Türkiye`nin insanlık sınavı - İletişim Fakültesi
Transkript
Türkiye`nin insanlık sınavı - İletişim Fakültesi
“Tek çözüm dünya devrimi” Amerika Birleşik Devletleri, ülkeyi derinden etkileyen olayların ayı olan Eylül’de, kendi halkı tarafından istilaya uğradı. Kapitalizmin sembolü Wall Street, gelir dağılımındaki eşitsizliğe, sistemin regülasyonundaki eksiklikler ve demokrasinin zenginlerin çıkarlarını koruyan yapısına karşı kuşatıldı. Barışçıl yöntemlerini Tahrir meydanından öğrenen, yüzde 99 adını alan protestocuların değişim hareketi önce Amerika’nın diğer eyaletlerine, ardından bütün dünyaya yayıldı. Avrupa’nın finans merkezlerinin önü, çadırlı protestocuların yerleşkesi haline geldi. > Sayfa 8-9 Kasım2011 Yıl3 Sayı25 Ünivers u.edu.tr radyo.ie İEÜ İletişim Fakültesi Uygulama Gazetesi univers.ieu.edu.tr Anayasa çalışmaları Meclis yeniden ‘Darbe Anayasası’ olarak nitelendiren mevcut anayasayı değiştirmek için çalışmalara başladı. Peki bu kez başarabilecek mi? > 5. sayfada Yeni medyadan ‘sızıntılar’ Bu yıl ikincisi düzenlenen Doğuş Medya Grubu-Yeni Medya Düzeni Konferansı’nın konukları j. Assange, J. Wiles ve B. Wong’tu. > 7. sayfada EXPO 2020 EXPO 2015’i Milano’ya kaptıran İzmir, bu kez EXPO 2020’yi kazanmak için ‘Daha iyi bir dünya için, yeni yollar, herkes için sağlık temasıyla hazırlanıyor. > 10. sayfada Türkiye’nin insanlık sınavı Varsan Çekiç-N. Gülin Küpelioğlu E kim ayında Hakkari’nin Çukurca ilçesindeki askeri birliğe yapılan saldırının ardından Van 7.2 şiddetindeki depremle sallandı. Depremde yerle bir olan şehir, Türkiye’nin artısı ve eksisiyle insana verdiği değeri çarpıcı bir biçimde ortaya koydu. Türkiye’yi ikiye bölen depremle bir grup Kıyı Projesi > 3. sayfada insan Van’da yaşananları terör saldırıları nedeniyle ‘İlahi adalet’ olarak yorumlarken, bir grup insan da bölge halkına ve yaşanan trajediye sahip çıktı. Depremin hemen ardından sosyal medyada yardım toplulukları oluşturulurken, “Deprem haberi her ne kadar Van’dan da gelse, tüm Türkiye üzüldü ” diyen Habertürk spikeri Duygu Canbaş’ın ve “Canımız istediğinde kuş avlar gibi taş atıyoruz. Dağlarda İzmir Büyükşehir Belediyesi, Mavişehir’den Narlıdere’ye kadar uzanan İzmir sahil şeridini yeniden düzenleyecek. Belediye, proje hazırlanırken halkın görüşlerini de alacak. vuruyoruz. Sonra bir şey olunca da asker gelsin, polis gelsin diyoruz. Dengeleri kuralım, herkes haddini bilecek” diyen ATV’de program sunucusu Müge Anlı’nın sözleri medyada ırkçı söylemini yükseltti. İnternet üzerinde paylaşılan haberlerde, “Yerle bir olsa beş kuruş vermem. Vanlı’ya para vereceğime, sokak köpeklerine mama alır, yediririm. Hiç olmazsa ihanet etmez” gibi yorumlar yazan okuyucular ‘Albay’ devrildi > 6. sayfada hızla artarken; Twitter ve Facebook’tan binlerce kişi yardım kampanyaları başlattı. Kampanyalarla giden yardım paketlerinden Türk bayrağı ve taş gibi provakatif nesneler çıksa da; ‘Evim Evindir Van’, ‘Van İçin Rock’ ve ‘Yalnızdegilsinvan’ gibi düzenlenen yardım kampanyaları bu ülkede insanlığın var olduğunu gösterdi. > 4. sayfada Yıllarca diktasını kurduğu Libya halkına karşı savaştı. Halka yardım etmek isteyen koalisyona kafa tuttu. Savaşı kaybetmesine rağmen yenilgiyi kabul etmedi, sonu ise ‘çocuklarım’ dediği halkın elinden oldu. İçindekiler» Şehir2-3-10|Gündem4-5-7|Dünya6|Dosya8-9|Kültür Sanat11-12|Spor13-14-15 Almanya’da 50 yıl Goethe Enstitüsü tarafından Türkiye’den Almanya’ya göçün 50. yıldönümü nedeniyle etkinlikler düzenlendi. Türk ve Alman yapımı filmler izleyicisiyle buluştu. > 12. sayfada NBA’de lokavt Takım sahipleri ile Oyuncular Birliği Sendikası arasında sözleşme yenilenmeyince kasım ayı sonuna kadar lokavt ilan edildi. Peki şimdi ne olacak? > 14. sayfada 2 şehir Kasım2011 Yıl3 Sayı25 Atık su sorunu tarih oluyor Yapımına başlanan Doğanbey-Ürkmez ve Özdere İleri Atık Su Arıtma Tesisleri ile İzmir, atık su sorunundan kurtulacak. Aslı Tartar S eferihisar’a bağlı Doğanbey-Ürkmez ve Özdere İleri Atık su Arıtma Tesisi’nin temeli Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun da katıldığı törenle atıldı. 2008 yılından bu yana dokuz yeni arıtma tesisinin yapılmasıyla atık su arıtma tesislerinin sayısını 22’ye çıktı. Doğanbey- Ürkmez ve Özdere arıtma tesislerinin de tamamlanmasıyla birlikte, beş büyük turistik yerleşimde atık su sorunu tarih olacak. Önümüzdeki yaz dönemi içinde tamamlanması planlanan bu önemli tesisin hizmete girmesi, İzmir’in turizm cenneti sahillerinin korunması adına çok önemli bir adım olacak. Doğanbey İleri Biyolojik Atık su Arıtma Tesisi’nin temel atma törenine CHP İzmir Milletvekilleri Mustafa Moroğlu, Erdal Aksünger, Musa Çam, Balçova Belediye Başkanı Mehmet Ali Çalkaya, Narlıdere Belediye Başkanı Abdül Batur, Çiğli Belediye Başkanı Metin Solak, Bayraklı Belediye Başkanı Hasan Karabağ, Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer, Menderes Belediye Başkanı Ergun Özgün, Torbalı Belediye Başkanı İsmail Uygur, CHP İl Başkanı Tacettin Bayır, meclis üyeleri, belediye bürokratları ve vatandaşlar katıldı. Temiz su 2012’de devreye girecek Başkan Kocaoğlu, Menderes ilçesine bağlı Özdere mahallesiyle Seferihisar ilçesinin Doğanbey, Ürkmez mahallelerine hizmet edecek iki tesisin, 125 bin kişilik kapasiteyle büyükşehir belediyesinin hayata geçirdiği en büyük atık su arıtma tesislerinden biri olduğunu söyledi. Doğanbey’deki tesisin, proje bedeli dahil dokuz milyon 321 bin liraya mal olacağını kaydederek, yapımına geçen haziran sonunda başlandığını, 2012 yaz sezonunda devreye girerek günlük 25 bin metreküp atık suyu arıtacağını ifade etti. Tesis, Doğanbey, Payamlı ve Ürkmez yerleşimlerinin yaz ve kış nüfusları dikkate alınarak birbirine paralel iki hattan oluşacak. Azot ve fosfor giderimi yapılacak tesiste, koku giderim üniteleri de yer alacak. Tesise gelen ham atık su, çeşitli ızgaralardan geçerek havalandırmalı kum Tesisin temel atma törenine Başkan Kocaoğlu’nun yanı sıra, çok sayıda CHP milletvekili katıldı. ve yağ tutucuda işlem görecek. İçerdiği fosfor arıtılacak, uzun havalandırmanın yapıldığı aktif çamur ünitesinden sonra çöktürme işlemi uygulanacak ve ultraviyoleyle dezenfekte edilerek doğaya salınacak. Arıtma sistemi olmayan yer kalmayacak Doğanbey –Ürkmez arıtması- nın yerinin zor temin edilmesi, Özdere arıtmasının da yeri konusunda hukuki süreçler yaşanması nedeniyle geciktiğinin altını çizen Başkan Kocaoğlu, Doğanbey arıtmasının bulunduğu yerdeki mülkünün bir bölümüne arıtma yapmak üzere kamulaştırılmasına izin veren Dr. Zeynep Başkaya’ya da teşekkür etti. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin çevre yatırımları konusunda Türkiye’de açık ara bir numara olduğunu belirten Başkan Kocaoğlu, Yeni Foça arıtmasının ve birkaç küçük arıtmanın daha yapılması ile İzmir’in yüzde 99’unda arıtma olmayan ve 24 saat suyu akmayan, kanalizasyonsuz hiçbir yerleşim yeri kalmayacağını ifade etti. Engelsiz kent Bornova Bornova Belediyesi ilçede yaşayan engellilerin rahatça yaşayabilmesi için 1.5 milyon liralık proje başlattı. Proje sayesinde engelliler rahatça hareket ederek parkları ve belediyeye ait tesisleri özgürce kullanabilecekler. Dicle Günay B ir yıl içinde tamamlanacak olan ‘Engelsiz kent Bornova’ projesiyle Bornova sokakları ve bazı tesisler engellilere göre düzenlenecek. Bunların dışında kültür ve sanat merkezlerinin de engelli vatandaşlarımız için yeniden düzenlenmesi proje kapsamında yer alıyor. İlk olarak 22 mahallede engelli rampası düzenlemesi ve 17 mahallede de sokak düzenlemesi yapılacak olan Bornova’da, 4750 adet yeni engelli rampası oluşturulacağı bildirildi. Bornova Belediyesi’nden edinilen bilgiye göre; engellilerin kullandığı kaldırım ve tretuvarların araçlardan korunması için üç bin adet yeni bariyer koyula- cağı, yollara ise 1.3 kilometre parke taş döşeneceği ve 12.9 kilometre de tretuvar parketaş uygulanacağı belirtildi. Öte yandan engellilerin kültürel ve sanatsal faaliyetlerden de faydalanmaları için belediyeye ait Naldöken ve Mevlana Toplum Merkezleri ile Uğur Mumcu Kültür Merkezi’nin de engellilere göre yapılacağı açıklandı. Aynı kapsamda İçtaş Hizmet Binası, Belgem Dershaneleri ile Büyükpark içindeki Nikah ve Meclis Salonu da yine engellilerin rahatça ulaşabileceği ve hizmet alacağı hale getirilecek. Çamdibi Kapalı Pazaryeri tesisleri ile Ayfer Feray Açık Hava Tiyatrosu’nda da engelliler için özel değişiklikler yapılırken tüm belediye tesislerine de engelli asansörleri ile engelli rampaları ve tutunma barları da yapılacağı açıklandı. şehir Kasım2011 Yıl3 Sayı25 İzmir kimliğine kavuşuyor 3 2014 yılına kadar 3 milyarlık yatırımla İzmir’in çehresini değiştirecek projeler açıklandı. 58 proje içinde en çok ses getiren proje ise bütün kıyı şeridinin 11 ayrı sahil bandına bölüneceği ‘Kıyı Düzenleme Projesi’ oldu. Ece İzmit - Nurcan Elmas Merve Gürkan İ zmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, geçtiğimiz eylül ayında yaptığı İzmir Ekonomik Kalkınma Koordinasyon Kurulu toplantısında, yerel seçim tarihi olan 2014 Mart ayına kadar tamamlanacak büyükşehir projelerini anlattı. Faaliyete geçirilmek istenen toplam 58 proje içinde İzmir halkını en çok heyecanlandıran yatırım ‘Kıyı Düzenleme Projesi’ oldu. Mavişehir’den Narlıdere’ye kadar tüm İzmir’i kapsayacak olan projede, bütün kıyı şeridini 11 ayrı sahil bandına böldüklerini, özelliklerini ve kullanımlarını gözeten biçimde, farklı tasarımcılarla ve halkın talepleriyle planlatılarak yeniden düzenleneceğini açıkladı. Bunu yaparken de o bölgelerde yaşayan insanların görüşleri alınacak ve nasıl bir kentte yaşamak istedikleri sorulacak. Anket verilerinin değerlendirilerek projenin şekillenecek olması büyük ilgi uyandırdı. Bu kadar büyük ilgi uyandırmasının nedeni 51 kilometrelik sahil şeridine sahip olup da denizden bu kadar uzak olan başka bir kentin olmaması. Dünyada sahillerini bu şekilde yeniden düzenleyen ülkeler esas alınarak nitelikli ve çok sayıda kamusal alan yaratmak ve uluslar arası imkânlar sağlamak. Başkan Kocaoğlu: İzmir tasarım kenti olacak. 2011-2014 dönemine ilişkin, yapımı süren ve yeni yapılacak olan 20 kategorideki projelerini açıklayan Büyükşehir Belediyesi Başkanı Aziz Kocaoğlu görüşlerini şöyle dile getirdi: “Bu projelerin planlamasını zaten daha önce yapmıştık. Bunlardan birçoğu kentin çehresini tamamen değiştirecek projeler. İzmir’i bir tasarım kenti haline getirmeyi her fırsatta dile getiriyorum. Bu çalışmalar doğrultusunda oluşturmaya çabaladığımız kente özgü tasarımların ilk örneklerini sahilde uygulamak istiyoruz. Bütün körfez çevresini 11 bölgeye böldük. Bu 11 bölgeyi bütünlüğünü bozmayacak şekilde planlıyoruz. Her bölgede kamuoyu araştırmaları yaparak, o bölgelerin beklentileri ve istekleri doğrultusunda düzenlemeler yapacağız. Aydınlatma direklerinden, oturma gruplarına kadar tüm görsel unsurları İzmir’in karakterini yansıtacak bir özellikte olacak. Kısacası bir anlamda İzmir’i yeniden tasarlıyoruz. Ayrıca bu projeler tepeden inme değil, İzmir’in, İzmirlilerin projeleridir. İzmir’in geleceğini Akdeniz’le bütünleşmiş tasarım ve yenilik kenti olmasında görüyoruz. Akdeniz Akademisi şemsiyesi altında, İzmir’i bir dünya kenti yapacağımızdan kimsenin şüphe duymasın.’’ İzmir’de kıyı şeridinin 11 ayrı sahil bandına bölüneceği ‘Kıyı Düzenleme Projesi’ hakkında İzmir İl Kültür ve Turizm Müdürü Abdülaziz Ediz ve Kordon İşadamları Derneği Başkanı Ömür Şanlı’nın görüşlerini aldık. İzmir İl Kültür ve Turizm Müdürü Abdülaziz Ediz: İzmir’de denizi kullanmıyoruz. Narlıdere’den Bostanlı’ya kadar mevcut kullanıma bakınca çoğu insanın rahat kullanabileceği, faydalanabileceği bir düzenleme yok . Yalnız diğer kıyılarımıza baktığımızda Karşıyaka bu açıdan biraz daha şanslı, rahat ve daha modern gözüküyor. Sahil tasarımı, yeşillendirme, spor ve yürüme alanları diğer kıyılara göre biraz daha iyi durumda. Her zaman dile getiriyorum, İzmir’de denizi kullanmıyoruz. Eski yıllardaki İzmir halkı denize girebiliyordu. Bu proje sayesinde insanlar, denizi yüzme bilir seviyede kullanımına ulaşabilir mi bilemiyorum fakat en azından denizimize yabancı kalmayalım. Örneğin Hollanda’ya baktığımızda deniz taksiler görüyoruz. İstenirse küçük teknelerle Narlıdere hattında ya da Karşıyaka-Alsancak istikametinde, 10 kişilik küçük gruplarla körfez turu yapılarak, hem yerli hem de yabancı turiste keyifli anlar yaşatılabilir. Denizimizi mavi yolculuk tarzı etkinliklerle değerlendirebiliriz. Umarım projelerin içinde denizin kullanılması da vardır. Dört tane eski vapurun dışında daha modern vapurlara ihtiyacımız var. Onun haricinde Üçkuyular’dan başlayan belirli kesimlerde o bölgeye has geçmişte yaşanılmış sembol ve heykellerle düzenlenip, İzmir’in tarihi geçmişi korunabilir. Kordon boyu İzmir’in en prestijli ve gözde mekanı olarak bilinir. Proje kapsamında Konak ve Alsancak arasındaki mesafeye baktığımızda ise Kordon trafiğe kapatılmalıdır. İnsanların zevkle, rahatça ve konforlu bir şekilde yürüyebilme ortamı Kıyı düzenleme projesiyle İzmir, sahiliyle barışacak. artık kalmadı.Tamam ticaret de yapılmalı ama insanların rahat yürümesi zorlaştırılmadan. Önemli olan görüntü değil kullanımdır. Kadınların topuklu ayakkabı giydiği zaman rahatça yürüyemedikleri gözlemleniyor. Biz Kordon boyu asfalt olsun istemiyoruz ama şu anki hali de çok ilkel. İzmir’in geleneksel figürü faytonların sınırlandırılmış bir parkuru kullanmak suretiyle Kordon’da dolaşmasına müsaade edilmeli. Kordon’un, araç trafiğine kapatılmasının ardından bisiklet, yaya, fayton, servis yolu ayrılmalı. Bunun yanı sıra faytonlardan gelen kokulardan insanlar oturamıyor. Bu yüzden daha düzenli, temiz, hijyenik bir ortamın sağlanması lazım. İzmir insanı rahatlığına düşkün olduğu için oturduğu kafeden çıkar çıkmaz kaldırımdan hemen arabasına binmek istiyor. Bu da büyük bir bencilliktir. Ayrıca şimdilerde gündem de olan Alsancak Kurvaziyer ve Yat Limanı Projesi’yle İzmir Limanı’nın değiştirilip gelişti- rilmesi isteniyor. Zaman zaman kurulacak sergilerle insanlara farklı bir ortam yaşatılabilir. Oysa ki Kordon İzmir’in en cazip ve en sahipsiz olan yeri. Dükkanların önündeki tentelerin her biri farklı, denizden Kordon’a baktığınızda bütün bu dediğim olumsuzluğu daha iyi görürsünüz. Artık altyapı işlemleri bitirilip, Kordon’un nimetlerinden, getirilerinden faydalanma vakti. Umarım en iyi şekilde yeniden kentin cezbedici merkezi haline gelir. Kordon İşadamları Derneği Başkanı Ömür Şanlı: İzmirli denizine küstü,denizi kullanmayan halka dönüştürüldü. Şanlı, yine İzmir halkı ve Kordon esnafının umutlandığını belirtti. Özellikle projenin halkın taleplerine göre değerlendirilecek olması, halkın da fikirlerinin dikkate alındığına sevindiğini dile getiren Şanlı, Kordon’da birçok sorunun bulunduğunu belirtti ve yeni Kordon için İzmirlilerin Kıyı Düzenleme Projesi için önerileri: -Kaldırımlar ve yollar mutlaka düzenlenmeli, -Boş alanlar kültürel etkinlikler, ışık oyunları, su gösterileri eşliğinde değerlendirilmeli, -Seyyar satıcılar kontrol altına alınmalı, -Her mekanın, apartmanın saksıları ve tabelaları tek tip olmalı -Temizlik sorunu çözülmeli, öncelikli olarak tuvaletler inşa edilmeli, -Fayton, bisiklet, akülü araçların kullanabileceği yollar ayrılmalı, -Faytonlardan sahile yayılan kötü koku engellenmeli, -Tüm sahil şeritlerimize Mobese getirilmeli. neler yapılmasını istediklerini sıraladı. ‘’Her yerin bir misyonu ve vizyonu olduğu gibi, Kordon da İzmir’in misyonu ve kalbidir. Çünkü turist limandan iner inmez Kordon’la karşılaşır. Peki Turist Kordon’a ne kadar uğruyor? Limana bir gemi yaklaşınca, birileri almış eline kartpostalları, nazar boncuklarını insanların üstüne üstüne gelince, tepkiden çekinen turist haliyle Kordon’da fazla zaman geçirmek istemiyor. Türkiye’de üç tarafımız denizlerle çevrili diye övünürüz fakat denizimizden ne kadar yararlanabiliyoruz? Örneğin, Yunanistan günübirlik turlarıyla gelen ziyaretçilere keyifli zaman geçirmeleri, kendilerini tanıtabilmeleri için ada turu uyguluyorlar. Bu sayede turistler tüm günlerini adaların hepsini dolaşmakla geçiriyor. Hem oradaki esnaf hem de ülke ekonomisi faydalanıyor. Biz de Foça, Urla, Mordağan’a bakıyoruz buralardan hiçbir tur kalkmıyor. En önemlisi Kıyı Projesi’nde önce buradaki insanlarımız faydalanabilsin ki sonra gelen turist zaten kendiliğinden oluşur. Bunun için Konak Pier ve Alsancak arasına marina yapabiliriz. Her gece Kordon’a 500 civarında yatın misafir olduğunu düşünün ülke ekonomisine ve esnafa nasıl yarar sağlar. Önceleri marina yapımı fikri es geçilmişti ama bu sefer olacağını düşünüyorum. Önce siz vitrininizi düzeltin ki müşteri gelsin. Vitrin neresi derseniz. İzmirin vitrini; Konak, Pasaport ve Kordon. 4 gündem Kasım2011 Yıl3 Sayı25 Ayıbı ve dayanışmasıyla Van depremi Van depremi ve depreme karşı gösterilen tutum belkide Türkiye’de yaşayan insanların girdiği en büyük vicdan sınavı oldu. Yaklaşık bir aylık süreçte toplumda yapılan yardımlarla, ırkçı söylemlerle bir Van depremi portresi. Varsan Çekiç-N. Gülin Küpelioğlu Facebook’ta da Canbaş özür dilemeye ve istifaya davet edildi. Toroğlu ve Anlı ise faşist yaklaşımlarından dolayı kınandı. 23 Ekim’de yaşanan Van depremine sessiz kalmak istemeyen Türkiye içinden çeşitli sesler çıkmaya başladı. 19 Ekim gecesi 24 askerin ölümüyle sonuçlanan Çukurca baskınından sonra yaşanan deprem, Türkiye’nin gerilmiş sosyal yaşamını kopartarak maskelerin düşmesine neden oldu. Televizyondaki bunca ırkçı söylemin karşısında iyi niyetli hareketler de vardı. Samanyolu Yayın Grubu, Kimse Yok Mu Derneği ve TUSKON düzenlediği yardım kampanyasında beş saat içerisinde 65 milyon lira toplandı. NTV, Star, Kanal D, ATV, Fox, CNN Türk, Kanaltürk, TNT gibi toplam 14 yayın kuruluşunun ‘Van için tek yürek’ adı altında yaptığı ortak yardım kampanyasında Beren Saat, Engin Akyürek, Kıvanç Tatlıtuğ, Buğra Gülsoy, Öykü Karayel, Bade İşçil, Ayça Bingöl, Aras Bulut İynemli, Farah Zeynep Abdullah, Meral Çetinkaya, Bennu Yıldırımlar, Ceyda Düvenci, Songül Öden, Hakan Yılmaz, Pınar Altuğ, Furkan Kızılay, Şevket Çoruh, Zeynep Beşerler, Bülent İnal, Şebnem Bozoklu, Oya Başar, Berna Laçin, Erol Evgin, Acun Ilıcalı, Ertem Şener, Kubat, Ebru Cündübeyoğlu, Haluk Bilginer, Demet Akbağ, Hande Katipoğlu, Kenan Işık ve Kızılay Başkanı Ahmet Lütfü Akar katılımlarıyla ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın telefondaki desteğiyle 62 milyon lira bağış toplandı. İlk reaksiyonlar sosyal medyadan Van depreminin internet sitelerinde haber olmasıyla, Türkiye’deki internet kullanıcılarının yorumları insani duyguları sorgulatır haldeydi. İnternet sitesi, ensonhaber.com’u ziyaret eden kullanıcılar, “Beter olun inşallah!, Şehitlerin kanı yerde mi kalacaktı?, Askerler dikkat etsin, yardım edeceğim diye şehit olmasınlar. Oh serinledim biraz. Allahım sen çok büyüksün, bu daha uyarı. Allah’ın sopası yok, orada yaşayan herkes zaten ölmeyi hak ediyor..” gibi yorumlarda bulundular. Sosyal medya alanı Twitter’da da kullanıcılar, “Türk askerine kurşun sıkanın, Türk polisine taş atanın, Allah başına beton yağdırır.. şehit anasının belası böyle tutar. Hakkari’de üç şehit var, siz kalkıp Van’daki depremi mi konuşuyorsunuz?, Van, Allah’ın sopası yok. PKK kan döktü, van Allah’ın gazabına geldi.. 7.2 Türkiye Cumhuriyet’inin yapamadığını yüce yaratan yapıyor...” paylaşımlarında bulundular. Bunun yanı sıra medyada pekçok kişi, yardım kurum ve kuruluşlarının telefonlarını paylaşarak, maddi ve manevi yardım için van’a destek oldu. Facebook ve Twitter üzerinden yardım kampanyaları düzenlenirken, enkaz altında kalan bazı kişiler telefonlarından internet sitelerine mesaj göndererek bulundukları yeri tarif edip, kurtarıldılar. İhtiyaç listeleri duyurulup yardımda bulunmak isteyenler yönlendirildi. Yalnizdegilsinvan.wordpress.com sitesi, gerekli ihtiyaç listelerini oluşturarak yardımların plan ve programlı bir şekilde gitme- Depremzedeler için ‘Van love’ Dijital sanatçı Surian Soosay’in Van depremi üzerine yaptığı çalışması ‘Buried Under Rubble’ sine olanak sağladı. İnternet bağış sitesi globalgiving.org’ta Amerikalı Britt Lake’in başlattığı bağış kampanyasıyla Van için 1500 kişi 90 bin dolarlık bağışta bulundu. Arama motoru Google, depremden sonra oluşturduğu ‘Kişi bulucu’ sistemiyle afette kaybolan veya kendisinden haber alınamayanlar için Türkçe hizmet verdi. Sistem ayrıca, haber alınan kişilerin durumu ile ilgili güncelleme yaparak, arama-kurtarma calışmalarındaki ekiplere yardımcı oldu. GSM operatörleri de kontör sınırlandırmasını kaldırarak depremzedelere destek verdi. Toplumun yansıması olarak medya Habertürk spikeri Duygu Canbaş haber bülteninde, deprem haberini “Van’dan da gelse” diye sunması, ATV’de program sunucusu Müge Anlı’nın herkese “haddini bildirmesi” ırkçı söylemi ekrana getirdi. Müge Anlı’nın televizyondaki duyurusu İngiliz The Guardian gazetesine haber oldu. Irkıçı söylemlere katılan spor yorumcusu Erman Toroğlu da “Deprem oluyor, bağırıyorlar; ‘devlet nerde, yok mu devlet’ diye. Ulan sana kaçak yapıyı yaparken devleti aramıyordun da şimdi mi arıyorsun? Niye devleti istiyorsun? O zaman işine geldi, şimdi de devleti istiyorsun.. Bugün Yunus’un babasını dinledim, maddi olarak iyi olmadıklarını, çocuğun internet kafeye gittiğini söylüyor. 10 tane de çocuğu varmış. Kedi de çocuk yapıyor. Bakamıyorsan niye yapıyorsun? Sen bunu doğurtup etnik güç kazanmayı amaçlarsan devlet ne yapsın sana” diyerek toplumda gerilimi arttırdı. Bu ırkçı söylemlere tepkiler gecikmedi. Anlı’nın söylemine tepkisini göstermek isteyen bir grup insan, ATV binasının önünde protesto etti. Bölge halkına bir destek de rock sanatçılarından geldi. ‘Van İçin Rock’ adıyla 30 Ekim günü İstanbul Maçka Küçükçiftlik Parkı’nda düzenlenen konsere aralarında Şebnem Ferah, Aylin Aslım, Emre Aydın, Yüksek Sadaket, Gripin, Feridun Düzağaç, Gece Yolcuları, Model, Mor ve Ötesi, Demir Demirkan ve Can Bonomo’nun da bulunduğu 40 rock sanatçısı katıldı. Tüm gelirin Kızılay’a bağışlandığı ve 12 saat süren konser sonunda 432 bin 500 lira toplandı. 3 Kasım’da da türkücüler Van için tek yürek oldu. İstanbul Kongre Merkezi’nde gerçekleşen konsere Yavuz Bingöl, Edip Akbayram, Melike Demirağ, yeni Türkü solisti Derya Köroğlu başta olmak üzere birçok sanatçı katıldı. Sezen Aksu ise, Van’a giderek depremzedelere moral verdi. gündem Kasım2011 Yıl3 Sayı25 5 Uzlaşma Komisyonu uzlaşabilecek mi? Türkiye’nin gündeminde bir kez daha darbe anayasasından kurtulma girişimi var. Meclis’te tüm partilerin, sivil toplum kuruluşlarının ve sendikaların desteğini alarak oluşturulan Komisyon, bu kez başarabilecek mi? Osman Girgin T ürkiye, 1876’daki Kanun-i Esasi’den bu yana 1924, 1961 ve 1982 Anayasalarıyla yönetildi. 1876 Anayasası, padişah tarafından bürokrat ve ulemalara yaptırılmış bir ferman anayasası, 1921 Anayasası olağanüstü yetkilere sahip bir meclis anayasası, 1924 Anayasası ise tek partili bir rejimin meclisinden ortaya çıkmış bir devrimin anayasası, 1961 ve 1982 ise Türkiye’de idamlar, fişlenmeler ve sürgünlerin anayasası oldu. Pek de parlak sayılmayan bu anayasa geçmişinin ardından Türkiye şu sıralar yeni bir anayasa sınavı veriyor. Şimdiki tartışma ise herkesi kapsayan çoğulcu bir anayasanın yapılıp yapılamayacağı konusu. Yapılacak yeni anayasanın halkın her kesimini kapsayan çoğulcu, sivil bir anayasa olacağının lanse edilmesine tezat olarak, oluşturulan anayasa çalışma komisyonunda yer alan kişiler, sadece mecliste sandalyesi bulunan partilerden oluşuyor. Bunun yanında komisyonda yer alan siyasi hareketlerin kırılmaz kırmızı çizgilerinin bulunması, mutabakatın sağlanmasında zorluklar yaşanacağına işaret ediyor. Bir tarafta emek, demokrasi ve özgürlük bloğunun ortaya koyduğu demokratik özerklik ve anadilde eğitim görüşü, bir tarafta da MHP’nin Türklük söylemi. Bir yanda, AKP’nin laiklik tanımlaması bir diğer tarafta da CHP’nin değiştirilemez maddeler vurgusu. Tüm bunların yanında Türkiye’nin yeni bir anayasa ihtiyacı olmadığını ve TBMM’nin de bu konuda yetki sahibi olmadığını savunan görüşler de hakim. Yeni anayasa süreci hakkında üniversitemizden, Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Meltem Dikmen Caniklioğlu’nun görüşlerini aldık. literatüründe yoktur. Sivil Anayasa, 27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980 askeri darbeleri ile askıya alınan anayasalar yerine 1961 ve 1982 anayasalarının, askerler tarafından hazırlandığı bilgisinden hareketle uydurulmuş bir kavramdır” dedi. “Her sivil demokrat değildir” Cumhuriyet tarihi boyunca kullanılan anayasaları değerlendiren Prof. Dr. Caniklioğlu, 1961 Anayasası’nın bugün hala demokratik anayasacılığın en iyi örnekleri arasında sayıldığını belirterek 1982 Anayasası’nın ise toplam 133 maddesi TBMM’nin anayasanın “Sivil Anayasa diye bir kavram yoktur” Prof. Dr. Caniklioğlu konuyu değerlendirmek için öncelikle ‘Sivil Anayasa’ kavramını tanımlamak gerektiğini belirterek “Sivil Anayasa diye bir kavram anayasa hukuku öngördüğü çoğunluğu tarafından değiştirilmiş bir anayasa olduğunu ifade etti. “Sivil Anayasa kavramı anayasayı asker olmayanların yapacağına ilişkin bir sözü ve beklentiyi yansıtıyorsa eğer, her sivil demokrat değildir, bunun hatırlanması iyi olur” diyen Caniklioğlu, sözü 2010 yılındaki anayasa referandumuna getirerek, 1982 anayasasında yapılan son değişikliklerin yargı bağımsızlığına ilişkin anayasal güvenceleri tümüyle yok ettiğini ve yargıyı tamamen yürütmeye bağımlı hale getirdiğini söyledi. Yapılan değişikliklerin hukuk devletine giden yolda ciddi bir geri adım olduğunu söyleyen Anayasa Hukukçusu Caniklioğlu, “Bu anayasal düzenlemeden bir adım sonrası demokrasi olmaz, otoriter çizginin pekiştirilmesi olur” dedi. “TBMM’nin anayasa yapma yetkisi yok” Prof. Dr. Meltem D. Caniklioğlu Toplumsal mutabakat sağlanması konusuna da değinen Prof. Dr. Caniklioğlu, “Yeni bir anayasa yapmak Türkiye’nin gündemine oturtulmuştur ama bu konuda bir toplumsal heyecan ve beklenti yaratılmış olması demek, bir toplumsal mutabakat yaratılması demek değildir” dedi. Anayasanın 6. Maddesini hatırlatan Caniklioğlu, “6. maddede ‘Hiçbir organ makam ya da kişi, kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz’ diyor” diyerek “Anayasanın hangi maddesinde TBMM’nin anayasayı ortadan kaldırıp yerine yeni bir anayasa yapabileceği yazıyor” diye sordu. Caniklioğlu, TBMM’nin anayasa yapan değil, anayasada değişiklikler yapabilen bir türev kurucu iktidar yetkisine sahip olduğunu belirterek, “Bu bir yetki gaspıdır. Yeni anayasanın siyasi partilerin kırmızı çizgilerinden değil, TBMM’nin yetkisinde olmadığı için yapılamayacağını söylüyorum” diye konuştu. Prof. Dr. Meltem Dikmen Caniklioğlu, silahlı kuvvetlerin anayasal düzeni yıkması halinde adının askeri darbe, yasama organının anayasal düzeni yıkmasının yani yeni bir anayasa yapmaya kalkmasının adının ise yasama darbesi olacağını belirterek, “Sivil darbeler askeri darbeler kadar tehlikeli ve istenmeyen sonuçlar doğururlar” dedi. “Anayasalar kimlik belgeleri değildir” Anayasaların devletin hukuki çatısı olduğunu dile getiren Caniklioğlu, “Çoğulculuk bir kafadan bir ses çıkması değildir, çoğulcu toplumsal yapı, düşüncelerin özgürce ifade edilebildiği, yasalar karşısında eşit ve özgür yurttaşların demokratik temsil kanallarıyla taleplerini siyasete taşıyabildiği bir yapıdır” dedi. “Bu yapıda herkes kendi kimliğinin, kendi sesinin yankısını anayasada bulmaz” diyen Caniklioğlu, anayasaların bunun için yapılmayacağını sözlerine ekledi. Anayasaların kimlik belgeleri olmadığınıbelirten Prof.Dr. Caniklioğlu, “Anayasayı kimlikleri tescil eden bir belge olarak kullanmaya kalkmak, anayasa yolu ile toplumu bölmek demektir” ifadelerini kullandı. 6 dünya Kasım2011 Yıl3 Sayı25 Arap Baharı onu da devirdi 42 yıl önce Libya Kralı İdris’i darbe ile tahtından indirip Libya Cumhuriyeti’ni ilan etti Muammer Kaddafi. 20 Ekim günü ise Ulusal Geçiş Konseyi askerleri, Kaddafi’yi doğduğu yer olan Sirte’de öldürdü. Ölümünden beş gün sonra Mısrata’da gömülen Kaddafi’nin mezarı sır olarak saklanıyor. (İllüstrasyon: AZRainman.com) Turgut Fırat Şentürk A rap ülkeleri arasında en çok iktidarda kalan lider olan Muammer Kaddafi, 1969 yılında Libya liderliğine geldi. Libya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Tarih Bölümü’nü bitiren Kaddafi, üniversiteden mezun olduktan sonra Bingazi’deki askeri akademiye girdi. Askeri akademiden mezun olduktan sonra İngiltere’ye giden ve askeri alanda uzmanlık eğitimi alan Muammer Kaddafi, Arap milliyetçiliğinden etkilenerek antisiyonist hareketlere katıldı. Yüzbaşı rütbesini aldığı 1969 yılında Kral İdris’e karşı yapılan darbeyi yönetip, Libya Cumhuriyeti’ni ilan eden Kaddafi, devrimden sonra ülkesinde sosyalist bir rejim uygulamaya başladı. Devrim’in ardından albay rütbesini alan Kaddafi, Devrim Komite Konseyi adına denetimi ele geçirdi ve anayasal kuruluşları feshetti. Amerika Birleşik Devletleri’nin Kaddafi’yi tanıması üzerine Kral İdris görevini terk etti. Yeşil Sosyalizm Muammer Kaddafi, iktidara geldiğinde İslam ilkelerine dayanan yeşil sosyalizm kuracağını söyledi. Arap birliği için çalışacağını, bağımsız ülkelerle birlikte ırkçılığa, sömürgeciliğe ve toplumsal baskıya karşı çıkacağını söyleyen Kaddafi, Mısır’ın ikinci Cumhurbaşkanı olan Cemal Abdülnasır’ı örnek aldı. Kaddafi, Mısır’da yapılan reformları kendi ülkesinde de gerçekleştirmeye çalıştı. Bu kapsamda, yeni anayasa hazırlanınca başbakanlık ve savunma bakanlığı görevlerini aldı Muammer Kaddafi. Yeni anayasayı düzenledikten ve başbakanlık görevine geldikten sonra Kaddafi, İngiliz askeri üslerini ve birliklerini ülkesinden çıkardı, petrol şirketlerini ulusallaştırdı, İtalyan ve Yahudi azınlığın mal varlığına el koydu ve onları göçe zorladı, ardından Kıbrıs Barış Harekatı’nda Türkiye’ye yardım etti. Cemal Abdülnasır’ı örnek alan Kaddafi, Abdülnasır’ın ölümünün ardından onun rolünü üstlenmeye çalıştı. Bazı Afrika ülkelerindeki müslümanlara ve Arap ülkelerindeki sol eğilimli hareketlere destek veren Muammer Kaddafi, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ile de yakın ilişkiler geliştirdi. Kaddafi’nin Ölümü Mısır ile başlayan ‘Arap Baharı’nın 2011’in Şubat ayında Libya’ya sıçraması ile Muammer Kaddafi’nin koltuğu çatırdamaya başladı. Şubat ayında insan hakları savunucusu Fethi Tarbel’in tutuklanmasıyla başlayasüreçte Bingazi’de olaylar çıktı. Hükümete karşı olan güçler Kaddafi’nin askerleriyle savaşarak Misrata kentini ele geçirdiler. Çatışmaların her geçen gün alevlendiği ve ölümlerin giderek arttığı ülkede, muhalifler Kaddafi’nin askerleriyle aylarca savaşarak başkent Trablus’u ele geçirdiler. 22 Ağustos günü muhaliflerin Trablus’u ele geçirmesinin ardından, Kaddafi’nin 42 yıllık rejimi de son buldu. Muhaliflerin yavaş yavaş tüm Libya’yı kontrol altına almaya başlamalarının ardından Kaddafi saklandığı yerden çıkmadan her görüntüsünde Libya’da olduğunu ve direnişe devam edeceğini belirtti. Ancaka 20 Ekim’de Muhalifler Kaddafi’yi doğum yeri olan Sirte yakınlarında yakaladı ve öldürdü. Muammer Kaddafi’nin ölümü ile birlikte 42 yıllık dikta rejimi kanlı bir şekilde son bulmuş oldu. gündem Kasım2011 Yıl3 Sayı25 7 Türkiye medyandan utanma Doğuş Yayın Grubu tarafından ilki geçen yıl düzenlenen, konuşmacıları ve katılımcılarıyla sektörde heyecan yaratan Yeni Medya Düzeni Konferansı’nın ikincisi ‘Oyunda Kal’ ana temasıyla 5 Ekim’de İstanbul Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda Jullian Assange, Jimmy Wales ve Brian A. Wong’un katılımıyla gerçekleşti. Nilay Aygün D oğuş Medya tarafından ikincisi düzenlenen ‘Yeni Medya Düzeni’ konferansını izlemek üzere Lütfi Kırdar’daydık. Sabah 9’dan akşam 6’ya kadar sürecek konferansta odak noktamız diğer katılımcılar gibi Julian Assange’di. Konferansa katılım oldukça yoğundu, herkesin boynunda renkli kimlik kartları; kırmızı, mavi, sarı ve yeşil. Her renk oturma düzenini gösteriyordu. Kırmızı kimlikler en ön sırada, mavi ve yeşil orta, sarı renk de en arka tarafta. Kırmızı bölüm için 850 TL, mavi bölüm için 650 TL ve sarı bölüm için 100 TL ödüyorsunuz. Sarı bölüm öğrenci bileti olarak satılıyordu ama açıkçası hangi rengi satın almış olduğunuz konferans sırasında pek de önemli değildi. Arkadaşımla sarı bölümden iki kişilik yer ayırtmış olmamıza rağmen bize mavi kimlik verdiler ve nasihatta da bulunmayı ihmal etmediler; “Elimizde sarı kimlikler kalmadı o yüzden size mavi kimlik vermek zorundayım. Lütfen konferansa arka kapıdan giriş yapın.” Başta kendimizi ‘nasihata’ uymak zorundaymış gibi hissettiysek de içeriye girdiğimiz anda bütün düzenin alt üst olduğunu gördük. Ne kadar ödediğinizin hiçbir anlamı kalmamıştı o an, ‘mavi kimlikli öğrenciler’ olarak ilk işimiz hemen orta kısma doğru ilerlemek oldu. Kaplumbağa hızındaki internet Konferansın ikinci fiyaskosu ‘can çekişen’ internet bağlantısıydı. Globalleşen medya düzeninden bahsederken konferans sırasında Twitter’a girebilmek için yaklaşık altı dakika uğraştığımı hatırlıyorum. Acaba benim beceriksizliğim mi derken Cüneyt Özdemir’in de Twitter üzerinden konferansta olduğunu okudum. Özdemir de internet konusunda hayal kırıklığı yaşamış, dakika başı sitem dolu mesajlar atıyordu takipçilerine. Yeni Medya Düzeni 2011, Doğuş Yayın Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Erman Yerdelen’in açılış konuşmasıyla başladı ve ardından Wikipedia’nın kurucusu Jimmy Wales sahneye geldi, Wikipedia hakkındaki konuşmalarına başladı. Wales, Wikipedia’nın bedava içerik sunan ve gönüllülerin toplandığı bir platform olma özelliği taşıdığından bahsediyor ve Wikipedia için ‘ansiklopedi’ tanımını yapıyordu. Bilgi yayılımına katkıda bulunmak isteyen herkesin, düzenlediği içerikleri editleyerek, dünya üzerinde milyonlarca kişiye ulaştırma rüyasını Wikipedia ile başardığını da sözlerine ekledi Wales ve 2012 hedeflerinde “Hindu dillerinde yayılmak” olduğunu da söyledi. Jimmy Wales’in ardından DFJ Network – Risk Sermayesi Yatırımcısı Tim Draper ‘Fikrim var, param yok!’ diyenler için konferansa video bağlantı ile katıldı. Sanal deneyimlerle ilgili birçok deneyimin var olduğunu söyleyen Draper, Facebook, Google ve Yahoo’ya zamanında yatırım yapmadığı için pişman olmadığını da konferanstaki izleyicinin sorusu üzerine cevaplandırdı. Bu arada gerek öğle yemeği olsun gerekse kahve molaları olsun oldukça iyi ağırlandığımızı söyleyebilirim. Ayrıca ortam da çok hoştu. İletişim sektöründen neredeyse binlerce insan oradaydı. Ayak üstü yapılan sohbetler de ortamda samimi bir hava yarattı. Heyecan dorukta! Öğle yemeğidir kahve molasıdır derken saatler Assange’ın konuşma yapacağı zamana yaklaştı. Oğuz Haksever sahneye çıktı ve Assange ile söyleşi yapacak olmasından dolayı ne kadar heyecanlı olduğunu dile getirerek video konferansını başlattı. Assange’nin yüzü görünür görünmez salonda ıslıklar ve alkışlar koptu. Salon sakinleşince Assange konuşmasına, “Ev hapsinde olmasaydım Türkiye’ de olmayı çok isterdim” diyerek başladı. Assange yaklaşık 498 gündür ev hapsinde olduğundan bahsetti. Bu arada gözüm Assange’ın arkasında duran kitaplığındaki bir kitaba çarptı; Guantanamo. Aklıma Assange’ınn avukatı olan Geoffery Robertson’un Assange’ın İsveç’e iade edilmesi durumunda ABD’ye gönderileceği ve burada da Guantanamo cezaevine Konferansa internet üzerinden katılan Assange, Oğuz Haksever moderatörlüğünde soruları cevapladı. (Fotoğraf: Nilay Aygün) konulabileceği geldi. “Türkiye medyasından utanmasın” “Bazı gerçekler o kadar ağırdır ki, adeta insanın kaburga kemiklerini kırar” dedi Assange konuşmasını sürdürürken. “Çocuğa gerçekler söylenmeli mi? Geriye dönüp baktığımda bana sorarsanız öğrendiğim şu oldu, bu her zaman açık değildi. Bugüne kadar gerçekle olan ilişkimiz son derece karışık, mali meseleler, entrikalar ve politik varlıklar içerisindeki karmaşık ilişkiler sonucunda karışık bir şekilde saklanabiliyordu. Gerçek hakikaten reform yaratmaya yeter mi? Hayır yetmez, sorun da bu. Gerçekle her şeyi değiştiremeyiz, ama gerçekle birlikte birçok şeyi değiştirme umuduna sahip olabiliriz. Bu umut birçok ülkede yeşerdi. Daha geçen hafta WikiLeaks 5. yılını doldurdu.” Assange medyanın ne kadar güvenilir olabileceği konusunda konuşmasını sürdürürken salondakileri oldukça şaşırtan bir yorumda bulundu, “Tabi ki de Türkiye’deki medyanın da kendi içinde reforma ihtiyacı var fakat batıya kıyasla Türkiye’nin medyası daha tarafsız, Türkiye medyasından utanmasın.” “Traşlamak” Oğuz Haksever’ den bir soru geldi, “Wikileaks’in Türkiye’de anlaştığı kuruluş bazı belgelerı traşlamış... Bu sizde hayal kırıklığı yarattı mı?” ve salonda gülüşmeler başladı, çevirmenler şaşkın. Çevirmenler ‘traşlanmak’ sözcüğünü nasıl çevirebileceklerinin derdine düşerlerken, Haksever olaya el atarak daha anlaşılır bir şekilde soruyu sormaya çalıştı. Kısa süreli bir şaşkınlık yaşayan Assange: “Bilmiyorum ama redaksiyon amacıyla kestiklerini umud etmek istiyorum” dedi. “Türkiye ve küresel meselelerle ilgili sorular soracağım. Öncelikle Türk hükümeti ile ilgili, Amerikan dış politikası ile ilgili…” diye konuşmasına devam etti Haksever ve Assange, “300 bin civarında bir materyalden bahsedebiliriz. Sırf bu meseleyle ilgili olan yayınları düşünürsek rafların olduğu bir odayı tamamen doldurabilirsiniz. Bu kitapların ne kadarı Türkiye’yle ilgili? Daha diplomatik dalgalarla ilerliyor. 2004-2010 arasında yoğunlaşmış durumda. Türkiye, ABD tarafından bölgesel yükselen bir güç olarak algılanıyor. Güney Amerika’ya, Asya’ya veya Hindistan’a benzer bir durum. Türkiye jeopolitik bağlamda bir geçiş noktası üzerinde. Gerçekte literal bağlamda söylüyorum, coğrafik nokta Avrupa’nın Ortadoğu’yla, Asya’yla yine aynı şekilde Uzak Doğu’yla birleştiği nokta. ABD tüm bu bölgeleri etkileyebilecek bir üs olarak, cihaz gibi görüyor. Bununla ilgili son altı ayda çıkan materyallere bakın bundan hareketle bile zaten görülebilir.” Assange, “Yine ilginç gelişmelerden biri Türkiye’de de şu; Türkiye’nin kendisini politik bağlamda bulması. Yani bir bağlam bir mantık buluyor kendi bulunduğu yerde bağımsızlığıyla ilgili. Tabii ki bu da İsrail’de alarm etkisi yaratıyor. Sadece Türkiye’yi askeri tehdit olarak algıladıklarından değil, insanların akıllarında yanlış izlenimler olabiliyor ama Türkiye daha ziyade ABD’nin kazanmaya çalıştığı bir köle gibi değil. Türkiye’nin kendi hayal dünyası, çeşitli noktalarda diplomatik temaslar vardır. Suriye’de olanlar aynı şekilde, İsrail’le ilgili kötü duygularla da alakalıdır diyebiliriz. Ancak buna rağmen umuyor ve görüyorum ki, Türkiye bu yolda büyüme yolunda, bağımsızlığını geliştirme yolunda. ABD’nin istihbarat ajanslarından tamamen bağımsızdır diyemeyiz. Şu aşamada Türkiye istenen şeye hemen cevap veren bir ülke değil, bu da gurur duyulabilecek bir nokta” dedi. Konferansın sonunda salondakiler Assange’la video konferans yoluyla konuşmanın burukluğunu yaşıyor olsalar da yine de keyiflilerdi. Biz de yüzümüzde hoş bir tebessümle, salondan ayrıldık. Amerika’da Tahrir esintisi New York şehir merkezi istila altında. Fotoğraf: Dominic Bartolini dosya Kasım2011 Yıl3 Sayı25 A Şubat ayında Kuzey Afrika’da esmeye başlayan ‘Bahar’ esintisi, taşıdığı değişim arzusuyla Amerika’yı etkiledi. Kapitalizmin kalbi Wall Street, 17 Eylül sabahı fakir ve zengin arasındaki uçuruma ‘yeter!’ diye bağıran Amerikalılar tarafından kuşatıldı. Bir aya yakın sürede Amerika’nın 52 eyaletine yayılan istila, sosyal medya sayesinde dünyayı da etkiledi. Yaklaşık bin 500 şehirin sembolik alanları, protestocuların çadırlarının altında kaldı. Barışçıl başlayan gösteriler, otoritelerle yaşanan gerginliklerle bozulup, yaklaşık 2 bin 500 protestocunun tutuklanmasına neden oldu. Dünyanın yüzde 99’unu eylemlerine çağıran yüzde 99, istekleri hakkında çok açıklar; zengin olan yüzde 1’in ciddi şekilde vergilendirilmesi. Varsan Çekiç merika’nın uyanma çağrısı, ilk olarak 2011 yılının ortalarında, Kanadalı aktivist grup Adbusters’ın dergilerinde başladı. Dünyadaki popülasyonun yüzde 1’ini oluşturan zenginlerin, ekonomik krizde patlama yapan yıllık büyüme oranlarını gösteren dergi, okuyucularına, şirketlerin demokrasi üzerindeki etkisini, gelir dağılımındaki eşitsizliği ve ekonomik kriz hakkında önlem alınmamasını protesto etmeleri için Wall Street’in barışçıl şekilde istila edilmesi çağrısında bulundu. Temmuz ayında para ve politikayı birbirinden ayıracak bir komisyon talebinde bulunan dergi, protesto için tanıtım posteri hazırladı. Posterinde Wall Street’in simgesi olan Saldıran Boğa heykelinin üstüne bir balerin yerleştiren Adbuster, 17 Eylül’de herkesi kuşatmaya çağırdı. 17 Eylül sabahı New York’taki Zuccotti Park’ı, kendilerini ‘yüzde 99’ diye adlandıran yüzlerce protestocu tarafından kuşatıldı. Protestocuların sayısı 5 Ekim’de 15 bini geçti. Adbusters başlattıkları hareketi, Arap Baharı ile kıyaslamaya başladı. Farklı görüşler, ortak dert Wall Street hareketi ilk başta sol eğilimli anarşist ve sosyalistleri içine çekse de, daha sonra liberal, muhafazakar ve politikadan bağımsız görüşten insanların da ilgisini çekti. 100’e yakın yerel sendika protestoların ilk günlerinde katılım gösterirken, 5 Ekim’de ülkenin en büyük 14 sendikası, protestolara temsilciler gönderdi. New York dergisinin 2 Ekim’de prostocularla yaptığı ankete, katılımcıların yüzde 46’sı kapitalizme inandığını ancak kontrol edilmesi gerektiğini söylerken, yüzde 37’si kapitalizme inanmadığını, kurtarılamayacağını ve tamamen ahlaksız bulduklarını belirtti. Protestoculara Amerika Birleşik Devleti Başkanı Barack Obama hakkında düşüncelerini de soran dergi, yüzde 40’ının ona inandığını ancak hayal kırıklığına uğrattığını, yüzde 27’sinin ona hiçbir zaman inanmadığını cevabını alırken; yüzde 22’si elinden geleni yaptığını söyledi. Ankette katılımcılardan sadece yüzde 1’i Obama’nın çok iyi ilerlediği cevabını verdi. İstilacılar yerleşiyor Protestonun ilk günlerinde Zucotti Park’ına çadırlarıyla gelen protestocular, ilerleyen günlerde parkta, internet üzerinden protestoları sosyal medyaya aktarabilmek ve Skype üzerinden konferanslar yapabilmek için bir medya merkezi, katılımcılar için bağışlanan ve toplanan kitap ve dergilerin okunması için de bir kütüphane kurdu. Protestolara desteklerini göstermek isteyen işyerleri ve çevre sakinleri, protestocuların banyo ve tuvaletlerini kullanmarına izin verdi. Ünlüler parkta Protestolara katılan ilk ünlü, Amerikalı Emmy ödüllü oyuncu ve komedyen Roseanne Barr oldu. 19 Eylül’de yüzde 99’a katılan Barr, ihtiyaç duydukları sistemin kapitalizm ve sosyalizmin bir kombinasyonundan oluşması gerektiğini söylerken, “Sistemin temeli, şişirilmiş radyo konuşmaları ve lanet Any Rand kitapları olmamalı” dedi. Wall Street’te katılımcılara konuşan film yapımcısı Michael Moore, zengin kesimi eleştirerek, “Demokrasimizi alıp, kleptokrasiye çevirdiler” diye seslendi. Oyuncu Susan Sarandon gösterilere katılarak, “Buraya kendimi eğitmeye geldim. Bu ülkenin zenginleri ve fakirleri arasında büyük bir boşluk var” yorumunu yaptı. 9 Ekim’de katılımcılara konuşan, kapitalizm ve şirketleri eleştiren Slovak filozof Slavoj Zizek, “Bize hayalci diyorlar. Gerçek hayalciler işlerin kesinlikle olduğu gibi ilerleyeceğini düşünenler. Biz kabusa dönüşen bir rüyadan uyanıyoruz. Hiçbir şeyi yok etmiyoruz. Sadece sistemin nasıl kendini yok ettiğine şahit oluyoruz” dedi. 2000 yılında Wall Street’te çektikleri kliple, borsanın erken kapanmasına 9 neden olan aktivist rap metal grubu Rage Against the Machine’in gitaristi Tom Morello, protestonun 28. gününde, gitarını katılımcılar için çaldı. Protestolara Noam Chomsky, Alec Baldwin, Radiohead, Kanye West gibi ünlüler de destek verdi. Barışın kırılgan yapısı Barışçıl gösteriler 24 Eylül günü, polisin göstericilere biber gazı kullanmasıyla gerildi. Medyanın gazı kullanan polisin kimliğini ve görüntülerini vermesinden sonra aktivist bilgisayar korsan grubu Anonymous, polisin ailesi hakkındaki detayları internette yayınladı. Olaylara İçişleri Bakanlığı müdahale ederek, polis hakkında soruşturma açılacağını söyledi. 1 ve 5 Ekim tarihlerinde yapılan gösterilerde de barikatlara saldıran 700’den fazla kişi tutuklandı. İstila yayılıyor Sosyal medya üzerinden paylaşılan görüntüler ve çağrılarla hareket, Amerika’da ve Dünya’da yayılmaya başladı. 15 Ekim’de global gösteri çağrısı için Amerika’nın Chicago, Atlanta, Boston ve Seattle şehirlerinde protestolar başladı. Occupy Together adı altında birleşen protestocular, “tek çözüm dünya devrimi” diyerek evrensel istila için yayıldılar. Londra’da Wikileaks’in kurucusu Julian Assange’la birlikte 2000’den fazla pro- Fotoğraf: Barry Yanowitz testocu, Aziz Paul Katedrali’nde toplanarak, açgözlülüğü ve yozlaşmayı kınadı. İngiltere bankalarını eleştiren Assange, “Londra’nın banka sistemi, yozlaşmış paranın en büyük alıcısı” diye konuştu. Almanya’nın Berlin sokaklarında yürüyüş yapan 4000’den fazla insan, kapitalizmin sonunun gelmesini isteyen pankartlarla, parlamento binasına ilerledi. Frankfurt’ta 5000 gösterici, Avrupa Merkez Bankası’nın önünde protesto düzenledi. İtalya’nın Roma şehrinde on binlerce insan toplanarak global protestoya katıldı. Maskeli bazı göstericiler, park halindeki arabaları yaktı. 16 Ekim tarihinde dünyanın yaklaşık bin 500 şehrinde gösteriler düzenlendi. Hüsranın dışavurumu Amerika Başkanı Barack Obama, 6 Ekim’de basın konferansı düzenleyerek, gösteriler için, “ Amerikan halkının büyük depresyondan beri karşılaştığı en kötü ekonomik krizin getirdiği hüsranı açıklıyor. Ülke genelinde büyük ikincil zararlar var ve hala bizi ilk başta bu problemin içine sokan kişilerin, yolsuzluklara karşı gayret gösterenlere karşı, sorumsuz hareketlerini görüyoruz” diye konuştu. Protestocular arasında pek heves uyandırmayan konuşma hakkında protestocu Thorin Caristo, “Sözleri sadece partisinin kelimelerine uyuyor. ‘Durumun icabına bakıyoruz’ diyor ancak hiçbir sonuç önermiyor” dedi. Wall Street’i istila etmesinin nedeninin, geleceği tehlikede olması olarak açıklayan New York Üniversitesi öğrencisi Linnea Palmer, “Kahire’nin Tahrir Meydanı’ndaki barışçıl işgalden esinlenerek, Times Meydanı’nda toplanarak dünyaya, halkın gücünün evrensel değişimde, durudurulamaz bir güç olduğunu göstereceğiz.” dedi. 10 şehir EXPO 2020 yolculuğunda İzmir nerede? Kasım2011 Yıl3 Sayı25 Tayland, Brezilya, Dubai ve Rusya evrensel niteliklerini dünyaya sergileme yarışında İzmir’in rakipleri. Merve Gürkan-Nurcan Elmas E XPO, dünyanın en büyük sosyal etkinliği olma özelliğinin yanısıra, düzenlendiği kente ve ülkeye büyük katkılar sağladı. Büyük organizasyona ev sahipliğini yapabilmek için ilk resmi aday olan İzmir’den sonra Rusya’nın Yekaterinburg şehri de aday oldu. Resmi adaylık başvuruları için son haftalara girilirken, ‘Daha İyi Bir Dünya İçin Yeni Yollar, Herkes İçin Sağlık’ temasıyla katılan İzmir’den sonra Yekaterinburg, Breziya’nın Sao Paulo ve Birleşik Arap Emirlik- lerinden Dubai kenti de EXPO 2020 için İzmir’in rakibi oldu. Dünyanın en eski ve en büyük uluslar arası etkinliklerinden biri olarak bilinen EXPO, başka bir deyişle ‘Dünya Fuarı’ beş yılda bir düzenlenmekte. Şimdi gözler kasım sonunda Paris’te yapılacak olan sunumda. Paris’teki ünlü Champs Elysees Meydanı’na bakan Kültür ve Tanıtma Müşavirliği’nin dış cephesi, İzmir’in adaylığını destekleyen afişlerle donatıldı. (Fotoğraf: İZKA) İzmir Ticaret Odası Başkanı Ekrem Demirtaş: İzmir’in EXPO ‘yu kazanması adına son ana kadar çalışmalarımıza devam edeceğiz. EXPO 2020 için Milano’da yapılacak sunum, adeta EXPO yolcuğumuzu belirlemede önemli bir basamak. Delegelerin katıldığı bir salonda İzmir’i tanıtıp, İzmir’le ilgili konuşmalar yapacağız ve her şey o sunum salonunda belirlenecek. Sunum Kasım 2011, oysa oylama Kasım 2013. Dolayısıyla bu uzun bir yolculuk. Geçeceğimiz aşamalar süresince sürekli çalışmak gerekiyor. Sunum tabii ki de etkili ama o parmağı basacak olan kişilere İzmir dedirtmek lazım. Onun için, İzmir’in EXPO ‘yu kazanması adına son ana kadar çalışmalarımıza devam edeceğiz, EXPO ‘daki kazanma şansımızı geçen yıllarla kıyasladığımızda bir farklılık yok. Sadece biz daha deneyimliyiz farkımız da bu. Geçen yıl ilk defa katılmıştık tecrübemiz yoktu, yine de kazanabilirdik ama İtalyan klasiği davranışa mağlup olduk. İtalyanların yaka isimliklerinde Afrika isimleriyle boyunlarına takmış öyle dolaşıyorlardı. Bu durumda haliyle sempatizanlık yarattı. İzmir Büyükşehir Başkanı Aziz Kocaoğlu: EXPO için belirlediğimiz tema en büyük avantajımız olacak. Biz İzmir olarak 2015 EXPO organizasyonuna adaylık sürecinde önemli deneyimler kazandık. O dönem çok az bir farkla Milano’ya kaptırdık ama uluslar arası alanda önemli ilişkiler kurduk ve geliştirdik. EXPO delegasyonu şimdi İzmir’i gelecek organizasyonların düzenlenebileceği potansi- arası bir strateji firması yapacak. Sunum öncesi heyetler Paris’e gidecek olan sunum çalışmalarımızı sürdüreceğiz. İzmir’in şanslı olduğunu diye düşünüyorum. Çünkü İzmir tarihiyle, coğrafi konumuyla, sosyal yapısıyla, ekonomisiyle bu organizasyonu yapabilecek güçtedir. En çok yüz kilometrelik bir mesafede insanlığın en büyük miras zenginliklerinden Efes ve Bergama, yine aynı yakınlıkta, Çeşme, Alaçatı, Seferihisar, Urla ve Kuşadası gibi turistik merkezler bulunmaktadır. Farklı kültür ve dinler arasında yüksek bir anlayış geliştirilmesi hedefini ulusal bir anlayış olarak belirleyen Türkiye açısından da EXPO 2020’nin İzmir’de düzenlenmesinin bu hedefler açısından çok uygun olacağına inanıyorum. Üstelik bizim 79 yıllık fuarcılık geleneğimiz var. İzmir geçmişte Akdeniz Oyunları’na, 2005’te de Dünya Üniversite Oyunları organizasyonuna ev sahipliği yapmış, büyük organizasyon düzenleme konusunda son derece deneyimli ve birikimli bir kenttir. Kordon İşadamları Derneği Başkanı Ömür Şanlı: EXPO heyeti geleceği gün Kordon, Paris oluyor. İzmir ilk önce vitrinini düzelttikten sonra başka organizasyonlara katılsın. Ne zaman Türkiye bazı projelere aday oluyor, ozaman yenilenme, değişiklik yapılıyor. Sen o şartlara getir gir kapıyı çal, ben de o standart var de. İzmir İl Kültür ve Turizm Müdürü Abdülaziz Ediz: Hem Olimpiyat’lara hem de EXPO’ya talibiz, her iki organizasyonu bize verirler mi, bilemiyorum. İzmir bu organizasyonu İzmir Kalkınma Ajansı (İZKA) aracılığıyla, Sivil Toplum örgütü ve valiliğimizce yürütüyor. İzmir’in tanıtımı için elimizdeki görseller ve diğer özelliklerle birlikte bir çalışma hazırlandı. İzmir kazanır diye düşünüyorum. EXPO’yu İzmir’in alması için üzerinde yel bir kent olarak görüyor. Bu kez geçmişten de ders alarak daha bilinçli daha profesyonel bir çalışma yürütüyoruz. ‘Sağlıklı Yaşam’ konseptini de içeren temamız, uluslar arası dikkati ve yoğun katılımı çekebilecek güçlü bir içeriğe sahip diye düşünüyorum. Bilindiği gibi insanlık tarihinin başından itibaren, insanoğlunun en büyük isteği sağlık standartlarını yükseltmek olmuştur. Bu nedenle belirlediğimiz tema bence bizim yine en büyük avantajımız olacak. Bu kez daha iddialı bir sunum hazırlıyoruz. Görsel sunumu bu konularda deneyimli uluslar organizasyonu da bize vermezler. Bunun sebebi deneyimsiz olduğumuzdan değil. Dünya dengeleri için bu böyle. Bunun yanısıra İzmir bilgili, hazırlıklı donanımlı, diplomasiyi bilen insanlarla tanıtımda bulunmalı yoksa görseldi, posterdi, afışti, filmdi, karpostaldı bunlar artık işin garnitürü bence. İzmir süreci bilinçli devam ettirirse şanslıdır. Böyle büyük bir organizasyonun İzmir’e çok büyük getirileri olur. çok duruluyor yalnız şöyle bir ayrıntı var. Türkiye aynı zamanda Olimpiyatlara da talip oldu. Her iki büyük organizasyonu Türkiye’ye verirler mi bilemeyeceğim. EXPO’daki tek şanssızlığımız bu olur. İki Ayrıca proje için ayrılan yerlere bakıyorum hep mahkemelik bu alanlar, EXPO’yu alsak da rezil olacağız. Kasım’da sunuma gidiliyor. Buradaki delegasyon, meclis üyeleri ve yabancı dili olmayan kişiler yerine, Fahri Konsolosları, İtalyan, Kosova, Bosna, Yunan-Türk derneklerini götüreceksin ki insanlarla sıcak ilişkiler kurulsun, fakat biz Ahmet’i, Mehmet’i götürüyoruz, sonra da olacakları az çok tahmin edin. Paris’e gidecez, yiyicez, içicez. Kafelerini, dükkanlarını dolaşacağız ve geri döneceğiz. EXPO 2020 şansımızı sıfır olarak görüyorum. Hizmetin politikası olmaz yarınlara, gelecek nesillere ne göstereceğiz? Esnafla küs olursan çiftçisiyle zıtlaşırsan, kavga edersen EXPO’yu nasıl alacaksın, EXPO’yu bize verirler mi? Ben artık bu şehre hizmet gelsin istiyorum. Birileri her şey çok güzel gidiyor dediği sürece olmaz. Bu şehire kimin geleceği, hangi partiden geleceği farketmez, kim düzenli hizmet verecekse o gelsin. Kasım2011 Yıl3 Sayı25 kültür sanat 11 Türk-Yunan ortak festivali İzmir’in kozmopolit kent kültürünün izlerini takip eden festival, İzmir Ekonomi Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından İzmir Fransız Kültür Merkezi, Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü, Uluslararası Selanik Kısa Film Festivali ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin desteğiyle yapıldı. Festivalin açılışnda sanatçı Maria Rita Epik ‘mübadele’ şarkısını, Ege’nin iki yakasındaki ortak kokulardan, yaşamlardan esinlenerek yazdığını anlattı. (Fotoğraflar: Ayten Kan) Melis B. Bıyık- Ayten Kan B u yıl ilki 20-23 Ekim tarihlerinde düzenlenen İzmir Kültürel Miras Festivali zengin bir etkinlik programıyla İzmirlilerle buluştu. Üç gün süren festivalde birçok panel, sergi ve film gösterimleri yapıldı. Festivali’nin açılış konuşmasını İEÜ İletişim Fakültesi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nezih Erdoğan yaptı. Konuşmasında izlenen ‘Susuz Yaz’ filmi hakkında bilgiler veren Erdoğan, ‘Susuz Yaz’ filmi hem şanslı hem de şansız bir film olma özelliğine sahiptir” dedi. Açılış töreninin ve film gösterimlerinin ardından yapılan açılış kokteyli Maria Rita Epik’in Türkçe ve Yunanca yorumlamış olduğu mübadele şarkısıyla renklendi. İzmir’in Filmleri Festivalin ikinci gününde Atıf Yılmaz’ın yönetmenliğini yaptığı Türk sinema tarihinin kült filmlerinden olan ‘Adı Vasfiye’ gibi İzmir’de çekilmiş ve Türk sinema tarihinde önemli yer tutan filmler izleyiciyle bulustu. Gösterimlerin ardından düzenlenen panellere film kuramı alanında çalısan akademisyenler katıldı. Festivalin panel konuşmacıları arasında ise Tahsin Film jürisi festival boyunca gösterilen filmler arasında Casus Belli’yi layık gördü. İşbilen, Defne Tüzün, Yeşim Özarslan, Yeşim Burul Seven, Angelos Abazoğlu yer aldı. Tahsin İşbilen konuşmasında, “İzmir’in Kültürel Miras Festivali’nin çok önemli oldugunu düşünüyorum çünkü İzmir özellikle 1922 yangından sonra ve 1950’den sonra geliştirilen politikalarla tarihsel dokusunu ve kimliğini hızla kaybeden bir sehirdir. 1930’lar İstanbul’u çekecekseniz cekebilirsiniz. Hemen sokağı boşaltın tarihi yarımada duruyor ama İzmir’de çekemesiniz İzmir’de artık 1940’ları bile çekemezsiniz. Çünkü İzmir bütün dokusunu hızla kaybetti” dedi. Panel konuşmacılarından Angelos Abazoğlu ise, “Burada olmaktan çok büyük haz duyuyorum. Bu kadar insanın belgeselin gelişimini dinlemeye gelmesi güzel bir şey. Bu festivalin belgesel yapımını anlatmam açısından çok iyi bir öncü olduğunu” belirtti. Ödül “Casus Belli”nin Etkinliğin üçüncü gününde ‘Film Pazarı’ ismiyle Türkiye ve Yunanistan’daki genç sinemacıların hazırladıkları kısa filmler festival izliyicileriyle buluşturuldu. Film Pazarı’nda yarışan filmler, baskanlığını Tuğrul Eryılmaz’ın yaptığı jüride Türk ve Yunan prodüktörler ve sinema alanındaki akedemisyenlerden oluşan bir ekip yer aldı. Etkinliğin isminin ‘Film Pazarı’ olmasının nedeni pazar kelimesinin hem Türkçe hem de Yunanca’da aynı anlamda kullanılıyor olması gösterildi. Film Pazarın’da George Zois yönetmenliğindeki ‘Casus Belli’ ödül aldı. Festivalin kapanış konuşmasını etkinliğin düzenlenmesinde öncü olan İbrahim Cansızoğlu yaptı. Cansızoğlu, “Sinemayla ilgili farklı bir etkinlik düzenlemeyi planlıyordum. Bu festival sayesinde hem farklı bir sinema festivali oldu hem de kültürle ilgili bir şeyler de söyleme fırsatımız oldu. Amacıza ulaştık, umarım bu etkinliklerin devamı gelir” dedi. 12 kültür sanat Gurbet ellere göç edeli 50 yıl oldu Kasım2011 Yıl3 Sayı25 kasım etkinlikleri Aslı Tartar-Zeynep Yüncüler VİZYONDAKİLER W.A.Mozart -Cosı Fan Tutte Tür: Opera Gösterim Tarihi: 1 Kasım Çarşamba 20.00 (*) Türkiye’den Almanya’ya göçün 50. yıl dönümünü kutlayan Goethe Enstitüsü, ‘Karşıdan Bakış/Der Andere Blick’ adlı film seçkisi ile seyircileriyle Ankara, İzmir ve İstanbul’da buluştu. rinde ‘Melek Gidiyor’, ‘Berlin in Berlin’, ‘İstanbul Hatırası’, ‘En Alttakiler’, ‘Acımasız’ ve ‘Yedek Memleket’ filmleri gösterildi. Seçkide gösterilen filmler 1992 yapımı Doğum Günün Kutlu Olsun Türk filminin afişi Zeynep Yüncüler-Aslı Tartar Organizasyonu gerçekleştiren sinema yazarı Engin Ertan’ın film seçkileri, Almanya ve Türkiye arasındaki iş gücü ilişkisine değil, iki ülke arasındaki kültürel bağa odaklanıyor. Birbirinden çok farklı türlerden oluşan film seçkisi, 1901’den 2011’e kadar Türk ve Almanların birbirlerine gösterdikleri kültürel hareketleri ve iki ülkenin birbirini nasıl görüp algıladığı fikrini göstermeye çalışıyor. İzmir seçkisi ‘Karşıdan Bakış’ film seçkisi, 17-20 Ekim tarihleri arasında Fransız Kültür Merkezi’nde İzmirli seyircileri ile buluştu. Programın ilk gününde 1969 yapımlı Halit Refiğ’in yönettiği ‘Bir Türk’e Gönül Verdim’ filmi gösterildi. Film, çocuğunun babası olan Türk göçmen işçinin peşinden Kayseri’ye gelen ve burada Türk kültürünün etkisi altında kalan Alman bir kadının hikayesini anlatıyor. Film bitiminin ardından, etkinliğin küratörlüğünü yapan sinema yazarı Ertan kısaca bütün filmlerin içeriğini açıklayan söyleşi gerçekleştirdi. Söyleşinin ardından, 1979 yılında Şerif Gören tarafından çekilen ‘Almanya Acı Vatan’ adlı film gösterildi. Film, Almanya’ya gidip çok para kazanmak amacı için sahte evlilik gerçekleştiren bir çiftin hikayesini anlatıyor. Programın geri kalan günle- Der Schut/Haydut (1964/Batı Almanya-Fransa-İtalya-Yugoslavya) Bir Türk’e Gönül Verdim/Ich habe mich in einen Türken verliebt (1969/Türkiye) Ankara Ekspresi/Ankara Express (1970/Türkiye) Yön.: Muzaffer Arslan Almanya Acı Vatan (1979) / Deutschland bittere Heimat (1979/ Türkiye) Die Kümmeltürkin geht/Melek Gidiyor (1985/Batı Almanya) Ganz unten/En Alttakiler (1986/ Batı Almanya) Polizei (1988/Türkiye-Batı Almanya) Yasemin (1988/Batı Almanya) Abschied vom falschen Paradies/ Sahte Cennete Veda (1989/Batı Almanya) Happy Birthday, Türke!/Doğum Günün Kutlu Olsun, Türk! (1992/ Almanya) Berlin in Berlin (1993/TürkiyeAlmanya) Kebab Connection (2004/Almanya) Crossing the Bridge: The Sound of Istanbul/İstanbul Hatırası (2005/ Almanya-Türkiye) Knallhart/Acımasız (2006/Almanya) Auf der Sonnenseite/Bahtı Açık (2008/Almanya) On the Sunny Side Bunu Gerçekten Yapmalı mıyım?/ Soll ich es wirklich tun? (2009/ Türkiye) Ten Ten’in Maceraları Tür: Animasyon, Gizem, Aile, Macera Yönetmen: Steven Spielberg Gösterim tarihi: 4 Kasım A ldo Nicolai’nin yazdığı, Muhittin Yılmaz’ın dilimize çevirdiği oyunda, devletin işleyiş şekline dikkat çekerek demokrasiye dair birçok şey sorgulanıyor. Bir kadının bakanlıkta bir müsteşarın odasına girmesiyle başlayan oyun, kadının memuru tehditkâr sözlerle kendisine itaat etmeye zorlamasıyla gelişir. Devletin işleyişini, bürokrasiyi ve tüm bunların üzerinden ülkeyi, ülke politikalarını ve de politikacılarını komik bir dille sorgularlar. Soru cevap şeklinde geçen oyunda Melike Aslı Sinke ile Ümit Bakış başrolleri paylaşıyor. Bir perdeden oluşan oyun alışılmadık konusuyla tiyatro severlere şaşırtıcı bir deneyim sunuyor. Heyecan ve ideallerden uzak, monoton bir yaşam süren bir memurun odasında geçen oyun, devletin işleyişini, ülke politikasını, demokrasiyi ve yaşam biçimini konu alıyor. Uzun zamandır sahnelerimizde göremediğimiz politik güldürü W.A.Mozart-Cosı Fan Tutte Tür: Opera Gösterim Tarihi: 4 Kasım Cuma 20.00 (*) Kule Soygunu Tür: Komedi, Aksiyon, Suç Yönetmen: Brett Ratner Gösterim tarihi: 4 Kasım Almanya’ya Hoş Geldiniz Tür: Komedi, Dram Yönetmen: Yasemin Samdereli Gösterim tarihi: 4 Kasım Görünmeyen Tür: Biyografi, Tarih Yönetmen: Ali Özgentürk Gösterim tarihi: 11 Kasım ‘Kadın ile Memur’ günümüzde çokça konuşulan demokrasi kavramının, devlet memuru üzerindeki etkisini konu ediyor. Gamze Asan H.Özörten Tür: Çocuk Balesi Gösterim Tarihi: 3 Kasım Perşembe 11.00 (*) Sihirli Dünya Tür: Çocuk Oyunu Gösterim Tarihi: 9 Kasım Çarşamba 14.00 (*) Senden Önce Tür: Komedi, Romantik Yönetmen: Mark Mylod Gösterim tarihi: 11 Kasım Kadın ile memur OPERA VE BALE Guguk Kuşu Tür: Dans Tiyatrosu Gösterim Tarihi: 17 Kasım Perşembe 20.00 (**) Don Kişot Tür: Bale Gösterim Tarihi: 19 Kasım Cumartesi 15.00 (*) Lied Akşamı Gösterim Tarihi: 22 Kasım Salı 20.00 (*)Sihirli Dünya Tür: Çocuk Oyunu Gösterim Tarihi: 27 Kasım Pazar 11.00 (*) L.Minkus-Don Kişot Tür: Bale Gösterim Tarihi: 29 Kasım Salı 20.00 (*) (*) Elhamra Sahnesi (**) A.Adnan Saygun Sanat Merkezi tarzındaki oyun, oyuncuların başarılı performansı ile ayakta alkışlanıyor. KONSERLER Sosyal mesajlar veriyor Yönetmen Bülent Arın, oyun ile ilgili eleştirilerin olumlu yönde olduğunu, seyircilerden iyi tepkiler aldığını belirtti. Arın, “Demokrasi konusunun oldukça değişik bir biçimde ele alındığı oyun, sosyal mesajlar vererek seyirciyi düşündürüyor. Kamuda yaşanan demokrasi kavramanın önemini seyircinin takdirine sunuyor’’ dedi. Ölümsüzler Tür: Fantastik, Aksiyon, Dram Yönetmen: Tarsem Singh Gösterim tarihi: 11 Kasım Margin Call Tür: Gerilim Yönetmen: J.C. Chandor Gösterim tarihi: 18 Kasım MFÖ 4 Kasım / Ooze Venue Emre Aydın 25 Kasım 2011 / Ooze Venue Şebnem Ferah 26 Kasım 2011 Ege Üniversitesi Kapalı Spor Salonu spor Kasım2011 Yıl3 Sayı25 13 Formula 1’de şampiyon Vettel Formula 1’de bitime dört yarış kala Red Bull Racing takımının Alman pilotu Sebastian Vettel şampiyonluğunu ilan etti. Japonya Grand Prix’inde yarışı üçüncü sırada tamamlayan Vettel, Formula 1 tarihine adını yazdırdı. Turgut Fırat Şentürk F ormula 1’de 2011 sezonu şampiyonu Red Bull’un Alman pilotu Sebastian Vettel oldu. Japonya Grand Prix’nde şampiyonluğunu ilan eden Vettel, bu başarısıyla Formula 1 tarihine geçti. Vettel Formula 1 tarihinde ikinci kez şampiyon olan en genç pilot unvanının da sahibi oldu. 24 yaşındaki genç Alman pilot geçen sene ki şampiyonluğu ile en genç dünya şampiyonu unvanını alıp tarihe geçmesinin ardından bu yıl ki başarısıyla da ismini Formula1 tarihine yazdırmayı başardı. Sebastian Vettel Kimdir? 3 Temmuz 1987 yılında Almanya’nın Heppenheim kasabasında dünyaya geldi Sebastian Vettel. Vettel’in arabalarla tanışması ise henüz üç buçuk yaşındayken babasının ona Noel hediyesi olarak aldığı go-kart aracıyla gerçekleşti. Sekiz yaşından itibaren go-kart yarışlarına katılmaya başlayan Vettel, 2001 yılında 14 yaşındayken Junior Monako-kart serisini kazandı. 2004 yılında henüz 17 yaşındayken Almanya Formula BMW şampiyonasında 20 yarı- şın 18’ini kazanarak şampiyon olan Sebastian, bu başarısı ile Formula 1 dünyasının dikkatini çekmeyi başardı ve bu başarının karşılığını 2006 yılında BMW Sauber takımının 3.üncü pilotu konumunda Formula 1’e adım atarak aldı. Formula 1 dünyasına adım atmasının ardından her geçen gün yeteneğine tecrübe eklemeye başlayan Vettel, bunların karşılığını kazandığı şampiyonluklarla almayı başardı. ‘En Genç Pilot’ Vettel 24 yaşındaki genç dünya şampiyonu Sebastian Vettel, Formula 1 tarihindeki ‘en genç pilot’ kategorisinin sahibi konumunda. Bunlardan ilkini 2006 yılında Türkiye Grand Prix hafta sonunda, cuma günkü antrenman seansında 19 yaş 53 günlükken piste çıktı ve Formula 1 tarihinin en genç pilotu olarak kazandı. Bir başka ‘en genç pilot’ unvanını ise 17 Haziran 2007 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri Grand Prix’ndeki yarışta ‘Bir Formula 1 yarışında puan alan en genç pilot’ unvanının sahibi oldu. Vettel 30 Eylül 2007 tarihinde Çin Grand Prix’nde ‘Bir Formula 1 yarışına liderlik eden en genç pilot’ rekorunu kırdı. 2008 yılındaki İtalya Grand Prix’nde Medya tarafından ‘Yeni Schumacher’ lakabı takılan Vettel, bu kıyaslamaya girmeyerek kendisinin ‘Yeni Vettel’ olduğunu söylemişti. ise ‘Bir Formula 1 yarışında pol pozisyonunu kazanan en genç pilot’ unvanını alan Sebastian, aynı yarışta ‘Bir Formula 1 yarışını kazanan en genç pilot’ unvanını da almayı başardı. Genç Alman pilot bunun yanı sıra ‘Farklı iki takımda yarış kazanan en genç pilot’ rekoru- nun da sahibi. Sebastian Vettel, Abu Dabi Grand Prix’i sonunda 2010 yılında pilotlar şampiyonluğuna ulaşarak ‘Formula 1 şampiyonu olan en genç pilot’ unvanını 2008 yılı şampiyonu Lewis Hamilton’ın elinden aldı. Genç şampiyon rekorlarına son olarak da bu yıl ‘Formula 1 tarihinde ikinci kez şampiyon olan en genç pilot’ unvanını ekledi. Sebastian Vettel, Formula 1’e damgasını vuran vatandaşı, rekortmen pilot Michael Schumaher’in izinden gittiğini göstermiş oldu. Pistte biten iki hayat Motorsporlarında sezon sonuna doğru ilerlerken pistlerden iki üzücü haber geldi. Moto GP’de Malezya Grand Prix’sinde İtalyan pilot Marco Simoncelli ve Indycar yarışlarında Dan Wheldon hayatını kaybetti. Erman Gönülşen M Indycar pilotu Dan Wheldon. otorsporlarının en dikkat çeken olgusu hızdır. İzleyen de, yarışın da bu hızdan büyük haz duyar, ancak ölüm zihnin en ucunda bir noktada yer alır, bu düşünceyi yarış içinde akıllarına bile getirmeseler de. Malezya’da Sepang’ta Honda adına yarışan Marco Simoncelli de bu duygularla piste çıktı. Ancak yarışın 2. turunda virajı dönerken ABD’li Colin Edwards ve İtalyan Valentino Rossi ile çarpışan ve ağır yaralanan Simoncelli, yapılan müdahaleye rağmen kurtarılamadı. Kazada 24 yaşındaki Simoncelli’nin kaskının çıktığı ve pilotun çarpışmanın ardından yerde hareketsiz kaldığı görüldü. 2010 yılında Moto GP’de yarışmaya başlayan Simoncelli, katıldığı 148 yarışta 12’si 250 cc’de, ikisi 125 cc’de olmak üzere 14 kez birinci olmuştu. Motorsporlarında bir diğer üzücü gelişme ise Moto GP’de 14 kez birinci olan Marco Simoncelli. Indycar’da sezon son yarışının koşulduğu Las Vegas’ta aracın üzerinden uçarak pist dışına meydana geldi. İngiliz pilot Dan çıktı ve olay yerinde yaşamını yitirdi. Dan Wheldon kariyerinde iki kez Wheldon yarışı orta sıralarda götürIndycar Indianapolis 500 yarışını düğü sırada ön tarafta 15 aracın birkazandı. birine girmesi sonucu oluşan kazada alevler içindeki aracıyla önündeki 14 spor Kasım2011 Yıl3 Sayı25 Avrupa’da lokavtın ardından Basketbolda 2011 yılı oldukça hareketli geçiyor. Litvanya’ da düzenlenen Avrupa Basketbol Şampiyonası’nın ardından takımlar yeni sezona hazırlanırken, NBA’de beklenen oldu ve sonunda lokavt ilan edildi. Peki dünyada basketbol dengesini bozacak bu lokavt süreci nedir? Lokavt sonrası neler olacak? Lokavt süresince NBA’in önemli yıldızlarını izleme şansını yakalıyoruz; Sasha Vujacic, Mehmet Okur ve Deron Williams gibi... Cem Tural L okavt basit bir deyişle ifade edilirse iş bırakma anlamına gelir. Ancak NBA üzerinde gerçekleşen lokavt, takım sahipleri ile Oyuncular Birliği Sendikası arasında altı yılda bir yapılan sözleşme. Bu sene imzalanamadığı için takım patronları iş durdurma kararı aldı. İki taraf arasında yapılan sözleşme ligin işleyişi, kar paylaşımı, transfer kuralları, bilet satışları, televizyon gelirleri, sponsorlar gibi birçok konuyu içeriyor. Bu sene krizin çıkma sebebi, NBA’deki 30 takımdan 22’sinin para kaybetmesi ile birlikte, takım sahipleri gelir dağılımının tekrar yapılmasını istedi. NBA’ de bütün gelirlerin toplamı yaklaşık 3 milyar 600 milyon dolar civarında. En son yapılan toplu iş sözleşmesine göre bu gelirin yüzde %57’ si basketbolculara verilmek zorunda. Bu yüzden NBA yönetimi bu yüzdeyi %50-%50 paylaştırmak istiyor. Sonuç olarak yöneticiler oyuncuların yaklaşık olarak 252 milyon dolardan feragat etme- lerini istiyor. Oyuncular Birliği yüzde 53’ten aşağı düşmeme kararı alınca lokavt kasım ayı boyunca sürecek. Bu ilk değil... Bundan tam 12 sene önce, 1998-1999 sezonunda yine bu yıl ki gibi bir sorun baş gösterdi. Taraflar geç anlaştığı için normalde 82 maç üzerinden oynanan sezon 50 maçla tamamlandı. Otoritelerin görüşü tarafların kesinlikle orta yolda buluşup anlaşacakları yönünde. Ancak bu süreç içerisinde hiçbir oyuncunun maaş alamaması durumu, ilerleyen dönemde takım sahiplerinin ellerindeki kozun büyüyeceğini gösteriyor. Lokavt Avrupa’da transferi hızlandırdı NBA’ de verilen bu süresiz aranın sonucunda kontratı devam eden ve etmeyen basketbol oyuncuları, hem para kazanmak, hem de eninde sonunda başlayacak olan NBA sezonu öncesi formlarını kaybetmemek için gözlerini Avrupa’ya çevirdiler. Birçok oyuncu okyanus ötesinden gelen teklifleri değerlendirmeye aldı. Göz ardı edilemeyecek birçok yıldız Avrupa’nın yolunu tuttu. Birçok isim sözleşmesi devam ettiği için lokavt bittiğinde geri dönmesi gerekirken, sözleşmesi biten oyuncular en az bir senelik anlaşma imzaladılar. San Antonio Spurs’un Fransız yıldızı Tony Parker %20 hissesi bulunduğu Asvel’e döndü. Bir diğer Fransız oyuncu Nicolas Batum Nancy ile anlaştı. Golden State Warriors’ un oyun kurucusu Acie Law ise Avrupa’nın köklü kulüplerinden Partizan ile anlaşma imzaladı. Diğer tranferler de ise Rudy Fernandez Real Madrid’in, Andrei Kirilenko ve Nenad Kristic CSK Moskova’nın yolunu tuttu. Peki biz de neler oldu? NBA’den Avrupa’ya bu kadar yıldız gelirken Beko Basketbol Ligi’ndeki takımlarımız da boş durmadı. Bu sene Euroleague’de Final Four’un İstanbul’da yapılacak olması Avrupa’da ülkemizi temsil edecek takımlarımızın kadrolarını daha da güçlendirmesi sonucunu ortaya çıkardı. Yine geçen sezon olduğu gibi bu sezon da Beşiktaş Milangaz adından oldukça söz ettirdi. Geçen sezon NBA’in süperstarı Allen Iverson’u transfer ederek bütün dünyaya kendini tanıtan siyah beyazlı ekip, bu sezon da kadrosuna dünyanın en iyi guardlarından biri olarak kabul edilen Deron Willams’ı aylık 230 bin dolar gibi yüksek bir rakamla transfer etti. Ayrıca bu sene Boston Celtics’e gidip oradan Cleveland Cavaliers’e geçen eski Fenerbahçeli Milli yıldız Semih Erden’i kadrosuna kattı. Ülkemizi Euroleage’de temsil edecek olan Galatasaray, Fenerbahçe Ülker ve Anadolu Efes de önemli transferlere imza attı. Galatasaray, Atlanta Hawks’ın Gürcistan kökenli Türk vatandaşı Zaza Pachulia ve Philadelphia 76’ers’ta forma giyen Litvanyalı pivot Darius Songalia’yı kadrosuna katarak lokavt sürecini olumlu yönde değerlendirmeye çalıştı. Anadolu Efes milli oyuncumuz Ersan İlyasova ile New Jersey Nets’in Slovenyalı oyuncusu Sasha Vujacic’i kadrosuna kattı. Daha önce lokavt süresince NBA’den oyuncu almayacağını açıklayan Fenerbahçe Ülker de Oklohoma City Thunder’dan Thabo Sefolsha’yı takımına dahil etti. Ligimizdeki diğer kulüplerden Türk Telekom, Utah Jazz’de forma giyen milli yıldızı Mehmet Okur’u, Hacettepe Üniversite’si ise Charlotte Bobcats’te oynayan Sherron Collins’i transfer ederek yeni çıkan bir takım olmasına karşın dikkat çekti. Bundan sonra ne olacak? Lokavt sonrası Avrupa Basketbolu NBA’den yaptığı transferlerle kadrolarını güçlendirirken, sonra ne olacak sorusu herkesin aklında. Mesela, Deron Williams ve Semih Erden her an dönebilir. Hiçbir garanti yok. Ancak bazı kulüpler işi sıkı tutup sözleşmesi biten oyuncuları kadrosuna dahil etmeyi tercih etti. Anadolu Efes’teki Vujacic gibi. Ancak NBA’den gelen yıldızlara güvenerek takım kuran ekiplerin işi hiç kolay olmayacak. spor Kasım2011 Yıl3 Sayı25 15 2008’in rövanşı Play-Off’ta A Milli Futbol Takımımız 2012 Avrupa Futbol Şampiyonası elemelerinde, istikrarsız sonuçlar almasına rağmen, grubunu ikinci sırada tamamlayarak, Play-Off turunda oynamaya hak kazandı. 2008’de penaltılarla Hrvatistan’ı mağlup eden millilerde hedef galibiyet. Yavuz Kara M illi Takımımız özellikle İsviçreAvusturya ortaklığında düzenlenen Avrupa Futbol Şampiyonası’nda başarılı sonuçlar alarak, 2010 Dünya Şampiyonası Eleme Grubu maçlarına Avrupa üçüncüsü apoleti ile başladı. Fatih Terim döneminde elde edilen bu başarının ardından, federasyon istikrar başarıyı getirir felsefesinden yola çıkarak Fatih Hoca’yla 2010 Dünya Kupası Elemeleri macerasına devam etti. Ancak eleme grubunda Dünya Kupası bileti gelmeyince Terim grupta Belçika’ya karşı 2-0 kaybedilen maçtan sonra, “Bursa’daki Ermenistan karşılaşması veda maçım olacak’’ diyerek başarısız bir süreç geçirdiğini bir nevi kabul etti ve federasyona istifasını sundu. Bundan sonra Ay Yıldızlılar için yepyeni bir dönem başladı; Guus Hiddink. Guus Hiddink ile hedef EURO 2012 17 Şubat 2010 tarihli resmi açıklama Türk futbolunda yeni bir dönemin başlangıcı olduğunu müjdeledi. Guus Hiddink teknik direktör, Oğuz Çetin de yardımcı antrenör olarak göreve başladı. Bu süreç içerisinde Türkiye’nin 2012 Avrupa Şampiyonası Eleme maçlarını oynayacağı grup da belli oldu. Türkiye, A Grubunda; Almanya, Belçika, Avusturya, Azerbaycan ve Kazakistan ile birlikte 2012 yılında oynanacak olan turnuva- ya katılma mücadelesi verecekti. Hiddink 1 Ağustos 2011’de A Milli Futbol Takımı Teknik Direktörü olarak ilk kez yedek kulübesinde Romanya karşısında takımı yönetti. Terim’in son Belçika ve Ermenistan maçlarından önce davet ettiği oyunculardan bir kısmını tercih etmeyen Hiddink, büyük değişikliklere de gitmedi. Hollandalı Hoca, özellikle takımın kemik kadrosunda pek fazla değişiklik yapmadı. Buna rağmen Hiddink ilk maçından 2-0 galibiyetle ayrıldı. Daha sonra Avrupa Şampiyona’ya katılma yolunda uzun bir maratona başlayan Türkiye, Kazakistan ve Belçika galibiyetleri ile gruba 6 puanla başladı. 3. maçta ise rakip Almanya’ydı. Grubun net favorisi Panzerler, bize karşı 3-0 ile net bir galibiyet aldı. 3-0’lık mağlubiyet skor olarak acı verse de Almanya’nın grubun favorisi olması bu sonucu bir nevi kabul edilebilir kıldı. Grupta en fazla çekiştiğimiz takım olan Belçika’yı yenerken, Azerbaycan karşısında alınan mağlubiyet, hem futbolcuları, hem de teknik ekibi doğal olarak zor durumda bıraktı. Maç sonunda Hiddink’in yaptığı “Ulusun üzgün olduğunu tahmin etmek zor değil ama oynanan futbol konusunda endişe duymamaları lazım” açıklamasının Azerbaycan maçından sonra yapılması ironikti. Hollanda maçı yapılanma sürecini başlattı Almanya ve Azerbaycan mağlubiyetlerinden sonra ise yeni bir yapılanma kaçınılmaz oldu. Avusturya ve Belçika maçından önce Hollanda ile oynanan hazırlık karşılaşmasında geniş çaplı kadro revizyonuna gidildi. Azerbaycan maçı kadrosundan 12 futbolcu, sakatlıkları bulunmamasına rağmen, Holllanda maçı kadrosuna alınmadı. Daha önce milli formayı giymemiş dokuz yeni oyuncu kadroya davet edildi. Kadroda kendilerine ilk kez yer bulan, Serdar Kesimal, İbrahim Öztürk, Ersan Adem Gülüm, Gökhan Süzen, Yekta Kurtuluş, Yiğit İncedemir, Orhan Gülle, Mehmet Ekici ve Engin Baytar gibi oyuncularla çıkılan maç, 1-0 Hollanda’nın galibiyeti ile sonuçlanmasına rağmen, yeni jenerasyonun performansı beğeni topladı. Milli Takım’da gerçekleşen bu jenerasyon değişikliğinin ve Avusturya galibiyetinin ardından ortalık biraz yatışsa da Belçika maçında ortaya konan futbol ve onun sonucunda alınan 1 puan taraftarı memnun etmedi. Maçtan sonra tüm yorumcular “3 puan alabileceğimiz maçta, 1 puana razı olduk” açıklamasını yaptı. Eleme Grubu’nda inişli çıkışlı grafiğimiz devam ederken Milliler bir bakıma ‘tamam mı, devam mı’ maçı olan Kazakistan karşılaşmasına çıktı. Bu maç Türk futbolseverleri, oynanan futbol olarak, tatmin etmedi. Türkiye 90 dakika boyunca neredeyse pozisyon bulamadı. Neyse ki Arda Turan’ın son saniyelerde kullandığı serbest vuruşta, top ağlara gitti ve Türkiye çok önemli bir 3 puan kazanmış oldu. Türkiye, Arda’nın attığı gol sayesinde hedefli bir şekilde Avusturya deplasmanına gitti. Önceki maçlara bakıldığında önümüzde çok da iç açıcı olmayan bir deplasman tablosu duruyordu. Nitekim Türkiye, bu maça kadar oynadığı dört dış saha maçında, 4 puan çıkarabilmiş bir takımdı. Avusturya maçı da dengeyi bozmadı ve Milliler beşinci dış saha maçlarında, beinci puanlarını aldılar. Bu maçla birlikte Türkiye’nin deplasman maçları bitti ve sadece iki iç saha maçı kaldı. Son iki maçımızdan ilkinde karşımızda Almanya vardı. İlk maça nazaran daha kötü oynayan bir takımdık ama daha fazla umudumuz vardı. Çünkü biz kazanmak zorundaydık. Tabii Alman disiplinini hesaba katmadığımız için yanıldık ve kendi sahamızda 3-1 mağlup olduk. Eleme grubunun son maçında rakip, Azerbaycan’dı. Son maçımızdı, kendi sahamızdaydık, kaybetmek akıllara dahi gelmezdi ama yetmiyordu. Son maçlara girilirken bir puan önümüzde olan Belçika’yı geçebilmemiz için Almanya’dan iyi haberler gelmesi gerekiyordu. Türkiye, Azerbaycan karşısında üretken bir futbol ortaya koyamazken, Almanya’da oynayan Türk, Mesut Özil takımını öne geçirdi. Sonra iki de asist yaptı. Almanya öne geçtikten sonra Millilere beraberlik de yetiyordu ama herkes galibiyet bekliyordu. Bu sırada Selçuk İnan’ın şık pasına hareketlenen Burak Yılmaz üç puanı, rövanşı ve Play-Off turunu Türkiye’ye getirdi. Ve rakip Hırvatistan Play-Off turunda karşılaşacağımız Hırvatistan, son dönemde büyük çıkış yakaladı. Slaven Bilic yönetiminde kadrosunu revize eden rakibimiz, tura seribaşı olarak katılmaya hak kazandı. Ayrıca 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası’nda Türkiye’ye dramatik bir şekilde elenen Hırvatistan, bu maçlarla birlikte rövanşı almak istiyor. Hırvatların teknik patronu Bilic, “Son dört yıldır, Türkiye ile yeniden karşılaşmanın hayalini kurmadığımı söylersem yalan olur” diyerek bu maçın Hırvatistan açısından önemini de vurguladı. Play-Off turunda, özellikle son maçlarda sürekli aday kadroya davet edilen; Tunay, Gökhan, Cenk, Serdar ve Mehmet gibi Almanya kökenli yeni jenarasyonun da Hiddink tarafından nasıl değerlendireceği merak konusu. Uzun süredir performansını belirli bir çizgiye oturtamayan takımımızın önünde sadece Hırvatistan engeli kaldı. Milli takım bu son engeli aşabilirse Polonya-Ukrayna ortaklığında düzenlenecek olan EURO 2012’ye katılacak. Hırvatistan karşısında alınacak sonuç olumsuz olursa, Türkiye’de görmeye alıştığımız şekilde, fatura muhtemelen hocaya kesilecek ve A Milli Futbol Takımımız için yeni bir dönem başlayacak. arka sayfa r u.edu.t radyo.ie PAZARTESİ 10:30 Can Havli 12:30 Carmaniac 13:00 Seçtikleriniz 13:30 Nihan ve Hasan’la Alternatif Saatler 14:30 Kulak Pası 16:00 Çıban 17:00 Duraklama Anları 20:00 Alternatif 22:00 Duraklama Anları (Tekrar) 00:00 Alternatif (Tekrar) SALI 10:30 Siyah Beyaz Kareler 11:30 Sinema Hayattır 12:30 Beyaz Melodiler 15:30 Radio Production Class 19:00 Sokak Futbolu 20:00 Radio Pirates (Tekrar) 21:00 Vizyondakiler 22:00 Şair Meridyeni 00:30 Sokak Futbolu (Tekrar) ÇARŞAMBA 12:00 B-Vitamini 13:00 Fucktöriyel 16:00 Baki Ve Ayten 17:00 Do You Wanna Get High? 19:00 Böyle Bir Şey Yok Ama Olabilir De 20:00 Programımın İsmini Bilmiyorum Ama 22:00 Haber Tarlası 00:00 Böyle Bir Şey Yok Ama Olabilir De (Tekrar) 01:00 Haber Tarlası (Tekrar) PERŞEMBE 09:00 Ö.Seçim’le Şimdi 90’lar 11:00 İz Bırakanlar 11:30 Devr-i Alem 13:30 Teenage Dream 16:30 Göğe Bakma Durağı 17:00 Türkiye’nin Starları 17:30 Ayaklı Medya 20:00 Electronical Madness 21:00 Ortaya Karışık 23:00 Distortion 00:00 Ayaklı Medya (Tekrar) CUMA 09:30 Sporyum 10:00 Etkinlik Takvimi 11:00 Koftiler 13:30 Radio Pirates (Tekrar) 14:30 Face to Face 15:30 Ayyüce ve Meltem 17:00 Gri Bulutlar 18:00 Eargasm 20:00 Uzun Metraj (Tekrar) 21:30 Eargasm (Tekrar) 23:00 For Old Times Sake 00:30 Sosyal Anestezi Çalışmaları CUMARTESİ 11:00 Ö.Seçim’le Şimdi 90’lar 17:30 Ayaklı Medya 19:00 Face To Face (Tekrar) 20:00 Kulak Pası (Tekrar) 22:00 Şair Meridyeni 00:00 Electronical Madness 01:00 Programımın İsmini Bilmiyorum Ama (Tekrar) PAZAR 13:30 Artı Kafein (Tekrar) 14:30 For Old Times Sake( Tekrar) 16:00 Koftiler (Tekrar) 18:00 Ortaya Karışık( Tekrar) 20:00 Sosyal Anestezi Çalışmaları 22:00 Distortion (Tekrar) 23:00 Gri Bulutlar (Tekrar) Kasım2011 Yıl3 Sayı25 22 ülke öğrencisi EXPO bursuyla İEÜ’de EXPO bursuyla üniversitemize gelen yabancı öğrenciler ücretsiz eğitim görürken, her öğrenciye dokuz ay süresince burs veriliyor. Ayşegül Çığır-Merve Zorer kadar kültürünüze dair pek çok bilgi edineceğimi umuyorum İ zmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı ve İzmir Ekonomi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Ekrem Demirtaş, İzmir’in 2015 EXPO’suna aday olduğu dönemde EXPO’ları düzenleyen kuruluş olan Uluslararası Sergiler Bürosu’na (BİE) üye 22 ülkeden birer öğrenciye tam burslu statüsünde EXPO Bursu verdiklerini ve bu sayede ülkeler arası ilişkileri güçlendirmeyi hedeflediklerini söyledi. Bu proje kapsamında BIE üyesi olan 157 ülkenin devlet başkanlarına mektup yollandı.Bir dünya üniversitesi olmak adına emin adımlarla ilerleyen İzmir Ekonomi Üniversitesi’ne bu sene toplam 22 öğrenci EXPO bursu ile misafir olarak geldi. Gelen yabancı öğrenciler okulumuzdaki öğrenimleri boyunca eğitim ücreti ödemedikleri gibi barınma ve yemek ihtiyaçları da üniversitemiz tarafından karşılanıyor.Buna ek olarak her öğrenciye 9 ay boyunca aylık burs veriliyor. Yabancı öğrencilerin üniversitemizin bünyesine katılması, okulumuzun uluslararası nitelik kazanması açısından oldukça önemli.Bu sene Arnavutluk, Bangladeş, Belarus, Burkina Faso, Cezayir, Filipinler, Gine, Güney Kore, Gürcistan, Karadağ, Kenya, Kongo, Malezya, Moğolistan, Nijerya, Pakistan, Slovakya, Tanzanya, Togo, Uganda, Ürdün ve Yemen’den gelen burslu öğrenciler okulumuzdan çok memnun kaldıklarını belirtti. İzmir Ekonomi Üniversitesini tercih etmelerinin en büyük sebebi olarak kaliteli eğitimi gösterdiler. O kulumuza EXPO bursu ile gelen öğrencilerin temsilcisi Salman Ali’ye ve bazı arkadaşlara bu bursun kendilerine ne gibi imkanlar sağladığını sorduk. Salman Ali İşletme Bölümü öğrencisi EXPO bursu sayesinde şuanda İzmir Ekonomi Üniversitesinde eğitim görüyoruz ve bu üniversiteden mezun olacağız. Bize her yönden yardımcı olmaya çalışılıyor ve çok güzel Rassol Al-Katatsheh Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği öğrencisi İzmir’i çok sevdim ve yavaş yavaş Türkçe’yi öğreniyorum. Henüz birinci sınıf öğrencisiyim ve bazen derslerimde imkanlar sunuluyor. Farklı bir ülkede olmamıza rağmen hiç yabancılık çekmedik. Üniversitenin yurdunda kalıyoruz ve burada hepimiz bir aile gibi olduk. Herkesin farklı ülkelerden arkadaşı var ve İzmir gibi harika bir şehirde yaşama imkanına sahibiz. Ayrıca üniversitenin eğitiminden çok memnunuz ve yabancı dil İngilizce olduğu için zorluk çekmiyoruz. Bize sunulan imkanlar için başta Ekrem Demirtaş olmak üzere bu bursu veren herkese çok teşekkür ediyoruz. Jiahe Hu Uluslararası Ticaret ve Finansman öğrencisi Ben Çin’den geldim ve ülkemden oldukça uzaktayım ama bu burs sayesinde çok başarılı bir üniversitede eğitim görüyorum ve Türk kültürünü öğreniyorum. İzmir çok güzel ve tarihi zenginlikleri olan bir şehir. Çoğu zaman İzmir’de kendi aramızda küçük geziler yapıyoruz. Şuanda birinci sınıf öğrencisiyim ve okulum bitene zorluk çekiyorum ama çok iyi bir üniversitede olduğumu ve gördüğüm bütün derslerin bana gelecekte çok fayda sağlayacağını biliyorum. Ünivers İzmir Ekonomi Üniversitesi İletişim Fakültesi Uygulama Gazetesi Sahibi Prof.Dr. Attila Sezgin Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Prof.Dr. Sevda Alankuş Yazı İşleri Müdürü N. Gülin Küpelioğlu Editörler Üniversite Eda Şahin Spor Erman Gönülşen Web Turgut F. Şentürk Fotoğraf Nilay Aygün Tasarım Varsan Başyıldız Çekiç İEÜ Haber Merkezi III. Yıl Haber Opsiyonu Öğrencileri Yer İzmir Ekonomi Üniversitesi, Balçova univers.ieu.edu.tr Yerel, aylık süreli yayındır. Kasım 2011 Basım Yeri Toprak Ofset Bornova Cad No:9/Z-36 Öztim İş Merkezi 35070 Işıkkent, İzmir Tel: 0232 472 21 22 Fax: 0232 472 24 54 toprak@toprakofset.com.tr www.toprakofset.com.tr