, koruma adı altında özel şirketlerin at oynattığı alanlar haline gelebilecektir. Hükümet politikalarına, tercihlerine göre koruma(ma) Tasarının “Korunan alanlarda verilecek izinler, tesis edilecek intifa ve irtifak hakları” 15.maddesi, en riskli maddelerden birisini oluşturuyor. Koruma altına alınan “mutlak koruma bölgelerinde hiçbir kullanıma izin verilemez, intifa ve irtifak hakkı tesis edilemez” tümcesi, ‘ancak’ ile devam ediyor, “bu alanlarda ülke düzeyinde, üstün kamu yararı ve stratejik kullanımı gerektiren kullanma izni, intifa ve irtifak hakkı Bakanlar Kurulu kararı ile verilebilir” ile tamamlanıyor. Yani korunacak alanların nereler olduğu, ne derece korunacağına Çevre Bakanlığı ve Bakanlar Kurulu karar verecek. Tasarı ile üstün kamu yararını tespit etme yetkisi Bakanlar Kurulu'na bırakılıyor. Şimdiye kadar, bir işlemin amaç öğesi bakımından "kamu yararına" mı, yoksa kişisel bir koruma veya zarar verme amacına mı yönelik olarak yapıldığını idari yargı araştırır ve salt siyasi bir amaç veya kişisel bir amaç güdülmüş olduğu kanaatine varırsa işlemin iptaline karar verirdi, birden fazla kamu yararının olması durumunda da hangisine üstünlük verileceği yargı tarafından değerlendirilirdi, yasa tasarısı ile üstün kamu yararı kararını verme yetkisi Bakanlar Kurulu’na bırakılıyor. Bu düzenleme tabiatın korunmasını siyasi iktidarın istek ve iradesine bırakmakta, aynı zamanda İdari yargının amaç yönünden hukuksal denetimi sınırlandırıcı sonuçlar doğuracak niteliktedir. Efemçukuru altın madeni için şirket yararına Efemçukuru Köylüleri’nin organik üzüm bağlarının Bakanlar Kurulu tarafından acele kamulaştırıldığı örneği unutulmamalıdır. 33 Tasarı ile hiçbir kullanıma izin verilmemesi gereken mutlak koruma alanları, Bakanlık tarafından 49 yıllığına peşkeş çekilebilecektir. Korunan yabani bitki ve hayvan türleri piyasaya teslim ediliyor; Tasarının 16.maddesinde de korunması gereken yabani bitki ve hayvan türleri ile yaşama ortamlarını tahrip eden faaliyetlere izin verilemeyeceği, ancak, üstün kamu yararı bulunması halinde tahrip unsurlarını en aza indirecek tedbirlerin alınması şartıyla Bakanlıkça bu alanların kullanımına izin verilebileceği düzenlenmiştir. Yani bakanlık üstün kamu yararı gördüğü hallerde, korunması gereken yabani bitki ve hayvan türlerinin yaşama ortamlarını tahrip edici faaliyetlere açabilecek. Tasarının 17.maddesinde, korunan alanlarda endüstriyel kullanıma konu edilecek yabani bitki ve hayvan türlerinin tabii ortamlarından toplanması, kullanılması yetkisi bakanlığa bırakılıyor. Bu düzenleme ile özel koruma bitki ve hayvan türleri ve bunların yaşama alanları endüstriye açılması hedefleniyor. Bakanlığın izni ile yabani bitki türleri yok edilebilecek; Tasarının 25.maddesinde, koruma altındaki yabani bitki türlerinin veya parçalarının, kesilmesi, toplanması, köklerinin açığa çıkartılması, sökülmesi, kazılması, zarar verilmesi, tahribi, kısımlarının ve morfolojik yapılarının bozulması, yaşama alanlarının tahrip edilmesi, sahiplenilmesi, bulundurulması ve işlenmesi, satılması, satın alınması, satış için saklanması veya taşınması eylemlerinin bakanlığın izni olmadan yapılamayacağı kuralı getirilmiştir. Çevre Bakanlığı’nın izni ile bu alanlarda pekala yasaklanan eylemler yapılabilecektir. Korunması Gereken Alanlar İşletmeciliğe Açılıyor; Gelirler başlıklı 28.maddede, faydalanma, işletme, giriş ücretleri, kira, kullanım izni bedelleri, alan kılavuzluğu hizmetleri, intifa ve irtifak haklarından doğan gelirler, her türlü yayın gelirleri ve benzeri gelirler, gelir kaynağı olarak belirlenmiştir. Bu haliyle korunması gereken alanların işletmeye açılmasını kolaylaştırılmaktadır. 29.madde ile de köylere hizmet götürme birliklerine veya köylerde köy tüzelkişiliklerine kaynak aktarılacağı düzenlenmektedir. Bu şekilde dağıtılan sus paylarıyla yerellerdeki direncin kırılması amaçlanmaktadır. “Kirleten öder” İdari yaptırımlar başlıklı 30.madde ile bir takım para cezaları düzenlenmiştir. 31.maddeyle de koruma alanlarında ve korunan alanlarda tabiatı ve biyolojik çeşitliliği tahrip edenlerden zararların tazmini öngörülmektedir. “Kirleten öder” yaklaşımının sonucunda gelinen nokta bellidir. Ödenecek cezaların kirletmeyi, bozmayı, yok etmeyi önlemeyeceği ortadadır. Kirleten öder” yaklaşımı tek başına koruma sağlayamaz. Kirleten ya da kirletilmesine izin veren kamu kurumlarıysa ne olacak? “İşletme yetkisi” devredilebilecek; 34 34.madde ile işletme yetkisi, talepte bulunmaları halinde il özel idarelerine, belediyelere, bu Kanunun amacına uygun faaliyetleri yürütmek üzere kurulan vakıf veya derneklere Bakan onayı ile devredilebilecek. Yasanı düzenlemesinde geçen işletme yetkisi kavramı, korumacılık kavramı değil, ticari bir kavramdır. Bu da yasa yapıcıların asıl amacını göstermesi açısından dikkat çekicidir. Tabiat Varlıklarına ilişkin Koruma Kurullarının yetkisi alınıyor; Tasarının amacına ulaşması için 36. ve 37.maddelerle yasalarda önemli değişikliklere gidiliyor. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun adı “Kültür Varlıklarını Koruma Kanunu” olarak değiştiriliyor, dolayısıyla korunması gereken doğal varlıklara ilişkin Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları’nın yetkileri Çevre ve Orman Bakanlığı'na devrediliyor. Bundan böyle tabiat varlıklarına ilişkin kararlar, kısmen de olsa bilimselliği ve özerkliği olan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları’nın yerine bakanlığın güdümündeki UBÇK tarafından alınacak. Bu da ciddi zafiyetler yaratacaktır. "koruma kullanma dengesi gözetilerek sürdürülebilirliği" ifadeleri bu yasayla birlikte neredeyse tüm koruma yasalarına da giriyor. “Sürdürülebilir Kalkınma” kavramının ne tür kirletmeler, yok etmelere yol açtığı deneyiminden yola çıkarsak, yasayla getirilen “koruma kullanma dengesi gözetilerek sürdürülebilirliği” kavramı da tehlikeli sonuçlar doğuracaktır. “Tabiat”ın korunması Çevre Bakanlığı’nın insafına kalmış durumda. Milli Parklar Yasası yürürlükten kaldırılıyor, bu kanun ile milli parkların korunması mümkün olmayacaktır. Doğal SİT’in kaldırılması da korunması gereken tabiat varlıklarının HES’ler, barajlar, yapılaşma ve diğer tahrip edici yatırımlarla tahrip edilmesine yol açacaktır. İkizdere’nin Doğal Sit ilan edilmesi üzerine Çevre Bakanı’nın gösterdiği tepki göz önüne alındığında bu alanların korunmayacağı apaçık ortadadır. Tescili yapılmış doğal sit ve tabiat varlıkları yeniden değerlendirilecek. Geçici 2.madde ile daha önce tescili yapılmış doğal sit ve tabiat varlıkları Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Kurulu tarafından değerlendirilecek ve bu Kanunda düzenlenen koruma statüsü özelliklerini taşıyanlara uygun koruma statüsü verilecek, özellikleri taşımayanların ise mevcut statüleri sona erecek. Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Kurulu çalışmalarına yardımcı olmak üzere Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdür Yardımcısının başkanlığında Bakanlık ve Kültür ve Turizm Bakanlığının eşit sayıda temsilcisinin katılımı ile çalışma grubu oluşturulacak. Bu düzenleme ile var olan doğal sit ve tabiat varlıkları Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Kurulu tarafından ele alınacak ve korunma statüsü alıp almayacaklarına karar verilecek. ‘Yürütmenin etkisinde olacak bir kurulun var olan doğal sit ve tabiat parkı kararlarının tamamını kaldıracağı’ şimdiden söylenebilir. Sonuç : Yukarıdaki ayrıntı değerlendirmelerde de görüleceği üzere; yasa tasarısı bütün olarak ele alındığında, tabiat varlıklarını korumayacak, bu alanları kullanıma açacak niteliktedir. Bu haliyle yasa tasarısı, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere, anayasanın doğal ve kültürel varlıklarının korunmasına yönelik düzenlemelerine de açıkça aykırıdır. 35 Bilindiği, gibi; Anayasanın “Tarih, Kültür ve Tabiat Varlıklarının Korunması” başlığı altında yer verilen 63. maddesine göre;“Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar, bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır.” Anayasanın 56. maddesine göre de; “Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.” Bu anayasa düzenlemelerin yanı sıra Anayasanın 90. maddesine göre birer iç hukuk normu haline gelmiş olan uluslararası sözleşmelere de aykırılık söz konusudur. Bu sözleşmeler şunlardır; Özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslar arası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında Sözleşme (1971 Ramsar), Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme (1972-Paris). Akdeniz’in Kirlenmeye Karşı Korunmasına Ait Sözleşme (1976- Barselona), bu sözleşme çerçevesinde imzalanan Akdeniz’de Özel Koruma Alanlarına İlişkin Protokol (1982). Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi (1979-Bern), Avrupa Kentsel Şartı (1992 Strasburg), Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (1992-Rio), Diğer yandan ülkemizde yargı kararları ve toplumsal hareketlerle yaşamın savunulması alanında önemli kazanımlar elde edilmiştir. Tasarı ile bu kazanım ve birikimler de yok sayılmıştır. Tasarıdaki “koruma”, “katılım” ve “danışma” gibi kavramlar ve yapılar göstermeliktir, son sözü Çevre ve Orman Bakanlığı ve Hükümet verecektir. Tasarı bu haliyle, doğal varlıkları koruma yerine, sömürülmesini kolaylaştıracak, talana, yağmaya açacaktır, dolayısıyla canlı yaşamının sürmesini tehlikeye atacak niteliktedir. Sonuç olarak, gerçekten korumak isteniyorsa, tasarı geri çekilmelidir. http://www.edp.org.tr/makaleler/detay.php?id=59 http://www.izmirizmir.net/bilesenler/koseyazilari/yazi.php?yazi_no=1615 http://www.sesonline.net/php/genel_sayfa_yazar.php?KartNo=55503&Yazar=Arif+Ali+Cangı http://www.turnusol.biz/public/makale.aspx?id=7658&pid=19&makale=Tabiatınız%20kurusu n.. . Tabiatınız Kurusun Arif Ali Cangı Kasım- 2010 cangi@cangi.av.tr AKP Hükümeti’nin doğaya bakışı nasıldır? Sit kararını alan Koruma Kurullarına Başbakanı kızar, Çevre Bakanı laf eder, Kültür Bakanı susar. Çevre Bakanı, çevreyi unutur, kendisinin Barajların Bakanı olduğunu açıklar, çevre ve ekoloji mücadelesi verenlere hakaret eder, Başbakanı çevrecilerin daniskası olduğunu ilan eder. Tabiatları bu, doğal varlıkları sermayenin paraya çevireceği kaynaklar olarak görürler. Bunun en çarpıcı örnekleri, Maden Yasası, Orman Yasası’nda yaptıkları değişiklikler, sonuncusu da 'TABİATI 36 VE BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİ KORUMA KANUNU TASARISI' Yasa Tasarısı, Başbakanı'ndan Bakanı'na tepkisini çeken “İkizdere doğal sit kararı” ertesinde seçimlere 8 ay kalmışken zaman ayarlı bomba gibi Meclise sunuldu. Hükümetin güdümünde Kurullar Tasarı ile Doğal Sit kavramından vazgeçiliyor, "Tabiat Varlıkları"nın tespiti, tescili görev ve yetkileri Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları’ndan alınıp Çevre ve Orman Bakanlığı'na devrediliyor. Bundan böyle tabiat varlıklarına ilişkin kararlar, bilimselliği ve özerkliği olan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları’nın yerine 16'sı bürokrattan oluşan 20 kişilik Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Kurulu (UBÇK) tarafından verilecek. Kurulun bürokrat olmayan 4 akademisyen ile 2 STK temsilcisi üyeleri Bakanlık tarafından belirlenecek, Mahalli Biyolojik Çeşitlilik Kurulları da valinin kontrolü altında olacak. Yani; siyasi iktidara bağlı bir kurul tarafından tabiat ve biyolojik çeşitlilik korunacak, sizce bu koruma nasıl olacak? İktidarın ‘tabiatı’na göre, ekonomik, ekolojik politikalarına göre olacağı ortada. UBÇK üyeleri arasında DSİ ve Maden İşleri Genel Md. temsilcilerinin yer alacak olması, korunacak değerin tabiat varlıkları değil yatırımcıların çıkarı olacağını göstermeye yetiyor. Şu andaki tescilli doğal sitler ve tabiat varlıkları UBÇK tarafından yeniden değerlendirilecek, kanundaki koruma statülerine göre tescillenecek ya da mevcut statüleri kaldırılacaktır. Yani; çok sayıdaki doğal varlık sitten çıkartılacak. İkizdere için verilen doğal sit kararına ilişkin Başbakanın ve Çevre Bakanının tavrı göz önüne alındığında, UBÇK İkizdere için koruma kararı alır mı? Kime göre ‘üstün’ kamu yararı? Koruma altına alınan “mutlak koruma bölgelerinde hiçbir kullanıma izin verilemez, intifa ve irtifak hakkı tesis edilemez” tümcesi, ‘ancak’ ile devam ediyor, “bu alanlarda ülke düzeyinde, üstün kamu yararı ve stratejik kullanımı gerektiren kullanma izni, intifa ve irtifak hakkı Bakanlar Kurulu kararı ile verilebilir” ile tamamlanıyor. Yani korunacak alanların nereler olduğu, ne derece korunacağına Çevre Bakanlığı ve Bakanlar Kurulu karar verecek. Tasarı ile üstün kamu yararını tespit etme yetkisi Bakanlar Kurulu'na bırakılıyor. Şimdiye kadar, bir işlemin amaç öğesi bakımından "kamu yararına" mı, yoksa kişisel bir koruma veya zarar verme amacına mı yönelik olarak yapıldığını idari yargı araştırır ve salt siyasi bir amaç veya kişisel bir amaç güdülmüş olduğu kanaatine varırsa işlemin iptaline karar verirdi, birden fazla kamu yararının olması durumunda da hangisine üstünlük verileceği yargı tarafından değerlendirilirdi, yasa tasarısı ile üstün kamu yararı kararını verme yetkisi Bakanlar Kurulu’na bırakılıyor. İdari yargının amaç yönünden hukuksal denetimi sınırlandırılmaya yönelik tehlikeli bir düzenleme. Amaç; kullanıma açmak Yasanın neden çıkarıldığı, kimin yararına çıkartıldığı, yani amacının ne olduğunu en iyi anlatan "koruma kullanma dengesi gözetilerek sürdürülebilirliği" ifadesidir. Yasanın pek çok yerinde geçen bu ifadeden anlaşılacağı üzere burada öncelikli olan doğal varlıkları korumak değildir, öncelikli olan kullanıma, yararlanmaya açmak, korumanın amacı da kullanmanın yararlanmanın sürekliliğini sağlamaktır. Konuyu daha iyi anlayabilmek için, “Allianoi'nin 'koruma kullanma dengesi gözetilerek' kumla örtülüp, suya gömülmesine karar verildiğini” anımsamamız yeterlidir. Kısacası, bir doğal varlığın korunması gerekip gerekmediği konusunda uygulanan ekonomi ve ekoloji politikaları belirleyici olacak. Tasarıyı hazırlayan AKP Hükümetinin politikalarında, doğal varlıkların para kazanılacak kaynaklar olduğu, küresel sermayeye kaynak sağlamaya öncelik verildiğini biliyoruz. AKP gibi neoliberal politikaları benimsemiş hükümetlerin yönetiminde bu yasa doğal varlıkları korumayacaktır, aksine yaşam alanlarını sermayenin yağmasına, talanına açacaktır, barajlar, HES'ler, madencilik gibi ekolojiyi bozan tesislerin ve faaliyetlerin önü alınamayacak, yaşam alanlarını korumak daha da zorlaşacaktır. 37 Yaklaşık 8 ay sonra seçim var, seçimin 2011 yılının çevre gününde, 5 Haziran günü yapılacağı yazılıyor. Doğanın korunması açısından da seçmenin iradesinin sandığa doğru yansıması açısından da tasarı bu dönemde yasalaşmamalıdır. 2011’de yapılacak seçim döneminde tasarı enine boyuna tartışılmalıdır, seçime girecek partiler, adaylar tasarıya ilişkin görüşlerini ve tercihlerini açıklamalıdır. Bu tartışma partilerin ekoloji politikalarını da gösterecektir. Onların ‘tabiatı’ bu, kendi önceliklerine göre bu tür tasarıları hazırlarlar, buna karşın yaşamı önceliğine veren yaşam savunucuları ‘tabiatınız kurusun’ deyip toplumsal ve siyasal mücadeleyi yükseltmeli, yoksa onlar bizim tabiatımızı kurutacaklar, yaşam alanlarını yok edecekler. 38 III-ALLİANOİ’Yİ YOK ETMEYE YÖNELİK İŞLEMLER VE DAVA SÜRECİ: İzmir Bergama Antik Sağlık Yurdu Allianoi 1998 yılına kadar alan Paşa Ilıcası olarak biliniyordu. Yortanlı Baraj İnşaatı ile başlayan kazılarla alanın ALLİANOİ OLDUĞU anlaşıldı. Bunun üzerine Kültür Bakanlığı ne yaptı? - İzmir 1. Nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından 29 3 2001 tarih ve 9226 sayılı kararı ile “ ...alanın 1. Derece Arkeolojik Sit olarak tesciline...” karar verildi. - İzmir 2. Nolu Koruma Kurulunun 13 10 2005 tarih 1453 sayılı kararı ile Allianoi’u “... korumaya yönelik önlemlerin Bakanlığımızca çözümlenmesine, çözüm üretilene kadar barajda su tutulmamasına” karar verildi. - DSİ nin baraj planladığı yerler hakkında 717 sayılı İlke Kararı çıkardı. Buna göre DSİ kültür varlığının olduğu bölgede baraj yapımına karar verirse, eser ya taşınacak ya da belgelenerek su altında bırakılacaktı. (04/10/2006 tarihli-717 sayılı ilke kararı) - İzmir 2. Nolu koruma kurulu 13 10 2005 de aldığı kararla çelişecek şekilde fakat 717 sayılı İlke Kararına uygun olarak 27 11 2006 tarih 2579 ve sayılı bir karar daha verdi. Bu karar ile DSİ nin hazırlamış olduğu Allianoi’un etrafına 1 metre U şeklinde duvar çekerek kenti sulara bırakan projeyi uygun buldu. Uygulamak için de Kültür Bakanlığının oluşturduğu Bilim Kurulundan net görüş istedi. - 16 12 2006 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan Bakanlar Kurulunun 4.12.2006 gün ve 2006/11534 kararı ile Bergama-Allianoi , Termal Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi, ilan edildi. http://www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2006/ 12/20061216.htm&main=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2006/12/20061216.htm - Allianoi Kazılarına 2007 yılından itibaren son verildi. - Mevcut Bilim Kurulu temmuz 2007 de değiştirildi. 39 - 10 10 2007 tarihli Koruma Kurulu Kararı ile, alanın kil malzemesi ile kapatılıp 218 metre duvar çekilerek Allianoi’u suya gömmeye karar verildi. - 746 sayılı İlke kararı çıkardı. Danıştay’ca iptal edilen 717 sayılı ilke kararının bir benzeri idi. (20.3.2009 tarihli 746 sayılı ilke kararı ) - 25.09.2009 tarihli İzmir 2 Nolu koruma kurulu, bir kez daha toprakla kapamanın kültürel varlığı koruma olduğuna karar verdi. Ancak bu kez Kurul Başkanı karara muhalif kaldı. DSİ ne yaptı? - 13.10.2005 tarih 1453 sayılı İzmir II no’lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu “su tutmamaya ilişkin” kararınakararına karşı İzmir 1. İdare mahkemesinde iptal davası açtı. Davaları mahkemenin 23.11.2006 t. 2005/1758 E. 2006/1950 K sayılı ilamı ile reddedildi. Karar DSİ tarafından temyiz edilmiş, Danıştay 6. Dairenin 22.05.2009 gün 2007/4712 E. 2009/5981 K. sayılı ilamı ile bu karar onanmıştır. (Yani Allianoi korunmadan barajda su tutulamayacağı mahkeme kararı ile kesinleşmiştir.)2001 sit kararından sonra da baraj inşaatına devam etti. Gövde inşaatının maddi yekün tutan büyük kısmı bu tarihten sonra yapılmıştır. - 8.10.2007 günü çıkan eserlerin belgelenmesi için rölöve ihalesi DSİ tarafından İzmir’de yapılmıştır( İhale süresi 120 gün. Bu süre Şubat 2008 de dolmuştur.) Biz ne yaptık? - 1 temmuz 2005 tarihinde, “Kültür Mirası olan Allianoi ören yerinin Yortanlı Barajı suları altında kalmasının önlenmesi için projede değişiklik yapılması ya da aks yerinin değiştirilmesi” isteminin reddine ilişkin “T.C.Enerji ve Tabii Kaynaklar BakanlığıDevlet Su İşleri Genel Müdürlüğü- Etüd ve Plan Dairesi Başkanlığı’nın 12 Mayıs 2005 tarih ve B.15 1 DSİ 0 10 01 00/123-0409/ 3100 sayılı” kararının iptali"davası açılmıştır. Davamız İzmir 2. İdare Mahkemesinin 15.11.2006 tarihli kararı ile reddedildi. Temyiz edilmesi üzerine; 22.5.2009 tarihinde Danıştay 6. Dairenin 22.05.2009 t. 2007/3620, 2009/5983 sayılı ilamı ile 717 sayılı İlke Kararının iptali, alanın 1. derece arkeolojik sit olması ve alınan yargı kararları göz önünde bulundurularak bir karar verilmesi gerektiği yönünde bozulmuştur. Danıştay Altıncı Daire’nin 22.05.2009 tarihli bu Bozma Kararı’ nda, Allianoi ile ilgili süreç çok iyi özetlenmiş; 717 sayılı ilke kararının 2. ve 3. maddelerinin iptal edildiği vurgulanmış ve “…1. derece arkeolojik sit alanı olarak tescilli olan Allianoi’nin korunması konusunda yetkili organ tarafından alınmış bir karar olmadığı…” gerekçeleriyle davanın reddi kararının bozulmasına karar verilmiştir. Danıştayın bozma kararı ile , barajın yerinin de değiştirilebileceği hususu tartışmaya açılmıştır. - 717 sayılı ilke kararının 2. ve 3. maddelerinin iptali için Danıştay’da dava açtık. Danıştay 6. Dairenin 26.11.2008 ve 25.02.2009 tarihli kararları ile 717 sayılı İlke Kararı iptal edildi. - İzmir 2 nolu Koruma Kurulu 13.10.2005 de aldığı kararla çelişecek şekilde fakat 717 sayılı ilke kararına uygun olarak 26.11.2006 tarih ve 2579 tarihli bir karar daha vermiştir. Bu kararın iptali istemi ile İzmir İdare Mahkemesinde dava açtık. İzmir II Nolu Bölge Koruma Kurulunun 27.11.2006 tarih ve 2579 sayılı Kurul Kararı da İzmir 4. İdare Mahkemesinin 12.05.2010 tarih 2010/677 E. 2010/652 K. ve 2010/678 E. 2010/653 K. sayılı ilamları ile iptal edilmiştir. - 2 Nolu koruma kurulunun 10.10.2009 İzmir 4. İdare Mahkemesinin 31.12.2009 Tarihli kararı ile dava reddedildi. Karara karşı temyiz başvurumuz üzerine, Danıştay 6.Daire 23.06.2009 tarihli kararı ile yürütmeyi durdurma talebimizi kabul etti. 40 - Türkiye’deki yargılama sürecinin Allianoi’u kurtarmaya yetişmeyeceği düşüncesini taşıdığımızdan 12.02. 2008 tarihinde AİHM ne de başvurduk. Başvurumuzun incelenmesi 11. 06.2008 Tarihli cevapla kabul edildi. Dava Türkiye ile eşzamanlı olarak yürüyor ve şu anda esastan incelenmektedir. - 717 Sayılı İlke Kararının iptali üzerine Kültür Bakanlığınca aynı mahiyette çıkarılan 749 sayılı İlke Kararının da iptali için 05.06.2009 Tarihli dilekçemizle Danıştay’da dava açılmış olup, dosya incelemededir. 25.09.2009 tarihli mille kaplamanın koruma olduğunu söyleyen kurul kararına karşı İZMİR 4.İDARE MAHKEMESİ’NDE DAVA AÇILMIŞ OLUP DAVA SÜRESİNCE ÖNCE YD VERİLMİŞ DAHA SONRA İSE BU KARAR İPTAL EDİLMİŞTİR. Bazı bilgiler: - 2007 temmuzunda bilim heyeti değiştirilince, gazetelerde, bazı DSİ yetkililerinin, barajın ağustosta su tutacağı yolundaki haberleri yayımlandı. - İzmir 4. İdare Mahkemesinin 2008/ 12 Esas sayılı davasında yaptırmış olduğumuz delil tesbiti üzerine verilen 18 9 2008 tarihli raporda, alandaki rölöve çalışmalarının iş makinesi kullanılarak, Allianoi’a zarar vererek yapıldığı, bu çalışmaların sıcak suların yön değiştirmesine neden olduğu, hidrojeolojik yapıyı etkilediği ve kaplıca içerisinde sıcak su çıkışının durduğu, belirlendi. - Kısmi kabulle sonuçlanıp Danıştay incelemesinde olan davada, mahkemece 28 3 2008 tarihli duruşma sonunda DSİ tarafından hazırlanan projenin Allianoi’u koruyup korumayacağının tesbiti için keşif ve bilirkişi incelemesine karar verildi. 4 6 2008 günü Allianoi’da keşif yapıldı. Bilirkişiler, 27 8 2008 tarihli raporları ile, ‘’DSİ koruma projesi olan çevre duvarının, tarihi eserlerin korunması için uygun olmadığına’’ karar verdiler. - İzmir 2.Nolu Koruma Kurulunun 25.06.2008 tarihli kararı ile suya gömme hazırlıkları için yaptırılan rölöve çalışmalarının sağlıklı ve yeterli olmadığına karar verildi. - Bu kez 765 nolu ilke kararı verilmiş ve bu kararın iptali içinde, dava açılmıştır. Dava halen devam etmektedir. - KORUMA KURULU’NUN MİLLE ÖRTME KARARINA İLİŞKİN OLARAK AÇILAN İPTAL DAVASI SIRASINDA , İzmir 4.İdare Mahkmesi tarafından ….tarihinde dava konusu işlemin Yürütülmesinin durdurulmasına karar verilmesi üzerine, KORUMA KURULU, MİL KARARINI BU KEZ DEĞİŞİK ÖZELLİKLERE SAHİP HORASAN HARCI DİYE TANIMLANAN KUMLA ÖRTÜLMESİ UYGUNDUR” şeklinde yeni bir kararı alarak, BARAJI FAALİYETE GEÇİRME AMAÇLARINA UYGUN OLAN yeni bir karar aldılar. Bu kez BU KARARIN İPTALİ İÇİN İZMİR 4.İdare Mahkmesin’de yeni bir dava açıldı. Bu davada keşif 2011 yılının ocak ayının başında yapılmış olup halen keşifle ilgili olarak bilirkişi raporu mahkemeye sunulmamıştır. YÜRÜTMENİN DURDURULMASI HAKKINDA Kİ İSTEMİMİZ KEŞİFTEN SONRAYA BIRAKILDIĞINDAN , Yürütmenin durdurulması hakkında olumlu veya olumsuz bir karar önümüzde ki günlerde verilebilecektir. - ARALIK 2010 tarihinde Bergama Cumhuriyet Savcılığı'na antik kente zarar verdikleri ve karar da bildirilen nitelikte kumla örtülmediği için ( kireç benzeri vs) suç duyurusunda bulunulmuştur. Bu konuda bilirkişilerle birlikte Bergama Sulh Ceza Mahkemesi heyeti huzurunda keşif yapılmış olup, bu hususta ki raporlar henüz bilirkişilerce mahkemeye teslim edilmemiştir. -Koruma KURULU , su tutmanın uygun olduğuna 8 aralık 2010 tarihinde karar VERMİŞ OLUP, bu kararın iptali için de YÜRÜTMENİN DURDURULMASI İSTEMLİ OLARAK, ( izmir BAROSU VE AYRICA ALLİANOU GİRİŞİM GRUBU ÜYELERİNCE ) derhal AYNI KONUDA İKİ AYRI dava açılmıştır. İZMİR 4. İDARE (VE İZMİR 1.İDARE MAHKEMESİNCE (YÜRÜTMENİN DURDURULMASI HAKKINDA Kİ İSTEMİMİZ hakkında ki inceleme savunmadan sonraya bırakılmıştır. 41 Özet olarak; Allianoi ile ilgili şimdiye kadar sonuçlanan davaların tamamında, Allianoi’nin yok edilmesi değil, korunması yönünde kararlar verildi. Ama dinleyen olmadı. · Allianoi’yi yok edecek Yortanlı Barajı’nın yer seçiminin hukuka uygun olup olmadığının tartışıldığı dava; Baraj projesinde değişiklik yapılması ya da aks yerinin değiştirilmesi istemi, DSİ Genel Md.nce 12 Mayıs 2005 Tarihinde reddedilmişti. Bu red kararının iptali talebi iile açılan davada yerel Mahkeme davayı reddetmiş, ancak Danıştay tarafından red kararı bozulmuştur, Danıştay’ın bozma gerekçesinde; “…1. derece arkeolojik sit alanı olarak tecilli olan Allianoi’nin korunması konusunda yetkili organ tarafından alınmış bir karar olmadığı…” belirtilmiştir. Dava dosyası karar düzeltme incelemesindedir. · “Allianoi’yi koruyacak proje üretilene kadar Barajda su tutulmaması”nı içeren 13 Ekim 2005 tarihli Korum Kurulu Kararının iptali davası reddedildi. İzmir 1.İdare Mahkemesi’nin 23.11.2006 tarih ve 2005/1758 E. 2006/1950 K. Danıştay’ca onanarak kesinleşti. Gerekçede “…Bilimsel raporlara göre, taşıma çağdaş bir koruma anlayışı değil, mille tabakası ile örtüp su tutulması, koruma önlemi olamaz…” denildi. · · · · 04.10.2006 tarihli 717 sayılı Koruma Yüksek Kurulu kararı- İPTAL EDİLDİ 27.11.2006 İzmir 2 Numaralı KTVK Bölge Kurulu kararı . İPTAL EDİLDİ. 10.10.2007 tarihli İzmir 2 Numaralı KTVK Bölge Kurulu kararı İPTAL EDİLDİ. 20.03.2009 tarihli 749 Sayılı Koruma Yüksek Kurulu kararı- YÜRÜTMESİ DURDURULDU.Bu karara yapılan itirazlar reddedildi. 25.09.2009 tarihli İzmir 2. Numaralı KTVK Bölge Kurulu kararı– İPTAL EDİLDİ · · 22.04.2010 tarihli 765 sayılı Koruma Yüksek Kurulu kararı (Danıştay 6.Dairesi 2010/8147 Esaslı dosyaya DSİ müdahale etti-Yürütmeyi Durdurma konusunda henüz karar verilmedi) 28.05.2010 ve 17.08.2010 tarihli İzmir II Numaralı KTVK Bölge Kurulu kararı (İzmir 4.İdare Mahkemesi 2010/1510 E YD konusunda henüz karar verilmedi- 05.01.2011 tarihinde alanda keşif ve bilirkişi incelemesi yapıldı henüz karar verilmedi. İzmir II Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 08.12.2010 tarih ve 6340 karar sayılı kararı ile Allianoi'nin suya gömülmesine karar verildi. İptali içi dava açıldı, henüz karar verilmedi. Bu arada barajda su tutulmaya devam edildi. Allianoi'nin tarihi 1800-2000 yıldan bu yana yazılmaya devam ediliyor. Bundan sonra da yazılacak. İnsanlığın kültür varlığını yok edenlerin adları bu tarihe yazılacak kuşkusuz. Hem de hiç silinmecesine YOK EDENLER olarak. Allianoi’nin korunması için mücadele edenlerse KORUYANLAR olarak. 42 ALLİNOİ “Bir baraj için binlerce yıllık tarihi miras yok ediliyor." TARİHİMİZE VE KÜLTÜRÜMÜZE SAHİP ÇIKALIM ALLIANOI KARANLIĞA GÖMÜLMESİN Basın Açıklaması/10 Ekim 2010 İzmir’in Bergama ilçesinin 18 km. uzağında, 1800 yıllık geçmişi, kaplıcasının yanı sıra köprüleri, caddeleri ve sokakları ile dünyanın (hâlâ kullanılabilir durumdaki) ilk suyla tedavi merkezi, Allianoi. Bu özellikleri ile dünyada tek örnek. Dokuz yıl boyunca bin bir emekle yürütülen kazılarla yüzde yirmisi ortaya çıkartılabildi. Şimdi Bergama Müzesi’nde olan on binin üzerinde taşınabilir eserle ülkemiz insanının yüzakı. Arkeoloji, sanat tarihi, mimarlık, mühendislik, tıp, farmakoloji ve hidroloji tarihi bilimlerinin literatürüne girebilecek son derece önemli sonuçlar elde edildi. 2001yılında 1. derecede Arkeolojik Sit alanı ilan edilmesine, gerçek anlamda korunması için alternatif proje hazırlanarak Bakanlığa gönderilmesine, kurulan iki Akademik Bilim Komisyonu’nun raporlarında Dünya Kültür Mirası Listesi’ne girebilecek değerde önemli bir ören yeri olduğuna ve su altında bırakılarak korunmasının mümkün olmadığına karar verilmesine rağmen (bu raporlar kamuoyundan gizlenerek) sayısız Akademik kurullardan birinde “ Bilim Komisyonu’nun” raporu, Koruma Kurulu’na sunularak katledilmesi yönünde karar çıkartıldı. Mart 2001’de Allianoi’nin I. Derecede Arkeolojik Sit kararı ile koruma altına alınmasına karar veren Kurul, Ekim 2007’de çamur altında bırakılmasına hükmetti. 43 Bir yandan da (1. Derece Sit Kararına rağmen) baraj gövdesinin yapımı pervasızca sürdürüldü. Ve şimdi hepimizin gözünün önünde bir tarih ve kültür katliamı yaşanıyor. Bergama'nın ikiz kardeşi, Antik çağ tıbbının en önemli merkezlerinden Allianoi, Yortanlı Barajı’na kurban ediliyor. Kurtarılması, korunması, insanlığın ortak mirası olarak yaşatılması için yürütülen bütün çabalara rağmen kuma, çamura, suya, kısacası karanlığa gömülüyor. Sayın Kültür Bakanı, “Allianoi konusunda ciddi bir duyarlılık oluştu. Keşke bundan önceki senelerde de olsaydı.” diyor… “Mahkeme kararlarını uygularım ama baraj bitmiş, yapılacak bir şey yok.” diyor… “Ben de bu konuda hassasım. İnanın. Ülkemizin her yerinde böyle çok önemli nice eser var…” diye ekliyor. Allianoi, bu konuşmalar sürerken kaçak kumla, ısrarlı kurul toplantıları, hassas dengeler, cetveller ve vinçlerle karanlığa gömülüyor. Bizi duyan var mı? Tarım ve kültür politikalarını, varsa gözden geçirmek isteyenler neredeler? Çiftçiyi ağır ekonomik koşullar altında ezilmeye mahkum edenler, şimdilerde suya kavuşturacağız diyerek Allianoi’u kumla gömüyorlar. Allianoi, harçların içine gizlenen çimentoyla 50 yıl sonrasında anlaşılır denilerek!.. Allianoi, “Madem ki öneminin farkındasınız öyleyse en azından yasal süreci bekleyin, 6 ay işlemi durdurun” önerileri dikkate alınmayarak yok ediliyor. Allianoi ilk adım!.. Hasankeyf, Munzur, Karadeniz de sırada bekliyor. Ülkemizin; Anadolu ve Mezopotamya’nın geçmişi siliniyor. Oysa, tarih ve kültür ülkemizin aklıdır. Gelin, elele verelim; insana, bilgiye, aydınlığa yönelik bu katliamı hep birlikte durduralım. Allianoi karanlığa gömülmesin. ALLIANOI GİRİŞİM GRUBU -TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ -TMMOB İZMİR İKK EGEÇEP (Ege Çevre ve Kültür Platformu)-SUPOLİTİK/STHP (Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu)-Ege Su Platformu –HALKEVLERİ -ÇİFTÇİ SEN-EĞİTİM SEN TURİST REHBERLERİ ODALARI -Doğal Çevre İçin Yaşam Girişimi BİZİM KAZIMIZ SİZİN TARİHİNİZ ; ALLIANOI Ahmet YARAŞ* 2000 yılına kadar Türkçeye çevrilmemiş sadece iki antik kaynakta toplam üç kez adı geçen Allianoi, bugün arkeoloji, mimarlık ve tıp tarihi başta olmak üzere, pek çok bilim dalında özel bir anlam ifade etmektedir. Mahkeme koridorlarından, haber bültenlerine, meclis genel oturumlarından, AB görüşmelerine kadar pek çok yerde Allianoi ismi yankılanıyor. Telaffuzu zor olduğu için bazen aksanlı, bazen tamamen hatalı da olsa bu isim Türkiye’de yapılan siyasetinin de gerçek anlamda bir turnusol kağıdı oldu. Bir başka deyişle kültüre düşman kimilerine göre tamamen Allianoi spekülasyon iken, internetin arama motorlarında binleri ifade eden karşılığı ile büyük bir ikilemin adıdır. Son on yılda -her anlamda- marka olmuş bir ören yeri olduğunu söylense, sanırım abartılmış olmaz. Allianoi adının bu kadar yaygınlaşmasının doğal olarak pek çok gerekçeleri var. 1998-2006 yılları arasında yaptığımız bilimsel kazılar sonucunda bu kaynaklarda, ortaya çıkarılmış antik çağın en önemli sağlık merkezlerinden biridir. 2001 yılında I. Derecede Arkeolojik Sit Alanı ilan edilen Allianoi’un ancak yüzde yirmisi kazılabilmiştir. Allianoi, bir sağlık merkezi olmasının yanı sıra bilimsel kazıların yapıldığı sadece dokuz yılda, bulunan arkeolojik küçük buluntularıyla, dünyanın en büyük ve en iyi korunmuş, içinde halen 45 ºC deki şifalı ılıcasıyla son derece önemlidir. Gerçek anlamda korunması için 2003 yılında Allianoi Girişimi / İnsiyatifi kuruldu. Değişik meslek ve yaş 44 gruplarından yüzlerce katılımcısıyla sayısız kampanyalar düzenleyen grup, İzmir ve değişik kentlerde çalışmalarını sürdürmekte. Öncelikle resmi bir web sayfası ve mail grubuyla paylaşım sitelerinde ve sanal ortamda topluluklar oluşturularak, etkin demokratik çoğulcu bir katılım sağlandı. Mücadelenin sağlıklı yürüyebilmesi için grup içinde her yıl yapılan seçimlerle, değişen yetkin grup sözcüsü belirlenmektedir. Allianoi’un neden önemli olduğu ve korunması gerektiğini bilim çevrelerine anlatmak için bugüne kadar kazı başkanı olarak, yurtiçinde ve dışında, değişik bilimsel etkinliklerde, Allianoi’un farklı yönlerini ele alan toplam 42 bilimsel konferans verildi. Allianoi ile ilgili bilimsel heyetin hazırladığı bugüne kadar toplam 52 makale yazıldı. İkisi doktora olmak üzere 7 master çalışması yapıldı. 4 master çalışması halen devam etmektedir. ‘Allianoi Okulu’ndan’ ’’mezun’’ 18 arkeolog ve mimar, bugün değişik üniversitelerde ve müzelerde görev yapmaktadır. Üniversitelerde paneller, münazaralar, söyleşiler düzenlendi. Üniversitelerin öğrenci şenliklerinde, Allianoi ve Koruma Politikaları ele alındı. İnisiyatifin içindeki hukukçular, İzmir ve Ankara’daki mahkemelere çok sayıda dava açtı. Allianoi’un bilimsel olarak korunabilmesi için halen yoğun bir hukuksal mücadele veriliyor. Birkaçı daimi olmak üzere, İzmir ve Ankara barolarına kayıtlı onlarca avukat, Allianoi İnisiyatifi içinde gönüllü olarak görev yapıyor. Çok büyük özveri ile görev alan avukatlar hiçbir maddi karşılık beklemeden, bütün gelişmeleri anında takip edip davalara giriyorlar. Ekonomik olarak zaman zaman başta Mimarlar Odası İstanbul Şubesi olmak üzere, diğer TMMOB bileşenleri ve gönüllülerden destek alınıyor. Bugüne kadar pek çok STK ile birlikte, yerel yönetimler ve bölge insanının müdahil olduğu onlarca dava kazanıldı. İzmir’de kaybedilen bazı davalara ise yargıtayda temyiz edildi. Açılan bu davalar, Artvin’den Yuvarlakçay’a, İkizdere’den Hasankeyf’e kadar diğer HES projeleri’nde yaşanan pek çok hukuk dışı uygulamalar için örnek oldu. Allianoi konusunda hukuksal kazanımlara karşın, yıllardan bu yana yaşanan hukuk dışındaki uygulamalar, örnek gösterilerek, AHİM’e başvuruldu. Yaşanan somut hukuk dışı uygulamalar göz önüne alındığından olsa gerek, başvuru kabul edildi Çok sayıda radyo ve televizyon programlarında Allianoi gündeme geldi. Çok değişik kurumlarda, değişik etkinlikler, söyleşiler ve paneller yapıldı. Bugüne kadar yedi kez İstanbul, İzmir ve Diyarbakır kitap fuarında değişik sergiler ve kampanyalar yapıldı. Türkçe, Almanca, İngilizce ve Fransızca olmak üzere değişik kanallarda toplam 8 belgesel yapılması sağlandı. Çocuklar için öykü, roman, masal kitapları, şiirler yayımlandı. Kitaplar için yazarlarla imza günleri düzenlendi. Allianoi, Bergama, Safranbolu, Dikili, Ankara, İzmir ve İstanbul’da çok sayıda Allianoi Geceleri organize edildi. Klasik müzikten, özgün müziğe kadar çok sayıda konser düzenlendi. Küçük tiyatro etkinlikleri gerçekleştirildi. Allianoi’a ulaşan kavşaklar üzerinde bütün engellemelere rağmen hukuki yol da izlenerek karayolunda kaldırılan yön gösteren levhaların yerleştirilmesi sağlandı. Alllianoi, ören yeri olarak düzenlenerek, etrafı tel çitle kapatılarak bilgi panoları, yönlendirme levhaları, gezi yolları ve izleme platformları yapıldı. Tanıtım amaçlı, turistik bölgeler için hazırlanan kitapçıklarda Bergama’dan sonra Allianoi’un da olması sağlandı. Hemen hemen yeni basılan tüm turizm kitaplarında Allianoi yer aldı. Yerli turizmin de ilgisini çekebilmek için seyahat acentelerinin bölgeye yapılan tur programlarının kapsamına alması sağlandı. 1998 ile 2005 yılları arasında kazıya Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından destek sağlandı. Ancak başta bölgedeki belediyeler, demokratik sivil toplum kuruluşları olmak üzere çok sayıda kurum ve kişi kazı yapılmasına katkıda bulundu. 2006 yılında ise kazı ödeneği verilmediği için Allianoi İnisiyatifi, tarafından bütün giderler karşılandı. Bergama ve İzmir’deki İlköğretim okullarında ödüllü şiir, öykü ve resim yarışmaları düzenlendi. Öğrencilerin rehber eşliğinde Allianoi ve Pergamon’u gezmesi sağlandı. Ünlü fotoğraf sanatçılarının jüride yer aldığı büyük bir Su Altında Üç Çığlık başlıklı fotoğraf yarışması organize edildi. Yarışmaya katılan eserler Ankara’da sergilendi. Bu eserler halen pek çok kurumda sergilenmektedir. İzmir, Bergama ve Dikili’de karikatür ve öykü yarışmaları düzenlendi. Allianoi ile ilgili değişik İzmir’den Safranbolu’ya, Edirne den Beypazarı’na, kadar farklı sanatçılara ait 6 resim, 15 fotoğraf olmak üzere toplam 11 sergi açıldı. 2002 yılından bu yana Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ne, D.S.İ.’ne toplu ve bireysel olarak, yaklaşık 55.000 ıslak imzalı 45 dilekçe gönderildi. Halen pek çok STK, yurt içinde ve dışında Allianoi’un gerçek anlamda korunması için sanal dünyada imza kampanyası yapıyor. Yurtdışında; Avrupa Birliği ve Avrupa Parlamentosu’nun yanı sıra UNESCO, ICOMOS, ICROM, EN gibi uluslar arası mesleki kuruluşları ile uluslararası mesleki dernek ve federasyonları göreve çağırdı. Bu kuruluşlar toplu veya bireysel olarak Cumhurbaşkanlığına, T.C. hükümetlerine ve Kültür ve Turizm Bakanlığına yazılı açık çağrıda bulunuldu. Bunlar basında geniş yer aldı. Özellikle Avrupa’nın kültürel mirasını korumak amacı ile kurulmuş olan Europa Nostra Allianoi’u web sayfasında başta olmak üzere her toplantıda gündeme aldı. Tüm kesimlere açık çağrılarda bulundu. Europa Nostra Türkiye biriminde de ciddi olarak bu konu ilk gündem maddelerinden birini oluşturmaktadır. Avrupa Birliği yolundaki Türkiye’nin kültürünün kökeni niteliğindeki mirasından biri olan Allianoi’un korunması için, AB’nin Parlamento Başkanı tarafından Türkiye’nin İlerleme Raporları’nda iki kez Allianoi’un korunması için açık yazılı çağrı yapıldı. Ankara, İstanbul, İzmir ve Bergama’da pek çok STK’nın desteklediği kalabalık mitingler yapıldı. Bunlar basında geniş yer aldı. Bugüne kadar Allianoi hakkında yazılı basında, 45 bin kupür, görsel medyada değişik uzunlukta 120 civarında görsel fragman yayınlandı. Bunların büyük bir kısmı tarafımızdan arşivlendi. Allianoi’a en yakın köy olan Paşaköy’de muhtarlığın katkıları ile Allianoi ile ilgili bir galeri için Paşaköy İlkokulu ve bahçesinin tahsis edilmesi talep edildi. Allianoi’a ait fotoğraf, maket ve bazı görsel belgelerin teşhir edildiği, ziyaretçilerin Allianoi hakkında en son gelişmeleri öğrenebilecekleri yerel bir birim olması talep edildi. Ayrıca bu mekana İzmir Ahmet Piriştina Müzesi’nde 2005 yılındaki Allianoi Sergisi’ndeki materyallerin taşınması talep edildi. İlkokul binasına Çaltıkoru Köyü’nde DSİ binasın etrafına konulan Allianoi’dan taşınan mimari eserlerin Paşaköy’e getirilmesi isteniyor. 12 Aralık 2010 - 13 Ocak 2011 tarihleri arasında İstanbul Büyükkent Mimarlar Odası’nda açılan Su İçinde Allianoi Sergisi içinde pek çok etkinliğe ev sahipliği yaptı. Türkiye’de yaşanan HES projelerinin değerlendirildiği konferanslar, paneller, söyleşiler, konserler, dokümantasyon film gösterimleri bir aylık süresince devam etti. Bu etkinlikler süresince resim, fotoğraf, seramik, karikatür sergisi sürekli açık kaldı. Hukuki süreçten dolayı dört yıldan bu yana baraja su tutulması engellenmiş ancak seçim atmosferine giren ülkede hukuki süreç devam etmesine karşın İzmir II. Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun kararı ile 31.12.2010 tarihinde su tutulmaya başlanmıştır. Ağustos 2010’dan itibaren kalıntıların içi kumla doldurulmuş, duvarların üzeri betonla sıvanmıştır. Bu koruma önlemi bakanlık bürokratlarından oluşan Anıtlar Yüksek Kurulu’nun genel kararı baz alınarak yapılmıştır. Oysa daha önce aynı anıtlar yüksek kurulunca alınan 719 ve 749 sayılı ilke kararları Danıştay tarafından iptal edilmişti. Bunun üzerine acele ile 765 sayılı ilke kararı alınmış ve en son bölge kurul kararına dayanak oluşturulmuştur. Oysa o kararın da iptali için Danıştay’a baş vurulmuştur. Allianoi dört yıldan bu yana tümüyle doğanın tahribatına açık bırakılmıştır. Son üç yıldan bu yana bakanlığın görevlendirmesi üzerine mesai saatleri içinde iki bekçi görevlendirilmiştir. Allianoi Ilıcası’nda kriptoportikosun kuzey duvarında ve Çakmak Tepe Nekropolü’nde mütaahit firmanın işçileri tarafından kaçak kazılar yapılmıştır. Duyumlara dayanan bu bilgilere dair suç duyurularında bulunulmuştur. Allianoi’daki kazı depoları, bilimsel heyetin bilgisi dışında boşaltılmış, etütlük eserler ilkel şekilde, farklı yerlere hiçbir bilimsel mantığa dayanmadan farklı mekanlara atılmış durumdadır. Allianoi’da bilimsellikten ve diyalogdan uzak, bürokratik uygulamalar hatta hukuka rağmen dayatmalar, mevcut yönetimin kültüre bakış açısını da en sarih bir şekilde ortaya koymaktadır. Allianoi hakkında kendi meslektaşlarımız tarafından farklı kurumlarda alınan onca olumsuz karardan sonra arkeoloji bilimi için gelecekte Türkiye’de geleceğinin çok daha zor olacağından hiç kuşku yoktur. Zaten makro ölçekte bugünlerde heykel sanatından biyolojiye, gazetecilikten arkeolojiye kadar etik değerler yani kimlerine göre haysiyet, kimilerine göre mesleki ilkelerin ciddi anlamda yeniden gözden geçirilmesi gerekmiyor mu ? Allianoi bu noktada bir turnusol kağıdı gibi 21. yy’da bir mihenk taşı olarak tarihe mal olmuştur. Tarih ebetteki en iyi yargıçtır. Yrd.Doç.Dr. Ahmet YARAŞ Trakya Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü, TR-22030 EDİRNE www.allianoi.org mail : ahmetyaras@hotmail.com 46 Allianoi gömülmesin! 01.09.2010 MİLLİYET – 31.08.2010 / Can Dündar Ne zaman Berlin müzesini gezsem öfkeyle dolarım. Bergama’dan götürülen Zeus sunağı, devasa bir hırsızlık abidesi gibi görünür gözüme... Milattan önce 2. yüzyıldan beri Anadolu’da yaşamış olan tapınak, 19. yüzyılda Almanlarca Berlin’e kaçırılmıştır. Her gittiğimde “Ne yapsak da hazinemizi geri alsak” diye düşünürüm. *** “Düşünürdüm” diyeyim, çünkü artık öyle düşünmüyorum. “İyi ki kaçırmışlar da görebiliyoruz. Anadolu’da kalsa ya yağmalanmıştı ya da sular altındaydı” demeye başladım. Yalan mı? Yıllardır British Museum’daki, Metropolitan’daki çalınmış kültürel varlıkların iadesi için uğraşıp duran Kültür Bakanlığı’na “Siz önce elinizdekilere sahip çıkın” demezler mi? *** Bergama talihsiz diyar... 150 yıl önce koca sunağı kaptırmış. Şimdi 1800 yıllık Allianoi’yi baraja gömmek üzere... Arkeologlar insanlığın sayılı sağlık merkezlerinden biri sayılan bu antik kenti, 1998’de keşfetti. İçinde çeşmeler, hamamlar, yollar, caddeler, kiliseler, köprüler barındıran, dünyanın en büyük ve en sağlam Roma ılıcasıydı bu... Bakanlık 2001’de bölgeyi 1. Derecede Arkeolojik Sit Alanı ilan etti. Arkeologlar 9 yıllık çalışma ile yüzde 20’sini ortaya çıkardı. Üzerine 60 kadar kitap ve makale yazıldı. Ama şansa bakın ki, bu hazine, bölgeye yapılacak Yortanlı Barajı gölet alanının tam ortasındaydı ve sular altında kalacaktı. *** Tabii çevreciler ayağa kalktı. Kültür Bakanlığı uzun süre direndi. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu itiraz etti. Dava AİHM’ye gitti. DSİ dinlemedi. Oranın Allianoi olduğunu kabul etmediler. Barajı bekletmediler. 2006’dan sonra da kazı izni vermediler. Sonra “Su altında da korunur” tezini öne sürdüler. Su verilmeden önce Allianoi’nin duvarla çevrilmesi düşünüldü. Bu karar Danıştay’dan döndü. Ardından kille kaplanarak korumaya alınmasına karar verildi. Bu da iptal oldu. Bunun üzerine DSİ bir uyanıklık yaptı. Yürütmeyi durdurma kararını aşmak için “kille kaplanır” kararını “kumla kaplanır” şeklinde değiştiriverdi. Koruma Kurulu da antik kentin kuma gömülmesine olur verdi. Oysa Allianoi Girişim Grubu uzmanlarına göre suyu geçiren büyük tanecikli kum, antik kentte kilden daha büyük tahribata yol açacak. Dinleyen kim! DSİ geçen hafta “Gömün” emri doğrultusunda projeyi uygulamaya koydu ve fiziki müdahaleye başladı bile... Allianoi, çok yakında kumdan bir muhafaza altında suya gömülecek. *** Avrupa Kültürel Miras Kuruluşları, Başbakan’a bir mektup yazıp insanlığın bu ortak mirasının su altında bırakılmamasını istedi, ama Türkiye kamuoyu sessiz... Bu emrivaki karşısında Allianoi dostu çevrecilerin sesine kulak vermesi gereken merci neresi? Çevre Bakanlığı değil mi? 47 Bilin bakalım barajı yapan DSİ nereye bağlı? Evet; son 3 yıldır Çevre Bakanlığı’na... Ne kadar mantıklı değil mi? Bu kararla, kültür mirasının yarısı sürgünde olan Bergama, yarısını da suya ve kuma gömecek. Acaba Alman arkeologlara Zeus tapınağı gibi Allianoi için de bir izin yazısı verip taşıtsa mıydık? Hiç olmazsa sandalla üstünde değil, bilet alıp içinde gezebilirdik. Tarihin yok edilmesi İnsanlığı kaosa sürükler Röportaj:Nurettin Öztatar –Evrensel/19.10.2010 İnsanlık tarihi açısından kısa sayılacak bir süre faydalanılacak bir baraj için binlerce yıllık tarihi miras yok ediliyor. İnsanlık tarihi açısından kısa sayılacak bir süre faydalanılacak bir baraj için binlerce yıllık tarihi miras yok ediliyor. Lafa gelince muazzam bir tarihi mirasa sahip olduğumuzu söyleyenlerin yaptıklarına bakılınca mirastan kastettiklerinin sadece savaşçı gelenek olduğu anlaşılıyor. Bunu ötesinde toplumu geleceğe taşıyacak değerler, ya basitçe bir turizm potansiyeli olarak görülüyor, ya da geçici çıkarlar için yok ediliyor. Her iki durumda da aslında bizi bize öğretecek olan tarihi-kültürel değerlerin ne anlama geldiği anlaşılmamış oluyor. Son yıllarda, enerji ya da sulama amacıyla yapılan barajlar da binlerce yıllık mirasımızı yok etti. Yok etmeye de devam ediyor. Ancak buna karışı gelişen mücadeleler de geçmişten farklı olarak daha etkili bir biçimde sürüyor. Allianoi’nin yok olmaması için verilen mücadele bunlardan biri. Yrd. Doç. Dr. Ahmet Yaraş kazı heyetinin de içinde bir bilim insanı olarak, yıllardır Allianoi’nin baraja feda edilmemesi için yürütülen mücadelenin içinde. Tarihin yok edilmesini insanlığı kaosa sürükleyeceği uyarısını yapan Yaraş’la güncel olanın ötesinde Allianoi’yi ve yürütülen mücadelenin anımsattıklarını konuştuk. Bir değerlendirmenizde kültür varlıklarına sahip çıkmanın, insan olmanın gereği olduğunu ifade 48 ettiniz. Bu ifadeyi biraz açar mısınız? Yurttaş olmanın bilinci, geçmişi gelecekle buluşturmanın anlamı her insanda olmalı. Geçmişini bilmek, araştırmak sorgulamak, onunla yaşamak, insani erdemlerden diye düşünüyorum. Küçük ölçekte onu korumanın, o insanın büyük ölçekte korunması konusunda yasalar çıkartmanın da devletin işi olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla bu kültür varlıklarının sadece imzalanan uluslararası anlaşmalar gereği değil, ülkemizin ve Dünya’nın çok önemli değeri olduğu için yok olmaması gerekir. Buralardaki tarih, kültür ve bilginin asla kaybedilmemesi gerekir. HER ŞEYE GÖKTEN İNİP SAHİP OLMADIK! Allianoi’ye bu kadar önem vermeniz, sizin kazı heyetinde yer almanızla mı ilgili? Kazı heyetinde yer almış olmam bu toprakların değerlerine sahip çıkmamla aynı anlamı taşımıyor. Mesleğin içinden gelmem önemli elbette, ancak geçmişimde, çocukken yaşadığım o merak ve karşı konulamaz öğrenme isteği, gözlerimin önündeki nice kültür yapısının yok edilmesine karşı duruş belirleme nedenimdir. Sadece Allianoi değil sokağımdaki anıt ağaçların kesilmesi de, imar yasasına uymayan mimari de tepki uyandırır bende. Sürekli değişen kentler, yabancılaşan, konuşmayan insanlar kavramını getiriyor beraberinde. Eğer düne ait kalıcı bir özelliğiniz yoksa yarın ya da geleceğe ne bırakacaksınız? Üslupları, çizimleri neye göre yapacaksınız? Her şeye böyle birdenbire gökten inip sahip olmadık ki. Allianoi’un Anadolu kültürü açısından önemi nedir? Allianoi öncelikle Anadolu insanı için önemli. Dünle bugün arasında güçlü bir bağ var aslında. Niye, niçin yapmışlar, biz niye buradayız sorularının yanıtı bir anlamda. Allianoi’da çok sayıda tıp aleti çıktı. Günümüzde kullanılanlarla benzerlik şaşırtıcı. İlaç hazırlanan araç gereçler ve prepatlar eczacılık tarihi açısından önemli, cerrahi aletlerin zenginliği, çeşitliliği tıp tarihi açısından, su ve kanalizasyon sistemi, hidroloji tarihi açısından, son derece gösterişli yapılar ve Bizans kalıntıları sanat tarihi açısından, Ünik nitelikte yapı tipleri mimarlık tarihi için, muhteşem planlaması ile şehir planlamacılığı açısından, özellikle Hadrian dönemi yapıları ve buluntuları, tektonik olaylarla arkeolojik buluntuların zenginliği arkeoloji açısından bilim tarihleri dolayısıyla önemli. Dolayısıyla Anadolu için büyük önem taşıyor. BARIŞ ORTAK DEĞERLERLE MÜMKÜN Kültür, geniş anlamda insan toplumlarının bin yıllar içinde biriktirdiği varlıklar ve değerler olarak tanımlanabilir. Bu varlık ve değerlerden insanların haberdar olmamasının ne tür sonuçları olabilir? Hayat çok hızlı değişiyor. Büyük kentler, çoğalan insanlar, göç, işsizlik. Tüm bu keşmekeş içindeyken geçmişe dair izlerin, tarihin yok edilmesi insanlığı kaosa sürükler. Dünya’da barışın sağlanması ancak ortak değerlerle mümkündür. Bu da değişik ancak evrensel değer taşıyan kültürle sağlanabilir. Barış ancak birbirini dinleyen, anlayan insanlar için gerçekleşir. Tarihle gelecek çoğu zaman birbirine zıt olarak değerlendirilir. Ancak insan toplumlarının geleceğinin planlanmasında, ‘kurulmasında’ tarihin önemli bir unsur olarak yer alması zorunlu. En genel biçimiyle geçmişini bilmeyen bir toplumun geleceğini kurması mümkün olabilir mi? Tarihin tekerrürüne ‘tarihi bilmemek’ mi neden olur? Tarih tekerrür etmez. Benzerlikler gösterebilir. İnsanoğlu daima zulme karşı başkaldırmıştır. İsyanların ortak özelliği özgürlükten ve gerçekten yana olmasıdır. Geçmiş olmadan her şey bir anda var olabilir mi?.. Kapılar, köprüler, evler, kutsal yapılar pek çok şey dün de vardı. Bunu bilmek rahatlatmalı insanı. Böyle birbirimize yaklaşmak, korkuyu yenebilmek mümkündür. HER ŞEY KAYBOLUYOR Yıllardır yapılan barajlar sonucunda çok sayıda kültür varlığı suların altına gömüldü. Suyun medeniyet getirdiği, tarihte bir çok medeniyetin de suların etrafına kurulduğu düşünüldüğünde, suyun bugün bir bakıma medeniyetleri yok eder hale gelmesi sistemin geldiği yeri göstermesi bakımından nasıl değerlendirilebilir. Suç suyun mu? Sistemi insanlar kullanıyor. Suyun etrafına yerleşen eski medeniyetlerin izini sürerken bizler ne yazık ki durduğumuz yere dikkat etmekten kaçınıyoruz. Aslında ters mantıkla medeniyet dediğimiz, suyu örtüyor, yok ediyor. Hatırlarsınız bu kış İstanbul’da gerçekleşen o acı felakette insanlarımızı kaybettik. 49 Aynı bölgenin yakınlarında yer alan geçmişin medeniyeti yerleşim olarak ters yakayı seçmişti. Biz bilgiyi buluyoruz. Ancak kısa hesaplar içinde bir yerlerde kayboluyor. Beraber acı çekiyoruz. Her şey kayboluyor. Zeugma, Hasankeyf, Allianoi... Barajlara feda edilen onlarca kültür varlığından farklı olarak bu üç bölge için önemli bir duyarlılık oluşmuştu. Ancak, hükümetler bunu neredeyse hiç dikkate almadı. Üstelik ‘Yapılması gereken her şeyi yaptık’ demeyi de sürdürüyorlar. Sizce hükümetler gerçekten kurtarmak için gerekenleri yapıyor mu? Tabii yapıyorlar. Uluslararası anlaşmalara imza atıyorlar. Uymuyorlar örneğin. İşte yaptıkları. Perde arkasında başka imzalar atılıyor. Mesleğini makama değiştirenler var. Taşeronluk yapan akademisyenler var. Projelerine üç kuruş daha alabilmek için birilerine daha yakın olmak için taşeronluğa soyunanlar var. BİZ DİRENMESEYDİK... Anadolu ve Mezopotamya uygarlıkların beşiği olarak nitelendiriliyor ancak sizin de bir yazınızda belirttiğiniz gibi tescillenmiş 7 bin 200 civarında arkeolojik değer var. İngiltere’de bu sayının 100 bin olduğunu söylüyorsunuz. Bu, bugüne kadar ülkeyi yönetenlerin arkeolojiye, tarihe verdikleri önem açısından nasıl değerlendirilebilir? Bu politikalar değişebilir mi? Değişim mümkün. Nasıl olacağına gelince. Allianoi mücadelesi bunun ilk adımlarından. Hasankeyf de. Biz direnmeseydik bu soru kaç kişinin aklına gelebilirdi ?.. Allianoi’nin yok edilmek istenmesine karşı yapılan eylemlere halkın yeteri kadar katıldığı söylenemez. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Değişmesi için neler yapılabilir? Örneğin, tarih derslerinde tamamen resmi bir savaş tarihi anlatmak yerine çocukların, gençlerin ilgisini bu yöne kaydırabilmek mümkün olamaz mı? Halk?..Geçim derdinde, kartlara, faizlere boğulmuş halk değil mi sözünü ettiğiniz?.. Hani tarlasını sularken ödeyemeyince evde elektriğini kesecek olan sözleşmeye imza atan halk. Hani halkın yanında olduğunu açıklayan ama hiçbir şey değiştiremeyen halk da aynı aslında. Bu ülkede sanat tarihi, felsefe, mantık gibi dersler darbeler sonrasında müfredattan kaldırılmışsa, Allianoi’da yaşananlara çok fazla şaşırmamak gerekir. Yoksul bırakılan, kısa yoldan zengin olma hayali ile yetişen bir kuşak söz konusu, köy nüfusunun sadece yüzde 7 olması hedeflenen, sürekli her koşulda kentte göç ettirilen bir toplumla karşı karşıyayız. ARKEOLOJİ TURİZMİN KOLTUK DEĞNEĞİ DEĞİL Bir başka sorun da özellikle antik kentler, tarihi kültürel varlıklar söz konusu olduğunda, bunlara genellikle turizm potansiyeli olarak bakılıyor. Bu, bugün de egemen olan kültür politikalarına, o zihniyete teslim olmak anlamına gelmiyor mu? Gerçek her zaman tektir. Politikaları biz oluşturmak zorundayız. Örgütlü mücadeleler bunun için de gerekiyor. Turizm kültür olmadan eksik. Ancak arkeoloji bilimi turizmin koltuk değneği değildir. Yani turizm için arkeolojik kazılar yapılmaz. Bir problemi çözmek veya geçmişe ait farklı bir pencere açmak için kazılar yapılır. Turizm sayesinde bu bilgi insanlarla paylaşılabilir. Ama arkeoloji bilimi kent hayatına bir yenilik getirecekse, bunu da ifade edip işin bu yanını da yansıtmakta fayda vardır. KAYBEDEN İNSANLIK Kaybeden kim? Biz…Siyah beyaz fark etmez... bu dünyada yaşayan herkes kaybediyor. Evrensel değerdeki bir ören yerinin tam olarak araştırılmadan toprağa gömülmesi insanlık adına bir suçtur. Ve kaybeden insanlık olacaktır. DUYARLILIK OLUŞTURDUĞUMUZ iÇiN CEZALANDIRILIYORUZ Bir yazınızda arkeoloji ‘serüveninizin’ 1977’de başladığını belirttiniz. Üniversite sınavında da ilk tercih olarak arkeoloji bölümünü yazıp kazandığınız biliniyor. İlk günden bugüne karşılaştıklarınızı göz önünde bulundurarak, özellikle bürokrasinin bu alana yaklaşımını değerlendirir misiniz? Sanıyorum en kolay sorunuz bu oldu. Bürokrasi hâlâ alınacak faks makineleriyle, imzalarla, pullarla uğraşıyor. Örneğin aynı bürokrasi öğrencinin araştırmasını engelleme veya erteleyerek bıktırma başarısını da gösterebiliyor. Anlayış ne yazık ki değişmiyor. Hatta yüzyıl önce Osman Hamdi’den 50 bugüne değişen pek bir şey yok gibi. 100 yıl önce Müze-i Hümayun’un Müdürü Osman Hamdi, Batı Anadolu’dan Saltanat’ın izni ile Almanya’ya gönderilecek eserler için yabancılara ‘Cesedimi çiğnersiniz’ demiş. Şimdilerde bunu diyen bürokrat olmadığı gibi bir adım ileri gidiliyor; ‘Siz de Allianoi’u çok abartıyorsunuz’ diyorlar. Hatta su altında katledilmesi yönünde müze uzmanlarının gelen baskılardan dolayı korumak bir yana DSİ’ye bürokraside yol gösterici olduğuna tanık oluyoruz. Dolayısıyla 100 yıl önce en azından yurtdışına kaçırıp orada sergilerken bizde kalanlar, bilinçsiz halk tarafından mermerler eritilip kireç oluyormuş. Bugün su altında bırakıp katledebiliyoruz. Üstelik kazısı tamamlanamadığı halde sonsuzluğa gönderebiliyoruz. 100 yıldır bu topraklarda değişen nedir? Sadece küçük bir duyarlılık. Devlet de bu duyarlılığı kısmen oluşturduğumuz için bizi cezalandırmayı bir görev biliyor. TEHLiKELi OLAN GEÇMiŞi TAMAMEN SiLMEK Baraj yapımı öncesinde yapılan kurtarma kazıları sayesinde belki de hiç ortaya çıkmayacak varlıklara ulaşıldığı iddia ediliyor. Ancak varlıkların tamamı ortaya çıkmadan kazıların alelacele bitirilmesi bir ikiyüzlülük değil mi? Bu topraklarda aslında kanunlarla saptanan bir kültür politikası var. Ancak gelişmenin ya da moda deyimle kalkınmanın önünde ne yazık ki ‘kültür varlıkları’ engel olarak görülüyor. Devlet, vatandaşından bu varlıkların korunması için, 2863 sayılı Yasa’yı baz alarak vatandaşın siyasi gücü oranında koruyor. Zaman zaman cezalar uygulayabiliyor. Ancak kendi projelerinde ‘Ben devletim kalkınma adına kültür varlığını göz ardı edebilirim’ diyor. Dolayısıyla vatandaşa örnek olması gereken devlet, katliama bu kılıfı uyduruyor. Oysa ülkenin anayasasından, bütün kanunlarına, hatta bağlı olduğu uluslararası paktlara, antlaşmalara kadar pek çok konuda yükümlülük altındadır. Bu katliamın unutulacağı veya fark edilmeyeceği öngörülüyor. Ancak örneğin Komagene Krallığı’nın en önemli eseri olan Nemrut Dağı ülkenin tanıtımında kullanılıyor. Ancak onu yaratan ustaların yaşadığı kentler, hatta başkenti Samosata doğru dürüst kazısı tamamlanmadan su altında bırakılmıştır. Aynı olay Allianoi’da da karşımıza çıktı. EXPO 2015 organizasyonuna aday ve tanıtım için Allianoi’da bulunan Nymphe Heykeli İspanya’nın Zaragoza ve Çin’in Pekin kentlerine reklam amacı ile gönderilecekti. Bunun iki yüzlülük olduğunu yazıp anlatmaya çalıştık. İki yüzlülük?.. Değil!.. Bir şeyler yapıyor görünmek yılların aldatmacası. Zeugma’nın büyük bir kısmı böyle yok olmadı mı? Adını bile duymadığınız çok yer var. Birçoğuna ait tek bir fotoğraf karesi bile yok. Efsaneler almış başını gidiyor. Dedemin arazisinde şunlar vardı. Şu bina yapılırken bir sürü eser çıktı. Bir gecede yerle bir ettiler. İş makineleri ile yok ettiler. … Burada tehlikeli olan dünü, geçmişi tamamen silmek. Hükümetler ne kadar muhalif olsalar da bir süre sonra sistemin parçası haline geliyorlar. (http://evrensel.net/haber.php?haber_id=76937 ) GÖRDÜKLERİMDEN UTANIYORUM ! Allianoi'u tırnakları ile kazanların önünden kamyonlar geçiyor. Allianoi kumla örtülüyor. DSİ' şirketlerden birine betonla kaplama, diğerine de kumla örtme ihalesi vermiş. 51 Amaç daha hızlı, daha hızlı olsun. Kanlı veya kansız. Fark etmez. Yeter ki, bu gavur taşları yok olsun ! Gözden uzak olsun, Hatta 30 metre çamur altında kalsın, Şirketin programında bugün hastane yapısı var. 1800 yıllık hastane yapısı şu an kumla örtülüyor. 2006 yılında, Allianoi Gönüllüleri’nin yardımları ile kazı yaptığımız 1800 yıllık hastane hızla kapatılıyor. Oysa biz onu 4 ay boyunca kazarak aydınlıkla buluşturmuştuk. Ve yaklaşık 20 odasından ancak 8'ini kazabilmiştik. Çünkü zaman ve bağışlar bütün hastane yapısını açmaya yetmemişti. Sadece bu 8 odadan yüzlerce arkeolojik eser müze envanterlerine alınmıştı. Odalardan birinde yüzün üzerinde metal cerrahi alet, çok sayıda farmakolojik aletle birlikte ortaya çıkartmıştık. Bu koleksiyon Dünya’nın bir ören yerinde ve hastane yapısında en büyük tıp aletleri koleksiyonu olarak literatüre girmişti. Odalardan birinin de muhtemelen ünlü Tıp Bilgini Galenos'un olduğunu öngörmüştük. Belki yanı başındaki odalardan birini kazabilseydik, ona ait özel eşyalarını bile bulabilecektik. Olmadı... / Olamadı... Çünkü o sıralar para bitmişti. Aylarca karpuz peynir ekmek, makarna yemekten kazı ekibi yorulmuş / sıkılmıştı. Keşke 2006 yılında biraz daha yardım için kapı kapı dolaşsaydım… Ah dostlar bugün ne yapabiliriz diyenler, 2006 yılında nerelerdeydiniz ? Galenos’un gerçek anlamda izni bulmakta belki sizin de payınız olacaktı!!! Tarihe bir not da sizler düşecektiniz.. Ama nasıl olsa gelecek yıl kazıya devam ederiz diye düşünüyorduk. Ünlü tıp bilgini Pergamon’lu Galenos'un adına rastlama umudunu 2007 yılına bırakmıştık. Ancak ne 2007 de, ne 2008 de, ne 2009 da bakanlık kazı ruhsatı verdi. Yıl 2010. Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay'ın 'Caresizim' nidaları arasında bu topraklarda bir başka boyut yaşanıyor. Dört yıldır Kazı Ruhsatı ver(e)meyenler bugün caressiz olduklarını söylüyor!!! TRT Belgeseli’ni yayınlamasına engel oldum diye övünenler, Bakanlığı pekala caresizliğe sürükleyebiliyorlar ... Çok geniş alanda ve çok çalışıldığı için bu makamlar, soruşturma açmak zorunda kalmışlardı. Kurul üyelerinde bilim komisyonlarını da sık sık yenilemek zorunda kalmıştı… Kazı yaptığım alana girişi de çaresizlik yüzünden engellemek zorunda kalmışlardı… ……. 12 yıldır her platformda süren mücadelenin sonunda... Bir boşluk.... Şimdi belki Pergamon'lu Galenos'un Allianoi'daki kliniği gözlerimizin önünde kapatılıyor. Allianoi'da bulunan Tıp Aletleri konusunda İ.Ü. doktora yapan Daniş'in gözlerinin önünde hastane yapısı örtülüyor / katlediliyor / tarihe gömülüyor / bizler sadece izliyoruz. 52 DSİ kendini kurtarmak için ihale üzerine ihale yapıyor, Politikacılar oy kaygısında her iki tarafa gülüşçükler atıyor, Gençler hukuk dışı uygulamayı protesto için kendini zincire vuruyor, Avukatlar bu ülkede hala mahkeme önlerinde hukuk arıyor, Ben tırnaklarımla kazdığım hayatımın en güzel 12 yılını verdiğim yerin yok oluşunu izliyorum. Bilimsel Etik... Çağdaşlık .... Demokrasi... Evet / Hayır naraları arasında bir insanlık ayıbı... / bir tarih katliamı ... yüreğim ağrıyor... Tanıklığımdan utanıyorum. www.allianoi.org'a ….gönderilen bir şiir bizi anlatıyor. Uzun metinler yıllarca süren yardım talepleri artık kifayetsiz kalıyor. ...... Allianoi su s'ağır toprak s'ağır gözler b'akar'kör d'iller suskun k'ulaklar s'ağır çığlığım içime sus'kun c'an bedene ağ'ır gün gece gün kar'anlık yürek'ler s'ağır Ayşe Yamaç Yrd.Doç. Dr. Ahmet YARAŞ www.allianoi.org BU TOPRAKLAR HEP GÖZYAŞI İLE ISLANMAK ZORUNDA MI ? Yıl 1980’di. Darbeyi yapanlar toplumu susturmak için ilk kurbanlarını vermek için zemin hazırlıyordu. Erdal Eren daha 17 yaşındaydı. Ancak idam edilmesi için çoktan karar verilmişti. Birtakım düzmecelerle -yaşının küçük olmasına rağmen- idam sehbasına götürüldü. Yığınlar suskundu. Korkutulmuştu. O yıllar sözün bittiği yerdi. Yıl 2010. Toplum bu süreçte biraz da olsa demokratikleşti. Seçimler yapıldı. Hatta o darbeyi yapanların yargılanması konuşuldu. Başbakan, Eren’le birlikte idam edilenlerin adını anarak miting meydanlarında gözyaşı döktü. Ancak o günlerde oldugu gibi bugünde; 53 Allianoi’un ‘iki tane Gavur Taşı’ diyenler hala yetkili masaların arkasında. Yüzde yirmisi kazılmış Allianoi’un infazı gündemden düşmüyor. Çünkü yetkili makamların bazıları infaza çoktan karar vermiş Yetkili bakan, önce ‘caresizliğini’ iki gün sonra da ‘konunun fazla abartıldığını’ ifade edebiliyor. Gençler bu infaza karşı Allianoi’da çadırlarda sabahlıyor, kendilerini zincire vuruyor. Yığınlar gözyaşı döküyor. Henüz infaz edilemeycek kadar genç Allianoi’un idamını beş yıldır hukuk reddediyor. Arkadan dolanılıyor. 30 yıl öncesi gözlerimin önüne geliyor. Toplum suskun, telefonlar dinleniyor, medya kuşatılmış, hukuk … Ancak yine kurban verilmesi kaçınılmaz gibi. Çünkü ardından Hasankeyf, Yuvarlakçay, Munzur, Loç, Senoz var. Dün gencecik fidanlar infaz edildi. Bugün kültür ve doğa infazın eşiğinde. 30 yıl sonra, İnfaz edenler bugün Erdal’ı geri getiremiyor. Ve toplum olarak bu utançla yaşıyor. Yarın bu kez küçük çıkar hesapları uğruna katledilmiş kültür ve doğa geri gelmeyecek. Bir başka referandum yapılacak. Bugünün politikacıları tarih olacak. Erdal gibi Allianoi’da yaşayan bir efsane olacak. Belki doğa ve kültür sever bir Başbakanımız olacak. Allianoi’da yapılan yanlışları görecek, hatta insan olacak ve gözyaşı dökecek. Muhalefet biz neredeydik diye yine kendini sorgulayacak. Çocukları ebebeynlerinin bu suçluluğu ile yaşamak zorunda kalacak. Bu topraklar hep gözyaşları ile ıslanmak zorunda mı ? Dr. Ahmet YARAŞ www.allianoi.org 54 Aslında Ilıca, kült yapısı, Caddeler, sokaklar, köprüler, çeşmeler, yapı adaları, atelyeler, evler, mezarlıklar, …. yoktu. Biz sadece zannettik, 9 yıl boyunca yüzlerce işçi çalışmadı. Geceli gündüzlü onlarca zorlu macera yaşanmadı. Hiç zehirlenmedik, Ne cerenimo vardı ne de makarna, 400 metal tıp aleti çıkmamıştı, Yüzlerce seramik tümlanmemişti, 10 bin sikke de bulunmamıştı, Hepsi abartılmıştı. Yüzlerce öğrenci orada yetişmemişti, Binlerce kalabalık da korunması için gelmemişti, Tarihsel değerlerin korunması için toplumsal duyarlılık hiç oluşmamıştı, Oluşması da zaten hep tehlikeli görülmüştü, Orası Roma Çağı’nda da tam da bu isimle ‘Paşa Ilıcası’ olarak biliniyordu, Sıcak su filan da yoktu, Şifalı sıcak su zaten hiç ama hiç olmamıştı, Hiç kimse bu sularda şifa bulmamıştı, Bunları iddia edenler yalan söylüyorlardı, Dünya’nın en büyük ve en sağlam kalmış ılıcası tamamen safsataydı, Başka bir yer 1. Derecede Arkeolojik Sit Alanı olmuştu. Onlarca Mahkeme başka bir yer için karar almıştı. Koruma kuruluna boşuna baskı yapılmıştı. Danıştay boşuna yüksek kurulun kararlarını iptal etmişti. 55 İhaleler, mütahitler, taşaronlar… Yazışmalar, mahkemeler, yürütmeyi durdurmalar, iptaller, Mitingler, yüyüşler, kampanyalar, basın açıklamaları.. Binlerce dilekceler, sözlü başvurular, Kitaplar, makaleler, şiirler, öyküler, masallar… Onca aşk hiç yaşanmadı, Paşaköy Fay Hattı diye bir şey hiç yoktu, Bu bölgede deprem hiç olmamıştı, Zaten deprem Allahın işiydi, yapılacak hiçbirşey yoktu, Barajın flora ve faunaya hiç etkisi yoktu, Suladığı kadar bir alanı zaten yok da etmiyordu. Barajla ovaya su götürülecekti, Köylü suya bedava ulaşacaktı, Barajlar yakın zamanda özelleştirilmeyecekti, İsteyen ihtiyacı kadar suya kavuşacaktı. İstihdam sağlanacaktı, Daha çok daha çok dometes üretilecekti. Bölge halkı su götürülen köylüler! gibi zenginleşecekti. Kestel Barajı’nda da olduğu gibi bolluk bereket olacaktı. Evet, evet; Etkili ve yetkili ihale veren büyük makam sahipleri, Dediğiniz doğruydu, Gördüğümüz sadece iki gavur taşıydı. Biz bu ülkede sit kararının uygulanacağına dair bir rüya görmüştük. Uluslarası antlaşmalara uyulacağını düşünmüştük. Hatta ve hatta evrensel değerler içeren kültür politikasının olduğunu sanmıştık, Yanılmışız. Uyandırıldık. Aslında Allianoi denen bir yer yoktu. Zaten hiç olmamıştı, Aslında bu sisli mevsimde, ortaya çıkartmanın gereği de yoktu… Biz böyle Kültür Varlıklarımızı koruyorduk… Dr. Ahmet YARAŞ Allianoi (Tel Çitlerinin Önü), Bergama 2 Ekim 2010 56 KIŞLADAĞ –İNAY VİCDAN HAREKETİ 2010 FAALİYET RAPORU 08.10.2009’da KIŞLADAĞ’DAYDIK. Biz; İzmir’den Egeçep ve Elele hareketi temsilcileri, Ankara’dan gelen TMMOB’ye bağlı oda temsilcileri ve avukatlar, Uşak’tan gelen avukatlar İnay köyünde buluştuk. İnaylılar bizi köyün girişinde karşıladı. İnay Vicdan Hareketi Derneğinin önündeki avluda toplandık. İnaylı kadınların taze tarhana çorbası, “döndürme”si, yoğurdu, yerli karpuzu, köy ekmeğiyle ağırlandık. Avukatımız heyetle “sıkıcı bir yolculuk” yaparak Kışladağa gelmek zorunda kaldı. İnay köyünden arabalarla Kışladağ altın madenine yola çıkan heyetimiz, Bilirkişi heyetiyle Madenin özel yolunun başında buluştu. Hakim, “bu kadar kalabalıkla inceleme yapamam, bir temsilci heyeti gelsin ”dedi. Biz de yaklaşık 25 kişilik bir heyet seçtik. Madene girdik. *** Manisa İdare Mahkemesi başkanı ve bir hakim üye, Kimyacı, Çevreci, Madenci, Jeolojici olmak üzere bilirkişiler, her iki tarafın avukatları, davaya bizim yanımızda müdahil olan odalar ve Tüprag yanında müdahil olan Türkiye Maden iş sendikası, Tüprag a karşı İnay köylüleri Bilirkişi incelemesinin katılımcılarıydı. Madenin nizamiyesinde daha başta küçük bir gerilim yaşandı. Çünkü madenin içini dolaşırken “kasak, gözlük, turuncu yelek” giymemiz isteniyordu. Tüprag yazılı hiçbir şeyi giymeyeceğimizi söyledik. Bir an önce incelemenin başlaması için yazısız kask ve gözlük takmaya razı olduk. Zaten TMMOB lilerin kendi kaskları vardı. Bu tepkimizin nedeni, Tüprag ın Halkla ilişkiler faaliyetine dolgu malzemesi olmamaktı. 57 Heyet olarak maden içi gezi ve inceleme Açık ocaktan başladı, pasa döküm alanı, kırma alanı, siyanür liç alanı ve altın elde ünitesiyle noktalandı. *** Kışladağ ve civarı bir “Gözyaşları Ülkesi” olmuş durumda diyebiliriz. Maden bölgesine girerken kendi yurdumuzda sanki başka bir ülkeye girer gibiydik. Güvenlik, güvenlik şeritleri, arkasında uzun saplı bayraklarıyla dolaşan dört çeker araçlar, kasklar, emir komuta zinciri içinde hareket eden maden elemanları… 600 hektarlık bir koca alana tecavüz edilmişti. Bilirkişi incelemesi olduğu için patlatma yapılmıyor, yollar sulanıyor, kırıcı çalışmıyordu. Nispeten düzenli, intizamlı bir görüntü vermek için suni tedbirler alınmıştı. Pasa yığınları (5-6 adet) eğimli bir derenin başından başlayarak yeni ağır metal dolu dağlar olarak sıralanmıştı. Büyük menderes nehrine kavuşacak derelere bakıyordu. Pasalar canlı toprağın ve makiliklerin üzerine yığılıyordu. Her ay 1 milyon ton atık yığıldığını söylediler. Toplam 110 milyon ton olacak Kışladağ’da. Atık alanına bir su toplama havuzu yapılmış, oradaki suyun ph‘nı ölçmeyi önerdik, önce “tamam” dediler sonra “phmetre yok dediler.” Gözyaşı döktürecek bu yığınlar o yöre halkına binlerce yıl. Bu yığınların harekete geçmiş metaller yönünden hiç masum olmadığını gördük. Heyetimizde bulunan Tahir Öngür ve diğer oda temsilcileri çok güzel sorular sordular. Şirket yetkilileri kimi zaman açmazlarını laf kalabalığına getirdiler ama bu durum dikkatlerden kaçmadı. Bilimsel dürüstlük ve ahlak içinde hareket eden hiçbir bilim insanının bu kimyasal işletmeye “olur verme”si olanaklı görünmüyordu. Açık ocak 1 km çapında ve 450 metre derinlikte (şu an 140 m inilmiş) olacak. Etrafı telle çevrilip bir göl olarak bırakılacakmış. Kışladağ da yer altı su seviyesinin kotu 250 metrede. Bin yıllarca sürecek bir zehir çukuru olarak kalacak Kışladağ’da. Gözyaşı döktürecek tüm canlılara. Haftada 4-5 kere patlama yapılıyor, dediler. Gümüşkol köylülerinin evlerinin çatladığı, sularının kirlendiği, çocuklarının astım olduğu, çamaşır kurutamadıkları yönündeki şikayetlerini içeren dilekçelerinin olduğu da heyete anlatıldı. İnaylılar bu yıl son yağmurlarla birlikte bostanlarının, domates ve fasulyelerinin çürüdüğünü bizlere söylüyorlardı. Siyanür liç alanı 50 metre yükselmişti. Üzerine çıktığımızda kesif bir koku karşılıyordu insanı. 1.800.000 metre karelik bir alandı burası. Kırılan kayalar 6.5 mm haline getirilerek döşenmiş, üzerine siyanürlü sıvı veriliyordu. 90-120 gün süren siyanür uygulamasının üstüne yeni bir 10 metrelik katman daha seriliyordu. Ona da siyanür veriliyordu. Son katmana gelmişlerdi. Bir an önce Kışladağ daki altını alıp bitirmek ister gibi çalışılıyordu. Şu anda madeni kapatma kararı alınsa dahi oranın ıslah edilmesi hiç mümkün görünmüyordu. Siyanür liç alanı “kimyasal bomba”yla doluydu. Orayı 18 ay su ile yıkayarak temizleyeceklerini söylediklerinde, bizim bilimcilerin bıyık altından güldüğünü gördük. *** İnay köylüleri azimli, yaşam alanlarını savunmakta çok kararlılar. İnceleme sonunda bizi yeniden ağırladılar ve birer köy ekmeği sıcak kucaklaşmalarla uğurladılar. Kışladağ ın bir “gözyaşları ülkesi” yarattığının bilincindeler. Kışladağ bu haliyle bile viran olmuş durumda. Başka dağlarımızın viran olmaması ve çevresindeki insanların göz yaşları içinde yaşamaması için dayanışmaya hazırlar. Ne yazsak az, ne kadar anlatsak az. Görmek gerek Kışladağ’ı. Bizden bu kadar başka görenlerin de anlatması dileğimizle. İnay Vicdan Hareketi sözcüsü 58 ‘Kanada Cumhuriyeti’nde keşif! Uşak Eşme yakınlarındaki Kışladağ Altın Madeni’nde önceki gün ÇED izni ve Gayri Sıhhi Müessese ruhsatlarına karşı açılan davalar için bilirkişi incelemesi yapıldı. 2006 yılında yoğun tartışmalar eşliğinde açılan altın madeninin yöreye verdiği zarar bu bilirkişi incelemesi sırasında bir kez daha gözler önüne serildi. Madenin açık ocağının çapı 1 kilometre, derinliği 400 metreye ulaşacak olan çukurunun henüz 100 metre kadar olmuş hali bile yöreyi nasıl korkunç bir geleceğin beklediğini ortaya koydu. TEL ÖRGÜDEN ÖTESİ Kanadalı Eldorado Gold şirketine ait TÜPRAG’ın işlettiği madene yapılacak bilirkişi incelemesi için İzmir ve Ankara’dan meslek örgütü temsilcileri, hukukçular ve çevreciler İnay köyüne geldiler. Bir süre İnay köyünde dinlenen konuklar, öğle saatlerinde köylülerle birlikte maden için yapılan özel yolun başlangıcına gittiler. Bilirkişi heyeti ile birlikte gelen keşfi yapacak Manisa İdare Mahkemesi Başkanı sayıları 70’i bulan köylülerden ve meslek örgütü temsilcilerinden sadece 20 kişinin incelemeye katılmasına izin verdi. Basının alınmadığı bilirkişi incelemesine itirazlara rağmen sadece 20 kadar İnaylı, meslek örgütü yöneticisi ve hukukçu katılabildi. Köylüler tel örgülerle çevrili maden alanına yaklaştırılmazken, bilirkişi heyetiyle alana girebilenlerin çok sıkı bir güvenlik kontrolünden geçirilmesi dikkat çekti. Bu durumu belki de en iyi özetleyen seyir terası üzerinden, tel örgüler arkasındaki madenci şirketin açtığı “cehennem çukuru”na bakarak “Tel örgüden ötesi Kanada Cumhuriyeti” diyen İnay köylüsü Ali Yurdakan oldu. ŞİRKET DERSİNE İYİ ÇALIŞMIŞ Köylüler altın madeninde kırma öğütme tesislerine cevher taşıyan bir iki kamyon ve onların geçtiği yolları sulayan bir kamyon dışında gözle görülür bir faaliyet olmamasını bilirkişi incelemesine bağladılar. Her gün madende gece gündüz çok yoğun bir faaliyetin olduğunu söyleyen köylüler, tozdan ve gürültüden yaklaşılamayan madende heyet incelemesi nedeniyle işlerin durma noktasına geldiğini belirterek, “Bu iş işçilere yaradı” yorumunu yaptılar. Gerçekten de madenin kırma eleme tesislerinin yanı başında sayıları 20’nin üzerinde çok sayıda kamyonun park halinde bekletildiği, sadece bir iki kamyonun açık ocaktan kırma tesislerine cevher taşıdığı gözlerden kaçmadı. Maden yetkilileri bu durumu “Perşembe günleri cevher kırma ünitesinin çalışmamasına” bağlayarak, bunun bir tesadüf olduğunu ileri sürdüler. Öyle ki bilirkişi incelemesi için cevher taşıyan bir kamyon ancak mahkeme hakiminin isteği üzerine geldi. Madenci şirketin bilirkişi incelemesi nedeniyle yoğun güvenlik önlemi aldığını, toz ve gürültü yapacak faaliyetin minimum seviyeye düşürüldüğünü gözlemleyen meslek örgütü temsilcilerinin ortak yorumu “Şirket dersine iyi çalışmış” şeklinde oldu. Çok geniş bir alan üzerinde kurulu bulunan maden tesislerinde öğleden sonra saat 14.00’te başlayan bilirkişi incelemesi gece saat 22.00’ye kadar devam etti. Tüm bu süre boyunca İnay köylüleri heyetin incelemelerini tel örgüler ardında beklediler. Akşam serinleyen havada ateşler yakarak ısınan köylülerin mücadele kararlılığı inceleme bitene kadar alandan ayrılmamaları ile bir kez daha görüldü. BU NE TESADÜF! Heyetin incelemeleri sırasında bir bölgedeki suyun Ph’ının ölçülmesinin talep edilmesinin şirket yetkililerinde paniğe yol açması gözlerden kaçmadı. Suyun Ph’ının devlet tarafından oluşturulan İzleme Denetleme Kurulu tarafından sürekli gözlemlendiğini ileri sürerek buna itiraz eden şirket yetkilileri, ancak bilirkişinin de bu analizi talep etmesi sonrası sudaki Ph’ı ölçmeye razı oldu. Buna rağmen bir süre sonra koskoca madende bulunan Phmetrenin bozuk olduğu ve ölçüm yapılamadığı söylendi. Madende 20 Phmetrenin bulunduğu yerin anahtarının ise yine büyük bir tesadüf eseri o gün izinli olan bir maden çalışanında olduğu ileri sürüldü! (Uşak/EVRENSEL) **** Bu haberlerde anılan bilirkişi incelemesi raporlarına göre, Manisa idare mahkemesi ÇED olumlu belgesine itirazımızı yeniden reddetti. Şimdi bu mahkemenin verdiği karara itiraz edildi ve dava yeniden DANIŞTAY’DA. Danıştay’ın kararını bekliyoruz. Fakat karar beklenirken hayat devam ediyor ve Kışladağ altın madeni civarındaki köylerden sürekli kötü haberler geliyor. İşte bu haberlerden bir kaçı aşağıdadır. 59 Ölüm Kışladağ’dan gitmiyor! Özer Akdemir 26/05/2010 Uşak Eşme ile Ulubey ilçeleri arasında faaliyetini sürdüren Kışladağ Altın Madeni yakınında hayvan ölümleri devam ediyor. Uşak Eşme ile Ulubey ilçeleri arasında faaliyetini sürdüren Kışladağ Altın Madeni yakınında hayvan ölümleri devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde 100’ün üzerinde küçükbaş ve 3 tane de büyük baş hayvanın şüpheli bir şekilde öldüğü Bekişli köyünde önceki gün de onlarca balığın öldüğü haberi geldi. Köyde, birçok büyükbaş ve küçükbaş hayvanın hasta olduğu, sebzelerin ise kuruduğu bilgileri gelirken, köylüler tüm bunların madenden Bekişli deresine yapılan kaçak su deşarjı sonrasında meydana geldiğini söylüyorlar. Kanadalı TÜPRAG Şirketi tarafından işletilen Kışladağ Altın Madeni’ne komşu Bekişli köyünde yaklaşık bir ay önce 100’ün üzerinde koyunu ve üç ineği ölen Bilal Öztürk adlı köylünün önceki gün de evinin önünde bulunan havuzdaki balıkları öldü. Görüştüğümüz köylüler havuzdaki bulunan balıkların çoğunun öldüğünü, kalanların ise can çekiştiğini belirtirlerken, Bilal Öztürk’ün evine yakın konumda oturan akrabalarının büyük ve küçük baş hayvanlarının da hasta olduğunu söylediler. MADENDEN DEREYE GİZLİ DEŞARJ YAPILIYOR Telefonla ulaştığımız Bilal Öztürk’ün amca oğlu Hasan Öztürk, Öztürk’ün evinin Bekişli deresinin 1020 metre uzağında olduğunu belirterek, akrabasının bu dereden havuzuna su aldığını, balıkların da bu su nedeniyle ölmüş olabileceğini söyledi. Altın madeninin özellikle yağışlı günlerde dereye su deşarj ettiğini dile getiren Öztürk, “Madenden dereye gizli bir boru ile su bırakılıyor. Özellikle yağışlı günlerde. Geçenlerde jandarma gelip bu durumu tespit etti. İşte bu su nedeniyle hayvanlar ölüyor” dedi. Bir ay önce ölen koyunlara ve ineklere yapılan tahlillerde farklı teşhisler konduğunu aktaran Öztürk, “Önce kıl kurdu dediler. Biz yıllardır hayvancılık yaparız. Kıl kurdunu, diğer hastalıkları biliriz. Buna itiraz edince gıda zehirlenmesi teşhisi koydular bu sefer. Yıllarca bu köyde hayvancılık yapıldı böyle ölümler görülmedi. Amca oğlum Bilal Öztürk bir ay önceki ölümlerde de dereden aldığı suyla bahçesini sulamıştı. 100’ün üzerinde koyunun ve ineklerin ölmesinin nedeni de bu derenin suyu” diye konuştu. ÇARESİZ KALDIK Öztürk, balıkları ve dereden aldıkları suları İzmir ya da Ankara’da tahlil ettireceklerini söyledi. Madenin içinde biriken bir suyun dönem dönem Bekişli deresine deşarj edildiğini, bu suyla ilgili madendeki işçilere “Sakın ayağınızı dahi sokmayın” uyarısı yapıldığını vurgulayan Öztürk, “Derenin suyunun rengi de değişti. Artık deredeki yosunlar siyah bir renk aldı” diye konuştu. 2009 Eylül ayından bu yana köylerinde hayvan ölümlerinin yaşandığını kaydeden Bekişli köylülerinden Musa Akar, bu tarihte doğuran 170 koyunun belli bir süre sonra öldüğünü, ölen kuzularla birlikte sayının 400’e ulaştığını söyledi. Yaşanan ölümlerin gıda zehirlenmesi ile alakası olmadığını kaydeden Akar, “Dereden uzak yerlerde olan hayvanlarda bir şey yok. Dereye yakın olanların ise hepsi ölüyor. Dere suyundan içen inekler de hasta. Derenin suyu ile sulanan sebzeler de kuruyor. Hayvanları ölen arkadaşların madende çalışanları var. Onlara bir şey olmasın diye seslerini çıkarmıyorlar. Kaymakama, jandarmaya haber verdik. Çaresiz kaldık. Ne yapacağımızı bilemiyoruz” dedi. (İzmir/EVRENSEL) MADEN NELERE MAL OLDU? Kışladağ Altın Madeni 2006 Temmuzu’nda resmi olarak açıldı. Resmi açılıştan 15-20 gün önce hâlâ tam olarak açıklığa kavuşmasa da madende meydana gelen siyanür kazası sonrası Eşme ve köylerinde yaşayan 1500’ün üzerinde kişi zehirlendi. Yetkililer zehirlenmelerin nedeni olarak Eşme’nin şebeke suyuna karışan “bakteri kirliliği” açıklamasını yaparken, Eşme’nin suyunu kullanmayan onlarca köylünün de hastalanması bu açıklamaları baştan çürüttü. Kaymakamlık ve valiliğin engelleme girişimlerine rağmen İzmir ve Uşak’tan, aralarında TTB temsilcilerinin de bulunduğu bir heyet tarafından zehirlenen vatandaşlardan alınan kanlarda yüksek oranda siyanür tespit edilmiş, yapılan basın açıklamasında Ege Üniversitesi Halk Sağlığı Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ali Osman Karababa, zehirlenmelerin siyanürden olduğunu kaydetmişti. 60 Yine 2007 sonu ile 2008’ın ilk aylarında madene yakın İnay köyünde yüzde 80’lere varan oranlarda ölü ve sakat kuzu doğumları meydana geldi. Köylüler kuzu ölümlerinden madeni sorumlu tutarken, yetkililer ise bir süre karantina uyguladıkları köydeki hayvan ölümlerinin nedenini “Beyaz kas hastalığı” olarak açıkladılar. MADEN ŞİRKETLERİ GÜN SAYIYOR Madencilik yasasında bazı değişiklikler yapılmasını öngören yasal düzenleme artık son aşamaya geldi. Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonundan geçen yasa tasarısı önümüzdeki günlerde TBMM Genel Kurulu’na gelecek. Birçok yönü ile eleştirilen, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay’ca bazı maddeleri iptal edilen eski yasadan bile daha tehlikeli olarak nitelenen yeni tasarı, yaban hayatı geliştirme sahalarında, zeytinliklerde ve su havzalarında madencilik yapmaya olanak tanıyor. Madenciliğin önündeki tüm engellerin aşılmasına dönük hazırlandığı dile getirilen yeni tasarı ayrıca madencilerin yerel yönetimler tarafından denetlenmesinin önünü tıkadığı gerekçesi ile de eleştiriliyor. Anayasa Mahkemesi’nin 5 Haziran 2004 yılında yürürlüğe giren Maden Yasası’nın bazı maddelerini iptal etmesinin ardından ülkedeki madencilik sektörü yasal dayanaktan yoksun kalmıştı. Çıkarılan yönetmelikte Danıştay’ca iptal edilmişti. Madenci şirketlerin hiç de hoşuna gitmeyen bu hukuki gelişmelerin ardından madenci lobisinin baskıları sonrası hemen değişiklik taslağı hazırlıklarına başlanıldı. Hazırlanan taslak metinle ilgili yapılan değerlendirmelerde yasanın insan yaşamı ve çevre gibi bir kaygı taşımadığı dile getiriliyor. Madencilikle ilgili tüm izinlerin merkezi yönetime devredildiği tasarı da, “kazanılmış hak” kavramı yasaya sokularak alınan maden ruhsatları için adeta bir tür dokunulmazlık getiriliyor. Madenci şirketlere ruhsat verme işi belediyelerden alınarak valiye verilirken, tasarı ile madenciliğin önündeki tüm yasal engellemelerin kaldırıldığı değerlendirmeleri yapılıyor. (İzmir/EVRENSEL) TÜPRAG Cumhuriyeti Özer Akdemir 16/02/2010 Uşak’ın Eşme ve Ulubey ilçeleri arasındaki Kışladağ’da altın işletmeciliği yapan TÜPRAG Şirketi 2006’dan günümüze ‘Sosyal Sorumluluk Projeleri’ adı altında yörede yaptıkları ‘bağış’ları açıkladı. Şirketin, Uşak Belediye Meclisi’nde kendilerine yöneltilen eleştirilere yanıt için açıkladığı ‘bağışlar’, yörenin adeta bir “Tüprag Cumhuriyeti” haline geldiğini ortaya koyuyor. Şirketin toplam 4 milyon 882 bin $ olarak açıkladığı harcama kalemleri arasında damızlık boğa yardımından, kaldırım taşı döşenmesine, kanalizasyondan, yüzme havuzu yapımına, köylere imam evi inşasından ilçelere kurulan mobese kamera sistemlerine kadar yok yok… Geçtiğimiz günlerde Uşak Belediye Meclisi’nde yapılan meclis görüşmelerinde Eşme yakınlarındaki Kışladağ Altın madeninin sahibi TÜPRAG şirketinin “Son günlerde vaat ettiği yatırımları ve destekleri esirgediği” yönünde tartışmalar yaşandı. Belediye meclisinde şirkete yönelik eleştiriler şirketin “desteklerinden” sadece madene yakın yörelerin nasiplendiği ve Uşak’ın ihmal edildiği yönündeydi. Şirket Müdürü Mehmet Yılmaz bu iddialara yazılı bir yanıt verirken, aynı içerikli kısa bir film de hazırlatıp yerel televizyonlarda yayınlattı. ŞİRKET DEVLETİ!.. Şirket müdürünün açıkladığı kalemler arasında altyapı hizmetleri, eğitim, sağlık, barınma gibi devlet tarafından yapılması gereken birçok hizmet bulunmaktadır. Devlet adeta bölgede kendisinin yapması gereken işleri TÜPRAG şirketinin insafına terk etmiştir. Kaymakamlık inşaatından, foseptik çukuruna, kaldırım taşı döşenmesinden, içme suyu şebekesi yapımına hatta ilçe mobese kamera sistemlerinin kurulmasına kadar onlarca kalem hizmet TÜPRAG şirketi tarafından finanse edilmiş. Öyle ki lafa geldiğinde mangalda kül bırakmayan ‘Müslüman demokrat’ AKP Hükümeti camii imamlarının 61 kalacağı konutları bile Kanadalı TÜPRAG Şirketi’ne yaptırmış!. Şirket müdürünün açıkladığı bağış kalemleri devrin artık “sosyal devlet”lerin değil “şirket devlet”lerin devri haline geldiği yönündeki görüşleri de doğrular nitelikte. Şirketin açıkladığı ‘bağış’ listesi, bölgenin nasıl “TÜPRAG Cumhuriyeti” haline gelmeye başladığını da açıkça ortaya seriyor. KAYMAKAM GÖZETİMİNDE RÜŞVET BELGESİ TÜPRAG’ın ‘Sosyal Sorumluluk Projeleri’ arasından 195 bin dolarlık önemli bir pay alan Söğütlü köyünün bu parayı neye karşı aldığı 2007 kasım ayında basına yansıya bir ‘Protokol’le açıklığa kavuşmuştu. Köy muhtarı Muhtar Neşet Erdem ve Şirket Halkla ilişkiler Müdürü Mehmet Yılmaz’ın imzasını taşıyan 01.03.2007 tarihli protokolün altında Ulubey Kaymakamı Fatih Çobanoğlu’nun da imzası vardı. Köy merası olan arazinin Orman İşletme Müdürlüğü üzerine tecil eden mahkeme kararını temyiz edilmemesi karşılığı yapılan bu protokol Kaymakam gözetiminde “rüşvetin” en önemli belgesi olarak nitelenmişti. (İzmir/EVRENSEL) TÜPRAGIN YAPTIĞI ‘BAĞIŞ’LAR İşte TÜPRAG’ın açıklamalarına göre ‘Sosyal Sorumluluk’ harcamalarından bazıları: Köylere İçme Suyu: 430 bin $ Kanalizasyon İnşaatları: 700 bin $ Sağlık Tarama Aracı: 189 bin $ Hemodiyaliz Merkezi: 55 bin $ Ağaçlandırma: 45 bin $ Kriz Merkezi: 66 bin $ Pikap Araç: 19 bin $ Düğün Salonu: 15 bin $ Köy Evi: 45 bin $ Süt Tankı: 22 bin $ Köy Yolları Asfaltlanması: 400 bin $ Eşme Asfalt Yol: 30 bin $ Ahmetler Asfalt Yol: 70 bin $ Ulubey Yüzme Havuzu: 40 bin $ Kışla Parke Taş: 75 bin $ Foseptik İnşaatı: 30 bin $ Mobese (Eşme): 10 bin $ Mobese (Ulubey): 10 bin $ Damızlık Koç Projesi: 70 bin $ Su Pompası: 5 bin $ Uşak Müzesi: 40 bin $ İmam Lojmanı: 30 bin $ Sondaj: 65 bin $ MASGE Projesi: 10 bin $ Öğrenci gezileri: 10 bin $ Söğütlü Köyü Sandığı: 100 bin $ Ulubey Hükümet Konağı: 10 bin $ Eşme Hükümet Konağı: 10 bin $ Okullara bağışlar: 63 bin $ Belediye ve Muhtarlıklara bağışlar: 158 bin $ Kışla Tarım Kooperatifi: 7 bin $ Futbol sahası: 45 bin $ Yangın Havuzları: 30 bin $ Öğrenci Yurdu: 8 bin $ Ulubey Çamlık Projesi: 70 bin $ Eşme Yurt Yenileme: 70 bin $ 62 Cami Çatısı Tadilatı: 25 bin $ Köy Evi: 45 bin $ Uşak Üniversitesi: 1 milyon 500 bin $ TOPLAM: 4 milyon 882 bin $ Ya bebeklere sıra gelirse! Özer Akdemir 28/12/2010 Kışladağ altın madeni yakınlarındaki köylerde bu günlerde yine toplu kuzu ölümleri meydana geliyor. Eşmeliler “Bugün kuzular ölüyor, yarın bebeklere sıra gelirse ne olacak” endişesi ile yaşıyorlar. Kışladağ altın madeni yakınlarındaki köylerde bu günlerde yine toplu kuzu ölümleri meydana geliyor. Eşmeliler “Bugün kuzular ölüyor, yarın bebeklere sıra gelirse ne olacak” endişesi ile yaşıyorlar. İnceleme yapan yetkililer ise ölümleri kah şap hastalığına kah zehirlenmeye bağlıyorlar. Ancak ölümlerin yağmurdan sonra başlaması zehirlenme şüphelerini güçlendiriyor. ANALARINI EMDİKTEN SONRA Önceki gün Uşak Eşme’nin köylerinden gene toplu kuzu ölümleri haberi geldi. Takmak, Dereköy, Yeşilkavak, Güllükaya, Kolankaya köylerinde sayıları yüzlerle ifade edilen sayıda kuzunun analarını emdikten kısa bir süre sonra öldükleri söyleniyor. Eşme köylülerinin kuzuları sakat doğuyor, ölüyor, seslerini duyan yok. 100’ün üzerinde kuzusunu kaybeden Eşme’ye 5 kilometre uzaklıktaki Takmak Köyünden Sudi Çıvgın, “Kuzular dağdan yaylımdan gelen anasını emdiği zaman ölüyor. Kalp krizi geçirir gibi bir şeyler oluyor hayvana. Kimi birkaç saat içerisinde, kimi bir iki gün arayla ölüyor” dedi. Yetkililerin ölümlerle ilgili kendilerine çelişkili açıklamalarda bulunduğunu söyleyen Çıvgın, “Eşme’den veteriner 63 getirip götürüyoruz. Veterinerlerden ikisi şap hastalığı olduğunu iddia ederken, İlçe tarımdan gelen veterinerler ‘Şaptan böyle toplu ölüm olmaz, zehirlenme bu’ diyorlar. En son gelen İlçe tarım yetkilileri ‘zehirlenme’ teşhisi koydular. Bana hayvanların nerelerde yayıldığını falan sordular” diye konuştu. İLAÇLAR FAYDA ETMİYOR Eşme’deki veterinerin verdiği ilaç ve iğnelerin de bir faydası olmadığını, ölümlerin devam ettiğini söyleyen Çıvgın, “50-60 tane kuzum kaldı. Onları kurtarmaya çalışıyorum şimdi” dedi. Köylerinin Kışladağ Altın Madeni’ne 18-20 kilometre uzaklıkta olduğunu söyleyen Çıvgın’a göre ölümler siyanürden olabilir. Çıvgın, ölümlerle ilgili bir ayrıntı vererek, ölümlerin geçtiğimiz günlerde üç beş gün aralıksız yağan yağmurlardan sonra başladığını anlatıyor. Aynı köyden yeğeni Hasan Karataş’ın anlattıkları da Çıvgın’ın bu açıklamaları ile örtüşüyor. 7 kuzusu ölen Karataş, ölümleri şöyle anlatıyor: “Kuzu anneyi emdiği zaman önce topallık başlıyor. Karnını çekiyor kuzu. Sonra zaman geçtikçe saatler içinde ölüyor. Olanlar ölümlerin madenden olması dışında bir açıklama bırakmıyor. Yağmurlardan sonra başladı ölümler.” Köylülerin bu anlatımları 2006 haziran ayında yağan yoğun yağmurların ardından Eşme ve köylerinde görülen siyanür zehirlenmelerini akıllara getiriyor. Çıvgın ve diğer köylerden köylüler ölümlerin nedenlerini öğrenmek için İzmir’e, Bornova Veterinerlik Fakültesine getiriyorlar kuzularını. KIŞLADAĞ’DA ÖLÜM KOL GEZİYOR jMadenin resmi açılışından 15 gün önce, 2006 haziranında meydana gelen kazanın ardından, Eşme köylülerinden 1.500’e yakın kişi zehirlenmişti. Resmi açıklamalar zehirlenmelerin Eşme’nin içme suyundaki bakteri kirliliğinden kaynaklandığı yönünde iken, Eşme’nin su şebekesini kullanmayan, hatta haftalardır Eşme’ye gitmemiş köylülerde de zehirlenme görülmesi bu açıklamaları çürütüyordu. İzmir ve Uşak’tan giden TTB üyesi doktorların aldığı kan numunelerine Uşak Valisinin talimatı ile kaymakamlık el koymuş, buna karşın yetkililerden gizli alınan kanların analizinde kanlarda limitlerin çok üzerinde siyanür tespit edilmişti. jAltın Madenine komşu İnay köyünde 2008 ocak ayında da yoğun miktarda sakat ve ölü kuzu olayı yaşanmıştı. Köyde doğum yapan koyunların yüzde 80’i ölürken köylüler ölümleri, 2007 temmuz ayında madende yaşanan ve tutanak altına aldıkları patlamaya bağladılar. Patlamanın olduğu günlerde hamile kalan koyunların doğum yapma tarihleri ölü-ve sakat kuzu olaylarının yaşandığı günler ile çakışıyordu. j2010 nisan ayında bu sefer madenin yakınındaki Bekişli köyünde bir köylünün 130 koyunu, başka bir köylünün ise 2 ineği ölmüş, köylüler ölümlerin hayvanların madenin boşalttığı atık suları içmeleri yüzünden olduğunu ileri sürmüşlerdi. Zehirlendikleriyle kalmayacaklar 10/12/2009 Özer Akdemir Uşak’ın Eşme ilçesinde 2006 yılı Haziran’ında 1500’e yakın kişinin siyanürle zehirlenmesi ile ilgili açılan ve yerel mahkemece reddedilen dava, Yargıtay’dan döndü. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, Eşme Asliye Hukuk Mahkemesi’nin zehirlenen 4 Eşmeli tarafından açılan maddi-manevi tazminat davasını reddetmesi ile ilgili kararını bozdu. Yargıtay, yerel mahkemenin eksik inceleme yaptığının altını çizerek, yeni bir bilirkişi oluşturup siyanür zehirlenmesi iddiasının yeniden incelenmesine karar verdi. ŞEBEKE SUYU DEĞİLSE… 27-30 Haziran 2006 tarihleri arasında Uşak’ın Eşme ilçesi ve köylerinde yaşayan 1500’e yakın insan, zehirlenme belirtileri ile sağlık kuruluşlarına başvurmuştu. Resmi yetkililer tarafından “içme suyuna kanalizasyon karışması” nedenine bağlanan zehirlenmelerde ortaya çıkan birçok soru işareti, konuya duyarlı çevreleri harekete geçirmişti. Zehirlenmelerin sadece Eşme ile sınırlı olmayıp, ilçenin şebeke suyu ile ilgili olmayan köylerde de meydana gelmiş olması, resmi yetkililerin açıklamaları ile çelişmekteydi. Eşme Aydınlı köyünden Mahmut Kulalı ve Eşmeli iki vatandaş, zehirlenmelerin 64 ardındaki gerçeğin ortaya çıkması için İzmir’deki özel bir laboratuvara başvurarak kan örnekleri vermişlerdi. Kanalizasyon karışması iddialarındaki bu çelişkilerin ardından zehirlenmelerle ilgili tüm şüpheler, bölgede bir süredir deneme üretimi yapan TÜPRAG şirketine ait Kışladağ Altın Madeni üzerinde yoğunlaşmıştı. Eşmelilerin başvuruları üzerine EGEÇEP, iddiaları araştırmak üzere İzmir Tabip Odası Temsilcisi Dr. Oya Otyıldız, Kimya Mühendisleri Odası’ndan Prof. Dr. Gürel Nişli, Kimya Mühendisleri Odası Ege Bölge Şube Başkanı Ertuğrul Barka ve İnay Vicdan Hareketi Sözcüsü Muammer Sakaryalı’dan oluşan bir heyetle Eşme’ye gitmişti. Heyete Uşak Tabip Odası Başkanı Dr. Zafer Aydın da katılmıştı. KAYMAKAMLIK ENGELİ Heyetin, Eşme Devlet Hastanesi başhekiminin sağladığı ekipman ve hemşire desteği ile zehirlenen gönüllülerden almaya başladığı kan örneklerine bir süre sonra Eşme Kaymakamlığı’nın görevlendirdiği polis tarafından el konulmuştu. Kaymakamlık kanlara el konulmasını, valinin emri ve izinsiz olduğu gerekçelerine dayandırırken, Uşak valisi çeşitli girişimlere rağmen el konulan kanları iade etmemişti. Birkaç gönüllüden, kaymakamlıktan gizli alınan kanlar, Ankara’ya özel bir laboratuvara gönderilmiş, yapılan basın açıklaması ile yetkililerin tavrının şüpheleri daha da artırdığı dile getirilmişti. Ankara’ya gönderilen kanlarda ve İzmir’de alınan kanlarda limit değerlerin 10 ila 40 kat fazlası siyanüre rastlanırken, valilik tarafından el konulan kanlarda ise siyanür değil “arsenik” oranına baktırıldığı ortaya çıkmıştı! Analiz raporlarının gelmesinin ardından İzmir Tabip Odası’nda gerçekleştirilen basın toplantısında, Eşme’deki zehirlenmelerin siyanürden kaynaklandığı, Ege Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Osman Karababa tarafından açıklanmıştı. EKSİK İNCELEME Bu gelişmelerin ardından zehirlenen ve kanlarında yüksek oranda siyanür çıkan 4 Eşmeli tarafından Eşme Asliye Hukuk Mahkemesi’ne TÜPRAG Altın Şirketi aleyhine açılan maddi-manevi tazminat davası, yerel mahkemece sadece su ve toprak üzerinde yapılan analizler sonrasında reddedilmişti. Mahkeme, kararına ayrıca, Hıfzısıhha Kurulu’nca kanlarda ‘arsenik’ bulunamadığına dair raporunu da dayanak yapmıştı. Eşmelilerin avukatı Mehmet Horuş’un Eşme Cumhuriyet Savcılığı tarafından yürütülen soruşturmada yapılan bilirkişi incelemesinin, bir çevre mühendisi ve bir inşaat mühendisi tarafından yapıldığı ve konunun ilgili dallardan oluşturulacak bir bilirkişiye incelettirilmesi talebi ise mahkemece reddedilmişti. Temyize götürülen dava, geçtiğimiz günlerde Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından bozuldu. Yerel mahkemenin kararının sadece su ve toprak analizlerine dayandığına dikkat çeken Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, oysa ortada bir siyanür zehirlenmesi ve bu zehirlenmenin Kışladağ Altın Madeni’nden kaynaklandığına yönelik bir iddia olduğunu belirtti. Daire, “…siyanürün davacıların sağlığı üzerine olumsuz etkisi olup olmadığı ve bunun, altın madeni işletmesinden kaynaklanıp kaynaklanmadığı konusunda üniversitelerin toksikoloji, patoloji, biyokimya ve farmakoloji bilim dallarında görevli öğretim üyelerinden oluşan bilirkişi…” raporu hazırlanmasına hükmetti. (İzmir/EVRENSEL) HÂLÂ KARANLIKTA Avukat Mehmet Horuş, aradan geçen üç yıldan sonra tekrar en başa dönüldüğünü belirterek, Eşme’de yaşanan zehirlenme olayının halen aydınlatılmayı beklediğini söyledi. Horuş, “Bir sosyal hukuk devletinde 1500 insanın mağdur olduğu ve her an benzer olayların yaşanabileceğinin dile getirildiği bir felaket karşısında tek tek yurttaşların dava açmalarına gerek kalmamalıydı. Şu anda benzer bir felaket yaşanması durumunda aynı sorunlarla karşılaşma olasılığımız var” dedi. Horuş, dava sonunda zehirlenme olayının altın madeninden kaynaklandığı sonucuna varılması durumunda, cumhuriyet savcılığının verdiği takipsizlik kararının yeniden ele alınmasının gündeme gelebileceğini dile getirdi. Horuş, yerel mahkemede davanın kaybedilmesinin ardından TÜPRAG şirketinin köylüler aleyhine yargılama giderleri ve avukatlık masrafları için icra takibi başlattığını, ilk olarak bu icra dosyalarına ödenen paraların iadesinin isteneceğini belirtti. 65 Meleyemeden ölüyorlar! Özer Akdemir 20/01/2011 Uşak Eşme’deki Kışladağ Altın Madeni yakınlarındaki köylerden kuzu ölümleri haberleri gelmeye devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde Takmak, Güllübağ, Ahmetler köylerinde yüzlerce kuzunun ölmesi haberinin ardından önceki gün de Bekişli köyünde son bir hafta içerisinde 300’ün üzerinde kuzunun öldüğü haberleri geldi. Bekişli köyü Kışladağ Altın Madenine sınır komşusu olan bir köy. Altın madeninin üretime geçtiği 2006 yılından bugüne kadar yöredeki köylerde kuzular adeta meleyemeden ölüyorlar. KÖRPE KUZULAR, BUZAĞILAR ÖLÜYOR Konuyla ilgili görüştüğümüz Bekişli köyünden Hasan Özdemir, “Çaresiziz, iğne ilaç yapıyoruz fayda etmiyor. Körpe kuzular, buzağılar ölüyor” dedi. Köyün karantina altına alındığını, hayvan giriş çıkışının yasaklandığını söyleyen Özdemir “Bazı yetkililer şap hastalığı diyor. Ben 55 yaşındayım. Şap hastalığı nedir biliyorum. Hayvanın ağzında burnunda yaralar çıkardı. Biz de ilaç bile kullanmadan ilkel yöntemlerle tedavi ederdik. Bu öyle bir şey değil” diye konuştu. İlçe tarıma artık güvenlerinin kalmadığını anlatan Özdemir “Olayların dışarıda duyulmasını istemiyorlar. Kuzuları dışarıda tahlil ettirmeye kalktığımızda 5 bin lira ceza yazıyorlar” diye konuştu. Kuzu ölümlerinin altın madeni ile ilgilisini sorduklarında yetkililerin sus pus olduğunu kaydeden Özdemir, “Altın madeni dediğimizde ödleri kopuyor. Maden aleyhine kimse konuşamıyor. Herkes ondan olduğunu biliyor ama kimse sesini çıkaramıyor” dedi. Öte yandan son kuzu ölümleri ile ilgili bir açıklama yapan EGEÇEP Dönem Sözcüsü Muammer Sakaryalı, yöre köylülerinin kuzu ölümleri ile ilgili anlatımlarını aktardı. “Köylüler diyorlar ki; Kışla köyünde bu yıl kuzu bitti, o kadar çok öldü ki hiç kimse kazanç sağlayamaz. Takmak’ta yüzlerce öldü. Güllübağ, Ahmetler, Ahmetler İstasyonu köylerinde de durum aynı. Meleyemeden ölüyor kuzular.” ZULÜM DEĞİL Mİ? 2007 yılından beri yörede kuzu, koyun, inek ve diğer hayvanların toplu olarak öldüğünü aktaran Sakaryalı, ölümlerin özellikle yağmurlardan sonra yaşanmasına dikkat çekti. Sakaryalı; “İnsanların endişe içinde yaşatılması zulüm değil mi? Köylülerin “Ya çocuklarımız da sakat ve ölü doğmaya başlarsa?” kuşkusunu kim giderecek” dedi. Sakaryalı madenin geçtiğimiz günlerde yaptığı kapasite artırımı ÇED toplantısına dikkat çekerek, “Bunların 17 yıl sonra da çekip gitmeyecekleri anlaşıldı” dedi. (İzmir/EVRENSEL) 66 TURGUTLU TOPLUMSAL DAYANIŞMA VE KÜLTÜR MERKEZİ EKOLOJİ KOMİSYONU ÇALDAĞI 2010 YILI ÇALIŞMA RAPORU Derneğimizin ekoloji komisyonu, EGEÇEP-Ege Çevre ve Kültür Platformu ve Turgutlu Çevre Platformu(TUR-ÇEP)' nun bileşenidir. TUR-ÇEP Çaldağı'nda açık liç sistemiyle nikel çıkarılmasına karşı AKP dışında siyasi partilerin, meslek odalarının, TMMOB odalarının sendika ve derneklerin oluşturduğu bir platformdur. Ayrıca platformu yürütmekle görevli yürütme kurulunda da derneğimiz ekoloji komisyonu görevlidir. 2010 yılında tarih sırasıyla bilgilendirme ve eylemlikler TUR-ÇEP ağırlıklı olmuştur. 3 Şubat 2010 yılında TUR-ÇEP tarafından ilk bilgilendirme toplantısı yapıldı. Bilgilendirme toplantısına Tahir Öngür, Levent Tuğrul, Tarih profesörü Salih Özbaran katıldı. 25-26 Mart 2010 günü Meclis Madencilik Araştırma komisyonuna TUR-ÇEP tarafından organize edilen toplantıda Jeoloji Mühendisi Tahir Öngür Çaldağı'nda çıkarılacak olan nikel ve madenin doğaya ve insanlığa karşı zararlarıyla ilgili brifing verdi. 15 Nisan 2010 günü TUR-ÇEP bileşeni olan Tema' nın “Yeraltı varlıklarımız ve sürdürülebilir yaşam” konulu panel düzenledi. Bu panele Hayrettin Karaca' da katıldı. Ayrıca Hayrettin Karaca maden bölgesini, yakınındaki köyleri ve okul ziyaretleriylede öğrencileri nikel madeninin çıkarılış yöntemindeki zararlarıyla ilgili bilgilendirdi. 13 Mayıs 2010 günü EGEÇEP ve derneğimiz tarafından Çevre ve Orman Bakanlığı' nın ağaçların kesim iznine karşı Manisa Bölge İdare Mahkemesinde açmış olduğumuz iptal davasının kazanılmasını halka duyurmak için TUR-ÇEP olarak yığınsal bir basın açıklaması düzenledik. 10 Temmuz 2010 günü Yeni Madencilik Yasa Tasarısının kabulünden sonra TUR-ÇEP bileşenlerinde ve civar köylerde, Turgutlu halkında moralsizlik ve yılgınlık başgösterdi. Bu yılgınlığa karşı kararlılığı, direngenliği göstermek için derneğimiz ekoloji komisyonu TUR-ÇEP' i de bilgilendirerek, EGEÇEP' in desteğini alarak yığınsal davullu zurnalı bir katılımla KEFEN eylemine 67 başladı. Kefeni giyen komisyon üyesi arkadaşımız yaklaşık bir ay boyunca işyerinde ve Turgutlu' da kefenle gezdi. Giymiş olduğu kefende “ ÇALDAĞI AĞLIYOR, MADEN DERHAL KAPATILSIN” yazıyordu. Bu eyleme katılan 40' a yakın köylü kadın ve katılımcılar basın açıklamasının ardından davul zurna ve pankartlarla derneğe kadar yürüdüler. Bu eylem insanlar üzerindeki yılgınlık ve korku bulutlarını kısmen dağıttı. 25 Eylül tarihinde başlayan 20 Ekim' de sona eren Turgutlu semtlerinde, çevre köy ve ilçelerinde halka yönelik bilgilendirme toplantıları yapıldı. Bu toplantılara İTÜ Metalurji Profesörü Dr. İsmail Duman, Prof. Dr. Yaşar Ünsal, Jeoloji Yüksek Mühendisi Tahir Öngür, Prof. Dr. Ali Osman Karababa, Yrd. Doç. Dr. Ediz Tuncel katıldılar. Halkla yüzyüze kahvelerde Çaldağı'nda çıkarılmak istenen nikel madenin zararlarının anlatılması yararlı oldu. Mahallelerde çevrede ve yakın ilçelerde etki alanımızı genişletmiş olduk. Ayrıca Turgutlu merkezli yapmış olduğumuz bilgilendirme toplantılarında SARDES şirketinin yapmaya çalıştığı kışkırtıcı girişimler etkisiz hale getirildi. 17 Ekim 2010 günü Hürriyet gazetesinde “ Tarım cennetini asitle yıkayacaklar” tam sayfa bir haber yayınlandı. Yazının insanlar üzerinde etkisi oldukça etkisi oldu. Bu gazete kahve kahve; köy köy; dükkan dükkan dağıtıldı. 29 Ekim 2010 günü Tema tırı Turgutlu' ya geldi. 10 gün boyunca Turgutlu' nun tüm okullardaki öğrenciler ve Turgutlu halkı Çaldağı hakkında bilgilendirildi. Ayrıca geceleride “ Sende ÇALDAĞI için bir mum yak” eylemi düzenlendi. Geceleri insanlar çoluk çocuk genç yaşlı TIR' ın etrafında mum eylemine katıldı. Ayrıca imza kampanyasına insanlar destek verdi. 11 Aralık 2010 günü Londra Borsasında bir açıklama yapan Sardes, şirketin bağlı olduğu asıl şirket European Nikel şirketi Genel Müdürü, karşı karşıya bulundukları bazı sıkıntılar nedeniyle Çaldağı' nın pilot bölge olmasından vaz geçeceklerini ve projenin ağırlığını Filipinler' deki Acoje bölgesine kaydıracaklarını açıkladı. 22 Aralık 2010 günü European Nikel şirketinin ingiliz borsasında yapmış olduğu bu açıklamadan sonra TUR-ÇEP basın açıklaması yaparak, şirket Turgutlu' yu tamamen terk edinceye kadar mücadelemiz sürecektir diyerek yığınsal bir katılımla basın açıklaması yaptı. Ayrıca aynı gün basın açıklamasının yapıldığı yerde “ FERMAN PADİŞAHINSA DAĞLAR BİZİMDİR” isimli pankart açtılar. Çevre köylerdeki kadınlarla konuşmaları mücadelemize ciddi katkı yaptı. 30 Aralık 2010 günü sermaye yanlısı sahte doğa dostu Prof. Dr. Orhan Kural Feytullahcı bir okulun desteğinde TUR-ÇEP ' den ısrarla kaçarak bir panel verdi. Çaldağı' ndaki nikel madeninin bir fırsat olduğunu söylediği panel basında bir gün sonra yayınlandı. Bunun üzerine TUR-ÇEP Orhan Kural' ın bu açıklamasına karşı basın açıklamasıyla yanıt verdi. Çaldağı' ndaki sit alanları, tarihi doku ile ilgili yapmış olduğumuz mücadele, bölgede yapılan çok ciddi olmamakla birlikte Kültür ve Turizm Bakanlığı 2 Nolu Tarihi Anıtları Koruma Müdürlüğü incelemeleri sonucunda, Kültür ve Turizm Müdürlüğü 2 bölgeyi 1. derecede, 2 bölgeyi 3. derecede sit alanı ilan ederek Turgutlu Kaymakamlığı' na bildirdi. Sardes şirketi direnişi kırmak için her yolu denedi, Turgutlu Spor'a büyük maddi destek verdi. Turgutlu spor formasıyda SARDES reklamını taşıyor. Turgutlu Spor taraftarlarınada ingiliz borsasında yapmış olduğu açıklamadan sonra TUR-ÇEP'e karşı yürüyüş ve eylemler yapan her taraftara 50 lira vereceklerini, SARDES giderse Turgutlu Spor zor durumda kalacak diyen SARDES 68 yöneticileri Turgutlu Spor taraftarlarını kışkırtamadı. TUR-ÇEP Turgutlu Spor taraftarlarıyla yapmış olduğu görüşmelerde “ TURGUTLU SPOR'U KİRLETTİRMEYECEĞİZ” ve halkımıza karşı nankörlük yapmayacağız diyerek bu istemleri geri çevirdi. Ayrıca Turgutlu' da yayın hayatına başlayan “ Kasaba SANAT” dergiside Tarih Profesörü Salih Özbaran imzalı ÇALDAĞI'NA sahip çıkılmasıyla ilgili bir yazı yayınladı. Ayrıca Turgutlunun şairlerinden Neclet Aracı ve emekli edebiyat öğretmeni şair Fikri Çalışkan ortaklaşa “ÇALDAĞI EFSANESİ” ' ni yazmayı sürdürüyorlar. Önümüzdeki günlerde bu destanı kitap halinde yayınlamayı düşünüyorlar. SONUÇ EGEÇEP ve derneğimizce açılmış olan Manisa Bölge İdare Mahkemesinde Çevre ve Orman Bakanlığının ÇED olumlu kararına karşı açmış olduğumuz iptal davasını kaybetmiştik. Bu dava Danıştay' a gönderilmiş ve süreci bekliyoruz. Danıştaydaki davaya lehimizde sonuçlanan ağaçların kesimi ile ilgili Manisa Bölge İdare Mahkemesinde kazanmış olduğumuz iptal davasının sonuçlarını ve SİT ile kazanımlarıda bildirerek hukuksal süreçte ÇED' in iptali için gayret sarfediyoruz. Ayrıca Maden yasasıyla etkisiz hale getirilen ağaçların kesilmesine karşı kazanmış olduğumuz iptal davasına karşı Çevre ve Orman Bakanlığı şirketin kesim iznine masasında beklediği halde şu ana kadar izin verememiştir. Abartılmaması ayrıca küçümsenmemesi gereken bir durum söz konusu. Turgutlu köylerinde ve Turgutlu halkı içerisinde etkimizi dahada arttırmamız gerekiyor. Tehlike daha geçmiş değil. İyi yol aldığımızıda söyleyebiliriz. TUR-ÇEP ile ilişkilerimizi dikkatli bir şekilde sürdürmek yığınlardan kopmadan akılcı davranmak zorundayız. En önemliside EGEÇEP' i güçlendirmek, sistemleştirmek, daha da etkin bir hale getirmektir. EGEÇEP 4. Bileşenler Kurultayı güçlü çıktığımız, ekoloji düşmanı sermaye güçlerine , Kapitalizm ve Emperyalizme karşı kuvvetlendiğimiz, daha sistemli, daha yığınsal bir kurultay olması dileğiyle EGEÇEP bileşenlerini şimdiden saygı ve sevgiyle selamlıyoruz. Devrimci Selamlarımızla Turgutlu Toplumsal Dayanışma ve Kültür Merkezi Ekoloji Komisyonu 69 AYVALIK ÇEVRE PLATFORMU ( AYÇEP ) FAALİYET RAPORU Aralık 2009- Ocak 2011 A- KARAAYIT KÖYÜ 01 Ekim 2010 tarihinde uzun bir aradan sonra AYÇEP toplantısı düzenlenerek bilgilendirmeler yapıldı. Karaayıt köyünden Halil İbrahim tarafından, BİLFER Madencilik şirketine ait inşaat işlerinin tamamlandığı 2. kuyudan sonra, fıstık çamlarının içinde üçüncü kuyunun da açıldığını, gelen malzemelerin kepçeyle dökülmeye başladığı, Karaayıt Köyünde su sorunun çözüme ulaşmadığı, madenin çalışmasıyla sorunların daha da artacağı belirtildi. Karaayıt Köyündeki sorunların çözümüne katkı olabileceği düşüncesiyle; Ayvalık Belediye Başkanlığı, İl Genel Meclisi üyeleri ve CHP ilçe Başkanlığı ile görüşme yapılması BİLFER Madencilik şirketine açılan davanın son durumunun ne olduğu, davayı takip eden Av. Figen SEYMEN’den bilgi alınması kararlaştırıldı. 11 Ekim 2010 tarihinde yapılan toplantıda Av.Figen SEYMEN le görüşüldüğü ve Balıkesir e gidilerek yüz yüze görüşülmesi gerektiği dava açılması için en az dört kişinin Karaaayıt Köyünden gönüllü olmasının gerekliliği belirtildi. 70 Kasım 2010 tarihinde Bilfer madencilik Şirketinin Karaayıt Köyü’nde bulunan hazine arazisinden 9 dönüm daha talep ettiği basına yansıdı. Bu arada şirket faaliyetlerine devam etmekte. Ayvalık Belediye Başkanlığı, İl Genel Meclisi üyeleri ve CHP ilçe Başkanlığı ile görüşme yapılması konusunda alınacak randevular sağlanamadı. Bu arada Köy Muhtarı ve bir azası İl Genel meclis üyesiyle görüşme yaptılar. B- AYVALIK ADALARI TABİAT PARKI 2009 REVİZYON PLANI Aralık 2009: Ayvalık Adaları Tabiat Parkını Koruma Platformu oluşturuldu. Platforma Ayvalık ve Küçükköy Belediyeleri başta olmak üzere 23 dernek, kooperatif ve sivil toplum örgütü katıldı. Ocak 2010: TABİAT PARKINA SAHİP ÇIKALIM BASIN AÇIKLAMASIAyvalık Adaları Tabiat Parkı 2009 Yılı Revizyon Planına karşı Ayvalık Demokrasi Platformu olarak oluşumunda yer aldığımız “Ayvalık Adaları Tabiat Parkını Koruma Platformu” imzası ile basın açıklaması yapıldı. Platformun düzenlediği basın açıklaması, ilçemizde ve körfezde büyük ilgi gördü. Ayvalık Cumhuriyet Alanında yapılan basın açıklamasına çok sayıda insan katıldı. Basın açıklamasına Ayvalık dışından katılımlar da oldu. GÜMÇED üyeleri Altınoluk, Edremit ve Burhaniye’den toplu olarak eyleme katıldılar. Alana alkışlar eşliğinde giren GÜMÇED, kalabalık katılımıyla alandakilere moral verdi. Mayıs 2010: AYVALIK ADALARI TABİAT PARKI KONFERANSI Ayvalık Adaları Tabiat Parkı için Çevre ve Orman Bakanlığı’nca hazırlanan 2009 yılı revizyon planına itiraz edilerek, tabiat parkını tanımak ve korumak için 14 Mayıs 2010 Cuma günü Alibey( Cunda) Adası Kültür Merkezi’de “Ayvalık Adaları Tabiat Parkını Koruma Platformu” tarafından konferans düzenledi. Mayıs 2010: TABİAT PARKI GEZİSİ Ayvalık Demokrasi Platformu olarak oluşumunda yer aldığımız Ayvalık Adaları Tabiat Parkı Platformu’nun tabiat parkına sahip çıkmak üzere yürüttüğü çalışmalar 23 Mayıs Pazar günü Cunda Adası Pateriça’da “Tabiat Parkı Gezisi” devam ettirildi. Ekim 2010: ALLİANOİ İÇİN EYLEM Bergama'nın ikiz kardeşi ALLIANOI’nin çamurla boğulmaması için 10 Ekim 2010 tarihinde kazı bölgesinde gerçekleştirilen eyleme katıldık. C- AYVALIK ADALARI TABİAT PARKI RES TEHDİTİ ALTINDA Ocak 2011: YAZI VE HABERLER 29 Aralık 2010'da 6094 sayılı Yenilenebilir Enerji Kaynakları Kanunu'nda yapılan son değişikle, milli park, tabiat parkı gibi koruma alanları ve doğal SİT alanlarında "yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı" elektrik üretim tesisleri kurulabilecek olmasının, Ayvalık Adaları Tabiat Parkı için tehdit oluşturduğundan hareketle konunun Bianet’de haber yapılması sağlandı. Yerel basın tarafından da haberler yapıldı. 71 17 Ocak 2011: PLATFORM TOPLANTISI Ayvalık Adaları Tabiat Parkını Koruma Platformu toplantısı yapıldı. 24 Ocak 2011 tarihinde Ankara’da T.B.M.M önünde yapılacak “Anadoluyu Vermiyoruz” basın açıklamasına Pankart hazırlanarak katılınması kararlaştırıldı. Arkadaşlarımız Ankara’ya giderek sesimizi duyurdular. 27 Ocak 2011: BROŞÜR DAĞTIMI 27 Ocak 2011 tarihinde el broşürü hazırlanarak Ayvalık Perşembe pazarında dağıtımları yapılarak basın açıklaması öncesinde kamuoyu bilgilendirildi. 29 Ocak 2011: BASIN AÇIKLAMSI 27 Ocak 2011 tarihinde el broşürleri Cunda Adası Pazaryerinde dağıtılarak yerel halk basın açıklamasına davet edildi. Ardından Taş kahve önünde “Ayvalık Adaları Tabiat Parkını Vermiyoruz” başlıklı basın açıklaması yapıldı. Basın açıklaması duyurusu daha önceden etkin olarak yapıldığından katılım da önceki eyleme göre başarılı oldu. Yerel basında geniş yer buldu. 29 Ocak 2011: PANELE GİDİŞ 29 Ocak 2011 tarihinde Kazdağları ve Marda Dağı Belediyeler Birliği tarafından Altınoluk’ta düzenlenen panele için organizasyon yapılarak Ayvalık’tan 2 otobüsle gidilerek destek verildi. Halil Coşkun AYÇEP adına 72 KARABURUN YARIMADASI YEREL GÜNDEM 21 (YG-21) KARABURUN YEREL FOK KOMİTESİ KARABURUN SİVİL İNİSİYATİF 2010 FAALİYET RAPORU 21 Ocak’ta AB’nin Sınır Ötesi İşbirliği Kapsamında Açtığı “Kırsal kalkınma girişimleri”, “Politika oluşturmaya katılım” Başlıklı Proje çağrılarına Yunanistan’dan bir STK’nın, YG-21’in ortak olabileceğine yönelik yapmış olduğu çağrıya, Karaburun Yarımadasının Öncelikleri ve Projelere bakışımız konulu bir rapor hazırlanarak gönderilmiştir. Karaburun Belediyesi’nin yürüttüğü, YG-21’in Proje Ortağı olduğu “Sağlıklı Yaşlanma” Projesi kapsamında izlemi yapılan 100 yaşlı için sorun çizelgesi hazırlanmıştır. 27 Ocak’ta Gençlik Merkezinde Prof Dr. Ercan Özzambak tarafından “ Nergis Çiçeği Soğanındaki Hastalıkla Mücadele Yöntemleri” konulu bir toplantı düzenlendi. Toplantıya Karaburun Kaymakam Vekili Lütfullah Ün, Belediye Başkanı Serdar Yasa, Muhtarlar ve üreticiler katılmıştır. 07 Şubat’ta Karaburun Kaymakamlığı’na “ Sağlıklı Yaşlanma” Projesi kapsamında izlemi yapılan 100 yaşlının sorun çizelgesi resmi yazı ile gönderilmiştir. Proje ortağı olarak (“Sağlıklı Yaşlanma” Projesinin bir diğer proje ortağı Karaburun Kaymakamlığı’dır) sorunun çözümüne destek istenmiştir. İlgili rapor aynı zamanda Karaburun Sağlık Grup Başkanlığına da gönderilmiştir. 02 Şubat’ta YG-21 Gençlik Meclisinin Genel Kurul toplantısı yapılmıştır. Yeni YK ve Çalışma Grupları belirlenmiştir. 09.Şubat’ta İstanbul’da yapılan EMIT Fuarında Karaburun Standında yer alacak ürünlerin hazırlanmasına Kadın Meclisi üyeleri destek verdi. 15.Şubat’ta Karaburun ve Mordoğan Belediyeleri adına İŞKUR’a Toplum Yararına Çalışma Programı (TYÇP) kapsamında 2 proje hazırlanarak sunuldu. İŞKUR tarafından onaylanan proje kapsamında Karaburun Belediyesinde 10, Mordoğan Belediyesinde 7, Toplam 17 kişinin 6 ay istihdamı sağlandı. 25 Şubat’ta Aliağa düzenlenen “ Ulusal Gençlik Parlamentosu Ege Bölge Toplantısı’na Karaburun Yarımadası YG-21 Gençlik Meclisini temsilen Ali Cemal Turan ve Taner Turamanlar katıldı. 28 Şubat’ta 8 Mart Dünya Kadınlar Günü etkinlikleri kapsamında İzmir Büyükşehir Belediyesince düzenlenecek 8 Mart Kadın Festivalinde, Karaburun Standının hazırlanmasına yönelik Gençlik Merkezinde Kadın Meclisi üyeleri ile toplantı yapıldı. 08 Mart Dünya Kadınlar Günü etkinlikleri kapsamında İzmir Büyükşehir Belediyesinin düzenlediği 8 Mart Kadın Festivali açılışına Kadın Meclisi üyesi 35 kadın katılmıştır. Festival’de açılış programına katılan Kadın Meclisi üyeleri, Karaburun Standını ve diğer standları da ziyaret ettiler. 09 Mart’ta Karaburun Çevre Kültür Turizm Birliği (ÇKTB) Başkanı Salman Muhtarı Bülent Gültekin ve YG-21 adına Çiğdem Akçura tarafından, Karaburun Kaymakam Vekili Lütfullah Ün ziyaret edildi. İZKA’ya sunulması düşünülen Nergis Projesi hakkında görüşüldü. Karaburun Yarımadası Gençlik Eğitim ve Kültür Merkezi Bilgisayar Ofisine, internet bağlantısı ve kitap desteği istendi. Karaburun Kaymakamı “Nergis Projesine başvurunun bölge için önemli olduğunu, projeye başvuran Kuruluşun Karaburun Köylere Hizmet Götürme Birliğinin olması görüşünü belirtmiş, proje ortağının Karaburun Çevre Kültür Turizm Birliği, Proje İştirakçilerinin ise Karaburun Belediyesi ve Karaburun Yarımadası YG-21 olmasının uygun olduğunu bildirmiştir. Ayrıca Karaburun Yarımadası Gençlik Eğitim ve Kültür Merkezi Kitaplığı için Kitap desteği sözü vermiştir. ÖZEL KALEM Dergisi’nin “ Yerel Yönetim Ödülleri 2009 “ başlıklı yarışması için Karaburun Yarımadası YG-21 tarafından Aralık 2009’da, Başarılı İş Birliği kategorisinde, Karaburun ve Mordoğan Belediyeleri adına “Karaburun Yarımadası Gençlik Eğitim ve Kültür Merkezi” Projesi ile başvuru yapılmıştı. “Karaburun Yarımadası Gençlik Eğitim ve Kültür Merkezi” Projesi, Başarılı İş 73 Birliği kategorisinde, Karaburun Belediye Başkanı H. Serdar YASA ve Mordoğan Belediye Başkanı Ahmet Çakır’a Yılın Büyükşehir İlçe ve Belde Belediye Başkanı ödülünü getirdi. 16 Mart’ta “Yerel Yönetim Ödülleri” töreni İstanbul’da yapıldı. Karaburun Belediye Başkanı H. Serdar YASA törene katılarak ödülünü aldı. Kent Konseyleri Bilgi Formu hazırlanarak www.kentkonseyleri.net sitesinde yer almıştır. UCLG-MEWA’ya gönderilmiştir. Bilgiler 17 Mart’ta Nergis Projesinin hazırlanmasına katkı için Ege Ü. Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Bölüm Başkanı Prof Dr. Ercan Özzambak ve ekibi ile toplantı yapıldı. 18 Mart’ta Karaburun Yarımadası Gençlik Eğitim ve Kültür Merkezinde, Köy Enstitülerinin Kuruluş Yıldönümü Kutlamasının düzenlenmesi için toplantı düzenlendi. Toplantıya Karaburun Belediye Başkanı, Karaburun Belediyesi Meclis Üyeleri, YG-21 Genel Sekreteri, Kadın Meclisi Üyeleri ve STK Temsilcileri katıldı. 25 Mart’ta Seramik Projesi hazırlanarak İŞKUR’a gönderildi. “Seramik İşlemecisi Yetiştirme Kursu” Başlıklı Projede, Proje Yürütücüsü: Karaburun Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü, Projede İşbirliği yapılan diğer kuruluşlar; Türkiye İş Kurumu, Karaburun Belediye Başkanlığı ve Karaburun Yarımadası Yerel Gündem 21’dir. Projenin İstihdama Katkısı: Proje kapsamında Seramik Ve Cam Teknolojisi Seramik Biçimlendiricisi Modüler Programı, Boyacı Çini İşlemeci Modüler Programı (Seviye 2) ve Çini İşlemeci / Çinici Modüler Programlarını (Seviye 3) alan yetişmiş 50 kursiyer, tam donanımlı Meslek edinerek proje sonrasında Proje ortakları Karaburun Belediyesi, Karaburun Halk Eğitim Merkezi ve Karaburun Yarımadası Yerel Gündem 21’in de desteği ile yeni iş imkanlarına sahip olacaktır. Proje kapsamında üretilen sembolik objeler Karaburun Yarımadasının tanıtımı adına (Nergis ve Sümbül Çiçeği, Akdeniz Foku, Enginar ve Hurma Zeytini objeleri tasarlanacaktır) da önem taşıyacaktır. Proje sonrasında seramik atölyesi ve seramik fırını 50 kursiyerin kullanımına açılacaktır. Bu kapsamda kendi üretimlerini yapmalarına ve gelir elde etmelerine olanak sağlanacaktır. Ayrıca Karaburun Belediyesi, proje sonrasında 50 kursiyerin kişisel gelir getirici seramik üretimlerini pazarlamalarına olanak sağlamak için Karaburun Merkez’de açılmış olan “Karaburun El Ürünleri Satış Yeri” ve yaz dönemleri için ise Karaburun İskele Mevkiinde kurulan “Çarşı” içinde standlar kurmalarına gerekli izinleri vererek destek sağlayacaktır. Proje başvurusu İŞKUR kaynağının yetersizliği ve projenin “Kendi İşini Kurma” kapsamında değerlendirilebileceği gerekçe gösterilerek onaylanmamıştır. İZKA’nın “Tarımsal ve Kırsal Kalkınma” başlıklı proje çağrısına “Karaburun Yarımadasında Nergis Çiçekçiliğinin Sürdürülebilir Tarım Metodlarıyla İyileştirilmesi İçin Araştırma, Geliştirme ve Eğitim Çalışmaları” Projesi hazırlanmıştır. 26 Mart 2010 başvuru tarihinden önce hazırlanan projeye, Karaburun İlçe Tarım Müdürlüğü yetkililerinin proje ile ilgili uygulanacak yöntemlere olumsuz görüş belirtmeleri, Karaburun’daki üreticilerin bu tür bir projeye katılım göstermeyecekleri, uygulamaları benimsemeyecekleri ve yeniliğe kapalı oldukları vb. gerekçeleri sıralaması sonucu Karaburun Köylere Hizmet Götürme Birliği’nin proje başvurusunda bulunması ve projeye sağlanacak yerel katkı engellenmiştir. Karaburun ve 10 Köyde uygulanması hedeflenen ve uygulanması için gerekli olan kaynağın bulunması ile ilgili araştırmaların devam ettiği proje için, Mordoğan’da 2006 yılında uygulanan ve 2010 yılına kadar gözlenen sonuçlara göre başarı kazanmış olan proje güçlü bir temel oluşturmaktadır. Proje kapsamında verilecek olan eğitimler 2006 yılında uygulanan eğitimler güncellenerek verilecektir. 2006 yılında nergis tarımını sona erdiren iki tarımsal zararlıyla ( Nergis Soğan Sineği ve Nematod) mücadelede kazanılan başarı, uygulanacak olan projede geliştirilerek (2006-2010 yılları arasında Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Araştırma Görevlileri, Nergis Soğanı zararlılarıyla ilgili bölgede bilimsel deneme amaçlı başarılı çalışmalar yapmıştır) yürütülecektir. Yine proje kapsamında alımı düşünülen Sıcak Su Tankı, Nergis Soğanı Dikim ve Söküm Makinaları 2006 yılında tasarlanmış ve uygulamada başarı kazanmış sistemlerin güncellenerek tasarlanmasına ve daha fazla verim alınmasına neden olacaktır. Karaburun Yarımadası Gençlik Eğitim ve Kültür Merkezinde, Mart –Mayıs tarihleri arasında, İlköğretim 4. ve 5. sınıf öğrencilerinden oluşan 20 kişilik gruba, 3 ay süren İngilizce ve Hayat Bilgisi Eğitimi ücretsiz olarak verilmiştir. Eğitimler YG-21 YKK ve Kadın Meclisi Üyesi Zerrin Özirs Öztan tarafından verilmiştir. İki bölümde gerçekleştirilen eğitimin amacı ilk bölümde çocuklara ana dilinden 74 başka 2. bir dili öğrenmenin önemini kavratmak, okulda öğrendiklerini pekiştirmek ve desteklemektir. İkinci bölümde ise çeşitli kitaplardan hayata dair hikayeler okunarak, konusu üzerinde tartışmak ve ana fikrini bulup, verilen mesajı içselleştirmek ayrıca çocuklara okuma sevgisini aşılamaktır. 20 Nisan’da Karaburun Kaymakamlığı, Köylere Hizmet Götürme Birliği tarafından Karaburun Yarımadası Gençlik Eğitim ve Kültür Merkezi kitaplığına 101 Adet 1000.00 TL tutarında kitap desteği sağlandı. Nisan 2010’da “Sağlıklı Yaşlanma” Projesi Nihai Raporu hazırlanarak İZKA’ya sunulmuştur. Karaburun Belediyesi’nin, Karaburun Gündelik Yaşam Bilim ve Kültür Derneği, Karaburun Yarımadası Yerel Gündem 21(YG-21) ve Karaburun Kaymakamlığı ortaklığında yürüttüğü “Sağlıklı Yaşlanma” projesinin genel hedefi “sağlığın bir bütün olarak ele alınarak sağlıklı yaşlanma ilkesiyle yaşlı nüfusun sosyal yaşamdan koparılmadan ev ortamlarında hayatlarını devam ettirmelerinin sağlanması” olmuştur. Sağlıklı Yaşlanma hedefleri içinde; Sosyal dayanışma bilinci ile kuşaklar arası etkileşimin geliştirilmesi, yaşlıların sosyal sorunlarına çözüm yolları üreterek, fiziksel ve ruhsal sağlığın korunması ile ilgili destek verilmesi gelmektedir. Bu genel çerçeve içinde başlıca şu aktiviteler gerçekleştirilmiştir: Karaburun Merkez - İskele, Ambarseki, Saip, Bozköy, Tepeboz-Yeniliman ve Haseki Köyleri çalışma alanı olarak belirlenmiştir. Varolan durumu saptayabilme ve yaşlıların sağlıklı envanterinin çıkarılabilmesi için ön anket (335, 75 Yaş üstü yaşlıya anket uygulandı) yapılmıştır. Yapılan 335 Anket içinden 100 yaşlı İzlem için seçilmiştir( Seçimde; yalnız yaşamak, sosyal güvence vb. kriterler öncelik olarak alındı). Seçilmiş 15 ev kadını bu alanda eğitim almıştır ( Proje kapsamında 15 kursiyer aylık 450.00 TL cep harçlığı almıştır). Yaşlı izlem fişleri hazırlanmıştır. Eğitim alan kursiyerlerin seçilmiş ve gönüllü 75 yaş üstündeki yaşlılara düzenli ev ziyaretleri gerçekleştirmeleri ve yaşlı bakımı ile ilgili deneyim kazanmaları sağlanmıştır. Yaklaşık beş kişiden birinin yaşlı olduğu, dışardan göç eden emeklilerin de hatırı sayılır bir kesim oluşturduğu Karaburun İlçesinde yerel yönetim, bu konuda uzun yıllar içinde bir zincir olarak hedeflediği ön çalışmaları yapmaktadır. Bunlardan ilki İzmir Kalkınma Ajansına sunulan ve onaylanan Karaburun Gündelik Yaşam Bilim ve Kültür Deneği ve Karaburun Yarımadası Yerel Gündem 21 ortaklığıyla gerçekleştirilen “Sağlıklı Yaşlanma” projesidir. Proje tamamlanmış olup, projenin sürdürülebilirliğine yönelik çalışmalar devam etmektedir. İlçe merkezinde bir yaşlı merkezi açılması, yaşlı dostu ilçe olmanın getirdiği alt yapı düzeltme çalışmaları ve ev ziyaretlerinin devamlılığı yakın gelecekte öngörülen çalışmaların bir kısmıdır. Özellikle 75 yaş üstü yalnız, eşiyle ya da kendi yaşıtı bir yakını ile yaşayan yaşlılara günlük yaşam aktivitelerinde destek sağlamak, bu kesimin sosyal ilişkilerini arttırmak, gerektiği zaman sağlık izlemlerinin yapılmasını sağlamak Karaburun Belediyesi ve işbirliği yaptığı yerel kuruluşların hedefidir. Bu hedef gerçekleştirilirken kuşaklar arası dayanışmayı geliştirecek ve yaşlıları yalnızlıktan kurtaracak yaratıcı çalışmaların yapılması da özendirilecektir. İZKA tarafından onaylanan ve Karaburun Belediyesi tarafından yürütülen “Sağlıklı Yaşlanma” Projesinde proje ortağı olan Karaburun Yarımadası YG-21, Proje kapsamında eğitim alacak kursiyerlerin belirlenmesi, eğitimlerin koordinasyonu, eğitimlerin verileceği Karaburun Yarımadası Gençlik Eğitim ve Kültür Merkezinin tahsisi, izlem ziyaretlerinin (Merkez, İskele ve Ambarseki, Saip, Bozköy, Tepeboz ve Haseki Köylerine giden10 kursiyerin takvim programının yürütülmesi) organizasyonu, ara ve nihai raporların hazırlanması, ekipman alımları, muhasebe işlemleri, basılacak materyallerin basım aşaması ve yazışmalardan sorumlu olarak projenin başarı ile yürütülmesine katkı sağlamıştır. 17 Nisan’da Hayati Denizkuşu’nun anısına düzenlenen Köy Enstitüleri Kutlama Programı, Karaburun Belediye Salonunda yapıldı. Yarımada Platformu öncülüğünde düzenlenen etkinliğe, YG-21 Kadın Meclisi ( Davetiye ve Günün anlamına ilişkin broşür hazırlanarak ve dağıtımı yapılarak) destek sağlamıştır. 20 Nisan’da İzmir İl Tarım Müdürlüğünde yapılan “Tarımda Kadın Platformu” toplantısına Kadın Meclisi adına Çiğdem Akçura ve Gülay Balaban katılmıştır. 75 01 Mayıs yürüyüşüne destek verildi. Etkinlik haber yapıldı. Basında yer alması (Emek Dünyası Web Sitesinde) sağlandı. 08 Mayıs’ta İzmir’de yapılan Kent Konseyleri Kapasite Geliştirme ve Eğitim Toplantısına Gençlik Meclisi Üyeleri Ebru ve Şeyda Nur Fırat, YG-21 Genel Sekreter Vekili Çiğdem Akçura katıldı. 16-19 Mayıs tarihleri arasında Ankara’da yapılan “ Türkiye’de Bütüncül Gençlik Politikasında UGP Rolü” başlıklı Ulusal Gençlik Parlamentosu VI Genel Kurul toplantısına Ebru ve Şeyda Nur Fırat katıldı. Program kapsamında kurulan standta Gençlik Meclisinin yaptığı çalışmalar ve Karaburun’un tanıtımı yapıldı. 27 Mayıs’ta Japon Büyükelçiliğine “Karaburun Yaşlı Merkezi ” projesi gönderildi. Projenin Amacı:Karaburun Belediyesi'nin 2009 yılında yürüttüğü “Sağlıklı Yaşlanma” projesinin sürdürülebilirliğinin sağlanmasında yaşlı nüfusun birbiriyle buluşabileceği, sosyal aktivitelerde bulunabileceği, gerektiği zaman sağlık kontrolünden geçebileceği ve toplu yemek yiyebileceği bir “Yaşlı Merkezi’nin” kurulması amaçlanmıştır. “Karaburun Yaşlı Merkezi ” projesi bu projenin felsefesinin uygulamaya alınması projesidir. “Karaburun Yaşlı Merkezi ”Karaburun Belediyesi'nin “Yaşlı Dostu İlçe: Karaburun” sloganına uygun olarak yapılandırılacaktır. Proje, Büyükelçilik Fonunun Orta, Doğu ve Güneydoğu Bölgesi projelerini yararlandıracağı gerekçesiyle onaylanmamıştır. 08 Haziran’da İzmir Ticaret Borsası’nın düzenlediği “Çiftçi Kadınlar” Toplantısına Karaburun Yarımadası YG-21 Kadın Meclisini temsilen Nilüfer Akyüzlü, Karaburun Kadınları Agro Turizmini temsilen Hatun Güler katılmıştır. 09-11 Haziran tarihleri arasında İstanbul’da yapılan “Türkiye YG-21 Programı Kadın Meclisleri Zirvesi” programına Karaburun Yarımadası YG-21 Kadın Meclisini temsilen Dr. Selma Mine Erses katılmıştır. 10 Haziran’da Yaşar Üniversitesinde yapılan toplantıya Salman, Parlak, Küçükbahçe Muhtarları, Karaburun Belediye Başkanı ile birlikte YG-21 ve Çevre Kültür Turizm Birliği adına Çiğdem Akçura katılmıştır. Yarımadada proje öncelikleri konusu görüşülmüş ve yapılacak proje başvurularına Yaşar Üniversitesi’nin destek sağlayacağı belirtilmiştir. 15 Haziran’da “ Türkiye’de Bütüncül Gençlik Politikasında UGP Rolü” başlıklı Ulusal Gençlik Parlamentosu VI Genel Kurul toplantısı Raporu Ebru ve Şeyda Nur Fırat tarafından hazırlanarak Gençlik Meclisine sunuldu. 18 Haziran’da Karaburun Belediye Salonunda yapılan Revize İmar Planı toplantısına katılınmıştır. Toplantıya YG-21 İmar-Kentleşme Çalışma Grubu Koordinatörü Doç Dr. Semahat Özdemir, Çiğdem Akçura ve Mesut Karaoğlan katılmıştır. Toplantıda Karaburun Belediye Başkanı ve Meclis Üyeleri de hazır bulunmuştur. 24 Haziran’da Mordoğan Ayıbalığı Mevkiinde kurulacak olan Şamandraların temizliği ve halat bağlamaları Gençlik Merkezinde yapılmıştır. Karaburun Köylere Hizmet Götürme Birliği tarafından İZKA’ya sunulan “ Bozköy Sanat Köyü “Projesinde Karaburun Yarımadası YG-21 proje iştirakçisi olmuştu. Proje İZKA tarafından onaylanmıştır. Projenin yürütülmesi aşamasında YG-21 Sekreterliği, Gençlik Meclisi ve Yıldızlar Grubu üyelerinin proje kapsamında düzenlenen kurslara katılımlarını sağlamıştır. Temmuz ayında “Karaburun Yarımadası Yerel Gündem 21 Doğa Koruma Bülteni” çıkarılmıştır. Bültenin çıkarılmasına YG-21 Basın-Bülten-Yayın Grubu destek olmuştur. Bültenin Karaburun Merkez, İskele, Bodrum, Aslanburnu, Sasko, Eşendere, Kaynarpınar, Mordoğan Merkez, Ayıbalığı ve 13 Köy’de dağıtımı yapılmıştır. 03 Temmuz’da Mordoğan Ayıbalığı Mevkiinde Şamandralama Çalışması yapılmıştır. Karaburun Yerel Fok Komitesi ve Karaburun Yarımadası YG-21 Çevre Çalışma Grubunun destek verdiği çalışmaya Karaburun’dan Mordoğan’a tekne ile gidilmiştir. 5 mt boyunda hazırlatılan pankart “ Ayıbalığı Mağarası Akdeniz Foklarının Evidir. Koruyalım. Karaburun Yerel Fok Komitesi içerikli “ çalışmanın 76 yapıldığı Ayıbalığı Mevkiinde teknenin yelkenine açılarak kıyıda bulunan halkın konuya farkındalığı sağlanmıştır. 05 Temmuz’da Karaburun Belediye Salonunda yapılan Karaburun Belediyesi Meclis Toplantısında “Revize Nazım İmar Planı” oy çokluğuyla kabul edilmiştir. 23 Temmuz’da Karaburun Belediye Salonunda İzmir İl Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) tarafından yürütülen “Bir Elimi De Sen Tut” Koruyucu Ailem Ol Projesi bilgilendirme toplantısı yapılmıştır. Toplantı Karaburun Yarımadası YG-21 Kadın Meclisi ve İzmir İl Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu ortaklığında gerçekleştirilmiştir. Toplantı sonrasında İzmir İl Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu projeye katkılarından dolayı Karaburun Yarımadası YG-21 Kadın Meclisi’ne Teşekkür Belgesi sunmuştur. SHÇEK Ekibi Karaburun Yarımadası Gençlik Eğitim ve Kültür Merkezini de ziyaret etmiş, önümüzdeki sürece yönelik işbirliği ve iletişimlerin sürdürülmesi dileğinde bulunmuştur. Bornova Zeytincilik Araştırma Enstitüsü tarafından 26.03.2010 ‘da İzmir Kalkınma Ajansına (İZKA) sunulan “Poyrazın Getirdiği Zenginlik” Projesi onaylanmıştı. Projenin bilgilendirme toplantısı Köy Muhtarlıklarının da katılımıyla 28.07.2010 tarihinde Karaburun Belediye Salonunda gerçekleştirildi. Projenin amacı; yöreye has Hurma Zeytininin oluşuma sebep olan etmeni, ürünün mineral içeriği, salamura özellikleri, zeytinyağı özellikleri, uygun muhafaza ve paketleme koşullarını içeren temel verileri ortaya koymak ve bu veriler doğrultusunda “standart etiket bilgileri”ni hazırlamak olarak belirlendi. Projeyle, ürünün coğrafik işaretlenmesi ve ülkemize ait bir ürün oluşunun tescil edilmesi sonrasında; bölgeye yatırımları çekerek, hurma zeytinin belli merkezlerde standart şekilde işlenmesine olanak sağlanması, bölge insanına ve özellikle hanımlara ve engelli vatandaşlarımıza iş imkanları oluşturulması ve bölgenin ekonomik düzeyde kalkınmasına katkı sağlanması beklenilmektedir. Ayrıca, bölgeye dikkat çekerek, turizm sektöründe uluslararası boyutta önem kazandırılması da hedeflenmektedir. Karaburun Yarımadası YG-21, “Poyrazın Getirdiği Zenginlik” Projesinin Yarımadada yürütülmesinde kolaylaştırıcı (Duyuruların Yapılması, Hurma Zeytin Alımı, Festival Programı, Basın Haberlerinin Hazırlanması, Bölgedeki Zeytin Üreticiliğine Yeni Başlayan Üreticilerin Bütçenin %25’lik Dilimine Katkı Yapmaları Adına Resmi Yazışmaların Yapılması)rol üstlenmiştir. Karaburun Merkez Su Ürünleri Kooperatifinin YG-21 Sekreterliğine vermiş olduğu dilekçe içeriğinde belirtilen Karaburun’daki “Dalış Yerlerinin Belirlenmesi”ne (Toplantı içeriğinde Deniz Eko-Sisteminin korunması da ele alınmıştır) yönelik olarak 02 Ağustos ve 09 Ağustos tarihlerinde ilgili birim yetkililerinin de katılımıyla Karaburun Yarımadası Gençlik Eğitim ve Kültür Merkezinde toplantılar düzenlenmiştir.. Karaburun Yarımadası Yerel Gündem 21 koordinatörlüğünde (Toplantının Moderatörlüğünü YG-21 Danışma Kurulu Üyeleri, Yaşar Datlı ve Ayhan Akçura yapmıştır) ilgili tarafların (Dalış Kulüpleri, Mordoğan Sahil Güvenlik Komutanlığı, Karaburun Jandarma Komutanlığı, Karaburun Emniyet Müdürlüğü, Karaburun Çevre Koruma Ünitesi, Karaburun Su Ürünleri Kooperatifi, Dalış Kulüpleri, YG-21 Çevre Çalışma Grubu, Karaburun Yerel Fok Komitesi) katılımıyla yapılan Karaburun’daki Dalış Yerleri ve Deniz Eko Sisteminin Korunması içerikli toplantı kararları aşağıda belirtilmiştir. Dalış Merkezleri Dalış yerlerinde şamandralama işlemini hayata geçireceklerdir. Su Ürünleri Kooperatifi üyeleri de şamandrayla belirtilmiş dalış alanlarındaki kurallara uyacaktır. Dalış Merkezlerinin Sığ Dalış alanları Mimoza, Astoria ve Number One yanı olarak netleştirilmiştir. Dalış Merkezleri Gece Dalış bilgilerini Emniyet, Sahil Güvenlik yanısıra Su Ürünleri Kooperatifi yetkililerine de vereceklerdir. Mayıs-Haziran aylarında Büyük Adanın SIĞ 1 ve SIĞ 2 adlarıyla belirlenen bölgelerini hafta içi kıyı balıkçısı av sahası olarak kullanacak ve Dalış Merkezleri bu bölgelerde hafta sonu dalış yapacaklardır. Hafta içi Dalış Merkezlerinin özel dalış eğitimi vermesi gereken günlerde Su Ürünleri Kooperatifine bilgi verip bu bölgeleri kullanacaklardır. Su altındaki ölü ağların temizlenmesi konusunda yeni bir organizasyonun yapılmasına karar verilmiştir. Karaburun’da Deniz Eko Sisteminin iyileştirilmesine katkı olarak Yapay Resif (Yapay Barınak) Projesinin hayata geçirilmesi adına yürütülen çalışmalara tüm birimlerin katılımları ve destek vermesi kararı alınmıştır. Bu çalışmada YG-21 Koordinatörlüğü yürütecektir. 77 Denizlerimizde Yasadışı Avcılığın önlenmesine yönelik olarak tüm tarafların birlikteliği ve ortak çalışma yürütmesine karar verilmiştir. Balık Satış Yerleri ve Lokantalarda zıpkın ile vurulmuş balığın satışının engellenmesi adına denetim artırılacaktır. Dalış Merkezlerinin dalış eğitimi alanlara yönelik olarak, Deniz Eko Sisteminin korunması içerikli eğitimlere de ağırlık vermesi ve tanıtım sitelerinin de buna göre düzenlenmesi gerekliliğine karar verilmiştir. Toplantı kararları ayrıca, ilgili birimlere resmi yazı ile gönderilmiştir. 13 Ağustos’ta Karaburun Yarımadası YG-21 YKK toplantısı yapıldı. Karaburun Yarımadası YG-21 Genel Sekreterliğini vekaleten yürüten Çiğdem Akçura’nın Genel Sekreterliği bu toplantıda onaylanmıştır. 15 Ağustos’ta Haseki Köyü Kumbükü Mevkiinde Kıyı Temizliği yapıldı. 17 Ağustos’ta Karaburun Yarımadası Gençlik Eğitim ve Kültür Merkezinde Yaşar Üniversitesi Öğretim Üyeleri, Karaburun Belediye Başkanı, Küçükbahçe, Salman, Parlak, Bozköy, Eğlenhoca, Yayla, İnecik, Tepeboz Muhtarları, Prof Dr. Füsun Baykal, Doç Dr. Semahat Özdemir ve YG-21 Sekreterliğinin katıldığı Karaburun Yarımadasında öncelikli hazırlanacak olan Proje Başlıkları ve Mevcut Durum Saptanmasına ilişkin toplantı yapıldı. 11-19 Ağustos tarihleri arasında YG-21 Yerleşme ve Mimarlık Tarihi Çalışma Grubu, Haseki, Salman ve Sarpıncık Köylerinde Yrd. Doç Dr. Sedat Emir koordinatörlüğünde çalışma yapmıştır. 26.Ağustos’ta, Karaburun Belediye Salonunda “ Karaburun’da Yapay Deniz Barınakları ve Deniz Eko Sisteminin İyileştirilmesi” projesi konulu bilgilendirme toplantısı yapılmıştır. Toplantıda, Dokuz Eylül Ü. Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü Deniz Teknolojisi Ana Bilim Dalı Başkanı Doç Dr. Gökdeniz Neşer tarafından bir sunuş gerçekleştirilmiştir. Hazırlanması düşünülen Proje kapsamında Yapay Deniz Barınaklarının yanı sıra denizdeki ölü ağların toplanması ve Deniz Eko Sisteminin korunması adına tüm ilgili birimler arası koordinasyonun geliştirilmesi de amaçlanmaktadır. 5. Karaburun Bilim Kongresi 2-5 Eylül tarihleri arasında Karaburun ve Mordoğan’da yapıldı. Kongrede bu yıl Çalışma Grupları toplantıları (1- Akademi ve Özgürlük, Akademi, Gündem ve Eleştirel Pedagoji, 2- Hâkim Medyaya Karşı Alternatif İletişim Stratejileri, 3- Bir Sonraki Adım: Öğrenci Sunum: Hareketleri Küresel Ağı. Bugün ve Gelecek ) Karaburun Yarımadası Gençlik Eğitim ve Kültür Merkezinde yapıldı. 06.Eylül’de Ege İhracatçı Birliklerinde yapılan KOSGEB Yeni Dönem Destekleri Bilgilendirme Seminerine Karaburun Yarımadası YG-21 Sekreteri Çiğdem Akçura ve Gençlik Meclisi Eş Başkanı Gözde Karahan katılmıştır. 16-20 Eylül 2010 tarihleri arasında Giresun’da, Ulusal Gençlik Parlamentosu Yaz Okulu yapıldı. “Sanat ve Kapsayıcı Katılım” konulu Yaz Okuluna, Karaburun Yarımadası YG-21 Gençlik Meclisini temsilen Gözde Karahan katıldı. Gözde Karahan, toplantıda “Sosyal Haklar” ve “Takım Çalışması” Atölyelerinde yer aldı. 30.Eylül’de YG-21 Kadın Meclisi Genel Kurul toplantısı yapılmıştır. Toplantıda 2011 yılında görev alacak YK belirlenmiştir. Habitat İçin Gençlik Derneği tarafından yürütülen “Bilenler Bilmeyenlere Bilgisayar Öğretiyor” projesi kapsamında yürütülen Bilgisayar Okur Yazarlığı Eğitimleri ve Gençlerin sağlıklı bir finansal hayat sürdürebilmelerini destekleyen “Paramı Yönetebiliyorum( Devlet Planlama Teşkilatı, Birlşmiş Milletler Kalkınma Programı Ortaklığında)” eğitimlerinin Karaburun Yarımadası YG-21 Kadın Meclisi üyelerine verilmesine yönelik ilgili kurum ile iletişimler kurulmuştur. 22 Ekim’de Karaburun Yarımadası Gençlik Eğitim ve Kültür Merkezinde, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı İzmir Kuzey Hizmet Merkezi Müdürü Kazım Akgün tarafından, “Kosgeb Destekleri” konulu bir sunum gerçekleştirilmiştir. 78 ( T.C Sanayi ve Ticaret Bakanlığına bağlı bir kuruluş olan KOSGEB, 20 Nisan 1990 tarihinde 3624 sayılı yasa ile kurulmuş. 15 Haziran tarih ve 27612 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren KOSGEB Destek Programlarının amacı, ekonomik kalkınma ve istihdam sorunlarının çözümünün temel faktörü olan girişimciliğin desteklenmesi, yaygınlaştırılması ve başarılı işletmelerin kurulmasını sağlamak) Toplantıda KOSGEP Destek Programları (Genel Destek Programı, Girişimcilik Destek Programı, İşbirliği Güçbirliği Destek Programı, Tematik Proje Destek Programı, Kobi Proje Destek Programı, Ar-Ge İnovasyon Endüstriyel Uygulama Destek Programı ) hakkında bilgi verildi. Toplantı sonrasında Yarımadadaki Girişimcilerin yararlanması adına Karaburun, Mordoğan Belediyeleri ve Karaburun Yarımadası YG-21’in ortaklığında “Girişimcilik Destek Programının” uygulanmasının desteklenmesiyle ilgili duyurulara, Karaburun ve Mordoğan Belediyeleri tarafından başlanmıştır. Karaburun Yarımadası YG-21 tarafından, müracaat eden Girişimcilere “Uygulamalı Girişimcili Eğitimi Katılımcı Formu” ve Uygulamalı Girişimcilik Eğitimi Girişimcilik Testi” uygulanmıştır. Avrupa Birliği İş Geliştirme Merkezi (ABİGEM) tarafından yapılacak olan ön görüşme sonrasında Uygulamalı Girişimcilik Eğitimini kursuna katılmaya hak kazananlara, 10 gün süren 60 saatlik Girişimcilik Eğitimi verilecektir. Uygulamalı Girişimcilik Eğitimi kursunun Şubat ayı içinde Karaburun’da yapılması planlanmaktadır. Bu eğitim sonucunda başarılı olanlara KOSGEB ile ABİGEM tarafından “Girişimcilik Belgesi” verilecektir. Belgesini alan Girişimci projesini hazırlayarak KOSGEB’e sunacaktır. Projesi kabul edilen Girişimciye işletme kuruluş desteği için 5 bin, kuruluş dönemi makine, teçhizat ve ofis donanım desteği için 10 bin, işletme giderleri desteği için de 12 bin lira verilecektir. Girişimcilere verilecek 27 bin liranın tamamı hibedir. Geri istenmeyecektir. İşini oturtan Girişimcilere 1 yıl sonra eğer isterlerse faizsiz 70 bin liralık kredi de verilecektir. Girişimciler 70 bin liralık krediyi 2 yıl sonra 36 vade ile ödemeye başlayacaktır. İlkokul mezunu ve 18 yaşını doldurmuş olan herkes 27 bin lirası hibe, 70 bin lirası ise faizsiz geri ödemeli kredi için başvurma hakkına sahip. 05-06 Kasım 2010 tarihleri arasında, İstanbul Kongre Merkezinde, Woman Kadınİst Uluslararası İstanbul Kadın Buluşması gerçekleştirilmiştir. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı, İstanbul Kadın Araştırmaları Merkezi (İKAM), T.C Devlet Bakanlığı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen toplantıya, Karaburun Yarımadası YG-21 Kadın Meclisini temsilen Kurucu ve YK Üyesi Dr. Selma Mine Erses katılmıştır 08 Kasım’da Avustralya Büyükelçiliğinin fon desteği sağladığı Doğrudan Yardım Programı (Dap)’na Karaburun Yarımadası YG-21 adına Proje Başvurusu yapılmıştır. “Karaburun Yarımadasında Gönüllü Çevre Ekibi Oluşturulması Eğitimi Ve Uygulamaları” Projesi, 3 ay süreli bir eğitim projesi olarak yürütülecektir. Projenin Amacı: Karaburun Yarımadası Sıfır Yok Oluş Bölgesi içinde ve Başka Yerde Olmayanlar sınıflandırması içinde yer almaktadır. Yarımada da önemli (endemik) bitki türleri mevcuttur. Yarımadanın Başka Yerde Olmayan hassas bir Eko sistemi, bitki, hayvan ve kuş değerleri vardır. Yarımada dünyada önemli bölgeler içinde yer almaktadır. 204 çeşit kuş türü, 380 çeşit bitki türü, Bern Sözleşmesiyle koruma altındaki türler içinde yer alan Akdeniz Foku (monachus monachus), Ada Martısı ( Larus audouinii) ve Salep Çiçeği (Orchidaceae) ile zengin bir çeşitliliğe sahiptir. Yarımada tarihi kalıntıları, doğal yöre mimarisi, taş evleri, batık kentleri, terkedilmiş köyleriyle benzersizdir. Alternatifturizme ve ekoturizme uygun bir coğrafyadır. Yarımadanın koruma kullanma dengesi içinde öneminin bilinerek yok edilmeden korunarak, yaşatılması amaçlanmaktadır. Karaburun Yarımadasında doğal değerlerin koruma-kullanma dengesi içinde yaşatılması adına yürütülen çalışmalarda bugüne kadar gönüllü olarak yer alan Karaburun Yarımadası Yerel Gündem 21 (YG-21) Gençlik Meclisi üyelerinin, Yeni Bir Bilinç: Yaşadığı Yere Sahip Çıkmak, Yeni Bir Anlayış: Çözümde Ortaklık ve Yeni Bir Davranış: Aktif Katılım kavramlarını hayata geçirmesi hedeflenmektedir. Proje kapsamında verilecek eğitimler ile yaşadığı bölgeyi tanıyan, çevresel sorunları daha iyi algılayan ve sorunların çözümüne katkı verebilen, sorumluluk bilinciyle hareket edebilme yetisine sahip genç bireylerin güçlenmesi ve yerel çevre koruma ekibi içinde yer alması sağlanacaktır. 79 Proje Eğitimleri; “Karaburun Coğrafyası” Eğitimi Prof Dr. Füsun Soykan, “Çevre Kirliliği” Eğitimi Filiz Morova İneler, “Çevre ve Katı Atık Yönetimi” Eğitimi Yrd. Doç Dr. Arife Karadağ, -“Deniz ve Kıyı Ekosistemi” Eğitimi Doç Dr. Gökdeniz Neşer, Karaburun Florası (Eğitimi) Yrd. Doç Dr. Cenk Durmuş Kahya, -“Akdeniz Fokları ve Habitatları” ve “Yarımadada Sivil İnisiyatifin Doğa Korumadaki Rolü” Eğitimi Ayhan Akçura tarafından verilecektir. Projeden Beklenen Sonuçlar; Proje Kapsamında verilecek olan eğitimlerle Karaburun Yarımadası YG-21 Gençlik Meclisi Üyelerinden oluşan 10 kişilik Karaburun Yarımadası Gönüllü Çevre Ekibi oluşacaktır. Karaburun Yarımadası coğrafyasını tanıyan, önemli koruma alanı noktalarını ve nesli azalan türlerin yaşam alanlarını bilen, hukuksal mevzuatı öğrenmiş ve iyi bir gözlemci gözüyle bakabilen eğitilmiş, genç gönüllü Çevre Ekibi, önemli bir farkındalık yaratacaktır. Yarımadanın önemli alanlarına ( Akdeniz Foku, Salep Soğanı, vb.) konulacak olan uyarı ve bilgilendirme levhaları, Yarımadanın doğal değerlerinin koruma-kullanma dengesi içinde yaşatılmasına yönelik katkı sağlayacaktır. Yarımadanın kara ve kıyı alanlarında yapılacak gözlem ve koruma çalışmalarında kullanılacak ekipman ( küçük kapasitede bir tekne, dürbün, fotoğraf makinası vb ) varlığı çalışmalara çok büyük ivme kazandırarak Yarımadanın yarınlara taşınmasına katkı sağlayacaktır. 10 Kasım’da YG-21 Kadın Meclisi Üyesi Nilüfer Akyüzlü tarafından Karaburun Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğüne “Aile İçi İletişim” konusunda eğitim vermek üzere dilekçe sunulmuştur. Dilekçenin onaylanması durumunda Kadınlara yönelik eğitim verilecektir. 24 Kasım’da “25 Kasım, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma Günü” kapsamında YG-21 Kadın Meclisi’nin hazırlamış olduğu duyurular, İlçenin Görünür alanlarına asılarak, farkındalık yaratılmıştır. Karaburun Çevre Kültür Turizm Birliği Encümen toplantıları Karaburun Yarımadası Gençlik Eğitim ve Kültür Merkezinde yapılmaktadır. Ayrıca 13 Köy Muhtarlığının sorunlarının çözümüne bilgi desteği sağlanmaktadır. 22 Aralık’ta “ Poyrazın Getirdiği Zenginlik” Projesi kapsamında Hurma Zeytin Festivali düzenlenmiştir. YG-21, Festival Organizasyonuna destek sağlamıştır. 22 Aralık’ta Diyarbakır’ın Sur İlçesi Belediye Başkanı Abdullah DEMİRBAŞ ve ekibi Karaburun Yarımadası Gençlik Eğitim ve Kültür Merkezini ziyaret etmiştir. Çalışmalar hakkında bilgi alan DEMİRBAŞ, ortak proje ( Kadın ve Çocuk Meclisleriyle Kültürel Projeler ) oluşturulması konusunda görüş belirtmiştir. 24 Aralık’ta Karaburun Yarımadası Gençlik Eğitim ve Kültür Merkezinde, Kadın Meclisi “Göç Çalışma Grubu” tarafından bir toplantı düzenlenmiştir. Toplantıda Karaburun Yarımadasına Göç etmiş ailelerin sorunları görüşülmüştür. Karaburun Yarımadası Gençlik Eğitim ve Kültür Merkezinde her hafta düzenli olarak Gençlik Meclisi ve Yıldızlar Grubu toplantıları yapılmaktadır. Toplantılarda, yaş gruplarına göre sorunlar paylaşılmakta ve çözüm önerileri getirilmektedir. Ayrıca, Bir Arada Yaşama, Barış ve Ekoloji konulu eğitimler verilmiştir. YG-21 Gençlik Meclisi ve Yıldızlar Çalışma Grubuna yönelik Belgesel Film gösterimleri sürdürülmektedir. Karaburun Yarımadası Gençlik Eğitim ve Kültür Merkezini Ocak-Aralık 2010 tarihleri arasında 1250 kişi ziyaret etmiştir. Ziyaret konuları; Eğitim Çalışmaları ( Kadın, Gençlik Meclisleri, Yıldızlar, Çevre, Proje Grup Toplantıları, Türk Sanat Müziği Koro Çalışmaları), Toplantılar ( Karaburun Yerel Fok Komitesi, Karaburun Çevre Kültür Turizm Birliği, Kalkınma Ajansı, Yaşar Üniversitesi vb. ), Kitap alımları, Çocuk Oyunları, Bilgisayar Kullanımı vb. G-21 Genel Sekreterliği tarafından Gençlik ve Kadın Meclisi üyelerinin Turizm Sezonunda iş bulmaları yönünde işletmelerle iletişimler kurularak, 3 Genç ve 3 Kadın Meclisi üyesi işe yerleştirilmiştir. 80 YG-21 Genel Sekreterliği tarafından, Karaburun Yarımadası YG-21 Gençlik Meclisi üyesi 3 genç için burs sağlanmıştır. YG-21 Genel Sekreterliği ve Kadın Meclisinin “Karaburun Yarımadasında Giyecek İhtiyacı Olan Ailelere Destek Olma” Proje çalışmaları sürdürülmektedir. 2010 yılında 15 Aileye giyecek desteği sağlanmıştır. Karaburun Yarımadası Gençlik Eğitim ve Kültür Merkezindeki kitaplıktan Yıldızlar Grubu, Gençlik, Kadın Meclisi ve yerel halk yararlanmaktadır. Kitap bağışları alınmış ve kitaplık zenginleştirilmiştir. Merkezdeki kitaplıktan 2006 Mayısından bugüne 1030 kitap okunmuştur. Ayrıca, Gençlik Merkezinde oluşturulan Duvar Panolarında; Basında çıkan haberler ( Gençlik, Barış, Çevre vb. ) ve şiirler yer almaktadır. Karaburun İlköğretim ve Lise öğrencilerinin performans ve dönem ödevleri için YG-21 ofisi internetinden ve Karaburun Yarımadası Gençlik Eğitim ve Kültür Merkezi kitaplığından destek sağlanmaktadır. 2010 yılı içinde 35 kez Akdeniz Foku ( Monachus monachus) Gözlemi yapılmıştır. Kanlıkayalar, Aslan Burnu, Sasko, Tuzlu Burun, İğdeleraltı, Kumbükü ve Ayıbalığı Mevkilerinde yapılan gözlemlerde 4 kez Akdeniz Foku gözlenmiştir. 01.02.2011 KARABURUN YARIMADASI YG-21 GENEL SEKRETERLİĞİ EFESÇED 2010 Faaliyet Raporu Efesçed olarak, Selçuk ve çevresinde, çevreyi, doğayı ve kültürel varlıklarımızı korumak için çalışmalarımız hızından hiçbir şey kaybetmedi. 81 Bunun yanı sıra ülke çapında çevreye ve doğaya verilen zararlara karşı, diğer yaşam savunucuları ile birlikte hareket etmeye devam edeceğiz. 27 Şubat 2010 Egeçep kurultayına katıldık.Her türlü destekte bulunduk. Derneğimizin başkanı Tekin Karadağ 3. kez Egeçep yürütme kuruluna seçildi. Sanatçı Welat ile birlikte kurultayda müzik ziyafeti çekildi. 30 Mart 2010 İstanbul'da görülmekte olan Koza Altın madeni şirketinin 4 arkadaşımız hakkında açtığı tazminat davasında arkadaşlarımızı desteklemek için derneğimizle İstanbul adliyesi önünde yapılan basın açıklamasına destek verdik. Bu davayı arkadaşlarımız kazandı. Aynı gün Dikili Belediye başkanı hakkında açılan davada başkan beraat etti. Tüm yaşam savunucu arkadaşlar iki sevinci bir arada yaşadı. 3 Nisan 2010 Maden yasasına karşı toplantı düzenlendi. Derneğimiz bu toplantıya katılıp sağlayıp destek oldu. 1 Mayıs 2010 Emeğin bayramına dernekçe katıldık. 8 mayıs 2010 Egeçep temsilciler toplantısı Foça'da yapıldı. Dernek olarak katıldık.İkinci gün tüm arkadaşlarla birlikte Yeni Foça yakınında KYME antik kentinde yaptığımız gezi sırasında bu alanın yanı başında şirketlerin kurduğu limanların önemli ölçüde doğayı ve kültürel değerleri kirlettiğini gördük. Hayat tv çekim yaptı. 18 Eylül 2010 Allianoi antik kentini sular altında bırakacak olan yortanlı barajının inşaatının bittiğini baraja su toplamak için hazırlıkların yapıldığını çevre bakanlığı tarafından tarihi eserlerin üzerine sözde koruyucu harçların sıvandığını gördük.Daha sonra buraların kumlarla örtüleceğini ve sular altında bırakılacağını öğrenmiş olduk.Buna karşı tüm yaşam savunucuları nöbetleşe eylem yaptılar.EFESÇED olarak bir gün biz de nöbet tuttuk. 19 eylül 2010 Şirincede Ali Nesin tarafından kurulan matematik köyüne ziyarette bulunduk. Mükemmel bir yapı çok iyi dizayn edilmiş peyzaş çalışması gözlemledik. Değerli yazar Aziz Nesinin kitaplar serisini gördük. Ali Nesin ile birlikte gelecekte çevresel ve kültürel çalışmaları birlikte yürütmeyi konuştuk. 2011 de EFESÇED olarak Selçuk ve çevresinde yapacağımız çalışmalar şunlar olacaktır. 1-Selçuk un doğusunda Abuhayat Dağı nın tam başlangıcında bulunan taş ocağının çevreye özellikle tarım alanlarına bunun yanı sıra patlatılan dinamitlerden dolayı deprem etkisi yaratıp konutlara zarar verdiğini biliyoruz.Bu taş ocağının kapatılıp çirkin görünümünün yerine ağaçlandırılmış bir panayır yeri yapılmasına çalışacağız. 2-En önemli sorunlardan olan Küçük Menderes in kirliliğini daha ciddi bir şekilde kamuoyu ile paylaşıp daha ulusal bir çapta bu kanayan yaraya bir çare bulunmasını dile getireceğiz. 3- 2007 de Pamucak da yapılan imar planlarına açtığımız davaları 2010 da derneğimiz ve Zeytinköylü çiftçiler kazanmıştır. Aynı alana turizm bakanı tarafından yeni rant planlarının yapılacağını duyuyoruz.Daha önemlisi hükümetin aldığı yeni çevresel yasalar gereği koruma kurullarının bakanlığa bağlanacağını bu şekilde rant çevreleri daha rahat bir şekilde istedikleri yerlerde amaçlarına ulaşacaklardır.Şunu da iyi bilsinler ki yaşam savunucuları her türlü doğa katliamına karşı hazırlıklıdırlar.Doğa düşmanlarının kovanlarına sürekli çomak sokacağımızı bilsinler. 4- Tüm dünya tarafından bilinen Efes Antik Kenti nin tam yanı başına yapılan Hava alanı hangi rant çevreleri tarafından yapıldıysa (tam olarak bilemiyoruz) bu hava alanı 1. derece kültür sit alanı içindedir. Ayrıca uçakların çıkardığı gürültü antik kenti tehtit etmektedir.İniş ve kalkış sırasında bir 82 uçağın düşmesi sonucunda bu muhteşem antik kentin ne hale geleceğini düşünmek bile istemiyoruz.Bu hava alanının buradan kaldırılması için uğraşacağız. Tüm yaşam savunucularına temiz çevre temiz bir doğa temiz bir kültür dileğiyle başarılar diliyoruz.Kapitalizmin yarattığı kirliliğe karşı sürekli ayakta olacağımızı sınıfsal kavgada kendi sınıfımızın yanında olacağımızı beyan ediyoruz. EFESÇED Efes Çevre Doğa Ve Kültür Derneği (Selçuk) SANDAL BİLEŞENLERİ 2010 YILI FAALİYET RAPORU Manisa ili, Kula İlçesi, Sandal Beldesi sınırları içerisinde “Ege Bölgesi Katı ve Endüstriyel Tehlikeli Atık Entegre Tesisi” kurulmuş ve doğayı katletmeye başlamıştır. Bu Tesis Ege bölgesi illeri dışında Isparta Antalya’ya kadar 11 ilin atığını toplamak üzere projelendirilmiştir. 2010 yılı içerisinde de atık kabulüne başlamıştır. Bizler Sandal Beldesi halkı ve Egeçep Sandal Bileşenleri olarak bu tesisin bölgemize vereceği zararları önlemek amacıyla Egeçep ile birlikte tesisi köyümüzden kaldırtmak zararlı atık toplama faaliyetlerine son vermek için çalışıyor ve mücadele ediyoruz. 2010 yılı başlıca faaliyetlerimiz; A) Halkı Bilgilendirme ve yöredeki Faaliyetler; 1) 21 Şubat 2010 Pazar günü Egeçep önderliğinde tesisin yakın köyleri Sandal Beldesi ve Gökçeören Beldesi’nde halkın geniş katılımıyla halkı bilgilendirme toplantısı yapılmıştır. 2) 05 Temmuz 2010 pazartesi günü tesisin atık kabulüne başladığının ilgili tehlikeli atık üreticilerine daha iyi duyurmak amacıyla Devlet Bakanı Bülent ARINÇ tarafından yapılan açılış töreninde yine Egeçep önderliğinde bir ekiple protesto ve pankart açma eylemi gerçekleştirilmiştir. 83 3) Malum tesis’in yöre halkından şahıslara ait bazı arazilerden, tarla sahiplerinin izni ve haberi olmaksızın toprak altından gizli gizli kanal geçirme girişiminde bulunması ve tesadüfen suçüstü yakalanması üzerine tarla sahipleri tarafından olay yerine Jandarma Çağrılarak tutanak tutulmuş ve yargılama süreci başlamıştır. Söz konusu olayın akabinde tarla sahibi köy halkının sesini kamuoyunda duyurabilmek amacıyla yine Egeçep ve sandal bileşenleri olarak olay yerine gidilmiş, olay yerinde mağdurlarla buluşularak Hayat Tv ve Evrensel Gazetesi aracılığı ile mağdurların sesi duyurulmuştur. 4) Yöre halkının katılımı ile sandal beldesinde Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma ve Yaşatma Derneği kurulmuş, üye kayıtları devam etmektedir. 5) Sandal Bileşenleri olarak tesisi ve yöreye vereceği tahribat konulu el ilanları yaptırılmış ve dağıtılmıştır. 6) Konu hakkında CHP Manisa Milletvekili Sayın Şahin Mengü bilgilendirilmiş akabinde sayın CHP Milletvekili Şahin MENGÜ yöreye gelerek Sandal ve Gökçeören Beldelerinde halka açıklamalar yapmıştır. B) Basın Yayın ve Kamuoyu Aydınlatma Faaliyetleri: Hayat Tv ve Evrensel Gazetesi vasıtasıyla halkı bilgilendirme toplantısı kamuoyuna duyurulmuş, Hayat Tv’de 1,5 saat program yapılmıştır. Aynı toplantıya Doğan Haber Ajansı Kula Temsilcisi ve Kula Denge Haber gazetesi de gelmiş olmasına rağmen ne yazık ki ilk etaptan haber yapamamışlardır. Kula Denge Haber gazetesi ısarlarımız sonucu iki ay kadar sonra güzel bir haber yapmış, yöre halkının dikkatini çekmeyi başarmıştır. Hemen akabinde serhat AŞ. Paniğe kapılarak bir yandan önce Sandal Bileşenleri temsilcileri ile irtibata geçmeye ve susturmaya çalışmış, diğer yandan da Basından öğrendiğimize göre tesisin %70 hissesini yabancı yatırımcı sıfatıyla ÇİMENTAŞ AŞ iştiraki SÜREKO AŞ’ye yaklaşık 13.000.000‐Euro karşılığında devretmiştir. Basında haberler çıktıkça her geçen gün daha çok paniğe kapılan Serhat ATIK yönetim kurulu Başkanı ve Tesisi Proje sorumlusu Eyüp KAYA tarafından Sandal Bileşeni ve Ege‐Çep yürütme kurulu üyesi Erkol u telefonla arayarak tehdit etmiş, bir sonuç alamayacağını anlayınca aynı gün içerisinde çalışmakta olduğu kurumun yetkililerini gece yarısı harekete geçirmiş Recep Erkol arkadaşımızı korkutmaya ve sindirmeye çalışmıştır. Şu anda ise SÜREKO KATI ATIK AŞ’nin karşı enformasyon çalışmaları hızla devam etmekte olup gazetelere YEŞİLİ BOL PROJE VE YEŞİLİ BOL REKLAMLAR vermeye başlamıştır. C) Teknik ve Hukuki Faaliyetler; Ne yazık ki hukuk ülkemizde geç işliyor, bürokrasimiz ise çok fazla. Bu nedenle ancak mahkeme süreci başladıktan sonra ÇED RAPORU elimize geçmiş bu rapor doğrultusunda EGEÇEP avukatlarından BERRİN ESİN KAYA ve ARİF ALİ CANGI tarafından hukuki süreç yürütülmektedir. Keşif için MANİSA İDARE MAHKEMESİ’ne keşif bedeli yatırılmış, keşif için mahkemenin kararı beklenmektedir. 2011'in mücadelesi bol başarılı bir yıl geçmesi temennimizle, saygılar sunarız. Sandal Bileşenleri 84 GÜLDER (GÜZELBAHÇE KÜLTÜR ÇEVRE VE GÜZELLEŞTİRME DERNEĞİ) 2010 YILI FAALİYET RAPORU 1. YÖNETİM SEÇİLİNCE İLK İŞ OLARAK KOMİSYONLAR KURULDU KOMİSYONLAR ÇEVRE KOMİSYONU KÜLTÜR KOMİSYONU GEZİ(TURİZM) KOMİSYONU SOSYAL FAALİYETLER KOMİSYONU HER HAFTA SALI GÜNLERİ KOMİSYONLARIN TOPLANMASINA KARAR VERİLDİ. 27-28 Şubat Ege Çevre ve Kültür platformu 3.cü bileşenler kurultayına katılındı. 2. 3. 8 Mart Dünya Kadınlar günü için fuarda stant açıldı. El emeği reçeller ve rezene gibi ürünler satıldı. 4. Cumartesi günleri derneğimizde imece usulü kahvaltılar düzenleyerek bahçemizi Temizleyip dernek üyelerimizin kaynaşmasını sağlıyoruz. 5. 18 Mart Çanakkale zaferleri (Çanakkale savaşları) haftası ile ilgili Derneğimiz üyelerinden Gülşen-Oktay Polat ve arkadaşlarımız birlikte bir program hazırladılar. 6. Nisan ayı içerisinde derneğimizde Tavla Turnuvası yapıldı. 7. Toplu bilet alınarak tiyatrolara gidildi. 8. 24 Mart’ta Güzelbahçe TEMA vakfı ile birlikte Payamlı’da ağaç dikimine gidildi. (Belediye ve İlçe Milli Eğitimle birlikte.) 9. 10. 30 Mart Salı günü Uşakizade köşkünde Veda filmi kostümleri sergisi, Cumhuriyet Ve kadın adlı gösteriye A.D.D. ile birlikte gidildi. 26 Mart’ta Bebişko kafe’de Şiir dinletisine gidildi. 11. 26 Mart’ta Menderes’te Efemçukuru acele kamulaştırma davasına gidildi. 12. 1 Nisan 2010 Perşembe günü İnciraltında müze gemiye gidildi. 13. 3 Nisan EGEÇEP’in düzenlediği Haydi Forum’a herkes fikrini söylesin seminerine Ahmet Piriştina kültür merkezine gidildi. 14 Nisan 2010 da valilik ve il çevre orman md. Ve diğer çevrecilerle birlikte 5 Haziran çevre günü için yapılacak toplantıya gidildi. 19 Nisan’da Deniz Ticaret Odası kıyı ve deniz alanları yönetiminde karşılaşılan zorluklar adlı seminere DESEM de katkı kondu. 20 Nisan 2010 Efemçukuru altın madeni acele kamulaştırma davası için menderes’e gidildi. 21 Nisan 2010 İzmir Tema’nın düzenlediği yenilenebilir enerji ile ilgili tır’a Maltepe askeri lisesi ile birlikte gidildi. 28 Nisan Çarşamba ayrancılar ilköğretim okuluna gidilerek sıvı sabun üretimi ile ilgili bilgiler alındı. 14. 15. 16. 17. 18. 85 19. 20. 21. 22. 29 Nisan 2010 Perşembe Anfi tiyatro alt salonunda Aşık Veysel’i anma Programı yapıldı. Güzelbahçe kaymakamlığı İlçe milli eğitim müdürlüğü ve GÜLDER iş birliği ile Küresel ısınma ve doğamız adlı kompozisyon yarışması yapıldı.Derece olan öğrencilere ödülleri verildi. Turgutlu ticaret borsasında Tema’nın yaptığı Nikel madeni yer altı kaynaklarımız ve sürdürülebilirliği Yaşam paneline katılındı. 6 Mayıs 2010 da geleneksel hıdırelles kutlamalarımızı köfte ekmek ve piyaz ikramları ile yaptık. 23. 8 Mayıs FOÇEP’ in yaptığı temsilciler meclisi toplantısına Foça ya gidildi. 24. 11 Mayıs ta İzmir TEMA ile birlikte Efemçukuruna gidildi. 25. 13 Mayıs ta Doğal yaşam parkı ve kuş cennetine gezi yapıldı. 26. 27. 28. 29. 30. 31. 32. 33. 34. 35. 36. 37. 38. 26 Mayıs ta Allianoi’yi desteklemek için Bergama’ya gidildi. 5 Haziran 2010 tarihinde bileşeni olduğumuz EGEÇEP derneğinin açılış kokteyline katılındı. 6 Haziranda Yaka mahallesi otantik pazarda piknik ve çevre temizliği il çevre orman müd. İle birlikte yapıldı.(Kaymakamlık+Belediye+GÜLDER) 8 Haziranda anfi tiyatroda küresel ısınma ve jeotermalenerji ile bir panel düzenlendi. 16 Haziranda Güzelbahçe belediyesi, TEMA, GÜLDER ve peyzaj mimarları odasının birlikte programladığı en güzel bahçe yarışması yapıldı. Dereceye girenlere ödülleri verildi. 17 Haziran Dünya çölleşmeyle mücadele günü için cumhuriyet meydanında toplanarak Gündoğdu meydanına yüründü. 18 Haziran elele hareketi toplantısına Tabip odasında katılındı. Konu:Çamlı barajı ÇED raporu tartışmasıydı. 14 Temmuzda Güzelbahçe rotary kulübü ile birlikte en güzel bahçe yarışması yapıldı. Dereceye giren bahçelere ödülleri verildi. 16 Temmuzda Güzelbahçe halk eğitim ile protokol antlaşması yapıldı. Böylece derneğimizde çeşitli kurslar açılması sağlandı. 24 Temmuz cumartesi Güzelbahçe A.D.D. nin programladığı Lozan Antlaşması etkinliğine katkı kondu. 25 Ağustos Güzelbahçe de bir kahvehanede DEDE TORUNUNA KİTAP OKU projesi başlatıp kahveye kitaplar temin edildi. 27 Ağustos GÜLDER Hatıra Ormanı Oluşturmak için Orman Bölge Müdürlüğüne gidildi. Toplum birliği başkanlığını yürüttüğümüz Güzelbahçe rotary kulübü üyeleri ve 86 Guvernörü Yeşim Tanık YÖNEY Derneğimizi ziyaret ettiler. 39. 25 Eylül cumartesi Seferihisar’da Orkinos çiftliklerini protesto gösterisine gidildi. 40. 5 Kasım’da ikinci limanın ÇET raporu toplantısına gidildi. 41. 9 Kasım’da Halk Eğitim Okul Aile Birliği toplantısına gidildi. 42. Kaynaklar köy meydanındaki kahvaltıya gidildi. Katı atık depolama tesislerini önlemek için halkla buluşuldu. İzmir TEMA ile birlikte Erozyonla mücadele toprağa saygı yürüyüşüne katılındı. Cumhuriyet meydanına çelenk konup Gündoğdu meydanına yüründü. 43. 44. 45. 46. 2 Aralık’ta derneğimize Ortopedist Prof. Dr. Ömer AKÇALI davet edildi. Kireçlenmelerle (kemik erimesi) ilgili seminer yapıldı. 15 Aralık’ta Yaşam ve Çevremiz ile ilgili sunum Sn. Oktay POLAT tarafından derneğimizde yapıldı. İngilizce, bağlama, emlakçılık, ve file örme kursları açıldı ve bir kısmı halen devam ediyor. 87 47. 48. GÜLDER HATIRA ORMANI yapılması için Seferihisar Orman Bölge Şefliği ziyaret edildi. 30 Aralık Güzelbahçe Kaymakamlığı, Güzelbahçe belediyesiyle birlikte yapılan İZKA projeleri ile toplantıya katılım sağlandı. 49. 7 Ocak 2011 de 2 nci limanda yapılan Gözetleme kulesi ile ilgili basın açıklamasına gidildi. 50. 7 Ocak 2011 Tabipler Odasında Yeni yıl kokteyline Belediye Başkanımız Sn. Mustafa İNCE ile birlikte gidildi.Konu: Efemçukuru altın madeni ile ilgiliydi. 51. 11 Ocak 2011 Gözetleme kulesiyle ilgili ilçemizde mevcut bütün sivil toplum örgütleri temsilcileri ve belediye avukatları ile toplantı yapıldı. Ve bu ve benzeri konularda çalışma yapmak amacıyla bir platform oluşturuldu. 88 FOÇA ÇEVRE VE KÜLTÜR PLATFORMU 2010 FAALİYET RAPORU FOÇEP, Aliağa ile Foça arasındaki yaşam savunucusu aktivistleri bir araya getirmek, çevre ve kültürle ilgili ortak faaliyetler yapmak, yakın ya da uzak bölgelerden çevremize, doğaya, insan yaşamına yönelik saldırıları anayasal demokratik hakkımızı kullanarak engellemek amacıyla Temmuz 2009 da oluşturulmuş demokratik bir kitle örgütüdür. AMAÇ: Ulusal ve yerel düzeyde insan sağlığına, çevre, doğa ve kültüre yönelik tehditler karşısında, bölgemizdeki duyarlı yurttaşları bir araya getirmek, bu politikalara karşı resmi kurum, kuruluş ve söylemlerden bağımsız, sivil bir demokratik inisiyatif, baskı grubu oluşturmak. A – FOÇA-ALİAĞA NEMRUT AĞIR SANAYİ BÖLGESİ 2010 *ALİAĞA’DA 1719 FİRMA FAALİYET GÖSTERİYOR Aliağa, DPT’nin İlçelerin gelişmişlik sıralaması araştırmasına göre 872 ilçe içinde sosyo ekonomik olarak en gelişmiş beşinci, (çevresel etki bakımından ise tahminen birinci) ilçesidir. , “Aliağa, İzmir’in de en gelişmiş ilçesidir. Bunun sebebi de çok güçlü sanayinin Aliağa’da konuşlanmasındandır. İzmir ili sınırları içindeki Gümrük Müsteşarlığına bağlı 116 antreponun 37’si Aliağa sınırları içindedir. Aliağa’da 43 farklı sektörde 1719 firma faaliyet gösteriyor. Aliağa’da hemen hemen yok yok gibidir. Nemrut sanayi bölgesi mi yoksa ölüm bölgesi midir? 89 Rafineriler, lpg dolum tesisleri ve depoları, tehlikeli gemi söküm tesisleri, 2005 Mw kurulu gücünde termik santraller, haddehaneler, demir çelik fabrikaları, ithal kömür kırma eleme tesisleri ve depoları, gübre fabrikaları ve depoları, limanlar, tehlikeli hurda depoları, zehirli fabrika atık cüruf ve tufal sahaları, yem depoları, hazır beton tesisleri, tufal ve cüruflardan üretim yapan tesisler, lojistik depolar, yetersiz alt yapı ve yollar, kontrolsüz başıboş bir trafik keşmekeşi, tehlikeli hurda transferleri sırasında yollara dökülen her türlü metal parçaları, ile bölge tam anlamıyla yaşanamaz bir haldedir. Hal böyle iken yetmezmiş gibi her geçen gün artan cüruf ve tufal dağları, yeni limanlar, mevcut limanların ve fabrikaların kapasite artırımları, yeni haddehane ve demir çelik fabrikaları, kurulmaya çalışılan 2 milyon ton/yıl kapasiteli klinker öğütme ve paketleme tesisleri, 1’i doğalgazlı olmak üzere 5 adet ithal kömürlü termik santral gerçekten inanılır gibi değildir. Gelişmeler kelimenin tam anlamıyla büyük bir akıl tutulmasının göstergesidir. 2010 YILINDA ALİAĞA'YA 4 BİN 558 GEMİ GİRİŞİ OLDU, 2010'DA ALİAĞA'DAKİ İSKELE VE LİMANLARDAN 37 MİLYON 330 BİN 271 TON ELLEÇLEME (YÜKLEME BOŞALTMA) GERÇEKLEŞTİRİLDİ. Aliağa Sanayi Odası Başkanı Adnan Saka şaşırtıcı bir şekilde 2010 yılında aşağıdaki sözleri söyledi… 13 Haziran 2010 -- Aliağa Ticaret Odası (ALTO) Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Saka, Aliağa’da yapılacak yeni yatırımlarda bölge halkının hassasiyetlerinin dikkate alınmasını istedi. ‘Temiz çevre de lazım, iş de lazım’ diye konuşan Saka, ’(Ben gelir, Aliağa’ya yatırım yaparım, kimseye de bir şey söylemem) diye bir şey olamaz.’ dedi. Bu durum nasıl izah edilebilir? Ya Sayın Saka önümüzdeki dönemde siyasete atılacaktır, ya Çandarlı limanı ve Petkim rafineri bize yeter (sadece iki yatırım miktarı 11 milyar dolar), diğerleri artık ALOSB’i ye gelsin iki taraflı kazanalım demek istiyor, ya da her ne kadar sanayici de olsa aklıselim ve vicdan sahibi bir insan olarak gelinen durumun artık saklanamaz ve taşınamaz hale geldiğini samimi bir ifade ile açıklıyor… Termik santral projelerinden ikisi olumlu ÇED aldılar, sırada 3 tane daha var. Gencelli kuzey sahil şeridinde bulunan Hacımehmet çiftliği iki yerel yönetimin basiretsizliği ve alicengiz oyunları ile Aliağa’ya bağlandı. Gencelli kuzey sahilinin uç noktası Kızılburun’da yeni liman inşaatı devam ediyor. Aliağa Belediyesi bir ara kaçak olan faaliyeti durdurmuştu, ancak daha sonra nasıl olduysa dolgu çalışmaları yeniden başladı. Liman kapasite artırımları devam ediyor.İDÇ’nin alanında liman kapasite artırımı ve termik santralin yer ihtiyacı için HARARETLİ BİR kurtarma kazısı yapılıyor. ‘’Alanı tarihi eserlerden arındırıp İDÇ’ye buyurun inşaat yapabilirsiniz’’ diyecekler. 90 Yeni rafineri çalışmaları devam ediyor. Yeni fabrikalar mantar gibi ürüyor. Çandarlı liman ihalesi 5.5 milyar dolar Petkim yatırım miktarı 5.6 miyar dolar Kyme Antik Kentinde Anadolu’nun en büyük arkeolojik kıyımı devam ediyor, 28 yıldır yapılan çalışmaların neticesinde gelinen durum içler acısıdır. Kurtarma kazısı adı altında bölge sanayi denen bir ucubeye peşkeş çekiliyor. Adeta bir arkeolojik katliam yaşanıyor. Hukuki Durum EGEÇEP'in dava dosyası İzmir 3.İdare Mahkemesi'nin 2010/1142 esasına kayıtlıdır. Verilen cevaplarla dava dosyasında usuli işlemler tamamlanmış durumdadır. Kemal Anadol'un açtığı dava dosyasından yapılacak keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu bekleniyor. Bilirkişi görüşüne göre dava sonuçlanacak. İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin davası İzmir 2.İdare Mahkemesi'nin 2010/1083 Esasında kayıtlıdır. TMMOB'nin davası İzmir 4.İdare Mahkemesi'nin 2010/1208 Esasına kayıtlı iken bağlantı nedeniyle İzmir 2.İdare Mahkemesi'ne gönderilmiş ve 2010/2196 Esas numarasını almış. Kemal Anadol'un davası İzmir 4.İdare Mahkemesi'nin 2010/1134 Esasına kayıtlı iken bağlantı nedeniyle İzmir 2.İdare Mahkemesi'ne gönderilecek. İzmir Barosu'nun davası İzmir 1.İdare Mahkemesi'nin 2010/1073 Esasında kayıtlı iken bağlantı nedeniyle İzmir 2.İdare Mahkemesi'ne gönderilecek. Tahminen İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin dosyası esas dosya olacak ve oradan ya da Kemal Anadol'un dosyasından keşfe gidilecek. Osman Özgüven ile görüşme yapıldı, Bakırçay belediyeler Birliği davaya katılacak. B – FOÇEP 2010 FAALİYETLERİ 17 Şubat 2010. Foça’da yapılan FOÇEP üye toplantısında yeni dönem için Yürütme Kurulu seçimi yapılarak, Hüseyin İvgen, Bahadır Doğutürk, Hakan Barçın, Hayrettin Yıldırım, Sedat Kut, Tayyar Başyiğit, Öngör Yakar, Emine Dişli, Atalay Yılmaz seçilmişlerdir. Yeni yürütme kurulu tarafından, dönem sözcülüğü için Bahadır Doğutürk ve Hakan Barçın görevlendirilmiştir. 27-28 Şubat 2010. FOÇEP Y.K. da alınan karar gereği EGEÇEP 3. Bileşenler Kurultayına bileşen olarak katılma müracaatımızın yapılması ile EGEÇEP bileşeni olduk. Dönem Sözcüsü Bahadır Doğutürk bölge sorunlarını anlatan bir sunum yaptı ve EGEÇEP Yürütme Kurulunda FOÇEP’i temsilen EGEÇEP Yürütme Kuruluna seçildi. 9 Mart 2010. Demokrat radyoda çevre saati programında Ertuğrul Barka ile 1 saatlik radyo programında bölge sorunlarını tartıştık, FOÇEP’in misyonu ve Aliağa Nemrut sanayi bölgesinde yaşanmakta olanları anlatma fırsatımız oldu. 11 Mart 2010. EGEÇEP Yürütme Kurulu olarak İzmir Tabip Odasında 3, Bileşenler Kurultayı sonuç bildirgesinin basın açıklamasında FOÇEP’i temsil ettik. 12 Mart 2010. Dikili’de Sayın Osman Özgüven’in sosyal belediyeciliği nedeni ile yargılandığı su davasına FOÇEP’i temsilen katılarak destek verdik. 13 Mart 2010. Ilıpınar köy kahvesinde BAÇEP’in düzenlediği bölge sorunları hakkında halka bilgi verilmesi etkinliğine yürütme kurulu üyelerimizle katılarak FOÇEP’in bölge sorunları hakkında düşüncelerini anlattık. 16 Mart 2010. Demokrat radyoda çevre saati programında Ertuğrul Barka ile 9 Marttaki programda değinemediğimiz konuları konuştuk. İzmir halkına FOÇEP olarak seslenme fırsatını bulduk. 19. Mart 2010. Gencelli Hacımehmet çiftliğindeki nüfus sayımında halkla bütünleşme ve Hacımehmet çiftliğinin sahipsiz olmadığını kanıtlamak için bir arada olma etkinliğine FOÇEP yürütme kurulu olarak katılarak sayım sonuna kadar bölge sakinlerinin yanında yer aldık. 19 Mart 2010. Çam kese böcekleri ile ilgili İzmir Çevre Orman Müdürlüğüne bilgi edinme kanunu çerçevesinde yazı yazarak sorun hakkında uyarılarda bulunduk. 20 Mart 2010. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odasının açtığı davaya bakan Sakarya 1. İdare Mahkemesi, söz konusu Tarım ve Köyişleri Bakanlığı işlemini hukuka aykırı bularak, iptal etti. Bolu 91 Göynükte tarım alanları üzerine termik santral yapılamaz kararına FOÇEP olarak kutlama mesajı gönderdik. 1.Nisan 2010. Foçep yürütme kurulu üyelerimiz İzmir SKY T.v. Tüketici Köşesi programına katılarak Hacı Mehmet Çiftliğinde oynanan oyunları dile getirmiş ve haklı davamıza katkı vermişlerdir. 3 Nisan 2010. İzmir Ahmet Pİriştina Kültür merkezinde EGEÇEP'in düzenlemiş olduğu yeni maden yasası için düzenlenen foruma katılarak bölge sorunlarını dile getirdik. 4 Nisan 2010. Güzelhisar Ovasını Seviyoruz Çalışma Gurubunun ev sahipliğinde BAÇEP’in düzenlediği piknik ve platforma FOÇEP’i temsilen katılarak Aliağa bölgesi için Meclis Araştırma Komisyonu kurulması isteğimiz ifade edildi. 2 Mayıs 2010. Kozbeyli köyünde yapılan geleneksel Kozbeyli şenliğine FOÇEP yürütme kurulu üyeleri olarak katkı koyarak katılım sağladık. 17 Nisan 2010. TBMM’ in de görüşülmekte olan Maden Kanunu tasarısında, 3573 değişik 4086 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanunundaki değişikliğe karşı imza kampanyasına katılarak destek verdik. 18 Nisan 2010. TÜYAP İzmir Kitap Fuarında ''Ekolojik Emperyalizm'' konulu söyleşiye FOÇEP’i temsilen dönem sözcüsü olarak Bahadır Doğutürk katılmıştır. 1 Mayıs 2010. Emek ve doğa sömürüsüne karşı olan yaşam savunucuları olarak FOÇEP pankartımızla Gündoğdu meydanındaydık. 2 Mayıs 2010. Amasra'ya yapılması planlanan termik santrale karşı, Bartın Platformu'nun başlattığı imza kampanyasına katılarak destek verdik. 8-9 Mayıs 2010. FOÇEP olarak yeni dönem EGEÇEP temsilciler meclisi ilk toplantısına ev sahipliği yaptık. Akşam da EGEÇEP Y.K. üyeleri ve bileşenleri ile kaynaşma yemeğindeydik. FOÇEP üyelerinin katkıları ile düzenlenen yemekte coşku vardı. İkinci gün bölge sorunlarının tartışıldığı FOÇEP Forum etkinliğinden sonra Kyme Antik kentine gezi düzenledik. 92 11 Mayıs 2010. Kıyı Ege Belediyeler Birliği Aliağa'da yapılması planlanan termik santrallerinin çevre felaketine neden olacağını belirtilerek, "Termik santralı istemiyoruz" kararı aldı. Yeni dönem birlik başkanı sayın Abdül Batur’a makamında farklı tarihlerde iki defa ziyaret gerçekleştirilmişti ve dava açmaları sağlandı. Ayrıca İzmir Barosu ve Karşıyaka Belediye Başkanı Sayın Cevat Durak da dava açtı. 13 Mayıs 2010. Kıyı Ege Belediyeler Birliği Başkanlığına termik santral konusunda almış oldukları ilkeli karar nedeni ile kutlama mesajı gönderildi. 14 Mayıs 2010. http://www.facebook.com/group.php?gid=121528547871175&v=wall&ref=ts ve blog sayfası focep-blog.blogspot.com oluşturulması. 17 Mayıs 2010. Egeçep - Foçep işbirliği ile Konak meydanında Valilik önünde başarılı bir eylem gerçekleştirilmiştir. Yaklaşık 50 kişilik bir grup Konak meydanı Valilik önünde buluştuk ve İzmir Belediyesi önüne kadar pankartlı temsili bir yürüyüş yaparak İzmir B.Ş.B’nin önünde basın açıklaması ile kamuoyuna bilgi verdik. Temsilci arkadaşlarımızdan bir grup İzmir Valiliğine Hacımehmet çiftliği ile ilgili dilekçeleri verirken başka bir grup ta İzmir B.Ş.B’ ne orman alanlarının depolama alanına dönüştürülmesi için İzmir Nazım Plan Revizyon değişikliği girişimlerinin iptal edilmesi yönündeki dilekçelerimizi verdiler. 93 17 Mayıs 2010.Gazeteci arkadaşımız Özer Akdemir Evrensel gazetesinde Kyme ne deyim Kyme ne söyleyim?! Başlığı ile FOÇEP 8-9 Mayıs etkinliğini yayınlayarak sorunlara dikkat çekti. “Burada korkunç şeyler oluyor!.. Foça’daki arkeolojik kazıların başkanı Prof. Dr. Ömer Özyiğit, Foça Çevre Platformu (FOÇEP) tarafından Reha Midilli Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen bölgenin çevresel sorunları ile ilgili forumda yaptığı konuşmasını bu cümle ile bitirdi. Yürümesini güçleştiren dizlerindeki sorun nedeniyle “Hocam, mikrofonu getirelim bulunduğunuz yerden de konuşabilirsiniz” sözlerine rağmen, zorlukla çıkabildiği yüksekçe sahnede yapmayı tercih etti konuşmasını. 18 Mayıs 2010. Yalova çevre platformunun düzenlediği Kömürlü Termik Santrale Hayır kampanyasına katılım ve destek verildi. Aliağa Kaymakamlığına Hacımehmet çiftliği referandumu ile ilgili seçmen listelerindeki yanlışlık ve usulsüzlük ile ilgili itiraz dilekçelerinin verilmesi. 20 Mayıs 2010. Tüm usulsüzlüklerin yaşandığı Hacımehmet çiftliği referandumundaydık ve maalesef sandıktan aynı soyadlı 8 kişilik bir ailenin oyları ile 8-7 Aliağa tercihi çıktı. 23 Mayıs 2010. Aliağa Gençlik Meclisi tarafından düzenlenen ‘’Çevre ve Sanayi’’ konulu karikatür yarışmasına destek verdik. 23 Mayıs 2010. Cumhuriyet gazetesi Pazar ekinde Sayın Özgen Acar’ın Kyme Antik kenti ile ilgili tam sayfa yazısına teşekkür mesajı gönderilmesi. 27 Mayıs 2010. (5 Haziran 2005) tarihinde Çamköy'de Dünya Cevre Gününü kutlamaya giderken Bergama- Çamköy yolunda taşlı, yumurtalı saldırıya uğrayan arkadaşlarımızın davasına FOÇEP olarak katılım ve destek verilmiştir. 94 30 Mayıs 2010. Kyme Antik Kenti için hazırlanan tanıtım cd leri ve Europa Nostra için yazılmış mektubun İngilizce ve Fransızca tercümeleri üye arkadaşlarımız Sunay Angel, Nurşin Değerbilir ve Tülay Ararat tarafından yapılmıştır. 01 Haziran 2010. Foça belediye meclis üyelerine görsel sunum eşliğinde bölge sorunları ve termik santral tehlikesi hakkında dönem sözcüsü Bahadır Doğutürk tarafından brifing verildi. Meclis üyeleri daha sonraki toplantıda termik santral ile ilgili Foça Belediyesi olarak termik santrale karşı dava açma kararı aldı. 05 Haziran 2010. FOÇEP olarak EGEÇEP dernek bürosu açılışındaydık tüm bileşenlerin büyük bir coşkuyla buluşması ve bileşen katkılarıyla yapılan kokteyl çok samimi ve heyecan vericiydi. 06 Haziran 2010. FOÇEP ve Aliağa Emek Platformu işbirliği ile E.P.D.K. ya gönderilmek üzere termik santrale lisans verilmesin imza kampanyasının başlatılması 10 Haziran 2010. Ş.P.O İzmir şubesine dava çağrı mektubu gönderilmiştir. Aynı gün akşam İzmir SKY t.v. de yayınlanan bilinçli tüketici programına FOÇEP Y.K. üyemiz Hayrettin Yıldırım, üyelerimiz Nural Kıran ve Tuncay Karaçorlu katılmışlardır. Aliağa Çakmaklı köyüne termik santral yapılması için kimler söz verdi adlı program sırasında Hacımehmet çiftliği üzerinde oynanan oyunlar dile getirilmiştir. Prof. Ömer Özyiğit ile Ege Üniversitesinde antik kentler ile ilgili bir görüşme yapılmıştır. 12 Haziran 2010. Foça Demokrasi Meydanı’nda Foça Belediyesi ve BES- EĞİTİM SEN- TÜM BELSEN- GENEL İŞ- FOÇEP’in oluşturduğu Foça Emek Platformu’nun katkılarıyla organize edilen Yaz Konseri’ne ilgi büyüktü. Foça Emek Platformu’nun Yaz Konseri’nde sık sık Nazım Hikmet RAN’dan şiirler okundu. Başkan DEMİRAĞ; “Yaz Konseri’nin gerçekleştirilmesinde emeği geçen herkese ve Foça Emek Platformu’na teşekkürlerini sundu, konuşmasında termik santral tehlikesine dikkat çekerek halktan destek istedi.İmza kampanyamıza katılarak bize destek verdi. Grup YELDEĞİRMENİ adına konuşan Cemil DEMİRHAN; Organizasyonda emeği geçen tüm sendikalara ve FOÇEP’e çok teşekkür etti. Türkiye’nin en güzel yerlerinden biri olan Foça’ya termik santral kurulmasının çok manidar olduğunu ifade etti ve ‘’bu girişimi halka, bizlere yapılan bir zulüm olarak görüyoruz” dedi. 20 Haziran 2010. Foça’da oluşturulan stant da E.P.D.K ya verilmek üzere imza kampanyasının halk tarafından imzalanması ve kamuoyu yaratılması etkinliğinin yapılması. 20 Haziran 2010. Aliağa Yurtsever Cephe İşçi Birliğinin forumuna yürütme kurulu üyemiz Atalay Yılmaz, Solmaz Doğutürk ve dönem sözcümüz Bahadır Doğutürk katılmışlardır. Görsel bir sunum ile bölge sorunları dönem sözcümüz tarafından dile getirilmiş ve destek istenmiştir. 23 Haziran 2010. Mine Kırıkkanat’a bölge sorunlarını içeren bir mektup gönderilmiştir. 29 Haziran 2010. FOÇEP olarak Foça belediye halk gününde Hacımehmet çiftliği sorunları hakkında Belediye Başkanı ile görüşme gerçekleştirilmiştir. 95 29 Haziran 2010. Foça Çevre Platformu (FOÇEP) üyeleri, Aliağa'da Enka şirketinin kurmak istediği termik santrale karşı Bakırçay bölgesinden topladıkları 4 bin imzayı, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’na gönderdi. Aliağa PTT binası önünde toplanan FOÇEP üyelerinin basın açıklamasına, BAÇEP üyeleri, Petrol İş Sendikası Aliağa Şube Başkanı İsmail Doğan ve yönetim kurulu üyeleri de destek verdi. FOÇEP adına basın açıklaması yapan Dönem Sözcüsü Bahadır Doğutürk, santral için Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından 5 Mayıs 2010 tarihinde olumlu ÇED raporu verildiğini söyleyerek, Aliağa ile Yeni Foça arasındaki bölgenin sanayi kuruluşları nedeniyle zaten kirli durumda olduğunu vurguladı. Doğutürk, “Bölge bu kadar kirlenmişken ithal kömürle çalışacak bir termik santral, sadece bu bölgeyi değil İzmir Körfezi’nin güney kıyılarını ve İzmir’in kuzey kıyı bölgesini de çok olumsuz etkileyecektir. Burada termik santral kurmak bir akıl tutulmasıdır. Bu bölgede termik santrale izin vermek İzmir’e ihanettir” dedi. Açıklamaların ardından, platform üyeleri topladıkları 4 bin imzayı PTT kargo ile EPDK’ye gönderdiler. 30 Haziran 2010. Bölge milletvekili Selçuk Ayhan’a bölge sorunları ve termik santralin bölgeye etkisi hakkında brifing ve bu çalışmaların bulunduğu bir dosya verilmiştir. 5 Temmuz 2010. Bölgemiz için çok tehlikeli olan Enka termik santrali için olumlu ÇED raporunun yürütmesinin durdurulması ve iptali istemli açılan davamız Aliağa adliyesi önünde toplu basın açıklaması ile kamuoyuna duyurlmuştur. Davaya ve basın açıklamasına FOÇEP, BAÇEP, Aliağa Emek Platformu, Petrol iş sendika başkan ve üyeleri katılmış ve sloganlar eşliğinde dava dilekçemiz Aliağa adliyesine teslim edilmiştir. 96 10 Temmuz 2010. Turgutlu çevre platformunun düzenlemiş olduğu Hayri Bökü’nün protesto amacı ile kefen giyme etkinliğinde FOÇEP pankartımızla katılarak destek verilmiştir. Etkinlik, Hayri Bökü arkadaşımızın yaşamını üzerinde Çaldağı madeninin istenmediği yazılar olan bu kefen ile sürdüreceğini açıklaması ve Turgutlu’da yapılan toplu yürüyüş ile sonlandırılmıştır. 26 Temmuz 2010. NTV ye bölge hakkında bilgi verilmiştir, ancak her hangi bir geri dönüş olmamıştır. 16 Ağustos 2010. Aliağa adliyesi önünde bir basın açıklaması ile İDÇ termik santral ÇED raporu hakkında yürütmeyi durdurma ve iptal istemli dava açılmıştır. Basın açıklamasında, FOÇEP, BAÇEP, Aliağa Emek platformu katılarak termik santralin zararları vurgulanmış ve termik santral istemiyoruz sloganları ile kamuoyuna duyurulmuştur. 20 Ağustos 2010.Aktüel Arkeoloji dergisi Sayın Özgen Acar aracılığı ile FOÇEP hakkında bilgi ve Kyme Antik kenti konusunu internet sitesinde okuyucularıyla paylaşmışlardır. Bölge hakkında her türlü gelişmeyi sitelerinde yayınlayacaklarını ifade etmişlerdir. Kyme belgeselinin de bu sitede yayınlanması çalışmalarımız devam etmektedir. 24 Ağustos 2010. Limanlarımıza gelen hurdalarda radrasyon sorunu 31 Temmuz da yayınlanan bir tebliğ ile gündeme geldi. Diler Holding limanlarında tespit ettiği 256 parça radyasyonlu malzemeyi ÇNAEM'e teslim etmiş. Deniz ticaret gazetesi bu konuyu işlemeye devam ediyor. Bunca sorun arasında bir de bu tehlikeye dikkat çekiliyor. Bölgemizde bulunan fabrikalara gelen çok miktarda hurdanın radrasyon ölçümleri yapılmamakta, dışarıdan alınan belge ile yetinilmekte ve nereden geldiği konusunda şüpheler uyanmaktadır. Bazı hurdaların Irak kaynaklı olduğunu ancak faturaların başka ülkelerden kesilmesi sonucunda menşeinin belli olamayacağı söyleniyor. Her konuda olduğu gibi bu önemli 97 konuda da yeterli denetim yapılamamaktadır. Bu konuda FOÇEP olarak bölge milletvekili Sayın Kemal Anadol’a dosya verilmiştir. Ayrıca EGEÇEP Y.K da konu anlatılmıştır. Konunun takipçisi olunmalı ve her türlü platformda dile getirilmesi sağlanmalıdır. 30 Ağustos 2010. H.K.M.O. İzmir şubesinin düzenlemiş olduğu Foça Yaz kampında, bölge sorunları hakkında görsel bir sunum gerçekleştirilmiş, katılan öğrencilerle çevre sorunları tartışılmıştır. 5 Eylül 2010. Yılmaz Özdil’in Al Sana Allianoi adlı makalesine teşekkür ve Kyme hakkında bilgiler içeren mektup yazılmıştır. 18 Eylül 2010. Foça festivali programında Yeni Foça Arnavut Mehmet’in yerinde Çevre Kirliliği ve Termik Santraller konulu panelde konuşmacı olarak Bahadır Doğutürk bölge sorunları ve termik santrallerin yaratacağı tahribat hakkında konuşma ve görsel bir sunum yapmıştır. 19 Eylül 2010. Aliağa Ticaret Odası konferans salonunda ADD İzmir metropol ve ilçe temsilcilerinin düzenlemiş olduğu meclis toplantısında tüm şube başkanlarına bölge sorunları hakkında Bahadır Doğutürk bilgilendirici görsel bir sunum yaparak haklı davamıza katkıları istenmiştir. Gayet başarılı geçen sunumda şube başkanlarının genel olarak olumlu tepkisiyle karşılaşılmıştır, bazı şube başkanlarının enerji politikaları hakkında alternatif önerileri de tartışılmıştır. 19 Eylül 2010. Foça Festivali kapsamı içerisinde ‘’Foça İçin Bir Dosta Mektup’’ yarışmasında FOÇEP adına Bahadır Doğutürk’ün yazmış olduğu ‘’KARATAŞ EFSANESİ VE SÜHENDAN ‘’ adlı mektup övgüye değer bulunmasından dolayı yapılan ödül töreninde Foça halkına FOÇEP misyonu ve bölge sorunları hakkında bir konuşma yapılmıştır. 24 Eylül 2010. Kanal B ‘nin internet sitesine bölgedeki tüm gelişmeleri içeren geniş bir dosya hazırlanarak aktarılmıştır. 10 Ekim 2010. FOÇEP olarak Allianoi'ye destek için FOÇEP pankartı ile ‘’Allianoi Sulara Gömülmesin’’ etkinliğindeydik. 15-17 Ekim 2010. İstanbul Boğaziçi Üniversitesinde yapılan Suyun Ticarileşmesine Hayır Platformunun düzenlediği Suyuna, Toprağına, Ormanına, Emeğine sahip çık konulu forum gerçekleştirilmiştir. EGEÇEP Y.K üyesi ve FOÇEP dönem sözcüsü olarak Bahadır Doğutürk ve EGEÇEP Yürütme Kurulu tarafından görevlendirilen Erhan İçöz ile beraber katılım sağlanmıştır. İki gün süren oturumlarda yurdun dört bir tarafında yaşanmakta olan çevresel talan ve kıyım üzerine katılan tüm yaşam savunucuları ile deneyim paylaşımında bulunma şansımız oldu. Çeşitli bölgelerden gelen temsilcilerle tanışma ve kaynaşma imkanı doğdu. Haklı mücadelemizde birlikte ve diri olmak gerektiği vurgulandı. 17 Ekim günü ise Kadıköy meydanında tiyatral bir etkinlik ile basın açıklaması okundu. Bu üç günlük etkinliğin özet cümlesi olarak şu satırlar ifade edilebilir. ‘’Mücadele edenler her zaman kazanamayabilir, ancak kazananlar mutlaka mücadele edenlerdir...’’ 98 21 Ekim 2010. Selçuk Sürmeli otel'de yapılan 4. P.M. Odası kongresindeydik. Ege konulu panelde Arif Ali Cangı bölgemizdeki vahim durumdan bahsetti, Ege Üniversitesi genç pmo grubu ile kısa bir toplantı yapılarak konu anlatıldı, konuya ilgi gösteren geçler üniversitede bir sunum yapılmasını talep ettiler. 29 Ekim 2010. Günlerce, aylarca üzerinde çalıştığımız Hacımehmet Çiftliği, hukuk yerine guguk kuralları işletilerek Aliağa'ya peşkeş çekilmiştir. Konu hakkında hassasiyetle durmamıza rağmen gelinen nokta çok düşündürücüdür. Mış gibi davranan kurumların nasılda sessiz ve derinden işi bitirdiğinin göstergesidir. Sırada Gencelli'nin Aliağa'ya bağlanması ve sanayi alanlarının genişlemesi aşaması vardır. Gelinen durumdan herkes mutlu görünüyor, bu gibi gelişmeleri gizleyerek sessiz kalan herkes şunu çok iyi bilmelidir ki yarın yaşanacak olan her türlü olumsuzluğun vebali üzerlerinde olacaktır. Bu kadar basit bir konuda dahi omurgalı bir durum gösteremeyenlerin daha önemli konularda nasıl direnecekleri gerçekten merak konusudur. Aslında bu gibi hukuksuz durumlara karşı koyamayan kişi, kurum ve kuruluşlar işlerini iyi yapamadıkları için demokratik kitle örgütleri halkın sesi olmaya çalışmaktadır. Bu arada bir özeleştiride kendimize yapmamız gerekiyor, zira güvenerek yola çıktığımız arkadaşların bizleri nasıl da yarı yolda bıraktıklarını ve de kurumların sanki bölgeyi koruyormuş ve bizim yanımızda duruyormuş gibi davranmalarına da güvenmememiz gerektiği gerçeğini bir kez daha acı bir şekilde meydana çıkarmıştır. Yapılan 20 Mayıs referandumunun ne kadar hukuk dışı olduğu herkesçe bilinmesine karşın böyle basit bir konu da dahi seyirci kalınmasını kamuoyunun takdirine bırakıyoruz. Oy hakkı verilmeyen hak sahibi kişilerin hakkını kimler koruyacaktır. Sorunlar karşısında sessiz ve seyirci kalınarak hiç bir şey halledilemez. Tek bir soyadı ile 8 kişilik bir ailenin verdiği bir kararla koca bir mahallenin kaderi değiştiriliyor ve buna hiç kimsenin gıkı çıkmıyor. 12 Eylül referandumunda Gencelli’den çıkan evet oylarına hayret edenler önce kendi tutum ve davranışlarına ve de evet oyu veren İzmir ilçeleri içinde kendi ilçelerinin oy oranına hayret etmelidir. Kararlarda hükümet bizi bypass yapıyor diyenler bu kadar basit ve haklı bir konuda neden sessiz kaldılar? Nasıl bir hesap vardır bu bölgede? Yaşananlar yaşanacakların habercisi midir? Bu konuda dahli olanlar bölgedeki her türlü çevresel olumsuz gelişmenin sorumlusu olacaklar ve kamuoyu vicdanında suçlu sayılacaklardır. 7 Aralık 2010. Mutlu Tömbekici’ye ‘’Madem Öyle Bütün Memleket Termik Santral Olsun’’ yazısı için kutlama ve bölge hakkında bilgi mektubu gönderildi. 9 Kasım 2010 ‘’Doğa İçin Çal ‘’ Grubunun internet sitesine bölge hakkında bilgi mesajı gönderildi ve bölgeye davet edildi. 11 Kasım 2010 Soner Olgun, canlı program akışında bölge sorunlarına dikkat çekerek FOÇEP’ten gelen ‘’termik santral istemiyoruz’’ mesajını okumuştur. Muğlalı olan sanatçı Yatağan’daki durumu gayet iyi bildiğini ve termik santral yapılmasının çevreye ciddi zararlar vereceğini ifade etmiştir. 99 12 Kasım 2010.Arkeolog Erkmen Senan ile iletişim kuruldu KYME Antik kenti için destek mesajı alındı. Erkmen Senan albümünden bronz heykeller. 13 Aralık 2010. Ege Üniversitesi Peysaj Mimarlığı bölümünde FOÇEP dönem sözcümüz Bahadır Doğutürk öğrencilere Aliağa Nemrut ağır sanayi bölgesi çevre sorunlarını ve termik santraller konusunda gelinen son durumu ve tehditleri anlatan görsel bir sunum yapmıştır. 17 Aralık 2010. Hayat T.V. Çepeçevre Yaşam programında ‘’KYME NE SÖYLEYİM, KİME NE DEYİM’’ adlı belgeseli yayınlanmıştır. Belgesel, bölgede yaşanan fütursuzca sanayileşmenin antik kente verdiği zararları, antik kentin sahipsiz kaldığını ve yardıma ihtiyaç duyduğunu çok güzel bir şekilde vurgulamıştır. Programın hazırlanmasında emeği geçen tüm dostlarımıza teşekkürlerimizi sunarız. 10 Aralık 2010. KEG İzmir şubesince düzenlenen toplantıya FOÇEP dönem sözcümüz katılarak Aliağa ve Foça bölgesinde yaşanmakta olan vahşi gelişmeleri ve Ege’yi tehdit eden termik santraller hakkında görsel bir sunum gerçekleştirmiştir. Toplantıda KEG’in daha aktif bir katılım sağlaması ve İzmir de bir panel düzenlemesi fikri kabul görmüştür. 21 Aralık 2010. Tema İzmir Şubesinin Kültürpark (Fuar) İzmir Sanat Oditorium Salonunda düzenlediği, Musa Çeçen (EMO Enerji Çalışma Grubu Bşk.) ‘in sunduğu"Yenilenebilir Enerji Kaynakları" adlı konferansa dönem sözcümüz Bahadır Doğutürk katılarak konferans sonunda bölge hakkında bilgiler veren kısa bir konuşma gerçekleştirerek farkındalık yaratma konusunda toplantıya katılanların dikkatleri çekilmiştir. 29 Kasım 2010. FOÇEP olarak Bartın Platformuna yazdığımız destek mesajı Bartın Pusula gazetesinde yer bulmuştur. 24 Aralık 2010. Bakırçay Belediyeler Birliği Foça’da bir toplantı yaparak bölge halkının talebi olan, termik santral davalarına müdahil olma kararı almışlardır. 100 28 Aralık 2010. Efemçukuru acele kamulaştırma davasına destek olmak için Menderes adliyesindeydik. Duruşma EGEÇEP Yürütme Kurulu Üyesi ve FOÇEP dönem sözcüsü Bahadır Doğutürk, EGEÇEP Bileşenlerinden YADEM Başkanı Alkan Karanlık ile ÇYDD temsilcisi Gülseren Çakır tarafından da izlendi. 05 Ocak 2011. Allianoi için bilirkişi incelemesindeydik, kumlarla tamamen örtülmüş olan kazı alanının üzerinde hüzünlü bir gün geçirdik. Kumlar altında kalan eserlerin ve sular altında kalacağı için kesilmiş olan ağaçların çığlıkları hala kulaklarımızda. 14 Ocak 2010. Mehmet YILMAZ’ a makalesi için teşekkür ve bölgemiz hakkında bilgilendirme mesajı gönderildi. 16 Ocak 2010. İzmir Kültürpark gençlik tiyatrosunda EDP İzmir İl Örgütünün düzenlediği ‘’Yaşamı Savunuyoruz Politikalarını Tartışıyoruz’’ konulu panele FOÇEP olarak dönem sözcümüz katılmış ve bölge sorunları hakkında kamuoyu yaratılması adına panele katkı koymuştur. İl başkanı Arif Ali Cangı konuşmasında Aliağa bölgesine dikkat çekmiş ve bölge sorunlarını dile getirmiştir. E.Ü. Tıp Fak. Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ali Osman Karababa ise görsel sunumunda Aliağa Bölgesinde yaşanmakta olan sorunların çözüm beklediğini ve hakim rüzgar rejimlerinden dolayı İzmir’in ve tüm Ege bölgesinin tehdit altında olduğunu vurgulamıştır. 19 Ocak 2010.FOÇEP yeni dönem yürütme kurulu seçimli toplantısı yapılmış ve yeni dönem için yürütme kuruluna Bahadır Doğutürk, Solmaz Doğutürk, Hakan Barçın Sedat Kut, Öngör Yakar, Özden Yanıker, Nuray Akyıldız, Nermin Baykal, Tamer Yavuzbarut seçilmştir. Yeni yürütme kurulu Tamer Yavuzbarut’a yeni dönem sözcülüğü görevi vermiştir. 20 Ocak 2010. Tema İzmir Şubesi ve İzmir Ormancılar derneğinin düzenlemiş olduğu ‘’ HES Politikaları ve Doğal Kaynaklarımız’’ adlı konferansı Orman Yüksek Mühendisi Salih Sönmezışık sunmuştur. FOÇEP Y.K üyesi Bahadır Doğutürk konferans sonunda söz alıp bölge sorunları ve termik santraller hakkında kısa bir konuşma yaparak, enerji sorununa HES lerin çare olamayacağının anlaşılması üzerine enerjinin nasıl karşılanacağı sorusunu yöneltmiştir. Salih Sönmezışık ise yurdun kendi kömür kaynaklarının kullanılması konusunda görüş bildirmiştir!!! C- MÜCADELE NEREYE GİDİYOR? Bölgedeki başıboş gelişim hızla uçuruma doğru gidiyor, çok acil önlem alınmazsa yarın çok geç olacaktır. Yıllardır çevreyi tehdit eden yatırımlar ve kontrolsüz bir şekilde yayılan sanayi tesisleri yarın önlenemez şekilde sorunlarla bölgeyi içinden çıkılmaz bir duruma getirecektir. Termik santrallerin başlı başına bir sorun olması, her geçen gün kurulan yeni fabrikalar ve mevcut tesislerin ve limanların birbirleri ile yarışır şekilde kapasite arttırmalarının yanı sıra yeni limanların eklenmesi durumu iyice ağırlaştırmaktadır. Bölge istiap haddini çoktan doldurmuş durumdadır. Müdahale etmek için toplu ölümlerin mi olması beklenmektedir. Bölgesel bir plan yapılırken neden çevresel etkiler maliyet analizlerine dahil edilmez, hadi kapitalist şirketlerin gözünü bürüyen hırs doğanın ve hiçbir canlının geleceğini 101 düşünmesine imkan vermemektedir, ya sosyal yükümlülükleri olan belediyelerin gözünü ne bürümüştür? Seçim zamanı halkın yanındaymış gibi görünerek koltuklara oturduktan sonra bir öncesinden çokta farklı davranamamalarının altında yatan neden ne olabilir ki? Biz yaşam savunucuları sadece yaşadığımız bu dünyanın temiz kalmasından başkaca bir amaç taşımadan mücadelemizi sürdürmekte kararlıyız. Aliağa Organize Sanayi Bölgesi (ALOSBİ) halihazırda %10-12 kapasite ile faaliyette iken, Nemrut ağır sanayi (ölüm) bölgesi fütursuzca gelişmektedir. Tahsis alanları içinde kalan arazi sahipleri olan civar köylülerin bir kısmı arazilerini kapitalizmin cazibesine kapılarak sattılar ve satmaktadırlar. Aslında yıllardır işleyerek sahip oldukları toprakları satmakla belki kalan hayatlarının bir kısmını daha önce alışık olmadıkları bir şekilde yaşama fırsatını yakalayacaklardır ancak asıl kaybettikleri kendilerinden sonra gelecek olanların geleceğidir. Hiçbir bedel insan sağlığının ve doğal hayatın karşılığı olamaz. Bu gerçek şimdi pek anlaşılamamakla beraber çok kısa bir gelecekte acı bir tablo olarak karşılarına çıkacaktır ve o zaman iş işten geçmiş ve her şey bitmiş olacaktır. Sonuç olarak bölgedeki tüm bu olumsuz gelişmeler, yaşam savunucuları tarafından takip edilmekte, hukuki süreç ve mücadelemiz artarak devam edecektir. D- NE YAPILMALI FOÇEP olarak bölgede yaşananlar hakkında önerilerimiz; * Hacımehmet Çiftliğini Gencelli’ye dahil etmek için çaba sarf edilmelidir. * Bölge için acilen bir meclis araştırma komisyonu ve hatta uluslararası bir araştırma komisyonu oluşturulmalıdır. Bölgenin taşıma kapasitesi tarafsız ve bilimsel olarak tespit edilmelidir. * Bölgedeki yeni yatırımlar derhal durdurulmalıdır. Yeni hiçbir tesise ruhsat ve izin verilmemelidir.(termik santrallar, çimento fabrikası, yeni limanlar, yeni endüstri tesisleri v.s. ) * Mevcut tesisler rehabilite edilmeli ve emisyonları etkin bir şekilde 24 saat denetlenmelidir. * 28 yıldır çalışıyormuş gibi görünen ve KYME antik kentini kapitalizme peşkeş çeken ve rant sağlayan İtalyan kazı ekibinin görevine derhal son verilmelidir.( Bunca yıldır yapılan kazılar sonucunda Kültür Bakanlığı antik kentler listesinde dahi adı geçmemektedir.) Bölge hiç değilse bu haliyle rehabilite edilerek turizm ve kültür alanına dönüştürülmelidir. 1. derece Sit alanları hileli yollarla 3. derece sit alanına dönüştürülerek ranta açılmıştır; bu nedenle 3. derece alanların yeniden 1. derece sit alanı haline getirilmesi için bir mücadele rotası izlenmelidir. Kyme antik kentinin bir belgesel CD si yapılmalıdır ve bu belgesel bir spot sloganla bütün dünyaya duyurulmalıdır. Kyme antik kentinin, sermayenin hoyratlığına, barbarlığına ve kazanç hırsına nasıl kurban edildiği gözler önüne serilmelidir. 102 * Bölgenin durumu tekrar gözden geçirilmeli başta siyasal erk olmak üzere İzmir Büyükşehir Belediyesinin (2010-2017 stratejik planı) ve Aliağa Belediyesinin bölgeye bakışında ciddi bir revizyon gereklidir.1/100 000 ‘lik plan revize edilmeli ve Nemrut ağır sanayi (ölüm) bölgesi sınırlandırılmalıdır. * Bölgedeki yenilenebilir enerji kaynakları olan rüzgar ve jeotermal kaynaklar başta olmak üzere biyokütle ve güneş enerjisi potansiyelleri sonuna kadar kullanılmalıdır. * İthal edilen hurdaların nerelerden geldiği ve radyasyon analizlerinin sağlıklı bir şekilde denetlenmesi sağlanmalıdır. Hurdaların kapalı alanlar içinde kontrolü sağlanmalıdır. * Kocaeli Belediyesinin uygulamakta olduğu havadan kontrol sistemleri dahil her türlü önlemin acilen alınması gereklidir. * Hava kirliliği ölçüm cihazları bölgede sürekli üçlüm ve kontrol yapmalı, gece ve hafta sonları meydana gelen kontrolsüz her türlü salınımın önüne geçilmelidir. * Tehlikeli gemi söküm tesislerindeki denetimler arttırılmalıdır. Aliağa’da, yılda ortalama 200 kadar gemi sökülmektedir. Gemi sökümleri nedeniyle, Türkiye ve özellikle de Aliağa çok büyük bir çevresel yıkımla karşı karşıyadır. Bu yıkımın önlenebilmesi için, Basel Anlaşması’na uyulmalıdır. Mevcut Uluslararası Anlaşmalar, Yasa, Tüzük ve Yönetmelikler gerçek anlamda uygulanmalıdırlar. Gemi sökümleri; daha yoğun teknolojiler kullanılarak, gemiler topraktan ve denizden yalıtılarak havuzlarda yapılmalıdır; baştankara yöntemi terk edilmelidir. Gemi sökümü, Gemi Mühendislerinin gözetiminde gerçekleştirilmeli, insan ve çevre sağlığına zarar vermeyecek yöntemler uygulanmalıdır. * Her geçen gün artan zehirli tufal ve cüruflar konusunda İzmir B.Ş.B si acilen bir açıklama ve çözüm önerisi getirilmelidir.* Nemrut koyunda zengin bir şekilde bulunan, denizlerin tanrısı adını haklı bir şekilde almış olan balık yumurtlama alanları ve oksijen depoları posedyon (Poseidon) çayırları uluslar arası sözleşmeler gereğince koruma altına alınmalıdır. *** Kyme antik kenti tüm alanları ile gün yüzüne çıkartılmalıdır, gerektiği gibi korunmalıdır ve Kültür Bakanlığı Antik Kentler listesine dahil edilmelidir. *** Her ne pahasına olursa olsun, bölgede yeni termik santraller ve çimento tesislerinin yapılması kesinlikle engellenmelidir. * Aliağa T.O. Başkanı sayın Adnan Saka'nın açıklamalarındaki satır araları dikkatle incelenmelidir. * Aliağa Sanayi Odası Başkanının Önerileri, * Aliağa’ya sürekli farklı sektörlerde yeni yatırımlar geliyor. Ben gelir, Aliağa’ya yatırım yaparım, kimseye de bir şey söylemem diye bir şey olamaz.’ * ‘Her bölgenin, her çevrenin bir kapasitesi var. 103 * ‘’Hiçbir şey bir tarafın isteğiyle olmaz, çünkü burada beraber yaşıyoruz.’’ * Yatırımlara bölgede yaşayanlarla birlikte karar verilmeli. * Birlikte yaşamanın yolları aranmalıdır. * Yatırımlarda Aliağa’daki yerel yönetimler, yörede yaşayan halkımızın oluşturduğu sivil toplum örgütleri, mesleki kuruluşlar ve vatandaşların hassasiyetlerinin dikkate alınmasını istiyoruz. * ‘Yaşadığımız çevrenin yaşam kalitesinin yükselmesini, çevre kirliliğinin olmamasını istemek en doğal hakkımız’ * Bölge, sanayi taşıma kapasitesinin tespiti ile makro planlamaya ihtiyaç duymaktadır. Aliağa bölgesinin hava kirlilik yükünün ne olduğunun somut ve bilimsel olarak ortaya konması gerekir. * Yeni yatırımlar Organize Sanayi Bölgeleri’ne yapılmalıdır. FOÇA ÇEVRE VE KÜLTÜR PLATFORMU 104 TEHLİKELİ GEMİ SÖKÜMÜNÜ ÖNLEME GİRİŞİMİ Greenpeace, ÇHD İzmir Şubesi, İnsan Hakları Derneği İzmir Şubesi, Doğal ve Kültürel Çevre İçin Yaşam Girişimi, DİSK-Limter İş Sendikası, TÜRKİŞ-Petrol-İş Aliağa Şubesi, İzmir Tabip Odası, TMMOB Çevre Müh.Odası İzmir Şubesi, TMMOB Gemi Müh.Odası İzmir Şb., TMMOB Kimya Müh.Odası Ege Şb. TMMOB Ziraat Müh. Odası İzmir Şb.,TMMOB Elektrik Müh.Odası İzmir Şubesi, European Platform On Shipdreaking (Avrupa Gemi Söküm Platformu) *Tehlikeli Gemi Sökümünü Önleme Girişimi, bir EGEÇEP (Ege Çevre ve Kültür Platformu) bileşenidir. 2010 YILI GEMİ SÖKÜM RAPORU: 1.GEMİ SÖKÜMDE GERÇEKLEŞEN SÖKÜM KAPASİTELERİ: İzmir Aliağa’da kurulu bulunan gemi söküm tesislerinde gerçekleştirilen gemi sökümleri; 2008 yılında: 72 gemi 152,757 Ldt. Ton 2009 yılında: 127 gemi 297,811 Ldt. Ton 2010 yılında: 237 gemi 421,245 Ltd. Ton’dur. 2.BU SÖKÜMLERDEN SONRA OLUŞTUĞU BEYAN EDİLEN ATIKLARIN MİKTARLARI: Asbestle kirlenmiş maddeler, plaka, kaplama asbest, contalar: 259.310 kg. Dizel, Fueloil-yağlama yağları, atık yağlar ve sintine suları (tehlikeli atık): 8.777.030 kg Her nevi hurda kablo 1.054.920 kg ( 650 ton kablo plastiği + 350 ton bakır) Hurda akü: 132.770 kg Yağ/kimyasallarla kirlenmiş varil ve plastik: 6680 kg Yağlı atık: 27.280 kg Elektronik atık ve pil: 2650 kg Freon 22 klima gazı: 752 kg Yağlı bez: 1220 kg Her nevi hurda lastik: 26720 kg Tehlikesiz yalıtım ve diğer atıklar(?): 2.207.350 kg 3. HURDA VE SÖKÜLEN SAÇLARDAN OLUŞAN CİRO Yaklaşık hurda ve saç cirosu 300 Milyon Dolar olarak gerçekleşmiştir. Gemi söküm tesislerinde, herhangi bir çevresel denetim yapılmamaktadır. Oluşan atıkların, lisanslı firmalara teslim edildiği söylenmektedir. Bu firmaların da atıkları, Ne yaptıkları bilinememektedir. Kim. Müh. Ertuğrul BARKA T.G.S.Ö.G. Dönem Sözcüsü 105 Temiz Enerji Platformu-Egecep bilgi notu;“Kirli enerji tercihine hayır.” Enerji insanların günlük yaşamlarını sürdürmeleri için gereklidir. Toplumların evrimi tarih boyunca geliştirdikleri ve kullandıkları enerji kaynaklarına bağlı olmuştur. Gelecekteki gelişmede aynı biçimde enerji kaynaklarının yeterliliğine dayanacaktır. Ancak bu yeterlilikte kritik nokta enerjinin; çevreyi kirleten ve küresel ısınmaya neden olan sera gazlarının artışına yol açan kaynaklardan (hidroelektrik santrallar, nükleer santrallardan ve fosil yakıtları kullanan termik santrallar) mı yoksa çevreye en az zarar veren yenilenebilir temiz enerji kaynaklarından mı (rüzgar, güneş vb.) sağlanacağıdır. Çünkü gelinen noktada küresel ısınma ve buna bağlı gelişen iklim değişikliği geleceğimizi giderek artan düzeyde tehdit etmektedir. Küresel ısınma ve iklim değişikliğine yönelik olarak alınacak en etkin önlemlerin başında temiz enerji kaynaklarının kullanımına yönelmek ve enerjinin etkin ve verimli olarak kullanımını planlamak gelmektedir. Fosil yakıtlara dayalı enerji üretim teknolojileri doğrudan küresel ısınmaya neden olmakta ve giderek gelişmiş ülkelerce terk edilmektedir. Nükleer santrallar da çevre ve insan sağlığını tehdit eden, pahalı, çağımızın gerisinde kalmış enerji üretim modelidir. Ayrıca atıklarıyla, çalışma süreleri tamamlandığındaki yok edilme maliyetleriyle ve sıkça ortaya çıkan kazalar sonucu insan sağlığına verdiği zararlarla; bağlı olarak üretilen nükleer silahlarla çağdışı teknoloji ünvanını hak etmektedir. Gereksinim duyulan enerjinin sağlanması sürecine bu gözle bakıldığında doğayı kirleten, ekosistemlere geri dönüşümü olmayan zararlar veren, insan sağlığına ciddi zararlar veren tehlikeli projeler yerine, enerjinin etkin kullanımı öncelikli olmak üzere ülkemizde bol, çeşitli ve ekonomik yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmaya başlayarak, daha temiz, daha güvenli ve daha ucuz seçenekler geliştirebilir. Enerjinin üretiminden tüketimine kadar geçen tüm süreç içinde çevreye zarar verdiğini, enerji kaynağı temiz enerji sıfatını kazanmış olsa bile çevreye sınırlı miktarda da olsa zarar verdiğini unutmaksızın; enerji doğru kaynaktan doğru teknolojiyle üretilmeli etkin ve verimli kullanılmalıdır. Bu görüşle, doğru enerji politikalarının oluşturulmasına yönelik toplumsal bir iradenin oluşumuna katkı sağlanmalıdır. Prof. Ali Osman KARABABA 106