avrokrat - AB Uzmanları Derneği
Transkript
avrokrat - AB Uzmanları Derneği
AVROKRAT Avr upa Bi r l i ği Uzman l ar ı Der neği Sür el i Elekt r oni k Yayı nı dı r S A Y I 1 M A Y I S 2 0 1 2 İLK SAYIMIZDA: BAġKANIN MESAJI Hüseyin Ali Âlî TANGÜREK Yönetim Kurulu Başkanı 2-3 EDĠTÖRÜN NOTU Hülya TEKİN Editör Yönetim Kurulu Üyesi 4 AB MÜKTESEBATINA UYUM KAPSAMINDA ULUSAL MEVZUAT HAZIRLAMA SÜRECĠ Dr. Nejla CAN GÜLER AB Uzmanı Sağlık Bakanlığı 5-14 AVRUPA BĠRLĠĞĠ MEVZUATI ÇERÇEVESĠNDE GENETĠK YAPISI DEĞĠġTĠRĠLMĠġ ORGANĠZMALAR Selda COŞKUN AB Uzmanı Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı 15-26 AMERICAN EMPIRE: What Is Exceptional About the United States As An Empire? Bülent Orhan TÜREL AB Uzmanı Gümrük ve Ticaret Bakanlığı 27-35 SAYF A 2 AVRUP A BİRLİĞİ UZM ANLARI DERNEĞİ BAŞKANIN MESAJI Kıymetli Okuyucularımız; Devletimizin çeşitli kurumlarında görev yapan Avrupa Birliği Uzmanları ve Uzman Yardımcılarının bir araya gelerek 2009 yılında kurduğu Avrupa Birliği Uzmanları Derneği bugüne kadar geçen 3 senelik zaman zarfında pek de örneğine rastlanmayacak hızda kurumsal yapılanmasını tamamlamak suretiyle gerek üyelerinin haklarının korunması ve geliştirilmesi konusunda gerekse ilgili tüm paydaşlarımızın eğitim ve danışmanlık ihtiyaçlarını karşılama konusunda önemli çalışmalar yürütmüştür. “Avrupa Birliği Uzmanları’nın kapasiteleri ve neticede alandaki büyük tecrübeleri Derneğimizin gücünü ve sorumluluğunu gözler önüne sermektedir. Avrupa Birliği Uzmanları’nın Türkiye ve Avrupa Birliği bürokrasilerine ilişkin deneyimleri, görev aldıkları kurumda çoğunlukla aynı zamanda dış ilişkileri de yürütmelerinden kaynaklanan diplomasi deneyimleri, Avrupa Birliği Mali Yardımlarının yönetiminde aldıkları sorumlulukların neticesinde gelişen stratejik ve sistemli düşünme ancak pratik ve hızlı karar alıp uygulayabilme kapasiteleri ve neticede alandaki büyük tecrübeleri Derneğimizin gücünü ve sorumluluğunu gözler önüne sermektedir. Temsil ettiğimiz kitlenin yapısı düşünüldüğünde, söz konusu grubun Derneğimiz gibi bir sivil toplum kuruluşu çatısı altında birleşmesinin ve faaliyetler yürütmesinin çok önemli bir boyutunun altını çizmek istiyoruz. Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecini teknik ve siyasi olarak yürütmenin önemi aşikârdır. Ancak bir bu kadar önemli olan hususun halklar düzeyinde birbirini tanıma ve kabullenme süreçlerinin etkin olarak işletilebilmesi olduğunu düşünüyoruz. Ülkemizin Avrupa Birliği ile ilişkilerinin geliştirilmesi yolunda Derneğimizin saydığımız özellikleri dikkate alındığında teknik-siyasisosyokültürel çalışmaları ülkemiz ve Avrupa Birliği çapında her alanda yürütebilecek nadir kuruluşlardan olduğunun bilincindeyiz. Bu bilinçle önemli hazırlık çalışmaları yürütmekte olan Derneğimizin bu kapsamdaki amacı, önümüzdeki dönemde Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin yönlendirilmesinde söz sahibi temel kuruluşlardan biri haline gelmektir ve çalışmalarını bu doğrultuda yönlendirmektedir. AVROKRAT AVRUP A BİRLİĞİ UZM ANLARI DERNEĞİ SAYF A 3 Bu kapsamda yürüttüğümüz çalışmalardan biri olarak, üzerine pek çok söz edilmiş, yazılmış, çizilmiş olan Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini perde arkasında ince ince işleyerek ülkesini daha zengin, onurlu, mutlu ve güçlü kılmak için çabalayan Avrupa Birliği Uzmanları’nın gerçek hayata dayanan bilgi ve tecrübelerini herkesle paylaşabileceği AVROKRAT isimli bültenimizi sizlerin katkılarıyla hazırladık. Şimdilik sadece elektronik olarak dağıtılan Bültenimizin tüm paydaşlarımıza faydalı olmasını umar, gerek bültenimiz gerekse Derneğimiz ile ilgili her türlü görüş ve önerilerinizi info@abuzmanlari.org.tr e-posta adresi kanalıyla bize iletmenizden memnuniyet duyacağımı belirtmek isterim. “Derneğimizin amacı, Saygılarımla. önümüzdeki dönemde Türkiye- Hüseyin Ali Âlî TANGÜREK Avrupa Birliği Uzmanları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Avrupa Birliği ilişkilerinin yönlendirilmesind e söz sahibi temel kuruluşlardan biri haline gelmektir .” AVROKRAT SAYF A 4 AVRUP A BİRLİĞİ UZM ANLARI DERNEĞİ EDİTÖRÜN NOTU Hülya TEKİN Editör Avrupa Birliği Uzmanları Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Sayın Okuyucularımız, “Bültenimiz üçer aylık dönemlerde hazırlanacak ve elektronik ortamda sunulacaktır.” Derneğimizin Basın-Yayın Çalışma Grubunun çalışmaları kapsamında yayınlamaya karar verdiğimiz ―Avrokrat‖ isimli Bültenimizin ilk sayısıyla karşınızdayız. Bültenimiz AB ilişkileri ve uluslararası ilişkilere ilişkin makaleleri ve yazıları, önemli gelişmeleri ve gündemdeki konuları sizlerle paylaşmayı hedeflemektedir. Bu çerçevede Avrupa Birliği Uzmanları tarafından geniş bir yelpazede hazırlanan ve kendi çalışma alanlarına yönelik bilgi ve deneyimlerini de yansıttıkları makaleleri Bültenimizde bulabileceksiniz. Bültenimiz üçer aylık dönemlerde hazırlanacak ve elektronik ortamda sizlere sunulacaktır. Bültenimizin içeriğini ve kalitesini daha da zenginleştirmek için her türlü görüş ve önerilerinizi beklediğimizi belirtmek istiyoruz. Bu vesile ile dileyen Derneğimiz üyelerinin Bültenimizde yayınlanmasını istedikleri makalelerini info@abuzmanlari.org.tr veya htekin77@yahoo.com adresine iletmelerini rica ediyoruz. Deneyimler ve bilgi paylaşıldıkça çoğalır düşüncesiyle Bültenimizi sizlerin beğenisine sunuyor; keyifle okumanızı diliyoruz. Saygılarımızla. AVROKRAT AVRUP A BİRLİĞİ UZM ANLARI DERNEĞİ SAYF A 5 AB MÜKTESEBATINA UYUM KAPSAMINDA ULUSAL MEVZUAT Dr. Nejla CAN GÜLER AB Uzmanı Sağlık Bakanlığı Giriş Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ilişkileri çok eskiye dayanmaktadır. Türkiye'nin 1959 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu'na (1) yaptığı ortaklık başvurusu ile başlayan süreç, iniş çıkışlarıyla 52. yılını tamamlamak üzeredir. Bu sürecin önemli mihenk taşları vardır. 1959 yılında Türkiye’nin ortaklık başvurusu ile başlayan süreçte, ilişkiler 1980’li yıllarda askıya alınmış, 1987 yılında, bugünkü adıyla Avrupa Birliği’ne tam üyelik müracaatı ile yeniden canlanmış ve 1995 yılında imzalanan Gümrük Birliği Kararı ile yeni bir ivme kazanarak Türkiye 1999 yılında ―Aday Ülke‖ statüsünü almıştır. Son olarak, 3 Ekim 2005 tarihinde AB Devlet ve Hükümet Başkanları’nın aldığı karar uyarınca, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında katılım müzakereleri resmen başlamış, uyum sağlanacak AB müktesebat listesi 35 başlıkta sınıflandırılmıştır. Bugün, Türkiye-AB ilişkileri, ―Gümrük Birliği‖ ve ―Tam Üyelik İlişkileri‖ olmak üzere, iki ayrı başlıkta yürütülmektedir. Türkiye, her iki süreçte taahhüt ettiği mevzuat uyum çalışmalarını süresi içerisinde tamamlamak zorundadır. Bu makalenin amacı, Türkiye’nin 35 fasıl başlığı altında toplanan ve uyumlaştırma yükümlülüğü bulunan mevzuat uyum çalışmalarını nasıl yürüteceği konusuna ışık tutmaktır. I-Türkiye - Avrupa Birliği İlişkilerinin Hukuki Kaynakları Mevzuat uyum çalışmalarını incelemeden önce, mevzuat uyum çalışmalarında da dikkate alınan, Türkiye-AB ilişkilerindeki temel hukuksal dayanaklara kısaca bakmak gerekmektedir. ——————————————————————————————-(1) 1 Makalede, Avrupa Ekonomik Topluluğu, Avrupa Toplulukları, Avrupa Topluluğu tanımları yerine Avrupa Birliği (AB) ifadesi kullanılacaktır. AVROKRAT “Bu makalenin amacı, Türkiye’nin 35 fasıl başlığı altında toplanan ve uyumlaştırma yükümlülüğü bulunan mevzuat uyum çalışmalarını nasıl yürüteceği konusuna ışık tutmaktır.” SAYF A 6 AVRUP A BİRLİĞİ UZM ANLARI DERNEĞİ 1- Ankara Anlaşması: Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri, 31 Temmuz 1959'da Türkiye'nin Avrupa Ekonomik Topluluğu'na yaptığı ortaklık başvurusu ile başlamış ve 12 Eylül 1963 tarihinde Ankara Anlaşması imzalanmıştır. Bir çerçeve anlaşması olan Ankara Anlaşması'nın ortaklık ilişkisi çerçevesinde açıkça vurgulanan hedefi ―Gümrük Birliği‖, nihai olarak vurgulanan hedef ise ―Türkiye'nin AB'ye tam üye olması‖ yönündedir. 2- Katma Protokol ve Mali Protokoller: 1964-1972 tarihlerini kapsayan Hazırlık Dönemi'nden sonra Geçiş Dönemi'ne başlamadan önce, bu dönemin gerçekleşme şartları, usulleri, sıra ve sürelerini tespit etmek üzere, 1 Ocak 1973'de yürürlüğe giren Katma Protokol imzalanmıştır. Taraflar, bu dönemde karşılıklı ve dengeli yükümlülükler üzerinden gittikçe gelişen bir şekilde sanayi ürünleri ticaretinde Gümrük Birliği'nin oluşturulmasını üstlenmişlerdir. Katma Protokol’de Gümrük Birliği'nin sağlıklı işleyişini sağlamak ve ―Son Döneme‖ geçmek üzere tespit edilen tarih 1995 yılıdır. 3. Ortaklık Konseyi Kararları (OKK): Ankara Anlaşması’nın 6. maddesinde, ortaklık rejiminin uygulanması ve gittikçe gelişimini sağlamak üzere, tarafların bir Ortaklık Konseyi oluşturmaları öngörülmüştür. Ortaklık Konseyi iki taraf arasında ―Karar Yetkisine‖ sahip tek organdır. Taraflar arasındaki ortaklık ilişkilerinin işlerliği açısından son derece önemli olan Ortaklık Konseyi Kararları, Avrupa Birliği açısından, ―Topluluk hukukunun bir parçası niteliğini taşır‖ ve Avrupa Birliği Resmi Gazetesi’nde yayımlanarak yürürlüğe girer. Ortaklık Konseyi Kararları iki taraf içinde ―bağlayıcı‖ olup, Birlik için ―doğrudan uygulanabilir‖ niteliktedir. Ortaklık Konseyi Kararları Türkiye’de ―doğrudan uygulanabilir olmadığı için gerekli iç mevzuatın çıkarılması‖ gerekir. Kararın iç mevzuata aktarılması gerekmektedir. Gümrük Birliği'nin son aşamasının uygulanmasına yönelik olan ABTürkiye Ortaklık Konseyinin 1/95 sayılı Kararı (2) gereğince, Türkiye tarafından iç hukuka dâhil edilecek olan ticarette teknik engellerin kaldırılmasına ilişkin AB mevzuatının listesi ile bu mevzuatın Türkiye tarafından uygulanma koşullarının ve detaylı kurallarının belirlenmesi gerekmiştir. ——————————————————————————————-(2) 6 Mart 1995 tarihli ortaklık konseyi kararıdır. Bu Karara göre; Kararın 13 Aralık 1995 tarihinde Avrupa Parlamentosu’nda onaylanmasını takiben, Gümrük Birliği, 1 Ocak 1996 tarihinde yürürlüğe girmiştir AVROKRAT AVRUP A BİRLİĞİ UZM ANLARI DERNEĞİ Bu kapsamda, 2/97 sayılı OKK ile ticarette teknik engellerin kaldırılmasına ilişkin mevzuat listesi (31.12.1995 tarihine kadar) ile uygulama şekli ve yöntemi belirlenmiştir. Ayrıca, ―Aday Ülke‖ statüsü alındıktan sonra, AB tarafından yayımlanan Katılım Ortaklığı belgeleri ile buna karşılık Türkiye tarafından yayımlanan AB Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Ulusal Programlar da tarafların taahhütleri arasında yer alan belgelerdir. II-AB Mevzuatına Uyum Türkiye’nin mevzuat uyum çalışmaları, 1990’lı yılların başlarında, kısıtlı da olsa, başlamış ancak Gümrük Birliği Kararı’nın imzalanmasıyla hız kazanmıştır. Mevzuat uyumu; ―uyumlaştırma‖ ve ―uygulama‖ olmak üzere, iki süreci kapsamaktadır. ―Uyumlaştırma‖; AB mevzuatının ulusal mevzuat olarak iç hukuka dâhil edilmesidir. ―Uygulama‖; ürünlerin tasarım ve üretim aşamasında uygunluk değerlendirme işlemleri ile ürünün piyasaya arzı aşamasında ve ürün piyasada iken gözetimi ve denetimidir. Bu çalışmada, öncelikle, AB’de teknik mevzuatın gelişimi incelendikten sonra, Türkiye’nin mevzuat uyumunun hukuki dayanakları incelenecek ve mevzuat uyumunun hangi düzenlemeler dikkate alınarak, nasıl yapılması gerektiği konusunda bilgi verilecektir. 1-AB Teknik Mevzuatının Tarihi Gelişimi AB’de teknik mevzuat iki başlık altında toplanmaktadır: A. Düzenlenmiş Alan: Bu alan Avrupa Komisyonu nezdinde hazırlanıp, yürürlüğe konulan ve ortak bir mevzuat ile düzenlenen sektörleri kapsamaktadır. Komisyon ve Konsey Direktifleri bu alana girmektedir. Düzenlenmiş alanda, AB teknik mevzuat uyum çalışmaları 1961 yılında başlamış olup, bu süreç dört döneme ayrılmaktadır. 1969 - Klasik Yaklaşım: Mevzuat düzeyindeki teknik kurallar ile bu kurallarla eş etkiye sahip standartların tümünü uyumlaştırma temel ilkedir. Her bir ürüne yönelik ayrı ayrı düzenleme yapılır. Başlıca alanlar; tekstil ürünleri, elektrikli aletler, eczacılık ürünleri, kozmetik ürünleri, gıda maddeleri, tehlikeli maddeler, motorlu araçlar, tüketici ve çevrenin korunması vb. AVROKRAT SAYF A 7 SAYF A 8 AVRUP A BİRLİĞİ UZM ANLARI DERNEĞİ 1985 - Yeni Yaklaşım: Her bir ürünle ilgili mevzuatın uyumu yerine, benzer ürünlerin bir arada toplanmasıyla oluşturulan ürün gruplarıyla ilgili olan ve temel gerekler olarak isimlendirilen; insan can ve mal güvenliği, hayvan ve bitki varlığının korunması çerçevesinde hazırlanan mevzuatın uyumlaştırılmasını öngören yaklaşımdır. Başlıca alanlar; tıbbı cihazlar, oyuncaklar, basınçlı kaplar vb. 1989 - Global Yaklaşım: Temel ilke; test, deney ve belgelendirme konusunda karşılıklı tanımayı ve altyapıların yakınlaştırılmasını sağlamaktır. Karşılıklı güvenin ve şeffaflığın temini açısından akreditasyonun önemi vurgulanmaktadır. 1990 - Modüler Yaklaşım: Mevzuat hazırlayıcılara yönelik oluşturulan sistemin amacı; ürünlerin özelliklerini ve taşıdıkları risk oranlarını dikkate alarak, uygunluk değerlendirme yöntemleri belirlemektir. B. Düzenlenmemiş Alan: Düzenlenmiş alanın dışında kalan alanlara ―düzenlenmemiş alan‖ denmekte, bu kapsama giren konularda AB düzeyinde ortak bir düzenleme yapılmamakta ve bu alanla ilgili düzenlemeler üye devletlerin ulusal yetki alanına bırakılmaktadır. Bu alanda teknik engellerin kaldırılması ve malların serbest dolaşımı ulusal mevzuatlara eklenen "karşılıklı tanıma hükmü" ile sağlanmaktadır. 2-Türkiye açısından Teknik Mevzuat Uyumunun Başlıca Hukuki Dayanakları 1963 tarihli Ankara Anlaşması ve Katma Protokol, 1/95 sayılı Türkiye-AB Ortaklık Konseyi Kararı (8-11md.), 2/97 sayılı Türkiye-AB Ortaklık Konseyi Kararı, Türkiye Ulusal Programları, 4703 Sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanmasına ve Uygulanmasına Dair Kanun, Teknik Mevzuatın ve Standartların Türkiye ile Avrupa Birliği Arasında Bildirimine Dair Yönetmelik, Diğer ilgili düzenlemeler 3- Türk Mevzuatı Hazırlama Yöntemi Mevzuat uyum çalışmalarının temel dayanağını, 2/97 Sayılı Ortaklık Konseyi Kararı (OKK) oluşturmaktadır. Gümrük Birliği'nin son aşamasının uygulanmasına yönelik olan AB-Türkiye Ortaklık Konseyi’nin 1/95 sayılı Kararının 8 inci Maddesinin 1 ve 2. fıkraları hükümleri AVROKRAT AVRUP A BİRLİĞİ UZM ANLARI DERNEĞİ gereğince, Türkiye tarafından iç hukuka dâhil edilecek olan ticarette teknik engellerin kaldırılmasına ilişkin Birlik mevzuatının listesi ile bu mevzuatın Türkiye tarafından uygulanma koşul ve kurallarının belirlenmesi gerekmektedir. Bu maddeye istinaden, 2/97 Sayılı OKK ile ticarette teknik engellerin kaldırılmasına ilişkin mevzuat listesi (31.12.1995 tarihine kadar (3)) ve uygulama şekli ve yöntemi belirlenmiştir. A-Mevzuat Uyum Çalışma Yöntemi Bir AB mevzuatına karşılık hazırlanacak Türk mevzuatı için yürütülecek mevzuat çalışmalarının aşamalarını 4 başlık altında gruplandırabiliriz. 1. 2. 3. 4. Mevzuat uyum çalışmasının yapılması/mevzuatın hazırlanması Uygunluk değerlendirme işlemlerine/test, muayene ve belgelendirme faaliyetlerine yönelik altyapının oluşturulması Piyasa gözetim ve denetim sistemine dair altyapının oluşturulması Yürürlük tarihinin belirlenmesi ve mevzuatın yayımlanması 1. Mevzuat uyum çalışması/mevzuatın hazırlanması: Bir AB mevzuatı Türk mevzuatına aktarılırken aşağıda belirtilen aşamaların takip edilmesi, mevzuatın daha hızlı ve daha sağlıklı hazırlanmasını sağlayacaktır. AB mevzuatının çevirisinin bire bir yapılması: Çevirinin hatasız yapılması önemlidir. Çünkü çeviri hataları, mevzuatın hükümlerinde orijinal metinden sapmalara yol açabilmekte ve içerikte farklılık oluşturabilmektedir. Çevrisi yapılan metnin mevzuat taslağı haline getirilmesi: AB mevzuat hükümlerinin akışına mümkün olduğunca sadık kalınmalı, metin ile ekleri harmanlanmamalıdır. Böylece AB mevzuatı tadil edildiğinde, Türk mevzuatında karışıklığa neden olmadan gerekli değişiklik yapılabilmekte, karşılaştırma yapılırken sorun yaşanmamaktadır. Türk mevzuatı olarak hazırlanan taslağın, bağlı olduğu başka üst düzenleme varsa, oradaki terminoloji ve tanımlara uyum sağlanması gereklidir. ——————————————————————————————-(3) 2/97 mevzuat listesinin güncelleme çalışmaları sürdürülmektedir. AVROKRAT SAYF A 9 SAYF A 10 AVRUP A BİRLİĞİ UZM ANLARI DERNEĞİ Çevirisi yapılan metin, mevzuat taslağı haline getirilirken ―yalnızca çeviriyi yansıtan bir metin‖ olmamalıdır. AT ifadesi yerine AB ifadesi kullanılmalıdır. Komisyon, komite gibi, AB birimlerine çeşitli görev veren hükümlere Türk mevzuatında yer verilmemelidir. AB mevzuatında ürünün üstünde yer alması gereken bir uygunluk işareti/ifadesi öngörülmüş ise, Türk mevzuatında da bu ifade yer almalıdır. İfadenin çevirisi olmamalıdır. Orijinal ifade korunmalı, gerekiyorsa yanına Türkçe çevirisi parantez içinde verilmelidir. Uyum yapılacak mevzuatla ilgili olarak, 2/97 sayılı OKK da bir özel durum olup olmadığı kontrol edilmelidir. Orijinal AB düzenlemesinden sapma gösteren hiçbir husus mevzuat taslağında yer almamalıdır. Ülke şartları için zorunlu bir değişiklik varsa, gerekçeleriyle birlikte Komisyona bildirilmelidir. Düzenlemede bir bildirim öngörülüyorsa, Türk mevzuatında da bu bildirim prosedürüne yer verilmelidir. Mevzuat metnine, mevzuatın hangi AB mevzuatını uyumlaştırmak üzere hazırlandığını gösteren bir madde eklenmelidir. Ortak bir yapı oluşturmak amacıyla bunun ―Yürürlük ve Yürütme‖ başlığından önce yer alması önerilmektedir. Mevzuat kapsamında üreticiden beyan isteniyorsa, yeknesaklığın sağlanması için, bu beyanın formatı mevzuat ekinde yayımlanmalıdır. Mevzuatın yürürlük tarihi, uygulamaya yönelik altyapı ve sektörün durumu göz önüne alınarak belirlenmelidir. Mevzuat uyumu yapılırken diğer ülkelerin mevzuat uyum şekillerinin incelenmesi yararlı olabilir. Taslağın ilgili kurum ve kuruluşların görüşüne gönderilmesi: Hazırlanan mevzuat taslağına ilişkin; Kurum içi görüşlerin alınması…. İlgili tüm kurumlar ile Ekonomi Bakanlığı ve Avrupa Birliği Bakanlığı’ndan görüş alınması, Mevzuatla ilişkili tüm ithalatçı, ihracatçı ve üretici ve diğer paydaşların tespit edilerek görüşlerinin alınması. AB Komisyonu’na gönderilerek görüş alınması. AVROKRAT AVRUP A BİRLİĞİ UZM ANLARI DERNEĞİ Mevzuat içinde başka AB düzenlemelerine atıf varsa, bunların uyumundan sorumlu kurumlarla görüşmek ve bu mevzuatın Türkiye’deki uyum durumunu netleştirmek: Birbirine atıfta bulunan mevzuatın aynı anda yayımlanması ve yürürlüğe konulması gerekmektedir. Bu nedenle kurumların koordineli çalışması önemlidir. Eğer atıf, ilgili direktifin bir kısmına yapılıyorsa ve bu kısım için bir alt yapı gerekmiyorsa ya da ilgili altyapı hâlihazırda mevcut ise, atıf yapılan bölüm mevzuat içine aktarılabilmektedir (Bu önerilen bir durum değildir. Bu atıfların, her bir durum için, ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir). Mevzuat içinde standartlara atıf varsa TSE ile temasa geçilmesi: Mevzuat kapsamında Türk Standardı haline getirilmesi gereken uyumlaştırılmış Avrupa standartlarının (EN, ETSI, CEN, CENELEC vb) TSE’ye bildirilmesi gerekir. 2. Uygunluk değerlendirme işlemlerine/test, muayene ve belgelendirme faaliyetlerine yönelik altyapının oluşturulması: Mevzuatın uygulanabilmesi için gerekli alt yapının (test, muayene ve belgelendirme gerekiyorsa) oluşturulması, mevzuatın uygulanabilirliği açısından çok önemlidir. 3. Piyasa gözetim ve denetim (PGD) sistemine dair altyapının oluşturulması: PGD için, varsa mevcut sistemin güçlendirilmesi, yoksa oluşturulması gerekmektedir. (mevcut teçhizat ve personelin ilgili mevzuat kapsamında PGD’yi yapmaya yeterli olup olmadığının belirlenmesi, mevcut sistemin bu görevi karşılayacak şekilde güçlendirilmesi yâda mevcutta böyle bir sistem olmaması durumunda yeni bir yapılanmaya gidilmesi). 4. Yürürlük tarihinin belirlenmesi ve mevzuatın yayımlanması: Yürürlük tarihinin belirlenmesinde; Mevzuatta atıf yapılan diğer AB direktiflerinin uyumunun yapılıp yapılmadığı, sektörün durumu, gerekli alt yapının mevcut olup olmadığı, mevzuat hakkında tüm ilgili tarafların bilgilendirilmesi, PGD için gerekli alt yapının mevcut olup olmadığının dikkate alınması gerekmektedir. Mevzuatta geçiş süresi verilmesi; eldeki stokların tüketilmesine, yeni sisteme uyum sağlanmasına ve yeni sisteme uyum sağlanana kadar mevcut sistemde üretimin yapılmasına imkân sağlar. Yürürlük tarihi somut verilere dayalı olarak belirlenmelidir. AVROKRAT SAYF A 11 SAYF A 12 AVRUP A BİRLİĞİ UZM ANLARI DERNEĞİ B- 2/97 Sayılı OKK Maddelerine Göre Mevzuat Uyum Çalışmalarında Dikkat Edilecek hususlar 2/97 Sayılı OKK ile; Türkiye tarafından uyumlaştırılacak olan AB teknik mevzuatının belirtilen koşullarda Türkiye’nin iç mevzuatına dâhil edilmesi, AET veya AT Regülâsyonlarının, benzer bir mevzuat ile olduğu gibi iç mevzuata dâhil edilmesi, AET veya AT Direktiflerinin benzer bir mevzuat ile iç mevzuata dâhil edilmesinin, ancak, uygulama şekli ve yönteminin, Türk yetkili mercilerinin seçimine bırakılması kararı verilmiştir. Karar’da uyum sağlanacak mevzuat listesinin nasıl uyumlaştırılacağı, uyumda dikkat edilecek hususlar belirtilmiştir. Buna göre; 1. Mevzuatın Giriş Bölümleri: Mevzuatın başlangıç hükümleri, 1/95 sayılı Karar çerçevesinde Türkiye tarafından uyumlaştırılmaz. 2. Topluluk Mevzuatının Adapte/Tadil Edilmesine İlişkin Prosedürler: Listede yer alan mevzuatın, kabulü, kapsamının genişletilmesi veya tadil edilmesine ilişkin AB prosedürlerini öngörmesi halinde, 1/95 sayılı Karar’ın danışma ve karar alma mekanizmasına ilişkin prosedürler uygulanır. 3. AB Komiteleri Hakkında Hükümler: Listede yer alan mevzuatta atıfta bulunulan AB Komitelerine ilişkin prosedürler, kurumlar ve diğer hükümler, 1/95 sayılı Kararın 60. Maddesinde ele alınmıştır. 4. Bilgi Değişimi ve Bildirimlere İlişkin Prosedürler: a. b. c. d. e. Bir üye ülkenin, AB Komisyonu’na bilgi verdiği durumlarda, Türkiye de Komisyona bilgi verir. Bir üye ülkenin, bir veya daha fazla üye ülkeye bilgi verdiği durumlarda, söz konusu üye ülke bu bilgiyi, AB Komisyonu’na da iletir. Aynı durumda, Türkiye, üye ülkelere dağıtılmak üzere Komisyona bilgi verir. AB Komisyonu, AB üyesi ülkelerden aldığı bilgileri Türkiye’ye iletir. Acil durumlarda, hızlı bilgi akışının öngörüldüğü alanlarda, doğrudan bilgi değişimini sağlayacak uygun kısmi çözümler uygulanır. AB Komisyonu’nun doğrulama, kabul, bilgi, bildirim ve benzeri konulardaki prosedürlere ilişkin fonksiyonları, Türkiye’yi de kapsar. AB Komisyonu ve Türkiye, AVROKRAT AVRUP A BİRLİĞİ UZM ANLARI DERNEĞİ bu konulardaki her türlü bilgiyi iletir. Bu hususlarda ortaya çıkan her türlü sorun, AB-Türkiye Ortak Komitesine götürülebilir. 5. Gözden Geçirme ve Rapor Prosedürleri: Listedeki bir mevzuata göre, AB Komisyonu veya başka bir AB kurumunun rapor veya benzer bir değerlendirme notu hazırlaması gerektiğinde, bu durum Türkiye’yi de kapsar. 6. Bilginin Yayımlanması: Listedeki bir mevzuata göre, a. b. Bir AB üyesi ülkenin, prosedürler vb. konularda bazı bilgileri yayımlamasının gerektiği durumlarda, 1/95 çerçevesinde, Türkiye de bu bilgileri benzer şekilde yayımlar. Prosedürler vb. konuların AB Resmi Gazetesinde yayımlanmasının gerektiği durumlarda, bu konudaki Türkiye’ye ait bilgiler de AB Resmi Gazetesinde yayımlanır. 7. Haklar ve Yükümlülükler: AB üyesi ülkelere, bunların kamu veya özel kuruluşlarına, kişilere tanınan haklar veya getirilen yükümlülükler, Türkiye için de geçerli olur. 8. Topraklara Yapılan Atıflar: Listedeki mevzuatta, "Topluluğa/Birliğe‖ veya ―Ortak Pazara‖ ait topraklara yapılan atıflar, 1/95 sayılı Karar’ın amaçları gereğince, Türkiye Cumhuriyeti toprağını da kapsayacak şekilde anlaşılır. 9. AB Üyesi Ülke Uyruklarına Yapılan Atıflar: Listedeki mevzuatta, AB üyesi ülkelerin uyruklularına yapılan atıflar, 1/95 sayılı Karar’ın amaçları gereğince, Türkiye Cumhuriyeti uyruklularını da kapsar. 10. Dillere Yapılan Atıflar: Listedeki bir mevzuatta, AB üyesi ülkelere, bunların kamu veya özel kuruluşlarına veya kişilere, AB’nin resmi dillerinden herhangi birinin kullanılmasına ilişkin olarak hak tanındığı veya yükümlülük getirildiği hallerde, bu Türkiye için de geçerlidir. 11. Listedeki Mevzuatın Yürürlüğe Girmesi ve Uygulanması: Listede belirtilen mevzuatın, yürürlüğe girme ve uygulamasına ilişkin hükümleri, 1/95 sayılı Karar çerçevesinde, geçerli değildir. Bu mevzuatı yürürlüğe koyma veya uygulama konusunda Türkiye için geçerli olan zaman sınırlamaları ve tarihler hakkında 1/95 sayılı Kararın 8 (1) maddesi uygulanır. AVROKRAT SAYF A 13 SAYF A 14 AVRUP A BİRLİĞİ UZM ANLARI DERNEĞİ 12. Topluluk Mevzuatını Uygulamakla Yükümlü Olan Ülkeler (Addressees): Bir Birlik mevzuatının üye ülkelerce uygulanacağını belirten hükümler, 1/95 sayılı Karar çerçevesinde Türkiye için geçerli olmayacaktır. Kısaca özetlersek, 2/97 OKK’ya göre mevzuat uyumunda; AB Mevzuatının başlangıç hükümleri mevzuat uyumunda aktarılmaz. AB Teknik Komitelerine katılım sağlanabilir. Bildirim kapsamında, Türkiye AB Komisyonu’na bildirimde bulunur. AB Komisyonu veya diğer kurumların değerlendirme notu hazırlaması gerekiyorsa, Türkiye de buna dâhil olur. Bir AB ülkesi belirli bilgileri yayımlıyorsa, Türkiye de yayımlar. AB ülkelerine getirilen tüm hak ve yükümlülükler Türkiye için de geçerlidir. ―Topluluk‖ veya ―Ortak Pazar‖a yapılan atıflar ―Türkiye Cumhuriyeti Toprağı‖nı da kapsayacak şekilde anlaşılır. AB üyesi ülkelerin ―uyruğuna‖ yapılan atıflar ―Türkiye Cumhuriyeti uyruğunu‖ da kapsayacak şekilde anlaşılır. Kendi dilini kullanma hakkı vardır. Sadece üye ülkeler için uygulanacağı belirtilen hükümler, Türkiye için geçerli değildir. KAYNAKÇA Ankara Anlaşması Katma Protokol 1/95 Sayılı OKK 2/97 Sayi11 OKK Mevzuat Hazır1ama Usul ve Esas1an Hakkmda Yönetmelik (R.G. 17.2.2006/26083) Başbakanlık, Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın Teknik Mevzuat Uyumu" konulu Bilgi Notu (2001) ABGS, Ekonomi Bakanlığı, AB Komisyonu web siteleri AVROKRAT AVRUP A BİRLİĞİ UZM ANLARI DERNEĞİ SAYF A 15 AVRUPA BİRLİĞİ MEVZUATI ÇERÇEVESİNDE GENETİK YAPISI DEĞİŞTİRİLMİŞ ORGANİZMALAR Selda COŞKUN AB Uzmanı Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ÖZET Genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar (GDO’lar), genomlarında doğal rekombinasyon ya da çaprazlama teknikleri gibi doğal yollarla oluşan değişikliklerden farklı olarak değişiklik yapılmış organizmalardır. Daha fazla ve kaliteli ürün veren, stres koşullarına ve zararlılara karşı dayanıklı ürünler olarak pazarda yerini alan GDO’lar faydaları ile beraber insan ve hayvan sağlığı, çevre ya da sosyo-ekonomik açıdan bazı riskleri zaman zaman beraberinde getirebilmektedir. Bu nedenle bu ürünlere ilişkin özellikle gelişmiş ülkelerde pek çok yasal düzenleme yapılmıştır. Bu konuda mevzuat oluşturulmasının temel amaçları uluslararası ticaret engellerini kaldırmak, ulusal bir mevzuat düzenlemesiyle yeni gelişmeleri desteklemek ve yeni teknolojinin yarattığı risklerle başa çıkabilmek olarak sıralanabilir. Bu ürünlerin marketlerde yer almaya başlamaları ile birlikte, AB’de bu ürünlere yönelik pek çok düzenleyici hüküm getirilmiştir. Makalede Fasıl 12 Gıda Güvenilirliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı kapsamında ele alınan GDO’lar konusunda AB’nin mevzuatı anlatılmıştır. Anahtar Kelimeler: GDO’lar, AB Biyogüvenlik Mevzuatı, Biyogüvenlik mevzuatı, Transgenik ürünler ABSTRACT Genetically modified organisms are the organisms, whose genetic material have been altered in a way that does not occur through cross-breeding or natural recombination techniques under natural conditions. While GMOs have some benefits such as more yield, quality, resistance to stress conditions and pests, with all these benefits, they may bring some risks on human and animal health, environment and socio-economically. For these reasons, especially developed countries have introduced many regulatory clauses. The main reasons for building up such legislative issues are abolishing international trade barriers, supporting new developments in the research area, and coping with the risks that are introduced with the use of this new technology. EU has also introduced such regulatory clauses for GMOs. This study mainly focuses on EU legislaiton on GMOs which is evaluated under Chapter 12 Food safety, Veterinary and Phtosanitay Policy. Key words: GMOs, EU Biotechnology Regulations, Biosafety Legislations, Transgenic products AVROKRAT “GDO’lar faydaları ile beraber insan ve hayvan sağlığı, çevre ya da ssyoekonomik açıdan bazı riskleri zaman zaman beraberinde getirebilmektedir.” SAYF A 16 AVRUP A BİRLİĞİ UZM ANLARI DERNEĞİ GİRİŞ Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalara ilişkin ülkelerin mevzuat oluşturmalarının temel amaçlarının uluslararası ticaret engellerini kaldırmak, ulusal bir mevzuat düzenlemesiyle yeni gelişmeleri desteklemek ve yeni teknolojinin yarattığı risklerle başa çıkabilmek olduğu söylenebilir. Avrupa Birliği’ne uyum sürecinde Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın koordinasyonunu yürüttüğü üç fasıldan biri olan Fasıl 12Gıda Güvenilirliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı kapsamında ele alınan alanlardan biri olan GDO’lar konusunda da yoğun mevzuat çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Kartagena Biyogüvenlik Protokolüne taraf olan ülkemiz GDO’ların sınır aşan ticareti, üretimi ve benzeri konularda ön adımını atmış, Biyogüvenlik konusuna esas teşkil edecek bir çatıyı oluşturan Biyogüvenlik Kanunu 26 Mart 2010 tarihinde yayımlanmıştır. Kanuna bağlı olarak 13 Ağustos 2010 tarihinde ―Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerine Dair Yönetmelik‖ ile ―Biyogüvenlik Kurulu ve Komitelerin Çalışma Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelik‖ler yayımlanmıştır. Kanun ve ilgili Yönetmelikler 26 Eylül 2010 tarihinde yürürlüğe girmiştir (Anon1-a, 2010) GDO’larla ilgili olarak dünyada iki çeşit mevzuat sistemi mevcuttur. AB ve Avustralya gibi bazı ülkeler süreç temelli, Kanada ve ABD gibi bazıları ise ürün temelli bir mevzuat sistemini benimsemişlerdir. Ürün temelli mevzuat sisteminde genetik değişikliğin yapıldığı süreçten ziyade, nihai ürünün karakteristik özelliklerine ve kullanım amacına bakılmaktadır (Konig et al., 2004). Bu mevzuat çalışmalarının birçok yansımasından biri de etiketleme konusudur. Şu anda, dünyada 30’u aşkın ülkede ve bölgede GDO’ların etiketlenmesi konusu çalışılmıştır. Genetik yapıları değiştirilmiş gıdaların etiketlenmesinde ülkeler arasında farklılıklar söz konusudur. Örneğin Kanada ve ABD’de etiketleme zorunlu değilken, Çin’de zorunludur (Yang et al., 2005). Tarımsal biyoteknolojinin tehditlerine karşı koyacak bir mevzuat sistemi geliştirmek hem zaman, hem de bütçe isteyen bir konu olduğundan, birçok gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkede hala böyle bir mevzuat düzenlemesi bulunmamaktadır. AVROKRAT AVRUP A BİRLİĞİ UZM ANLARI DERNEĞİ SAYF A 17 GDO’larla ilgili mevzuat genel olarak, a) araştırma ve geliştirme (1), b) ticari salınım için onay prosedürleri (2), c) ithalat düzenlemeleri (3), alanlarında oluşturulmaktadır (Anonymous 1, 2005) AB’de Mevzuat 1990ların başından bu yana GDO ve GD gıdalarla ilgili oldukça karışık mevzuat sistemine sahip olan AB, mevzuatını devamlı olarak güncellemiştir. Toplulukta sağlığın ve çevrenin üst düzeyde korunmasını amaçlayarak 1990 yılında yatay bir düzenleme getirilmiş, araştırma veya ticari amaçlı GDO’ların çevreye deneysel amaçlı salınım ve pazara sunumları ile ilgili zorunlu bildirim sistemi kurulmuştur. Buna ek olarak, 1997 yılında çıkarılan Yeni Gıdalar ile ilgili düzenleme, GDO’lardan oluşan ya da GDO içeren gıdaların zorunlu etiketlenmesini getirmiştir. AB’de Birlik düzeyinde oluşturulan düzenlemeler dışında, özellikle Batı Avrupa’daki neredeyse her ülkenin gen teknolojisini düzenleyen kendi kuralları vardır. Bu kuralların katılığı ülkeden ülkeye değişkenlik göstermektedir. AB Mevzuatı transgenik ürünlerin depolanmasından kullanımına kadar her aşama için düzenleme getirmiştir. 2001 Yılından itibaren çıkarılan AB mevzuatı bu konu ile ilgili ―yeni mevzuat sistemi‖ olarak adlandırılmaktadır. 2001 yılında revize edilen mevzuatta GDO’ların etiketlenmesini ve izlenilmesini zorunlu kılan GDO’ların çevreye kasıtlı salınımları ile ilgili 2001/18/AB sayılı Direktifi yürürlüğe girmiştir (Konig et al., 2004). —————————————————————————————— (1) Laboratuar deneylerinin hangi koşullar altında gerçekleştirileceği ve alan denemeleri ile ilgili koşullar (2) İnsan sağlığı ve çevreye olan risklerinin ilk bilimsel değerlendirmelerini ve organik ve GDolmayan alanlardan minimum uzaklığı, etiketleme, ticari olduktan sonraki aşamanın izlenmesi, sorumluluk paylaşımı gibi konular (3) Gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerin birçoğu Kartagena Biyogüvenlik Protokolü’ne taraf olmuşlardır. Protokolün yükümlülüklerini yerine getirebilmek için, Biyogüvenlik ile ilgili düzenlemeleri olan ülkelerin transgenik organizmalardan kaynaklanan riskleri düzenlemek, yönetmek ve kontrol etmek için, biyogüvenlik sistemlerini kurmuş olmaları gerekmektedir AVROKRAT SAYF A 18 AVRUP A BİRLİĞİ UZM ANLARI DERNEĞİ Konuya ilişkin eski düzenlemelere bakıldığında 90/219/AB Sayılı Direktifinin Genetik Modifiye Mikroorganizmaların (4) kontrollü (kapalı) koşullarda araştırma ve endüstriyel faaliyetlerini düzenlemekte olduğu görülmektedir (Anonymous1, 1990). Daha sonra, 98/81/AB Sayılı Direktifi ile de değişiklikler getirilmiştir (Anonymous1, 1998). 90/220/AT sayılı Direktifte, GDO’ların ticaretinde ve doğaya salımında kurallar belirlenmiştir Direktife göre, GDO’ların kasıtlı çevreye salımı ve sınıraşan hareketi risk değerlendirme ve ön bildirim şartlarına bağlanmıştır. AB’nin ilgili komisyonu her bir GDO için etiketleme bilgilerinin olmasına dair karar almıştır (Anonymous2, 1990). Ayrıca 90/219/AT sayılı Direktife göre, genetik yapısı değiştirilmiş mikroorganizmaların fiziksel ve biyolojik engellerle çevre ile temasa geçmesinin önlenmesini ve risklerin belirlenmesi için ön değerlendirme yapılmasını ve üye ülkelerin söz konusu mikroorganizmaların yaratacağı riskleri önleme yolunda tedbirler alması gerektiğini bildirmektedir (Anonymous1, 1990). AB’nin GDO’ları içeren bir diğer düzenlemesi Yeni Gıdalar ve içerikleri konusundaki 258/97/AB sayılı Tüzüktür. Bu Tüzük diğerlerinin yanı sıra GDO’lardan üretilmiş veya GDO içeren gıdaların insan sağlığı için tehlike oluşturmamasını garanti altına almayı amaçlamaktadır. Bu amaçla, yeni gıdalar pazara sürülmeden önce Topluluğun değerlendirmesine alınmakta ve pazara sürüm başvurusunu alan üye ülke, GDO içeren gıda için bir ön değerlendirme yapmak durumundadır. 258/97/AB sayılı Yeni gıda ve yeni gıda bileşenlerine ait düzenlemeleri içeren Tüzük, GDO’lardan elde edilen bazı ürünlerin ruhsatlandırılmasına, ürünün geleneksel muadiline büyük ölçüde denk olduğunu gösteren basitleştirilmiş bir yönteme göre izin vermektedir (Anonymous, 1997) Bu konudaki yeni düzenlemelerin ilki yukarıda da bahsedildiği gibi 90/220/AT direktifi kaldıran 2001/18/AB sayılı Direktiftir. Bu Direktif GDO’larla ilgili ana direktif olarak da adlandırılabilir. Bu Direktifte yer alan GDO’ların çevreye kasıtlı salımı iki tip aktiviteyi içermektedir (GD veteriner tıbbi ürünleri de kapsar). Deneysel amaçlı salım-direktifin B kısmında, pazara sunum (ör. Kültüre alınması, ithalatı ve endüstriyel ürünlere transferi vb.)-direktifin C kısmında yer almaktadır. ——————————————————————————————-(4) GMM veya GDM, Genetiği Değiştirilmiş veteriner tıbbi ürünleri de kapsar. AVROKRAT AVRUP A BİRLİĞİ UZM ANLARI DERNEĞİ SAYF A 19 Bu ana Direktif genel olarak tohum ve yemlere yöneliktir. (Anonymous, 2001). Ancak izin, tescil gibi ticarete ait uygulamalar genel AB uygulamalarıdır. Bu nedenle, gıda ve yemlere ait olmak üzere aşağıda bahsi geçen Tüzükler çıkarılmıştır; 1829/2003/AB sayılı Tüzük gıda ve yem kullanım amaçlı GDO’lar, GDO içeren veya GDO olan gıda ve yem, GDO’lardan üretilen veya GDO içeren bileşenlerden üretilen gıda ve yemlerin pazara sunumu ile ilgili izinlerine ait düzenlemeleri içermektedir (Anonymous2, 2003). 1830/2003/AB sayılı Tüzük ise genetiği değiştirilmiş gıda ve yemlerin izlenebilirliği ve etiketlenmesine dair kuralları belirlemektedir (Anonymous 3, 2003). 1829 ve 1830/2003/AB sayılı Tüzüklere, 2001/18/ AB sayılı Direktifin gıda ve yemle ilgili değişiklik metinleri olarak adlandırılmaktadır. 1946/2003/AB sayılı Tüzük, AB Kartagena Protokolünün AB’deki yasal dayanağıdır. Bu Tüzükle, GDO’ların AB Üye Ülkeleri ile Üçüncü Ülkeler arasındaki kasıtlı veya kasıtsız sınır ötesi hareketleri düzenlenmektedir. Tüzük, Topluluk içindeki kasıtlı hareketleri kapsamamaktadır (Anonymous1, 2003). 65/2004/AB sayılı Tüzük, GDO’lara ait ayırıcı kimlik ve bunun geliştirilmesi ile ilgilidir. Ayırıcı kimlik; tescilden itibaren, ürünlerin teşhisini, tespitini ve izlenmesini 2001/18/AB sayılı Direktife göre kolaylaştırarak, GDO’lara ait spesifik bilgilere girmeyi sağlamaktadır (Anonymous1, 2004). 641/2004/AB sayılı Tüzük, yeni GD gıda ve yemin iznine ilişkin uygulamalar, var olan ürünlerin bildirimlerini ve uygun bir risk değerlendirmesine göre yararlı olduğu belirlenen GD materyalin teknik olarak sakınılmazlığının varlığı veya avantajlarından bahsetmektedir (Anonymous2, 2004). 87/2004/AB sayılı Komisyon tavsiyesi ise GDO’ların ve 1830/2003/AB sayılı Tüzüğün kapsamındaki GDO’lar veya GDO’lardan üretilen materyal için GDO’ların tanımlanması ve numune alınmasına ait teknik rehber olma özelliğine sahiptir (Anonymous3, 2004). AVROKRAT SAYF A 20 AVRUP A BİRLİĞİ UZM ANLARI DERNEĞİ 2- AB’de GDOlara ilişkin Mevzuatın Uygulanması GDO Etiketlemesi AB’nin genetiği değiştirilmiş gıda ve yemin etiketlenmesi süreç temellidir. (De Leo et al., 2005). AB’de GDO’lar için belirlenmiş bir eşik değer bulunmaktadır. Belirlenen eşik değerinin (%0.9) üzerinde GDO içeren gıda maddesinin etiketlenmesi gerekmektedir (De Leo et al., 2005, Anon3, 2003). Ayrıca, tüm GD katkı maddeleri ve GD aroma maddeleri, Genetiği Değiştirilen veya GDO’lardan Üretilen Katkı ve Aroma Maddeleri İçeren Gıda ve Gıda Malzemelerin Etiketlenmesine ilişkin 50/2000/AT sayılı Komisyon Tüzüğü‖ ne uygun şekilde etiketlenmelidir (Anon, 2000). Genetik yapısı değiştirilmiş tohum çeşitleri ise, ―İç pazarın, genetiği değiştirilmiş bitki çeşitlerinin ve bitki genetik kaynaklarının birleştirilmesi amacıyla; şeker pancarı tohumu, yem bitkisi tohumu, hububat tohumu, patates tohumu, yağ bitkisi ve lifli bitki tohumları ve sebze tohumlarının pazarlanmasına ve tarımsal bitki türlerinin ortak çeşit kataloguna ilişkin Direktifleri değiştiren 98/95/AET sayılı Direktif‖e uygun şekilde etiketlenmelidir (Anonymous2, 1998) . GDO’ların İzlenebilirliği GDO’ların izlenebilirliğine olanak sağlamak ve çevreyi korumak için, ürünün GDO’dan oluştuğunu ya da GDO’ları içerdiğini belirten benzersiz bir tanımlayıcıya ihtiyaç vardır. GDO’ların bu benzersiz tanımlayıcı sistemi sayesinde, bu ürünlerin özelliklerini ve karakterlerini, izlenebilirliğin gözetimi için bu ürünlerin özelliklerini bilmek mümkün olacaktır (Anonymous1, 2003). GDO’lara İlişkin Onay Prosedürü Önceki kurallar doğrultusunda, GDO’lara izin verilmesine ilişkin sorumluluk Üye Ülkelerle Topluluk arasında paylaşılmıştır. Yeni kurallara göre, tek bir başvurunun düzenlendiği merkezileştirilmiş prosedür uygulanmaktadır. Ör. İşletmeciler gıda veya yem kullanım amaçlı dahil GDO’ların kullanımı için ayrı bir izin talebinde bulunmayacaktır. Bir GDO ve tüm olası diğer kullanımlar için, tek bir risk değerlendirmesi ve tek bir izin uygulaması yapılmaktadır. AVROKRAT AVRUP A BİRLİĞİ UZM ANLARI DERNEĞİ SAYF A 21 Risk değerlendirmesinden bağımsız ve bilimsel uzmanlardan oluşan komiteler sorumludur. Bir GDO’nun çevreye salınımını yapmayı isteyen kişi veya kurum bunun için yazılı bir yetkiye sahip olmalıdır. Bu yetki çevreye salınımın yapılacağı Üye Devletin ilgili yetkili otoritesi tarafından, GDO’nun çevreye ya da insan sağlığına oluşturacağı riskler temel alınarak verilmektedir. Bu izni alabilmek için, başvuru sahibi (notifier) 2001/18 / AB Sayılı Direktifin 6.Maddesinde yerine getirilmesi istenen şartları karşılayarak düzenledikleri dosyayı (notification) ilgili birime sunmaktadırlar. Bu dosya, başvuru sahibinin yaptığı çevreye olabilecek risklerin değerlendirilmesini de içermektedir. GDO’ların alan denemelerine ile ilişkin iznin verilip verilmemesi tamamıyla yetkili ulusal otoritenin inisiyatifindedir. Buradan, izin işlemlerinin tamamı ile ―ulusal‖ işlemler dizisi olduğu görülmektedir. Başvuru dosyası hangi yetkili ulusal otoriteye sunuldu ise, o Üye Ülkede GDO’nun alan denemesi yapılabilmektedir. Fakat, diğer Üye Devletlerin ve AB Komisyonunun ulusal yetkili otorite üzerindeki gözlemlerini otoritenin dikkate alması gerekmektedir. Ulusal yetkili otorite, başvurunun 2001/18/ AB Direktifindeki ilgili hükümleri yerine getirmediği kanaatine varırsa, başvuruyu geri çevirmektedir. İzin verdiğinde ise, başvuru sahibi, GDO’ların alan denemelerini, aldığı izin belgesine göre yapmaktadır. 2001/18/AB Sayılı Direktifte, bir GDO’yu ticarileştirmek amacı ile pazara sürmek isteyen bir firma, buraya kadar öncelikle yazılı bir izne sahip olmalıdır. Pazara sürülecek GDO’nun etiketinde ―GDO’dan oluşan ürün‖ olarak (rengi değiştirilmiş GM karanfilde olduğu gibi) ya da ―GDO içeren ürün‖ (tohum karışımı ihtiva eden bir parti gibi) ifadesi yer almalıdır. Alan denemelerinden farklı olarak, GDO’ların pazara sürülmesindeki izin sistemi sadece ulusal düzeyde değildir. Bu sürece bütün Üye Devletler dahil olmaktadır. Bunun nedeni, izin almış bir GDO’nun, artık AB sınırları içinde serbest dolaşıma açık hale gelmesidir. Pazara sürülecek ürün için hazırlanan başvuru dosyası öncelikle Üye Devletin yetkili ulusal otoritesine sunulur. Yetkili ulusal otorite, Topluluk ile konuyu görüşerek GDO’lu ürünün pazara sürülmesi ile ilgili son yazılı izni vermektedir. Başvuru 2001/18/AB Sayılı Direktifin13. Maddesindeki gereklilikleri dolayısı ile çevresel risk değerlendirmesi yükümlülüklerini karşılamalıdır. AVROKRAT SAYF A 22 AVRUP A BİRLİĞİ UZM ANLARI DERNEĞİ Başvuru alındıktan sonra, yetkili ulusal otorite bir karara varmakta ve bu karar ―değerlendirme raporu‖ adını almaktadır. Bu rapor, başvuru sahibinin lehine veya aleyhine olabilmektedir. Şayet rapor başvuru sahibinin aleyhinde ise, firma aynı GDO’nun başvurusunu başka bir Üye Devletin yetkili otoritesine yapabilmektedir. Bu otorite önceki otoritenin raporundan farklı bir rapor düzenleyebilir. İlk başvurulan yetkili otorite GDO’lu ürünün pazara sunumu ile ilgili lehte bir karara varırsa, bildirimi aldıktan ve değerlendirme raporunu hazırladıktan sonra, AB Komisyonu aracılığı ile diğer Üye Ülkeleri bilgilendirir. Üye Ülkeler ve Komisyon değerlendirme raporunu kontrol ederek gözlemlerini ve varsa itirazlarını dile getirir. Komisyonun ve Üye Ülkelerin herhangi bir itirazının olmaması durumunda, orijinal başvuruyu değerlendirmekle yetkili Üye Ülke, GDO’nun piyasaya sürülmesine onay vermektedir. Onaylı ürün, daha sonra AB kanalı ile onaydaki şartlara bağlı kalınarak piyasaya sürülmektedir. Onayın maksimum süresi 10 yıldır. Ürünün belirli kriterleri yerine getirmesi durumunda onay pazar sonrası izleme programları sonuçlarına bakılarak yenilenebilmektedir. İtirazların doğması durumunda, Üye Devletler, Komisyon ve bildirimde bulunan yetkili arasında uzlaştırma süreci başlatır. Bu sürecin amacı, var olan problemleri aşmaktır. Uzlaştırma sürecinin sonunda itirazlar devam ederse, Birlik düzeyinde bir karara varılır. Komisyon önce ilaç, besin, toksikoloji, biyoloji, kimya ve diğer benzer disiplinlerde söz sahibi bağımsız bilim adamlarından oluşan EFSA’nın görüşünü alır. Komisyon daha sonra, taslak kararı Üye Ülkelerin temsilcilerinden oluşan Yasal Düzenleme Komitesi’nin (5) görüşüne sunar. Komite, nitelikli çoğunlukla (6) lehte bir karara varırsa, Komisyon kararı benimser. Aksi durumda, taslak Karar kabul ya da red için Bakanlar Konseyine sunulur. Bakanlar Konseyi 3 ay içerisinde bir karara varmazsa, Komisyon kararı kabul edebilir. (Türkoğlu, 2007) ——————————————————————————————-(5) Regulatory Committee (6) Bu sisteme göre, herhangi bir AB kararının kabul edilmesi için Birlik nüfusunun yüzde 65’ini temsil eden en az 15 üye devletin uzlaşması gerekmektedir. Karar almayı engelleyecek azınlığın, Avrupa Konseyi’nin en az dört üyesinden oluşması veya nitelikli çoğunluğa erişilmesi gerekmektedir. AVROKRAT AVRUP A BİRLİĞİ UZM ANLARI DERNEĞİ SAYF A 23 Bildirim süreci boyunca bildirimin gidişatına yönelik bilgiler kamu erişimine açık olmakta ve özet bildirim formatı, yetkili otoritenin değerlendirme raporları İnternette (Anonymous1, 2010 http:// gmoinfo.jrc.it), ya da EFSA’nın bilimsel görüşü olarak (Anonymous2, 2010 http://efsa.eu.int) yayınlanmaktadır. Ulusal Korunma Hükümleri Kartagena Biyogüvenlik Protokolüne göre biyolojik çeşitliliği korumak ve çeşitliliğin devamını sağlamak amacı ile Topluluk ya da herhangi başka bir Taraf daha korumacı hükümler getirebilir. Böyle bir durumda, alınan önlemler Protokolün amacı ile uyumlu olduğu kadar ilgili tarafın ulusal yasasındaki diğer yükümlülüklerle de uyumlu olmalıdır. Protokolde Topluluğun iç hukukunu kendi gümrük bölgeleri dahilinde uygulayabileceği de belirtilmektedir (Anonymous2,2003). İthalat Topluluk mevzuatı GDO’ların üçüncü ülkelere ithalatına yönelik düzenleme içermediğinden, GDO’ların sınır aşan hareketleri konusunda Kartegana Biyogüvenlik Protokolünün yükümlülüklerini yerine getirebilmek için ortak bir yasal çerçevenin kurulması gerektiği vurgulanmıştır (Anon3, 2003). Topluluk ve her bir üye ülke 2000 yılında Protokolü imzalamış ve 25 Haziran 2002 tarihi itibari ile de protokol yürürlüğe girmiştir. Protokolde de belirtilen Protokol ile ilgili yükümlülüklerin uygulanabilmesi için her bir tarafın gerekli yasal, idari ve diğer önlemleri alması gerekmektedir. Alan denemeleri için yapılacak GDO ihracatında ihracatçı taraf, ithalatçı tarafın yetkili otoritesine bildirimde bulunmalıdır. Bildirimde sunulan bilginin doğruluğundan ihracatçı sorumludur. İhraç edilecek GDO’nun sınır aşan hareketinden önce ihracatçı, ithalatçının yazılı iznini beklemek zorundadır. İthalatçı taraf bildirimi aldıktan sonraki 270 gün içinde cevabını bildirmelidir. Cevap bildirilmediği takdirde ihracatı yapacak olan taraf, ithalatçı tarafın yetkili otoritesine 60 gün içinde cevap verilmesi gereken bir yazılı bildirim gönderir. Bildirim ihracatçı tarafından 5 yıl süre ile saklanır, ithalatçının cevabı ya da kararı ihracatçı tarafından Komisyona iletilir. Çevre ile ilgili konularda bilgiye kamunun AVROKRAT SAYF A 24 AVRUP A BİRLİĞİ UZM ANLARI DERNEĞİ erişimine olanak sağlanmasına yönelik Topluluk hükümlerine göre Topluluk bu dokümanların kamunun erişimine açık tutar. Bazı gelişmekte olan ya da ekonomileri geçiş dönemleri yaşayan ülkeler bu bildirimleri alma kapasitesinden yoksun olabilmektedirler. Bu gibi durumlarda Komisyon ve Üye Ülkeler bu ülkelere insan kaynaklarını geliştirmede ve kurumsal kapasitelerini güçlendirmede yardım etmektedir (Anonymous2, 2004). SONUÇ Son yıllarda genetik ve moleküler biyolojide meydana gelen gelişmeler, organizmaların genetik yapılarının mühendislik işlemleriyle işlenebilmesi ve biçimlenebilmesini olanaklı hale getirmiştir. Bu kapsamda, gen teknolojisinin olanaklarıyla başta tarım bitkileri olmak üzere gen değişiminin doğal süreçler içinde mümkün olmadığı canlı türleri arasında gen aktarımı yapılabilmekte ve organizmaların gen yapıları amaçlı şekilde değiştirilebilmektedir. Böylece, daha fazla ve kaliteli ürün veren, stres koşullarına ve zararlılara karşı dayanıklı, başta bitkiler olmak üzere gen mühendisliği ürünü organizmalar geliştirilebilmektedir. Özellikle, ürün miktarı ve kalitesinde beklenen artışa bağlı olarak transgenik bitkilerin tarımı büyük ilgi çekmekte ve dünyada hızla yaygınlaşmaktadır. Nitekim ABD’nin başı çektiği GDO’lara dayalı tarımsal üretimin 1997 yılından itibaren 1.7 milyon hektardan, 2010 yılında 148 milyon hektar civarlarına ulaşması (Anonymous3, 2010), bu ürünleri kapsayan tarımsal biyoteknoloji sektörünün büyüme hızını göstermektedir. Bu ürünlerin yetiştiriciliği dünyada 29 ülkede 15.4 milyon çiftçi tarafından yapılmaktadır. Yazıda transgenik ürünlerin ülkemizdeki mevzuatına ilişkin genel bir bilgi verilerek, AB’deki yasal düzenlemeleri ele alınmıştır. AB ile olan ilişkilerimizde belirleyici rol oynayan fasıllardan biri olan Gıda Güvenilirliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı Faslı, diğer bir deyişle Fasıl 12 kapsamındaki gelişmeler sayesinde AB’deki pek çok uygulamanın ülkemiz tarafından da benimsenmesi sağlanmıştır. Katılım öncesi süreçte, AB ile mevzuat uyumlaştırması gereğince GDO’lara ilişkin mevzuatımız da paralel hale getirilmiş olacaktır. AVROKRAT AVRUP A BİRLİĞİ UZM ANLARI DERNEĞİ KAYNAKÇA Anonymous1, 1990. European Councıl Dırectıve No 90/219 of 23 April 1990 on the contained use of genetically modified micro-organisms, L 117/1 Anonymous2, 1990. European Councıl Dırectıve No 90/220 of 23 April 1990 on the contained use of genetically modified micro-organisms, L 117/ Anonymous, 1997. European Commission Regulation (EC) No No 258/97 of the European Parliament and of the Council of 27 January 1997 of concerning novel foods and novel food ingredients, L 43/1 Anonymous2, 1998, COUNCIL DIRECTIVE 98/95/EC of 14 December 1998 amending, in respect of the consolidation of the internal market, genetically modified plant varieties and plant genetic resources, Directives 66/400/EEC, 66/401/EEC, 66/402/EEC, 66/403/EEC, 69/208/EEC, 70/457/EEC and 70/458/EEC on the marketing of beet seed, fodder plant seed, cereal seed, seed potatoes, seed of oil and fibre plants and vegetable seed and on the common catalogue of varieties of agricultural plant species Anonymous,2000 COMMISSION REGULATION (EC) No 50/2000 of 10 January 2000 on the labelling of foodstuffs and food ingredients containing additives and flavourings that have been genetically modified or have been produced from genetically modified organism Anonymous, 2001. European Commission Directive 2001/18/EC of the European Parliament and of the Council of 12 March 2001 on the deliberate release into the environment of genetically modified organisms and repealing Council Directive 90/220/ EEC. Official Journal of the European Communities L106, pp. 1–39. Anonymous, 2005. Training Module on the WTO Agreement on Sanitary and Phytosanitary Measures,United Nations, New York and Geneva Anonymous1, 2003. European Commission Regulation (EC) No 1829/2003 of the European Parliament and of the Council of 22 September 2003 on genetically modified food and feed. Official Journal of the European Communities L 268, pp. 1–23. Anonymous2, 2003. European Commission Regulation (EC) No 1830/2003 of the European Parliament and of the Council of 22 September 2003 concerning the traceability and labelling of genetically modified organisms and the traceability of food and feed products produced from genetically modified organisms and amending Directive 2001/18/EC. Official Journal of the European Communities L 268, pp. 24–28. Anonymous3, 2003.European Commission Regulation (EC) No 1946/2003 of the European Parliament and of the Council of 15 July 2003 on transboundary movements of genetically modified organisms, L 287/1 Anonymous1, 2004. European Commission Regulation (EC) No No 65/2004 of the European Parliament and of the Council of 14 January 2004 on establishing a system for the development and assignment of unique identifiers for genetically modified organisms ,L 10/5 AVROKRAT SAYF A 25 SAYF A 26 AVRUP A BİRLİĞİ UZM ANLARI DERNEĞİ Anonymous2, 2004. European Commission Regulation (EC) No 641/2004 of the European Parliament and of the Council of 6 April 2004 on on detailed rules for the implementation of Regulation (EC) No 1829/2003 of the European Parliament and of the Council as regards the application for the authorisation of new genetically modified food and feed, the notification of existing products and adventitious or technically unavoidable presence of genetically modified material which has benefited from a favourable risk evaluation L 102/14 Anonymous3, 2004/787/EC: Commission Recommendation of 4 October 2004 on technical guidance for sampling and detection of genetically modified organisms and material produced from genetically modified organisms as or in products in the context of Regulation (EC) No 1830/2003Text with EEA relevance Konig, A.,Cockburn, A., Crevel, R.W.R., Debruyne, E., Grafstroem, R., Hammerling, U., Kimber, I., Knudsen, I., Kuiper,i H.A., Peijnenburg ,A.A.C.M., Penninks, A.H., Poulsen,M., Schauzu, M., Wa,l J.M. 2004. Assessment of the safety of foods derived from genetically modified (GM) crops. Food and Chemical Toxicology 42: 1047–1088. Türkoğlu, S.,Avrupa Birliği’nde Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar Ve Yeni Gıdalara İlişkin Yasal Düzenlemeler, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Ankara, 2007. Yang, L., Shen, H., Pan ,A., 3 Chen,J., 1 Huang, C. and Zhang D.2005 Screening and construct-specific detection methods of transgenic Huafan No 1 tomato by conventional and real-time PCR. Journal of the Science of Food and Agriculture 85:2159– 2166. Anonim1-A, 2010, TAGEM http://www.tagem.gov.tr/index.php?option=com_content&view=category&id=39% 3Akanun&Itemid=67&layout=default&lang=tr, 18.10.2010 Anonymous1, 2010 EU Joint Research gmc_browse.aspx?DossClass=3, 11.09.2010 Center, 2010. http://gmoinfo.jrc.it/ Anonymous2, 2010 EU Commission, 2010. http://ec.europa.eu/food/food/biotechnology/ novelfood/app_list_en.pdf, 18.10.2010 Anonymous3,2010, GMO-COMPASS, http://www.gmo-compass.org/eng/agri_biotechnology/ gmo_planting/257.global_gm_planting_2009.html, 01.11.2010 AVROKRAT AVRUP A BİRLİĞİ UZM ANLARI DERNEĞİ SAYF A 27 AMERICAN EMPIRE: WHAT IS EXCEPTIONAL ABOUT THE UNITED STATES AS AN EMPIRE? Bülent Orhan TÜREL EU Expert Ministry of Customs and Trade Abstract “Despite it The United States is an empire that pursues to maximize power to survive as a primary actor of the International System. Its policy dominates the world whether other states approve or not. Despite it expanded its territories until 1900; the United States is a non-territorial empire that governs its periphery. The huge economic and military capabilities and discourages of freedom and democracy of the United States are main tools to sustain its imperialism. The nature of exceptionality of the American Empire is the world order that was created by the US after World War II. The United States can sustain its primacy under its global capitalism. As an empire, it uses indirect control over its periphery. However its interventions into Afghanistan and Iraq after 9/11 attacks are the first indications that the US may impose direct control to maintain its order. AVROKRAT expanded its territories until 1900; the United States is a nonterritorial empire that governs its periphery.“ SAYF A 28 AVRUP A BİRLİĞİ UZM ANLARI DERNEĞİ Introduction Empire and Imperialism A decade ago, human being left behind twentieth century that is full of bloody wars and tears. Many people hoped that twenty-first century would bring many changes to humanity for the sake of peace and happiness. New century, however, disappointed them with appearance of new wars and conflicts in our world where the United States still sustains its primacy. Well then, who is responsible for these stillcontinuing conflicts? The United States of America, today’s empire which created a world order based on “capitalism”, “freedom” and “democracy” or the “rogue” states or “terrorist” groups trying to get rid of this order? Apart from these discussions, there is no doubt that the United States is the most powerful state with its huge economic, military and political might in the world. The US foreign policy dominating current international system has sparked a debate among scholars on whether the United States is an empire or not. The more discussions spread, the more people confuse with the terms of empire, imperialism, colonialism, neocolonialism and hegemony. Due to these reasons, it seems appropriate to describe empire and imperialism before making a critic and make a comparison between the US and the common features of empire. Howe defines empire as “a large, composite, multi-ethnic or multinational political unit, usually created by conquest, and divided between a dominant centre and subordinate, sometimes far distant, peripheries (Howe, 2002)”. The term “imperialism” refers to a kind of relation between the powerful and weak one, which is based on prior’s domination over the latter. It means “the actions and attitude which create or uphold such big political units-but also less obvious and direct kinds of control or domination by one people or country over others (Howe, 2002)”. Empires are big, composite, multi-ethnic or multinational entities. Unlike a commonwealth based on “diversity of equals”, there is an order between the central power that forms dominant ethnic or national group and periphery that came under control by conquest or with its consent in an empire. The integration of periphery into the core power AVROKRAT AVRUP A BİRLİĞİ UZM ANLARI DERNEĞİ was supported by the greatness of emperor and sometimes religion. Imperialism may lead transformation of the core culture and create a new mixture of the core and peripheral cultures as it was foreseen at the Ottoman Empire. A second common feature of empire is that core power uses direct rule to control its territories. In this regard, colonial powers like empires in some points. Both of them are motivated by the same economic, territorialist, diplomatic and ideological goals. They expand their territories and govern the people of countries that they occupied or annexed. The main difference between an empire and colonial power lies on sovereignty of periphery or colonial state. Unlike colonial power that founds a separate state and governs in people by eliminating local rulers, empire respects the sovereignty of the peripheral state except the cases when it perceives a threat to its domination. Empire controls peripheral state directly within the framework of empire’s constitution while local leaders play the main role in core’s domination over periphery (Steinmetz, 2005). Empire is formed by conquest and it exploits the sources of dominated periphery (Howe, 2002). Every empire has a mission of maintaining its world order. (Bradley & Thayer, 2007). American Empire It is possible to find many similarities between the US an empire. The first thing I am going to say is that the United States is big and powerful country. The United States, with its 310 million people and 9.8 millions sq km-land, becomes third in the world according to 2010 estimations (CIA, 2010). The US exceeds the other states in military and economic capabilities. Since the end of World War II, American military prevailed over other militaries because the US has possessed the largest army that has been equipped with professional training in the world. Besides, the US’s defense budget is also more than all the military powers’ combined (Bradley& Thayer, 2007). Layne notes that, “Presently, no state can compare with the US military skills in hightech conventional warfare (Bradley& Thayer, 2007)”. As to economic might, the US is the second largest and powerful economy after the European Union in the world. According to 2009 estimations of Central Intelligence Agency, U.S’ economy was $14.120 trillion, in contrast to $14.430 trillion EU economy (CIA, 2009). AVROKRAT SAYF A 29 SAYF A 30 AVRUP A BİRLİĞİ UZM ANLARI DERNEĞİ America is also a multinational country, which is composed by Americans, Hispanic, Asian, Amerindian, Hawaiian and other pacific islanders. Unlike traditional empires, the expansion of core “American” culture to the allies of the US “periphery” is achieved by the US’ technologies and giant companies ranging from internet, television broadcasts to Coca Cola and McDonalds. Regarding territorial expansion, the US occupied territories of France, Mexico, Russia and Hawaii between 1776 and 1900. Despite it does not interest to territorial expansion now, the US expand significantly its territory compared after it’s founded (Bradley& Thayer, 2007). According to these, we should admit that the United States is an empire; it dominates the world with its great power. This conclusion however, leads us to the questions about the US as an exceptional empire and its footprints in war with Iraq and Afghanistan. What is exceptional about the US as an empire? Just as scholars define empire and imperialism in different meanings, they disagree with the case how the US is exceptional as an empire. For instance, Thayer features that the US controls indirectly without aiming territorial expansion and use its soft power: ideology of democracy and free market economies. The US aims at promoting the economic wellbeing of its allies (Bradley& Thayer, 2007). According to Geir Lundestad, the US is an informal empire “in the form of alliances, security treaties and partly also economic arrangements (O’Reilly, 2008). The thing, which makes the American empire as exceptional, is its world order and foreign policy in the international system. Michael Ignatieff supports this argument as follows: “America’s empire is not like empires of times past, built on colonies, conquest and the white man’s burden. The 21st century imperium is a new invention in the annals of political science, an empire lite and a global hegemony whose grace notes are free markets, human rights and democracy; enforced by the most awesome military power the world has ever known (O’Reilly, 2008)”. The US global dominance is based on indirect rules supported by its hard and soft power. From a military point of view, the US can control peripheries indirectly with its military bases in 40 countries and military installations in 130 (Bradley& Thayer, 2007). However, when AVROKRAT AVRUP A BİRLİĞİ UZM ANLARI DERNEĞİ necessary, the US does not hesitate to go into war with any states or insurgents that it perceives them as threat to its national interests. Its operations in Iraq, Afghanistan, Bosnia, Kuwait, Serbia and Kosovo are just a few examples. The operations made by the US governments with or without its allies proved that the core power has “the ability to project substantial political, economic and military power into most remote regions of the world (O’Reilly, 2008)”. In addition to its hard power to maintain its primacy in the world, the US also uses its soft power that is composed by some values such as democracy and freedom to maintain its world order. However, the critical point is that whether the US, as a “benevolent” power, is interested in spreading these values for promoting political and economic wellbeing of its allies or in continuing to expand its power by promoting capitalism around the world. The experiments support that the latter argument is valid and coincides with the basic principles of Realism; pursuit of power and maintain status quo. Similar to the old empires, which made efforts to maintain their world orders based on slavery and trade, today, the US struggles with other states for power by maintaining the current economic structure which is based on global capitalism. Capitalist world order is the best means for the US to survive as an empire. In this regard, the mission of the US is spreading freedom and democracy that are the fundamentals of promoting capitalism. The story of America as an exceptional empire starts with the end of World War II. The Second World War not only consumed the resources of Germany and Japan and but also ended their imperial ambitions. With the collapse of Germany and Japan in April and August 1945, there was not any great power existed in either Europe or Northeast Asia other than Soviet Union. Despite United Kingdom and France were the victorious states of the War, they were not powerful as their colonial period. Neither the United Kingdom, nor France was powerful enough to control the Soviet Union in Europe and in Asia (Mearsheimer, 2001). In this bipolar world, the United States was only great power that has sufficient capabilities in a power competition against Soviet Russia (Mearsheimer, 2001). After taking over the leadership from the United Kingdom, the United States’ post war strategy was defined as creating global capitalist world order in the leadership the US. This order would be ensured with free market economies supported by the values of democracy and freedom. AVROKRAT SAYF A 31 SAYF A 32 AVRUP A BİRLİĞİ UZM ANLARI DERNEĞİ This policy necessitated incorporation of capitalist under a free market system states and elimination of trade barriers. Thus, on one hand the US would reach easily the resources and market required for its industry and economic welfare, on the other hand, it would able to ensure its longterm economic and military authority in the world. This policy was also attractive for the European old great powers and Japan because of the fact that it would not only provide them economic assistance to relieve the devastating damages of the World War II but also secure them from the Soviet threats. The United States’ post war strategy was supported by security alliances and economic institutions. Firstly, International Monetary Fund (IMF) and World Bank were set up to rebuild the economies of these countries in July 1944. Then, in 4th April 1949, North Atlantic Treaty Organization (NATO) Agreement was initiated among Belgium, Canada, Denmark, France, Iceland, Italy, Luxembourg, the Netherlands, Norway, Portugal, the United Kingdom and the United States, which constitutes a system of collective defense whereby its member states agree to mutual defense in response to an attack by any external party. In September 1951, Security Treaty was signed between the US and Japan which enabled the US to establish military bases in Japan. During the Cold War, the US followed a containment policy against the Soviet Russia. To create and maintain capitalist form of economies, the militaries of peripheral states were trained and the local leaders were supported financially. The US was so decisive that it went to war against South Korea which was backed by China and the Soviet Russia between 1950 and 1953 (Stokes, 2005). Unlike classical empires, which dominated people by occupying lands, the US Empire has depended on non-territorial expansion. Secure of the new world order which is the exceptional nature of American Empire has been backed by spreading democracy and freedom discourses. These values have been the main elements of the US capitalism, which not only enabled the US to spread its influence in the world, but also they were used as anti-communism propaganda means. However, the important thing is to maintain the order. For this aim, any governments and regimes which resist to the US world order is overthrown whether the leaders of these governments are elected by democratic elections. This grand strategy led the US to be an empire in the world. As Khalidi notes, “Economic domination, cultural hegemony, raw power-the United States enjoys all of these things, in the Middle East and most of AVROKRAT AVRUP A BİRLİĞİ UZM ANLARI DERNEĞİ the rest of the world (Khalidi, 2004)”. The struggle for supremacy between the US and the Soviet Union ended after the collapse of the Soviet Union in 1991. With the end of the Cold War, the United States was left single great power of international system. Since the beginning of the state system of international relations in the seventeenth century, structure of world politics shifted first from bipolar to a unipolar system. Today, none of the other states have capabilities to prevent the US from dominating the world. This change in the structure of the International System led the US to revise its foreign policies, “The Constitution of American Empire”. Afghanistan and Iraq were the first peripherals of its empire, on which this new constitution were applied. Before the attack of Al Qaeda to the World Trade Center in 9 th of September 2001, the US Governments generally supported the status quo of the Middle East. Despite the attacks of Al Qaeda to World Trade Center in February 1993, and American airbase in Saudi Arabia in 1996, or the US embassy in Kenya in 1998 and US Navy Destroyer USS Cole in 2000, neither Al Qaeda and Taliban, nor authoritarian regimes were regarded as major threats for the US security and strategic interests. Neoconservatives were the main opponents of the post-Cold War foreign policy of the US. They supported to increase military expenditures and introduce aggressive military policies against to the US’s foes. They explicated their wish to change the regimes of some autocratic countries by force. For instance, in 26 February 1998, a few Neoconservative writers of an American think tank, the Project of the New American Century (PNAC), posted a letter to Bill Clinton on their web site. In their letter, they claimed that Saddam to be removed from power to secure the oil resources in the region. These arguments would be the new foreign strategy, “new constitution of American Empire”, after 9/11 attack (Duffield & and Dombrowksi, 2009). Although the United States was left as the sole power of the International System as a result of Soviet Russia’ withdrawal from the race in 1991, the US government officials were reluctant to explain the US as an Empire until after 9/11 attacks. Destroy of WTO Buildings instantly altered the portrait of reluctant empire and led the discourse of American empire announced. In 2002 National Security Strategy, G. W. Bush clearly explained the new dimension of exceptional American Empire in a Unipolar AVROKRAT SAYF A 33 SAYF A 34 AVRUP A BİRLİĞİ UZM ANLARI DERNEĞİ “We will disrupt and destroy terrorist organizations by direct and continuous action using all the elements of national and international power. Our immediate focus will be those terrorist organizations of global reach and any terrorist or state sponsor of terrorism which attempts to gain or use weapons of mass destruction (WMD) or their precursors;”, “To forestall or prevent such hostile acts by our adversaries, the United States will, if necessary, act preemptively in exercising our inherent right of self-defense”, “We will also wage a war of ideas to win the battle against international terrorism. This includes: supporting moderate and modern government, especially in the Muslim world, to ensure that the conditions and ideologies that promote terrorism do not find fertile ground in any nation” (National International System. Security Strategy, 2002). According to this policy, the US would expand its non-territorial empire by increasing the number of democratic states in the Third World. For this aim, global terrorism would be eliminated and democracy would be promoted (Stokes, 2005). However, different from the old policies, the U.S foreign policy, which is known “Bush Doctrine”, was based on direct rule in the form of regime change of peripheral states, which introduced a new dimension to the US policy to maintain and enlarge its empire. The first military intervention of the US was against Al Qaeda and its Taliban supporters. Despite Al Qaeda did not have major combatant force in Afghanistan, it was successful to affect many people in the Muslim world whether they are educated or not. Al Qaeda also used modern technology to spread its ideas and mission (Isby, 2010). The US Military’s Operation Enduring Freedom against Al Qaeda and its Taliban supporters was launched in 7th October 2001. Taliban regime was overthrown and Karzai Administration was appointed by the US. The Iraq war began on 20th March 2003 with the invasion of Iraq. The US and coalition forces defeated Iraqi army and captured Saddam Hussein in a few weeks. After the invasion the Iraqi Interim Government was established in June 2004. Afghanistan and Iraq were the first examples of the new US policy to maintain its empire. Consequently, it may be argued that the United States is an empire that pursues to maximize power to survive as a primary actor of the International System. Its policy dominates the world whether other states approve or not. Despite it expanded its territories until 1900; the United States is a non-territorial empire that governs its periphery. AVROKRAT AVRUP A BİRLİĞİ UZM ANLARI DERNEĞİ The huge economic and military capabilities and discourages of freedom and democracy of the United States are main tools to sustain its imperialism. The nature of exceptionality of the American Empire is the world order which was created by the US after World War II. The United States can sustain its primacy under its global capitalist. As an empire, it uses indirect control over its periphery. However its interventions into Afghanistan and Iraq after 9/11 attacks are the first indications that the US may impose direct control to maintain its order. REFERENCES Books, Articles in Journals: Duffield, John S. and Dombrowksi, Peter J, Balance Sheet: The Iraq War and U.S. National Security, (Stanford: Stanford University Press, 2009 Isby, David, Afghanistan, Graveyard of Empires, A New History of the Borderlands, (New York: Pegasus Books, 2010), Khalidi, Rashid, Resurrecting Empire, Western Footprints and America’s Perilous Path in the Middle East,( Boston: Beacon Press, 2004) Mearsheimer, John J, The Tragedy of Great Power Politics, (New York: W.W. Norton & Company, 2001) O’Reilly, March J, Unexceptional, America’s Empire in the Persian Gulf, 1941-2007, (Plymouth, UK: Lexington, 2008) Steinmetz, George, Return to Empire: The New U.S. Imperialism in Comparative Historical Perspective, (Sociological Theory 23:4, December 2005) Stokes, Doug, The Hearth of Empire? Theorising US Empire in an Era of Transnational Capitalism, (Third World Quarterly, Vol.26, No 2, 2005) Thayer, Bradley A, Layne Christopher, American Empire, A Debate (New York: Routledge, 2007) Howe, Stephen, Empire, A Very Short Introduction, (New York: Oxford University Press, 2002), Web Source: The National Security Strategy of the United States of America, 2002, http://georgewbush-whitehouse.archives.gov/nsc/nss/2002/ CIA The World Factbook, www.cia.gov/library/publications/thewww.cia.gov/library/publications/the-worldworld-factbook/geos/us.html AVROKRAT SAYF A 35 SAYF A 36 AV R O K R AT Adres: Söğütözü Caddesi, TEPAV Binası, Z-14 Söğütözü/ANKARA Telefon: 0 (532) 779 21 17 E-posta: info@abuzmanlari.org.tr www.abuzmanlari.org.tr