37. olağan büyük kongre tutanağı
Transkript
37. olağan büyük kongre tutanağı
TÜRK ECZACILARI BİRLİĞİ 37. OLAĞAN BÜYÜK KONGRE TUTANAĞI 10-13 ARALIK 2009 ANKARA TEB Toplantı Tutanakları Dizisi: 80 Türk Eczacıları Birliği Willy Brandt Sokak No:9 Çankaya/ANKARA Tel : 0 312 409 81 00 Faks : 0 312 409 81 09 E-mail : teb@teb.org.tr Web adresi : www.teb.org.tr Haziran 2010 © TEB ANKARA (800 Adet Basılmıştır) Yayına Hazırlayan : Ecz. Özgür Özel Redaksiyon : Ecz. Rida Şimşekel - Ecehan Balta Hazırlık/baskı : Fersa Matbaacılık Ltd. Şti. Tel: 0 312 386 17 00 10 ARALIK 2009 BİRİNCİ OTURUM TEB Yayınları Serkan MERCAN (Sunucu – Türk Eczacıları Birliği) : Sayın Milletvekilleri, Değerli Sivil Toplum Kuruluşları ve Meslek Örgütü Temsilcileri, Eczacılık Fakültelerimizin Değerli Dekanları, Değerli Basın Mensupları, Değerli Delegeler, Oda Başkanları, Oda Yöneticileri ve Üyeleri, Değerli Eczacılarımız ve Saygıdeğer Konuklar, Türk Eczacıları Birliği’nin 37. Olağan Büyük Kongresi’ne hepiniz hoş geldiniz. Gündemin ilk maddesi olan yoklamaya geçiyoruz. (Yoklama yapıldı) Sayın Konuklar, Değerli Delegeler, Cumhuriyetimizin kurucusu büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, silah arkadaşları ve aramızdan ayrılan eczacılarımız için sizleri 1 dakikalık saygı duruşuna ve ardından İstiklal Marşımızı okumaya davet ediyorum. (Saygı duruşu yapıldı ve İstiklal Marşı okundu) Değerli Konuklar, Türk Eczacıları Birliği 37. Olağan Büyük Kongresi’nin açılış konuşmasını yapmak üzere Türk Eczacıları Birliği Genel Başkanı Sayın Erdoğan Çolak’ın kürsüyü teşriflerini arz ederim. (Alkışlar) Ecz. Erdoğan ÇOLAK (TEB Merkez Heyeti Başkanı): Sayın Vekillerim, Siyasi Partilerimizin ve Sivil Toplum Örgütlerimizin Sayın Başkan ve Yöneticileri, Eczacılık Fakültelerimizin Değerli Dekanları, Değerli Bürokratlarımız, Değerli Basın Mensupları, Birliğimizin can damarı Eczacı Odalarımızın Değerli Başkan ve Yöneticileri, kıymetli delegelerimiz, sevgili meslektaşlarım, saygıdeğer konuklar; sizleri bu kürsüden elli yılı aşkın geleneğiyle eczacılık ve ilaç sunum hizmetinin yetkinleştirilmesi ve böylelikle toplum sağlının korunması, var olan kaynakların en doğru biçimde kullanılması, bireylerin bireysel ve psikolojik sağlıklarının güçlendirilmesi için kararlılıkla mücadele etmiş, koşullar ne olursa olsun demokrasiye olan inancını hiçbir zaman kaybetmemiş, Türkiye’nin en saygın ve aynı zamanda en güçlü meslek örgütlerinden biri olan Türk Eczacıları Birliği adına selamlamaktan büyük bir mutluluk duyuyorum. Türk Eczacıları Birliği’nin 37. Büyük Olağan Kongresi’ne hepiniz hoş geldiniz. Önümüzdeki dört gün 5 TEB 37. Olağan Büyük Kongre boyunca devam edecek olan kongremizin; öncelikle ülkemizin demokrasi kültürüne, sivil toplum alanının zenginliğine, daha sağlıklı bir Türkiye’ye ve dünya idealine ve asırlardır insanlığa şifa sunan mesleğimizin yarınlarımıza hizmet etmesi temennisiyle Türk Eczacıları Birliği 37. Olağan Büyük Kongresi’ni açıyorum. Değerli misafirlerimiz, gururla ifade etmeliyim ki 54 yıllık geçmişinde örgütümüz, gerek ülkemiz, gerekse mesleğimiz adına, hiçbir zaman toplumu koruma önceliğinden vazgeçmedi. Yaklaşan hiçbir fırtına bu yöndeki kararlı mücadeleyi engelleyemedi. Bunun mimarı, öncelikle, sözünü ettiğim değerlere sonuna kadar inanan ve onları savunan bu örgütün gerçek sahibi olan meslektaşlarımızdır. Daha bundan altı gün önce, 4 Aralık’ta meslek örgütümüzün ne kadar güçlü olduğunu sınamak isteyenler bir kez daha gördüler. Bundan sonrasında da aynı kararlılıkta yolumuza devam edeceğimizden emin olabilirler. Kıymetli misafirlerimiz, son dönemde kamuoyunun gündemine de yoğun bir şekilde taşınan eczacılık alanına radikal bir müdahale anlamı taşıyan 4 Aralık sürecine ilişkin olarak meslektaşlarımız ile birlikte haklı bir mücadele başlattık. Bizler var olan sorunların çözümü için uzunca bir süre diyalog kanallarını zorladık. Ancak gelinen noktada hak arama mücadelemiz başka bir yöne çevrilmek durumunda kaldı. İlaç gibi oldukça özel bir ürün sunan biz eczacılar, hastalarımızı hiçbir durumda mağdur etmeyecek çözüm yolları üretilmesi için azami çaba göstermemize rağmen eczanelerimizin süreç içerisinde yok olmasının tek çözüm olarak sunulduğu noktada 4 Aralık 2009 günü bir günlük uyarı eylemi ile ilaç sunum hizmetini durdurduk. Hem de tüm Türkiye’de aynı anda 24 bin eczacımızla birlikte. Bugün bu kalabalığı görüyorsunuz. Biz, kongresini 1000 kişi, eylemini 24 bin kişi ile gerçekleştiren bir örgütüz. Bazı meslektaşlarımıza hizmeti aksatmadığı için teşekkür eden Sosyal Güvenlik Kurumu iki gün sonra geçmiş tarihli reçeteleri evlerinden girdiklerini anlayınca aynı meslektaşlarımızı tehdit etti. Tehditlere boyun eğmeyeceğimizi artık onlar da anlamıştır. Sanırım önümüzdeki dönemde bunu bir daha görmek istiyorlar. Bize bir çare bırakmıyorlar. Değerli meslektaşlarım, bize göre 4 Aralık müdahalesinin iki cephesi bulunmaktadır. Bir yanda hem sağlık hem de ilaç sunumunda görevli eczacıları piyasa şartlarına 6 TEB Yayınları terk ederek güçlülerin daha da güçleneceği, zayıfların ise yok olacağı bir yaklaşım geliştirenler durmaktadır. Diğer yanda ise toplumun genelinde olduğu gibi eczacılık alanında da toplumsal iyiyi önceleyen adaletli bir sistem kurulması için mücadele edenler bulunmaktadır. Bizler halka ulaştırdığı ürünün üretim ve dağıtım sürecini yönlendirmeyen, dahası fiyatı devlet tarafından belirlenen doğrudan birey ve toplum sağlığı ile ilgili bir ürünü halka ulaştıran, sırf bu nedenle dahi fiili olarak serbest piyasa şartlarında hareket etmeyen bir mesleğin erbabıyız. Yıllarca aldığımız bilimsel eğitim ve mesleki eğitimimiz, sıradan bir tacir gibi davranmamızın ve bu yönde refleksler geliştirmemizin önündeki en büyük engeldir. Ancak sağlık hizmeti sunan eczanelerimizin mali sürdürülebilirliğe ihtiyacı olduğu da açık bir gerçektir. Kamunun bugüne kadar tüm taleplerimizi görmezden gelerek eczacılık eğitimi ve eczane açma mevzuatında herhangi bir planlama yapmadan, güçlü olan ayakta kalır noktasında bir yaklaşım geliştirmesi bizleri 4 Aralık eylemlilik sürecine götüren en önemli unsurdur. Birçok kere ifade ettiğimiz gibi eczacılar, ne fiyat düşüşlerine ne de kamunun sağlık alanında mali tedbirler uygulamasına karşıdır. Ancak sınırlı sermayesiyle yaşamaya ve yaşatmaya çalışan binlerce eczanemizi kaybetmemize neden olacak bir süreç karşısında bizlerin de sessiz kalması mümkün değildir. O gün de ifade ettik; bizler için sorunlarımıza rasyonel bir çözüm bulunmadığı müddetçe süreç bitmemiştir. Eylemlilik sona ermemiştir. Burada sorunlarımızın çözümlerini birincil muhatapların bir araya geldiği bu kongrede tartışacağımızı umuyorduk. Bundan böyle nasıl bir yol izlememiz gerektiğine de birlikte karar vereceğiz. 4 Aralık’a giden süreçte elbette ülkemizdeki krize ilişkin sorunların bir etkisi olmuştur. Ancak açıkça ifade etmek gerekir ki, kriz etkisiyle artan gündelik sorunlar yalnızca, zaten sonuna kadar dolmuş bardağın bir damla ile taşmasından ibarettir. Son beş yıldır uygulanan sağlık politikaları sonucunda biz eczacı örgütleri her yeni gün yepyeni bir sorunla yüz yüze kalırken, bizim için mesleklerimiz eczacı olmak, sağlığa hizmet etmekten çıkmış, yalnızca sorun tartışmaya başlanmıştır. Eczacıların hizmet sunduğu kişi sayısı bu kadar artmışken her yıl daha fazla eczanenin kapanması, her gün daha fazla eczanenin umutsuzluğa kapılması, işte bu ironik durum nasıl açıklanabilir? Bize göre sağlık politikaları, gündelik teknik düzenlemelerin de ötesinde bir yeniden yapılanma sürecindedir. Sosyal devlet sınırlarının olabildiğince daraltıldığı, sağlık çalışanlarının güvencesizleştirildiği ve yoksullaştırıldığı, tüm vatandaşlar için ise daha iyi sağlık hizmetinin gelir seviyesine ba- 7 TEB 37. Olağan Büyük Kongre ğımlı kılındığı sistem içerisinde sağlık teknik bir meseleye indirgeniyor ve ekonomi bürokratlarının masa başı çalışmalarına göre belirleniyor. Sağlık alanında iktisadın dili daha fazla egemen olmaya başlıyor. Bu süreçten doğal olarak eczacılar da etkileniyor. Eczacılar açısından derin erime 2004 yılı İlaç Fiyat Kararnamesiyle başladı. Kararname ile Türkiye’de daha önce serbest olan ilaç fiyat belirlenmesi işlemleri, referans fiyat, referans ülke, Avro kuru ve kademeli karlılığa bağlandı. 2005 yılında ise SSK’lıların serbest eczanelerden ilaç almaya başlamasıyla birlikte kamu kurum ıskontoları ve eczacı ıskontoları devreye girdi. Sosyal Güvenlik Kurumu’nun da kurulmasıyla birlikte geri ödeme listesi günlük olarak değişir hale geldi. Bütün bu önlemlerin sonucunda ilaç harcamaları düşmedi. Hekime gitme sıklığı arttığı için kişi başı ilaç harcamaları azalmadı. Kaldı ki mevcut harcama diğer Avrupa Birliği ve OECD ülkelerinin hala çok altındadır. Diğer yandan yeni piyasaya çıkan ilaçlar ile ilaç fiyatlarının birim maliyeti çok büyük oranda düşmedi. Ama büyüme yavaşlatılmış oldu. Fakat eczacılar açısından, 10 yıl önceye göre 2 katına çıkan eczacılık fakültesi sayısı, alanda herhangi bir sınırlama olmaması, eczane işletmesinin artan maliyeti ve gittikçe karmaşıklaşan yapısı gibi etmenler sonucunda eczacı başına düşen reel gelir artışında ciddi bir azalma ortaya çıktı. Bu eczacılık alanını genel olarak etkilemekle birlikte, özellikle zayıf sermaye yapılı eczaneler ticari olarak faaliyetlerini zorlukla sürdürür ya da hiç sürdüremez duruma geldiler. Bütün bunların üstüne 2008’de başlayan ekonomik kriz eklenince eczacıların önemli bir kesimi için zor olan hayat daha da zorlaştı ve eczanelerin varlığını sürdürmesi neredeyse imkânsızlaştı. Tüm bu gerçeklik karşısında eczacılar daha fazla ve daha güçlü bir biçimde hak arama mücadelesini sürdürüyorlar. Son iki yıla dönüp baktığımızda her günün olağanüstü denilebilecek bir gündemle yaşandığını görüyoruz. Bu sürede bizler gerek protokol görüşmeleri süreçlerinde, gerekse ilaçların eczane dışına çıkarılması ve eczane sahipliğinin yapısının değiştirilmesi tartışmaları arasında yalnızca meslek tarihimizin değil ülkedeki herhangi bir meslek alanının tarihi açısından da en başarılı, en görkemli mitinglerinden birini gerçekleştirdik. Binlerce meslektaşımız 21 Aralık 2008’de binlerce kilometre yolu aşarak Ankara’ya geldiler ve mesleklerinin geleceğiyle ilgili endişelerini hep birlikte haykırdılar. Aynı biçimde 2004 yılından beri yavaş yavaş rafları kamulaştırılan, ilaç fiyat değişimlerine karşı tamamen savunmasız bırakılmak istenen eczacılar tek yürek, tek vücut olarak 4 Aralık’ta yine birlikte haykırdılar. Eczacıların çağrısı ve vermek istediği mesaj çok açık- 8 TEB Yayınları tır. Eczacılar “Yaşamak ve yaşatmak istiyoruz.” diyor ve “Serbest piyasanın kendi hoyrat işleyişinde zayıf meslektaşımın üzerinden basarak yükselmeye direniyorum.” diyor. “Hiçbir meslektaşımı, hiçbir yol arkadaşımı feda etmeden yürümek istiyorum” diyor. Bu çağrı ideolojik olarak başka bir noktaya işaret etmektedir. Her gün yeniden yalnızlaştırılarak yel değirmenlerine karşı mücadele etmeye zorlanırken; eczacılar, “Teker teker yok olmaya izin vermeyeceğiz, mücadelemizi hep birlikte sürdüreceğiz!” diyerek 4 Aralık’a giden yolu örmüştür. Bu yükselen sesin doğru yerden yankı bulacağına eminim. Çünkü bizler sınırlı sermayesiyle şehirlerin ve kasabaların ücra bölgelerinde sağlık hizmeti sunan eczanelerimizi kaybetmek istemiyoruz. Bununla ilgili, aynı zamanda kendi örgütlerimizde de mesleki sistematiğimizi daha adaletli kılacak projeler üretiyoruz. Bu projelerin en önemlisi meslek hakkıdır. Bu güne kadar defalarca ifade ettik. Bundan sonra da dile getirmeye devam edeceğiz. Meslek hakkı hem eczacılığın bilimsel yanını referans alması, hem de eczacılık pratiğini ilaç ve hasta danışmalığına yönlendirmesi dolayısıyla önemlidir. Eczacı fiyat düşüşüne karşı değildir. Ama eczacının geliri fiyatlardan bağımsız hale getirilmezse varlık ve yokluk ikilemini daha derinden hissetmeye başlayacaktır. 4 Aralık sürecinde toplumu doğru bilgilendirmek için üst düzeyde çaba harcadık. Ancak doğru ve tarafsız bilgilendirmekle mükellef olmasına rağmen kimi medya kanallarında mücadelemiz yanlı bir biçimde çarpıtıldı ve toplum dezenformasyona bağlı bırakıldı. Bu noktada siyasi erki anlamak yerine zıtlıklar ve çekişmeler üzerinden politika üretme tarzı da elbette etkili olmuştur. Ancak diğer yandan da, bir kısım kanaat önderleri de bu süreçte gazetecilik etiğine uygun olmadığına inandığımız bir yaklaşım sergilediler. Bizler elbette bir taraf oluşması ve bu tarafın da zorunlu olarak bizim fikir ve eylemlerimizi desteklemesi gerektiğini düşünmüyoruz. Böyle bir talep eleştirdiğimiz yaklaşımları yeniden üretmek olacaktır. Ancak nesnellik ve kamu yararı gözetilmeden yapılan yayınların da yanında olmamız mümkün değildir. Sonuçta 4 Aralık gecesi örgütlü gücümüzden başka elimizde kalan nedir? İlaç sanayi ve devlet bir gece mutabakatıyla eczacıyı tamamen dışarıda bırakarak 3,3 milyar TL’lik tasarrufu 2,5 TL’ye indirmiş aradaki 800 milyon TL’yi sanayiciye ikram etmiştir. Eczacının stok süresi 60 gün olmasına rağmen, kısmen lehine olan 45 günlük geçiş süresiyse 5 güne indirilmiştir. Sanayi hala stok zararlarımızı karşılamamıştır. Eczacının zararı telafi edilmemiş, bununla ilgili en ufak bir adım atılmamış, eczacı ve örgütü tehdit edilmiştir. 9 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Değerli meslektaşlarım, işte kongremiz böyle bir ortamda bir araya geldi. Bizim bu tabloya kökten bir itirazımız var. Bu tablo değişecek; değişmek zorunda, değiştirmezlerse değiştireceğiz. Değerli konuklar, değerli meslektaşlarım, benim bu örgütün başkanı olarak görev aldığım bu iki yıllık süreçte dünyada ve ülkemizde birçok gelişmeler yaşandı. Zamanın giderek hızlandığı son on yılda, bugünümüze ve geleceğimize dair umutlarımız, ne yazıktır ki gün geçtikçe azalıyor. Öncelikle savaşın ve buna bağlı ölümlerin yaşanmadığı tek bir gün bile geçmiyor. Dünyamızın kaynakları gün be gün tükeniyor. Şiddet ve tahammülsüzlük her geçen gün artıyor. Sivil alan ve bu alandaki hak arama mücadeleleri gün geçtikçe daha da baskılanıyor. Ülkemizde ise, tüm dünyada olduğu gibi, küresel krizin derin etkileriyle boğuşurken bir takım öznel ve tarihsel sorunlarımız konusunda, bırakınız çözüme yaklaşmayı, birbirimizi dinlemeyi beceremez bir toplum olmaya doğru sürükleniyoruz. Hepimiz çok meşgulüz. Birbirimize ayıracak, birbirimizi dinleyecek zamanımız yok. Empati yeteneğimiz gelişmediği için birbirimizi anlamakta zorlanıyoruz ve hatta anlamak istemiyoruz. Daha kötüsü birbirimize tahammülümüz ve güvenimiz yok. Bireysel olsun, toplumsal olsun, tüm ilişki sistemimiz bir güç dengesine göre şekillendirilmeye çalışılıyor. Mağduru daha da mağdur hale getiren bu ilişki sistemi, aynı zamanda birlikte mutlu bir gelecek adımlarının atılmasının da sekteye uğramasına neden oluyor. Tüm bu anlaşılmazlık ve anlamamazlık ikliminde, bu ülkedeki her yurttaşın ve topluluğun birincil ödevi ülkemize, Cumhuriyetimize, halkımıza, insanlığa, mesleğimize ortak iyiye hizmet ederek aldıklarımızın karşılığını vermek olmalıdır. Ortak iyinin üzerinde tikel bir çıkar dayatmaya çalışan her kim olursa olsun ona karşı çıkmamız gerekir. Aynı şekilde ve hiç kimseye kültürel, etnik ya da dinsel homojenlik dayatmadan, başka insanların özgürlüğü pahasına kendi gücümüzü arttırmaya çalışmadan, hiç kimsenin sivil ve siyasal haklarını inkâr etmeden her türden ayrımcılığa ve dışlamaya karşı çıkmalıyız. Bu kültürü öncelikle kendimizden başlayarak geliştirdiğimiz ve yaygınlaştırdığımız oranda, hayır demeden önce neden sorusunu sormaya başlayarak daha aydınlık yollara yürünen yolda bir adım atmış olabiliriz. Toplumsal ya da ekonomik gücü ne olursa olsun her insanın değerli olduğu bilinciyle biz eczacılar sağlık çalışanıyız. Bizler için sağlık hayatın her noktasına, her hücresine temas etmektedir. Toplumsal içinde var olan birey toplumsalın her 10 TEB Yayınları safhasından etkilendiği ve ona göre belirlendiği müddetçe, sağlık hakkı savunucuları da toplumsalın her düzeyine müdahil olmalıdır. Bu siyasetten hukuka, ekonomiden kültüre sözünü ettiğimiz toplumsal alanın her katmanı için geçerlidir. Çünkü toplumsal olanın her farklı katmanı bireyin oluşunun ve gelişiminin belirleyicisidir. Daha iyi bir gelişim için sürekli devinim halinde olan, sürekli sorgulayan ve sürekli mücadele halinde olan birey ve kurumlara şiddetle ihtiyacımız var. Bugün biz eczacılar, tüm dünyayı derinden etkileyen ekonomik krizden azade olduğumuzu düşünebilir miyiz? Bunu emeği, bilgisi ve sınırlı sermayesiyle sağlık hizmeti üretme aşamasındaki meslektaşlarım ve bu kriz dolayısıyla yaşadıkları günlük sıkıntılar bağlamında söylemiyorum ki bu da önemli ve ciddi bir boyutudur konunun. Ancak diğer yandan bu öylesine bir krizdir ki, herhangi bir coğrafi farklılık gözetmeden tüm dünyayı derinden etkilemekte, değiştirmekte ve dönüştürmektedir. Bu öylesine bir krizdir ki, bugüne kadar kurulan, arkasına saklanılmış olunan tüm kaleleri yerle yeksan etmiştir. Bu güne kadar arkasında güvenle durulan duvarlar, hem ideolojik hem de pratik düzeylerde bir anda tuzla buz olmuştur. Bu krizin tüm zamansal ve coğrafi özelliklerinin ötesinde, bir başka ortak noktası daha var ki, o da, bu krizin en ağır yükü en güçlü bir biçimde alttaki sınıfların üzerine yüklemiş olmasıdır. Bu krizden, evet herkes, en güvendiğimiz kurumlar dahi etkilendi. Ama bu krizde yoksullar daha yoksul, toplumsal kaynaklara ulaşmada yoksun olanlar daha da yoksun hale geldiler. Her gün ana haber bültenlerinde ya da gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinde daha fazla karşılaştığımız cinnet haberleri bir tesadüf olabilir mi? Yoksulluk ve yoksunluk şiddete zemin hazırlar. Onu besler ve meşrulaştırır. Çünkü adalet ne hukuk metinlerinde, ne de kurumsal ilişkilerde aranamayacak kadar gerçek bir şeydir. En doğrudan ifadesinde, bireyler arası ilişkilerde bulur. Bizler adaletli bir toplum kuramadıkça ne kurumlarımızda, ne ailede, ne de bireylerin kendi var oluşlarında şiddeti ortadan kaldıramayız. İşte sözünü ettiğimiz kimi üçüncü sayfa haberlerinde, son otuz yıldır ekilen ekonomi politikalarının sonuçlarını hep birlikte görüyoruz. Ancak ifade ettiğimiz gibi, toplumsal, ayrıştırılamaz bir bütündür. Bu nedenle süreci böyle bir sona yaklaştıran ekonomik sistemin ideolojik boyutu; yani bireycileştirme, yani yalnızlaştırma, yani korku ve çaresizlik, krizin hangi sınıftan olursa olsun her bireyi ortak potada eriten toplumsal sonuçlarıdır. Piyasanın sınır tanımaz egemenliğin- 11 TEB 37. Olağan Büyük Kongre de tarihsiz ve geleceksiz bırakılmaya çalışılan bireyin buhranıdır. Tüm izlediklerimiz, dünya topyekûn rüzgâr ekmenin bedelini fırtına ile ödemektedir. Piyasanın ihtiyaçlar üzerinde egemenlik kurduğu, yurttaşlığın tüketicilikle eşit görüldüğü, her türden duyarsızlığın kayıtsızlığın ve konformizmin alıp başını gittiği, renkleri ne olursa olsun siyasetçilerin aynı şeyin daha fazlasından başka bir şey vaat etmedikleri, insanların kendilerini güvence hissetmedikleri; her görüşün, her yeni fikrin, her ihtilafın, her türlü muhalefetin içinde ve arkasında düşmanların komplocuların arandığı, hemen herkesin hakikat tekeline sahip olduğu iddiasında bulunduğu bir süreçten geçiyor ve yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda değer krizinden de muzdarip bir toplumda yaşıyoruz. Bu krizle birlikte her gün daha çok ve daha inanılmaz bir biçimde işsiz Ali, Ahmet’i boğazlarken, işsiz Ayşe daha fazla şiddet görürken biz sağlık çalışanları bu gerçekliği dışsallaştıramayız. Bu hepimizin krizidir. Bu krizin sonuçlarını henüz değerlendiremeyecek kadar kriz sürecinin içindeyiz. Ancak bir yandan da somut rakamlar resmi şimdiden belirginleştirmeye başladı. Resmi rakamlara göre işsizlik oranı %13,4 yükselmiş görünüyor. Gerçek işsizliğin ise %19’ların üzerinde olduğu ifade ediliyor. Yani Türkiye’de yaşayan yaklaşık 5 milyon insanımız işsiz durumda. Değerli konuklar, akıntıya karşı aynı gemide birlikte ilerliyoruz. Biz eczacılar da bu geminin içindeyiz. Hiçbir biçimde biz ayrı bir filikayla, aynı sulara ilerleyelim diye düşünmedik. Attığımız her adımın birlikte daha iyiye ulaşmaya hizmet edeceğine inandık. Biz eczacılar da bu krizden etkileniyoruz. Gelirlerimiz sabitken, giderlerimiz göreli olarak her geçen gün yükseliyor. Sağlık hizmeti üretirken bize destek sunan eczane çalışanlarımıza artık beraber çalışmayacağımızı söylemekten tedirgin oluyoruz. Krizin etkisiyle katılım payını ödeyemeyen hastamıza ne cevap vereceğimizi düşünürken tedirgin oluyoruz. Yani toplumun her kesimi gibi, bizler de krizi gündelik hayatımızda hissediyoruz. Değerli misafirlerimiz, eczacılık mesleğinin durumu yalnızca Türkiye öznelinde tartışılan bir mesele değil. Mesleğimiz, ilaç sanayinin gelişmesiyle paralel bir biçimde, özellikle serbest eczacılığın kendisi ilaç üretiminde sınırlı bir rol oynamaya başladığından bu yana değişiyor. Ancak birçok gelişmiş ülke bu değişimi toplumsal bir avantaja dönüştürüyor. İlacın tek gerçek uzmanı olan, bu konuda yıllarca bilimsel eğitim alan 12 TEB Yayınları eczacıyı bir sağlık danışmanı olarak işlevlendiriyor. Eczaneler hem mekân hem de işlev bakımından zenginleştiriliyor. Bundan ise, en büyük faydayı halk sağlığı görüyor. Ancak ilacı piyasada işlemeye konu alan herhangi bir başka meta, ilaç hizmeti sunan başka eczaneleri ise bu metayı piyasaya sunan herhangi bir ticarethane olarak değerlendiren tehlikeli bir yaklaşım mevcut. Bu yaklaşım eczane sahipliğinden tutun da, eczanenin sunduğu hizmete kadar eczacılık alanının her kademesi piyasanın görünmez eline emanet edilmek isteniliyor. Eczacılık alanının düzenlemeleri ve bu düzenlemeler sürecinde mesleğin erbabının istek, talep ve görüşleri ise dikkate alınmıyor, reflekse indirgeniyor. Tüm bu yaklaşımın derinden bir eleştirisi olarak, Avrupa Adalet Divanı’nın eczane sahipliğine ilişkin verdiği karara bakmak yeterli olacaktır. Biliyorsunuz Avrupa Adalet Divanı eczane sahipliği konusundaki kısıtlamanın sermayenin serbest dolaşımına yönelik bir engelleme olduğu, ancak böyle bir kısıtlamanın kamuya güvenilir ve kaliteli tıbbi ürünlerin sağlanması amacıyla gerekçelendirilebileceği konusunda karar aldı. Adalet Divanı, kararında, tıbbi ürünlerin diğer ürünlerden farklı olan özel doğasına dikkat çekti. Ve tıbbi ürünlerin gereksiz ve yanlış biçimde tüketilmesinin insan sağlığını ciddi şekilde tehdit edebilecek sonuçlar doğurabileceğini belitti. Karar metninde toplum sağlığını korumak ve geliştirmek adına bu ülkelere verilen yetkilere dayanarak bu ülkeler, tıbbi ürünlerin tam olarak mesleki bağımsızlığa sahip eczacılar tarafından sağlanması şartını koyabilir denildi. Bu kararı mesleğimiz açısından bu kadar değerli kılan, yaklaşık 20 yıldır eczacılık hizmetine de egemen olan tartışmada bir taraf olmasıdır. Bizler de bu güne kadar bu tartışmada aktif bir taraf olduk. Bunun için yalnızca politika yapıcılarının atacağı adımların yeterli olmayacağının farkındayız. Biz eczacılar da mesleki anlamda kendimizi geliştirmek için daha fazla çaba harcamalıyız ve bu güne kadar yaptıklarımıza baktığımda, bu çabayı üst düzeyde gösterdiğimizi de görüyorum. Ancak bizler hep daha iyisini hedefliyoruz ve bu meslek, bu örgüt, bu amaçla kararlı adımlar atmaya devam edecektir. Değerli meslektaşlarım, saygı değer misafirler; biz gelecekteki meslektaşlarımıza başka türlü bir eczacılık mesleği emanet etmek istiyoruz. Bugünden başlayarak, güzel yarınlarımızı örmek için adımlar atıyoruz. Bu ülkenin özgür koşullarının yarattığı özgün mesleki tarihimizin üzerine başka bir gelecek kuruyoruz. Eczacıların; reçete onay sisteminin saatlerce çalışmamasından dolayı hastasıyla karşı karşıya gelmeye- 13 TEB 37. Olağan Büyük Kongre ceği, her gün değişen geri ödeme kurallarıyla boğuşmayacağı, muhtelif zamanlarda yayınlanan geri ödeme listeleri konusunda hastasını ikna etmeye çalışmayacağı, hastalardan geçmiş dönemin katılım payını almaya zorlanmayacağı, dahası samimiyetle halkın ilaca ulaşma hakkını savunurken karlılığı ilaç fiyatlarına bağımlı kılındığı için içinden çıkılamaz bir ikilemde olmayacağı bir gelecek. Eczacımız basitçe, kelimenin tam anlamıyla işini yapacak. Hastalarını ilaç etkileşimleri ve doğru ilaç kullanımı konusunda bilgilendirecek. Eczanenin geleceği, mali sürdürebilirliği üzerine halk sağlığını korumak için ne tür danışmanlık hizmeti verebileceği konusunda kendisini geliştirecek. Örneğin; kronik hastalıkların kontrolü ve tedavisi konusunda bilgi ve hizmet üretecek. Bir aracı olarak değil, bir danışman olarak sağlık hizmeti üretecek. Değerli misafirlerimiz, yaptığımız her şeyin anlamı ve amacı insana hizmet olmalıdır. Bizler insana en kutsal hizmetlerden birini sunan bir mesleğin erbabıyız. Ancak mesleğimiz için yaşamda meydana çıkarabileceğimiz daha nice gizli nimet bulunuyor. İnsanlığa hizmet edeceğimiz daha birçok aşaması var bin yıllık mesleğimizin. Sevgili meslektaşlarım, yaşamımızın; öğrenmekle öğretmekle geçen, gelecek inşa etme çabasıyla geçen, arayışlarla, umutlarla, insanları ve yaşamayı tanımaya çalışmakla, kitapları okumakla geçen, her zaman elimizden gelenin en iyisini yapma çabasıyla geçen, anlamlı ya da anlamsız olaylarla, mutlu ve mutsuz anlarla geçen, başarılarla ve başarısızlıklarla geçen, kimi zaman kendi düşünüzü yaşayarak kimi zaman kendinize biçtiğiniz, kimi zaman da başkalarının size biçtiği rolü oynayarak geçen, hayatta olma mucizesinin değerini bilerek hayatı kucaklayarak geçen, bütün bunları yaparken yaşamın kimi güzelliklerini ıskalamakla, umutları beklentileri ertelemekle geçen, eczacılık mesleğine, örgütümüze, ülkemize hizmetle toplumun sağlığına, evrensel sağlığa katkıyla geçen bir dönemi geride bıraktık. Bundan sonraki dönemlerde; insani yanımızdan fazlasıyla etkilenecek hayal gücümüzden, ortak gücümüzden, kapasitelerimizden, vizyonumuzdan da etkilenerek birbirimizle ne kadar ortaklaşırsak, ne kadar dayanışma içinde olursak, ne kadar kendimize değil dışarıya yönelirsek, ne kadar mücadele edersek, ne kadar uğraş verirsek, kaybetsek bile ne kadar ayağa kalkarsak, ne kadar çok olursak o kadar birlikte, o kadar güçlü, o kadar yenilmez oluruz. Bizim bu gücümüz de var, kendimize ve meslektaşlarımıza olan inancımız da… 14 TEB Yayınları Değerli meslektaşlarım; kongremizin, mesleğimizin geleceği için önemli bir eşik olmasını umuyorum ve böyle olacağını biliyorum. Bu kongre sonucunda, yol arkadaşımız meslektaşlarımızı, zorla ayakta duran düşük sermayeli eczanelerimizi korumak ve geleceğe onurlu bir eczacılık mesleği bırakabilmek için ne tür tedbirler almamız, nasıl bir mücadele vermemiz gerektiğine hep birlikte karar vereceğiz. Her kongremiz mesleğimiz açısından bir demokrasi şölenidir. Ama bu kongre elbette aynı zamanda, bir mihenk taşı da olacaktır. Her misafirimize ve her değerli meslektaşıma katılımı için şimdiden şükranlarımı sunuyorum. Hepinizi en derin saygı ve sevgilerimle selamlıyorum. Serkan MERCAN (Sunucu – Türk Eczacıları Birliği) : Sayın Erdoğan Çolak’a teşekkür ediyoruz. Sayın Konuklar, Değerli Delegeler, şimdi Türk Eczacıları Birliği Eski Dönem Başkanlarından Sayın İbrahim Çetinkaya’nın kürsüye teşriflerini arz ediyorum. Ecz. İbrahim ÇETİNKAYA (Türk Eczacıları Birliği Eski Başkanı): Kongre başkanı seçilmedi ama ben gene Sayın Başkan diye başlayacağım. Sayın başkan, değerli yönetim kurulu üyeleri, saygıdeğer misafirler, devlet temsilcileri, değerli meslektaşlarım, aslında bu kongrede bizler çok daha farklı şeyler konuşmalıydık. Çok farklı konuları ulusal anlamda, enternasyonal anlamda dile getirmeliydik. Onlara katkıda bulunmalıydık. Ama özellikle son aylarda gelişen olaylar, eczacılık üzerinde oynanan oyunlar bizi ne yazık ki daha sınırlı bir konuya sıkıştırdı. O nedenle bu çerçevede bir konuşma yapmaktan çok mutlu değilim ama değinmekten de vazgeçemeyeceğimizi hepiniz takdir edersiniz. Saygıdeğer meslektaşlarım, aslında bizim hikâyemiz sağlıkta dönüşüm programı diye, Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla başladı. 2003 yılında, Sağlıkta Dönüşüm Programı, aslında dönüşüm programı dememek lazım ona, geçmişte nazım olarak hazırlanmış olan planların, programların uygulamaya geçilmesi demek belki daha doğru olacak. Peki, uygulamaya geçerken esas itibarıyla Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın büyük çapta ilkelerine karşı değiliz. Ama aceleyle, bir an evvel bu uygulamaya geçme duygusu ne yazık ki yanlışları da bir arada getirmiştir. Örneğin, bir tek hususundan bahsedeyim. Sağlık kurumlarının tek çatı altında toplanması için getirilen ilke ve 15 TEB 37. Olağan Büyük Kongre onun hemen uygulamaya geçilmesi birçok mahsuru da beraberinde getirmiştir. Üç tane ana kurumu, özellikle SSK’yı, sorunlarını gidermeden bir çatı altında toplamak ve devasa bir kuruluş meydana getirmek, SGK’yı meydana getirmek doğru bir yaklaşım mı? Ama böylesine devasa bir kuruluşla sorunların daha da fazla arttığını belli alanlarda görmeden geçemeyiz. Dünyada bir merkezileşmeden çok dağılmaya, yetkilerin dağıtılmasına yol açılmış olmasını görmeden, merkezileşmeye ve sorunları daha fazla büyütmeye yönelmek doğru bir politika değildi. Ön hazırlıklar tamamlanmadan geçildi. Şimdi bir de gelir kaynaklarına bakalım SGK’nın. SGK’nın gelir kaynakları, bildiğiniz gibi, yalnız primlerden oluşmaktadır. Aslında ben Türk Eczacıları Birliği’ni temsilen Bağ-Kur yönetim kurulundayken getirdiğimiz teklifler vardı. Çünkü SGK’nın gelir kaynakları yalnız primlere endekslenmemelidir. Onun sağlıklı gelirlere kavuşturulması gerekiyordu. Sağlıklı bir bilânçosu yoktur. Geliri giderini karşılamamaktadır. Neden? Yalnız primlere yöneldikleri için. Hâlbuki o zaman getirdiğimiz ilke şuydu: Bağ-Kur yeni kurulmuştu. Para vermiyordu, yalnız para alıyordu. Bankasındaki para İstanbul Boğaz Köprüsü’nü yapabilecek kadar vardı ve tek başına Boğaz Köprüsü’nü yapar, Bağ–Kur’a mal edebilirdi. Dolayısıyla da, halka da yansımış olurdu o gelirler. Böylece SGK ve o günkü sosyal kurumlar dolayısıyla sağlıklı bir gelire kavuşmuş olurlardı. Hayır, böyle bir şey yapılmadı. Onun, Bağ-Kur’un parası Vakıfbank’a yatırıldı. Bu devletin parasıdır dendi. İstendiği gibi harcandı. Başka alanlarda harcandı. Bugün meydana gelen sorunların da küçük bir kaynağı oldu. Peki, daha sonra ne yapıldı? Gene Yeşil Kart’lar, bildiğiniz gibi, gelirini giderini karşılamama yönünde SGK’nın durumunu anlatmaya çalışıyor. Gelir kaynakları bir defa sağlıklı değil. Peki, bilinen gelir kaynakları acaba tahsil edilebiliyor mu? Çıkan kanunları hepiniz biliyorsunuz. Belediyelerin SGK’ya ödemesi gereken paraların ödenmediğini ve bunun da çok büyük bir miktar tuttuğunu hepiniz bilirsiniz. Daha sonra çıkan kanunlarda da birkaç tane af çıktı. Dolayısıyla SGK tahsil etmesi gereken primleri tahsil edemedi. Büyük bir açık doğdu. Peki, bu açıklar doğdu. Gelir gider bazında da bugün SGK ancak, son olarak öğrendiğim rakamlar yanlış değilse, %66’sını karşılayabiliyor. Diğerlerini bütçeden alıyor. Bütçeden alarak, etraftan yardım toplayarak SGK’nın sağlıklı bir şekilde gelişmesi, ilerleyebilmesi çok da kolay değil. Ben burada zaman zaman televizyon programlarında, SGK 16 TEB Yayınları temsilcilerinin çok ince hesaplar yaptığını gördüm, şahit oldum. Eczacıların karlarından tutun da ilaç fiyatlarına kadar onları çok ince bir hesapla kamuoyuna sundular. Ama ben onlardan veya bu konuda yetkili olanlardan, bir de SGK’nın tahsil etmediği primleri neden etmediğini, ne kadarını etmediğini bir ince hesap yaparak sunmalarını beklerdim. Ama o sunulmadı. Yalnızca eczacıların hesapları, gelirleri, giderleri, karları vs., onlar sunuldu. Bunu doğru bir yaklaşım olarak bulmuyorum. Bütün bunlardan sonra, bir taraftan sağlıklı gelir kaynakları olmayınca, diğer taraftan da tahsil edemediği primleri toplayamayınca meydana gelen açığı kapatması gerekiyordu. İşte Sağlıkta Dönüşüm Programı’ndan SGK’ya atlayış ve bugünkü durum budur. Peki, tasarruf tedbirleri adı altında bunu nasıl toplayacaktı? Bunu toplaması gereken yer, en zayıf halka olarak kendileri öyle gördüler, ilaç sektörü. Bildiğim kadarıyla 15 milyar civarındaki ilaç giderinin, önümüzdeki birkaç yıl içerisinde de 20 milyara yaklaşacağı ön görüsüyle hareket ettiler. Bugünden bu yolun kesilmesi lazım. Peki, nasıl kesilmesi lazım? Krizi de öne çıkararak, onu da bahane ederek ilaç fiyatlarında indirime gidildi. İlaç fiyatlarında indirime gidilmesine kimse karşı değil. Türk Eczacıları Birliği de söylüyor. Hiçbir zaman ilaç fiyatlarının indirilmesine karşı olunmadı. Peki, ama sen ilaç fiyatlarını indirirken ilaç sektöründeki eczane kesiminin yapılanmasını durumunu dikkate aldın mı? Belediyelerden veyahut da toplayamadığınız, affettiğiniz primlerin cezasını eczacılara yüklemek nereden aklınıza geldi? Daha sağlıklı bir gelir kaynağı bulamaz mıydınız? Başka yere yönelemez miydiniz? Böyle bir politika çizildi. Peki, bu durumda, eczane kesiminin sorunlarına yeniden bir yapılanma anlayışıyla yaklaşılması acaba iyi sonuç vermez miydi? Yüklediğiniz, belirtilen rakama göre 800 milyon lirayı, evet, 800 milyon lirayı bir başka şekilde Ankara Belediyesi’nden tahsil etseydin veya diğer belediyelerden tahsil etseydin daha kolay olmayacak mıydı? Ve bunun sorununu da, kamuoyuna eczacılık sorunu olarak vermek veya eczacı sorunu olarak vermek ne kadar samimiyetle, iyi niyetle bağdaşır. Bu sorunun adı konulacaksa, bu eczacı sorunu değil; bu sorunun adı, belki, siyaset sorunu, yanlış politikalar sorunudur. Bunun böyle verilmesi daha samimi, daha içten olurdu. Bu çerçevede, bizim eczane kesimimizdeki sorunlarımız, yeni bir yapılanmayla devamlı surette talepte bulunmasına rağmen gündeme getirilmedi. Kısmen, Genel Başkan dile getirdi. Meslek hakkı, ilaç fiyatlarının üç temel ayağı vardır; Emek, bilgi, sermaye; bu üçü birbirini destekleyen unsurlardır. Birini diğerinden koparamazsınız. Sermaye ile ilgili, yatırım ile ilgili elbet- 17 TEB 37. Olağan Büyük Kongre te ki ticari yönü olacaktır. Bundan dolayı ilaç fiyatlarının artması, eksilmesi, elbette ki bir biçimde ona yansıyacaktır. Kriz de bunun içindedir. Ama bilgi ve emek meslek icrasıdır. Mesleğinin karşılığında, meslek hakkının maktu olarak bu ticari alandaki gelişmelerden, yüzde gelişmelerinden etkilenmeden maktu olarak o kesime verilmesi gerekirdi. Halk da bunu memnuniyetle veriyordu. O yolu kesip katkı paylarını eczacılara toplatıp onları da kendinize alıyorsunuz. Eczacıların sorunlarına da hiçbir yaklaşım göstermiyorsunuz. Böylesine bir yaklaşımla bu düzeni götüremezsiniz. Bu durumda eczacının kendi haklarını araması için, elbette ki; birliğe, beraberliğe, güçlü örgüte ihtiyacı vardı. Nitekim son günlerin tezahürü de zaten güçlü bir şekilde ortaya konmuştur. Dilerim, bu uyarı boykotu ilgilileri uyarır. Gerçek anlamda uyarır ve de bir daha bu sorunlarla karşılaşmamak üzere yeni düzenlemeler yapılır ve verilmesi gereken haklar verilmiş olur. Meslek hakkı bunlardan bir tanesi, diğer tarafta artık eczanelerin sayısı ve eczacılık fakültelerinin vermiş olduğu mezunlar da dikkate alınarak yeniden bir yapılanma, yeniden bir planlama, eczane planlaması nüfusa veyahutsa coğrafi bölgeye göre eczane planlaması artık kaçınılmaz hale gelmiştir. Bunun yeniden ele alınması ve en kısa zamanda bunun gerçekleştirilmesi lazım. Bazı ileri ülkelerde, örneğin Hollanda’da, 4 tane eczacılık fakültesi kapanırken burada hala eczacılık fakülteleri açılmaktadır. Devlet Planlama Teşkilatının ön gördüğü görüşler buysa söylenecek bir şey yok. Ama ben böyle olduğunu zannetmiyorum. Eczacı ihtiyacını bir taraftan dikkate almazken, öbür taraftan da istihdam alanları daraltılmıştır. Halen endüstride eczacıların sayısı kimyagerlerden çok azdır. Yarısından daha az. İlacı bilen tek uzman eczacının, nasıl oluyor da, kimyagerlerden daha az sayıda istihdamı sağlanıyor? Burada bir yanlışlık var. Bu yanlışlığı üniversiteler mi yapıyor? Eksik bilgilendirmeli elemanlar mı üretiyor? Yoksa bir başka neden mi var? Bunun ortaya çıkarılması ve eczacının bilimsel anlamda, mesleki anlamda ilaca sahip olmasının sağlanması gerekir. Bu arada, gene özellikle şu kriz günlerinde eczanelere bir soluk aldıracak bir öneriyi de getirmek istiyorum. Bildiğiniz gibi Türkiye’de reçetelere yazılan, ruhsatlandırılmayan, hayati öneme haiz ilaçlar Türk Eczacıları Birliği kanalıyla veya belki de Sağlık Müdürlükleri kanalıyla kısmen de getiriliyor ve hastaya intikal ettiriliyor. Bu halkı da, halk sağlığını da çok yakından ilgilendiriyor, meslektaşımızı da. Şöyle açmak istiyorum; bu ilaçların getirilmesinde, Avrupa Birliği yoluna girmişken, 18 TEB Yayınları nasıl oluyor da böyle bürokratik sisteme bağlanıyor? Hasta reçetesini alacak, o reçetesiyle Ankara’da Türk Eczacıları Birliği’ne ulaşacak, Türk Eczacıları Birliği gidecek ithal edecek, getirecek, işlemini yapacak. Ondan sonra o hastaya verecek, aradan geçen zaman içerisinde hasta ölecek mi, sağ mı kalacak, çok belli değil. Diğer taraftan, bu ilacın sunumunu, inanın ki ilaç kaçakçılığı yapanlar çok daha iyi yapıyorlar ve çok daha fazla para kazanıyorlar. O miktarın da ne kadar olduğu belli değil. Böyle bir durumda, Türk Eczacıları Birliği meslektaşının, eczacının görevini yapmış oluyor. Hâlbuki Türk Eczacıları Birliği’nin, meslektaşının görevini yapmamış olması gerekir. Tam aksine, meslektaşının haklarını geliştirmesi gerekir. Önünü açın, eczaneler bu işi yapsınlar! Basitleştirin, eczaneler bu işlemi yapsınlar, bu onların hakkıdır. Rakamları şu anda bilmiyorum ama herhalde en azından 50 milyon doların üzerindedir. Hiç olmazsa bu kesime küçük bir katkı olur. Aslında tahmin ediyorum burada konuşacak başka diğer arkadaşlarımız da var. Diğer görevliler de var. Söylenmesi gereken birçok şeyin başlığını, Sayın Genel Başkan yazılı, düzgün bir çerçeve içerisinde, uygun ifadelerle attı. Benim söylediklerim onları çiçeklendirmeden öteye geçmemektedir. Bu yönüyle, bu çiçeklendirmeyle kifayetli bir konuşma sergilemek istiyorum. Yıllar sonra gene burada buluşmuş olmaktan çok mutluyum. Bana bu imkânı verdiğiniz için teşekkür ediyorum. Gösterilen ilgiye teşekkür ediyorum. Biliyorum ki bundan sonraki sorunlarımız çok daha az olacaktır. Ama lütfen kamuoyunda artık bunları eczacılık sorunu olarak ifade etmeyiniz. Kamuoyunda geçmişte bu bakanlık sorunu diyorlardı veya ilaç sanayi sorunu diyorlardı. Hadi ben öyle demeyim ama en azından bir siyaset sorunudur. Siyaset sorununu da eczacıların üzerine yıkmayınız. Saygılarımı sunuyorum. Serkan MERCAN (Sunucu – Türk Eczacıları Birliği): Sayın İbrahim Çetinkaya’ya teşekkür ediyoruz. Türk Eczacıları Birliği Eski Dönem Başkanlarından Ayhan Tütel aramızda, eğer heyeti selamlamak isterlerse kürsüyü teşriflerini arz ederim. Ecz. Ayhan TÜTEL (Türk Eczacıları Birliği Eski Başkanı): Efendim şunu söylemek istiyorum çok teşekkür ederim. Çünkü en kıdemli eski Genel Başkanlarımızdan Sayın İbrahim Çetinkaya biraz evvel konuştu. Teşekkür ederim. 19 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Serkan MERCAN (Sunucu – Türk Eczacıları Birliği): Biz teşekkür ediyoruz Sayın Tütel. Türk Eczacıları Birliği Eski Dönem Başkanlarından, Sayın Profesör Mekin Tanker’in kürsüyü teşriflerini arz ederim. Profesör Dr. Mekin TANKER (Türk Eczacıları Birliği Eski Başkanı): Sayın vekiller, sayın akademisyenler, sevgili arkadaşlarım, öğrencilerim ve çok sevgili meslektaşlarım. Ben bütün hayatımı eczacılarla beraber geçirdim ve sadece eczacılarla geçirdim, öğrenciyken, meslektaşım olurken. Elbette böyle bir toplantıda çıkıp sizlere sevgilerimi, selamlarımı söylemeyi büyük bir arzu ile karşıladım ve teklifi kabul ettim. Ama bu son günlerde eczacıların bir takım şikâyetleri var ve bunun için de topyekûn bir eylem içine girdiler. Bu eylem, eczacının, Türkiye’deki eczacıların gücünü de gösteren bir eylemdi ve bu konuşmalar arasında elbette birçok arkadaşlarım, görevde olan arkadaşlarım ya da her hangi bir eczanede çalışmakta bulunan arkadaşlarım sorulan sorulara cevaplar verdi. Bir tanesi beni bir hayli düşündürdü. Bir basın mensubu ya da programcı diyordu ki eczacılar bu işi para için yapıyorlar. Şimdi fiyatlar düştü ya, işte ona karşı çıkıyorlar, fiyatlar çıktığı zaman hiç sesleri çıkmıyordu. Ben hatırlatmak isterim. Yılar boyu eczacılar ilaç fiyatlarının yüksek oluşundan dolayı görüşmeler yaptılar, konuşmalar yaptılar, ikazlarda bulundular, eylemlerde bulundular. Hele bir tanesinin unutulmaması gerekirdi. Basın mensuplarının da onu görmesi gerekirdi. İstanbul’da, İstanbul Gazeteciler Cemiyeti’nin salonunda, eczacılar tarafında ben vardım ve sevgili Domaç vardı ve karşı tarafta da Sayın Eczacıbaşı, rahmetli ve Turgut vardı. O seminerin ya da panelin tüm metni hem Türk Eczacıları Birliği’nin arşivinde mevcuttur, hem İstanbul Gazeteciler Cemiyeti’nin arşivinde mevcuttur, hem de bende mevcuttur. Lütfen onu bir okusunlar ve o zaman görsünler ki. Eczacılar bu tip çalışmaları her zaman yaptılar ve bu tip tepkileri her zaman koydular. Niye? Çünkü Türk Eczacıları Birliği’nin kanunu eczacılara bir yasal görev veriyor. Diyor ki, eczacının menfaatini koruyacaksın ama eczacının menfaatini korurken bu hususta işlemler yaparken kamunun menfaatini ve halkın menfaatini yok saymayacaksın. Evvela onları göz önüne alarak yapacaksın. Eczacılar buna, yasaların çıktığı 1956 yılından bu yana harfiyen uymuşlardır ve bu şekilde eylem koymuşlardır, çalışmalar yapmışlardır. Ben çok fazla konuşmayacağım. Ben burada geçmiş dönem başkanıyım, eski dönem başkanı değilim canım, o kadar eski sayılmam. Ama geçmiş dönem başkanıyım ve bu kongrenin 20 TEB Yayınları devamlı üyesiyim. Niye kongrenin devamlı üyesiyim? Çünkü benim zamanımda da geçmiş olayları sizlere nakletmek için, onlarla da bundan sonraki çalışmalara bir ışık tutmak için onları sizlere nakletme görevim vardır. O yüzden bu olayı anlattım. Dikkatinizi çekmek istedim. Geleceği için söyleyeceği yok mu acaba eski başkanların diyeceksiniz; var tabi, inisiyatif eczacıların elinde olmalı. Eczacılar tümüyle ve bu gücüyle, böyle büyük meslek kongreleri gördünüz mü bu kadar çok katılımlı tüm odaların katıldığı meslek kongreleri gördünüz mü? Bu meslek kongreleri eczacılar topyekûn çalışmaya alışıktırlar ve bunu bilerek ilerisi için plan program kurarak onda topyekûn çalışmalı ve gündemi kendileri yaratmalıdır. Ben bu temenniyle hepinizi tekrar selamlıyor, iyi çalışmalar diliyorum. Serkan MERCAN (Sunucu – Türk Eczacıları Birliği): Sayın Mekin Tanker’e teşekkür ediyoruz. Değerli konuklar şu an protokol sırası gereği, meslek örgütü temsilcilerine söz vermemiz gerekiyor. Ancak sayın milletvekillerimizden gelen talep üzerine, Parlamentodaki bir toplantıdan dolayı eczacı milletvekillerimizin sırasını öne aldık. Hatay Milletvekili Sayın Abdülaziz Yazar’ın kürsüyü teşriflerini arz ediyorum. Ecz. Abdülaziz YAZAR (CHP Hatay Milletvekili): Sayın milletvekilleri, Türk Eczacıları Birliği’nin Sayın Başkanı ve değerli Merkez Heyeti üyeleri, eczacılık fakültelerinin değerli dekanları, değerli bürokratlarımız, Sivil Toplum Örgütlerimizin değerli temsilcileri, değerli basın mensupları, sayın konuklar, değerli meslektaşlarım, hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Bundan tam bir yıl önce 32 bin eczacı, eczacı çalışanı, öğrenci, öğretim üyesi, 2008 yılının Aralık ayında meydanlara inmişti. O gün, on binlerce eczacı ekonomik krizin bedelini eczacıların ödemeyeceğini haykırdı. Çalışmayan Provizyon Sistemi’nin düzeltilmesini istediler. Muayene ücretlerinin eczaneden tahsiline, kurum ıskontosuna, avans ödemelerine hayır dediler. Sorunlarla boğuşan, toplumun saygın mesleği eczacılığın halkın gözünden düşürecek tüm uygulamalara, eczacıyı büyük sermayelerin işçisi yapacak düzenlemelere karşı çıktılar. O gün o meydanlarda seslendirilen sorunlardan hangisine çözüm üretildi? Hükümet 32 bin eczacının hangi haykırışını duydu? Eczacının hangi derdine çare oldu? İçinde bulunduğumuz durum ortada, sorunlarımızı çözeceğini söyleyen hükümet yetkilileri sorunlara sorun kattı; bırakın problem çözmeyi, yeni problemler çıkarttı. 21 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Değerli meslektaşlarım, Provizyon Sistemi’nde tam bir düzenleme var mıdır? Artık muayene ücretlerinin tahsilâtı eczanede değil, kaynağından değil yani, sağlık kuruluşlarında mı yapılmaktadır? Çoğu hastane eczanesinde eczacı istihdamı çoğaltıldı mı? Kaliteli bir ilaç hizmeti açısından yatak sayısı başına eczacı istihdamı zorunlu hale mi getirildi? Kamu kurumlarında çalışan eczacıların durumları iyileştirilip, bu alanda çalışma daha cazip hale getirildi mi? Sosyal Güvenlik Kurumları’nın geri ödeme süreleri kısaltıldı mı? Avans uygulamalarının önüne mi geçildi? Haksız kesintilere son mu verildi? Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, ülkemizde eczacılarımıza reçete başına ücret mi veriliyor? Değerli meslektaşlarım; AKP Hükümeti artık niyetini iyiden iyiye belli etti. Uygulamaya çalıştığı plan, eczaneleri en güçsüz duruma düşürüp ekonomik alanda çökertmek, yerlerine büyük sermayenin açacağı dev alışveriş merkezlerine, ilaçları onların tezgâhlarına çıkarmaktır. İlaç fiyatlarındaki düşüşler, karlılığın azalması, ticari stok azalarak eczanelerde ciddi ciro kaybı oluşturmuş; her yıl 1000in üzerinde eczane açılırken, son yılda ülke çapında sekiz yüzün üzerinde eczane kapanmıştır. 14 Şubat 2004 tarihli İlaç Fiyat Kararnamesi ile beşeri tıbbi ürünlerin sınıflandırılmasında ilk defa referans fiyat uygulamasına geçilmiştir. AKP Hükümeti zamanında başlayan meslekteki bu kan kaybı 14 Şubat 2004’te imzalanan Kamu İlaç Protokolü’yle devam etmiştir. Bu protokolle kamu kurum ıskontoları meslek hayatımıza girmiştir. İlaçlarda perakende satış fiyatı ve kamu fiyatı olmak üzere iki fiyatlı bir durum oluşturmuştur. 15 Temmuz 2005’te, İlaç Fiyat Kararnamesi hükümleri uygulanmak suretiyle ilaç fiyatlarında ortalama %8.83 oranında indirim yapılmıştır. Geride bıraktığımız 4 Aralık günü ise hükümet daha önce yapılan yanlış uygulamalarla, zaten masrafını çıkaramaz durumda olan eczacılara bir büyük darbe daha indirmiştir. Bu çok ağır uygulamanın neticesinde, 2010 yılının sonuna kadar yedi binin üzerinde eczanenin maalesef kapanması beklenmektedir. İlaç fiyatlarında yapılan düzenlemenin faturası dar bütçeli eczacıya çıkarılmıştır. Biz ilaçta fiyat indirimine karşı değiliz. İlaca herkes ulaşsın. Toplum sağlığı için bir gereklilikse ilaç fiyatları daha da düşürülsün. Biraz önce sayın eski Genel Başkanımız şunu söyledi: “Hiçbir eczacımız ilaç fiyatlarının yükselmesinden memnun olmamıştır.” Bunu da ben tekrar belirtmek istiyorum. Fakat eczacının burada sıkıntı yaşaması doğru değildir. Sağlık sisteminde yapılan her işin mağduru 22 TEB Yayınları eczacı mı olacaktır? Sürekli açık veren bir Sosyal Güvenlik Sistemi’nin eksikliklerini ve yarattığı yıkımı fiyat düşüşleriyle onarmak mümkün değildir. Açıkları kapatmak için sağlıktan tasarruf etmek yerine, başta özel hastaneler olmak üzere sağlık alanındaki denetimler arttırılmalı, gereksiz giderler ortadan kaldırılmalıdır. Şu unutulmamalıdır ki; devletin birinci görevi doğuştan gelen sağlık hakkının tam ve eksiksiz kullanımını sağlamak ve sağlık hizmetinin sürekliliğini garanti altına almak olmalıdır. İşte bunun için, kimilerince cezai halka olarak görüldüğü için gözden çıkarılmak istenen, düşük sermayeli eczanelerimiz mutlaka korunmalıdır. Devlet, eczacılarımızın 4 Aralık süreci ile başlayan zararını mutlaka karşılamalı ya da bu zararın sanayiciler tarafından karşılanması için gerekli düzenlemeleri mutlaka yapmalıdır. Değerli meslektaşlarım, Türkiye’deki ilaç pazarı, ilaç tekellerinin iştahını kabartmaktadır. Şirketler eliyle sürekli olarak, nasıl daha fazla ilaç satarız fikri üzerinden planlar üretilmektedir. Ülkemiz insanı ilaç pazarının bir nesnesi olarak görülmektedir. İlacı eczanelerden çıkarıp, marketlerde reyonlarda satmaya çalışan, bunun için lobiler yapanların varlığını hepimiz biliyoruz. Bu kimseler amaçlarını, niyetlerini açıkça ortaya koymaktadır. Ama bunların planlarını suya düşürecek iradeli bir yönetimi, bir hükümeti karşılarında göremedikleri için her geçen gün daha da cesaretlenmektedirler. 6197 sayılı yasada yapılmak istenen eczacı-eczacı ortaklığı kabul edilemez bir öneriydi. Bu yanlıştan dönülmesi memnuniyet verici, peki, diğer yapılan yanlışlardan neden dönülmüyor? Sağlıkta tasarrufun ilaç olarak görülmesinden vazgeçilmelidir. Ülkemizde ilaç harcamaları, sağlık harcamalarının en başındaymış gibi görünmekte; oysa ilaç fiyatlarında eczacı kar oranlarındaki düşüşler sonucunda, diğer ilaç dışı sağlık harcamalarının yanında bir önceki yıla göre %10 civarında kalmıştır. Genel olarak sağlık, özel olarak ilaç ve eczacılık alanında uygulanmak istenen politikalar, Türkiye’nin dört bir yanında kesintisiz sağlık hizmeti sunan eczacıyı gözle görülür bir dar boğaz içine soktu. Son eczane kalana kadar, hükümet eczanelerin kapanmasını bekliyor. Değerli meslektaşlarım, eczacının en büyük gücü örgütlü olmasıdır. Mesleğimizin bugün getirildiği bu olumsuzluktan çıkış, yine örgütsel gücün hayata geçirilmesiyle olacaktır. 4 Aralık günü yapılan kepenk kapatma eyleminde eczacılarımız daha önce olduğu gibi birlik olmayı başarmış, Türkiye genelinde gerçekleştirilen eyleme tüm ec- 23 TEB 37. Olağan Büyük Kongre zacılarımız katılmıştır. Eczanesinin kepengini kapatan eczacılarımız nöbet tutan meslektaşlarımızın eczanelerine giderek önemli bir dayanışma örneği de göstermişlerdir. Kamuoyu sokaklarda eylem kıran bir tek eczacının olmadığını, bir tek eczanenin açık olmadığını görünce eczacıların haklı isteklerine daha duyarlı hale gelmiş, sorunu yakından takibe almıştır. Bu, örgütsel mücadelenin başarısı olmuştur. Bu bakımdan tüm meslektaşlarımı gönülden kutluyorum. Değerli meslektaşlarım konuşmamı bitirirken, şahsım adına, meslektaşlarımın bu haklı mücadelesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında takipçisi olacağım. 37. Büyük Olağan Kongre’nin tüm meslek çalışanlarına hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize en derin saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Serkan MERCAN (Sunucu – Türk Eczacıları Birliği): Sayın Milletvekilimize teşekkür ediyoruz. Şimdi AKP İstanbul Milletvekili ve Türk Eczacıları Birliği Eski Başkanı Ecz. Mehmet Domaç’ın kürsüye teşriflerini arz ediyorum. Ecz. Mehmet DOMAÇ (AKP İstanbul Milletvekili, Türk Eczacıları Birliği Eski Başkanı): Sayın Başkan, Merkez Heyeti’nin değerli üyeleri, değerli konuklar, sayın milletvekillerim, 37. Büyük Kongre’nin değerli delegeleri, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Kongre’nin ülkemize, meslektaşlarımıza ve sağlık alanına başarılar getirmesini diliyorum. Bu Kongre’den sonra eczacılık mesleğinin ve eczacı meslektaşlarımızın, eczacı örgütlerinin, bir kez daha, güçlü, dinamik, üretken bir yapıyla Kongre’yi bitireceklerine gönülden inandığımı belirtmek istiyorum. Değerli meslektaşlarım, sayın delegeler, eczacılık mesleği 750 küsur yıllık bir meslek. Bu meslek böyle başlamadı, farklı bir yöntemle başladı. Ama bugün, çağdaş, gelişmiş bilime dayalı ve insan sağlığına hizmet eden ve yaşam kalitesini arttıran, doğuştan kazanılmış insan hakkı olan sağlıklı yaşama hakkını geliştirmek için çaba harcayan bir meslek. Ayrıca sağlık alanının çalışanları, meslek yapanları önemli bir mesleği yapmaktadırlar. Sağlık meslekleri yüz güldüren mesleklerdir. 24 TEB Yayınları Değerli delegeler, Türkiye’deki ilaç bugün tartışılmıyor. İçinde bulunduğunuz durum bugün tartışılmıyor. Yaklaşık 40 yıldır, Türkiye’de ilaç ve ilaç-eczacılık hizmeti tartışılıyor. 40 yıl önce ilaç hizmeti tartışılırken Türkiye’deki ilaç tüketimi kişi başına 8 dolardı. Ben iki gün önce Özbekistan’daydım. Orada şimdi on dolar. Şimdi, ilaç tüketimi kişi başına 180 dolar Türkiye’de. Biraz daha yüksek ama global olarak söylediğimizde 180 dolar. O zaman da eczacılık hizmeti yapılıyordu Türkiye’de, bugün de eczacılık hizmeti yapılmaya devam ediyor. O zaman da sorunlar vardı, bugün de sorunlar var. Ülkemizin yaşadığı sorunları, sadece ülkemiz yaşamıyor. Ülkemiz dünyadan etkileniyor. Örneğin; Almanya’daki eczacılarla bir konuşun, dertleşin. İki yıl önce Almanya’da ne oldu? Japonya’daki eczacılarla mailleşin, bu yılın başında Japonya’da ne oldu? Bu yılın başında Japonya’da ilaç fiyatları %65 düştü. Dublin’de, 1600-1650 eczane var. Sosyal Güvenlik ilaç fiyatı ödememeye karar verdi ve sadece, sadece reçete başına bir para ödeyecek. İrlanda’daki 1650 eczaneden 650 eczane Sosyal Güvenlikle yeni anlaşma yapmamaya karar verdi. 1650 eczanenin 650’si Sosyal Güvenlikle yeni anlaşma yapmamaya karar verdi. Dünyada farlı gelişmeler, farklı trendler var. Bu trendler Türkiye’yi de etkiliyor. Bunlardan en büyüğü de, dünyadaki ekonomik kriz bizi direkt etkiliyor ve bu etkileşim sonunda Türkiye’de de bazı önlemler alınıyor. Bu önlemler daha önce de alınmıştı. Yeterli olmadı. Bu önlemler ondan önce de alınmıştı yeterli olmadı. Hepiniz bilirsiniz Cipram© diye bir ilaç var, bu piyasaya çıktığında kaç liraydı sizce? 67 liraydı piyasaya çıktığında. Şimdi kaç lira? 14 lira mı? 9 lira mı? Piyasaya çıktığında 64 lira olan ilaç, 67 lira olan ilaç bugün 9 lira. Şimdi, şimdi eczacılar, eczacılar ilaç fiyatlarının yüksek olmasına karşıdırlar. İstanbul Eczacı Odası Başkanıyken ben, halkımıza ucuz ilaç, sağlıklı yaşam diye afişler astım ve kasalarımızın üstüne takvimler yaptırdım. İlaç fiyat artışının sorumlusu eczacınız değildir diye. O zamanları hatırlayanlar bilirler. İlaç fiyatları yirmi günde bir yükseliyordu. Çünkü Türkiye’de %166 enflasyon vardı. Çünkü Türkiye’de krizler oluyordu, bir gecede %3000 faizler ortaya çıkıyordu. Şimdi öyle bir Türkiye yok. Şimdi öyle bir Türkiye yok. Şimdi öyle bir Türkiye olmadığını hepimiz biliyoruz. Şimdiki Türkiye enflasyonsuz ortamda eczacılık yapma Türkiye’sidir. Enflasyonlu ortamda eczacılık yapma devrini geçirdik. Şimdi enflasyonsuz eczacılık yapacağız hep birlikte. Buna, buna biraz zor alışacağız doğru. Zor alışacağız doğru. Ama buna alışacağız. Süreç bizi buraya taşıyor. Biz buna alışmak zorundayız. 25 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Değerli meslektaşlarım, değerli meslektaşlarım, bakın beni burada tanıyanlar tanırlar. Ben bu kürsüden çok konuştum. Bu örgütte, çok eylem yapıldı. Bu eylemler bugün yapılmadı sadece, bu eylemler 1978’den başlayan eylemlerdir. Bu devam eder, örgütün dinamizmi bunu yapmaya uygundur. Dayanışması buna uygundur. Örgütün dinlemeye de tahammülü olmalıdır. Demokrasiye tahammülü nasıl varsa siyasetin, örgütün de dinlemeye tahammülü olmalıdır. Hepimiz birbirimize tahammüllü davranırsak, bu kongreyi çok rahat, çok güzel tartışarak, düşüncelerimizi geliştirerek kongreden çıkarız. Bu kongrenin, Sayın Tanker söyledi, ben daimi üyesiyim, dolayısıyla burada konuşma hakkım var, her biriniz gibi. Onun için hepimiz birbirimize tahammüllü olacağız. Bu örgütte çok sayıda eylem yapıldı. Bu eylemler, bu örgütün dinamizmini gösterir. Direncini gösterir. Örgütün birlikteliğini gösterir. Bunu örgütün birlikteliği sağlayabiliyorsa, örgüt her zaman haklarını alabilir, eczacılar da her zaman haklarını alabilir. Hak alma mücadelesi bir günlük değildir. Hak alma mücadelesi süreklilik arz eder. Bu mücadele bugün başlamaz. Tarihten gelir ve devam eder. Dolayısıyla sizler hak alma mücadelenizi devam ettireceksiniz. Değerli meslektaşlarım, bu kongrede önemli olan geleceğe bir bakış çizebilmemizdir. Bu kongrenin önemli bakışlarından bir tanesi, eczacılık mesleğinin gelişen alanlarda çalışma yapabilmesidir. Bunlardan önemli bir tanesi radyoterapidir, bir tanesi fitoterapidir. Diğer alanda ise, sağlık alanında ise çok sayıda meslektaşımız istihdam edilmektedir. Bunlardan beş yüz tanesine Sağlık Bakanlığı’nca geçen yıl kadro verilmiştir. Bu yıl da yine altı yüz eczacı kadrosu gerçekleştirilecektir. Bugün bu eylem sırasında sizden alındığını düşündüğünüz haklarınızı, mücadele sürecinizi bırakmadan devam ettirirseniz tekrar alma şansınız olabilir. Bunu yalnız başınıza yapamazsınız. Yapamazsınız. Bunu toplumun tüm kesimleriyle birlikte yaparsınız. Bunu toplumun tüm kesimlerini ikna ederek yaparsınız. Onun için hak arama mücadelesine toplumun tüm kesimini yanınıza alarak devam etmelisiniz. Devam etmelisiniz. Bunun için, bunun için her zaman heyecanlı aktivasyon içerisinde değil; düşünüp, taşınıp, tartışarak değil, süreci geliştirerek ilerletmek gerekir. Çünkü hiçbir kurum, hiç bir kuruluş her zaman aktivasyon içerisinde bulunamaz. Dolayısıyla kaybedildiğini düşündüğünüz hakların iki şekilde telafisi mümkün. Dinle, dinle, dinle iki şekilde telafisi mümkün bir dinle, dinle. Bir uçurum farkı gelmiştir eczaneler arasında cirolar açısın- 26 TEB Yayınları dan, bu uçurum farkını ortadan kaldırmak için çaba harcamak lazım. Bir; bu bugün başlamadı, bu 18 yıl önce de vardı. Tarihe bakın. Biraz okuyun. Biraz okuyun, tarihe bakın o kitaplarda var bunlar. Önce bir baz diyor. Bir baz diyor tespit edersiniz, bu baz ciroluk üzerinde farklılaşmazlık meydana gelebilir. Bir baz, yani herkesin birebir geçirebileceği bir baz diyor. Bunun üstüne farklılaşmalar konur. İki, karlılığınızı veya reçete başına bir bedeli ortaya çıkarmak lazım; yalnız bakın dikkatinizi çekiyorum, yalnız reçete başına bedel çıktığında ortaya, süreçte karlılıkların üstüne baskı yaparlar. Bunu unutmayın. Reçete başına bedel ortaya çıktığında karlılıkların üstüne baskı olur. Bunu çok dengeli, çok düzenli, çok da rahat tartışacağınız ortamları yaratmaya çalışın diyorum. Biz bu süreçte meslek örgütümüzün başkanlarına yöneticilerine, yardım etmeye çalıştık. Bunu Kongre’de nasıl diye sorarsanız anlatmak durumunda değilim. Her zaman yardımcı olurum. Her zaman katkı sağlamaya çalışırım, bu benim görevim, kimseden bir şey beklemiyorum. Bunu görevim olarak yaparım her zaman. Her zaman yaparım bu benim görevim. Yani herhangi bir kişi yapma dese de yaparım ben bu benim işim. Şimdi, şimdi bu ilişkiyi devam ettirmenizde çok büyük yarar vardır. Burası özgürlükçü bir yapıdır. Demokrat bir yapıdır. Katılımcı bir yapıdır. Demokrasinin gelişmesi için çaba harcar, herkese demokrat davranır burası. Herkese demokrat, ayrılıksız. Farklı olan herkese demokrat davranır. Çünkü biz farklılıklarla beraber yaşayabiliriz. Başka türlü yaşama şansımız yok, bu ülkede farklılıklarımızla yaşayabiliriz. Farklılıklarımızla birlikte bu mesleği geliştireceğiz, bu mesleği geliştirmek için çaba harcayacağız. Hepinize saygılar sevgiler sunuyorum. Kongre’nin başarılı geçmesini diliyorum. Serkan MERCAN (Sunucu – Türk Eczacıları Birliği): Sayın Mehmet Domaç’a teşekkür ediyoruz. Sayın konuklar, değerli delegeler; sağlıkta tasarruf tedbirlerine karşı birlikte mücadele ettiğimiz emek meslek örgütü temsilcileri aramızda. İlk olarak Türk Diş Hekimleri Birliği Başkanı Profesör Murat Akkaya’nın kürsüyü teşriflerini arz ediyorum. Prof. Dr. Murat AKKAYA (Türk Diş Hekimleri Birliği Başkanı) : Sayın Milletvekillerim, Sayın Başkan, meslek örgütlerinin değerli temsilcileri, Genel Kurul’un delegeleri, değerli basın mensupları. Meslek örgütleri demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. 27 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Sağlık meslek örgütleri ise insan ile uğraşmaları, insan sağlığı ile uğraşmaları nedeni ile daha farklı yapıya sahiptirler. İşte bu nedenle, bizler kaliteli, erişilebilir bir sağlık hizmeti sağlanması, sosyal devlet ilkelerinin, etik kuralların uygulanması için çaba sarf ederiz. Bu aşamada muayenehaneler ve eczaneler gibi mesleklerimizi icra ettiğimiz yerler daha da önem kazanmaktadır. Uluslararası kuruluşlar etik kaygılar nedeniyle muayenehane ve eczane gibi bireysel uygulama alanlarının kurulmasını önemsemektedirler. Bizler ne muayenehanelerimizin, ne de belirli ilkelere sahip olan meslek örgütlerimizin yok edilmesini istemiyoruz. Bizdeki tanımlamasıyla Sivil Toplum Örgütleri diye adlandırılan, uluslararası tanımlamadan daha farklı bir özellik içeren hükümet dışı organizasyonlar; üzerine basarak söylüyorum hükümet dışı organizasyonlar, hükümet organizasyonları haline getirilsin istemiyoruz. Birlik ve beraberliğe, karşılıklı anlayışa, saygıya, bunların özünde demokrasiye her zamankinden daha çok ihtiyaç olduğu bugünlerde gerçekleştirdiğiniz kongrenizin başarılı geçmesini diliyor ve saygılar sunuyorum. Serkan MERCAN (Sunucu – Türk Eczacıları Birliği): Sayın Murat Akkaya’ya biz de teşekkür ediyoruz. Şimdi Türk Tabipleri Birliği Genel Sekreteri Sayın Doktor Eriş Bilaloğlu’nun kürsüyü teşriflerini arz ediyorum. Dr. Eriş BİLALOĞLU (Türk Tabipleri Birliği Genel Sekreteri): Sevgili basın mensupları, sayın yönetim, sayın konuklar ve elbette bu büyük kongrenin asli unsuru olan, bu kongreyi gerçekleştirecek olan eczacılar, delegeler hepinizi Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi adına saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Biraz önceki konuşmalardan da anlaşıldığı kadarıyla, Türk Eczacıları Birliği Başkanının da yaptığı konuşma da dâhil olmak üzere, ortak bir sıkıntıyı paylaşıyoruz. Ya kendimizi anlatmakta başarılı olamıyoruz, ya da mevcut iktidar, mevcut gücüyle, kimi aldığı desteklerle birlikte bir konuda başarılı oluyor. Nedir o? Son 4 Aralık süreciniz de dâhil olmak üzere, ilaç fiyatlarının düşmesini istemeyen eczacılar ya da kendimiz için söylersek Tam Gün Yasa Tasarısı gibi, halkın da sağlık hizmetine ulaşımını çok kolaylaştıracağı vaaz edilen, iddia edilen yasa tasarısına karşı çıkan hekimler ya da çok yakın bir gelecekte hükümetin Meclis’ten geçirmek istek ve iddiasında olduğu “Kamu Hastanesi Birlikleri Yasası” içine tırnak içinde düşeceğimiz durum. Kamu Hastanesi Birlikleri Yasa Tasarısı çıktığı 28 TEB Yayınları takdirde, mevcut kamu hastanelerinin gelirleri SUT fiyatları üzerinden elde ettikleri, sattıkları hizmete endeksli olacak düşünebiliyor musunuz? Hekimler gelirleri artsın diye, SUT fiyatları artsın isteyen bir meslek grubu haline itilecek. Çünkü SUT fiyatları arttığı takdirde, hastanenin gelirleri artacak, SUT fiyatları arttığı takdirde hekimlerin de, sağlık çalışanlarının da ücretleri artacak; böyle bir post-modern, böyle bir ironik tabloya ya da ortama itilmeye çalışılıyoruz. Oysa biliyoruz ki; eczacılar, hekimler, sağlık çalışanları gerek bu ülkenin, bu topraklarda, bu toprakların okullarında, oradaki öğretmenlerin eğitimleri altında yetişen insanlar olarak; gerekse sonra eğitimleri, mesleki eğimleri sonrasında aldıkları bilgiler ışığında kendilerini bir şeye tırnak içinde veya dışında adamış durumdadırlar. O da, sağlık hizmeti sunmak; onların ilaç fiyatlarının arttırılmasından ya da SUT hizmet fiyatlarının arttırılmasından doğrudan bir yararları ya da çıkarları olmamak durumundadır, olmamalıdır. O halde bir biçimde tartışmayı bu düzeye indirip, kamuoyuna böyle aksettirmek, hepimizin elini kolunu bağlayan bir duruma itmek hepimiz için bir haksızlıktır. Bu haksızlıktan çıkmanın elbette ki kimi yol ve yöntemleri vardır. Öncelikle geçtiğimiz iki yıllık süreçte de olduğu gibi, eczacıların gösterdiği birlik bundan bir tanesidir. Yani bir arada olma meselesi. Ama tek başına yeterli midir? Değildir. Aynı zamanda, o bir arada olmanın hangi pusulayla ve neye yönelik olarak aksiyon içerisine girdiği de kritiktir. Pusula da aslında bellidir. Türkiye’de meslek örgütleri halkın yararını gözeten bir biçimde, kendi mesleklerini var etme mücadelesi içerisindedirler. Yani hiçbir biçimde mesleğimizin ya da meslektaşlarımızın çıkarları halkın yararıyla çelişen bir noktada değildir. Zaten bu anlayışla mesleki faaliyetimizi ve politikalarımızı oluşturmuş durumdayız. O halde, o pusulanın, yani halkın yararıyla ilişkili olan noktayı da mutlaka gözetmemiz gerekiyor. Konuşmamı şöyle toparlamak istiyorum. Bir şairin dörtlüğüyle ve ona bağlı olarak kuracağım bir benzetmeyle, çok bilinen bir şeydir: ‘Ömür üç gündür. Dün geldi geçti. Yarın meçhuldür. O halde ömür bir gündür. O da bu gündür.’ Siz, Büyük Kongrenizde bugünü değerlendireceksiniz ve aklınızın, vicdanınızın ve mesleki birlikteliğinizin oluşturduğu güç ile meçhul olan yarını, meçhul olmayan, hem halkın hem meslektaşlarınızın yararına olan bir noktada çözümleyip gerekli planları kuracaksınız. Dün geldi geçti dedik ama dün daha çok kısa süre önce İstanbul’da hekimler, diş hekimleri, eczacılar, bütün sağlıkçılar ve halkın kimi kitle örgütleri de dâhil temsilcileriyle birlikte sokaktaydık. Bu bize güç verdi. O meçhul diye bahsedilen yarına, eğer bir arada olur ve yanınızda el 29 TEB 37. Olağan Büyük Kongre uzatacağınız bir başka meslek gurubunu daha ararsanız, hekimlerin eli açıktır. Hekimlerin eli; yanındaki eczacının elinde tutan, yanındaki sağlık memuru, hemşire, diş hekimi, biyolog, psikolog, hekim, bir bütün olarak sağlıkçıların elini de tutmaya hazır olan eczacılara ve onların birliklerine daima hazırdır. Bizler bir araya geldiğimizde, çok açık, o el bir yumruk olacak. Ama ancak bu yumruk birilerinin kafasına inmesi için değil, masaya vurmak ve haklarımız için mücadele etmek için birlikteliğini sağlayacaktır. Bu duygularla hepinizi saygılarla selamlıyorum. Serkan MERCAN (Sunucu – Türk Eczacıları Birliği): Sayın Eriş Bilaloğlu’na teşekkür ediyoruz. Şimdi Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Başkanı Sayın Mehmet Soğancı’nın kürsüyü teşriflerini arz ediyorum. Mehmet SOĞANCI (Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Başkanı): Sayın Başkan, yönetici arkadaşlarım, eczacı arkadaşlarım, Genel Kurul Delegeleri; hepinizi TMMOB adına, bu ülkenin mühendisleri, mimarları ve şehir plancıları adına sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Ve hemen bir sorudur akıllardaki, sağlıkçılar arasında mühendisin, mimarın ve şehir plancısının işi ne? Sıkıntılı, sancılı, sorunlu bir ülkede yaşıyorsanız eğer, hakikaten vahşi o kapitalizmin o kahredici düzeni hepimiz sarsıyorsa eğer ve hakikaten çocuklarımızın ve bizlerin geleceği karartılıyorsa eğer, bu dayanışmadan başka bir şey olamazdı. Size, örgütümüzün dayanışma duygularını ifade etmeye geldim. Cumhurbaşkanlığı, Devlet Denetleme Kurulu’na görev verir, bu, meslek örgütlerini hizaya sokun görevidir. Rapor hazırlar Devlet Denetleme Kurulu ve Cumhurbaşkanı, sanki Başbakan’ın bir komisyonuymuş gibi bu raporu Başbakanlık’a iletir gereğini yapın diye. Bizleri, meslek örgütlerini, bu ülkenin aydınlık yüzlerini hizaya sokacaklarını sanıyorlar. Yok, böyle bir şey, böyle bir şey yok. Sevgili arkadaşlar, otuz yıldır içine sokulmuş olduğumuz neo-liberal iktisat politikalarının, dünyadaki kapitalizmin kendi krizinin yarattığı karanlık bugün artık ortadadır. İşsizlik rekorlarının kırıldığı ve yarına karşı hiçbirimizin güvencesinin kalmadığı bu ortamda, bizim bizden başka dostumuz yoktur ve bizim bizimle dayanışmadan başka bir tarzımız olamaz. Bunun için dayanışmaya geldim. 4 Aralık’ta yarattığınız, o hakikaten anlamlı kavganın, az önce Eriş’in söylediği emek ve meslek örgütlerinin 30 TEB Yayınları bu kahredici düzene karşı ses çıkarmasında sürekli omuz omuza olacağımızı bir kere daha burada belirtmeye geldim. Genel Kurulunuza ve sizlere çok başarılar diliyorum. İyi ki varsınız arkadaşlar. Serkan MERCAN (Sunucu – Türk Eczacıları Birliği): Sayın Mehmet Soğancı’ya teşekkür ediyoruz. Şimdi Mülkiyeliler Birliği Başkanı Sayın Ali Çolak’ın kürsüyü teşriflerini arz ediyorum. Ali ÇOLAK (Mülkiyeliler Birliği Başkanı): Gördüğünüz gibi uzun boylu olmak toplumsal yaşamda avantaj, ama her zaman avantaj olmuyor. Kürsülerde biraz problem çıkıyor. Eczacılık mesleğinin seçkin temsilcileri, demokratik kitle örgütlerinin değerli yöneticileri Mülkiyeliler Birliği adına hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. Son yıllarda büyük bir hızla uluslararası sermayenin çıkar ve beklentileri doğrultusunda; başta sağlık ve eğitim olmak üzere, birçok kamu hizmeti hak olmaktan çıkarılmış, toplumsal yaşam ekonomik yaşam güvencesizleştirilmiş, tarımdan kopup kente gelen ve varoşlara yerleşen milyonlarca insan istihdam olma haklarının yokluğu nedeniyle kalıcı bir şekilde yoksullaştırılmıştır. Toplumsal ve siyasal sorunların çok yönlü ve halk yararına tartışılmasını engelleyerek, kamuoyunun doğru oluşmasına olanak vermeyen siyasal iktidardan, demokratik açılımları beklemekte, beğenmediği yargı kararlarını ulemaya sordunuz mu? Bu kararlar ideolojiktir diyen, otokrat tanımlı bir başbakandan demokrat bir adam yaratma çabası da beyhudedir. Biz ekonomik demokrasi olmadan gerçek bir demokrasi olamayacağını biliyoruz. Bunun da ancak; içtenlikli bir şekilde barış, demokrasi ve hukukun üstünlüğüne inanan emek ve demokrasi güçlerinin, kent ve kır yoksullarını da içine alan ortak mücadelesiyle yaratılabileceğine inanıyoruz. Bunun bilincindeyiz. Sizler giderek artan bir biçimde cesaret ve kararlılıkla bu güçler arasında yer aldığınız için bugün buradayım ben de, bu dayanışma bilinciyle buradayım. Bu gerçekleştirdiğiniz eylemler bunu ortaya koyuyor. Ben inanıyorum ki merkez sağ iktidarlar toplumsal eylemlerden korkuyorlar, ürküyorlar. Bunu manipüle etmek için, bunu yönlendirmek için, ellerinden geleni yapıyorlar. Meslek örgütleriyle toplum kesimlerini karşı karşıya getirme çabası içine giriyorlar. Bir meslek örgütü açısından ve genel anlamda demokratik bir kitle örgütü açısından, bir eylemin başarısının iki kriteri vardır. Birincisi katılımdır. İkincisi basiretli davranarak toplumsal kesimlerle, 31 TEB 37. Olağan Büyük Kongre farklı kesimlerle bir araya gelmektir. Karşı karşıya gelmemektir. Eczacı örgütü son bir yıldır gerçekleştirdiği eylemlerle her ikisini birden gerçekleştirmiştir. Kendilerini yürekten kutluyorum. Olağan kongrenizin mesleğinize ve ülkemize başarılar getirmesini diliyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Serkan MERCAN (Sunucu – Türk Eczacıları Birliği): Sayın Ali Çolak’a teşekkür ediyoruz. Sayın konuklar değerli delegeler, toplantımıza bir saat ara veriyoruz. 32 10 ARALIK 2009 İKİNCİ OTURUM TEB Yayınları Serkan MERCAN (Sunucu – Türk Eczacıları Birliği): Değerli delegeler, 37. Olağan Büyük Kongre’nin ikinci oturumunu açıyoruz. Kongremize gelen telgrafları arz ediyorum: “37. Olağan Büyük Kongrenize davetinize teşekkür ederim. Tüm katılımcıları sevgiyle selamlıyorum. Halkımızın sağlığı ve eczacılık mesleğinin gelişmesi için önemli bir misyonu olan birliğinizin bu kongresi aracılığıyla çalışmalarında başarılar diliyorum. Size, üyelerinize, kongreye katkı sağlayan tüm katılımcılara en iyi dileklerle sevgiler, saygılar sunuyorum.” Deniz Baykal (CHP Genel Başkanı) “Sayın Erdoğan Çolak, Türk Eczacıları Birliği 37. Olağan Büyük Kongre’nizin açılış törenine nazik davetiniz için teşekkür ederim. Aynı tarihte daha önceden planlanmış başka bir programım olduğundan aranızda olamayacağım. Kongrenin iyi geçmesini diler, şahsınıza, tüm katılımcılara saygılar ve sevgiler sunarım.” Prof. Dr. Recep Akdağ (Sağlık Bakanı) “Daha önceden belirlenen başka bir programım nedeniyle nazik davetinize icabet edemiyorum, üzgünüm. Düzenlemiş olduğunuz 37. Olağan Büyük Kongre’nize katılamıyorum. Davetiyeniz için teşekkür eder, şahsınızda tüm konuklara selam ve saygılarımı sunarım.” Faruk Nafiz Özak (Devlet Bakanı) “Türk Ezacıları Birliğinin 37. Olağan Büyük Kongresi’ne daha önceden planlanan programım nedeniyle katılamıyorum. Büyük Kongre’nin başarılı geçmesini diler, yeni seçilecek üyelere görevlerinde başarılar diler, tüm kongre üyelerine ve katılımcılarına selam ve iyi dileklerimi sunarım.” Faruk Çelik ( Devlet Bakanı) “Önceden belirlenen programım nedeniyle, düzenlemiş olduğunuz 37. Olağan Büyük Kongre’nize katılamıyorum. Nazik davetinize teşekkür ederim. Kongrenin başarılı geçmesi ve amacına ulaşması temennisiyle, düzenlenmesinde emeği geçen ve tüm katılımcılara selam ve saygılar sunarım.” Selma Aliye Kavaf (Devlet Bakanı) 35 TEB 37. Olağan Büyük Kongre “Türk Eczacıları Birliği 37. Olağan Büyük Kongresi’ne programımın yoğunluğu sebebiyle katılamıyorum. Nazik davetiniz için teşekkür eder. Kongrenin başarılı geçmesini temenni eder, katılan tüm konuklara saygılar sunarım.” Sadullah Ergin (Adalet Bakanı) “37. Olağan Büyük Kongre’nize ait nazik davetinize teşekkür eder, kongrenizin başarılı geçmesi dileğiyle şahsınızda bütün üyelerinize ve davetlilere selam ve saygılar sunarım.” Mehmet Mehdi Eker (Tarım ve Köyişleri Bakanı) “37. Olağan Büyük Kongre’nin hayırlı olmasını diler, en içten selamlarımı sunarım. Oktay Vural (MHP Grup Başkan Vekili) “Nazik davetiniz için teşekkür ederim. Aynı tarihlerde yurt dışı programım olması nedeniyle katılamayacağımı bildirir, çalışmalarınızda başarılar dilerim.” Selahattin Demirtaş (DTP Grup Başkan Vekili) “Daha önceden belirlenmiş programım dolayısıyla nazik davetinize icap edemiyorum. AKP Hükümeti’nin son uygulamasıyla ilacın piyasaya sunumunu sağlayan eczacılarımızın sorunları maalesef had safhaya çıkmıştır. Eczacılarımızın sorunlarının en kısa sürede çözülmesi ümidi ile 37. Olağan Kongre’nizin hayırlı ve uğurlu olmasını diler, katılan tüm davetlilere selam ve saygılar sunarım.” Prof. Dr. Osman Durmuş (MHP Kırıkkale Milletvekili) “Hayatın her döneminde önemini koruyan sağlık hizmetleri bireyin en temel ihtiyaçlarındandır. Bu sistemin en önemli halkalarından birisi eczacılık mesleğidir. Vatandaşların en yakın sağlık danışmanı olan meslektaşlarımız insan sağlığında kilit noktadır. Misyon olarak çok büyük bir rol üstlenmektedirler. 37. Olağan Büyük Kongrenin amacına ulaşmasını diliyor, bu vesile ile tüm meslektaşlarıma selamlarımı sunuyorum. Selam ve sevgilerimle.” Ecz. Gönül Bekin Şahkulubey (AKP Mardin Milletvekili) Ayrıca Kongremize başarı dileklerini iletmiş olan Sayın TÜRK-İŞ Genel Başkanı Mustafa Kumlu’ya, TÜRMOB Genel Başkanı Sayın Dr. Masum Türker’e ve Türkiye KAMU-SEN Genel Başkanı Bircan Akyıldız’a teşekkür ediyoruz. 36 TEB Yayınları Şimdi gündemin beşinci maddesi gereği, Kongre Başkanlık Divanı seçimi için Tasnif Kurulu’nu belirleyeceğiz, (Kura çekildi) Sayın Bülent Varel, Sayın Celal Erdoğan, Sayın Süha Özyazıcı. TASNİF KURULU BAŞKANI: Sevgili Delege arkadaşlarım, Divan Heyeti’nin seçimi için Tasnif Kurulu’nu kura ile belirlemiş olduk. Divan Başkanlığı için önerisi olanlar, önergesi olanlar alalım lütfen. Divan Başkanlığı için başka bir önerge var mı? İlk önergeyi okuyorum. 37. Olağan Büyük Kongre Divanı’na aşağıdaki isimleri öneriyoruz, oylarınıza arz ederiz. Başkan Sertaç Özmen, II. Başkan Alaaddin Işık, Yazman Suat Yıldırım, Yazman Mithat Aykanat, Yazman Kadri Çalım Yeterli sayıda imza var. Önerenleri okumama gerek yok. Eğer başka bir önerge yoksa oy pusulalarını dağıtıp bunları yazmamız gerekiyor. Oy pusulalarını alabilir miyiz? Oy pusulalarını alıp önce bir Ana Divanı oluşturalım. Başka oy pusulası kaldı mı? Arkadaşlar oy pusulalarını alıyorum. Saymaya başlıyoruz. Arkadaşlar, Divan Başkanlığı için yapılan tasnif oylama sonucu kullanılan oy sayısı 20. 20 oy ile Başkanlığa Sertaç Özmen, İkinci Başkanlığa Alaaddin Işık, Yazman Üyeliğe Suat Yıldırım, Yazman Üyeliğe Mithat Aykanat ve Yazman Üyeliğe Kadri Çalım seçilmişlerdir. Kendilerini kürsüye davet ediyoruz. Hayırlı olsun diyoruz. Ecz. Sertaç ÖZMEN (37.Olağan Büyük Kongre Divan Başkanı): Değerli delegeler, saygıdeğer yöneticilerimiz, sevgili meslektaşlarım, Türk Eczacıları Birliği 37. Olağan Büyük Kongresi’ne hepiniz tekrar hoş geldiniz. 37 TEB 37. Olağan Büyük Kongre 1000 yıldır sağlığın yeniden tesisi için canla başla mücadele eden bu kutsal mesleğin bir üyesi olmaktan her zaman mutluluk duydum. Bugüne kadar mesleğimizin gelişmesi için çeşitli görevler aldım. Ülkemizde sağlık politikalarının uygulanışı ve mesleğimiz açısından belki her zaman daha önemli, daha kritik Olağan Genel Kongremizde beni ve arkadaşlarımı böyle onurlu bir göreve layık gördüğünüz için hepinize tekrar teşekkür ederim. Şüphesiz bu gurur kendi tarihimde ayrıcalıklı yerini her zaman koruyacaktır. Sizler de lütfen başkanlık şerefine nail olduğumuz 37. Olağan Büyük Kongre Divanı’nın değerli üye ve arkadaşlarının katkısı ile Kongremizin adaletli ve sorunsuz bir biçimde işlemesi için çalışacağımıza şüphe duymayın. Divanımız bugüne kadar olduğu gibi, bu kongrede de, bu önemli dört günde yalnızca ve yalnızca ortak mesleki faydamızı kendisine rehber kabul edecektir. Saygıdeğer delegeler, sevgili meslektaşlarım, detaylarına girmeye gerek olmadığına inandığım bir süreci yaşıyoruz. Eminim kongremiz süresince, içinden geçtiğimiz süreci hep birlikte zaten detaylandıracağız. Temennim, tarihi misyonumuza layık bir tartışma ve sorunların ötesinde çözümlerin de tartışılacağı bir kongre süreci geçirmemizdir. Hepimizin samimiyetle mesleğimize katkı sunmak için zorlu görevlerde olduğunu biliyorum. Aynı zamanda binlerce meslektaşımızın da bizleri mesleğimizin en iyi, en doğru ve eksiksiz bir biçimde temsil edeceklerine inandıkları için bizleri bu önemli göreve getiriyorlar. Aslında deyim yerindeyse, binlerce meslektaşımız bizleri sorunları doğru yöntemlerle çözmemiz, doğru projeler üretmemiz için bu görevlere atıyorlar. Biz bu bayrak yarışında, onlardan aldığımız yetkiyi diğer meslektaşlarımıza devredene kadar birincil önceliğimiz meslektaşlarımızı en uygun biçimde temsil etmek ve bize verdikleri görevi layıkıyla yerine getirmektir. Bu bilinçle, binlerce meslektaşımızın ortak dertlerine derman olacak bir Merkez Heyeti oluşturacağınıza şüphe duymuyorum. Ancak yalnızca seçim süreçlerince değil, her daim; gerçek gücümüzü, köyde, kasabada, şehrin göbeğinde, şehrin ücrasında kısacası Türkiye’nin dört bir yanında özveriyle eczacılık hizmeti sunan meslektaşlarımızdan aldığımızı hiçbir zaman unutmamalıyız. Her meslektaşımızla daha fazla yüz yüze ilişki kurarak mesleğimizin gerçekliğinden hiçbir biçimde korkmadan hareket etmek en büyük sorumluluktur. Çünkü ancak bu sayede geleceğimizin garantisi eczacılık örgütlerimizi korumamız olur. Örgütlü mücadele ve örgütlü birliktelik, açılamaz sanılan birçok kapıyı kolaylıkla açabilecek adeta sihirli bir anahtar biçimindedir. 38 TEB Yayınları Değerli meslektaşlarım, Divanımız, bu zorlu ancak onurlu görevi icraya açıktır. Biliyorum ki, sizler de bir demokrasi düzenlemesi niteliğindeki kongremizin başlamasına hazırsınız. Hepinizi tekrar en içten sevgilerimle selamlayarak kongre gündemine geçiyorum. Evet, sevgili arkadaşlarım, gündemimiz 20 madde. Bunun ilk 6 maddesini geçtik. 7. madde; Büyük Kongre gündeminin geri kalan maddelerinin okunarak kabulü. Bunları okumak istiyorum. 8. Büyük Kongre Komisyonları’nın seçimi. a. Bütçe ve Hesap Komisyonu, 5 üye. b. Mevzuat Komisyonu, 5 üye. c. Dilek ve Temenniler Komisyonu, 5 üye. 9. Merkez Heyeti’nin Çalışma Raporu’nun okunması. 10. Merkez Heyeti Bilançosu’nun okunması. 11. Merkez Heyeti Denetleme Raporu’nun okunması. 12. Türk Eczacıları Birliği Yardımlaşma Sandığı’nın çalışma raporunun ve bilançosunun okunması. 13. Türk Eczacıları Vakfının raporunun okunması. 14. Rapor ve bilançolar üzerinde görüşmeler. 15. Bütçe ve Hesap Raporu’nun sunulması ile, a. Merkez Heyeti’nin açık oyla aklanması. b. Denetleme Kurulu’nun açık oylamayla aklanması. c. Yardımlaşma Sandığı’nın açık oylamayla aklanması. d. Merkez Heyeti’nin tahmini bütçesinin görüşülmesi ve oylanması. e. Yardımlaşma Sandığı’nın tahmini bütçesinin görüşülmesi ve onaylanması. f. Türk Eczacıları Vakfı’nın tahmini bütçesinin görüşülmesi ve onaylanması. 16. Mevzuat Kurulu’nun raporunun görüşülmesi. 17. Dilek ve Öneriler Raporu’nun görüşülmesi. 18. Birlik merkez organlarının asıl ve yedeklerin belirlenmesi 19. Kapanış ve 13 Aralık 2009 günü. 20. Seçim, 9.00 ile 17:00 arasında seçimlerimiz 39 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Gündemimizi oylarınıza sunmak istiyorum arkadaşlar, gündemi kabul edenler? Kabul etmeyenler? Oy birliği ile kabul edilmiştir arkadaşlar. Gündemimiz gereği komisyonlar için öneriler istiyoruz. Arkadaşlar her komisyon için önümde 3’er tane öneri var. Bunları sizlerle paylaşmak istiyorum. 37. Olağan Büyük Kongre huzuruna, 37. Olağan Büyük Kongre Divanı’na aşağıdaki isimleri öneriyoruz. Dilek ve Öneri Komisyonu’na aşağıdaki delegeleri öneriyoruz. Kongrenin onaylarına arz ederiz: Barış Sönmez (Hatay), Aysu Gerenli (Kırklareli), Onur Ferhat Karacan (Samsun), Emin Oktay Güvener (Van), Esat Erdönmez (Tokat) Mevzuat Komisyonu’na; Canan Ataseven (Uşak), Osman Küçükçakmak (Kayseri), Remziye Serpil Bulut (Kastamonu), Cemil Karakap (Konya), Yusuf Nebi Dolaş (Adıyaman)Bütçe ve Hesap Komisyonu’na; Serhat Salim Aktaş (Ankara), Özden Sezginsoy (Adana), Metin Girgin (Manisa), Erhan Yılmaz (Çanakkale), Ömer Çoruh (Ordu) Arkadaşlar, komisyonlara başka arkadaşımızı almak isteyen var mı? O zaman Dilek ve Öneriler Komisyonu’nu oylarınıza sunuyorum. Kabul eden arkadaşlarım? Kabul etmeyenler? Oy birliği ile kabul edilmiştir. Mevzuat Komisyonu’nu oylarınıza sunuyorum arkadaşlar. Kabul edenler? Kabul etmeyenler? Oy birliği ile kabul edilmiştir. Bütçe ve Hesap Komisyonu’nu oylarınıza sunuyorum arkadaşlar. Kabul edenler? Etmeyenler? Kabul edilmiştir. Çok teşekkür ediyoruz. Komisyonla ilgili dilek ve önerisi olan arkadaşlarımızın, bu komisyonla ilgili talebi olan arkadaşlarımızın, önerisi olan arkadaşlarımızın bugün bize iletmelerini önemle arz ediyorum. Çünkü komisyonlar çalışmaya başlayacak. Daha sonra da gelebilir ama mümkün mertebe tasnif edip verebilirsek, gene çalışmalar açısından daha uygun olacağı düşüncesindeyim. 9. maddemiz Merkez Heyeti’nin Çalışma Raporu’nun okunması, Sayın Genel Sekreter Ecz.Özgür Özel’i, 36.Dönem Merkez Heyeti Çalışma Raporu’nu sunmak üzere davet ediyorum. 40 TEB Yayınları Ecz. Özgür ÖZEL (Türk Eczacıları Birliği Genel Sekreteri) (36. Dönem Çalışma Raporunun Sunumu): Sayın Divan Başkanım, Sayın İkinci Başkanım, Divanımızın değerli üyeleri, Sayın Oda başkanlarımız, Türk Eczacıları Birliği Büyük Kongresi’nin değerli delegeleri. Eczacı Odaları’nın değerli yöneticileri, kongremizi izlemeye gelmiş değerli basın mensupları, değerli misafirler, hepinizi şahsım ve Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti adına saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Hoş geldiniz. 6 aylık dönemi yaklaşık üç saatte anlatabildiğimiz düşünüldüğünde, yirmi dört aylık bir dönemin yaklaşık olarak 10–12 saat gibi bir süre alması ön görülüyor. Böyle olmaması için de, kongre çantalarına kitap ve cd olarak koyduğumuz Çalışma Raporu’nun kendimizce önemli olduğunu düşündüğümüz ve altının çizilmesinde fayda gördüğümüz, kongre tarafından tartışılması, değerlendirilmesinin yerinde olacağını düşündüğümüz maddelerini bir powerpoint sunumu eşliğinde ve mümkün olduğunca sizleri sıkmadan ve kongrenin üretime yönelik süresine daha fazla zaman ayırabilmek adına hızlı bir şekilde sunacağım. Türk Eczacıları Birliği 36. Dönem Merkez Heyeti 2007 Aralık ayında yapılan seçimlerle, şu anda ekranda görülen Merkez Heyeti oluşumuyla göreve başladı. 13–16 Aralık 2007’de yaptık seçimimizi ve 36. Olağan Büyük Kongre sonucunda, Merkez Heyeti 4 Mart 2009 tarihine kadar bu yapısıyla faaliyetine devam etti. Ardından 5 değerli Merkez Heyeti üyemizin gerekçelerini eczacı kamuoyuyla da paylaştıkları dilekçeleriyle görevlerinden istifa etmeleri üzerine, yine 36. Büyük Kongre’de yedek listede yer alan ve eczacı kamuoyuna duyurulmuş olan üyeler göreve çağırıldı. Ve ekranda görüldüğü şekliyle yeni Merkez Heyeti oluşumu ve hemen ardından da görev dağılımındaki değişiklikle bugüne kadar huzurlarınıza geldim. Anlatacağım faaliyet raporu her iki dönemde görev yapan Merkez Heyetlerinin, görev tarihleri arasında yapmış olduğu çalışmaları kapsamaktadır. 2 yıllık bir döneme aittir. Yüksek Haysiyet Divanımız ekranda; Muhammet Çorbacıoğlu, Baki Ersavaş ve Serhat Salim Aktaş’ın yaptıkları yedi toplantıda, kendi içlerinde, kanunda yazıldığı üzere yaptıkları seçim sonucunda, başkanlık ettikleri toplantılarda görev yaptılar. 41 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Türk Eczacıları Birliği’nin organizasyonu; genel olarak 37 kişi Planlama ve Koordinasyon Birimi’nde, 16 kişi Yurtdışından İlaç Temin Birimi’nde, iki kişi Eczacılık Akademisi’nde, bir kişi Kalite Yönetim Birimi’nde, 6 kişi Muhasebe Birimi, 1 kişi Satın Alma ve 6 kişi Yardımlaşma Sandığı olmak üzere toplam 62 personelimiz görev yapmaktadır. Bu arkadaşlarımızın 14 tanesi eczacıdır. Türk Eczacıları Birliği’nin merkez organlarının çalışmaları: 36. Dönem Merkez Heyeti, 25 Aralık 2007-15 Kasım 2009 tarihleri arasında toplam 53 toplantı yaptı. Bu toplantılar 77 oturumda gerçekleşti. Yapılan görüşmeler sonucunda da 673 tane karar alındı. Bu yaklaşık olarak her iki toplantıdan bir tanesinin, iki gün ya da daha fazla sürdüğünü gösteriyor. 36. Büyük Kongre’de seçilen Yüksek Haysiyet Divanımız ise, 12–15 Mart’ta ilki olmak, 6-8 Kasım 2009’da sonuncusu olmak üzere toplam 7 tane toplantı yaptı. Bu dönemde Yüksek Haysiyet Divanımız 275 dosya inceledi ve karara bağladı. 7 dosya ise, prosedür nedeniyle bir sonraki toplantıda görüşülmek üzere hazırda bekletilmektedir. Onaylanan disiplin cezalarının dağılımı: mıntıkada meslekten men bir dosya, 100 tane geçici olarak meslekten men, 90 tane para cezası, 27 yazılı ihtar ve 57 iade edilen. Mıntıkada meslekten men, kendi bölgesinde üç kez üst üste meslekten men cezası alanlara uyguladığımız ve bölge eczacı odasından dışarıya ihraç anlamına gelen ve çok sıklıkla rastlamadığımız bir durum. Türk Eczacıları Birliği Büro Çalışmaları: Türk Eczacıları Birliği ARGE, Tasarım ve Geliştirme Çalışma Grubu; görevleri proje yazmak, fon sağlamak, projeleri yürütmek, bir eczacı, bir sosyolog, bir çevirmen, bir siyaset bilimci, bir uluslar arası ilişkiler uzmanı ve bir istatistik uzmanından oluşuyor. Toplam 6 personelimiz var ARGE Biriminde. Merkez Heyeti olarak geçtiğimiz dönemde önümüze koyduğumuz hedefleri projelendirirken güçlü bir ARGE birimiyle hareket etmeyi ön görmüştük. Bu anlamda, yapısıyla, ortaya koyduklarıyla, biraz sonra bahsedeceğim faaliyetleriyle çok önemli bir işlev gördüklerini değerlendiriyoruz. ARGE birimimizin Avrupa Birliği destekli projelerinden, Akıllı Çocuk Akılcı İlaç Kullanır Projesi ve Herkes İçin E-Sağlık Projesi bu dönem sonlandırıldı. Akıllı Çocuk Akılcı İlaç Kullanır Projesi’nde, özellikle çeşitli şe- 42 TEB Yayınları hirlerde yapılan tiyatro oyunlarıyla çocuğa yönelik olarak hem akılcı ilaç kullanımıyla ilgili çocukların bilinçlendirilmesi, hem de Türk Eczacıları Birliği’nin, toplum nezrindeki sosyal sorumluluk projesiyle gelen olumlu imaj çalışmasına da katkı sağladı. Herkes İçin E-Sağlık Projesi çok önemli bir Avrupa Birliği projesi, Türkiye’de tartışılan ve konunun ilgililerinin yeterince önem vermedikleri için, Bolu’da bir türlü hayata geçemeyen veya aksaklıklarıyla devam eden bir pilot uygulama var. Oysa bir E-Sağlık Projesi’nin Avrupa’daki örnekleriyle, hastanın başta olmak üzere eczacının işini kolaylaştıran, kamuya fayda sağlayan ve özellikle de projenin Avrupa‘da 3 ülkede yapılan incelemeler sonucunda ortaya çıktığı şekliyle; özellikle veri gizliliğini, hasta haklarını önceleyen bir proje olması gerektiği, bir devlet projesi olması gerektiği sonucu üretildi. Sosyal Güvenlik Kurumu ve Sağlık Bakanlığı tarafından da ilgililer proje kapsamında, açılış ve kapanış sempozyumuna davet edildi. Ayrıca da yurt dışındaki ülke ziyaretlerine götürüldü. Özellikle kapanış sempozyumunda, çeşitli ülkelerden gelen konukların projenin tamamına ilişkin değerlendirilmeleri gerçekten övgüye değer. Kamu otoritesinin de eksik yaptığı konulara, özellikle hasta hakları meselesine bir kez daha dikkati çekilmiş oldu ve bundan sonraki çalışmaların o kapsamda yürüyeceğini de değerlendiriyoruz. Türk Eczacıları Birliği’nin kooperatifler konusunda bakış açısı herkesçe malum, özellikle TEKB ve birim kooperatiflerimiz ile Merkez Heyetimiz bu dönem çok olumlu bir çalışma yürüttüler. Ve bugün geldiğimiz süreçte yaptığımız eylemliliklerde veya yapmamıza gerek olmayacak, eylemliliğe bile gerek olmayacak bir baskı oluşturma ihtiyacı doğduğunda hep kooperatiflerimizin pazar payının eksikliğinden ve ulaşması gereken %50’leri zorlayan bir pazar payı olduğu takdirde bir firma eylemini eczacının bile yapmasına gerek olmaksızın sadece ecza kooperatiflerinin ortaya koyacakları bir defansla çözeceğini eczacının belli hak arama mücadelelerini kooperatiflerin ortaya koyacakları iradenin hep altını çiziyoruz. Biz 1970’lerin sonlarında EDAK ile başlayan ve bugün çok sağlam üç kooperatifimizle yolumuza devam ettiğimiz bu süreci çok doğru, çok stratejik ve çok sahip çıkılması gereken bir adım olarak değerlendiriyoruz. Ve hep özlemini duyduğumuz bir şey var. Hem bunlara sahip çıkmak hem de bu sadece o gün 70’lerin sonunda eczacılık mesleğinin yaşadığı bir soruna bir çözüm üretmek adına, “eczacılar mesleğin üretiminden hastaya ulaştırana kadar her yerinde olmalı, dağıtım alanında da etkin olmalıdırlar” yaklaşımından hareketle ortaya konulmuş 43 TEB 37. Olağan Büyük Kongre doğru bir proje, işlemiş bir proje. Böyle projeleri o günden sonra çeşitlendirmemiz ve bunların eczacılığın önünü açacak her alanda olması gerektiğini düşünüyoruz. İçinde bulunduğumuz günlerde; eczacılığın belirli ürünleri, kaybetmesi, belli alanları kaybetmesi söz konusu, ama baktığımızda dünyada sağlık harcamaları ülkelere göre %7 ile 25 arası, bazı ülkelerde %40’lara varıyor. Hastaların evde bakılmasıyla ilgili çok ciddi kaynaklar ayırıyorlar. Bu, o ülkelerin ilaç harcamalarının üzerinde bile olabiliyor. Ve evde bakım işi, Türkiye’de mevzuatı tamamlanmış olmasına rağmen, geri ödemede olmadığı için sahipsiz ve kimlerin elinde olacağı belli değil, ama 2010 SGK planlamasının içinde evde bakımın geri ödeme kapsamına alınması var. Bu anlamda orta vadeli bir stratejik plan olarak evde bakım hizmetlerine sahip çıkmamız gerektiğini düşündük. Bir Avrupa Birliği projesi yaptık. Yapılabileceği iller içinden en uygunu olarak Samsun belirlendi. Yedi, sekiz ilde veya on ilde izin veriyordu bu projeyi yapmaya ve Avrupa Birliği’ne bir başvuruda bulunduk. 19 Mayıs Üniversitesi ve Samsun Eczacı Odası ile birlikte onaylanacağını umduğumuz bu projeyle, Samsun’da bölgedeki tüm eczacıların ortak olduğu kooperatif yapısı oluşturmayı ve evde bakım hizmetlerinden eczacıların oluşturduğu bu yapıyla, hem kamuya katkı sağlamayı; çünkü evde bakım, yatan hasta maliyetlerini, önemli tedavi giderlerini düşürmekte ve bu yüzden dünyada geri ödemeye alınıyor; hem de bunun çok önü açık, Türkiye de nüfus yapısı ve şekli açısından da bu konuda gelecek vaat ediyor. Buralara çok uluslu karteller girip de, daha sonra evde bakım şirketleri yatalak hastalara ilacını eczanelerden mi alacaklarını yoksa başka bir kaynaktan mı temin edeceklerini bile tartışmaya başlayacağımız kongreler yaşamamız adına, bu hamleyi Türk Eczacıları Birliği ve Samsun Eczacı Odası birlikte yaptılar. Umuyoruz proje onaylanacak. Onaylanmadığı durumda, elbette kendi kaynaklarıyla çalışabilir ama bu örneğin başarılı olması durumunda evde bakımın geri ödemeye geldiği noktada; bu işin nasıl yapılacağını bilen, işin ehli ve en doğru nokta eczacı örgütünün bu işi sahiplenmesi. Ve eczacılar için yeni bir istihdam alanı ve eczane için de kooperatif kanalıyla yeni bir gelir kapısı olacağını değerlendiriyoruz. ARGE’nin yaptığı, teker teker saymakla zaman yitirmememiz gereken, ama her biri birbirinden değerli raporlama faaliyetleri var. Örneğin, bir tanesini bile eczacı kamuoyu uzun uzadıya, günlerce tartışabilir. İhtiyacımız olduğu zaman da profesyonel olarak dünyaya bakmayı bilen ve Türkiye için tespitleri doğru yapan raporlarla önümüzü açtı bunlar. Meslek Hakkı Raporu, Eczacı-Eczacı Ortaklığı Raporu gibi, gerçekten birçok tartışmanın yaşandığı sırada elimizde güçlü donelere sahip olmamızı sağladı. 44 TEB Yayınları İletişim Birimimiz Aralık 2007-Kasım 2009 tarihleri arasında 58 farklı konu üzerinde basın açıklaması ve toplantılar yaptı. Merkez Heyeti’nin yapmış olduğu etkinliklerin, basın açıklamalarının basındaki yerinin dökümü yapıldığında, ilk toplantılarda Merkez Heyeti’nin ortaya koyduğu gerçekten çok doğru laflar söylüyor olabiliriz. Ama bunları doğru mecralara taşıyamıyoruz ve toplumda yeteri kadar yer almıyor. Bunun tespiti üzerinden önemli bir çalışma yürüttük hep beraber ve 98 farklı haberin 667 çeşitli dergi ve gazetede yer almış olması önemli; tabii kitap baskıya girene kadar belki bir bu kadar ya da daha fazlasını da hep birlikte gördüğümüz eylemlilik sürecini de yaşadık. Bilgi-İşlem çalışmalarımız; bu dönemde Türk Eczacıları Birliği’nin bilgisayar alt yapısı yenilendi. Geçen dönem faaliyet raporunun önerilerinin ortak taraflarından bir tanesi web sitemizin etkinleştirilmesiydi. Özellikle web sitesi üzerinde çok önemli çalışma yaptık. Tabii burada, Türk Eczacıları Birliği EDAK Ecza Kooperatifi’nin bir kuruluşu olan Edakom. Nerede bir eczacı iştiraki varsa EGAŞ için de aynı şey söz konusu Çağdaş Eczacılar Kooperatifi için de aynı şeyler söz konusu. Eczacılar nerede bir söz söylediyse, nerede bir müdahalede bulundu, nerede örgütlendiyse onun desteklenmesi gerektiğini düşünüyoruz. EDAK Ecza Kooperatifi’nin bir iştiraki biz göreve geldikten hemen sonra Edakom’la bir anlaşma yaptık. Türk Eczacıları Birliği bünyesindeki bilgi işlem biriminin bütün görevlerini Edakom’a devrettik. Edakom TEB bünyesinde personel bulunduruyor. Türk Eczacıları Birliği’ni temsilen olağanüstü durumlar için personel orada bulunuyor ve birlikte web sitesinden başlayarak çok önemli faaliyetlerde bulundular. Yurtdışından İlaç Temin Birimi İlaç Takip Süreci yazılımı bunların önemli olanlarından, özellikle geçen kongrede burada çok konuşulan. Çok iyi bir iş yapıyoruz, ilaçları getiriyoruz ama insanlar telefonlarla ulaşamıyorlar, bir başka yerden takip edemiyorlar. Şu anda web sitesi üzerinden veya herhangi bir eczacı odamıza hastamız başvurduğunda, yine kendi web sorgusuyla başvurunun hangi durumda olduğunu takip edebilmekte, ilacın getirilmekte mi, gümrükte mi? Geri ödemeyle ilgili provizyon aşamasında mı, kargoda mı olduğunu? Hatta ulaştırılacağı kargo şirketinin teslim numarasına kadar izlenmektedir. Reçete Kayıt Sistemi oluşturuldu. 3.7 maddesiyle ilgili 19 Şubat günü yaşadığımız krize yerinde bir çözüm üretti. İade ilaç modülü TEBİM oluşturuldu. Yaşanan tüm aksiliklere rağmen, o kadar değerli ve önemli veriler 45 TEB 37. Olağan Büyük Kongre derlemeyi başardı ki, eczacılar gerçekten belki o geçen cumartesi günü tabi pazartesi açılması gereken bir modül yapılan liste değişiklikleri yüzünden önce Sağlık Uygulama Tebliği’nde değişiklik yapıldı. Hemen ardından tam modül yenilendi, tekrar hayata geçirirken bu sefer Resmi Gazete’de 60–60’lar, 66–66’ya çıktı. O süreçte yeniden yenilenmeye gitti ki, ardından eylem kırma noktasına gelmesin, herkes eczanesinde stok sayarken basın bunu kullanmasın. Eczaneler uymadılar, eczanelerin içinde eczacılar var denmesin diye kapalı tutulma mecburiyeti ve cumartesi günü yaşanan bir sıkışıklık var. Pazar günü EDAKOM’un yaptığı müdahaleler sonucunda aşıldı ve Pazartesi günü de maille eksiklikleri giderilerek çok değerli veriler ele geçti. Onu, stok zararları kısmında tekrar ele alacağız. Posta Etkileşim Modülü, Demirbaşlar Takip Yazılımı ve Hukuk Takip Yazılımları’yla da kurumsallık anlamında da önemli bir katkı sağladık. Eczacılık Akademisi, değerli hocalarımız aramızda. Ben özellikle Eczacılık Akademisi’ne, Hüsnü Can Başer Hocamızın nezrinde tüm Akademi Yönetim Kurulu üyelerine ve Eczacılık Akademisi Danışma Kurulu’na bu dönemde yapmış olduğu çalışmalar, Merkez Heyeti’nin ihtiyaç duyduğu her anda koşup gelmeleri ve özellikle de üniversiteleriyle Merkez Heyeti arasında kurdukları köprü için teşekkür ediyorum. Özellikle de dekanlar toplantısı; dekanlarımızın da her ihtiyaç duyulduğunda gelmesi ve özellikle Sağlık Bakanı’yla yaptığımız görüşmede tüm üniversite dekanlarımızın konuya destek olmasından dolayı da hem dekanlarımıza, hem değerli hocalarımıza teşekkür ediyorum. İki yıllık dönemde 128 tane meslek içi eğitim programı yaptık. Bu programlarda toplam 5285 eczacı katılım belgesi almaya hak kazandı. Bu gerçekten önemli bir müdahale, özellikle 6197 sayılı yasamızın, bizim istediğimiz şartlarda yenilenmesinin ardından zorunlu olacak olan meslek içi eğitimlerde bu rakam yeterli olmadı ama bugünlerde bunun bile umut verici olduğunu ifade etmek lazım. Bakıldığında eczanelerle ilgili bir gerçekliği ifade ediyor. Eczacılar en önemli iki konuya vurgu yapıyorlar; benim eczane işletmeciliği, muhasebe, vergiler ve mali yönetim konusunda eğitime ihtiyacım var diyorlar. Neredeyse her dört eğitimden bir tanesine bu konuda katılmış eczacılar ve farmasötik yapının önemine eczacının kendi tercihiyle yaptığı bir vurgu var; ki daha sonra süren eğitimlerin hemen hemen her biri bunların 3’te 1’i – 4’te 1’i düzeyinde. Eczanelerde çalışan destek personelin eğitimi de önemli bir hamle. Eczanelerde çalışacak personelin, elbette ki eczacılık fakültelerinin 46 TEB Yayınları bulunduğu üniversitelerde açılmış olan Eczacılık Meslek Yüksek Okulları tarafından yetiştirilmesi gereken eczacı teknisyenleri olması gerektiğini düşünüyoruz. Ama mevcut emekçilerimizi bir kenara itmemiz söz konusu değil. Onlar için yapılan üçlü bir protokol neticesinde, şimdiye kadar toplam 22 bin 223 tane eczane emekçisine, ki burada biliyorsunuz, hedef mevcut arkadaşlara mümkün olan en iyi eğitimler verilerek bir statü kazandırılması. Ve bundan sonra yetişecek destek personelinin devreye girmesine kadar bu arkadaşların eğitiminin tamamlanmasını hedefliyoruz. Burada yaklaşık olarak her dört arkadaşımızdan bir tanesini eğittiğimizi söyleyebiliriz ama bu rakamın 70–80 binler düzeyine çıkması için bir süre daha devam etmesi gerekiyor. Merkez Heyeti iki yılık döneme ait Çalışma Programı’nı oluşturmak ve değerlendirmek üzere; ilki 6–7 Şubat 2008’de, ikincisi de 3-4-5 Nisan 2009 tarihlerinde iki tane Çalıştay yaptı. Temel hedefleri, önümüzdeki dönem devam eden, geliştirilmesi gereken mücadele alanlarını belirledik. TEB bünyesinde Merkez Heyeti, Denetleme Kurulu üyeleriyle eczacı odası temsilcilerinin görev alacağı bir dizi komisyonun oluşturulması kararlaştırıldı. Ve kurulan komisyonlara eczacı odalarımız katkı verdiler. İlaç Dışı Ürünler Komisyonu, Sağlık Bakanlığı tarafından yapılmakta olan reçetesiz satılabilecek ilaç listesi çalışmalarında mücadele için, bu OTC konusundaki komisyonumuz. İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurulu yasa taslağıyla ilgili komisyon, Aile Hekimliği’yle ilgili, SSGSS uygulamalarıyla ilgili, kamu hastane birlikleriyle ilgili; yani gündemde ne varsa, eczacıların neye hazırlanması, Türk Eczacıları Birliği’nin ve odaların neye müdahil olması gerekiyorsa o konuda katılımcılık anlamında, odalarımızın da katkısı ile komisyon çalışmalarını yürüttük. Bölge toplantıları yapıldı. Birinci bölge toplantısı; Samsun, Ordu, Çorum, Tokat, Amaysa Eczacı Odalarının katılımıyla Samsunda; ikincisi Kastamonu’da, Kastamonu ve Zonguldak Eczacı Odalarımız vardı. Şanlıurfa‘da üçüncüsü yapıldı. Dördüncüsü, Edirne’de yapıldı; Edirne, Tekirdağ ve Kırklareli Eczacı Odalarının katılımıyla. Çalışma toplantılarında da, bu dönem 3 tane önemli toplantı gerçekleştirdik. Bir tanesi Saymanlar Danışma Kurulu toplantısı, 12 Haziran 2008’de Ankara’da 47 eczacı odası saymanının katılımıyla gerçekleştirildi ve o günlerde gündemde olan, İş Bankası’yla yapılmakta olan protokoller hakkında bilgi verildi. Saymanlarımızın görüşleri alındı; o konuda değerli saymanımız daha sonra sunumunda detay verecek. 47 TEB 37. Olağan Büyük Kongre İki tane de Genel Sekreterler Çalışma Toplantısı yaptık. Bir tanesi 15 Temmuz 2009 günü Ankara’daydı, diğeri de 11 Kasım 2009 günü yine Ankara’da. 15 Temmuz’daki toplantıda, özellikle Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanan 2009/27 Sayılı Genelge’nin geri çekilerek 40 Sayılı Genelge’nin ortaya konması, eczacı odalarının, uzun süredir savunduğumuz, muvazaa tespiti yapması durumunda Sağlık Müdürlüğü’nün çeşitli sebeplerle bu tespite uymadığı durumda ruhsat düzenliyorlardı. Bu düzenlemenin geçerli olmaması, eczacı odasının buna karşı olduğu noktada Ankara’ya çekilmesi, Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti, Sağlık Bakanlığı, İlaç Eczacılık Genel Müdürlüğü ve ilgili odanın birlikte karar vermesiyle ilgili bir gelişmeydi bu. Bu konuda eczacı odalarımızın genel sekreterleri konuya sahip çıktılar ve o gün birlikte kararlaştırdığımız, ördüğümüz şekilde yol aldık. Birazdan o konudan bahsedeceğim ve önemli bir başarı elde edildi. Önemli, tarihi bir fırsat yakalandı. İkinci bir gündem maddemiz de o gün yeniden 3.7’yi, önce 19 Ocak günü protokolde bir provizyona işleme ve eczacı odasının sadece gözetimi şartına bağlamışken daha sonra mahkemeyi kazandık. Protokole yazıldığı şekilde ve ardından yeniden protokol revizyonu yaptık. 25 Haziran’da imzalanan protokol revizyonuyla bir kez daha, yatan hasta reçetelerinin eczacı odası onayıyla, tüm eczanelerden eşit limitle tevzi edilmesi imkânı ortaya çıktı. Hatta ilave maddeler geldi. Onu değerlendirdik. O konuda da önemli bir yol aldığımızı ifade etmek isterim. Çünkü daha önceki dönemlerdeki hasta şikâyetlerinden yola çıkarak bir takım dernekler, kuruluşlar, bir takım maksatlı çıkar çevreleri hemen yazılar topladı. Temmuz ayında ilgili bakanlıklara gittiler ve Türk Eczacıları Birliği’yle mahkemeye müdahil olmak istediler. Türk Eczacıları Birliği’ne ihtarlar çektiler. Ama Genel Sekreterler Toplantısı’nda belirlenen prensipleri, genel sekreterlerimizin tamamı odalarında yerine getirdi. Ve Kasım ayında, bize ulaştırılan tüm şikâyet dilekçelerine, SGK’nın yeniden bir şikâyeti olduğunu söylemesi üzerine teker teker geri döndük. Ve bu geri dönüşün sonunda hastaların tamamı “Bu sistem eskisinden de iyi oldu, çok memnunuz ve bu sistemin devam etmesini istiyoruz” dediler. Bunu sürmekte olan mahkemelere kanıt olarak sunuyoruz,. Hem de yazıyı yazan, SGK’ya İstanbul Eczacı Odası’nı şikâyet ediyordu, İstanbul Bölgesindeki uygulamayı bildirerek bu durumda İstanbul Eczacı Odası’nın uyarılmasını talep etmişler. “Uyarmak değil ancak teşekkür etmek mümkün olabilir. Ekteki teşekkür yazısını da odamıza yolladık” dedik. Gerçekten o genel sekreterler toplantısında, iki gündem maddesi de mesleğimiz adına önemli bir 48 TEB Yayınları yere geldi, ama eşit limitli tevzi ile ilgili başka sıkıntılarımız var, birlikte konuşacağız. 51 eczacı odamızda yapılan seçimlerin ardından 21 genel sekreterimiz değişti. İkinci Genel Sekreterler Toplantısı’nda; örgütün birbiriyle iletişim kurmasına, her düzeyde herkesin tanışmasına, kaynaşmasına ve bir rekabet içinde ayrılıkların konuşulduğu değil, bir birliktelik içinde üretimin değerlendirildiği bir örgüt özlemiyle bütün yeni seçilen genel sekreterlerimizi topladık. Hatta onlara dedik ki, bundan sonra bu toplantıları sık sık yapacaksınız. Ama 52 genel sekreter oluyor, genel sekreterlerden 51’inin genel durumu belli ama bir tanesi belli değil, onun da durumuna Yüce Heyet karar verecek birkaç gün içinde. Başkanlar Danışma Kurulu toplantıları: Merkez Heyeti adına şunu söyleyebilirim. Birçok doğru iş yaptık. Birçok eksik iş yaptık. Birçok yanlış iş yaptık. Ama ne yaptıysak birlikte yaptık, dersek herhalde buna kimsenin söyleyecek bir şeyi yoktur. Örgüt tarihinde ben şöyle bir geriye doğru baktım, hiç çift haneli rakamlara ulaşmamış. Çok krizli bir dönemde, dört tanesi birbirinin peşi sıra, toplam 9 tane Başkanlar Danışma Kurulu Toplantısı var. 1.14 ile ilgili de talepler oldu. Ama o konuyu ilerleyen süreçte tartışmayı, ilerleyen süreçte açıklığa kavuşturmayı umuyoruz, elbette ki bu kongre içinde. 13 tane Başkanlar Danışma’nın detaylarını vermiyorum. Ama her biri de gerçekten, örgütün taleplerinin ortaklaştığı söyleminin birleştirildiği ve seçilen Merkez Heyeti’ne tam ve koşulsuz destek verdiği bir toplantı olarak başladı ve devam eden süreçte çok tartıştık. Birbirimizden farklı şeyleri söylediğimiz, birbirimizi farklı anladığımız çok oldu. Ama üretimin olmadığı, örgütlülük gücünün örülmediği, bir dağınıklığın yaşandığı hiçbir toplantı olmadı. Bu başkanlar danışma toplantılarında üç kez protokol imzalanma kararı alındı. Daha doğrusu imzalanan üç protokol konuşuldu, tartışıldı. Üç kez kapatma kararı almış olan Merkez Heyeti’nin yapmış olduğu Başkanlar Danışma Toplantılarında, bir kez de sözleşme feshi yapıldı. Buraların hiçbir tanesi, ne üyelerin ne odaların, ne istediği hissedilmeden, tamamen emin olmadan, sırtınızı dönebileceğiniz mekanizmalar değildi. Biz buralarda ördüğümüz örgütlülük ve bütüncül duruşla 4 Aralık Eylemi’ni hep beraber başardık ve devam edeceğiz ve bugün devam edeceğiz diye değerlendiriyoruz. 49 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Bölgelerarası toplantılar yaptık. İlki Bursa’daydı, 2008 Temmuz’da. Bursa toplantısından akılda kalan, bir gün önce Sosyal Güvenlik Kurumu’yla bağıtlanmış ve orada imzaları tekrar basının önünde atılmış olan ve belki de çok uzun yıllardır yapamadığımız kendi protokolümüzü imzalama süreciydi. Ama ardından gelişen süreçte, üç bakanın atmış olduğu imzalardan geri dönmeleri ve iki aylık önemli eylemlilik sürecinde birlikte koşturmamız vardı. Ama tarihi bir toplantıydı gerçekten Bursa toplantısı. Ayrıca oluşturulan çalışma gruplanın hazırladığı raporlar ve oradan daha sonra komisyon çalışmalarına yaptığı katkıların da altını çizmek lazım. Şanlıurfa Bölgelerarası Toplantısı, 21 Aralık Mitingi’nin kararının alındığı ve Türk Eczacıları Birliği’nin ve onun tarihinin en görkemli mitinginin yapılmasının fitilinin ateşlendiği toplantıydı. Karar açıklandığı anda Türkiye gündemine bomba gibi düştü. O karardan hepimiz alnımızın akıyla çıktık. Ve üçüncü bölgelerarası toplantı 2-3-4 Temmuz 2009’da Kayseri’de yapıldı. Ve bu bölgelerarası toplantıda da çok önemli kararlar alındı, çok önemli tespitler yapıldı. Onun ardından da Merkez Heyeti, çalışmalarını toplantıda alınan kararlar doğrultusunda şekillendirdi. Merkez Heyeti tarafından ele alınan ve komisyonlar tarafından yürütülen çalışmalar, biraz önce komisyonlardan da bahsettim; bunlar özellikle politika oluşturma noktasında Türk Eczacıları Birliği’ne ve çalışanlarına, emekçilerine yön veren doğru tespitlerin yapıldığı ve özellikle, sahadaki eczacının, eczacı odasından süzülerek merkeze etki edebildiği ve bunun sözde kalmadığı, kâğıda döküldüğü, örgüt tarihine kazındığı, Merkez Heyeti’nin de önüne koyulduğu çalışmalardır. Katkısı olan herkese teşekkür ediyoruz ve bu konuda sistematik için devam edilmesi gerektiğini değerlendiriyoruz. 2008 yılı SGK protokol süreci, 30 Haziran 2008’den bahsettim. 3 Bakan ve TEB Başkanı tarafından, kamu kurum ıskontoları ile ilgili düzenlemeyi ve eczacı ıskontolarını belirleyen mutabakat metni imzalandı. 10 Temmuz günü de, Bursa’da Sosyal Güvenlik Başkanı’yla Erdoğan Çolak arasında bu metin imzalandı. Bu metin eczacılık tarihinin önemli belgelerinden bir tanesi olacak. Oldu hatta aslında, bu metin hala daha önemli bir yakıcı sorun olarak bundan sonra oluşacak Merkez Heyeti’nin de önünde ivedilikle çözülmesini talep edeceği belki bu Büyük Kongre’de özellikle altının çizilerek, sanayinin kamuya yapmak zorunda olduğu, SSK reçeteleri dışarı çıkarken kamunun SSK‘dan alınan ıskontoya karşılık verilen o süreç içinde herkesin dikkatini çektiği ve bir şekilde gitgide yakıcı hale 50 TEB Yayınları gelmiş önemli bir kamu kurum ıskontosu taşıma zararının yükünden kurtarıldığı bir belge olarak 3 bakanın imzasıyla bu imzalandı ve protokol buna göre bağıtlandı. Ama daha sonra, belki bir tek Türkiye’de olabilecek şekilde, bu imzalardan geri duruldu ve geçen sene Temmuz’dan 9 Eylül’e kadarki süreç yaşandı. Ama bundan sonra Merkez Heyeti’nin önünde, bence, Büyük Kongre’nin özellikle bundan sonraki sürece yapacağı müdahalede altını çizmesi gereken en önemli meseledir. O gün bunu çözdüğümüz gibi birazdan süreci tartışacağız. Bu meselenin tamamen eczacının dışında ve vermesi gerekenlerin gerektiği yere yapması gereken bir katkı olarak kalması gerektiğini düşünüyoruz. Aynı protokolde eczane ıskonto oranları da değişti. Bu protokol sürecinde girerken %3-3,5-4-4,5 ıskontolarımız vardı. Merkez Heyeti oluştuktan sonra benim başkanlığını yaptığım Protokol ve SUT komisyonu oluştu. Bu komisyon 3 aylık uzun bir çalışma yaptı. Sağlık Uygulama Tebliği’yle ilgili 240 öneride bulundu, o dönemde yollandı. 2008 Eylül’de yayınlanan da çok sayıda öneri var ama SUT çok hızlı değişiyor. Geçtiğimiz yıl söylediğimiz her şey yapıldı ama bir senede daha fazlasını bozdular. Bu sefer, iki yüzün üzerinde öneriyle tekrar gittik. O komisyonun aldığı karar iki parçadan oluşuyordu. Bir tanesi teknik komisyon, bir tanesi siyasi kanadı işin. 11 tane eczacı odası başkanımız vardı Merkez Heyeti’nin dışında ve o komisyonun aldığı kararlardan bir tanesi, eczane ıskonto oranlarının mutlaka revize edilmesiydi. Geçen sene Haziran ayında yapılan görüşmeler 1 Temmuz’da bitecek olan protokole rağmen sonuçlandırılamadı. 29’unda, biraz önce baktığımız belgede, bakanların imzasıyla kamu kurum ıskontolarının kaldırılması bir şartımızdı. Diğer ıskontoların da indirilmesi komisyonun ikinci önerisiydi, Merkez Heyeti tarafından kabul edilmiş. Önce 3,5 - 4–4,5, 1, 2, 3, 4’e indirildi 10 Temmuz günü. Ardından detaylara girmiyorum, protokolde çok önemli şeyler var, işte, eşit dağıtıma eklenen bütün kurumlardan tutun da 6.3.24 maddesinde protokolde yaşanan sıkıntıların çözüldüğü; işte, bir deponun bir sahte ilaçla kontamine olması sonucunda bir bölgede 100’e yakın eczacımızın aldığı fesihler. Türkiye’deki 900 fesih diye ürettiği çarelerle ama bu protokolün yürüttüğü tümünde, biraz önce bahsettiğim gibi, çok eşi benzeri rastlanmayacak bir şekilde engeller çıktı. Temmuz ayı boyunca kendi imza attıkları protokolü; eczacılarımız, bazı yerlerde Çevik Kuvvet’i aşarak, bazı yerlerde giderek, işgal eylemi yaparak, bazı yerlerde daha diplomatik yollardan ama son gün zorla teslim ettik, o protokolü Kurum’a. Ve görüşmeler sürdü kamu kurum meselesiyle ilgili, ancak Ocak ayına kadar süre istediğini, bu sırada 51 TEB 37. Olağan Büyük Kongre da kamu kurum ıskontosu zararının telafisi noktasında ıskonto iyileştirmesi olabileceğini ve yapılan protokolle Ocak ayına kadar 1–2–3–4 olan ıskontolar ikiye bölünerek 450 milyon TL’lik iyileştirme sağlanarak 9 Eylül’de ek protokol imzalandı ve yürürlüğe girdi. Ek protokolün önemli maddelerinden bir tanesi; Ocak ayında yapılacak olan, 1 Ocak’a kadar bir çare bulunmazsa, Türk Eczacıları Birliği’nin bu protokolü tek taraflı feshetme hakkı ve bütün alt protokollerin de iptal edilmesi hakkıydı. Görüşmeler sürdürüldü. Yol alınamadı. Yol alınamadığıyla ilgili mesele Şanlıurfa toplantısında da tespit edildi ve Şanlıurfa toplantısında miting kararı aldık 21 Aralık’ta, bu meseleye dikkat çekmek ve kamuyla olan sıkıntıları aşmak adına, biraz daha netleşmek adına çünkü boş durmadılar. O süreçte yaptıkları SUT değişikliği ile Türk Eczacıları Birliği’nin dolayısıyla eczacı odalarının, eczacılar adına yaptıkları tip sözleşmeyi yapma yetkisinden tutun da, birinci basamak tedavi hizmetlerinde yer alması gereken eczacıların, kaplıcalarla birlikte diğer “sınıflandırılamayan sağlık kuruluşları” noktasına getirilmesine kadar her gün bir başka müdahaleyle adım adım bizi sözleşme feshine ve ondan önce konuya dikkat çekeceğimiz 21 Aralık Mitingi’ne doğru zorladılar. 21 Aralık’ta, Türk Eczacıları Birliği tarihinde değil, belki Türkiye’deki meslek örgütleri, hatta katılımın şekline boyutuna bakıldığında Türkiye’deki sivil toplum hareketlerinde yapılabilecek en önemli, bir örgütün mensuplarının gelip de bir meydana damga vurup yayın akışını değiştirebileceği bir kararlılığı gördük hep beraber. Bu gerçekten, mitingin hazırlanmasıyla, eczacı odalarının sahip çıkışıyla, mitingin her bir eczacı kendisini veya kalfasını veya bir yakınını şehrinden kaldırıp da miting otobüsüne teslim ettikten, sonra, eczacı odasının kurduğu yapmış olduğu hazırlıklarıyla, Ankara’da onları bekleyenlerin, bir gece öncesinden yola her bir eczacının çıkışını takip edişinden şehrin dışındaki organizasyonla… İlk söylediğimizde “Bu bir ütopyadır, yaparsanız miting tarihine geçersiniz” dediler, miting tarihine her beraber geçtik. Şehrin dışında her bir katılımcının teker teker karşılanıp, alanda kullanacağı düdüğünden, yiyeceği kumanyasına kadar; hatta ve hatta bir takım emek meslek örgütleri tarafından eleştirildiği şekliyle “miting alanı bir özgürlük ve çile çekme alanıdır, siz orayı görülmemiş bir organizasyonla inanılmaz bir şölen havasına çevirdiniz, birazcık simit yeseydi eczacılar, ıslansaydı, üşüseydiler, işte tuvalet bulunmaz miting alanda en büyük dert, bunları yapmamanız lazımdı belki de” dedikleri kadar organize 52 TEB Yayınları işi hep beraber başardık. Bu anlamda katkı koyan herkesi anmak isteriz teker teker, 32 bin kişiyi teker teker söylemek lazım. Ama burada benim çok sevdiğim özellikle seçtiğimiz birkaç tane kare var. Şu arkadaşımız, ARGE’de Tasarım Geliştirme Uzmanı Serkan Mercan’dır. Her birinin böyle resmi var. ARGE’den Vildan Hanım, Genel Sekreter Yardımcımız Rida Hanım. Bu arkadaşın görevi örneğin; İngilizce’den Türkçe’ye kitap çevirmektir, ARGE biriminin çevirmeni. Bu arkadaş avukatımız, tahmin ediyorum, o zamanki akademi koordinatörü Özge olabilir. Şu gördüğünüz yer EGAŞ; İstanbul Ecza-Koop. EGAŞ’ın çalışanları, İstanbul Ecza-Koop’un değerli çalışanları, Türk Eczacıları Birliği’nde çalışan kim varsa… Bilgi İşlem’de mitinge.com’un duyurusunu koyup, “bir buçuk saat vaktim var, koli yapmaya gidiyorum” diyecek kadar organize ve yürekten bu çalışmayı yapan değerli arkadaşlarımızı, Türk Eczacıları Birliği’nin emekçilerini, bizim baş koyduğumuz bu yola, 4 Aralık sürecinde de öyle, 21 Aralık’a da öyle, her zaman katkı koyan bu arkadaşları hep beraber bir kez alkışlamanızı istiyorum. Sağ olsunlar var olsunlar. Gerçekten çok muhteşem bir ekibimiz var ve gerçekten görevlerini hakkıyla yerine getiriyorlar, hatta olağanüstü bir gayretle. Burada bu çok hoş bir şey eczacı odalarımızın organizasyonu. Huylu huyundan vazgeçmiyor, Harun Kızılay imzalanmamış yeteri kadar şey varsa diye bakıyor. TEB’den bile gelse okuyup sayıp bakmak gerekiyor diyor. Bu Hayalci Grup belki ilk kez böyle bir şey oluyor, bir meslek örgütüne kendi içinden çıkanlar bir şarkı yazdılar. Mitingin sembolü oldu. Mitinge.com; vatandaşların ve eczacıların “ben de geliyorum” kısmıyla, miting şarkısıyla, radyo anonsuyla ve basında yer alan haberlerin teker teker akmasıyla dört dörtlük bir siteydi. Gerçekten EDAKOM’a ve çalışanlarına teşekkür ediyoruz. 32 bin kişinin katılımından sonraki teşekkür ilanımız. Ve “Artık Yeter Mitingi” ne gittiğimiz süreçte taleplerimiz ve yapılan düzenlemelerle, burada bizi 6197 ve Sağlık Uygulama Tebliği’yle sıkıştırıyorlardı. Her geçen gün sesimizi biraz daha yükseltmeye, biraz daha eczacı örgütüyle, biraz daha eczacıyla oynamaya devam ediyorlardı. Ama yapılan önemli müdahalelerden bir tanesi, İlaç Eczacılık Genel Müdürlüğü’nün daha sonra kendi tasarısı olmadığını söylediği şekilde, eczacı kamuoyunda eczacı-eczacı ortaklığı gündeme getirilmiş; eczacı milletvekilleri tarafından da, bunun, meclise bu şekilde yollanacağı söylenmişti. Eczacı-eczacı ortaklığı meselesini ARGE yaptığı çalışmalarda önümüze döktü. Kulağa hoş geliyordu belki ama, dünyadaki örneklere bakıldığında kanunların birbiriyle çeliştiği; yani İrlanda’da, -İrlanda değil mi Şerif bey, yanlış bir 53 TEB 37. Olağan Büyük Kongre şey söylemeyeyim-Eczacı-eczacı ortaklığı başladığında hemen ardından vefat eden bir eczacının ve Veraset Kanunu’yla Eczacılık Kanunu’nun çeliştiğinden veya iflas eden bir eczacı yerine tahsilât yapmak isteyen bir banka şubesinin “Ben burayı haczedersem de borcu kurtaramıyorum, Ticaret Hukuku’nda kasaya bizim söylediğimiz halk arasında kasaya adam oturtmak gibi bu iş sürsün, ben de payımı alarak 10 sene içinde tahsilâtımı yapayım” demesi üzerine; İrlanda’daki mahkemelerin eczacıların mülkiyetiyle ilgili maddeyle Ticaret Kanunu ve eczanenin mülkiyetiyle Veraset Kanunu’nun çelişkisiyle bir üst mahkemeye ve meclise yollaması durumunda 1,5 yıl içinde bütün eczanelerin sermaye olduğu gerçeğini önümüze serdi bu raporla. Dünyadaki örneklerinde eczacı-eczacı ortaklığı ister istemez bir zincir eczaneye doğru gitmesiyle de, biz bu bilgiyi örgütümüzde zaten oluşmakta olan bilinçle birleştirerek, 21 Aralık Mitingi’nin önemli olmazsa olmazlarından bir tanesi olarak ortaya koymuştuk. Ve Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü tasarının geri çekildiğini; bundan sonra eczacı örgütünün, eczacı odalarının mutabakatı olmadan asla bir 6197 yasasını meclise sevk etmeyeceklerini söylediler. Bu noktadaki bu kararlılığın, örgütümüzün bunu 21 Aralık’ta yumruğunu vurarak almasının kıymetini bilmemiz; eğer yasamızda bir değişiklik yapılacaksa mutlaka Türk Eczacıları Birliği’nin ve odalarının onay verdiği ve garantisini aldığı her türlü metnin Meclis’e yollanması gerektiğini değerlendiriyoruz. Eczacı istihdamının arttırılması söylemlerden bir tanesiydi. 501 tane eczacı alımı yapıldı. 500 eczacı alımıyla da ilgili, biliyorsunuz, gerekli ilan çıktı. İlaç Fiyat Kararnamesi’nde iyileştirme istedik. 25-24-23’te eczacı karlılığı 16-12’ydi; 4.-5. kademede bunların 25’şer olması sağlandı. Ayrıca bu 25’er olurken, her kademede bu karlılık sağlandığı için; örneğin, 200 milyon üzerindeki ilacın da ilk 100 milyon lirasının karlılığı 25 olmuş oldu. Bundan önce IMF’nin kooperatiflerin hesabı %19.17’ydi. Bu yapıldığında elbette birden ortaya çıkmadı, ama ilaç fiyatlarındaki düşüşlerle 16 kademeden 25’lik kademeye geçişler de göz önünde bulundurulmalı elbet. Bundan böyle sonuç elde edilmedi demek güç. Bugün ise ortalama 23.17’dir eczacı karlılığı brüt olarak. 54 TEB Yayınları Eczanelerin birinci basamak sağlık kuruluşu olduğunun kabulü meselesi; bundan biraz önce de bahsettim. Kaplıcalarla birlikte “sınıflandırılamayan diğer sağlık kuruluşları” noktasındaydı. 21 Aralık’ta bunu Merkez Heyeti ortak ve vazgeçilemeyecek söylemi olarak ortaya koydu. Biz protokolün imzalanmasından, SUT revizyonunun yapılmasından hemen önceki günü şöyle yaşadık. Erdoğan Çolak Merkez Heyeti’nde görev dağılımı yaptı. Birkaç gün önce de, bu konuda dekanlarımızdan talepte bulunabileceğimiz düşünülmüştü, Merkez Heyeti’nde. O gün, Merkez Heyeti üyesi Levent Bey dekanlarla birlikte Sağlık Müdürlüğü’nde ve Sağlık Bakanlığı’nda, Sağlık Bakanlığı’nın huzurunda eczacılık fakültesi dekanları masaya yumruklarını koyuyorlar ve diyorlar ki “Sayın Bakanım dünyadaki mesele budur”. Bütün örnekleriyle anlatılıyor. Bu emek yadsınamaz. Merkez Heyeti’nin bir başka ekibi Sabih Tekin Çağlar’la ben, Sağlık Uygulama Tebliği’nin parasal meselelerini konuşmak üzere Sosyal Güvenlik Kurumu’ndayız. Sosyal Güvenlik Kurumu diyor ki; “Ya kardeşim geçin hamamcıları falan, gelin şu işin teknik kısmını konuşalım zaman daralıyor.” Biz oradan “Her şeyi konuşuruz. Parayı da konuşuruz ama bu maddeyi Sağlık Bakanlığı’nda arkadaşlar anlatıyor, siz de arkadaşlarınıza anlatacaksınız SUT değişikliği yapılmadan. Paradan fedakârlık var, bu maddeden fedakârlık yok” diyoruz ve yolumuza devam ediyoruz. Erdoğan Çolak dört Merkez Heyeti üyesiyle beraber, Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanı’ndan saat 3’te randevu alıyor. İlk taleplerinizi söyleyin dediğinde bunun altını ısrarla çiziyoruz ve şu mesele, yani eczacının birinci basamak sağlık kuruluşu olduğunun kabulü meselesi, bir örgüt duruşu olarak 51 eczacı odasından alınan belki de eczacılık tarihinin bundan sonraki kaderini değiştirecek. İşte meslek hakkı diyoruz. O işlerin konuşulacağı çok önemli bir tespit olarak, orada emeği geçen herkese Merkez Heyeti adına bir serbest eczacı ve eczacılıkla geçimini sağlayan birisi olarak da teşekkür ediyorum. Yarınlara bakmamızı sağlayan, belki 4 Aralık, 21 Aralık, 4 Aralık kadar önemli bir kazanımdır. Masa başında ve ikna ile elde edilmiş ama arkasında 32 bin kişilik bir güç vardı. TEB’in sözleşme yapma yetkisi ki, önümüzdeki günlerde bunun çok tartışılacağını biliyoruz. SGK’nın ilan etmiş olduğu 2010 yılı eylem planında da onun izleri var. Biraz son kısımda ona değineceğiz. Günübirlik tedavinin kaldırılması, özellikle özel hastaneler bunu resmen örtülü bir şirket eczane olarak kullanıyorlardı. Kamuda hiçbir sıkıntı yoktu. Özelde kaldırıldı. Şu anda da, SGK’da odalarımızın bildirimindeki bir hastane 55 TEB 37. Olağan Büyük Kongre dışında hiçbir kamu hastanesi günübirlik tedaviyi ilaç karşılama noktasına gitmiyor. Muayene ücretlerinin eczaneler üzerinden tahsili, en çok üzerinde durduğumuz, bin yıllık mesleğin tahsildarlığa indirgenmesine itiraz ettiğimiz ve sadece SSK ve Bağ-Kur çalışanlarının üniversite ve devlet hastanelerine gitmesine kadar azaltarak, toplamın %9’una indirdiğimiz bu işin; daha sonra emekliler de yine dâhil edilince tekrar ve tek taraflı dava açtık biliyorsunuz. Tekrar üzerimize geliyor. Bu olmazsa olmazımız. Hala daha masada ve hala daha ortada olan, önümüzdeki günlerin önemli konusu, yeşil kartlı geri ödemeleri ve 19 Ocak 2008 SGK protokolü. Burada uzun uzun konuşacak şey ama ben şuraya dikkat çekmek istiyorum. O gün Merkez Heyeti 29 Ocak 2009 protokolünü imzalarken 0,5’i sıfır ama en üst kademe için 2 olanı 2,5 yaptı. Bakıldığında 40 trilyonluk bir zarardan bile bahsedilebilir. Yukarıda eczane sayısı az ama ciro sayısı çok. Aşağıda eczane sayısı çok ama ciro az, bunu sıfır yapmak o aşağıda ciro yapan eczaneler için ayda 100 milyon gibi bir şey değiştiriyor. Hiçbir manası yok aslında, ama biz hep şunu söyledik. Bugün bu iş burada bitmiştir. Eczaneler dönmüyor dediğinizde ve bir meslek hakkını talep edecekseniz, hala daha devlete ıskonto yapıyor olamazsınız. Birilerinin ıskonto yapmıyor olması lazım. Bu sıfır, o gün Merkez Heyeti’nin özellikle üstünde durduğu bir sonraki adımın artık bir şey vermek değil, verecek bir şey kalmadı buradakilerinin tam bu noktaya gelinmiş olması lazımdı. Bir şeylerin talep edilmesi noktasında, o talebin önünü açacak bir iyileştirme yapacaksa, şuradakilere, nasıl yapılması gerek sorusunun karşılığını ikiye indirecek; ya eczacılık karlılığını arttıracaksınız ya eczacılara kutu başına ya da reçete başına bir meslek hakkı vereceksiniz dedirtecek noktadır. Semboliktir. Yılda 1 milyonluk bir kazanımdır. Ama çok önemli bir adımdır, bunun altını çizmek istiyorum. Avans, örneğin, geçen sene 2008 Temmuz’da avansın daha ilerde görüşüleceğine ilişkin bir madde yazarak geçtiğimizde; herkes, avansın geri alındığını değerlendirmişti. Eylül’den, biliyorsunuz, bir laf oyunuyla Ocak’a erteledik. 19 Ocak’ta da biz %100 avanstan taviz vermeyiz noktasında, yani avansa “%100 ödemeyiz” diyenlerle “%100 almayız”, “%100 dışında bir ödeme kabul etmeyiz” diyenlerin varmış oldukları Türk Eczacıları Birliği’nin yazdıkları; orada da hukuk birimine Gökhan Bey’e, Hüseyin Bey’e özellikle teşekkür etmek lazım. Hukukta her şeyin mümkün olduğunu gösterdiler. Bir cümle yazdılar; Türkiye’de şimdi 60 gün sonunda herkes parasını alıyor. Ve öyle bir itici güç var ki, hemen hemen reçetelerin tamamı kontrol edilmiş olarak alıyor. Kontrol edilmemiş 56 TEB Yayınları olanların da, ilerde geri dönüp de bir şey yapma şanslarını ortadan kaldıran bir madde. O gün, o sorunun o şekilde çözülmüş olmasını önemsiyorum. Eczacı kamuoyuna o gün anlatamadık ama o gün bakıldığında %100 kesin ödemenin sağlanmamış olduğunun iddia edilmesi mümkün değil diye değerlendiriyoruz. Reçetelerin eşit ve sıralı dağıtımı başlı başına bir kongre konusu, belki Türk Eczacıları Birliği’nin hasta sağlığı ve kendi menfaatiyle yasayı açıp işte 2. sayfayı çevirdiğinizde önünüze şu çıkıyor: “Üyesinin menfaatiyle kamunun menfaatini birlikte telife yükümlüdür.” Bunu yapmakla sorumludur. Görevi budur Merkez Heyeti’nin. Bu madde, tam da o maddenin kanının aktığı, şah damarının attığı noktadır. Bir de, burada hastayla ilgili sorumluluklarımız vardır. O da tamamen 3.7 maddesinde yeni yapılan, odalarımızdaki yeni başlatılan uygulamalarla yerine gelmektedir. Bu 3.7’ye saldırılar var, devam ediyor. Geçenlerde Danıştay’da, daha önceden eczacı odalarımız aleyhine açılmış bölgelerinde kimi kazanılmış kimi kaybedilmiş davaların temyiz mahkemelerinin birleştirilmesi sonucunda, Danıştayda alınan bir üst kurul kararıyla hep birlikte yüreğimiz ağzımıza geldi. Ama 2008 yılı ve 2009 protokollerinde yer alıyor. 2009 protokolüne karşı da yeniden dava açtılar. Odalarımızdan bu konuda yeniden bilgi, belge istedik. Belki önümüzdeki dönem Merkez Heyeti’nin en önemli meselelerinden bir tanesi, eşit limitli dağıtıma sahip çıkmak ve hatta orada alacağı mahkeme kararından sonra kesin bir duruşla, artık belli ayaktan tedavi reçetelerinin de bu eşitsiz işte hep konuştuğumuz ama eczacılar arasında uçurum yaratan, adeta sınıf farkları yaratan, topluluklarla mücadele edilmesini değerlendiriyoruz, hep beraber. 6197 sayılı kanunda gereğiyle yürütülen çalışmalar, 8 Mayıs 2009 tarihinde, 6197 sayılı eczacı milletvekillerinin katılımıyla yapılan toplantıda Sayın Bakan eczacıeczacı ortaklığının bundan sonra tartışılmamasını ifade etti. Bakan tarafından eczacı milletvekillerine de talimatlandırıldığı, “örgütümüzün kabul etmediği bir şeyi getirmeyeceksiniz, biz kamuoyunda da söz verdik. Burada bir kez daha bunu ifade ediyoruz” dedi ve 2500 kişinin, 3500 kişiye çıkarılmasıyla ilgili Avrupa Birliği ülkelerindeki uygulamalarla ilgili ARGE’nin yaptığı çalışmaları sunduk. 3.7 maddesinin ne manaya geldiği, üyemizin hak ve menfaatlerini korurken kamu kaynaklarını korumakta, bir de şimdi tasarruf adına bir şeyler yaptığını söyleyenlerin hani yüzüne bir şeyleri haykırıp vurabileceğiniz bir tablo; Türkiye’nin her 57 TEB 37. Olağan Büyük Kongre yerinde aynı. Ankara’nın verileri anlık olarak takip edilebiliyor. 3.7 varsa devletin aylık harcaması budur ve eczacılara dağıtırız bunu. 3.7 olmadığında bu tutara çıkmış bu diyaliz reçeteleri için. Buradaki rant, buradaki gerçek dışı ilaç kullanımı, buradaki hasta mağduriyeti, buradaki kamu mağduriyetini anlatmak maalesef kamuyu, kamunun çıkarlarını koruyan biz eczacıları reddetmekte, televizyonlara çıkıp da eczacılar kamu yararına olan bir işe karşı çıkacak diye söyleme cüreti gösterenlere ait aynı tablo, 2009 Nisan ayında faktör ve kan ürünü, ya bu akıl almaz bir şey, çoğu çocuk olan kanamayla ortaya çıkan ilaç kullanılırsa kanamanın durduğu bir vakada; işin içinde siz varsanız, eczacı odası varsa eşit dağıtım varsa, hakkaniyet varsa 1.7, yoksa 4 trilyonluk aylık harcama. Bizim bunu birilerine çok iyi anlatmamız gerekiyor. Ek protokoldeki madde ve fesih maddelerinde yapılan iyileştirmelerde gerçekten büyük haksızlıklar vardı. Şu ek protokol meselesi, 23 Haziran 2009 çok önemsediğimiz bir şey, o gece yine hukukçularımız gerekçeli karar açıklanana kadar provizyon sistemiyle işlenir yazmışlardı. Gerekçeli yürütmeyi durdurma kararını aldık. Gönderdik ve 23 Haziran 2009’da 3.7 maddesini, tam da olması gerektiği gibi yeniden yazdık, yapıştırdık, imzalattık. O da bugün sistemin devamını sağlıyor. Çünkü bir önceki yılda açılan davalarla ilgili sıkıntımız var. Tabi SGK hiçbir şeye rağmen boş durmayıp bir sürü saçmalığa imza atmıştı. SGK’nın içinde konuya hâkim meslektaşlarımız var. Çok iyi diyalog içinde olduklarımız var. Onlar bile yapılan işe akıl erdiremediklerini, kendi kurumlarını tanıyamadıklarını, verilen talimatlara rağmen bu tip işlerinin olduğunu söylüyorlar. Özellikle kupürü kesilmiş ilaç meselesinde yapılan iyileştirmeyle çok önemli sayıda, 600–700 tane eczanenin sözleşme feshi geri alındı, çünkü arkasında isim yazılanları da sahipsiz kabul ediyorlardı. Tarif ettik nelerin sahipli nelerin sahipsiz olabileceğini ve geçmişe dönelik yapılan uyarıları ve fesihleri de yok sayan bir maddeye imza attık. Özellikle burada tarif ettik farmasötik eşdeğer olmayan ilaç verilmesinde dünya kadar fesih yaptılar. Geçmiştekileri de affettiren bir maddeye imza attık ki, hepsi mağdur arkadaşlarımızdı. İkinci dönem revizyon görüşmelerinde de, bu sefer maalesef oda başkanlarımızın çokça yakındığı rapor fotokopisi meselesi var. Raporun fotokopisi eczacı tarafından onaylandığı için fotokopide “asıl hükmündedir” diye yapılan bir sözleşme iyileştirmesi, 2007 yılında sözleşme imzalanması ve bugünlere kadar bir sorun yok. Ama bugün- 58 TEB Yayınları lerde işte on taneye kadar olursa uyarı, 10 taneyi geçirirse fesih meselesi aylardır üzerinde durduk. En son Erdoğan Başkanın imzaladığı, GSS Genel Müdürü’nün parafladığı, kurum başkanının önünde olan bir belgemiz var. Orada işte rakam 30’a çıkıyor. Aynı kişiye olanlar tek sayılıyor ve özellikleri birden çok fotokopiyle, tarihi geçmiş rapor fotokopileri sayılmıyor gibi odalarımızın, başkanlarımıza çokça sorduğu rapor fotokopileri revizyonunun olduğu Kurum Başkanının önünde durmaktadır. İmzalanmış ve kurumun hukuk servisinde uygun görüş almış kısmı, Maliye’yle de ek protokolü imzaladık. Maliye’yle de, daha doğrusu, protokolü imzaladık, o tarihte ek protokolde sıkıntımız var Maliye‘de, çünkü Maliye bürokratları 15 Ocak’ta devredilecek olduğu için, bir protokol imzalamamaya, Rekabet Kurulu’nun kendilerine yazdığı yazıda SGK’ya da var. Ama kaçtılar 15’inden sonra da devir olacak ve geçecek. Sadece SGK ile ve Maliye’yle değil diğer kurumlarla da birçok imza attık. Adalet Bakanlığı’yla yapılan sözleşme, bu yıllardır eczacı odası yönetimlerinin en büyük karın ağrısıdır. Sözleşme olmadığı için, oradaki savcılar serbest olarak fiyat alabileceklerini, bir rekabet ortamı yaratacaklarını, aldıkları ihale usulü kırımla eczacıyı birbirine kırdırıp en ucuza ilaç alacaklarını ifade ederler; eczacı odaları karşı çıkar. Sözleşme olan yerde sıkıntı yoktur ama olmayan yerde mahkemeler işin içinde Adalet Bakanlığı olduğu için aleyhte kararlar verirler. Rekabet Kurulu, eczacı odalarında incelemeler yapar, ağır cezalar keser. Bu meseleyi ortadan kaldıran bir protokol imzaladık, hem de %30’lara yakın ıskonto talepleriyle başlayan bir süreci, SGK protokolüne çok benzeyen protokole sonuçlandırdık. Burada inanılmaz emeği var Mukaddes Harmancı’nın, ben kendisine hepimiz adına bir kez daha teşekkür ediyorum, bölgelerarası toplantıda da Merkez Heyeti üyemiz. Sağlık Bakanlığı’yla bir sözleşme imzaladık, bunu Manisa‘da ve Adıyaman’da yapardık. Eczane olmayan yerlerde aile hekimliği uygulaması başlayınca, göze çarpan aile hekimleri bir yere giderler reçete üretmeye başlarlar. Ta aile hekimi bunu pazarlamaya başlar veya eşi eczacıdır veya bir eczacıyla anlaşır alır getirir götürür. O bu işe müdahale etmezse reçete sansarları türüyor. İşte ya bir dolmuşçu, ya tamamen kendisini bu işe adamış birisi mesleğimiz üzerinde bir kurye hizmetiyle bunu pazarlamaktadır. Aile he kimliğine ilk geçen illerden birisiydi Manisa Eczacı Odası, o yüzden de sorunu o zaman gördü. Bir proje geliştirmişti. Motorlu kuryelerle aile hekimliğinin bulunduğu yerlerden reçeteleri alıp, sıralamaya giren eczanelere sırayla dağıtıp, yine motorlu kuryeyle alıp reçeteleri teslim etme noktasında, aile hekimliği 59 TEB 37. Olağan Büyük Kongre yaygılaştıkça sorun yaygınlaştı. Bunu anlatma yükünü de yine Mukaddes Harmancı üzerimizden aldı. Sağlık Bakanlığı’na, Manisa ve Adıyaman’ın başarılı modelleri örnek gösterilerek her bir odamızın yapabileceği, hem de doktorlara ait ecza dolaplarının da fiilen varlıklarını ortadan varlıklarını kaldırabilecek çözüm olarak ortaya kondu. Biliyorsunuz Sosyal Güvenlik Kurumu zaten ecza dolaplarıyla sözleşme yapmıyor. 5510, SGK sözleşme yapmıyor. Bunun için de, bu sefer aile hekimlerinin olmadığı yerlerde sağlık ocağı doktorları bu işleri üstlerine alıyorlar, reçete pazarlıyorlardı. Kötü örneklerdi ama kongre olmasına rağmen dikkat etmek gerek tabi her doktor yapmıyor tabi, bazıları yapıyor. Ve buna da engel olan Sağlık Bakanlığı eliyle ecza dolabı işini ortadan kaldıran ve 6197’nin yenilendiği süreçte de tamamen ecza dolaplarını ortadan kaldırmasını sağlayacak önemli bir gelişme. Odaların sahip çıkması gereken, yöneticilerin üzerinde emek vermesi gereken çok doğru bir nokta Türkiye Büyük Millet Meclisi’yle ve Acıbadem Sağlık Hayat Sigortaları’yla sözleşmeler yaptık. Ben söyleyeceklerimi bir önceki slâytta, bu slâytta yaptığım için geçiyorum. Bunu da aynı o şekilde gelişmelerin üyelerimize duyurulması ile ilgili günlük 30 bin ziyaretçi alan web sitemiz, ilk bu işler başladığında 4000, 4200 ziyaretçiden 30 bin tane ziyaretçiye geldi. 21 Aralık eyleminin olmasından bir gün önce aldığı 160 bin ziyaretçiyle de tüm zamanların rekorunu kırdı sitemiz. “Dünyada Ne Var Ne Yok”, bu özellikle Türk Eczacıları Birliği’nin yeni dönem bakış açısını yansıtan, dünyadakini Türkiye’ye, Türkiye’dekini dünyaya aktarma noktasındaki; FİP Kongresi’ne geldiğimizde onu söyleyeceğim, ama dünyada olan biteni üyelerimizle paylaştığımız bir alan. Biz bilginin bir kişiye ait olup, o bir kişi veya bir zümre veya bir grup tarafından elinde tutulduğunda siz dünyada ne oluyor bilemezsiniz, “Siz bundan ne anlarsınız, dünyaya bakmayı biliyor musunuz?” noktasından yaklaşmayan, bilgiyi edindiği anda paylaşan, paylaşarak çoğaltan, tartışarak üreten bir Merkez Heyeti olmaya çalıştık. Bu iş onun bir başlangıcıdır. Mutlaka çeşitlendirilmeli aylık bültenler, belki haftalık ve günlük bilgilendirmelere çevrilmeli, çünkü gerçekten de bilgiyi paylaştıkça örgütümüzün üretimi artıyor. FİP kongresi yaparken bir şey fark ettik. Daha doğrusu ilk başka hep söylenen bir şey vardı. Türk Eczacıları Birliği’nin vizyon ve misyonunun yazılı olarak olmadığı bir 60 TEB Yayınları kalite politikası vardı. Ama vizyon ve misyonu yoktu. İki yıl önce, beş kişilik bir çalışma grubuyla bu vizyon ve misyon işini hızlı bir şekilde göreve gelir gelmez ortaya koyduk ve Türkçe olarak sitemizde yayınladık. Tartışmaya, katkı almaya açtık. Övgüler aldık ve daha sonra İngilizce web sitemizin olmayışının önemli eksikliğini ortadan kaldırmak için Türk Eczacıları Birliği’nin İngilizce web sayfasını hayata geçirdik ve burada vizyon, misyonun İngilizcesini yayınladık. FİP Kongresi’nde, FİP Başkanı ve FİP yönetim heyetindeki kişiler gidecekleri ülkenin, Türk Eczacıları Birliği’yle ilgili bilgi almak istediklerinde okudukları vizyon ve misyonu dünya eczacılık uygulamalarıyla ilgili tarif edilmesi gereken her şeyi ifade ettiğini, hiçbir eksiğinin olmadığını ve böylesi bir hedefi ve görevi önüne koymuş olan Türk eczacılarının dünyaya örnek olacaklarını ifade ettiklerinde de; bu Merkez Heyeti’nin ortaya koyduğu, bir takım eksik gördüğü şeylerin telafisinin, yerine koymasının ne kadar önemli olduğunu gördük. Burada bir ufak da olsa kendi kendimizle bir övünme içinde olmamızı mazur göreceğinizi umuyorum. @teb.org.tr uzantılı e posta adresleri, TEB web raporlar bölümü dediğim gibi, bilginin üretimi kadar paylaşımı, kendinde tutmak yerine örgütüyle paylaşmanın erdemine inanan Merkez Heyeti, kendisine sunulan her türlü uzman ve komisyon raporunu gerekli düzenlemeleri yaptıktan sonra üyeleriyle paylaşıyor. Ve son günlerde özellikle Nevin Hanım tarafından çalışması yapılan İlaç Dışı Ürünler Komisyonu bir buçuk yıl çalıştı. Önemli bir saptama, önemli bir sıkıntı, ilaç dışı ürünlerde merdiven altı pazarından tutun Türkiye’ye bir günde bir düzine dermokozmetik ithal edenlerin eczacılarda, eczacı kanalında yaratığı güvensizlik hatta müteselsilen sorumluluk; ama adam bugün var, yarın kaçıp gidiyor ama sizin verdiğiniz ürün hastaya bir zarar yaptığında sıkıntı. Eczaneye ürün kabulüyle ilgili çok önemli bir yaklaşımımız var. 6643’ün değiştirilmesini önereceğiz. Burada bir ek yapılmasını ve eczanelerde sadece Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlı ürünlerle, Sağlık Bakanlığı’ndan ruhsat almadıysa Türk Eczacıları Birliği tarafından uygunluk ve onay belgesi verilmiş ürünlerin satılması gerektiğini koymamız lazım. Hem 6197, hem de 6643’ü, Türk Eczacıları Birliği Deontoloji Tüzüğü’nü de, bu esaslar çerçevesinde tadil etmemiz gerekiyor. Ama bunları saptayabilmek için bir adım atmak lazım. O adımlar için de, ilaç dışı ürünler raporuyla ve kongre çantalarına sığdı mı bilmiyorum ama mutlaka dışarıda masalarda var, ARGE birimimiz tarafından yayınlanmış olan İlaç Dışı Ürünler ve OTC Raporuna da 61 TEB 37. Olağan Büyük Kongre bakmak lazım. Dünyada nasıl ve Türkiye’de nasıl? Yapılması gereken işleri, dün eksik yazdığımızı, yazmadığını tahmin ettik. Şimdi gözüme ilişti, kitap orada mı diye bakarken, bizim emektar mavi kitap yerine -hakikaten hepimizin hayatında çok büyük bir önemi var bu kitabın- şu kitabın baskısı yapıldı ve bugün herkesin kongre çantasında var. Mevzuatımızın güncel hali. 6197 ha değişecek ha değişecek diye o kitap yenilenmiyordu, yeni baskısı da yapılamıyordu. 6197’nin mevcut halini çok seviyoruz. Eğer değişecekse de, ama bizim istediğimiz gibi değişecekse de, seve seve yeniden basarız diye düşünerek ve ilave Ürün Mevzuatı içine koyarak bastık. Yaklaşık bir yılı aşkın bir süredir de titizlikle kontrolleri yapıldı kitabın ve bundan sonra artık eczacılık için kutsal kitap budur. Bu değerlendirmelerinize ve çalışmalarınıza Merkez Heyeti tarafından sunulmuştur. TEB Akademi TV; Hüsnü Can Başer buradaysa, biz bunu geçen dönemlerde çok ifade ettik çalışmalarını hazırladık ve işte bu “domuz gribi” sonuncusu herhalde, “madde bağımlılığı”, “astım”, “eczanede iletişim” gibi meseleler; tabi LCD ekran projesiyle, yerinden uzaktan eğitimle çok işler yapacağımıza, bu örgütün bundan sonra yapacağına inanıyoruz. Ama bu Akademi TV’de teknik imkânlar da elverdi, tabi çağ da öyle. Bunu hayata geçirdiğimizde, ilk yayını yaptığımızda Akademi Başkanı Hüsnü Can Başer hocamızın da, içeriye girip “Bu bir devrim!” deyişi, hakikaten benim yöneticilik hayatımda önemli güzel bir anı olarak kaldı. İlaçlarda meydana gelen fiyat düşüşleriyle ilgili yürütülen çalışmalar; bunu ne kadar anlatsak, ne kadar üzerinde konuşsak burada saatlerimizi versek yeridir ama kongrenin ana temalarından olacağını değerlendiriyorum. Bir tek şunu söyleyebilirim, sonda da değineceğim ama, son dönemde yapılan SUT değişikliğine de, bugün daha doğrusu, biliyorsunuz, İdare Hukuku bir işlemin sizin açınızdan sonuç doğurduğu gün başvurabildiğiniz bir hukuk yolu. Yani Sağlık Uygulama Tebliği’ni 18 Eylülde değiştirdiler ama önce 2 Kasım’a sonra da 4 Aralık’a ertelediler. 4 Aralık’ta bizim açımızdan hüküm doğuracakken de, 5 günlük bir geçiş süreci belirlediler. Beşinden itibaren 5 gün sayınca ancak bugün dava açmanız mümkün gerçi bizim kadar hukuk tanımıyor devlet, kendisi 5 gün yazmış olmasına rağmen dördüncü günü sabahleyin uygulamaya başladı. Ama hukuk yolu açısından Merkez Heyetimiz hem Sağlık 62 TEB Yayınları Uygulama Tebliği’nin kamu kurum ıskontosunu arttıran hükmüne, hem İlaç Fiyat Kararnamesi’nin 60-60’a indirilmesine, sonra biz olmadan 66-66’ya çıkarılmasına; bizimle ilgili hükmü ve sonuç doğurduğu halde, bizim haberimiz olmadan sanayiyle eczane stoklarının karşılanmasıyla ilgili bir protokol imzalanmasına ve tüm bunların doğurduğu sonuçlarla yürütmesinin durdurulmasına da dava açtı bugün. 4 Aralık’ı takip eden 5 günü yasal olarak bekledik, ayrıca bu beş günü beklememelerine de dava açılıp, suç duyurusunda bulunuldu bugün. O konuda da, önümüzdeki günlerde üyelerimize, yürütmeyi durdurmayı aldığımız tarihte bu zararlarını tazmin etmek için yapmaları gereken yargı sürecini tarif edeceğiz. İlaçta durum değerlendirme çalışmalarının her biri, dediğim gibi, bir-iki günlük kongre konusu. Hep devletin yaptıkları ve onun doğurduğu sorunları ortadan kaldırmaya çalışıyorken bir yandan 2004 yılından beri ilaç sanayi ince ince bir şeyleri ortadan kaldırdı. Aslında o kadar kıymetli bir şeyleri ortadan kaldırdı ki, herhalde bu tespiti yapmak ve bir özeleştiride bulunmak gerekiyor, o günden bugüne eczacı örgütü olarak. Ben de içinde. Merkez Heyeti üyesi olarak, bir dönem oda başkanı olarak, iki dönem varım. Kendi adıma da o eleştiriyi yapmam lazım. Herkesin bu eleştiriyi yapması lazım diye değerlendiriyorum. Osman Durmuş, Sağlık Bakanı İlaç Fiyat Kararnamesi’ni değiştiriyor. İlaç firmalarının yaptıkları %10 düzeyinde ticari ıskontoyu gider yazmalarını ortadan kaldırıyor. İlaç firmaları hemen atılıyorlar, “Eczacılara biz o zaman %10 ıskonto vermeyiz” diyorlar, o zaman biz bunun üzerine miting yapıyoruz. Biz bunun üzerine iki günlük eczane kapatma kararı alıyoruz. Hakkımızı geri almak için, devrin Başbakan Yardımcısı’nın hakemliğinde sözlü anlaşma yapıyoruz. 1,5 gün sonunda eczanelerimizi açıyoruz. O gün için gitmiş olan % 10’lar, % 7 olarak geri geliyor. Eczane ıskontosu, %5 ten 2,5’a düşerek de, 10 dan 7 ye düşüşteki 3 puan telafi ediliyor. Ve bu kadar kıymetli, eczane kapattıran, miting yaptıran böylesi bir eylem daha sonra ilaç firmaları tarafından, tabi bir de sözün uçup yazının kaldığı kazanımların kâğıda yazılması ilkesinin artık iyice yerleşip takip edilmesi gerçeğini de altını çizmek lazım, ilaç firmaları tarafından adım, adım, adım ortadan kaldırılıyor. Ve eczanelerin durumunu tespit ederken kurumla ilgili sıkıntılar ve sanayiyle ilgili sıkıntılarını saptıyor Merkez Heyeti ve bu sene Nisan ayında, Merkez Heyeti’nin almış olduğu bir kararla, yüzünü sanayiye dönüyor ve diyor ki, sen benim ıskontolarımı 63 TEB 37. Olağan Büyük Kongre ortadan kaldırdın ve ben bu ıskontoyu geri istiyorum. Buna “ilaçta durum” diyor. Rekabet Kurumu’ndan korktuğu için bunu demesi de yetmiyor, Rekabet Kurumu gene gelip buluyor. Ama eczacı odalarıyla ortaklaştırdığı bir talep, işte o yapılan 13 tane başkanlar danışma toplantısının 3 ya da 2 tanesi “ilaçta durum” konuludur. Ve tek bir noktaya hep beraber vurmaya başlıyorlar. Hoş, tek başına başka noktaya vuranlar da oluyor ama hiç değilse vurulan noktaya hep beraber vuruyoruz ve en sonunda şöyle bir noktaya geliyor. SGK dışarıya açılmasaydı ortaya “Servier Eylemi” ile başlayacak bir süreç vardı. Servier’le olan eski mesele örgüt hafızasında önemli bir meseledir. Örgütün hafızasının yerinde olması ortaya konuyor, Servier Eylemi ile başlıyoruz. 20 gün ve sonunda hep beraber davranarak bir sonuç alıyoruz. Ardından çorap söküğü gibi ben vermem diyen 3-4 firma veriyor. Sonra Pfizer’e geliyor. Pfizer bence çok önemli bir kale, kendisine dünya devi diyor. O dünya devine bu örgüt ve eczacılar, eczacının bir dünya devini nasıl alt edebileceğini gösteriyorlar. Örgütlü güçleriyle ve daha sonra adım adım işte İstanbul Eczacı Odasının bir Zentiva© eylemi var o sırada ama Türk Eczacıları Birliği müzakere masasında Zentiva© sorununu da çözerek, odayla da mutabakat halinde onu da ortadan kaldırıyor. Aslında bilmiyorum, bu fiyat düşüşü meseleleri olmasaydı 1 Ocak günü ne olurdu? Bence sorunun %99’unu burada çözmüş olarak başka şeyleri konuşuyor olurduk. Bundan sonra Türk Eczacıları Birliği, Sosyal Güvenlik Kurumu ile ilgili olan meseleleri kararlı bir eylemlilik içinde sürdürerek buradan alınacak kararı uygulayacaktır. Ama işin firmalar boyutu asla unutulmamalıdır. Özellikle kamu kurum iskontosu konusunda üç kez ağır kusur işlemiş olan bu firmaların, önümüzdeki süreçte örülecek yeni eylemlilik biçimleriyle, karşı duruşlarla mutlaka belli bir noktaya getirilmesi gerekmekte. Rekabet Kurumu’ndan bahsettim. Sonlara doğru geliyorum. Burada FİB Kongresi’nde, Pfizer’in stant açmama meselesinin dünyaya, Türkiye, Türk Eczacıları Birliği’nin göstermiş olduğu bir duruş olduğunun altının çizilmesi lazım. Pfizer’in CEO’sunun, FİP Federasyonuna “Siz bize burada stant açtırmazsanız, Pfizer FİP’in önemli sponsorlarından bir tanesidir. Biz burada FİP’e dünyadaki desteğimizi gözden geçiririz.” demesi Şerif Boyacı’nın ve Erdoğan Çolak’ın FIP başkanıyla yapmış olduğu müzakerede, sonuçta bir tek şeyden vazgeçtik. Hakikaten taviz verdik. Eğer o görüşme olmasaydı Pfizer standının olduğu yere bir çukur kazıp, “Pfizer Türkiye’deki eczacıları küçümsemeseydi burada standı olacaktı” yazacaktık. FIP Başkanı bari çukur açmayın dedi, o noktada bir uzlaşma 64 TEB Yayınları sağladık. Ama gerçekten daha sonra da FIP delegasyonu Türkiye’ye gelip de Türk Eczacıları Birliği’ni ve yaptığı işleri tanıdıktan sonra çözüme katkı koydular. Türkiye’de eczacı örgütlülüğünün hakkını teslim ettiler ve Sağlık Bakanı’na yazdıkları mektupla Türkiye’ye geldiklerinde Merkez Heyeti’ni ve 51 eczacı odasını 24.000 eczacının örgütlü olduklarında neler yapabileceklerini bildikleri için Çalışma Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı ile yaşadığımız gerginliğinden haberdar olduklarında müdahil olma gereği duydular. Pfizer meselesindeki örgütsel duruş ve Türkiye’yi, Türkiye’deki eczacılığı ve bizim hala daha eczanenin mülkiyetine sahip çıkmamız, hala daha OTC’nin yasasının düzenlemeye engel olmuş olmamız, bu ilaçların eczanede eczacı danışmanlığında satılıyor olması, hala daha 1200 sayılı yasamıza sahip çıkıyor olmamız dolayısıyla ilaçta reklamı defalarca iptal ettiriyor olmamız. Dünyada bunların hepsinin beraber sağlandığı, böylesi tüm üyelerin katılım yaparak kepenk kapatabildiği, sözleşme feshi yapabildiği başka örnek olmadığını Türkiye’ye gelince, Türkiye demokrasisine bir sivil toplum kuruluşunun bölüp parçalayarak yönetmeye çalışanların yaptığı zararın fazlasını yurt dışına bizler gösterdik diye değerlendiriyorum. YÖK denklik uygulamaları; bununla ilgili, uzun uzun anlatmayayım ama, yapılan her sınava dava açıyoruz. Yapılan her sınavla ilgili yürütmeyi durdurma kararları alıyoruz. Ama dün duyurduk, evvelsi gün hukuk büromuz bir yürütmeyi durdurma daha aldı. Biliyorsunuz, bir sürekli yürütmeleri durduruyoruz. Hep de bir gerekçemiz var, çeşitli gerekçeler, örneğin; sınav çift aşama olacak, tek aşamada yapıyorlar. Buna dava açıyoruz durduruyoruz. İşte sınavı iki aşamada yapıyorlar. Birinci aşamasını ilk iki yıldan, ikinci aşamasını ikinci iki yıldan yapıyorlar. Bu da yasaya aykırı onun için dava açıp yürütmeyi durduruyoruz. İşte hepimizin kendisi, eşi, dostu, arkadaşı ampul kapayamadığı için, pomadın kıvamını tutturamadığı için, işte kakao yağından yapılmış supozituvarlar 36 derecede erimediği için teknolojiden kalarak bir sene, iki sene sonra eczane açıyor. Ama bunların ilmi hüviyetini ispatla bir pratik sınav yapılmıyor. Onun için de dava açıyoruz. Bir yerlerden tutturuyoruz. Geçme notu 60, ama 50 olarak uyguluyorlar çünkü 51 almış birinin acilen denklik almış olması gerekiyor. 50 yapıyorlar ona dava açıp durduruyoruz. Bunlar da bu sefer yönetmeliği değiştirdiler. Bunların hepsini düzenlediler. Geçme notu 50 olacak, her bir sınavda da yürütmeyi şöyle durdurduk, seçeneklerin her biri de kocamandı, kolay kopya çekilsin diye, her şeyi usulüne uygun yaptılar. Ama seçenekleri büyük yaptılar böyle içini doldurarak boyuyorlar. 65 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Aldık, mahkeme heyeti dehşete kapıldı onu gördüğünde, yani sırf kopya çekilsin diye YÖK’ün görevlendirildiği bir yerde böyle sınavlar yapılabiliyor. Ve sonunda yönetmeliği değiştirdiler. Dediler ki, sınav tek aşamalı yapılabilir. Yapılan sınavda pratik sınava gerek yok. 50 ile geçilebilir. Seçenekler istediğiniz kadar büyük olabilir. Geçen gün onun da yürütmesine durdurma aldık ve en son değerli II.Başkanımızın YÖK’te yapmış olduğu görüşme sırasında YÖK şunu dedi “Artık tamam, oturalım, konuşalım. Nasıl bir sınav yapılıp da siz eczacılara denklik verilmesini düşünüyorsanız öyle bir sınavı tertip edelim. Siz de artık dava açmaktan vazgeçin.” O konu da, önümüzdeki dönemde sizlerin oluşturacağı Merkez Heyeti’nin önündeki işlerden, kolay halledileceğini değerlendirdiğimiz bir tanesi. Ha şunu da ifade etmek lazım, hem kayıtlara geçsin çok konuşulan bir konu. Bölgenizde iptal edilen, yürütmesi durdurulan denklik sınavından denklik alarak geçip eczane açmış birisi varsa eczanesi derhal kapatılmalıdır. Bununla ilgili Sağlık Müdürlüğü’ne başvurulmalıdır. 60 gün süresi içinde işlemi yapmıyorsa, idari işlemleri yapması gereken bölge idari mahkemesine başvurulmalıdır. Olmadığı takdirde hep yazıyoruz, Türk Eczacıları Birliği’ne bildirimde bulundurulmalıdır ve mutlaka o açılan eczaneler kapatılmalıdır. Çünkü yürütmeyi durdurma kararı, hukuk sistemimiz gereği, esas karar çıkana kadar esas karar hükmündedir. Bunun müktesep hak doğmuşluğu veya müktesep haktan dolayı faaliyetine devam etmesi ile ilgili hiç böyle bir şey yok. Tamamen farklı gerekçelerle bunu yapıyorlar. Bunu yapmak isteyen kişiler bununla ilgili bir şüphesi olan arkadaşımız da lütfen, hukukçularımız salondadır, üç gün boyunca bu konuda gerekli bilgiyi alabilirler. Kayseri Eczacı Odamızın Başkanının salonu terk edecek olmasından endişelenerek birazdan söyleyeceğimiz bir şeyi öne alıyorum, çünkü kendisinin mutlaka bunun söylendiği sırada şahitlik etmesi lazım. Türk Eczacıları Birliği Büyük Kongresi’ne bundan önceki dönemlerde sürekli yeni oda olmak isteyen sayısı 150’yi tutmuş odalarla ilgili önergeler gelir. Gelen bu önergeler Merkez Heyeti tarafından görüşülür ve biliyorsunuz, Büyük Kongre’ye sunulurdu. Büyük Kongre’de de alkışlar arasında bunlar kabul edilirdi. Şimdi biz üç tane yeni oda kuruluş başvurusu aldık. Bunlardan bir tanesi Nevşehir, bir tanesi Niğde, bir tanesi de Burdur. Bunlar Merkez Heyeti’ni, aslında ilk başvuran da Aksaray Eczacı Odası da, Nevşehir için başvurdu, 1,5 ay önce diğer odalar da aradılar, bizim de böyle taleplerimiz var. Hatta bir dördüncüsü de mümkündü. Merkez Heyeti bir karar aldı. Dedi ki, bunu tüm odaların başvuruları tamam- 66 TEB Yayınları lanınca yapalım. Onlar geldi. En son Burdur’unki Isparta’dan geldi. Merkez Heyeti bunları görüşeceği toplantıda, 4 Aralık eylemlilik sürecinde olduğu için o toplantıda görüşemedi. Tek gündeme indirgedi, bir diğerini öbür toplantıya bıraktı. Geçtiğimiz günlerdeki yapılan toplantıda inceledi. İncelemenin sonunda zaten ortaya çıkan şudur: biz bundan önceki merkez heyetleri, tahmin ediyoruz, coşkuyu Genel Kurul’a paylaşmak için iki paragraf halinde yazılmış olan bir şey var. Bir ildeki eczacı sayısı 150’yi geçerse o bölgede eczacı odası kurulur. Bunu Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti Sağlık Bakanlığı’na bildirir ve tüzel kişilik kazanır, yapılması gereken işlem bu. Eğer bir bölgede kurulacak olan eczacı odası için üye sayısı 150’den azsa, birden çok oda birleştirilecekse Türk Eczacıları Birliği bunu Büyük Kongre’ye getirir. Büyük Kongre tarafından hangi ilin merkezinde ve ne şekilde olacağı karara bağlanır. Şimdi yapılan başvurular birkaç ilin birleştirilmesine yönelik olmadığı için hükmün birinci fıkrası uygulandı ve Merkez Heyeti’ne yapılan bildirimlerle yeni oda olmasını isteyen taleple, Merkez Heyeti kayıtları arasında uyumsuzluklar var. Ama örneğin Kayseri Eczacı Odası önceki dönem Niğde’yi kurdu. Orada da ilk başvuruda o kadar uyumsuzluklar vardı oda olmayla ilgili veya Aksaray’ın yaptığı başvuruda oda olma durumuna engel görülmemekle beraber adetlerin birbirlerine uyumlarını sağlanması, çünkü tam bir üye kayıt programı işliyor. Bir önceki döneme ait, bir sonraki Merkez Heyeti toplantısına bırakıldı. Ama karar şu şekilde yazıldı. Hukuk görüşü alındı. Ayrı ayrı hukukçular maddeyi, 150’yi sağlayan tüm odalar için doğrudan uygulanacağını ve Büyük Kongre’de bunun olmadığını, hatta geçmiş dönemlerde Büyük Kongre’ye gelmeksizin yapılmış oda örnekleriyle de hareketle bunun olacağını söylediler. Ama Merkez Heyeti’nin bu üç ilimizin eczacı odası olmakla ilgili talebini, onun coşkusunu diğerleri yaşamışken işi kanuna uygun olarak yapmak. Ve bu sıkışık dönemde, bu üye kayıtları mutabakatının sağlanmasını aramakla ilgili bir üzüntü de yaratmak istememesi üzerine biz burada bir sonraki oluşacak olan Merkez Heyeti’nin görev dağılımından sonraki ilk toplantısında bu konuyu ele alacağını, alması gerektiğini ve üye kayıt programıyla aradaki uyumsuzlukların ortadan kaldırıldıktan sonra, bu odaların Merkez Heyeti tarafından kuruluşunun Sağlık Bakanlığı’na bildirilmesi gerektiğini; tam ve hukuki olanın bu olduğunu söylüyoruz. Odalarımıza da bu konuda resmi birer yazı yazdık. Genel Sekreterlik olarak onları da teslim ediyoruz ve bu önümüzdeki günlerde kurulacak olan eczacı odalarımıza şimdiden hayırlı uğurlu olsun diyoruz efendim. 67 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Muvazaa Komisyonu 2.Başkanımız Bülent Bey hatırlatıyor, Malatya Oda Başkanımız. Sırf eczaneleri kapatmaları yetmez. Yurtdışından diplomaları iptal edilmiş, denkliklerinin yürütmesi durdurulmuş olanların, eczacı odalarından derhal kayıtlarının silinmesi lazım. Sorumlu müdür ücretleri ilk yıl 1400, ikinci yıl 1600 olarak belirlendi. Yeni eczacılık fakültesi açılmasına karşı yürütülen mesele; bundan yedi yıl önce yedi tane eczacılık fakültesi vardı. 300’ü biraz geçen kontenjanları vardı. Bizim temel sorunumuz, bugün nasıl bakılıyor? İlaç eczacılık alanı %15–20 büyümüş, ilaç sanayi % 20 büyümüş. Bunlar % 20 küçüldüklerinde hepimiz perişan oluyoruz ezilen bir kutu kola şişesi gibi. Çünkü biz % 20 büyümemişiz. Biz % 20 büyüyemeyiz. Eğer ilaç sanayi hiç büyümezse biz her yıl % 10 küçülmeye mahkûmuz. Çünkü 17 tane eczacılık fakültesi, toplam kontenjan 1700’e çıkmış son yıl, geçen yıl 1550; 14’ü öğrenci kabul ediyor, 3’ü daha bu sene öğrenci kabul edecek. Toplam 6800 tane, eczacılık fakültelerinde okuyan 5 yıl sonra gelip eczane açmak üzere olan arkadaşımız var. Bu meseleye eczanelerin nüfusa göre hatta metreye göre sınırlanması gelmeden, bu mesele, eczacılık fakülteleri kura kura bu sıkıntı o kadar derinleşecek ki kendi kendimizi imha edeceğiz. Biz eczacılık fakültesinin birinci sınıfa kaydedilmiş her öğrenciye meslektaşımız gözüyle bakıyoruz. Müktesep hakları mutlaka korunmalı, ama bir an önce iki iş yapılmalı; eczane sayısı nüfusa göre sınırlanmalı, eczacılık fakültelerinin kontenjanları azaltılmalı, bazı fakülteler sadece araştırma birimlerine dönüştürülmeli, bazıları birleştirilmeli ve yeni ihtiyaç kadar mezun verir hale gelmeli. Bu olmadığı takdirde biz rakamları önümüze döktüğümüzde şu çıkıyor. Alan büyüdü diye herkes bir sonraki sene, önceki cirosunu tekrar etmiş. Ama bugün alınan tedbirler gibi, artık büyümeyi durduracak veya eksi büyümeyle sonuçlanacak müdahalelerin sonunda siz 4 senede, 5 senede 7 bin - 8 bin tane eczacıyı sisteme kazandırırsanız zaten hiçbir şey yapmanıza gerek yok. Eczanelerin tamamı batar. Hiçbir serbest eczane kalmaz. Ayakta kalanlar birilerinin ayakta kalması için birilerine gel sermayenle eczaneler kur der. Bizleri de işçi yaparlar. Bizler de eczacı sendikaları durumuna geliriz. O yüzden önemli noktadır. Bu konuyu da önemsiyoruz. Önümüze bir şeyler koyuyoruz. Ama yeteri kadar üzerine düşmediğimiz, gibi bir endişemiz var. 68 TEB Yayınları Bu konunun üzerinde çalışmamız lazım, majistral tarifeyle ilgili çalışmalar 4 yıldır majistiral tarife güncellenmiyordu. Sağlık Bakanlığı kanalıyla majistral tarifeye 4 yıllık enflasyon oranları oranın da zam yapıldı. İkinci Başkanımızın çabalarıyla, gitti ve 2004, 2005, 2006, 2007, 2008 yılları için zamların tamamı birden alındı, %45’lere gelen. Bunlar Sağlık Bakanlığı İlaç Eczacılık Genel Müdürlüğü tarafından onaylandı. Onaylandı ve Sosyal Güvenlik Kurumu’na da aynı gün bildirildi. Biz de majistral tarife programını yeniledik. Ancak Sosyal Güvenlik Kurumu bunun ilacın kuruma maliyetini arttıran bir etken olduğu iddiasıyla, İlaç Tespit Komisyonu’nca onaylanması gerektiğini iddia etmektedir. İlaç Fiyat Tespit Komisyonu yılda iki kez toplanmaktadır. Birinci yaptığı toplantıda da majistiral tarifeyi gündemlerine almış, ancak bu her şey bütün ilaç fiyatları düşerken, %45’lik artışın Sağlık Bakanlığı tarafından bir sonraki toplantıda savunulması gerektiğini söylemiştir. Bir sonraki toplantı Aralık ayı içinde yapılacaktır. O gün majistral tarifeye onay veren İlaç Eczacılık Genel Müdür Yardımcısı Saim Kerman bugün İlaç ve Eczacılık Genel Müdürüdür. Kendisi gelecek toplantıda gidip bizzat savunacağını Sağlık Bakanlığı’nın onayladığı tarifenin hayata geçirilmesinin parasal değeri çok olmasa bile, yapılmış olan çok büyük yanlış olduğunu ifade etmektedir. Durum bu merkezdedir. İstanbul’da drug store işte, yapılan müdahalelerden ve saldırılardan bir başkası bu meseleyle ilgili, “For You” mağazalarının isimlerinin değiştirilmesi, işte hep birlikte halk sağlığını tehdit edecek bir yaklaşım olduğuyla ilgili bir basın açıklamamız, İstanbul‘da Eczacılık Fuarı sırasında düzenlenen ve İstiklal Caddesi’nde yapılan “For You”ya karşı olan yürüyüş ve daha sonra da süreç içinde hem buradaki geri adım hem de şirketin iflasıyla ilgili mesele eczacı kamuoyunun malumudur. 2009/40 sayılı genelge; 2009/27 sayılı bir genelge vardı. 27 sayılı genelge facia bir genelgeydi. Eczacı odalarına kaydı hemen yapmaları, yapmadıkları takdirde, işte, resen yapılacak istemler; biz bu konuda hem davamızı açtık hem İlaç Eczacılık Genel Müdürlüğü ile görüşmeye başladık. 40 sayılı genelge eğer uygulanabilirse, ki şu ana kadar uygulanmıştır. Tarihi bir adım, şu açıdan tarihi bir adım, yapılacak yasa değişikliğine temel teşkil edecek bir adım. Hepimizin özlemi, aynı barolar gibi, eczanelere düzenlenecek ruhsatlar için mutlaka ve mutlaka eczacı odalarının tek yetkili 69 TEB 37. Olağan Büyük Kongre olması lazım. Oraya gidebilmek adına bir adım atılması lazım. Bizim eczacı odalarımız muvazaayı sektirmezler. Bu konuda bir Muvazaa Komisyonu kuruldu. Bursa bölgelerarası toplantıda önerilmişti. Tekirdağ oda başkanımız önermişti. O Muvazaa Komisyonu çok etkin çalışmalar yapıyor. Ama çok önemli bir katkıya muhtaç, defalarca yazıştık. Çok az sayıda odamız kalmasına rağmen buradan sonra oluşacak Merkez Heyeti’nin hızla çalıştırması gereken komisyondur Muvazaa Komisyonu. Tüm Türkiye’nin muvazaa haritasının çıkarılması lazım. Çünkü 2009/40 sayılı genelge artık eczacı odalarının bu konuda birbirleriyle çok iyi iletişim kurmalarını ve onların söylediği sözün Ankara’da savunulabilmesi gerektiğini ortaya koyan bir genelgedir. Eczacı odası negatifse, Sağlık Müdürlüğü pozitif ise mutlaka dosya Ankara’ya geliyor. Şimdiye kadar 21 dosyada bunu yaptık. Gururla söylüyorum; gelen, eczacı odalarımızın muvazaa olarak yolladığı 21 dosyanın yirmi birini İlaç Eczacılık Genel Müdürlüğü’nde oturduk oda görevlisi, TEB Heyeti, TEB’den 3 kişi biri hukukçu olmak suretiyle, İlaç Eczacılık Genel Müdürlüğü yetkilileri, yirmi birde yirmi bir muvazaa kararı çıktı oradan. 1 Temmuz 2009 gününden itibaren Türkiye’de eczacı odasının muvazaa dediği hiçbir eczane ruhsat almamıştır. Eczacı odası muvazaa dedi de, Sağlık Müdürlüğü evet dediyse zaten almamıştır. Hayır dediyse Ankara’ya gelmiştir. 21 dosyanın 21 tanesi de görüşülmüştür. Şurada dökümleri var. Altısı İstanbul, ikisi Ankara ve dördü İzmir olmak üzere ekrandaki illerde ya oda başkanlarımız, ya muvazaa komisyonları başkanları, yönetim kurulu üyeleri geldiler ve orada şunu söyledik biz. Bugüne kadar hep şunu derdi Sağlık Bakanlığı ‘Siz herkese muvazaa diyorsunuz.’ Biz de iddia ederdik “Biz herkese muvazaa demeyiz. Bizim muvazaa dediğimiz eczane hakikaten muvazaadır.” Yapalım, görelim dediler, yaptık gördük. Ama burada genel sekreterler toplantısında, üzerinde uzlaştığımız ilkelere odalarımızın riayet etmesinin bir ürünü olduğunu söylemem gerekir. Şu anda İlaç Eczacılık Genel Müdürümüz değişti. Yeni Genel Müdür’ün de elinde 13-14 tane dosya var. Çok yoğun programı nedeniyle bakamadı. Geçen hafta çağırdılar, ona da biz gidip bakamadık. Eylemlilik süreci içerisinde toplantı ileri bir tarihe ertelendi. Buna hepimizin sahip çıkması lazım. 2009/40 sayılı genelgede bunun dışında bir sürü düzenleme var. 2009’a 20 sayılı genelgede yanlış yapılanların hepsi düzeltildi. Bir tek eksiğimiz var orada, onun da düzeltileceğiyle ilgili mutabakatımız; o da, vereseli eczanelerde nasıl muvazaa yapacak, adam bir diploma bulursa gider muvazaayı onunla yapar. Vereseli bir eczanede muvazaa yapmak için 70 TEB Yayınları hem varislere bir şey ödemek lazım, hem mesul müdüre bir şey ödemek mantığıyla koymamışlar. Ama normalde de öyledir. Bir eczanenin muvazaaya dönüşmesi uç bir örnektir. Ama biz vanayı öbür taraftan çok sıkı kapatınca, bu sefer tek açık nokta burayı buldular. Burada bir takım çalışmalar var, mani oluyor eczacı odalarımız ama bunun da düzeltilmesi lazım. E-logo meselesi Bursa Eczacı Odamızın bir yazısı üzerine açık, kapalı ve nöbetçi olduğu durumların bu yanan sönen şekilde olmasını önerdik. İlaç Eczacılık Genel Müdürlüğü de, E logonun bu şekilde olması gerektiğini, gündüz mutlaka açık olması, gece yanıltıcı olmaması için mutlaka kapatılması ve nöbetçiyken de yanıp sönmesi şeklinde bir kararı duyurdu. Malatya Eczacı Odamız da bunu bir eylemlilik aracı olarak da kullandı. Tüm odalarda E logonun olmasının ve bu E logoların doğru kullanılmasının gerçekten önemi çok büyük bu konuda da hala hassasiyet göstermemiz gerekiyor. Çünkü zaman zaman şu eleştiri geliyor. “Bulvarın başında gördüm, kucağımda çocukla iki saat boyunca gittim oraya kadar ulaştım baktım eczane kapalıymış gecenin bir yarısı” diyorlar. Bunu yaşatmamız doğru değil. Bu tip şikayetler hakikaten üzüyor bizleri. Aile hekimliği konusunda yürütülen çalışmalar. Burada Ali Aslan ve Mukaddes Harmancı, Merkez Heyeti üyelerimiz yanda görülen illerle önemli çalışmalar yaptılar ve bir aile hekimliği raporu yayınladılar. Aile hekimliği raporu, aile hekimliği uygulamasının durdurulmasıyla ilgili süreçte Sağlık Bakanlığı tarafından da ciddi bir şekilde incelendiği hatta biraz bizim rapordaki tespitlerin de uygulayıcılara önemli eleştiri konusu olduğunu biliyoruz. Eşlenik liste uygulaması, bu konu yargı yoluyla durdurmak üzere olduğumuz ve müzakere yoluyla Kurum’a, Eczacılık Akademisi’nden aldığımız katkıyla giden heyetimizin, Kurum’u da ikna ettiği; en az bir yıllığına ertelediklerini söylediği gün açıklanan Sosyal Güvenlik Kurumu Eylem Planı’nda da, 31.12.2010 tarihinde, eşdeğerlik işinin tekrar gündem edileceğiyle ilgili belirli gruplarda bir mesele var. Bu sorun bir yıllığına yok ama, çok iyi hazırlanmazsak bir yıl sonra bu günlerde bu işi konuşuyor olacağız. Bu “jumbo jenerik” meselesi, dünyada ilaç alanına sekiz tane müdahale yapılıyor. 71 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Bunlardan, sağ olsunlar, yedi tanesini Türkiye’de uyguluyorlar. Pardon iki tanesini uygulamıyorlar. 9 dan 7’si bizle ilgili; 8, bizle ilgili uygulamadıkları jumbo jenerik. Yani; bir ilk H2 reseptör blokeriyse, kimyasal yapısına bakılmaksızın tamamı bir sepette ele alınıyor. Yani Omeprol©’e göre fiyat belirlenip, Nexium©’a para ödeniyor. Bu jumbo jenerik işini yapmayı planladıkları eylem planında da, o kadar önemli gruplarda niyetlenmişler ki; gelecek sene tedbir alınmazsa, alt yapısı hazırlanmazsa önemli bir sıkıntı konusudur. Hukuk yoluyla da yürütmesini durdurmayla ilgili, davanın yürütmesini durdurduk. Davamız sürüyor ama mesele öyle böyle değil, ikinci bizde uygulamadıkları mesele de doktor denetimidir. Bütün dünya tasarruf yapmak için, doktorun kalemine de, etik ve tıbbi kurallar çerçevesinde müdahale eder. İzler, onu da sorumlu tutar. Bunun da, Türkiye’de uygulanmayan iki uygulamadan birisi olarak altını çizmiş olalım. Sosyal Güvenlik Kurumu’nun eşdeğerlik listesiyle ilgili aldığımız görüşler, ne işler yaptık, neler oldu bunları hızla geçiyorum. Yeşil Kart ödemelerinde; 2008’de 1.3 milyar TL, 2009’da 1.4 milyar TL’lik ödeme var. En büyük sıkıntı Şanlıurfa’da var, Konya’da var, Adana’da var. Buralarla ilgili göreceli iyileştirmeler sağladık. Ama önemli bir iş Yeşil Kart ödeneğinin, Ali Babacan’ın kendi ağzından bütçeye konulduğu rakamla bire bir buçuk oranında, %50 arttırılması. 2010 yılında bu inanılmaz yazışma trafiği sonucunda, 2009’daki, 2009 – 2010 Bütçesi’ndeki sıkıntının aşılacağını öngörüyoruz. Zaten şu bilgi de var; 15 Ocak 2010 günü konsolide, bütçenin tamamı SGK’ya devir oluyor. Bununla ilgili kafa karışıklığı yaratan bir hüküm vardı. Onunla ilgili arkadaşlarımız gittiler, çalışma yaptılar ve yeni bir duyuru yayınlandı. 15 Ocak’a kadar olanlar da zaten, şu anda ödenekler serbest bırakıldı. 1 – 15 Ocak arası da Maliye Bakanlığı tarafından ödenecek ve o defter kapanacak. Devlet memurlarının tedavi giderleri de Sosyal Güvenlik Kurumu’na fatura edilir hale gelecek. Yeşil kartlılar için de, bu önümüzdeki yılın sonunda olacak. Onun dışında her ayın 15’inde yapılıyor SGK ödemeleri ama, zaman zaman bir iki günlük aksilikler oluyor. Bir de, SGK’nın bankalarla yapmış olduğu bir anlaşma sonucunda ayın 13’ünde aktarıyor ki parayı 15’inde, eczacının hesabına yatsın protokolde yazdığı gibi. Ama hatalı bir aktarım yaptığı takdirde, bankada para iki gün bekleyince bu sefer 17, 18, 19, 20’lerini bulabiliyor. Bu konuyla ilgili tedbir almak gerekiyor. İlaç Takip Sistemi Kayseri’de ana gündem maddemizdi. Kayseri’de Merkez Heyeti birşey söyledi. Bunu 72 TEB Yayınları gittiği her toplantıda da söyledi ve Kayseri‘de söylediklerinin arkasında durdu. Ama İlaç Takip Sistemi bu bizim eylemlilik sürecimizin hemen ardından tekrar gündeme getirildi ve eylem planında da bu yılın başında yapacaklarını ifade ettiler. Ben İlaç Takip Sistemi sunumunu yeniden yapacak değilim. Ama şunu ifade etmek gerekir. İlaç Takip Sistemi’nden beklenenlerin elbette olumlu ve sakıncalı yanları var. Bunları teker teker, Kayseri’de uzun uzun konuşmuştuk. Ama TEB’in söylediği bir söz vardı. Biz dedik ki İTS başlamadan önce mutlaka tek ekran olacak. Yani benim reçeteyi girdiğim ekranla, İlaç Takip Sistemi’nden provizyon aldığım ekran tek olacak. Ben gerisine bakmayacağım. Takasa izin verecek. İadeye izin verecek. Ecza depolarını kapsamından çıkarmayacak. TEBEOS’u, yani Türk Eczacıları Birliği’nin yazdığı ki yazıldı, şu anda kullanıma hazır durumda, 24 bin eczanemize dağıtılacak durumda, İTS uyumu tam, hatta tam olarak tek program durumunda ve yeni baştan yazıldı. Yeni teknolojiyle, 2 yıl önce yazıldığı halinden, dört dörtlük bir program oldu. Ve herkese bunun dağıtımını gerçekleştireceğiz, burada ve her tarafa da dağıtacağız. 1000 kişilik ilk dağıtıldı Ankara‘da. Ankara’daki 1000 pilot eczaneye dağıttık. Yani artık pilotta değil de; 8 pilot, 20 pilot yapıldı. 1000 eczaneye dağıttık. 1000 eczaneden sonra 24 bin eczaneye dağıtacağız. Verilerin korunması bu İTS bilgilerinin sadece Sağlık Bakanlığı tarafından kullanılacağı mali verilerin gizliliği ilkesiyle ilgili bir güvencenin sağlanması gerektiği ve eczacılara stok düzeltmesi verilmesi gerektiğinin altını çizdik. Bunlar olamadan, biz İTS’ ye evet demeyiz dedik. Nedenlerini hep konuştuk. Eğer takip zincirini kırarsanız ne sonuçlar olacağını söyledik. Bunu özetledik. Yapılan yasal düzenlemeleri paylaştık. Ve İTS ile ilgili, olmazsa olmazları koyduktan sonra Kayseri’den döndüğümüzde dediler ki, bu işi nasıl yapacağız? Biz bunu taleplerimizi Kayseri’nin çok öncesinde yazılı olarak zaten bildirmiştik. Bu yedi olmazsa olmazımızı bir protokolde bağıtladık. Kendileriyle bağıtladığımız protokolde şöyle yapalım. Sağlık Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu ve Türk Eczacıları Birliği Başkanı, SGK Başkanı ve Sağlık Bakanlığı Müsteşarı bir protokol imzaladılar. Protokol aynen şunu söylüyor: İTS için pilot uygulama yapılacak, TEB’in belirleyeceği bir eczanede başlayacak. Bu bir eczanedeki iş bittikten sonra 8 eczaneye veya 10 eczaneye çıkacak. 10 eczane de tamam olduktan sonra Türk Eczacıları Birliği’nin ilgide kayıtlı yazısıyla, TEB bu yedi talebinin tamamlandığını, biraz önce bahsettiğim 7 talebin tamamlandığını yazılı olarak mutabakatını bildirse, İTS başlayacak yoksa başlamayacak. 26.11.2009 SGK internet sitesinde bir yazı koydular. 73 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Yazıda şunun altlarını çizmişler. Biz hazırız diyor. Sağlık Bakanlığı ile Sosyal Güvenlik Kurumu iki kurum arasındaki kavgadan bir yazı koydular ve dediler ki, biz İTS’ye hazırız başlayacağız. Biz de bir yazı koyduk. Eğer ki imzaladığımız protokolün altındaki imzaların sahipleri, bu sözlerinden eğer dönmedilerse bu protokol yok hükmündedir tarafımızdan dedik. Gönderdik, bomba gibi düştü bu haber. Şu anda da tamam gelin konuşalım, stok affını konuşalım, şunu konuşalım bunu konuşalım diyorlar. Ama İTS ile ilgili endişeler, bu özellikle de hızla oldubittici tavırdan, biz, 1 Ocak gününde, eczanelerimizde ne teknik donanım anlamında ne de fikir olarak İTS’ye geçmenin şu an için doğru olmadığını ve önümüzdeki dönem Merkez Heyeti tarafından da tüm yönleriyle ele alınıp yazımızın gereğinin tam olarak yerine getirilmeden başlamaması gerektiğini değerlendiriyorum. TEBEOS’u, uzatmayayım, kullandıkça göreceksiniz. Ama çok büyük emekler verdik. Bir kişinin hakkını teslim edelim. TEB’in eski çalışanlarından Caner arkadaşımız, Ankara’da eczacıdır. Kıdemli pilot eczanedir. Ne uygulama yapsak kendisi pilottur. TEBEOS’ta da pilot, İTS’de de pilot, gece gündüz bizle birlikte çalışıyor. Kendisinin hakkını teslim edelim. TEB Merkez Heyeti tarafından yürütülen diğer çalışmalar… Hakikaten her birisini uzun uzun anlatmak lazım ama nasılsa kitapta da var. Ve şöyle geçiyorum. İşte Digitürk’le yapılan anlaşma, MobilVizyon’la yapılan anlaşma, hepsini ayrı ayrı duyurularla paylaştık. Maliye Bakanlığı, kitapta yazması gerekiyor, bu yıl 417 tane fesih bildirildi. 30 tanesi, bunun, Maliye protokolünden kaynaklı, 387 tanesi de SGK protokolünden kaynaklı fesihlerdi. İllere göre dağılımı fesih adetleri bu şekilde. Atık pil protokolü imzalandı. Aslında bu, benim, çok severek, uzun uzun ballandırarak anlatmam gereken bir konu, çok inandığımız bir iş, birçok bölge eczacı odamızın cidden sahiplendiği bir iş; hani bazen şöyle oluyor tabi, ya Türk Eczacıları Birliği her işi halleti de bununla mı ilgileniyor deniyor. Türk Eczacıları Birliği gerçekten ciddi bir üretimin olduğu, her birimin ayrı ayrı çalıştığı bir birlik ve eczacı odalarımızın çok önemli bir kısmının çok severek üstlendiği ve toplum nezrinde de, kamuoyunda da önemli destek alan ve her bir atılan pilin yaratacağı doğadaki tahribatı, eczacıların 74 TEB Yayınları birer çevre gönüllüsü olarak ele aldıkları mesele. Eczacı kamuoyu tartıştı, bizim internet sitelerine, forum sayfalarına cevap verme olanağımız da yok, doğru da değil. O cevap verme yerleri buraları değil, hatta bazen bizim aleyhimize yazılan resmi oda yazılarına da cevap vermemiz mümkün olmuyor, polemik durumuna giderse. Bu projenin reklam filmi için Türk Eczacıları Birliği bütçesinden 1 lira bile para harcanmadı. TAP tarafından bu paraların tamamı ödendi ve hatta ve hatta iktisadi işletmelerin, fatura TEB’e geldiği için vergisine de bir avantaj sağladı. Filistin’e İlaç ve Maddi Yardım Kampanyası, tabi toplum hafızası veya o kadar çok kötü haber alıyoruz ki, ben inanın faaliyet raporunu hazırlarken bunun, bir o kadar da yoğun geçmiş ki, bu dönemde yapılan bir iş olduğuna kendim bile şaşırdım. Ama hakikaten o Filistin’de yapılan mezalime karşı eczacı odalarımızın ve Türk Eczacıları Birliği’nin müdahalesi ve yaptıkları katkı anlamlıydı. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kapsamında düzenlenen etkinlikler, bu noktada gerçekten Mukaddes Harmancı Merkez Heyeti üyemizin çabalarıyla, “Kadın Olmak” başlıklı Radikal Gazetesi köşe yazarlarının bulunduğu, eczacılık fakültelerinin hocalarının bulunduğu, Milliyet gazetesi yazarımızın bulunduğu çok iyi bir panel yapıldı. Ayrıca da Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği tarafından da başlatılan bir proje kapsamında “İmkânsız Periler” isimli kitabı da hediye ettik, bütün kadın yöneticilerimize. 14 Mayıs, bu normalde uzun uzun üzerinde konuşulması gereken işler. Ama 14 Mayıs artık bir gün değil, bir hafta olarak kutladığımızı, her yıl bir ana temasının olacağını, bu sene eşdeğer ilacı seçtiğimiz, daha sonra firma eylemlilikleri boyutunda eşdeğer ilaç ile yaratılan bilinçlendirmenin kamuoyunda Türk Eczacıları Birliği ve eczacı odasının kendisini ifade etmesine yardımcı olduğunu, burası ki Büyük Kongre’dir, gelecek 14 Mayısın ana temasıyla ilgili önerilerin mutlaka oda başkan ve yöneticilerimiz tarafından ifade edilmesi gerektiğini hatırlatarak devam edelim. Eşdeğer ilaç meselesini uzun uzun konuştuk, tartıştık. Bu özellikle “Ülkemi seviyorum eşdeğer ilaç kullanıyorum” Kampanyası’nın getirdiği yankı ve çok beğenilen afişidir. 75 TEB 37. Olağan Büyük Kongre 9.Türkiye Ulusal Eczacılık Kongresi’ni yaptık, 10–13 Kasım 2008’de İstanbul da, daha önceki dönemlerde olmayan bir işi yaptık hep beraber. Üzüntü verici bir şeydi, iki tane kongre yapılırdı. Bu iki ayrı kongre hatta, örgütte bir ayrışmaya doğru gidiyordu. O günkü Merkez Heyeti önemli bir adım attı ve iki kongreyi teke indirdi. Bunu uzun uzun konuştuk. İlkini İstanbul Eczacı Odası’nda gerçekleştirdik. Ankara Eczacı Odası ikincisini yapmak üzere kendi organize edeceği kongreden vazgeçti. Bundan sonra da eczacılık kongrelerini Merkez Heyeti’nin alacağı karar doğrultusunda, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde, ama mutlaka bir tane yaparak ve hakkını vererek yapmamız gerekiyor. Farmavizyon Eczacılık Fuarı’nı gerçekleştirdik. 2008 Nisan’da ve 2009 Nisan’da CNR Expo Center’da, Ege Eczacılık Günleri’ni düzenliyor, Ege’deki eczacı odaları, üçüncüsü ve dördüncüsünü yaptık. Ama biz artık Eczacılık Fuarı’nın, fuarlar şehri İzmir’e de belli dönemlerde taşınması gerektiğini mutlaka düşünüyoruz. 11-12 Aralık 2009’da yapılan İlaç Sektörünün Vizyonu Toplantısı, uluslararası toplantılara katılım, bu PGEU toplantıları ve FİP’in geçen sene Basel’de yaptığı toplantı; Merkez Heyeti üyeleri ve Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti üyesinin görevleriyle sevgili Şerif Boyacı buralarda Türk Eczacıları Birliği’ni temsil ediyorlar. Ve 2009 FİP’i Türkiye’de yaptık. Alnımızın akıyla yaptığımızı, çok başarılı bir organizasyon olduğunu; Türkiye’de yarattığından çok dünyada yankı yarattığını ve FİP Başkanının yaptığı konuşmalarda ve Türkiye’ye ilişkin tüm ülkelerin yollamış oldukları yazılardan ve verdikleri beyanatlardan görüyoruz. Bu konuda FİP’le ilgili çok uzun bir süreç, Türkiye’ye getirilmesinden, dönüş yolculuğuna uğurlanmasına kadar çok sayıda kişinin emeği var. O dönemki örgüt yöneticilerinin tamamının emeği var. Biz hepsine, teker teker, Türkiye’deki eczacılar olarak birer teşekkür borçluyuz diye düşünüyorum. 3200 tane katılımcıdan bahsediyoruz. 2500 tanesi yurtdışından gelen resmi katılımcı, günübirlik gelen kayıtlar dışında çeşitli ülkelerden 250 kişi ve FİP Kongresi çok beni heyecanlandıran çok hoşuma giden bir karara imza attı. O da, Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti, aynı zamanda bir FİP Türkiye delegesinin önerisiyle, 25 Eylül Dünya Eczacılık Günü olarak kutlanması oybirliğiyle kabul edildi. Bugüne kadar her ülkede ayrı, işte Türkiye’de 14 Mayıs Türkiye’de eczacılık eğitimini başlaması nedeniyle, kutlanırken, Dünya Eczacılık Günü yoktu. Dünya Eczacılık Günü’yle ilgili, 76 TEB Yayınları FİP’in kuruluş yıl dönümünü FİP’e önermeyi ve bütün delegasyonun oyuyla kabul edilmesini sağladık. Bu şöyle bir şey: hem çok tatsız şeyler yapıyoruz. Bundan sonra da olacak. Bu örgütte görev yapanlar çok sıkıntı çekecekler falan ama bazen de böyle tarihe bir iz bırakabilmek; belki de hani, iyi ki de almıyoruz maaşlardan, haklarından, işte servetlerden, lüks konutlardan çok daha değerlidir. 2070 yılında dünyanın her yerinde 25 Eylül 2070 günü, ülkelerinin eczacı birlik başkanları her şehrinde de eczacı odası başkanları konuşmalarına şöyle başlayacaklar. 25 Eylül gününü 2009 yılında İstanbul’da yapılan FİP Kongresi’nde, Türkiye delegasyonunun yanında, FİP kabul etmiş ve o günden beri bugün Dünya Eczacılık Günü olarak kutlanmaktadır. Bu onur hepinize aittir arkadaşlar. Ve Avrupa’da eczacılık uygulamaları, araştırma ve uygulama programları 2–7 Mayıs 2009’da ve bu programa bölge ezacı odalarımızın değerli başkanları ve yöneticileri katıldılar. Bunu bir gezi olarak göstermeye çalışanlar oldu. Örgütü yıpratmaya çalışan bir takım odaklar sayfalarında şey demeye çalıştılar: “Oralara gittiler, örgütün parasıyla gezdiler.” Sendikaları ziyaret ettiler diyenler oldu. Orada bir tek sendikaya bile gidilmedi. Gidilen her yerde ülkenin resmi eczacılıkla ilgili eczacı birliği ziyaret edildi. Toplantıya katılanlar, oralardan önemli bilgi birikimleriyle döndüler ve yazılan toplantı raporu da, bu örgüte kendi cebinden çok para harcamış, çok fedakârlık etmiş yöneticilere, örgütün bir kuruşuna bile tenezzül etmeyen yöneticilere, özellikle oda başkanlarına dil uzatanların ne kadar yanlış bir iş yaptıklarını, bunun örgüt barışı için ne kadar yanlış bir iş olduğunu gözler önüne serer boyuttaydı. Bir de belki sadece bunu konuşmak için bir iki gün toplanmak lazım. Bu tarihi Dünya Eczacılık Günü olarak kutlamak mümkündür, ama Avrupa Adalet Divanı’nın kararı, eczacılık bir uzmanlık alanıdır ve ticari serbestlik bakımından değerlendirilemez. Bu mesele için, Avrupa’da herkes nefesini tutmuş bu kararı bekliyordu. Çünkü iddia şuydu; eczacılıkla ilgili, üye ülkelerin düzenlemeleri serbest ticaretin önünü kapamaktadır. Sermayenin serbestçe dolaşımına engel taşımaktadır. Bunun engelini kaldırın, eczanelerde eczacılar bulunmaya devam etsinler, çalışsınlar ama sermaye eczanenin sahibinin olsun. Ve eğer bu karar uzun her biri ders niteliğinde bir karar. Dün Ege Cansen bir yazı yazmış Hürriyet’te, örgüt ayağa kalktı, hopladı. Ege Cansen’e 77 TEB 37. Olağan Büyük Kongre cevabı Avrupa Adalet Divanı vermiş durumda; kendisinin bundan haberdar olmadığı çok belli, kendinden çok emin olarak ahkâm kesiyor. Diyor ki, “Eczacılık serbest bir ticaret alanıdır.” Oysa bu konuda Avrupa’nın en üst karar organı diyor ki değildir. Ve herkes diyor ki sahibi olmalı, onlar diyor ki olamaz. Çünkü eğer böyle bir karar alırsanız, bu, hasta haklarını ve hasta sağlığını tehdit eder. Ülkelerin bunu serbest bırakmak gibi bir zorunlulukları yoktur. Hatta diğer ülkelerin, neredeyse bunun tersini uygulama yapmalarını tavsiye edecek şekilde bir gerekçesi olan dört dörtlük bir karar. Hiç değilse geleceğe bakarken, sadece, endişe duymamamız, olumlu bakmamızı gerektiren meselelerden bir tanesi. 18 Eylül 2009 tarihli Resmi Gazete’de yayınladılar Tebliğleri, 2 Kasım’da bir kısmı hayata geçecekti, 4 Aralık’ta diğer bir kısmı. 2 Kasım’da TEBİM devreye girdi. Bu yüzden 4 Aralık’a ertelediler ve biz iade edeceğimizi belirttik. Biz, bunu, tebliğ edildiğinde eczaneler batacak diye duyurduk. Bunun üzerine, kararnamelerin eczaneler üzerinde yaratacağı olumsuz etkileri ifade eden raporlar hazırladık. Bunları üyelerimizle paylaştık. Bunları odalarımızla paylaştık. Bununla ilgili 7 Ekim 2009 günü bir Başkanlar Danışma Toplantısı yaptık. Ve temel olarak da şunu ifade ettik. Bir tek feda edecek eczanemiz bile yok. Teker teker batmak yerine, teker teker kapanmak yerine hep beraber eczanelerimizi kapatmayı göze alıyoruz. Merkez Heyetimiz, bu süreçte ilaç sanayiyle, eczacı kooperatifleriyle görüşmeler yaptılar. Bunun yanında Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’a, Recep Akdağ’a Sayın Bakana, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’e, müsteşarlarına, ilgili olabilecek herkese sesimizi duyurabilmek için hem Türk Eczacıları Birliği sitesi üzerinden biz forum açarak eczacılarımıza seslendik, hem kendi hazırladığımız raporları, bunların tamamına gönderdik. Hem de, belki tarihi bir rekor olabilecek bir şekilde, 11 tane de bakan görüşmesi gerçekleştirdik. Bu bakan görüşmelerinde, Sağlık Bakanı tarafından eczacının stok zararının telafisi ve eczacının kayıtları telafisi noktasında hep olumlu görüş bildirildi. Eczanelerin, bu sürecin sonunda, Türk Eczacıları Birliği’nin hesaplarının doğru olması konusundaki endişeyi paylaştıklarını, 7000 – 8000 tane eczanenin ortadan 78 TEB Yayınları kalkabileceğini, sağlık hizmetlerinin kılcallaşması noktasındaki sıkıntının politikanın tersine olduğunu, kapanacak 3 bin tane eczanenin, ilçelerde, köylerde, beldelerde ve büyük şehirlerin varoşlarındaki mahalle eczaneleri olduğunu iyi anlattığımızı düşünüyoruz. Bu konuda Sağlık Bakanı’ndan aldığımız destekle, konuyu ekonomi yönetimine ve SGK’ya ilettik. Ama örneğin, yaptığımız Başkanlar Danışma Toplantısı’nda da, daha sonra yaptığımız Genel Sekreterler Toplantısı’nda da bunu gündem ettik. Orada da hep şunu söyledik. Sonuna kadar diyalog yolunu açık tutacağız. Çünkü bizim somuta indirgediğimiz iki tane majör sıkıntımız var. Eczacı stoktan hiç zarar etmemeli. Eczacının ciro kaybından kaynaklanan gelir kaybı, ki çok konuştuk üzerinde, her yerde de uzun uzun konuşuldu. 40 lira ciro yapan bir eczane bugün 2–2,5 milyar lira para kazanıyor. Bu eczane, bu uygulamadan sonra asgari ücretin bile altına düşebilir, net karlılık olarak ve vergiden sonraki karlılık olarak Elbette mal fazlası vardır ama nerede yazmaktadır? Elbette %4–7 ıskonto vardır ama nerede yazmaktadır? Ve alınan tedbirlerin ilaç sanayini MF’leri ortadan kaldırma ve %4–7 ıskontolardan belki, geri gitme, vadeleri kısaltma sonucunu görebilmek için de müneccim olmaya gerek yok. Bu yüzden de dedik ki sonuna kadar masada kalacağız. Müzakere edeceğiz. Ama eğer sonuç alamazsak gereğini yapacağız. O sırada bir Başkanlar Danışma Toplantısı; aslında biz Ekim ayının 7’sinde bu toplantıyı yaptık. Ama Genel Sekreterler Toplantısı’nı yaptığımız sırada böyle bir talep vardı. Ama yaşadıklarımızdan edindiğimiz bir tecrübeyle yapmamız gereken işin, doğru karar verip uygulamak olduğunu değerlendirdi Merkez Heyeti ve iki tane kritik karar aldı. Bir önceki Başkanlar Danışma Toplantısı da 18 Eylül’den sonra yapılmıştı. Kararlılık kesindi. Bu, geri püskürtülmelidir. Altına başkanlarımız imza atmıştı. Talepler de netti. Eczacı karlılığı arttırılmalı, bir meslek hakkı talebinde bulunulmalı, ikisinden biri yöntemiyle eczacılık zararı telafi edilmeli, stok zararı da aynen. Bunun olmadığı noktada, geri durmayacağımızı biliyorduk. Ama bir Başkanlar Danışma Toplantısı yaptığımızda geçen seneki tecrübelerle bizim başkanlarımızın her birisi gidip de bölgesinde çatır çatır bu eylemi bildiğimiz halde, bunu söylediği halde; bizim başkanlarımız tarihi bir not düşmek, olabilecek aksilikleri dile getirmenin tarihi bir sorumluluk olduğu bilinciyle bir takım endişelerini ifade ettiklerinde, Kurumun örgütü bölmek için bizim eylem planımızı öğrenip bunun üzerinden yol yüründüğünü çok iyi biliyoruz geçtiğimiz süreçlerde. Dedik ki, bu sefer mademki örgütün talepleri bu kadar nettir, başkanlarımız bu kadar kararlıdır, yol haritamızı 79 TEB 37. Olağan Büyük Kongre kendimiz belirleyelim. Genel Sekreterler Toplantısı’nda, üç genel sekreterimiz Başkanlar Danışma Toplantısı’nın hızla yapılması gerektiğini söyledi. 7, 8 genel sekreterimiz de, bu meseleye sözlü katkılar verdiler. Biz de dedik ki, bir eylem planımız var. Bu işin siyasi sorumluluğunu bu Merkez Heyeti, üzerine alıyor. Eğer ki, bu iş hayata geçildiğinde geri adım atılmamışsa ve eczacı zararı olmamışsa, Türk Eczacıları Birliği gerekeni yapacak. Her yönüyle de hazır. Herkes müsterih olsun. Ha birileri, birilerini bölmeye, bir takım çelişkileri oynamaya çalışacaksa bu sefer o biz olacağız. Ve Sağlık Bakanlığı ile Çalışma Bakanlığı arasındaki derin fikir ayrılığı “Sağlığın patronu sen misin ben mi?” veya bir iş aksi gidiyorsa “Bunun bedelini kim verecek, eczaneler kapanırsa bunun hesabını siz mi vereceksiniz?” diyen Sağlık Bakanı’na biz eczanelere biz meslek hakkı vermeliyiz. Bugün oldu işte, 200 trilyon olsun dedi, gün oldu 250 de sanayiden almalıyız. Zararın tamamını telafi etmeliyiz dedi. Ama bunu kabul etmeyen iki kişi vardı; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ve Müsteşarı. Sosyal Güvenlik Kurumu’nun yeni yapılanmasında, eskisi gibi, ne başkanlık, ne Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürlüğü noktasında konuya müdahil olmuyorlar. Bakanlık’tan yürütülüyor bu işler. Biz örgütsel anlamda bir risk olabileceğini bile bile ama çok doğru bir hamle yaptığımızı da, bugün herkesin tespit ettiği şekilde, Sağlık Bakanı’nın tüm olumlu yaklaşımına rağmen diyerek, bu işin sorumlularını bir gazete ilanıyla Başbakan’a şikayet ederek ve bundan önce de, bu işe başlamadan önce “Eczaneler can çekişiyor” temasıyla daha önceden hazırlattığımız afişleri, eczanelere bayram kartlarını 50 bin tane basıp tüm odalarımıza yollamıştık. Tüm yerel ve genel Türkiye bürokrasisine ve siyasetine bunun yanında gazete ilanı, radyo spotları ve televizyon spotlarıyla bu işi devreye aldık ve bir uyarı yaptık. Bu yaptığımız uyarının manası, kamuoyunda bir farkındalık yaratmak sorular sormak ve bu soruların cevaplarının, eczanelerden hastalara doğru anlatılması, doğru iletişim noktası olarak tercih ettik. Yapılan işin ilk başlarda, böyle hani eskiden gazete ilanı verirdi eczacı odaları, TEB; binlerce laf bütün sorunları anlatıyoruz, KEY’i bile anlatıyorduk eskiden. İşte Askeriye’den ödeme sorununun bile, ona göre birazcık farklı olduğunu, birazcık kabul edilebilir olmayacağını biliyorduk. Dediler ki ya koskoca gazete ilanı ama bu eczaneler can çekişiyor. Bu televizyon bizi ifade etmiyor. Bu radyo bizi ifade etmiyor. Oysa profesyonel bir şirkete hazırlatılan çalışma Türk Eczacıları Birliği tarafından İthal İlaç Birimi’ne gelen hastaların tek tek yukarıya çağrılarak, filmden önce, “Eczacının sorunlarını bize anlatır mı- 80 TEB Yayınları sınız” diyerek not alınmasıyla ardından film izletilip, işte raconu öyle olduğu için, ışıklar kapatılıp araba kullanıyorsunuz. Sürüş saatinde bunu duyuyorsunuz, ne hissediyorsunuz? Bunlar, tek tek not edilerek onlarca hasta üzerinden, yayınlanmasından önce ve sonraki, ne çıktılar düşünülerek, rapor edilerek kabul edilmiş bir kampanya ve çok geliştirilmiş bir kampanyaydı. Eczacıların ilk anda bazıları, “Ya bu iyi değil” demekle beraber hastalardan gelen olumlu bildirimler ve yaratılan etkiyle ve ardından da tabii kampanyanın hem bu haliyle, hem de kapatma afişiyle Basında Kırmızı Ödülleri denilen, kamuoyunda en çok etki uyandıran reklamlar statüsünde Türkiye ödüllerine aday gösterilmesiyle de gerçekten başarısını kanıtlamıştır. Hep söylerdik, Türk Eczacıları Birliği büyük bir örgüt, afişini kendi tasarlamamalı; Türk Eczacıları Birliği büyük bir örgüt, gazete ilanı verecekse bunu bir halkla ilişkiler uzmanından geçirmeli; Türk Eczacıları Birliği büyük bir örgüt, bir konuda bir söz söylüyorsa en iyi hukukçulardan, en iyi rekabet hukukçularından danışmanlık almalı. Biz bunları yapmaya çalıştığımız iki yılın sonunda böyle bir kampanya yaptık. Bu, biliyorsunuz belki de, reklam şirketinin dediği şu Türk Eczacılar Birliği’nin önerisiydi. Bayram kartı yapalım. Çok propaganda yöntemi gördük ama herhalde bunu ilk kez siz yapıyorsunuz dediler. Onlar da bir ilke imza attılar bizim sayemizde. Bir soru olabilir, saymanlık sunumunda var mı bilemiyorum. Soruluyor çünkü biz yanıtlıyoruz devamlı. Toplamda, bu kampanyanın tamamına ne kadar para harcandı diye. Bu reklam şirketine 14 milyar lira para ödendi. Tüm bu tasarımların ve yapmış olduğu danışmanlıkların sonunda, onu da ifade etmekte fayda var. Sağlık ışığımız eczaneler kapanıyor. Bu arada, eksikse Saymanım sunumunda size tam rakamları verir. Bu Sayın Başbakan’a yazdığımız ve Sağlık Bakanı’nın olumlu tutumuna rağmen önemli bir stratejiydi, eğer yol alınacaksa Başbakanlık düzeyinde, çözüme hangi noktadan gidileceği, çünkü biz temel bakış açısı olarak şunu söylüyoruz. Ne iyileştirme yapılacaksa, İlaç Fiyat Kararnamesi’nde yapılmalıdır. Ne olacaksa yürütümünden Sağlık Bakanlığı’nın sorumlu olduğu yasamıza konularak yapılmalıdır. Bu yüzden de, meslek hakkının verilmesi için, Sağlık Bakanlığı kadroları ikna olduysa, o yoldan yürünmelidir. Bundan sonra da bir eylemlilik öreceksek ve mutlaka örmeliyiz, hakkımızı alana kadar buna devam etmeliyiz; bunu, hep Sağlık Bakanlığı üzerinden yapmalıyız. Çünkü biz sağlığın patronunun, sağlıkçıların; hatta İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü’nün, eczacıların, sağlığın patronunun, sağlıkçıların olmasının gerekliliğini, eczacının derdini sağlıkçıya anlatması gerektiğini düşü- 81 TEB 37. Olağan Büyük Kongre nüyoruz. Türkiye sağlık politikalarına ekonomistlerin veya bir takım hesap kitap uzmanları, maliye uzmanları değil sağlıkçılar karar vermelidir. Ama biz sağlıkçıların da, bunun bütçeleştirilmesi noktasında üzerimize düşecek sorumluluğu yerine getirecek projeleri üretmemiz gerektiğinin altını çiziyoruz. Sonra eczanelerin kapanmasına iki gün kaldı dedik, bir gün kaldı dedik ve anahtar bırakma eylemi yaptık SGK önünde ve basın açıklaması yaptık, niçin oraya bıraktık? Biz ruhsatımızı Sağlık Bakanlığı’ndan alıyoruz. Türk Eczacıları Birliği üyesi odalar ve Sağlık Bakanlığı ruhsatta karar sahibi etki ediyorlar ve biz eczanelerimizi çalıştırmak istiyoruz. Ama SGK bu eczaneleri batırmak istiyorsa, bu anahtarlara o kadar meraklıysa, onun doğru adresi SGK’dır. Gittik SGK önüne anahtar bırakma eylemi yaptık ve Ankara’da Ankara Eczacı Odamızın katılımıyla, 1500 eczacımızla her ilde de bu eylemliliğe sahip çıkan çok sayıda eczacının katılımıyla ses getiren bir eylemlilik noktasına geldi. 4 Aralık 2009’da da eczaneler kepenk kapattı. “Bugün kapalıyız” afişi, hem gazetelerin arka sayfalarında yer aldı, hem de Türkiye’deki 24000 eczacıdan Türk Eczacıları Birliği ve bölge eczacı odalarının siz o gün görevlisiniz dediği 2500 eczacısı, siz bölgenizde tek eczanesiniz dediği veya iki eczanesiniz nöbet yok orada kapatırsanız insanlar mağdur olur diyerek kapattırmadığı, kapatmaması gerektiğini söylediği eczacılar dışında gündüz vakti medya fenerle açık eczane aradı. Aradı aradı iki tane buldu. İkisi de eczacı milletvekiliydi. İkisinin de eşlerinin eczanesi kapalıydı. Bu hepimizin verdiği çok önemli bir sınav, bu bugün, bu kongreyi mesleğin geleceğiyle ilgili bir çözüm kongresi haline getiren çok önemli bir sınav bu. Beni son gece çağırdılar, Ali Babacan ve Ömer Dinçer’in karşısına bu örgüt çıktı. Başkan ile baş başa görüşmek istediler ve başkana dünyanın tehdidini yaptılar. Dediler ki, “Yarın 2000 tane eczane kapar, 2000 fanatik kaparsınız, öğleye doğru onlar da açar.” Ondan sonra, söylenebilecek, akla ne geliyorsa söylediler. Hem kapatacak eczaneler için, hem Merkez Heyeti için, hem Başkan için bu tehditlere boyun eğip de orayı kapatmayacağımızı, kapatma eyleminden vazgeçmeyeceğimizi belirttik. Vazgeçmek için şartların ortada olduğunu ama onun da, bugün 2 değil 22 bakan tarafından ifade de edilse, artık burada imzalanan protokollere değil, Pazartesi günü Bakanlar kurulundan çıkacak kararlara, İlaç Fiyat Kararnamelerine inanacağımızı ama; 4 tane temel talebi, ikisi kamuoyuyla paylaşılan, diğer ikisi örgütümüzün bugün de burada dile getireceği biri kamu kurum ıskontosuyla ilgili talebidir, diğeri de tahsildar değil sağlık profesyoneli olduğumuz talebidir, bunları pazartesi günü 82 TEB Yayınları çözmezseniz, yarın sadece uyarı eylemini göreceksiniz ama Büyük Kongre ne karar alırsa sürekli kapatma kararı alırsa sürekli kapatma, eczacıların bir kısmının nöbetçi kalıp üç günde bir nöbet sistemine geçmeyse o karar, ne karar alıyorsa uyacağımızı anlattık. Yarın sabahleyin kalktığınızda 24 bin tane eczanenin sadece nöbetçilerinin açık kalacağını göreceksiniz dedik ve oradan kalktık bu örgüte inanarak gittik. Çünkü biz eczacı tabanının bize inandığını, bizim de eczacı tabanına inandığımızı biliyorduk. Erkan Tan, sabahleyin Türkiye’de bütün eczaneler açılmadan beni koltuğa oturttu. Sonra da dedi ki size sürprizlerim olabilir. Sonra dedi ki Tokat’ta eczanelerin hepsi açık diye bir mail okudu, orada hiçbir şeyden haberim yok yayına girdiğimde cep telefonumu kapadığımda saat 8’di. Ama o gün Merkez Heyeti’nin kararlılığı ve eczacı tabanının ne kadar yakıcı olduğunu bildiğimiz için göz kırpmadan canlı yayında yalan söylüyorsunuz. Oradaki şey doğru değil. Tokat Oda başkanım ile görüşüldü, Tokat’ta bütün eczaneler kapalıdır diyebilecek kadar bu örgütün inancını biz 4 Ekim günü Başkanlar Danışma Toplantısında da, 13. Başkanlar Danışma Kurulu toplantısında da görüşmüştük. O gün, gün boyunca bir sürü şey anlattık bizi çok doğru anlayanlar oldu. Türkiye’nin en önemli kalemlerinden, ki eylemlilik sürecinden önce hemen hepsini gidip ya telefonla ya da birebir yüz yüze, işte CNN, Star, Kanal D, Haber Türk’ün haber müdürlerini tek tek ziyaret ettik. İşte olumlu yazı yazan köşe yazarlarını tek tek ziyaret ederek kendilerine meseleyi anlattık. Ve şunu yaptık. Bu işin eczaneyle başlayacağını, medyayla yürüyeceğini, kamuoyu vicdanında da biteceğini biliyorduk. Türkiye’de en büyük sıkıntı, dünya tartışıyor bunu gazete patronunun bir başka ticaret yapıyor olması ve bir başka yerden hükümete bağlı olması çelişkisine rağmen çok önemli bir mesajı verdiğimizi ve artık yarın 2 bin eczane kapar diyenlerin 24 bin eczanenin kapayacağıyla ilgili hiçbir endişesi olmadığını biliyoruz. Ve bu yüzden de, buranın, tarihin en önemli kongrelerinden bir tanesi olarak bundan sonra oluşacak olan Merkez Heyeti’ni oluştururken de, hem oluşuma müdahale etmesini, hem de önüne ayakları yere basan, doğru taleplerle ve sonuçlarını doğru şekilde öngören çok ciddi bir eylemlilik planı koyması gerektiğini düşünüyoruz. Biraz önce bahsettim. Yargıya başvuruyoruz. Bugündür, yargıya vurulacak süre ve Türk Eczacıları Birliği olarak da her türlü mücadeleyi üyelerimizle birlikte yeni olu- 83 TEB 37. Olağan Büyük Kongre şacak Merkez Heyeti’nin sürdüreceğine inanıyoruz. O kadar hızlı gelişmeler oluyor ki, slaytlar hazırlanırken bile, eksik kalan bir şeyler olabiliyor. O da şudur: ben bunu bir bilgilendirme olarak buradan paylaşmak istiyorum. Çünkü görüş belirtecek olan herkesin bundan haberdar olması lazım. Mutlaka haberdar olunacak ama kongrede de bir kez daha ifade etmek gerekiyor. SGK 4 Aralık günü Genel Kurulu’nu toplandı. Orada tabi önemli bir gösterge var. SGK Genel Kurulu’na; Türk Eczacıları Birliği, Türk Tabipleri Birliği, Mühendis Mimarlar Odası, sendikalar hiç kimse katılmadı. 4 yıllık bir kurum, kendisini 4 yılda nasıl yalnızlaştırdığının imzasını attı. Bütün misafir koltukları boştu. Bakan boş bir salona konuştu. Biz de bunu televizyondan ifade ettik ve Bakan’a da şunu söyledik, söylemeye de devam etmemiz lazım: “Otoyolda herkes karşı şeritten geliyorsa siz belki yanlış yoldasınız.” Bunu açık olarak bakana ifade etmemiz lazım. Çünkü herkes karşılarından gidiyor. Kendileri doğru yolda gittikleriyle ilgili bir iddiaya sahipler. Bunu hep beraber anlatmamız lazım. SGK’nın yayınladığı eylem planı 31 Aralık’a kadar sürecek, bunları ilaçta karekod uygulamasına geçeceğini söylüyor SGK. Medula Provizyon Sistemi’ni hayata geçireceğini söylüyor. Global bütçeyle ilgili geniş döneme ilişkin protokolleri imzalayacağını ve mevzuatı tamamlayacağını söylüyor. Kamu ıskontolarını yeniden değerlendireceğini söylüyor. 30 Haziran 2010’a kadar kurum ile sağlık hizmet sunucuları arasında yapılan sözleşme ve protokollerin yılsonunda ve gerekirse yılbaşında revize edilmesi gerektiğini söylüyor. Yılsonu ile yılbaşı arasındaki o bir gecede bir şeyler değişeceğini düşünüyor tekrar. Planlı eczane denetimlerine imkân sağlayacak bir sistem kurulmasını, Sağlık Uygulama Tebliği’nde yer alan hükümlerin uygulanmasında birliktelik sağlayacak mevzuat değişiklikleri sağlamasını değerlendiriyor. Bunun yanı sıra, 31.12.2010’da terapötik eşdeğerlik uygulamasının yani jumbo jeneriğe geçişin, antihipertansifler, osteoporoz ilaçları, antidepresanlar, antipsikotikler, antibiyotikler, akne preparatları gibi gruplardan başlanarak değerlendirileceğini söylüyor. İlaç katılım payının kademelendirilmesi uygulamasına giderek ucuz tedavilerden katılım payı alınmayacağı, daha doğrusu, katılım payı ödeyemeyecek güçte olanlara ucuz, ikinci kalitede tedavi hizmeti sunulacağını, Sağlık Uygulamaları Tebliği’nde ucuz tedavi seçeneklerinin kolaylaştırılacağını, eşdeğer ilaçlarda % 15’e indirilmiş olan bandın daha da geri çekileceğini kendi eylem planı olarak açıklamıştır. Bu, “Bugün 4 Aralık eczane kapatmasından 84 TEB Yayınları sonuç alamazsak, Büyük Kongre’de eylem planını kararlaştıracağız ve Merkez Heyeti onu uygulayacak” diyen Büyük Kongre’ye karşı eylem planıyla çıkmaktır. Bu meseleyi; bir devlet, bir kamu, bir kurum ciddiyetinden uzakta alan yöneticilerin, bir heyecan ve telaşla ele aldıkları, ama gelecekte yapacaklarını, beyinlerinin arkasında sakladıklarını dilleriyle dışarı çıkardıkları, ağızdaki baklaların ortaya döküldüğü bir belgedir. Bunu da Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti olarak Büyük Kongre’nin değerlendirmelerine sunuyoruz. Çok aşamalardan geçtik. Çok zor günler geçirdik hep beraber. Ben örgütün haddinden fazla değer verdiği, gereğinden fazla yüreklendirdiği, arkasında her gencin bulamayacağı bir desteği bulmuş olarak karşımda Nükhet Hanım oturuyor, beni bu işlere getiren. Ya şöyle de bir anım var aslında, hepinizi çok sıktım. Böyle bu kadar sıkmanın ardından, basit küçük bir anekdot anlatıp bırakmanın doğru olacağını düşünüyorum. Herkesten çok destek aldık. Bu işlere başlangıcım da şöyledir. 1996’da mezun oldum, 1999’da eczanemi açtım. 3 yıl boyunca çok direndim eczane eczacılığı yapmamak için. FİFA 99 diye çok sevdiğim bir oyun var, bilgisayarda onu oynuyorum. Çünkü eczaneye 2 tane müşteri gelmiş öğlen üçe kadar. Eczanenin açıldığın on ikinci günü, bir tane Kumtel telefon var kablolu bir telefon, yerde duruyor. Cayır cayır çalmaya başladı. Dakika 83, Arjantin-Brezilya, yeni 3–3 yapmışım, maçı çok da severim bırakamıyorum. O kadar ısrarla çalıyor ki telefon, o anı hiç unutmuyorum, yani demek ki o kadar yer etmiş. Herhalde bırakmam lazım bu oyunu dedim. Bir düğmeye bastım, oyunu durdurdum, dakika 84, gittim telefonu açtım. Nükhet Tartan, o zamanki Oda Başkanı, çığlık atarak “Canım!” der telefonlarda, herkes bilir, “Canım” dedi. “Buyurun Başkanım” dedim. “Ne yapıyorsun, dedi, bir çayımı içmeye gelir misin Eczacı Odasına?”. Eczanede kalfa vardı ama günde 2 müşteri geliyor diye eşimin eczanesindeydi, onu çağırdım. Bir çay içmeye gittim 10 dakikalığına eczacı odasına. 12 yıldır eczacı odalarında ya da buralarda çay içiyorum. O gün inanılmaz bir gün, üç tane iz bıraktı. Genç başkan Yücel orada, Eskişehir, ona da hep söylüyorum. Eczacı odaları, tırnak içinde söylüyorum, içine çekme anlamında, çok keyifli bir yer anlamında, ama bataklık gibidir. Elini verdiğin anda seni içine çeker, bir daha bırakmaz. Girdim. 10 yıldır olan iş şudur: Dakika 84. 85 inci dakikasını bir daha oynayamadım FİFA 99’un, sene 2009 oldu! İkincisi, eczacı 85 TEB 37. Olağan Büyük Kongre odası dışında bir yerde çay içmek nasip olmadı ve üçüncüsü; o günden beri hala telefonda konuşmaya devam ediyorum. Ben o günden bugüne, meslek örgütünde bizim gibi genç yöneticilere imkân tanımış, önünü açmış, hatasıyla sevabıyla, bir katkı sağlamasına izin vermiş herkese, özellikle de bunu gençleştirme operasyonlarına yol açan erdemli ve deneyimli yöneticilere, bütün Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti ve genç yöneticiler adına çok teşekkür ediyorum. Saygılar sevgiler sunuyorum. Sağ olun var olun. Divan Başkanı: Değerli konuklarımız, Sevgili Genel Sekreterimiz Özgür Özel’e teşekkür ediyoruz. 10. madde Merkez Heyeti Bilançosu’nu, Saymanımız Ali Aslan bize okuyacaklar. Ecz.Ali ASLAN (Türk Eczacıları Birliği Saymanı) (Mali Raporların Sunumu): Sayın Divan, Türk Eczacıları Birliği’nin Değerli Başkanı ve yöneticileri, eczacı odalarımızın değerli başkan ve yöneticileri, Büyük Kongre’nin saygıdeğer delegeleri, sayın meslektaşlarım ve çok kıymetli çalışma arkadaşlarım hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sevgili Özgür kardeşimizin çok güzel sunumundan sonra, sizi hesap ve para işleriyle çok bunaltmak istemiyorum ama üzerinden geçilmesi gereken yerler var. Onu hep beraber göreceğiz. Yaklaşık iki yıllık dönem içerisinde, ciddi ve hassasiyetle hakikaten büyük katkı koyan öncelikle Muhasebe Birimi’ne ve Türk Eczacıları Birliği’nin tüm kademelerinde çalışan arkadaşlarıma ben de teşekkürler ediyorum. Bu tabloda, 2008 başı ve sonu arasında aktif varlıklar ve diğer tabloda pasif kaynakları görüyoruz. Faaliyet karı ve zararı olarak 2008 yılı, 31.12.2008 yılı olarak da 2 milyon 170 bin lira gibi bir rakam görmekteyiz. Bu anlamda dönem karı ve zararı olarak da 4 bin 4 milyon 388 bin küsur lira; ben rakamları yuvarlayarak gideyim, sizleri sıkmamak için. Bu da 2009 yılı ile ilgili mizanımız. Aktif toplamı her iki tarafta görüyoruz. Ve burada da gelir gider farkını görüyoruz arkadaşlar. Şimdi bu tablo önemli, Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti’nin banka ve kasada bulunan mevcutlarını görmekteyiz. Toplam olarak 33 milyon 574 bin 551 TL, bunun biliyorsunuz, büyük bir 86 TEB Yayınları kısmını fon ve vadeli hesaplarda değerlendirmekteyiz. Bu tabloda mevcut binalarımız ve mülkiyetlerimiz var. 2009 yılında görüldüğü gibi herhangi bir, bina anlamında, demirbaşımız yok. Ancak sadece burada bir takım teknik anlamda bilgisayar ve tesisat giderlerimiz var. Bir de son dönem, Eskişehir Ecza Koop.’a ait olan binanın 3’te 1’lik kısmını Eskişehir Eczacı Odamıza sattık ve geçtiğimiz haftalarda onun çok güzel açılışına, ardından da Kütahya’ya gitmiştik hatırlıyorsunuz. Bu tabloda sözleşmelerimiz var arkadaşlar. Biliyorsunuz SGK ve Maliye sözleşmelerimizi kademeli olarak sattık ve eczacı odalarımızın aldığı payları da arttırmıştık. Bunlar üzerinde çok durmuyorum. Hakikaten kitaplarımızda var. Burada 500 bin liraya sattığımız sözleşmenin 350 lirası Türk Eczacıları Birliği’ne, 150 bin lirası da eczacı odalarımıza kaynak olarak aktarıldı biliyorsunuz. Bu tablo çok önemli; biliyorsunuz, geçtiğimiz yıl Türk Eczacıları Birliği İş Bankası’yla bir protokol imzaladı. Bu protokolün bir ayağında da Sosyal Güvenlik Kurumu ve bağlı kuruluşlardan İş Bankası aracılığı ile parasını tahsil eden arkadaşlarımızın bireysel emeklilik hesabına ve buradan doğan % 0.5 gibi bir oranın da eczacı hesabına aktarılacağını gördük. Toplam rakamlara baktığımız anda, bu meselenin üzerinde ciddiyetle durmamız gerektiği, bu profili arttırmamız gerektiği ortadadır. Toplamda eczacılarımızın bireysel emeklilik hesabına 3 milyon 423 bin küsur lira TL olarak para aktarılmış, aynı zamanda eczacı odalarımıza da 1 milyon 240 bin küsur lira para aktarılmıştır. Bizce çok anlamlı ve değerlidir ve bu rakamın arttırılması konusunda siz değerli yöneticilerim hakikaten çok çaba sarf ettiniz ama bundan sonra bu çabanın artarak devam edeceği beklentisi içerisindeyiz. Taslak bütçemizi görüyorsunuz, 2011 yılı tahmini rakamları, bunları hızlıca geçiyorum. O da var tabi ki sevgili Barış kardeşim, Türk Eczacıları Birliği Yardımlaşma Sandığı olarak, az önce bahsettiğim gibi, biz bunu İş Bankası protokolü üzerinden sağlıyoruz. Ve İş Bankası protokolünde sağlamamızın ciddi anlamda faydası var. Faydaları şu; geriye dönen evrak ya da icraya verdiğimiz eczacı arkadaşımız sayısında hakikaten bir azalma oldu ve daha fazla meslektaşımıza, daha uzun vadeyle kredi verme imkânı bulduk. Gönül ister ki, bu rakamı daha da arttıralım. Ancak şu anda imkânlarımız buna el vermemekte. Bu bir dönem daha böyle gidecek gibi, yaptığımız hesaplarla görülüyor arkadaşlar. Şimdi burada aidat toplamakla ilgili, biliyorsunuz, Türk Eczacıları Birliği, üyelerinden aidat toplayarak da 87 TEB 37. Olağan Büyük Kongre aynı zamanda kaynaklarını oluşturmakta ve bu yönde odalarımız çalışma yapmakta. 2009’un 15 Kasım’ına kadar yaklaşık %82.73’lük bir aidat toplama başarısını odalarımız gösterdi. Tüm odalarımıza, aynı zamanda saymanlarımıza da teşekkür ediyorum. Burada tablo halinde aidat durumu görülmekte, bu da bunun TL’ye dönüştürülmüş formu arkadaşlar. 2009 yılının yine Kasım ayına, son beş yılın verileriyle bir göz atarsak, yine dengeli bir biçimde gittiğini izlemekteyiz. 2008 yılı sonu itibariyle, aidat toplamada Konya, Tekirdağ, Edirne, Tokat, Karaman Eczacı Odalarımız ilk beş olma başarısını göstermişken; 2009 yılında Afyonkarahisar, Çanakkale, Tekirdağ, Kırklareli, Tokat Eczacı Odalarımız bu anlamda başarı göstermişler. Ben kendilerine buradan çok teşekkür ediyorum. Bir de eski yıllarda olan aidatlarımız var. Bunların da toplanması konusunda hassasiyetimiz devam etmektedir. Yatan aidat durumunun yüzdesel bazda, bana göre en solda olan kısmında görüyorsunuz yine, hakikaten birkaç küçük geride kalmanın dışında, aslında bize göre başarılı ve olumlu bir noktada olduğunu izlemekteyiz. Bu 2008, 2009’u da buradan görebiliyoruz arkadaşlar. Yardımlaşma Sandığı konusunda çabalarımız var demiştik, İş Bankası’yla sürdürüyoruz bunu. Bir de, biliyorsunuz, bizim üyelerimize sadece kredi sağlamak gibi bir yükümlülüğümüz yok. Hakikaten zor durumda olan meslektaşlarımıza ve ayrıyeten vefat eden meslektaşlarımıza da ölüm yardımı yapıyoruz. Ölüm yardımı 2005’ten itibaren 6000 lira olarak gerçekleşmekte. 2009 yılının 15 Kasım’ına kadar bu yıl 39 meslektaşımıza ölüm yardımı yapmış bulunmaktayız. Bu tablo, TL olarak bir ifadesi onun. Muhtaçlık yardımı dediğimiz bir olgu var. Biliyorsunuz, 5 büyük hastalık diye tabir ettiğimiz, kişisel anlamda meslektaşlarımızın hakikaten tıkandığı, gücünün yetmediği durumlarda; eczacı odalarımız vasıtasıyla bu evraklar bize geldiği anda, bu meslektaşlarımıza da Merkez Heyeti’nin kararı doğrultusunda, 6 bin liraya kadar yardım yapabiliyoruz ve bu yıl da bunu yapmaya gayret ettik. Burada muhtaçlık yardımını görüyorsunuz. 15 Kasım’a kadar, 26 meslektaşımıza bu anlamda katkıda bulunmaya gayret ettik diyorum, gücümüzün ölçüsünde. Burada da yine TL bazında muhtaçlık yardımıyla ilgili ifade var. Biliyorsunuz afet yardımıyla ilgili çalışmalarımız var. Türkiye’de, son yıllarda ciddi anlamda sel felaketleri de yaşanıyor. Bu anlamda işte deprem, sel, yangın, yer kayması gibi afet yardım ilkelerinin yönetmeliğine uygun olarak da meslektaşlarımıza afet yardımı yapmaktayız. Burada kredi tipleri görüyorsunuz arkadaşlar, bunlar web sayfalarımızda da var. Az önce de belirttiğimiz gibi, İş Bankası protokolü gereği, hem 88 TEB Yayınları bu rakamları yukarı çıkarabildik, hem de vadelerini arttırabildik bir anlamda, meslektaşlarımıza sıkıntılarında katkı sağlamak görevindeyiz. Bu kredilerin bir kısmını, ikisi bir arada alınabilir nitelikte birlikte kullanılan kredileri, bu tabloda görebiliyoruz. Kredi kullanmada genel durumu şu ileriki tabloda göstereyim. Şimdi, 2009’un 15 Kasım’ına kadar 2888 meslektaşımız bir önceki yıla göre az gibi görünüyor ama az önce belirttiğim sebepten dolayı geçmiş dönemde 12 ayda, biliyorsunuz, Özgür kardeşimizin sayman olarak başlattığımız protokolle bu süreyi 18 aya çıkarınca az gibi görünse de, daha önceden gelen birikimlerle devam etmekte. Yıllara göre kredi kullanan eczacılarımızı bu tabloda görebiliyoruz. Kredi tutarını bu tabloda TL olarak görebiliriz. Bunların hepsi kitaplarda ayrıntılı var arkadaşlar onun için hızlı geçiyorum sizi bunaltmamak adına. Burada da yine TL olarak ve ortak verilen kredileri de görebiliriz. Bu önemli; 2008 yılı içerisinde, en fazla kredi kullandırılan odalarımız içerisinde Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Antalya gibi, üye sayısı anlamında çok sayıda eczacı odalarımız görünmekte. Burada kredinin adedi; eczane açma kredisi, işletme kredisi daha çok meslektaşlarımız işletme kredisi anlamında, çünkü hakikaten ifade ettiğimiz gibi bizim 8000 küsur eczanemizde, ayda 30 bin TL’nin altında ciro yapınca. Bu da 2009 yılının 5 eczacı odası yine Ankara İstanbul, İzmir başta olmak üzere devam ediyor. Eczane açma kredisini burada tabloyla renklendirdik. Evet, bu önemli daha önce Türk Eczacıları Birliği tarafından verdiğimiz kredilerle yasal takibe alınan meslektaşlarımızın sayısı yüksekken; 2008 yılındaki o 91 rakamı o geçmişten gelen bir rakamdır, ama 2009’a baktığınız anda İş Bankası protokolü ile, çünkü İş Bankası’nın başta kriterleri var biliyorsunuz. Yasal takibe uğrayan meslektaşımızın sayısı 28’e gelmiştir. Burada da, yine tablo olarak, yüzdesel anlamda kullandırılan krediler, ve yasal takibe alınan krediler diyoruz, gördüğünüz gibi yılda %0. 72 gibi bir yasal takip oranımız mevcut. Dosyalarımızın eczacı odalarımıza göre dağılımları var. İstanbul, Ankara, Eskişehir diye devam ediyor. Biliyorsunuz, nema işlemleri var meslektaşlarımıza her yıl Mayıs ayının sonunda, kesin bilançonun çıkmasıyla beraber kar payı aktarıyoruz. Bu rakamda da dağıtılan tutar 2009’da 6016 küsur lira, meslektaşlarımızın hesaplarına kar payı olarak. Bu tabloda kar payını grafik olarak görebiliyoruz. Emekli maaşına yönelik, daha önce biliyorsunuz 70 yaşında kimsesi olmayan, geliri, durumu iyi olmayan meslektaşlarımız demiştik ama 2007 yılında 89 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Merkez Heyeti’nin almış olduğu kararla, bu 65 yaşında ve net asgari ücret tutarında maaş bağlanmasıyla karara bağlandı. Yardımlaşma Sandığı’nın gelir gider tablosunu burada detaylı bir biçimde görebiliriz, bunları hızlı geçiyorum. Taslak bütçe var. Evet, bu da Türk Eczacıları Birliği Yardımlaşma Sandığı’nın; yani bizim daha önce Yardımlaşma Sandığı üzerinden verdiğimiz para üyelerimizde dururken, biliyorsunuz, şimdi Türkiye İş Bankası’nın parasını kullandığımız için, banka ve fonlarda yaklaşık 42 milyon 104 bin küsur lira Türk Eczacıları Birliği’nin hesabında para vardır. Bu da, bizim için hakikaten anlamlı ve yılardan beri yaptığımız birikimlerin anlamlı bir neması olarak değerlendiriyoruz arkadaşlar. Burada sevgili ağabeyim Hüseyin Olan ve Yönetim Kurulumuzdaki diğer arkadaşlarımıza çok teşekkür ederek EGAŞ’tan bahsetmek istiyorum. Hakikaten EGAŞ %99 hissesi bizim olan kendi kuruluşumuz ve sevgili arkadaşlarımızın çok değerli çabalarıyla hızlı bir büyüme sürecine girdi. Ve sizlerin katkısıyla da, bu, artarak devam edecek diyorum. Bu anlamda dışarıda da bununla ilgili sohbetlerimizi sürdürebilir ve EGAŞ’a nasıl katkı verebileceğimiz konusunda detaylı paylaşabiliriz. Ben sizleri çok fazla sıkmadan hepinize çok teşekkür ediyorum ve başarılı bir kongreyi hep birlikte geçirmemiz dileğiyle saygılar sunuyorum. Divan Başkanı: Sevgili Ali Aslan’a teşekkür ediyoruz. Kongrenin en sıkıntı bölümüdür mali tablolar. Denetleme Kurulu Raporu’nu okunmak üzere Sayın Şerif Boyacı’yı davet ediyorum. Ecz. M.Şerif BOYACI (Türk Eczacıları Birliği Denetleme Kurulu Başkanı) (Denetleme Kurulu Raporu Sunumu): Sayın Divan, 37. Büyük Kongre’nin, bu saatte beni dinleme nezaketi gösteren sabırlı delegeleri, oda başkanları ve yöneticileri hepinizi Denetleme Kurulumuz adına saygıyla selamlıyorum. 25.12.2007 ve 04.11.2009 tarihleri arasında Merkez Heyeti 53 toplantı ve 77 oturum gerçekleştirip, yapılan görüşmeler sonucunda 673 karar almıştır. Denetleme Kurulu üyeleri olarak, toplantılara katılma ve fikirlerimizi açıklama konusunda gereken hassasiyetimizi tüm dönem boyunca sürdürdük. Bazı kararlarda herhangi bir şerh bulunmamasına rağmen, üyelerin bazılarının aralıklı olarak kararları zamanında 90 TEB Yayınları imzalamayı ihmal ettikleri görüldü ve bu konuda ilgililerin dikkati çekildi. 4 Mart 2009 tarihinde Merkez Heyetimizin 5 üyesinin istifa etmesiyle boşalan üyelikler için, yedek üyeler sırasına göre göreve davet edildi. Belirsiz aralıklarda yaptığımız Merkez Heyeti iktisadi işletme ve yardımlaşma kasa sayımlarında, kasadaki tutar ve belgelerin kayıtlara uygun ve eksiksiz olduğu görüldü. Bordro incelemelerinde, çalışanların ücretlerinin SSK ve diğer kesintilerinin ilgili hesaplara zamanında ve tamamen yatırıldığı görüldü. Bu anlamda muhasebe evrak ve kayıtlarında yapılan incelemelerde de kayıtların, genel olarak kabul görmüş muhasebe ilkelerine uygun olduğu ve harcamaların alınan kararlara dayanarak, yetki verilmiş kişilerin sorumluluğu altında, sözleşmelere bağlı olarak olabildiğince hızlı sonuçlandığı görüldü. Bursa, Şanlıurfa ve Kayseri Eczacı Odalarımızın ev sahipliği ile 3 bölgelerarası toplantısı gerçekleştirildiğini biliyoruz. Kasım 2008de gerçekleşen Şanlıurfa Bölgelerarası Toplantısı’nda, 21 Aralık 2008 mitingiyle ilgili alınan karar, mesleğimize dönük yapılan zayıflatma ve yok etme anlayışına karşı örgütümüzün kararlılığını, direngenliğini, örgütsel dayanışmamızın gücünü gösterdi. Bu mitingin mesleğimize yakışır biçimde etkili, düzenli, olgun geçmesinde katkısı olanları ve ülkenin dört bir yanından gelen katılımcıları gösterdikleri fedakâr ve örgütlü dayanışma anlayışı nedeniyle Denetleme Kurulu olarak gönülden kutluyoruz. Bu dönemde örgüt içi demokrasinin işletilmesi ve gerektiğinde fikir alışverişinde bulunma anlamında yararı olan başkanlar danışma toplantıları 13 kez yapıldı. Ancak, bazı katılımcıların toplantının sonucunu beklemeden ayrılma alışkanlıklarını sürdürdükleri gözlendi. Bu konuya, bir defa daha Denetleme Kurulu olarak dikkat çekmek istiyoruz. Üye takip sisteminin bu dönemde tüm odalarımız tarafından kullanılmaya başlaması nedeniyle ülke çapında ortaklaşa yararlanacağımız veri tabanını birlikte yaratmış olduk. Yıllardır süren anlaşılmaz direncin, genel sekreterliğin etkin çabasıyla, bu süreçte giderilmesi tarafımızdan takdirle karşılanmıştır. Eczane açılışlarında muvazaa ile mücadelede örgütümüzün daha etkin rol oynamasının yolunu açan, 2009/40 sayılı genelge Sağlık Bakanlığı’yla ortaklaşa çalışan bir komisyonun kurulmasını sağladı. Bu tarihten sonra muvazaalı eczane açılabilmesinin önü tamamen kapandı diyebiliriz. Bu dönemin en önemli faaliyetlerinden birisi de serbest eczanelerimizde daha kaliteli ve düzenli hizmet sunabilmek için eczane çalışmalarımıza Milli Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı çalışanları ile Birliğimiz aracılığıyla yapılan protokol gereğince eğitim verilmeye başlanması oldu. Teorik eğitimlerini tamamlayan ve bu yıllarda bir yıllık 91 TEB 37. Olağan Büyük Kongre pratik uygulama sürecini sürdüren katılımcılara sertifikaları verilerek eczanelerimizde daha nitelikli hizmet üretilmesine ve ülkemizin istihdam sorununun giderilmesine katkı sağlanacaktır. Uzun zamandır beklediğimiz ve ticari amaç taşımayan TEB’e ait eczane yazılım programı TEBEOS’un artık bitirilerek meslektaşlarımıza dağıtılabilir duruma gelmesini önemsiyoruz. Denetleme Kurulu olarak incelemelerimizde, pilot uygulamanın kapsamının gittikçe genişletilerek olası sorunların başlangıçta saptanması ve saptanan sorunların giderilerek 2010 yılı başında yaygın biçimde hizmete sunulabilmesinin hedeflerini gördük. Bilişim Komisyonu’nun gayretli çalışmaları ve Genel Sekreterliğin kararlı duruşu bu sonuca ulaşmayı kolaylaştırmıştır. Emeği geçenlere teşekkür ederiz. Bir diğer önemli çalışma etik olmayan sorunları önlemede yardımcı olacak; cezaevi, hükümlü reçeteleri ile eczane bulunmayan yerlerde aile hekimliği tarafından yazılan reçetelerinin karşılanması için Adalet ve Sağlık Bakanlıkları ile Merkez Heyeti üyelerinin ısrarlı takipleri sonucu iki protokolün imzalanması oldu. Bu dönemde SGK ile sürekli görüşme ve tartışma ortamı yaşandı. Yoğun bir şekilde emek ve zaman harcanan bu dönemin sonunda, 2009 yılı başında üç yıllık bir protokol imzalandı. Bu protokolün bizce önemli kazanımlarından birisi kamuya ıskontosuz da ilaç verebilmemiz olmuştur. Dileğimiz odur ki, bunu, reçete başına meslek hakkı alınması da takip edebilsin. Dünya Eczacılık Federasyonu FİP’in 69. kongresi, 3–8 Eylül 2009’da, İstanbul’da ev sahipliğimiz ile gerçekleştirildi. 2500 yabancı meslektaşımızın yanı sıra, yaklaşık 500 yerli meslektaşımız kongreye katıldı. Bu vesileyle ülkemiz, örgütümüz, uluslararası eczacılık camiasında ciddi bir sınavdan başarıyla geçerek önemli bir prestij kazandı. Ayrıca kongrenin, katılan meslektaşlarımıza uluslararası bir tecrübe kazandırdığına inanıyoruz. Mesleğimizdeki değişimler ve diğer ülkelerin çalışmaları hakkında en yetkili kimselerden bilgilenme fırsatı bulduklarını düşünüyoruz. Kongrede gerçekleşen genel kurul toplantısında, Türk Eczacıları Birliği olarak yaptığımız Dünya Eczacılık Günü saptanması önerimiz görüşülmüş ve kimi ülkelerce benimsenmiş ve oy birliğiyle, FİP yönetim kuruluna tarih tespit etmesi konusunda yetki verilmiştir. Bu vesile ile, 69. FİP Kongresi’nin, FİP tarihinde ayrı bir konumda hatırlanması sağlanmış oldu. Biraz önce, Genel Sekreter’in sunumunda 25 Eylül tarihi telaffuz edildi. Biz önergemizde FİP’in kuruluş günü olması nedeniyle 25 Eylül’ü teklif ettik. Ancak bütün dünyada geçerli olacak bir gün 92 TEB Yayınları tespit edileceği için, diğer ülkelerdeki günlerin de ortak zeminde olabilmesini sağlamak anlamında, FİP Yönetim Kurulu belki bu tarih olur, belki her ülkeye uygun bir şey bulabiliriz diye o konuyu muallâkta bıraktılar. Şimdi Yönetim Kurulu’nun kararını bekliyoruz o tarih konusunda. Yardımlaşma Sandığımızın faaliyetlerine gelince biraz önce de arz edildi ama 2008 yılında 3842 kişiye 72 milyon 841 bin, 2009’da 15 Kasım itibari ile 2098 kişiye 55 milyon 81 bin TL Sandığımızdan kredi kullandırıldı. 16 Kasım 2007 ile 15 Kasım 2009 tarihleri arasında ise 7078 üyemiz kredi kullanmış. Geri dönüşü olamayan kredilerin, yasal takibe alınan üye sayısı 2008’de 91 iken, 2009’da bu sayı 43 üyeye düştü. Yardımlaşma Sandığı kredilerinin, İş Bankası aracılığı ile verilmeye başlanması, meslektaşlarımızın geri ödeme konusunda daha hassas davranmaları sonucunu doğurdu. Bu ise daha çok meslektaşımızın, daha fazla imkânda kredi kullanmasını sağladı. Yardımlaşma Sandığımız kanalıyla 2008 ve 2009 döneminde toplam 47 meslektaşımıza 266 bin 565 TL muhtaçlık ve 75 meslektaşımıza da 375 bin TL ölüm yardımı yapıldı. Bu dönemde Türkiye İş Bankası’yla iki farklı protokol imzalandı. Kredilerin banka kanalıyla verilmesi uygulaması, daha fazla üyemizin, daha fazla miktarda kredi kullanması kazanımı yanında, Birliğimiz açısından iş yükü azalması, üye açısından da kredi faizlerinin gider gösterilmesi gibi kazanımları da sağladı. Bunu, biliyorsunuz, uzun yıllar hep tartışmalı bir biçimde sürdürüyorduk. Nadiren karşılaşılan olumsuzluklarda da Saymanlık’ın dinamik müdahaleleri ile sorunlar aşıldı. Münferit olayların abartılarak, yürüyen sistemin tümden tartışılmaya açılmasının en hafif şekliyle, hem TEB’e hem de İş Bankası’na ve emeği geçenlere büyük haksızlık olacağı kanısındayız. 2. protokole ilgili bankanın, Sosyal Güvenlik Kurumu ödemesinin söz konusu bankaya taşıyan meslektaşlarımıza yaptığı katkı; Ağustos 2008’den Eylül 2009’a kadar geçen 14 aylık sürede 3 milyon 423 bin 848 TL, odalarımıza yaptığı katkı 1 milyon 387 bin 511 TL olmak üzere toplam 4 milyon 811 bin 363 TL oldu. Ancak meslektaşlarımızın yeterince bilgilendirilmemeleri nedeniyle, sisteme katılanların sayısı beklenen düzeye halen ulaşamadı. Kişilere ve örgütümüze olumlu maddi katkı sağlama potansiyeli çok yüksek olan bu sistemin sürdürülmesi ve meslektaşlarımızın katılım konusunda ikna edilmeleri için, özellikle yöneticilerimize büyük görev düşmektedir. Eğer bu fırsatı 93 TEB 37. Olağan Büyük Kongre elimizden kaçırırsak ciddi bir tarihi sorumluluk yükleneceğimizi bilmenizi istiyorum. Üye aidatlarının tahsili konusunda ise, önceki dönemlerdeki oranda tahsilâtın gerçekleştirildiğini gördük. Genel tahsilât ortalamamız % 82-84’lerde olmasına rağmen, 7 odamız %98 oranında tahsilât gerçekleştirdi. Bu odalarımız Afyonkarahisar, Çanakkale, Tekirdağ, Kırklareli, Tokat, Kütahya ve Konya odaları; kendilerine bu yaklaşımdan teşekkür eder, diğer odaların da onların yanına gelmesini beklediğimizi ifade etmek isteriz. Birliğimize ait gayrimenkullerin kiralanması ve kiraların tahsilâtları düzenli olarak takip edilmektedir. Ancak, TEB Otel’in kiracısıyla yaşanan sorun hukuki olarak çözümlenerek kiracının tahliyesi sağlandı. Alacaklarımız yasal takibe alındı ve yeni kiracıyla sözleşme yapılması aşamasına gelindi. Atıl durumda bulunan gayrimenkullerin de, rasyonel biçimde kullanılması yönünde Merkez Heyetimize, tarafımızca gerekli uyarılar yapıldı. Önceden olduğu gibi bu dönemde de oda ve diğer çalışmalarına ve gereksinimlerine katkı yapıldığı görüldü. Bu katkıların sürdürülebilir olması, büyük ölçüde geri ödemelerin düzenli yapılmasına bağlı olduğundan odalarımızın bu noktadan bakıldığında duyarlı davranmaları gerektiği açıktır. Merkez Heyetimizin bütçe uygulamalarına baktığımızda, gerçekleşmenin aşağıdaki şekilde olduğu saymanlığın ve Merkez Heyeti’nin dikkatli ve tutarlı davranması neticesinde giderlerin tahmini bütçe rakamlarını aşmadığı yönetimin bu çalışmasının giderlere de olumlu yandığını saptandı. Gelirler de görülen anlamlı artışın temelinde birliğimiz varlıklarının değerlendirilemesin de saymanlık ve yönetimin karalı ve tutarlı davranmasının önemli payı vardır. Bu rakamlar raporda var ancak kısaca bahsedeyim. 2008 yılındaki tahmini bütçedeki gelir rakamımız 9 milyon 176 bin 500 lira iken, 11 milyon 366 bin 310 lira olarak gerçekleşmiştir. Ancak 2008 yılı giderleri tahmini bütçe de 6 milyon 238 bin lira iken, 6 milyon 977 bin lira olarak gerçekleşmiştir. Gelirlerde artış %123 giderlerdeki karşılanma oranı %110’dur. 2009 yılı tahmini bütçemizde ise gelir hedefi 9 milyon 492 bin 500 lira iken, gerçekleşen gelir 14 milyon 551 bin 364 lira ile %1153 oranında gerçekleşmiş. Giderlerimiz ise tahmini bütçede 5 milyon 690 bin lira iken gerçekleşen 5 milyon 588 bin 459 lira olmuştur. İktisadi işletmemiz hakkındaki raporumuz şöyledir. İşletmemizde yürütülen çalışmalar düzenli ve etkin biçimde sürdürülmektedir. Doğrudan hastaya hizmet ver- 94 TEB Yayınları me bilinciyle, SGK ve üretimden kaynaklanan sorunlar dışında, nerdeyse sıfır hatayla hizmet amacına ulaşıldığı tespit edildi. 2008’de toplam 55 bin 970 reçete karşılayan işletmemiz, 2009’da sürümü çok olan bazı ürünlerin ruhsat almaları sonucunda 35 bin 630 reçete karşılamıştır. Bu 2008’de günlük 180 reçete iken, 2009 yılında 120 reçeteye düşmüştür, günlük karşılama adedi. Ancak 2008 cirosu 41 milyon 156 bin 277 Euro iken, 2009 cirosu 53milyon 58 bin 89 lira olarak gerçekleşmiştir. Kamu kaynaklarını temel hedef alan işletmemiz, karlılığı minimum düzeyde tutmasına rağmen dünya piyasasından alışları denetleyerek, en uygun fiyatı araştırarak kamu kaynaklarına katkı sağlarken, 3 milyon 185 bin 686 Euro’luk afet fonundan aktarılan kaynağa da tümüyle iade ederek kendi öz kaynaklarıyla hizmet verir hale gelmiştir. Akademi çalışmalarımız da 128 meslek içi eğitim programı gerçekleştirilmiş, bu programlara 5285 meslektaşımız katılarak katılım belgesi almıştır. Merkez Heyetimizin bu konuda gösterdiği çabaların üyelerimize daha iyi aktarılması ve meslektaşlarımızın eğitimlere daha fazla sayıda katılmalarının sağlanması oda yönetimlerimizin öncelikli görevi olmalıdır diye düşünmekteyiz. Avrupa Birliği tarafından onaylanan ve desteklenen ”Akıllı çocuk akılcı ilaç kullanır” ve “Herkes için e-sağlık” projeleri başarıyla tamamlandı. Birliğimiz tarafından finanse edilen “Evsel atıkların biriktirilmesi, imhası” ve “Evinizde bakıyoruz” gibi projeler sürdürülmektedir. Bu projelerde amacın, eczacıların sosyal projelerle toplumun gündemine daha fazla girmesi olduğunu düşünerek meslektaşlarımızın katkısı yoğun bir biçimde gerçekleşmelidir. TEB Merkez Heyeti 36. Çalışma Dönemi’ni birçok yönden çalkantılı, değişken, hareketli, yoğun çalışma ve yüksek tempoyla birçok ilkleri yaşayarak geride bıraktı. Bu noktadan bakıldığında dayanışma, birliktelik ve tek ses olmanın örgütlü yapıda ne kadar önemli olduğunu, sonuç alma yönünden katkısının yadsınamaz şekilde ortaya çıktığını gözlemledik. Ancak, hiçbir kazanımın kendiliğinden ortaya çıkmayacağı bilinci içinde, örgütlü yapıya emek verenlerin değeri bu dönemde bir kez daha anlaşılmıştır. Emek verenlere, katkı sunanlara Denetleme Kurulu olarak şükranlarımızı sunuyoruz. Yasayla kurulmuş birliğimizin alternatifi gibi gösterilmeye çalışılan yapılar ortaya çıkarmanın, iletişim çağının olanaklarından yararlanarak hiçbir yetkisi ve sorumluluğu olmadan, rastgele ve şeffaflık adına yapıldığı söylenerek yayın yapmanın, mesleği- 95 TEB 37. Olağan Büyük Kongre mizin ve örgütsel yapımızın taraflı ya da tarafsız tüm kesimlerce önce tartışılması, sonrasında yargılanması sonucunu yarattığını görmek gerekir. Bu konularda herkesin üzerine düşeni yapacağına inanıyoruz. Bu düşünceler içinde 36. Dönem Merkez Heyetimize yürütmüş oldukları çalışmalar için teşekkür ediyor ve raporumuzu büyük kongrenin takdirlerine arz ediyoruz. Saygılarımızla. Denetleme Kurulu üyeleri Ahmet Cemal Toplu, Hüseyin Olan ve ben Şerif Boyacı. Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim. Divan Başkanı: Değerli delegeler, sevgili konuklar 12. maddemiz Türk Eczacıları Birliği’nin Yardımlaşma Sandığı’nın çalışma raporları ve bilançosunun okunması, 13. maddemiz Türk Eczacıları Vakfı’nın raporunun okunması. Sanıyorum biraz evvel Ali Aslan, Saymanım, bunları okudu. Bilmiyorum tekrar okumaya gerek var mı? O zaman bunları da sırada okundu olarak kaydediyorum. Raporlar ve bilançolar üzerinde görüşmeleri başlatacağım. Yalnız bize isim yazdıran tüm arkadaşlarımız yarın sabahtan dediler; bugün herkes yoldan da geldi, bugün yorgunluğu göz önüne alarak bugünkü gündemi toplantıyı kapatıyorum. Yarın saat 9.30da tekrar burada olmak ümidiyle hepinize iyi günler, iyi akşamlar diliyorum. 96 11 ARALIK 2009 BİRİNCİ OTURUM TEB Yayınları Divan Başkanı: Sevgili Delegeler, değerli misafirler 37. Büyük Olağan Kongremizin ikinci gününde, dün kaldığımız 14. maddeden devam etmek istiyoruz. En son Türk Eczacıları Vakfı’nın raporunun okunmasını görmüştük. Raporlar ve bilançolar üzerinde görüşmeler olan 14. maddeyi uygulamak üzere gündeme açıyorum. Şu anda divanımıza dokuz konuşma talebi geldi. Ben bunları sırayla saymak istiyorum. Arkadaşlarım hazır bulunurlarsa sırayla bunları davet edeceğim. Görüşlerini alacağım ve mümkünse süreyi de 10 dakika gibi düşünüyoruz. Tüm konuşmacılarımıza; konuşmak isteyen arkadaşlardan özür dilerim, imkân sağlayabilmek açısından ve herkesin düşüncesini ifade edebilmesi açısından sevgili konuşmacılarımız bu süreye riayet edip arkadaşların hakkına da gasp etmezlerse çok mutlu olurum. Birinci sırada; Cihan Dinç, ikinci sırada Zeki Özgen, üçüncü sırada Bülent Köse, dördüncü sırada İrfan Demirci, beşinci sırada Ali Yücel Seçki, altıncı sırada Muhammet Ali Durmaz, yedinci sırada Mehmet Gönenç, sekizinci sırada Sabih Tekin Çağlar, dokuzuncu sırada Yavuz Tatar olarak bizdeki müracaatlar bu şekilde. Ben konuşmasını yapmak üzere Cihan Dinç arkadaşımızı buraya davet ediyorum. Ecz. Cihan DİNÇ (Antalya Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan Başkanım, divan heyetinin değerli üyeleri, oda başkanları, sayın delegeler, değerli meslektaşlarım hepinizi Antalya Eczacı Odası adına sevgi ve saygıyla selamlarım. Biz oda başkanları, büyük kongrelerde konuşma yapmak için sizlerin huzuruna gelmeden evvel bir takım çalışmalar yaparız. Konuşmamıza katabilmek için bir takım araştırmalar yaparız. Ben de merak ettim, geçen büyük kongrede neler konuşmuşuz, neler olmuş, bugünkü sorunlarımız neler? Ufak bir araştırma yaparken bence ilginç olan bir şey yakaladım. Sizlerle paylaşmak istiyorum. Bir önceki Olağan Büyük Kongrede Antalya Eczacı Odası Başkanı Cihan Dinç’in konuşmasını okuyacağım sizlere. Yani bir önceki kongre de yapmış olduğum konuşmayı okuyacağım. Buraya gelmeden evvel bir konuşma hazırlamıştım. Fakat buraya hareket ederken bir eczacı meslektaşımdan mektup aldım. Onun için bu konuşmamı yapmayacağım, bu mektubu okuyacağım. Son derece kısa bir mektup, size de yardımcı olacağım demiştim Sayın Başkan’a. Mektup şöyle başlıyor: 99 TEB 37. Olağan Büyük Kongre “Sayın Başkanım, size bu mektubu yazmaktansa yüz yüze görüşmeyi çok isterdim. Ancak yıllardır süre gelen samimi arkadaşlığımdan dolayı bunları konuşmaya utandığım için size durumu mektupla anlatmayı yeğledim. Başkanım ben 18 yıllık bir eczacıyım. Ancak son üç dört senedir bir eczacı olarak çekmediğim kalmadı, maddi ve manevi açıdan çok yoruldum. Artık günden güne zorluklarla mücadele etme isteğim azalıyor. Bu da beni çok korkutuyor. Yaklaşık dört sene önce başladı her şey. Önceleri herkesin hayatında olabilecek ödeme güçlüklerinden birisi zannediyordum. Ne yazık ki bu durum gittikçe ağırlaşmakta ve dayanılmaz bir hal almakta. İnanın ki her sabah 5’de kalkıp eczane açılana kadar uykusuz ve umutsuz gözlerle beklemekten ruhen bittim. Zavallı eşim, ben biterken o da benimle bitti. Önceleri ilaç satabilmek için çeşitli cambazlık yapan depoların müdürüyle görüşebilmek için şimdilerde saatlerce kapısında bekliyorum. Görüştüğüm zaman insanca muameleyle karşılaşsam neyse, iyice ezildim artık gün be gün bitiyorum. Üzüntüm ben ve ailem biterken diğer insanların bırakın yardımcı olmayı kayıtsız kalmaları insanı mahvediyor. Ama onlar da haklı; hangi meslektaşımla konuşsam depoların elinde oyuncak olmuş durumda, nasıl çıkacağım bu durumdan? Nasıl kurtulacağım? Bilemiyorum. İnanın bilemiyorum. Depo banka sarmalı beni içine sonsuzluklara doğru alıyor, boğuluyorum. Beni daha da kahreden Türk Eczacıları Birliği’nin gündeminde eczacının ekonomik durumunun olmaması. Olmadığını, hiçbir çözüm üretmediği için biliyorum. En ufak bir haykırış bir ses yok. Oysaki İstanbul‘daki mitingde göğsüm yırtılırcasına bağırdım. Bağırmıştık. Türk Eczacıları Birliği’nden ne bir ses ne bir nefes. Herhalde ben ve benim gibiler ya unuttular ya da bizler ihmal edilecek kadar azız. Biliyorum ki 13-14-15-16 Aralık’ta Ankara’da büyük kongremiz var. Tüm oda başkanları, siz de dahil; hak, hukuk, adalet, özgürlük diye nutuklar atacaksınız. Ve yine bu kongrelere katılmış bir kişi olarak biliyorum ki; depo karşısında görüşme sırası bekleyen, ekranı kapatıldığı için ilaç alamayan, kamu alacaklarına haciz kararı konan, hacizli olduğu için bankalardan kredi alamayan, çocuğu masraflı oluyor diye özel okuldan alan, eczacı olduğuna bin pişman olan ben ve benim gibiler için hiçbir şey ifade etmeyeceksiniz. Ama unutmayın ki, tabanı günden güne biten, ekonomik açıdan biten bir örgüt yöneticileri dahil, sizler dahil biz gün biteceksiniz. Çünkü ben ve bizler olmayacağız.” 100 TEB Yayınları Bu mektup iki sene önce yazılmış, eczacı mektubu iki sene evvel Eczacılar Birliği Büyük Kongresi’nde kürsüden okuduğum bir mektup. Şimdi siz değerli meslektaşlarıma soruyorum. Siz değerli delegelere soruyorum. Siz değerli oda başkalarına soruyorum. Siz değerli Merkez Heyetine soruyorum. Oturduğunuz koltukta rahat mısınız? Ben rahat değilim. İyi günler dilerim. Divan Başkanı : Sevgili Cihan Dinç arkadaşıma teşekkür diyorum. Zamanı da çok ekonomik kullandı. Sağ olsun. Sevgili Zeki Özgen, Osmaniye Oda Başkanımı davet ediyorum. Ecz. Zeki ÖZGEN (Osmaniye Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan, Değerli TEB Başkanım, Merkez Heyeti’nin kıymetli yöneticileri, değerli oda başkanlarım, genel kurul delegelerim, her ilimizden gelerek bizi onurlandıran sevgili meslektaşlarım; Osmaniye Eczacı Odası olarak hepinizi saygıyla selamlıyorum. Cihan Başkanın eczacı sıkıntılarıyla ilgili, bir meslektaşımdan gelen mektuba yürekten katılıyorum. Bize de buna benzer çok mektuplar geliyor. Gerçekten sıkıntılı bir süreç yaşıyoruz. Ama son iki yıldır hiçbir şey yapılmadı diye bir görüşe de katılmıyorum. 37. Genel Kurulumuza ilk defa katılıyoruz. Katkılarınız, yapıcı öz eleştirileriniz de ve son gün yapacağınız seçimle örgütümüze yakışır bir süreç yaratacağınıza yürekten inanıyorum. Osmaniye Eczacı Odası olarak, oda oluşumuzdan bu yana katıldığımız bu ilk kongreye, iki yıl önce Osmaniye Eczacı Odası olma kararının genel kurulda onaylanmasının heyecanını hala yaşıyoruz. Yeni oda olacak eczacı odalarıyla bu meslek örgütünün daha büyük heyecan yaşatacağını ve bizlere de yaşatacaklarına yürekten inanıyorum. Şu an iki yıl gibi kısa bir sürede yepyeni bir oda olmamıza rağmen yaşanılan süreçteki engeller, olumsuzluklar bizi yeterince olgunlaştırdı. Osmaniye Eczacı Odası, Türk Eczacıları Birliği çatısının altında farklı değerlere sahip eczacı odalarının arasında yeni ve dinamik bir oluşumdur. Bu farklılık bizi mesleğimize bağlılığa motive etmekte, mesleki anlayış ve etiğine yapılan faaliyetlerimizin Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti’ne güç verdiğine inanıyoruz. Son iki yılda mesleğimizle ilgili kaybettiklerimizin yanında kazandıklarımıza sahip çıkabilmek, tekrar kaybetmeye fırsat vermememiz gerekmektedir. Temmuz 2008’de yapılan SGK sözleşmesi ile düşük cirolu eczaneleri 101 TEB 37. Olağan Büyük Kongre rahatlatan kademeli ıskonto mesleğimize yeni bir kazanım getirmiştir. SGK’nın tek çatı altında toplanması, eczacının kuruma kestiği tek fatura bankaların ilgi odağı olmuştur. Türk Eczacıları Birliği’nin, İş Bankası’yla yapılan protokolde eczacıya yıllardır özlemini çektiği ikinci bir emeklilik fırsatı kazandırmıştır. Eczacının bankaya yatan SGK ödemesinin üzerinden bankanın verdiği %0.25 oranındaki bedelin, Türk Eczacıları Birliği hesabına aktarılması eczacının çok düşük bedel ödeyerek gelecekte iyi bir emeklilik elde etmesi çok iyi bir kazanımdır. Eczacılarımızın bu protokole sahip çıkıp desteklemeleriyle ilerde bankaların bizlere daha iyi taleplerle geleceğini ümit ediyorum. Yurt dışından mezun eczacı fakültesi mezunları denkliğine bakanlığın yanlış verdiği siyasi kararlar doğrultusunda Merkez Heyeti’nin zamanında ve yığılmadan verdiği hukuki mücadelenin lehine sonuçlanması bizi mutlu etmiştir. 2008–2009 protokolünün 3.7 maddesini içeren, diyaliz ve kan ürünü vs. reçetelerinin kontrolü ve limitli dağıtılmasının karşısında çok güçlü ve kararlı duran Rekabet Kurulu’nun mücadelesine rağmen Danıştay’dan lehimize karar çıkması, hayati önemi olan maliyeti fazla suiistimale açık ilaçların kontrol altına alınması eczacı odalarına ayrı bir sorumluluk, otorite kazandırmıştır. 21 Aralık mitinginde gördüğümüz tablo eczacının çatışma ve tepki karşısında cesaretlenerek birbirine nasıl kenetlendiğini bir kez daha göstermiştir. Bu süreç sorunların üst üste geldiği ani ve cesur kararların verilmesi gereken bir süreçtir. Merkez Heyeti’nin verdiği kararlar karşısında aldığı sorumluluğun ne kadar büyük olduğunun farkındayız. Bu kararların artı ve eksisine karşı çıkmak yerine öz eleştirilerinizi yaparak Türk Eczacıları Birliği’nin kararına uymak, sorumluluğunu paylaşmak odamızın prensibi olmuştur. 2009 protokolünün bize kazandırdığı kar oranlarının yükseltilmesi, düşük cirolu eczanelerin ıskontosunun düşürülmesinin yanında, eczaneler SUT’ta birinci basamak sağlık hizmeti sunucusu olarak yer almıştır. Türk Eczacıları Birliğinin 6643 sayılı yasasına göre sözleşme yapma yetkisi tekrar SUT’ta yer almıştır. Böylelikle SGK’nın birebir sözleşme yaparak eczaneyi bölme tehlikesi ortadan kalkmış, örgütlülüğümüz bir kez daha tescillenmiştir. Bu kazanımlar mesleğimizin geleceğinin korunması açısından çok önemlidir. Eşdeğer ilaç politikasının desteklenmesinin arkasından gelen firma eylemlerinde, Türk Eczacıları Birliğinin web sitesinde eczacıyı görsel olarak bilinçlendirme, eczacıyı motive etmesi, referans ilaçla ne kadar farklı olduğunu 102 TEB Yayınları vurgulayan listeleri tek tek bize sunmasıyla odamız kendi motivasyonuyla eylemde 81 ilde 8 ve 11. sırayı almıştır. 18 Eylül 2009’da yayınlanan genelge ile ilaç fiyatlarının düşürülmesi, kamu kurum ıskontolarının artmasıyla mesleki kaygıya düştük. Bu kaygı bize değişim için yeni bir cesaret verdi. Meslek hakkını konuşmaya başladık. Meslek hakkını almak, kar oranının yükseltilmesi ve stok zararlarının karşılanabilmesi için 4 Aralık’ta bir gün süreyle eczanelerimizi kapattık, bu eylemde halkı aydınlatabildik mi? Ama çeşitli görsel yayın organlarıyla iyi anlatamadığımızı anladık. Medya farklı anlattı. Ama 24 bin eczanenin eyleme tek ve yürekten tam destek vermesi Türk Eczacıları Birliğinin öncülüğünde 24 bin eczanenin son derece haklı bir eylemi gerçekleştirdiğini, eczacıların isteklerini yapabileceğinin mesajını vermiştir. Eylemi son derece verimli ve başarılı buluyoruz. Devamında vereceğimiz ortak karar ve birlikte hareketle hedeflerimize ulaşacağımıza inanıyoruz. Mesleğimizin geleceğini tehdit eden sorunlar haricinde güncel sıkıntılara değinecek olursak; eczacı sağlık hizmeti sunuculuğunu yaparken bir yandan provizyon sisteminin aksaması, diğer yandan SUT’taki takibi muayene ücreti, bürokrasisi ile uğraşmaktan eczacı ilaç ve hasta takibi hasta bilgilendirmesi yapamamaktadır. Yaşadığımız bu sıkıntılı süreçte hastalarımıza ilaçları anlatmanın yanı sıra sıkıntılarımızı hastalara anlatmanın ve aydınlatmanın örgütümüze artı getireceğine inanıyorum. Türk Eczacıları Birliğindeki web sitesindeki “Dünyada ne var ve yok?” Bülteninden gördüğümüz gibi eczacılığın sağlık danışmanlığı yapabildiğinde hem ilaç tasarrufuna, hem insan sağlığına ne kadar katkı verebildiğini görüyoruz. Osmaniye Eczacı Odası olarak aksamayan provizyon sistemi, az bürokrasi, birebir hastaya odaklı sağlık danışmanlığı yapabildiğimiz bir eczacılık istiyoruz. Ayrıca, SGK’ya verdiğimiz reçetelerin de örneklenerek incelenmesini de istemiyoruz. İlaç fiyat düşüşlerinde sanayinin, deponun stok zararının anında karşılandığını biliyoruz. Bu ayrıcalığın karşısında olup, zincirin son halkası olarak ezilmek istemiyoruz. Biz de vade tanınmadan stok zararımızın olduğu gibi karşılanmasını istiyoruz. Eczacılığın geleceğini kurtarmak için bir adım olan; nüfusa göre eczane, eczacılıkta yaş sınırlamasını içeren 6197 sayılı yasanın bir an önce bizim istediğimiz şekilde tekrar rafa kaldırılmadan çıkmasını yürekten istiyoruz. İlaç pazarının büyümesiyle bizim büyümediğimiz ortada, aksine mesleğimize yönelen tehditler vasıtasıyla sürekli büyüyen pazarda kaybolan bizler oluyoruz. 103 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Divan Başkanı: Sayın başkanım toparlayabilirseniz. Ecz.Zeki ÖZGEN (Devamla): Bir, iki dakika. “Sadece eczanelerde” ibaresiyle eczacının dermokozmetik pazarı genişletilmeli. Ayrıca fitoterapi ilaçları, diğer ilaç dışı ürünlerin “sadece eczanelerde” ibaresiyle eczanelerimizin pazarına girmesi eczacı meslektaşlarımın yararına olacaktır. Ve bu fırsatı değerlendirmek zorunda olduğumuza inanıyorum. Eczacı meslektaşlarımın geleceğimiz adına mesleğine sahip çıkması, mesleğini genişletebilmesi birlik ve beraberlik içinde her zamanki gibi örgütüne sahip çıkmasını istiyoruz. Aramızdan ayrılan tüm meslektaşlarıma, yakınlarıma ve şehitlerimize Tanrı’dan rahmet diliyorum. İki yıl Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyetinde bizlere hizmet veren başkan ve değerli yöneticilerine, çalışanlarına çok teşekkür ediyorum. Yeni seçilecek Merkez Heyetine ve yöneticilerine Osmaniye Eczacı Odası olarak başarılar diliyor hepinizi saygıyla selamlıyorum. Divan Başkanı: Sevgili başkanıma teşekkür ediyorum. Sevgili Bülent Köse Malatya Eczacı Odası Başkanı, sevgili delegeler bu arada komisyonlara dilekçe vermek isteyen arkadaşlarım da teslim ederlerse komisyonlarımız çalışıyor. Bülent arkadaşım yok sanırım. Göremiyorum. Sevgili İrfan Demirci Gaziantep Ecz. İrfan DEMİRCİ (Gaziantep Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan, değerli Merkez Heyetimiz, Denetleme Kurulunun değerli başkan ve üyeleri, Yüksek Haysiyet Divanının değerli başkan ve üyeleri, değerli meslektaşlarım. Bugün burada 37. Büyük Kongremizle görev süresini dolduran Merkez Heyetiyle beraber son iki yılımızı tartışmaktayız. Son iki yıla baktığımız zaman inanılmaz yoğunlukla geçen ve inişlerle çıkışlarla dolu bir mücadele sürecini hep beraber yaşadık. Bizim dışımızda, insanımıza ve ülkemize baktığımız zaman ülkemiz ve insanımızla bizden çok farklı olmayan, biz eczacılar gibi ekonomik çalkantı ve krizlerin sıcaklığıyla bir süreci yaşadığımıza hep beraber tanıklık ettik. Bir taraftan dünyadaki küresel kriz ve bunun olabildiğince olumsuz yansıması diğer tarafta ülkemizde yılardır var olan, kronik bir hale gelen ekonomik krizin insanımız üzerinde yarattığı işsizliği, yoksulluğu, gelir dağılımındaki adaletsiz uçurumu ve tabi ki katlanarak artan borçlarımızı, 104 TEB Yayınları üstüne üstlük bir de ülkenin kaynaklarına sahip olma oranı giderek artan yabancı hâkimiyetini ülkemizin üzerinde görmekteyiz. Bu olumsuz ekonomik tabloyla beraber gerek siyasal alanda, gerekse toplumsal alanda keskinleşerek artan farklılaşmayı, birbirimizi anlamamayı ve ötekileştirmeyi ülkemizin önünde başkaca giderek artan bir toplumsal ve siyasal sorun olarak gelmektedir. Bu gidişle kutuplaşmaya doğru giden toplumumuz son aylarda insanlara korku vermeye, paranoyalara sürüklemeye başlayan, gerçek çıkış amacı olan mafya ve derin devletle mücadeleden uzaklaşarak gericilikle mücadelenin rövanşını almaya ve orduyu yıpratmaya dönüşen Ergenekon süreciyle derin endişelere sürüklenmektedir. Diğer taraftan Kürt açılımı ve demokratik açılım diye söz edilen ve hayata geçirilmek istenen düzenlemelerin ne kadar bizim, Türkiye’nin, insanımızın açılımı olduğu tartışmalıdır şüphelidir. Bu açılım Doğu’nun geri kalmışlığına, Urfa’nın töre cinayetlerine, bu açılımın Batman’ın intihar eden kadınlarına, Ağrı’nın Muş’un gelir dağılımında en geri oluşuna, bu açılımın Hakkâri ve Ardahan’ın ÖSS deki en dipte oluşuna kısaca demin de söylediğim gibi Doğu’nun geri kalmışlığına çözüm olma amacında olduğu şüphelidir. Bu açılımın hala Sevr’i unutmayıp, Lozan’ı geçersiz kılmak isteyenlerin yani AB’nin ve Amerika’nın açılımı olabildiğini enerji yataklarına hâkimiyet ile ilgili olabileceği Doğu’nun geri kalmışlığıyla ilgisi olabileceğini kuşkuları ve inancı toplumumuzda önemli bir destek bulmaktadır. Kısacası bizim dışımızda, biz eczacılar gibi ülkemizde, insanımızda ciddi olarak hem ekonomik alanda var olma savaşı hem de bağımsızlık ve bütünlük alanında var olma savaşı vermektedir. Değerli meslektaşlarım, ülkemizde eczacılık ve sağlık alanı ülkedeki % 6,5’luk ekonomik küçülmeye rağmen bankacılıkla birlikte büyüyen bir sektör olarak devam etmektedir. Her zaman dile getirdiğimiz gibi bu büyüme, artan harcamalar, sağlığın tüm alanlarına iyi bir kar olarak bakan yabancıların uluslararası sermaye tekellerinin ilgi ve iştahlarını kabartmaktadır. İlaç sektörüne ve sağlık sektörüne baktığımız zaman bugün ilaç sanayinin %70’i yabancıların elindedir. Yine dağıtım kanallarının önemli bir bölümü artık yabancıların eline geçmektedir. Özel hastanecilik sektörüne baktığımız zamansa yabancı evlilik yaşayan yeni zincir hastaneler ortaya çıkmaktadır. Sağlıkta dönüşümle birlikte artan sağlık harcamalarından yabancı sermayenin aldığı payın ne denli önemli olduğu ortadadır. Yalnız sağlıkta dönüşümümüz ekonomik ola- 105 TEB 37. Olağan Büyük Kongre rak büyüyüp küreselleşirken bu dönüşüme bakanlığın deyimiyle birlikte katkı koyan eczacılar yoksullaşmaktadır. Bu çelişki içerisinde dikkat edilmesi gereken iki temel konuya bakmak lazım: birincisi yeni dünya düzeniyle birlikte, uluslar arası sermayenin 70 milyonluk ülkemizin sağlık ve ilaç harcamalarına gösterdiği ilgi ve bu aldığı paylara dikkat edilirken öbür taraftan da bu alanda hala yatırım yapmayı düşünenler için, hala bakir kalmayı başaran özgür ve bağımsız sermayeyle duran eczane yapılarımız vardır. Sermayenin saldırılarının diğer tarafında ise, devletçi anlayıştan daha liberal anlayışa gidiş olan sağlıkta dönüşümde, devlet sağlıkta kendini yönetici, yönlendirici ve denetleyici rolde tutarak sağlık harcamalarının arttığı ve bu artan harcamaların karşılanamaz boyuta geldiği noktada bunu baskılama boyutuna gitmektedir. Dün genel sekreterimizin sunumunun sonunda söylediği gibi Sosyal Güvenlik Kurumu bir eylem planı yayınlamıştır. Bu eylem planının içerisinde, Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürünün eylem planlarında 15–20 madde vardı. Bu maddelerden 5 tanesi de kısa erimde, yaklaşık 6 aylık erimde uygulamak istediği yeni pozitif liste, yeni kamu kurum ıskontosu, sözleşmelerin gözden geçirilmesi, terapötik eşdeğer, yeni ilaç katkı payları ve %15’in makasın altına çekilmesi olarak önümüzde durmaktadır. İşte biz eczacılar, hem bu küresel sermaye baskıları hem de artan sağlık harcamalarının baskılama eğilimlerinin arasında sıkışıp kaldık. Bunların sonucunda önümüzde, üyelikle artan ciroya göre daha azalan karlarımızla birlikte iki tane sorun da ön plana çıkmaktadır. Aralarında gittikçe artan aralarında ciro uçurumları olan, 1500 tanesi 50 ve altı ciro yapan eczanelerimiz, diğer taraftan da artık kabul etmemiz gereken karşımıza gerçek olarak çıkan eczacının istihdam sorunu. Bizim oturup bu sorunumuzla ilgili olarak çözüm önerilerimizi çalışıp, olgunlaştırıp ortaya koymamız lazım. İşte bir tarafta iddia ettiğimiz gibi sağlık sunuculuğu, ilaç danışmanlığı eczacının vazgeçilmezliği gibi doğru İddialarımız toplum önünde olan bizler, diğer tarafta ise reçetesini alırken yoğunluktan eczacıya ulaşma şansı bulamayan hastalar, yani eczacılık ilaç danışmanlığı verilmeyen, verilemeyen bir yapıyla taleplerimizi sıkıntılarımızı kamuya devlete ve halka anlatmaya çalışıyoruz. Ve bunu da anlatmakta zorlanıyoruz. Eczacılık ve ilaç danışmanlık hizmetinin eczanelerde bir takım standartları olmalıdır. Bu standartları belirleyip uygulamalıyız. Bunun yolu da belli cirolarda ikinci üçüncü eczacı çalıştırmaktan geçmektedir. Hem paylaşım, hem kalite, hem de istihdam sorununa önemli bir çözüm olacaktır. 106 TEB Yayınları Değerli meslektaşlarım; bugün geldiğimiz noktada, tarihimizde çok az yaptığımız bir eylemi geçen hafta başarıyla uyguladık yaptık. Bir olma bütün olma, dayanışma noktasında topluma yine örnek olduk. Ancak kendimizi anlatabildik mi? Bu konuda başarılı olabildik mi? Ben de çok başarılı olabildiğimizi, kendimizi anlatabilme noktasında başarılı olabildiğimizi zannetmiyorum. Çünkü “kar ediyorlar, karları için mücadele ediyorlar” görüntüsünü, karalama noktasını ortadan kaldıramadık. Öncelikle böylesi önemli bir eylem için, tarihimizde birkaç defa yaptığımız eylem için başkanlar danışma toplantısı dahi toplanmadı. Hatta daha ötesinde Merkez Heyeti toplantısını bile yüz yüze yapamadık. Yani paylaşmadık. Paylaşmayınca anlatmadık. Üyelerimiz maç sonucu bekler gibi Cuma günü akşam ne olduğunu bizden sordular. “Dün akşam kim galip geldi? Bir sıfır biz mi galibiz, onlar mı galip? Maç berabere mi bitti?” diye sordular. Biz de bu sorulara oda başkanları olarak cevap veremedik. Üyelere, Türk Eczacıları Birliği haberciler dergisinde yazdığı gibi hayallerinizi geniş tutun ya da hayal kurun diyemezdik. Çünkü biz sahadayız. Yine her zamanki gibi bir eylemi çok iyi yönettik ama süreci yönetemedik. Bugün hala burada bu süreçle ilgili ne yapacağımızı bilmiyoruz çünkü bir programımız yok. Çünkü Merkez Heyeti planlamayı, programlamayı, farklı oluşacak ikincil, üçüncül ya da farklı durumlar için ne yapacağı konusunda bir hesabı ortaya koymadı. Bize yalnızca eczanelerinizi kapatın denildi. Sanayiye değnek olduk. Yaptığımız sayesinde zararlarından 800 trilyon kar ettiler. O sanayiyse, bizden bize ise, zaten ilaç almadığımız bir dönem için geriye dönük yöntemle ne zaman nasıl olduğunu bilmediğimiz stok zararlarını karşılayacağımız sürede henüz ortada bir şey yok. Şu an eczanelerimizi dolaşıp raflarımızı saymaya çalışan firmalar var. Süreçte en çok 11+13 olmasın da, 11+6 olsun; yüzde 60-60 olmasın da, yüzde 75-75 olsunla ilgilendik. Ve onlara, yani sanayiye sevdanın yolları, bize de kurşunları kaldı. Ne oldu; yapılması gerekenleri yanlış zamanda yaptığımız için, eksik söylemde bulunduğumuz için, kendimizi anlatamadığımız için, her zamanki gibi, planlayıp programlayamadığımız için koltuk değneği olduk. Kendi içimizde paylaşamadığımız için bir ileri iki geri değil, bir ileri beş geri olduk. Dün burada gördük ki, açılışta muhataplarımızdan hiç kimse yoktu. Hatta muhalefetten bile hiç kimse yoktu. Burada sesimizi kimseye dinletemedik. 107 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Değerli meslektaşlarım, bu meslekte mücadele ve savaş hiç bitmeyecektir. Onlar saldıracaklar, biz karşı duracağız. Yılmadan, usanmadan, yine kol kola karşı duracağız. Bizler buralardan gideceğiz, yerimize genç arkadaşlar gelecek. Onlar da aynı mücadeleyi yürütecekler. Ama burayı yönetirken yapıyı birlikte oluşturacağız. Yan yana oturacağız birlikte karar vereceğiz. Bu yapıyı oluştururken katılımcılık, birlikte karar verme, kalite, kucaklama isteniyorsa, dışlamadan katarak yapılmalıdır. Hem kalite, birlikte yönetme, kucaklama denilecek; hem de hesaplar, kitaplar, coğrafi durumlar, geçmiş alacak verecek borçlar, ahbap çavuş ilişkileri içerisinde olacağız. Böyle bir şey olmaz. Kalite istiyoruz. Üç beş kişinin üzerine yıkıyoruz onları, sonra kahraman yapıyoruz. Biz kaliteli bir takım istiyoruz. Nitelikli bir takım istiyoruz. Birlikte yönetecek, geleceğe yönelik projeler birlikte oluşturacak güçlü bir yapı istiyoruz. Gaziantep Eczacı Odası adına hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkürler ediyorum. Divan Başkanı: Sevgili Bülent Köse başkanım, isminiz okunduğunda yoktunuz. Süremiz 10 dakika, aşmamaya dikkat ederseniz mutlu olurum. Uzm. Ecz. Bülent KÖSE (Malatya Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan Başkanım, değerli divan üyeleri, Merkez Heyetinin değerli başkan ve üyeleri, değerli Denetleme Kurulu üyeleri, saygıdeğer oda başkanlarım, değerli delegeler, değerli meslektaşlarım Malatya Eczacı Odası adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Konuşmama başlamadan önce iki yıl boyunca özveriyle Türk Eczacıları Birliğinin çalışmalarına emek veren Merkez Heyetine, Denetleme Kuruluna, Türk Eczacıları Birliğinin değerli çalışanlarına Malatya Eczacı Odası adına teşekkür ediyorum. Çalışma, mali ve denetleme kurulu raporlarıyla ilgili birkaç konuya dikkat çekmek istiyorum. Burada dikkat çekilecek konuların altındaki amaç eleştirmek değil, gelecek dönemlerde bu tür şeyleri biraz daha dikkat edilmesini sağlamaktır. Çalışma raporunun mali raporun 523. sayfasında, Türk Eczacıları Birliği’nin FİP kongresiyle ilgili bir gider raporu var. Buna dikkatinizi çekmek istiyorum. Gider rakamı, zarar olarak, gider olarak 1 trilyon 123 milyar lira; gelir tablosunun gelirler kısmında FİP Kongresiyle ilgili alınan, üye gelirleriyle ilgili bir başlığa rastlamadım. Muhtemelen diğer gelirler için de atılmış olduğu için FİP Kongresinin, Türk Eczacıları Birliği’nin maliyeti konusunda bilgi sahibi 108 TEB Yayınları değilim. Yine aynı sayfada Türk Eczacıları Birliği’nin gider kalemleri içerisinde İstanbul ofis giderleri diye bir tablo var. Bu Sayın Domaç zamanında alınan bir ofis galiba ve orası için de sadece elektrik, su, temizlik gideri olarak da 36 bin lira bir bedel ödenmiş, Türk Eczacıları Birliği bütçesinden. Ve yine konu ile ilgili hemen bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum. Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti’nin hazırladığı taslak bütçenin 2010 tahmini giderler içerisinde İstanbul ofisinin yanına, Adana ofis giderleri diye tahmini bir gider ilave edilmiş. Anlaşılan o ki, İstanbul ofisinin yanı sıra 2010 dönemi içerisinde Adana’da da bir ofisimiz olacak. Yine Türk Eczacıları Birliği’nin mali ve çalışma raporu içerisinde iktisadi işletmesinin ithal ilaçla ilgili biriminin bütçesi bilançosu içerisinde dikkatinizi çekmek istediğim iki şey var. 2008 yılı içerisin de ithal ilaç birimi 5 trilyon, eski parayla 86 milyar lira kambiyo gider zararı yazmış. 2009 yılı içerisinde de 1 trilyon 189 milyar lira kambiyo gider zararı yazmış. Bu kambiyo gider zararı kur farklarından oluşan bir zarar olsa gerek ama oldukça yüksek olması da dikkat çekici. Yine aynı bilançonun içerisinde 2008 yılında 124 milyar lira, 2009 yılı içerisinde de yaklaşık 370 milyar lira Sosyal Güvenlik Kurumu, Türk Eczacıları Birliğinin her türlü denetimden geçirerek kuruma gönderdiği faturalardan para kesmiş. Yardımlaşma Sandığı tarafından eczacı üyelere verilen kredilerle ilgili Türk Eczacıları Birliğinin İş Bankasına ne kadar katkıda bulunduğuna, varsa öyle bir katkı ne kadar bulunduğuna rastlayamadım. Yine çalışma raporunun 501. sayfasında binalarla ilgili, Türk Eczacıları Birliğinin duran varlıklarıyla ilgili kalemler sayılırken hepimizin bildiği TEB Otelden hiç mevzu bahis edilmemiş ve TEB Otelle ilgili gelirler kaleminde de herhangi bir gelir ya da şüpheli alacakla ilgili bir şeye de rastlayamadım. Sadece Denetleme Kurulu raporunun TEB Otelle ilgili bir paragrafında, kiracının tahliyesinin sağlandığını, gayrimenkulün de rasyonel bir biçimde değerlendirilmeye çalışıldığına dair bir not var. Yine çalışma raporunun 577. sayfasında Türk Eczacıları Birliği iktisadi işletmeleri başlığı adı altındaki fasılda, iktisadi işletmelerinin çalışmalarından bahsedilirken ben oda başkanı olarak şimdiye kadar bilmiyordum. Bilen değerli meslektaşlarım mutlaka vardır. TEB afet fonuna eczacılardan topladığımız para, anlaşılan o ki, Türk Eczacıları Birliğinin İktisadi İşletme Vakfına aktarılmış ve bu paranın İktisadi İşletme Vakfına ne zaman hangi kararla aktarıldığını merak ediyorum. Ve İktisadi İşletme Vakfının başarılı çalışmalarından dolayı afet fonundan aktarılan bu para 577. sayfada 3 milyon 185 bin 686 Euro olarak afet fonuna yeniden devredildiğinden bahsedilmekte, afet 109 TEB 37. Olağan Büyük Kongre fonunun parasının bu şekilde değerlendirilmesi neye dayandırılmış? Afet fonundan İktisadi İşletmeye aktarılan para avro olarak mı aktarılmış? Karşılığında orada değerlendirilen bu para için, afet fonunda biriken rakam üzerine bir şey ifade edilmiş mi? Bunlar ve bunun gibi birçok şey var. Ama bunlara dikkat çekmek istedim. Çünkü çalışma raporları bizlere çantalar içerisinde veriliyor. Bazı fasıllar gözden kaçabiliyor ve dikkatimi çeken, bir de yazışmayla ilgili bir usulü paylaşmak istiyorum sizinle. Çalışma raporunun 846. sayfasında Türk Eczacıları Birliği dönemin Sosyal Güvenlik Kurumu başkan vekiline bir yazı göndermiş. Yazıdan anlaşılan o ki Türk Eczacıları Birliği değerli çalışanları gitmişler, Fatih Beyle protokol üzerinde bir görüşme yapmışlar. O protokole ilgili yapılan görüşmeden sonra aynen şu ifade kullanılarak Sosyal Güvenlik Kurumuna bir yazı gönderilmiş. Makamınızı ziyaretimizle 2008 SUT hakkında Birliğimizce yapılan çalışmanın hem şahsımıza hem de tekrardan kurumunuza gönderilmesi konusundaki talimatınız üzerine hazırladığımız rapor ekte bilgilerinize sunulmaktadır. Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti başlığıyla yazılan bir yazıda Sosyal Güvenlik Kurumu başkan vekiline hitap da başkan vekili talimat vermiş, o talimata istinaden de hem şahıslarına hem de kuruma belgeler yeniden gönderilmiş Sosyal Güvenlik Kurumuyla ya da diğer kamu kurumlarıyla aramızdaki iletişimin ya da bunların bize bakış açısının bu hallere geldiğinin küçük bir örneği. Değerli meslektaşlarım, Türk Eczacıları Birliğinin ve Eczacı odalarının Türkiye’deki eczacı kamuoyunun bir başarıyla yürütmüş olduğu 4 Aralık kapama süreciyle ilgili birkaç konuya değinmek istiyorum. Öncelikle 4 Aralık kapama sürecinin zamanlamasının çok uygun olmadığını düşünenlerdenim. Bu düşüncemi, kapama süreciyle ilgili eylemlilik tarafımıza iletildiğinde de, bizimle konuşan Merkez Heyetinin değerli üyelerine de fikirlerimi söyledim. Ama Türk Eczacıları Birliğinin almış olduğu bir kararın dışında hareket etmeyeceğimizi de açıkça ifade ettik. Büyük bir katılımla da bölgemizde bunu gerçekleştirdik. Ama bence 4 Aralık kapama sürecinin kamuoyu bilinçlendirmesi inanılmaz derecede yanlış oldu. Sanki Türk eczacısı, Eczacılar Birliği, eczacı odaları, ilaç fiyatlarındaki düşüş tek hedefleriymiş, karlılık tek hedefleriymiş gibi bir alt duygu oluşturdu, kamuoyunda. Bu alt duygunun nasıl olduğuna, kamuoyuna yansımasının 110 TEB Yayınları nasıl olduğuna dair; birkaç tane kapama kararımız, kapamayla ilgili geçirdiğimiz günlerde okuyucuların yorumlarından birkaç tane örnek vermek istiyorum sizlere, eczacı odalarının internet sayfalarından alınma: Mustafa diye bir vatandaş demiş ki, “Eğer kazanamıyorlarsa kapatsınlar.” Mehmet diye bir vatandaş demiş ki, “Acaba bunlar niye kapatıyor? Rahatlıktan mı? Yoksa eskisi gibi nemalanamıyorlar ondan mı? Rahatları bozuldu adamların, eskisi gibi değil tabi.” Elif diye bir bayan demiş ki “Yukarıdaki arkadaşım haklı eczanelerin kazandığını kimse kazanamıyor artık. Artık fedakârlık zamanı kimse kaçmasın Sağlık Bakanlığını vatandaş olarak destekliyorum, alkışlıyorum.” Bir başka yerde bir başka vatandaş demiş ki, Hıdır diye bir vatandaş; “Reformlardan önce aynı ilaç kutusunda 6, 7 hatta 8 etiketi üst üste vurup millete satıyorlardı. Şimdi bu imkânları yok. Üstelik elektronik ortamda yakın takip var. Eczacının işine gelmez. Alsak da gidesiniz değil mi? Sağlık Bakanlığı çalışanlarına şükran, düzgün çalışan eczacıya şükran ama rantçılara eyvallah yok.” Bu vatandaşın bize bakış açısı. Bu kamuoyunda 4 Aralık sürecine kadar geldiğimiz de o insanların beyninde yarattığımız, alt beyinlerde ya da back groundlarda yer alan bakış açısı. Peki, durum bu mu? Divan Başkanı: Sayın başkanım toparlayabilirseniz. Uzm.Ecz.Bülent KÖSE (Devamla): Toparlayacağım. Başkasına geliyor sıra değil mi? Toparlayacağım, biraz hızlanayım. Durum bu mu? Bu değil. Kamu kurum ıskontolarında o şeyi bulabildik mi, sunumda var mı? Kamu kurum ıskontolarından bu eczacının zararı yoktu. Hep böyle ifade ediliyordu. Alıyoruz, veriyoruz. Alıyoruz, veriyoruz. 4 Aralık süreciyle ilgili eczacı zararları diye bir çalışma vardı. Yok, daha önceden odalara gönderdiğiniz 4 Aralık üye bilgilendirme bütün odalara geldi. Çok değerli bir çalışma, çok önemli bir çalışma. Hazırlayanları o noktaya getirenleri gerek Merkez Heyeti bünyesinde, gerek teknik ekip noktasında kutluyorum. Orada hafızamda kaldığı kadarıyla söyleyeyim. Özgür de orada, teyit etsin. 2009 yılı için verdiğimiz kamu kurum ıskontosu 2 trilyon. 2 katrilyon, 800 küsur trilyon kurumlardan aldığımız 2.141, aynı tablonun altında Türk Eczacıları 111 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Birliği Merkez Heyeti eczacının kamu kurum ıskontosu taşımasından dolayı zararının 70 trilyon olduğunu söylüyor. Ezberim umarım beni rakamlardan dolayı yanıltmıyordur. Değerli Başkanım beni tasdik ettiğine göre rakamları doğru söylüyorum. Evet, bu kar kaybıyla ilgili kısım şimdi biz 4 Aralık sürecinde kamu kurum ıskontosundaki eczacının kaybını dillendirebildik mi? Dillendiremedik. Bakın burada bir yazı var. Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü Malatya İl Sağlık Müdürlüğü yazmış. 2008 11. aydan bu yazının yazıldığı tarihe ve şu ana kadar Malatya eczacısı devlet hastanelerinin, ilçeler dahil hiç birinden bir tek kuruş para alamamış. Eczacı bu şartlarda sağlık hizmetini sürdürürken buradaki rakama göre Malatya eczacısının devlet hastanelerinden 9 aylık alacağı 4,5 trilyon lira. 60 tane eczane anlaşmalı, yaklaşık her eczanenin 70 milyar lira alacağı var. Eczacı bu şartlar altında bu hizmeti sürdürüyor. Biz ne yaptık? 4 Aralık tarihi 18 Eylül’den belliydi. 18 Eylül’de yayınlanan iki kararname, bir bakanlar kurulu kararıyla 4 Aralık sürecini 2 Kasım ve 3 Aralık’ta yaşayacağımızı biliyorduk. Ne yaptık? Mutlaka ki yapmamız gerekiyor. Türk Eczacıları Birliğinin organizasyonuyla 2 tane eczanemizin yeni hizmet binasının açılışını yaptık. Bu açılışa Türk Eczacıları Birliği organizasyonlar yaptı. 4 Aralık sürecinin geleceği çok da gayri bilinmeyen bir süreç değildi ki, 4 Aralık sürecini hep beraber yaşayacaktık. Divan Başkanı: Sayın başkanım şu an 15. dakikayı kullanıyorsunuz. Uzm.Ecz.Bülent KÖSE (Devamla): 5 dakikada bitiriyorum o zaman. 7 Ekim tarihinde Türk Eczacıları Birliği Başkanlar Danışma Kurulu topladı. Sürecin boşa geçirildiğini şu anlamda söylüyorum. Değerli Genel Sekreter E-logolarla ilgili kısmı söylerken, Malatya Eczacı Odası E-logolarla ilgili bir eylemlilik başlatıldı dendi. 51 eczacı odasıyla paylaştık bunu. 18 Eylül kararnamesinin hemen ardından, 6 gün sonra Malatya eczacı odası bayramın bittiği gün bir ay boyunca eczaneler artık batıyor yangın yeri diye e logo yakıp söndürmeye başladı. Bunun bize ne faydası oldu? Bir ay boyunca yapılan bu eylemin bize ne faydası oldu? Bakın 4 Aralık kapama sürecinden sonra bu Malatya’daki bir gazete kamuoyu nasıl değişmiş, basın nasıl değişmiş? “28 bin eczacı haksız, Çalık haklı” diye bir başlık. Değerli eczacı milletvekilimiz Öznur Çalık eczanesini kapatmadı. Malatya eczacı odası da tutanak tuttu eczacı hakkında. Bir 112 TEB Yayınları eczanemiz kapanmadı, karara uymayan. Ama bu bir kamuoyu desteği bir eczanemiz kapanmadı kararlara uymayan ama bu bir kamuoyu desteği, halkın desteği. 28 bin eczacı haksız Çalık haklı. Bir başka gazetede “Vekilin eczanesine tutanak” ama en önemlisi değiştiren kamuoyu, değiştirilen basından dolayı, o bir aylık eylemlilikten dolayı yine bir başlık “Meslek aşkı bahane, siyaset şahane” bunlar birbirlerinden farklı gazeteler ve Malatya’da Malatya internet sayfalarının çok büyük bir bölümünde vatandaşın, bunları da divan kuruluşumuza vereyim, tutanaklarda olsun, bakış açısı çok farklı. Türk Eczacıları Birliği refleksini ne zaman ortaya koydu? Arife günü, tıpkı SGK gibi, SGK da bütün uygulamaları arife günü yapıyor, son üç bayramdan önce. Eczane kapama kararı alındı. İlaç iadeleri yapacaktık. TEBİM çalışacaktı. Önce 4-5 Aralık için karar alındı. Sonra 5 Aralık günü ilaç iadesi yapacağız diye kapamamızın doğru olmayacağına karar verildi. 4 Aralık için kapama kararı alındı. Biz de üyelerimizi kısa mesaj bombardımanına tuttuk. Onlar da umutlandılar. Ne dersek de yaptılar. Çünkü onlar için mücadele eden biz yöneticileri var. Yürüyeceğiz SGK’ya dedik. Yürüdüler bizlerle. Atın anahtarları dedik. Attılar. Hatta o kadar ileri gittiler ki benim bir meslektaşım arabasının anahtarına kadar atmış. Sonra arabasına anahtar bulmak için uğraştı. Kapatın dedik. 4 Aralık’ta kapattılar. Stokları TEBİM’e girin dedik. Sabahlara kadar, çalışmayan TEBİM’e stok girmeye çalıştılar. Peki, girdiğimiz stoklar ne oldu? Elimizde kaldı. İlaç zararlarımız, stok zararlarımız karşılandı mı? Karşılanacak, merak etmeyin. 5 Aralık sabahı eylemimiz bize ne kazandırdı? Bitiriyorum başkan. Takdirlerinize sunuyorum. Çok kısa, affınıza sığınarak Başkanım, birkaç önermede bulunacağım. İlaç fiyat düşüşlerinde 45 günlük geçiş sürelerinde eczacı zararları başından beri ödenmiyor. Çalışma raporunda bir tek bir ilaç için ilgili firmayla ilgili bir yazışma gördüm. Rapor fotokopileriyle ilgili eczanelerde inanılmaz aptalca tutanaklar tutuluyor. Protokolün arkasındaki raporlarla aslına 10 adet rapor kelimesi konulduğu için orada çalışan bürokratlar, memurlar diyorlar ki; bir adamın bir raporunun 10 tane fotokopisi varsa 10 rapor işlemi yapıyorlar. Bir adamın 20 tane rapor fotokopisi varsa da 20 ayrı rapor işlemi yapıyorlar. Ayrıca raporlar kelimesi içerisinde kullanılabilirlik kelimesi geçmediği için miadı geçmiş bir yıl, iki yıl, üç yıl öncesine ait raporlardan dolayı da varsa fesihler uygulanıyor. Özel hastanelerde eczacı istihdamını sağlamak zorundayız. Eczacı batacak, eczaneler kapanacak diyoruz. Kaçıncı defadır söylüyorum, bilmiyorum. Ama eczacı özel hastanelerde istihdamını sağlayamazsa, kamu hastanelerinde eczacı 113 TEB 37. Olağan Büyük Kongre istihdamını sağlayamazsak bu meslektaşlarımızı açlıktan, eczanelerini kapanmaktan koruyamayız. Bunun, Türk Eczacıları Birliğinin bu dönemdeki en önemli görevlerinden bir tanesi olması lazım ve 8 saat mesai yapacak eczacı şeklinde dönüştürmek lazım. Eczacısız ilaç fatura eden kurumların tamamının da savcılığa ve o kuruma para ödeyen yetkililerinin de yine savcılığa şikâyet edilmeleri lazım. Mesul müdür eczacı maaşları 1400-1600 lira bunların hiç olmazsa SGK ya da kamu çalışanları mesul müdür maaş seviyelerine getirilmeleri gerektiğini düşünüyorum. Reçete dağıtım sisteminin işlevinin devamlılığı için çaba gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum. Daha bir sürü düşündüğüm şey var. Ama başkan haklı, Malatya Eczacı Odası adına hepinize saygılar sunuyorum. Divan Başkanı: Ben de teşekkür ediyorum. Ali Yücel Seçki, Adana. Değerli meslektaşım, sevgili arkadaşım zamanı ekonomik kullanırsak çok mutlu olurum. Teşekkür ederim. Ecz. Ali Yücel SEÇKİ (Adana Eczacı Odası Genel Sekreteri): Ekonomik olmaya çalışacağım başkanım. Başkanın açığını ben kapatayım. Değerli Divan, Sayın Merkez Heyeti Üyeleri, değerli Başkan, denetleme kurulu üyeleri, değerli misafirler, sevgili meslektaşlarım hepinizi Adana Eczacı Odası adına sevgiyle saygıyla selamlıyorum. Doğaldır, bugün burada kürsü alan her meslektaşım söze başlarken ne kadar hareketli günler geçirdiğimizi ifade edecek. Gerçekten sadece mesleğimizde değil, tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de diğer sektörlerde olduğu gibi bizim meslekte de, bizim sektörde de hareketli günler yaşanıyor. Ve bir gerçek ortaya çıkıyor, değişmeyen tek gerçek değişim. Peki, bizler ne yapıyoruz. Dün burada da ifade edildi. SGK önümüzdeki günlerde yapacağı şeyleri net bir şekilde açıkladı ve imza altına da aldı. Bence burası tabii ki bir parça dert yanma yeri ama geleceği de planlama yeri. Dolayısıyla burada daha çok tartışmamız gereken şeyler bu noktada, Türk Eczacıları Birliği Büyük Kongresinin bulunduğu bu noktada geleceği nasıl planlamamız gerektiğini tartışmaktan geçtiğini düşünüyorum. Evet, hepimiz akıllı insanlarız, hepimiz toplumun %3’lük elit kesimini oluşturuyoruz. Hepimiz bu güne kadar; 4 Aralıklarla, 21 Aralıklarla, 14-15 Ocak hareketleriyle rüştümüzü ispat ettik. Mesleğimize sahip çıktığımızı 114 TEB Yayınları tüm kamuoyuna deklare ettik ve bunu gösterdik. Biz bu ortak aklı ve ortak iradeyi kullanarak bundan sonraki süreci de, bundan sonra da bize ifade edilen, 2011’leri, 2012’leri zorlu geçeceği ifade edilen o süreci de ortak aklı kullanarak çok olgun bir şekilde geçireceğimize ve yine amacımıza uygun bir noktaya ulaşacağımıza kalpten inanıyorum. Bu noktada hiçbir çelişkim yok. Bütün arkadaşlarımın da aynı iradeyi göstererek, aynı şeylere inanması gerektiğini düşünüyorum. Ege Cansen’in bir yazısı vardı, biliyorsunuz. Eczanecileri ve eczaneleri eleştiriyordu. Kendi mantığı açısından baktığınızda aslında haklı çünkü liberal bir anlayıştan geliyordu, o. O anlayışa göre ilacın fiyatını Sağlık Bakanlığı devlet belirlememeli bile, serbest piyasa koşullarında belirlemeli, belirlenmeli. Şöyle bir bakıyorum ortalamaya yani hepimiz 40 yaşın üzerindeyiz, ortalamamız 40 yaşın civarında. Bakın bende İsordil© var. Hepiniz biliyorsunuz. Fiyatı 1 lira, 1 lira peki serbest piyasa mantığına göre bunun fiyatı kaç lira olmalı? Bence dünyanın en önemli ilaçlarından bir tanesi Bunun cevabını bu anlayışa sahip olan insanların vermesi gerektiğini düşünüyorum. Doğaldır. Onlar liberal düşünüyorlar ve sağlık sektörünün, eczacılığın da vahşi kapitalizmin kollarına bırakılması gerektiğini düşünüyorlar. Oysa bizler devletin sosyal olması gerektiğini, ilacın sosyal bir ürün olduğunu ve arz talep çerçevesinde değerlendirilmemesi gerektiğini iddia ediyoruz ve bu iddiamız sürecek. Bu kavgamız sürecek. Ta ki aklıselim ortak noktayı buluncaya kadar. Liberal bir ekonomiden geldiğimizi ifade ettik. Şu anda söylemeye çalışacağım liberal anlayışa uygun olmayabilir ama ben yine de bunun doğru olduğunu düşünüyorum. Hatırlarsınız 3.7 maddesiyle ilgili, Türk Eczacıları Birliğinin bu konuda çok yoğun çalışmaları var. Gelgitler, mahkemeler, Danıştay’ın kararları, Rekabet Kurulu kararları devam ediyor ve bizi canımızı çok yakıyor. Adana Eczacı Odası, bu noktada çok fazla etkilendi, çok fazla canı yandı. Bakın şu metni, bilmiyorum, hatırlıyor musunuz? 15.02.2004 tarihinde, 2004 mali bütçe uygulama talimatı tedavi yardımı tebliği sıra no 4. Burada diyor ki; 13.12 maddesi, Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti, sağlık kurum ve kuruluşlarınca ayakta tedavi için gerekli görülen ilaçlara ait reçetelerin, reçete sayısı veya parasal limitli olarak hasta mağduriyetine meydan vermeksizin eczaneler arasında dönüşümlü verilmesi hususunda, ilgili bölge eczacı odalarıyla iş birliği halinde uygulama yaptırmaya yetkilidir. Tam bu uygulanacaktı; Osmaniye, Adana’ya bağlıydı o sıralar, tam uygulanacaktı bir hafta kalmıştı. Tebliğ Maliye Bakanlığınca iptal edildi. Çünkü bizim düşüncelerimiz var olan açık kapitalizmin kurallarına uymuyor. 115 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Ama bizlerin bu düşünceye devam etmesi gerektiğini düşünüyorum. Somut bir öneri anlamında söylüyorum. Tabi ki, burada Türk Eczacıları Birliğinin önümüzdeki dönemde hedeflerini, yapması gerekenleri, nelerle ilgilenmesi gerektiğini tartışacağız. Ama bence tartışılması gereken en önemli konulardan bir tanesinin de bunun olması gerekiyor. 2004’e geri dönmemiz gerekiyor. Yine hatırlayın. Yine dünyadan etkilenerek vahşi kapitalizm bir yılda 12 milyar lira ciro yapan bir eczane de var, memleketimizde, bu bizim gerçeğimiz. Ama 12 trilyon lira ciro da yapan var. Bu bizim anlayışımıza uygun bir şey değil ki. Aynı hizmeti veriyorlar. Aynı şartlarda, aynı hizmeti veriyorlar. O da 4 yıllık fakülte mezunu, öbürü de öyle, bu noktada adil bir dağıtım sistemini tartışmamız gerektiğini düşünüyorum. Bakın eşit demiyorum. Adil bir dağıtım sistemini, esnek bir dağıtım sistemini tartışmamız gerektiğini düşünüyorum. Öbür türlü Türk Eczacıları Birliği Başkanının ifadesiyle hani bir tek eczaneyi bile feda edemeyecektik. Bunun söz olarak kalmaması için, bu uygulama için mücadele verilmesi gerektiğini düşünüyorum. 3.7’nin devamı anlamında öbür türlü biz istesek de istemesek de liberal ekonomi kendi çerçevesinde uygulamaya devam edecek zaten. 4 Aralık sürecinde bu arkadaşlarımız, özellikle 30 bin lira altında ciro yapan arkadaşlarımız, yakın bir gelecekte istesek de istemesek de kendiliğinden yok olup gidecek. Geleceği planlarken, geleceği tartışırken, hedeflerimizi belirlerken, bu noktanın olmazsa olmaz olduğunu ifade etmeye çalışıyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. Divan Başkanı: Teşekkür ediyoruz. Muhammet Ali Durmaz Tokat Oda Başkanımız. Ecz. Muhammet Ali DURMAZ (Tokat Eczacı Odası Başkanı): Efendim kongrelerin en güzel yönlerinden birisi de biraz önce, değerli arkadaşım Ali Yücel Seçki’nin konuştuğu gibi, eski arkadaşlarımızı görmemiz. Sayın Ali Yücel Seçki kardeşim 1980 yılından arkadaşımdı, çok memnun oldum. Sayın Divan, Türk Eczacıları Birliğinin Sayın Başkanı ve değerli yöneticileri, Yüksek Haysiyet Divanı ve Denetleme Kurulu Üyeleri, sevgili meslektaşlarım hepinizi 41. Bölge Tokat Eczacı Odası adına saygı ve sevgiyle selamlıyorum. 116 TEB Yayınları Değerli arkadaşlarım; kongreler, mesleğimizi yönetecek ve yönlendirecek kişilerin seçildiği, sorunlarımızın tartışıldığı ve çözümlerin üretildiği toplantılardır. Ben 37. Büyük Kongremizin mesleğimize katkıda bulunmasını, başarılı geçmesini diliyorum. Değerli meslektaşlarım; biz mitinglerden, eczane kapatma eylemlerinden, firmalarla mücadelelerden çelikleşerek çıkmış bir örgütüz. Önümüzde halen pek çok kavgalar, mücadeleler var. Ben Büyük Atatürk’ün “Hayat demek mücadele, müsademe demektir. Hayatta muvaffakiyet, mücadelede muvaffakiyettir.” sözüne uygun olarak örgütlü mücadelemizi vereceğimize ve kazanacağımıza inanıyorum. 29.01.2009 tarihli ve 27125 sayılı Resmi Gazetede yer alan eczanelerin birinci basamak sağlık kuruluşu sayılmasını ve Türk Eczacıları Birliği’nin tüm Türkiye’deki eczaneler adına sözleşme yapma hakkının SUT’ta yer almasını çok önemsediğimi belirtmek istiyorum. Yine SGK ödemelerinin %100 yapılmasının eczacının çok önemli bir kazanımı olarak görmekteyim. İlaç alım koşulları için firmalara karşı verilen mücadelemiz de takdire şayandır. Bu aynı zamanda Türk Eczacıları Birliğinin, Sosyal Güvenlik Kurumunun sözleşmelerdeki baskı ve uyumsuzluğundan kurtulduğu anda da neler yapabileceğinin bir göstergesidir. Değerli arkadaşlarım, günü birlik sorunlarla mutlaka uğraşmalıyız. Ama ağaçlara bakarken ormanı gözden kaçırmamalıyız. Bizim yıllardır önümüzde olan 6197 sayılı bir yasamız var. Bu yasanın çıkmaması hem eczacıların kafasını devamlı meşgul etmekte, hem de Türk Eczacıları Birliğinin uzun vadeli bir plan yapmasını engellemektedir. Bu kanun kısa sürede çıkmazsa eczane enflasyonu dolayısıyla birçok eczanemiz kapanmak zorunda kalacaktır. Mesafe sınırlaması olmadan nüfusa göre düzenleme getirecek bu kanunun çıkması yeni seçilecek Merkez Heyetinin en öncelikli görevi olmalıdır. Bu kanunda “serbest eczaneler eczacılık yapma hakkına sahip bir eczacının sahip ve müdürlüğünde…” ibaresi mutlaka yer almalıdır. Bu kanun zincir eczanelerin gelmesini önlediği gibi eczanelerin kendilerine çeki düzen vermesini sağlayacak, mekân ve hizmet seviyesini de yükseltecektir. Ayrıca eczane sayısının çoğalması vatandaşa sunulan ilacın maliyetini de arttırmaktadır. Her yıl 1200 eczacının sektöre katıldığı, birinci sınıfta 1700 öğrencinin okuduğu bu sistem mutlaka tıkanacaktır. Yan yana tespih tanesi gibi eczaneler, her eczanede bir eczacı, üç kalfa, bir çıraklı sistem 117 TEB 37. Olağan Büyük Kongre nereye kadar gidecektir? Artık eczanelerde yalnızca eczacılar çalışmalıdır. Artık 35 metrekarelik dar yerlerden çıkıp daha geniş alanlarda, daha fazla eczacı, daha fazla ürün çeşidi daha nitelikli hizmete geçmeliyiz. Bu konuda devletin devamlı şikâyet ettiği medikal pazarına mutlaka eczaneler girmelidirler. Yine dermokozmetik ve bitkisel ilaçların satışını eczacılarımıza mutlaka öğretmeliyiz. Bu konuda devamlı eğitim vermeli bu pazarın bilinçli bir şekilde satış yapacak eczacıların denetimi altına girmesine gayret etmeliyiz. Eczanelerin bir şekilde genel giderlerinin azaltılması sağlanmalıdır. Türk Eczacıları Birliği geleceğe yönelik radikal çözümler üretmeli; bunları halkımızla, eczacılarımızla ve ilgili bakanlıklarla paylaşmalı, bunları sunmalıdır. Değerli arkadaşlarım; 4 Aralık eylemimizde, merkez ilçemizde açmış olduğumuz % 15 oranındaki nöbetçi eczanemiz tüm Tokat’ta ilaç vermiştir. Biz o gün vatandaşlarımızın yarısının da ilaç almaya gelmediğini düşünsek dahi, bizim %30 oranındaki eczanelerimiz tüm Tokat iline hizmet vermeye yeterli görünmektedir. Bu da eczacılarımızın yaklaşık %70’inin şu anda bile gizli işsiz olduğunun kanıtıdır. Değerli meslektaşlarım, son yıllarda artık kronikleşmeye başlayan bir mesleğimiz var. Tahsilâtçılık, özellikle küçük şehirlerde muayene ücretleri fazla çıktığında bu parayı almakta çok zorlanmaktayız. Yine küçük şehirlerde, az da olsa veresiye olayı vardır. Dolayısıyla hem vatandaştan para alma zahmeti, ayrıca hem paranın da tüm alınamaması bizler için büyük sorun oluşturmaktadır. Yine vatandaşlarla yapılan gereksiz tartışmalar eczacının psikolojisini bozmaktadır. Ayrıca bu muayene ücretinin fişi yok, faturası yok. Pos cihazından geçirmezsen parayı alamıyorsun. Geçirsen bunun faturası ne olacak. Eczanelerden muayene ücreti tahsilâtı mutlaka kaldırılmalıdır. Sevgili meslektaşlarım, bu yıl Tokat ve ilçelerinde son iki yılı kapsayan vergi denetimleri yapıldı. Defterlerimiz incelendi. Faturalarındaki %10, %20 katılım payı kadar fiş kesmeyen arkadaşlarımıza tutarlar için çok yüksek oranda vergi ve cezalar uygulandı. Ayrıca tüm arkadaşlarımıza envanter cezalar çıkarıldı. Tokat Eczacı Odası olarak bu olaya tüm arkadaşlarımızın dikkatini çekiyor, fiyat düşüşlerinden kaynaklanan envanter açıkları için Merkez Heyetimizin yeni dönemde çalışmalar yapmasını istiyoruz. Eczanelerimize reçete başına meslek hakkı verilmesi, eczanelerin nefes alması 118 TEB Yayınları sağlanmalıdır. Bu konuda çeşitli alternatifleri Türk Eczacıları Birliği ve muhatapları görüşerek düzenleyebilirler. Bu meslek hakkı vergi ve haklardan muaf olmalıdır. Yalnız bu kadar prosedürün olduğu bir meslekte hastaya eczacı nasıl danışmanlık yapacak, bu vakti nereden bulacak onu merak etmekteyim. Eczacı ekonomik ve moral olarak çöküntü halindeyken kendisini nasıl yenileyecek? Yine tüm eczacılarımıza Türk Eczacıları Birliği tarafından psikolojik destek verilmeli eczacının kendisine güvenmesi sağlanmalıdır. 18.09.2009 tarih 27353 sayılı Resmi Gazete ile 2009 yılı ilaç alım protokolü ile 5510 sayılı yasaya aykırı olarak çıkartılan muayene ücretleri Sosyal Güvenlik Kurumunun doktorlara verdiği parayı hastalardan alması anlamına gelmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu muayene ücretleri ile bırakın harcama yapmayı, kara geçmektedir. Yine bu uygulama ile ilaca ve eczaneye erişim zorlaşmaktadır. Değerli meslektaşlarım, kamu ıskontoları eczacı için maddi ve manevi bir yük, bir işkencedir. Bir kişi bu sağlık hizmet sunucusu da olsa bir metayı kaça alıp sattığını bilmelidir. Devlet buradan ek ıskonto aldığını bilmektedir. Kamu kurum ıskontosunun birçok ilaçta 11+12 olması eczacılara %3,5 daha taşıma zararı getirmiştir. Değerli arkadaşlarım tabi ki olmasını istemiyoruz. Ama gerekirse bunu devlete ıskonto olarak verelim. Yeter ki eczacı artık sattığı ilacını kaça aldığını bilsin. Devletin yaptığı bu olaya bizim memlekette “Müslüman’a gâvur işkencesi” derler. Artık bu işkenceyi bitirelim. Kamu ıskontosunun arttırılması ile hastalar bundan sonra 4. ve 5. kademedeki ilaçların temininde zorlanacaklardır. Çünkü eczacı Maliyeye %25 kar marjı göstererek ilaç başına ortalama en az %20 vergi vermektedir. Genel giderimiz ortalama yüzde %10 civarındadır. Devlete yaptığı ıskontoyu da saydığı zaman 4. ve 5.basamak ilaçlarından ortalama %7 oranında zarar etmektedir. İlaç fiyat kararnamesi yeniden düzenlenmeli, eczacının karlılığı kanunen mutlaka arttırılmalı, firmaların mal fazlası vererek eczacılarla oynamasına izin verilmemelidir. Faturalarda kurumlar bize fatura altını net ödemeli ve %10 ve %20 katılım paylarını kurumlar daha sonra emekli ve çalışanlarından tahsil etmelidir. Eczacılar bu %10 ve %20 katılım paylarını takip edememektedir. Provizyon sisteminin düzgün çalışmaması eczacıyı çok zor durumda bırakmaktadır. Mümkünse provizyon sistemindeki değişiklikler Cumartesi ve Pazar günleri saat 24:00 ile 08:00 arasında yapılmalıdır. İlimizde yeşil kart ödemeleri 4 ay geriden gelmekte, bu da eczacılarımızı sıkıntıya sokmaktadır. 119 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Değerli meslektaşlarım, özel hastanelerin devletten aldığı pay ve ilaç tutarlarının incelenmesini istiyoruz. Devlet sağlıkta sanki eczanelere para ödüyormuş pozisyonundadır şu anda. Kalem kalem tüm sağlık ve ilaç giderlerinin incelenip halkla paylaşılması gerekir. Ayrıca, önleyici sağlık hizmetlerinin verilmesini meslek grubu olarak önermeliyiz. İlaçta reklama karşıtlığımız halkımızın parasını ve sağlığını kaybedeceği ve niteliksiz kişiler tarafından konunun istismar edileceği düşüncesiyle devam etmektedir. Değerli meslektaşlarım, Tokat’ta diyaliz hastalarına daha iyi hizmet verebilmek, onların eczacı odalarına tepkilerini hafifletebilmek için odamız öncülüğünde böbrek ve diyaliz hastalarını koruma derneği kurduk. Bu şekilde hastalarla daha yakından ilgilenme şansı bulmaktayız. Ben size daha önce eczacı odasını Sosyal Güvenlik Kurumuna şikâyet etmiş bir arkadaşımızın dilekçesini getirdim. Tokat Böbrek ve Diyaliz Hastaları Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanlığından aldığımız bir yazı. “Türk Eczacıları Birliği 41. bölge Tokat Eczacı Odası Başkanlığına Tokat Derneğimiz üyeleriyle yaptığımız görüşmelerde diyaliz solüsyonu dağıtım sisteminde bir aksaklık olmamaktadır. Tokat Eczacılar Odası hastalarımıza gerekli yardımı göstermekte olup bu sistemin devam etmesi dileğiyle odanız nezrinde tüm eczacılara teşekkür ederim” diye. Bunu avukatımızla da görüştüm. Mahkemede delil olarak sunacaktır. Değerli arkadaşlarım, son cümle olarak, biz Sayın Domaç’ın aday olduğu kongrelerde Sayın Domaç’a hiç oy vermemiş bir odayız. Yalnız Sayın Domaç’ın mutlaka hataları da olsa o bizim önceki genel başkanımızdır ve mutlaka mesleğimize katkılarda da bulunmuştur. Biz demokratik halk olarak protestoyu normal görüyoruz. Ama bunların da yeterli ve dozunda yapılması gerektiği düşüncesindeyiz. Tokat Eczacı Odası olarak gelecek günlerin mesleğimiz ve ülkemiz açısından daha güzel olacağını umuyoruz. Hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. 120 TEB Yayınları Divan Başkanı: Sayın Başkanıma teşekkür ediyorum. Sayın Mehmet Gönenç, Hatay Başkanımı davet ediyorum. Ecz. Mehmet GÖNENÇ (Hatay Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan, Merkez Heyetinin değerli başkan ve yöneticileri, Denetleme Kurulunun değerli üyeleri, değerli Yüksek Haysiyet Divanı üyeleri, değerli oda başkanları ve yöneticileri, sevgili meslektaşlarım, hepinizi Hatay Eczacı Odası adına saygıyla selamlıyorum. Kongremizin bu çok önemli süreçte mesleğimiz adına olumlu kararlarla sonuçlanacağını umuyorum. Sayın meslektaşlarım; mesleğimizin özellikle son beş yıl içinde geçirdiği hızlı dönüşüm sonucu, birçok eczanemiz kendi özel sermayesiyle kendi yaşamını sürdüremez hale gelmiştir. Bu dönüşüm ve son beş yıllık sürecin bizleri etkileyen ana unsurlarını iyi bilmek ve irdelemek durumundayız. 2004 yılında değişen ilaç fiyat kararnamesiyle mesleğimizde başlayan dönüşüm 2005 yılının başında SSK ve yeşil kart hastalarının serbest eczanelerden ilaç almaya başlaması, kamu kurum ıskontosu, ucuz eşdeğer uygulamasıyla devam etmiştir. Bunların en önemlisi Sağlık Uygulama Tebliği değişiklikleri ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası ile ilaç politikalarının belirlenmesinde inisiyatifin Sağlık Bakanlığından, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Maliye Bakanlığına geçmiş olmasıdır. İnsan sağlığından çok tasarrufun öne geçtiği bu süreç eczaneler için dönüşümden çok bir yıkım süreci olmuştur. Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından eczacı ve vatandaş aleyhine yapılan tek yanlı değişiklikler 2008 Haziran ayında meslektaşlarımızı eczane kapatma eylemi noktasına getirmiştir. Mutabakat metninin 3 sayın Bakanımız tarafından imzalanması üzerine eylem kararı ertelenmiş, ancak uygulanmayan mutabakat yüzünden sorunlar devam etmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından geçiştirilmeye çalışılan eczane sözleşmeleri 2006 Aralık, 2008 özür dilerim yanlış söyledim. 21 Aralık 2008 Artık Yeter mitingimiz, sözleşme feshimiz ve en sonunda bir yıl dolmadan 4 Aralık 2009’da yeniden eczane kapatma süreci yaşanmak zorunda kalınmıştır. Henüz de bitmiş değildir. Eczacıların devletle olan ilişkisinde gerilimli dönemlerin yaşanma sıklığı artmıştır. Görünen odur ki, bundan sonra da tansiyon artarak devam edecektir. 121 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Değerli meslektaşlarım, sosyal güvenlik politikasının iflası eczanelerimizi de iflasa sürüklemektedir. Şöyle ki; artan kamu kurum ıskontoları, ucuz eşdeğer bandının %30’dan %22’ye, %22’den %15’e daraltılması, ilaç fiyat kararnamesindeki referans ülke değişiminin kolaylaştırılması ve buna bağlı olarak her Cuma günü yapılan ilaç fiyat düşüşleri referans fiyatın %86’dan %60’a düşürülmesi, 10 kat arttırılarak 80 kuruştan 8 liraya çıkan muayene ücretleri ve yeni açılan eczacılık fakülteleri, sağlık uygulama tebliğinde yapılan bilimsellikten uzak olup sadece tasarrufu amaçlayan değişiklikler devam ettiği sürece eczane sayılarımız azalmaya devam edecek. Ancak pazar büyümesi olmayacak, eczane ciroları yaşanmaz değerlerle düşmeye devam edecektir. Yapılan hesaplamalarda 2004 yılında 21 TL ciro yapan bir eczanenin, 2008 yılında aynı parayı kazanması için 50 TL ciro yapması gerektiği görülmektedir. Artan personel istihdamı, gerekli teknik ekipman, artan kiralar ve sağlık uygulama tebliğinin uygulamalarından kaynaklanan keyfi ve standardı olamayan kesintiler SSK ve yeşil kart hastalarının serbest eczanelere sağladığı ciro artışının üzerine çıkmıştır. Bu tespitten yola çıkarak, 6197 sayılı yasa Türkiye Büyük Milet Meclisinden çıkartılarak eczane sayısı sınırlandırılmalıdır. Eczacı karlılığının arttırılması amacıyla meslek hakkı uygulanmalıdır. Kamu kurum ıskontosu taşıma zararımızın önlenmesi mutlaka sağlanmalıdır. Üst limitli ciro sınırlandırılması yaşama geçirilmelidir. Zorunludur ve acildir. Değerli meslektaşlarım, bizler halk sağlığı konusunda kamu hizmeti veren kuruluşlarız. Devletin eczanelerimize bu gözle bakması, bizleri sorun değil, suçlu değil, çözümün bir parçası olarak görmesini sağlamak durumundayız. Biz yaşamazsak yaşatamayız. Bu yüzden meslek hakkı bizler için çok önemlidir. Ama geldiğimiz noktada kamu, Sosyal Güvenlik Kurumu, devletimiz, hem bizleri hem de hak sahibi vatandaşı sorumlusu olmadığı bir krizin mağduru yapmıştır. Devlet kolayı seçmiştir. Kurunun yanında yaşı yakmıştır. Etik çalışanı cezalandırmıştır. Oysa yapılması gereken ilaç harcamalarında artışa neden olan etik uygulamalara yolsuzluklara önlem almaktı ve bunlara neden olanları da cezalandırmaktı. Sosyal Güvenlik Kurumu vatandaşın sağlık hakkına ulaşmasını zorlaştırmayı seçmiştir. Muayene ücretini arttırmış, vatandaşın daha çok cebinden ilaç fiyat farkı ödemesine neden olmuş, vatandaşın hakları bir anlamda gasp edilmiştir. 4 Aralık’tan sonra eczanelerimizin düşeceği durumu söylemeye gerçekten dilimiz varmıyor. Devlet sağlık harcamalarında tasarruf yapmak istediğin- 122 TEB Yayınları de her zaman eczanelerin ve hastaların cebine el atmaktadır. 10 kat artan muayene ücretleri sonucunda, hastalar 2004 yılına göre %46 daha düşük fiyatlı ilaç almasına karşın sağlığı için daha fazla para ödemek zorunda bırakılmaktadır. Yalnızca bu bile sağlıkta dönüşümün faturasının kime ödetildiğinin açık bir göstergesidir. Çok çarpıcı bir örnek 2004 yılında 30 lira tutarındaki bir uzman hekim reçetesinde ortalama o zamanlar eczacı karı %20 olduğu düşünüldüğünde eczacı buradan 6 lira kar etmekte, hasta da bu bedelin %20’si olarak 6 TL para ödemekteydi. 2009 yılına geldiğimizde, aynı reçetenin ilaç fiyat düşüşlerinden kaynaklanan 20 TL’ye düşmesi, ortalama eczacı karının %10’a düşmesi sonucunda eczacı bugün günümüzde bu reçeteden 2 TL kar elde etmekte, hasta da katılım payı ücreti olarak 12 lira para ödemektedir. Bu bile bizim ve hastaların açısından geldiği noktayı çok güzel özetlemektedir. Yeşil kartın denetimsiz bir şekilde neredeyse her isteyene verilmesi, 18 yaş altının ve işsizlerin Sosyal Güvenlik Kurumu ödeme kapsamına alınması, yaratılan yasal boşluk nedeniyle muvazaalı eczanelerin çoğalması, bu eczanelerin denetiminin yapılamaması da Sosyal Güvenlik Kurumunun bütçe açığında önemli rol oynamıştır. Dün Genel Sekreterimiz bahsetti. 2010 yılında Sosyal Güvenlik Kurumu web sitesinde yeni yayınlanan ve sağlık giderlerinin disipline etmek amacıyla hazırladığı ifade edilen Sosyal Güvenlik Kurumu eylem takviminde, 31.12.2009 tarihinde kamu kurum ıskontosu oranının yeniden düzenleneceği, 31.12.2010 tarihinde eşlenik ilaç uygulamasına geçileceği, en tehlikeli maddelerden birisi, 31.12.2010 tarihinde eşdeğer ilaçlardaki %15’lik ilaç bandının daha da aşağılara çekileceği, 31.10.2010 tarihinde sağlık uygulama tebliği eki bedeli ödenecek ilaçlar listesinin yeniden düzenleneceği, 31.12.2010 tarihinde ilaç katkı payının kademelendirileceği yayınlanmıştır. Bütün bunlardan anlaşılacağı gibi devlet bir gecede tebliğ, genelge, kararname yayınlayarak yeni kurallar koymakta ve mesleğimiz açısından yaşamsal tehdit oluşturabilmektedir. 18 Eylül’de yayınlanan ilaç fiyat kararnamesi ve sağlık uygulama tebliğinde yapılan kamu kurum ıskontosu değişikliği bunun en çarpıcı bir örneğidir. Bu uygulama eczacıları 4 Aralık 2009 günü eczane kapatma eylemine götürmüştür. Eczaneler kamu hizmeti vermektedir. Bu nedenle, eczanelerin de kamunun koruması altında olması gerekmektedir. İlaç fiyatlarının belirlenmesinde referans uygulama yapan yetkilileri eczacının meslek hakkı konusunda da batılı ülkeleri referans almaya ve ilaç fiyatlarından bağımsız bir uygulamayla eczanelerin yaşamasını sağlamaya çağırıyoruz. Gelinen noktada 24 bin eczane- 123 TEB 37. Olağan Büyük Kongre nin ayakta kalması için etik dışı kazancın önlenmesi ve eczanelerimizin kendi öz sermayeleri ile geleceğe taşınması için 6197 sayılı yasa ile eczane sayısının nüfusa göre sınırlandırılması yürürlüğe girmelidir. Eczacıların; hastanede, ilaç sanayinde ve sosyal güvenlik kurumlarında daha fazla istihdamı için para harcanmalıdır. Kamu kurum ıskontosunun eczacıyla bir ilgisi yoktur. Devletin bu ıskontoyu doğrudan sanayiden almasını sağlayacak bir yöntem bulunmalıdır. Üst limitli ciro uygulamasına geçilerek, eczacılar arasındaki gelir dağılımı, az cirolu eczanelerin hayatta kalmasını sağlayacak şekilde düzenlenmelidir. İlaç fiyat kararnamesinde, eczacı karı mutlaka arttırılmalıdır. Hak sahiplerinin doktora ve ilaca ulaşımını engelleyecek uygulamaların düzeltilmesi gerekmektedir. Muayene ücretleri birinci basamaktan kaldırılmalı, diğerlerinde ise ödenebilir seviyelere çekilmelidir. TC kimlik numarası ile reçete yazımında hastanın bilgisi dışında adına reçete yazılmasını önleyecek bir yöntem geliştirilmelidir. Tekrar otokopili karneye dönülmesi olabilir veya hak sahiplerine bir şifre verilmesi gibi karşılaşılabilecek bir yöntem olabilir. MEDULA sisteminden alınacak bilgilerle hastane, eczane, doktor, hasta ve ilaç bazında ayrıntılı analiz yapılarak yolsuzluklar engellenmeli, denetimlerin buradaki bilgiler ışığında etkinleştirilmesi sağlanmalıdır. Karekod uygulamasına geçilmesi durumunda eczanelerin sırtına ağır bir yük yüklenecektir. Eczacılar, karekod uygulamasıyla, nedeni olmadıkları sahte ilaç ve ambalaj yolsuzluğunun önlenmesinde tek sorumlu konumuna getirilmektedir. Karekod uygulaması ileri bir tarihe ertelenmeli ve Birliğimizin önerileri doğrultusunda mutlaka iyileştirilmelidir. Bu haliyle karekod uygulaması yolsuzlukla mücadelede anlamlı bir sonuç yaratmayacaktır. 4 Aralık 2009 eczane kapatma eyleminde, tüm eczacı odalarının eksiksiz katılımı Türk Eczacıları Birliğinin gücünü bir kez daha göstermiştir. Eczacı, örgütünün arkasındadır. Bundan sonra yaşanacak olumsuz gelişmelerde de örgütlü gücümüzü göstermeye devam edeceğiz. Mesleğimizi daha da sıkıntılı günlerin beklediği kesin; peki, çözüm ne? Çözüm, 4 Aralık 2009 eczane kapatma eylemindeki tek vücut tek yürek olan eczacının örgütlü gücünü tekrar etkin kılmaktır. Bunun için 4 Aralık ruhu içerisinde herkesin oyunu alacak bir Merkez Heyeti belirlenmelidir. Bu genel kuruldan, siz değerli meslektaşlarımızdan beklentilerimiz, önümüzdeki günleri bir ateşten gömlek olarak değerlendirdiğimizde bu sorunların bertaraf edilmesi için etkin, yetkin, bilgili, pratikten kopmamış kişilerden oluşacak bir Merkez Heyetinin şekillenmesidir. 124 TEB Yayınları Divan Başkanı: Başkanım toparlarsanız. Ecz. Mehmet GÖNENÇ (Devamla): 4 Aralık’ta eczacı, örgütlü gücünü sınayanlara çok güzel bir ders vermiştir. Emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Şimdi 4 Aralık‘ta oluşan stok zararlarımızın karşılanması ve yarı yarıya düşen eczane karlılıklarımızı telafi edecek yöntemleri konuşma zamanıdır. Bu kazanımlarımızı daha ileriye taşıyacağımız, yarının bugünü aratmayacağı bir çözümü bulma zamanıdır. Basın açıklamalarıyla gazete, radyo, televizyon ilanlarımızla istemlerimizi dile getirip sorunlarımızı halkın ve devlet yetkililerinin iyi anlayabileceği bir ortam yaratmak durumundayız. Bu eylem biçimlerinin yeterli olmadığı durumlarda, vatandaşı ilaçsız bırakmadan devletle pazarlık yaparken, elimizi kuvvetlendirecek gücü giderek artan eylemliliklerimizle en azından kaybettiklerimizi geri almanın yollarını bulmak zorundayız. Bizler 24 bin eczanenin koşulsuz destek verdiği yöneticileriz. Bu mevkilere koltuk için değil ülkemizin ve meslektaşlarımızın sorunlarını çözmek için geldik. O zaman gereğini yapacağız. Bu gerekleri yaparken eczacımızın ve eczanelerimizin imajını sürekli karları için eylem yapan bir meslek grubuymuş gibi değil; bu ülkenin kaynaklarını, bu ülkenin insanını ve sağlığını ama aynı zamanda meslektaşlarını da, haklarını da doğru zeminde savunan imajı halkın vicdanında ve kamuoyunda sağlamak durumundayız. Bunlar ancak ortak akılla, dayanışmayla, katılımcı demokrasi ile uzun soluklu kullanılan sağduyu ile olur. Eylemlerimizde eksiklerimiz de şüphesiz olacaktır. Bunları da en yapıcı şekilde telafi etmek yine bizlere düşmektedir. İlaç sanayinden eczacının hakkı olan 20’den sonra 7 ve 4 ıskontolarımız ve asgari 90 gün vade, bu dönemde dayanışmayla, söke söke alınmıştır. Kooperatiflerimizin bu konuda destekleri çok anlamlı ve önemlidir. Buradan kooperatiflerimize de teşekkür etmek istiyorum. Merkez Heyetimiz kamu kurum ıskontoları konusunda bütün meslektaşların zararlarını hem meslektaşlarına hem de devletin bakanlarına doğru anlatabilmiş ve sorunu çözme yolunda somut adımlar atmıştır. Ancak ilaç sanayinin manipülasyonu sonucu 3 Bakanın imzaladığı kararlar uygulanamamıştır. Bunun uygulanmasını mutlaka sağlamak zorundayız. 2010 Sosyal Güvenlik Kurumu eylem planında belirtilen ve 31.12.2010 tarihinde yapılması planlanan ucuz eşdeğer bandının %15’ten aşağı indirilmesi gerçekleştiğinde, eczacının parasını ödeyerek rafına koyduğu ilacın bedelsiz kamulaştırılmasını maalesef tekrar yaşayacağız. Orijinal ilaçlar bantta kalabilmek için daha fazla kamu kurum ıskontosu 125 TEB 37. Olağan Büyük Kongre yapmak zorunda kalacaklardır. Bunu ucuz eşdeğer bandı 1 Temmuz 2009’da, %22 den %15’ e düşürüldüğünde yaşadık. Örgüt olarak sessiz kaldık. Bu nedenle kamu kurum ıskontosu eczane üzerinden geçtiği sürece ucuz eşdeğer bandının daralmasına ve referans fiyatın düşmesine sessiz kalamayız. Kabul edemeyiz. Divan Başkanı: Başkanım 15. dakikayı kullanıyorsunuz, lütfen. Ecz. Mehmet GÖNENÇ (Devamla): Başkanım bitirmek üzereyim. Bugün orijinal ilaçların çoğu %40’ın üzerinde kamu kurum ıskontosu yapıyorsa bu referans fiyat düşüşü ve ucuz eşdeğer bandının aşağı çekilmeleri uygulamaları ile zorunlu kullanıldığı içindir. Bu uygulamadan çıkan sonuç devletin tek taraflı tebliğ, genelge ve kararnameleri ile değiştirebildiği oranlar ve fiyatlar yüzünden stok zararları oluşmakta ve eczacı karından zarar etmektedirler. Bunları engelleyecek önlemleri almalıyız. Somut olarak ilaç fiyatı düştüğünde veya kamu kurum ıskontoları arttığında, 45 günlük geçiş sürecinde ucuza alıp pahalıya satabileceğimiz genelge çıkartılmalıdır ki stok zararlarımız minimize edilebilsin. Ciromuzdan bağımsız bir şekilde verdiğimiz reçete sayısı veya ilaç kalem sayısına endeksli sabit ve düşmeyen bir meslek hakkımız olmalıdır. Bu hakkı almalıyız ki evimize götürecek ekmeğimiz olsun. Bunlar olmazsa olmazlarımız olmalıdır. Devletin bugüne kadar olan uygulamaları koyduğu kurala uyan eczacının ve vatandaşın cezalandırılması şeklindedir. Bir ilacın tüketimi artınca ya uzman doktor tarafından reçetelendirme şansı getirilmekte ya da ilaç kullanım raporu istenmektedir. Yolsuzluk giderilmeden herkesi potansiyel suçlu gören SSK zihniyeti ile alınan önlemler ile sorunlara çözüm aranmıştır. Artık bir şeyler değişmeli, devlet kendi koyduğu kurala uyanları cezalandırmaktan vazgeçmelidir. Değerli meslektaşlarım, artık yeter. Eczacılık artık karlılık tartışmaları ile eczane kapatmayla eylemle değil, bu ülkeye kattığı katma değerlerle ve projeleriyle konuşulsun. Bir yıla yakın süredir yürüttüğümüz “Ülkemi seviyorum eşdeğer ilaç kullanıyorum” kampanyasındaki yıllık 865 bin TL’lik tasarruf konuşulsun. Bizler biyoeşdeğerlik çalışmalarının yurt içinde yapılmasına olanak sağladığımız Novagenix ile gündeme gelelim. Bu ülkenin kronik hastalıkları ile mücadelede başarı sağlayacak bilimsel yaklaşımlarla gündeme gelelim. Eczanelerimizi genişletelim, güzelleştirelim. Farkındalık 126 TEB Yayınları yaratalım. Tüm Türkiye’de tek tip eczane dış dizaynlarımız ve önlüklerimiz olsun. Artık yeter, eczacılık yapmak istiyoruz. Tahsildarlık değil. Kırtasiye işleri değil, muayene ücretlerinin nereden kaynaklandığı ile uğraşmak değil. Reçetelerdeki ilacın sağlık uygulama tebliğine uygunluğunu araştırmak değil. Hastaya doğru ilacı, doğru dozda, uygun şartlarda reçete edilip edilmediğini kontrolle uğraşalım. Artık yeter, yeni eczacılık fakülteleri açılmamasını, var olan fakültelerin kontenjanlarının azaltılmasını, eczane sayısının sınırlandırılmasını, kamu kurum ıskontosu yükünün üzerimizden alınmasını, meslek hakkımızın verilmesini, muayene ücretlerinin kaldırılmasını, üst limitli ciro uygulamasının bir an önce yaşama geçirilmesini istiyoruz. Sayın meslektaşlarım son olarak eylemimize katkısını ve desteğini esirgemeyen sivil toplum kuruluşlarına, Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyetine, eczacı odası yöneticilerimize ve tek tek tüm eczacı meslektaşlarımıza tekrar teşekkür ediyor ve başarılarınızın sürmesini diliyorum. Saygılarımla teşekkür ediyorum. Divan Başkanı: Teşekkürler sayın başkanım, şimdi sırada Sabih Tekin Çağlar Trabzon Eczacı Odası Başkanı, sayın başkanım mümkün olabildiğince hızlı hareket edebilirsek. Ecz. Sabih Tekin ÇAĞLAR (Trabzon Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan, Merkez Heyetim ve Denetleme Kurulum, Yüksek Haysiyet Divanı Sayın Başkan ve yöneticilerim, sayın oda başkanlarım, değerli oda yöneticilerim, sayın delegeler, sayın konuklar, eczacı örgütünün değerli çalışanları, hanımefendiler, beyefendiler, Trabzon, Rize, Artvin, Gümüşhaneli eczacılar adına en içten sevgi ve saygılarımla hepinize hoş geldiniz diyorum. Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti’ne, Denetleme Kurulu’na, Yüksek Haysiyet Divanı’na, 51 eczacı odasının tüm kurullarına ve Türk Eczacıları Birliği ve eczacı odası çalışanlarımıza mesleğimize, örgütümüze, ülkemiz adına yaptığı çalışmalardan ötürü teşekkür ediyorum. 37. Büyük Kongre’nin bir ilki başararak seçimi değil çözümü gerçekleştirmesi talebimizle sözlerime başlamak istiyorum. Trabzon Eczacı Odası olarak bu kongrede gerçeklerin söylenmesini engelleyecek her türlü karmaşık seçim formü- 127 TEB 37. Olağan Büyük Kongre lüne karşı olduğumuzu açıkça belirtmek istiyorum. Eleştirilerimizde objektif olurken, üslubumuzun da insanları kırmamasına önem göstereceğiz. Ancak teşekkürlerimizin de, olumsuz eleştirilerimizin de doğru algılanmasını istiyoruz. Bizler herkesin hesap ve kitap yapmadan burada olduğuna inanıyoruz. Bizim kimseye bir diyet borcumuz, kimseyle de bir hesabımız yoktur. Olumlu ve olumsuz eleştiride bulunma hakkımız da demokrasiye dâhildir. Bunun böyle görülmesi de demokratik olgunluğun işareti olacaktır. Değerli meslektaşlarım; hayata çifte standartla bakma eğilimi, olan biteni istediği kalıba dökme ihtiyacının bir sonucudur. Bir işe vesayetle başlarsanız ve o kuruma vesayeti yerleştirirseniz, bir vesayetten diğerine savrulur gidersiniz. Bu örgütün kendisini iktidar hırsına kaptırmış insanlarca değil; yöneticiliği birlikte çalışmak olarak algılayan, olumlu ya da olumsuz tüm gelişmelere herkesi ortak edebilen insanlar tarafından yönetilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bugün karşımıza çıkan matematik tablo da, delege sistemi ve yasal oy hesabını öne çıkarmaktadır. Bu örgüt, bu hesaplardan kurtulamadığı sürece hiçbir zaman kendisine layık olan yöneticileri seçme şansına layık olamayacaktır. Eczacıların ve örgüt yöneticilerinin siyaset yapmasına, bu ülkeye ve mesleğimize siyaset yoluyla hizmet etmesine itirazımız yoktur. İtirazımız Türk Eczacıları Birliği makamlarının siyasete atlama tahtası olarak kullanılmasınadır. 36. Büyük Kongre konuşmamda, bu kongre bir şey yapmak isteyenlerle bir şey olmak isteyenler arasında bir kongre olacak demiştim. Kongreden sonra önümüze yerel seçimler gündeme geldi. Adaylıklar düştü gündemimize önce belediye başkan aday adaylıklarım, olmadı il başkan aday adaylıklarım, onlar da olmadı artık mahalle muhtarlığı, apartman yöneticiliği… Devamını biz bilemiyoruz. Türk Eczacıları Birliği örgütünün adı bu kadar ucuzlatılmamalıdır. Siyaset her insanın en doğal hakkıdır. İnsan siyasal bir varlıktır ama siyaset yaparken, bir girişimde bulunurken bu hareketin sizi oraya getiren topluluğa ne kazandırıp ne kaybettirdiğine bakmak durumundasınız. Siyaset yapmak için her biriniz başka bir siyasi partiye gittiğinizde bunun güç mü güçsüzlük mü olacağı tartışılmalıdır. Bu duruma geldiğinde TÜRK-İŞ kendi partisini kurmaya karar vermiştir. Belki biz de bir eczacı partisi kurmalıyız. Ama Türk Eczacıları Birliği’ni eczacı partisi haline getirmemeliyiz. Siyasilerin dikkatini çekecek bir makam haline getirmemeliyiz. 128 TEB Yayınları Değerli meslektaşlarım, 36. Büyük Kongre’de göreve gelen bizler 3 Mart tarihinde istifa ettik, 5 arkadaşımızla beraber. Neden istifa ettiğimiz konusunda çok konuşuldu. Çok yazıldı. Çok çizildi. Bugüne kadar, bu konuda bu kürsülerden bir tek kelime etmedim. Ama bugün bu kongrede birkaç kelime etmek, birkaç haksızlığa cevap vermek istiyorum. Amacım asla polemik yaratarak gündemi değiştirmek ve Büyük Kongre’ye saygısızlık yapmak değildir. Ama yapılan haksızlıklara ve çifte standartlara da değinmezsem kendime saygısızlık etmiş olurum. İstifalara şöyle bir pencereden de bakabilirsiniz. Gidenler aslında sizlerden eksilen bir değerdir. Gidenlerin arkasından ıslık çalıp, el ovuşturmak değil, neden bu noktaya geldik diye aklıselim olarak düşünmek gerekir. Çünkü sağlıklı toplumlar ayıbından kir çıkarmaz. İnsanları da birbirine düşman edecek bir bellek tazelemesine zorlamaz. Ama bu, ayıpların da unutulması anlamına gelmemektedir. Burada bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Bazı insanlar ilkeleri ve doğruları adına, kimilerini siyasete atlama tahtası olarak algıladığı makamları terk ederek onurlu bir duruş sergilemektedirler. Evet, biz istifa ettik. Ama başarısızlık durumunda istifa edildiği sözünü verenler de oldu bu kongrede, bu kürsülerde, oturaklarda. Sayın Şevket Kaya 36. Büyük Kongrede 8 ana başlık adı altında hedeflerini sıralamış: “Sorunları çözemiyorsak Bakanlığın önünde yatarak bu sorunu çözmek için ne gerekiyorsa yapmalıyız. Ben ve arkadaşlarım adına bu sözü sonuna kadar veriyorum. Eğer bir yılsonunda bunlardan bir tanesini yapamıyorsak istifa etmeye hazırım.” demiş ve konuşması alkışlarla kesilmiş. Bu sorunların sekiz tanesi çözüldü de mi hala orada oturuyorsunuz? Bakanlıkların önünde yattığınız doğru, ama Türk Eczacıları Birliği sorunları için değil kendi adaylıklarınız için orada yattınız. 27 Haziran 2009 tarihli Ankara Eczacı Odası gazetesi yayını Bizim Gazete sayı 22, dönemin TEB II.Başkanı Sayın Eczacı Hilmi Şener, geçtiğimiz döneme göre çok iyi bir protokol süreci gerçekleştirdiklerini söyleyerek özellikle beş arkadaşımızın ayrılmasından sonra daha verimli, daha somut işler başarıldığına inanıyorum diye açıklama yaptı. Sayın Şener, siz o protokol müzakerelerinde neredeydiniz? Protokol müzakereleri iki ay sürdü. 50’ye yakın toplantı yapıldı. Sayın Şener bir tek toplantıya katıldı. O da İstanbul, Konya, Adana oda başkanlarımızın katıldığı sabahladığımız nafile bir toplantıydı. Sadece bir toplantıya katılacaksınız, sonra iyi ki gitti dediklerinizin aktif görev aldıkları süreç için başarılı bir protokol süreci yaşandı diyeceksiniz. Sonra da onlar gittiği için iyi işler yaptık diyeceksiniz. Lütfen haksızlık etmeyiniz. Siz bu örgüt bu mitinge hazırlanırken 129 TEB 37. Olağan Büyük Kongre neredeydiniz? Her akşam saat 18 civarı çantanızı alıp iyi geceler dilerken, iyi ki gitti dediğiniz adamlar bu örgütte haftalarca uykusuz çalıştılar. Siz sıcak yatağınızda uyurken, iyi ki gitti dedikleriniz Ali Aslan’la, Hüseyin Olan’la kamyonlara yağmur altında koli yüklüyorlardı. Hamallık yapıyorlardı bu örgütte. İstifalar konusunda son sözüm Arif Yılmaz’a; Kayseri’de bizlerin ayrılmasının iyi olduğunu, Merkez Heyeti üyesi arkadaşlarımı göstererek artık insanların yüzünün güldüğünü söyledi. Değerli kongre üyeleri, değerli meslektaşlarım; eğer Merkez Heyeti üyeleri eczacının yaşadığı bu süreçte kan ağlamıyor diye, beş arızalı adam gitti diye yüzleri gülüyorsa, bu bizler için gurur kaynağı değil üzüntü sebebi olmalıdır. Ama bu konuda arkadaşlarımın hakkını vermem lazım. O arkadaşlarımın öyle mesut, bahtiyar, güle oynaya bir halleri yoktu. Değerli meslektaşlarım, biz de ülkemize, ülkemiz insanına bakalım. Eskiden aç mezarı yok derdi büyüklerimiz. Yani açlıktan ölen insanımız yok anlamına gelirdi. Bugüne bakın. Artık Türkiye’de, gazetede, internette aç mezarları olduğunu, açlıktan insanların öldüğünü görüyoruz. Hükümet sağlık alanını artık gözden çıkarmış, yoksular, sağlığa ulaşamayanlar, ilaca, eczacıya ulaşamayanlar, ekmeğe, yağa, kömüre ulaşamayanlar, sadaka kültürüne muhtaç ediliyor. İlaç da sadaka gibi veriliyor. Hekime ulaşmak bir lütuf, o da artık parayla, bir de kömür dağıttınız mı yoksullarla işiniz bitiyor. Sosyal devlet mi, işte size sosyal devlet. Bu devlet, ne devlet, ne de sosyal. Bu devlette, nereye kafanızı çevirirseniz bürokrasiyle, olmazsa polisiyle karşı karşıya geliyorsunuz. Bu ülkede bu devlet kendi imzaladığı sözleşmeleri almamak için üzerimize polis salmadı mı? Bugün, kim ne derse desin, sağlık ve ilaç harcamamızı kısacağız diyorlar. Zaten kimsenin de bir şey dediği yok. Vatandaşın nefesi boğazında düğümlenmiş durumda. Uluslararası sermaye, ilaçtan tasarruf edilecek parayla kendilerine olan borçların ödeneceği beklentisinde bu politikalara destek vermiş durumdadır. Vatandaşımızın yaşadığı ve yaşayacağı sıkıntılar onların ilgi alanına girmiyor. Çünkü onlar hasta olmuyor çünkü onlar ilaç kullanmıyor. Onlar sabahları greyfurt suyuyla, ekinezya çayıyla beraber hayatlarını idame ettiriyorlar. İlaca ihtiyacı olan insanımız ise katılım payını, muayene ücretini ödeyemiyor. Hekime ulaşamıyor ve sağlıksız kalıyor. Buyurun size adalet, buyurun size kalkınma. 130 TEB Yayınları Değerli meslektaşlarım, görünen o ki ilaç alanında radikal müdahaleler bundan sonra hız kesmeden devam edecektir. Bizleri bekleyen tehlike sadece kamu kurum ıskontosu ve fiyat kararnamesi kayıpları değildir. Bu sürecin devamında yaşanacak ekonomik kriz ve kamunun bunu fırsat bilerek mesleğimize müdahale etme planları gelecekteki problemlerimizden sadece birkaçıdır. Eczanelerimiz küresel sermaye ve aktörlerine kurban edilmiş hastalarımız özel hastanelerin insafına terk edilmiş durumdadır. Bizim bu tabloyu tersine çevirmek için tüm sağlık çalışanlarını, tüm hastalarımızı bir araya getirmemiz gerekir. Eczacıların böyle bir ortamda yaşamayacağını bu neşter operasyonla durmazsa sistemin kangren olacağını herkese anlatmak birinci önceliğimiz olmalıdır. Biz ne diyoruz? İlaç eczacı danışmanlığı olmadan kullanılamaz. Eczacının geliri ilaç gelirlerinden farklı olmalıdır. Eczacı sağlık alanının vazgeçilmezidir. Eczacı bu ülkede sağlık hizmetinin bel kemiğidir. Eczacı bu ülkede sağlık hizmetinin tüm boşluklarını doldurmaktadır. Ama bizim de bir politikamız olmalıdır. Bitkisel ilaçta, dermokozmetikte, alternatif tıp ürünleriyle, ancak metropol eczanelerini şekillendirebilirsiniz, çeşitlendirebilirsiniz. Ama taşra, köy ve belde eczanelerini ne yapacaksınız? Değerli meslektaşlarım, iyi bir müzakere, dik bir eylem, kararlı bir örgüt duruşuyla zor da olsa Sağlık Bakanlığıyla ilaç kar oranını yükseltebiliriz. SGK’ya kamu kurum ıskontosunu indirttirebiliriz. Sanayiciden ekstra vade, peşin ıskonto bile alabiliriz. Tüm bunları yaparsak eczacının sorunları çözülecek midir? Düze çıkabilecek miyiz? Oy hesabıyla, listelerle, dengelerle uğraşacağımıza gelin geleceği planlamak üzere kafa yoralım. Biz ilaç ve eczacılık alanının sahibiyiz. Hasta sağlığını ilgilendiren her şey bizi de ilgilendirmektedir. Bu bilinçle davranacaksak birincisi eczanelerimize sahip çıkacağız. Bir de mesleğimize sahip çıkacağız. Mesleğe sahip çıkmak da, ilke sahibi olmayı gerektirir. Bu ilkelerin gerçek hayatta karşılığını bulması ve ilkelerden vazgeçilmemesi için kaç kişinin ölmesi, kaç eczanenin kapanması, kaç eczacının iflas etmesi, kaç kişinin ilaca ulaşamaması gerekir? Bizim eczacı olarak buna izin vermemiz mümkün değildir. Hastalarımız bizim için üzerlerine titrenmesi gereken, bize ihtiyacı olan varlıklardır. Biz hastaya bizim ihtiyacımız var diye bakmayız. Hastanın bize ihtiyacı var diye bakarız. O yüzden de popülizm yapmayız. Yapılmasına da izin vermeyiz. Sağlık hakkına erişimde kısıtlamaları kaldırın diye yalan söylemeyiz. Söylenmesine de izin 131 TEB 37. Olağan Büyük Kongre vermeyiz. Ama bizim vergimiz ilaç harcaması değil, faiz ödemesi yapan, petrol füzeleri alan devlet sıra ilaca gelince bütün maliyeti hasta ve eczacı üzerine çıkarmaktadır. Divan Başkanı: Başkanım toparlarsak,13. dakikadayız. Ecz.Sabih Tekin ÇAĞLAR (Devamla): Tüm bunlar yetmezmiş gibi Türkiye’de başka sorun kalmamış gibi Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu Başkanlığıyla örgütümüzün ekonomisine de el atılmaya çalışılmaktadır. Sivil toplumu meslek örgütlerine kısaca kendilerine yandaş görmedikleri herkese sindirmek peşindeler. Bu tür uygulamaların tekrarını yaşamamak için örgütlü bir direniş göstermek zorundayız. Mesleki sorunlarımızın haricindeki konulara da duyarsız kalmamalıyız. Kamu tarafından tek taraflı uygulamanın yok olmasının temelinde demokrasi yoksunluğu temeli yatmaktadır. Bu anlamda çağdaş sivil bir anayasa yapılması; seçim yasasının, partiler yasasının değişmesi, seçim barajının kaldırılması konularında söyleyeceğimiz sözümüz olması gerekmektedir. Değerli meslektaşlarım, mevcut Merkez Heyeti şanslı bir yönetimdir. Örgüte danışmadan hatta Merkez Heyetini bile toplamadan eczane kapatma gibi radikal bir karar alıp üyelerine tebliğ etmiş ve tek kelime dahi itiraz almadan % 100 başarılı bir eyleme imza atmıştır. Hiç kimse B planınız var mı diye sorgulamamaktadır. Ama eylem sonucunda masa başında alınan sıfırdır. Dün açılış konuşmasında Sayın Başkanım, 4 Aralık sürecinde sonra elimizde örgütlü gücümüzden başka ne kaldı demektedir. Değerli başkanım, siz muhalefet lideri değilsiniz. Türk Eczacıları Birliği Başkanısınız. Örgüt eylem yapacak, bu hakları siz alacaksınız. Ne olacak sorusunun cevabı ise kongreyi bekleyelim olmuştur. Bu sefer de insanların aklından başka sorular geçiyor: Neden eylem için kongreyi beklemedik? Dedim ya şanslı bir yönetimimiz var. Çok da sorgulamayan bir örgütümüz. Değerli meslektaşlarım iş yapmak, yol almak için kararlı adımlar atmalıyız. Bu kararlara adımlar atacak yöneticiler seçmeliyiz. Bundan sonraki süreçte bir adım ileri, iki adım ileri gitme şansımız yok. Her adımda üç adım ileri atlamak zorundayız. Bugün 132 TEB Yayınları itibariyle geleceğimizle ilgili sağlam ve sonuç alabileceğimiz hamlelerde bulunmalıyız. Bunu ancak hep beraber ve güçlerimizi birleştirerek gerçekleştirebiliriz. İşte bugün burada sadece bunu yapmaya gücü olanlar, sadece bunu yapmaya hazır olanlar aday olarak ortaya çıkmalıdır. Başka şeyler yapmak isteyenler başka alanlarda güçlerini sürdürmektedirler. Bu anlamda diyaloga açık, dayatmacı olmayan, hesap gözetmeyen, dengeleri değil, liyakati önceleyecek bir Türk Eczacıları Birliği oluşturmak için çaba göstermeye, göreve, özveriye ve mücadeleye hazırız. Sözlerime son vermeden önce, bu kongreye ait de, seçim sürecine ait bilgileri de sizlerle paylaşmak istiyorum. Sayın Erdoğan Çolak, Türk Eczacıları Birliği Başkanım, uzun yıllar dostluğumuz olan çok sevdiğimiz saydığımız bir arkadaşımızdır. Sayın Başkanla seçime yönelik üç kez telefon konuşması yaptık. Birincisinde kendisi beni aradı; Trabzon Eczacı Odası Başkanı ve çok sevdiği arkadaşı olarak, benimle sürece ilişkin görüşlerini paylaşmak istedi. Ben de çok memnun olacağımı, saygın bir davranış olduğunu kendisine bildirdim, nezaket görüşmesiydi o. Daha sonra iki kez daha telefon görüşmesi yaptık. Telefon görüşmelerinde, Sayın Başkana aktardıklarımı; tutanaklara geçmesi, tarihe şerh düşmesi ve sizlerin de bilgisi için bir kez daha aktaracağım. Sayın Başkanım bu bir kriz dönemidir. Bu koltuk kavgası dönemi değildir. Bu nedenle örgütün bu kongreden seçim hesabı yaparak değil, geleceğe yönelik kararlar alarak çıkması gerekir. Bu nedenle en büyük görev size düşmektedir. Türk Eczacıları Birliği Başkanısınız dönem kriz dönemi hesap dönemi değil. “Buyurun sayın oda başkanları, bu listeyi beraber yapacağız” çağrısı yapmanız gerekmektedir. Eğer bu çağrıyı yaparsanız Trabzon Eczacı Odası hiçbir pazarlık, hiçbir dayatma, hiçbir koşul olmadan bu masanın etrafına toplanacaktır dedim. Bu masada da olurlarımızı ve olmazlarımızı konuşalım, ortak bir paydada, ortak bir listede; asla bir dayatma olmadan, asla bir ön koşul olmadan, beraberce bir liste yaparsak biz bunun altına imza atarız dedik. Ama sayın Başkan eğer “Yürüyen bir yapımız var. Bugüne kadar birlikte yürüdüğümüz arkadaşlarımız var. Onlarla ilgili genel bir çatımız oluşmuştur. O çatının altına birkaç kişi verelim. Böylece tek liste olsun, tek bir listeyle çıkalım öneriniz varsa, lütfen bu öneriyi bizlere getirmeyin. Çünkü bu birlik listesi değil bir iltihak listesi olur. Bir biat listesi olur. Biz biatı reddediyoruz. Kabul etmemiz mümkün değildir. Biz biatı reddediyoruz. Çünkü bizler 10–18 yaşları arasında yatılı okuldan, sonrasında ise tüm 133 TEB 37. Olağan Büyük Kongre hayatımız boyunca süre gelen omuz omuzalık kültüründen geliyoruz. Dayanışma kültürümüzün temelini de bağımsızlık kültürü oluşturmaktadır. Biat etmek hayatımızın hiçbir döneminde kabul etmediğimiz bir olgudur. Bizler sayımızın azlığına çokluğuna bakmadan, boyun eğdirmek isteyen kim olursa olsun, ister iktidarıyla, ister silahıyla, ister parasıyla, boyun eğmemeyi insanlığın özü sayan bir anlayışı temsil ediyoruz. Bugünden tezi yok neoliberalizme, gericiliğe ve ırkçılığa karşı eşitlikten, özgürlükten, demokrasiden emekten ve halktan yana olanlar; emperyalizme karşı, tam bağımsızlıktan yana yurtta ve dünyada artık aynı safta olmalıdırlar. Barıştan yana tavır alanlar artık aynı safta olmalıdırlar. Hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum efendim. Divan Başkanı: Değerli meslektaşlarım, Ecz.Yavuz Tatar Elazığ Oda Başkanımı konuşmasını yapmak üzere davet ediyorum. Yavuz Tatar arkadaşımız sanırım yok. Eczacı Atilla Erbudak Gaziantep Ecz. Atilla ERBUDAK (Gaziantep Eczacı Odası Büyük Kongre Delegesi): Değerli Divan Başkanım, Divan Üyeleri, Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti Başkanı, üyeleri, Denetleme Kurulu’nun Başkanı ve üyeleri, Onur Kurulu Başkanı ve üyeleri, sevgili meslektaşlarım, hepinizi sevgiyle selamlıyorum. Gaziantep Eczacı Odası’nın hazırladığı bir kitapçık var. Dışarıda dağıtılıyor. Bu Türk Eczacıları Birliğinin, eczacı örgütünün yapmış olduğu bir eylemi anlatan kitapçık. Küçücük bir kitapçık, edinip okursanız, geçmişimizde yaşanan başka bir eylemliliği de herhalde paylaşmış olursunuz. Değerli meslektaşlarım, açılış konuşmasında Sayın Domaç, “Yalnız kalmayın paylaşın. Bütünleşin çoğalın.” dedi. Oysaki Türk Eczacıları Birliği’nin geçmişten bu yana emek örgütleriyle bir arada olduğu grubun içinden Domaç’ın zamanında getirildi. O dönemde birlikte olunan emek grubundan ayrılış bugünse bunlarla yan yana durun deyişi bir çalkantının sonucu olsa gerek. Türk Eczacıları Birliği söylediğim bu dönemden bu yana, yol arkadaşlarından, birlikte yürüdüğü emek ve sendikal yoldaşlarından ayrılmış durumda; bizim 4 Aralık kapatma eyleminden bir hafta önce, Türkiye gene- 134 TEB Yayınları linde sendikalarının ve memur örgütlerinin bir eylemliliği vardı. Ben bir eczacı olarak Türk Eczacıları Birliği örgütünün ve meslek örgütümüzün tümünün, yalnızca bilgisayarlarımızda bu eylemin destekçisiyiz yanındayız söyleminden çıkıp eylemde, alanda onlarla yan yana olmasını beklerdim. Değerli meslektaşlarım, ülkemizin sorunları yalnızca SGK’nın genel sağlık sigortası kapsamında yaşananlar değildir. Eczacı örgütü bu saptamayı doğru yapmalı ve ülkede yaşanan adeta cadı kazanına dönen, haksız hukuksuz yargılamalara, tutuklamalara sessiz kalmamalı. Ülkede yaşanan işsizliğe, ekonomik krize, demokratik olmayan yöntemlere direnç göstermeli, çözüme ortak olmalı, bu çözümün yol haritasını çizenlerden biri olmalı. 50 yıllık geçmişi olan örgütümüzün elbette henüz sayılabilecek denli eylemleri var. 5 Haziran Ankara eylemi sonra, Ocaktaki miting, daha sonraki 21 Aralık Artık Yeter mitingi ve 4 Aralık’taki kapatma eylemimiz. Oysa bu süreç 50 yıllık süreç meslek örgütümüzün yaşı henüz çok genç, bu anlamda gelecekte bizi tarih sayfalarına yazacak başka birçok başarılı eylemlerin olacağını ben düşünüyorum. Yaşadığımız süreç de bunları gerektiriyor. Değerli meslektaşlarım, klasik eczacılık yapma dönemi bitmiştir. Öyleyse klasik yöneticilik yapma dönemi de bitmelidir. Daha donanımlı, daha başka yol haritalarının olduğu projeler üretmeliyiz. Bununla donanımlı bilgisayarlı bir yöneticilikten söz etmiyorum. Bir farklılık yaratmak zorundayız. Çünkü üstümüze gelen güçler bizi teker teker yok etme noktasında kararlılar. İlaç takip sistemine ilişkin, “Bu bizim için yok hükmünde bir karardır” biçiminde sayfalara yazı yazıp beklendiğinde göreceğiz ki biz yok olacağız. Yok hükmünde saydığımız o karar bizi yok edecek. Değerli meslektaşlarım; bilinmelidir ki, eczacıların canı yanmakta ve doğru bir önderlikle mücadele etmek için beklemekte. Böyle olmasaydı 21 Aralık Artık Yeter mitinginde Kolej Meydanı’nda kardelenler açtırmazdı. Böyle olmasaydı 4 Aralık’taki kapatma eylemimizde, nöbetçi eczanelerin dışında tüm eczaneler kapanmazdı. İlaç firmalarının, SSK eczanelerine ilaç verirkenki dönemde yaptıkları, kamuya yaptıkları indirimi bugün neden bizim üstümüzden yapıyorlar? Bunu sorgulamalıyız. Ben meslek yaşamımda ilacın ucuz, bulunabilir, herkese kolayca ulaşmasından yana ilkeleri 135 TEB 37. Olağan Büyük Kongre hep savunagelmişimdir. Bugün de bunu söylüyorum. Ama bu ülkede benzin ucuzladı. Dünyanın en pahalı benzini ülkemizde satılıyor. Bu ülkede tuz mu ucuzladı? Şeker mi ucuzladı? Mesleğimiz ucuzladı arkadaşlar, ucuzlayan yalnız ilaç fiyatları değil bizim mesleğimiz, mesleğimiz noktasındaki sürdürdüğümüz eczanelerimizin halka tarafından görünüşü değişti. Ucuz bakıyorlar. Bizim mesleğimiz bir yanıyla, büyük bir yanıyla insan yaşamını savunmaya, insan yaşamını iyileştirmeye doğru çabalar harcayan bir meslek. Oysaki bizi beş yıldır ringlere çekiyorlar. Ringlerde bizlere boks yaptırıyorlar. Ve biz sürekli darbeler alıyoruz. Kavga istemiyoruz. Ama bizi çektikleri nokta bu. Değerli meslektaşlarım, eczanelerimize hırsız giriyor, hırsız! Belli, geleceği gün belli, saat belli, nasıl geleceği belli ve biz oturmuş bekliyoruz. Olabilir mi bu? Adi hırsızlara karşı edindiğimiz bir alarm sisteminden bile edinmeden bekleyebilir miyiz bu hırsızları? Hayallerimizi öldürüyorlardı. Bunu söylüyorduk geçmişte kürsülerde. Şimdi tek tek bizleri öldürüyorlar. Susacak mıyız? Susmayacağınızı bilmenin sevinciyle hepinize saygılar sunuyorum. Divan Başkanı: Teşekkürler, Yavuz Tatar? Tekrar soruyorum, sanıyorum yok. Besim Gökalp Amasya Oda Başkanı. Ecz. Besim GÖKALP (Amasya Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan, sevgili Merkez Heyeti yöneticilerim, değerli meslektaşlarım; 36. dönemden günümüze geldiğimizde 2007’deki Türk Eczacıları Birliği yönetimince yapılan tespitlerin bugün maalesef tümüyle hatta fazlasıyla aynen kaldığını görüyoruz ve yaşıyoruz. 2007’de yaptığımız tespitler nelerdi arkadaşlar? Karlılıklarımızın azalması, kamu kurum ıskontosunun ağırlığı, keyfi kesintiler, kamu tahsildarlığının dayanılmaz yükü, yapılacaklar için de kongrede tüm oda başkanlarının katıldığı ön toplantılarda önerilen şuydu: şeffaf paylaşım, 11 tane has oyunculu bir takım oluşturmak ve bu 11 has oyuncunun da Ankara’da yerleşik olması şartları önerildi. Ve 36. kongreyi tamamladık. Delege teveccühüyle oluşan 11 oyuncumuz yapabildiklerini yaptı. Bir süre sonra birlikte üretim yapılamadığını, yol almada farklı anlayışları olduğunu söyleyerek oluşan yapı bozuldu ve şu anda karşımızda bizi bu güne getiren yeni 136 TEB Yayınları 11 arkadaşımız var. Bu arada şu notu da düşmek lazım; Kayseri’deki toplantıda denk düşen sayısında, Ankara Eczacı Odası eski başkanı Hilmi ağabeyimizin yeni yapının çok büyük işler gerçekleştirdiğini ve eski oluşan yapının zaten çok da ciddi kazanımlar elde etmediğini, iyi ki ayrıldıklarını söyleyen bir söyleşisi yayınlandı. Tabi ki Kayseri toplantısının bir acı yönü daha vardı, arkadaşlar. Sayın eski başkanımız Mehmet Domaç önce TEB yönetimini, sonra bizi çok aşağıladı. Siz ne yaparsanız yapın ben yasa yaparım, bu iş burada biter dedi. Ve maalesef onu dünkü yaptığımız protestonun neredeyse onda birini yaparak, hatta tam tersi teveccühle, alkışlayarak göndermiştik, Kayseri’de. Bunu da şimdi burada belirteyim. Ankara Eczacı Odasının yazısındaki üslubun tanıdığım Hilmi ağabeye ait olmadığına adım gibi eminim. Hilmi ağabeyim insanları incitmez, birlikte çalıştığı insanlarda da onların emeğini ve eğitimini gören bir ağabeyimizdir. Bunun niye yapıldığını, Hilmi Ağabeyimize nasıl yaptırıldığını bilemiyorum. Merak da ediyorum. Peki, geldiğimiz bugün, 2007 Aralığındaki kırmızı çizgilerimiz paspas olmadı mı arkadaşlar? O günkü sorunlarımız ağırlaşmadı mı? 2007-2009 dönemini biz kendi hanemize eksi bilanço olarak yazmıyor muyuz? Bunu söylediğimiz zaman abartmış mı oluruz? Bence az bile söylemiş oluruz. Bu noktada, dün açılıştaki salonumuzu, misafirlerimizi görünce sanırım benim gibi sizler de kaygılandınız. Sektör paylaşanlarımızdan, birlikte iş yaptığımız yapılardan sadece kooperatiflerimiz vardı. Sağlık Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı, SGK bürokratları ve siyasi ağırlığı olan iktidar olsun muhalefet olsun hatta diğer dağıtım kanallarından hiç kimse yoktu. Bu muhatap alınmadığımızın acaba bir işareti mi arkadaşlar? 36. Dönem seçilen yönetim kurulu tabii ki mesai yaptı, tabii ki güzel emekler verdi. Ama bu tablonun karşısında ben arkadaşlarımdan samimi öz eleştiri beklerdim. Ve yarın için yol göstericilik ve rehberlik yapmalarını beklerdim. Tüm odaların bu seçim öncesi ortak aklıyla bu zor günlerde yeniden yapılanmalarına katkı vermelerini istemelerini beklerdim. Ama maalesef 2007’deki aynı oyunu oynamayı tercih ediyorlar. Her seçim öncesi yapılmasın denilen delege pazarlığı, yönetim kurulu paylaşımı, yine malumunuz, yapılıyor. Sevgili meslektaşlarım, bu oyunu bozalım. Yaptığıyla düşüncesi arasında şeffaflık taşımayan, sürekli bensiz olmaz düşüncesini dikte eden bu söylemlerle gelecek iki yılımızı daha heba etmeyelim. Kaybımız, hepimiz de iyi biliyoruz ki, sadece iki yıl olmayacaktır. Mesleğimiz olacaktır. Mesleğimi, geleceğimi değil kaybetmek, kaybettikleri- 137 TEB 37. Olağan Büyük Kongre mizi almayı düşünürken böylesine bencil ve ucuz hesaplarla oluşacak yönetimlerimiz; bu diyalogsuzlukla her kesimle kavga eden, uzlaşmak için karşı öneri veremeyen, karşı önerileri uzlaşma önerilerini değerlendirmeyen bir örgüt görüntüsü vermektedir. Haklarımızı yitirmemek için, hatta kazanmak için yaptığımız eylemler, en büyük silahımız olan kepenk kapatmayı neredeyse sakız çiğnemek kadar kolay bir iş haline getirmiştir. Bu silahı, benzetme yerindeyse, kuşa da kullandık, ayıya da kullandık arkadaşlar. Hele hele 37. kongreyi söylemlerimizle öyle bir doldurduk ki medya ve iktidar haklı olarak sonucu bekler diye düşündük. Açılıştaki ilgisizlik artık söylemlerimizin muhataplarımızda da bir heyecan uyandırmadığını gösterdi. Bu noktadan hareketle aramızdaki sinerjiyi yaratacak tek formül olacak mesleki kaygımızı öne çıkartalım. İçimizdeki, yönetim kurulu üyeliği, hatta milletvekilliğine atlama hasretliğini erteleyelim. Mesleğimizi ve geleceğimizi kurtaralım. Burada Sayın Erdoğan Başkanımın bir ben patentini ona hükmediyorum. Öncesini bilmiyorum çünkü lafın. Değişik toplantılarımızda hep bahseder. Atomu parçalamak ön yargıları parçalamaktan daha kolay diye, ben burada sayın başkanıma bu düşüncesini, bu vecizesini kendisinde de gerçekleştirilmesini istiyorum. Ön yargılarından kurtulmasını istiyorum. Kongremizin mesleğimize ve geleceğimize güzellikler katmasını bekliyorum. Sizleri bölgem Amasya Eczacı Odası adına saygıyla selamlıyorum. Divan Başkanı: Besim Başkanımıza teşekkür ediyoruz. Oral Dünyaoğulları İzmir. Sayın meslektaşım sanıyorum salonda değil İzmir, Oral Dünyaoğulları. Ramazan Tamer Özdenboyacı, Gaziantep Ecz.Ramazan Tamer ÖZDENBOYACI (Gaziantep Eczacı Odası Büyük Kongre Delegesi): Sayın Divan Başkanı, sayın üyeler, TEB’in değerli başkan ve üyeleri, oda başkanlarım, sayın kongre delegelerim, değerli meslektaşlarım ve sayın misafirler. Kongremizin eczacılık mesleğine ve mesleğimizin geleceğine hayırlı ve verimli olmasını diliyorum. 8. Bölge Gaziantep Eczacı Odası üyeleri adına hepinizi saygı ve sevgiyle kucaklıyorum. SGK verilerine göre 2009 yılı ilaç harcamalarının toplamı; 15,6 milyar TL civarında gerçekleşecektir. Eczane cirolarımız açısından bakıldığında bu harcamanın oluşu- 138 TEB Yayınları munda KDV’nin %8 gibi önemli bir yer tuttuğu açıkça görülmektedir. Kamu kurum ıskontosunun ve ayrıca eczacı ıskontosunun KDV dahil ilacın perakende satış fiyatına uygulanması eczacının kamu kurum ıskontosunu taşımaktan kaynaklanan zararını arttırmakta ve ayrıca kamuya yaptığı eczacı ıskontosunu da arttırmaktadır. Ben diyorum ki KDV’nin kamu kurum ıskontosu olmaz. KDV’nin eczacı ıskontosu da olmaz. Yıllardır KDV’ye sanki ilacın kendisi gibi kamu kurum ıskontosu vermişiz. Eczacı ıskontosu yapmışız. Bu mali açıdan büyük bir hatadır ve bu hatadan artık dönülmelidir. Ancak kamu kurum ıskontosunu taşımaktan doğan zararımızın asıl sebebi KDV değildir. Eczacı karlarını belirleyen 17 Ocak 2009 tarihli ve 2009/14577 sayılı ilaç fiyat kararnamesi bakanlar kurulu kararı ile 1 Nisan 2009’da yeni haliyle yürürlüğe girmiştir. Bu kararnamede yasal eczacı karları bellidir, sabittir arkadaşlar. Ama değerli meslektaşlarım maalesef bu yasal meslek hakkımız gasp edilmiş, ne kadar gasp edilmiş? Sadece 2009 yılında 700 milyon TL’den fazla, yani eski parayla 700 trilyon neden? Kamu kurum ıskontosu yüzünden kim gasp etmiş arkadaşlar? İlaç sanayicileri. Kim izin vermiş? Yasal düzenlemeleri yapanlar. Nasıl gasp etmişler? Uygulamadaki bir hata yüzünden. Nerede bu hata? Dağıtım kanallarının faturalarında, arkadaşlar. Ama biz hep başka yerde aradık. Faturaların neresinde peki? Kamu kurum ıskontosunun KDV hariç depocu satış fiyatına uygulanmasında; ne yapmak lazım? En iyisi bu yükü eczacının sırtından tamamen kaldırmak, ama olmuyor. Öyleyse çözelim, çözüm ne? Alış faturalarında kamu kurum ıskontosunu depocu satış fiyatı yerine KDV hariç perakende satış fiyatına uygulamaktır. Ancak böylece gasp edilmiş yasal karımızı, yani kararnamede sabitlenen hakkımızı tam olarak geri alabiliriz. Nasıl, bunu bir örnekle açıklayalım. Örneğimizde, KDV dahil 108 TL olan ve kamu kurum ıskontosu da 23 olan ilaç alınmıştır. Onu okuyamıyorum. Ama şunu okuyabilirim. Evet, şu olursa daha iyi olacak. Şimdi arkadaşlar bu örnek alış faturasında KDV dahil 108 lira olan ilacı dağıtım kanallarının hepsi bize fatura keserken şu mantıkla kesiyor. Önce KDV’yi düşüyorlar kalan 100 lira kolay anlaşılsın diye 108 liralık bir örnek aldık. Şu kalan 100 lira KDV hariç perakende satış fiyatıdır. Sonra biz alıştan %25 anlamında olan eczacı karı 100 liranın 20 lirasına denk gelir. Satıştan %20’dir. Bu mantıkla bu kendi karımız olan 20 lirayı düştüğümüz zaman kalan 80 liranın bizim karşılığında anlamı KDV hariç depocu satış fiyatıdır. Şimdi burada 80 liradan sonra depolar ve dağıtım kanalları bize %23 kamu kurum ıskontosunu düştüğü zaman 18 lira 40 kuruş yapıyor bu örnekte, 61 lira 139 TEB 37. Olağan Büyük Kongre 60 kuruş KDV hariç depoya ödenecek rakamdır. Bakın arkadaşlar, şuradaki 80 bizim için niye önemli? Bu KDV hariç depocu satış fiyatı olması sebebiyle sonra da KDV ilave ediyoruz üzerine ve böylece depoya toplam ödeyeceğimiz rakam 66 lira 53 kuruş olarak karşımıza geliyor. Eczane bu ilacı aldı. Sattık tekrar provizyon sisteminden çıktı alıyoruz şimdi. Şu sarı kısım provizyon sisteminde görülüyor. Ama şu beyaz kısımlar çıktılarımız da yok. Niye yok? Burada perakende satış fiyatından %20 kamu kurum ıskontosu düştükten sonra olan kamu fiyatı ekrana getiriliyor. Yazıcıdan bastırılıyor. Biz buna eczacı ıskontosu yapıyoruz. Katılım payının da olmadığını düşünelim. Kalan tutar kurumun KDV dahil eczaneye ödeyeceği rakamdır. Şimdi hemen buradan zarar görülüyor. Bakın biz 18 lira 40 kuruş aldık. Faturamızda ne verdik 24 lira 84 kuruş. Nasıl bir fiyattı? KDV dahil bir fiyattı. KDV’nin % 8 fazla olması sebebiyle yaptığımız kamu kurum ıskontosu da burada fazla. Ama tekrar burada bunu ayrıştırabiliriz. Muhasebe sistemimize 81,08 lira olarak elimizde kesmiş olduğumuz fatura ya da provizyon çıktısının 6 lirası KDV, 75 lirası da bizim elimize geçen paradır. Şimdi bizim burada yasal karımız neydi arkadaşlar? 20 YTL, 20 YTL bunu kararname ile bunu hükümet bize vermiş. 20 liranın bu nereye gittiğine bir bakalım. Şimdi KDV hariç SGK bize ne ödedi arkadaşlar? 75 lira, biz KDV hariç depoya ne ödedik? 61,60 lira kaç lira paramız kalmış burada? Elimize geçen 13,40 lira. 20 liranın 13,40 lira ve KDV hariç 1,93 lira denk gelen kamuya yaptığımız eczacı ıskontosunu düştüğümüzde 4,60 lira paramız kayıp arkadaşlar 4,60 lira. Bakın bir daha söylüyorum. 21 lira meslek hakkımız vardı burada. Bu alışverişe göre fatura ve bizim kestiğimiz fatura ve aldığımız fatura arasında 13,47 lira elimizde gözüküyor. Bir de buna ne yaptık, 1,93 lira eczacı ıskontosu yaptık. Bunları 20 liradan yaptığımız da 4,60 lira kayıp arkadaşlar. Nerede bu 4,60 lira onu görelim. Örnek 2: Evet, 4,60 lira kamu kurum ıskontosunu dağıtım kanallarını KDV hariç depocu satış fiyatına uyguladıkları için, hâlbuki ne yapmaları lazım? Olması gereken alış faturamız nasıl olmalıydı? Şimdi 108 lira KDV dahil ilacımızdan, 8 lira KDV’yi düşüp, 100 lira KDV hariç perakende satış fiyatından sonra yasal eczacı karı bu fiyattaki ilaç için 21 TL’dir. Alıştan %25, satıştan %20 manasında bu 100 liralık rakama hangi rakamı KDV hariç perakende satış fiyatına hem eczacı karı uygulanmalıdır. Hem de kamu kurum ıskontosu uygulanmalıdır. 100 liranın 20 lirası ve 23 lirası şeklinde 140 TEB Yayınları düşüldüğü zaman depoya ödenecek rakam 57 lira artı KDV geldik biz tekrar bunu SGK’ya satıyoruz arkadaşlar. Aynı provizyon çıktısı bakın 81,48 lira ödeyecek yine SGK bize 108 liradan kamu kurum ıskontosu düştükten sonra olan rakam çıktımıza geliyor. Eczacı ıskontosu ve katılım payından sonra bizim burada ödeyeceğimiz rakam veya tahsil edeceğimiz rakam. Şimdi bakalım zararımız nerede? 20 lira meslek hakkımız vardı arkadaşlar. Bu provizyon çıktısıyla bu fatura arasındaki fark 75 lira 07 kuruş, eksi 57, burada 18,07 lira bizim hanemize girdi. Kar olarak. 20 liradan 18,07 lira düştüğü zaman ne kadar kaldı geriye 1,93 lira, biz 1,93 lirayı ne yaptık? Sosyal Güvenlik Kurumuna ya da diğer kurumlara ıskonto olarak verdik. Var mı arkadaşlar kayıp? 0 lira bakın. Meslek hakkımı tam olarak alıyorum. İşte hata budur. Hata budur. Bundan sadece 2009 yılında eczacı arkadaşlarımızın kaybı 700 milyon TL’dir. Değerli meslektaşlarım; kamu kurum ıskontosunu düzenleyen 2008 yılına ait sağlık uygulama tebliğinin 14.1 maddesinde ve bu maddenin henüz daha yeni olan 18 Eylül 2009 tarihinde yayınlanan tebliğle yeni yapılan düzenlemesinde, bu kamu kurum ıskontosunun hangi ilaçlara % kaç oranında verileceği yazıyor. Ama bunun nasıl uygulanacağı hakkında hiçbir tebliğde hiçbir şey yok. Neden o zaman kamu kurum ıskontosunu eczacılar perakende satış fiyatından, depocular depo satış fiyatından, imalatçılar imalat fiyatından veriyor? Yok arkadaşlar tebliğde böyle bir şey. Sadece sağlık uygulama tebliğinin 14.1 maddesinde ilaçla ilgili bir açıklama var. Fiyatı 3,56 lira olan ilaçlarla, daha az olan ilaçlarla. Bunu aman fiyatla bağdaştırmayalım arkadaşlar. Burada diyor ki; fiyatı 3,56 lira olan veya daha az olan ilaçlara, perakende satış fiyatı KDV dahil üzerinden %4 kamu ıskontosu uygulanır. Demek ki, sağlık uygulama tebliğinde kamu ıskontosunun uygulama fiyatı perakende fiyatıdır hem de KDV dahil. Biz de öyle veriyoruz bakın kaybımız olmaz. Yok, başka bir yerde açıklama. Bu nedenle bu yanlış uygulamanın takipçisi olunması dileğimle, kamu kurum ıskontosunun uygulanmasında doğan zararın giderilmesinde öncelikle 4 Aralık 2009 sürecinde eczacının 800 milyon TL’sini gasp eden ilaç sanayi ve dağıtım kanalları ve gerekirse yine her türlü hukuksal mücadele ile eczacının hakkının korunması için çaba göstereceğine inandığım mevcut TEB Merkez Heyetine hizmetlerinden dolayı teşekkür eder yeni ve yeniden seçilecek meslektaşlarıma da başarılar dilerim. 141 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Divan Başkanı: Teşekkür ediyoruz. Oral Dünyaoğulları, İzmir, buyurun. Ecz. Oral DÜNYAOĞULLARI (İzmir Eczacı Odası Büyük Kongre Delegesi): 3. Bölge İzmir Eczacı Odası delegesi olarak Türk Eczacıları Birliği Genel Kurulunda söz almış bulunuyorum. Divan Başkanına, Divan Heyetine, Türk Eczacıları Birliği tüm üye ve yöneticilerine ve tüm oda başkanlarına hoş geldiniz diyorum. Öncelikle, biz İzmir’den ilk defa böyle bir Genel Kurula Levent Kamacık’sız ve Ahmet Reha Karaca’sız geldik. Onları saygıyla anıyorum. Şimdi biz, İzmir Eczacı Odası olarak bir proje oluşturduk. Atık İlaç Bertaraf Projesi, Türk Eczacıları Birliği finansör, İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü iştirakçi, Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi ve EDAKOM hepsine teşekkür ediyoruz. Bu projeyi biz hayata geçirdik, İzmir Kalkınma Ajansı sayesinde. Biz vatandaşın elinde miadı geçmiş ilaçların çöpe atılmaması, bu sayede toprağa suya karışmaması, zehirlememesi için böyle bir proje oluşturduk. Bu proje çok güzel ses getirdi. Çünkü biz bu projeyi oluştururken Çevre Bakanlığından gerekli desteği göremedik. Çünkü ilaç, tıbbi atık kavramı içerisinde yer alıyor. Ama aslında vatandaşın elindeki ilaç tıbbi atık değil. Ve bunu lavaboya ya da çöpe atıyoruz. Sizler nereye atıyordunuz? Ya lavaboya ya çöpe biz bunu İzmir Eczacı Odası olarak projede alıp, bunu bilgisayarlara döküyoruz. Bununla ilgili çok güzel doneler çıkacak. Ve Çevre Bakanlığı bunu bu projeyi çok beğendi ve 81 ile bunu yayması için yönetmelik hazırlama çalışması içerisine girdi. Bu ay içerisinde bununla ilgili toplantılar olacak. Peki, dün Özgür arkadaş anlatırken çok hızlı anlattı. Anlattığını söyledi ve bunun içerisinde ben bu projeyle ilgili herhangi bir şey göremedim. Çünkü çok kısa bir dönem var. Siz 51 eczacı odası hazır mısınız, böyle bir şeyi biliyor musunuz, bilginiz var mı, böyle bir projenin yakında hayata geçeceğini biliyor musunuz? Geçmeli diye düşünürken ve tüm eczaneler 22 bin eczane atık ilaç depolama tesisi oluşacak bölgelerde, buna belki atık merkezleri oluşacak böyle bir projeye hazır mısınız? Yoksa “Ay aniden bizim eczanelerin başına geldi” diyerekten bir olayla mı karşılaşacaksınız? Ben bunu buradan sizlere dillendiriyorum. Ben bunu bir eleştiri olarak sunuyorum aslında, bunu Türk Eczacıları Birliği kendi sitesinde bile koymadı. Hem finansör ama nasıl olur böyle bir şey. Kimse sahiplenmiyor, böyle bir 142 TEB Yayınları projeye finans veriyorsunuz. Ama sizin sitenizde böyle bir şey yok. Bugünkü, dünkü çalışma raporu içerisinde yok. Nedir bu iş, onu anlamak istiyorum? İkincisi, bence en önemlisi, ben eczane eczacısı değilim. Sanayiden geldim, emekliyim. Şimdi İzmir’de 2003 yılında bölgelerarası toplantı oldu. Mehmet Domaç başkan, ben SSK’nın kapatılıp reçetelerin halka gelmesiyle alakalı huzursuzluğumu dile getirdim. Çünkü 11 tane delegenin 10 tanesinin hiçbir şeyden haberi yok. Tek başına kendisi SGK ile bu işlere cebelleşirken veya biz satılırken, biz habersizdik. Ben bunu bölgelerarası toplantıda sordum. İki, dedim ki siz kendi bölgenizden seçim kazanamayıp başka bölgeye gidip ille de başkan oldunuz. Bunu nasıl karşılarsınız, ben bunu kendime yediremiyorum. Üç, çift kapılı eczane için siz yasa değiştirdiniz. Dedim, bunu ben kendi içime sindiremiyorum. Başka sorular da oldu. Bana şu vaziyette dedi ki, senin eczanen var mı? Kendisinin eczanesi var mıydı arkadaşlar? Dün yine eli cebindeydi, dün, dikkat ettiniz mi? Eli cebinde bize konuştu. Takmıyor bizi arkadaşlar. Ama bence o günkü ruh hali adamın, dedi ki, ben halen arıyorum, elim onların omzunda, bundan sonra da olacak dedi. Ya arkadaşlar, biz kendi kordonumuzu kesmedik mi artık? Biz ondan uzaklaşmadık mı? Biz destek istersek sorarız. Ama eğer yoksa da ben bir organik bağı kabul etmiyorum. 4 Aralık süreci, bence geç kalınmış bir hareket ve biz bunu duyuruyoruz. Diyoruz ki bugün kapalıyız, yarını bilmiyoruz. Gerçekten bilmiyoruz. Ve diyoruz ki genel kurulu da bir beklenti içine sokuyoruz, vatandaşı da, eczacımızı da. Diyoruz ki, biz 4 Aralık’ta, Ankara’da genel kurul yapacağız. Oradan bir karar çıkacak. Ondan sonra da biz yolumuzu göreceğiz. Biz kapatma kozumuzu kullandık. Başka bir kozumuz daha var mı? Sözleşme iptaline mi gideceğiz? Kapatma kozunu konuşmamız lazımdı, daha önceden. Daha sonra biz sözleşmelerle ilgili şey yapardık. Ve bu 4 Aralık’ta bakın başka bir şey anlatacağım. Ben eczacı odasında eczacı denetlemesine çıkarken, taksi şoförüne biz niye bu eylemi yaptık biliyor musun diye soru sordum. Dedi ki hayır, bilmiyorum. Açıkladım. Yol uzundu. Ağabey dedi haklıymışsınız dedi. Peki, siz dedi bizim taksi eylemlerimizde, taksi şoförleri öldüğünde biz eylem yaptığımızda neredeydiniz dedi? Siz dedi kendinizi nerede tutuyorsunuz? Bir elit tabakasınız. Yani birazcık vatandaşla, halkla, iç içe olsanız belki daha iyi anlatırdınız bize dedi. Şimdi basına açıklama yapmak, yerel basınlarda yer almak, çeşitli çeşitli ufak yerde basın istediğini aldırır haber olarak bize sunar. Biz, bırakın basını, vatandaşla beraber olamıyorsak. Vatandaşın 143 TEB 37. Olağan Büyük Kongre sorunlarını anlayamıyorsak, Biz sonra vatandaşa kendimizi anlatamayız. Bir bileşik kaplar usulü gibi; hepimiz fizik, kimya, biyoloji okuduk. Bileşik kapların ne olduğunu biliyoruz. Sanki biz şu anda Türk Eczacıları Birliği ve eczacılık hareketini eleştirirken diğer kurumlar çok mu güzel? Türk Tabipleri Birliği, Türk Diş Hekimleri Birliği, Türk Mimar ve Mühendisler Odalarının durumları çok mu iç açıcı? Hayır değil. Bu bir küresel olay, bu tamamen bir görüş, kurumsal bir olay. Biz küçük hedeflerle değil büyük hedeflerle savaşıyoruz aslında. Biz gelecek olan OECD raporlarında biz nelerin yazıldığını biliyoruz. OECD raporlarına göre bizi yönetmek isteyenlerin nasıl yönetimler içerisinde olduklarını görüyoruz. Ama biz halen küçük hedefler içerisinde devam ediyoruz. Divan Başkanı: Sayın delegem toparlayabilirsek. Ecz. Oral DÜNYAOĞULLARI (Devamla): Son, 60 defa Sağlık Bakanlığına gitmek, başarısızlıkla dönmek, ya birazcık da arkadaşlar, radikal tavırlar içerisine girmemiz lazım. Yani belli bir makul gidişat olur. Ondan sonra da eylem planına geçersiniz. Birazcık yani gelecek için söylediklerimden kim gelir? Kim gider? Yerine 11 tane arkadaşımız gelecektir. Ama sonuç itibariyle şunu söylüyorum. Belli bir yere kadar görüşmeye evet, ama ondan sonrasına da radikal kararlar almamız lazım. Belli bir şekilde devletin kurumlarıyla iyi ilişkiler içerisinde olmak için yaltaklanmayıp, sözcüğümü biraz daha yumuşatayım. Onların kapılarında yatmayıp, birazcık da bizlerin sözlerini dinlemeniz lazım. Kapatma kararını bilmem bundan iki sene önce almamız gerekirken şimdi alırsak, birazcık da Ali Tezel gibi, tribünlere oynuyoruz lafını yeriz. Son sözüm, mücadele edenler hep kazanamamıştır. Ama kazananlar hep mücadele edenlerdir diyorum. Teşekkür ediyorum. Divan Başkanı: Teşekkür ediyorum arkadaşıma, Hüseyin Şimşek, Mersin Eczacı Odası Başkanı. Ecz. Hüseyin ŞİMŞEK (Mersin Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan, değerli oda yöneticilerim, değerli delegeler, değerli meslektaşlarım, hepinizi Mersin Eczacı Odası adına saygıyla selamlıyorum. 144 TEB Yayınları Yine bir genel kuruldayız ve yine bu genel kurulda, tüm dünyayı kasıp kavuran çok ciddi bir ekonomik krizin de tam ortasındayız. Tüm dünya ülkelerindeki kurumlar, çalışanlar, kendilerini bu kriz ortamına hazırlamak için çok büyük emek ve çaba harcıyorlar. Herkes ortak politikalar geliştirmek ve kriz ortamında ayakta kalmak ve kendini geleceğe taşımak derdinde, bu nedenle artık günümüzde de ilaç pazarına inanılmaz bir baskı var, tüm dünyada bu baskı artarak devam ediyor. Sosyal Güvenlik Kurumu da, ülkemizde, 2009–2011 eylem planını web sayfasında yayınlayarak hayata geçirme projesinde. Genel Sekreterimiz ve diğer konuşmacı arkadaşlarımız bahsettiler. Ben de kısa kısa bazı kısımların üzerinde durmak istiyorum. 307 maddeden oluşan kapsamlı bir plan, 28 maddesi bizi çok yakından ilgilendiriyormuş gibi görünüyor. 14 maddesi direkt tasarruf politikalarıyla ilgili terapötik eşdeğerlilik gibi kamu kurum ıskontosunun arttırılması gibi eşdeğer ilaç bandının yeniden değerlendirilesi gibi maddeler var. Kademeli katılım paylarından bahsediliyor. Dokuz tane madde inceleme ve denetleme usul ve esaslarını anlatıyor. Kalanların yurtdışı SSK ile ilgili maddeleri var. Değişik konularda da pek çok madde yer alıyor. Fakat sevindirici tarafları da var, tabi ki. 53 ve 54. maddelere dikkat ederseniz, sağlık hizmet sunucularıyla politikalarını yeniden belirlemek ve onlarla ilgili politikaları iyileştirmek için eğitimler vermeyi de kurum hedefleri arasına koymuştur. Yani kurum öyle ya da böyle önüne bir hedef bir plan koymuş, adım adım bu planı uygulamaya çalışıyor ve bugüne kadar, bu uygulamalarda, bu çalışmalarda çok da başarısız olduğunu kurum adına baktığımızda söylemek mümkün değil diye düşünüyorum. Peki, bizler ne yapıyoruz? Geleceğimizi yeteri kadar planlayabiliyor muyuz? Tüm dünyada, eczacılık alanında artan baskılara karşı mesleğimizin geleceğe taşınması için acil eylem planlarını ortaya koyabiliyor muyuz? Eczacılığın sağlık danışmanlığı rolünü ön plana çıkarabiliyor muyuz? Bir adım öne alabiliyor muyuz? Ülkemizde yıllardır, 10–15 yıldır, iyi eczacılık uygulamalarından, eczacılığın sağlık alanındaki etkinliğinin arttırılmasından bahsedilir ve hocalarımız, örgüt yöneticilerimiz sürekli olarak geç kalındığından bahseder. Aradan 15 yıl geçmiş. Bugün hala, daha da geç kaldığımızı hep beraber görüyoruz, farklı farklı sorunlarla uğraşıyoruz. Eğer biz geleceğimizi doğru planlayamazsak bizim üzerimize çok daha fazla angaryalar, çok daha fazla işler yükleyeceklerdir, muhakkak. İlaç üzerinden kar elde etme süreci yavaş yavaş sona eriyor. Bizler bu süreçte, eczacılığın sağlık danışmanlığını ön plana çıkarmaktan, vazgeçilmez olduğunu kanıtlamaktan başka bir seçeneğimiz 145 TEB 37. Olağan Büyük Kongre kalmamış gibi. Acı olabilir ama hatalarımızı görmek ve bu hatalarımızdan ders alarak doğru planlamalar yapmak zorundayız. Yeni seçilecek Merkez Heyetinin meslek hakkı için mücadele etmesi gerektiğine inanıyorum. İnanıyorum. Ama öncelikle bu meslek hakkını hak edecek bir eczacılık alanı oluşturmak için projeler üretmesi gerektiğine inanıyorum. Eğer bunu koymazsak geleceğimizi kurtarma şansımız yok, arkadaşlar. İlaçta fiyat düşüşlerinin devam edeceği açıkça ortada, bu acı bir gerçek. Bu nedenle çatışma kültürü yerine, doğru tasarruf politikalarını üreten bir meslek örgütü olmak zorundayız. Doğru tasarruf politikalarını üretirken söz sahibi olmak zorundayız ve çeşitli raporlar hazırlayıp bu raporları resmi bir şekilde kurumlara sunmak bu kurumları ve basına da bunları servis etmek zorundayız. Ancak bu sayede eczacının para ile ilgili değil, sağlıkla ilgili duyduğu endişelerden dolayı kendi mesleğini geleceğe taşımakla ilgili duyduğu endişelerden dolayı eylem yaptığını halka daha doğru anlatabiliriz diye düşünüyorum. Yeni oluşacak TEB Merkez Heyeti yapısı bu çalışmaları yapmak, bunun yanı sıra dinamik bir yapıda olmak zorundadır ve herkesi kucaklayan bir Merkez Heyeti yapısı olmalı, bunu aylardır çeşitli basın yayın organlarında dile getiriyoruz. Çeşitli ortamlarda dile getiriyoruz. Bu nedenle Merkez Heyeti üyeliği için Pazar günü yapacağımız seçimler çok önemli bir hal alıyor. Bu seçimlerle ilgili olarak daha önce arkadaşlar da bu kürsüden bahsettiler. Hedef eczacılığı geleceğe taşımak olmalı, liyakati olan kişileri oraya seçmek delegelerin görevi, Merkez Heyeti ve Merkez Heyeti Başkanlık Divanı siyaset sahnesine atlamak için bir basamak olarak kullanılmamalı ve buna alet edilmemelidir. Bu konuda artık genel kurulun net bir karar alması gerekiyor. Etik bir karar alması gerekiyor. Bu genel kurulda siyaset sahnesine giren Merkez Heyeti üyelerimizin yapacağı işlemleri, nasıl bir uygulama içinde olacağını net bir şekilde belirlenmesi gerekiyor. Bununla ilgili bir önerge vereceğiz ve bunun tartışılıp kabul edilmesinin doğru olacağını düşünüyorum. Her insanın siyaset yapmaya hakkı var. Mutlaka siyaset yapacak. Her insanın siyasi düşüncesi var. Zaten siyasi düşüncesi olmayan bir insanın, sosyal bir insan olduğunu düşünmek de doğru değil. Ama bu adresler, siyaseti taşıma adresleri değildir. O nedenle bizler Merkez Heyetinin de doğru meslek siyasetini yapacak insanların, mesleğimize taşımakla ilgili endişesi olan insanların var olmasını ve emek harcamalarını istiyoruz. Siyaset sahnesine geçmek isteyebilir ar- 146 TEB Yayınları kadaşlarımız. İstifa ederler, siyaset sahnesine geçerler. Bu hakların elinden alınması anlamına da gelmez. Bir sonraki seçimde tekrar aday olabilirler. Tekrar genel kurulun kararıyla, teveccühüyle yeniden Merkez Heyeti üyeliğine seçilirler. Bu nedenle genel kurula etik bir karar almakla ilgili önemli bir görev düştüğü düşüncesindeyim. Geçen dönem bununla ilgili bir önerge vermiştik. Fakat genel kurulda reddedilmiştir. Bu dönem, bunun yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Çünkü geçtiğimiz iki yıl içerisinde konu hakkında yaşananlar örgütü bölünme noktasına getirmiştir. Hiç kimsenin böyle bir lüksü yoktur. Bu dönem bunu yaşamak zorunda bırakılmamalıyız. Evet, bir eylem yaptık arkadaşlar 4 Aralık’ta bütün yurtta, nöbetçi eczaneler dışındaki tüm eczaneler kepenklerini kapattı. 24 bin eczane, 24 bin eczacı bu eylemliliğe istisnasız destek verdi. Katkı koydu. Herkese emeği için sonsuz teşekkür ediyorum. Ne oldu? Güç kazandık. Ne oldu? Kendimizi biraz daha iyi hissettik. Birlik ve beraberlik içinde olduğumuzu biraz daha gördük. Ama ne kazandık? Gerçekten, bunu kendime de soruyorum. Çok da net bir cevap bulamıyorum. Eylem sürecini gözden geçirmek gerektiğine inanıyorum. 18 Eylül’de bir genelge ve bir kararname yayınlanıyor. İlaç eczacılık alanında devasa sorunların bizleri beklediği çok aşikâr, fakat kötü tesadüf ki oda seçimleri var ve bizler Ekim ayının ilk haftasının sonuna kadar başkanlar danışma toplantısı yapamıyoruz. Yaptığımız başkanlar danışma kurulu toplantısı çok da iyi yönetilememiş ve oradan da net bir karar çıkarılamamış olabilir. Fakat süreç 2 Kasım ve arkasından 4 Aralık’a ertelenmiş çok uzun bir süreç. Bizim bu süreci çok iyi kullanmakla ilgili bir zorunluluğumuz var ve maalesef ki, yeteri kadar iyi kullanılamadığı da hepiniz tarafından çok net biliniyor. Divan Başkanı: Başkanım toparlayabilirsek Ecz. Hüseyin ŞİMŞEK (Devamla): Tabi az kaldı başkanım. 4 Aralık sürecine geldik arkadaşlar, 4 Aralık sürecini de sayın Genel Sekreterimiz süreci uzun uzun bize anlattı. O nedenle tekrar bu detaylara girmek istemiyorum. Fakat burada bazı açık kalan belirsiz noktalar var. Neden tekrar bir başkanlar danışma toplantısı yapılmadı? Genel sekreterler toplantısında, bunu pek çok genel sekreterimiz dile getirmiş olduğu halde, oda seçimleri bitmiş olduğu halde neden bir başkanlar danışma toplantısı yapıp, süreç halinde eylemlilik planı hakkında yeniden bir karar alınmadı? Gerçi bu, kendi kendime sorduğum ve cevap bulamadığım önemli bir soru. Kepenk kapatma 147 TEB 37. Olağan Büyük Kongre eylemi daha önce Merkez Heyetimiz tarafından son silahımız, bu her an kullanılmamalı diye reddedilmişti. Reddediliyordu. Doğruydu belki de, çünkü bütün detaylarıyla tartışılması gerekiyordu. Bizler bunu bütün detaylarıyla tartışamadık. Bu denli önemli bir kararı başkanlar danışma kuruluna sunmadan, web sayfasında görerek karara bağladık. Bizler web sayfasında okuduğumuz haberi, biraz sonra Merkez Heyetinden yetkilendirilen üyelerin bizi aramasıyla bir daha detaylı öğrendik. Endişelerimizi dile getirdik. Ne oldu peki? Çıkış yazısı dahi çok net olmayan bir eylemlilik planında tüm ülkedeki eczacılar kayıtsız şartsız net bir şekilde katıldılar eyleme. Ama bu tür eylemlilikler bu denli kolay kararlarla mı alınmalı? Örgüt kendi iç mekanizmasında bunu yeteri kadar tartışmalı mı tartışmamalı mı? Çünkü bizler bunu üyelerimize anlatırken, kitleye bu eyleme katılacaksınız dedik. Bu eyleme katılacaksınız. Herkes kepenk kapatacak. Tartışmayacaksınız. Tartışma yok. Alınmış bir karar. Bitmiştir. Ama bu süreç hep böyle mi gerçekleşir? Kimin bu şansı var. Bundan sonraki eylemliliklerde hiç tartışmadan, kitleye tartıştırmadan insanları eylemlilik sürecine geçirmek ne kadar mümkün olabilir? Bu nedenle Merkez Heyetine yeni seçilecek 11 değerli Merkez Heyeti üyesinin, kimlerse onlar, onu siz değerli delegeler kararlaştıracaksınız Pazar günü vereceğiniz oylarla, bundan sonraki süreçleri daha iyi yönetmeleri gerektiği kanaatindeyim. En azından kitleye doğru tartıştırmaları gerektirdiği kanaatindeyim. Önümüzdeki iki yılın çok zor bir iki yıl olduğunu biliyorum. Bunu sizler de biliyorsunuz. Belki de eczacılık alanındaki tüm cephelerle kavga eden bir yapının, kavgalı pozisyona gelmiş, tüm şuna, Sosyal Güvenlik Kurumuyla ve devletin diğer kurumlarıyla ilişkileri nerdeyse sıfır noktasına inmiş bir meslek örgütünün, mesleği geleceğe taşımakla ilgili çok da önemli bir görevinin olduğu, önemli bir iki yıl. Bu iki yılı doğru kullanmak zorundayız. Doğru yönetecek kişileri, riayet sahibi kişileri, muhakkak ki bütün arkadaşlarımız değerli insanlardır, ama riayet sahibi kişileri buraya seçmek zorundayız. Burada gelecekle ilgili endişe duyan, eczacılıkla ilgili endişe duyan insanları buralara almak zorundayız. Burayı siyaset atlama taşı olarak görmeyen yöneticilere oy vermek ve onlardan görev beklemek, sorgulamak, eylemliliklerde de destek vermek, arkalarında durmak zorundayız. Önümüzdeki iki yılın çok zor olduğunu, bu nedenle bu genel kurula çok görev düştüğünü düşünüyor ve hepinize saygı ve selamlarımı sunuyorum. Divan Başkanı: Ben de teşekkür ediyorum başkanıma, Üzeyir Korkmaz, Kocaeli iki dakikalık bir konuşması var. 148 TEB Yayınları Ecz. Üzeyir KORKMAZ (Kocaeli Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan Başkanı, Merkez Heyeti üyeleri, sevgili oda başkanlarım ve değerli meslektaşlarım, Kocaeli Eczacı Odası başkanı olarak Kocaeli’nden sizlere selam getirdim. Eczacılık mesleği bakımından tarihi bir süreçten geçiyoruz. Mesleğin geleceğini ipotek altına alacak bir kriz süreci yaşanıyor. Bu süreçte daha fazla zarar görmeden çıkabilmek için bir iradenin ortaya çıkarılabilmesi gerekiyor. 37. Büyük Kongre açısından bu tarihi bir görevdir. Tüm hesapların mesleğin geleceği üzerine kurulması gereken bu süreçte, her türlü bireysel hesapların bir kenara bırakılması da bir o kadar önemlidir. Dinamik, kararlı, kriz sürecini yönetebilen, üretken, meslek tabanının güvenine sahip bir yönetim tabanını ortaya çıkarmak 37. Kongre delegelerinin tarihi bir sorumluluğudur. Önemli olan, bu yapılanmanın nasıl kurulacağıdır. Tüm delegelerin, tüm soruların cevabını arıyor olması gerekiyor olması gerekir. Mevcut TEB yönetiminin süreci nasıl yönettiği tüm katılımcılar tarafından malumdur. Yeni ve güçlü bir TEB yapılanmasına ihtiyaç vardır. Kriz üretmemek adına mevcut TEB Başkanı ve birlikte yürüyeceği bir çalışma arkadaşının yanında olacağı, geri kalan 9 üyeliğin ise İstanbul, Ankara, İzmir Eczacı Odalarının eşit paylaşımıyla oluşturulacağı bir Merkez Heyeti yaşayacağımız sürece uygun düşecek en doğru ve en sağlıklı yol olacaktır. 37. Büyük Kongrenin inisiyatif alıp bu tarihi sorumluluğu yerine getirmesini arz ediyorum. Saygılarımla. Divan Başkanı: Üzeyir Başkanıma teşekkür ediyorum. Bu arada bir bilgilendirme yapmak istiyorum. “Türk Milleti adına” diye başlayan Danıştay 10. Dairenin “26.08.2009 tarih ve 27331 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Türkiye Radyo Televizyon Kurumu reklam yönetmeliğinin, ilaçlarla ilgili reklam yasağının reçeteli olanları 5-F maddesiyle sınırlayan, “reçete ile” ibaresinin davalı idarenin savunması alınıp yeni karar verilinceye kadar yürütmenin durdurulmasına; ona karşılık “satışına izin verilir” ibaresine yönelik olarak durdurulmasının isteminin, davalı idarenin ikinci savunması alındıktan sonra veya yasal savunma verme süresi geçtikten sonra incelenmesine” diye oy birliğiyle diye bir kararı var. Bunu da bilgilerinize sunuyorum. Şu anda öğlen arası veriyorum. Konuşmacılarımız bitti, saat 14.00’de öğleden sonraki gündemimizi açacağız, teşekkür ediyorum. 149 11 ARALIK 2009 İKİNCİ OTURUM Divan Başkanı: Değerli delegelerimiz, bugünün ikinci oturumunu açıyorum. 11 konuşmacımız var şu an bizde kayıtlı. Melih Köken, Yavuz Tatar, Levent Üstünes, Hasan Buminhan Yavuz, Arif Yılmaz, Sedat Güçlü, Ufuk Ersöz, Osman Ünsal, Levent Budak, Cenk Kes, Mustafa Aslan olarak 11 kayıtlı konuşmacımız var. Ben Melih Köken arkadaşımı davet ediyorum buralardaysa. Afyonkarahisar Eczacı Odası Başkanımız. Ecz. Melih KÖKEN (Afyonkarahisar Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan, değerli Başkan, 36. Dönem Merkez Heyetinin değerli üyeleri kıymetli meslektaşlarım. 33. Bölge Afyonkarahisar Eczacı Odası adına sizleri saygı ve sevgi ile selamlıyorum. Öğlen yemeği sonrasında, insanların birazcık da böyle yemek ağırlığıyla katılımda az olduğunu gördüğüm bir topluluğa hitap etmek zorunda kaldığım için de biraz üzüntülüyüm. Ama bunlar mutlaka tutanaklara geçecektir. Söylediklerimiz ve ifade ettiklerimiz de anlaşılacaktır diye düşünüyorum. Öncelikle 2 aylık bir oda başkanı olarak, ama meslekte 20 yıl emek vermiş bir meslektaşınız olarak benden önce konuşulan konuşan ve durumu ifade eden değerli konuşmacılar, saygıdeğer başkanların konuştuğu tarzda ve konuştuğu şekilde konuşmayacağımı ifade etmek istiyorum. 4 Aralık öncesinden bugüne kadar geldiğimiz süreç fazlasıyla ve yeteri miktarda ifade edildi diye düşünüyorum. Geldiğimiz noktada sorunlarımızı iyi tespit edemezsek ileriye dönük de çözümler üretemeyiz arkadaşlar. Onun için geldiğimiz noktayı, ben, başka bir boyutu ile sizinle tespit etmek ve bunu sizlerle paylaşmak düşüncesindeyim. 2001 yılında Türkiye Cumhuriyetinde, Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurulu ve Bankacılık Krizi ile ortaya çıkan bir süreç sonunda; nasıl bankacılıkta, mali piyasalarda yeniden kanunlar yazıldı, yeniden bir dönem başladıysa, maalesef bugün geldiğimiz süreçte de sağlıkta, sadece ilaç eczacılık anlamında değil bir bütün anlamda sağlıkta da yeni bir yapılanma, yeni bir kanun, yeni bir milat olarak kabul edilecek kararlar alınmaktadır. Bu kararlar neticesinde de ilaç ve eczacılığın, mesleğimizin çok sıkıntılarla karşılaştığı ve bundan sonra da karşılaşacağı bir dönem içine girmekteyiz. Bunları kısaca özetlersek de 7 Aralık günü SGK sitesinde eylem planımız diye açıklanan planın mutlaka iyi incelenmesi ve önümüzdeki süreçte başımıza nelerin geleceğinin oradan tespit edilerek bugünkü kongrede seçilecek yeni, TEB Yayınları 37. Dönem Merkez Heyetindeki arkadaşlarımızın bu bilinçle ve çözümler üreterek girmesi adına doğru tespitler olacağını düşünmekteyim. Değerli arkadaşlar, Türkiye’de tasarruf hep ilaçta yapıldı. Hep ilaç üzerinden bir şeyler yapılmaya çalışıldı. Bir gecede, şimdiye kadar gelen süreçte, sanayi istediğini aldı, biz istediğimizi alamadık. Bu anlamda tasarruf tedbirlerinin devam etmesi sürecine, klasik ilaç üretiminde kaynaklanan ve yeni bir takım farmasötik şekillerin bulunmadığı ve farmasötik eşdeğerlilik anlamının, terapötik eşdeğerlilik kısmına gittiği bir dönemde de bu ilaç fiyatlarının düşmesi ve yine bizim bu sorunları tartışmamızın artık hiç bitmeyeceğini düşünmekteyim. Sonuç olarak; eczacı bu tespitleri yaparak, bunlar üzerinden hareketle bir takım süreçler ve çözümler üretmelidir diye düşünüyorum. Bizim geçmişte de bunun çok örneklerinin olduğunu ifade edebilirim, ama 17 Eylül 2009 günü hiçbir meselemiz yoktu, aslında. Ne zaman eczacının önüne bir sorun, bir , bir mesele konuluyor, o zaman bu sorun, problem bizim meselemiz oluyor ve sadece onun üzerinde yoğunlaşarak bunları çözmek adına bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Bu süreci de, yaparken maalesef farklı nedenlerle vatandaşa anlatamıyoruz, eczacının saygınlığını kaybettiriyoruz, arkadaşlar. Biz 4 Aralık eylemindeki aldığımız tek başarı, 24 bin eczacının gerektiğinde eczanesini kapatabilirliğini test ettik. Ama bir netice alamadık. Karşımızda bizi halka şikâyet eden devlet yöneticileri vardı. Ve biz kendimizi halkımıza ifade edemedik. Bizler belki büyük şehirlerde değil ama küçük şehirlerde göz önünde olan insanlarız. Toplumun içinde onlara yol gösteren onların en küçük dertlerini en büyük dertlerini paylaşan, aileleri ile paylaşamadıkları noktada bunlara hizmet veren bunlarla paylaşan bir noktada hizmet veren insanlarız. Eczacılar küçük yerlerde çok göz önünde oldukları için, arkadaşlar, onların yaşantıları, hayat standartları da göz önünde. Bunlar takip ediliyorlar, görülüyorlar. Bindiğiniz araba, eşinizin, çocuğunuzun yaşantısı, sosyal durumunuz, bunların hepsini görüyor insanlar. Onun için “Eczaneler Can Çekişiyor”u biz anlatamadık değerli arkadaşlarım. Halk bizi “Dün sürşarj yaparken, fiyat artışları varken bunlara çok güzel, hiç ses etmiyordunuz; şimdi paranız, karlılığınız, gelirleriniz azaldığında mı bunları yapıyorsunuz” noktasına getirdi. Eylemde biz sadece eylem yapabilirliğimizi test ettik, arkadaşlar. Gördüğümüz gibi de bir netice alamadık. 153 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Eczacının saygınlığının kazanılması anlamında, benim, dün yapılan bazı hataları yeni seçilecek yönetimin yapmaması konusunda özel bir ricam olarak bilinmesini istediğim bir husus da şudur ki; biz maalesef 21 Aralık 2008 sürecinde, canlı yayınlarda; eczacının mahremini, karını, birim fiyatını, rakamını kaybettiğini vatandaşların önünde mahremimizi açarak tartıştık. Bizim bundan sonra seçilecek yönetimlerin, değerli oda başkanlarının hiçbir şekilde, kamuoyu önünde, kesinlikle rakamları, karları, birim maliyetleri, birim rakamları konuşmamasını rica ediyorum. Çünkü biz ilacı normal bir ticari madde, meta gibi gösterdiğimizde; birim fiyat rakamlarını, toplu satışları, bizden çok daha iyi yapacak, birim karlarını çok daha iyi görüşecek, anlatacak ve bu pazara girecek çok büyük ulusal ve uluslararası perakende zincirleri vardır. Bunu unutmamanızı rica ediyorum. Bu dönem yeni seçilecek Merkez Heyetine bir tavsiye niteliğinde şunu ifade etmek istiyorum. 2009 yılında SGK’nın 24.000, işte 22.800 civarında anlaşmalı eczacıya ödediği paranın kabaca rakamı 15,6 milyar TL’dir arkadaşlar. Bu zincirin biz en son noktasında ve 15,6 milyar TL’lik bir pazarın en büyük oyuncusu eczacılarız; Türk Eczacıları Birliği, 51 eczacı odası ve 24.000 eczacı meslektaşımızla. Bu pazarda büyük oyuncu olan bizim sanki kendi haklarımızı ve menfaatlerimizi korurken o büyük oyuncu olmanın verdiği gücü veya imkânı veya piyasanın oyun kuralları ile oynanmadığını düşünüyorum ben arkadaşlar. Bu anlamda belki liberal bulabilirsiniz bu yaklaşımlarımı ama ben Türk Eczacıları Birliğinin bundan sonraki süreçte mutlak surette ilişkilerimizi götürecek profesyonel yöneticilerle çalışmasının zorunlu olduğunu ifade ediyorum. Şimdiki, bundan önceki ve bundan sonraki seçilecek tüm Merkez Heyeti ve tüm oda başkanlarımız kesinlikle çok amatör duygularla, son derece iyi niyetli çalışmalarına rağmen hepsinin bir gelecek endişesi, çoluk çocuk telaşı, eczanesi, bir de yaşam kavgası var arkadaşlar. Birbirimizden de çok farklı insanlar değiliz biz. Hepimiz 4’er yıllık eczacılık fakültesini bitirmiş, Ankara’da, İstanbul’da, Adana’da, Türkiye’nin çok farklı yerlerinde mesleki işleri yapıyoruz. Buraya gelen değerli yöneticilerimiz belki usta çırak ilişkileri ile daha önce odada çalışmakla, birilerinin yanında çalışmakla, yaşayarak, hata yaparak, tecrübe ile bu noktalara geliyorlar. O anlamda ben kimseyi suçlamak adına bunu söylemiyorum ama ortadaki durum budur, bunun yönetimini biz, şeklini ve sürdürülmesini mutlak suretle, değerli arkadaşlarım, profesyonel yardımlar 154 TEB Yayınları da almak durumundayız. Bu profesyonel yardımlar, tabi ki Merkez Heyetinin üzerinde etkin olacak anlamında demiyorum; Merkez Heyetinin belirlediği bir vizyon, bir çerçeve, bir yol haritası içerisinde mutlak suretle aşağıda yapılacak, mutfakta pişirilecek ve servis edileceği noktaya getirilecek süreçte çok ciddi anlamda katkı sağlayacaktır. Bunun, bu kongrede değerlendirilmesi seçilecek Merkez Heyeti üyesi arkadaşlarımıza da güç katacaktır diye düşünüyorum. Bu duygularla 37. Dönem Merkez Heyetine, 318 delege, 51 oda başkanı ile mevcut bu genel kurulun en iyi insanları oraya yerleştireceği inancım tam olmak suretiyle sizlere ben çok teşekkür ediyorum. Saygılarımı sunuyorum çok sağ olun. Divan Başkanı: Sayın Başkanım çok teşekkür ediyoruz. Yavuz Tatar, Elazığ Eczacı Odası Başkanı, buyurun. Ecz. Yavuz TATAR (Elazığ Eczacı Odası Başkanı): Değerli Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyetim, değerli Divan, değerli oda başkanlarım, sevgili meslektaşlarım. Hepiniz saygı ile selamlıyorum. Sevgili meslektaşlarım benden önceki ve benden sonraki konuşmacı arkadaşlarımız Türk Eczacıları Birliğinin nasıl yapılanması gerektiğini, bundan sonraki süreçte fiyat kararnamesi ile ilgili yapılacak şeyleri, ilaçta ıskonto kayıtları ve fiyat farklarının alınması ile ilgili konularda konuştular ve konuşacaklar. Ben de bu yönde bir konuşma hazırlamıştım. Fakat 19.12.2009, Çarşamba gecesi, gece saat 12’de 24 haberlerini izlerken bir şey dikkatimi çekti. Orada altyazıda şöyle yazıyordu. “Eczacılar hükümeti uyardı”, ben de basın açıklamasını dinlemek için biraz daha bekledim. Ve bundan sonra, konuşmayı dinledikten sonra konuşmamı değiştirmeye karar verdim. Çünkü Başkan orada çok manidar bir açıklama yaparak mesleğimizi töhmet altında bıraktı arkadaşlar. Sayın Başkan açıklamasında şunu söylüyordu: “Bunun sorumlusu SGK’dır. Bu kayıplarımızı SGK’nın karşılaması ve ilgililerle görüşmesi gerekmektedir.” diyordu. Evet, belki haklıdır, ki öyle olmalıdır. Fakat tasarruf yapmak için ilaç fiyatlarını düşürmek yerine, sağlık sektörünün daha sık denetlenmesi gerektiğini iki defa vurguladı. Arkadaşlar, sağlık sektörü kimdir? Dün yanımızda olan Tabipler Birliği, şu an salonu dolduran eczacılardır. Biz bu denetimi öneriyorsak eğer doktorlar mı yolsuzluk yapıyor, eczacılar mı? Soruyorum sizlere. Ben şuna inanıyorum arkadaşlar; salonu dolduran meslektaşlarım ve şu anda eczanelerinde mesleğini 155 TEB 37. Olağan Büyük Kongre icra eden bütün arkadaşlarım, değil yolsuzluk yapmaya, kurumdan gelebilecek tek kuruş haksız kazanca bile razı değillerdir. Bence Türk Eczacıları Birliği, kurumlarla ilgili diyaloglarını daha geniş daha radikal çözümler üzerine kurmalı ve ona göre yol gitmelidir. Kendi meslektaşlarını hedef konumuna koymamalıdır. Bugün denetimi öneren değerli Merkez Heyeti üyelerim sonuçta başkanın yaptığı açıklamanın altında hepinizin imzası vardır. Bu denetimlerde eczacılarımızı ne kadar koruyabilmişiz, arkadaşlar? Ben protokolün arka tarafını dün bir daha çevirdim baktım, orada bir tek cezai müeyyideler vardı. Eczacılar bir tek suç işleyip, ceza almayı mı hak ediyor, arkadaşlar? Yapılan haksızlıklara karşı kendi meslek örgütü ve protokolle korunacak bir hale getirilmediği sürece, eczacıyı denetlemeyi önermek ve sağlık sektörünü denetlemeyi önermek ne kadar doğrudur? Bugün hepimiz eczanelerimizde TC kimlik numarasıyla yazılmış reçetelere ilaçlar veriyoruz. TC kimlik numarası ile yazılmış ve çıkarılmış raporlara ilaçlar veriyoruz. Bunların ne kadarının gerçek, ne kadarının sahte, ne kadarının hayal olduğunu bizler bilebiliyor muyuz? Şimdi, sorgulama hakkınız var mı, arkadaşlar? Ben kimlik sorgulama ile ilgili hakkımız olduğunu herhangi bir belgede görmedim, rastlamadım. Farz edelim, size kin güden biri ya da sizi sevmeyen biri ya da sizi ticari olarak, mesleki olarak bitirmek isteyen biri; herhangi bir kişinin TC kimlik numarası ile bir rapor çıkarıp ve bununla bir reçete yazdırırsa; bu Türk Eczacıları Birliği Başkanı için de geçerlidir, değerli Merkez Heyeti üyelerimiz için de geçerlidir, salondaki bütün eczacılar için de geçerlidir; gelip adına reçete yazdırdığı ve rapor çıkardığı hastanın adı soyadını, herhangi bir telefon numarası yazarak o reçeteyi alıp çıktıktan sonra ve hayali bir imza attıktan bir ay sonra yapılacak şikâyette eczacı derdini nereye anlatacak, arkadaşlar? Çözüm önerilerimiz de onlar da var. Sayın meslektaşım şimdi biz denetim diyoruz, tabi ki denetlenmeli. Tabi ki, içimizdeki çürükler ayıklanmalı. Her meslekte vardır bu çürükler, fakat bunlar her ilde bir elin parmak sayısını geçmez. Arkadaşlar bu denetimleri öneriyorsak, eğer denetimlerde eczacıya yapılacak haksızlıklar da önlenmeli. Buna göre oturup kurumlar, denetimler yapılmalı şu şekilde yapılmalı, bu şekilde yapılmalı, benim meslektaşlarım şu konuda sıkıntıya düşüyor diye konuşulmalı ve ona göre bir denetleme yönergesi hazırlanmalı. Değerli oda başkanlarım, SGK’nın denetleme yönergesinin kaç defa değiştiğini biliyor musunuz? Son halini biliyor musunuz? Birçoğumuz bilmiyoruz. Evet, sahte 156 TEB Yayınları rapor ve sahte reçete ile eczanemizden alınan ilaçlardan sonra yapılacak şikâyette sonuç ne olacaktır, arkadaşlar? Eczacının, öncelikle sözleşmesi dondurulacak. Müfettiş çağrılacak. Müfettiş soruşturmasından sonra adli sorgulama başlayacak ve eczacının bitişi adım adım gerçekleştirilecek arkadaşlar. Ben bunu şu anda kendi ilimde birkaç eczanede yaşıyorum. Sektörde başka çalışanların kendi kotalarını doldurmak için çıkarttıkları raporlarla değişik eczanelerden ilaç alımına şahit oluyoruz ve bunu eczacılarımız bir türlü anlatamıyor. Ben suçsuzum diyemiyor. Çünkü eskisi gibi elinde otokopili reçete yok. Hastanın aldığını gösterecek herhangi bir belge yok imza hariç. Hastanın imza sirküsüyle mi ilaç veriyoruz, arkadaşlar? Sorarım sizlere ya. İmza sirküsü ile ilaç veren arkadaşımız var mı? Bir isteğin bakalım hastadan imza sirküsü ya da bir dakika raporunu sorgulayın hastaneden diyebilecek yürekli bir arkadaşımız var mı? Hiçbirimiz soramayız. Arkadaşlar bir an önce bunların önlemleri alınmalıdır. TC kimlik numarası ile, bizce, ilaç verilmesinin önüne geçilmelidir. Ya tekrar karneye dönülmeli ya da akıllı kart deyip bizi 4 yıldır oyaladıkları sisteme bir an önce geçmeleri sağlanmalı. En kötü ihtimalle parmak izi ile ilaç verilmeli. En kötü ihtimalle. Bunun ayıbı yok arkadaşım. Ben senin imzanı sorgulayamıyorum. Arkadaşlar; bir de bize noterlik görevi, değerli Merkez Heyetimiz tekrar aldı bu yıl ve onu çalışma raporunda belirtiyor. Tekrar onaylama hakkı eczacıya diye. Arkadaşlar neyi onaylıyoruz? Raporu. Ya, biz noter miyiz? Biz raporu çıkaran kurum muyuz? Hastamız elinde raporun fotokopisi ile geldiğinde, arkadaşım git bunun aslını getir ondan sonra mı sana ilaç vereceğim diyoruz. Farz edelim, hasta, etken maddesi eksikti gitti kendisi ekletti. Ya da günümüzün teknolojisi çok iyi başka bir rapordan “x” şahıs o ilaçları alıyor, kendi imkânı yok. Photoshop ile çoğaltıyor, isimler farklı gelip alıyor. Bunu izah edebilir miyiz? Ve biz de onaylıyoruz, evet bu rapor doğrudur. Arkadaşım, yanlış rapor. Ben neyi onaylıyorum? Arkadaşlar raporların onaylanması ile ilgili bence tekrar düzeltilme yapılmalıdır ve eczacının buradaki yasal yükümlülüğü bir an önce kaldırılmalıdır. Tabii ki denetimleri önereceğiz, tabi ki denetleyeceğiz. Biz kendimiz de eczanelerimizi denetliyoruz. Kendimiz de eczanelerimizi arıyoruz. Fakat kurum gibi ya da adli kurumlar gibi acımasızca değil. Bir potansiyel suçlu gözüyle bakarak değil. Çünkü kurumun ve adli kurumların gözünde hepimiz birer potansiyel suçluyuz. Öyle bakıyorlar, öyle değerlendiriyorlar ve öyle yol alıyorlar. O yüzden denetimler ile ilgili 157 TEB 37. Olağan Büyük Kongre ve belgelerimizdeki yasal eksikliklerimizi ve açıklarımızı kapatmak için, Türk Eczacıları Birliğinin denetimleri önermeden önce, denetimlerle ilgili ciddi bir yönerge hazırlatarak ya da genelge hazırlatarak yol almasını istiyoruz ve yeni kurulacak Merkez Heyetini bu yönde çalışma yapmaya davet ediyoruz. Divan Başkanı: Toparlayabilirsek başkanım. Ecz. Yavuz TATAR (Devamla): Arkadaşlar, 17 yıllık eczacılık hayatımda 2 defa kapatma olayı yaşadım. Eczane kapatma olayı. Biri Sayın Domaç’ın başkanlığındaydı, biri de sayın başkanımız Erdoğan Çolak’ın başkanlığında. Dönüp bakıyorum 2 yıllık Merkez Heyetinin çalışması süresi içerisinde 15 defa başkanlar tanışma kurulu toplandı, arkadaşlar. 17 yılda kaç defa toplanmıştır. Onla çarpsak 170 defa. Yani her durumda başkanlar toplandı. Ama 17 yıllık meslek hayatımda yapılan ikinci kapatma kararında, başkanlar kurulu toplanmadı, bir arife günü oda başkanlarına tebliğ edildi. Buradaki iyi niyeti salondaki genel kurul üyelerinin takdirine bırakıyoruz. Arkadaşlar bir süredir sivil toplum örgütleri bir değişim dönüşüm süreci yaşıyor. İzledikleri yollar aldıkları kararlar duruştaki çizgileri ve siyasi partilerle olan ilişkileri kendilerinin ve en önemlisi üyelerinin geleceğini belirlenmesi anlamında çok çok önemlidir. Bizce meslek örgütü özgün düşünen tarafsız bir çizgide ülkemizin ve mesleğimizin çağdaş gelişmiş ülkeler seviyesine çıkarılmasına katkı koyacak şekilde yapılanmalıdır. Hiç kimsenin bir meslek örgütünü siyasi partilerin arka bahçesine dönüştürmeye hakkı yoktur. Son olarak da üzülerek izlediğim dünkü olaydan bahsetmek istiyorum. Arkadaşlar dün Türk Eczacıları Birliği eski başkanı Sayın Domaç, belki siyasi kişiliği vardır. Ben onu siyasi kişiliği ile tanımıyorum. Burada bir meslektaşımız olarak kürsü aldı arkadaşlar. Bu meslektaşımız 10 yıl burada Türk Eczacıları Birliği başkanlığı yaptı. Konuşması sırasında meslektaşlarımız yaklaşık 15 dakika alkışlayarak protesto etti. Eğer Sayın Domaç bu kadar mesleğe zarar veren, bu kadar lanetlenmesi gereken, bu kadar dışlanması gereken biriydi ise, arkadaşlar, 10 yıl neden başkan seçtiniz? Niye seçtiniz arkadaşlar? Bizce demokratik toplumlarda, arkadaşlar, faşistçe duygulardan vazgeçmek lazım. Demokratik davranmak lazım. Demokratik toplumlarda herkes kendi görüşünü söylemeli ve sevgili arkadaşlarım saygıyla da dinlemesini bilmeliyiz. Saygılarımla. 158 TEB Yayınları Divan Başkanı: Levent Üstünes Hocamı davet ediyorum. Bir sunumu olacak sanırım. Prof.Dr. Levent ÜSTÜNES (İzmir Eczacı Odası Büyük Kongre Delegesi): Değerli Büyük Kongre, Divan Başkanım ve değerli üyeleri, Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti kurumsal kimliği ve siz değerli meslektaşlarımız saygı ve sevgi ile selamlıyorum. Ben çok özür dileyerek, arkadaş biraz heyecanlandı, ben daha çok heyecanlıyım ondan. Ben bugün sizlere olabildiğince yol gösterecek kendi tabi benim aklımın erdiğince, bilebildiğimce bir sunum yapmaya çalışacağım ve o sunumu da zamanım içersinde bitirmeye gayret edeceğim. Şimdiden sabrınız için teşekkür ediyorum. Önce eczacılığın evriminden söz etmek istiyorum. Çok kısa 8 slaytım var. 1950’lere kadar eczanelerin laboratuarında biz üretici durumundaydık. Üretiyorduk ve üretici olarak hizmet veriyorduk. Derken 1960’larda bir ilaç ve bilgi patlaması çağı yaşadık. Benim çocukluk ve gençlik yıllarımdı o yıllar ve ilaç, ileri teknoloji ürününe dönüştü bir anda. Gerek eczacılık fakülteleri tüm dünyada, gerek ülkemizde, aslında, başlarda buna ayak uydurmakta güçlük çektiler. Eczacılık mesleği bir anda hizmet sektörüne kaymıştı. Biz artık üretmiyorduk. İleri teknoloji olan ürünü alıp bir şekilde bir perakendeci gibi hastaya intikal ettiriyorduk. Bu bizim hazır olduğumuz bir durum değildi, eczacılık mesleği olarak. İşte bu hizmet sektörüne kayış hala bütün dünyada devam ediyor. Ve meslek bu yeni değişime ve toplumun bununla ilgili olarak ortaya çıkan yeni gereksinimlerine yanıt vermek üzere sürekli bir gelişim içerisin bir devinim içerisinde bir evrim yaşıyor. Şimdi bizim de varlık sebebimiz olan şu söze dikkat edelim: “Sağlıklı bir toplum çok daha üretken bir toplumdur ve refaha daha fazla katkıda bulunur.”, bunu daha çok çalışarak daha çok tüketerek yapar. Eczacılık mesleği ise, topluma mevcut kaynakları olabildiğince iyi kullanarak ve sağlık için ayrılan payı, parayı en etkin ve en verimli şekilde kullanarak ilaç tedavi hizmetini sağlamaya çalışır. Bunu yapmak zorundadır. Bugünün dünyasının eczacıdan beklediği bu. Bunu söylüyorum çünkü farmasötik bakımlar, şunlar bunlar bile konuşulmadı şu ana kadar, bilebildiğim kadarıyla; yani hep bizim toplantılarımızda, kongrelerimizde benim üzüldüğüm bir konu, hasta sağlığımız mesleğimizi daha ileriye nasıl getirebiliriz, bu konular hep arka planda kalıyor. Tabi canımız yanıyor, varlığımızla uğraşıyoruz. Buna da belli ölçüde 159 TEB 37. Olağan Büyük Kongre hak vermemek elde değil. Peki, sağlık için ödeme yapanlar bu ödedikleri paranın karşılığını ne yaparlar, alıp almayacaklarına bakarlar, bunu görmek isterler. İşte ilaç ve eczacılık hizmeti sunanlar da, ödeme yapanlara, örneğin bizde SGK ve benzeri ulusal kurumlar bunun maliyetlerini ve faydalarını alarak bizlerden, bizim kurumsal temsilcilerimizden ne yapmak durumundadır? İkna olmak durumundadır. Biz kanıtlamak durumundayız ki, biz yararlı bir hizmet sunuyoruz. Paranın karşılığı demek, aman sakın hoca ders vermeye geldi demeyin, konuyla alakası var onun için bu girizgâhı yapmak durumundayım, haddim değil sizlere ders vermek. Paranın, karşı ödeme yapanın parasını bu tedaviye yatırmasının doğru olup olmadığını saptamak anlamına gelir. Ancak şöyle de bir gerçek var, sağlık ekonomisinde daha iyi sağlık hizmeti demek her zaman en ucuz hizmet demek değildir. Bazen ucuz hizmet çok daha pahalıya patlar. Bu da bir gerçektir. Şimdi ben Kayseri’de bir konuşma yaptım, hayatım değişti. Bu konuşmanın sunumu, “Türkiye’de temel sağlık politikası hedefleri çerçevesinde eczacılık bugün ve yarın”. Bir anda Levent Hocalıktan Levent Beyliğe terfi mi ettim, bilemedim ama önemli bir toplantıydı. O toplantıda birkaç şeyden bahsettim. Dedim ki yönetim pozisyonunda olan insanların çok ciddi okuma ve takip etme görevleri vardır. Çok büyük bir tsunami geliyor, bakın, bunun raporu 2009’un Mart’ında bizim istifamızdan sonra yayınlandı. Bu rapor, göreceksiniz hatırlatmak için bunları geçiyorum, eğer ekonomik büyüme hızında bir zayıflama olursa bu sağlıkta dönüşüm projesi durur. Ve bunu en acı olarak hissedecek olanlar da bizler oluruz. Lütfen tedbir alın diye bir uyarı konuşması yaptım orada. Ve sizler, eczane kapatmaya esas teşkil eden bu eylemi, o uyarılar kaale alınmadığı için yaşamak durumunda kaldınız. Çünkü bunun geleceği belliydi. Ve bunun gereğini yapmak da o günkü yöneticilerin göreviydi. Bu tsunami dalgasının yola çıktığını görüp ilgililere gidip “Aman ha! Benim mesleğim zaten sınırda, 7000–8000 eczane kapanmak riskiyle karşı karşıya lütfen bununla ilgili kararlarınızı alırken eczacılık karlılığında mı, yoksa eczacıya reçete başına bir ödeme mi bunu lütfen biran evvel yapınız, bizim buradan doğabilecek zararlarımızı önleyiniz” demesi gerekirdi. Çünkü bu tsunami uyarısı yapılmıştı kendilerine. Ne diyordu orada ilaç fiyatlarında daha fazla indirim yapılması diyordu. Sağlık Bakanlığının ve SGK’nın birebir uyguladığı konular bunlar. Takip ediyorlar politikayı. Ve fırsatlar ve riskler bir arada demiştik bakın bir fırsat da var. Akılcı ilaç kullanımı. Akılcı ilaç kullanımıyla biz çok daha üretken, çok daha verimli, çok daha etkin hale geliyoruz. Yani, konuşmamın 160 TEB Yayınları başında söylediğim o etkinliği karşılıyoruz. Bu fırsat da bizim elimizde, bunu bizden başka yapacak kimse yok. Bunu da orada ifade etmeye çalışmıştım. Dikkate getirmeye çalışmıştım. Bu böyle geçti. Çok benim için çok acı hele bir öğrencimin katıldığı, hatta bir başka öğrencimin de parçası olduğu çok acı bir olay yaşadım. Çok acıydı benim için. Hiç hak etmediğim sıfatlarla, nitelemelerle karşılaştım. Hukuk yönünde hakkımı arıyorum şu anda. Hukuken hakkımı arıyorum. Ama bunlar bu kıymetli dakikalar için önemli değil. Çünkü bunlar bireysel şeyler. Burada Türk toplumunun, Türk eczacılığının çıkarlarını konuşuyoruz. Onun için ben bunlara hiç değinmiyorum. Ben çözüm konusunda size önerilerimi sıralamak istiyorum. Şimdi bir kere çözüm çok basit ve tek bana göre. Bunun düşünülmesi gerekir tüm eczacılık kamuoyunca. Eczacılığın sağlık hizmet sisteminin vazgeçilmez bir bileşeni olduğu, ilgili tüm otoritelere, Sağlık Bakanlığı, SGK, Başbakanlık, kabul ettirilmeli ve topluma da anlatılmalıdır. Toplum kazanılmadan bu konuda başarı kazanılamaz. Ana hedef bu olmalıdır. Bunu yapmak için ne yapmalıyız. Somut. Nasıl yapacağız biz bu işi. Ben hedefleri çok kısa vadeli hedefler, hemen yapılması gereken hedefler ve orta ve uzun vadeli hedefler olarak sıraladım. Dediğim gibi zamanı aşmadan bunları anlatmaya çalışacağım kendimce. Bir kere hızla yapmamız gereken şey, hani bu iş eczacının dışında cereyan ediyor eczacıyı direkt olarak ilgilendiriyor. Böyle bir şey yok. Bu özellikle zor durumdaki eczaneleri, yeni açılan eczaneleri, genç çocukları, genç meslektaşlarımızı yakından etkiliyor, eski eczacılar daha az etkileniyorlar bundan. Bir kere kar haddinin derhal arttırılması lazım. Hangi yolla yapılacaksa. İki reçete başına mı olacak, başka bir şekil de meslek hakkı, bu aradaki farkın derhal karşılanması gerekiyor. Kim gelirse gelsin Merkez Heyetine, bunu başarması gerekiyor. Bu olmazsa olmaz. Ve SUT komisyonunda, bu da derhal yapılması gereken bir şey, SUT komisyonunda mutlaka TEB tarafından görevlendirilecek bir grubun, kişinin değil bir grubun, mutlaka resmi olarak yer alması sağlanmalı. Bunlar serbest eczacılar olmalı, piyasada deneyimli. Eczacı kökenli alanında iyi öğretim üyeleri ve TEB’in belirleyeceği, onu temsil edecek diğer uzmanlar olmalı, ekonomistler, farmokoekonomistler. Eğer bunu hızlı yaparsak bu yaşadığımız eczane kapatmaya da konu olan ve bizi halk indinde kendimizi anlatamaz duruma düşüren soruları yaşamamış oluruz arkadaşlar. Bir silahı gereksiz yere sık kullanırsanız sündürürsünüz. Ben birçok eczacı meslektaşımla görüştüm bana dediler ki “Biz niye kapattığımızı bilmiyoruz., birlikteliği bozmamak adına kapattık fakat niye kapattığı- 161 TEB 37. Olağan Büyük Kongre mızı tam olarak anlayabilmiş değiliz. Bundan sonra ne olacağını da bilmiyoruz. Onu da anlayabilmişiz değiliz.” dediler. Orta vadeli hedefler de, özür diliyorum şu kar haddi son ana kadar hazırladım gözümden kaçmış bir şey, yeni bir serbest eczane modelinin oluşturulması, bakın bunu buraya yazmadım, özellikle. Buraya konması gereken, bu yeni eczane modelinde ilk hareket noktamız şu olmalı. Bunun hemen hayata geçirilmeyeceğini biliyorum. Bu kademeli olmak durumunda, ama mutlaka olmak durumunda. Biz ilacı üretiyor muyuz arkadaşlar? Hayır. Birkaç majistiral haricinde ne yazık ki, keşke üretseydik. Ama elimizde değil. O halde biz ilaç satışından sağlamamalıyız ekmeğimizi. Biz ekmeğimizi ilacı satarken, ilacı verirken sunduğumuz hizmetten sağlamalıyız. Doktor bir şey satıyor mu? Hayır. Hizmetini satıyor. Biz de o duruma gelmeliyiz. Bu hemen olmaz. Bu aşamalı bir şey Ama buraya doğru geçmek durumundayız. Yoksa biz burada sürekli olarak ilaç fiyatlarını, kamu indirimlerini; bunlar bizim konumuz olmamalı, değerli arkadaşlar. İşte bunu buraya yazmadım, çünkü bizi daha sonra zor durumda bırakacak, erken bir takım şeylerin yansıyıp gitmesini istemiyorum. Ama bu benim temel görüşümdür. Bu yeni modelde olmazsa olmazlar; mülkiyeti eczacıda olan sermaye yapısı güçlü, birden çok eczacı çalıştıran, bu hizmeti verebilmek için gereği gibi ortaklığı kesinlikle dışlayan, çağdaş nitelikte eczacılık hizmeti sunan, sağlık sistemine tedarikçi olarak değil, gerçek bir sağlık hizmet sunucusu olarak entegre olan ve toplumun, biraz evvel söylemeye çalıştığım, güvenini kazanmış bir eczacı profili sunmak mecburiyetindeyiz. Yeni model bu olmalıdır. Bu hemen olmayacak ama bu olurlara da yayılmayacak. Bu orta-uzun vadede, kademe kademe, hep birlikte yaşama geçirmek durumunda olduğumuz bir gerçekliktir ve kaçınılmaz bir şeydir, bana göre, arkadaşlar. Bugün burada çok yeni olduğuna inandığım bir şey daha söyleyeceğim. Şimdi sıra ona geliyor yavaş yavaş. Ondan evvel İlaç ve Eczacılık Genel Müdürü meselesine gelmek istiyorum, arkadaşlar; biz 24000 eczanesi, olan 30000’i aşkın eczacı yetiştirmiş bir ülkenin insanı olarak, bizim genel müdürlüğümüzü yapacak bir meslektaşımız yok mu, arkadaşlar, eczacı kökenli? Bu bizim dikkatimizden uzak durması gereken bir konu olabilir mi? Bizim içeride milletvekillerimiz var. Biz o milletvekillerimize hani kendimizden diyoruz, falan filan. Bu arkadaşlar bizi korumuyor mu, bizim haklarımızı? 162 TEB Yayınları Peki, biz niye bunun için baskı kurmuyoruz? Eczacılığın halinden en çok eczacı anlar, hatta oraya gelen eczacının da bence çoğunluğu oluşturan serbest eczacılar içinden gelmesi lazım. Buna dikkatinizi çekiyorum, bu çok önemli. Bunu için çaba gösterilmesi lazım; diyeceksiniz ki, biz hükümet miyiz? Hayır, hükümet değilsiniz. Ama siz bir sivil toplum örgütüsünüz. Sizin baskı gücünüz var ve bu da en doğal hakkınız. En kolay sarılacağınız bir şey. Bunu neden savunuyoruz? Biz hekim meslektaşlarımıza karşı değiliz. Ama hekimler kabul ederler mi, bir eczacı meslektaşımızın gidip hekimlerle ilgili bir işi yönetmesini? Dönüyorum bu da, çözümün bir parçasıdır. Sosyal Güvenlik Kurumu üst yönetiminde çalışan kamu eczacılarıyla, arkadaşlar, toplum ve meslek yararına işte bu laf yeni, eczacılık meslek standartlarına uygun, şeffaf bir iletişim kurulması gerekir. Biz SGK’yı Malazgirt Meydan Muharebesi gibi, sürekli meydan muharebesi olarak görüyoruz. Bu yanlış. İngiltere’de benzer durumdaki ulusal sağlık hizmet sistemi ne zaman eczacılarla çok iyi duruma gelmiş, biliyor musunuz? Orada, yönetimde, eczacılar üst düzey karar mekanizmalarına geldikleri zaman. Şu anda farmasötik bakımın ve eczacılık haklarının, en iyi düzeyde temsil edilebildiği ülkelerden bir tanesi İngiltere’dir, NHS’nin içerisinde. Biz SGK‘ya biraz sonra anlatacağım projeler yapıp eczacının sağlık hizmet sistemi içerisinde, sağlık ekonomisinde ne kadar etkili ve yararlı olduğunu, akılcı ilaç kullanımıyla ne kadar ekonomik ve insani yararlar sağladığını kanıtlamak mecburiyetindeyiz. Bunları beraber yapmak durumundayız. Benim hasbelkader içinde bulunduğum süreçte biz, SGK’yla sadece meydan muharebesi yapmak için ilişkide bulunduk. Bu yanlış. Ha burada suç bizde demiyorum. Karşı tarafta suç daha fazla. Bizim yaptıklarımızı, bizim sağlamak istediğimiz gelişmeleri onların da sağlamaları lazım. Sizler bu ulusun yetiştirdiği değerlersiniz. Devlet bize yatırım yapıyor bu diplomaları alıncaya kadar. Ne oluyor sonra? İlacı almayla mı bitecek bu iş? Öyle olduğu için bugün böyleyiz. Şimdi o zaman çözümün içende yer aldığı için biraz eczacılık meslek standartlarından bahsetmek istiyorum. Bunun örneklerini de vermek istiyorum ki, içselleştirelim burada. Biz, derhal eczacılık meslek standartlarının hazırlığına başlamalı ve tüm eczacılarımızın bunlara uymasını sağlamalıyız. Bu bugün önerdiğim çözümün olmazsa olmaz bir parçasıdır. Nedir meslek standardı? Bir mesleğin gereklerinin kabul edilebilir standartlarda yerine getirilebilmesi için ihtiyaç duyulan asgari bilgi, beceri, tutum ve davranışları gösteren 163 TEB 37. Olağan Büyük Kongre asgari normlardır. En azı gösterir. Peki, tamamen iş analizine dayanır. Nedir iş analizi? Sabah ilk kepengi kim açardan, telefonlara kim cevap verire; ilaç bilgisini kim verir, gelen ilaçları kim, depodan gelen ilaçları kim kontrol eder, rafa yerleştirire kadar hepsinin tanımlandığı bir manzumedir. Bütün bunları tanımlar. Hastaya vereceğiniz danışmanlık hizmeti, her şeyi tanımlar. Meslek standartları başta çalışanlar bakın bu çok önemli bu slayt çok önemli başta çalışanlar, iki biz eğitimciler, üç iş birliği yapılan diğer meslek mensupları tabipler, diş hekimleri, hemşireler, başta olmak üzere işverenler de dahil çok önemli, ilgili bütün kesimlere bir mesleğin başarı ile yürütülebilmesi için gerekli olan nitelikler ve o meslekte yeterlilik belgesi alabilmek için yapılacak sınavlarda aranacak ölçme ve değerlendirme kriterleri hakkında fikir verir. Yani hep arkadaşlarım şikâyet ederler derler ki, öğrencilerim derler ki “Hekimler bizim ilaç danışmanı olduğumuzu kabul etmiyor.” Biraz sonra dünya eczacılık standardını getireceğim önünüze. Eğer bizim bir standardımız olsa o zaman hekime şunu söyleme hakkımız var. Değerli meslektaşım bakın eczacılık meslek standardına benim görev tanımım burada yapılmış. Eczacının temel görevlerinden bir tanesi; sizin yazdığınız reçetenin, hasta üzerinde bir sorun yaratıp yaratmadığının kontrolüdür. Bana bu görev verilmiştir. Ben bunu yapmazsam ben bu görevi yerine getiremem, bu nedenle siz benimle bu konuda hastamızın ortak çıkarı için iş birliği yapmaya mecbursunuz. Döner gelir. Öğrenci sorar veya çapı dar bir öğretim üyesi der ki “Ne demek farmasötik bakım, yeni mi bu?” diyen öğretim üyeleri var. Ben karşılaştım. Yeni mi, bu da nerden çıktı dendiği zaman, o zaman dönersiniz o öğretim üyesine dersiniz ki bakın dünyada eczacılık eğitim standardı burasıdır. Siz bu standartları karşılayacak eczacı meslektaşlar yetiştirmeye mecbursunuz. Bundan kaçınırsanız görevinizi yapmamış olursunuz. Divan Başkanı: Hocam toparlama şansımız var mı? 20. dakikayı kullanıyoruz. Biraz daha hızlı geçelim. Prof.Dr. Levent ÜSTÜNES (Devamla): Peki, standartlar böyle önemli. Dünya Çalışma Örgütü’nün yeni kabul edilen eczacılık standardı. Bakınız, üst taraf geleneksel, bu 2009 yeni. Bakın ne diyor? Üst taraf geleneksel 164 TEB Yayınları eczacılık hizmetlerini tanımlıyor. Depo, majistral preparat hazırlamak, test etmek, dağıtım; ama aşağıya baktığınızda, kırmızı ile işaretlemeye çalıştığım doktorlar ve diğer sağlık profesörleri tarafından reçete edilen ilaç ve tıbbi müstahzarların doğru kullanımları ve yan etkileri hakkında danışmanlık yapar eczacı diyor. İnsan sağlığını en iyi düzeye getirmek için araştırma, ilaç hazırlama, reçeteleme ve ilaç tedavilerinin izlenmelerine katkıda bulunur. Bu dünya standardı, bu meslek böyle bir meslek olması gerekir diyor. Geçiyorum hızla. Birleşik Krallık’taki standartların adları, bazılarının görüntüleri, İngiltere’de yani bizim bildiğimiz. Avustralya meslek standartları, bakın, Avustralya meslek standartları 2006 yılında 3. versiyonunu yapmış adamlar, 3 defa daha standartlarını yenilemişler. Meslek sürekli değiştiği için, örneğin bir internet yoktu eskiden. İnternet geldi internet ile ilgili eczacılık hizmetleri başladı. Bunun standardı ne olacak. Bizde olduğu gibi keşmekeş olmaması için bir bölge eczacı odamızın verdiği internet ile ilgili karar diğerinde farklı olmasın diye standartlar belirlenmiş. Avustralya’da üçüncüsü 2006’da. Bütün yaptığımız işler. Reçete hazırlamadan ilaç danışmanlığına kadar bunların alt ölçütleri var kriterleri var. Kanada’nın standartları. Bütün bunları bu şekilde dikkatinize sunduktan sonra, sabrınızı fazla zorlamadan, Türkiye’de meslek standartlarının sorumlusu kimdir sorusunu kendi kendime ve sizlere sormak istiyorum. Var mı bilenimiz? Kimdir? Merkez Heyeti’nin bu konuda şu anda vereceği bir cevap var mıdır? Evet. Arkadaşlar, ülkemizde eczacılık meslek uygulama standartlarının belirlenmesi görevi Şubat 2006‘da yürürlüğe giren 5450 sayılı kanuna göre Sağlık Eğitimi Genel Müdürlüğünündür. Diğer mesleklerden ayrıyız biz. Diğer meslekler apayrı bir kuruma bağlılar ama biz insan sağlığıyla ve insanla çok yakın olduğumuz için diğer birkaç branş ile birlikte bizim yönümüz ayrı. Devam ediyorum. Bu kanun uyarınca Sağlık Eğitimi Genel Müdürlüğüne bağlı, Sağlık Meslek Standartları Daire Başkanlığı ilgili kuruluşlarla işbirliği yaparak sağlık mesleklerinin standartlarını belirlemekle yükümlüdür. Şimdi Sayın Başkanım, biraz bana tahammül göstersinler, bunun içinde bulunduğumuz durumla olan ilişkisini hızla kurmak istiyorum, içinde yaşadığımız problem ne SGK yönünden? Bakın Sağlık Meslek Standartları Daire Başkanlığının görevleri bunlar: Sağlık mesleklerini belirlemek ve tanımlamasını yapmak; sağlık meslek standartlarını belirlemek ve geliştirmek; sağlık meslek mensuplarının görev analizlerinin yapılmasını sağlamak, ulusal meslek standartları ile diğer ülke meslek standartlarının karşılıklı değerlendirilmesini yapmak ve diploma- 165 TEB 37. Olağan Büyük Kongre larımızın dışarıda kabul edilmesi. Yoksa, diplomalarımız bunun için kabul edilmiyor dışarıda. Devam ediyorum. Bakın bunun da bir şube müdürlüğü var. Ne bu? Hekim, Diş Hekimi ve Eczacılık Meslek Standartları Şube Müdürlüğü; hekim, diş hekimi ve eczacılık mesleklerinin tanımını yapar, standartlarını belirler ve geliştirir. Hekim, diş hekimi ve eczacıların görev analizlerinin yapılmasını sağlar. Yani sizin sabahtan akşama kadar yaptığınız her şeyi bu arkadaşlar belirleyecekler. Şimdi ilişkiyi fazla uzatmadan kurmak istiyorum. Bu standartlar hükümet tarafından belirleniyor mu, yerine getiriliyor mu? Merkez Heyetimiz bu konuda bir analiz bir çalışma içerisinde mi? Hayır. Şimdi bakın eğer olmuş olsaydı ne olurdu? Eğer olmuş olsaydı, biraz evvel dünya standardını izlediniz. Dünya standardında ne vardı? Eczacının, hekimin yazdığı reçeteyi kontrol ve hastaya danışmanlık görevi vardı, konuda değil mi? Siz bu görevi yapmak durumundasınız, SGK da bunu kabul edip, buna karşı para ödemek mecburiyetinde. Bakın iş standarda niye geliyor, dayanıyor? Yazılı olmayan bir standarda göre siz hiç bir şey talep edemezsiniz arkadaşlar. Biz birbirimize farmasötik bakımı anlatmaya devam ederiz. Standart bunun için önemli. Onun için her şeyin çıkış noktası standart. Orta vadeli hedefler, TEB’in yeniden yapılandırılması gerekiyor. Ben TEB’in içerisindeki yapıyı gördüm biraz evvel bir meslektaşım anlattı, kesinlikle profesyonel yöneticilik kurumunun getirilmesi lazım. Merkez Heyetine girdik, görev paylaşımı yapıldı, dedikleri gibi bunlar sahadan gelen insanlar. Yönetici olarak tabii ki olacaklar bütün yetkileri ile. Ama onlara çalışıp raporları getirecek, raporlar hakkında ortaklaşa, ortak akılla karar vermelerini sağlayacak profesyonellere ihtiyaç var. Biz oturduk kendimiz bunları çalıştık. Çok değerli arkadaşlarımız var TEB’de çalışan. Hepsini saygı ile sevgi ile selamlıyorum. TEB’in şu anda çalışan profesyonelleri mükemmel, onlar bir kenara ama yetmiyorlar. TEB’in gerçek bir profesyonel kadrosuna kavuşması lazım. Başkan gider, İkinci Başkan gider ama oradaki profesyonel kadro yedekli olarak kalır. Daima Avrupa’dan gelen bir profesyonel gelir karşınıza. Sizin çok övündüğünüz FİP Kongresi, eğer Allah korusun Şerif Boyacı’ya bir şey olsaydı, baş aşağı gelme riski ile karşı karşıyaydık. Çünkü bütün temaslar Şerif Boyacı tarafından yürütüldü. Bu olacak iş midir, böyle kurumsal bir yapı için? Yeni çalışma birimlerinin kurulması, farmakoekonomi, farmakoepidemiyoloji ve istatistik, sağlık ilaç ve eczacılık hukuku, uluslararası ilişkiler mutlaka ve mutlaka yedekli olarak buralarda kurumsal kimlikte insanlara ihtiyacımız 166 TEB Yayınları var. Peki, bunları nasıl temin edeceğiz? İnsan alt yapısını geliştirerek. TEB mutlaka çok şeffaf olarak öğrenciler alıp, bunları yurtdışına doktor, eczacı olarak, klinik eczacı olarak ve döndüklerinde kendilerine en az 10 yıl süreyle TEB’e, eğitim için göndermeli. Varsa yetişmiş olanlar onları Türkiye‘ye çağırmalı. Görev vermeli. Divan Başkanı: Arkadaşlar unutmayın ki, sırada bir sürü arkadaşımız var devam güzel hocam güzel konuşuyor ben de farkındayım. Ancak diğer arkadaşların vakitlerine de saygı duymak gerekiyor; bu da siz eczacı arkadaşlarımın da, bunu sizin vaktini bol olabilir, arkadaşım. Siz kendinizi bütün genel kurulla özleştirmeyin lütfen. Hocam lütfen polemiğe mahal vermeyin. Prof.Dr. Levent ÜSTÜNES (Devamla): Arkadaşlar, Divanı çok zor durumda bıraktığım için çok özür diliyorum. Benim hatam. Toparlamama izin verin verdiğiniz zaman için de teşekkür ediyorum, teşekkür ediyorum salona da. TEB Eczacılık Akademisinin geliştirilmesi ve etkinleştirilmesi gerekiyor. Her şeyimiz oraya dayanacak. Akademinin, güncel mesleki gereksinimlere yönelik somut ve dinamik hedefler belirlemesi gerekiyor. Akademinin daha geniş ve daha kapsamlı bilimsel etkinliği daha güçlü bir kurumsal yapıya kavuşturulması gerekiyor. Mali kaynaklarının güçlendirilmesi, çeşitlendirilmesi ve sürekliliğinin sağlanması gerekiyor. Akademi bünyesinde belirlenen bu hedeflere yönelik bilimsel uzmanlık çalışma komisyonlarının sürekli hizmet verecek dönüşümlü olarak öğretim üyelerinden oluşan kurulması gerekiyor. Akademinin en önemli görevi bence bu ulusal eczacılık standartlarının hazırlanmasında bakanlıkla çat çat mücadele etmek. Çünkü ben TEB’in, burada öneriyorum, bu ulusal sağlık standartları için bir ayrı toplantı düzenlemesi lazım. Çok geniş bir konu. Ben elimden gelen katkıda bulunmaya hazırım. Akademide yurtdışı deneyim ve ilişkileri olan genç öğretim üyelerine, eczacılığı ileriye taşıyacak, mutlaka ihtiyacımız var. Orta vadeli hedeflere geliyorum. Artık bitiyor. Meslek standartlarının tamamlanması, eczacılık yasa tasarı taslağının bu standartlar oluşturulduktan sonra bu standartları kapsayacak şekilde hazırlanması. Yeteri kadar eskimiş, sakın ola arkadaşla- 167 TEB 37. Olağan Büyük Kongre rım, bu yasa tasarı taslağı ile gitmeyin mutlaka standartları değerlendirelim bunun için ben başladım, Avustralya standartlarını ele alarak, bunları çevirelim ülkelerin standartlarını ona göre kendimize özgü eczacılık meslek standartlarını yapalım ve yasamızı da buna göre yapalım. Burada Akademinin çok önemli görevi var. Eczacılık eğitiminin standartlaştırılması ve akreditasyonu çok önemli, Eczacılık fakültelerindeki kontenjanlar günün gereksinimlerine göre ayarlanmalı. Sınırlama demiyorum bakın, özellikle demiyorum. Neden demiyorum biliyor musunuz? Yarın eğer standartları uygulamaya başlarsanız, yanınızda 3-4 tane eczacı çalışacak belki siz onlara meslektaşınız olarak görev vereceksiniz, belki eczacı ihtiyacı artacak o dönemde. Amerika’da böyle oldu. Bu yaşandı. Uzun vadeli hedeflere geliyorum. SGK’nın üst yönetiminde, karar verici düzeyde etkin ve yetkin uzman eczacı kadrolarının sağlanması. Var gücümüzle buna çalışmalıyız. Ve mevcutlarla da mesleki kurumsal ilişkilerin güçlendirilmesini mutlaka sağlamalıyız. Mutlaka. Bu kadroların baskılarını o insanların üzerine hissettirmeliyiz, onlar bizim memurlarımız. Bu ülkenin, hepimizin memurları; biz nasıl toplumun hizmetkârıysak, onlar da hem bize, hem topluma hizmet etmek mecburiyetindeler. Onun için bizimle işbirliği yapmak mecburiyetindeler. Ama bu iyi ilişkilerle olur. TEB profesyonel kadroları içerisinde; Türk sağlık sistemine, sadece SGK’ya değil, Sağlık Bakanlığına da yön verecek, nitelikli, sözü dinlenir vizyonerleri sağlamak durumundayız. TEB bunları istikbal vaat eden, ortaöğretimden çok yüksek puanlarla gelen öğrencileri yurt dışına gönderip yetiştirmekle yapabilir. Bunlar eczacı kökenli çocuklar olacaklar. Ve böylece biz Sağlık Bakanlığına ve ilgili kurumlara danışman kadrolarının girmelerini sağlamalıyız. Bunlar orta, uzun vadeli hedefler. Diğer bir görevimiz de ileri ülkelerde ne oluyor, ne bitiyor, bu ay ne oldu falan gibi basit magazin, aktüel, yarı bilimsel, bilim aktüel konular değil. Bunları raporlarla takip etmemiz lazım. Yüzlerce rapor yayınlanıyor. Bunlardan birkaçını satın alıp Türk Eczacıları Birliğine sunmuştum, üyeliğim sırasında. Bunların takibi gerekiyor. Bunlara ayrı bir komisyon gerekiyor. Ben sabrınızı olağanüstü zorladığımın farkındayım ama şunu bilmenizi isterim. Ben sizin Levent Hocanızım. Benim Merkez Heyetinde olmamın veya olmamamın hiçbir önemi yok. Ve hiç kimse içinde olmamalı zaten. Ben bu 168 TEB Yayınları kıymetli mesleğin mensuplarının ve bu toplumun hizmetine her zaman hazır olan bir insanım her düzeyde. Basit bir nefer olarak bile bunun bilinmesini isterim. Ama söylemek istediğim tek bir şey var. Bir özür bekliyorum ilgililerden, yaptıkları haksızlıklar için Kayseri’ye. Çok teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum. Divan Başkanı: Hocamıza teşekkür ediyoruz. Aksaray Eczacı Odası Başkanı, Hasan Buminhan Yavuz. Ecz. Hasan Buminhan YAVUZ (Aksaray Eczacı Odası Başkanı): Değerli meslektaşlarım; Levent Hocadan sonra konuşmak da tabiî ki biraz daha zor. Oldukça detaylı ve güzel bilgiler verdi bize. Kendisine teşekkür ediyorum. Şimdi; kongreye gelirken, 4 Aralık eyleminden sonra ne yapacağımızı tartışacağız diye geldik. Buradan bir kongre kararı vereceğiz diye geldik ama ben henüz bununla ilgili bir öneri, süreci nasıl yöneteceğimizle ilgili bir şey görmedim. Tabi, konuşmaların bir kısmını dinleyemedim. Orada bu tarz önerileri olan arkadaşlar olduysa onları tenzih ediyorum ama. Biz 4 Aralık’ta eczanelerimizi kapattık. Çok da güzel bir eylem yaptık. Yüzde yüze yakın, sadece birkaç milletvekilinin açtığını duyduğumuz eylemle kapatma eylemiyle bu işi götürdük. Ama şimdi ne yapacağız? Şimdi ben tabi Merkez Heyetinde açıkçası bu konuda bir önümüzü, ufkumuzu açmasını beklerdim. Yani bir önerileri var mı? 4 Aralık’ta kapatma eyleminden sonra ne yapacağız? Sözleşmemi feshedeceğiz. Haklarımızı alana kadar sınırsız kapatma eylemimi yapacağız. Veyahut da kongre sürecinden sonra tekrar bakanlarla hükümetle süreci görüşmeye devam edip, ondan sonra mı tekrar bir eylem sürecine gireceğiz? Bu konuda, açıkçası, bir açılım beklerdim. Hani gündem hep açılımlardan gittiği için son dönemlerde, Merkez Heyeti de bir açılım yapsın isterdim. Ama ben kendi adıma düşüncelerimi, odam adına düşünceleri aktarayım. Biz 4 Aralık’ta belki de en son vurulması gereken yumruğu ilk başta ama güçlü bir şekilde vurduk. Ne elde ettik? Şu anda sadece her eylemden sonra olduğu gibi, çeşitli kuruluşların, çeşitli meslek örgütlerinin yahu siz ne kadar iyi eylem yapıyorsunuz gazından başka hiç bir şey elde etmedik. Dolayısıyla bunu daha ileriye taşımamız 169 TEB 37. Olağan Büyük Kongre gerekiyor. Yani ben şu durumdan rahatsızım. Tabip Odasının, atıyorum, Diş Hekimleri Odasının çok iyi işler yapıyorsunuz övgüsünden gurur duyuyorum, onur duyuyorum ama geriye döndüğümde, her seferinde bir şeyleri daha kaybettiğimi görüyorum. Ya bu durumdan rahatsızım. Bu arkadaşlar bu tarz eylemler yapmıyorlar, bu kadar birlik içinde değiller ama sürekli de bir şeyler kazanıyorlar. Bir de işin bu boyutu var. Yani mücadele yöntemimizi değiştirmeliyiz. Anlayışımızı değiştirmeliyiz. Ben bilmiyorum açıkçası. Şimdi son genelge ile verilere göre ilk aşamada 3000, sene sonuna kadar da 7000 eczane kapanacağını öngörüyoruz, 2010 sonunda kadar. Hatta böyle giderse, 2011 yılında da 12000 eczanenin kapanacağı göz önüne alınıyor. Bu durumda ne yapacağız? Ne gibi önerilerle geleceğiz? Levent Hocam çok güzel şeyler anlattı. Tabi onlar uzun vadede çözüm getirecek şeyler, kısa vadede çok verimli sonuçlar olacağını çok düşünmüyorum ama ülkemizde sağlıkta dönüşümle beraber başlayan bir proje var biliyorsunuz. Aile hekimliği projesi, aile hekimliği ile hastalar hekimlere bölüştürülecek ve hekimler, ki başlayan yerlerde görüyoruz, belli kazanımlar elde edecekler. Hastalar daha rahat edecekler. Ama eczacıyı düşünen bir tarafı yok bu işin. Avrupa ülkelerinin bazılarında aile eczacılığı da var biliyorsunuz. Biz eğer ki düşük cirolu eczaneleri koruyacaksak, yüksek cirolu eczaneleri biraz daha azaltıp genele yayacaksak, yani adaleti sağlayacaksak, bu konuda aile eczacılığı kavramını da artık tartışmak zorundayız. Sadece aile hekimliği değil aile eczacılığı kavramını da tartışmak zorundayız. Ondan sonra danışmanlık hizmetini de daha iyi verebiliriz. Levent Hocamın bahsettiği iyi eczacılık hizmetini de daha iyi verebiliriz. Kalitemizi de daha da yükseltebiliriz. Bence en önemli tartışmamız gereken şeylerden biri bu. Şimdi lafı çok fazla uzatmak istemiyorum ama bir de söyleyeceğim birşey var. Buraya geldik, tamam, tabii ki geçmişi tartışalım, geçmişte olan şeyleri değerlendirelim, ama bunu biraz daha az tutup önümüze neler gelecek, neler yapacağız bunu tartışmamız gerektiğini düşünüyorum. Yani kongrenin bizim ufkumuzu açması gerektiğini düşünüyorum; ama yani sen buna ne dedin, bu sana ne dedi, bunları tartışıyoruz. Bunun da bizi açıkçası, bizim mesleğimizdeki insanlara çok yakıştığını düşünmüyorum. Kongrenin, umarım ki benim konuşmamdan sonraki sürecinde gelen oda başkanlarımın, gelen delegelerimin daha seviyeli, daha düzeyli ve işi daha ileriye götürecek tarzda ve 4 Aralık’tan sonra mesleğimizi nasıl kurtaracağımıza yönelik önerilerle gelirlerse çok daha memnun olacağımı ifade ediyorum. Çok da fazla vaktinizi almak istemiyorum, hepinize teşekkür ediyorum. 170 TEB Yayınları Divan Başkanı: Hasan Yavuz arkadaşımıza teşekkür ediyoruz. Arif Yılmaz, Muğla. Buyurun. Ecz. M. Arif YILMAZ (Muğla Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan, Merkez Heyetinin değerli üyeleri sevgili oda başkanlarım değerli meslektaşlarım. Konuşmama başlamadan önce Güneydoğudaki, Tokat’taki 7 asker kardeşimiz ve Bursa’da göçük altında kalan vatandaşlarımız için başsağlığı diliyorum. Ailelerine sabır diliyorum. Konuşmacı arkadaşların şu ana kadar sayın hocamın dışında ve birkaç arkadaşımın değindikleri kadarıyla hep geçmişle uğraşıyoruz. Ben, yıllardır delegelik kongrelerine girip, oda başkanlığı yapıyorum ve sürekli yaşadığım olay. Her kongrede geçmiş kongrelerin hesabıyla uğraşıyoruz. Bugün gördüğüm manzara da aynı bu şekilde. Kayserideki yapmış olduğum konuşmayla ilgili bir atıfta bulundu değerli oda başkanım. Ben orada istifa eden arkadaşlarımızın istifasından sonra, Merkez Heyetinin yüzlerine gülmesini farklı şekilde söylemiştim. Ama arkadaşlarımızın siyasi kariyerlerine değil de bunları farklı değerlendirdiklerini görüyorum. Huzurlu ortamda çalışmaktan bahsetmiştik. Anlatmak istediğim buydu. Onun için arkadaşların yüzü gülüyor, yoksa eczacılık mesleğinin çok iyiye gittiğiyle ilgili memnuniyetlerinden yüzleri gülmüyor. Onu vurgulamak istiyorum öncelikle. Mazur görsünler sayın Hocam, geçen seçimlerde oy kullanan birçok delege arkadaşlarım yine delege burada gördüğüm kadarıyla. Hatta yüzde 90’ı aynen buraya gelmiş durumdalar. O zamanki 6-5’lik rakamsal değer, o günkü ve hala bugün içinde bulunduğumuz arkadaşlarımızın Türk Eczacıları Birliğine yapacakları katkılardan dolayı o şekilde bir rakamsal değer çıktı. Ve o insanları delegeler birer birer değerlendirdiler. Liste bazında değerlendirmediler. Ben öyle değerlendiriyorum belki. Ama inanıyorum ki bütün delegeler kişisel değerlendirilen adayları 11 kişilik kadroyu oluşturdular. Ne yazık ki beklentilerimizi bulamadık. Bireysel seçildiklerinin farkına varmayarak, toplu hareketle kendilerine destek veren delegelere danışılmadan o gün yaşanılan manzarayı gördük. Yoksa Sayın Hocamın bu mesleğe katkı koymayacağı, bu mesleğin geleceği ile ilgili akademik çalışmalar yapmadığı ve yapmayacağı anlamında hiçbir ifadede, kimse bulunamaz. Mesleği ve 171 TEB 37. Olağan Büyük Kongre mesleğiyle ilgili teorileri olan, planları programları olan bunları uygulamak için de Türk Eczacıları Birliği bünyesi içerisinde bir komisyon başkanlığı, bu işin bir akademisyen başkanlığını yapabilecek seviyenin üzerinde donanımlı bir hocamız. Sıfatını ismen telaffuz etmiş olabilir arkadaşlarımız bilemiyorum ama yaş ve tecrübe ne olursa olsun bir akademisyendir. Bugün birçok arkadaşımızın da meslek bilgilerinde katkısı vardır. Bunun için kendilerine teşekkür ediyorum. Mesleğimizdeki bu gibi sorunları konuşmacı arkadaşlar gibi ben de tekrarlamak istemiyorum çünkü bu sorunlar yıllardır biliniyor ve tartışılıyor. Ama maalesef hiçbir arkadaşım bunun nasıl çözüleceğine dair somut bir belge, bir program sunamıyorlar. Hocamı tenzih ediyorum. İşi siyasete getiriyoruz. Bu mevki makamların siyasete basamak merdiven olduğundan bahsediyoruz. Ben soruyorum, birçok arkadaşımız kendi illerinde kendi ilçelerinde bir siyasi partinin ve bir yerel yönetimin organlarının içerisinde görev almış durumdalar. Ve kendi bölgelerinde meslek örgütü başkanı olması sıfatıyla da oradaki siyasi yapı kendisinin o görevlerin yerel görevlerin içerisinde görmek ondan güç almak amacıyla o arkadaşlarımızı oralarda görevlendirirler? O siyaset değil mi arkadaşlar? Orada o ildeki, o ilçedeki makamınız, oranın en üst seviyesini teşkil ediyorsunuz. Orada siyasetin elit tabakasısınız. Buradaki de aynı pozisyonda. Burayı kullanan arkadaşımızın milletvekili olması aday adayı olması, ildeki bir arkadaşımızın belediye başkan adayı olması, bir partini il başkanı, ilçe başkanı adayı olması ve oradan milletvekili adayı olmasının önünü kesemezsiniz. Onun için burada genel kurulda böyle bir etik karar alınması gibi gülünç çok özür dilerim bana göre öyle, öyle bir sınırlama, böyle bir çerçeve çizilemez. Siyaset herkesin hakkıdır. Ve bunun yeri, zamanı, tabii ki bu mevkiler bu makamlar değil ama gerektiği zaman bunu yapabileceklerine de inanıyorum. Sorun bu değil tabi ki. Bizde bir laf vardır, hepiniz bilirsiniz. Dere geçilirken at değiştirilmez. İyisiyle kötüsüyle bugün bir süreci beraber taşıdık. Ve bir noktaya geldik. Bu noktanın da geriye dönüşü veya buradan gidişi hakkında da çok net bir görüntü görmüyorum. Yıllardır oda başkanlarımız, başkanlar danışma kurulu toplantılarında örgütün eylemleri ile ilgili fikirler beyan ettiler. Hep uç noktada fikir beyan ettik. Yani en son yapacağımız hamleyi oluşturduk. Bugün eczanemizi kapattık bir gün, ondan sonraki periyotta ne yapacağımız tartışılıyor. Şimdi bir uçurumun ucundayız. Ya ileri adım atacağız, aşağı gideceğiz. Yahut da geri döneceğiz. Bunu tartışmamız gerekirken, biz hala geçmiş dönemlerdeki kimin kime ne söylediği, kimin kiminle ilgili ne entrikalar içinde oldu- 172 TEB Yayınları ğunun tartışmasını yapıyoruz. Arkadaşlar bunlar bize yakışmıyor. Sayın Domaç’a dün yoktum burada. Burada yapılanı, Sayın Domaç değil, her kim olursa olsun, çok münasebetsiz bulduğumu ifade etmek istiyorum. Buraya gelen bir konuşmacı size mesleki ve siyasi bilgilerini aktarıyorsa paylaşmak ve ona soruyla zorlayarak doğru veyahut da yanlış yaptırmak gerekirken; biz kendisini konuşturmadan protesto ederek, fikrini almadan, onu eleştirme şansımızı elimizden kendi kendimize alarak, salonda televizyonlarda bize yakışmayan görüntülerle karşı karşıya kaldık. Televizyonda izlerken, inanın ki, bu seviyedeki bir meslek örgütü üyelerinin bu davranışını şık karşılamadım. Ve yanımdaki insanlar da, izlerken birlikte olduğum insanlar da maalesef hoş karşılamadılar. Artık Türkiye’de belli bir yere gelmiş ve her seferinde 44000-45000 kişiyiz, yer yerinden oynatır güçleri olan bir meslek örgütü olarak bizim bu şekilde değil, daha seviyeli daha kaliteli protestolarla eylemlerle haklarımız aramak lazım. Fazla vaktinizi aldığım içinde Sayın Divan Başkanımdan özür diliyorum. Bu duygu ve düşüncelerle, bugüne kadar iyisiyle, kötüsüyle, eksiğiyle, fazlasıyla koydukları katkılardan dolayı tek tek hepsine; o süreci hatırlıyorum çok uzak değil, 1 hafta-10 gün önceki süreci hatırlıyorum, kendilerini çok çok kutluyorum, başarılarından dolayı kutluyorum. Bundan sonra yapılacak, Pazar günü yapılacak seçimlerde görev alacak tüm arkadaşlarıma sevgi ve saygılarımla başarılar diliyorum. Teşekkür ediyorum. Divan Başkanı: Arif Yılmaz arkadaşımıza teşekkür ediyorum. Sedat Güçlü, İstanbul. Ecz. Sedat GÜÇLÜ (İstanbul Eczacı Odası Büyük Kongre Delegesi): Sayın divan, değerli Merkez Heyeti üyelerim, değerli eski TEB başkanı ve yöneticilerim, sayın meslektaşlarım değerli konuklar. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ayrıca Türk Eczacıları Birliği çalışanlarını da emeklerinden dolayı kutluyorum. Başarıların devamını diliyorum. Değerli arkadaşlar; konuşmama başlamadan önce, bir konuyu karıştırılmaması için açıklamak istiyorum. Gündemimizin maddesi yönetim kurulu faaliyetlerinin eleştirisidir. Şimdi buraya çıkan arkadaşlarımın, elbette ki, özgürce fikirlerini açıklamak gibi bir misyonu vardır. Burada geçmişten, geçmiş tarihinden ders almayan, oradaki uygulamaları bilmeyen insanların gelecekte çok sağlıklı kararlar alabileceğini düşün- 173 TEB 37. Olağan Büyük Kongre müyorum. Kişisellik başka bir şeydir. Geçmişte yaşananları, icraatları eleştirmek çok farklı şeydir. Değerli arkadaşlar, bu eczacılık camiasının aşağı yukarı 80’li yıllardan beri, küreselleşme hareketinin başlamasından beri kan kaybettiğini ve sağlıkta özelleştirmeyle de bu hareketin artık doruk noktasına geldiğini görüyoruz. Bunun en son uygulamasını hep beraber yaşadık, gördük. Neydi, Eylül ayında alınan son fiyat kararnamesi ile bir takım yeni değişikler daha hayata geçti. Bunu hepiniz biliyorsunuz. Ana başlıkları ile bunlar neydi? Hastalardan daha fazla para almak, muayene veya katkı parası anlamında onların ellerini daha çok cebine atmaları ve kamu kurum ıskontolarının eczacılar üzerinden daha fazla alınmasına yönelik operasyonlar ve bunun yanında da, bence en önemli tartışılması gereken maddesi şuydu; Türkiye’de 2004 İlaç Fiyat Kararnamesi eczacılık alanında bir yıkımın başlangıcıdır, arkadaşlar. 2004 Kararnamesi sağlıkta dönüşümün Türkiye’deki eczacılık ayağı üzerindeki en büyük operasyonudur arkadaşlar. Ve burada çok önemli bir madde vardı. Bu madde de nedir? Orijinal ilaçların fiyatı Avro ile tespit edilir. Ama jenerik ilaçların fiyatları Türkiye’de imal edilmelerine rağmen, hiçbir maliyet unsuruna bakılmadan doğrudan %80 fiyat verilmesi. Türkiye’nin burada çok önemli bir yeri vardır, arkadaşlar. Dünyada bu jenerik ilaç fiyatlarını takip eden arkadaşlar bilirler, %20 ile %80 arasında bir fiyat aralığındadır. Ortalama %50’ye tekabül eder ki o ülkelerin çoğunda da ilaç üretimi yoktur. Türkiye’de orijinal olsun, jenerik olsun ilaç üretimi var ve eskiden çok daha fazlaydı. Şimdi böyle bir ülkede ilacı imal ediyorsunuz, kutu parası belli bunun, hammaddesi belli, işçiliği belli, her şeyi belli. Siz bunu maliyet üzerinden hesaplamıyorsunuz. Tabi bu süreç uzundur arkadaşlar. Bunu burada anlatmak ile şey yapamayız. Ama şimdi burada elde edilen %30’luk açıktan haksız bir kazanç söz konusudur. Şimdi kurum ıskontolarındaki şu noktayı söylemeden geçemeyeceğim arkadaşlar. Biliyorsunuz, bizim ilk protokolü imzaladığımız Haziran 2009’da, üç Bakanın imzaladığı protokolde bizim isteklerimizden bir tanesi, üç bakanın da onayladığı. Bizim kamu kurum ıskontoları eczacılar üzerinden geçiyor. Ve eczacılar, 2.8 anlamında bir artı ıskonto daha yapma durumunda kalıyorlardı. Bunun da totali yanılmıyorsam 400 milyon civarında paraydı. Ve üç Bakan da bunu taahhüt ettiler dediler ki, “Bu miktarı biz taahhüt altına alıyoruz, firmalardan tahsil edip biz size aktaracağız.” Firmalar diyor ki, hayır diyor. 174 TEB Yayınları Bizim böyle bir taahhüdümüz yok. Vermediler. Zaten imkânımız yok dediler. Biz çok kazanamıyoruz. Veremeyiz dediler. Ama ne oldu görüşmeler sonunda. Bize 400 milyonluk bir kaynağı aktarmayan firmalar kendileri için belirlenen total 2,6 miktarındaki bir kaynakta anlaştılar ve oraya veriyorlar. Yani bize çok gördükleri o 400 milyonluk kaynağı veremediklerini söylüyorlar. Ama hükümetle oturup masada 2,6 miktarı veriyor. Ben burada tabi şunu söylemek zorundayım. Demek ki eczacı örgütlerinin gücü firmalarca çok ciddiye alınmıyor. Yani biz güçlüyüz diyoruz. Biz birlik içindeyiz diyoruz. Ama bu güçlülüğümüz, firmalar tarafından yeteri kadar ciddiye alınmıyor. Neden alınmıyor düşünüyorum kendi kendime. Şimdi hepimiz hatırlarız arkadaşlar 7-8 tane ilaçta kamu kurum ıskontosu almadığımız halde sigortaya ıskonto yapıyorduk. O dönemde ben ve bazı arkadaşlar işte buyurun bunları da almayalım, satmayalım, firmalara vermeyelim dedik. Ama hiçbir eylemcilik olmadı. Bunu gören firmalar da bu ıskontoları arttırdılar. Bu oran gittikçe büyüdü. Benim bunları söylemem çok önemli değil ama önemli olan bir şey var. Bizim devletimizin bakanı, yeni Bakan Sayın Ömer Dinçer bu son uygulamaları halka anlatma açısından basın önüne geçiyor. Neler söylüyor? Şimdi ne diyor Sayın Bakan? Bu değişikliklerle, bu tasarruflarla ilgili; biz diyor, en büyük alıcıyız diyor. Pazarlık yapıyoruz, devletin gücünü ortaya koymuyoruz diyor. Yani bir despot devlet tarzında değiliz. Pazarlık yapıyoruz diyor. Yapılan pazarlık ne arkadaşlar? Halkın sağlığı pazarlık yapılıyor orada. Ne diyor Bakan? Biz sağlıkta bir piyasa fiyatı belirliyoruz diyor. Bir fiyat belirliyoruz, bunun bir bedelini koyuyoruz diyor. Bunun altında maliyet yaratanlar yaşayacaklar. Üstünde olanlar batacaklar diyor arkadaşlar. Yani öyle bir ayarlayın ki maliyeti, bunun üstünde bir maliyet ortaya çıkarsa kusura bakmayın biz veremiyoruz, ne kadar da halka sağlığını ilgilendirse, bunu yapamıyoruz diyor. Sağlıkta diyor hastaneler birleşecek, büyük dev kuruluşlar olacaklar diyor. Tekelleşmeyi öngörüyor. Biz böyle yapacağız diyor. Değerli arkadaşlar; bu sözler, anayasamızda var, açıkça anayasada anayasal hak olan sağlıklı yaşama hakkının paran kadar sağlığa dönüştüğünün resmi ağızdan ilanıdır arkadaşlar. Artık sağlık ve ilaç bir piyasa ürünü olarak resmen devletin ağzından söylenmektedir. Ne söylüyor bakan, diyor ki; dünyada, ülkemizde kriz var diyor. Elbette ki tedbirler alıyor, herkes alıyor, dünya alıyor diyor. Amerika Birleşik Devletlerini biliyorsunuz. Devlet şirketlere milyarlarca dolar verdi. Ama inceledik, ilaç sanayinde 175 TEB 37. Olağan Büyük Kongre böyle bir şey yok diyor. İlaç sanayi büyüyor ve kar ediyor diyor. Şimdi bir hükümet var, bir kararname çıkarmış, 2004 fiyat kararnamesini. Ve bu fiyat kararnamesi ile ilaçlara fiyat veriyor. Ama bir bakanı çıkıyor diyor ki bunlar çok kazanıyor diyor. Neyle kazanıyor, bu fiyat kararnamesi ile kazanıyor. Tabi bizim için üzüleceğimiz ya da kendi kendimize eleştiri yapacağımız nokta şu: Bu ilaç fiyat kararnamesi çıktığı zaman, o zamanki Türk Eczacıları Birliği Başkanı, “devrim” dedi. Bu ilaç fiyat kararnamesi devrimdir dedi. Ve yönetim olarak bunu desteklediler. Hatta hatırlarım tebeşirle tahtalara yazılıp, şuradan 3 geliyor şuradan 5 geliyor, burada büyük kazançlar var deniyor. Öyle şekilde baktık. İlaç endüstrisi işverenleri sendikası yerlisi yabancısı sayfalarla ilanlar verdiler. Çok teşekkür ettiler bu fiyatlar için. Değerli arkadaşlar, takip edenler bilirler. Bizler İstanbul‘da, Nisan 2007 Havan dergisinde, jenerik ilaçlar el değiştiriyor diye bir yazımız vardır. Orada Türkiye’deki ilaçların artık %70’inin yabancıların eline nasıl geçtiğinin, bunların sadece ilaçla ilgilenmediğinin bunların finans kuruluşları olduklarını söyledik. Bizler bununla da yetinmedik, Aralık 2007 Havan dergisinde, jenerik ilaçlar gerçek maliyetlerle hesaplanmalıdır diye söyledik. Arkasında durduk. Hatta tüm kuruluşları gelin ilaçları maliyet üzerinden yapalım, jenerik ile ilgili kampanyaları ondan sonra yapalım. Artık jeneriğiyle, yerlisiyle, orijinaliyle hepsi belli kesimin kontrolü altına girmiştir. Bunları bilelim. Jenerik ilaçların fiyatları pahalıdır. Pahalı bir fiyatlandırma vardır. Şimdi, toparlıyorum. Şimdi şunu söylüyorum bu fiyat kararnamesi 2004 yılında çıktı arkadaşlar. Sene 2009, 5 yıldır biz bu pahalı fiyatlardan ilaçları devlete çoğunluğunu yüzde 90 olmak üzere sattık. Şimdi ben soruyorum. Bize söyleyenlere soruyorum. Bu 5 yıl içerisinde halkın vergileri ile, sigorta primleri ile, borç alınan paralarla karşılanan, verilen bu geçmişe dönük paraların hesabını kim soracak arkadaşlar? Böyle bir hesap yok mudur? Hep ileriye konuşalım diyoruz. Geriye doğru bir hesap yok mudur? Şimdi şunu da söylemek zorundayım. Türkiye’de bu sıkıntılar 1970li yılların sonunda da yaşanmıştır. Bilen, yaşayan büyüklerim de var, yöneticilerim de var. O dönemde Türkiye’de aynı bu şekilde ilaç üzerinde oyunlar oynanıyordu. Aynı şekilde pahalı ilaçlar Türkiye’ye satılıyordu. Eczacılar sıkıntı içindeydiler. Ama eczacılar birleşerek, örgütlenerek kooperatiflerini kurdu arkadaşlar. Hani çözüm, çözüm diyorlar ya, işte 1978’de eczacı örgütleri toplanarak kooperatiflerini kurdular. Ben buradan, her yerde de söylüyorum. Bunu kuran sevgili Manisa Kooperatif Başkanım Neşe Gülersoy’u ve kooperatifçilik hareketini kurumsal hale getiren, hayatını bu yolda 176 TEB Yayınları kaybeden Işık Boyacıgil arkadaşımı saygı ile anıyorum. Türkiye ecza kooperatifçiliği hareketi zaman içinde belki sıkıntılar yaşamıştır. Belki çok iyi yöneticiler tarafından idare edilmemiş olabilir ama bugün hala ecza kooperatifleri ve ecza kooperatifçiliği mesleğimizin geleceği ve kurtuluşundan sonra önemli bir örgütlenmedir. Son olarak şunu söylemek istiyorum. Değerli arkadaşlar, biz bir ülkede yaşıyoruz. Bizim, ülkemizdeki geminin güvertesinde olmamız, batan bir geminin içinde boğulmamızı önlemez. Eczacılık sorunlarını, ülke sorunlarından ayrı çözmek gibi bir düşünce içinde olmamız mümkün değildir. Ülke sorunlarıyla birlikte düşündüğümüz takdirde bu sorunlara daha sağlıklı çözümler buluruz. Beni dinlediğiniz için hepinize çok teşekkür ediyorum. Divan Başkanı: Biz de Sayın Sedat Güçlü’ye teşekkür ediyoruz. Ufuk Ersöz, Tekirdağ. Ecz. Ufuk ERSÖZ (Tekirdağ Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan, Merkez Heyetinin değerli başkan ve yöneticileri, eczacı odalarımızın değerli başkan ve yöneticileri, değerli meslektaşlarım, değerli delegeler ve bizi yetiştiren değerli hocalarımız, değerli akademisyenler. Hepinizi Tekirdağ Eczacı Odası adına sevgi ve saygı ile selamlıyorum. Öncelikle zor geçen bir iki senenin ardından başta Merkez Heyeti olmak üzere Türk Eczacıları Birliği’nin tüm kurullarına, çalışanlarına, tüm oda başkanlarına, yöneticilerine ve ailelerine de teşekkür etmek istiyorum. Hepimiz ailelerimizi, eczanelerimizi, çocuklarımızı, yakınlarımızı ihmal ediyoruz. Emek veriyoruz. Mesleğimiz için çalışıyoruz. Buradaki herkesin amacı aynı. Hepimiz mesleğimiz için, mesleğimizi gelecekte de sürdürülebilir yapılabilir anlamda geliştirmek için uğraşıyoruz. Zaman zaman birbirimizle çelişiyoruz. Ama birbirimizi anlamak, dinlemek, empati kurmak çok önemli. Bu anlamda kongremizin mesleki anlamda katkı vermesi ve mesleğimiz meslektaşlarımız adına olumlu sonuçlar vereceği umuduyla sözlerime başlamak istiyorum. Kongre salonunda gördüğüm tablo hepimizin çok gergin olduğunu gösteriyor. Bu gerginliğimiz 4 Aralık sonrası nasıl bir yol çizmemiz gerektiği ile ilgili ve bunu belirleyene kadar da sürecek gibi. Biraz daha sakin olmamız, düşünmemiz gerekiyor. 177 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Acele verilecek popülist kararların mesleğimize hiçbir yarar sağlamayacağını da hatırlatmak istiyorum. Eczaneler can çekişiyor. Doğru. Ama biz meslek örgütü yöneticileri bizim görevimiz çözüm üretmek, projeler üretmek ve projeleri hayata geçirmek. Bizi bu umutlar ve bu beklentilerle seçtiler. Bunu meslektaşlarımıza hatırlatmak istiyorum. Bu ortamda en kötü şeyin de diyalogsuzluk olduğunu söyleyebilirim. Diyalog, iletişim koptuysa birbirimiz anlayamayız. Birbirimizi anlamanın, ifade etmenin en basit yoludur iletişim. Bunu kaybetmeyelim. Değerli meslektaşlarım, bugünü iyi analiz etmek için geçmişe bakmak gerekiyor. Ve bazı şeyleri hatırlamamız gerekiyor. 2002 yılında iktidara gelen parti sağlıkta dönüşüm ve değişim projesiyle işe başladı. SGK’yı kurdu. Ardından raporlu reçetelerin olmadığı, sadece ayaktan tedavi reçeteleri ile işe başladı. Ve gelen tepkiler üzerine raporlu reçeteleri de sisteme dahil etti. Ardından yeşil kart reçeteleri de gelince eczanelerimiz dolup taşmaya başladı. Ve bizler eczanelerimizi yeniledik. Personel sayımızı artırdık. 2005, 2006, biraz da 2007 yılında belki de bir daha yapamayacağımız ciroları yapmaya başladık. 2007’den itibaren başlayan fiyat düşüşleri ile buralara geldik. 2008-2009 cirolarımız sabit kalmaya başladı. Muhtemelen 2010’dan itibaren bu cirolarımız düşüşe geçecek. Bugün neler oluyor düşünelim. Devletin parası sınırlı ama politik olarak insanların ilacını karşılamak zorunda. İlaç sanayi ülkemizde dünyadan 6 kat daha fazla büyüyor. 2010 yılında dünyanın en büyük pazarlarından biri olacak Türkiye. Ülkemiz de dolayısıyla ilaç sanayi pazarını kaybetmek istemiyor. Taviz üstüne taviz veriyor. Biz % 4 ve 7’lerle uğraşırken bin dereden su getiren sanayi, devlete bir çırpıda %12 ıskonto yapabiliyor. Biz eczacılar ciro kaybediyoruz, kutu başı satış artıyor. Her sene başı açılan yaklaşık 1200 civarı eczacı ile bu sübvanse ediliyor. Dolayısıyla kazandığımız para azalıyor. Devlet özetle diyor ki, “Bende para kalmadı. İlaca bu kadar para ayırabiliyorum. Bu seneki bütçeyi aştım ilaç fiyatlarını düşürüyorum. İşine gelirse, diyor. Gelmezse sen bilirsin.” Bir sürü olumsuz uygulama. Muayene ücreti tahsilâtı gibi sevimsiz üstümüze vazife olmayan bir iş fiyat farkları. Geçmişe dönük muayene ücretleri ve bunun gibi anlamsız şeylerle uğraşıyoruz. Kim uğraşıyor halkın en yakın sağlık danışmanı eczacılar. Genel sekreterimiz söyledi. SGK Genel Kurul yapıyor. Protokol bölümünde olması gerek konuklar davetliler yokmuş. Yani devletin kurduğu bir kurum herkesle kavgalı, ortak çalışıp beraber üretmesi gereken kesimlerin hepsiyle 178 TEB Yayınları kavgalı. Protokol sürecinde ve daha sonra ilaç fiyat düşüşleri ve kamu ıskontolarının artmasında kurumun tavrını çok iyi gördük. Bu kurum, dediğim dedik bir kurum. Kavga etmeyi seven bir kurum. Hem de bunu tüm kamuoyunun önünde yanlış rakamlar vererek söyleyen bir kurum. Gerekirse sözleşmeyi feshederiz diye bizi tehdit eden bir kurum. Provizyon sisteminden eczacılara mesaj yollayan, geçen protokol döneminde e-sözleşmeyi öne çıkaran. Bu dönemde 4 Aralık günü reçete girmediniz diye mesaj gönderip eylem kırıcılığı yapmaya çalışan. Bizim birlik ve beraberliğimizi gerekirse bozabileceğini söyleyen bir kurum. Bu kurumla ilişkilerimiz iyi değil. Hatta çok soğuk. Ama biz bu ülkenin ilaç hizmeti veren meslek grubuyuz. Bu kurum da, hizmet bedelini ödeyen kurum. Bu iki gerçeği kimse değiştiremez. Bu kuruma ve bizi yöneten siyasetçilere bizim anlatmamız gereken şey şudur: Sağlık ekip işidir, sadece hekimin işi değil; sadece eczacının da işi değil. Bu çok boyutlu bir olay. Bir ucunda eczacı var, bir ucunda hekim var, bir ucunda hemşireler ve sağlık alanında çalışan değişik meslek gruplarından eğitimli insanlar var. Bir ekip işi bu. Herkes çok iyi sağlık hizmeti almak ister. Kişi başına düşen sağlık harcamaları bir ülkenin gelişmişlikle ilgili kriterlerindendir. Bakın az gelişmiş ülkelerin ekonomilerine. Sağlığa ayrılan pay çok azdır. Biliyorum ki her ülke yurttaşına sağlık hizmetini en iyi koşullarda iletmek ister. Önünde ciddi bir tek engel vardır. O da para. Para bulursanız tamam, para bulamazsanız sistemi yürütecek kaynakları bulamazsanız bütün bunlar aksıyor. Bu nedenle parayı çok iyi kullanmak gerekiyor. Yerinde ve zamanında kullanmak gerekiyor. Eğer bunları yapmazsanız; kulis politikalar yapıp sistemde ciddi savurganlıklara yol açarsanız, bizlerden yardım almadan, görüş almadan, bir konsensüs oluşturmadan tasarruf yapamazsınız. 2005 yılında bu dönüşümü yaparken bunları hesap edecektiniz. Şimdi insanlara para bitti diyemezsiniz. Bunun kaynağını bulmak zorundasınız. En kolayıdır, ekonomi zora girdiğinde vergilere zam yapmak, vergileri artırmak, temel tüketim maddelerine zam yapmak. En kolayıdır ilaç harcamaları açık verdiğinde eczacının emeğiyle ekmeğiyle oynamak. Nasıl bir sosyal devlet anlayışıdır bu? Biz eczacılar da bu ülkenin vatandaşlarıyız. Biz eczacılar da bu ülkede SGK’ya mensup insanlarız. Bu nasıl mantıktır? Değerli meslektaşlarım, 10 Şubat 2005’te, SSK’lı hastalara serbest eczanelerde ilaç hizmetinin verilebilmesi, ülkenin sağlık hizmetlerinde önemli bir dönüm nokta- 179 TEB 37. Olağan Büyük Kongre sıdır. Ve siyaset olarak sizler bu dönüşümün size oy olarak döndüğünü kabul etmek zorundasınız. Sosyal Güvenlik Kurumuna ve bizi yöneten siyasetçilere şunu da hatırlatmak istiyorum. Bu ülkede sosyal güvenlik reformunun mimarları eczacılardır. Bu ülkenin teknik imkânsızlıklarına rağmen, ilaç hizmetini her şartta sürdürmüşlerdir ve sürdüreceklerdir. Kamunun sunduğu sağlık hizmetleri kar zarar hesabına dayandırılamaz. Dünyanın hiçbir ülkesinde sağlık hizmetlerine talebin artması zarar yaklaşımıyla, bütçe açığıyla değerlendirilemez. Aksine kişilerin tedavi olması sağlıklı bir toplumun göstergesidir. Ancak sağlıklı toplumlar üretimlerini artırabilirler. 4 Aralık sürecinde biz örgüt yöneticileri olarak hep söyledik. Bizler ilacın fiyatının düşürülmesine karşı değiliz. Düşüşten doğan stok zararlarımız ve ciromuzdan doğan zararımızın, ilaç fiyat kararnamesi ve meslek hakkı ile iyileştirilmesini istiyoruz. İlaç fiyat kararnamesi çıkartıyorsunuz. Avro’ya göre belirliyorsunuz. Avro düşerken ilaç fiyatlarını düşürüyorsunuz. Avro artarken ilaç fiyatlarını yükseltmiyorsunuz. İlacın fiyatını siz belirliyorsunuz. İlacın alım fiyatını da siz belirliyorsunuz. Nasıl bir serbest piyasa ekonomisidir bu? Nasıl bir sosyal devlet anlayışıdır bu? Daha sonra baktınız çok ayıp oluyor, kararnameyi değiştirip Avro artarken ilaç fiyatlarının artmasını da zorlaştırdınız. 2005’ten beri ilaç fiyatları düşüyor. Hangi firma, hangi oranda zararlarımızı karşıladı? 2005’ten beri seyrediyorsunuz. Müdahale etmiyorsunuz. Hep eczacıları suçluyorsunuz. Bunları anlatmamız lazım. Değerli meslektaşlarım, 4 Aralık sürecinde ufak bir eleştirim olacak. O da şu. Zamanlama açısından 18 Eylül’de ilk kararname ve genelge değişikliği ile yapsak çok daha etkili olurdu. Hatırlayın halkın o dönem muayene ücretleri ile ilgili tepkisini. İşte o dönem uyarı mahiyetinde kapatabilseydik eczanelerimizi, halkı da medyayı da daha fazla etkileyebilirdik. Daha fazla baskı unsuru yaratabilirdik. Daha inandırıcı olabilirdik diye düşünüyorum. Bu kadar durum tespiti yaptıktan sonra şimdi ne yapmalıyız, Tekirdağ Eczacı Odası olarak fikirlerimizi paylaşmak istiyorum. 4 Aralık bitti. Hayat devam ediyor. Ama sorunlar da aynen duruyor. Ne yapmalıyız? Bıkmadan, usanmadan kamuya derdimizi anlatmaya devam etmeliyiz. Bu aşamada yapılacak bir sözleşme feshi bizi parçalanmaya, yok oluşa doğru sürükler. Kongre açılışında gördüğümüz kadarıyla devlet yetkililerinin gelmediği, kurumsal olarak hiçbir kamu görevlisinin katılmadığı ilk kongreyi yaşıyoruz belki de. Demek ki devlet bize küsmüş. Eski dönemi 180 TEB Yayınları kapatıyoruz, yeni bir dönemi açıyoruz. Biz bu ülkenin eczacılarıyız. Biz bu ülkenin ilaç hizmetini karşılıyoruz. Mevcut hükümet de bu ülkeyi yönetiyor. Ülke yönetimlerinde küslük olmaz. Yöneticilerde küslük olmaz. Siyasette küslük olmaz. Kurumlar arasında da küslük olmaz. Bu bir hak arama mücadelesidir. Bu mücadeleyi elbette sürdüreceğiz. Sürdürmeliyiz, ama iletişimi koparmadan. Bizim en büyük korkumuz nedir? “Bu hükümet bizi zor duruma düşürerek zincir eczanelerin yolunu mu açmak istiyor? Bizim işimizi, alanımızı sermayeye mi açmak istiyor?” Önce bu korkumuzu yenmeliyiz. Bunun için de 6197’yi hemen hiç vakit geçirmeden çıkarmak için uğraşmalıyız. Birincil görevimiz bu olmalıdır. İçeriğini görmeden, bilmeden reddettiğimiz 6197 sayılı yasa taslağının kanunlaşması için çaba sarf etmeliyiz. Ne vardı bu taslakta bir hatırlatmak istiyorum. Eczanenin sahip ve mesul müdürü eczacıdır kavramı vardı. Ortaklık yoktu. Eczacının tanımı vardı ki bu çok önemli. Geniş ve güzel bir tanımdı. Ülkemizdeki eczacılık hizmetini kimin vereceğini veren bir tanımdı bu. Sınırlama vardı 2500 kişiye bir eczane. İlçe merkezlerindeki bu nüfus dikkate alınarak bu sınırlama. Yardımcı eczacılık hizmeti var. İkinci eczacılık var. Ciroya dayalı eczacılık hizmeti var. İlaç niteliğindeki bitkisel drog ve tıbbi ürünler var. Tıbbi amaçlı bebek mamaları münhasıran bu son söylediklerim “sadece eczanelerde satılır” ibaresi var. Dermokozmetik, ıtriyat, medikal, zirai ilaçlar, parfümeri, tanı ve tedavi amaçlı kullanılan ürünlerin satışı var. Bu yasa bu haliyle bile birçok ihtiyacımızı karşılıyor. Korkularımızı ortadan kaldırıyor. Mesela hep aynı eleştiriler var. Masum gibi görülen bu yasa tasarısının altında zincir eczaneler hedefi var. Bunu bize söyleyemiyorlar. Bir gece yarısı operasyonu ile bunu yapabilirler korkusu var. Bu gerçek mi sizce? Bence değil. Öyle ya da böyle severiz, sevmeyiz. Karşımızda çok güçlü bir iktidar var. Çok güçlü bir Başbakan var. Çok güçlü bir hükümet var. İsteseler gece yarısı operasyonuna gerek kalmadan istedikleri gibi bu yasayı çıkartabilirler. Şimdi aksine biz bu yasayı geciktirirsek bir süre sonra zaten bu yasa değişik bir şekilde o günün şartlarına uygun zincirli bir şekilde gelebilir. O yüzden mesleğimizi geleceğe bu günkü halini koruyarak taşımak için yasamızı hemen çıkartmamız gerekiyor. Mecburuz, bunu yapmalıyız. Mesleğimizin en büyük karar organı büyük kongrelerdir. Sizlere sesleniyorum. Bu kongrenin değerli delegeleri, mesleğimiz için hayati öneme sahip bu yasa teklifi ile tepkili genel kurul kararı çıkartabiliriz. Çıkarmalıyız da böylece bizde bir adım atmış oluruz. Diyalog kapısını iletişimin yolunu açmış oluruz. Korkularımızdan sıyrılmış oluruz. Zorda olan on bin meslekta- 181 TEB 37. Olağan Büyük Kongre şımızı kurtarmak, mesleğimizi geleceğe taşımak adına bir adım atar, bu kongreden tarihi bir karar çıkartabiliriz, bu bizlerin elinde. Gücümüz var ve bu gücümüzü kullanmalıyız. Benim meslektaşlarımdan ricam, konuşma yapacak meslektaşlarımın da bu konuyla ilgili görüş bildirmeleri. 6197 sayılı kanun en önemli olmazsa olmazımız. Geçen dönem çıkartılan fırsatı da yakaladık. Ama örgütün bu konudaki kararsızlığı kanun çıkmasını engelledi. Bunun devamında ilaç fiyat kararnamesi ile ilgili değişiklikleri gündeme getirmemiz gerekiyor. Tasarruf ile ilgili kamu ile ortak çalışmalar yaparak akılcı tasarruf tedbirleri üretebiliriz. Bununla ilgili bizim daha önceki toplantılarda ve bir önceki kongrede anlattığımız projelerimiz var. Ve bu projeleri geliştirebiliriz. Son olarak biraz da rakamlarla ilgili konuşmak istiyorum. 2008 ve 2009 kamu verilerine baktığımızda. IMS değil, kamu verilerine baktığımızda, en çarpıcı olan görüntü yıllık 0 ila 250.000 TL ciro yapan eczanelerimizin sayısının 2962’den 3656 sayısına yükselmiş olması. Aynı dönem yıllık 0 ile 50.000 TL arası ciro yapan eczanelerimizin sayısı 410’dan 1082’ye yükselmiş. Yani 0-250.000’de esas ciro kaybına uğrayan yıllık, evet, yanlış duymuyorsunuz, yıllık 50.000’e kadar ciro yapan eczanelerimiz. Diğer kademelerde dikkati çeken değişiklikler yok. Genelde kademelerde rakamlar aynı. 2010’da bu rakamların daha da geriye geleceğini hepimiz biliyoruz. Yani sıkıntı bu sene artarak devam edecek. 1.000.000 TL üstü 3207 tane eczane var. Ve 0-250.000’de de, 3656 tane eczane var. Bu rakamlara baktığımızda en büyük problemin meslektaşlarımız arasındaki ciro uçurumu olduğunu görüyoruz. Bunun için en iyi çözümün de bu pastayı daha adil dağıtmak olduğunu söylemek istiyorum. Ayrıca geçen kongrede bahsettiğimiz, nitelikli ciroya dayalı eczacılık hizmeti projesinin çok önemli olduğu gerçeği ortaya çıkıyor. Yeni seçilecek Merkez Heyetinin bu konuya önem vermesini istiyorum ve bekliyorum. Bir de yeşil kart gerçeği var. Bu ülkenin bu sene yaklaşık 1.400.000 TL yeşil kart ilaç gideri var. Hiç prim üretmeyen bir kesim. Ama sosyal devlet ilkesi gereği bunu da yapmak gerekiyor. Doğru. Ama bunu yapacak kaynağı bulacak olan devlettir. SGK yeşil kart ve konsolide bütçede 2009 yılında, 2008 yılına göre reçete miktarı %13 artmış ama devletin ilaca ödediği para %24 artmış. Devlet aslında tasarruf yapayım derken tüketimi körüklemiş. Bizim devlete şunu da anlatmamız lazım. Tasarrufu ancak doktor ve eczacı ile birlikte yapabilirsin. Her iki meslek grubundan bağımsız tedbir almaya kalkarsan tasarruf yapamazsın. Değerli meslektaşlarım, 2 tane son sözüm var. Hemen bitiriyorum. Bu son sözden biri, önceki pazar günü seçimlere yönelik; 182 TEB Yayınları mesleki hedeflerini bilen, koşulları doğru ölçebilen, toplumsal güçlerini ve sınırını iyi bilen, sabırlı, ani karar vermekten kaçınan, iç ve dış dostlarını tanıyan, iç ve dış düşmanlarını bilen, popülist politikalardan uzak, mücadele gücüne, azmine sahip; her an, her koşulda, her alanda bıkmadan, yorulmadan çalışmayı göze alacak Merkez Heyetimizin oluşması dileğiyle. Yolunuz, yolumuz açık olsun. Son söz; kontrolsüz güç, güç değildir. Hepinize tekrar teşekkür ederim, saygılar sunuyorum. Divan Başkanı: Ufuk Ersöz arkadaşımıza teşekkür ediyoruz. Burhanettin Bulut, Adana. Ecz. Burhanettin BULUT (Adana Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan, Türk Eczacıları Birliği’nin değerli Başkanı, değerli yönetim kurulu üyeleri, Denetleme Kurulu, Haysiyet Divanı, saygıdeğer oda başkanlarım. Türkiye’nin dört bir yanında eczacı odası yöneticileri meslektaşlarım hepinizi Adana Eczacı Odası adına saygıyla selamlıyorum. Aslında benim konuşmam yarındı. Ancak konuşmaları dinledikçe şiştiğimi hissettim. Konuşmacı arkadaşlardan dolayı değil. Hani derler ya çok da severim o sözü. Olağanüstü dönemlerde olağan davranışlarla o süreci atlatamazsınız, diye. Bugün gerçekten de olağandışı bir durum var. İnanılmaz rahat bir kongre. Sanki 2 gün önce eczaneleri kapatan bizler değiliz. Veya yarın kongre var. Ya bu kongreye ilişkin, bir iki söz, hani muhalefetin o kadar ajite bir şekilde laf söylemesini de beklemiyoruz ama en azından bir iki cümle işte elimde bizim yaptığımız, odalarla birlikte çalışarak hazırladığımız meslek içi dayanışma programı var. Çalışma programı. Bununla ilgili bir arkadaşım söz söyleseydi. Ha geçen dönemden farklı. Geçen dönem bu çalışma programın kapağına ve tutarına laf söylemiştik. Hemen hemen çıkan her arkadaşım çalışma programından söz etmişti; ama kapağından ve o çalışma programının parasını kim ödedi, o tartışma vardı. Bugün de herhalde dikkat çekmedi. Gelecek sene, 2 yıl sonra, daha doğrusu gelecek dönem yine biz bunun kapağını renkli yapacağız en azından daha çok dikkat çekiyor herhalde, en azından bakıyor arkadaşlarımız. Değerli meslektaşlarım, bizler eleştirmeyi çok seviyoruz. Hatta çok büyük de laflar söylüyoruz ki, onun ağırlığı altında ezildiğimizin bile farkında değiliz. Çok kıymetli 183 TEB 37. Olağan Büyük Kongre kitaplarda girişe yazılacak sözcükleri söylerken, maalesef onu kendi kişiliğimizden, kendimizi koyduğumuz o merkez çemberi dışından söylemiyoruz. Her söylediğimiz sözün içerisinde biz varız. Kişiselliğimiz var. Biraz önceki konuşmacı arkadaşlarımızdan dem vurarak bunu söylüyorum, sevgili hocam konuşma yaptı, hepimiz de ayakta alkışladık. Bir kısım arkadaşlarımız ayakta alkışladı. Kayseri’deki konuşmasından dem vurdu. Güzel, hoş. Ama yani daha 6 ay önce istifa ettiniz. Size sormazlar mı? 6 ay önce hani o meslek standartları dediğiniz şey var ya, onlarla ilgili bir şeyler yapsaydınız. Ya bu kadar tsunami var da, ya niye bıraktın o zaman? Niye bizi kendinden soyutladın? Niye bizi uzak tuttun? Bir başka anlamadığım konu da sürekli karşıyı anlatıyoruz, sürekli. Deminki konuşmacı, Tekirdağ Oda Başkanım, çok büyük bir hükümet var, Başbakan şu söyle karizmatik falan; tabi o kadar demedi, ben de abartıyorum da, ya biz 4 Aralık günü % 100 katılımla eczane kapattık. Farkında değil miyiz? Gücümüzün farkında değil miyiz? Sosyal Güvenlik Kurumu bizle dalga geçti. İlaç fiyat farklarına ilişkin dördüncü mü, beşinci mi genelgeyi yayınlıyor, Özgür? Hepsinde 45 gün alacaksınız. Kimden? Sanayiden. Sanayi nerede? Dağa gitti. Dağ nerede, belli değil. Siz diyorsunuz ki biz bu farkları karşılamak üzere, hükümet anlamında söylüyorum. Güvenceyiz, sanayiden bunu alacağız diyorsunuz. Akşama bir yazı çıkartıyorsunuz. Eskisinden hiçbir farkı yok. Her bayram 2005 yılındaki divan kongre tutanaklarına baktık, 2007‘dekine baktık. Biz son 4 yıldır, 5 yıldır arifeyi SGK genelgesi ile karşılaşıyoruz. Yılbaşında öyle uzun süreli bir tatil olduğunda, cuma günü akşam Resmi Gazete’de bir şey çıkıyor, bu önemsiz bir şey mi? Bu size, görülen duruma ilişkin reaksiyonlarınızı göstermeye yetmiyor mu? Bırakın işin maddi boyutunu sonra, değerli arkadaşlarım; hepiniz yöneticisiniz, hepiniz hesap kitap işini biliyorsunuz, sürekli yayınlar alıyoruz, bilimsel yayınlar da alıyoruz. Şimdi biraz önce dışarıda MİSED dergisini gördüm. Çok güzel, çok birikimli bilimsel kimliğiyle, her yönüyle dolu dolu dergiler. Ama bizim eczacılara bir takım şeyler anlatırken konuşurken buradan söylediklerimizden bakınca şahsen çok üzülüyorum. Biz 4 Aralık’ta fiyat farkından dolayı eczanemizi kapatmadık, 3 kuruş için eczanemizi kapatmadık, stok farkını alırız biz sanayiden, öyle ya da böyle bir miktar da olsa alırız. Hepsini alamasak bile alırız, ama bizim derdimiz bu cirolarla, 22 bin-23 bin eczane ayakta kalamaz. Ciro problemimiz var, dün nasıl Sayın Domaç “Arkadaşlarım, SSK’lı reçetelerini eczanelere almamız lazım, süreç içerisinde bunu düzeltiriz biz” dediyse ve biz o gün kürsülerden Çağatay’la birlikte “Eczacılar, bizim 184 TEB Yayınları ciroya ihtiyacımız var o yüzden SSK’yı her türlü almamız gerekiyor” dediysek, böyle bir zorunluluk varsa o tarihte; bugün de bu cirolarla, bu eczanelerin ayakta kalma şansı yok. Biz 100 trilyon-120 trilyonluk bir çaba adına eczane kapatmadık. Hani diyor ya vatandaşlarımız, bu yapılan propagandadan çok da anlamadığı veya hep ilaç fiyat düşüşlerini algıladı; e biz de öyleyiz, biz ona inanırsak vatandaşı nasıl ikna edeceğiz? Biz olayların değerini yakalayamazsak, farkına varamazsak insanları nasıl ikna edeceğiz? Bizim buradaki eylemimizin temel esprisinin, bir varlık mücadelesi olduğunu unutmamamız gerekiyor, en önemli yanı da bu. Evet, bir başka yine kongreye ilişkin burada notu görünce aklıma geldi, tabi herkese dokundurmak gerekiyor, kendimi de içine alarak. Muhalefet bir dinamizm getirmedi ama iktidar da ciddi bir hedef koymadı. Ciddi bir hedef koysa belki de burası daha hareketlenir. Alınan kararlarda Türk Eczacıları Birliği, odaları içine alsın bunu söylüyoruz. Buradan Tekin Çağlar’a da lafım olacak o anlamda, iki sene önce en önemli anlayışımız, en önemli anlatmaya çalıştığımız vurgu neydi? Eczacı odalarıyla biz bu işleri yapalım. Eczacı odaları işin içerisinde yok demiyorum, aslında bu tartışıldı, yine oda başkanlarım konuştu sözlerini söyledi. Türk Eczacıları Birliği bu oda başkanlarını tanıyor, biz de onları tanıyoruz doğal olarak; buradan çıkacak sonucu bildikleri için o kararı aldılar, ama o kararın hemen arkasına eczacı odalarını dahil etmediler, eleştirim o. Eleştirim 4 Aralık’ta kapatma değildir, eleştirim 4 Aralık sürecinde veya tüm süreçlerin içerisinde, bu kritik dönemde, bu kritik eşikte mutlaka eczacı odalarını almak lazım. Çünkü biz sürekli şu lafı ediyoruz, bir geçiş dönemindeyiz. Ya bitsin artık şu geçiş dönemi, madem geçiş dönemindeyiz hep birlikte olağanüstü dönemin özelliklerine uygun, herkesi içine alan bir yapılanmayla bu süreci götürmemiz gerekiyor. Evet, bir de devlet anlayışı var, biz niye sorunu çözemiyoruz? Bizim sorunu çözememe gerekçemiz ta Osmanlı’dan geliyor çünkü Sosyal Güvenlik Kurumu dediğiniz daha 6 aylık-7 aylık, pardon 1 yıllık-2 yıllık kurum, ta Osmanlı döneminin devlet geleneğini bir anda alıverdi. Biz kamuyuz! Biz neyiz? Biz sivil toplum örgütü müyüz, kamu muyuz, o da ayrı bir tartışma. Bize yasada diyor ki, kamu özelliği olan meslek örgütü, yani siz devlet adına iş yapacaksınız diyor. Devletin birimi hayır seni hiçbir yere almam diyor, sen serbest piyasasın, sen bizim dışımızdasın, diyor ama diğer bir taraftan da 185 TEB 37. Olağan Büyük Kongre sivil toplum örgütüne, demokrasinin en önemli işlevi sivil toplum örgütlerine bakmak iken SGK yetkilileri, hükümet, devlet, adına ne derseniz deyin bizim sahip olduğumuz şeyi, sadece kendisi sahipmiş gibi, bizden korumaya çalışıyor. Bizden çalarak, bizim karımızdan alarak Sosyal Güvenlik Kurumunu ayakta tutacağını düşünüyor. Orası sana ait bir yer değil, orası hepimize ait bir yer, orada sen sadece bir organizasyon yapabilirsin. Senin orayı koruman kadar, ben de orayı koruyorum. Geçen seneki kongrede, bir önceki kongrede, bırakın uzağı; ilaç fiyatları düşsün düşsün diye bas bas bağırmış bu örgüt, hepsi, tüm eczacıları, Mehmet Domaç’ı da dahil olmak üzere, ama Sosyal Güvenlik Kurumu bu kafa yapısıyla, bu anlayışıyla seni rakip gördüğü müddetçe dönecek diyecek ki 7 bin eczane açıktı. Sana ne, açıktı! O da yalan olduğu çıktı, sonra döndü sen açıktın ama daha önceki reçeteleri yaptın, niye açıksın? O da yetmedi, Sağlık Müdürlüğü arayıcılığıyla, Sağlık Bakanlığı aracılığıyla hangi eczaneler açıktı hangisi açık değildi? Ne yapıyorsun grev kırıcısın, grev kırmaya çalışıyorsun, e bu yakışır mı? Koskoca hükümete, Sosyal Güvenlik Kurumuna yakışır mı? Bir bizi anlamaya çalış bir derdiğimizi anlamaya çalış. 9 eczane kapanacakmış. Niye burada bunun lafını etmiyoruz? Sosyal Güvenlik Kurumu diyor ki, Bakanı “Abartıyorlar 9 eczane kapanacak”, doğru mu 9 eczane mi kapanacak niye o zaman 22 bin eczane kapattı? Hepimizin 14 milyar TL ortalama gelirimiz varmış, ya biz manyak mıyız? 14 milyar; geçen sene, ben daha bu senenin hesabını almadım, e biz bu kadar para kazanıyoruz da daha ne istiyoruz “yat”, ”kat” falan mı? Şimdi size bunları söyleyen bir kesime, bir yapıya döneceğiz, ya biz “Siz güçlüsünüz biliyoruz biz de çok gücümüzü bilmiyoruz o yüzden ya şimdi kapatacağız bir oyun oynuyoruz ondan sonra bakarız” bir oyun yok 4 Aralık boşa gitmedi. 15-16 Ocak nasıl gitmediyse, Aralık yürüyüşü nasıl gitmediyse bu da boşa gitmedi, gitmez de bu sürekli yaşam içerisinde, özellikle eczacılık mesleğini sürdürdüğümüz müddetçe karşımıza çıkacak mücadelelerden bir tanesi, yarın da olacak. Çünkü bu süreç bitmediği müddetçe, bu karşıdaki anlayış bitmediği müddetçe bu çatışma potansiyeli sürekli karşımızda olacak. İki sene önceki çalışma raporunda vardı, bu yılki çalışma raporunda da var, bu çatışma kaçınılmazdır. Hangi siyasi görüşte olursanız olun, hükümetin hangi partiden olduğu da önemli değil. Bu sermaye yapısı, bu kapitalizm, bu dünyadaki küreselleşme olgusu olduğu müddetçe böyle bir pazarı size yedirmemek adına uğraş verirler. Bakın sürekli hesap yapılıyor ‘kişi başına tüketilen ilaç tutarı’ diye, Avrupa’dan daha düşük deniliyor. Kamunun 186 TEB Yayınları ödediği pay itibariyle bizde konuşuluyor. Kamu bu alandan çıktığı anda herkes biliyor ki ilaca harcanan pay en az üç katına çıkacak. Bunun önündeki engel kim? Sizsiniz, eğer siz bu engel olmaya devam ederseniz, bu çatışma devam edecek ama gelin şöyle bir şey yapalım; reklâma karşı çıkmayalım, odamızı işadamları derneğine çevirelim, o zaman hiçbir problem yok, hatta eczanelerimizi değişik isimlerde markalaştıra da biliriz. O zaman bu mücadele olmaz, o zaman bir çaba da olmaz, nereye kadar devam edersiniz, Türkiye’deki yerli ilaç sanayi gibi olursunuz, iyi bir paraya verirsiniz eczaneleri, ondan sonra sen sağ ben selamet. Değerli arkadaşlar; çok notlarım var, ancak buradan birkaç notla sizlere seslenip konuşmamı bitireceğim. Krizde tüm pazarlar, tüm kesimler düşerken ilaçta %20 artmış, e doğru arttı, siz arttırdınız. Arttırmadınız mı? Yani kürsülere çıktınız, seçim mitinglerinde bas bas bağırdınız “Ey vatandaşım, ister özele gidin, ister devlete gidin tüm eczaneler sizde, hekiminiz evinize gelecek” dediler. Hekim evine gelecek, özel hastaneye gideceksin, reçeteleme sayım 10 katına çıkacak, ilaca harcanan pay artmayacak. Yani ben oylarımı alayım ama az para vereyim, yok böyle bir şey, böyle bir şey olmaz. Şimdi siyasetçi yapmış Demirel gibi, 3 anahtarı sunmuş Çiller gibi, bir başka şey sunmuş, bu da aynı gelenekten gelen bir kafayla vermiş, vermiş, vermiş sonra da suçluyu arıyor. Suçlu kim? Eczacı, 14 milyar aylık alıyor. Suçlu kim? Vatandaş. Ne yapalım global bütçeye geçelim; e global bütçe dünyada uygulanıyor, global bütçede ilaca harcanan pay, sağlığa harcanan pay, para azalmaz. Kamununki azalır hatta o da azalmamıştır, durur o da yok örneklerde, diğer ülkelerde o da yok, sadece durdurmayı engellemişsin. Sen “Sosyal devletim ben, benden daha demokrat kimse yok ben sosyal demokratlardan bile sosyal demokratım” diyorsun, vatandaşa da her türlü alanı açıyorsun; sonra da dönüp global bütçeyle bunun parasını vatandaşa ödetiyorsun. Aradaki koparabildiğini de eczacıdan koparıyorsun. İşte hatayı eczacı odası verdi. 2004 yılındaki 20 milyon reçeteye ödenen 10 liraysa, işte bu tarihte %50’lere falan vatandaş para öder hale geldi; ister ilaç fiyat farkı ister muayene ücreti değişmiyor, vatandaşın ödediği bedel anlamında böyle bir durum var. Bu durumda, e mutlaka bir sonuç çıkacak, e mutlaka anlatacağız. 187 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Divan Başkanı: Sayın Başkan toplarlar mısınız? Ecz. Burhanettin BULUT (Devamla): Geçen başkanlar toplantısında önerim buydu, eczanelerimizi seçim bürosuna çevirelim. Neden? E bizim elimiz ayağımız bağlı değil, biz diyoruz ki kamu hizmeti veren bir meslek odasıyız, bu arada da çağdaş ülkelerde biz sivil toplum örgütüyüz, kamu hizmetimiz olmaz onun için de halka yönelik yapılması gerekenleri yaparız diyoruz. Ama Sayın Sosyal Güvenlik Kurumu, Sayın Devlet ne yapıyor? Seni tehdit ediyor, e-sözleşme getiririm diyor Sosyal Güvenlik Kurumu ne yayınladı, Özgür? Acil eylem planı, 1 Ocak’ta e-sözleşmeye geçiyorum diyor. E sen benle 3 yıllık sözleşme imzaladın. Yeniden kamu kurum ıskontolarını belirleyeceğim diyor. Ya biz her sözleşmeyi o günün şartlarında imzalıyoruz. Kamu kurum ıskontosu arttığında % 1 zarar ediyorsak eczacı ıskontosunu 0.5 yükselterek oradaki zararı azaltmaya çalışıyoruz, e sen şimdi niye böyle bir şey yapıyorsun? Madem sen kural tanımıyorsun, madem sen benim alanıma giriyorsun, madem senin aklın fikrin oy başka bir şey yok, o zaman benim eczanelerim de senin karşında bir seçim merkezine haline döner. Bunu sana yedirtmez. Değerli arkadaşlarım bu süre işinden de çok hoşlaştığımı da söyleyemeyeceğim. Birine 10 dakika, birine 20 dakika, bence en az bir 15-20 dakika olması gerekiyordu. Bu geçen 2 yıl uhde durumuyla ilgili laf söylemeden bu kürsüden inmem, çünkü iki yıldır bekliyorum bu kongreyi. Biz geçen yıl, geçen dönem odalarla bir yapı kurmaya çalıştık, yani demokrasiyi yapabildiğimiz kadar. Önce küçük bir grup rahatsız olanlar, konuyla ilgili ya bu iş nasıl düzelir diyen arkadaşlarımızla 3-5 bir araya geldik; sonra çember büyüdü, büyüdü ta ki, kongre aşamasına kadar 30 küsur oda olduk. Çalışma raporunda her odanın imzası var, her odanın da emeği var, katkısı var küçük büyük veya en azından 1 ay önce bu odalara bu mailler atıldı, oradan da cevaplar geldi. Şimdi biz böyle bir süreçten, genel başkanını ön seçimle belirlemiş bir süreçten kongreye geldiğimizde ne oldu? Ey delege, dediler, sizin adınıza bunlar karar veriyor dediler, delege buna müdahale eder dediler, birine dediler Kürt, birine dediler bu Orta Anadolu, aman ha ön seçimde bu bana oy vermedi dedi gitti bir başka bölgeyi yazmadı. Pazar günü sabah her şey darmadağın oldu, toz bulutuna döndü. Neydi o sebep, sonra mutlu mu olduk ertesinde? Ya bir adımdı o, demokrasi dediğiniz şey hani her- 188 TEB Yayınları kes konuşuyor ya, büyük söz söylüyoruz diye konuşalım ama biraz pratiğini yapmaya çalışalım, en azından yapabildiğimiz ölçekte. Ön seçimden daha demokratik ne var? Ama şimdi sayın genel başkanıma, başkanı sen belirle diyorlar. Başkan da diyor ki ya ben yapmayayım arkadaşlar bir yapı falan. Yok yok sen belirle diyorlar. Bunun adı nedir? Burada siz de varsınız, sizler konuşuyorsunuz, sizler söylüyorsunuz. Pazarlık, ya bu pazarlıkları yapan sizsiniz, başka biri gelip yapmıyor ki benim de, yani ben sizden ayrı değilim, ama bugün bu kürsüden şunu söylemeyelim, biz biat etmeyiz. Kim senden biat istiyor? Hani meslek, ne biatı, kim kime biat etmiş, daha önce? Domaç bu işleri yaparken hepiniz biat mı ediyordunuz? E ediyordunuz da, bilmiyorum yani o sizin İstanbul’da son döneminizi. Arkadaşlar kendimize gelelim. Yapmaya çalıştığımız şu, tekrar çalışma raporunu çıkartıyorum. Meslek içi dayanışma çok söz söylüyoruz, çok laf söylüyoruz ama birbirimizi kırmayalım, kırmama gerekçemiz de şu; sana göre senin fikrin çok kıymetli olabilir, ama bir başka arkadaşımın da fikri çok kıymetli, sana göre A eczacı odasının ekibi kadrosu çok iyi ama diğer arkadaşım da bu Türkiye’nin mozaiği, o da var, o da bu işin içerisinde sağcısı solcusuyla bu işin içerisinde. Bizim ne yapmamız lazım; hepimizi, 24 bini kucaklamamız lazım. O zaman 24 bini kucaklıyorsak doğudan Hakkâri’den de eczacı alacağız, İstanbul’dan da eczacı alacağız, Van’dan da eczacı alacağız. Biz buna tahammül edeceğiz, tahammülümüzün ukalalığa dönmemesi gerekiyor. İnsanları beğenmememiz, o turnusol kağıdıyla tutarsın rengini çıkartır ya böyle bir geleneği gelin buradan çıkartalım. Son bir söz bir yere not etmiştim, onu da söyleyerek bitireceğim Sayın Başkan. Bu arada Domaç’la da ilgili bir şey vardı da bulabilirsem bence güzel bir espriydi. Evet, Domaç 2005 yılında veya daha önceki dönemlerde hep şöyle diyormuş “İçindeyken düzeltiriz, biz önce bu işin içerisine girmemiz gerekiyor, fiyat düşebilir edebilir ama biz mutlaka içindeyken düzeltiriz” diyor Domaç. Şimdi karşı tarafta içindeyken bizi düzlemeye çalışıyor. O gün kongrede burada yaptığı konuşmalar özellikle kasıtlıydı. Kayseri’den başlayan bir çalışmaydı o, bakın Türk Eczacıları Birliği delegesi olarak eski genel başkanı olarak burada konuşma yapmadı, milletvekili sıfatıyla konuşma yaptı, milletvekili sıfatıyla konuşma yapan birine cevap ne zaman vereceksin? Kürsü- 189 TEB 37. Olağan Büyük Kongre yü bırakıp gidecek, söyledim. E biz nerede cevap vereceğiz, burada cevap vereceğiz. Domaç’ın istediği yerine getirildi eczacı arkadaşlarım belki tepkilerinde çok abarttılar ancak o gün dün müydü o? Dün hak etti Domaç ve bunu da bilerek yaptı. Bu onun kurtuluşu olmayacak. Sayın genel başkanımın çok güzel bir lafı var ‘Mezarında Eczacı Mehmet DOMAÇ’ yazılacak, lütfen o eczacı kimliğimizi unutmayalım. Evet, FİP 2007, Pekin sloganı ‘hepimizin sağlığı’; bunu bir yazımda da kullanmıştım, her birimizin sağlıklı olmasına bağlıdır, şiarımız bu söz olmalıdır, değerli meslektaşlarım. Hepimizin sağlığı, her birimizin sağlıklı olmasına bağlıdır, hepinize kimsenin birbirini soyutlamadığı, ayırmadığı özgür bir ülke, onurlu bir meslek ve sağlıklı bir yaşam diliyorum. Meslek için dayanışma diyorum, teşekkürler. Divan Başkanı: Sayın Başkana teşekkür ediyoruz, bu arada diğer konuşmacılar kadar konuştuğunu da söyleyeyim en çok konuşanlar kadar, evet Osman Ünsal, Karaman. Ecz. Osman ÜNSAL (Karaman Eczacı Odası Büyük Kongre Delegesi): Sayın Divan, Sayın Merkez Heyetinin değerli üyeleri, saygıdeğer meslektaşlarım. Karaman Eczacı Odası olarak hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ben şimdi biraz önce konuşuldu iktidar muhalefet şunu söyledi, bunu söyledi. Ben o konuda size bir cafe break sağlayacağım, ikisini de o kadar çok söylemeyeceğim, sadece kişisel biraz özeleştiri yapmak istiyorum. Bizler Karaman Eczacı Odası ve Karaman eczacıları olarak, sektörün periferi denilen, kılcal damarları denilen yerde hizmet veriyoruz. Hep beraber gerçekleştirdiğimiz 4 Aralık eyleminden sonra 37. Olağan Büyük Kongremizde buluştuk. Elbette bu kongrede de seçimimiz olacak, elbette burada da tartışacağız, elbette burada da atışmalar olacak ama öyle bir tarihi kongre ki bu öyle bir noktaya geldik ki 4 Aralık kararlarıyla, artık hepimiz de biliyoruz, 10.000 eczane bir sene içinde ya batacak ya da çok zor duruma gelecek. Yani çok büyük bir kongre, burada alınacak kararlarla eczacılık mesleğimizin geleceği şekillenecek. Öncelikle 4 Aralık eylemi ile ilgili görüşlerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum. Nöbetçi eczaneler dışında bütün eczaneleri kapattık. Gücümüzü, birliğimizi gösterdik. Ama akşam gidip televizyonlara baktığımız zaman, internet sitelerine baktığımız zaman 190 TEB Yayınları şunu gördük. Karı düşen eczacı, eylem yapıyor. Yani bunda SGK’nın anlatım tarzı vardı. Bizim de kendimize biraz dönüp bakmamızda fayda olduğunu düşünüyorum. 4 Aralık’taki eylemin süreciyle alakalı ben şunu söylemek istiyorum. 4 Aralık’taki eylemin zamanıyla alakalı çok bir sıkıntı olduğunu düşünmüyorum. Bu görüş yani. Eczacının karı düştü diye yapılan eleştiri bir sene önce 21 Aralık’ta yürüyüş yaptığımızda da vardı. Burada anlatmak istediğimiz eczacının karı düştüğü için değil. Bu kadar eczacı işsiz kalacak. Bu kadar ıskonto oranı var. Onlardan ziyade halkın bize bakış açısı çok önemli. Halk ne diye baktı? Bunları bizim tedavi etmemiz gerekiyor. Nasıl tedavi edeceğiz? Biraz özeleştiri yaparak söylüyorum. Meslek içi eğitimimizi artırarak bunları tedavi edeceğiz. Eczacı halkın eczaneye gelirken sadece ilaç alması için gelmesi değil, eczacıya bir sağlık konusunda bilgi almak için, danışmak için gelmesi gerekiyor. Hepimiz söylüyoruz. En büyük sloganımız bu belki. “En yakın sağlık danışmanınız eczacı.” Bu konuda bu söylemimizin gerçek olması için, bu söylemimizi gerçekleştirebilmek için hepimizin özellikle meslek içi eğitimlerimizde özellikle kongrelerde, görüşlerimizi bildirip artırmamız gerekiyor. Değerli meslektaşlarım; referans ilaç, biraz önce herkes anlattı şu kadar ıskontomuz oluyor, şu kadar kaybımız oluyor, şu kadar referans ilaç. Evet, hepsine katılıyoruz. Hepsi de doğrudur. Referans ilaç konusunda da sadece birkaç cümle söylemek istiyorum. Bu ülkede ilaçta referans fiyat diye bir şey varsa neden petrolde referans fiyat olmasın? Seçin en ucuz 5 ülkenin fiyatından, biz de ucuz petrol alalım. Bunları sadece bunu ve hükümet yetkililerine sormak için söylüyoruz. Eczacının sırtına muayene ücretinin ıskonto oranlarını fiyat düşüşlerini yüklerseniz o eczacı her zaman söylediğimiz ‘eczacı en yakın sağlık danışmanınızdır’ görevini yerine getiremez. Bu kısır döngü yani hastaya muayene ücreti, ilaç farkı anlatma işi devam ettiği sürece eczacının ilaç danışmanı olma görevi sağlıklı bir şekilde yerine getirilmez. Eczane ve ilaç sektörüne sadece maliyet hesabı açısından bakan SGK’ya, 4 yıllık geçmişi ile sadece 9 eczanenin kapanma riski altında olduğunu söyleyen SGK’ya ve anlayışa karşıyız. Maliyet mi, hasta sağlığı mı diye sormamız gerekiyor. İlaç ve sağlıkla ilgili bu bölümlerin, elbette bunu bugün olacak değil ve Türkiye’de veya dünyada olan bir şey değil, Sağlık Bakanlığına devredilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Her 191 TEB 37. Olağan Büyük Kongre sene SGK tarafından hazırlanan protokol hükümleri, bizce o senenin eczane kapatma planına göre hazırlanan protokol hükümleri haline gelmiştir. Aynı rapora ait Malatya Başkanımız da söyledi, aynı rapora ait 10 fotokopinin sonunda eczane kapatma feshi, eczane feshi kararı alan SGK o hükümlere ‘eğer kurum zarara uğratılıyorsa’ diye bir cümle koymuyor, mesela. Bu tür SGK’nın artık kimi düşündüğü; o gün hepimiz, maalesef şunu da söyleyeyim SGK Başkanımız, Karamanlı ama biz de söz geçiremedik. Bizce en önemli olaylardan biri yeni seçilecek Merkez Heyetinin ve bizlere düşen görevin mesleğimizin geleceğinin, 5 yılının, 10 yılının planlanması gerektiğine inanıyoruz. Basının yerel ve ulusal bazlı etkin kullanılması, meslek içi eğitimlerle eczacılarımızın unuttuğu danışmanlık görevinin hatırlatılması. Iskonto yükünün üzerimizden kaldırılması. Yeni mezun eczacılarımızın istihdam edilmesi ve SGK’nın ilaç ve sağlıkla ilgili birimlerin Sağlık Bakanlığına verilmesiyle; artık geleceğe güvenle bakan, yarın ne olacağını düşünmeyen eczacının gerçek görevini, ilaç danışmanlığı görevini yerine getiren meslek hayatına ulaşmamızı dilek ve temennilerimle hepinizi Karaman Eczacı Odası adına saygılarımla selamlıyorum. Divan Başkanı: Sayın Osman Ünsal’a teşekkür ediyorum. Şimdi arkadaşlar, konuşma sırasını söylüyorum arkadaşlar dışarı çıkıyorlar. Levent Budak - İzmir, Cenk Kes - Edirne, Mustafa Aslan - Ankara, Rafet Şahin - İstanbul, Mustafa Turunç - İstanbul. Yarına 14-15 arkadaş konuşma sırası yazdırdı. Yarın öğlene bu konuşmaların tamamını bitirmek zorundayız. Çünkü komisyonlardan gelecek belgeler konuşulacak, ne yapmamız gerektiği, esas önemli konular konuşulacak. Onun için, kusura bakmayın, konuşmacılarımızın konuşmalarını biraz daha kısa tutmalarında yarar var. Evet, Sayın Levent Budak, İzmir. Ecz. Levent BUDAK (İzmir Eczacı Odası Büyük Kongre Delegesi): Sayın Divan, değerli Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti, sevgili meslektaşlarım hepinizi İzmirli meslektaşlarım adına saygı ile selamlıyorum. İyi bir genel kurul diliyorum. Bir söz vardı “günler mi eskidi yoksa bizler mi yaşlandık”, güzel bir şarkı sözüdür bu. Şu geçen 30 yıllık meslek hayatıma baktığımda ve Türk Eczacıları Birliği’nin kurultaylarını 30 yıldır izleyen bir meslektaşınız olarak bu geçen 30 yıllık süreçte hem 192 TEB Yayınları mesleğimizdeki erozyonu, hem de ülkemizin içine düşürüldüğü bunalımlı sonucu hüzünle izliyorum. 1978’lerde bir eczacılık hareketi başlamıştı. O gün bazı arkadaşlarımızın, kapitalist araçlarla mesleğimize yönelik hücumlar ve mesleğimizin hakkını alan açılımlar süreciydi. Ve o genç jenerasyon, genç meslektaşlarımız oturdu Ankara’sıyla, İzmir’iyle, İstanbul’uyla ve Türkiye’nin çeşitli vilayetlerindeki genç meslektaşlarımızla bir çağdaş eczacılık hareketi oluşturdular. Bu çağdaş eczacılık hareketinin sonucu oluşan programdır ki 1978’den, 79’dan itibaren Türkiye’de kooperatifçilik hareketinin önünü açtı ve o dönemde eczacının hem perakendeci dağıtım alanı, artı üretim alanında da bulunması ile ilgili ciddi girişimlerde bulundu. Hatta o dönemde İzmir’de, Çağdaş Eczacılar Laboratuarı diye bir laboratuar da kurarak, 13-15 tane ürünün ruhsatını da alarak üretime geçti. Ama dönem öyle bir geldi ki ve Türk eczacılığı o konuda o kadar yalnız bırakıldı ki, üretimde eczacının söz sahibi olma hareketi o dönemde kayboldu. Ama o hareket sonucu oluşturulan program, Sayın Mekin Tanker hocamın öncülüğünde, 1984’ten itibaren oluşan Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyetinin çalışma programı oldu. O program doğrultusundadır ki, o genç arkadaşlarımızın emeği sonucudur o gün çok önemsediğimiz sürşarj hakkının eczacılara kazandırılması. Eşdeğer ilaç verme hakkının eczacılara kazandırılmasıyla ilgili bizi bu günlere kadar taşıyan çok önemli kazanımlar o süreç sonunda elde edilmiştir. Ve bu sonuç bize şunu göstermiştir ki, programlı örgütlü ve gündemin önünde olan bir Türk Eczacıları Birliği, hem ülkesi için, hem halkının sağlığı için, hem eczacılık için mesleği için çok yararlı ve can alıcı sonuçlar alabilir. Bu 30 yıl sonucunda şunu da dehşetle izledik ki, özellikle 1980’lerden itibaren Türkiye’ye empoze edilen neoliberal politikalar, küreselleşme, globalleşme salvoları altında ülkemizin yalnızlaşması, ulus bilincinden uzaklaştırılması, cumhuriyet değerlerinden arındırılması ve örgütsüz, dinamik olmayan, bireysel, kendine yalnızlaşan, kendine yabancılaşan bir insan faktörünün ortaya çıkartılması sonucunda ve bu emperyalist tuzağın Türkiye’deki uygulayıcıları vasıtasıyla ve tamamen örgütsüz demokrasiden uzak, tarikat-cemaat örgütlenmelerine dönen bir sonuç doğurmuştur. Bugün ülkemizin içinde bulunduğu kaos, mesleğimizin içinde bulunduğu kaos esas bu açılımların sonucunda oluşmuştur. Değerli dostlar, biz bugün eczacı olarak çok önemli bir görev üstlenmiş bulunuyoruz. Bu Cumhuriyetin insanları, bu Cumhuriyetin evlatları, bu Cumhuriyetten ya- 193 TEB 37. Olağan Büyük Kongre rarlanan, bu Cumhuriyet sayesinde okuyan, bu Cumhuriyet sayesinde köylerimizden çıkıp eczacılık tahsili yapan bireyler olarak bu ülkemize ve Cumhuriyetimize borcumuzun olduğunu hiçbir zaman unutmadan ve geçmişten, bundan sonra da oluşacak bütün kazanımlarımızın bu değere bağlı olduğunu unutmadan meslek yaşamımızı ve hayatımızı sürdürmek zorundayız. Ve bu oluşumun da öncülüğünü yapmak durumundayız. Eczacılık mesleği Türkiye’de her bölgeye yayılan ve her bölgede halkına hizmet veren bir meslek örgütüdür. Ve bu meslek örgütü her mahallede, her köşede halkıyla iç içedir. Bizim halkımızla bütünleşmiş bir yapımız vardır. Bu Türkiye‘de hiçbir meslek örgütün için pek olanaklı olmayan bir durumdur. Eczacılar ve eczacı örgütleri bu olanağı kendi yararlarına ve ülke yararına halk sağlığına kullanmak durumundadırlar. Öncelikle halkın sağlığını ve halkımızı öne alan plan ve politikaları halkımızla paylaşmalı, halkımızla bütünleşmeli ve bunun Türkiye’nin bir mücadele zemini haline taşınmasına olanak hazırlamalıdırlar. Değerli dostlar, Türkiye’de bu kriz ortamında, özellikle de küresel kriz ortamında tüm sektörler bu krizden etkilenirken, tüm milli değerler yakılırken ülkemizin cumhuriyet değerleri tek tek özelleştirilip yabancı sermayelere peşkeş çekilirken bu salonda geleceği iyi olan olacak bir eczacıdan, bir meslekten bir örgütten bahsetmenin olanağı yoktur. Türkiye’de bütün meslekler yıkılırken fakirleşirken Türk halkı, Türk üreticisi üretiminden tamamen kopartılırken ve tamamen yabancı sermaye egemenliğine bir halk yığını oluşmuşken Türkiye’de eczacılığı ayağa kaldıracak, onu ekonomik anlamda güçlendirecek kazanımlar elde edilmesi ütopyadır. Eczacının görevi bu konumda Türk halkıyla bütünleşirken kendisine yol verilmeye çalışılan bu alanı kapatarak gerçekten geleceği açık alnı açık, başı dik, onurlu insanca yaşama kriterleri edinen ve bütün meslek örgütleri ile ortak bir zeminde, bu mücadelenin öncülüğünü yapacak bireyler ve örgütler hazırlamak zorundadır. Ancak bu süreç sonunda biz bugün konuştuğumuz, dünden beri konuştuğumuz pek çok sorunumuzun düzene girdiğini ve Türk halkı ile birlikte onurunca yaşayan bir alanın açıldığını gözleyebilirsek bu saydığımız maddelerin tek tek kazanılmasına zemin hazırlayabiliriz. Değerli dostlar, bir dönem önce bir seçim yaptık. Ve iki tane liste girdi, bu seçime. 2005 seçimleri. Ve Türkiye delegesi şöyle bir sağduyu ortaya çıkardı bu seçim 194 TEB Yayınları sonucunda. Belki bazı bölge ayrışmaları oldu bazı hatalı kararlar oldu ama şöyle bir tablo, şöyle bir güzellikte çıktı. Her iki listeden de Türk Eczacıları Birliğine layık olan orayı yönetmede basireti olan meslektaşlarımıza yönelik 6 bir listeden, 5 bir listeden bir karma Merkez Heyeti oluşturuldu. Bu esasında delegenin sağduyusuydu. Böyle bir oluşum sonucunda Merkez Heyeti ilk toplantısında neyi becerebilmeli neyi yapabilmeli, gerçekten bu delegeye inanıyorsa, gerçekten bu delegenin sağduyusuna önem veriyorsa daha önce farklı listelerden girmiş dahi olsalar, her listeden arkadaşımız olduğu için öncelikle orada bütünleşmeyi sağlayan bir girişimde bulunulmalıydı. Ben şunu arzu ederdim, listede olan 6 kişi olan ve çoğunluğu oluşturan heyetteki arkadaşlarımız ilk idari heyet seçimlerinde diğer 5 arkadaşımızı da onurlandırmalı ve onlara idari heyetinde görev alma sorumluluğu ricasında bulunmalıydı. Maalesef böyle bir oluşum yapılmamıştır. Ve bu 5 arkadaşımız istifa edene değin hem karar organlarından uzak kalmış, hem de bu karar oluşumlarında görüşlerini tam net olarak ifade edememişlerdir. Yani şu andaki mevcut başkanımızın oluşturduğu Merkez Heyeti bütünleşmeyi değil ayrışmayı, o arkadaşlarımızı sürekli görev bilincinden uzakta olmayı ve onların birikimlerinden yararlanmamayı hedeflemiştir. Bu geçen dönem kongrede bulunan delegelere ayıp olarak yansımıştır. Ben böyle bir yanlışlığın bundan sonra bir kez daha tekrarlanmamasını diliyorum. Değerli dostum Adana Eczacı Odası Başkanı güzel şeyler söylüyor da, ciro kaybı diyor. Ciro kaybı terimi yanlıştır, değerli dostlar. Eczacı, biz hep söylüyoruz, kar güden sürekli ilaç satan ve sürekli ciro düşünen bir meslek değildir. Burada bizim düşünmemiz gereken esas sorun karlılığımızdır. Ciro kaybı tehlikeli bir sözcüktür. Ve etik dışı uygulamaları körükleyen bir anlayış getirir. Biz ülkemizde bütünleşmeyi ve halkımıza önderlik etmeyi ve halkımızla beraber olmayı söylerken bu tip yanlış terimlerden, yanlış terminolojilerden de kendimizi arındırmak durumundayız. Değerli dostlar, ülkemiz bölünmüş durumda. Cumhuriyetimiz paylaşılma aşamasında. Sevr hortlatılmak döneminde. Ülkemizin bu karanlık döneminde önce halkımıza ve ülkemize aydınlık olabilecek, öncü olabilecek güçlerden en önemlisi eczacı meslek örgütleridir. Ve eczacıların birey olarak kendileridir. Adana’daki arkadaşımızın o terimi çok doğrudur. Bizler, eczanelerimiz çok önemli merkezlerdir. Halkımızın aydınlatılmasında, halkımıza olumsuz sağlık hizmetlerinin küresel güçler tarafından dayatılmasında ve halkımıza aydınlığın açılmasında meslek olarak hepimize ortak sorumluluklar 195 TEB 37. Olağan Büyük Kongre düşmektedir. Biz bu sorumluluğun bilinci ile hareket edersek, biz bu düşüncelerimizi halkımızla paylaşırsak ve ortak sorunlarımızda halkın sağlığını öne çıkartan meslek politikalarıyla beraber yürürsek bizim elde edemeyeceğimiz hiçbir sonuç olamaz. Şu süreç göstermiştir ki Türkiye’de bu kadar depolitizasyona, Türkiye’de bu kadar ayrımcılığa, Türkiye’de bu kadar yalnızlaşma ve yabancılaşma politikalarına rağmen, Türkiye’de Türk eczacısı hala bir bütün olarak hala meslek haklarını savunan ve bunu halkın sağlığı ile paylaşan insanlar olarak ve bunların oluşturduğu meslek örgütleri olarak bugünkü iktidarın en büyük rakibidir. Küresel yapıda ulus devletlerinin asla yeri yoktur. Küresel yapı ulus devletlerle asla geçilemez. Örgütlü güçlerle asla geçilemez. Onun için bu örgütlü gücümüzü imrenen, kıskanan pek çok meslek örgütü pek çok demokratik kitle örgütü vardır. Biz bu bilincimizi ve bütünleşmemizi hiçbir şeye mahal vermeden ve kendi düşüncelerimizle arkadaşlarımızın düşüncelerini paylaşarak ve aydınlığın önünü açarak yürümek durumundayız. Türk Eczacıları Birliği ve Türk eczacısı Atatürk olmak durumundadır. Atatürk’ü aramak değil, Atatürk olmalıyız arkadaşlar. Atatürk devrimci olmasaydı, Atatürk ulusunu bilmeseydi, Atatürk Türk milletine güvenmeseydi o gün Samsun’a çıkıp Cumhuriyet hareketini başlatamaz ve Türkiye Cumhuriyeti oluşamaz, Türkiye bir manda ülkesi olarak yürümeye; Türk eczacısı da, Amerikan eczacısı olarak Türk milletine hizmet vermeye devam ederdi. Bu düşüncelerle hepinizi Atatürk olmaya ve devrimci olmaya davet ediyorum saygılar sunuyorum. Divan Başkanı: Levent Budak’a teşekkür ediyoruz. Cenk Kes, Edirne. Ecz. Cenk KES (Edirne Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan Başkanı ve üyeleri, Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyetinin, Denetleme Kurulunun, Haysiyet Divanının değerli başkan ve üyeleri, değerli oda başkan ve yöneticileri, saygıdeğer delegeler sevgili meslektaşlarım. Sizleri Edirne Eczacı Odası adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Kısa insan ömrü içinde sevdikleriyle birlikte olmak yerine, meslek ve meslektaşları adına mesai yapan bu süreçte çocuklarının büyüdüğüne tanıklık edemeyen yönetici olsun, olmasın tüm eczacı meslektaşlarıma odam adına şükranlarımı sunuyorum. Değerli arkadaşlarım, 4 Aralık’a nasıl geldik? 4 Aralık’a, Haziranda başlayan süreçle gelmedik. Sizleri biraz daha gerilere götürmek istiyorum, daha ortada sağlıkta 196 TEB Yayınları dönüşüm projesi yokken SSK’lı vatandaşların serbest eczanelerden ilaç alması ile ilgili yapılan görüşmelerde sektörden %32 ıskonto istenmişti. Bu öneri reddedilmişti. Daha sonra Şubat 2004, bu defa sektöre %22 talebiyle gelinmiş ancak bu da kabul edilmemişti. Bu noktada sonlanan görüşmeler Başbakanın açıklamalarıyla tekrar hareketlenmiş ve SSK ile bir protokol imzalanmıştı. Ve literatürümüze yeni bir kavram girmiştir: ‘Kamu kurum ıskontosu’. Belirlenen ıskonto oranı % 4 ve 11’di. Yani uzun uğraşlardan sonra %32 talebinden, % 4 ve 11’e getirilen bir ıskonto oranı. Göreceli baktığımız zaman büyük bir başarı. Burada bir parantez açmak istiyorum. Dönemin Türk Eczacıları Birliği Başkanı Abant’ta, bölgelerarası toplantıda bir yıl boyunca SSK’ya zararına ilaç vermeye razı olduğunu çünkü bu sürenin sonunda yeni protokol görüşmelerine masada eczacının her türlü hakkının alınabileceğini ifade etmişti. Şimdi tekrar bu güne geliyorum. 11+12 kamu kurum ıskontosu bizi 2004 Şubatında masadan kalkılan duruma götürmekle kalmamış ilaç fiyat kararnamesi ile daha öncesinde talep edilen %32’lik daralmaya kadar götürmüştür. Arkadaşlar, biz bir senede SSK’yı dize getireceğimize onlar bizi 6-7 senelik bir süreçte istediğine getirmiştir. Eğer gerçekten kararlı bir duruş sergilemezsek daha da yüksek ıskontolarla karşı karşıya kalacağımız aşikardır. Söz kamu kurum ıskontolarından açılmışken hala zararın sanal mı gerçek mi olduğu tartışmalarına şahsen inanamıyorum. Sevgili meslektaşlarım, kar oranı ve kar iki farklı kavramdır. Oran hiç değişmeden siz çok daha az kar edebilirsiniz. Şu anda yaşadığımız durum bundan ibarettir. Kamu kurum ıskontolarının literatürümüzdeki karşılığı ciro azalmasıdır. Ciro azalması da reel karlılığı etkileyen bir durumdur. O yüzden kamu kurum ıskontoları sanal değil gerçek bir zarardır. 18 Eylül 2009 kararname ve tebliğ değişiklikleriyle ilgili olarak bir TV kanalında sunucu, bir bakanımıza muayene katkı paylarının 2 veya 3 TL’lik kısmının niçin eczanelerden tahsil edildiğini sorunca; sayın bakan, aynen şu cevabı verdi: “Hasta hekim tarafından yazılan tedaviye esas reçetesini alıp eczaneye gittiğinde ilacını ücreti mukabilinde alırsa hastayı ödüllendirmek için 2 ya da 3 liralık muayene katkı payını almayacağız”. Değerli arkadaşlarım ödül yönteminin olduğu yerde bir de ceza yöntemi vardır. Bu durumda ceza, eczaneden sosyal güvenlik şemsiyesi kanalıyla reçete karşılığı ilacı- 197 TEB 37. Olağan Büyük Kongre nı almaktır. Cezanın verilebilmesi için de mutlaka bir suç işlenmiş olmalıdır, buradaki suç ise hasta olmaktır, işte karşı karşıya olduğumuz zihniyet budur. Muayene katkı paylarının eczanelerden tahsilinin tek ve gerçek nedeni hükümetin hastanelerden ücretsiz hizmet verilmesi yönündeki açıklamalarıdır. Siyasi otorite bu ücreti hastanelerde tahsil etmeye kalkarsa, buralarda yaşanılacak olan kaos ve medyaya yansımalarını göğüsleme noktasında büyük bir sıkıntıya düşebileceğini bildiğinden tüm yükü eczanelere yıkmıştır. Değerli arkadaşlarım; bugün biz devletin yapamadığını yapıyoruz, hastalarımıza parası olmasa dahi ilacını veriyoruz, veresiye yazıyoruz çünkü biz halkın ta kendisiyiz. Değerli meslektaşlarım, 4 Aralık sürecinde sanayi, maalesef bizimle birlikte hareket etmemiştir, Haziran-Eylül arasında yapılan görüşmelerde bugünün geleceğini bilerek, Eylül ayında masadan kalkmış ve bu da eczacının idam fermanının tebliğ edildiği sürece yol açmıştır. İlaç sanayi Haziran-Aralık döneminde stoklarını azaltarak tedbirini almıştır, hal böyleyken büyük bir pişkinlikle 4 Aralık sürecinde eczanelerin nasıl olup da stoklarını eritemediklerini, kendilerinin 10 gün içinde stoklarını bitirdiklerini söylemişlerdir. Arkadaşlar bu stoklar nerede erimiştir? Migros’ta mı? Kipa’da mı? Tabi ki eczanelerde; işte sanayinin yaklaşımı budur, bu yaklaşımın bir yansıması da şöyle gelişmiştir, şöyle vücut bulmuştur; biz 4 Aralık eylemi sırasında bile halkımızın ilaca ulaşmasını sağlayabilmek için ülke genelinde 2400 nöbetçi eczanede, 24 bin eczacı ile ilaç hizmetini yerine getirirken sanayi ıskontoda anlaşamadığı ilaçların satışını durdurarak halkın ilaca ulaşmasını engellemiştir. Değerli arkadaşlarım, bir eczacı olarak stok zararlarının karşılanması yöntemlerinden büyük bir hicap duymaktayım, geriye dönük gün kısıtlaması ve bunun karşılığında sanayiden para talep edilmesi mesleki onurumu zedeliyor. Eczaneye aldığım ürün artık benimdir, imalat aşamasındaki sorumluluk üreticiye aittir ama ilaç eczaneye girdikten sonra artık benim malımdır. Çözüm, ilacı 45 gün süreyle yüksek ıskontoyla alıp kurumlara düşük ıskontoyla sunmaktan geçer, bunun dışındaki hiçbir çözüm bizi maddi ve manevi anlamda tatmin edemez. Gündemimizdeki bir başka konu olan meslek hakkı ile ilgili birkaç şey söylemek istiyorum, meslek hakkının ge- 198 TEB Yayınları rekliliğini tartışmaya gerek yok ancak meslek hakkı sadece reçete başına verilecek bir ücret olarak görülmemeli. Meslekçe eğitim seminerlerine katılma, mesleki kariyer yapma, oda haysiyet divanından ceza almamış olma gibi birçok parametreyi içeren ve bu tür parametrelerle değerlendirilen bir olgu olmalıdır. O zaman meslek hakkı ifadesi gerçekten hak ettiği anlamı kazanacaktır. Arkadaşlar biz 4 Aralık eylemini niye yaptık? Biz 4 Aralık eylemini ailemiz için yaptık, biz 4 Aralık eylemini mesleğimizi sevdiğimiz için yaptık, biz 4 Aralık eylemini ekmeğimiz için yaptık. Biz 4 Aralık eylemini halkımız için yaptık. Biz 4 Aralık eylemini 7 bin meslektaşımız için yaptık. Biz 4 Aralık eylemini 7 bin meslektaşımızdan kalan ekmeği çocuklarımızın boğazından geçiremeyeceğimiz için yaptık bitti mi? Hayır bitmedi. Gücümüzü biliyoruz, eczacının hak ettiğini aldığını görene kadar da mücadelemiz sürecek, 37. Olağan Büyük Kongre için temennim esen rüzgârların kişisel ikbal beklentilerinin konjonktürün düşünce iklimlerimizi etkilememesi, fikirlerimizi şekillendiren yegâne unsurun mesleki ideallerimiz ve ilkelerimiz olmasıdır. İdeallerimizin fikirlerimizin duruşumuzun mesleğimizi daha iyi günlere götürmesi dileğiyle 39. Bölge Edirne Eczacı Odası adına sizleri saygı ile selamlıyor ve teşekkür ediyorum. Divan Başkanı: Evet, biz de teşekkür ediyoruz, herkese. Şimdi sırada Mustafa Aslan, Rafet Şahin ve Mustafa Turunç var, başka konuşmacı varsa bugün için yazalım. Doç. Dr. Mustafa ASLAN (Ankara Eczacı Odası Büyük Kongre Delegesi): Sayın Divan, Türk Eczacıları Birliğinin Sayın Başkanı ve çok değerli yöneticileri, çok değerli oda başkanları ve sayın delegeler hepinizi şahsım ve Ankara Eczacı Odası adına saygı ile selamlıyorum. Müsaade buyurursanız beni tanımayanlar için kendimi tanıtan birkaç cümle kurmak istiyorum, mutlaka tanıyanlarınız vardır ama efendim her şeyden önce ben bir üniversite hocasıyım, farmakognozi hocasıyım. Fırsat buldukça deontoloji derslerine giriyorum, öğrencilerime bu anlamda deontoloji kurallarını anlatıyorum meslekle ilgili ve 2001 yılından bu tarafa Ankara Eczacı Odası’nın farklı kademelerinde görev alıyorum ve almaya devam ediyorum. 199 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Buraya çıkan konuşmacılar hep doğru şeyler söylediler ya kendi doğrularını söylediler ya da başkalarının yanlışlarını söylediler ki, onlar da doğrudur, dolayısıyla buraya çıkan herkes haklı konumda özellikle Levent hocamın meslek adına tespitlerini son derece doğru buluyorum ve sonuna kadar destekliyorum, icraatlarını değerlendirmek benim sadece bir delege olarak görevim; Genel Kurul Levent hocamın icraatları hakkında, zaten inisiyatifini kullanarak gerekli kararı verecektir ama meslek adına orta vadede ve uzun vadede yaptığı tespitler son derece doğrudur. Ben bugün burada daha kısa vadede, özellikle devlet ve ilaç sanayi arasında sıkışmış serbest eczanelerin, kısa vadede çok hızlı bir şekilde bu ortamdan nasıl çıkacağı ile ilgili görüşlerimi belirtmek için karşınızdayım. Birçoğunuz, biliyorum, Anadolu’nun farklı yerlerinden geldiniz eczanelerinizi bıraktınız, kalfalarınız size haber verdi mi bilmiyorum, ama bugün öğlen ben eşimin eczanesine gittim ve provizyon sistemine girdiğimde birçoğunuzun belki hayretle karşılayacağı bir meslek hakkının provizyon sistemine ilave edildiğini gördüm desem, inanın hepiniz çok sevinirsiniz. Fakat bu benim sadece yarım saatlik bir bilgisayar çalışmasıyla ortaya koyduğum ve hepimizin hayali olan, belki bir istek umarım ileride çok çalışarak, omuz omuza vererek bu tabloyu ekranlarımızda göreceğiz, ben buna gönülden inanıyorum. Burada herkes sızlanıyor, ağlıyor meslek örgütü olarak buraya çıkan herkes bir şeylerden şikâyet ediyor; fakat bu şikayetleri dile getirirken bence doğru tespiti koymak lazım, ilaç sektörünün aktörlerine baktığımız zaman ve bu aktörlerin aldıkları rolleri incelediğimiz zaman, ne kadar kötü durumda olduğumuzu inanın çok daha rahat göreceksiniz. İlaç sektörü, biliyorsunuz, bir üçlü saç ayağı gibidir; ilacı üreten, ilacı sunan eczacılar veya bizim meslek örgütümüz ve ilacı alan bir devlet ayağı vardır. Eğer bu sistem doğru işliyor ise, şekilde gördüğünüz dişlilerde olduğu gibi çok doğru işliyor ise hiçbir sorun yok, hiçbir sıkıntı yok ama bu her zaman böyle değil çünkü aktörler farklı roller üstleniyorlar. Burada biraz sonra vereceğim örneklerde göreceksiniz. İlaç sanayi ile devlet kol kola girmiş bir takım kararlar alıyor. Meslek örgütü ve eczacılar, çok argo bir kelime olacak özür diliyorum genel kuruldan, resmen şamar oğlanına dönmüş bir durumda, hiçbir şey yapamaz durumda kalmış durumda. Bunun gerekçelerini sizinle tartışmak istiyorum. Şimdi Cumhuriyetin 100. yılında yani 2023’te Türkiye’nin teknoloji alanın- 200 TEB Yayınları da, ilaç alanında ve diğer birçok konuda olması gereken noktayı belirlemek için 2003 yılında bir çalışma yapılmış. Kaç kişinin haberi var bilmiyorum ve bu çalışmada biraz sonra çalışmanın raporunu da vereceğim. İlaç ile ilaç sanayisiyle devlet bir takım kararlar almış. Bu kararlardan maalesef bizim meslek örgütü olarak haberimiz yok, biz çalışmanın içinde de değiliz. Diğer taraftan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğince, ilaç sanayi sektör raporu yayınlanıyor, her yıl ya da iki yıla bir veya TOBB başkanının uygun göreceği bir zamanda yayınlanıyor, ve mesleğimizin geleceği ile ilgili burada da bir takım kararlar alınıyor ve burada da biz yokuz. Devlet Planlama Teşkilatının ilaç ve sağlıkla ilgili 5’er yıllık veya 7’şer yıllık dönemlerde ortaya çıkardığı bir takım raporlar var. Burada da bir takım kararlar alınıyor. Meslek örgütü olarak temsil ediliyorum ama raporları sizlere göstereceğim raporlarda meslek örgütünün adı, adını vazgeçin eczacı kelimesi bile geçmiyor arkadaşlar. Bu kadar dışarıda kaldığımız, bu kadar dışarıda olduğumuz bir sistem içerisinde ortaya çıkan bu kadar yanlışı düzeltmek için 51 oda bir araya geliyoruz. Genel kurullar topluyoruz, eczane kapatıyoruz, fakat yine de bir sonuç alamıyoruz. Çok alınacakmış gibi de görünmüyor. Şimdi Vizyon 2003’e bir bakalım, teknoloji öngörü projesi, burada sağlık ve ilaç paneli sonuç raporunu bir inceleyelim. Bu panelde gördüğünüz gibi üniversite öğretim üyeleri, özel sektörün temsilcileri, kamu kuruluşlarının konuyla ilgili görevleri ve uzmanları var. 64 sayfalık bir rapor, 2023’te ilaç ve sağlık nerede olacak bunu okuduğunuz zaman görüyorsunuz. Hatta okuyunuz, meslekteki hızlı değişimin tarihlerine göre nasıl olacağını da görüyorsunuz. 2015’de meslek nerede olacak ona da bir projeksiyon tutuyor. Bu rapor içerisinde Eczacılar Birliği kelimesi geçmiyor arkadaşlar ve bu rapor içerinde eczacı kelimesi bile bir kere geçiyor. Biraz önce bahsettiğim dokuzuncu kalkınma planına bakarsanız ilaç sanayiyle ilgili 2007–2013 burada meslek örgütü temsil edilmiş, Sayın Mehmet Domaç tarafından temsil edilmiş. Fakat raporu okuduğumuz zaman, incelediğiniz zaman meslek örgütü adına, eczacı lehine herhangi bir kazanımın veya bir ibarenin olmadığını çok rahatlıkla görüyorsunuz. Yine biraz önce değindiğim Türkiye ilaç sanayi sektörü, bunu biliyorsunuz, Odalar ve Borsalar Birliği bir takım sektör meclisleri oluşturdu, 2005 yılından itibaren. Bu sektör mecliste dönem dönem toplanarak sektörün geleceğiyle ilgili projeksiyonlar yapar. Burada madde 9/b bendinden gördüğünüz kısmı okumak istiyorum. “Sektör raporları hazırlama görevleri arasında bu geleceğe yönelik projeksiyonlar yapmak ve sektör el politika ve stratejiler oluşturmak.” 201 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Bunlara Levent Hocam değindi. Standartlarla ilgili insanlar bir takım kararlar alıyor dedi, bizimle ilgili. Ben standartlardan vazgeçtim. Mesleğin politikalarla ilgili, geleceğiyle ilgili bir takım kararlar alınıyor ve meslek örgütü olarak biz buralarda maalesef yokuz. Bu hepimizin suçu, meslek örgütü yöneticilerine suç atmak istemiyorum. Çünkü burada karar verici devlet ve ilaç sanayi. Meslek örgütü bu arada ne yapıyor? Sadece bu bozulanları düzeltmekle meşgul, geleceğe projeksiyon tutamaz durumda bırakılıyor, maalesef devlet ve ilaç sanayi tarafından. Şimdi bu üçgen içerisine sıkışmış, özellikle ilaç sanayi ve devlet politikaları arasına sıkışmış eczacıya acil bir çözüm lazım. Bu slaytta bakıp acil çözümün Arabistan’dan falan geleceğini düşünmeyin. Hemen akla para geliyor fakat benim size göstereceğim bir şey var burada. İster ilaç sanayi, ister devlet tarafından zarara uğratılmış, yaralanmış veya sakatlanmış birisini düşünün ve buna gelecek acil yardımın devlet ya da ilaç sanayi tarafından olduğunu. Tıklayalım, şimdi bakın eczacı sakat yerde yatıyor. Acil yardım geliyor. Geldi ve bir kez daha sakatlandı. Yani kaş yapalım derken göz çıkardı. Maalesef eczacı, biraz daha oynatabilir miyiz belki dikkat edemeyenler olmuştur, eczacı ilgi bekliyor. Yardım bekliyor. Geldi veya gerekli yardımı fazlasıyla yaptı gördüğünüz gibi. Efendim kıskaçta sıkışmış eczane nasıl çıkacak bu ortamdan? Şimdi hepimiz can suyu olarak KOSGEB Kredisine sarıldık. Geçen gün eczacı odasındaydım. Toplantıda 28-29 kişiydik. Yarısından fazlası bu krediye başvurmayı konuşuyordu ve belge toplamaya çalışıyordu. Birçoğumuzun durumu da aynı. Diğer taraftan tabi TEB de krediler veriyor. Eczacının ayakta kalabilmesi için bunlar, sadece ve sadece herkesin değindiği gibi iflasımızı biraz daha geciktiriyor. Özellikle serbest eczanelerin içinde bulunduğu çıkmazdan dolayı herkes meslek hakkı diyor. Ben üç başlık altında çok acil olarak bir eylem planı, 2010 içerisinde hayata geçirilecek bir eylem planı tasarlanması taraftarıyım. Bunların içinde meslek hakkına biraz değineceğim nasıl olmasıyla ilgili, ama yeni eczane açılmasının belirli kriterlere bağlı olarak yavaşlatılması, bunun için yasanın bir an önce çıkması gerekiyor, arkadaşlar. Herkes kimi tanıyorsa, lobisini kim kullanıyor ise lütfen bu yönde çalışma geliştirsin, yeni seçilecek Merkez Heyetine yardımcı olsun. Bizim bu yasayı 2010 içerisinde mutlaka çıkarmamız lazım. Eczanelerin çağın gereklerine göre geliştirilmesi, ürün çeşitlerinin arttırılması, herkesçe bilinen acil tedbirler. Meslek hakkı istiyoruz ama meslek hakkı için acaba ortam ve zemin hazır mı? Biz bir Almanya değiliz, Avrupa Birliği ülkesi değiliz biliyorsunuz. Konuşmacının birisi çok güzel bir 202 TEB Yayınları söz söyledi. Meslek sorunlarını ülke sorunlarından soyutlayamazsınız. Eğer ülkenin ekonomik durumu kötü ise Bakanlığın karşısına bize meslek hakkı ver diye çıkarsanız size kapıyı gösterirler. Bizim her şeyden önce meslek hakkı isterken çok akılcı metodolojiler geliştirmemiz lazım arkadaşlar. Bakanlığın önüne öyle bir kararla çıkacağız ki bunu reddedemeyecek. Bunun haklı gerekçelerini iyi savunacağız ve belki de devletten bir şey istemeyeceğiz. Bunun kaynağını kendimiz yaratacağız. Nasıl yaratılacağını da biraz sonra söyleyeceğim. Eczacıların ya da meslek örgütünün hep savunma noktasında kalması ve bir türlü mesleki arayışlara girip bir türlü isteyen taraf olamaması yani lobi faaliyetlerini yaratamaması en büyük eksikliğimizden birisi, konuşmamın başında da söyledim. Üç tane rapor gösterdim. Ülkenin 2023 yılına kadar ilaç ve sağlık politikaları belirlenmiş durumda ama eczacının ve meslek örgütünün burada rolü maalesef yok, en büyük eksiklerimizden birisi. Herkes meslek hakkı diyor. İşte ben de inceledim, Avrupa’daki örneklerini, dünyadaki örneklerini inceledim. Reçete sayısına göre, kutu sayısına göre, kutu fiyatına göre olabilir veya bizim Türkiye olarak kendimize özgü geliştireceğimiz bir metotla biz bunu hayata geçirebiliriz. Bunun için tabi belki bu kongrenin ana temasının bu olması gerekirdi. Yani bunu Bakanlık da dile getirmiş. Biz burada; o oda bunu yaptı, şu oda buna oy vermedi, Kayseri’de istifa etti diyeceğimize burada akılcı olarak meslek hakkının nasıl olması gerektiği ile ilgili çok teknik bir çalışma yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bu genel kurulun görevi bu, bir devrim belki bizim mesleğimizde ki sürşarj hakkını nasıl kazandıysak, Mekin Hocama bakınca onu hatırladım. Onun kadar önemli bir konu ama burada yine kısır çekişmelerle vakit öldürüyoruz gibi geliyor. Neden kutu başına meslek hakkı? Ben ve Ankara Eczacı Odasının yapmış olduğu çok kısa vadeli çalışmada biz meslek hakkının Türkiye’de mutlaka ve mutlaka şu anda kutu başına olması gerektiğini düşünüyoruz. Kaynak olarak biz devletten bir şey istemeyeceğiz. Hazırlayacağımız projede ve Merkez Heyetine sunacağımız projede devletten bir şey istemeyeceğiz. Çünkü meslek hakkının ana çıkış teması şu; değerli meslektaşlarım… Divan Başkanı: Lütfen toparlarsanız. Doç.Dr.Mustafa ASLAN (Devamla): Hemen bitiriyorum. Ana çıkış teması şu; biz sattığımız ilaçtan danışmanlık ücreti, hastaya anlattığımız ilaçtan danışmanlık ücreti almak istiyoruz. Ve hangi firmanın ilacına danışmanlık yapıyor isek, meslek hakkımı- 203 TEB 37. Olağan Büyük Kongre zı firma versin diyoruz. Her firma kendi ilacı için meslek hakkı ödeyecek. Depodan çıktığı anda faturaya yansıyacak bir bedel olabilir diye ön fikrimiz. Devletin katkısı yasal düzenleme ile bunu bir güvence altına alacak, burada yasal düzenleme çıkaracak. Kısa bir örnek veriyorum. 2007 verisi vardı elimde 1,3 milyar kutu ilaç satılmıştı Türkiye’de bir yılda. Asgari 10 kuruş olduğunu düşünürseniz ben bunun hesabını yaptım makineyle asgari 10 kuruş olduğunu düşünürseniz kutu başına her eczaneye aylık şu günün rakamıyla 520 lira gibi bir katkı sağlayacak minimum. Burada firmaları belki serbest bırakmak gerekecek belki rekabet ortamı yaratmak gerekecek. Her firma kendi ilacının eczacı tarafından satılmasını sağlayacak. 10 kuruş, 20 kuruş, 50 kuruş, belki bir liraya kadar çıkacak bedelleri verebilir diye düşünüyorum. Bugüne kadar mesleğimize meslek örgütümüze yönelik kararlar arkadaşlar hep kısa vadeli hesaplarla verilmiştir. Şimdi alışkanlıklarımızı değiştirmek uzun vadeli bir strateji oluşturmak zorundayız. Bizim bir stratejimiz olsun ki mesleğimiz dalgalı sularda bir dümensiz gemi gibi savrulmasın ve eczacılığın dümeni bizim elimizde olsun, başkalarının değil. Size burada bir fotoğraf göstermek istiyorum. Bu fotoğrafa baktığımız zaman herkes farklı şeyler düşünebilir veya kafanızdan geyiğin ne işi var ağaçta diye düşünebilirsiniz. Çünkü aykırı bir fotoğraf çok alışılagelmiş bir şey değil. Bence bu fotoğrafı en iyi açıklayan söz ünlü alman fizikçi Ver Heisenberg vardır. Fırsat bulanlarınız varsa okusunlar. Heisenberg diyor ki; “Doğada gördüğümüz hiçbir şey aslında kendiliğinden oluşmaz. Doğa sadece bizim sorgulama şeklimizi açığa vurur”. Her şey elimizde, her şey bize bağlı demek istiyor. Değerli meslektaşlarım, bugünlerde meslek adına, serbest eczacılık adına, meslek örgütü adına ve insanlık adına atacağımız tüm adımlar aslında gelecekte bizim nerede olacağımızı vurguluyor ve gösteriyor. Ben hepinizi saygıyla selamlıyorum. Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Divan Başkanı: Mustafa Aslan’a teşekkür ediyoruz. Saygıdeğer arkadaşlar yarına çok kişi söz sırası aldı. 18 kişi sıra aldı. Bugün ise bir konuşmacı kaldı. Rafet Şahinİstanbul. Ama biz istiyoruz ki bu toplantı biraz daha sürsün çünkü yeterli kalabalığımız da var. Yarın konuşmak isteyen arkadaşlar belki bu kalabalığı da bulamayacaklar. Onun için ben yarın konuşma sırası alan arkadaşları okuyorum. Bugüne konuşmasını 204 TEB Yayınları almak isteyen varsa gerçekten iyi bir kalabalık var. Daha iyi olur. Yarın bir de kısıtlama yapacağız. Çünkü, 18 konuşmacı var. 10’ar dakikayı geçirmeyeceğiz. 3 saat eder. Sayın Başkan da eleştirilere cevap verecek. 1–1,5 saat de o sürer. Gerisinden de komisyondan gelen önerileri, bizim ciddi konularımızı, pazartesi günü yönetimin ne yapması gerektiğini tartışamayacağız. Onun için konuşmacılardan ricam yarın için yazdıran konuşmacılar bugüne alırsa memnun oluruz. Konuşmacıları okuyorum. Rafet Bey, söz hakkı vereceğim,listeyi bir okuyayım da. Ramazan Ziya Örmeci - Isparta, Yücel Yenilmez - Eskişehir, Emin Beyaz - Batman, Ekrem Eşkinat - Tekirdağ, Oğuz Ekincioğlu - Ankara, Burçin Kurtuluş - Manisa, Tuncay Sayılkan - İzmir, Nejat Vardar - Bursa, Sinan Özçelik - Diyarbakır, Hasan Basri Kale - Kütahya, Nejdet Bayık - Şanlıurfa, Sema Karagülle - Zonguldak, Semih Güngör - İstanbul, Harun Kızılay - Konya, Nurettin Abacıoğlu - Ankara, Cengiz Bingül - Mardin, Mustafa Turunç - İstanbul, Üzeyir Korkmaz – Kocaeli. Bu arkadaşların bir kısmı konuşmasını bu saate alırsa çok memnun olacağız. Yeterli kalabalık da var bunun için. Buyurun, Rafet Şahin Ecz.Rafet ŞAHİN (İstanbul Eczacı Odası Büyük Kongre Delegesi): Sayın Divan, değerli delegeler, sevgili meslektaşlarım. 37. Büyük Kongre ama üzerine ölü toprağı serilmiş bir kongre süreci yaşıyoruz. Uzunca bir dönemdir kongrelere geliyorum. İlk defa böylesine dinamik yapısını yeterince yansıtamayan bir kongre sürecini izliyoruz, birlikte. Oysaki 4 Aralık gibi bir süreçten geldik. Bütün Türkiye’yi sarsan bir eylem gerçekleştirdik. Türkiye’nin gündemine oturduk. O eylemi başarmış bir meslek kitlesinin bu kongreden büyük beklentileri var. O beklentileri karşılayacak dinamik, canlı, geleceğe umut verecek bir kongrenin yaşanmasıydı beklenti. O beklentiyi yansıtmayan bir kongrenin yaşanması doğrusu üzdü beni. İktidarıyla muhalefetiyle o umudu taşıyacak bir kongreyi üretmek durumundaydık. Maalesef bunu henüz bu saate kadar üretemedik. Belki de en dinamik yapısı kongrenin alabildiğine demokratik meşru bir hakkı kullanması ama gecikmiş olarak kullanmasıydı. Mehmet Domaç’ın protestosu bu anlamda demokratiktir ve meşrudur. Ama velhasıl gecikmiş bir tepkidir. Neden mi? Nedeni beş yıl ön- 205 TEB 37. Olağan Büyük Kongre cesine döndüğümüzde arayabiliriz. Beş yıl öncesinde de Mehmet Domaç sadece AKP milletvekili olduğu için tepki almadı. Katılmıyorum Adana Oda Başkanına. Eczacılık sürecinde yaşanılan sürecin getirdiği ve o sürece kelime seçemiyorum ama bir ihanet gibi algılıyor. Meslektaşların ağırlıklı olarak eğilimi budur. Bunun karşılığıdır bu tepki. Eczacının yaşanan ve eczacıyı getirdiği bu sürecin itirazıdır Mehmet Domaç’a olan tepkisi oysaki Diyarbakır’daki bölgelerarası toplantıda Mehmet Domaç’ın AKP milletvekili olacağını herkes biliyordu. Var mıydı o ölçüde bir tepki buna? Elbette ki, siyaset değiştirmesi o arkadaşın kendi iradesidir. Bir yerden başka bir yere savrulması itiraz noktalarından biridir. Özellikle ona yol arkadaşlığı yapmış birisi olarak söylüyorum. O kendi iradesiyle verdiği bir karardır. Tarihi sorumluluğu ona aittir. Ama bir başka şey vardır ki eczacık mesleğine ilişkin ciddi söylemleri olan ve geleceğe dönük projeksiyonu olan bir arkadaşımızın 10 yıllık yönetim sonucunda eczacılığın geldiği bu noktadaki tarihi sorumluluğuna olan itirazıdır eczacının ve benim de itirazım bu noktadadır. Türkiye, dünya çok önemli kırılma noktaları yaşadı. Mesleğimiz de bir kırılma noktası yaşadı, yaşıyor. 1980’li yıllar o kırılma noktalarının önemli bir mihenk taşıdır. Çünkü dünyada yeni bir politik kuşatma ortaya çıktı. Neoliberal politikalar kuşatma olarak tüm dünyayı sardı. Ülkemizi de sardı ve özelleştirme rüzgârıyla yaşanan bir süreç toplumsal yaşamımızı derinden etkiledi. Toplumsal bir mağduriyet süreci devam etti. İşte o mağduriyet süreci için için bizim de içimize işledi meslek olarak. Adım adım o rüzgâr kuşattı ve giderek Türkiye’de yaşanan gelir dağılımı adaletsizliğinin bir benzeri olarak meslek alanımıza yaşamaya başladı. Onun ne zaman farkına vardık? 2005 yılında bir araştırma yaptığımda gördüm ki ilk yapılan araştırmayı o yapılan meslek alanında eczacı kendi içerisinde ciddi olarak farklılaşıyor. Türkiye’deki insanların, yoksul insanların, emekçilerin, işçilerin yaşadığı gelir dağılımının adaletsizliğinin bir benzerini meslek alanımızda yaşamaya başladık ve o tablo içerisinde gördüğümde hayretler içerisinde kaldım. Dilim dilimdi eczaneler yukarıdan başlayarak, aşağı doğru sayıları artan ama gelir dilimindeki şeyleri azalan bir meslek tabanıyla karşılaştığımda hayretler içerisinde kalmıştım. Sonra o tablonun ne kadar gerçekçi olduğu ortaya çıktığında bir süre sonra herkes aynı söylemi söylemeye başladı. Farklılaşıyoruz diye, bugün artık o farklılık çok derin. Ve dikkat edin bir eylem yaptığımızda o farklılığın en tepedeki uçlarını karşımıza çıkarıp diyorlar ki eczacı 1,6 trilyon iş yapıyor diye söylü- 206 TEB Yayınları yor. Ali Tezel onu söylüyor. Bu kürsüden cevap veriyorum ona, en yukarıdaki eczacıyı örnek göstererek tablonun bir elin parmağı kadar eczacıyı, bu gelir tablosunu doğru yansıtamazsın, dibinde 12 bin eczacı var. Bir oraya bak gelir tablosunda ne var. Yangın yeri orası, yangın yeri, orada ciddi bir adaletsizlik var. O gelir dağılımında artık eczacının insanca yaşama hakkına doğru bir müdahale var. İnsanca yaşayamıyor eczacı üç milyar, iki milyar aylık gelirle, belki altında aylıkla yaşayan binlerce eczane var. Aslında adaletsizlik burada, gelir pastasındaki aylık dilimini eşit olarak paylaşmıyoruz. O dilimin yukarısında çok küçük bir azınlık var. Dilim aşağıya doğru indikçe aşağısı gerçekten bir yangın yeri. Şimdi ikinci önemli kırılma noktası 2004 ilaç fiyat kararnamesi, meslekte yaşanan kırılma noktası o; ilaç fiyat kararnamesi yayınlandığında Mehmet Domaç’ın içinde bulunduğu Merkez Heyeti, o kararnameyi devrim diye yayınladı, doğru mu? Adana Oda Başkanım konuşuyor iktidar muhalefet ilişkisini, evet, o dönemde muhalefette olanlar da “bu kararname mesleğin geleceğine dönük ciddi yaptırımları olan, tehditler içeren kararnamedir, karşı çıkmalıyız” dediğimizde bu heyetin başındaki Domaç onu devrim diye tanımlamıştı ve buradaki arkadaşlarımızın bir kısmı da o heyetin içerisindeydi. Onun tarihi sorumlulukları omuzlarında var açık söylüyorum. O kararnamede kamu kurum ıskontosu gündeme geldi. Geldi mi? Geldi. Bugün çok bağırıyoruz kamu kurum ıskontosu diye ama kamu kurum ıskontosu vardı o kararnamenin içinde. Eczacı meslek hakkını kademelendirdi mi kararnameyle, kademelendirildi. İlk defa bir ilaç fiyat kararnamesi ile eczacı meslek hakkına doğru bir müdahale yaşandı. Biz bütün bu müdahalelere baktık. Döndük bunu devrim diye yayınladık. Şimdi o ilaç fiyat kararnamesinden bütün toplum olarak şikâyetçiyiz. Şimdi o tarihi sorumluluğu taşıyan arkadaşlarımız en azından bu kürsüye çıkıp o sorumlulukların geriye dönük olan öz eleştirilerini yapmalarını bekliyorum ondan. Başta yeni TEB başkanından, çünkü o tarihi sorumluluğun altında onun da imzası var. Bütün bu yaşanan süreçler sonucunda, o süreçler bizi toplumsal mağduriyete benzer bir şekilde eczacıları da mağdur etti. Bir de bu mağduriyeti anlamada problemimiz var. Bir dil sorunu yaşıyoruz. Kamuoyuna yansıtmada ciddi problemler yaşıyoruz. Adana Oda Başkanım benzer şekilde onu ifade etti. İfadesi doğru değildi. Oradan itiraz da geldi. Bizim ciroya ihtiyacımız var diye, işte basına böyle anlatırsanız; döner, eczacı sadece cebini düşünür diye anlatır. Oysaki 207 TEB 37. Olağan Büyük Kongre bu ülkede toplumsal bir mağduriyet yaşanıyor uygulanan politikalarla. Biz eczacı olarak o mağduriyeti yaşıyoruz. Bu ülke insanının insanca bir yaşama ihtiyacı var. Bu ülke eczacısının da insanca yaşamaya ihtiyacı var. Siyasi iktidarlar bu insanca yaşamı karşılayacak iradeyi, çözümü göstermek zorundalar. AKP iktidarı iktidar olduğunda herkese güvenli ve sağlıklı bir gelecek vaat etmişti. İşte biz o sağlıklı ve güvenli geleceği arıyoruz. 4 Aralık’ta da onu arıyorduk. Yarın da onu arayacağız. Bütün bu yaşadığımız mağduriyetler bizi 4 Aralık sürecine taşıdı. Birçok eylem yaptık. Kapatma eylemleri yaptık. 16 Ocak’ta 8 bin eczacı Kadıköy Meydanını doldurduk. Sonra 21 Aralık’ta, Ankara’da 30 bin eczacı Kolej Meydanını doldurduk. Sonra 4 Aralık sürecine geldik. 24 bin eczacıyı kapattık. Bu süreç eczacının bu toplumsal mağduriyete itirazının en büyük en anlamlı cevabıydı. Hem kitlesel cevabıydı. Ama daha doğrusu eylemlerin altını dolduramıyoruz. Doğru değil. Bu eylemler eczacıya güç veriyor ve sonunda da güç verdiği eylemlerden güç bekliyor. Ama ortaya koyduğumuz altını doldurduğumuz öneriler yeterince dolu değil. Stok zararları ve SGK’dan istenecek meslek hakkı değildir, onun hakkı hizmet hakkıdır o. Meslek hakkı başka bir şey, arkadaşlarım da kürsüden ifade etti. Mesleki bir enformasyonun hakkıdır meslek hakkı. O da öyle SGK ile anlaşmayla olmaz. Kararnameyle nasıl değişiyorsa, o kararnameyle güvence altına alınır. Adı da meslek hakkı olur. Adı da kutup aşısı olur. Eczacının verdiği bütün hizmetin adı olur, meslek hakkı. SGK ile yapılan reçete başına yapılan hizmet hakkı değildir, onun da altını çizeyim. Taleplerimizin bu anlamda çok daha net olması lazım ne istediğimizi bilmeliyiz. Bu taleplerde eczacının iki önemli şeye ihtiyacı var. Bu gelir dağılımı tablosunun değişmesiyle ortaya çıkan eşitsizliği çözecek bir çözüm önerisine ihtiyaç var. Onun araştırmasını yaptık ve umarım ki hepinize ulaşmıştır. Artık adil bir reçete paylaşım sistemine ihtiyaç var. Bu adaletsizliği bu meslek daha fazla kaldıramaz. Mutlaka adil bir reçete paylaşım sisteminin eczacının gündemine oturması lazım bu da örgütlerin işi Eczacının geleceğini güvencede hissetmesi için, geleceğine güvenle bakması için mutlaka bir alt limite ihtiyacı var. O da, en azından yaptığımız araştırmaya göre, ayda 1500 reçete ya da 60 milyarlık bir ciro, o güvenceyi sağlayabiliyor ki en alttaki limittir bu. Bu anlamda yapılan çalışmaların TEB Merkez Heyeti tarafından, yeni seçilecek, mutlaka değerlendirmesi gündemin bu şekilde doldurulması gerekiyor. İkinci önemli, atılması gereken adım ilaç fiyat kararnamesidir. Taleplerimizin mutlaka o kararnameye dönük olarak değerlendirilmesi lazım. SGK bürokratlarını gündeme alarak 208 TEB Yayınları bu taleplere, belki eczacının günlük taleplerine eczacının yanıt verebilirsiniz ama eczacının geleceğini yeniden kurmak ve sağlıklı kurmanız için geleceğe dönük taleplerin mutlaka gündem edilmesi lazım. Onun yeri de ilaç fiyat kararnamesidir. Bu eczacı kar marjıyla insanca yaşamın devam etme şansı yoktur. Bunun için de o kararname nasıl sanayicilerle oturulup pazarlıkla değiştiriliyorsa, eczacılarla da mutabakat yapılarak değiştirilmelidir. Eczacı bunu talep ediyor. Talep ediyor muyuz? Divan Başkanı: Sayın Şahin toplarsak. Ecz.Rafet ŞAHİN (Devamla): Başkan daha 5 dakika toplamam, toplayacağım çünkü buradaki arkadaşların bir kısmı da o sürenin üzerine 5 dakika mı olur üzerine mi çıkar konuşuyorum, göreceğiz. Evet, ilaç, ilaç fiyat kararnamesi değişmeli ve eczacının kar marjı asgari %30’lara kademelerce çıkartılmalıdır. Bu eczacı için olmazsa olmaz bir şeydir. Dolayısıyla iktidarla mücadele edilecekse, doğru talepler etrafında mücadele edilmelidir. Bakın hayat bizi nasıl doğru noktalara getiriyor? Bu söylemlerimiz TEB Merkez Heyeti tarafından da 4 Aralık sürecinde gündem edildi. Ama sonrasında eylem yapıp bittiğimizde 4 Aralık sürecinin yönü ilaç sanayine döndü. Oysaki orada ilaç fiyat kararnamesi diyordu. İlaç fiyat kararnamesi değişmeli, eczacı meslek hakkıyla ilaç fiyat kararnamesinde yer almalı diyorduk. Sonra ne oldu? Sonra döndük sanayiyle 15-30-45 günün pazarlığını yapmaya, hani ilaç fiyat kararnamesiydi? Sanayiyle ne işin var? Eğer sorun sanayi değil ise bu eyleme ne gerek vardı? Bir şekilde sanayiyle kavgayla 4 ile 7’yi aldım. Gördüğünüz gibi kavga edip alabilirdik. Oysaki siz dediniz ki yasal güvenceye alınmalı. İlaç fiyat düşüşleri bundan sonra da yaşanacak. Bakan açıkladı zaten bu tasarruf burada bitmez 60’dı paket 66’ya çıktı. Yarın 60’a düşecek. Açıp söylüyorlar tasarruf paketinin toplamda değişeceğini, yine mi aynı kavgayı yaşayacağız? O kavgayı yaşamamak için ilaç fiyat kararnamesinin güvencesine alınması lazım, eczacının zararının. O kararnameyi yazdığında “Ey sanayici, böyle bir adım attığında, bu eczacının hakkıdır, bu da karşılanacak” dediğinde artık eczacı her seferinde bu kavganın içerisinde olmaktan bıktık ve bir de eylem yorgunu olduk. Eylem diyoruz, dolduruyoruz arkasını, dönüp geliyoruz, “E biz ne almıştık.” diyoruz. TEB Başkanı da açılış konuşmasında aynısını söyledi. 4 Aralık’ı yaptık ama elde bir şey yok. Bütün eczacılar da aynı şeyi söylüyor. 209 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Eylem diyorsunuz eylem yapıyorum, yürüyüş diyorsunuz yürüyüş yapıyorum. Kapat diyorsunuz kapatıyorum. Elde bir şey yok. Artık elde bir şey olacak, süreci hep birlikte olgunlaştırmak zorundayız. İktidarıyla ve muhalefetiyle artık yeni bir söylemin sahibi olmalıyız. Evet, buradan herkes güçlü, sürece müdahale eden, demokratik, kararlı, iktidarıyla ne zaman kavga edeceğini bilen, meslektaşlarını ne zaman harekete geçireceğini bilen ve ne söylediğini bilen bir TEB yönetimi bekliyor. Türkiye’nin beklentisi bu, bu beklentinin anahtarı delegelerde. Siz delegelerde bu beklenti karşılığını bulur mu? Umarım ki bulur. Bulmazsa ne olur? İşte 4 yıldır yaşıyoruz. Bu sürecin devamından memnunsanız bir itirazım yok. Atarsınız oyunuzu devam eder. Ama bu yapılanmanın bu süreci yönetmediği çok açık ve net görünüyor. Kulislerde hepiniz birbirinize söylüyorsunuz. Bu heyet bu süreci bu yapılanma ile götüremiyorsa, onun yerine yeni bir yapılanma kurmaya ihtiyacı varsa, bu delege bu iradeyi gösterecek, o yeni yapılanmayı ortaya çıkaracak doğru olan bu. Çünkü önümüzde çok daha kırılgan, çok daha zor bir süreç var. Bu sürecin üzerine hep birlikte, dayanışmayla, kararlıca yürüdüğümüzde bunu meslek yararına değiştirebiliriz. Yoksa çok daha büyük sıkıntılar bizi bekliyor. Evet, sevgili meslektaşlarım söylenecek çok söz var. Ama zaman dar, Divanı da çok fazla zorlamak istemiyorum. Ben bu süreci doğru algılayıp ortak aklı üretmenizi bekliyorum ve tüm Türkiye’ye, tüm eczacı meslektaşlarımıza herkese sağlıklı ve güvenli bir gelecek dileğiyle saygılarımı sunuyorum. Divan Başkanı: Teşekkürler Sayın Şahin. Nurettin Abacıoğlu, Ankara Prof. Dr. Nurettin ABACIOĞLU (Doğal Delege): Divanın değerli Başkanı, Divan Üyeleri, Merkez Heyetinin değerli Başkanı, Merkez Heyeti üyeleri, değerli meslektaşlarım. Başkan uyardı. Başka üst sıralardaydım yarınki konuşmayla ilgili, doğal olarak, doğal delege olmamdan dolayı aşağı kaymışım ama fırsat şu andaymış. Sizlere hitap etmekten dolayı 37. Genel Kurula katılmış olmaktan dolayı hem kendimi bahtiyar addediyorum, hem de sizleri saygıyla sevgiyle selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, 17. Kongreden bu yana kongrelere gelip gidiyorum. Bir dönem de, bu heyetin genel sekreteri olarak çok içinde çalıştım. Dolayısıyla bu kongrenin havasını da iyi biliyorum. Rafet arkadaşım dedi ki, kongre biraz cansız devam 210 TEB Yayınları ediyor. Kongrenin bu akşamı var. Yarın saat üçten sonra da kongre iyice hareketlenir. Yalnız sorunumuz bir liste çatmak ve yeniden sandalyeleri korumak meselesi değildir. Ülkemin zemini ayağımızın altından kaymıştır. Türkiye’nin sağlık meseleleri zemin olarak ayağımızın altından kaymıştır. Eczacılık mesleği de bu arada yuvarlanıp telef olmaya doğru gitmektedir. Dolayısıyla bu kongre liste çatmaktan ziyade önce vaziyete hakim olabilecek ve kendisini ileriye taşıyacak, Türkiye’nin toplumsal mücadelesini ileriye taşıyacak bir vaziyet almak durumundadır. Bu delegelerin bu kongre itibariyle esas görevi budur. Arkadaşlar Mehmet Domaç’tan bahsedeceğim. Rafet konuşmasında dedi ki yol arkadaşıydık. Evet, bu salonda onunla yol arkadaşlığı etmiş çok insan var. Ben de onlardan birisiydim. Mehmet’in savrulma süreci esasen bu kongrede onay bulmuş bir süreçtir. Bunu önce tespit etmemiz lazım. Mehmet, İstanbul Odası delegesi olmayı kongreden sağlayamayınca muvazaa yapıp, başka odadan delege olarak bu kongreye gelmiştir. Ve bu kongrenin onayı ile o yaptığı muvazaa aklanmış ve onu bu süreçte yol yürümeye itmiştir. Dolayısıyla önce bu kongre kendi öz eleştirisini yapmak durumundadır. Mehmet çalıştığı dönem içerisinde kafasıyla, varlığıyla, gücüyle ve birikimiyle kimi işleri yapmaya çalışırken kimi siyaset savrulmasının içerisinde de zemin değiştirmiştir. Bu zemin değişikliklerini bu kongrelerle beraber sağlamıştır. Bu kongrelerle beraber onaylatmıştır. Bu kongrelerde alkışlarla bunları kabul ettirmiştir. Dolayısıyla bu kongre yine kendi öz eleştirisini yapmak durumundadır. Eczacılık mesleği bugün gelip bir yere oturduysa, eczacılık mesleği tasfiye edilen bir emek hareketi haline dönüştürüldü ise bu kongreler o sürece vaziyet edememiş olmaktan dolayı kendi öz eleştirisini burada vermek durumundadır. Yoksa dün Mehmet’e gösterilen tepki, şimdi algılamak derecesinde kısıtlı bir alanın içerisine hapsedilirse o zaman yazık olur, bu demokratik tepkiye. Mehmet’e tepki göstermek doğaldır. Mehmet’in bu mesleği sürüklediği süreç bir kongrelerin ve Türk Eczacıları Birliği’nin üstünde taşıyarak kendisini bir siyasete tahvil etmesi süreci anlamında protesto edilmek durumundadır. Ben bu süreci böyle anlıyorum. Mehmet açısından böyle anlıyorum. Dün kongrenin vermiş olduğu tepkiyi de bu anlamda hem olumluyorum. Hem de bu kongreyi kendi kendine düşünmesini ve öz eleştirisini vermeye davet ediyorum. 211 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Arkadaşlar eylemler meselesine gelince, bu mitinglerimiz önce İstanbul’da başlayan. Ankara’da pik yapan ve geçtiğimiz 4 Aralık’ta da eczane kapama kepenk kapama eylemine dönüşen eylemlilik halimiz Türkiye siyaset tarihinin ve Türkiye toplum tarihinin son 10 yıllık dönemi içerisinde gerek nicelik olarak, gerekse nitelik olarak azımsanmaması gereken hareketlerdir. Türkiye 12 Eylül faşizminden sonra muazzam bir depolitizasyon yaşamaktadır. Türkiye’nin neoliberal, iktisadi politikalar çerçevesinde çekildiği yeni nokta Türkiye’nin çivilerini yerinden çıkarmış vaziyettedir. Esasen eczacıların çıkan çivileri de Türkiye’nin çivileriyle beraber dökülüp ortaya saçılmaktadır. Dolayısıyla meseleye müdahale etmenin esas noktalarından bir tanesi Türkiye’nin bu gidişatına eczacılar olarak, eczacı sağlık emekçileri olarak müdahale etmemiz gerekliliğini gündeme taşımaktadır. Gerek mitingler gerekse eczane kapama eylemi eczacının ve eczacı örgütlerinin yetersiz altını doldurma gayretlerine rağmen toplum tarafından ve halk tarafından daha iyi anlaşılmıştır. Bunun altını da çizmek istiyorum. Nedenine gelince, var olan krizin ne olduğunun tespiti eczacının sadece geçim sıkıntısı içinde olduğunun haykırılmasıyla ifade edilemez, edilememek durumundadır. Çünkü sağlık sisteminin yoldan çıkış nedeni sistemin esasen dayattığı ve sistemin sizi tasfiye sürecine doğru girdiği bir süreçtir. Birkaç rakama değinmek istiyorum. Türkiye’nin ilaç sektörünün ne olduğuna ilişkin uluslararası pazar araştırmaları yapan firmalar, Türkiye’nin 2020 yılına kadar dünyanın en gelişmekte olan büyük ilaç sektörlerinden birine sahip olduğuna vurgu yapmaktadır. G7’ler ülkesi olarak anılan grubun içerisinde Çin, Hindistan, Brezilya, Endonezya, Malezya gibi Rusya gibi 3. dünya diye sayılabilen ülkelerin yanı sıra Türkiye ifade edilmektedir. IMS istatistiklerine göre 2005 projeksiyonu bakımından dünyada gelişmekte olan büyük ülkelerden birisi olarak ifade edilen Türkiye’nin 2010‘da 12 milyar dolarlık bir ilaç sektör sermaye düzeyine ulaşması öngörülürken 2009‘da Türkiye‘de sirküle etmekte olan ilaç pazarının büyüklüğü 18 milyar dolara yükselmiş vaziyettedir. 18 milyar dolarlık pazarın 14.4 milyar doları sizin eczanelerinizden geçmektedir, değerli meslektaşlar. 14 milyarlık, 15 milyarlık bir pazarın 23 bin eczacıya bırakılmayacak kadar kıymetli olduğunu sermayeler çok daha iyi anlamakta ve algılamaktadır. Dolayısıyla gelinmiş olan süreç eczacıya, eczalık mesleğinin tasfiyesi noktasında düğümlenmiş vaziyettedir. Bu tespitleri doğru yapıp doğru yerine koymadığımız taktirde yaptığımız eylemliliklerin altını bu anlamıyla doldurmadığımız bu taktirde yapacağımız bundan sonra yapacağımız ve atacağımız adımlarda 212 TEB Yayınları gerek iktidarlar hükümetler karşısında gerekse sağlık sisteminin içerisinde eczacının gündelik kar marjıyla ilgili kaygıları olarak anlaşılmaya ve size ancak o değerde ve o düzeyde değer verilmesine yol açacaktır. SGK’nın önüne gidip eczane kepenklerinizin ve eczane kapılarınızın anahtarınızın atılması yanlıştır. Çünkü muhatap olan kurum SGK değil, Türkiye’nin sağlık sistemidir. O anahtarları gidip Sağlık Bakanının kafasına çarpmalıydınız. Hâlbuki yapılmış olan iş bir genel müdürlük. Sağlık Bakanlığından Genel Müdürlük hükümetin, icraatlarından bağımsız olan kurum mudur? Orada oturan genel müdür kendi tasarruflarıyla mı bu işi yapmaktadır? Tam tersine iktidar hangi noktayı işaret ediyorsa onun sorumlusu olarak, teknokratı olarak bu işi yapmaktadır. Hâlbuki hedef bu anlamda şaşmıştır. Dolayısıyla bu örgütün bundan sonraki eylemliliklerinde doğru rotayı bulabilecek işlemler yapmak gerek Türkiye coğrafyasını gerekse Türkiye siyasetini doğru okuyarak, doğru siyasi kararlar alarak hareket etmek durumundadır. Yoksa elimizde bundan sonra kullanabileceğimiz mücadele araçları giderek kısıtlanmış ve yok noktasına gelmiştir. Yarın bir gün Türk Eczacıları Birliğinin alın teriyle 1984’ten bu yana kazanılmış olan devletle protokol yapma işlemi eğer bir şekilde devlet tarafından ortadan kaldırılırsa ne bu örgütlülük kalır, ne de eczaneler eğer bilgisayar ekranından tıklama ile sözleşme noktasına çekilirlerse bir örgüt tesanütü ortada kalır. Bütün bunlarla ilgili hem doğru kararlar vermek hem de doğru adımlar atmak gerekmektedir. Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de yapılmakta olan iş geçmiş Merkez Heyeti Başkanının ifade ettiği gibi sağlıkta devrim falan değildir. Kapitalizm kendi sermaye küreselleşmesinin Türkiye ölçekli gereklerini burada yerine getirmektedir. Burada daha önce konuşan ve çıkan arkadaşlar kimi yapılan işleri kurumlara yakıştıramama noktasında ifadeler kullanmışlardır. Doğru ifadeler değildir bunlar. Kuruma falanı yakıştıramadım, eczacının haysiyetiyle oynamasını ayıpladım vs. ile gibi laflar doğru laflar değildir. Nedeni şudur; sermaye ve kapitalizm esasen kendi doğrularını ve o sermaye birikim rejimlerini sapına kadar ve kararlılıkla uygulamaktadır. Yoksa onlardan bağımsız işler değildir o siyasi kararlar. Türkiye bugün inanılmayacak ölçüde gericileştirme sürecine sokulmuştur. Türkiye inanılmayacak bir ölçüde yoksullaşma sürecinin içerisinde girmiştir. Türkiye bugün kapitalist emperyalist hegemonyanın sembolü olan Amerikancılaştırma sürecinin içine sokulmaktadır. Sokulmuştur. Türkiye’nin bugün 213 TEB 37. Olağan Büyük Kongre bağımsızlık iradesi ve ulusal iradesini kırabilecek her türlü uluslararası tahakküm Türkiye’ye dayatılmaktadır. Türkiye’nin bugün öncelediği sağlık reformu sizin sağlık reformunuz ve Sağlık Bakanlığının sağlık reformu değildir. Dünya ticaret örgütünün uluslararası atfedilmiş anlaşmalarının içerisinde ne yapılmasına ilişkin Türkiye’nin imzaladığı siyasi kararlar aynen bugün Türkiye’nin sağlık sektöründe ve eczacılık sektöründe sürüp gitmektedir ve bu roller oynanmaktadır. Sevgili arkadaşlar kapitalizmin bir retoriği var. Serbest rekabetçi fiyatlar altında bir serbest piyasa düzeninden bahsedilir. Bu piyasa düzeninin içerisinde 60 trilyon doları aşan bir dünya katma değer skalasının içinde ticaret katma değeri 12 trilyon dolar civarındadır. 12 trilyon dolarlık hacmin üçte ikisini dünyada 200 büyük şirket elinde tutmaktadır. Bu 200 büyük şirketin içerisinde de 10 ila 15 senelere göre değişiklik gösteren ilaç firması bulunmaktadır. Bu ilaç firmaları bugün Türkiye’de de hareket eden Türkiye piyasası içinde ilaç üreten firmalardır. Dolayısıyla kapitalizmin söylediği gibi bir serbest eczane piyasası değil tam tersine tekelci bir piyasa bulunmaktadır. Merkez Heyeti ve onun komisyonları ilaç meselesini doğru okumak durumundadır. İlaç meselesi doğru okunduğunda eczacının geleceğinin ne olacağı da o anlamda belli olacaktır. Eczacının eylemlilik planı da ona göre çizilecek ve ona göre sürüklenecek, ona göre yürütülecektir. Bunlarla ilgili eksiklikler olup olmadığı meselesi bir doğal delege olarak benim yeterli bilgim içerisinde değil ama görüyorum ve anlıyorum ki bunlarla ilgili çok ciddi sıkıntılar var. Değerli arkadaşlar, öyleyse bu kongre yeni baştan düşünmek durumundadır. Düşündüğü mesele, kendi öz eleştirisini yapmak meselesini bu kongre göstermelidir. Kendisinden ve aymazlıklarıyla açtığı bu mecradan çıkışın yolunu yeni eylemlilik ve kararlılık sürecine döndürmek ve dökmek mecburiyetindedir. Bunun iradesini de, 11 tane koltuğa kimi oturtalım, 3 tane denetleme koltuğunu kimi oturtalım pazarlıklarının ötesine taşımak durumundadır. Çünkü yarın bir gün önümüzde başlayacak iki yılık dönem içerisinde oturabileceğimiz koltuk da altımızda kalmayabilir ve altımızdan çekilme noktasına gelebilir. Türkiye bugünkü süreçten çıkışı bir tek iradeyle gerçekleştirebilir. O süreç toplumsal kurtuluştur. Eczacının bir meslek olarak kendi başına bir kurtuluşu yoktur. Eczacı bir sağlık emekçisi olarak Türkiye emekçilerinin kurtuluşu 214 TEB Yayınları ile bu sürecin içinden çıkacaktır. Kuşkusuz Türkiye’nin eczane yapısına baktığımızda esasen ne tüccar ne de zengin bir meslek grubuyla karşı karşıya olmadığımızı çok iyi biliyoruz. Orta ve düşük gelirli, dar gelirli eczanelerden oluşan büyük bir eczane ağı bulunmaktadır. Bu sistemin içinde, direnç, kendi geleceğimize sahip çıkmak ancak toplumcu politikalarca gerçekleşecektir. Bu anlamda bu sürece yani Merkez Heyetinin güçlü bir yapı olarak doğru, mesleki ve siyasi kararlar alabilecek ve onu yönetebilecek, yönlendirebilecek bir yapıya kavuşturulması için kongre doğrudan müdahale etmek durumundadır. Yoksa odalarda yapılan ve temsilcilerden oluşan delegeler vasıtasıyla bir liste çatma meselesinin ötesine kendinizi taşımanız gerekiyor. Hepinize ve Türkiye’nin emekçi halkına kurtuluşu için kolay gelsin diyorum. Saygılar sunarım. Divan Başkanı: Sayın Nurettin Abacıoğlu’na teşekkür ediyoruz. Arkadaşlar saat 19.00’a kadar sürdüreceğiz bu işi, onun için konuşmak isteyen yarına söz almış arkadaşları davet ediyorum. Var mı? Yarın söz alıp da bugün konuşmak isteyen? Çünkü yarın kısıtlama yapacağız. Çok konuşmacı var. Genel Başkan cevap verecek konuşmalara, öğleden sonra komisyondan gelen raporları konuşacağız ve çok ciddi kararlar alacağız yarın. Onun için bugün konuşmak isteyen varsa bekliyoruz. Yoksa yarın saat 9 buçukta kesin başlıyoruz arkadaşlar. Yeni konuşmacı almıyoruz. Değilse bitiremeyiz kongreyi, ben konuşmacıları okuyorum tekrar. Yarın burada bulunsunlar 9 buçukta kesin açıyoruz kongreyi, biraz kahvaltılarımızı erken yapalım. Ramazan Ziya Örmeci Isparta, Yücel Yenilmez Eskişehir, Emin Beyaz Batman, Erken Eşkinat Tekirdağ, Oğuz Ekincioğlu Ankara, Burçin Kurtuluş Manisa, Tuncay Sayılkan İzmir, Nejat Vardar Bursa, Sinan Özçelik Diyarbakır, Hasan Basri Kale Kütahya, Nejdet Bayık Urfa, Sema Karagülle Zonguldak, Semih Güngör İstanbul, Harun Kızılay Konya, Cengiz Bingül Mardin, Mustafa Turunç İstanbul, Üzeyir Korkmaz Kocaeli. Kongrenin bugünkü çalışmalarını kapatıyoruz. İyi akşamlar hepinize. 215 12 ARALIK 2009 BİRİNCİ OTURUM TEB Yayınları Divan Başkanı: Değerli delegeler, sevgili meslektaşlarım bugünkü oturumu açıyorum. Şu anda 19 konuşmacımız var. Yeni konuşmacı alma şansımız da maalesef yok, gündemi yetiştirebilmemiz açısından. Benim özel bir de ricam olacak, lütfen konuşmalarımızda cevap hakkı doğuracak cümleler kullanmaktan kaçınalım zamanımız yok çünkü cevap hakkı vermeye de. Ben ilk konuşmacımız Eskişehir Oda Başkanımız Sayın Yücel Yenilmez’i davet ediyorum. Ecz. Yücel YENİLMEZ (Eskişehir Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan, Merkez Heyeti’nin değerli II.Başkanı, değerli delegeler, sevgili oda başkanları, oda yöneticileri, değerli meslektaşlarım Eskişehir Bilecik Eczacı Odası adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. İlk konuşmacı olunca tabi salon biraz boş ama konuşurken salonun boşalmasından daha iyidir. Bir ara biraz dışarı çıkıp bekleyim dedim ama bu Sertaç Abiye ciddi ayıp olacaktı. Mikrofondan çok hoşlaşmam, konuşurken hata yapabilirim. Sevgili Genel Sekreterimiz ilk günkü sunumunda genç yöneticiler arasında benim adımı da söylemişti, ben de onunla ilgili, mikrofonla ilgili kısaca anımı anlatmak istiyorum. Ben ilk 2005 yılında oda yöneticisi oldum, Denizli’ye bir Ege Eczacı Odaları toplantısına gittik. Tüm arkadaşlar bir mikrofon alsınlar da isimlerini söylesinler tanışalım hepsiyle demişti. O gün yaşadığım stresi ömrüm boyunca unutamam. Elime mikrofonu alacaktım, Yücel Yenilmez diyecektim ama hani deprem dahi olsa da bu mikrofon elime gelmese demiştim. Bugün ne yazık ki, ne yazık ki değil de, bize genç yaşımızda yol açtı büyüklerimiz, ilerliyoruz ama bu örgütün bize kattığı ciddi şeyler var. Şimdi bu örgütün en üst organında bir oda başkanı olarak konuşma fırsatı geldi bana, onun için de ne yazık ki lafı çok doğru değil. Tüm dünyada ciddi bir ekonomik kriz yaşıyoruz, bu ülkemizde de ciddi oranda, fazlası ile hissediliyor. Her ne kadar moral vermek için teğet geçtiği söylense bile böyle bir durumun olmadığı her gün ortaya çıkıyor. Tüm dünyada, ülkemizde sağlığa olan giderlerini özellikle ilaca olan giderlerini azaltmak için yeni önlemler peşindeler ki; ülkemizdeki ilaç fiyatlarının son 5 yılda geldiği durum, aslında devletlerin bu konuda ne kadar doğru bir politika izlediğinin göstergesi. 2005 yılından bu yana %46 düşen bir 219 TEB 37. Olağan Büyük Kongre ilaç fiyatı, 4 Aralık itibari ile %30 daha düştü. % 75–80’lere yakın bir ilaç fiyat düşüşü var. Ama bunu ülkemiz mi yapıyor, dünya mı yapıyor bir irdelemek lazım. Bu şöyle bir de gerçeği ortaya çıkartıyor. Tüm dünyada çok uluslu ilaç şirketleri, özellikle ülkemizde devletimiz, üstünden ne kadar büyük vurgunlar yapmış, neler götürmüş hepimiz görüyoruz. Eylem süresince de 69 liralık ilaçların 9 lira olması gibi söylemler oldu ki, biz bunu yıllardır söylüyoruz. Ama ilaç fiyat düşüşlerinden kar edelim derken eczacıyı yok etmeye çalışmak hiçbir vicdana sığmasa gerek. Siyasi iktidar sosyal devletten tamamen vazgeçtiğini bugüne kadar yaptığı uygulamalarla hepimize gösteriyor. Hem bugüne kadarki uygulamaları, muayene ücretlerini koyması, iki gün önce özel hastanelerin katılımları %30’dan %70’e çıkarıldı ve de son olarak SGK’nın yayınladığı eylem planı bu süreçte artık devletin sağlıktan elini çekmek istediğini, sosyal devlet olmak istemediğini bize çok net olarak gösteriyor. Anayasal hak olan sağlığı artık parasal hak haline getirmeye başladılar. Biz tabii ki hem insani olarak, hem örgüt olarak bunun sürekli karşısında olmayı ve hareketlenmemizi sürdürmeye devam etmeliyiz. Ama şöyle de bir gerçek var; bu süreç işliyor ve bunun sonucunda da sağlığın vazgeçilmez bir parçasıysak, bu süreçten hepimiz etkileneceğiz, örgüt olarak, eczacılar olarak. Devletin sosyal devletten vazgeçmesine karşı dururken, eczanelerimizi de ne yazık ki buna hazırlamak zorundayız. 4 Aralık’ta iki temel istekle yola çıkmıştık. Birincisi stok zararımızın karşılanması, ikincisi meslek hakkı. Ben Eskişehir’deki konuşmalarımda da meslektaşlarıma söylüyorum; Türk Eczacıları Birliği ve Eczacı Odaları, bizim siyasi örgütlerimiz meslek siyasetini geliştirmek ile ilgili, yönetmek ile ilgili meslektaşlarımızın bize verdiği görevler var. Ancak son yıllarda yaptığımız tüm eylemler, haklı olarak, ticari kaygılarımızdan kaynaklanıyor ve bugün kooperatiflerimizin ne kadar önemli olduğunu çok daha iyi anlıyoruz. Bölgemizde Bursa Ecza-Koop. hizmet veriyor. Onunla ilgili benim çok hoşuma giden bir örneği vermek istiyorum. Yeni başlattığı bir programla 2010 yılında eczanelerdeki tüm stok düşüşlerini karşılamayı taahhüt etti, aktif üyelerine ve bizim de yola çıkışımızın sebebi stoklarımızın sürekli karşılanması idi. Bursa Ecza-Koop yöneticileri bununla ilgili çalışmalarını yapmışlardı ve bir yılda ortalama bir eczanedeki stok kaybı 220 TEB Yayınları 10.000 TL. Bu ciddi bir rakam ama eylemlik sürecine girdiğimiz yerde kooperatiflerimiz çok güçlü olsa demek ki hem sanayiye yaptığımız eylemler, hem stok düşüşlerimiz çok daha adımızı yıpratmadan, kendimizi yıpratmadan kooperatiflerimizde çözülebilecek bir süreç, hem bize bu konuda çok ciddi görevler düşüyor. Genel sekreterimizin bu konuda çok hassas olduğunu biliyorum; hep beraber daha fazla çalışarak kooperatifleri daha fazla yaygınlaştırmak, daha sağlam zeminlere oturtmak gibi bir görevimiz var. İkinci talebimiz meslek hakkıydı ama orada, ben en azından yanlış bir ifade olduğunu düşünüyorum. Biz meslek hakkı talep etmiyoruz, reçete başına hizmet bedeli talep etmiyoruz. Çünkü bazen kendimize de dönüp bakmamız lazım. Ülkemizdeki birçok eczanede bilimsel bir eczacılık mesleği icra etmiyoruz, ne yazık ki. Bunun birçok nedeni olabilir, bürokrasinin içine çok gömüldük, eczanelerimizin alanları çok küçük, meslek içi eğitimlerimiz çok fazla değil, çok yaygın değil vs. Onun için, “Karşınıza çıkanlara siz bilimsel eczacılık hizmeti mi veriyorsunuz?” dememeleri için önce bunun adını reçete başına hizmet bedeli olarak koymak gerektiğini düşünüyorum. Ama biz sonuçta bilimsel bir mesleğin uzmanıyız, bu nedenle de işimizi önümüzdeki sorunlar ne olursa olsun bilimsel yapma yönünde çalışmalarımızı arttırmak zorundayız. Eczanelerimizi mi büyütürüz, eğitimlerimizi mi arttırırız. Eczacının bilimsel yapısında en önemli kriteri anlaşılmadı. Bunu sabah konuşmayı düşünürken TEB ile beraber gittiğimiz Avrupa inceleme gezisindeki notlarımda da baktım hepsi dolaştığımız tüm ülkeler farmasötik bakıma ciddi önem vermeye başlamışlar. Tüm sorunlarımızın yanında mutlaka bir farmasötik bakım standardı oluşturup eczanelerimizde yaygınlaştırılması gerektiğini düşünüyorum. Hep söylüyoruz eczanelerimizdeki ürün skalasını geliştirmemiz lazım ama dermokozmetikleri desek, eczane yeri önemli; birçok üründe yer önemli ama yerin çok önemli olmadığı iki tane ürün var elimizde birincisi mamalar, ikincisi bitkisel ürünler. Mamalar ile ilgili marketler ile rekabet etme şansımız yok. TEB üstünden mi olur, kooperatiflerden mi olur mamaların fiyat rekabeti konusunda bir çözüm üretmemiz lazım, evet eczaneler çok güvenilir yerler, ama ülke halkı o kadar yoksullaştı ki ilk önce paraya bakmak zorunda ve ucuz mama neredeyse onu almak zorunda. Bitkisel 221 TEB 37. Olağan Büyük Kongre ürünlerde tamamen başıboşluk var, aktarlar almış başını yürümüş eczanelerimizde bitkisel ürün satıyoruz sözde içinde ne olduğunu bilmiyoruz, ne yapıldığını bilmiyoruz hastalarımıza tavsiye ederken doğru biliyor muyuz, bilmiyor muyuz o da belli değil buraya gelmeden önce Anadolu Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Dekanımızla bunu uzun süre tartışmıştık. Fakültemizin şöyle bir önerisi var. Kooperatifler ya da içinde eczacının olduğu şirketler, kurumlar, neyse onun adı bunun üzerinde çalışmalar yaparsa Anadolu Üniversitesi Eczacılık Fakültesi bu konuda tüm analiz desteğini vermeye hazır. Buna da hızla eğilmemiz lazım hepimizin internet sayfasında ilaç bilgi kaynakları var biliyorsunuz. TEB ve Akademi ile, onun bitkisel formunu da, bitkilere uyarlanmış şeklini de uyarlayabiliriz diye düşünüyorum. Çünkü bunun eğitimini alan tek meslek kuruluşuyuz, tek meslek erbabıyız. Bunu sağa sola bırakmak yerine bunun hızla elimizi uzatıp çalışmaları yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Ciro uçurumları, hepimizin malumu, artık bunu tartışmak zorundayız. Aile eczacılığı mı, yoksa reçete dağılımı mıdır? Bunu hep beraber örgüt içinde adam akıllı tartışıp sonra artık önümüze bir yol haritası çıkartmak zorundayız. Aklıma gelmişken ciro, para vergi ve eylem sürecinde belirlenecek bir süre şeyler çıktı, haber, kirli bilgiler çıktı lütfen odalarınıza çıkarken kaldığımız otelin vergi levhası asılı, asansörlerin yanında ne kadar vergi ödediğine bakın çok ciddi bir ironi olduğunu göreceksiniz. Yarın seçimlerimizi yapacağız. Yeni Merkez Heyetimizi belirleyeceğiz. Bu kürsüden birkaç meslektaşımız örgütün siyasete atlamada basamak olarak kullanılmamasını söyledi. Evet, amaç sadece siyasete atlamak ise kullanılmasın. Ama gece gündüz buralarda örgüt için meslek için emek harcayan insanlar yeri geldiğinde bize siyasette faydalı olacaksa örgüt arkasında ve bu örgütün hafızası çok iyidir. Bu kürsüden siyasete atlanmasın diyenlerin bu örgütte ilk siyasete atlama taşı yaptığını herkes hatırlar. 2 yıllık süreçte biliyorsunuz örgütümüz üç defa ciddi anlamda sınandığını düşünüyorum. Bir SGK’nın ek sözleşmesi sırasında biz bir dilekçe götürdük teslim ettik, sahte dilekçe dediler. Miting yaptık 32.000 kişi gittik. 32.000 kişiye toplama dediler. Ama 4 Aralık’ta bunların hepsinin gerçek olduğunu herkese gösterdik. 24.000 eczane kapattık. Bir iki menfaatleşme olayı gerçekleşti. Bizim bölgemizde de bir iki gerçekleşti. İktidar partisinin aktif yöneticileri partilerine göz kırpmak için açma girişiminde bulundular. Ama ben bu iktidar partisinin akıllı insanlardan oluştuğunu tahmin ediyo- 222 TEB Yayınları rum. Bugün mesleğini satanların, yarın da partiyi satacaklarını herkes biliyordur oralarda da. Buradan eczanesinde oturan eczacı aşama bekliyor. İki gündür böyle bir şey yapmadık, söylenmedi. Benim de devam etmesi ile ilgili söyleyecek bir şeyim yok ama yeni oluşacak Merkez Heyeti gerçekten artık görünen 24.000 kişilik bir güçle masaya oturacak. Sorunları çözebilirlerse çözerler, çözemezlerse de biz bugünkünden çok daha fazlasını göstermeye hazırız. Çok kısa sürede organize olduğumuz bir eylemde neler yapabildiğimizi gördük. Yarın seçime gidiyoruz. Hepimizin temennisi iş yapacak, mesleği geleceğe taşıyacak bir meslek heyeti oluşması. Dün Burhan Başkan da söyledi meslek için dayanışma kitabı, biz de naçizane bu kitabın hazırlanmasına katkıda bulunduk. Taraflı tarafsız tüm oda yöneticilerimizin delegelerimizin bunu okumasını istiyoruz. Burada bazı eksiklikler olabilir. Ama bu eksiklikleri daha da doldurmak istiyoruz. Onun için meslek için dayanışma dedik. Sabahın bu saatinde beni dinlediğiniz için hepinize çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. Divan Başkanı: Yücel Başkanımıza teşekkür ediyoruz. Emin Beyaz, Batman Eczacı Odası Başkanı sanıyorum Başkanımız salonda yok. Sema Karagülle, Zonguldak Eczacı Odası Başkanı. Tuncay Sayılkan, Ramazan Ziya Örmeci. Ecz. Ramazan Ziya ÖRMECİ (Isparta Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan, Merkez Heyeti, Denetleme Kurulu, Yüksek Haysiyet Kurulları, Oda Başkanlarım, yönetim kurulları, sevgili delegelerim, meslektaşlarım 15. Bölge Isparta-Burdur Eczacı Odası olarak hepinizi saygıyla selamlıyorum. Kongreler mesleki anlamda sorunların tartışılıp masaya yatırıldığı, önerileri sonuca endeksli yürütülen meslek seferberlik anlarıdır. Ancak hiç de öyle değilmiş havasındayız. Sanki hiçbir sıkıntımız yok, sadece küçük sorunları görüşüyor konumundayız. Üstümüzdeki ağırlığı atamadık, günü geçirme sorunları öteleme ile geçmişte bir yere varılmadı. Ama bugün de varılmaz. Toparlanıp silkinip el birliği ile kararlara imza atmalıyız. Yeni seçilen heyete bir yol haritası çıkarmalıyız. Söylenecek sözümüz varsa bunu burada, bugün söylemeliyiz. Dün dünde kalmalı, yarınımız belirsiz, o halde bugünümüzü doğru yaşamalı ve yaşatmalıyız. Mesleğin geleceği, yarınları olabilsin. Ecza kooperatifleri için de sahip çıkma politikamız olmalı. Yücel kardeşim çok güzel 223 TEB 37. Olağan Büyük Kongre anlattı gerçekten, meslek varsa kooperatifler de el ele yan yana olabilmeli. Çünkü onlar bizim temel taşlarımız onları da bizimle beraber ileriye taşımalıyız. Sorunlarımız ortada, dünden beri oda başkanlarım ve delegeler sunmakta. Burhan Başkanım gösterdi, çalışma raporu gerçekten hazırlanmış, içi dolu. Katkılarımız muhakkak olacak devamını diğer başkanlardan da bekliyoruz. Çalışma raporunda açıkça belirtilmiş çözüm önerilerimiz elbette var. Sadece uygulamada kararlılık gerekmekte, uzlaşı gerekmekte. Bunun için güçlü bir Merkez Heyeti, çalışan bir Merkez Heyeti oluşturmalıyız, oluşturmak da zorundayız. Hepimiz de arkasında olup güç katıp meslek hayatını sağlamalıyız. Ancak o zaman 15–16 Ocak, 21 Aralık, 4 Aralık gibi mesleğin kilometre taşlarına yenilerini ekleyebiliriz. Karşımızda güçlü örgüt yapısını istemeyen bürokrasi ve siyasi bir yapı var. Bizler birlik ve bütünlüğümüzü koruduğumuz süreçte hem bürokrasiye, hem de halkımıza daha bilinçli tavır ve duruşumuzla mesleki saygınlığımızı arttırıp, mesleki süreci yeniden yazıp saygınlığımızı arttırmak zorundayız. Acil eylem planlarımız, B planlarımız ki bu B planı cümlesi genel sekreterimize aittir, bu nedenle kullanıyorum, hep olmalı süreç içerisinde, Meslek hakkı talep etmekte ısrarcı olunmalı, kesinlikle alınmalı. TL’si ne olursa olsun. Ama gerekirse Yücel Başkanımın dediği gibi reçete bedeli olmalı. Ama meslek hakkı olursa kalıcı olur düşüncesindeyim. Sabit kar marjı veya fiyata göre kar marjı yükseltilmeli. Eczanelerde ilaç verme şartlarında bürokratik engelleri en minimum düzeye indirgemeli. Eşit reçete dağıtımı ciroya göre yaygınlaştırılmalı, paylaşım sağlanmalı. Bu ve bunun gibi çözümler öncelikli olmalı, böylece düşük cirolu eczaneleri koruma altına almalıyız. 6197 sayılı kanunun biz uygun koşulları hızla sağlanmalı burada yer alacak maddelerde uzlaşı olmalı. Nüfusa göre eczane, ciroya göre eczacı, çalıştırma eczacılara reçete bazında hizmet bedeli, meslek içi eğitim zorunluluğu ve olmazsa olmazımız ‘eczanenin sahibi ve mesul müdürü eczacıdır’ ibaresinin yer alması. Diğer başkanlarım da söyledi. Eczacılık fakülteleri gerçekten fazla, bunları da değerlendirmeli, 6197 sayılı kanunun doğru düzgün çıkması halinde mesleğimizin toparlanıp ayağa kalkacağına inanıyorum. Bu nedenle öncelikli bir çalışma yapmalıyız. Bu konuda bütünlük sağlayıp biz gündeme taşımalıyız. Ötelemek sorunlarımızı çözmez, çözememiştir de. Korkunun acele faydası yoktur. Bunun için yüzleşmeliyiz. Birbirimizi doğru yönlendirip akil davranıp ortak akılla sonuca gitmeliyiz. Geleceği ön 224 TEB Yayınları görmek zorundayız. Bazı meslektaşlarımız adına endişeliyim. Düşük ciro nedeniyle kapanmayla yüz yüze eczacılar. Biliyorum ki birçok meslektaşımızın dayanacak gücü kalmadı. Onlardan biraz daha dişini sıkmalarını isteyeceğiz ve mesleki anlamda kol kola olmalarını, yanındaki eczacıyla el ele tutunarak, bizi bu sıkıntıya sokanlara karşı dik durmaları gerektiğini bir kez daha söyleyeceğiz. Ümitlerimiz bitmedi. Yolun sonunda da değiliz. Belki de yolun başındayız. Birlikte örgütsel gücümüze güç katarsanız mesleğimizi onurlu bir şekilde yarınlara taşırız. Bunu yapacak gücün örgütümüzde var olduğuna inanıyorum. Geçtiğimiz iki yıllık süreç de çok kolay geçmedi. Dünyadaki global kriz bizleri de etkiledi. Bu günlere mesleki anlamda her yeni gün sorunlarla geldi. 4 Aralık süreci halen eczacıları zarar ettirir durumda, halen önümüz belirsizlik içermekte, kaosa sürüklenir durumdayız. Ama inanıyorum ki sizler de benim gibi ümitsiz değilsiniz. Gelecek bizlere doğru işler yaptıracaktır, yapmalıyız da. Bence kaosu ülke bütünlüğünde de görmekteyiz. Bu filmi daha önce seyretmişiz hissi var içimizde, adı Sevr. Bizler demokrasiyi sindirip benimseyerek, özümseyerek yaşamalı, yaşatmalıyız. Etnik ve siyasi emeller uğruna bin yılı aşkın kardeşliğimiz unutturulmakta, birbirine düşman edilmekte ve bu ısrarla devam etmekte. Bu güzel ülkemizin güneyi, kuzeyi, doğusu, batısı demeyip nerede burnu kanayan varsa benim kardeşimdir. Neredekinin sorunu varsa, çözümü demokrasi içindedir. Biz bize çözülmelidir. Emperyalist dış güçlere eleman dersek biz bize olmaktan çıkar, siz biz oluruz. Burada tüm ülkemin insanına hangi etnik kökeni varsa taşıyabilir. Ama ülke bütünlüğünde kol kola olacağımız inancındayım. Akan kanlar durmalı, gelecek hepimizin olmalı, bu ülke hepimize yeter. Değerli meslektaşlarım, sözün özü ülkemize, demokratik cumhuriyetimize ve onurlu mesleğimize sahip çıkalım. Gelecek bizlerin, çocuklarımızın ve gençlerimizin olsun. 36. Dönem Merkez Heyetinde görev alan tüm meslektaşlarıma başarılı çalışmalarından dolayı bir kez daha teşekkür ediyorum. Yeni seçileceklere de başarılar diliyorum. Burada son bir cümlede Isparta’ya bağlı Burdur ilimizde oda kurulmasında önümüzdeki süreç içerisinde katkı sağlayacak olan yeni seçilecek Merkez Heyetine ve bu konudaki çalışmalarından dolayı da Genel Sekreterim Özgür Özel’e özellikle teşekkür ediyorum. Hepinizi saygı sevgiyle selamlıyorum. Allah’a emanet olun. Hoşça kalın diyorum. 225 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Divan Başkanı: Sevgili Başkanıma teşekkür ediyoruz. Emin Beyaz geldi mi acaba? Ekrem Eşkinat – Tekirdağ, Oğuz Ekincioğlu - Ankara, Burçin Kurtuluş - Manisa. Ecz. Burçin KURTULUŞ (Manisa Eczacı Odası Genel Sekreteri): Merkez Heyetimizin Başkan ve yöneticileri, değerli meslektaşlarım, hepinizi Manisa Eczacı Odası adına selamlıyorum. Akşam yazımı yazmak için oturdum. Baktım ki o söylendi, bu söylendi, şu söylendi. Bana hiç bir şey kalmamış. Tekrardan başka bir şey olmayacak. O yüzden ben formatı değişik bir yazı hazırladım. Bilmiyorum herkesi gevşetmek adına inşallah beğenirsiniz. Başlıyorum. Film başlamıştı. Sağlık ışığımız sönmesin derken ‘Sağlıktaki dönüşüm muhteşem olacak’ adlı film başladı ve ışıklar söndü. Ben taze bir yönetim kurulu üyesiydim. Yer Manisa ve tüm Türkiye’de film vizyona girmek üzere. Esas oyuncular çok tatlı masum yüzleri ile aile hekimliği diyorlar. O da ne diyorum. Gece hastalanınca evine gelecek, seni muayene edecek diyorlar. Ama ben her gece bekliyorum kimse gelmiyor. Bunlar çok çalışacağı için 6000 TL alacaklarmış. O da çok güzel maşallah. Ben filmlerde görüyorum. Doktor elinde çanta ile geliyor eve, hastayı muayene ediyor. Öyle mi olacak diyorum; heyecanla evet, evet diyorlar, hep bir ağızdan esas oğlanlar. Kendimi flimin içinde buluveriyorum. Yeşil kart diyorlar o ne diyorum green card mı hayır, hayır kesinlikle hayır. Herkese verilmeyen, güvencesi olmayana verilecek bir karne diyorlar, süper, biz zaten bunu istiyorduk. 18 yaş altı diyorlar, bu filmde acaba yaş sınırı mı var ben bu konuyu pek anlamadım diyorum. Pes doğrusu böyle sosyallik ilkesi olmaz diyorum. Adalet ve kalkınma buna denir diyorum. Özel hastanelere herkes gidecekmiş üstelik para mara yok diyorlar. Sadece hizmet sağlıkta dönüşümün muhteşem olacağı çok belli şimdiden, iyi ki bu flime gelmişim diyerek seviniyorum. Bu sistemde, aynı zamanda tasarruf da yapılacakmış. İnanamadık. O zaman odamızın başkanı olan Sayın Özgür Özel, esas oğlanlar bu filmin tehlikeli olduğunu tabip odası ile beraber anlatmaya çalışıyorlar. Esas oğlanlar sizleri anlamakta zorlanıyoruz, reçete artacak, ilaç çıkışı artacak, satışımız artacak, doktorlar iyi maaş alacak; daha ne istiyorsunuz, siz keyfinize bakın diyorlar. Lütfen siyaset yapmayın diyorlar arkasından. Sağlıkta siyaset 226 TEB Yayınları olmaz diyorlar tasarruf olur, tasarruf diyorlar. Siyaset değil hepimiz aynı gemideyiz diyoruz; bu gemi batar, batmayacak bir tek gemi var, gemicik var, ekrandan yüzerek geçiyor zaten maşallah. Arkasından tatsız bir fon müziği gibi bir şarkı duyuyorum: Gemi gelir yanaşır içi dolu be recebim, recebim hani benim mesleki geleceğim… Müzik moralimi bozuyor. Elimdeki mısırı kese kâğıdı ile yiyesim geliyor. Bu arada gemicikten yeşil kart karneleri halka atılıyor. Kapış kapış, inanılmaz izdiham. Herkes alıyor herkes. 18 yaş altı şampanyaları patlıyor. Özel hastane sahipleri birbirlerine güneş yağı sürüyorlar, güneşleniyorlar. Gemicik yola devam, tam yol ileri. Derken gemicikten esas oğlanlar bana bir kola uzatıyorlar. Al, al mısırla iyi gider diyorlar. İçiyorum kana kana, yana yana. Eczanelerimiz her gün dolup taşıyor. Ben yine kola ve mısıra devam. Ta ki kolama bir şeyler katıldığını SGK olunca fark ediyorum. Ama artık çok geçti. Ben bağımlı hale getirilmiştim. Film olanca acımasızlığıyla devam ediyor. Fiyat kararnameleri ‘inleyen nağmeler’ gibi eczacının göğsüne saplanıyor. Ne kararnameye, ne protokole uyan yok. Muayene ücretleri toplayın diyorlar. Sepeti kolumuza takıyorlar. Yumurtaları toplayın sonra biz bu yumurtaları sizden alacağız diyorlar. Kafam allak bullak ne yumurtası ve tavuğu diyorum. Boş ver bak sen eczanene dolup taştı. İç kolanı, ye mısırını diyorlar. Yumurta var, tavuk var, kola var, mısır var. Ben bu işten pek bir şey anlamadım. Çekler geri döndükten sonra bir şeyler anlamaya başlıyorum. Kredi peşinde koşuyorum. Kolamın içine atılan SGK maddesini alabilmek için çırpınıyorum. Çok zor oluyor, çok zor. Bu arada gemicik tabi ki yola devam ediyor. Geçiyor ekranın önünden büyük bir heybetiyle. Bu arada film birden bozulmaya başlıyor. Artık elem, keder insanlar istediği gibi, dilediği gibi hastaneye gidemez oluyorlar. %70 diyorlar. Ne anlasın hasta teyzem %70’ten. Reçete arkasına imza at deyince, kaleye şut çek denmiş gibi gerilen teyzem. %70’i ancak muayene olduktan sonra vezneye gidince anlıyor. Ben tabii ki kolaya mısıra devam, Gemicikler yola devam derken tasarruf tedbirleri. %60 diyorlar. O da ne diyorum. Hani çok inandırıcı bir cümleyle, eczanenizin içinden bizim gemicik geçecek ama zarar vermeyecek. Verse bile biz bu zararları karşılayacağız diyorlar. Biz de buna inanmıyoruz tabii ki. Ağlamaktan gözlerim şişiyor. Kendi kendime teselli veriyorum. Diyorum ki bu sadece bir film, sadece bir film, üzülme. Bu film bitecek. Birden gemiciğin kulaklarımın zarını patlatırcasına çaldığı sireniyle sıçrıyorum. Işıklar yanıyor. Kendimi eczanemde buluyorum. Raflarım dolaplarım bomboş. Adamın biri buzdolabımı tutmuş gemiciğe yüklemeye çalışıyor. 227 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Gemiciklerin sahibi duvardan diplomamı ruhsatımı alıyor. Onu bari bırakın diyorum. Asıl bu bize lazım diyor. İtiraz etme bak sana SGK’lı kola vermem diyor kapıyı üzerime kapatıyor. Kapının altından da yazılı bir kâğıt atıyor. Yazılı kâğıdı alıyorum, okuyorum film bitti, koca harflerle son yazıyor. Kim seçilirse seçilsin, senden olsun, benden olsun, çalışkan olsun, dürüst olsun fedakâr olsun. Birliğimizin bizlere bu sonu yaşatmamak için elinden gelenden fazlasını yapacağı inancıyla sizlere güveniyor, odam adına hepinize başarılar dileyerek saygılar sunuyorum. Son bir sözüm daha var. Biz Manisalı eczacılar olarak yerel seçimlerde Özgür’ün adaylığı konusunda yapılan spekülasyonlardan çok rahatsızlık duyduk. Özgür’ün hangi koşullarda adaylık teklifini kabul ettiği ve Merkez Heyeti nezrinde gereği için ne yaptığı herkesçe malumdur. Örgütü siyasete basamak yapmaktan söz edeceksek bunun adresinin Özgür olmadığını düşünüyoruz. Belediye başkanı olsaydı belki Manisa kazanacaktı ama Manisa’nın kaybının eczacılığın kazancı olduğunu düşünüyor ve onunla gurur duyuyoruz. Saygılar sunuyorum. Divan Başkanı: Sevgili Burçin’e teşekkür ediyoruz. Tuncay Sayılkan, Nejat Vardar, Sinan Özçelik, Hasan Basri Kale, Nejdet Bayık, Sema Karagülle, Semih Güngör. Sevgili Nejat Vardar için ikinci anons. Ecz. Nejat VARDAR (Bursa Eczacı Odası Büyük Kongre Delegesi): Sayın Divan, Türk Eczacı Birliğinin değerli başkan ve üyeleri, sevgili meslektaşlarım. Hepinizi Bursa Eczacı Odası ve Çağdaş Eczacılar Derneği Bursa Şubesi adına saygı ile selamlıyorum. Değerli arkadaşlar; ben, sanıyorum, 76 yılından bu yana genel kurullara katılan meslektaşınızım. Birkaç tane kaçırdığım olabilir, arada. Ben ciddi olarak Türk Eczacılarının sosyolojik anlamda araştırılması gereken bir topluluk olduğunu düşünüyorum. Hatta sosyolojiden öte fiziksel anlamda da bizim araştırılmamızın ciddi oranda yarar olduğu kanaatindeyim. Hani Newton’un etki-tepki mekanizması vardır ya onda da bir sorun yaşadığımız kanaatindeyim. İki gün önce sevgili Domaç’ı alkışladık. Ben de o münasebetsizlerden biriyim. Ama o güne kadar yaşadıklarımız, o alkışlama sırasında gözümün önünden şöyle bir sinema şeridi gibi geçtiğinde biz nerden nereye geldik 228 TEB Yayınları dedim. Biz sevgili Domaç’ın ne zaman bizi satmaya başladığını, nasıl sattığını, satışın en son aşamasında hangi pazarlıkları yaptığını bu kürsülerden çoğu kez sizlerle paylaştık. Sadece ben değil, bir sürü arkadaşım bunu anlattı size. Örneğin ben diyordum ki, bu iki kapılı eczane yönetmeliği çıktığında sevgili meslektaşlarım der ki bak işte bu bizi kullanıyor. Demedik daha nelere demedik. Örneğin o kadar olayın içinde benim çok ilgimi çeken, hatta hah işte yakalandığı dediğim bir olay vardır iki genel kurul öncesinde. Sayın Bakan benim yerimde konuşuyordu, Sayın Domaç da önde oturuyor. SGK yine gündeme gelmiş. Bakan dedi ki, sevgili eczacılar 3 ay kadar siz SGK ile sorun yaşadınız ama artık herhalde daha az yaşıyorsunuz falan, Domaç can havliyle fırladı, hayır 3 gün Sayın Bakan dedi. Ben de o ara dedim, hah dedim yakalandı. Refleks olarak. Domaç diyor ki; bu kadar eczaneler yangın yeriyken, eczacılar bu kadar bas bas bağırırken yanıyoruz, diye eczacıların SGK ile sorunu yoktur. İşte eczacı bu işi Domaç’ın nasıl yaptığını anladı. Diyordum ki akşam çiftetelli oynadığını gördüm yine Domaç’ın, yine seçilecek dedim ve nitekim seçildi. Dolayısıyla bizim Domaç’ı veya Domaç gibi düşünenleri anlamamız için bilmiyorum daha nasıl bazı olayları yaşamamız gerekir. Sosyolojik anlamda araştırılması gereken dediğim budur. Sanıyorum bunun araştırılmasında ciddi fayda vardır. En azından dünkü konuşmasından veyahut da sosyalistlikten başlayıp sosyalistliğe giden dönüşüm döneminden hepimiz haberdarız hepimiz görüyoruz ve bunu çok doğal karşılıyoruz. Bu çok enteresan bir yaklaşım, Oturup bir özeleştiri mi yapmalı, bilmiyorum ne yapmalı, bunu birlikte oturalım bir konuşalım diye düşünüyorum. İşin kötü tarafı şöyle bir şeyle devam ediyoruz. Biz Domaç’ı günah keçisi yaptık. Tamam, hakikaten de çok günahı var. Artık ne yapmamız gerekir? Domaç’ın günahlarını taşımayacak Domaç gibi günah işlemeyecek yeni insanlar bulup bunları göreve getirmemiz gerekir. Biz bulduk. Domaç’ın çalışma arkadaşları. Domaç’ın birlikte çalıştığı Domaç’ın yaptığı işlerin birçoğunda imzaları olan arkadaşları Domaç’a alternatif olarak getirdik göreve. Fevkalade güzel. Hepimiz için de hayırlı olduğunu düşünüyorum. Ama en azından sanıyorum ki hukukta şöyle bir şey vardır. Tamam, hepsini Domaç yaptı ama hani yardım ve yataklık etmekte bir insanları sürekli içeri attıkları veya yargıladıkları suçlar. En azından bu yardım ve yataklığa girer mi acaba Domaç zamanında işlenen suçlarda, diye düşünüyorum. Ama genel kurulumuz bunun girmediğine karar verdiğine göre de saygı ile karşılamaktan başka yapacağım bir şey yok. Bizde enteresan bir karar alma ve uygulama mekanizması 229 TEB 37. Olağan Büyük Kongre var. Özellikle uzun bir süredir görev yapan Merkez Heyetimizde araba ile atın yeri değişik. Şimdi ben hep şöyle düşünürüm. Yöneticiler önder olmak konumundadırlar. Yani tabandaki insandan daha önce düşünen, daha önce hesaplayan, ileriyi daha fazla gören ve onlara yol gösteren, uygulama yapan insanlar. Bizde nedense hep bir ters uygulama var. Yöneticiler duruyor. Taban bastırıyor bastırıyor, bir yere geldiğinde basınç dayanılmaz bir hale geldiğinde hadi şunu da yapalım deniyor. Yaşadıklarımız, Şanlıurfa’yı hatırlıyorsunuz, miting kararını nasıl aldığımızı, gündüz o toplantıda ben de vardım. Tabanın böyle bir isteği yok dendi, miting ile ilgili. Sonra bir yemeğe gidildi. Yemekte birden dendi ki, işte, aslanlar, kaplanlar, eczacılar kurtuluyoruz miting yapacağız falan… Allah, Allah dedim, ne oldu yani bir saat önce hiçbir şey yokken bir saat sonra birden işte. Daha sonra kepenk kapatma eylemi yaptık biliyorsunuz, çok yakında. Bazı odalar 4 saatlik bir uyarı eylemi yapmaya karar verdiler. Kendi bölgelerinde. Bir baktık bir gün sonra Türk Eczacıları Birliği miting kararı verdi. Bu da hayli enteresan geldi bana. Aslında belki şöyle bir uygulama yapmak lazım. Benim misyonum var, vizyonum var diyen odalar, hangi oda olursa olsun toplanmalı, bir platform oluşturmalı ve kararlar almalı. Uygulamalar yapmalı kendi bölgelerinde ve bu bir şekilde Merkez Heyetine yol gösterici bir kurul olarak çalışmalı. Yoksa Merkez Heyeti’nin geçen gün Sayın Levent Hoca söyledi, tsunami gelmeden önce görmek gibi bir alışkanlığı yok. Biz ancak boğulma aşamasına geldiğimizde tsunami geliyormuş diyen bir afet işleri konumunda. Yine Domaç’ın bize bıraktığı, örgütlerimize bıraktığı kötü bir alışkanlık var: korku. Bize yıllarca ölümü gösterip sıtmaya razı etti. İşte eczane kapayalım, miting yapalım bir başka direnişte bulunalım dediğimizde; sen öyle diyorsun ama bak öbür oda çok fena onlar yapmam diyor, bu işi biz işte arayı idare ediyoruz. SGK’ya bir direniş yapmaya kalktığımızda yapıyorsun, adamlar elektronik sözleşmeyi bir getirirse yandık, biz idare ediyoruz. Dolayısıyla, bu tampon görevi yapan Merkez Heyeti alışkanlığı genlerimize işledi. Merkez Heyetinde bu alışkanlık var, bizde bu korku var. Oysa insanlar korkularından sıyrıldıkları ölçüde özgürleşir. Biz daha o özgürlüğü kazanamadık. Dilerim, yakında bu handikabın da hakkından gelebiliriz. Yine bu kürsülerden çok söylediğim bir şey var. Bizim ne hikmetse A planımız, B planımız, C planımız çok yok. Olmadı. Şu anda da yok. Şu anda kepenk kapadık, ne yapacağımızı bilmiyoruz. Bu 230 TEB Yayınları kürsülerden hakikaten yani bu tutanaklar bir çıkarılsa da okunsa Merkez Heyetimizin bütün örgütler gibi, biz atıyorum elektronik sözleşme geldiğinde ne yapacağız. Bunu bilmemiz lazım. Biliyor musunuz, hayır. Merkez Heyeti bilmiyorum. Kepenk kapattık. Kepenk kapattığımızda ne diyeceğiz. Eğer şu şu şu isteklerimizi, şu kadar sürede kabul etmezseniz şunu yapacağız diyebilecek miyiz? Demeyeceğiz, bilmiyoruz çünkü. Sudan çıkmış balık gibiyiz. Ve de bu kadar sudan çıkmış balık gibi bir örgüt belki dünyaya örnek gösterilebilecek kepenk kapatma eylemini büyük bir başarı ile uyguluyor. Taban bu kadar hazır, taban bu kadar isyan halinde, ama biz bu planı yapacak insanlardan yoksunuz. En büyük talihsizliğimiz bu, ama bu talihsizlik mi? Yoksa kendi kaderimizi kendimiz oylarımızla çizdiğimiz için layık olduğumuz yönetimler mi? Bunu artık herkes kendi içinde değerlendirecek. Aslında en azından bir şeyi anlamamız gerektiğini düşünüyorum. Edison ampulü bulmadan önce uzun süre çalışmalarından hiçbir sonuç alamamış ve insanlar sormuşlar demişler bu kadar çalıştın sevgili Edison ama hiçbir şey elde edemedin yazık değil mi bu çalışmalarına? Yok demiş, hayır. Ben çok şey elde ettim. Neyin işe yaradığını henüz bulamadım. Ama neyin işe yaramadığını çok iyi biliyorum artık. Ben sözü uzatmak istemiyorum. Biliyorum vaktimiz çok az onun için başarı dileklerimle konuşmamı bitireceğim. Bitirirken de küçük bir notla bitireyim. Çin’de bir kanun varmış. Bir insanın evine hırsız girdiğinde, hırsızı cezalandırırlarmış, hırsızı içeri atarlarmış. Bir daha hırsız girdiğinde, yine hırsızı cezalandırırlarmış, hırsızı içeri atarlarmış. Üçüncü defa hırsız girdiğinde, ev sahibini cezalandırır, içeri atarlarmış. Hepinize saygılar sunuyorum. Divan Başkanı: Sevgili Nejat Vardar’a teşekkür ediyoruz. Şimdi konuşmalarını yapmak üzere Ekrem Eşkinat, Tekirdağ delegesi arkadaşımı davet ediyorum. Ecz. Ekrem EŞKİNAT (Tekirdağ Eczacı Odası Büyük Kongre Delegesi): Sayın Başkan, Sayın Divan, değerli Merkez Heyeti üyelerimiz, değerli meslektaşlarım, çok keyifli bir konuşmacıyı dinledikten sonra bende kendi tespitlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. 231 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Önce iyi bir şeyle başlayalım ki günümüz pozitif gitsin. Bu yıl bana göre yaşanan eczacılık alanında en önemli pozitif olay Avrupa Topluluğu Adalet Divanının Mayıs 2009 tarihinde duyurduğu; eczanelerin sahiplik ve işletmecilerin sadece eczacılar ile sınırlandırılabileceğini, üye ülkelerin sermaye şirketlerinin, eczane sahibi olmalarını yasaklayabileceğini ve bu tür ulusal kısıtlamalarının müşterek hukuka aykırı olmadığı kararı doğrultusunda ilacı ve eczacıyı koruyan, tüm kazanılmış haklarımıza, yasal haklarımıza sahip çıkabileceğimiz bir içtihat çıkardı. Nereden geldi bu? İtalya’da belediye eczanelerinin satışı, buna İtalyan Eczacıları Birliğinin koyduğu tavır. Arkadan İspanyol hükümetinin defalarca direnci; Avrupa Birliğinin, birlik üyesi İspanya’yı mahkemeye götürmesi ve mahkemenin sonucu. Elbette bu Türkiye’de zincir eczane gelmeyecek anlamına gelmiyor. Ama en azından, en azından ulusal hukukla eczane sahipliğinin, eczacıda kalabileceğine dair önemli bir argüman olduğunu düşünüyorum. Gene bir önemli konumuz eczacını karlılığı şimdi yarın oylarımızı vereceğiz. Pazartesi günü eczanelerimize gideceğiz. Çekler bizi bekliyor. Vade farkları bizi bekliyor. Ay sonu geliyor. Dönem sonu faizleri bizi bekliyor. O bakımdan, bir parça daha sanaldan reele doğru geçmekte fayda olduğunu düşünüyorum. Günümüzün sosyoekonomik koşullarında ilaçta eczacı karlılığının yetmediği eczane, işletme giderlerini bile karşılayamaz hale geldiği görülüyor. Akademik eğitim gereği işlev gören diğer meslek grupları da düşünülürse, eczacı karlılığında olması gereken düzeye getirilmesi hepimizin olmazsa olmazıdır. Yani bu giderlerimiz; bu sabit karlılıklarla, bu artmayan cirolarımızla, hatta bir miktar azalan cirolarımızla, sürekli yaşadığımız kamulaştırmalarla artık dönebilir halde olmaktan çıktı. Bu konuda hepimiz mutabıkız. Karlılığın ivedilikle değiştirilmesi gerekiyor. Karlılıkla birlikte meslek hakkı da gündemimizde, yalnız dikkatli olmamız gerektiği bir konu olduğunu düşünüyorum. Biz eczacılar sağlık alanının temel bileşeniyiz. Eczacısız ilaç ve eczacılık hizmeti verilemez. Aldığımız eğitim verdiğimiz ilaç ve eczacılık hizmetiyle biçimlenen sağlık sunumunun karşılığı olacak yasal düzenlemelerle güvence ve kayıt altına alınmış yasal bir meslek hakkı da istiyoruz. Ama bu talepte bulunurken çok yakın geçmişte İrlanda Cumhuriyetinde yaşanan bir olayı da gözeden kaçırmamak lazım. 232 TEB Yayınları Değerli meslektaşlarım, İrlanda’da hepimizin imrendiği %50’lik bir eczacı karı vardı, %50. Yaşanan ekonomik krizle beraber, bundan nasibini çokça alan İrlanda Cumhuriyeti bir tasarruf tedbiri alma yoluna gitti. Eczacılara bunun yansıyan kısmı da artık oransal karlılıktan vazgeçilip ilaç başına ve azalan miktarlarda verilen bir sabit meslek hakkına dönüştü. Meslektaşlarımız defalarca ilgili otoritelerle görüştüler. Ancak aldıkları yanıt şu oldu; eğer bu bir ya da iki yıllık bir önlem olsa size direnin deriz. Ama bu beş altı yıl süreceği benziyor. Dostlarım, İrlanda’da 1060 eczaneden 600’ü bu koşullar altında sosyal güvenlik sistemiyle sözleşmelerini yenilemediler. Yenileyemediler. Çünkü bu karlılıklarla, bu cirolarla yaşamaları mümkün değildi. Kalanlar büyük sermayeli eczaneler ve şirket eczaneleriydi. Bu bakımdan meslek hakkı oransal karlılığı planlarken her türlü geçmişte yaşanan olumlu ve olumsuz süreçleri de ben iyi değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Meslek hakkının bir diğer boyutunu da şöyle bir yöntemle kazanabiliriz. İngiltere’de uzun zamandır yaşanan bir süreç var, sayıları da gittikçe artıyor. Başka ülkelerde de bu yaygınlaşmaya başladı. Prescriber pharmacist, yani reçete yazan eczacı; belli bir eğitim aldıktan sonra bu hakkı kazanan eczacılar, bu aldıkları eğitimin karşılığını verip, sosyal güvenlik sisteminde sağladıkları ekonomi karşılığı belli bir bedel alıyorlar sistemden. Bu da bana göre bir meslek hakkı boyutu olarak değerlendirilebilir diye düşünüyorum. Önemli bir konumuz 23 bin küsur eczanemizin cirolarındaki farklılık, aramızdaki uçurum. Birbirine benzemeyen, birbirinden farklı, birbirinden her geçen gün uçurumlarla ayrılan kişileri örgütlü olarak tumanın ne kadar zor olduğunu ya da olabileceğini dikkatlerinize getirmek istiyorum. Baktığımız zaman Sosyal Güvenlik Kurumunun verilerine çünkü iki veri kaynağımız var. Biri IMS’ler, bir tanesi Sosyal Güvenlik Kurumunun verileri, her iki veride de şöyle bir çelişki var. Aşağı yukarı 3 milyar dolarlık bir fark var. Bu farkın bir kısmı firmaların IMS’leri şaşırtma amacıyla yaptığı veya IMS’leri yükseltme amacıyla yaptığı mükerrer satışlar, diğerleri de spot pazara kayan ürünler. Spot pazarı da ikiye ayırmak lazım; bunun bir kısmı Türkiye içinde dolaşmaya devam ediyor, bir kısmı da yurt dışına gidiyor. Ne için? Gittiği ülkelerden daha ucuz olduğu için. Şimdi son kararnameyle daha da ucuz hale geldikten sonra bu pazarın ne kadar 233 TEB 37. Olağan Büyük Kongre büyüyeceğini de açıkçası ben çok merak ediyorum. Ve bunun bize getireceği yansımalar pazara getireceği değişimin ne olduğunu da merakla bekliyorum. Bizim bu aramızdaki çelişkiyi gidermemiz lazım. Bu ne devletle, ne sanayiyle olan çelişkimizle alakalı bir konu, bu tamamen bizim kendi içimizde bizim yapmamız gereken bir konu. Bunu yıllardır, Fransa başarıyla götürüyor. Aşağı yukarı demografik olarak da sayıları ve ölçütleri bize benzeyen bir ülkede nitelikli ciroya bağlı eczacılık hizmeti veriliyor. Yani eczacıyı hastaya, ilacı ulaştırması gereken; eczacının da belli bir kapasitesi varsa o zaman o işletmenin de günümüzün rekabet hukukundan kaynaklanan sınırlanamaz gerekçesi varsa o zaman bu hizmeti o eczanenin, o işletmenin potansiyeli büyüklüğünde ve oranında eczaneyle sürdürmesine dayalı bir sistem. Bunu yürütmek çok da zor değil. Geçmişte Merkez Heyetinde buna benzer bir, bu konuyla ilgili bir raporu heyete sunmuştum. ARGE’ye gönderilmişti. Akıbeti konusunda fikrim yok ama bu yürütülebilir bir sistem. Bu çok adil bir sistem bu, paylaşımcı bir sistem; bizi daha örgütlü, birbirimize daha yakın, birbirine daha benzer, sorunları birlikte çözebilmeye yöneltebilecek bir sistem. Ancak bizim başka sıkıntılarımız da var. Her ne kadar unutsak da, bir senedir bize uğramasalar da Maliye Bakanlığıyla da bir sıkıntımız var. Çünkü bu süreçteki ilaç giriş çıkışlarını, kamu kurum ıskontolarını, ilaç fiyat düşüşlerini doğru muhasebeleştiremediğimiz için fiili ve kaydı envanterlerimiz arasında ciddi bir farklılık var. Ve bu kaygıyla bazen de kararnameden doğan haklarımızı kullanamama yoluna gidiyoruz. Bu envanter stok düzenlemesinin ivedilikle çözüleceği bir modeli de sunmamız gerekir diye düşünüyorum. Elbette her konuşmacının söylediği gibi 6197 sayının sayılı yasanın bir an önce gündeme gelmesi, bir an önce yasalaşması, diğer maddeleriyle birlikle eczanelerin sınırlanması lazım. Bu konu çok fazla konuşulduğu için ben de çok aydınlandığım için daha fazla vaktinizi almak istemiyorum. Çok önemli bir konu yaşamsal bir konu, bu yasayı da çıkaracak mercinin neresi olduğunu da hepiniz çok iyi biliyorsunuz. 6197 sayılı yasa, dün hocamın konuşmasından da faydalandım. Ancak bir konuyu da paylaşmam lazım meslek standardı lazım, evet doğru, meslek standardı lazım. Bundan üç yıl önce veyahut dört yıl önce meslek standardıyla ilgili Türk Eczacıları Birliğine 234 TEB Yayınları bir talep geldi. Meslek standardı oluşturmak üzere toplantıya davetti bu. Bu konuda bilgisine ve otoritesine güvendiğimiz Türk Eczacıları Birliği Denetleme Kurulu başkanlığı yapmış, mevzuata hakim Prof. Dr. Sayın Okan Atay’ı davet ettik, rica ettik. Kendisi de bir komisyonun başkanı olarak bizim heyetimizi temsilen bu görüşmeleri yaptı. Bu görüşmelerin sonucunda Sayın Atay’ın bize de, diğer tarafa da verdiği bilgi şudur; Türkiye’de eczane ve eczacılık kendine ait bir yasaya sahip olduğu için, bu yasa da yönetmeliklerle desteklendiği için bu standartları zaten içinde barındırmaktadır. Standartlar gibi kolay değişken değil, kalıcı önemli bir standarttır. Yani yasa ve yönetmelikler standardın bizatihi kendisidir. Bunu sadece bir bilgi olarak verdim. Yoksa ayrıca bir standart olmalı mı, olmamalı mı, bu bir ayrı değerlendirme konusudur. 6197 çok önemli ama ancak bu mesleği sadece 6197 ile koruyamayız. Bir yasa var. Bir şemsiye var. Oh ne güzel yasa da çıktı. Artık bizim bir şey yapmamıza gerek yok. Divan Başkanı: Sayın Eşkinat, toparlayabilirsek lütfen. Ecz.Ekrem EŞKİNAT (Devamla): Hızlanayım Sayın Başkanım, Yüksek Sağlık Şurası diye bir organ var. Geçmişte Türk Eczacıları Birliği bu organın bileşenlerinden biriydi. En azından temsil ediliyordu. Bir süredir Yüksek Sağlık Şurasında Türk Eczacıları Birliği yok. Sağlık politikalarının oluşturulduğu yerlerden birisi, Yüksek Sağlık Şurasıyla ilgili bir gelişme olup olmadığı konusunda Sayın Merkez Heyetinden bizi bilgilendirmesini istiyorum. Yoksa Yüksek Sağlık Şurasına tekrar üye vermek için gerekli girişimlerin ivedilikle yapılmasını düşünüyorum. İTS, e-reçete, e-eczane, internetten ilaç satışı, 7–24 ilaç hizmeti bu teknolojinin bize getirdiği bonuslar, bunların da gazabından korunmak için gerekli önlemlerin ivedilikle alınması lazım. Dediğim gibi banka faizleri, vade farkları, bizim olmazsa olmazlarımız. Gece rüyalarımıza giren olgular. Geri ödeme sisteminin öne çekilmesi ve ödemelerin ileriye atılması yöntemi ile iki trilyonluk bir sanal paranın bu alana girmesi halinde bu banka faizleri ve vade farklarından kurtulabileceğimizi düşünüyorum. Sanayinin geri ödemede güvence olarak görebileceği bir kart sistemi üzerinden çalışan bir ödeme modeli ve Yardımlaşma Sandığı kaynaklarının kooperatiflerle birlikte yapılacak bir ortak projeyle beraber ilaç olarak eczacıya sunulması bu süreçte katkı verecektir 235 TEB 37. Olağan Büyük Kongre diye düşünüyorum. Pazarı, alanı yeniden planlamak gerektiğini düşünüyorum. Hastane, sanayi, idari konularda meslektaşlarımızı yönlendirmek durumundayız. Gözümüzden kaçırdığımız yerler de var. Mesela ilaç pazarlaması konusunda bir yönetmelikle bu hizmeti eczacıların yapması konusunda bir gereklilik ya da zorunluluk getirilebilir diye düşünüyorum. Eczacılık eğitimi mutlaka gözden geçirilmeli, efektif güncel bir boyuta taşınmalı. Akreditasyon günümüz global dünyasında olmazsa olmaz, yaşama geçirilmeli. Kendi içimizde yapabileceğimiz başka şeyler var. Bizim EGAŞ’ımız var. EGAŞ’ın depo ruhsatı var. Beşinci kademeli düşük kârlılıklı ilaçlar var. EGAŞ’ı kanal olarak kullanıp mail order üzerinden %4 karlılıkla bu beşinci kademeye kimseye avuç açmadan sağlamak mümkündür diye düşünüyorum. Toplu alım toplu pazarlık noktalarında artık örgütün ekonomik boyuta da el atması gerekliliği düşüncesindeyim. Artık Birliğin ve odaların işlevlerinin tekrar gözden geçirilmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum. Sanayi boyutunda jenerik ve orijinal kavramının yanında orijinal ve tek olan ilaçları da ayrı bir boyut olarak değerlendirmeliyiz. Bu şu andaki sosyal güvenlik sisteminin ya da devletin gözden kaçırdığı ve bedelini ciddi rakamlarla ödeyeceği ilacın yoka girmeye başladığı bu sürecin devam edeceği, daha önce Başbakana Avrupa ve ilaç üreticilerinin yazdığı mektubun gereklerinin nasıl yerine geldiğinin görüleceği bir sürece doğru gidiyoruz. Bu bakımdan sanayiye bir boyut olarak değil firma firma hatta, ilaç ilaç ayrı bir dünya olarak bakmak ve değerlendirmek durumundayız. Dağıtım kanalları ve kooperatifler konusuna hiç girmiyorum ama bu da önemli bir konu bir de devlet ayağı var. Devlet SGK, Sağlık Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, şöyle bir bakışımız var. Bir şey sormamız lazım kendimize bizim siyasete karşı duruşumuz nedir? Devlete karşı duruşumuz ne? Divan Başkanı: Sayın Eşkinat süreyi biraz aştık. Arkadaşlar var yetiştiremeyeceğiz. Toparlarsak Ecz.Ekrem EŞKİNAT (Devamla): Sanayiye karşı duruşumuz ne? Birim ilaca karşı duruşumuz ne? Sonuçta söyle bir noktaya gelmemiz lazım ki bu çark yürüyebilsin. “Devlet alabilir, sanayi satabilir, eczacı yaşayabilir” olan bir zemini bulup formüle edip diğer muhataplarımıza götürmek durumundayız. Yasasıyla birlikte TEB ve odalar da işlevlerini yeniden gözden geçirmelidir. Diğer bir kısım daha vardı. Başkalarının söz 236 TEB Yayınları hakkına tecavüz etmemek için o tarafını kullanmıyorum. Ben hepinize beni sabırla dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Sadece düşündüklerimi sizinle paylaşmak istedim. Divan Başkanı: Teşekkürler Sayın Eşkinat. Oğuz Ekincioğlu, Ankara Eczacı Odası Başkanımız. Ecz. Oğuz EKİNCİOĞLU (Ankara Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan, Merkez Heyeti’nin değerli başkan ve yöneticileri, Denetleme Kurulunun değerli başkan ve yöneticileri, değerli Büyük Kongre delegeleri, değerli oda başkanları ve yöneticileri, değerli meslektaşlarım hepinizi Ankara Eczacı Odası adına saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Gerçekten de çok yorucu ve mücadeleyle dolu iki yılı hep beraber geride bıraktık. Ben bu süreçten konuşmamın başında kısaca size bahsetmek istiyorum. Ve Ankara Eczacı Odasının bu süreçte takındığı tavırla ilgili size kendimizi çok anlatmaya çalıştık ama bir kez daha kısaca bunu ifade etmek istiyorum. Şimdi Ankara Eczacı Odası bu süreçte Türk Eczacıları Birliği ve meslek örgütünün mümkün olduğunca yanında olmaya, gerektiğinde eleştirmesine rağmen, bunu özellikle belirteyim eleştirdiğimiz noktalar olduğunu da söyleyeyim ama meslek örgütümüzün aldığı kararların arkasında sonuna kadar durmaya çalıştık. Fakat bu süreçte belki de bir dezavantajdı. Belki de demeyeyim, gerçekten dezavantajdı. İki yıl boyunca bir 6-5 hikâyesi yaşadık hepiniz biliyorsunuz. Geçtiğimiz genel kurulda, 2007 genel kurulunda sandıktan çıkan sonuçlarda birçok arkadaşımız evet milli takımı seçti. Delegelerin on biri işte çok uyumlu çalışır gibi öngörülerde bulundu. Aslında bunlar öngörülü değildi. Belki bir temenniydi, çünkü çok doğru sonuçlar doğurmadı. Protokol sürecinde, 21 Aralık sürecinde yapılan çalışmaların içinde aktif olan, aktif olarak rol alan biri olarak o dönemde gerçekten 11 kişinin 11’ininde elinden gelen tüm gayreti gösterdiğine ben de gözlerimle şahit oldum. Bunlar şahsi fikirlerimdir, onları paylaşıyorum sizle. Bu süreç kimi zaman çekişmelerle kimi zaman birlikte yürüyüşlerle, ama sonuçta örgütü ve eczacıları bir yere taşıma kaygısıyla devam ettirildi. Ama bir yere kadar devam ettirildi. Gönül isterdi ki, o gün delegelerin iradesiyle sandıktan çıkan Merkez Heyeti bugün burada on bir kişi 237 TEB 37. Olağan Büyük Kongre olarak oturuyor olsalardı. Benim bu genel kuruldan bir istirhamım var. Delegelerin oylarını isteyip buraya talip olup bunu başarabilen mutlaka çok değerli arkadaşlarımız vardır. Ama bundan bu niyetlerinden bir süre içinde vazgeçeceklerse baştan bunu bize söylesinler, biz de ona göre irade gösterelim. Çalışma şartlarının uygun olmadığı gerekçesiyle istifa etmek, hiçbir delegeyi ve tabanımızdaki hiçbir eczacıyı ikna etmeye yeterli bir malzeme değildir. İyi bir, hep bana diyorlar ki benden büyük oda başkanı ağabeylerim, hep iyi bir liste oluşturalım, Türkiye’yi kavrayan tek bir liste oluşturalım. Gerçekten de kâğıt üzerinde değerlendirdiğimiz zaman bu çok ideal ve güzel bir şey. Ama bir türlü mümkün olmuyor. O nedenle en azından Türk Eczacıları Birliğine, bu seçimlerden sonra oluşacak Türk Eczacıları Birliğine, Türk Eczacıları Birliği fotoğrafında önceliğini meslek olan ve önceliği meslek adına bu örgütü bir yere götürmek olan kişilerin geleceğine dair inancım tam. Şimdi protokol sürecinden bahsettim. Biliyorsunuz bir, bir buçuk yıla yakın bir protokol süreci yaşadık. İmzalar atıldı. Bakanlar imzaları reddetti. Birçok başkanlar danışma kurulu arka arkaya yapıldı, o dönemde bir yere gelindi miting yapıldı vs… ile gerçekten de çok dinamik, aslında bizim için çok da yorucu olan, çok dinamik süreç yaşadık. Ben o dönemde başkanlar danışma kurulunda yaptığım konuşmalarda e-sözleşme tehdidinden korkulmaması gerektiğini, çünkü bizim bununla bir gün yüzleşmek zorunda olduğumuzu ve kapatma eyleminin o dönemde biliyorsunuz iki kere kapatma kararı alındı. Sonra atılan imzalardan sonra bundan geri adım atıldı. Kapatma eyleminin o dönemde bulunmasının doğru olduğunu halen düşünüyorum. 21 Aralık mitingine gelince, gerçekten de, belki de Ankara Eczacı Odasının en şanslı başkanıyım. Çünkü böyle bir organizasyonda başkan olduğum için gurur duyduğumu ifade ediyorum. 21 Aralık’ta 32 bin kişiyle Ankara Kolej Meydanında büyük bir miting yapıldı. Ve bu mitingde Merkez Heyetimizin tümü, o dönemde istifa eden beş arkadaşımız da görevdeydi. Merkez Heyeti üyelerimizin tümü ve Ankara Eczacı Odası üyelerimizin tamamı, ayrıca Ankara’dan 300 kadar meslektaşımla, sizleri Ankara’da ağırlayıp, karşılayıp, uğurlamak şeklinde elimizden geldiğince yapmaya çalıştık. Ve 21 Aralık mitinginden sonra da birçok oda başkanı arkadaşımın meslektaşımın bu organizasyonu çok iyi yürüttüğümüzle ilgili olumlu düşünceleri, hiç bir sıkıntı olmadı çünkü, biliyorsunuz, düşünceleri bize en büyük ödül oldu. Ancak dün yapılan konuşmalarda Sayın Trabzon Eczacı Odası Başkanı 21 Aralık’ta işte bizim paket yaptırdı kendilerine geceyarılarına kadar doğrudur. Kişiler 238 TEB Yayınları üzerinden siyaset yapmak Sayın Tekin Çağlar’ın ilk kez gösterdiği bir tavır değildir ve doğrusu şaşırtmadı. Ama burada Ankara Eczacı Odası Başkanı olarak şunu söylemek zorundayım. Yöneticilerim, meslektaşlarım 300 tane meslektaşım adına her fırsatta emeği öne çıkaran emeği Sayın Tekin Çağlar’a hakkımızı helal etmiyoruz. Hayır, ben buradan açıkça söylüyorum. Açıkça söylüyorum hakkımızı helal etmiyoruz. Bu organizasyonu yürütürken çok ciddi emekler sarf edilmiştir ve kişiler üzerinden de siyaset yapılmasını kabul etmiyoruz. Hayır, hiç öyle bir şey yapmıyorum. Şimdi arkadaşlar, Sayın Başkan bakın, ben kişiler üzerinden karşılıklı polemiğe girmek istemiyorum. Ama kişiler üzerinden siyaset yapacak olursanız benim buradan çok söyleyeceğim şey var. Evet, sevgili arkadaşlar devam ediyorum. Firma boykotlarıyla ilgili çok başarılı bir süreç geçirdik yine hep beraber ve bu nokta da-Divan Başkanı: Lütfen oturduğumuz yerden müdahale etmeyelim arkadaşlar konuşmacılara, lütfen de cevap hakkı doğuracak cümleler sarf etmeyelim. Genel kurulun huzuru için ve lütfen tüm arkadaşlarımdan rica diyorum. Ecz.Oğuz EKİNCİOĞLU (Devamla): …ve bu noktada firma boykotlarıyla ilgili olarak Ankara Eczacı Odası her iki boykotta da Yozgat’la çok eşit oranda her iki boykotta bir sonuç aldık. Meslektaşlarımıza Ankaralı üyelere buradan sizin huzurunuzda, sizin nezrinizde bir kez daha teşekkür ediyoruz. Gerçekten de iki boykotta, Ankara Eczacı Odasının birinci noktada bu boykotları bitirmesi bizi tekrar gururlandırdı. Ama bu döneme baktığımızda başkanlar danışma kurulu yapıldı. Ankara gibi bir ilde Ankaralı eczacılar boykot edilen firmayı %47, %50’lerde bir düşüş sağlamışken %8–9 gibi bir düşüş sağlayan ve bu eyleme boykota bu oranda destek veren arkadaşlarımızın şimdi ben bu kürsüden konuşurken bana da müdahale etmeleri size de lütfen çok şaşırtıcı gelmesin. 4 Aralık süreciyle ilgili olarak, sevgili arkadaşlar, 4 Aralık, salonun ahengini siz bozuyorsunuz. Üçünüz konuşuyorsunuz başka bir tane konuşan var mı Allah aşkına? 239 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Divan Başkanı: Lütfen karşılıklı konuşmayalım Sayın Başkanım, arkadaşlar lütfen konuşmacıya laf atmayalım. Başkanım siz de lütfen kişilere yönelik cevap vermeyin. Lütfen başkanım. Arkadaşlar lütfen karşılıklı konuşmayalım. Ecz.Oğuz EKİNCİOĞLU (Devamla): Arkadaşlar, 4 Aralık süreciyle ilgili olarak da demin konuşmamın başında söyledim. Bu kapatma eylemi aslında, geç kalınmış bir eylemdir. Bu noktada Merkez Heyeti, kendilerine de söyledim, protokol süreci zamanında bunun yapılması gerekirdi. Fakat bunu şöyle değerlendirmek lazım, bu bir uyarı kapatmasıdır. Ve kamuoyuna da o şekilde lanse edilmiştir. Bugün buradan yapılacak bir takvimle alınacak kararlarla bunun hem kamuoyuna hem basına hem de eczacı kamuoyuna aktarılması gerekmektedir. Bu sürecin devam ettiğine ve iyi yönetilirse sonuç alınabileceğine dair inancımız tamdır. En büyük yararlarından biri şudur: Ankara’da sürekli Sosyal Güvenlik Kurumunun ve diğer kurumların bürokratlarıyla ilişki halindeyiz, görüşüyoruz. İnanın, bizim blöf yaptığımız ve bunu asla başaramayacağımız, eczacı tabanının buna destek vermeyeceği gibi bir sanıları vardı. Eylem kararı alındıktan sonra büründükleri sessizliğin de asıl nedeni buydu. O nedenle Türkiye’deki eczacılık örgütünün, Türk Eczacıları Birliğinin, bu örgütün; ne kadar dinamik ve ne kadar üyeleri tarafından desteklenen, aldığı kararları üyelerinin ne oranda uyguladığını görmeleri açısından son derece yararlı olmuştur. Bu sürecin bundan sonraki döneminde bu 4 Aralık her zaman zihinlerinde olacak şekilde adım atacak ve karar vereceklerdir. Bir başka yararı da; protokol sürecinde iki yıl, iki kere kapatma eyleminden geri adım atmamız nedeniyle, üye tabanında bunu yapar mıyız, yapamaz mıyız gibi hiç oluşmaması gereken soru işaretleri oluştu. Bunları tamamen ortadan kaldırdığımızı ve üyelerimizin nezrinde örgüt anlamında, bunu kişisel ya da odalar olarak söylemiyorum, örgüt anlamında bunu tazelediğimizi, bu soru işaretlerinin kalktığını düşünüyorum. Bu anlamda da faydalı bir eylem olduğunu düşünüyorum. Bu sürecin çok iyi yönetilmesi gerekir. Ne yapılması gerekir? Ankara Eczacı Odasının bu süreçte ne yapılması gerektiğine dair düşünceleri şunlar; bir kere basına çok iyi anlatılmalı. Ben bu noktada da bir eleştirimi dillendirmek zorundayım. Türk Eczacıları Birliğinin yaptığı basın açıklamaları son derece yetersiz demeyim fazla yeterli ama anlaşılmaz. Basın açıklamalarını mutlaka eczacı arkadaşlarımıza meslek yöneticilerinin hepsi anlıyordur. Ama onun basın kamuoyuna yapılıyor açıklaması. O nedenle çok daha salt 240 TEB Yayınları çok daha anlaşılabilir, çok fazla küresel sermayeden bahsetmeyen, insanların ilaca ulaşımının kolaylaştırıldığı noktada adım atılmasıyla ilgili cümleler içeren daha sade basın açıklamalarının yapılması bizi daha doğru sonuçlara ulaştırır diye düşünüyorum. Sevgili arkadaşlarım, değerli meslektaşlarım buradan mutlaka bir eylem takvimi çıkmalı ve Pazartesi ya da Salı buna bu önümüzdeki hafta bu eylem takvimi ve bu kararlılık mutlaka basına ve kamuoyuna açıklanmalı ve bu takvim başlatılmadır. Ayrıca bu takvimin içinde mutlaka buradan çıkacak tüm delegelerin imzasıyla tüm örgütün imzasıyla çıkacak bir sonuç bildirgesi mutlaka kamuoyuyla paylaşılmalıdır diye düşünüyorum. E-sözleşme tehdidiyle ilgili olarak bazı başkanlarımız, demin Nejat Ağabey de bahsetti, bir takım düşüncelerini ifade ettiler. Biz hala Ankara Eczacı Odası olarak bu noktadayız. E-sözleşmeyle bir gün yüzleşmek zorundayız. En güçlü olduğumuz an, o andır. Ve bununla yüzleşmemiz gerekiyorsa bundan asla geri adım atılmamalıdır. E-sözleşmeyi bu noktada, Türkiye’de başarabileceklerini henüz asla düşünmüyoruz. Eğer bunu başarabilecek olsalardı 4 Aralık’ta 24 bin eczaneyi kapatmamızı engellerlerdi. Bu nedenle e-sözleşmeden hiç çekinmeden, kesin sözleşme feshinin de bu takvimin içinde yer almasını doğru buluyoruz. Değerli arkadaşlarım, 4 Aralık süreciyle ve bu iki yıllık görüşmelerle ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaştım. Genel kurulda, Ankara Eczacı Odasının duruşuyla ilgili birçok oda arkadaşım dışarıda benden fikir beyan etmemi istediler. Ankara Eczacı Odasının duruşunda, şimdiye kadarki duruşuyla hiçbir fark yoktur Hiçbir pazarlık yapmıyoruz. Çünkü pazarlıklarla oluşturulan asansör listelerinde oluşturulan listelerin doğru sonuçlar doğurmadığını düşünüyoruz. Duruşumuzda hiçbir değişiklik yok. Hiçbir pazarlık, asla yapmıyoruz. Sorumluluk almaya, örgütün hangi noktasında olursa olsun, sorumluluk almaya, görev almaya devam edeceğimizi hepinizin huzurunda arz ediyoruz, ilan ediyoruz. Ankara Eczacı Odasının tavrı, katkıları, sizlerin değerlendirmesindedir. Burası bizim söz söylemeye en yetkili organımız sonuçta örgütümüzün organı ve Ankara Eczacı Odasının meslek için salt meslek için, sağlıklı bir gelecek için yapmaya çalıştıklarını aynı ölçüde, aynı şekilde elinden gelenin azamisiyle yapmaya devam edecektir. Bunun da farkında olacağını değerlendireceğini sizler tarafından düşünüyoruz. Ben genel kurulumuzun mesleğimiz için daha doğru sonuçlar daha iyi sonuçlar doğurması ümidiyle hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. 241 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Divan Başkanı: Sevgili konuklar komisyonlarımız son toplantılarına başlamıştır. Bu saatten sonra yeni dilekçe alamayacağız onları bildireyim. Emin Beyaz, Batman Eczacı Odası Başkanı. Ecz. Emin BEYAZ (Batman Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan, Sayın Başkan, Merkez Heyetinin Denetleme Kurulunun Haysiyet Divanının değerli üyeleri, değerli meslektaşlarım, sizleri Batman, Muş, Siirt Eczacı Odasının değerli meslektaşlarım adına hürmetlerimle selamlıyorum. Biraz geciktim, özür diliyorum. Özellikle Divanın anlayışına da teşekkür ediyorum. Gecikme nedenim her ne kadar insanlar reddetse de gece üç dörtlere kadar süren kulislerden dolayıdır. Uykusuz kaldım. Gece iki buçukta tekrar yatağımdan kalktım. Telefon geldi şöyle, şöyle olsun böyle olsun. Ben bunu ilkeli bulmadığımı huzurunuzda ifade etmek istiyorum. Değerli meslektaşlarım, 4 Aralık eylemini beraber gerçekleştirdik. Biz de, yöremizde %100 eczanelerimizi kapattık. Belirlediğimiz nöbetçi eczaneler dışında hiçbir eczane hizmet vermedi. SGK nasıl karşıladı gördünüz. Kapatıyorsanız kapatın dediler. Batman’da, ulusal televizyonlara da rastladı, izleyeniniz olmuştur, bir yürüyüş gerçekleştirdik. Kilitler almıştık. Tabi eczaneler gerçek anlamda kilidini vermek istemedi anahtarlarını. Biz de toptan pazarlık ederek bir torba kilit aldık gittik SGK’ya. Bildiriyi okuduk. SGK yetkililerinin değerlendirmeleri nasıl olur diye beklerken SGK Müdürü bu şaka değil, telefon açtı. Dedi ki; Sayın Başkan, getirdiğiniz kilitlerin hepsi Çin malıymış ya! Değerli meslektaşlarım biz eczacıların morali, dengesi, ruh hali hakikaten bozulmuş durumda eczanelerimizde halka nasıl hitap edeceğimizi, nasıl ikna edeceğimizi, hakikaten şaşırmış durumdayız. İlaç yazdırıyor, geliyor hasta, bu ilacı veremiyoruz diyoruz. Böyle bir ihtiyar teyzemiz bir eczaneye uğramış. Eczacı yazan ilacı veremeyeceğini, 5 ilaçtan 4’ünün karşılanamayacağını; üçünün elinde mevcut olduğunu, birini ise ödenemeyeceğini muadil eşdeğer kavramından izah ederken bir türlü bunu anlamayan ihtiyar teyzemiz özellikle almak istediği tansiyon ilacının elinizde mevcuttur türde 242 TEB Yayınları yazmasından sonra elini cebine atar, ilacını çıkarır, son tableti ağzına atar, elimde kalmadı hadi ver. Biz şimdi bu hallerdeyiz. Biz eylemlilik yaptık. Kongrede bunun gereğini yapacağımızı, düşüneceğimizi, kararını alacağımızı seslendirdik. Dünden beri de değerli, siz değerli oda başkanlarını, siz değerli delegeleri dinliyorum. Sabah kaçırdım özür dilerim kendilerinden. Fakat ne yapacağız? Bunun şaşkınlığı içindeyiz. Belli değil. Bir sözleşme feshi dillendiriliyor. Sözleşme feshinde ne derece başarılı olacağımızı az önce benden önceki değerli Başkan da yüzleşeceksek, yüzleşelim dedi. Ama tamam yüzleşelim. Ama burada ciddi manada tıkanmanın olacağı, ciddi manada eczacının anlaşma yapacağı aşikârdır. Bunu bir iyi değerlendirmemiz lazım değerli meslektaşlarım. Kepenkleri kapattık. Ama bugün Türk Eczacıları Birliği’nin, Batman, Muş, Siirt Eczacılar Odasının bir kararı olmadığı halde eczanelerimizin çoğunun kepengi kapalı. Niye kapalı derseniz, biliyorsunuz dün bir parti kapatıldı. Buna tepki olarak dıştan gelen, içten gelen, baskılar sonucu veyahut da gönüllü katılım sonucu kepenkler esnaf %100’e yakın kepenk kapatırken halkın sağlığını kendisine baş kaygı olarak telakki eden eczacı da bu baskılara dayanamayıp şu anda eczanenin önünde, kepengi kapalı bir şekilde beklemektedir. Bir partinin kapatılması bize göre demokrasiye ve Cumhuriyete bir darbedir. Anlaşılan o ki ülkemizde evrensel hukuk ilkelerine uygun hukukun üstünlüğüne ve yargıç bağımsızlığına dayalı çoğulcu ve katılımcı bir demokrasinin gerçekleşmesi uzun zaman alacağa benzemektedir. Düşünceyi açıklama ve bu yönde örgütlenme özgürlüğü kısıtlanmış olduğu gibi siyasi partilerin dahi bazı konularda çözüm önermeleri olanaklı değildir. Burada neden yasalar düzenlenmedi söylemine katılmıyorum. Ancak kanımca sorun salt çağdaş anayasa ve çağdaş yasalar yapmama sorunu değildir. Aslında sorun demokrasinin alt yapısını oluşturacak donanımda, anlayışta ve duyguda birey, yurttaş yetiştirememe sorunudur. Demokrasi eğitimi alamamış kuşaklardan hukukun üstünlüğüne dayalı özgürlükçü bir demokrasinin yollarını açmayı beklemek aşırı iyimserlik olur. Ülkemizdeki siyasi kadrolar ortadadır. Bu kadroların değil ülkeye, kendi partilerine demokrasiyi getirmeleri ham hayaldir. Bazı değerli meslektaşlarım salonu terk ediyorlar anlayışla karşılıyorum. Ben burada DTP’yi, savunduğu ilkeleri savunmuyorum. Bir partinin kapatılmasının demok- 243 TEB 37. Olağan Büyük Kongre rasiye ve Cumhuriyete olan darbesinden söz ediyorum. Cumhuriyetin demokratikleşmesi uzun bir süreçte olacaktır. Siyasetçimizin de, bürokratlarımızın da, hakimlerimizin de, öğretici ve eğitimcilerimizin de birey yurttaş modeline uygun, araştırıcı, yaratıcı, hukuk bilincine sahip, erdemli, düşüncelere ve özgürlüklere saygılı, kamuya ve çevreye duyarlı barışçı, ufuklu, donanımlı, sanatı ve kültürü yaşamın ve kişiliğin bir boyutu olarak kavrayan insanların olmasıyla ve çoğalmasıyla mümkündür. Sorunun salt çağdaş kanunlar yapma sorunu olmadığı açıktır. Biliyorsunuz anayasa mahkemesi dedi ki biz mecburuz, yani anayasa önümüzde duruyor. Değiştirseydiniz. Evet, bir sene gibi bir uzun süreci bekleyip de, değiştireceğine söz veren iktidar bunu yerine getirememesinden de sorumludur. Ama belirttiğim gibi sorunun, salt çağdaş kanunlar yapma sorunu olmadığı da açıktır. Tam da burada Mahatma Gandhi’nin sözlerine aynen katılıyorum. Mahatma Gandhi der ki ‘Çağdaş kanunların var olduğu, ama uygulayıcılarının anlayışlı olmadığı bir ülkede yaşamaktansa; kanunları çağdışı olan, ama uygulayıcıları anlayışlı olan bir ülkede yaşamayı yeğlerim.’ Değerli meslektaşlarım, ülkemizin içinde bulunduğu sorun kronikleşmiş, tarihten gelmiş, dedelerimizin yapmış olduğu yanlışlardan dolayı biz torunların çekmiş olduğu sorunlardır. Cumhuriyetin uygulama alanı demokrasiden farklı olmaz. Demokrasinin laboratuarı ve uygulama alanı cumhuriyettir. Ama Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana yapılan hatalar maalesef bizleri bu noktalara getirmiştir. Ben sizlere tarihi anlatacak değilim, yalnız tarihte üç önemli şahsiyetin söylemiş olduğu bazı sözleri yorumsuz bir şekilde sizlere okumak istiyorum. Sene 1925 Başbakan İsmet Paşa diyor ki; “ Biz açıkça milliyetçiyiz. Milliyetçilik bizi birleştiren tek nedendir. Türk çoğunluğunun yanında diğer unsurların hiçbir etkinliği yoktur. Her ne pahasına olursa olsun, ülkemizde yaşayanları Türkleştirecek, Türklere ve Türklüğe karşı çıkanları yok edeceğiz. Vatana hizmet etmek isteyenlerin her şeyden önce Türk ve Türkçü olmalarını istiyoruz. 17 Eylül 1930’da Adalet Bakanı sıfatıyla Mahmut Esat Bozkurt hiç görmediği halde Siirt milletvekilidir Mahmur Esat Bozkurt. Tıpkı şair ve yazar kimlikleriyle bildiğimiz Yahya Kemal Beyatlı’nın Urfa’dan, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Mardin’den vekil seçilmesi gibi, bu da Siirt’ten milletvekili olmuş. Adalet Bakanlığı yapmış bir adam ne diyor; okuyayım size: ‘Benim fikrim ve kanaatim şudur ki, dost düşman da bilsin ki, bu memleketin efendisi Türk’tür. Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı var- 244 TEB Yayınları dır. O da hizmetçi olmaktır, köle olmaktır. Dost ve düşman hatta dağlar bu hakikati böyle bilsin.’ Yine dönemin Dışişleri bakanı Tekin Rüştü Eraslan daha ileri gidiyor. Bu son dönemde söylenen geç git söylemi söylenmiyor. Gitmeniz gerektiğini söylüyor. Ne diyor? Ağzında hepsinin kaynakları var arkadaşlar. ‘Kürtlerin durumuna gelince kültürel düzeyleri o kadar düşük, zihniyetleri o kadar geridir ki, Türk ulusal yapısı içinde barınamazlar. Ekonomik yönden uygun olmadıkları için daha ileri ve kültürlü olan öz Türklere girişmiş olan yaşam mücadelesini kaybedeceklerdir. Çoğu İran ve Irak’a göçebilir. Kalanlar ise yaşam mücadelesinde zayıfların yok olması sürecine tabi olacaklardır.’ 1950’lerde Başbakanlık yapmış ve Fenerbahçe stadına ismini de vermiş Şükrü Saraçoğlu’nun da bir lafını da sizlere hatırlatmak istiyorum. Demiş ki ‘Bu ülkede Allah’tan ve peygamberden bahsetmek yasaktır.’ Şimdi arkadaşlar, ben siz değerli meslektaşlarımı, düşüncelerini yargılamıyorum. Tarihten bunları sizlere paylaşmak istiyorum. Çünkü sorun buradan gelmekteydi. Bugün otobüste kucağına yanarak düşen bir babanın evlat acısını, bugün genç yaşta o kınalı kuzuların şehit düşürülmesini, bu ülkenin yarasına nasıl merhem edileceğinin ve sıkıntının nereden geleceğini sizlerle bu pasajlarla paylaşmak istedim. Geçen dönem bir süreç geçirdik. Bir demokrasi hakkı da burada çiğneniyor sevgili meslektaşlarım. Biz listeler yapacağız. Bu listelerde kim nasıl alacaksa sağduyulu davranacağınıza inanıyorum. İstemiyorsanız görmek istemediklerinizi ilgili kişilere iletin. Ama biz birlikte varız. Birlikte güçlü oluruz. Merkez Heyetine de bu noktada birkaç sözüm olacak. Sevgili Başkanım ve Sevgili Genel Sekreterim, hakikaten diğer arkadaşlarımızla beraber olağanüstü bir çabayla, çalışma performansı göstermektedirler. Ama onlara tavsiyem, bu pazarlık sürecinin bu şekilde yürütülmesine mani olsunlar. İnsanların iradesine saygı duyulsun. Kimin çizilip çizilemeyeceğini kendileri beyan etmesin. Kimin hangi listede, çoğunluk bulduğunuz yerde kendinizi güçlü hissedip, çoğunluğu geride kaldığını varsayaraktan hesaplar içerisine lütfen girilmesin. Çünkü kime ne olacağı belli değildir. Çünkü siz değerli delegenin iradesinin bugün nasıl teşekkül edeceği belli değil, yarın nasıl teşekkül edeceği de hiç belli değil. Sayın Domaç’ın örneğini unutmayalım. 245 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Divan Başkanı: Sayın Başkanım toparlarsanız. Ecz.Emin Beyaz (Devamla): Bitiriyorum. Sayın Genel Başkanımızın, 10 sene genel başkanlık yapmış bir değerli büyüğümüzün protestosunu dinleyip haklı haksız hepimiz gördük, bütün Türkiye izledi. Bu noktada kendini güçlü hissedenlere, SGK’ya aslında yazmış olduğum son metini de bağladığım bir Afrika atasözünü söyleyerek bağlamak istiyorum. “Sular yükselince balıklar sinekleri yerler. Sular alçalınca sinekler balıkları yerler. Kimin kimi yiyeceğini güçlülük değil suyun akışı belirler”. Hepinize teşekkür ediyorum. Divan Başkanı: Sayın Emin Başkanıma teşekkür ediyorum. Tuncay Sayılkan, İzmir Eczacı Odası Başkanı. Ecz. Tuncay SAYILKAN (İzmir Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan, Merkez Heyeti’nin, Denetleme Kurulunun Yüksek Haysiyet Divanının değerli yöneticileri, değerli oda başkanları, değerli yöneticiler, sevgili delegeler, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Öncelikle sekiz ay önce istifa eden ve bu örgüte önemli katkıları olduğunu düşündüğüm beş arkadaşım da dahil olmak üzere Merkez Heyetinin, Denetleme Kurulunun, Yüksek Haysiyet Divanının, tüm yöneticilerine iki yıllık çalışmaları için yine Türk Eczacıları Birliğinin sevgili emekçilerine teşekkür ederek başlamak istiyorum. Klasik sorunların sayıldığı yaklaşık iki gündür problemler anlatılıyor. Bir takım çok ayrıntılı hesaplar kitaplar yapılıyor o konulara girmeyeceğim. Çünkü süre çok uygun değil Sertaç Ağabeyimi de, Alaaddin Ağabeyimi de, Divanı da sıkıntıya sokmak istemiyorum. Ama bazı şeyleri de paylaşmamız gerekiyor. Klasik oldu artık her genel kurulda, her bölgelerarası toplantıda söylüyoruz. Her yıl bir öncekinden zor olacak. Evet, arkadaşlar, her yıl bir öncekinden daha zor olacak ve oluyor. Mesleğimizle ilgili, ülkemizle ilgili ciddi sıkıntılı süreçten geçiyoruz. Sağlıkta dönüşüm adı verilen, hatta kimilerine göre de devrim diye nitelendirilen; adım adım sağlık hizmetlerinin paralı hale dönüştüğü, herkesin parası kadar sağlık hizmeti aldığı ve sağlık çalışanlarının 246 TEB Yayınları ezildiği bir programın kayıplarını en ağır yaşayan meslek gruplarından biriyiz. Sürekli özveride bulunmamız isteniyor. En son eylem sürecinde de, bu 4 Aralık kararının uygulama sürecinde de eczacılar biraz daha özveride bulunsun diye gazeteci arkadaşlar bunu ilettiler. Hepsine şunu ilettim, eczacı arkadaşların bir adım dahi gidecek yeri yoktur. Bundan daha fazla öz veride bulunma şansı yoktur. Bu aşamada çok bilinmeyenli bir denklem değil, çok acil dün Levent Hocam çok kısa uzun orta vadeli bir program açıkladı. Ama sıkıntıyı acilen rahatlatıp çözüme doğru gidebilmek için hepinizin bildiği şeyler var. Bir tanesi stok zararlarının giderilmesi, nedir bu? Nasıl giderilebilir? 2005 yılında o zamanki Merkez Heyetine ve Sağlık Bakanına bir öneride bulunmuş İzmir Eczacı Odası, demiş ki; 45 günlük bir geçiş süresi konsun, 45 günlük geçiş süresini de şöyle tarif etmiş. 45 gün önce belirlensin ama eczanelere düşük fiyat gelsin bu böyle uygulanmıyor. Peki, nasıl değiştirilebilir? Sosyal Güvenlik Kurumu 45 gün sonra uygulayabilir veya geçen bir internet sitesinde gördüm. Akıl akıldan üstün yeni barkottan bahsediliyor. Kamu kurum ıskontosuyla ilgili bir taşıma zararımız var. Dün Cenk çok güzel anlattı, Edirne Oda Başkanımız. Evet, kimileri sanal diyor. Ama çok açıkça bir kaybımız var. Ama temel sorunumuz. Yani hep parayla bitiştiriyoruz falan diyoruz ama ayakta kalabilmek adına da, kar oranımızın değişmediği ama cironun sürekli düştüğü bir ülkede, artan işletme giderleriyle bu işi taşımaya çalışıyoruz. Şunu doğru bulmuyorum. Yeri gelmişken söyleyeyim Merkez Heyetimizin açıklamalarında yedi bin eczane batacak, sekiz bin eczane batacak, kehanetlerini çok doğru bulmadığımı da söyleyeyim. Çok sayıda meslektaşımın canı yanacak, çok sayıda meslektaşım bunu sürdüremeyecek söylemi doğru, ama yedi bin-sekiz bin toto loto benzetmesi o rakamlar tutmadığında sıkıntı olacak. İnşallah da öyle bir rakam tutmaz. Bizlerin öncelikle ekonomik anlamda eczanelere nefes aldıracak, bu gelişmelerden sonra eczanelerin geleceğini planlayan, hizmet kalitesini yükselterek dün Levent Hocamın hem burada, hem Kayseri’de altını çizdiği gibi vazgeçilmez bir meslek grubu olarak bu sağlık sektöründe aktör olarak devamlı yer almamız gerekiyor. Peki, bununla ilgili dün Levent Hocam yine bir şey söyledi. Dedi ki bir emek vermeden, bir hizmet almadan size bu parayı verirler mi? Vermezler arkadaşlar. Bizim de bununla ilgili yeni bir eczane modeli ile birlikte bununla ilgili bir mücadeleden, düşünen, yeni programlar projeler üreten kadrolara ihtiyacımız var. Sorunun temel nedeni 7 247 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Ekim’deki başkanlar toplantısında söylendi, Burhan arkadaşımın söylediği gibi siyasi iktidardır arkadaşlar. Şimdi herkesin değişik siyasi partilerde siyaset yapma hakkı var. Bu salonda da muhtemelen iktidar partisine mensup arkadaşlarım vardır ama bana sorarsanız siyasi görüşünüz ne olursa olsun, siyaset yaptığınız parti hangisi olursa olsun; eğer o parti iktidardaysa ve sizin meslek grubunuza bir tehdit varsa, sizin siyasi kimliğiniz ikinci planda kalmak zorundadır arkadaşlar. Hükümetin sağlık politikaları, sağlık hizmetlerine, ilaca ve eczacıya bakışı ortadayken hala çözümü diyalogla bulmak politikaları net olan bir siyasi otoritenin karşısına pazarlık ederek bir şeyler yapmaya kazanmak hayalcilikten öte bir şey değildir. Çok net söyleyeyim, ilacı sadece ticari bir meta gören eczacıyı da, onu satan esnaf gören, perakendeci gören bir zihniyetle biz bir hizmet sektörüyüz. Eğitimini aldığımız işi yapıyoruz. Bunun karşısında da ‘eczacısız sağlık hizmeti olmaz’ söylemlerimizi çok ciddiye almayan bu zihniyet değişmedikçe kalıcı çözüm bulma şansımız yoktur arkadaşlar. Bu nedenle, özellikle bu dönemde yaşadığım anıyı sizinle paylaşayım. Millet olumsuzlukları yaşadığımız da acıdır. Tamamı değil ama bazı arkadaşlarımızın iktidar partisinin üyesi oldukları parti için uygulamaları savunur ya da savunmak zorunda görüyorum. Ciddi bir hatadır arkadaşlar. Siyasi partiye üye olmak başka bir şeydir. Ekmek paranızı kazandığınız, ailenizin geçimini sağladığınız işin doğru yapılmasıyla ilgili saf tutmak başka bir şeydir. Siyaset demişken, şimdi şunu da paylaşmam lazım. Çok etik bulmadığım, doğru bulmadığım ve örgütte böyle bir gelenek oluşmaması için çok özen gösterdiğim bir iki kararın oluşması gerekiyor ki, hepimizin örgütte görev almak isteyen herkesin herhangi bir adaylık sürecinde tabiri caizse koltuğa ceketi asıp ben iki ay sonra döneceğim zihniyeti açık söyleyeyim bize yakışan bir tavır değil. Önümüzde yine seçimler var. Daha sonra olacak, hayat devam ettikçe herkesin de siyasi tercihleri olacaktır. Ama örgüt yöneticiliği başka bir şeydir. Siyaset başka bir şeydir. Ben bir ara gideyim şuradan aday olayım, geleyim yaklaşımı, bizim doğru bulduğumuz bir tavır değildir. Her toplantıda ya da değişik ortamlarda bir birlik beraberlik sohbeti gidiyor. Bir birlik beraberlik çağrısı gidiyor. Güçlü yönetimlerden, iyi kadro oluşturulmaktan bahsediliyor. Ancak sıra uygulamaya geldiğinde, pratiğe geldiğinde, bu büyük kongre salonlarına gelindiğinde bu iki buçuk-üç günlük sürede bir takım odalarda yine bir yönetim, denetim yok. Bir haysiyet divanı, bilmem ne bir 248 TEB Yayınları pazarlıktır gidiyor. O burada gelip büyük, büyük laflar eden arkadaşlarımız, belli talepler yerine gelmeyince küskün olarak odadan ayrılıp dışarıda kalıyorlar ya da farklı tercihlerde bulunuyorlar. Ama bu örgüt bütünleşme şansını iki defa kaçırdı arkadaşlar. Bir tanesini zaten kaçırmıştı. Bugün bu saatte bir tanesini daha kaçırıyor. 2007 yılı Aralık öncesi eski genel başkanım milletvekili adaylığından sonra örgüte tarihi bir fırsat verdi. Bütün örgütü bir araya getirip, bölünmenin nedeni olan Mehmet Domaç ortadan kalkmışken, insanları bir araya getirip, gerçek anlamda, geniş tabanlı bir yapı oluşturma şansı varken bazı arkadaşlar “Biz otuz küsur odayız seçimi de kazanacak yeterli delegemiz var. Bizim sizinle işimiz olmaz.” dediler. Sonra o tablonun nasıl bittiğini hepiniz biliyorsunuz. Şimdi de bu büyük kongre öncesi sorumluluk sahibi olan, aslında bu işi çözmek noktasında olan insanlar sadece bununla ilgili belli görüşmeler yaptılar. Bu misyonu üstlenmekle ilgili kalıcı, samimi adımları atmadılar arkadaşlar. Bu samimiyetten uzak tavır bu birlik beraberlikle ilgili yaklaşımın sadece söylemlerde kalması çok üzücüdür. Bu örgütün, bu salondaki insanların olduğu kadar, bütün ülkemize hizmet veren eczaneler de hizmetlerde sıkıntı yaşayan ve buradan çözüm bekleyen insanlarla ilgili Merkez Heyetimizin herkesin sorumluluğunda düşünüyorum. Ancak bir sayın genel başkanla bir oda seçimlerinin sonunda konuştuk, tebrik etmek için aradı, eksik olmasın. Kendisine o zaman da söyledim. Söyledim, dedim ki, bakın sayın genel başkanım, ki çok sevdiğim çok eski bir dostumdu, birçoğunuzu da belki aynı zamanlara rastladı, yeni arkadaşlara göre 10 yılın üzerinde tanıdığım biri, üzerine kardeşimiz ağabeyimiz çok tehlikeli bir süreç ama çok da önemli bir noktadasınız. Çok iyi bir kadro, çok iyi bir birliktelikle bir mücadele gücü yakalamasıdır. Bu sağlıkta dönüşüm programı ve önümüzdeki süreçte 15 Ocak’ta, Maliyeye bağlı kurumları 2011 sonrasında Yeşil Kartı da içine alarak gerçek anlamda tek alıcı ve patron olan Sosyal Güvenlik Kurumunun böylesine bir zihniyetin karşısında işimizin zor olduğunu anlattım. Kendisi de bununla ilgili değerlendirmeler yapacağını söyledi. Ondan sonraki görüşmemiz arife günü, 27 Kasım, yani iki aylık süreçte kendisiyle hiç görüşmedik. Diğer arkadaşlar görüşmüşler, üçer beşer görüşenler olmuş. Varyasyonlar olmuş. Arife günü görüştüğümüzde de bir gün önce Sosyal Güvenlik Kurumunda iyi bitmediği, yani bununla ilgili de sıkıntıda olduğunu söyledi. Fakat bu arada genel başkan Pazar günleri, özellikle herhalde hepimizin Pazar günleri özel zevkleri var. Herkes ailesiyle birlikte oluyor. Herkes belki daha çok gazete okuyor ya da televizyon seyrediyor. Belki 249 TEB 37. Olağan Büyük Kongre dışarıya çıkıp kafasını dinlendiriyor. Sayın Genel Başkan da delege arıyor. İzmir Eczacı Odasının delegelerini Sayın Genel Başkanım bizi arayıp, kime oy verirler ya da yapının içindeki kimler, kaç kişi oy verir şeklinde. Çok ilginç bir o kadar da şık bulmadığım bir tavır sergilemiştir. Bunu herkes söyledi ama bir cümle de ben söyleyeyim. Kayıtlara geçsin. Bu koltuk hesabıyla, delege hesabıyla yapılan listeler yaklaşık on yıldır bu örgütteyim. Bu yapıların bir hayırlı sonuç doğurduğunu, doğru bir yapı çıkardığını henüz görmedim. Bundan sonra da görebileceğime inanmıyorum. Tüm bu yanlışlara rağmen, bütün bu yönetici hatalarına, kişisel hatalara rağmen, gururla söylemeliyim ki, ülkemizde örnek bir örgütlü meslek grubu olarak tanınıyoruz. Ha yaptığımız eylemlerden sonra sivil toplum örgütleriyle ilgili sorgulamalarda ne kadar ne kazandığımız sorulduğunda açıklamakta zorlanıyorum açıkçası ama birlikte olabilmek, birlikte hareket edebilmek, çok hızlı organize olabilmek adına çok takdir edilen bir meslek örgütüyüz ve sağlıklı üye tabanımız var. Ama açık söyleyeyim, iyi yönetilmiyoruz arkadaşlar. Çok kısa geriye dönelim. Herkes çok değişik kesitler verdi ben de vereyim. Bir 2008 protokolü imzalandı. Hatta o protokol o kadar çok takdir gördü ki, Merkez Heyetimiz o protokole o imza şovunu yapmak üzere yetkililerini çağırıp orada bir kez daha o imzayı attırdı. Fakat çok kısa bir süre sonra Kasım ayında bir ek protokol o beş arkadaşın şerhine rağmen, alındığı söylenen bazı şeylerin tekrar belli karşılığında ıskonto kazanımları sağlanan bir hayal kırıklığı. 21 Aralık mitingini hatırlatıyorum hepinize, coşkulu bir katılım, kışta kıyamette herkes üzerine düşeni yaptı. Muhakkak Ankara Eczacı Odası da bizi burada karşılamak ve lojistik destekle ilgili gerçekten emek verdi, bunu iyi biliyorum. Ama odaların da o kışta kıyamete herkesi buraya toplayıp getirmekle, herkes çok emek verdi. Tüm yönetici arkadaşlarımın katkısını saygıyla karşılıyorum. Orada şöyle bir gerçekle karşılaştık yüz yüze geldik. Eylemden sonraki beklenti yüksekken, 19 Ocak günü öğlen saatlerinde Genel Başkanımız aslanlar gibi kükredi, “Böyle bir şey olamaz bize bunu imzalatamazlar bize bunu kabul ettiremezler” diye, biz de bölge toplantılarına devam ediyorduk. Narlıdere bölge toplantısında, yaklaşık 250 meslektaşımızla coşkulu toplantımızı yapıp dönerken bir telefon geldi. Dediler ki sizinkiler imzayı atmış. Tabi ayrıntıyı bilmiyoruz. Geri dönüp öğrendiğimizde öğlen imzalamam denen protokolün imzalandığını gördük, arkadaşlar. Devamında üç yıllık olduğunu öğrendik. 4 Aralık 250 TEB Yayınları gününe geliyorum hızlı bir şekilde. Gündüz saatlerinde Sayın Genel Başkanla öğlen saatlerinde yaptığımız görüşmedeki mutsuz tavrından bahsetmiştim. 16.30’da sayın İkinci Başkanımız Hilmi Şener arayıp eylem planını dikte ettirdi. Şimdi tabi örgütün tepesinde böyle bir karar alınmış sonradan öğrendik nasıl atandığını, Merkez Heyetinde kaç kişinin olduğunu nasıl programlandığını ama açıkçası arife günü odalara bunu tebliğ edip, özellikle oda sayısı fazla olan odalardan bahsediyorum, 4 günlük bayram tatilinde kalan üç günlük sürede işi organize ettirmeyle ilgili odalara ciddi bir görev yüklendi. Ama inanılmaz da bir başarı çıktı ortaya. Buradaki başarının altında yatan odaların bu işteki başarısı kadar üyelerin yoğun beklentisi ve desteğidir. Bu başarı varsa, başarının gerçek sahipleri bunlardır. Ancak 2002’deki kapatma eylemine göre bu eylemin başarılı olmasının bir tek nedeni vardır. Bunu açık konuşmak lazım, şartların, eczanelerdeki yangının bugün çok daha büyük bir noktada olduğunu işaretidir. Aslında şöyle bir değerlendirme yapmamız lazım. 18 Eylül’de bu kararlar alındı. Hepimiz duyduk. Bir sabah kalktık, kararlar alındı. Bir şok sonrasında, hangi kurum ıskontosunda kamu kurum ıskontosu düşecek? Fiyat düşüşleri ne kadar olacak? Falan bir dalgalanmanın devamında oda seçimlerinin olduğu gerekçesiyle 18 Eylül’den bu güne kadar bir tek 7 Ekim’de başkanlar danışma toplantısı yapıldı. Bence tarihin en büyük yıkımının yaşandığı süreçtir, 4 Aralık süreci ve meslek örgütümüz odaları sadece bir kere 7 Ekim’de çağırıp ön bir görüşme yapmış ki benim gördüğüm izlenim de oydu ki eylem yapmayla ilgili de, çok da sıcak bakılmayan, daha çok diyalogla çözmekten yana olan bir anlayış vardı. Divan Başkanı: Sevgili Başkanım toparlayabilirsek. Ecz.Tuncay SAYILKAN (Devamla): Vallaha biraz zor toparlarım. Bir beş dakikaya daha ihtiyacım var. O zaman şöyle bazı yerleri atlayarak geçeyim. Merkez Heyetinin odalarımıza yolladığı ve eczanelere astığımız afişlerle ilgili takıldığım bir şey var ki, birçok insan da sordu bunu. Aslında bu Merkez Heyetinin eyleme bakışını da açıklıyor. Şöyle yazıyor: “Bugün kapalıyız. Yarını bilmiyoruz.” Gerçekten bilmiyorlar. Bugün kime atıldı top, bugün büyük kongreye gelinecek böyle bir adres verildi. Bu büyük kongreye tarihi bir misyon yüklendi. E, 4 Aralık’ta bir uyarı yaptık. Arkası bakacağız büyük kongrede şimdi, bu büyük kongreden eylem kararıyla ilgili Merkez Heyetinin o 4 Aralık 251 TEB 37. Olağan Büyük Kongre ile ilgili planlaması, sorumluluğu üstlenmesi gereken o süreç büyük kongrenin üstüne bırakıldı. Umuyorum ve diliyorum ki olabileceğine inanıyorum. Üyelerimizin beklentisine yönelik gerçek anlamda çözüm içeren bir eylem planı da buradan çıkar. Başka bir sıkıntım daha var. Eylem sürecinde odalara gönderilen basın açıklamaları var. Basın açıklama taslağı gönderildi. Hayretler içinde okuduk arkadaşlarımızla, arkadaşlar basın açıklaması taslağında hükümetten söz edilmiyor. Sağlık Bakanlığından söz edilmiyor. Sosyal Güvenlik Kurumundan söz edilmiyor. Sağlıkta dönüşümün adı geçmiyor. Bazı bürokratların adı geçiyor. Bizim hükümetle ilgili kurumlarla hiçbir sorunumuz yok. Bir tek bazı bürokratlar var. Ne yapıyorsa bunlar yapıyor. Onun dışında sıkıntı yok. Daha kötüsü hani bunu bir tek biz gördük. Bir de gazete ilanları var. Gazete ilanlarını çok dikkatli inceledik. Yine bahsettiğim gibi Sağlık Bakanlığı kararnameyi çıkaran Sağlık Bakanlığı Sosyal Güvenlik Kurumunun tebliğleri ortada, genelgeler ortada. Onlarla ilgili gene bir cümle yok ve işin içinde daha garip Sağlık Bakanlığımızın olumlu yaklaşımına rağmen diye hafif böyle günah çıkartan bir deyim. Esas facia da en son paragrafta; Sayın Başbakanım çözseniz, çözseniz bunu siz çözersiniz diyen ricacı bir tavır. Arkadaşlar, bir örgüt üyelerinin tabanının talebi üzerine; eczaneler yangın yerine döndüğü için, %25’lik bir küçülme bir buharlaşma yaşadığı için, bedelsiz kamulaştırma yaşadığı için ayağa kalkıyor eyleme gidiyor. Fakat siz ricacı bir tavırla hareket ediyorsunuz. O zaman soruyorum. Bu eylemi kime karşı yapıyorsunuz? Bu tavır kime karşı alınıyor? Bu gazete ilanları, basın açıklamaları eylemin aslında ruhunu özetliyor. İçinde bulunduğumuz psikolojiyi özetliyor. Evet, bu tarihi kongrede olması gereken, tabi artık çok geç olduğunu düşünüyorum, ama geleceği planlayabilecek koltuk hesaplarına uzak bir yapının oluşmasıydı. Geniş tabanlı bir yapının oluşmasıydı. Bu da yetmez. Bu kadroların doğru bir yok haritasıyla ve geniş bir taban desteğiyle bu zorlu önümüzdeki herkes çok iyi biliyor ki daha zorlu bir iki yıl var, o mücadeleyi vermesiydi. Açılıştaki tabloya da dikkatinizi çekmek istiyorum. Sektör ve kurumlarla ilgili temsilcilerimizin bulunmaması, sadece kooperatiflerimizin burada olması, ki onlara da teşekkür borcumuz var. Çok entere- 252 TEB Yayınları san bir işaret yalnızlığımızın işareti, zaten eylemden bir gün önce; ilaç sanayiyle Sosyal Güvenlik Kurumunun bir gece önce anlaşıvermesi, yalnızlığımızı daha da artıran yanlış bir gelişmeydi. Sayın eski genel başkanla ilgili de bir iki şey söylemem lazım. Çünkü farklı görüşler var. Bazı arkadaşlarımız hoş değil, bu kadar emek vermiş birisine bu kadarı yapılmazdı diyor. Bazı arkadaşlarımız da aslında bizi o çok ezmeye çalıştı diyor Kayseri’den beri, evet Kayseri’de başta örgüt yöneticilerimiz olmak üzere o ders verir, küçümser tavır rahatsız ediciydi. Ama atladık. Aynı gene eski genel başkanımız Bursa’da o imza şovdan sonra da beni çağırdılar gece, gittiğimde dedi. Eczacılar burada oturuyor. Bürokratlar burada, buraya mı oturayım, şuraya mı oturayım; şaşırdım, ben de ortaya oturayım dedim. Zaten yönünü meslekle ilgili yol haritasını yeniden belirlemiş bir eski genel başkanımıza saygılı olacağız ama ben en azından bu büyük kongreye buraya katılan insanlara da aynı saygının gösterilmesini beklerdim. O yüzden sayın eski genel başkanın o gün buradaki karşılaştığı tavır bana hiç sürpriz değil hatta geç kalınmış bir tavır diye düşünüyorum. Ha başka bir şey daha söyledi sayın genel başkan buradan-Divan Başkanı: Başkanım ikinci beş dakikayı doldurdunuz. Ecz.Tuncay SAYILKAN (Devamla): Dedi ki, “Merkez Heyetinin her çalışmasında ben vardım.” dedi. Her aşamasında buna dikkat çekmek istiyorum. Bu söylem aslında arkadaşlarımızı da zan altında bırakan bir söylem, yani hala örgütün kontrolünü elinde tutan hala olayların içinde bir eski genel başkan, ama soruyorum size, hangi konuda çözüme katkısı oldu? Ben hiçbir tane hatırlamıyorum. Bazen çok güçlü ve vazgeçilmez olduğunuzu sandığınızda, aslında kaybetmişsinizdir. Doğruları görmeyip ilkeleri bir kenara bırakıp, kişisel hesaplar içine girenler örgüte, üyelerine ve mesleğe en büyük ihaneti yapanlardır. Açılışta da görüldüğü gibi, eski genel başkan örneğinde; görev almak, seçim kazanmak, görev süresi değil, görevi bıraktıktan sonra burada göreviniz saygı ve sevgidir arkadaşlar. Adana Oda Başkanımız dün güzel bir şey söyledi. Dedi ki; “Sorun siyasi iktidardadır. Eczaneler seçim bürosu olmalıdır.” Evet, doğrusu budur. Hangi iktidar olursa 253 TEB 37. Olağan Büyük Kongre olsun, sağlık hizmetlerine, bu ülke insanını aldığı sağlık hizmetine bu sıkıntıyı yaşatan, sağlık çalışanlarına bu eziyeti yapan hangi iktidar olursa olsun hep birlikte bu mücadeleyi vermek zorundayız, bu doğru. Ama Burhan güzel olmayan bir şey daha söyledi. Özellikle birçoğumuzun hocasıdır, benim de hocamdır Levent Üstünes, Sayın Mekin Tanker de burada, kendisini saygıyla selamlıyorum. O da şu anda İzmir’de ikamet ediyor, üyemiz. Mekin Hocamdan sonra örgüte kendi isteğiyle olmasa da bizim ısrarımızla girmiş, katkı sunmaya çalışan, birçok insan gibi akşam beşten sonra mesaisi bitip eve gittikten sonra sadece kendi yaşamını sürdürmek yerine geçen akşamki toplantıda gördüm, birçok internet sitesinden, birçok sağlık sistemiyle ilgili acaba bir şey bulunabilir mi, bizim ülkemize katkısı olacak model var mı, diye gecenin yarılarına kadar çalışan bir tane insan. Hepsinin ötesinde bir akademisyen düşünün ki Sayın Hocamdan yıllar sonra örgüte girip katkı sunmaya çalışıyor. Bütün bunların sizin için anlamı olmayabilir, ki Burhanettin de öğrencisidir, Hocamın. Geçtiğimiz günlerde Aslı Özer Hocamızın emeklilik törenine katıldım. 44 yıl insanların, özellikle çalışma arkadaşlarının ve öğrencilerinin o saygıyı, sevgiyi nasıl gösterdiklerini gördüm. Hani bunu göstermiyorsanız, bu saygıyı sevgiyi gösteremiyorsanız bile saygısızlık yapmayın sadece diyorum arkadaşlar. Divan Başkanı: Başkanım bitirirseniz. Tuncay başkanım. Ecz.Tuncay SAYILKAN (Devamla): Bu aslında konuşma değil, cevap hakkı. Sevgili Oğuz biraz önce kimi kastetti bilmiyorum ama %47’lik eylemdeki başarıdan %8’lik, %10’luk başarıdan sonra bahsetti. Aslında Merkez Heyetinin yaptığı yanlışlardan bir tanesi de bu, ilaç firma eylemlerinde değişik renkli haritalar çıkarıp eylemde başarılı olanlar, daha az başarılı olanlar yerel seçim haritası gibiydi o. Keşke burada olsa gösterebilsek, oda başkanlarını bir araya toplayıp işte şu odada acayip iyi gidiyor eylem, bu odada çok iyi değil diye eylem enteresan. Ben şuna bakarım; her oda üzerine düşeni yapmıştır. Ve odaların yaptığı eylem sonrasında bir zafer kazanılmıştır, ortada bir zafer varsa. Burada kim daha çok yaptı, kim daha az yaptı, derseniz yanılırsınız? Niye yanılırsınız? Belli odalarda, belli depoları ürünleri tevzi verdirirseniz, satışlar sıfıra yakın gider. Gerçek eylem yapılan yerlerde daha farklı olur. Ama ben somut bir şey söyleyeyim size, kimse kimseyi savunmak ya da kimse kimseyi kandırmak zorunda değil. 254 TEB Yayınları Pfizer’in Genel Müdürü, ki kendisi hayattadır, Melih Memecan, Ekim ayının ortalarında İzmir’deyken Odamızı ziyaret etti. Seçim sonrası kutlamak için; Türkiye’de dedi, kotayı tutturamadığımız üç il kaldı dedi arkadaşlar. Ben bu spekülasyonlardan bu IMS’lerden falan anlamam. Çok somut bir şey söylüyorum. Adana, Konya, İzmir hariç her yerde kotayı Ekim ayı itibariyle kotayı her yerde tutturduk dedi. Şimdi orada bir tablo var. Burada da bir grafik var. Hangisi doğru size bırakıyorum. Şimdi bitiriyorum. Şimdi sadece bir şey söyleyim. Bir şey daha söylendi Levent Hocamla ilgili, benim delegemdir, benim hocamdır. Ayrıca haksızlığa tahammül olmayacak burada birçok insandan bir tanesi var. Onun da birisini söylemem lazım. Tsunami geliyor diye hoca uyardı. Hoca, Kayseri’de, madem dedi böyle bir şey vardı, niye istifa ettin dedi? Hocamın istifasıyla tsunami uyarısı arasındaki 4–5 aylık farkı görmeyen, göremeyen, ya da bilinçli olarak görmek istemeyen arkadaşların iyi niyetli olmadıklarını düşünüyorum. Sayın Divanı daha fazla sıkıntıya sokmadan şunu söyleyerek bitirmek istiyorum. 2-3 günlük süreçte şunu gördüm, zor iş, hatta bir arkadaşımız buradan söyledi. Çocuğunun büyüdüğünü göremeden geçen yıllardan bahsetti. Doğrudur. Eczanenizde yaşanan zaman, orada olmamanızdan dolayı yaşanan kayıplar doğrudur. Ailelerinizden bu işe ayırdığınız zaman doğrudur. Ama işin güzel bir yanı var. Çok samimi söylüyorum, iki üç gündür burada Türkiye’nin her yerinden arkadaşlarla beraber olmak ve sizlerle beraber olup, sizlerle tanışmamıza vesile olan bu işe emek veriyor olmak her şeye değer. Bu duygularla tüm meslektaşlarıma, çağdaş, demokratik, özgürlüklerin yaşanabildiği bir ülke ve hepinize aydınlık yarınlar diliyorum arkadaşlar. Divan Başkanı: Sayın Başkanımıza teşekkür ediyoruz. Sinan Özçelik, Diyarbakır Eczacı Odası Başkanı. Ecz. Sinan ÖZÇELİK (Diyarbakır Eczacı Odası Başkanı): Saygıdeğer Divan Başkanı ve üyeleri, protokol, katılımcılar ve meslektaşlarım, hepinizi Diyarbakır Eczacı Odası adına saygıyla, sevgiyle ve muhabbetle kucaklıyorum. Değerli arkadaşlar, bugün şirinlik yapmaya niyetim yok. Umarım ki konuşmam bittiğinde hiç kimse alkışlamayacaktır. İsa’ya da, Musa’ya da yaranma niyetinde deği- 255 TEB 37. Olağan Büyük Kongre liz. Çünkü ortada ne İsa var, ne de Musa; ne iktidar gibi iktidar, ne de muhalefet gibi muhalefet, daha önceki konuşmacıların söylediklerini tekrar etmeyeceğim. Hemen hemen hepimizin mesleki doğruları, mesleki teşhisleri, önerileri, beklentileri, aynıdır. Ama farklı olan bazı arkadaşlarımızın özellikle aynı arkadaşların beklentileri ve o mücadeledir. Bu kongreye Diyarbakır’dan yaklaşık 50 eczacı arkadaşımla geldim. Değerli meslektaşlarım, paramız çok olduğu için böyle kalabalık gelmedik. Eğlenmeye de gelmedik. Sadece bu kongrenin her zamankinden daha fazla önem arz ettiğini biliyoruz. Diyarbakır Eczacı Odası sorgulayan ve sorgulamaya devam eden bir eczacı odası olma yolundadır. Herkes dertli ve şikâyetçi; ben Diyarbakır Eczacı Odası Başkanı olarak daha çok dertliyim, daha çok şikâyetçiyim. Mesela muvazaa hepinizin sorunu değil mi? Ama benim sorunum farklı çünkü benim başkanlığını yaptığım ilde muvazaayı eczacıların kendileri yapıyor. Çok garip değil mi arkadaşlar? Daha garip olanı; bu eczacıların, sıradan eczacılar olmadığıdır. Yıllardır bu kongrelerde, kongrenin gidişatına yöne vermiş insanlar olmasıdır. Daha da ve daha da garip olan nedir biliyor musunuz arkadaşlar? Bu kişiler varlıklarını Türkiye eczacılığına yön veren çok değerli eczacılara dayandırmıştır. Evet, benim memleketimde uzun yıllardır muvazaalı eczane kuranları bazılarınız Kürt aydını olarak lanse ettiniz. Asla herkesi kastetmiyorum. İktidar olmuş ya da olmamış, o pozisyonda ya da şu pozisyonda, tefçi ya da popçu hiç fark etmez. Birçoğunuzun bunda parmağı var arkadaşlar. Sonra da muvazaa sayımız çoktur diye içimizde konuşamıyoruz. Bu ayıp Türkiye eczacılığına yön veren eczacıların ayıbıdır, Sinan Özçelik ve arkadaşlarının değil. Meslek bitti, bitiyormuş arkadaşlar. Nasıl bitmeyecektir ki? Anlattığımda yaşanmakta olan hadise sadece Diyarbakır’daki muvazaa durumunu anlatmıyor ki. Anlatmaya çalıştığım şey yıllar yılı eczacılık mesleğine yöne vermiş olan zihniyettir. Bu zihniyet bizi nasıl başarıya götürecekti? Bu günlere geldiğimizde niye şaşırıyorsunuz? Evvelki gün alkışlı bir protesto vardı. O alkışlı protestoyu yapan arkadaşlarımın hepsi değil ama bir kısmı bu kişilerin yanında değil miydi? Ve benim sonradan değişti diyorlar. Ve anlattıklarımı bazılarınız o zaman da bilmiyor muydunuz? Neden konuşmadınız? Neden? Evet, neden sesinizi çıkarmıyorsunuz? Neden çıkarmadınız? Ve tabii ki yine herkesi kast etmiyorum. Ve siz, siz Merkez Heyetini yönetenler bunların devamı değil misiniz? Asla şahısları kastetmiyorum. Sadece son 10 yıldır, 15 yıldır mesleğimiz aynı gelenekle yönetiliyor. Yoksa buradaki değerli arkadaşlarımın şahsına değil eleştirim. 256 TEB Yayınları Değerli meslektaşlarım; pozitif ayrımcılık, negatif ayrımcılık, Doğu, Güneydoğu orası, bakın Türkiye’de 31 tane SGK İl Müdürlüğü var. Sadece ve sadece Diyarbakır SGK İl Müdürlüğüne teslim edilen reçeteler Ankara’ya taşınıyor. Siteleri sevenler, yazı yazmayı sevenler, bugüne kadar hanginiz sesinizi çıkardınız? Ben umuyorum ki SGK İl Müdürlüğü ve bürokratlarımız bu yanlışlarından dönerler. Evet, çoğunluğunuz mesleğimizin bu kadar kötü bir süreçten geçtiğine şaşırıyorsunuz. Değil mi? Ya ben? Ben böyle düşünenlere şaşırıyorum. Çünkü bu günlere geleceğimiz çoktan aşikârdı. Eleştirildikleriniz ve mesleği iyi yönetmiyor. Dediklerimizi tekrar, tekrar seçenler bir de buradaki delegelerin bir kısmı değil mi? Nasıl oluyor da; ben kongrelere gelip gidiyordum, nasıl oluyor da eczacıların %70’i tarafından eleştirilenlerin ertesi gün %30 değil %70 oyla seçildiklerini ben de gördüm. Bunu kim yaptı? Bugün ağlayanlar yaptı. Bizler yaptık. Soruyorum sizlere yıllardır kullandığınız oyların kriterleri neydi? Sayın değerli delegeler neydi oylarınızın kriteri? Ben hiç delege olmadım. Üzerime almıyorum. Yarın hangi kriterlerle oy kullanacaksınız. Liyakat miydi? Yoksa hatır gönül ilişkileri, mesleğini iyi yöneteceklerine inandıklarınızdan mı, yoksa sizi eczacı odası yapanlara mı oy verdiniz? Evrensel mi düşündünüz? Türkiye’yi bir bütün olarak mı düşündünüz? Yoksa beraber aynı fakültede okuduğunuz arkadaşınız diye mi oy verdiniz? Birikimli ve çalışkan eczacıları mı, yoksa dayatmayı önerenlerimi aday gösterdiniz? Dürüst ve ağırbaşlı olduğu için olgunlukla izleyenleri mi, yoksa farfara tipleri mi ön plana çıkardınız? Arkadaşlar gidişatı değiştiremiyorsak kendimizi değiştiremediğimiz içindir. Buyurun, gelin ve önce mantıklarımızı bir değiştirelim. Değerli meslektaşlarım, her seferinde sayımızın çokluğuyla övündük. Güçlü bir meslek örgütü olduğumuzu tekrarladık. Bu nasıl bir güçtür ki, siyasi hedefi olanlara dur diyemedik. Bizler nasıl, evet, bizler nasıl da o şerefli koltukları siyaset basamakları yapmaya müsaade ettik? Haydi diyelim ki yaptık. Haydi diyelim oldular. Ne yapmaktadırlar? Utanmıyorlar mı? Evet, mesleklerinin yok oluşuna sessiz kalmaktan utanmıyorlar mı? Ana temel sorunumuz nedir, biliyor musunuz? Salonlarda, kafelerde, eczanelerde, kulislerde konuştuklarımızı buraya geldiğimiz zaman üslup değiştirerek söylemeye çalışmak, ben kendi üslubumla konuşuyorum arkadaşlar. Bakınız derin derin düşünelim. Hem hükümetle çatışıyoruz, hem de onlardan nefret bekliyoruz. Var mı böyle bir mantık arkadaşlar? Farkında mısınız? Farkında mısınız ki mesleğinizin 257 TEB 37. Olağan Büyük Kongre cellatlarına aşık olmuşsunuz. Mesleğinizin cellatlarına aşık olmuşsunuz. Cevabınız ne? Ya sen bilmezsin ki onlar ne tahtadandır. Belki de bir kısmınız öyle diyor, değil mi? Peki yarın oy kullandığınızda yine öyle diyeceksiniz, değil mi? Onlar olmadan olmaz. Onlar olmadan olmaz diyen bir sivil toplum kuruluşu örgütü olamaz. Sivil toplum örgütünün başka yerlerdeki yansıması hükümet dışı organizasyonlar olduğunu geçenlerde bir arkadaşımız burada söyledi. Divan Başkanı: Başkanım toparlarsanız Ecz.Sinan ÖZÇELİK (Devamla): Hükümet dışı organizasyonlar hükümetin bir parçası olabilir. Ya da politikası olabilir mi? Ben bazı arkadaşların konuşmasını takip ettim 32 dakika konuştular. Ama ben o kadar konuşmayacağım. Sevgili, değerli ve muhterem eczacılar, yıllardır kendimizi toplumdan ve toplumsal meselelerden soyutladık. Susma sustukça sıra sana gelecek diyenlerle alay etmedik mi? Cahil insanlar olarak gördük, hatta yazıktır, ülkenin parası dağa taşa değil harcamasın diyen insanlara insanları cezaevine gönderdik. Kitap okumayanlar, kitap yazan insanları cezaevine gönderdi. Kendimizi yalnızlaştırdık. Aslında tarih bizden hesap soruyor. Hatırlayın geçen yıl otuz bini aşkın eczacı ve çalışanı Ankara’daydık. Belli meslek örgütlerinin temsilcilerinin dışında kimler vardı yanımızda? Kazayla yolda görenler ne diyordu? Yine hırsızlar yürüyor ve oradan geçen trenlerin çıkardığı siren sesinden başka hiçbir şey duymamıştım ben. Bizleri ehlileştirme politikalarına hep sessiz kaldık. Sadece sessiz kalmadık. Fazla yumuşak insanlar olduk. İtiraz etmemeyi ve susmayı, uyanıklık sandık. Toplumun farklı katmanları yok edilirken kafamızı kuma gömdük. Televizyonlarımızda durumuna itiraz eden başka meslek örgütünün eylemlerini gördüğünüzde kanal değiştirdik. Olan oldu. Ve sonuç bu, sıra nihayet bizlere gelmişti ve geldi. Unutmayınız, unutmayınız konuşulması gereken yerde susmak, susulması gereken yerde konuşmak kadar çirkindir. Biz bunu yaptık. Biz bu suçu işledik. Konuşun artık. Konuşalım arkadaşlar, korkmayalım, sorunlarımız cesaretimizi yitirmekle başladı. Çözüm yine cesaretli olmaktan geçer. Korkakların sonu hüsrandır. Bugün bizi yıldırıyorlar. Tehlike, tehlikeler göze alınmadan yok edilemezdi ve unutmayalım kader; hak arayışında, hukuk arayışında hep isyan edenlerin elinde tutmuştur. 258 TEB Yayınları Korkakları ise yüz üstü bırakmıştır. Bizler yüz üstü bırakılanlardanız. Sorunlarımız sadece kendimizle ilgili meseleleri anlatmakla çözülmez. Bilmemiz gerekenlerde bu, demokrasi yolunda ilerlemiş her insanımızın anayasamızdaki tanımlaması aynı olan bir ülkeye ihtiyacımız var. Ne alaka demeyin. Yıllardır bu ülkenin paraları dağa taşa harcanıyor. Diyarbakır Eczacı Odası ülke coğrafyasının; çok özür dilerim, adettendir ben de su içeyim gelmişken. Diyarbakır Eczacı Odası ülke coğrafyasında yaşayan herkesi aynı haklara sahip görmek istiyor. Divan Başkanı: Sayın Başkan toparlarsanız, lütfen. Ecz.Sinan ÖZÇELİK (Devamla): Toparlıyorum ve bitiriyorum. Geçenlerde annemi aradım. Değerli arkadaşlar geçenlerde annemi aradım, ağlıyordu. Hüngür hüngür ağlıyordu. Tek kelime Türkçe bilmez benim annem, tek kelime Türkçe bilmez. Ağlıyordu. Niye ağlıyorsun dedim. Tokat’ta yapılan saldırının televizyon görüntülerini izlemiş. Değerli arkadaşlar, değerli arkadaşlar şimdi bu annem gelse burada bağırsa, haykırsa dese ki, ben Türk değilim, ona kızacak mısınız? Benim annem Türkiyelidir. Türk değildir. Değerli meslektaşlarım, ben 12 yaşında Türkçeyi öğrendim. İlkokula giderken tek kelime Türkçe bilmiyordum. Kürtçe konuşmak da yasaktı. Türkçe bilmiyorum. Kürtçe konuşmak da yasak, insanlar okula öğrenmek için konuşmak için giderler. Biz susmayı öğrenmek için gittik. Onun için bu kürsüye çıktığımda avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum. Divan Başkanı: Sayın Başkan bugün süremiz çok kısıtlı, dün konuşma almadınız salonu boşaltmak zorunda kaldık. Ecz.Sinan ÖZÇELİK (Devamla): Bitiriyorum. Evet, bitiriyorum arkadaşlar, en fazla iki dakika ve ben Anadolu Eczacılık Fakültesini bitirdim Sayın Dekanım burada. Varlığımı, mutluluğumu, oluşumu tabii ki bu ülkeye borçluyum. Tabii ki bu ülke benim ülkemdir. Hepimizindir. Ama ben Türk değilim. Değilim arkadaşlar. Eczacıyım. Ama 259 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Türk değilim. Türk Eczacıları Birliği, arkadaşlar, bizler, hayatı seyreden değil hayata yöne veren insanlar olmalıyız. Ülkemizin demokratikleşmesi hepimizin faydasınadır. Türk Eczacıları Birliğine de aktif görev almak düşüyor. Değerli meslektaşlarım, Diyarbakır Eczacı Odası olarak, buradaki tablo ne olursa olsun mesleğimizi düşünmekteyiz. Dengelere bakmıyoruz. Zaten o denge, bu denge derken mesleğin de dengesi kalmadı. Tercihimiz mesleki kriterlerdir. Mesleki kriterler dikkate alınmadan oluşturulacak listelere tepkili olacağız. Biz hiç kimsenin değil, mesleğimizin adamlarıyız. Hiçbir şahsa ve hiçbir ekibe maddi manevi borcumuz yoktur. Dayatmacı ve hazırlıkçı bir zihniyete sahip değiliz. Bizler için asaletli duruş önemlidir. Ben ve delegelerim Diyarbakır’da oturup teslim olmadık. Güçlünün yanında olalım da işlerimiz görülsün mantığındaki basit ve korkak insanlardan olmayacağız. Kim seçilirse seçilsin, oy vermiş olalım olmayalım bize karşı sorumlusunuz. Herkesi böyle düşünmeye davet ediyorum. Şu anki görüntü siyasi iradenin seçime müdahalesini gösteriyor. Bir şeyler duydum. Buraya gelmeden evinde kararını vermiş olanlar ile burada kararını verecek olanlar bir tutulmayacakmış. Bu ne demek? Bu ne cüret? Bu ne kendini bilmezlik? Bu ne tehdit? Kendinizi ne sanıyorsunuz? Ben istersem oy veririm, istersem oy vermem. Buraya gelen kim olursa olsun, bana karşı sorumludur. Sorumluluğunu diğer üyeler de yerine getirmek zorundadır. Muhalif görünenler şu ana kadar…Evet, bitiriyorum. Bitiriyorum, 30 saniye bitiriyorum. Hangi muhalefet şu an itibariyle, hangi muhalefet hem meslek bitti diyeceksiniz, hem de muhalefet olmayı beceremeyeceksiniz. Susun ve bana anlatmayın. Ya şimdi siyasi irade ve bürokratlarına sesleniyorum. Eczacılara yaptıklarınız zulümdür. Eczacıya yaptığınız zulümdür. Zulüm günahtır. Günah cehenneme götürür sizleri. Değerli meslektaşlarım, güçlü bir Türk Eczacıları Birliği yapısı, güçlü eczacı odalarının varlığıyla mümkündür. Diyarbakır Eczacı Odasının amacı sadece sorunlarıyla değil mesleğe olan katkısıyla gündemde olmaktır. Son sözümüz ve ilkemiz; Diyarbakır Eczacı Odası hiç kimsenin değil, doğrunun yanında ve hiç kimsenin değil, yanlışın karşısında olacaktır. Saygılar sunarım. 260 TEB Yayınları Divan Başkanı: Değerli meslektaşlarım, öncelikle şunu belirtmek istiyorum. Burası Türk Eczacıları Birliği ve şu anda bütçe ve çalışmaları tartışıyoruz. Bu konunun dışına çıkarak gündemi lütfen saptırmayın. Çok yanlış oluyor. Hepimiz yapılanları tasvip etmiyoruz. Ettiğimiz yerler var. Ancak Türk Eczacıları Birliğinin çalışmalarını görüşüyoruz, başka bir şey değil. Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi de değil; eczacı örgütünün geleceğini tayin edeceği, mesleki konuları tartışacağı, bir önceki çalışmalarını tartıştığı bir mekân. Lütfen, düşüncelerinize saygı duyuyoruz ama burası yeri değil. Biz hepimiz bu ülkenin vatandaşıyız. Kimsenin kimseden farkı yok. Yanlış yapılan uygulamaları tartışacağımız yer burası değil. Nejdet Bayık, Urfa Ecz. Nejdet BAYIK (Şanlıurfa Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan, Sayın Merkez Heyeti üyeleri ve Başkanım, Sayın Denetleme Kurulu Üyeleri, değerli meslektaşlarım, öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli meslektaşlarım, 24 bin eczacının en üst düzeyde temsil edildiği kongrede sizlere hitap edebildiğim için kendimi bahtiyar addediyorum. Değerli meslektaşlarım, inanıyorum ki herkesin kafasında “4 Aralık eylemi sonrasında ne olacak.” sorusu var ve cevabını arıyor. Şimdi sizlere üç-dört başlıkla durum tespiti, yapılması gerekenler ve çözüm önerilerimi sunmaya çalışacağım. 3 Aralık’ta Şanlıurfa’da anahtar bırakma eylemi yapmıştık. Bu anahtar bırakma eylemine kadar o gün televizyonlarda bunlar soruluyordu. Eczacılar ne istiyor? Ne istemiyor diye? Ben de Şanlıurfa’da çıktığım televizyonlarda hep bu soruya muhatap olmuştum. Onun üzerine ne istediğimizi, ne istemediğimizi özellikle SGK İl Müdürlüğünde yaptığımız anahtar bırakma eyleminde ifade etmiştim. Bizim web sayfamızda da ben bunu yayınladım. Fakat kısaca sorunlarımızı ifade ettiği için-Divan Başkanı: Saygıdeğer arkadaşlar, kapıları bir kapatır mısınız? Kapı yanında olanlar, kapıları kapatır mısınız? Ecz.Nejdet BAYIK (Devamla): Teşekkür ederim Başkan, yoksa bağırmak zorunda kalacağız. Bağırmanın da sonu iyi gelmiyor. Şimdi ben SGK İl Müdürlüğünde basın 261 TEB 37. Olağan Büyük Kongre açıklamasında, sorunlarımızla ilgili özetlemiştim, kısaca birkaç tanesini okuyum. Zaten yeterince süre ihlalleri var. Başkanım uyaracak. Fakat burada mikrofonu ayarlamaktan nasıl konuşacağımı da bilemiyorum doğrusu. Şimdi sorunlarımızı dile getirmek adına söylediğim şeyleri burada tekrarlamış olacağım. Biz eczacılar ilaçların ucuzlatılmasını istiyoruz. Mesleğimizin ucuzlatılmasını istemiyoruz. Fiyatların düşmesini istiyoruz, eczane sayımızın düşmesini istemiyoruz. Eczacılık meslek hakkı istiyoruz, haksız bir kazanç istemiyoruz. Devletin tasarruf yapmasını istiyoruz; promosyonlarla, denetimsizliklerle, pahalı reçete ve artan ilaç harcamaları istemiyoruz. Demokratik olduğumuzu ve haklı taleplerimizi istiyoruz. İdeolojik değiliz ve öyle görünmek ve yanlış anlaşılmak da istemiyoruz. Sektörümüzdeki rakamların çarpıtılmamasını istiyoruz. Başkalarının hataları ile cezaya çarpılmak istemiyoruz. Halkımızın cebinden fazla para çıkmamasını istiyoruz, 5 yıldan beri ilaçlar ucuzladığı halde ceplerden hala niçin fazla para çıktığını halkımızın yanlış anlamasını istemiyoruz. Kar hadlerimizin düzeltilmesini istiyoruz. Batmak ve iflas ettirilmek istemiyoruz. Onurlu, itibarlı, halkın sağlığını düşünen eczacılık yapmak istiyoruz; sıkıntılı, huzursuz, borçlu, problemli eczacılık yapmak istemiyoruz. İlaç takdim, sunum hizmeti vermek istiyoruz; veznedarlık tahsildarlık yapmak istemiyoruz. Sonuç olarak yetkililerin bu haklı taleplerimize kulak vermesini istiyoruz demiştim. Burada sorunlarımızı taleplerimizi kısaca dile getirmek adına bu basın açıklamasını sizlere okumak ihtiyacı hissettim. Şimdi bu bizim haklı taleplerimizin yerine gelmesi için çalışacak olan Merkez Heyetini oluşturacak kongre üyelerinden isteklerimi müsaadenizle sıralamak istiyorum. Oluşturulacak bu Merkez Heyeti yönetiminin, kuvvetli bir yönetim olmasını istiyoruz. Parçalı olmasını istemiyoruz. Çalışacak, zaman ayıracak, koşturacak bir yönetim istiyoruz. Ben Şanlıurfa Eczacı Odası olarak, eczacı odası adına bu taleplerimizi, bu talep ve isteklerimizi siz değerli üyelerimize arz etmek durumundayım. Tüm ekip olarak çalışacak bir yönetim olmasını istiyoruz. Arkadaşlar, biz eczacı odasında 7 kişi olduğumuz halde; Şanlıurfa ilinde 7 kişiyiz inanır mısınız, sorunlarımızı çözmeye yetişemiyoruz arkadaşlar. Yani dolayısıyla sadece 2-3 kişinin veya 4 kişinin, 5 kişinin çalışmasıyla bu sorunların çözülemeyeceğini bilmek gerekiyor. Sorunları meydanlarda değil, masada müzakere ederek çözecek yönetim istiyoruz. Siyasi, ideolojik davranmayacak 262 TEB Yayınları ve görünmeyecek yönetim istiyoruz. Mesleğimize yeni bir vizyon çizecek ve kazandıracak bir yönetim istiyoruz. Her bölgenin sorunları farklı olabildiğinden, her bölgeden arkadaşlarımızın oluşturduğu bir yönetim istiyoruz. Bırakıp kaçacak değil, sonuna kadar götürecek bir yönetim istiyoruz. Bütün meslektaşlarımızı kıymet ve değerlerimizi üniversitede olsun mecliste olsun toplayıp mesleğimize katkılar kazandıran bir yönetim istiyoruz. Son olarak bu sıkıntılı süreçten nasıl çıkabiliriz, çözüm önerilerimizi kendimize göre sıralamak istiyoruz. Arkadaşlar sıkıntılı durumlarda, ki şimdi öyle bir kriz sıkıntı ortamımız var. Sıkıntılı durumlarda kriz komisyonlarının kurulmasını istiyoruz. Kriz komisyonları olması gerekiyor. Merkez Heyeti, arkadaşlar, üniversitelerden hocalarımız ve oda başkanlarının bulunabileceği. Yani olağanüstü hal gibi kriz komisyonu olup bu meseleyi gündemde tutacak, sorunu çözene kadar üzerine gidecek kriz komisyonu olması gerekiyor. Sorunları çözmek adına her oda kendi milletvekili ile,- 51 eczacı odası var, gerekirse 51 eczacı odası, ayrı ayrı kendi illerindeki milletvekillerini alsın - Bakanlıklara gitsin. Gerekirse de biz eczacı odaları, oda yönetimleri gerekirse de bir ay Ankara’da kalalım. Ta ki bu sorunlar çözülene kadar. Üçüncü olarak tabloların net olarak anlatılması, izah edilmesi gerekiyor. Arkadaşlarımız, 2 gün önce birkaç arkadaş ile SGK’ya gittik. Genel Müdür ile, oradaki bazı yetkililer ile görüştük. Adamların ilk sözü ne istiyoruz, gelin müzakere edelim. Arkadaşlar müzakere etmek çok önemli. Yani size çarpıcı bir örnek vermek istiyorum bundan 8–10 sene önce biz Suriye ile savaşacaktık arkadaşlar. Türkiye savaş ilan edecekti, Suriye’ye. Müzakere ile, görüşme ile, ortak menfaatlerle buluşma ile şu an Suriye ile olan vizelerimiz kalktı arkadaşlar. Dolayısıyla müzakereyle de birçok sorunun çözüleceğine ben inanıyorum. Dördüncü madde olarak devletin hantallığını, bürokrasinin zorluğunu ve dağınıklığını göz önünde bulundurarak, arkadaşlar, SGK’da kaç tane genel müdür var, bilen var mı? Fiyatlandırma Genel Müdürü, Sağlık İşleri Genel Müdürü, bilmem ne genel müdür, bilmem ne genel müdür… Onlarca genel müdür var. Devletin hantallığını, bürokrasinin zorluğunu ve dağınıklığını göz önünde bulundurarak mücadele etmeli, zorlamalı, yıpratarak bir şeyler koparmalıyız. 263 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Arkadaşlar, yani muhakkak ki Merkez Heyetinden çok beklentilerimiz var. Yapması da gerekiyor. Fakat hakikaten ben yeni oda başkanıyım. Fakat 4 yıldır Urfa’da 2. Başkanım. 5 yıldır oda yönetimi ile uğraşıyorum. Yani devlet ile, devlet kurumları ile uğraşmak çok zor arkadaşlar. Bizim şu an Urfa Muhasebe Müdürlüğünde bir tane maaşlı elemanımız var. SGK İl Müdürlüğünde, eczacı odasından bir tane maaşlı müdürümüz var. Ve Sağlık Müdürlüğünde bir şekilde maaşlı elemanlarımız var. Yoksa arkadaşlar iş yürümüyor. Derdimizi anlatamıyoruz. Sorunlarımızı çözemiyoruz. Yani her gün giderek, sıkıştırarak, uğraşarak, koşturarak yani devletin yapısında bu var ne yazık ki. Son olarak, dünya gerçeklerine kulak tıkayamayız. 5 yıllık yani sorunların uzun vadede çözümü daha ileride büyük sıkıntılar olmasın diye söyleyeceğim. Dünya gerçeklerine kulak tıkamayıp; 5 yıllık, 10 yıllık uzun vadeli planlar, programlar yapmamız ve devreye sokmamız gerekiyor. Arkadaşlar, bazı konuşmacı arkadaşlar arada bir iki dikkatimi çeken nokta söylediler. Şahsi görüşümü söylemek istiyorum. Aynı zamanda Şanlıurfa Eczacı Odası adına bundan sonraki belki eylemlere yön vermek noktasında arkadaşlar hakikaten de camiamız bazı şeylere hazırdı. Gerçi Merkez Heyeti her ne kadar başkanları toplayamasa bile telefonla biz başkanlar görüştük de ve zaten Ekimden bu yana başkanlar toplantısı oldu, genel sekreterler toplantısı oldu. Bir şekilde biz üyelerimize kaç defa topladık, ondan sonra süreç bir noktaya kadar gelmişti ve sonunda kapatma dediğimiz anda hiç kimseden itiraz gelmedi. Arkadaşlar yani biz eczaneleri kapatacağız, bazı arkadaşlar da gerekirse seçim bürosuna çevireceğiz falan; bu şekilde bir yaklaşımı, ben tamamen, kesinlikle yanlış buluyorum. Yani biz bu kadar, tamam, meslek hakkımızı, mesleğimizi savunacağız fakat açıkça seçim bürosuna götüreceğiz noktasına gitmek yanlış olur. Yani bu bize bir şey kazandırmaz. Böyle de düşünürsek, böyle de lanse edilirse, özür dilerim ama mesleğimizin sonu olur. Nasıl, çünkü kimse eylemlere katılmaz. Diğer bir konu ilgimi çeken, bunu da söyleyip bitiriyorum. Misafir sivil toplum örgütlerinden temsilci arkadaşlar gelmişlerdi. Katıldıkları için teşekkür ediyorum, bu- 264 TEB Yayınları rada. Fakat onları ben çok rahat gördüm. Biraz da onların söylemleri, özür dilerim ama bize de bulaşıyor galiba arkadaşlar. Güzel yani. Biraz çatıyorlar, söylüyorlar mevcut iktidara. Bunu söylerken de, hayatında siyaset ile, parti ile uğraşmamış ve üye olmamış bir insanım. 21 yıllık bir eczacıyım hiçbir partiye kayıtlı değilim. Üye değilim. O arkadaşlar çok rahat söylüyorlar. Bulunduğumuz ortamda söylüyor. Televizyonlarda dinliyoruz. Mevcut iktidara yüklensinler de. Fakat arkadaşlar bizim onlardan bir farkımız var. Biz devlete fatura kesiyoruz arkadaşlar. Yani o arkadaşların devlet ile işi yok yani. Hükümet ile işi yok arkadaşlar. Yani bizim ödememiz, mesela geçen ay muhasebe sisteminde SGK’da bir değişiklik yapıldı ödemeler gecikti. Halen de devam ediyor. Peyderpey hala alamayan arkadaşlar var. Arkadaşlar biz hemen bitiyoruz. Keşke biz diğer sivil toplum örgütleri kadar rahat olabilsek, onun için yani haklarımızı sonuna kadar savunalım. Fakat neticede köprüleri atacak, ondan sonra devlet ile sözleşmeler feshedilecek, ilaçlar vermeyecek noktaya da götüremeyiz. Bunu bazı ortamlarda savunan arkadaşlar var. Bunu da söyleyeyim arkadaşlar cevabı olsun. Denilebilir ki, işte sözleşme olmayabilir. Arkadaşlar bizim bölge İstanbul değil. Özür diliyorum halk çok fakir. Yani bizde 500.000 – 600.000 tane yeşil kartlı insan var. Sözleşmeyi feshettiğimiz anda bütün eczaneler kapanma noktasına gelir. Yani SGK sözleşmesini yenilemeyelim, yaptırmasak da olur; keşke batıdaki gibi halkımız zengin olsa, biz bu maddeyi aktif hale getirebilsek. Beni dinlediğiniz için arkadaşlar, teşekkür ederim. Hepinizi saygı ile selamlıyorum. Divan Başkanı: Sevgili Başkana teşekkür ediyorum. Sema Karagülle, Zonguldak Eczacı Odası Başkanı, buyurun. Ecz. Sema KARAGÜLLE (Zonguldak Eczacı Odası Başkanı): Sayın Başkan, Sayın Divan, Sayın Merkez Heyeti Başkanım ve üyeleri, Sayın Eczacı Odası Başkanlarım ve yönetim kurulu üyeleri, çok değerli delegeler ve sevgili eczacı dostlar. Zonguldak Eczacı Odası üyeleri yönetim kurulu ve şahsım adına hepinizi sevgi ve saygı ile selamlıyor, 37. Dönem Olağan Seçimli Genel Kurulumuzun mesleğimiz adına başarılı geçmesini diliyorum. 265 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Değerli meslektaşlarım, mesleğimizin gerçekten bir dönüm noktasından geçtiği tarihi günler yaşıyoruz. Bu mesleğin ve bu örgütün bundan sonra ayakta kalabilmesi burada alınacak kararlara bağlı. Karşımızda eczacılık mesleğini yok sayan bir zihniyet mevcut. Bu noktaya nasıl geldiğimizi tekrar etmeye hiç gerek yok. Bunları bizler defalarca kürsülerde söyledik ve sonuçta yaşayarak da gördük. Bundan sonra önemli olan ne yapacağımız, nasıl yapacağımız. Bizlerin bundan sonra en büyük görevlerinden biri bu mesleğin halk sağlığını korumada vazgeçilmez elemanlardan biri olduğunu kanıtlamak. Dün konuşan hocalarım bizlere çok güzel açılımlar yaptılar. Özellikle Levent Hocama bunun için tüm meslektaşlarım adına teşekkür ediyorum. Eczacının diğer sağlık hizmet sunucularından değil, gerçek sağlık hizmet sunucusu olduğunu ifade ettiği ve farmasötik bakımı Türk Eczacıları Birliğinin gündemine soktuğu için ve bu konuda yol almamızı sağladığı için. Dün de yeni bir kavram soktu hayatımıza. Eczacılık mesleğinin standardizasyonu, Hocamızın bu konudaki araştırmalarının mesleğimize yeni açılımlar ve kazanımlar getireceğini biliyor ve sonucunu da sabırsızlıkla bekliyorum. Hocalarımız bizler için çok önemli ve ayakta alkışlanmayı hak ediyorlar. Değerli meslektaşlarım, 2004 yılından bu yana yaşadıklarımız, kayıplarımız bizlere ders olmalı. 5 yıldır bağırıyoruz, meslek elden gidiyor diye. Ancak sadece bağırıyoruz. Vazgeçilmezliğimizi kanıtlamak için ne yaptık bugüne kadar? Kocaman bir hiç; sadece bilmem kaç defa, bilmem ne bakanı ile görüşmemiz, sorunlarımızın çözülmeyeceğini anladık, nihayet. Ancak biraz geç oldu. En azından bir kısım yöneticilerimiz bu görüşmeleri yaparken, bir kısmımız da B planı üzerinde çalışmalıydık. Ancak 30 yıllık meslek hayatımda bu örgütün hiçbir zaman bir B planı olduğunu görmedim maalesef. Bizler sadece kısır çekişmeler ve seçim kaygısı ile yapılan çalışmalar gördük bugüne kadar. Bugün geldiğimiz noktada hepimizin aynı kanıyı taşıyor olması gerek mesleği ayakta tutabilmek, büyük sermaye gruplarına bu mesleği yem etmemek. Bundan sonraki tek amacımız ve ortak hedefimiz bu olmalı. Bunun için de bu kongre çok önemli ve tarihi bir değer taşıyor. Böyle bir kongrede liste kaygısı ve çalışması olmadan herkesin hepimizin tek hedefi mesleği kurtarmak olmalıydı, ancak maalesef öyle olmuyor. Liste çalışmaları, kulisler, toplantılar hala devam ediyor; meslek elden gidiyor, kimin umurunda. Önemli olan listeye girebilmek, amaç oda yöneticiliğini bir dönem de Merkez Heyeti üyesi olarak taçlandırabilmek. Erki elinde tutanlar, karşı 266 TEB Yayınları liste oluşmasını engellemek için yaptıkları taktiklerin tutmadığını gördüklerinden bu yana yeni arayışlar içindeler. Hâlbuki tarihi bir fırsatı kaçırıyorlar farkında değiller. Gerçekten önümüzdeki süreci akılcı, mantıklı yürütecek bir Merkez Heyetine ihtiyacımız var. Üç büyük odanın mesleğimizle ilgili önemli alanlarda uzmanlaşmış, fikri, öngörüsü olan eczacıların içinde bulunacağı bir Merkez Heyeti, hala fırsat kaçmış değil, ben bu anlamda Sayın Başkanı 24 bin eczacı adına sağduyuya davet ediyorum ve ben inanıyorum ki, biz hepimiz bir arada olduktan sonra hiçbir güç bizi yıkmaya yetmez, yeter ki biz birbirimize inanalım ve güvenelim. Değerli delegeler, tüm eczacılık camiasının gözü bu kongrede, herkes buradan çıkacak eylemlilikle ilgili kararları bekliyor; özellikle cirosu düşük olan, topun ağzındaki eczaneler bir can suyu, bir umut bir ışık bekliyorlar. Ama biz ne yapıyoruz? Dünden beri konuşmaları izliyorum, hiç öyle tarihi, çok önemli bir kongre gibi davranmıyor, birkaç kişi haricinde kürsüye çıkan arkadaşlar. Kim ne demiş, ne yapmış, süreci nasıl geçirmiş hala onlar konuşuluyor. Hâlbuki böyle giderse üzerinde konuşacak bir mesleğimiz kalmayacak, farkında değiller. Değerli arkadaşlarım içimden ne geliyor, biliyor musunuz? Hepinizin omuzlarından tutup sarsmak geliyor, kendinize gelin, meslek elden gidiyor, siz hala ne konuşuyorsunuz, hangi koltuğun pazarlığını yapıyorsunuz diye. Bu kongrede kürsüye çıkan herkesin somut bir önerisi olmalıydı, sonra da bu önerileri derleyip toparlayıp ortak bir yol bulmalıydık. Tüm oda başkanları bu kürsüye çıkıp önerilerini, düşüncelerini söylemeliydi; ancak maalesef ilk defa bir kongrenin Cuma akşamı 18.30’da bittiğini gördüm. Konuşmaların geri kalanları da bugün bitecek; ya sonra ne karar alacağız, illerimize döndüğümüzde eczacılarımıza ne diyeceğiz? Siz, söz almayan oda başkanlarım; eczacınızın yangınını, sıkıntısını dile getirmeyen oda başkanlarım, ilinize döndüğünüzde eczacınıza ne cevap vereceksiniz? Neler yapılabilir düşünmemiz lazım, bir eylem planı oluşturmalıyız. Öncellikle amacımız bizlerin ve verdiğimizin hizmetin vazgeçilmez olduğunu göstermek olmalı, bunu da ancak verdiğimiz hizmeti keserek gösterebiliriz, bence. Çünkü insanlar bir şeyin değerini ancak onu kaybedince anlarlar, bunun da çeşitli yolları var. Eczanelerimiz süresiz kapatmak, bir diğer yol da sözleşmeleri feshetmek; ancak tabii ki bu da yeni sözleşmeyi gündeme getireceğinden 267 TEB 37. Olağan Büyük Kongre bölünmelere yol açabilir, bu tehlikeyi de göz ardı etmememiz lazım. Bence daha agresif yöntemler de var, tüm oda yöneticileri ve TEB Merkez Heyetiyle birlikte Meclisin, SGK’nın ve Sağlık Bakanlığının önünde eylem yapmak, oturma eylemi olabilir, açlık eylemi olabilir, açlık grevi olabilir, anahtarlarımızı gerçek adresi olan Sağlık Bakanlığına teslim etmek, tabi bu arada ilaç sanayini de unutmamalıyız, onlara karşı da eylemler planlamalıyız. Mesela, ilaç mahsullerini eczanelerimize sokmamak, eczanelerimizin kapısına “Eczacının hakkını gasp eden ilaç sanayinin temsilcilerini eczanelerimize kabul etmiyoruz” gibi afişler asabiliriz, kampanyalarına itibar etmeyerek ilacı günlük alıp kotalarını tutturmalarını engelleyebiliriz... Ancak şunu da bilmeliyiz ki, artık bundan sonra faks eylemi, miting veya bir günlük uyarı amaçlı kapatma eylemi bir sonuç getirmez; bundan sonra daha radikal eylemler yapmalıyız, bu eylemleri yaparken de halkı ve basını yanımıza almalıyız. Yandaş medyanın dezenformasyonları moralimizi bozmamalı ama onlara karşı da önlem almalıyız. Meslek hakkımızı ve karlılığımızı ilaç fiyat kararnamesi ile tanımlanıncaya kadar da eylemliliğimizi sürdürmeliyiz. Burada bir noktaya dikkat çekmek istiyorum sadece. 4 Aralık eyleminde hepimiz, ilaç fiyatlarının düşmesini, biz eczacılar olarak da istiyoruz dedik. Ancak burada bir yanlış var, bence. Ülkede her şeyin fiyatı yükselirken sadece ilacın fiyatının düşmesinin doğru olmadığını da anlatmalıyız. Biz de bu ülkenin vatandaşlarıyız. Bu ülkede yaşıyoruz. Kimse elektriğin, suyun, doğalgazın, ekmeğin ücreti yükselirken aylık gelirinin azalmasını kabul edemez. Bunu da doğru bir dille anlatmalıyız. Bu kongrede de bir deklarasyonla eylemliliğimizi ve kararlılığımızı tüm kamuoyuna açıklamamız gerekir. Bu arada esas görevimizi unutmayalım. Vazgeçilmezliğimizi kanıtlamamız lazım. Bunun için de farmasötik bakım konusuna ciddi olarak eğilmeli ve tüm eczacılarımızı en kısa zamanda bu konuda eğitmeliyiz. Ve son söz olarak başarmalıyız. Başarısızlık gibi bir şansımızın olmadığını da bilmeliyiz. Hepimize bu mücadele de başarılar ve kolaylıklar diliyor, saygılar sunuyorum. Divan Başkanı: Teşekkürler ediyoruz. Murat Keçecioğlu, Van Eczacı Odası Başkanı. Ecz. Murat KEÇECİOĞLU (Van Eczacı Odası Başkanı): Sayın Başkan, Sayın Merkez Heyeti Başkanı ve yöneticileri, Denetleme Kurulu Başkanı ve yöneticileri, Haysiyet 268 TEB Yayınları Kurulu Başkan ve yöneticileri, değerli oda başkanlarım, oda yöneticilerim, sevgili meslektaşlarım. Hepinizi Van, Bitlis, Hakkâri eczacıları adına saygı ile selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, 2005 yılından beri eczanelerimiz sürekli kan kaybediyor. 2005 yılına geldiğimizde SSK hastanelerinin kapanıp, serbest eczanelerin SSK’lı hastalara açılması ve yine aynı tarihlere denk gelen hiçbir sosyal güvencesi olmayan vatandaşların yeşil kart ile yine eczanelerimizden ilaç almasına başlamasıyla; deyim yerindeyse, eczaneler bayram yerine dönecek diye düşünmüştük. Ancak süreç içerisinde olayın böyle olmadığını, 2005 yılından günümüze kadar eczanelerin sürekli kan kaybettiğini, raflarımızdaki ilaçların sürekli bedelsiz kamulaştırıldığını, üzerimizden alınan kamu kurum ıskontoları ve yine bizi devletin tahsildarı, ücretsiz tahsildarı olarak görüp reçete hasta muayene ücretlerinin bizlerden alınması, sürekli ilaç fiyatlarının düşmesi, reçetelerde farkların çıkması mesleğimizde çok büyük kayıplara neden oldu. Tüm bunların üzerine hepinizin bildiği gibi 4 Aralık’ta uygulamaya giren kamu kurum ıskontosunun artması ve yine ilaç fiyatlarının ortalama %25’lere kadar düşmesi ile artık deyim yerindeyse bıçak kemiğe dayandı. Dünden beri, benden önce konuşan değerli konuşmacıların bir kısmının değindiği gibi artık eczanelerimiz, serbest eczanelerimiz bu yükü taşıyamaz duruma geldi. Özellikle benim bölgemde yeşil kartlı hastaların nüfusa göre oranlandığı zaman da, Türkiye’de en fazla yeşil kartın olduğu il Van’dır. Vatandaş eczaneye geliyor. Eczacılarımızla vatandaş karşı karşıya geliyor. Eczacılarımız vicdanı ile cüzdanı arasında sıkışıyor. 8 lira muayene ücreti. 3–4 lira katılım payı. En az 1–2 lira da fiyat farkı çıkıyor. Hasta ezile büzüle cüzdanından anca 5 lira para çıkarabiliyor. Eczacım verirse, zaten zararda, tamamen zarar edecek. Eczacım ilacını vermezse vatandaş mağdur olacak. Öyle bir sosyal devlet, öyle bir sağlık sistemi olmaz arkadaşlar. Öncelikle süreç dersinde de hep gündem olmuştu. Biz devletin tahsildarı değiliz. Muayene ücretlerinin üzerimizden kaldırılması için sürekli tepkilerimiz, taleplerimiz olmuştu. Bunu kaldırır gibi yaptılar; bu defa tam tersine, özel hastanelerdeki fiyat farkını da üzerimize koyarak 15 lira, 25 lira, 75 liraya kadar muayene ücretleri çıkarmaya başladılar. Biz buna kesinlikle karşıyız. Biz hastalarımıza danışmanlık hizmeti yapmak istiyoruz. Bunun yanında çalışmayan provizyon sistemi, bunun yanında her gün değişen ilaç geri ödeme sistemleri artık eczacılarımızı çıkmaza getirmiştir. 4 Aralık eylemine geldiğimizde eczacılarımız zaten yıllardan beri mağduriyetinde; bu 269 TEB 37. Olağan Büyük Kongre eylemi seve seve, hiçbir tepki göstermeden, gönüllü olarak yaptılar. İzlediğim kadarıyla Türkiye’nin her tarafında olduğu gibi, benim bölgemde de %100 katılımla 4 Aralık eylemini yaptık. Taban artık bizlerin bir şeyler yapmasını bekliyor. Benden önce konuşan Zonguldak Oda Başkanının söylediği gibi, buradan bir eylem takvimi ile dönmemiz lazım. Tabandaki eczacılarımız bizlerden somut adımlar bekliyor. Bunları burada çözümleyip Pazartesi günü illerimize döndüğümüz zaman bizden haber bekleyen 24 bin eczacımıza müjdelememiz gerekiyor. Bana göre sözleşme feshi bir takım sıkıntılar getirebilir. Ama hastalarımızı da mağdur etmeyecek şekilde eczane kapatma eylemi olabilir. Yine Zonguldak Oda Başkanının dediği gibi, sanayinin elemanlarını eczanemize almamak şeklinde olabilir, stoklu ilaç almamak şeklinde olabilir. Ama ne yapmamız gerekse, bir an önce bunları yapmamız gerekiyor. Bu genel kurulun mesleğimize ve ülkenin insanlarına hayırlı olmasını diliyor hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Divan Başkanı: Murat Başkanıma çok teşekkür ediyorum. Değerli delegeler sıradaki isimleri okuyacağım; yemek arası verecektim ama zamanı daha ekonomik kullanabilmek adına, burada konuşmacı olan arkadaşlarımdan ve konuşmak isteyen arkadaşlarımdan olursa listedeki isimlerden Semih Başkanım burada mı acaba? Öğleden sonraya kaldığını düşünerek olmayabilir. Cengiz Bingül, Üzeyir Korkmaz, Mustafa Turunç, Harun Kızılay, Sait Yücel arkadaşlarımdan burada olup konuşmasını yapmak isteyen varsa kürsüye alayım. Üzeyir arkadaşımız geliyor. Ecz. Üzeyir KORKMAZ (Kocaeli Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan Sayın delegeler, oda yöneticileri ve sayın konuklar. Buraya gelirken… Divan Başkanı: Sayın Başkanım bir açıklama yapmama müsaade ederseniz. Arkadaşlar Üzeyir arkadaşımız bir duyuru yapmak üzere çıkmıştı, daha önce. Konuşma yapmak üzere değil. Onun için konuşma yapmak üzere davet ettik şimdi. Bir duyuru için çıkmıştı dün. Ecz.Üzeyir KORKMAZ (Devamla): Bir çağrı yapmak için çıkmıştım dün ve 1 dakika sürmüştü. Esas konuşma bir 68’linin, sıradan bir 68’linin veda konuşması şeklinde olacaktı. Buradaki gelişmeler farklı yerlere götürdü. Dünkü çağrım da bunun içindi. 270 TEB Yayınları Son yıllarda kişisel ikbal için, listeye girebilmek için hiçbir şey aranmaksızın, hiçbir nitelik aranmaksızın sadece listede olmak için listeler yapıldı. Bunun böyle gitmediğini artık hepimizin görmüş olması lazım. Ben detaylardan size bahsetmeyeceğim. Dünkü çağrım üç büyük oda, tüm Türkiye’deki eczacıların yarısından fazlasını barındırıyor. Ona destek veren odalar da var. Herhangi bir sözcükten 10 tane, 20 tane liste üretebilen bizim diplomasi uzmanı arkadaşlarımız, bizim üç büyük oda ile ilgili verdiğimiz teklifte 1 tane liste üretemediler. Orada şu anda mevcut başkanımızın, başkanlığını peşinen kabul etmiş, yanında çalışmak istediği bir de, ki bu genel sekreteridir, elinde bulundurmak şartıyla üç odadan bir liste çıkarmasını, o liste odalar arasında üçer üçer anlamında, bunu düz mantık ile kavrayabiliyor arkadaşlarımız. Ama kendilerine herhangi bir söz söylediğinizde 100 tane liste üretebiliyor. Burada üç odanın elini parmağını taşın altına koyma şartı; biz İstanbul olsun, Ankara olsun, İzmir olsun gelin üçer tane üye verin anlamında söylemedim. Çünkü burada çok büyük diplomatlar var, ben biliyorum onları. Bu odalar kendileri yanında yöresinde beraber hareket edebileceği beraber çalışabileceği farklı odalardan o üç kontenjanı kullanabilirdi. Bunu benim söylememe gerek yok. Ama verilen sözler, 2 saat sonra tutulmayacağını bile bile sözler veriliyor. Biz de, mevcut yönetimin de bundan sonraki çok zor süreçte insanların önünü tıkamamak ve iyi çalışacak bir liste oluşması için verdik bu teklifi. Ben bir 68’liyim. Benim kuşağım, karşılığında hiçbir şey beklemeden Zap Suyuna köprü yapanlardır. Arkadaşına verdiği sözü yerine getirebilmek için gözünü kırpmadan ölüme gidenlerin kuşağındandım. Ben kaldım şu anda ve ben sıradan bir 68’liyim arkadaşlar. Söylediğim gibi bu büyük kongrede en son konuşmam olacaktır. Onu hissediyorum ve bunu sizinle paylaşmak istedim. Öyle bir noktaya geldik ki, sözün bittiği yer diyorum. Söz kelimesinin içinin boşalmış olduğu yer diyorum. Çünkü hiçbir sözün hiçbir itibarı kalmamıştır. Kocaeli Eczacı Odası ve ben Üzeyir Korkmaz bu güne kadar bireysel hiçbir çıkar için hiçbir adım atmadım. Ülkemi, sadece ülkemi sevdim. Ama çok süt veren ineğini sever gibi değil. Mesleğimi de aynı şekilde seviyorum. Çok kazandığı için değil, daha çok kazansın diye değil. Mesleğimi seviyorum, ülkemi seviyorum, sizleri seviyorum. Hoşça kalın… 271 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Divan Başkanı: Değerli meslektaşlarım, tekrar sormak istiyorum konuşmacı arkadaşlardan burada olup konuşmasını yapmak isteyen var mı diye. Semih arkadaşım, Semih Güngör İstanbul Oda Başkanım; Mustafa Turunç, Harun Kızılay, Sait Yücel. Mustafa Turunç arkadaşımız konuşmasını yapacak. Ecz. Mustafa TURUNÇ (İstanbul Eczacı Odası Büyük Kongre Delegesi): Sayın Divan, Merkez Heyetimizin değerli kurul üyeleri, değerli delegeler ve sevgili meslektaşlarım. Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum, efendim. Efendim, bendeniz 68’i kıl payı kaçırmış ama 78’de olmayan bir ara jenerasyonum ama sevgili başkanımın görüşlerine aynen katılıyorum ve kendisini de kutluyorum. Sevgili Başkan bir veda konuşması yaptı; hayır, bu değerleri kolay kolay tüketmemek lazım, kendisini aramızda her zaman görmek istiyoruz, bunu ifade etmek istiyorum sözlerimin başında. Evet, emeğe saygılı bir meslektaşınız olarak Merkez Heyetimizin 2 yıllık süreçteki verdiği mesaiye teşekkür ediyorum. Ancak bu verilen mesainin amaca ulaşıp ulaşmadığı noktasında bir değerlendirme yaptığımızda, meslektaşlarımızın var olan sorunları bu 2 yıllık süreçte katlanarak devam ettiğine göre, bu mesaiyi biraz boşu boşuna tüketilmiş bir mesai olarak da algıladığımı hemen söylemek istiyorum. Evet, Merkez Heyetimizin çalışmalarından çok detaylı söz eden arkadaşlarımız oldu, oda başkanlarımız oldu. Ben çok genel ifadelerle geçmek istiyorum. Merkez Heyetimizin, en azından şunu söylemem lazım sözlerimin başında, 36. Büyük Kongrede yüce kurulumuzun verdiği görevi çok algılayamadığını söylemek isterim. Yüce Kurul her 2 listeden de belli yönetici arkadaşlarımızla beraber homojen bir şekilde çalışması noktasında bir görev verdi Merkez Heyetimize. Ancak görüldü ki 6’ya 5’lik bir sayısal üstünlükle Başkanlık Divanı kendi listelerinin içinden oluşturuldu. Ha söz gelimi bu 5 arkadaşımız mutfakta çok güzel çalıştırıldı. Ciddi emekler de verdirildi. Bu çalışmalar sonucunda belli haklar varsa buna tümü ile sahip çıkıldı. 272 TEB Yayınları Ancak karar süreçlerinde diğer listeden gelen arkadaşlarımızla beraber bu süreçler tartışılmadı. Ortak kararlar alınmadı ve süreç onları maalesef ayrılığa taşıdı. Bu konuda mevcut Merkez Heyetimiz 36. Büyük Kongrenin verdiğini çok okuyamadı ve bu tekrarlar devam ederse artık farklı bir anlayışın önümüzdeki süreçlerde gelişmesini ben diliyorum açıkçası. Tabi Merkez Heyetimizin çalışmaları sırasında kurumsal saygınlığımıza da bir bakmak lazım, ilaç ve eczacılık alanındaki bileşenlere baktığımızda; bir tarafta doğaldır devlet, siyasi iktidar, Sağlık Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı ve SGK; diğer yanda bakıyorsunuz ilaç üreticileri ve diğer yanda da işte eczacıların örgütü Türk Eczacıları Birliği. Bu anlamda baktığınızda, ilişkilere bakıyorsunuz, ilaç sanayiyle başlayayım. İlaç sanayi eskiden duyduğu muhataplık noktasında Türk Eczacıları Birliğini artık görmezden gelebilme cesaretini gösteriyor. Randevu dileklerini, taleplerini görmezden geliyor. Çok yan yana gelmeyi de istemiyor açıkçası. Böyle bir yaklaşımı var mevcut Türk Eczacıları Birliği yapısına. E devlete bakıyorsunuz, siyasi iktidara bakıyorsunuz; Sağlık Bakanlığı iyi polisi, SGK kötü polisi oynuyor. Dünkü konuşmasında Sayın Abacıoğlu’na tamamen katılıyorum. Böyle bir ayırmazlık olabilir mi; sevgili delegeler, sevgili meslektaşlarım. Bir siyasi iktidar düşünün ki, tek başına iktidar ve iktidarın bir bakanlığı size karşı farklı bir tavır içerisinde; e diğer bakanlığın, bir genel müdürlüğü, bürokratlarını sizler suçluyorsunuz, böyle bir şey olabilir mi? Sağlıkta dönüşüm programının mimarları zaten bu iktidarı bu şekilde bir uygulamaları yapsın diye iktidara getirdi. Bu çok açık, çok net bunu görmemiz gerekir. O anlamda da şimdi şeye geleceğim. 4 Aralık sürecini de değerlendirmek istiyorum ama baktığınızda siyasi iktidarla da samimi, içten bir birlikteliğimiz yok. Ve en sonunda sizin beklediğiniz talepler konusunda da Sağlık Bakanlığı dahil hepsi hadi oradan dedi. E peki, bir meslek örgütü olarak taraflarla uzlaşamayabilirsiniz, karşıt durursunuz, hatta kavgalı olursunuz. Ama bunu niçin yaparsınız? Tabanınızın, tabanınızda oluşan meslektaşlarınızın haklarını korumak için bunu yaparsınız. E tabana baktığınızda, tabanda da bu örgütün saygınlığı, güvenilirliği en alt seviyelere düşmeye başladı. Bırakın mevcut heyetin kişisel anlamda eleştirilmesini, artık eczacı tabanında kurumsal kimlik sorgulanmaya başladı. E bakıyorsunuz kendi tabanınızda güvenilirliği yitirilen, umudu yok edilmiş bir taban var. İlaç sanayiyle aranız iyi değil. Öyle olmak zorunda da değiliz. ayrıca farklı yönlere lütfen çekilmesin ancak muhataplık ve saygınlık konusunda ciddi erozyon var. Devlet sizi muhatap kabul etmiyor. Bu noktada bu örgütün saygınlığının yeniden oluşturulmasıyla ilgili önümüzdeki dönem görev alacak arkadaşlara çok ciddi 273 TEB 37. Olağan Büyük Kongre görevler, çok ciddi sorumluluklar düşüyor. Şimdi biraz 4 Aralık sürecine de gelmek istiyorum. Sürece bakıldığında sevgili arkadaşlarımız Sağlık Bakanlığından belli taleplerde bulundular. Talepler neydi? Raf zararlarının karşılanması noktasında bir çözüm oluşturulması, ayrıca siyasi bir rüşvet niteliğinde de belli bir miktar reçete başına bir pay; 50 kuruş mu olur, 1 lira mı olur, o da belli değil. Son güne kadar bu anlayışın devlet kanadından çıkması beklendi. Benden önceki konuşmacılar da ifade ettiler, arife günü eylem kararı alıyorsunuz. Atacağımız en önemli cephanelerimizden biri, en önemli kozlarımızdan birini bu kadar kolayca harcayabilecek bir Merkez Heyeti ben düşünemezdim, sevgili meslektaşlarım. Odalara dönüyorsunuz, arife günü diyorsunuz ki siyasi sorumluluğu bizdedir. Biz böyle bir karar aldık, eczanelerimizi kapatıyoruz. Bir defa yani karşı taraftaki muhataplarınız, çok affedersiniz, o kadar enayi mi? Sizin attığınız adımı, sizin ruh halinizi sizden daha iyi gözlemliyorlar ve takip ediyorlar. Gerçekten eylemleştiren bir Merkez Heyeti olsa; bu çalışma en az bir ay evvelde başlamalı, eczanelerinize ulaştırdığımız afişlerimiz eylemden 2 gün evvel eczanelere ulaştı. Bu mudur bu eylemlik sürecinde önemli kozumuz, bu kadar kolayca mı harcanmalıdır? Yani o kadar belli ediyorsunuz ki yaptığınız işin ne olduğunu. Bir eylem kararı alıyorsunuz ertesi günün gazetesi çarşaf çarşaf bir deklarasyon yayınlıyorsunuz. Sağlık Bakanlığına övgüler, Başbakana yalvarma. Ya o zaman bunu bir 15 gün evvel yapacaksınız. 15 gün evvel yapın ki, işin ciddiyeti olsun kamuoyuna da dönün deyin ki ben bunları bunları yaptım, arkadaş; Sağlık Bakanlığını da uyardım, Çalışma Bakanlığını da uyardım, Başbakana da bu konunun önemini arz ettim. Bunlar olmadı ben artık kapatıyorum diyebilirsiniz. Siz eylem kararı aldığınız günün ertesi günü gazetelerde olmaz böyle şey, inandırıcılığınızı kaybedersiniz. O nedenle de sevgili Başbakan sorulduğunda, evet, eczaneler kapanıyormuş, kapansın bakalım der. Yani nereden bakarsanız bakın tel tel dökülen, süreci okuyamayan bir Merkez Heyeti yapısıyla karşı karşıyayız. Evet, tabi Sağlık Bakanlığından raf zararlarımızın karşılanması yönünde bir yasa değişikliği ve bir reçete başına bir şey elde edilemeyince, maalesef, Türk Eczacıları Birliği çok açık yüreklilik ile söylüyorum kongreye bu şekilde gitmemek için bu kararı 274 TEB Yayınları almıştır. Yani bugüne kadar oda başkanlarının taleplerini görmezden geleceksiniz, başkanlar toplantısı yapalım taleplerini görmezden geleceksiniz, son anda bakacaksınız ki beklediğiniz gelişmeler de yok, e önümüzde de kongre var. E, kongrede ne cevap vereceksiniz? Çok açık yüreklilikle söylüyorum, popülizmdir yaptıkları. Bu kongreden kendilerinin selametle çıkmalarını sağlamak için yapılmış bir eylemdir. Bunu siyasi iktidar da bildiği için ciddiye almamıştır. İlaç sanayi de ciddiye almamaktadır. Değerli meslektaşlarım son sözlerimi söyleyeceğim, Sayın Divanı da çok fazla zorlamamak adına. Siz değerli delegelere seslenmek istiyorum. Gerçekten zorlu bir süreç, sorunlarımız katlanarak devam etmekte bu anlayış da böyle bir Merkez Heyeti önümüzdeki süreçte gerçekten sorunlarımızın katlayarak devam etmesini sağlayacaktır. Değerli delegeler, sevgili meslektaşlarım; bakın sürece baktığınızda, 1980’lerden itibaren sabırla gelen bir sağlıkta dönüşüm programı, AKP iktidarıyla beraber ete kemiğe bürünmüştür. Bu uygulamaların ne olduğunu, ideolojisini çok net görmemiz lazım. Önce mevcut sistemi çökerttiler. Mevcut sistemin yerine piyasa düzeniyle beraber kamuoyunda da ilgi duyulan önemli bir açılımı sağladılar. Ama üçüncü merhalesi nedir biliyor musunuz? Hani Domaç “Okuyun, okuyun” diyor ya, evet bizim kitlemiz okuyor ve bunları da görüyor. Üçüncü merhalede bu açtığınız serbest piyasa düzenindeki, bu rahatlıkla kamuoyunu bu sağlıklı dönüşüm programında ete kemiğe büründüreceksiniz, ondan sonra ne diyor biliyor musunuz? İdeologların alanını daraltacaksın, alanı daralt ki tekelleşme süresi başlasın, mevcutları yok edeceksin ve global sermaye bu alanın içine oturacak. İşte bunun sonucudur ki eczacıya bunlar uygulanıyor. Bunları da hepimizin bilmesi gerekiyor. O itibar ile önümüzdeki dönemler çok tarihi dönemleri geçireceğiz. Son sözlerim şu önümüzdeki dönemde listemizin şeffaf, katılımcı, güvenilir, müzakere yeteneği olan, liyakatli yöneticilerden seçmemiz lazım. Bunu siz değerli delegelerin değerlendireceğine inanıyorum, sağduyunuza inanıyorum. Hepinizi saygı ve hürmetle selamlıyorum efendim. Teşekkür ederim. Divan Başkanı: Sayın Turunç’a teşekkür ediyoruz. Bir arkadaşımız uyarmış 4 Aralık günü Hürriyet Gazetesinde yayınlanan Yılmaz Özdil’in yazısına bir teşekkür 275 TEB 37. Olağan Büyük Kongre göremedik diyor. Biz yalnız Yılmaz Özdil’e değil, o gün eczacıları destekleyen, bizi destekleyen, başta Yılmaz Özdil olarak tüm yazar arkadaşlarımıza, köşe yazarlarına teşekkür ediyoruz. Şimdi de İstanbul Oda Başkanımız Sayın Semih Güngör konuşacaklar. Buyurun. Ecz. Semih GÜNGÖR (İstanbul Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan, Türk Eczacıları Birliğinin değerli yönetim kurulu üyeleri, sayın oda yöneticilerim, değerli delegeler, sevgili meslektaşlarım hepinizi odam ve üyelerim adına saygı ile selamlıyorum. Bugün Türkiye’de önemli gelişmeler yaşanıyor. Bir yanda paran kadar sağlık anlayışı giderek vatandaşı etkiler, eczaneleri ekonomik olarak yıkım noktasına getirirken diğer yanda da toplumda yeni travmalar yaratan olaylar birbiri ardına geliyor. İki gün önce sağlıklarını kaybetme pahasına, hiçbir güvenlik önleminin alınmamasına rağmen bu ülkeye hizmet adına maden ocaklarında çalışan işçilerimiz, o kardeşlerimiz bir patlama ile hayatlarını kaybettiler. Bu bizim yüreğimizi yakıyor. Dün de DTP’nin Anayasa Mahkemesinde oy birliği ile kapatılması, bu ülkede yaygın ve değişik bir demokrasi anlayışı mücadelesi veren bizleri derinden yaraladı. Parti kapatma anlayışını çözüm olarak görenleri şiddetle burada eleştiriyor ve bu anlayışı reddediyoruz. Bu ülkenin kültür mozaiğini oluşturan insanların farklılıklarını ve taleplerini yok etme adına alınan bu karar, sonuçları itibariyle ülke insanlarına ağır bir bedel ödetecek sürecin başlamasına neden olacaktır. Bu anlayışa karşı örgütümüzü demokratik tepkisini göstermeye çağırıyorum. 37. Türk Eczacıları Birliği Kongresi, yani bugün gerçekleştirdiğimiz kongre, tarihimizin en önemli kongresi; bunu hem Türk Eczacıları Birliğinin değerli yöneticileri defalarca dile getirdiler, hem oda başkanlarımız, hem bizler bu kongrenin bir dönüm noktası olduğunu hep söyledik. Bugün de aynı şeyleri söylüyoruz. Ama ne yazık ki başladığı ilk günden bugüne kadar kongre bir coşkuyu, bir beklentiyi, bir kararlılığı henüz ortaya koyamadı. Oysa daha açılış günü, açılış konuşmalarının yapıldığı misafirlerin burada olduğu gün, Türk Eczacıları Birliği Sayın Başkanımız Erdoğan Çolak; 20’ye yakın televizyon kamerasının bir kısmının haberi hemen vermeye hazır olduğu bir ortamda buradan çıkıp, eczacının kararlılığını eylemlilik sürecini nasıl yapacağını, bu kongrenin nasıl kararlar alacağını açık ve net ortaya koysaydı, bugün bu kongre bu havada devam etmezdi. Ama ne yazık ki yine bu kongre için buraya 276 TEB Yayınları gelirken yolda bir radyo kanalında Sayın Başkanın açıklamaları dile getiriliyor. Ve Sayın Başkan özellikle kapatmayla ilgili olarak kapattık ama bir şey elde edemedik diyor. Kapatmayı biz bir şeyler elde etmek için yapmadık, bir uyarı için yaptık. Taleplerimiz, beklentilerimiz ve kararlılığımız işte bundan sonradır. Sayın Başkanın o gün de, o kanala kongre gününde, o televizyon kameralarının önünde bu kararlılığı ortaya koyması gerekiyordu. Sayın Başkan bu kararlılığı ortaya koymadı. Ama ne yazık ki oda başkanlarımız da bugüne kadar bu kararlılık ile ilgili, bu süreç ile ilgili neler yapacaklarını, nelerin onlar için beklenti olduğunu şu ana kadar ben kendi adıma henüz duymadım, bilmiyorum. Türk Eczacıları Birliği 18 Eylül’den itibaren bir eylemlilik sürecini başlattı. Sürece baktığınızda, daha başlangıçta Türk Eczacıları Birliğinin biraz elinden uçmuş bir süreçti. Çünkü niye bir tarafta ilaç sanayisi, hükümet ve onlara eşlik eden Türk Eczacıları Birliği bir görüşme sürecinde; diğer yanda da dağıtım kanallarımız ki, Türk Eczacıları Birliği tarafından görevlendirilmiş, bu konuda yetki verilmiş özellikle raf zararlarımızın ortadan kaldırılması konusunda ticari dağıtım kanallarının profesyonelleri yanında bizim Kooperatifler Birliğimizin Sayın Başkanı konuya bir çözüm oluşturmak için görüşme trafiğini sürdürüyorlar. Tabi Türk Eczacıları Birliğinin içinde bulunduğu görüşme sürecinde görünen tablo şudur, biz o görüşme sürecinin takipçisi olduk; o görüşme sürecinde alınacak, ortaya konulacak bir mutabakatın arkasından bize ne verilebileceğinin takipçisi olduk ve bu arada, özellikle altını çizmek isterim ki ilaç sanayi eczacının örgütlü gücünü sonuna kadar kullandı. Bizimle ilgili hiçbir adım atmadı, o diğer görüşme sürecini de tıkadı ama ne zaman 800 milyon TL’yi cebine indirdi, o arada eczacı sokaklara çıktı, yürüyüşler yaptı, SGK önüne gitti, eczane kapattı. 800 milyon TL cebe girdikten sonra döndüler, Türk Eczacıları Birliği ile de değil, o görüşmeyi yürütenlerle kendilerince bir mutabakata vardılar. Ama o mutabakatın da altında bir imza yok, neyi nasıl uygulayacakları belli değil, ilaç sanayinin ne kadarının bu mutabakatın altında yer aldığı da belli değil. Oysa öyle mi olmalıydı? Türk Eczacıları Birliğidir görüşmeleri sürdüren. Türk Eczacıları Birliğidir her konuda belirleyici olan. O görüşme sürecinin sonunda çıkan mutabakat ne ise onu ilaç sanayi Türk Eczacıları Birliği ile karşılıklı oturarak yapmalıydı. Birilerinin aracılığıyla bir sonuç çıkmamalıydı. Ve hala o sonuç üzerinden tartışmalar devam ediyor. Ve eczacının raf zararlarının ne şekilde 277 TEB 37. Olağan Büyük Kongre karşılanacağı belli değil. Tabi Türk Eczacıları Birliği bu görüşme sürecinde bir başka önemli hata daha yaptı. Birkaç oda başkanım daha dile getirdi. Seçtiği hedef yanlıştı. Bugün bu ülkede eczacılara yaşadıkları her türlü ekonomik sıkıntıyı, bunun yanında farklı diğer sıkıntıları yaratan, yaşatan bugün iktidarda olan AKP iktidarı. Bunun bir gerçek olduğunu ortaya koymak gerekiyor. Siz bu iktidarın ayaklarından birini Sağlık Bakanlığını bir kenara koyacaksınız, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından hiç söz etmeyeceksiniz faturayı SGK’nın bürokratına yükleyeceksiniz. Oysa o Sağlık Bakanımız, bir geriye dönelim, bizler için ne yaptı? Bizlere bu güne kadar ne güvence verdi ki Türk Eczacıları Birliği Sayın Sağlık Bakanına, diğer devletin yöneticilerinden başka bir misyon biçmiş bir kenara koymuş. O Sağlık Bakanı değil mi; 2008 yılının Haziran ayında, hani o kapatma sürecine girdiğimizde, hani o dönem kamu kurum ıskontoları bizim üstümüzden kalkacak diye imza koyan 3 büyük Bakandan biri değil miydi? O zaman, o imzanın arkasında durmayan bakanlardan biri değil miydi, Sayın Sağlık Bakanı? O Sağlık Bakanı bizleri 30 bin kişiyi sokağa düşüren 6197 sayılı yasa ile ilgili ortaklık maddesini getiren o iradenin başındaki makam değil miydi? O Sağlık Bakanı; sizlere Eylül sürecinde ben ilaç fiyat kararnamesini sizin mutabakatınız olmadan, sizinle ilgili orada bir şey koymadan asla çıkartmam deyip, ertesi gün yayınlayan o değil miydi? Daha da ileriye gidelim, İzmir Eczacı Odasının açılışı sırasında Sayın Genel Sekreterim, hala aynı Bakanlığın genel müdür ile eczacıyı güvence altına alacak bir kararnamenin çalışmasını yapıp oradan da eli boş dönmedi mi? Bütün bunların içerisinde Sağlık Bakanı yoktu da kim vardı? Hedefi yalnız koyarsanız, hedefi küçültürseniz başarı şansınız yoktur. Bir başka şeyi daha yapmalısınız hedefi açık, net göstereceksiniz; yapacağınız şeyi açık, net ortaya koyacaksınız, arkasında da net duracaksınız, o zaman bu örgüt sürekli sizin arkanızda olur. Bunu yapmak için çok geç kaldınız. Türk Eczacıları Birliği Büyük Kongresine yönelik çalışmalarda ne yazık ki, bu eylem süreci ile hep iç içe geçti. Birini, birinden ayırt etmek pek mümkün olmadı. Hani bir gün herkesin tartıştığı, niye daha evvel bir takım adımları atamadığının arkasında yatan gerçek budur. Eylem ile uğraşan odalar, geleceğin ne olacağı ile ilgili çalışma yürüten odalar, Türk Eczacıları Birliği Genel Kuruluna yönelik her dönem yapılan çalışmalarda geri kaldılar. Bugün kongre süreci ile sıkışmış, içinde hem eylem sürecini hem de seçimi barındıran bir kongre ile cumartesi gününe geldik. Akşama kadar biz hem eylem kararını alacağız, hem de buradan bizi sağlıklı bir yarına çıkartacak yönetimi çıkartacağız. Bunu başarabilir miyiz? Göreceğiz. 278 TEB Yayınları Türk Eczacıları Birliğinin sürece yönelik davranışları ile ilgili İstanbul Eczacı Odası olarak elimizi taşın altına koyalım, eylem sürecine katkı verelim dedik. Bu süreçte, onlara hiç değinmiyorum işte afişlerle ilgili, yapılan eylemlerle ilgili bir takım farklı düşüncelerimiz olabilir. Yahut da sizin düşüncelerinize zenginlik katabiliriz. Bizi de alın aranıza dedik, başkanlar danışma kurulunu toplayın dedik, bunu yapmıyorsanız. Gerek yok dediler. Sayın Genel Sekreter, biz büyük sorumluluğu aldık, yürüyoruz, gidiyoruz dediler. Ben de kendilerine uğurlar olsun dedim. Gidin. Geldikleri nokta bugündür. Ama bu örgütün geleneklerinde yok mu arkadaşlar? Bu tür eylem süreçlerinde, bu tür kritik süreçlerde, bu örgütlerin başkanları bir araya gelmeyecek de ne zaman gelecek? Bu yapılmadı. Bunun yanında bir başka sürecin de devam ettiğini bildiğimiz için Türk Eczacıları Birliğinin özellikle oda açılım süreçlerinde, biliyorsunuz, arka arkaya 3 odamız açıldı ve oda açılışlarına gittiğimizde genelde konuşulan tartışılan hep önümüzdeki sürecin ne olacağıydı. Eskişehir’deki oda açılışı sırasında da Sayın Başkan ile bir araya gelme fırsatı bulduk yemekte, teşekkür ediyorum, sağ olsun, masamıza geldi ve bizle bugün yaşanan ve geleceğe yönelik karşılıklı görüşme fırsatını bulduk. Kocaeli Oda Başkanım da aynı masadaydı. Diyarbakır Oda Başkanım da vardı, sonra kalktı. Orada şunu dedik, “Süreç bir bilinmeze gidiyor, bugünkü Türk Eczacıları Birliğinin yapısının bu sürecin altında kalacağı kesin. Bu süreci daha sağlıklı daha doğru yönetmek daha doğru bir yönetim anlayışını oluşturmak için ne düşünüyorsunuz? Burada görev size düşüyor. Sizin yapmanız gereken bu adımı atmak, odaları bir araya getirmek yahut da danışmak, Bu yolu aştığınız da çözüm oluşacaktır” dedik. Sağ olsun, ertesi gün Kütahya Eczacı Odasının açılışında bizi Ankara’ya davet ederek, gelin birlikte değerlendirelim dedi. Gittik; Üzeyir Başkanım burada, demin çok duygusal bir konuşma yaptı, onunla birlikte gittik. Orada amacımızı açık, net ortaya koyduk. Paylaşacak, birlikte üretecek, karar mekanizmasında da irade sahibi olacak bir yapı gerekiyor. Çünkü bugüne kadar ne yazık ki o 6-5, 5–6 süreçlerindeki yaşanan buydu. Siz gücünüzü kendi seçim sürecinizde elde ettiğiniz orana bakarak, o oranda pay etmeyi ilke edinip; genel anlamda, Türkiye’nin geneline yayılıp bir birleşmeyi, ortaklaşmayı gerçekleştiremezseniz başarılı olma şansınız yoktur. İşte o 6-5, 5-6 neyse o başkanlık divanını o dönemde bir şekilde paylaşabilseydi, bir şekilde karar noktasında onlar da söz sahibi olabilselerdi biz bugünün sıkıntılarını çok fazla yaşayamazdık. Ne 279 TEB 37. Olağan Büyük Kongre yazık ki, bugünkü seçim sürecine yönelik de aynı mantık işliyor. İşte Sayın Domaç’ın, birisi söyledi, bugüne kadar sürdürdüğü o geleneğin bir devamı ama o işi bıraktı, daha profesyonel yapıyordu, biz biraz daha amatörce götürüyoruz. Bu süreçte yapılması gereken 51 eczacı odasını bir araya toplayacaktı Sayın Başkan. Diyecekti ki olağan üstü bir süreçten geçiyoruz. Bu süreci kaldıracak bir yönetim yapısına ihtiyacımız var. Eğer bu konuda elini taşın altına koyacaklar varsa gelsin, çıksın ortaya. Yoksa sen ne istiyorsun o gün görüşmede olduğu gibi ötekini istiyor. Ben ne istediğimi biliyorum siz isteyin ben-Divan Başkanı: Sayın Başkan biraz daha toparlayabilir misiniz? 20 dakikaya yaklaştı. Ecz.Semih GÜNGÖR (Devamla): Toparlayamam, ben bir şeyler daha söylemem gerekiyor. Teşekkür ediyorum. Bunu yapmadı. Bugün, o gün yapılmayan, ne yazık ki salonun dışında yapılıyor. Ve süreç bizi geçen dönemi aratacak bir yönetim yapısına götürüyor. O açıdan Türk Eczacıları Birliği Büyük Kongresinde, Türk Eczacıları Birliğine hala görev düşüyor. Hala vakit var. Bugün yarına yönelik bu yapıyı taşıyacak bir yönetimi oluşturabiliriz. Önemli diğer konu, onunla bitireceğim. Türk Eczacıları Birliğinin bugünkü kongresinin ikinci büyük amacı, önümüzdeki sürece yönelik ne yapacağımız. Bugün onu ortaya koymak zorundayız. Bugün bu kongrede alınacak kongre kararlarını Türkiyedeki 24 bin eczacı bekliyor. Buradan kaçamayız. Buradan ne olduğu belirsiz, ileriye yönelik ucu açık kararlar alamayız. İstanbul Eczacı Odası olarak bugünkü sürece yönelik neyi talep edip, bunu hayata geçirmek için ne yapmamız gerektiğini sizlerle paylaşmak istiyorum. Taleplerimiz ne olmalı; 1- İlaç fiyat kararnamesinin değiştirilerek, eczacı karlılığının arttırılması temel talebimiz olmalı. Sağlık Bakanından onu istemek zorundayız. Bugün eczacı yaşam savaşı veriyor. Kalıcı çözümler almak durumundayız. 2- Kamu kurum ıskontoları bu dönem artık sırtımızdan kalkmak zorunda. Bu 280 TEB Yayınları örgüt, bu kamburu, bu dönem kaldırmalıdır. Demin bahsettiğim raf zararlarımızla ilgili de, ilaç fiyat kararnamesi de yeniden değerlendirilerek değiştirilmeli ama orada ilaç sanayicilerinin, eczacının zararlarını karşılayış şekli ve karşılamadıklarında da neyle karşılaşacakları da açıkça yer almalıdır. Öyle sözlerle bu iş yürümüyor. 6197 sayılı yasanın değişmesi gündemde. Bir meslek hakkını istemek zorundayız. Bu bizim hakkımız ama o meslek hakkından benim algıladığım değerli Türk Eczacıları Birliğinin o görüşme sürecinde Sağlık Bakanlığından vermesini beklediği reçete hizmet bedeli değil. Yani ben yaptığım işe karşılık bahşiş istemiyorum. Emeğimin karşılığını isteyeceğim. Türk Eczacıları Birliği 6197 sayılı yasanın içine kutu başına belirlenecek bir meslek hakkını koydurmak zorundadır. Ama tek başına bu yetmez. Bugün bir başka sorunumuz var. Türkiye’de önemli ölçüde, gelir dağılımında büyük bir sıkıntı yaşıyoruz. Bir arkadaşım dün size genel çerçeveyi çizdi. Bugün bir eczanenin ayakta kalabilmesi için asgari 60.000 TL’lik bir reçete yapması gerekiyor ayda. İşte bunu sağlayacak adaletli bir reçete dağılımı da bu meslek hakkının ardında yer almak durumundadır. Yoksa bunu sağlayamadığınızda o meslek hakkı yine adaletli dağılmayacaktır. Bunu istemek zorundayız. Son olarak da taleplerimiz arasında, halkı yakından ilgilendiren muayene katılım paylarının kaldırılması kesinlikle talep edilmelidir. Peki, bunları nasıl hayata geçireceğiz? Neler yapmalıyız? Bir, herkesin dilinde var, Sosyal Güvenlik Kurumu ile yaptığımız sözleşme yeni seçilecek yönetim tarafından derhal feshedilmelidir. Neden? Çünkü 45 günlük bildiğim kadarıyla bir geçiş süreci olacak. Türkiye’de eczacılar 45 günde bu ülkeyi ayağa kaldırmalıdır. Öyle ki, o görüşme süreci, bir pazarlık sürecidir. Gerekçesi de açıktır. Bugün itibari ile artık eczacılar bir sene önceki gelir durumunda değildirler. Bir sene önce yapılan protokolün, o dönemki eczane kazancı ile bugünkü kazancı arasında dağlar kadar fark vardır. Artık Türk Eczacıları Birliği o dengeyi o protokolle sağlamak zorundadırlar. Ne isteyebiliriz orada? Bir, kamu kurum ıskontolarının sırtımızdan kalkmasını iki Bakanlıktan talep edeceğiz. Biri o. Diğeri de 60.000 TL’nin altındaki eczanelere 0 ıskonto, üstüne verilecek ıskontoları da düşüreceksiniz diyeceğiz. 281 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Peki, başka ne yapacağız? O 45 gün süre içinde Türkiyedeki 24 bin eczanenin vitrinleri siyah bantlarla kapanacak. 45 günlük süre içinde ülkedeki tüm eczacılar siyah önlük giyecek. Sloganımız da, “Sağlımızı karartmaya ve eczacının mesleğinin yok edilmesine izin vermeyeceğiz” sloganıyla 45 gün bu eylemi bu şekilde destekleyeceğiz. Ayrıca 51 eczacı odasının yönetim kurulları yanına alacakları arkadaşları ile birlikte belirlenen sürece odalarından Ankara’ya yürüyüşe geçecek, arkadaşlar. Türk Eczacıları Birliğini yürüyüşe geçireceğiz. 51 eczacı odası ama nasıl yürüyeceğiz? Geçtiğimiz her ile uğrayarak, o ilin eczacıları ile sevgi zinciri oluşturarak. Sağlık müdürlüklerinin kapısına dayanarak Ankara’ya kadar geleceğiz. Ankara’ya geldikten sonra bir basın açıklaması ile Türk Eczacıları Birliği ya da Türkiye Büyük Millet Meclisinin önünde kurulacak bir eylem çadırında taleplerimiz karşılanıncaya kadar bu oda başkanları dönüşümlü olarak açlık grevi yapmak zorundadır. Bu sürece eczacıyı da katmak zorundasınız. Hastayı da katacaksınız, yalnız eczacı ile olmaz. Geçmişte bir eylem vardı. Çok tuttu. Eylem neydi? Sürekli aydınlık için 1 dakika karanlık. İşte o 45 günlük sürede eczaneler belli bir saatte 1 dakika karanlığa kavuştu. Kapanacak elektrikler ama bunu halka da anlatacaksınız. Sağlık sorunları olduğunu, bu sorunların çözülemeyeceğini dile getireceksiniz. Ve Türkiye’de 45 gün süre ile tüm evlerin, eczanelerin ışıkları 1 dakika sönecek. Eğer siz eczacılar hastalarınıza doğru anlatabiliyorsanız, bu konuda saygınlığınız varsa, ki var olduğuna inanıyorum, böyle bir eylemlilik Türkiye’ye yayılır. Bunlar, sonuç olarak bir netice alınır veya alınamaz. Ondan sonra yapılacak tek şey kalır arkadaşlar. Kapatırsınız eczaneleri, bir daha da sonuç elde edinceye kadar açmazsınız. Bunları yapmazsanız, varacağınız her nokta size takdir edilenle yetinmek olacaktır. Tabi bir önemli nokta da bunları hayata geçirecek bunların arkasında duracak kararlı iradeyi oluşturmaktır. Sizler böyle bir Türk Eczacıları Birliği yapısını bugün oluşturursanız yarın 24 bin eczacı ayağa kalkar. Ama oluşturamazsanız, onun cevabını ben de bilmiyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. Divan Başkanı: Saygıdeğer arkadaşlar, Sayın Semih Güngör’e teşekkür ediyoruz. Öğleden sonra 3 konuşmacı kaldı. Şimdi yemek molası veriyoruz 45 dakika. 14.15’te hepimiz burada oluyoruz. 282 12 ARALIK 2009 İKİNCİ OTURUM TEB Yayınları Divan Başkanı: Saygıdeğer arkadaşlar, dışarıdaki arkadaşlarımız lütfen içeri girerlerse toplantıyı başlatacağız. Çağatay Çakar, Harun Kızılay ve Sait Yücel’in de burada olmasını istiyoruz. Dışarıda çay kahve içen arkadaşlarımız! Sayın Çağatay Çakar, Sayın Kıvanç Atmaca burada mı? Çağatay Çakar, Sait Yücel, Kıvanç Atmaca, Harun Kızılay. Sayın Kıvanç Atmaca buyurun, Bursa Eczacı Odası. Uzm. Ecz. Kıvanç ATMACA (Bursa Eczacı Odası Başkanı): Yemek molasından sonra kimse konuşmak istemiyor sanırım. Bütün ismini zikrettiğiniz konuşmacılar dışarıda. Ben hazırım daha fazla bekletmemek adına eksik de olsa salon söz alıyorum. Sayın Divan, eczacı fakültelerimizin değerli dekanları, değerli akademisyenlerimiz, eczacı odalarımızın değerli başkan ve yöneticileri, değerli delegeler, değerli meslektaşlarım hepinizi Bursa Eczacı Odası adına saygı ile selamlıyorum. Öncelikle benim de doğduğum ve hayatımın gençlik yıllarını geçirdiğim Bursa’nın Mustafakemalpaşa ilçesindeki maden faciasında hayatı kaybeden maden işçilerimize, hani ekmeğini o güne kadar gerçekten taştan çıkaran tam anlamıyla, emekçilerin hayatlarını kaybetmiş oldukları o emekçilerin, başları sağ olsun diyorum. Kendilerine Allah’tan rahmet diliyorum. Yakınlarına sabırlar diliyorum. Bizler insanın sağlığının en temel vazgeçilmezimiz olarak belirleyen sağlık meslek mensupları olarak insan hayatının bu denli ucuz olduğu bu coğrafyada sesimizi yükseltmedikçe korkarım ki bu faciaları daha çok yaşamak zorunda kalacağız. Bu insan hayatına verilmeyen değerin bir somut başka göstergesini de Tuzla Tersanelerinde yaşıyoruz değerli meslektaşlarım. Oradan neredeyse her ay bir ölüm haberi gelmekte. Bu sorunu çözmek için yüce Meclisimizde oluşturulan bir de komisyon var. Bu komisyonumuzun Değerli Başkanı Sayın Milletvekili kongremizin açılış konuşmasında aramızda idi ve konuşması sırasında da bir takım protestolara maruz kaldı. Bazı konuşmacılarımız da bu protestoları bu kürsülerde eleştirdi. Tabi her görüşe saygı duymak gerekiyor. Demokratlığın baş kuralı bu. Ancak bu Sayın Milletvekilimizin örgütümüz önündeki ilk konuşması değildi. Ve tahminim odur ki o yüksek tepkinin tam da bu 285 TEB 37. Olağan Büyük Kongre sebeple olduğunu düşünmekteyim. Peki, ne demişti bu Sayın Milletvekili daha önceki konuşmalarında? Bir defa 21 Aralık mitinginden önce Merkez Heyeti üyelerimizle görüşüp adeta tehdit eder bir halde “3000–5000 kişi ile miting yaparsanız siyasi iktidar size farklı gözle bakar, muhatap dahi bulamazsınız ondan sonra.” demişti. Peki, o 32 bin kişilik muhteşem mitingde neredeydi kendisi? Sadece bu mu? Aynı tavırlarla geldiği, aynı davranış modeli ile geldiği Kayseri Bölgelerarası Toplantısında, kürsüden Sağlık Bakanı ile yenilen akşam yemeğinde Merkez Heyeti yöneticilerinin farklı konuştuğunu, başka şeyler üzerinde uzlaşıldığını ancak o toplantılarda yöneticilerin farklı konuştuğunu ifade edip bu kürsülerde doğruları konuşun diyerek töhmet altında bırakmadı mı yöneticilerimizi? Dahası da var. Aynı konuşmasında “Eczacı-eczacı ortaklığı hususunda bir yasa yapacağız. Siz istediğinizi yapın. İsterseniz meclisin önüne çadır kurun. Biz içeride yasayı çıkartırız.” Bunu diyecek kadar ileriye gidip adeta tüm bir örgütü tehdit eder bir tavır takınan da yine aynı değerli milletvekilimiz değil miydi, arkadaşlar? Siz bütün bunları yapacaksınız, 12 yıl başkanlığını yaptığınız eczacı örgütünü ve onun yöneticilerini hakarete varan sözlerle itham ve tehdit edeceksiniz, bu ülkenin en önde gelen meslek örgütlerinden birini yok sayacaksınız. Ondan sonra da buraya gelip yine istediğinizi söyleyip çekip gitmek isteyeceksiniz. Yok, böyle bir şey! Karşılaşırsınız o tepkilerle. Değerli meslektaşlarım Türk Eczacıları Birliğinin 36. Döneminde görev almış tüm yöneticilerimize teşekkürü bir borç bilmekteyim, kendi adıma. Gerçekten çok zor bir dönemi hep birlikte geri bıraktık. Bu zor dönemin kendimce önemli kilometre taşlarını hatırlatmak istiyorum sizlere. Yanlış bir yola çıkışla başlayan Türk Eczacıları Birliği 36. Dönem Yönetimi, Olağan Kongresi seçimleri sonucunda 2 listenin 6 ya 5’lik bir koalisyonu ile oluşmuştur. Daha divanın adaletli paylaşılamaması sonucu ortaya çıkan krize rağmen, o Merkez Heyeti hepimizi heyecanlandıran ve desteğimizi sağlayan bir çalışma programı ortaya koydu. Orada sağlanan irade sonucunda imzalanan çok başarılı bir 30 Haziran 2008 protokolü hepimize moral verdi. Ancak hemen akabinde sanayinin vermediği, hükümetin sanayiden alamadığı o kamu kurum ıskontoları neticesinde tıpkı seçimde oluşan ve başkanlık divanının paylaşılmasıyla vücut bulan 6, 5’ten büyüktür mantığının bir sonucu olarak; 6 kişinin imzası, 5 kişinin şerhi ile kabul edilen, hatta bazı yöneticilerimizin Sevr Anlaşmasıdır ya da Damat Ferit hüküme- 286 TEB Yayınları ti uygulamasıdır söylemleriyle ancak 24 bin meslektaşımızın tamamen eleştirileriyle karşılaşılan 9 Eylül ek protokol sürecini yaşadık. Sonrasında Şanlıurfa Bölgelerarası Toplantısı geldi. Kapanış konuşmasına kadar birtakım şeyleri tartıştık. Kapanış konuşmasının ardından, tabandan gelen çok ciddi baskı sonucu alınmak durumunda olduğu çok açık belli olan ve bizlere tüm salona ancak ve ancak gala yemeği esnasında açıklanabilen bir miting kararı. Eczacı örgütünün ve tabanın müthiş sahiplenmesi ve bilinci ile geçekleştirilen 32 bin kişilik muazzam bir katılımla başlatılan 21 Aralık mitingi sonrası imzalanan, talepleri karşılamaktan gerçekten çok uzak bir 19 Ocak protokolünü de yaşadık, hep birlikte. Hani bazen eleştiriyorlar bizleri, diyorlar ki hep kötü tarafını görüyorsunuz, hep eleştirel bakıyorsunuz. Bu imzalanmış olan 19 Ocak protokolü ile ilgili Sayın Genel Başkanımızın da hakkını verelim, değerli meslektaşlarım. Kendisi de beğenmemiş bu imzalan protokolü TV’lere çıkıp bize ölümü gösterip, sıtmaya razı ediyorlar diyor. Oysa eczanesinin başındaki, hani o can çekişen eczanesinin başındaki eczacı haykırıyor. “Sıtmaya razı olma!” diyor değerli meslektaşlarımız hepimize. “Benden ne yapmamı istersen yaparım. Yeter ki benim için doğru şeylerin kararını al. Sonuna kadar mücadeleye varım.” diyor eczacı. Üstelik bunu sadece söylemekle kalmıyor. Gösteriyordu hepimizin gözüne soka, soka. 4 Aralık günü inanılmaz bir bütünlük içerisinde davranıp 24 bin eczanenin kapanmasını sağlıyor tüm yurtta. Bunun bir uyarı eylemi olduğunun 4 Aralık günü siyasilerden hiçbir beklentisinin olmadığının da farkında. Tüm 24 bin meslektaşımız farkında bunun bir uyarı eylemi olduğunun, bir kişi farkında değilmiş değerli meslektaşlarım. Sayın Genel Başkanımız 9 Aralık günü TV’lere çıkıp basına demeçlerini verip, 4 Aralık kapatma eylemi bize bir şey kazandırmadı diyor. Ne bekliyordun Sayın Genel Başkanım? Yoksa o 3 Aralık gecesi davet edildiğiniz Sayın Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın makamında bizlere teklif edecek 3 kuruşluk reçete başına meslek hakkı teklif edilseydi, bu teklifler gelseydi, yine mi sona mı erdirecektik biz bu eylemleri? Yine sıtmaya razı mı olduk diyecektik, değerli meslektaşlarım? Evet, 4 Aralık kapatma eylemi bir uyarı eylemiydi. Çözüm adresi olarak da 37. Olağan Genel Kurul, yani burası gösterilmişti. Yani bu kongre bir seçim kongresi değil, bir geçim kongresiydi, değerli meslektaşlarım. Can çekişen meslektaşlarımız burada alınacak kararlarla hayata döndürülecekti. Üstelik bunun gerçekleştirilebilmesi için, yani buranın gerçekten bir çözüm kongresi olması için çok önemli imkânlar da sunuldu, yöneticilerimize. Herkesin taşın altına elini sokacağı, tam bir bütünlük içerisinde hareket edecek, akılcı, tutarlı ve kararlı bir yönetimin 287 TEB 37. Olağan Büyük Kongre oluşması adına çok önemli önerilerde bulunuldu. Bu atılan adımların değerlendirilerek, mesleğin bu çok zor günlerinde henüz daha kongrenin açılış konuşmasında mutabakat da sağlanmış bir tek liste açıklanabilir ve bu kongre gerçekten mesleğin sorunları ve çözüm önerilerimizle, dolu dolu yaşanabilirdi. Tarihi bir kongre diyoruz. Tarihi bir fırsatın da kaçmış olduğunu vurgulamamız da gerekiyor. Tabi bu noktadan sonra ne olur, bütün bunlar yaşanmışlıklar, Bursa Eczacı Odasının muhakkak ki çözüme yönelik somut önerileri var bu noktada. Ancak burada sırf söylemiş olmak için bu görüşlerin zikredilmesini doğru bulmuyoruz, açıkçası. Çünkü şu anda herkes hazırlanmış olan listelerde veya hazırlanması devam eden listelerde nerede yer bulacağının kaygısı ile meşgul. Ancak bu koltuk paylaşımları sona erip Pazartesi günü tüm yöneticilerimiz, tüm delegelerimiz bölgelerine döndükleri anda meslektaşlarımdan gelecek soru hiçbir şekilde o can çekişen eczanelerin ne olduğunun sorusuna verilecek yanıtlarla dolu olmayacak. Bu koltukları kimlerin işgal edildiğine dair sorular olmayacak. Yanıtlanması gereken sorular bu olmayacak. Bizim için ne yaptınız diye soracak meslektaşlarımız. Ne kararlar aldınız, bizim o can çekişen kapanacak eczanelerin kapanmaması için hangi kararlılıkla hareket ettiniz diye soracak, değerli meslektaşlarım, hepimize. Hepimiz bu soruların muhatabı olacağız. O koltukların kimin tarafından paylaşıldığı önemli değil, bu noktadan sonra o eczanelerin kapanmaması için ne yapacağız, hangi kararları alacağız bunlar önemli burada. Ve asıl endişem odur ki, değerli meslektaşlarım bu soruya verilecek en sağlıklı yanıtı bulamadan sonra erecek olan bu kongrenin ardından içinde bulunduğu yangınların türü bir çiğ gibi büyüyen eczacının tepkisi, maalesef ki kendi örgüt yöneticilerine yönelik olabilecektir. Tüm bu düşüncelerin ardından Bursa Eczacı Odası adına hepinize saygılarımı sunarken kongrenin mesleğimiz ve ülkemiz insanın geleceği adına oldun katkılar getirmesini diliyorum. Teşekkür ediyorum. Divan Başkanı: Sayın Çağatay Çakar 5 dakikalık bir konuşma talep etti. Ecz. Çağatay ÇAKAR (Mersin Eczacı Odası Büyük Kongre Delegesi): Sayın Divana teşekkür ediyorum. Aslında ben bir konuşma metni hazırlamadım. Yalnız Ankara Eczacı Odası Başkanım bir konuşma yapınca konuşma yapma ihtiyacı duydum. Öncelikle Divanı selamlıyorum ve teşekkür ediyorum. Uzatmayacağım. 288 TEB Yayınları Değerli meslektaşlarım, aslında bu kongreler helalleşme yerleri ama birbirimizi acıtarak yürüttüğümüz bu politikaların en çok da ön plana çıktığı yerlerden biri. Ben 35. Dönem yine Merkez Heyeti üyesiydim. Yine karşı liste denen ya da başka bir listeden o yapının içine girmiştim. Ve istifa etmedim. Tekin Çağlar’la birlikte hem Sayın Mehmet Domaç’ın, daha sonra Mehmet Domaç’ın milletvekili olarak istifa ettiği süreç içerisinde içinde yer aldığım yapıda, daha sonraki genel kurulda, kongrede delegelerimiz şöyle bir karar verdi. Dedi ki; “Kapı arkasında yapılan işleri biz kabul etmiyoruz, bu işi gerçekten yapabilecek insanları bir araya getiriyoruz.” Bunda ne bölge, ne kimlik, ne bir başka hedef vardı. Burada sadece bir tek şey vardı. Bu mesleği geleceğe taşıyabileceği düşündüğü kadroları bir araya getirdi ve gidin beraber çalışın dedi. Peki, biz ne yaptık? İlk başkanlık divanı oluşurken bu mesajı algıladığımız için iki tane aday gösterdik. İki koltuğa aday gösterdik, Başkanlık Divanına. Başkan ve Sayman mıydı, ya da Genel Sekreter bu aslında o tartışmayı açmak için yaptığımız bir şeydi. Bizler tartışılsın diye yaptık. Sayın Divan Başkanımız Bülent Köse aramızda mı, bilmiyorum. Altını çizerek kongrenin böyle bir karar aldığını bu yaklaşımında iyi bir yaklaşım olduğunu, bunun içeride geçilip, bir bölümde tartışılıp, bir çözüm getirilmesi gerektiğini söyledi. Maalesef orada o birliktelik gerçekleşemedi. 5 arkadaşla bir toplantı yaptık. Ne yapacaktık? Orada kalarak muhalefet mi yapacaktık? Çünkü karar mekanizması içerisinde yer almamız istenmemişti. Yoksa yapılan bütün işlerin içerisinde mi olacaktık? Şu kararı aldık. Evet, biz kongrenin bize verdiği bu görevi yerine getirelim. Arkadaşlarımız bunu yapmış bile olsalar biz bunu görmeyelim devam edelim. Arkadaşlar, o 6 ya 5 birbirine muhalefet yapmadı. Bir liste gibi çalıştı. O karar defterinde ya bir ya 2 tane şerh vardır. Yani biz orada gerçekten muhalefet gibi davranmış olsaydık 3 ay sonra bu büyük kongre yine toplanırdı. Yani biz her toplantıyı tıkayabilirdik, her karara şerh koyabilirdik. O Merkez Heyeti’ni çalıştırmazdık. Ama bunun doğru olmadığı bildiğimiz için biz o görev sürecinin hepsinde yer aldık. Hepimiz ayrı ayrı görevler aldık. Hepimiz bütün sorumlulukların altına imza attık ve herhangi bir beklenti içerisinde olmadan yaptık bunları. Urfa’da toplantıyı kapatırken başkanın duygu halini hepimiz biliyoruz. Bunu daha sonra değerlendiririz gibi şeyle kapattı normal toplantıyı. Derhal Merkez Heyeti üyeleri, başkanımızı çağırdık. Diğer tüm arkadaşlarımızla birlikte sadece biz 5 üye değil tamamı Başkanı motive ettik. Kararlı bir şekilde buna karşı durmamız gerektiğini söyledik ve oy birliğiyle miting kararını aldık. Bunların bütün sorumluluk- 289 TEB 37. Olağan Büyük Kongre larını elimizi taşın altına koyduk. Sözleşme görüşmelerinde günlerce ağırlıklı olarak Özgür ve Tekin ara ara benim de içinde olduğum yapılarla günlerce gittik geldik. Çoluğumuzdan çocuğumuzdan zamanımızı ayırdık. 40–45 gün süreç içerisinde, özellikle Tekin ve Özgür arkadaşımız belki eve bile çok az günler gitmişleridir. Sonuçta birlikte birçok şey yaptık. Ancak tabi altının Divanda 4 üyesi vardı ve İkinci Başkanımız siyasete atılacağını söyledi. Allah var hiç saklamadı, Genel Kurulda da biliyorduk, hatta birçok şeyi 1 yıl içerisinde çözebileceğini iddia etmişti. 2. Başkanımız görevini, Şevket Kaya bu arada ismini de söyleyelim de, o arada çünkü ikinci başkanlar değişti karışmasın. Görevini aksatıyordu, aksatma nedeni de siyasete çok meyilliydi. Ankara’ya geldiği zamanların önemli bir kısmını partide işte geçiriyordu. Biz bu durumun değiştirilmesini talep ettik. Bu arada apar topar Özgür arkadaşımıza partiden aday ol teklifi yapıldı. Onun talebi değil de, bu doğrudur kendi talebi olmamıştır. CHP onu oradaki seçilen bir adayın rahatsızlığından dolayı apar topar atamıştır. Özgür arkadaşımız da siyasete gidince işler iyice şey olmaya başladı. Biz başkanlık divanının değişmesi gerektiğini, bu şekilde bu işlerin yürümeyeceğiniz ifade ettik. Ben oylama istedim. Antalya’daki oylamaya Özgür arkadaşımız parti çalışması yaptığı için gelememişti ama saymanlık görevinden istifa etmişti ve böylelikle başkanlık divanının yeniden belirlenmesinin yolunu açmıştı. Şevket arkadaşımız da o kadar uzun süreli çalışmış, aday adaylığını bir başkasına kaptırmış, üzüntüsünden Amerika’ya gitmişti. 5’e 4‘lük bir oylamaydı orası. O gün orada biz 5 kişiydik, diğer arkadaşlarımız da 4 kişiydiler. Sait Yücel bu oylamayı kabul etmedi, diğer arkadaşlarımız gelsinler birlikte karar verelim dedi. Oysa o gün o başkanlık divanı orada indirilmiş olsaydı, o başkanlık divanını geri toplayamazlardı. Biz bir sonraki toplantıya gittik. Bir sonraki toplantıda Özgür arkadaşımız da izin alıp gelmişti. Şevket Bey de Amerika’dan dönmüştü. Kader, iki ayrı siyasi partiden seçime giren, iki insan sonuçta aynı şey için bir araya gelmişti. Aslında güzel, örgütün de mozaiği bu. Biz bu önergemizi tekrar verdik. Dedik ki, arkadaşlar bir kısmınız siyasetin içindesiniz. Bakın, bugüne kadar birlikte geldik. Biz kongrenin öngördüğü gibi her işin içinde olduk. Size destek vermekten hiç kaçınmadık. Size muhalefet yapmadık. Sizin önünüzü tıkamadık. Ama bu geldiğimiz noktada artık Merkez Heyeti bu çatı ile gitmiyor. Genel Sekreterimiz Hilmi Bey başkanlıktan gelmişti, teknik olarak henüz o konulara hakim değildi. Yani emek veriyordu ama teknik olarak hakim değildi. Başkanımız temsil görevindeydi. Sayman o zaman da yine hiperaktif sayman 290 TEB Yayınları olarak her işe koşturuyordu. Bu böyle gitmiyordu. Yani olayın organizasyonunda bir sorun vardı. Bunu gelin düzeltelim aslında orada önerilen şey tek liste olmanın yoluydu. Yani bugün bu kongreye biz tek liste gelecektik. Aslında önerilen şey buydu. Tamam, özür diliyorum hemen bitiriyorum Sayın Başkanım. Ve o toplantıda çok da sevdiğim Sayın Başkanımız Erdoğan Çolak bir laf etti. Beni de aslında bu süreçten koparan o laftır. Birçok arkadaşımızın kalbini de kıran o laftır. Biz size izin verdiğimiz için siz çalıştınız diyor. Bu kadar görev aldınız ve çalıştınız. Belki doğru bir yerden baktığınız zaman ama o güne kadar verilen o emeğe, verilen o desteğe, sadece eczacılığın geleceği ile ilgili verilmiş o kadar emeğe edilecek bir laf değildi. O gün, o salondan, o 5 arkadaşımız çıktı, onurları ve gururları kırılmıştı. O salonu terk ettiler. Ve bir daha da o salona geri dönülmedi. Şimdi öncelikle geçen genel kurulda delege olan insanlardan burada özür diliyorum. Yani bize oy verip de o göreve gönderen insanlardan. Bunu açıklamak istedim. Çünkü hepimiz yani bir tek ben değil diğer arkadaşlarım da bunu yaşadı. Şunu bilmenizi istiyoruz. Biz 5 arkadaş, orada asla muhalefet olmadık. Sizin verdiğiniz görevi sonunda kadar yerine getirdik. Bugün bu kürsülerde bazı arkadaşlar bizlere hakkını helal etmiyorsa, ben şuradan ifade ediyorum. İşinden, eşinden, çocuğundan, çoluğundan zaman ayırarak evimize ekmek götürmemizi sağlayan Türk Eczacıları Birliğimize, oda başkanlarımıza, yönetim kurulu üyelerimize bu mesleğe emek veren herkese ben hakkımı helal ediyorum arkadaşlar. Hakkım helal olsun. Ama, ama aydınlardan kendine koltuk çıkartanlar işte onlara ben hakkımı helal etmiyorum. Teşekkür ederim. Divan Başkanı: Çağatay Çakar’a teşekkür ediyoruz. Arkadaşlar lütfen. Neyse aranızda konuşun. Sayın Harun Kızılay, Konya Oda Başkanı. Uzm. Ecz. Harun KIZILAY (Konya Eczacı Odası Başkanı): Türk Eczacıları Birliğinin Sayın Başkanı, Merkez Heyetimizin sayın üyeleri, çok değerli oda başkanlarım, sayın delegeler, çok kıymetli cefakâr oda yöneticilerimiz, değerli meslektaşlarım. Bugün büyük kongremizin 3. ve son gününü gerçekleştiriyoruz. Ben bugün size, bugün ve bundan önceki günlerde de tartışılan seçimler, 6–5, şu, bu, bunları ko- 291 TEB 37. Olağan Büyük Kongre nuşmak istemiyorum. Ben size müsaade ederseniz, önümüzde duran tehlikeler ve bunlara ilişkin neler yapılması gerektiği konusunda, çok da uzun olmayan bir şeyler söylemek istiyorum. Ve hepinizi Konya Eczacı Odası adına saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum. Değerli meslektaşlarım Türkiye’deki 24 bin eczacı, bugün, bu salonda alınacak kararları dikkatle izliyor ve bekliyor. Bu kongremizde çıkacak sonuçlar bizler için önümüzde ışık tutmalı. Bizleri geleceğe taşıyacak kararlar bizlere yol göstermeli. Çünkü bizim böyle bir sorumluluğumuz var. Son 5 yıl içerisinde, özellikle ilaç fiyatlarıyla ilgili ve genelde de sağlıkla ilgili devlet, hükümet çok önemli değişikliklere gitti. Ancak bunların hepsinin yükü eczacıların sırtında kaldı. Şunu söyleyebiliriz ki geçirdiğimiz bu dönem eczacıları asosyalleştirdi. Eczacılar, artık son 5 yıldır evlerine iş götürür hale geldiler. Eczacılar en yakın tanıdıklarına, akrabalarına akşam oturmasına gidemez hala geldiler. Bir hengâmenin içerisinde eczacı arkadaşlarımız, meslektaşlarımız acaba ay sonralarında nasıl evrakları yetiştirebilirim kaygısı içerisinde kaldılar. Eczacılar akşamleyin eve yorgun argın düşer hale geldiler. Eczacıların bu iş yoğunluğundan; ne oluyor, sağlıkta ne oluyor, sosyal güvenlikte ne oluyor, ilaçta ve eczacılıkta, velhasıl ülke gündeminde ne oluyor, doğrusunu söylemek gerekiyorsa, bunları düşünecek vakti kalmadı. Bugün eczacılar artık sürdürebilir bir eczacılık hizmeti verir bir halde değiller. Bu tespiti baştan yapmamız gerekiyor. Bu süreçte ne oldu, Türk Eczacıları Birliğinin bu süreçteki ana gündem maddesi eczane ekonomileri haline geldi. Peki, bugün sizce en büyük sorunumuz nedir bizim? Bana göre en büyük sorunumuz eczacılar arasındaki gelir dağılımı adaletsizliğidir. Gelir dağılımı adaletsizliğinden mütevellit birçok etik, sosyal, ticari sorunlar ortaya çıkmaktadır. Eczacılar arasındaki vahşi rekabet, etik bozulma aslına bakarsanız bir bakıma eczaneler arasındaki gelir dağılımı eşitsizliği sonucu meydana gelmiştir. Peki, gelinen bu tabloda benden önceki çok değerli konuşmacılar, delegeler, oda başkanlarımız, açılış konuşmasında Sayın Genel Başkan birçok tespitler verdi. Ne olmalı? Bundan sonra gidişe nasıl bir yön vermeliyiz? Bizim önümüzdeki dönemde fiilen, pratik anlamda yapmamız gereken en önemli şeyler bu düşük cirolu eczanelerimiz kurtarmak için bir çare aramaktır. Bugün Türkiye’de 6 tane eczane 1.000.000 TL’nin üzerinde aylık ciro yapmaktadır. 49 tane 292 TEB Yayınları eczane 500.000.000 – 1.000.000.000 arasında ciro yapmaktadır. Yaklaşık 2000 tane eczane 200 milyar ile 500 milyar arasında ciro yapmaktadır. 844 tane eczanemizde 30 bin TL’nin altında ciro yapmaktadır. 50 bin TL’nin altında da 6000 tane eczanemiz vardır. Onun için en öncelikli iş bizim 4 Aralık sürecinde söylediğimiz ilk elden 3000, sene sonuna kadar da 7000 tane eczane ile ilgili düşüncemiz bizim en öncelikli konularımızdan bir tanesi olmalı. Başka ne olmalı, eczacılık mesleği ekonomik güvenceye kavuşmalı. Eczacının çekten, senetten, geri ödemeden, kesintiden başını kaldırıp da kendi mesleği ile ilgili düşünecek, veyahut da çalışacak bir imkân bırakılmadı çünkü. Başka ne olmalı? Mesleki saygınlık artırılmalı. Biz raftan ilacı alıp hastaya veren bir topluluk değiliz. İşte mesleki saygınlığımızın burada önemi çokça fazla gündeme geliyor. Ve eczaneler bürokrasiden kurtarılmalı. Bunu nasıl yapacağız? Elbette ki eczanelerimizin karlılığını artırmamız gerekiyor. Bakın değerli meslektaşlarım. Bu 2 yıllık süreç içerisinde Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti’nin yapmış olduğu çalışmalarda, 2 yıl önce eczacıların brüt karlılığı %18,8’di. Bugün yapılan Sosyal Güvenlik Kurumu ile yapılan düzenlemeler çalışmalar, sanayi ile yapılan görüşmeler %23.17 ye kadar getirilebilmiştir. Ama sadece 18 Eylül kararları ile birlikte bizim kaybımız o kadar fazla olmuştur ki bunu telafi etmek için eczacıların bugün ortalama karlılığının %29,4’e getirilmesi gerekmektedir. Yani 18 Eylül kararları eczacılara değerde %6 kar marjın da bir azalma meydana getirmiştir. Biz ancak 18 Eylüle dönebilmemiz için, 17 Eylül gününe dönebilmemiz için şu anda eczacı karlılığının %29,4 e gelmesi lazım. Elbette meslek hakkı, belki de bu kongrede en fazla konuştuğumuz konulardan bir tanesi. Meslek hakkı nasıl olacak, reçete başı mı olacak, kutu başı mı olacak; kutunun içerisindeki fiyata göre kademeli mi olacak, eczane başı mı olacak? Bunlar büyük tartışma konusu. Aslına bakarsanız çok da önemli konular. Çünkü sizin yapacağınız bir çalışma sonuçta birkaç yıl sonra acaba biz eczacılar arasındaki bu gelir dağılımı adaletsizliğini ortadan kaldıralım derken yeni bir adaletsiz durum mu ortaya koyuyoruz noktasına belki gelebileceğiz. Ama ben şunu görüyorum, reçete başına da olsa bir meslek hakkının şu anda alınabilmesi bile bundan sonraki kapıları açacaktır. Bundan sonraki çalışmalara büyük yön verecektir. Ancak değerli meslektaşlarım bunların hepsinin yasal bir güvenceye alınması lazım. Bugün biz bir Sosyal Güvenlik Kurumu yetkilisinin iki dudağının ucundan çıkan kararla 293 TEB 37. Olağan Büyük Kongre veya bir bakanın, bir geceden sabaha kadar verdiği bir kararla ilaç fiyat kararnamesinde yapılan düzenlemeyle, bir gecede çok büyük hak kayıplarına uğruyoruz. Onun için de, Türk Eczacıları Birliği’nin bu konuda bir yasal düzenleme çalışması yapıp, bu konuda mesafe alması gerekmektedir. Ayrıca bizim 6197 sayılı yasamızla ilgili tekrar gözden geçirmemiz gerekiyor. Biz yasayı şimdiye kadar doğrusunu söylemek gerekirse 6197 sayılı yasa meclis gündemine gelmesin dedik. Ama öyle bir durum var ki, değerli meslektaşlarım, her yıl 1000 tane eczane açıyoruz. Her yıl sahaya 1000 tane yeni arkadaşımız geliyor. Ama bu arada eczanelerimiz de kapanıyor. Türkiye’de dışarıdan bakıldığında eczacılık sektöründe bir sorun gözükmüyor. Neden? Türkiye’de çünkü her yıl yeni 1000 tane eczane açılıyor, hastadan onlar da pay kapmaya çalışıyor. Ve ödeme döngüsündeki bir devamlılıktan dolayı çok büyük bir sorun yokmuş gibi gözüküyor, kamuoyunda. Ama gerçekten çok büyük bir sorun var. Onun için bizim 6197 sayılı yasayı çıkartmamız gerekiyor. 6197 sayılı yasa da eczacının, bir eczanenin sahibinin eczacı ve sahibi ve mesul müdürünün eczacı olduğundan başlayarak 3500 kişiye bir eczane ve çok daha önemli bir konu 6197 sayılı yasanın 28. Maddesini mutlaka değiştirmemiz gerekiyor. Yani eczanede satılacak ilaçların ve ürünlerin hangilerinin münhasıran eczanelerde satılacağının mutlaka belirlenmesi gerekiyor. Bu açıdan 6197 sayılı yasayla ilgili çalışma yapmamız gerekiyor. Tabi ki ciroya göre de bir eczacı istihdamının bu yasada belirlenmesi lazım, daha başka bir sürü teknik detay. Peki, 17 tane eczacılık fakültemiz var. Her yıl 1000 küsur tane eczacı kardeşimiz aramıza katılıyor. Bunların yaklaşık %90‘ı eczane açıyor. Böyle bir sistem gidebilir mi? Ne kadar daha dayanabiliriz? Biz Fransa’yı geçmişiz. Avrupa’da en fazla eczanesi olan Fransa’yı geçmiş olan bir Türkiye, bu sistemde, bu modelde, hele hele Sosyal Güvenlik Kurumu harcamalarının bu kadar arttığı bir ortamda nasıl eczacılık hizmetinin sürdürülebilir bir hale getirecek? Onun için eczacıların yeni istihdam alanlarına doğru yönlendirilmesi lazım. Bunun için Türk Eczacıları Birliğinin çalışma yapması gerekiyor. Bunun dışında bizim temel yasamızda da küçük bir tadilat yapmamız gerekiyor. Ne yapıyoruz biz? Sözleşmelerin yenilenmesi dönemlerinde Türkiye ayağa kalkıyor. Hatta bu konu eczacıların dışına taşıyor. Sosyal Güvenlik Kurumunun kendi sitesinden 294 TEB Yayınları yayınladığını yazılara konu oluyor. Sözleşme paralarıyla ilgili. Bizim buna biz çözüm getirmemiz gerekiyor. 6643 sayılı Türk Eczacıları Birliği kanunun bu maddesi ile ilgili yeniden bir değerlendirme yapmamız lazım. Bu konuda bir çalışma yapmamız lazım. Ne yapmamız lazım? Türk Eczacıları Birliği ve eczacı odalarının gelirlerinin neredeyse çok önemli bir kısmını teşkil eden bu kalemle ilgili, yerine ikame edilecek yeni bir düzen koymamız lazım. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği yasasında muazzam aidat vardır. Bu konuyu bizim de gündemimize taşıyarak eczacılarımıza yüksek fiyatlı sözleşme bedellerinden gelir elde edilmesini artık ortadan kaldırmamız lazım. Başka ne yapmamız lazım? Disiplin mekanizmamızı rehabilite etmemiz lazım. Bizim çok önemli değişikliklere ihtiyacımız var bu açıdan. Başka ne yapmamız lazım? Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatı olmayan ürünlerin eczanelerde satılması için uygunluk belgesini Türk Eczacıları Birliğinin vermesi lazım. Bu son derece önemli bir konu. Peki başka ne yapılması lazım? Değerli meslektaşlarım şimdiye kadar biz hep kamu ile karşı karşıya geldik. Sağlık Bakanlığıyla, Sosyal Güvenlik Kurumuyla ve diğer kamunun Maliye Bakanlığı ve… Biz hiç sanayiye dönmemiştik. İlk kez Ocak ayının başında yapmış olduğumuz başkanlar kurulu toplantısından sonra sanayiye dönmeye karar verdik. Çünkü 2002’de ticari ıskontolarımız %10’du. Kaldırıldı. 15–16 Ocak eylemini yaptık %7’si geldi. Eczacıların devlete yaptığı ıskonto %5’den %2.5’e indi ama o % 7 zaman içerisinde maalesef ilaç firmaları tarafından birer birer azaltılarak sıfıra kadar getirildi. Ve görüldü ki biz kamu ile uğraşırken eczacıya firmadan intikal eden ilaçların fiyatlarında ciddi anlamda sıkıntılar olduğu ortaya çıktı, karlılıklarında. Onun için bizim bu dönemden itibaren yönümüzü sadece Sağlık Bakanlığına, sadece Sosyal Güvenlik Kurumuna değil; elbette, oradan hiçbir şekilde geri durulmaması gerekiyor. Çünkü biraz sonra anlatacağım çok önemli konular var, Sosyal Güvenlik Kurumu ve Sağlık Bakanlığının yapmaya çalıştığı. Ama bizim ilaç alım koşullarını yeniden düzenleyecek bir sisteme girmemiz lazım. Onun için Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti’nin son derece büyük bir görev üstlenmesi gerekiyor. Nedir o? Bizim ilaç alım koşullarıyla ilgili bir takip kurmamız lazım. İlaç firmalarından eczaneye gelinceye kadar koşulların ne olduğunun izleneceği bir teknik birimin mutlaka Türk Eczacıları Birliğinde kurul- 295 TEB 37. Olağan Büyük Kongre ması lazım. Ve bunun sıkıca denetlenmesi lazım. Neden lazım bu? Eğer burayı ihmal edersek, zaten şu anda çok ciddi anlamda ekonomik olarak sıkıntıya girmiş eczacıları biz çok da fazla ayakta tutamayacağız. Bunun için de veriye ihtiyacımız lazım değerli meslektaşlarım. Artık bilgiye ulaşan kişi güçlüdür. Bilgi şu anda en önemli güç haline gelmiştir. Dolayısıyla bizim 24.119 eczanenin bütün verilerine ihtiyacımız vardır ki buna ilişkin yeni bir çalışma düzenlemesi yapabilelim. Eğer biz bugün Türk Eczacıları Birliği olarak bu verilere sahip olabilseydik, Türk Eczacıları Birliği’nin genel başkanı bir bilgisayar tuşuna basarak 4 Aralık günü ne kadar stok zararı olacağını söyleyecekti. Ama maalesef bu altyapıyı kuramadık. İşte bundan sonra yapılması gereken iş veriye ulaşabilecek yolları açmamız lazım. Dolayısıyla bu konuda Türk Eczacıları Birliğine çok görev düşüyor. Ama bu görev sadece onlara düşmüyor. Bize de düşüyor. Bizim de bütün eczacı arkadaşlarımıza, meslektaşlarımıza, bölgelerimizde faaliyet gösterenlere bunu anlatmamız gerekiyor. Çünkü bilgi olmazsa, veri olmazsa ne ıskontoyla ilgili bir şey yapabilirsiniz ve karlılıkla ilgili bir analiz yapabilirsiniz; ne kamu ıskontolarının bize getirdiği yükü hesaplayabilirsiniz. Sadece devletin size verdiği verilerle hareket ederek, veyahut da ecza depolarının size verdiği verilerle hareket etmek durumunda kalırsınız. Gerçekten sıkıntının sorunun ne kadar olduğunu hesaplamakta güçlük çekersiniz. Değerli delegelerimiz, yarın yeni Merkez Heyetini ve diğer organları seçeceksiniz. Bu seçim bizi 2011’e kadar taşıyacak. Ve önümüzde çok zor sıkıntılı bir 2 yıl var. Peki, bu dönemde devletin ajandasında ne var, acaba? Birkaç tane sayayım size, müsaade ederseniz. Bu süreçte referans ülke sayısı arttırılacak, Polonya ve Macaristan referans ülkeler arasına sokulacak. Bu ne demek? Ta başlangıçta fiyatların alacağı mekanizma değişiyor. Başka ne olacak? İlaç fiyatlarını yeniden revize edecekler, hani 3 Aralık gecesi revize ettikleri vardı ya, mükerrer sayılı Resmi Gazetede, saat gece 12’de yayınladıkları %60’tan, 66’ya çıkaran referans fiyatlarla ilgili kararname, bunu revize edecekler. Başka ne yapacaklar? Eşdeğer ilaçların ürün bandını biliyorsunuz, ağustos ayında %22’den %15‘e çekmişlerdi. Bunu %15’ten 0’a kadar çekecekler. Başka ne yapacaklar? Hasta katılım payını %10’dan %15’e, %20’den de %25’e çıkarmayı planlıyorlar. Başka ne yapacaklar? Türkiye’deki bütün doktorlar ulusal bilgi bankasına kayıtlı olmuştur. 1 Ocak 2010 tarihinden itibaren doktor monitörizasyonu 296 TEB Yayınları yapacaklar. Başka ne yapacaklar? İlaç monitörizasyonu yapacaklar. Yani ilaç takip sistemi yapacaklar. Başka ne yapacaklar? Kamu kurum ıskontolarını arttıracaklar. Yani önceleri %4’le, 11’le başlayan 14 Aralık 2004 tarihinde imzalanan protokolle başlayan süreç içerisinde bunların büyük bir kısmının %11’e döndüğü ve nihayet 18 Eylül’deki Sağlık Uygulama Tebliğinde değişikliklerle birlikte de %24’e çıkarılan ve 3 Aralık gecesi yayınlanan bir kararnamenin ekinindeki Sağlık Uygulama Tebliğindeki değişikliğiyle %23’e indirilen kamu kurum ıskontosunu yeniden artıracaklar. Değerli meslektaşlarım; %11’le bizim reel kaybımız 2,8 civarındaydı, %23’le neredeyse 6’lara kadar geliyor. Şu anda eğer bu %24 olmasaydı, %23 olmasaydı kamu ıskontolarının gerçek oranı %13,7 idi. 4, 11’lerin gerçek ortalaması parçalı %13,7 idi. Muhtemelen bu %25’lere çıkmış vaziyette. Ama bizi bekleyen en büyük tehlike bununla ilgili yeniden bir düzenleme yapmalarıdır. Terapötik eşdeğerliğe geçecekler yani bu Sosyal Güvenlik Kurumunun yeni keşfettiği eşlenik var ya, şu anda çaktırmadan yaptıkları ama 2010’un sonuna kadar başta proton pompası inhibitörleri olmak üzere terapötik eşleniğe geçecekler. Başka ne yapacaklar? İlaç yazım koşullarını zorlaştıracaklar. Çünkü Türkiye’de aile hekimliğinin uygulamaya başlamasıyla birlikte reçete başına düşen ilaç sayısı artmıştır. Reçete başına düşen ilaçların fiyatları artmıştır. Dünyada son 5 yıl içerisinde yazılan reçetelerin içindeki ilaçların %70’in ruhsat yaşı 5 yaşın altındadır. Bu ne demek? İlaç sanayi yeni ilaçları yazdırmak için uğraşıyor demek. İşte bunun içinde daha önceden açmış oldukları, aile hekimi dedikleri, 10 gün içerisinde eğitim verip aile hekimi yaptıkları bu hekimlere her türlü yetkiyi verdikleri ve sonunda da battıkları durumu geri almak için reçetedeki ilaçların yazım koşullarını değiştirecekler. Velhasıl değerli meslektaşlarım, en sonunda da şunu diyecekler size. Yahu arkadaş bu sizin Türkiye’deki bütün eczanelerin raflarında duran ilaçların hepsi benim. Öyle değil mi? Hepsi şu anda Sosyal Güvenlik Kurumunun değil mi, değerli meslektaşlarım? Bakın Türkiye’de 100 birimlik ilacın 94,8 birimi kamuya satılmaktadır. Bu şu demektir. Benim eczanemin rafındaki ilacın %94,8 kamuya satılıyor. Dolayısıyla aslında kamunun, kamu onu henüz almamış. Hasta gelince alacak. Bizde duruyor. Ve 297 TEB 37. Olağan Büyük Kongre en sonunda bize şunu diyecek; “Eğer öyleyse bu ilaçları ben alayım. Eczanenin rafına koyayım. Yahu sen bağırmıyor musun ilaçların alım koşullarıyla ilgili sorunlarla karşılaşıyoruz, işte karlılıkla ilgili sorunlarımız var, çekler senetler, ödeme sorunları; sen demiyor musun ki Sosyal Güvenlik Kurumuyla ilgili sorunlarım var, kesintiler var, geri ödemeyle ilgili sıkıntılar var, bunların hepsinden kurtaracağım seni.” diyecek. “Ben ilaçları koyayım. İşte sen gerçek ilaç danışmanlığı hizmetini gör.” diyecek. “Bundan da sana bir bedel ödeyeyim.” diyecek. İşte en sonunda bunu söyleyecek ve devletin yetkili insanları şu anda bunu dillendirmiyor ama çaktırmadan bunu söylüyorlar. İşte bizim önümüzdeki tablo bu. Böyle bir zorlu dönem var ve yeni seçilecek Merkez Heyetinin önünde de bu tablo var. Geçtiğimiz seçimlerde parçalı bir yapı oluşturuldu. Biraz evvel Çağatay kardeşim konuştu. Daha önceden de çok değerli başkanlar ve konuşmacılar buradan konuştular. Biz uzunca bir süredir 6-5’i konuştuk, gene 6–5 konuştuk. Ve bu böyle sürüp gitti. Bu dönem çok değerli delegelerimiz bu dönem hangi listeyi tercih ediyorsa lütfen bu listedeki isimlerin hepsine oy vermemiz gerekiyor. Çünkü bizim delegelerimiz oylarını kullandıktan sonra dönüyorlar, oluşan Merkez Heyeti artık bundan sonraki 2 yılı idare edecekler. İki yılı idare etmek çok kolay değil. Dolayısıyla biz delegelerin şöyle bir görevi var. Biz sadece kendi duygularımızla, düşüncelerimizle hareket etmenin yanında 24.119 eczacının bize yüklemiş olduğu bizi seçerek buraya gönderip yüklemiş olduğu bu görevi düşünerek hareket etmek durumundayız. Önümüzde dikenli, zahmetli, uzun ve yorucu bir yol var. Şüphesiz ki, her zorluğun da bir kolaylık vardır. Bu dönemde çok çalışacağız. Ümitsizliğe kesinlikle kaplamayacağız. Bir ve beraber olacağız. Ve inşallah aydınlığa kavuşacağız. Ben bu duygu ve düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum selamlar. Sağ olun, var olun. Divan Başkanı: Sayın Harun Kızılay’a teşekkür ediyoruz. Çalışma raporu üzerine son konuşmayı İstanbul’dan Sayın Sait Yücel yapacaklar. Buyurun Sait Bey. Ecz. Sait YÜCEL (İstanbul Ecza Koop Başkanı, İstanbul Eczacı Odası Büyük Kongre Delegesi): Sayın Divan, Sayın Türk Eczacıları Birliği Denetleme Kurulu, Yüksek Haysiyet Divanı üyelerimiz, sayın oda başkanlarımız, değerli delegeler. Hemen hemen söylenecek birçok şey söylendi. Özellikle de Harun arkadaşımız 298 TEB Yayınları önümüzdeki süreçte bizleri bekleyen konuları arka arkaya sıraladı. Tabi sorun ortaya çıkacak sorunları tek tek sıralamak değil. Sıkıntı burada yatıyor. Eğer bizim bu sorunları çözecek olan bir planımız yoksa o zaman mitingde yaşadığımız, o zaman 4 Aralık’ta yaşadığımız eylemlilikleri sürekli yapmak zorunda kalırız. Çünkü kendi planları olmayan yapılar başkalarının planlarının parçası olurlar. Biz bugüne kadar hep bu parça olduk. Şimdi bunu niye söylüyorum. Türk Eczacıları Birliği’nin 21 Aralık mitinginin arkasından Türk Eczacıları Birliği epey bir maddeli taleple yola çıktı. Tabi 19 Ocak’ta imza attığında, o imza gelecek açısından bakıldığında belki birçok eczacımızı, belki birçok yöneticimizi çok tatmin etmedi. Ama orada o imzaya evet diyenlerden biri olarak önemli olan 2 tane nokta vardı. Bir tanesi Türk Eczacıları Birliği ve eczacı odalarını geleceğe taşıyacak örgütsel birlik adına yetkisinin alınması ki bu önemliydi, ki önümüzdeki sürece baktığımızda belki SGK’nın eylem planıyla beraber oradaki hakkın gaspıyla değişimi söz konusu olabilecek bir süreci yaşayacağız. Önemli bir nokta da bugün burada tartışılan, Türk Eczacıları Birliği tarafından da 4 Aralık süreci öncesi sürekli dile getirilen bir meslek hakkı kavramının orada yazılmasıdır. Tabi o konuyla ilgi yapılan çalışmalar sırasında, özellikle tabi Levent Hocamıza teşekkür etmek zorundayız. Bütün dekanlarımızı toplayarak, tabi Türk Eczacıları Birliği’nin verdiği karar ve destekle bunu atlamayalım ama bütün dekanlarımız gelip oraya eczacının birinci basamak sağlık hizmet sunucusu olması yazıldı, yazılırken de o toplantı da olan oda başkanlarımız ve Türk Eczacıları Birliği yöneticilerim hatırlarlar, Sağlık Bakanı’nın şöyle bir sorusu oldu. Çünkü Sağlık Uygulama Tebliği içerisinde sağlık hizmet sunucularına bir ücret ödenme durumu söz konusu. Sağlık Bakanı şunu sordu. Dedi ki, siz bunu buraya yazdırırken bunun arkasından bir talebiniz de olacak mı? Orada o cevabı verdik. Türk Eczacıları Birliği olarak verdik o cevabı. Dedik ki, evet, olacak. Eczacının mesleki formasyonuyla ilgili Türk Eczacıları Birliğinin çalışmalarında bu programlar var ve biz bu çalışmaların önüne geçeceğiz ve biz eczacıya meslek hakkı vermenizi isteyeceğiz dedik ama bugün için, şu anda bunun için erken ama süreçte bu önünüze gelecek diye söyledik. Şimdi tarih 19 Ocak, tarih 4 Aralık. 19 Ocak’tan 4 Aralık’a geldiğimizde Türk Eczacıları Birliğinin görüşmeler sırasında sunduğu meslek hakkı kavramıyla ilgili dışarıya yansıyan, verdiği bilgilere yansıyan meslek hakkı kavramı reçete başı bir bedel. Yani biz 9 ay içinde meslek örgütü olarak; meslek hakkıyla ilgili, ne bir başkanlar kurulu yapmışız, ne yaptığımız bir çalışmayı oraya getirmişsiz. Yani 299 TEB 37. Olağan Büyük Kongre bugün TEB bizi dinlendirdiği konuyu, tartıştığımız konuyu işte bugünkü toplantıda bir kısım oda başkanlarımız, konuşmacılarımız meslek hakkının ne olabileceği ile ilgili kavramları, bu konuda bizim odanın da bir çalışması var, ama sonucunda eğer Türk Eczacıları Birliği 18 Eylül’de yayınlanan ilaç fiyat kararnamesinin arkasından gündemine Sağlık Bakanlığının meslek hakkını koyuyorsa; işte o 9 ay önce, 19 Ocak’taki söylem, bugün Türk Eczacıları Birliği’nin elinde bir rapor olarak istenen talep ve tüm oda başkanlarının da bu konudaki onayını almış bir raporun sunulması gerekiyor. İşte nedir, planın parçası olduk. Gene devam ediyoruz oradaki söylemsel, bir başka konuya protokol görüşmeleri sırasında eczacının verdiği ıskonto ve kamu kurum ıskontolarının kalkması tartışmaları sırasında Sayın Çalışma Bakanı ile tartışırken Sayın Çalışma Bakanı o rakamlarla çok oynayacağımızı hep söylüyordu. Neden IMF ile görüşüyoruz ve IMF bizden, sağlık harcamalarında 1 milyar dolarlık bir tasarruf istiyor? Bugün bu imzayı atsak bile, süreçte bu anlamdaki farklı tasarruflarla sizle karşı karşıya kalacaksınız söylüyordu. Tarih 19 Ocak. Bunun arkasından birkaç ay sonra ilaç sanayinde referans fiyat olayının %62’lerde olacağı ile ilgili sanayi ile devletin görüştüğü lafları ortaya çıktı. Biz ne zaman refleks verdik. 8 Ekim oda başkanları toplantısının arkasından. Çünkü devletin tüm dünyada ve bizde de ilaçta bir tasarruf yapacağı, bu tasarrufun da bizi ekonomik olarak eczanelerimizden bir şeyleri götüreceği. Çünkü sonucunda ilacın fiyatı %62’ye iniyorsa bu reel anlamda en son çıkan ilaç fiyat kararnamesi ve en son kamu kurum ıskontosu yükseltmesinin şu anki ilk maliyeti eczane cirolarında yaklaşık %11,5’luk bir azalmayı getiriyor, günde. İkinci adım, o da geliyor. 1 Ocak günü, o 700 tane yirmi yıllık ilacın fiyatları referans ülke fiyatına düşüyor. O da cirolardaki kaybı %15’e çıkartıyor. 1 Ocak’ta onlar da düşecek. Yani şu anda henüz daha olay bitmiş değil. 1 Ocak’ta 700 kalem ilacın fiyatının, dış ülkelerdeki 20 yıllıklar referans fiyata düşecek, orada da yeni bir kayıp ortaya çıkacak. Şimdi bunların hiçbiri gizli değil. Bunların hepsi devlet ile sanayi, devlet ile Türk Eczacıları Birliği, Sağlık Bakanı ile sanayi, Sağlık Bakanı ile Türk Eczacıları Birliği, on- 300 TEB Yayınları larla yapılan tüm toplantılarda konuşulan konular. Biz ne zaman refleks veriyoruz? Verdiğimiz refleks 4 Aralık. Refleksin arkasından gelecek olan süreçle ilgili koyacağımız refleks bugün. Şimdi eğer sorunları burada her çıkan arkadaşımız iyi kötü sıradan bir eczacı arkadaşımız da geçse o da sıralayabilir. Arttırabilir de belki. Kendi güncel sorunlarını da koyabilir. Ama sorun, bu sorunların çözümüyle ilgili planlamaları zamanında yapabiliyor muyuz? Yaptığımız planlamaya da herkesi katabiliyor muyuz? Şimdi burada bir sıkıntı var. Yani örgütün, Türk Eczacıları Birliğinin, eczacı odalarımızın, hepimizin geleceğe bakışı ile ilgili olarak tüm bunları alt alta sıralayıp planlamalarını yapması ve gelebilecek olan sıkıntıların, atılabilecek adımların hepsinin belli olduğu biçimde karşı anlamda çözümü olması lazım. Ama çözümü yaparken de bizim ülkedeki, ülkemizi ve bu ülkenin insanı olduğu bilinciyle, tasarrufu da hangi anlamlarda serbest eczane isteminin en sağlıklı bir şekilde yürüyebileceği, halk sağlığı hizmetini verebileceği bir anlamdaki çözümlerini de koyarak yapmak lazım. Yani ne olmalıyız? Biz masada taraf olmalıyız. Kimden yana taraf ? Halkın sağlığından yana, doğru bir sağlık sisteminden yana taraf olmalıyız. Bu anlamda da elimizde doneler olmalı ve o donelerle biz masaya oturmalıyız. Oturduğumuzda, eğer siz devletin yapması gereken tasarrufu nerden yapacağını ve burada eczacının sağlık hizmetindeki ona verdiği katkıyı doğru anlatabildiğimiz ölçüde bir şeyler almak mümkün. Şimdi bir genel kurul süreci, bir eylem süreci eylemi yaşadık. Eyleme refleksler, eylemin arkasından gelecekler, bütün bunlara baktığımızda bir kere her şeyden önce yaptığımız bir eylem biçimi eylemi bir emir komuta içinde yapıyorsanız yaptığımız eylemin arkasındaki yaşanacak sıkıntıları da göğüslemek zorundayız. 4 Aralık’ta eylem bitmiş, 4 Aralık’tan sonraki süre içinde eczacı ilaç stoklarınız TEB sistemine giremiyor, ki eylem kararı 26 ya da 27 Kasım günü alınmış. Arada 10 günlük bir süre var. Ve bugün hala tabandaki eczacı şunu soruyor. Biz bu eylemi niye yaptık? Ve buradan dışarıdaki herkes, Sağlık Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı, tabandaki eczacı, hepsi bizden gelecek ile ilgili çıkacak doğru sonuçları ve buradan da geleceğe gidebilecek olan bir yapıyı bekliyor. Şimdiye kadar bu alanda birçok öneri oldu ama bu önerilerle önümüzdeki süreci götürmekle ilgili kendi adıma kaygılarım var. Şimdi bu süreci önümüzdeki sürece baktığımızda, bir de şunu düşünmek gerekiyor. Burada şimdiye kadar yapılan tüm eylemliliklerde taban görevini yapmıştır, yani eczacıya “Ankara’ya gel” 301 TEB 37. Olağan Büyük Kongre denmiştir. Karda kışta 30.000 eczacı gelmiştir. Eczane kepengini indir denmiştir, eczacı kepengini indirmiştir. Şimdi o taban, bugüne kadar her aldığı eylem kararı, her attığı adımın arkasından çoğunlukla kendi adına düşeni yapmasına karşın; birçok şeyi alınmadığını, kendi geleceği adına hala bir kurgunun olmadığı sıkıntısında ve bugün bir moral bozukluğu içerisindedir. Şimdi biz bir mitingi yaparken burada hakların helal mi, helal olmaması buradan konuşuyoruz. Burada önemli olan bize, bizi buralara seçen eczacı hakkını helal ediyor mu? Önemli olan nokta o. Yoksa benim Ankara’ya, Ankara’nın bana hakkını helal etmesi çok önemli değil. Eğer illerimize döndüğümüzde tabandaki eczacının karşısına çıktığımızda; evet arkadaş sen gittin, bizim hakkımızı yeterince temsil ettin ve bizim geleceğimizle ilgili doğru karar alabildin diyebiliyorsa, o bizim için helal olan boyuttur. Yoksa öteki tarafta; burada o çalıştı, bu çalışmadı bir eylem yapılıyorsa, bu eylemin içinde başkanından TEB’in altındaki arkadaşa kadar herkes çalışmıştır. Herkes bir emek vermiştir. Kimi fazla kimi az. Herkesin emeğine saygı duymak lazım. Herkesin emeğine teşekkür etmek lazım. Bunu yaparken de kimse, bir başka eczacı odası ya da bir başka kişinin takdiri için değil, kendine görev addettiği için onu yapmıştır. Onun için şimdi buradan biraz sonra Başkanımız çıkacak bize cevaplar verecek. Ondan sonra da belki oturacağız gelecek ile ilgili eylem planlarını oluşturacağız. Şimdi toplantının başlangıç sürecinden başlayarak burada daha güçlü liste; daha güçlü değil, daha etkin bir liste söylemi daha doğru oturuyor. Yani güçlü dediğimiz oy potansiyeli olan bir listedir. Ama etkin dediğimiz yönetim kurulu içindeki insanların belli birikime sahip; buradan çıktığımızda, buradan kendilerine verilecek mesajları doğru algılayıp, bunlarla ilgili görüşmelere gittiğimde doğru mesajları verip gerektiğinde masadan kalkıp gerektiğinde masada sonuna kadar oturabileceği o kararlılıkta, o dirayette olabilecek bir ekibin ortaya çıkmasıdır. Şimdi tabi bu ekibi, sonucunda oluşturacak kimdir? Burada oy kullanacak olan 300’ü aşkın delege arkadaşımız oy kullanacaktır. Şimdi bu 300’ü aşkın delege arkadaşımız geçen dönem girdiler sandığa bir farklı yapı oluşturdular. Bu fark içinde de bir 6’ya 5 yapısı oluşturuldu. Oralara da, çok fazla girmek istemiyorum. Çünkü oradaki işler süreçler artık buranın çok fazla konusu değil. Burayı da işgal etmek çok doğru değil. Yarın da kendi iradelerini kullanacaklar. Tabi bu irade kullanılırken muhakkak ki herkes her liste çıkartan arkadaşımız, kendi listesinin bir 11 ile oradan çıkmasını arzu etmekte. Ama buradaki delege arkadaşımız da, orada bu işi yapabilecek kifayette, dirayette, 302 TEB Yayınları bilgili olan insanları seçmek istiyor. Şimdi burada karar onların, nasıl oy kullanırlar, kime atarlar, kimi seçerler; blok mu atarlar, karşı mı atarlar bu ayrı bir konu. Ama son 2 seçimdir yaşadığımız ve Türkiye’nin de hakikaten sonra dönemde yaşadığımız olaylara baktığımızda burada özellikle liste çalışması içinde listelere oy kullanırken kişilerin kökenlerine bakmadan, yapabilecekleri işlere bakarak oy kullanma zorunluluğumuz var. Bunu yapmak zorunluluğumuz var. Biz hepimiz Türkiyeliyiz. Ve bu ülke içerisinde de beraber yaşamak durumundayız. Oy kullanırken de buna özen göstermeliyiz. Ama buradan çıkan kişinin öncelikli olarak yapabilme kabiliyetine, iş görme kabiliyetine bakarak işi yürütmek zorundayız. Ben geçen genel kurulda yaşadım. Daha önceki genel kurulların da çoğunda oldum. Ben buradaki delege arkadaşlarımızın hepsinin burada 3 gündür çok dikkatli bir şekilde konuşmalarını izlediğimi, bu akşam da listeler eğer oluşup önlerine geldiğinde, listelerin içeriğine çok dikkatli bakacağını. Sonunda da yarın kendi iradesiyle doğru bir ekip oluşturacağına inanıyorum. Çıkacak ekip de hepimizin ekibi. Ama çıkacak ekiplerin içerisinde tüm insanların seçildikten sonra grupsal tavır anlamındaki anlayışlarından çıkıp hakikaten liyakatli ve hakkı olan insanları da hak ettiği yere getirmesi gerekmektedir. O olmadığı sürece, sonucunda bu işin gelecek açısından da bakıldığında genel kurul öncesi birçok arkadaş anlattı. Yapılan görüşmeler etkinmiş bu olsun, beraber olsun, beraber yürüyelim. Bunlar doğrudur, çünkü Pazartesiden Salıdan itibaren önümüzdeki süreç seçilecek olan Türk Eczacıları Birliği ve bölge eczacı odası yöneticilerimizi ve eczacılarımız açısından sıkıntılı bir süreci göstermektedir. Yani bu sıkıntılı sürecin arkasında da hakikaten yapılabilecekler ve gerginlikler de çok daha fazla olacaktır. Bunun için tüm arkadaşlarımızın seçen, daha sonra seçilen arkadaşlarımızın; geleceğe bakarken bir grubun yönetimi, bir grubun seçtiği insan olarak değil. Tüm eczacılar adına seçilmiş, tüm eczacıların kendilerine verdiği işareti doğru algılayabilen, mesajı doğru algılayıp, tüm herkes ile paylaşarak geleceğe bakabilen bir anlayışta olması lazım ki biz eczacıları geleceği doğru kucaklayalım. Bu düşüncelerle tüm delege arkadaşlarımızın en doğruyu yapacağına inanıyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. Divan Başkanı: Evet Sait Beye teşekkür ederiz. Ve son konuşmacı olduğu için hiç uyarmadan bitirdik. Saygıdeğer arkadaşlar 47 arkadaşımız söz aldı ve bu 47 arkadaşımız da özgürce burada düşüncelerini dile getirdiler. Hepsine de yeteri kadar 303 TEB 37. Olağan Büyük Kongre zaman verdiğimize inanıyoruz. Teşekkür ediyoruz. Bu eleştirilere cevap vermek üzere Saymanımız Ecz.Ali Aslan, buyurun. Ecz. Ali ASLAN (TEB Saymanı): Sayın Divan, çok saygıdeğer Genel Kurulun değerli üyeleri, eczacı meslektaşlarım, birkaç oda başkanımızın çok değerli eleştirileri oldu. Ben onlara kısa, kısa açıklamalarla cevap vermeye gayret edeceğim. Taslak bütçede İstanbul ve Adana büro giderleri olarak bir fasıl var, doğrudur. Biliyorsunuz İstanbul’da bir ofisimiz mevcut, binanın müşterek giderlerine bizim payımıza düşen metrekare üzerinden bir giderimiz var. Onu ifade etmek istedik. Adana’daki büro gideri olarak görülen kısım ise, bizim orada kütüphane olarak kullandığımız yerin ofis giderleridir. Elektrik, su, kırtasiye gibi giderleri vardır. Merkez Heyetimizin 2 yıllık süre içerisinde Adana’da herhangi yeni bir bina alımı gibi bir görüşü, önerisi, fikri oluşmamıştır. Kaldı ki böyle bir fikir olsa bile, bu fikir siz değerli oda başkanlarımız ve yöneticilerimizle paylaşılmadan da hayatiliğe geçmek, böyle bir imkân da yok zaten. Bu konuda herkesin müsterih olması gerekiyor. Biliyorsunuz, çok önemli bir uluslararası organizasyona ev sahipliği yaptık. FİP’te gider ve gelir kalemlerimiz var. Gider kalemlerimiz bir fasılla belirtilir. Diğer gelirlerimiz ise, çok fazla kalem olduğu için onu biz toplam gelirlerimiz içerisinde belirlemeyi uygun gördük. Ama çok değerli meslektaşlarım, yine bu konuda tatmin olmazlarsa biz onlara gerekli açıklamayı, ben vaktinizi çok almadan daha sonra yapabiliriz ama bunun da yeterli olduğu kanaatindeyim. Neden, çünkü tek tek yazmak hem katılımcıları, hem siz meslektaşlarımızın zamanını alıp, bir zorluk yaratır diye de düşünmüştük. Şimdi biliyorsunuz, İthal İlaç birimimiz var. Son dönemde meslektaşlarımızın da, orada çalışanlarımızın da yoğun gayreti ile çok da iyi bir noktaya geldi. Hastalarımız hızlı ve güvenli bir şekilde ilaçlarına ulaşıyorlar. Tabi ki SGK’nın agresif tutumları orada da var. Daha önce çok yüksek olan kesintiler değerli yöneticilerimizin gayretleri ile aza indirildi ama 2008 yılında 124.000, 2009 yılında da 370.000 TL gibi bir kesinti var. Gerekçesi şudur arkadaşlar; ciro artışına bağlı olarak hakikaten bir önceki seneye göre 304 TEB Yayınları 2 misli ciromuz arttığı için, bu kesintiyi de son damlasına kadar almaya gayret ettik ama biliyorsunuz ki elbette karşınızda SGK gibi bir kurum var. Bir diğer konu TEB Otel. Evet, sıkıntılı bir süreç yaşandı orada. Neden kira tahakkuku yok, neden kira verilmedi gibi bir soru var. Evet, şu anda bir kiracısı yok, ancak Merkez Heyetimiz bu konuda bir komisyon oluşturdu. Bu komisyonda da Saymanlık müessesesi olarak ben de varım. Ve komisyon çalışmalarına devam ediyor. Sanıyorum bir hafta, on güne kadar buranın kiraya verilme işlemi de tamamlanmış olacak. Ve hakikaten anlamlı ve başarılı bir çalışma oldu bu. İyi de kiraya verileceğini düşünüyoruz. Şimdi, yine İthal İlaç işletmemize afet fonundan bir para aktarılması, bu da doğrudur. 2007 yılı Merkez Heyeti kararı aynen şöyle yazıyor: öz kaynağı olmayan bir kurum burası. Bu kuruma afet fonundan fasıllar arası para aktarılması meselesi var. Ve 2008 yılının sonunda 6 milyon TL olarak alınıp TL olarak buraya aktarılmıştır. Aynı zamanda burası öz sermayeli bir kuruluş haline getirilmiştir. Bir diğer doğru iş yine 10. ayda, SGK’nın bir ödeme gecikmesini biz bazı firmalarla peşin alışveriş yaparaktan, %5 gibi ıskonto, anlamlı bir ıskontodur bu Avro bazında, bunu aldık, 10. ayda bir küçük ödeme gecikmesi olup bu %5’ten olmayalım diye yine fasıllar arası bir aktarma yaptık. Ve 11. ayda geri ödedik. Bu paranın hesabı da burada var. Bir de değerli başkanlarımdan yine bir tanesi kambiyo gelirleri gider farkı ile bir açıklamada bulunmamızı istemiş. 2008 yılı ile 2009 yılı arasında bir kambiyo gelir – gider farkı var. Doğrudur. 2008 yılında dövizden kaynaklı olan bu kambiyo gelir-gider için, gelirler ve giderler arasında her bir işlem için ayrı ayrı yapıldığında dönem sonu çıkan rakamlar büyük görünüyor. Ancak 2009 yılında, muhasebe tekniği anlamında dış denetim firmamızın da onay verdiği bir nokta ile geçici vergi dönemleri içerisinde bu fasıllar değerlendirilip tek bir rakam olarak algılanmıştır. Bu da 695.000 TL gibi bir şey vardır. Yine burada hatırlatılması gereken önemli bir husus var. Ciro artışına bağlı olarak kambiyo gelir – gider farkının yüksek olduğu gibi bir nokta var. Bir de takdir edersiniz ki, 2009 yılının özellikle son 3–4 ayında Avro döviz hareketlerinde anlamlı iniş çıkışlar olması da bu faslı hareketli kılmaktadır. Ben hepinize teşekkür ediyorum. İyi kongreler diliyorum, efendim. 305 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Divan Başkanı: Sayın Genel Sekreterim konuşmadan önce bir duyurum olacak arkadaşlar. 18. Madde Birlik merkez organları için asıl ve yedek üyelerin belirlenmesi maddesi zaman ile sınırlı olduğu için görüşmelerin devamı sırasında öne geçebilecek bir madde. Bu nedenle saat 18.00 itibariyle adayların Divana bildirilmiş olması gerekiyor. Bunu tüm hazuruna bildiriliyorum. Saat 18.00’de Divanda olması yönünde tavır sergileyelim. Divanı sıkıntıya sokmayalım. Tüm üyelerimize duyurulur. Sayın Genel Sekreter buyurun. Ecz. Özgür ÖZEL (TEB Genel Sekreteri): Sayın Divan, Sayın Başkan, değerli oda yöneticilerimiz, oda başkanlarımız ve delegelerimiz çok kısa sürecek ve uzun zamanınızı almadan çalışma programına ilişkin yanıtların büyük bir kısmını Sayın Başkan konuşmasında verecek. Ancak teknik anlamda yanıtlamamız gereken birkaç konu var. 24 bin eczacı adına görevlendirilerek, Türk Eczacıları Birliği’nin değerli çalışanlarının hem idari amirliği, hem sicil amirliği görevini üstlenmiş bir kişi olarak ortaya çıkabilecek bir yanlış anlaşılmayı düzeltmek ve emeklerine saygı noktasında da belki de sizler adına bir görev yapmak üzere buraya çıkmış bulunuyorum. Onun dışında da çok ufak tefek şahsımla ve Merkez Heyetiyle ilgili benim cevaplanmasını istenen konulara değinerek geçeceğim. Dün Sayın Hocamın, Levent Üstünes hocamın, ki tam olarak da hocamdır; diplomamı onun onayı ile almış ve onun standartlarına göre eczacı olarak tescillenmiş bir kişi olarak sunumunu dikkatle, ilgiyle izledim. Sunumunda itirazım olan iki nokta var. Bir tanesi tamamen teknik. Onu hem hocamla, hem de burası en yüksek karar organımızdır, sizlerle paylaşmak istiyorum. Bir de 10–12 yıl önce hocamız ikinci veya üçüncü sunumunu Manisa’da, farmasötik bakım konusunda yaptığında; o sunumun bütün Türkiye’ye taşınmasını, kooperatiflerle ilgili, odalarla ilgili ve bu konunun Türkiye gündemine almasını gerektiğini düşünmüş, savunmuş, ve bu konuya da, hocam da takdir eder, bütün yöneticilik hayatım boyunca katkı koymuş birisiyim. Bu sunumun, dünkü sunumun aslında ilgi uyandırıcı, hepimizin baktığı zaman ya bu doğru bir iş bunun üzerinden gitmeliyiz noktasına yaklaştığı ama teknik olarak içinde bir takım 306 TEB Yayınları karşılıklı bilgilendirmelerle yürümesi gereken, ama buradaki kişiler bunu dinlemediği takdirde de belki de bunu onarma imkânı bulamayacağımız için kongrenin bu aşamasında bir cevap verme ihtiyacı var. Ama ondan önce bir başka şey var. Hocam gerçi tam orada, çok güzel belki de ortaya çıkmakta olan fahiş bir hatayı engelledi. Tabii ki Türk Eczacı Birliği Merkez Heyeti’nin olduğu gibi, hepimizin olduğu gibi profesyonel kadrolarımızın da sayısal anlamda takviye edilmesi günün şartlarına göre belli uzmanların katılması doğru. Ama biz Merkez Heyeti olarak hep şunu gördük. Kadrolarımız var, imkanlar dahilinde genişletmeye çalışıyoruz. Ama mevcut kadrolarımız ellerinden gelenin en iyisini yapan, kendi uzmanlık alanlarında yetişmiş ve sürekli öğrenen, bizim 7 yıldızlı eczacı meselesinde öngördüğümüz gibi “ömür boyu öğrenen ve öğreten” vizyonunu yakalamış bir çalışma kadromuz var. Biz Merkez Heyeti olarak eksikleri tespit ediyoruz. Ama onların yapması gereken işleri bizim yaptığımız, onların yetersiz kaldığı bir durum yok. O anlamda Genel Sekreter olarak tüylerim diken diken oldu. Karşıya bakıyordum hepsinin yüzü düştü, sonra hocam “aslında” diye devam ederek onu telafi etti. Ama hocamın sunumu sırasında konunun uzmanları, ister istemez çok üzerinde tartıştığımız bir konu olduğu için mutakabatsızlıklarını belirten bir konum içindeydi. Hemen kendilerine gittim. “Ben böyle biliyorum öyle mi?” Onlar da dediler ki; “bu işe bir teknik sunumla cevap vermemiz çok doğru”. Hocamın emeğine ve konuyu tartışmaya açmasına teşekkür ederek konuya başlıyorum. Türkiye’de standartları kim hazırlar? Biz daha önceki çalışma programımızda benzer bir göndermemiz olduğu için titizlikle üzerinde durduk ve bu konu üzerinde çalıştık. Şunu gördük. Mesleki Yeterlilik Kurumu Kanunu var. Bu kanunda ekrandaki maddeyi aynen okumayacağım ama bununla ilgili kurumun Mesleki Yeterlilik Kurumu olduğu söylüyor. Hocam da bahsetti. Ancak tabiplik, diş hekimliği, hemşirelik, ebelik, eczacılık, veterinerlik, mühendislik ve mimarlık meslekleri en az lisans düzeyinde öğrenim gerektiren ve mesleğe giriş şartları da kanun ile düzenlenmiş olan meslekler olarak bu kanun kapsamının tamamen dışında. Neden? Çünkü Avrupa Birliğinin direktifleri, Mesleki Niteliklerin Karşılıklı Tanınması Direktifi var. Ve Türkiye uyum yasaları çerçevesinde bu konuda bir taahhütte bulunmuş durumda. Hem Avrupa Birliği’nin burada hepimizi sevinçle karşıladığı kararında da olduğu gibi, belli mesleklerin kendine özel durumlarından dolayı Avrupa Birliği bu meslekler ile ilgili şöyle bir yaklaşımda 307 TEB 37. Olağan Büyük Kongre bulunuyor. Bunları genel standartlar ile ilgili mesleği içine koymuyor. Mesleki yeterliliğin düzenlenmesi ve tanınması konusunda aday ülkelerin kanunlarında belli düzenlemeler yapmalarını ve bu yapılacak düzenlemelerle karşılıklı bu diplomaların bütün Avrupa Birliğinde serbest dolaşım içerisinde olmasını ve bunu sağlamış ülkelerin, daha doğrusu ülkelerin aday olmadan sağlamaları gerektiğini, sağlamamışların adaylıktan tam üyeliğe geçmemesi konusunda da bir kararlılığı var. Bunun üzerine de; hekimler, diş hekimleri, eczacı, veteriner, mühendis ve mimarlar için bir çalışma yapılıyor. Taslağın 7 mesleği düzenleyen özel bölümleri dışındaki genel hükümleri kapsadığı tüm meslek disiplinleri için uygulamayı belirleyecek ve bu taslak uyum yasası statüsünde olduğundan da taslak ile çelişen diğer yasalardaki tüm hükümler geçersiz sayılacak. Bunun getirdiği ve bizim mesleğimiz açısında da bir tehlikeyi gördüğümüz için bunun mutlaka altını çizmemiz gerekiyor. Bu hekim, diş hekimi, eczacı meslek standartları şube müdürlüğü görevlendirilmiş kanun kapsamında detaylarına girmiyorum ama görevleri burada ve bu şubelerin kurulmasının nedeni de direktifin tam adaptasyonu. 4 yıldır mesleki standartların karşılıklı tanınması direktifinin Türkiye’ye adaptasyonu konusunda Avrupa Birliği Genel Sekreterliği ile çalışmaları yaptılar ve Nisan ayında da bu çalışmalar tamamlandı. 7. ayrım eczacılara ait burada. Örneğin en az 5 yıllık eğitim meselesi, Türkiye’de bu 5 yıllık eğitimi biz de yıllarca savunduk ama tam olarak nereden kök aldığını görüyorsunuz burada. Nisan ayında da bunları tamamladıktan sonra bu fasılı kapattılar. Ve 7. ayrımda eczacılar var. Eczacıların bilgi ve becerileri ile ilgili hiç birimizin itiraz etmeyeceği, hepimizin izlediği, birazdan da bahsedeceğim özellikleri var. Türkiye hazırladı bu fasılı ama biliyorsunuz, birçok konuda yaptığı gibi bunu uygulamıyor. Biz uygulanmaması gerektiğini de şiddetle savunuyoruz. Avrupa Birliği tam adaylığı sürecinde de karşımızdaki tehlikenin altını çiziyoruz. O da şudur. Bu standartları tamamlayıp, her şeyi bitirip uygulamaya geçtiğinizde Avrupa Birliği müktesebatına göre bu artık bir hukuki sonuç doğurur. Aday adayı ülkelerin de kabul etmesi gereken, üye ülkelere de aynen uygulanan bir uygulama vardır. O da mesleki hareketlilik. Yani diplomaların serbest dolaşımı. Buradaki sıkıntı şu; siz bunu yaptınız, bitirdiniz, uyguluyoruz derseniz. Avrupa Birliği üyelerinin bu standartları zaten sağlamışlar, tam üye olmuşlar, kendi içlerinde diplomalar döner. Ama aday ülkeden diğer tarafa geçirgenlik yoktur. Eğer Avrupa Birliği adayı olarak statünüzü kabul ediyorsanız bu tek taraflı geçirgenliğe onay vermiş olmanız gerekir. Ve eğer biz şu andaki tek 308 TEB Yayınları aday ülke olarak bu hazırlanmış ve bu standartların derhal uygulanması ve hukuki sonuç doğurmasını savunursak, ister istemez yeni bir Azerbaycan vakası ile karşılaşacağız. Çünkü aday ülke olarak bir tek biz varız. Ama üyelerin içinde Polonya var, Bulgaristan var. Diğer tarafta da Şanlıurfa Eczacı Odasının bir gün sabah 7.30‘da apar topar bütün Şanlıurfa’daki otobüs duraklarından koparıp bize yolladığı kâğıtlar var. Birliğimizde her tarafa gerekli başvuruları yaptık dikkatle izliyoruz. 2000 Euro karşılığı devam zorunluluğu olmaksızın 5 yıllık eczacılık diploması Bulgaristan’daki seçkin üniversitelerden alın ilanları, altta cep telefonları. Şimdi mesleki yeterlilik meselesinin sonuçta özüne hiç itiraz yok. Amaç doğru hatta orada yazılmış standartlarda da bizim itiraz ettiğimiz hiçbir şey yok. Eczacının o noktada olmasını çok istiyoruz. Ama biz bunu kabul ettiğimizde, bundan sonra hiç Azerbaycan diplomalarıyla mücadele edemezsiniz. Hiç gerek yok. Artık giderler Bulgaristan’dan o 2000 Euro’luk diplomaları alırlar, getirirler Türkiye’de çatır çatır. Bunlara denklik koyamazsınız. Denklik koymak için adaylıktan vazgeçeceksiniz. Bunlara ayrı bir sınav yapamazsınız, hatta bunlara diplomanızı tanımıyoruz diyemezsiniz. Bu konuda 6-7 ay önce, Türk Eczacıları Birliği çok o durumun ciddiyetini, Nisan ayında çıktıktan sonra tespit etti. Ve direktifin hayata geçmemesini, kararın uygulanmamasını da şiddetle savunuyor. Ayrıca standart konusunda başvurulacak bir mevki yok. Çünkü uyum yasaları çerçevesinde anlaşma ile bağıtlı. Standart hazırlamak tek başına bir işleve sahip değil, doğurduğu sonuçlar açısından mutlaka değerlendirmeli. Biz ne yapıyoruz, bu kuruma gidelim, bundan sonraki vizyonumuz olsun eczacılıkla ilgili, demiyoruz, hatta bu direktifin uygulanmamasını talep ediyoruz. Ama diğer yandan Mesleki Yeterlilik Kurumu’nu tanıdık. Bir de bizim şöyle bir yaklaşımımız var. Benim hocalarımdan öğrendiğim, burada değerli dekanlarımız da var; eczacının bir standardı olmaz. Daha doğrusu eczacılıkta bir standardizasyon olmaz. Eczacı dediğiniz kişi sadece tek ve en iyi standartta yetiştirilmesi ve mezun edilmesi gereken kişidir. Bu sebepten dolayı sadece ve sadece eczacının da değil, diş hekiminin de, sağlık hizmetleri ile uğraşan hiçbir şeyin ikinci bir kalitesi olmaz. Standart dışı olmaz. Belli standartla donatmadan mezun edemezsiniz. Ben o konuda Türkiye’de üniversitelerin üstüne düşeni yaptığını, hatta fazlası için de gayret içinde olduklarını da biliyorum. Ona da inanıyorum. Ama eczanenin standardı olur. İşte bu meslek içi dayanışma adı altında öyle bir imza taşıyarak ama geçen 309 TEB 37. Olağan Büyük Kongre dönemde, oradan da biraz bahsedeceğim. Bir çalışma programı ile yol almanın öneminde, bu kitabın içinde bizlerin geleceğe yönelik yaklaşımlarında bir şey var: Eczanelerin standart hale getirilmesi. Buna ilk adım olarak eczanelerin minimum standarda kavuşturulması noktasından yaklaşarak orada belli bir açılımda bulunduk. Bunun için de, örneğin işte buzdolabınıza soğuk zincir koyuyorsunuz, belki dünyanın en iyi soğuk zinciri ile geliyor da eczaneyi kapatıp gidiyorsunuz veya gündüz elektrikler kesiliyor. Buzdolabındaki soğuk zincir konusunda söyleyecek bir sözü var mı Türkiye’deki eczacıların? Veya klimatizasyon meselesi. Veya eczanede çalışan kişilerin eğitimi meselesi. Bu meselelerle ilgili bir bütüncül olarak minimum eczane standartları oluşturmalıyız, belki iki yılda bir kademe yukarıya taşıyarak. Ama bunu yapmamız lazım. Onun için de bir çalışan olacak. Çalışanlarla ilgili biliyorsunuz, mevcut emekçileri yok saymamak için odalarımızla birlikte şu ana kadar 22000 kişiyi eğittik. 80000’lere doğru gidiyor, gitmek mecburiyetinde. Ama en önemlisi eczacılık fakültelerinin bulunduğu yerlerde, eczacılık fakültelerine bağlı eczacı teknisyenliği yüksek okulları açılmalı, bizim hocalarımızın gözetiminde yetiştirilmeliler. Biz standart kapsamı içinde değiliz. Ama kapsam içinde kim olabilir? Bizim çalışanlarımız olabilir. Onların mesleki standartlarının belirlenmesi meselesi var. Bu konuda da bu çalışmaları yaparken gördük ki eczacı kalfalarının standartlarını Türk Eczacıları Birliği iradesi dışında birileri belirlerse, ki böyle çabalar vardı. Bir takım kendi mesleki örgütlenmeleri ve özel dershaneciler. Özel dershaneciler buna çalışıyordu arkadaşlar. Çünkü belirleyecekleri basit standartları sonucunda, bu kurumdan hemen gidip kendilerini bunların birde eğitimden tamamlanan kısımları ile akredite ediyorlar, TÜRKAK’a başvurup. Sonra da özel dershaneler şu kursları açacaktı. Eczacı kalfalığı, diplomalı eczacı kalfalığı sertifikası veren birkaç aylık kurslar. O yüzden bu standartlar içinde olmalıydık ve bir anlaşma imzaladık. Anlaşma metni şunu der: “Türk Eczacıları Birliği ve kurum karşılıklı yapacak. 6 ay içinde bunları tamamlayacak. TEB istediği her yerden yardım edebilir, dahil edebilir. TEB’in onay vermediği bir şey olmayacak.” Biz bu işi, bundan sonraki öncelikli işimiz olarak akademisyenlerimizle beraber eczane çalışanlarının standartlarını o bahsedilen kurumla birlikte yazma noktasından gidiyoruz. Dediğim gibi hocamızın sunumu ön açıcı, sunum içeriğindeki özlenen standartlar noktasına gelmiş olarak mezun olmamız lazım. Değilse, meslek içi eğitimle takviye etmemiz lazım. 310 TEB Yayınları Eczane standartları konusu ise bence bundan sonra ekonomik sorunlarını çözme noktasında bir hücum içinde olması gereken bir eczacıya yapmamız gereken önemli, ön açıcı, birim eczane vizyonunu o konuda geliştirmemiz gerekiyor. Bunu yapmak için de çok doğru projelerle yol almamız gerekiyor. Bunları özellikle ifade etmek istedim. Küçücük bir iki noktam daha var. Onlar şu. Biz geçen sefer kürsüden indiğimde, delegemizin teveccühü tabi, o günden belli değildi ama eğer olursa şöyle bir fotoğraf verdiğimi hatırlıyorum. Bizim bir kitabımız var diye. Ve dedim ki o kitap için öyle şeyler yazmıştı ki, o kitap o kadar beğenildi ki, Burhan Başkan dedi ki; kitabın bir tek maliyetli bir şey olduğu, ki odalar kendi arasında biliyorsunuz 200TL vererek kitabın maliyetini 38 oda karşılamıştık, o konuşuldu. Ama kitabın içeriğine herkes şunu dedi. Bunun %10’unu yaparsanız çok büyük bir başarı olur. Sonra bir kitap daha vardı ama. Delegenin teveccühünden sonra bir kitap daha çıktı, daha doğrusu oradaki bir kitabı daha alıp bunun ayrılmaz parçası yapmıştık. Kusura bakmayın, burada onu şu an bulamadığım için. O kitap da 6’ya 5 deyip de, diğer 5’lik gruptan değerli Merkez Heyeti üyelerimizin aday oldukları süreçte biraz daha ince biraz daha mütevazi bir kitapları vardı. Biz o iki kitabı hemen bütünleştirdik ve bir başkanlar danışma yaptık. Örgütümüzün ortak talepleri ve ortak yol haritamız olarak da belirledik. Bütün başkanlar o gün şunu dediler ki; -o bu kitabın yarısıydı. Öbür kitabın belki daha azıydı-: Bunların yarısını bile yaparsa bu Merkez Heyeti, son derece başarılıdır. Ama hiç umudumuz yoktu. Ben o kitap elimde, geçen kongrede merdivenlerden tık tık tık inerken dedim ki, umuyorum 2 sene sonra biz buralarda otururken birileri bu kitabı alıp da “kardeşim sen bu kitapda bunu demişsin ama…” diye başlamaz da bizim de yüzümüz öne düşmez. Arkadaşlar; bu kitap bugün böyle bir tartışmanın konusu olmadı. Ben muhalefette olsam o kitaptan yola çıkarak bir bakarım; ne dediniz de, ne yaptınız kardeşim diye. Elimde bir dökümü var. Şöyle çok kısaca söyleyeyim kitapta yazılan her şeyin %85’inin ya tamamlanmış ya da tamamlanma sürecinde olduğunu. Bu, ortaklaştırdığımız hedeflere ulaşmada ne kadar başarılı olduğumuzu gösteriyor. Bu kitap 11 Merkez Heyeti üyesinin ilk başladığında ve bütün odalardan aldığı destekle de, istifalardan sonra da burada da yapılan çalışmalarla kimsenin yüzünü öne düşürmeyecek bir şekilde yerine gelmiştir. Peki, neden o zaman bu durumdayız? 311 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Çünkü mesele şu; birçok tespit yapıldı yani küresel ekonomiyle ilgili birçoğuna, tamamına yakınına katılıyorum. Niçin bu duruma geldiğimizi, sorunların fotoğrafını çekip bunu çözeceğiz diye bir yol haritasıyla yola çıkarsanız ki yapmanız gereken budur. O iş bittiğinde neredeyse o kadar ve daha büyük sorunlarla karşılaşıyorsunuz. Mesleğimizin dinamik, birlikte çalışan, birbirine güvenen, birbirine sırtını dönen, birbirine bir dostlukla bağlı. Bir arkadaşını tanımak için; Sabih Tekin Çağlar bahsetti; ben en iyi arkadaşları yatılı okulda tanıdım-yemek yemeniz, yola gitmeniz, birlikte yatmanız veya bir birlikte yol yürümeniz lazım. Örgütsel olarak birlikte yol yürüdüğünüz arkadaşlarınızla birlikte daha verimli, daha attığını vuran, daha dinamik kadroları oluşturmak mümkün. Ben geçen kongrede 6’ya 5 yapıyı çıkaran delegenin bize verdiği görevi sevgili Çağatay Başkanım söyledi. Onlar ilk toplantıda geldiler ve dediler ki; bunu paylaşalım, biz başkanlıkla genel sekreterlik istiyoruz. Biz de o toplantının devamında yol alırken dedik ki; böyle bir şey yok ama biz paylaşmayı reddetmiyoruz. Sonuçta da bir birlikte davranma oldu, buna eleştiriler de geldi, yol yürüdük. Kim delegenin dediğini yaptı, kim bir yere kadar yaptı ona yine bu delege karar verecek. Ama şunu söylemek istiyorum, kimsenin vereceği karara bir ipotek koymak adına söylemiyorum bunu ama bir yol haritanız varsa bizim yine var. Meslek ile ilgili bir tespitleriniz varsa bizim yine var. Bir şeyleri başarmayla ilgili bir iddianız varsa bizim yine var. Bunları bir listede ortaklaştırdıysanız biz ortaklaştırdığımızı düşünüyoruz. Kendi listenizin arkasında durmayı bilmelisiniz arkadaşlar. Biz listemizin arkasında duruyoruz ve yarın karar verecek sevgili delegelerimize bizim listemize aynen ve tam olarak destek vermeye çağırıyoruz. Bunun dışında çok ufak tefek bir şeyler söyleyerek kapatayım. Oral Bey, İzmir delegesi, çok hassas olduğum bir konudan bahsetti. Bu atık pil işini Manisa Eczacı Odasında ilk yaptığımda ilk tebrik telefonunu açanlardandır. Hemen EDAK’a taşıdık, ardından Türkiye’ye yaydık. Atık ilaç meselesi, hepimizin konuştuğu bu, bir kimyasal atıktır kardeşim bu, tıbbi bir atık değildir. Bu ülkeye bunu yapamazsınıza bir çözüm için ARGE Birimimiz günlerce çalıştı. Oral Bey şöyle dedi çünkü atık ilaç projesinde TEB finansör, hiç ilgilenmiyor. Aslında biz atık ilaç işini çok inanarak sunuma koymuştuk şundan dolayı çıkarttık; bir odamızın; biraz da güç de 312 TEB Yayınları olsa ikna ettiğimiz bir odamızın, gayret ve kuvvetine haksızlık etmemek, bir emek çalmamak için. Özellikle de o işte, o odada koşturan yönetim dışındaki birkaç kişinin de hevesini kırmamak için, hani bizim projemizdi diye. Ama madem TEB niye sahip çıkmıyor, 180 milyar para verdi dedi kısaca açıklayalım. Projeyi TEB olgunlaştırmıştır, ancak bu projenin hayata geçirilebilmesi için bir kalkınma ajansı olan bir yerde olması gerekmektedir. Bir de bunun, bir bu ortaya çıkarılacak yapının eczacı odası gibi bir yapı olması gerekmektedir, Türk Eczacıları Birliği gibi bir yapıyla olmaz ve iktisadi bir yanı olmaması gerekmektedir. EDAK’la yapacaktık o yüzden, yapmadık. İzmir Ec- zacı Odası, İzmir Kalkınma Ajansı bütün her şey uygundu. Götürdük teklifi, birazcık endişeleri oldu, çünkü büyük bir mali yükün altına giriyorlardı ama söz verdiğimiz gibi bunu da burada Oral Bey açıklansın dedi diye açıklıyoruz yoksa biz slâytları çıkarttık İzmir’in projesi olarak kalsın diye. Anahtar teslim projeyi İzmir Eczacı Odası sahiplendi. Çok memnunuz. Orada gayret gösteriyorlar. Proje bence Türkiye’nin en önemli çevre projelerinden bir tanesi olacak. TEB de, o gün değerli İzmir Saymanımızın söz istediği gibi, İzmir Kalkınma Ajansının karşıladığı kısmın üstünde kalanının tamamını, 180 milyarlık kısmını bu proje için ayırmıştır, göndermiştir. Üstüne düşeni yapmıştır. Projeye sahip çıkma meselesi bir odanıza bu projeyi sen al götür, biz de sana her desteği verelim demek iş görülmesine ilişkin bir taleptir. Bu birileri de o işi çok iyi görüyorlar. Yani oradan hem Oral Beyi, hem eşini, hem değerli Şule İlkkurşunlu’yu bir kere de burada kayıtlara geçsin takdir ediyoruz. İzmir Eczacı Odası da üstüne düşen noktada bir zaafiyet yaratmış durumda da değil. Ellerinize sağlık, ellerimize sağlık! Bunun da bir kez daha burada altını çizmek istiyorum. Bunun üzerine son söz, bu siyaset meselesiyle ilgili çok şey söylendi. Siyaset meselesiyle ilgili burada çıkıp cevap verilebilir. Uzun uzun tartışmalara girilebilir. Bu işi ilk yapanlardan bir tanesi sensin denebilir. Yatılı okullarda neler öğrendiğimizi tartışmaya girdiğimizde, mesela yatılı okulda şunu öğrenirsiniz; koşulsuz güven ve lafının arkasında durmak. Ben siyaset meselesinde, Çağatay Beyin bahsettiği gibi işte, aday adaylığı falan olmadan, hiç düşünmeden sadece o gün bana gelen teklifin gerçekten bir örgütlülük bilinci içinde başka sorumluluklarım da var buranın dışında ama buraya hiç karıştırmadığımı herkes çok iyi bilir. Yani bir 45 gün boyunca sadece işi durdurup, daha sonra da gelip buradan kendi işimize devam etmişizdir, ama bunun kararını 313 TEB 37. Olağan Büyük Kongre kendim vermemişimdir. Ben Merkez Heyetine, Başkana hemen iki görevden de istifa ettiğimle ilgili talebimi ilettim. Bu konuda Başkan dedi ki; “Merkez Heyeti böyle düşünmüyor. Bir arkadaşımız hariç hepsi Özgür devam etmelidir, Bu seçimi zaten kazanmakla ilgili bir iddialı noktada olunmayan bir seçimdi o. O bir duruştu hakikaten. Onunla ilgili Özgür buraya mutlaka dönmelidir, Özgür’ü kaybetmeyelim.” Ya böyle bir şey olmaz dedim. Ben istifa etmek istiyorum dedim. Oda Başkanı Meliha Hanım dedi ki; 20’ye yakın oda başkanı beni aradı, Uşak Başkanı Halime Hanım da buradaysa kendisi mutlaka doğrulayacaktır. Bu konuda iki buçuk saate varan telefon görüşmesiyle beni “İstifa etmemelisin, bizim sana ihtiyacımız var” noktasına getirdi. Ben kararımı orada vermedim, ben kararımı Merkez Heyeti toplantısında verdim. Burada o gün birlikte karar verdiğimiz arkadaşlar, geldim dedim ki Saymanlıktan aceleyle istifa ettim ama Merkez Heyeti üyeliğini bırakmam konusunda ne düşünüyorsunuz? Bu gelenekselleşecek bir durum olur da, sonradan da örgüt doğru bulmazsa ben bunu kaldıramam, doğru bulmam. Merkez Heyeti’nin, Sait Yücel hariç onun hakkını ayrıca... O dedi ki, istifa etmelisin arkadaş. Tekin Çağlar bir ayrı. Şunu dedi; kişisel bir karardır, kişinin kendisiyle ve ailesiyle vereceği bir karardır istifa mekanizması ve istifa mekanizmasında kişinin ailesine bir de kendisini oraya seçenlere karşı sorumluluğu vardır, dedi Tekin Çağlar. İstifa ederken bunları göz önünde bulundur, dedi. Onun dışında benim kararım nötrdür. Hangi kararı verirsen seni desteklerim dedi. Onun dışında Deniz, Hocam ve sevgili Çağatay da burada kalman lazım; hatta Hocam dedi ki, “Oğlum senin daha bu mesleğe yapacak çok katkın var. Keşke kazansan ama burada devam edeceksiniz.” Burada yüz yüze Çağatay arkadaşımdan sonra bunları söylüyorum ama daha sonra bu konu o kadar çok speküle de edildi ki internet sitelerinde, deklarasyonlarda, her kürsüde buna, Burçin kardeşim böyle bana hep Başkan der, Özgür diyerek böyle sahiplenip benim de artık gırtlağımı düğümleyecek kadar onların da üzüldüğünü görünce burada çıkıp bu gerçekleri bir kere daha söyleyelim dedik. Biz yatılı okuldan çok şey öğrendik. Yatılı okulda ağabeylere sormayı, ablalara sormayı, onlar ne derse ondan bir bilgi alarak davranmayı öğrendik; ama sorduğumuz ağabeylerin de gün gelip bir daha sorulduğunda da, bu sözün aynen arkasında durduğunu da öğrendik. 314 TEB Yayınları İneceğim şimdi buradan, gerçekten zor benim için böyle kişisel bir tartışma. Ben buraya 10 yıl önce bu ilk çıktığımda biraz da kooperatif ağırlıklı bir konuşma yapmıştım. Hala daha da bilirler kooperatif konusuna yaklaşımımızı, burada kooperatiften büyüklerimiz var. O zaman heyecanlıydım ama 10 yıl sonra burada bir Genel Sekreter olarak, bir listenin önemli ve önemsenen ve arkasında durulan ve yüreklendirilen ve istifa ettiği takdirde mutlaka geri dönmesi için telefonlar açılan, son Merkez Heyeti toplantısında da kendi ailesel sıkıntılarım, kızımla ilgili taleplerim yüzünden yine aday olmak istemediğimde şu 4 günlük süreci yaşadık. Bunu bu salonun belki yarısı biliyor. Bu şartlar altında biz göreve devam edeceğiz. Ha bir de şunu söyleyeyim, bugüne kadar bana ve arkadaşlarıma sahip çıktınız ama yarın gerçekten artık psikolojik desteklerle; “Aman ağabeyciğim sen biraz daha dayan dişini sık” diyerek veya siz yedekten geldiniz ama bütün bu Türkiye’deki baskılara rağmen şöyle durmalısınız diyerek değil. Hakikaten yarın vereceğiniz kararla, vereceğiniz oylarla ve iki sene boyunca arkasında durabileceğiniz, yüzünüzü güldürecek, başınızı dik tutacak bir listeye onay vermenizi bekliyorum. Buradan 2 yıl boyunca yol yürüdüğüm Hilmi ağabeyimin daha önce yaptığı gibi, görevini bir genç meslektaşına bırakarak kendi isteğiyle aday olmadığını bugün öğrenmiş bulunuyorum. Kendisine 2 yıl boyunca yaptığımız çalışmalarda özellikle nezaket ve içtenlik noktasında kendisinden çok şey öğrendim. Çok teşekkür ediyorum hepinize saygılar sevgiler sunuyorum sağ olun. Divan Başkanı: Merkez Heyeti adına soruları yanıtlamak üzere açıklamaları yapmak üzere TEB Başkanımız Sayın Erdoğan Çolak’ı davet ediyorum. Ecz. Erdoğan ÇOLAK (TEB Merkez Heyeti Başkanı): Sayın Divan, Türk Eczacıları Birliği’nin değerli yöneticileri, Türkiye’nin dört bir yanından buraya gelen değerli meslektaşlarım, bölge eczacı odalarımızın değerli başkan ve yöneticileri, değerli delegeler, Türk Eczacıları Birliği’nin değerli çalışanları hepinizi Türk Eczacıları Birliği adına saygı ve sevgi ile selamlıyorum. Değerli arkadaşlar; burada 3 gündür Türk Eczacıları Birliği’nin Olağan Genel Kurulu’nu yapıyoruz. Elbette kongrelerde, kongrelerimizde iki yılın değerlendirilmesi 315 TEB 37. Olağan Büyük Kongre yapılacak. Kongreler bunun için var. Bu 2 yıllık değerlendirmeyi yapan, bizleri eleştiren, katkı koyan tüm meslektaşlarıma teşekkür ediyorum. Çünkü eleştiriler insanları geliştirir. Eleştiriler insanların yolunu aydınlatır. Eleştiriler insanların geleceğe daha kolay tutunmasını sağlar. Eleştiri bir katkıdır, o yüzden bu katkıyı yapan tüm meslektaşlarıma teşekkür ediyorum. Değerli arkadaşlar; Ancak bu iki günlük kongre konuşmalarının bir özetini de yapmak gerekiyor. Özet şu; burada beceriksiz bir Merkez Heyeti, geleceği öngöremeyen, gelecekle ilgili tasarımı olmayan, hasbelkader yolunu çizmeye çalışan bir Merkez Heyeti, eleştiri bu. Yaptığınız tüm eylemlerin ne olduğunu bilmediğiniz, sonuçlarını tasavvur edemediğiniz, geleceğe ait öngörülerinizin olmadığı bir Merkez Heyeti yapılanması. Öyle baktılar arkadaşlar bize. Ancak bizim söylediklerimizden de hiç farklı bir şey söylemediler. Bizim önerilerimizden farklı hiç bir şey söylemediler. Aynı şeyleri söylediler. Dünyada bilenen bütün eylem biçimlerini burada sıralayarak, bizim de söylediğimiz şeyleri söylemeye çalıştılar. Bu neydi, biliyor musunuz arkadaşlar? Bu dünyaya kendinden bakmaktır, kendi durduğu yerden bakmaktır. Siz yaptığınız şeyleri öveceksiniz, onu başkaları yaptığı zaman bu yanlış diyeceksiniz. “Tarihsel hata”, “gittiğiniz yer yanlış”, “bulunduğunuz nokta kötü”… Ama o eylemin içeriğiyle aldığınız sonuçtan da memnun olacaksınız. Yok, böyle bir şey arkadaşlar, böyle bir şey yok. Şimdi biz şöyle söylüyoruz arkadaşlar, iki yıla dönüp baktığımızda ben ve tüm yol arkadaşlarım şöyle söylüyoruz; tüm sorunları çözdük mü? Elbette hayır. Yaptıklarımız yeterli mi? Elbette hayır. Ama neler yaptık bir hatırlatmakta yarar var. 23 Ocak 2008 - Diploma Denklik Sınav şartlarının kaldırılması uygulamasının iptal ettirdik. 17 Temmuz 2008 - İş Bankası ile sözleşme imzalayarak banka üzerinden kredi kullanımının başlaması ile kredilerin kullanımının kolaylaşmasını ve yaygınlaşmasını sağladık. 21 Aralık 2008 – 32 bin eczacı, eczane çalışanı, öğrenciler, meslektaşlarımız, vatandaş Ankara Kolej Meydanını doldurduk, 32 bin eczacı. Türkiye tarihine geçti, eczacılık tarihine geçti, toplumsal tarihimize geçti ama bazılarımızın hafızalarında hala 316 TEB Yayınları küçük bir eylem olarak kaldı. Çünkü onu bu Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti yaptı. Çünkü onu, Türkiye’deki 24 bin eczacı yaptı o eylemi. Ve o eylem meslektaşlarımızın meslek örgütüne daha çok sahip çıkmasını sağladı ve o eylem eczacının 1. basamak sağlık çalışanı olduğunu kabul ettirdi. 26 Aralık 2008 - Sosyal Güvenlik Kurumunun eşit dağıtım maddesinin tek taraflı iptali işlemine karşı açtığımız davada Danıştay 10. Daire yürütmeyi durdurma kararı aldı. 25 Aralık 2008 - yoğun çabalarımız sonucu, adeta bir serbest rekabet haline dönüşen yılların yarası Adalet Bakanlığı Ceza Ve Tevkif Evleri protokolü imzalandı. 02 Ocak 2009 - Sosyal Güvenlik Kurumu ile Maliye Bakanlığı arasındaki sözleşmeleri feshettik. 06 Ocak 2009 - Aşıların eczane dışında satılmasıyla ilgili başvurumuz üzerine Danıştay yürütmeyi durdurma kararı verdi. 17 Ocak 2009 - ilaç fiyat kararnamesi değiştirilerek 100 TL ye kadar olan ilaçlarda karlılık %25 e çıkartıldı. 19 Ocak 2009 – 2009 SGK ilaç alım protokolünü imzaladık. Eczacı ıskontoları 0’dan başlayarak kademelendirildi. İlk defa klinik eczacı kadrosu açıldı. SUT’ta taraf olarak tanındık. 600 yeni eczacı kadrosu açıldı. Günübirlik tedavi kapsamından özel hastaneler çıkarıldı. Özel hastane muayene ücretlerinin eczacılarca alınması kaldırıldı. Reçete dağıtım sistemimizi geri kazandık. Avans değil, %100 ödeme hakkımızı koruduk. 18 Haziran 2009 – Birliğimizin yürüttüğü eşdeğer ilaç kampanyasına paralel olarak, eşdeğer ilaç kullanımının yaygınlaştırılması ve eczacının eşdeğer ilaç verme yetkisine sahip olduğunu bir kez daha vurgulaması açısından, mesleğimiz açısından önemli ve anlamlı Eşdeğer İlaç Genelgesi yayınlandı. 317 TEB 37. Olağan Büyük Kongre 18 Haziran 2009 – Aktar, baharatçı vb. dükkânlarda ilaç niteliği olan bitki ve droglar anorganik, organik madde bitkisel çay ve karışımların eğitimi olmayan kişiler tarafından hiçbir denetime tabi olmaksızın satılması konusunda yaptığımız sayısız başvuru sonucunda aktarlarda bu ürünlerin satılması sınırlandırıldı. 19 Haziran 2009 – Gerçek meslek hakkımız majistral tarife Sağlık Bakanlığı tarafından onaylandı. Majistral tarife programı web sitemiz üzerinden kullanılabiliyor. 01 Temmuz 2009 – Muvazaa ile mücadelede yeni bir dönem başladı. Birliğimizin katılımıyla da hazırlanan 2009/27 sayılı genelgeyi ortadan kaldıran 2009/40 sayılı genelge yayınlandı. Artık birliğimizin uygun göreceği temsilcilerin de yer alacağı bir komisyon tarafından muvazaa değerlendirmesi yapılarak muvazaaya ilişkin kanaat İl Sağlık Müdürlüğüne bildiriliyor. 25 Eylül 2009 – Birliğimiz tarafından Sağlık Hizmeti Sunumunu yaygınlaştırmak, meslektaşlarımız arasında etik bozulmayı engellemek ve kamu yararı gözetilerek halk sağlığına hizmet etmek amacıyla oluşturulan sıralı dağıtım sistemlerine bir yenisi daha eklendi. Eczane bulunmayan yerleşim bölgelerinde yaşayan halka yerinde ilaç teminine ilişkin protokol imzalandı. Ve sözün bittiği yer örgütlü gücümüzü cümle aleme bir kez daha sergilediğimiz 4 Aralık süreci ve Türkiye’nin dört bir yanında eczacıların % 100 uyduğu eylem. Şimdi neydi bizi bu eyleme götüren? 18 Eylül’de başlayan süreç. Peki, 18 Eylül’de başlayan süreci 18 Eylül günü mü tıkamalıydık? Biz 17 Eylül’de Sağlık Bakanı ile İstanbul’da uluslararası bir toplantının arifesinde bir otelde görüşme yaptık, 1,5 saate yakın sürdü. Orada Sağlık Bakanı şunu anlattı, dedi ki, “biz 5 Bakan bir araya geldik. Türkiye’de sağlık ve ilaç harcamalarını karşılayacak bütçemiz yok. Bütçe açık veriyor, onun için sanayicilerle 9 toplantı yaptık. 5 Bakan ile birlikte global bütçeyi konuştuk. Global bütçe üzerinde sanayiciler, bu bütçeyi kabul edemeyeceklerini söylediler ve toplantıyı terk ettiler. Biz şimdi yeni bir karar arifesindeyiz. İlaç fiyatlarını düşüreceğiz, ıskontoları arttıracağız ancak şu anda kararname yazılıyor, bilginiz olsun.” Zaten bilgimiz vardı onun için gitmiştik. Ancak bir gün sonra, 18 Eylül’de bu kararname ya- 318 TEB Yayınları yınlandı. Burada finans bürokratları, ekonomiden sorumlu bürokratlar, sağlık alanını bilmeyen sağlığı piyasalaştırmaya çalışan ve kendi yükünü üzerinden atmak isteyen bürokratlar karar almışlardı. İşte o süreç Türk Eczacıları Birliği’nin kendi savunma stratejileri içerisinde 7 bin eczanenin kapanma sürecinin bir başka ifadesiydi. İşte kırılma noktalarından birisi odur. 7 bin eczaneyi telaffuz etmeyin diyorlar. 7 bin eczaneyi telaffuz ediyoruz çünkü bu işi hesapladığımızda; Rafet Şahin söyledi ya bir çalışma yapmıştık diye, o çalışma, Sosyal Güvenlik Kurumu verilerinden elde edilerek yapılan o çalışma eczacıları kategorize eden bir çalışma zaten. Orada 7 bin eczanenin yaşama şansı yok işte onun için süreç eczaneleri kapatacak sürecin başlangıcıydı. Belki tarihsel olarak bir başlangıç değildi ama o gün bir kırılma noktasıydı o. Biz burada yola çıktık arkadaşlar burada yola çıktık bu işi tersine dönüştürmek ile ilgili defalarca toplantı yaptık. 11 kez Sağlık Bakanını ziyaret ettik, 11 kez. Sağlık Bakanlığına eczacıların bu şartlar içerisinde dönemeyeceğini anlattık, bunun zor olduğunu anlattık, alınan kararın çok radikal olduğunu anlattık, bunu taşıyamayacağımızı anlattık. Buna karşın eczacıların mutlaka bir meslek hakkı ile donatılması gerektiğini söyledik, çünkü bu var, bunu yeniden keşfetmeye gerek yok. Bu farmasötik bakıma ilişkin var, kutu başına olarak var herkes ayrı şeyler söylüyor. Ama buna bir başlangıç yapmak lazımdı. Bu bir başlangıç olabilirdi. Biz bu konuda Sağlık Bakanlığının ikna olduğunu gördük ve o günden sonra da Sağlık Bakanıyla da o ilişkileri sürdürdük. Ama ne oldu biliyor musunuz arkadaşlar? Adres, Hazine, adres Çalışma Bakanlığı oldu ve onların bürokratları. Çünkü alan el değiştirdi arkadaşlar; artık sağlıktan sorumlu olan Sağlık Bakanlığı değil, onu finanse eden kurumlar, onu finanse eden kurum da Sosyal Güvenlik Kurumu bir yanıyla. Hani sağlıkta dönüşüm, 2003 yılından itibaren hayatımıza giren sağlıkta dönüşümün evrelerini anlatırken ne diyoruz biz onları 3 basamağa oturtturmuyor muyuz? 1 – Sosyal Güvenlik Kurumunun teşekkülü 2 – Aile Hekimliği 3- Kamu Hastanelerinin özelleştirilmesi Bu 3 basamak, 3 basamaktan birisi Sosyal Güvenlik Kurumu alan, el değiştirmiş. Bir başka merkeze doğru yönelmiş onun için o merkezi iyi tespit etmek gerekiyor. 319 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Değerli arkadaşlar; Sokrates’in “Sorgulanmamış bir hayat yaşanmaya değmez.” diye bir sözü vardır. Bunun aksi de doğrudur. Sorgulanmış bir hayat daha iyi bir hayattır. Hayatı sorgulamak içinse işe kendimizi, kendi hayatımızı sorgulamak ile başlamalıyız. Bizler bu sorgulamaya, eleştiriye hiçbir zaman kapalı olmadık, hiçbir zaman. Eleştirinin insanları geliştiren yegâne unsur olduğunu düşünüyorum. Eleştiri ve özeleştiri mekanizmalarını işletmeyen bir örgüt zaten yaşamıyor demektir. Ya da bir ölü gibi yaşıyordur. Bu bağlamda hiçbir sözü kişisel olarak üstüme almıyorum ve hiçbir sözüm de kişiye yönelik değildir. Ama biz de kişiler toplamından ibaretiz. O bakımdan kişilerin kendisine değilse de; akıl yürütmelerine, algılama tarzlarına ve düşüncelerine ilişkin bir iki kelam etmek istiyorum. Fakat bugün önce asıl konuşmamız gereken şeyleri konuşmalıyız. Biz Merkez Heyeti olarak buraya bu kongreye 4 Aralık sürecinin bir devamı olarak bakıyoruz ve bu devamlılık iradesinin de kongre delegelerimizin göstermesini bekliyoruz. Biz 4 Aralık’ta bir günlük uyarı eylemi yaptık kapatarak. Bunun bir uyarı eylemi olduğunu asıl kararı kongrenin alacağını da defalarca vurguladık. Ve kongrenin açılışında da basının önünde geri dönülmez bir biçimde beni eylem takvimi yapmak üzere sıkıştırmaya başladılar. Siyasi sorumluluğunu aldık biz bu eylemin ve bu örgütü eyleme taşıdığımız için eleştirenlerin aynı kişiler olmasını anlamak mümkün değil. O zaman biz bu kongreyi niye yapıyoruz, arkadaşlar? Bu kongre başkanlar danışma kurulu toplantısı değil ki, başkanların düşüncelerini, duygularını alalım sonrada Merkez Heyeti olarak oturup onlara karar verelim. Biz kongrenin iradesine ipotek koyabilir miyiz? Üstelik de birkaç saat sonra buradan aklanacağız ya da aklanmayacağız, görev süresi bitecek. Yarın yeni bir Merkez Heyeti oluşacak ve o Merkez Heyeti bu kongre delegelerinin söylediği düşünceleri hayata geçirmek üzere yol alacak. Böyle bir kongre iradesine bugün burada oturanlar, yarın burada oturup oturamayacakları meçhul olanlar karar verebilirler mi? Böyle bir şey olabilir mi, bu demokrasiye uygun bir şey midir? Tam bu noktada bize başkanlar danışma kurulu toplantısı yapmadık diye demokrasi eleştirisi yapan arkadaşlara süreci bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Bu sürece nasıl geldik arkadaşlar? Mevzuat değişikliğinin olacağını öğrendiğimiz gün Sağlık Bakanlığına gittik, biraz önce anlattım. Görüşme ayrıntılarını da anlattım, daha sonra bu kararname çıktı ve biz bu süreçte oda başkanlarını çağırdık o arada Çalışma Ba- 320 TEB Yayınları kanlığına gittik mesela bu süreçte 5 defa da Çalışma Bakanlığını ziyaret ettik. Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanına gittik, Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürlüğüne gittik, Çalışma Bakanlığı Müsteşarlığına gittik, Hazine Müsteşarlığına gittik. Bütün kapıları açtık. Sağlık Bakanlığı Müsteşarı, İlaç ve Eczacılık Genel Müdürleri o toplantının birisinde Sağlık Bakanı şunu söyledi “Evet, özellikle altta 10 bin eczanenin sıkıntıda olduğunu ben de görüyorum, bunlara bir şey yapmak gerektiğini düşünüyorum; ancak özelleştiremeyiz bu arkadaşlarımızı, genel bir şey yapmamız da gerekiyor. Siz meslek hakkı diyorsunuz, ben reçete hizmet bedeli diyorum, bir şey yapalım, bu teknik çalışmayı da İlaç ve Eczacılık Genel Müdürü ile yapın”. Biz de çalıştık arkadaşlarla, ARGE Birimimizle ve İlaç ve Eczacılık Genel Müdürü ile 4 toplantı yaptık. Avrupa’daki meslek hakkı olgularını tek tek masaya yatırdık, sonuçta bir noktaya geldik ve bunu Sağlık Bakanına götürdük. O arada 7 Ekim’de Başkanlar Danışma Toplantısı yaptık 42-43 oda başkanımız toplantıya geldi, 21-22 oda başkanımız toplantıda söz almadı zannediyorum, Yavuz da yoktu o toplantıda. Yavuz toplantılara bazen gelir bazen gelmez, bazen dinler bazen dinlemez ama buradan kıyasıya eleştirir. O toplantıda bütün ihtimalleri konuştuk arkadaşlar ve o toplantıdan bir sonuç deklarasyonu çıkarttık o sonuç deklarasyonunda da taleplerimizi netleştirdik neydi bizim taleplerimiz; 1. Kamu ile ilaç şirketi arasında yapılan bir alışverişe zorla araç edilmemizden doğan kamu kurum ıskontolarının yükünün eczane üzerinden alınması, 2. İlaç şirketlerinin taahhütlerine tam olarak uyması, ilaç fiyat düşüşlerinde eczane stok zararlarının karşılanması için mutlak suretle düşük fiyattan 45 gün süre ile ilaç temininin sağlanması, 3. Muayene ücreti uygulamasına da, kamuya veya özel kurumlara ait tüm bedellerin eczaneler aracılığı ile tahsil edilmesine, son verilmesine diğer yandan eczanelerin ilaç alım koşullarının sadeleşmesi ve ilaç fiyat kararnamesinin değiştirilerek eczacıların kar oranlarının yükseltilmesi şarttır ve öncelikli talebimizdir. Bunları söyledik ve 51 oda başkanımızın da imzasına açtık, biraz önce Semih Başkan da bunları bir kez daha hatırlattı. 321 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Değerli meslektaşlarım; bu meslek hakkı konusunu da biraz daha açmak gerekiyor, bu kongreye kimi meslektaşlarımız meslek hakkı önerisi sundular. Kendilerine teşekkür ediyorum ama sormadan da edemiyorum, arkadaşlar çalışmalarımızın, üretimimizin, iddiamızın hiç mi farkında değiller ya da en basit haliyle en az iki yıllık süre boyunca bu örgüt yönetimine talip bir anlayışın ne tür bir zeminde kendini konumlandırdığını hiç mi sorgulamazlar? Bu kürsülerden daha önceden de ifade edildi, bu örgütün somut projelere beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz, üzerinde emek harcanmış, çalışılmış bir programa ihtiyacı vardır. Biz geçen dönem otuzun üstünde oda ile bir çalışma programı ile bu hazirunun önüne geldik. Bugün de geldik, ‘Mesleki Dayanışma Grubu’ adı altında bir çalışma programını yeniden getirdik. O programın içerisinde bütün bu kürsülerden söylenenler var. Değerli arkadaşlar, iddia sahipleri vizyonlarını kongrelere taşımalıdırlar. Bu program önerileri de bizim bulduğumuz bir şey değil, Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok, hepimizin içinde yaşadığı sıkıntılarımızın ortaklaştırıldığı ve buna çözüm yollarını birlikte günlerce aylarca konuştuğumuz şeyler; yani şu; şu gökkubbede, bu çatının altında bugüne kadar konuşmadık hiçbir şey kalmadı arkadaşlar. Hepsini konuştuk, konuşmaya devam edeceğiz. Bizler eczacılık mesleğinin bugün içine sokulduğu ikilem için bir çözüm yolu olarak 3 farklı modeli tartışmaya açmak istiyoruz. Ayaktan reçetelerin eşit dağılımı da dahil. Çalışma programımızda da var. Meslek hakkı ile anlatmak istediğimiz de son derece basit arkadaşlar, eczacının böylesine kurgulanmış bir sağlık politikası alanında ihtiyacı olan şey kar oranı ve ilaç fiyatlarından bağımsız bir gelir sahibi olmasıdır dedik. İlaç fiyatlarından bağımsız, bizler karlılıktan bağımsız eczacının sabit bir geliri olması gerektiğini, reçete karşılığı hizmet bedeli olması gerektiğini söylüyoruz. Bu gelir eczacının bilimsel yanını referans alması dolayısıyla önemlidir, çünkü serbest eczacının dahil olamadığı ilaç üretim süreci karşısında eczacının en önemli toplumsal görevlerinden olan ilaç ve sağlık danışmanlığını referans alır ve geleceğin eczacılığının bugünden kurulması için zemin oluşturur. Yani biz ne dedik, ilaç karlılığı yanında karlılıktan bağımsız bir ücret istedik. Yalnızca karlılık üzerinden politika üretme devrinde değiliz, bunun yöntemleri elbette tartışılmalıdır ama hiç kimse kusura bakma- 322 TEB Yayınları sın, bunu yepyeni bir buluş, kendine ait bir buluş gibi lanse etmek de doğru bir şey değil. Meslek hakkı farmasötik bakımla ilişkilendiriliyor; bir yanıyla doğru ama bizim, farmakolojik bakım yaptığımız için de bir meslek hakkı almamız kadar doğal bir şey olabilir mi arkadaşlar? Bu konuda örgütümüzde bir kafa karışıklığı var, biz meslek hakkı derken sabit kar marjını kastediyoruz, dolayısıyla eczacı karının yükseltilmesiyle aynı şeyi söylüyoruz. 4 Aralık’taki talebimiz de buydu. Biz son süreçte niye Başkanlar Danışma Kurulu yapmadık? 7 Ekim’de yaptık, katılanlar oldu, katılmayanlar oldu, söz alanlar oldu, almayanlar oldu, alanların bir kısmı iki öneri getirdiler, arkadaşlar; eczane kapatma ve sözleşmelerin feshi, başka bir öneri yoktu. 7 Ekim’de yaptığımız toplantıda bir grup arkadaşımız sözleşme feshi ve eczane kapatmayı telaffuz etti. Ben de şunu söyledim; süreç ağır, süreç yetim. Kasım ayında Urfa’da yaptığımız bölgelerarasında da aynı şeyi söyledim, hala anlamamışlar. Orada, eylemi ben tarif ettim, kürsüden söylediğim şey şuydu, arkadaşlar; Türkiye’den herkes şikâyet eder ama eylem bir reflekstir, refleks ise düşüncelerde yoksa eylem olmaz, sadece şikâyet olur, şikayete de bakarsanız da Türkiye’de herkes her gün her şeyden şikayet eder, onun için biz şikayetleri değil kararlılığı örmeliyiz kendi meslektaşlarımızla. Onun için odalar var, onun için bu örgütler var, onun için iletişimlerinizi kuvvetlendirin önümüzdeki sürece kendi meslektaşlarınız hazırlayın; bir miting yapacaksak da, Pazartesi günü Merkez Heyeti toplanır, karar verir dedim. Dediler ki; arkadaşlar, yönetim kurulundaki arkadaşlar şimdi toplanalım, sıcağı sıcağına ve karar verelim. Yarım saat sonra biz bu kararı açıkladık ama inatla anlamak istemiyorlar, tıpkı medyanın bizi anlamadığı gibi. Değerli arkadaşlar onun için biz başkanlar danışmada görüşleri aldık, süreci de takip ettik, görüşmeler yaptık, biraz önce anlattım o görüşmelerin sonuncusu bayramdan iki gün önce yaptığımız görüşmedir. Çünkü adres Çalışma Bakanlığının Müsteşarı Birol Aydemir’dir. Bir bürokrattır ve o bürokrat bu işin tamamından sorumlu bir noktadadır, tam yetkili. Biz o arkadaşla görüştük, bize aynen şunu söyledi arkadaşlar dedi ki “Ya iyi güzel söylüyorsunuz, 8–10 bin eczane kapanacak, bunu zaten görüyoruz ama kardeşim bu piyasa dediğimiz şey bunu regüle eder”. Yani siz ne yaparsanız yapın, biz ne yaparsak yapalım bu 8–10 bin eczaneyi bizim kurtarma 323 TEB 37. Olağan Büyük Kongre şansımız yok, bunu piyasa regüle edecek. Yani şunu söylüyor; siz boşuna ağlamayın, siz gidin oturun, biz bu eczanelerin kapanmasına seyirci kalacağız ve bu eczaneler kapanmalı. Öyle diyor. Bunu 2001’de de biri söyledi, farklı bir biçimde ve 15–16 Ocak’ta onlar gerekli dersi aldılar. Birol Aydemir de söyledi, onun için biz onun ön hazırlığını da yaptık arkadaşlar. 7 Ekim’den sonra, televizyonlarda bu eczaneler can çekişiyor diye günlerce bu işin yayınını yapmadık mı? O neydi arkadaşlar, o kime anlatılan bir şeydi? O kamuoyuna, o duymayanlara, o görmeyenlere anlatılan bir şeydi. O reklamların çıktığı gün Çalışma Bakanı beni aradı, aynı sabah “Sayın Başkan nedir bu televizyonlardaki reklamlar?” Dedim ki, biz kendi sorunumuzu Sayın Sağlık Bakanına anlatmaya çalıştık, o bizi anlayışla karşıladı ama size anlatamadık Sayın Bakan, sizin bürokratınızı da aşamadık. Bana aynen şunu söyledi, siz bir şeye soyunuyorsunuz ama benim baltamı topraktan çıkarmayın şimdi. Aynı gün Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti toplantı yaptı ve Müsteşarın da söyledikleriyle örtüşen, Bakanın tavrına karşılık bir eylem kararı aldı ve siyasi sorumluluğunu da üstlendi. Onu bu genel kurula da bırakabilirdi ama bugün bizi burada eleştirenler o gün şunu söyleyecekti; “Arkadaşlar, niye genel kurula elinizi kolunuzu sallayarak geldiniz? Niye 4 Aralık’ta bu geçiş sürecinin bu kırılma sürecinin olduğu gün bir tavır koymadınız?” İşte biz onun tersine çevirecek bir şey yaptık, ancak o eylem eğer Türkiye’de tutmasaydı, yani yüzümüze gözümüze bulaşsaydı bugün tarihin sayfasına başka bir şey yazılacaktı ve biz bugün burada farklı bir noktada olacaktık ama o gün o başarı bu hazirunun başarısıdır. Türkiye’nin 32 bin eczacısının, 24 bin eczanesinin başarısıdır, çalışanların başarısıdır, o başarı hepimizindir, hepimizin yürekten alkışlıyorum. Bir eleştiri de şu arkadaşlar, niye son silahı kullandınız. Ya bir taraftan diyalog kapılarını kapatın diyorsunuz, bir taraftan açın diyorsunuz, bir taraftan son silahı niye kullandınız diyorsunuz. Sorunu tarif ederken küreselleşmeden, küresel ekonomiden, sağlığın piyasalaştırıldığından, ekonomi bürokratlarına bırakıldığından, Sosyal Güvenlik Kurumunun bir sağlık kurumu değil, bir finans kurulu olduğundan bahsediyorsunuz. Yani karşıdakini büyütüyorsunuz ki doğrudur, hepimiz aynı şeyi söylüyoruz. Sonra da diyorsunuz ki niye son silahı kullandınız, yani 7 bin eczaneyi kapatacak bir projeye karşı neyi kullanacaktık arkadaşlar? Yani eczane kapatmayı kullanmayacaktık da, neyi kullanacaktık? Diyalogu kullandık, televizyon reklamları yaptık, derdimizi 324 TEB Yayınları anlattık, teknik olarak çalıştık, öneriler götürdük… E beni piyasa seni regüle edecek diyen bir zihniyete karşı ve onun 4 Aralık’taki uygulamaya girecek politikasına karşı neyi kullanacaktık? Biz bunu kullanmasaydık, siz bizi eleştirecektiniz, çünkü ben oda başkanlarıyla o süreçte yine görüştüm. Bana sizin oda başkanlarınız kapat kardeşim dedi, bu kararı al dedi, İstanbul’da yaptığınız eylem çok güzel, yürüyüş mükemmel, kapatma süper ama eczacıyı eylem yorgunu yaptınız. Ya bu ne yaman çelişki arkadaşlar? Süreci doğru okuyacağız, bakın birbirimize ihtiyacımız var, herkes bunu söylüyor, ben de söylüyorum. Birlikte olmalıyız, iri olmalıyız, diri olmalıyız. Bunu hep söylüyoruz ama bunun gereğini yapmalıyız. Gereği de şudur; yol yürüyecek arkadaşlarımızı doğru tespit etmeliyiz, yol yürümeye karar vermeliyiz ve birbirimize güvenmeliyiz samimiyetle. Ama bu süreçte birbirine güvenmeyenler bugün ortak liste çıkartmaya çalışıyorlar; dün bize onlarla olmaz diyenler, bugün birlikte geleceği kurtarmaya çalışıyorlar, bu da bir çelişki değil mi arkadaşlar? Devlet erkânı niye yok arkadaşlar? 4 Aralık, 10 Aralık, yani bir hafta önce; devletin kurumlarına, hükümete sağlık politikalarına karşı eylem yapacaksınız, burada niye Bakanlar yok, niye bürokratlar yok? Biz çağırmadık, biz çağırmadık! Sembolik sürecimiz devam ediyor, o yüzden bu bürokrasiyi çağırmadık. Sembolik bir genel kurula davetiye gönderdik, o genel kurula gönderdiğimiz davetiyeden icabet edenler oldu ama özel olarak gidip çağırmadık. Halbuki bu kongrelerin ana kriteri şudur; bürokrasi, siyasetçi, hepsi ayağına giderek çağrılır, biz bunu yapmadık. Dolayısıyla çağırmadık, bu onlarla küstüğümüz anlamına da gelmiyor, o çocukluk çağına ait bir hastalık, bizde yok. Biz devletin kurumların küsmeyiz, hakkımızı ararız, diyalog kapısını da her zaman açık bırakırız. Bizim diğer meslek örgütleriyle çok yakın ilişkimiz var; burada da gördünüz bütün örgütler, özellikle sağlık meslek örgütleri buradaydılar, çünkü bizim 21 Aralık’ta, 4 Aralık’ta yarattığımız eylemliği ve sinerjiyi takdir etmek için, onun bir parçası olmak için, bizimle dayanışma yapmak için buraya geldiler ve o konuda da biz o insanlarla bu süreçte omuz omuza olduk. Çünkü biz biliyoruz ki; ancak Türkiye’nin insanları birlikte omuz omuza çoğalarak yol alabilirler, onun için birlikteyiz, yol almaya çalışıyoruz, birlikte olmaya çalışıyoruz, yoksullaşmaya ve yoksulların daha da yoksullaşmasına karşı hep beraber bu mücadeleyi yürütüyoruz arkadaşlar. 325 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Değerli arkadaşlar; ekonomik liberalizasyon ve bunu üzerine eklenen kriz, tüm kilit sektörler gibi, sağlık ve ilaç sektöründe de bir yeniden yapılanma gündemi yarattı. Bu yeniden yapılanmanın nasıl olacağı, önümüzdeki dönem temel sorun ve mücadele alanlarından birisi olmaya devam edecek. Eczacılık alanı için, doğal akışına bırakıldığı takdirde güçlü olanın ayakta kaldığı, zayıf olanın ortadan kalktığı bir süreci yaşayacağız. Onun için dünyada bütün profesyonel meslekler işçileştiriliyor arkadaşlar, işçileştirilme süreci yaşanıyor bütün mesleklerde. O nedenle eczacıların da gelirleri son 5 yılda azaltıldı, bu süreç budur, bu eğilim de 2004 yılı ilaç fiyat kararnamesiyle başlıyor. Burada söylemeden geçemeyeceğim, ilaç fiyat kararnamesiyle ilgili TEB’in bunun bir devrim olduğunu söyleyen tek bir belgesi yoktur, arkadaşlar, tek bir belge yok böyle bir belge ve bu çatı altında da ilaç fiyat kararnamesinin bir devrim olduğunu söyleyen bir tek kişi bile olmamıştır. Nerede olmuştur? Onu Sayın Mehmet Domaç TEB kürsülerinden değil, TBMM’deki rozet takma sırasında söylemiştir. Dolayısıyla bizimle bir alakası yoktur. Bizim Mehmet Domaç’la ilgili olumsuz ya da olumlu bir düşüncemiz yoktur. Mehmet Domaç kendi kaderini çizmiştir, yolunu ayırmıştır, onun üzerinden politika yapanlar, yapmaya devam etsinler. Evet değerli arkadaşlar, bu kararname Türkiye’de daha önce serbest olan ilaç fiyatlarını belirleme yetkisini Bakanlığa verdi. Daha önce biliyorsunuz, 1984 ilaç fiyat kararnamesi vardı, beyan usulüne dayalı bir kararnameydi; bu kararname onu ortadan kaldırdı, bu yanıyla doğru bir kararname, sosyal devletin yapması gereken de bu. Sosyal devlet diyorsanız bu yanlış değil; demiyorsanız, o zaman sosyal devleti de baştan itibaren, bir daha tartışmamız gerekiyor ya da kendi inandırıcılığımızı yeniden sorgulamamız gerekiyor. Kararnamenin yanlışları yok mu? Var, yanlış olan ilaç fiyatlarını serbest piyasanın insafına terk etmek üzere yol alınmıştır bu kararname ile. Şimdi 4 Aralık’ta ne oldu arkadaşlar? Serbest piyasanın ayak seslerini ensemizde hissettik. Devlet bir alana korumacı müdahale ederken diğer bir alanda, yani eczacılık alanında serbest piyasa koşulları insafını söz sahibi kıldı, eczanelerimizin batmasına göz yumacağını açıkça söyledi. Sorun, bugün buna müsaade edip etmeyeceğimizdir, arkadaşlar. Ya bu süreci tersine döndürecek organizasyon yapacağız ya da süreci kabulleneceğiz, işte sorun bu. Yani biz etik bir eczane modelinden mi kendimize yol açacağız, yoksa ticari bir eczane modelini mi hayata geçireceğiz? Yani ticaret odası mı olacağız, eczacı odası mı? Bugün karar vermemiz gereken şey bu. Evet, çok zorlu bir süreç bizi bekliyor, arkadaşlar. Hayatımızdaki 326 TEB Yayınları güncel olayların arka planda kendi kaderimize hakim olma inancı ve tarihe yön verme eğilimi ile piyasanın denetlenemeyen gücünün tahripkarlığı arasındaki mücadele yatıyor. Biz bu süreçte gördük ki, devlet hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır. Peki, hangi dünyaya kulak kesilmiş dersiniz? Yoksulların, yoksullaşmakta olanların, sağlık emekçilerinin, eczacıların dünyasına mı; yoksa başka bir dünyaya mı, yoksa adaletsizliğin kol gezdiği, ilacın borsa oyunları konusu haline geldiği bir dünyaya asgari ücretlinin, işsizin, yoksulun, ekmek parasının üzerine basanların yedikleri ekmeği rüşvetle, adam kayırmacılıkla, adam sendecilikle kirletenlerin, serbest liberalizmin dünyasına mı? 4 Aralık günü bize dayanışmayı, örgütlülüğün gücünü, birlikteliği öğretti arkadaşlar. 21 Aralık da eczacıda oluşan güven ve umut tazelenmesinin doruğa çıktığı noktadır. 4 Aralık bu sorunun cevabının da öğretti bize, devlet bizim dünyamıza kulak kesilmiş değil. O ilaç sanayicilerin, çok uluslu lobilerin, borsanın sesine kulak vermiş durumda; çünkü onun sesine kulak vermeseydi, 800 milyon TL’yi bir gecede devletin kasasından sanayinin kasasına aktarmazdı, değerli arkadaşlar. Özel hastanelere muayene ücretleri farkı %30 dan %70 e çıktı, bunu nasıl açıklayabiliriz? Yoksa böyle değilse, şimdi hasta yararı dediğimizde, bizim samimiyetimizden şüphe duyan ve kendi köşelerinde aleyhimize yazı yazan köşe tutucuları şimdi utanıyorlar mı? Acaba o kalemşörler şimdi utanıyorlar mı? Bence utanmıyorlardır, çünkü utanmaz onlar. Bu ülkede eczacının hastanın ekmeğine göz dikilir ve sanayinin cebinden alınıp öbürüne konulur. Sağlık parayla ölçülür. Sağlıksızlık yoksulluk demektir, arkadaşlar, yoksullar da sevilmez. O bürokratlar bizim gördüğümüz kadar yoksulları görseler, bu dünya zaten başka bir yerde olmaz mıydı? O bürokratların biraz vicdanı varsa, başka bir dünya olmaz mı burası? O bürokratların burada ne işi var arkadaşlar? Değerli arkadaşlar, 4 Aralık sürecinde zamanlama konusunda bizi eleştirenler oldu. Onlara ben şimdi soruyorum, şimdi değilse, 4 Aralık’ta değilse ne zaman olacaktı? Eczacının yok oluşu gerçekleştikten sonra mı? Bir sosyal güvenlik uzmanı, o diploma da nereden alınıyor, ben bilemiyorum, bilene de rastlamadım ama tribünlere oynadığımızı söyledi. Bazı arkadaşlarım da bunu ima ettiler. Tribün dediğiniz yer burası arkadaşlar, kongre, bu kongre salonu ve seyircisi de kongre delegeleri. 327 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Arkadaşlar, eczacı tabanına artık ağıt yakmak istemiyorum. Samimiyetle hepimizi sorgulamak istiyorum, hepimizi. Biraz karamsar bir tablo çizdim, karamsarlıkla iyimserlik arasında da ince bir çizgi olduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Ancak irademizin iyimserliğini tüm gücümüzle göstermemiz gereken bir zamandan geçiyoruz. Bakın arkadaşlar bir şair ne diyor “En mutlu insanlar belki de baca temizleyicileridir, öyle dar öyle karanlık bir yerdedirler ki yüreklerini geniş, dayanıklı, aydınlık tutmak zorundadırlar”. Bizler de kendimizi meslektaşlarımızı dayanıklı, geleceğimizi aydınlık tutmak zorundayız, bunun için elimizden ne geliyorsa yapacağız. O eller hepimizin elleri, eczacının elleri; mesleğimizin geleceğine yönelik karanlık ellere inat, bizim ellerimiz sağlık ışığını aydınlatan eller ve o insanların ellerini unutmayacağız arkadaşlar. Değerli arkadaşlarım bizler; özgücüne koltuğundan daha çok güvenen, mesleğini, meslektaşlarını koltuğundan daha çok seven, genç, dinamik, mesleği adına bir şeyler yapmanın heyecan ve coşkusu ile dolu, bilgili, güvenilir, bilen ve bildiğinden şaşmayan bir ekiple adayız. Bugün buradan birlikte ve güçlü çıkmamız gerekiyor. Bazı demokrat arkadaşlarımız “dereyi geçerken atı değiştirmemiş gibi yapalım” önerisi getiriyorlar, dün Kocaeli Eczacı Odası Başkanımız buradan bir öneri sundu. O öneriyi İstanbul Eczacı Odası web sitesine taşıdı; 4 tane eczacı odasının önerisi, İstanbul, Bursa, Kocaeli, Zonguldak. Şimdi biz bunu daha önce de yaşadık, ben 1993 yılında Adana Eczacı Odası Başkanı oldum, o zaman bir terazi odalar toplantısı var, işte o süreç yaşanıyor ve o süreçte 15’e 16 bir oylama yapıldı; 15’e 16, yani bir taraf 15, bir taraf 16. O önerinin aslı şuydu, İstanbul, Ankara, İzmir yönetim kurulunu paylaşsın, işte birkaç tane de oda alsınlar yanlarına, burayı yönetsinler. O gün, o toplantıyı terk ettim arkadaşlar, Etap Altınel’de. İki nedenle, bir şunu söyledim; dedim ki, burada herkes yönetme ehliyetine sahiptir, bunun metropolü taşrası olmaz, bu demokrasiye de aykırıdır, bu iradeye ipotek koymaktır, doğru değildir. Bugün 16’ya 15 o iradeyi alanlar, yarın 16’ya 15 o iradeyi kaybedebilirler dedim ve o toplantıyı terk ettim. Şimdi aynı öneri tekrar karşımıza çıktı, yıllar sonra. Erdoğan Çolak ve bir arkadaş, o arkadaşı da Özgür, bir yakın çalışma arkadaşı ve İstanbul, Ankara, İzmir bölüşsün ve çok de- 328 TEB Yayınları mokratik bir yönetim yapısı ortaya çıksın diyor arkadaşlarımız. Değerli arkadaşlar; buradaki herkes, bu örgütün bütün yöneticileri sizin kadar liyakat sahibi ve sizin kadar yönetme erkine sahip, arkadaşlar. Bu örgüte güvenmeyecekseniz, kime güveneceksiniz arkadaşlar? Bu örgütün iradesine güvenmeyeceksiniz, bu örgütün delegelerine güvenmeyeceksiniz, kime güveneceksiniz arkadaşlar? Bu nasıl bir demokrasidir, bu nasıl ipotekçi bir anlayıştır? Böyle bir anlayış olabilir mi? 1993’te yaşadığımız olay 17 yıl sonra tekrar gündemimize geliyor. Hani karıncanın az gidip uz gitmesi gibi. Değerli arkadaşlar; örgüte güvenmiyorsanız, size somut bir veri Servier eylemi, Pfizer eylemi, 21 Aralık, 4 Aralık… Bu örgütün tamamı bu sınavlardan her süreçte geçmiştir, her süreçte. Onun için kimse bu örgütün iradesine ipotek koyma hakkına sahip değildir. Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz kongrede delegasyonumuzun ruh hali şuydu, en ideal 11’i çıkartmak ve kongre sonuçları da böyle yorumlandı, en ideal 11. Ama süreç içerisinde görüldü ki, en iyi 11 bile olsa, en uyumlu 11 olmadığı sürece o maçı kazanmak, o takımı ayakta tutmak kolay olmuyor. Haklarını teslim edelim, her zaman da ettik. Arkadaşlarımız çalıştılar, koşturdular, emek verdiler ama sonra istifa ettiler. İstifa süreciyle ilgili de tek kelime konuşmadılar. Yani sizlere arkadaşlar, bu istifa sürecini internet kanallarından yayınlayacaksınız ama kongre hazirununda konuşmayacaksınız. Çünkü konuşamazsanız, bu maçı kaybettiniz; o gün, istifa ettiğiniz gün bu maçı kaybettiniz, onun için de konuşamazsınız. Hani diyor ya, onu şimdi konuşmayalım; ya ne zaman konuşacaksınız? Hiçbir toplantıda konuşmuyorsunuz. Evet, değerli arkadaşlarım, bir özür meselesi var, onu söylemeden edemeyeceğim. Bu örgütte ben de dâhil hiç kimsenin dokunulmazlığı yok arkadaşlar, Türk Eczacıları Birliği Başkanlığını da yapan dâhil hiç kimsenin dokunulmazlığı yoktur. Kimsenin de unvanıyla değerlendirilmesi mümkün değildir, değerlendirilmemesi de gerekir. Bir söz söylüyorsanız, sorumluluğuna katlanacaksınız; bir sorumluluk alıyorsanız, gereğini yapacaksınız. Ben bunu anmak bile istemiyorum, sadece şunu söylemek istiyorum; eğer bana söz söyleyen insanlara dava açsaydım, avukatları zengin ederdim arkadaşlar. Ancak biz avukat arkadaşlarımızla dayanışmak istiyoruz, onları zengin etmek 329 TEB 37. Olağan Büyük Kongre istemiyoruz, dayanışma için de böyle bir şey yapmaya gerek yok, biz onlarla eylemlerde birlikte olmayı tercih ediyoruz. Eleştiri demokrasiye ait bir şey, herkes de bunu kaldıracak olgunluğu göstermelidir. Değerli arkadaşlarım, çok değerli 5 arkadaşımız tüm bütünleşme çağrılarımıza karşı bir buçuk yıl boyunca uyumsuzluğu gerekçe gösterdiler ve bir toplantıda istifa ettiler. İstifa kurumu da demokrasiye ait bir şey, bu konuda hiçbir sözümüz olamaz. Dolayısıyla adaylık kurumu da demokrasiye ait bir şey, o konuda da bir sözümüz olamaz. Delege olan herkes aday olabilir, her üyemiz de bu örgütü yönetecek kadar becerikli ve donanımlıdır. Bizim söylediğimiz şey şudur arkadaşlar, önümüzdeki dönem çok zorlu bir dönem olacak, hepimizin söylediği şey bu. Gerçekten de zorlu bir dönem olacak, böyle bir dönemde elbette bütün odalarımızla uyumlu çalışmaya, bütün odalarımız arasında birliğe, bütünlüğe, dayanışmaya; bu seçimler geçtikten sonra, seçim sonuçları ne olursa olsun birbirimizin elini sıkmaya, güçlü durmaya, dayanışmaya ihtiyacımız var. Hele hele 7 bin eczanemizin süratle yok oluş sürecine girdiği bu noktada, hepimizin daha çok birlikte olmaya ihtiyacı var ve bütün bu olayların karşısında örgütümüzün bocalamaya kesinlikle ihtiyacı yoktur, arkadaşlar. Kaybedecek bir dakikamız bile yok, kaybedecek bir tek eczanemiz bile yok. Hükümetin planı, eczane sayısını piyasanın acımasız yöntemiyle azaltmaktır, eczaneleri piyasaya teslim etmektir. Bunun sonu karanlıktır arkadaşlar, bu tünelin sonu çok karanlıktır. Buradan zincir eczane çıkar, buradan ilaç dışı ürünlerin eczane dışında satılması çıkar, buradan eczacı-eczacı ortaklığı çıkar. Bizim bu engellere karşı durabilmek için 4 Aralık’ta önümüze örülen duvarı yeni bir duvarla, karşı duvarla örmemiz gerekiyor. Bizim şiddetle ihtiyaç duyduğumuz şey budur. O yüzden de açıkça söylüyorum arkadaşlar, bu güç eczacının ortak gücü olacak, o ortak gücü sağlayacak da delegenin iradesi olacak. Şimdi şunu söylemek istiyorum, kafası bir yere kolu başka bir yere gitmeyen, tam bir bütünlük içinde durabilen ve hızlı refleks verebilen bir yapıya ihtiyacımız var, arkadaşlar. Şimdi bazı odalarımız, biz eylemci odayız diyor; biz de eylemci bir birliğiz, bütün odalarımız da eylemci. Bu zaten geçtiğimiz süreçte görüldü. Kimse bizi sınamaya kalkmasın arkadaşlar, biz 21 Aralık’ta bu sınavı verdik, 4 Aralık’ta verdik, 15–16 Ocak’ta verdik, Sosyal Güvenlik Kurumunun kapısında verdik, Sosyal Güvenlik Kurumunu işgal ettik, Servier’de verdik, Pfizer’de verdik, 4 Aralık’ta firesiz kepenk kapattık. 330 TEB Yayınları Değerli meslektaşlarım; Türkiye, Türkiyemiz gerçekten zorlu, siyasal, ekonomik, sosyal, toplumsal inanılmaz, inanılmaz bir süreçten geçiyor. İnanılmaz ve insanlar sorunlarına oturarak, konuşarak, dinleyerek, çözümler üreterek yol almıyorlar. Çatışarak, kavga ederek yol almaya çalışıyorlar. Onun için Türkiye’de demokrasinin gelişmesi, demokrasi refleksinin gelişmesi zora giriyor. Türkiye’de parti kapatmalar Türkiye demokrasisini geliştirmiyor, aksine köreltiyor. Bu ülkenin bir kentinde değil de, başka bir kentinde doğduğu, yaşadığı, büyüdüğü, çalıştığı eczane açtığı için başkalarını ötekileştirmek bize yakışmaz arkadaşlar. Uzun zamandır kanayan bir yaramız var. Ancak şiddet ortamından beslenenler farklıdır. Bizler sağlık çalışanıyız ve hepimiz eczacıyız. Birimiz, bir diğerinin ötekisi olamayız. Burada herkesin bu şuurla davranacağına eminim. Bu örgüt kendi içinde farklı ideolojiler, farklı bölgeler, farklı teamülleri barındırmıştır, barındırmaya devam edecektir. Çünkü bu örgüt; çok demokratik bir örgüttür, demokrasisi gelişmiş bir örgüttür. Arkadaşlar, herkes burada mesleğimiz için ve bu mesleğe hizmet etmek için çalışıyor, daha önce de çalıştı. Biz yürüdüğümüz yolda hep birlikte yürüyoruz, eczanelerimizi kapattığımızda hep birlikte kapatıyoruz. İktidarın üstüne yürüdüğümüzde de; barış için, huzur için Cumhuriyet değerlerinin korunması için yürüdüğümüzde de hep beraberiz, bundan sonra da, hep beraber bu yolda yürüyeceğiz. Çağdaş insanlar arasında ayrımcılık olmaz, arkadaşlar. Bir diğerini düşman gören, bir diğerinin varlığından ürken bir tek meslektaşım, bir tek delege, bir tek eczacı yoktur. Sokakta nasıl yürüyorsak birlikte, buradan da birlikte ve güçlü çıkacağız ve Türk Eczacıları Birliği’nin kurumsal kimliğine saygılı olacağız, bu bir zorunluluk. Değerli meslektaşlarım, oluşacak Merkez Heyetinde görev alacaklar kim olursa olsun mesleğimizin bugünü ve yarınları için bazı alanlarda kararlılıkla mücadeleye devam etmek zorundadırlar. Bizler düşlerini terk edip, imtiyazlarını terk etmeyenlere inat buradayız. Konu mesleğimizin geleceği olduğunda kişiler teferruattır, önemli olan tek şey doğru yapılar kurmak ve sürdürülebilirliği sağlamaktır. Bu nedenle; ben ve eminim ki benimle birlikte görev alan tüm mesai arkadaşlarım bundan böyle eczacılık mesleğinin hangi noktasında durursa dursun sürdürülecek ilkeli ve kararlı bir mücadeleye gücümüz yettiğince katkı sunmaya devam edeceğiz. Öncelikle 4 Aralık 331 TEB 37. Olağan Büyük Kongre sürecine ilişkin olarak, bir süreç olarak tanımladık arkadaşlar. Bunu bu süreçte, haklı taleplerimiz kabul edilene kadar 51 oda başkanı olarak toplanıp Sağlık Bakanlığına gitmeliyiz ve bunu Pazartesiden sonra oluşacak Merkez Heyeti hemen bir başkanına danışma kurulu toplantısı yapıp, Sağlık Bakanlığından randevu alıp Sağlık Bakanlığına gitmelidir ve sorunlu bir paket olarak ortaya koymalıdır, bütün bu sorunları; 6197’siyle, ilaç fiyat kararnamesiyle, kamu kurum ıskontosuyla, meslek hakkıyla birlikte, hepsini bir paket halinde ortaya koymalıdır. Çünkü Türk Eczacıları Birliği Genel Kurulundan ortaya bir irade çıkmıştır ve o irade o gün çalışmaya başlayacaktır ve o irade burayı yansıtacaktır. Değerli arkadaşlar stok zararları, kamu ve sanayi arasındaki o anlaşmanın feshi noktasında dava açtık; bu davayı kazanma ihtimalimiz son derece yüksek, hukuki mücadeleyi kararlılıkla sürdürmeliyiz, bu kongrenin sonuncunda mutlaka bir deklarasyon yayınlamalıyız. Ama değerli arkadaşlar bazılarının önerdiği gibi sözleşmeleri biz feshetmemeliyiz. Hatta sözleşmelerin feshedilmesi engellenmelidir. Bakın arkadaşlar, sözleşme feshini Sosyal Güvenlik Kurumu daha önce denedi, biz burada sözleşmeleri feshederek onlara niye yeni bir alan yaratmaya çalışıyoruz? Biz sözleşmelerin feshedilmesini engellemek durumdayız; onun için odalarımız sözleşme fesihlerine karşı eczacıların duruşunu örgütlemek durumundadırlar. Sözleşme feshi bize yarayan bir şey değildir, onun için bunu engellemek durumundayız; çünkü karşımıza çıkacak sorun, önümüzdeki süreçte büyük ihtimalle budur. 24 bin eczacı, onun bütünleşmiş örgütüne karşı onu parçalayacak bir şey yapmayı düşünürken niye biz malzemeyi ona vereceğiz? Biz tam tersini yapmak zorundayız. Sözleşme fesihlerini telaffuz ettikleri gün de, eczanelerimizi süresiz kapatmalıyız. Eczaneleri süresiz kapatmadan yol alamazsınız, eczaneleri çalıştırarak sözleşme yapan eczaneleri seyrederek, diğer eczaneleri tutma şansınız yoktur. İşte o gün bütün eczanelerin kapanma süreci süresiz olarak başlamalıdır. Bundan böyle stoklu ilaç alınmaması konusunda tüm meslektaşlarımız bilgilendirilmelidir, makul bir sürede. 332 TEB Yayınları Değerli meslektaşlarım, 4 Aralık’ta sonuç ne oldu? Bir eleştiri de bu. Ya biz 21 Aralık’ta miting yaptık, Allah aşkına 22 Aralıkta mı her şey oldu yani? 21 Aralık’ta miting yaptık, 32 bin eczacı, eczane çalışanı, vatandaş, öğrenci, üniversitedeki hocalarımız, onları da geçmeyelim burada üniversitedeki hocalarımız, herkes oradaydı. Biz 21 Aralık’ta miting yaptık, 32 bin kişiyle, peki bizim sorunlarımız bu biraz önce saydığımız, neler yaptık, 22 Aralık günü mü masaya yatırıldı? Ne zaman masaya yatırıldı? Ocak ayında, dolayısıyla süreç bitmemiştir. 4 Aralık’ta kapattık, e şimdi ne olacak? Bir günde mi olacak, bir günde mi geldik bunlara? Bir günde geldiysek problem yok, bir günde de çözeriz ama bir günde de gelmedik. 2003’ten bahsediyoruz, daha öncesi 80’lerden başlayan politikalardan bahsediyoruz, küreselleşmeden, liberalizasyondan bahsediyoruz. O süreci 20 yıllara, 30 yıllara yayıyoruz, sağlık alanındaki çürümeyi 5 yıla, 10 yıla yayıyoruz; kendi sorunumuzu 1 günde çözüyoruz, yok böyle bir şey! Böyle bir yeteneği olan varsa onu ben bilemiyorum. Bizim böyle de bir yeteneğimiz yok, biz sürecin bir bütün olduğunu ve bu sürecin kararlılıkla takip edilmesi gerektiğini söylüyoruz ve onu da takip edecek kararlı bir Merkez Heyeti’nin oluşması gerektiğini de ifade ediyoruz. Değerli arkadaşlar, bizi eczaneler can çekişiyor teker, teker değil hep beraber noktasına getiren, kamu kurum ıskontoları, ilaç fiyat düşüşleri ile büyümenin bedelini eczacılara ödetmeye çalışan mevzuat değişikliklerine karşı haklı bir meslek hakkı, eczacı karının yükseltilmesi ve stok zararlarının telafisi için taleplerimiz için mücadele veriyoruz. Muayene ücretlerine karşı, muayene ücretini de istemiyoruz, tahsildarı olmak da istemiyoruz. Basın açıklamaları yaptık, imza kampanyaları yaptık, davalar açtık, mücadeleleri yürüttük, yeni eczacılık fakülteleri açılmasın diyoruz ve var olanların kontenjanları yükseltilmesin istiyoruz, yurt dışı diploma denklikleri ile yaşanan sorunlara karşı hukuk mücadelemizi her alanda sürdürmeye çalışıyoruz. OTC ilaçlarının eczane dışından satılmasına karşı yıllardır tutumumuzu büyük bir kararlılıkta sürdürüyoruz. Biz kendi 6197’mizi istiyoruz, onun için çalışmaları yürütüyoruz ve zincir eczanelere, ortak eczanelere karşı tavrımızı, tepkimizi sürekli gündemde tutmaya çalışıyoruz. İlaç alım koşullarının eczacı lehine değiştirilmesi için tüm Türkiye’nin ses verdiği, güç verdiği eylemlik sürecini birlikte örgütlüyoruz. İlaç takip sisteminin eczacıyı değil, ilacı takip eden bir sistem olması için yaptığımız çalışmalar var. Bunları 333 TEB 37. Olağan Büyük Kongre defalarca sizlerle birçok toplantıda paylaştık, paylaşmaya çalıştık. Eczacının eczanede günlük yaşantısını kolaylaştıracak ne varsa tamamına dikkatini odaklamış, böylece eczacının hastasına dikkatini odaklamasına sağlayacak, her şey için mücadele eden bir örgüt yapısı oluşturmaya çalışıyoruz. Değerli meslektaşlarım aslolan kişiler değil, yapılardır diyoruz ve biliyoruz ki doğru yapıları hayata geçirmek için, yani bu her şey için elinin taşının altına koyan herkesle birlikte yürümeye kararlı bir anlayış gereklidir. Biz işte bu kadar basit bir anlayışı birlikte hayata geçirmek iddiasındayız; eğer eşitsiz ve haksız bir dünyada kendimizi adil ve iyi hissetmemiz mümkün değilse, mesleğimizi, emeğimizi çocuklarımızın geleceği, çalışanlarımızın ekmeği hastalarımızın sağlığı için mücadele etmekten daha anlamlı ve değerli hangi mirası bırakabiliriz? Şuna yürekten inanıyorum ve hepimizin inandığını biliyorum: Yaşamak sözünü asi kılan ne varsa, lekesiz ne varsa biz hepimiz, onların emrindeyiz. Bir B planımız olmadığını ifade eden arkadaşlara söylüyorum. Ben burada birkaç saat daha Birlik Başkanıyım, Merkez Heyetimiz de birkaç saat daha burada o yüzden eylem planının Merkez Heyeti’nin dayattığı değil, delegelerimizin ortak aklıyla oluşturulmuş olması gerekiyordu ve bu genel kurul buna imkân verecek ortama sahipti. Yarın seçilip seçilmeyeceği belli olmayan bir Merkez Heyeti’nin burada kongreyi bağlayan bir açıklama yapmasını demokrasiyle bağdaştırmak mümkün değil ama bu bizim eylem planımızın olmadığı anlamına da gelmiyor. Değerli meslektaşlarım; biz geleceğe onurlu bir meslek bırakmak istiyoruz, biz geleceğe onurlu bir geçmiş bırakmak istiyoruz, ama her şeyden önce mesleğimizin geleceğe kalmasını istiyoruz. Bu bir varlık ve yokluk mücadelesi, şu soruya yanıt bekliyorum arkadaşlar: Var mısınız? Yokluk değil varlık mücadelesine var mısınız? O zaman bölgelerinize döndüğünüzde eğer SGK sözleşmelerimizi feshederse o günden itibaren eczanelerimizi süresiz kapatacağımızı söyleyin. Yolumuz açık olsun. Hepinize saygılar sunuyorum. 334 TEB Yayınları Divan Başkanı: Sayın Başkana teşekkür ediyoruz. Gündemimizin 14. maddesi de sona ermiş olup, 15. maddesi Bütçe Ve Hesap Komisyonları Raporunun sunulması sunum arkasından da aklamaya geçeceğiz arkadaşlar. Komisyon raporunu okumak üzere Ecz. Serhat Salim Aktaş, Komisyondan bir arkadaş raporu okuması gerekiyor. Ecz. Serhat Salim Aktaş, Ecz.Özden Sezginsoy, Ecz.Ömer Çoruh, Ecz.Metin Girgin, Ecz.Erhan Yılmaz. Ecz Özden SEZGİNSOY (Bütçe ve Hesap Komisyonu Raporu Sunumu): Sayın Divan, Sayın Türk Eczacıları Birliği Yönetim Kurulu ve organları, sayın oda başkanları, sayın delegeler, sayın eczacı arkadaşlarım hepinizi saygıyla selamlıyorum. 37. Dönem Olağan Büyük Kongre Bütçe Hesap Komisyon Raporu, Bütçe ve Hesap Komisyonumuz genel kurulda oy birliğiyle seçildikten sonra 11.12.2009 günü toplanarak 13.10.2007-11.12.2009 dönemine ait bilgiler genel kurulumuza sunulmak üzere Komisyonumuzca kararlaştırılmıştır. 1. Türk Eczacıları Birliği genel merkezince yasa gereği tutulması zorunlu defterlerin muhasebe standartlarına ve usulüne uygun tutulduğu, kayıtların düzenli olduğu, muhasebe fişlerinin ve kasa defterlerinin günlük olarak işlendiği, bu işlemlerle ilgili gelir ve gider belgelerinin dosyalarının mevcut olduğu komisyonumuzca tespit edilmiştir. 2. Türk Eczacıları Birliği bünyesinde bu dönemde 68 personel görev almış olup, ücret bordrolarının genel muhasebe ilkelerine uygun olduğu, SGK prim muhtasar beyannamelerinin elektronik ortamda düzenli olarak takip edildiği ve fazla mesailerinin eksiksiz olarak ödendiği, maaş ödemelerinin anlaşmalı banka tarafından yapıldığı, yasal beyannamelerin bankalar arayıcılığı ile ödendiği görülmüştür. 3. Türk Eczacıları Birliğince alımı yapılan malzeme, hizmetler konusunda saymanlık limiti üstünde alımlar İSO koşullarında teklif ve değerlendirmeler alınarak fiyatları tespit edilmiştir. 4. Türk Eczacıları Birliğinin maddi varlıklarının büyük bölümünü bina ve araçların oluşturduğu; TEB merkez binası, misafirhane ve Eskişehir Ecza Koop. binası hariç diğerlerinin kiralandığı, kira bedellerinin düzenli şekilde tahsil edildiği görülmüştür. 335 TEB 37. Olağan Büyük Kongre 5. Türk Eczacıları Birliği gelirlerinin üye aidatları, kurum sözleşmeleri, kira gelirleri, faiz gelirlerinin oluştuğu ve bunların titizlikle kayıt altına alınarak takip edildiği, mevduat birikimlerinin bankalar yolu ile en verimli şekilde değerlendirildiği görülmüştür. 6. Türk Eczacıları Birliği büro hizmetlerini daha iyi koşullara taşıması için almış olduğu ISO EN 9001:2000 kalite belgesi çerçevesinde yıl içerisinde tetkik ve inceleme yapılıp Türk Standartları Enstitüsünün olumlu görüşünün olduğu komisyonumuzca görülmüştür. 7. Türk Eczacıları Birliği bu dönemde bağımsız yeminli mali müşavirlik ve dış denetim şirketinde periyodik aralıklarla İktisadi İşletme, Yardımlaşma Sandığı ve Türk Eczacıları Vakfı dahil olmak üzere kendisini denetlettirdiği tespit edilmiş olup, ayrıca bu dönemde Sağlık Bakanlığınca denetlenmiştir. 8. Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyetinin yanında İktisadi İşletme, Yardımlaşma Sandığı ve Türk Eczacıları Vakfının hesap ve kayıtları incelenmiş, aidat ve ödentilerin vakıf senedi yönetmeliğine uygun bir biçimde takip edildiği tespit edilmiştir. Genel kurula saygılarımızı arz ederiz. Ecz. Serhat Salim Aktaş, Ecz. Özden Sezginsoy, Ecz. Ömer Çoruh, Ecz. Metin Girgin, Ecz. Erhan Yılmaz. Saygılarımızla. Divan Başkanı: Sevgili arkadaşlar, dışarıdaki arkadaşların salona gelmesi yolunda bir uyarı yapsak Merkez Heyeti’nin aklanma süreci başladı. Bir zahmet, bir 5 dakikalarını daha verebilirlerse. Arkadaşlar; Merkez Heyeti’nin aklanması için oylarınıza sunuyorum, aklayanlar? Teşekkür ederim. Aklamayanlar? Oy birliği ile aklanmıştır. Denetleme Kurulunun açık oylamayla aklanmasını gündemimize sunuyorum. (b) maddesi. Aklayanlar? Teşekkür ediyorum. Aklamayanlar? Oy birliği ile aklanmıştır. Yardımlaşma Sandığının açık oylamayla aklanması maddesini oylarınıza sunuyorum. Aklayanlar? Teşekkür ediyorum. Aklamayanlar? Oy birliği ile aklanmıştır. 336 TEB Yayınları Merkez Heyeti tahmini bütçesi ve onaylanması, sanıyorum dün görüşülmüştü. Bu konuda söz almak isteyen? Oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler? Teşekkür ediyorum. Etmeyenler? Oy birliği ile kabul edilmiştir. Yardımlaşma Sandığı tahmini bütçesinin görüşülmesi ve oylanması. Oylarınıza sunuyorum. Teşekkür ediyorum. Kabul etmeyenler. Oy birliği ile kabul edilmiştir. Türk Eczacıları Birliği tahmini bütçesinin görüşülmesi oylanması. Dün görüşülmüştü. Oylarınıza sunuyorum. Kabul etmeyenler? Yok. Oy birliği ile kabul edilmiştir. Merkez Heyeti adına konuşma yapmak isteyen bir arkadaşım varsa, buyurun Sayın Genel Sekreterim, geçmiş dönem genel sekreterim. Ecz. Özgür ÖZEL (Manisa Eczacı Odası Büyük Kongre Delegesi): Manisa delegesi Özgür Özel. Aklandığımıza göre başka bir sıfatımız yok şu anda. 37. Büyük Kongremizin tüm değerli delegelerine, Merkez Heyetimize, Denetleme Kurulumuza, Vakıf Kurulumuza, Yardımlaşma Sandığı Yönetim Kuruluna göstermiş oldukları güven ve yaptıkları ibra için çok teşekkür ediyoruz efendim, sağ olun. Divan Başkanı: Mevzuat Komisyonu raporunun görüşülmesi. Ecz.Osman KÜÇÜKÇAKMAK (Mevzuat Komisyonu Raporu): Sayın Divan Başkanı, divan üyeleri, değerli delegeler sevgili meslektaşlarım. Mevzuat konusunun raporunu okuyorum. Büyük Kongrenin sayın delegeleri tarafından komisyonumuza 11 adet başvuru yapılmıştır. Yapılan inceleme sonucunda 2 adet başvuru dilek ve öneriler komisyonuna havale edilmiştir. Diğer başvurular komisyonumuzca değerlendirilerek; 1. Sayın Burhanettin Bulut ve 10 delege tarafından verilen önergede eczacı odalarına üyeleri tarafından munzam aidat verilmesi için gerekli mevzuat değişikliklerinin yapılması adına çalışmaları yürütmek için, 337 TEB 37. Olağan Büyük Kongre 2. Sayın Harun Kızılay ve 10 delege tarafından verilen önergede Türk Eczacıları Birliği bünyesinde faaliyet göstermek üzere kurulan komisyonlara ve çalışma yapılan diğer alanlara ilişkin yönetmelik hazırlanması konusunda, 3. Sayın Burhanettin Bulut ve 10 delege tarafından verilen önergede Türk Eczacıları Deontoloji Tüzüğüne, “Türk Eczacıları Birliği tarafından satışına uygunluk belgesi verilmemiş ürünleri eczanesinde satmak maksadıyla bulundurulamaz” hükmünün ve 6643 sayılı Türk Eczacıları Birliği Kanununun Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti’nin görevlerini tanımlayan 39. Maddesine Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılan ürünler hariç olmak üzere, eczanede satılacak ürünler için uygunluk belgesi düzenlemesine hükmünün eklenmesi hususunda, 4. Sayın Bülent Varel ve 4 delege tarafından verilen önergede 22.07.2008 tarih 25883 sayılı tıbbi atıkların kontrolü yönetmeliğinde, eczanelerin faaliyetleri sonucu atık oluşumuna neden olan sağlık kuruluşları kapsamında tıbbi atık üreticisi olarak ifade edilmesine dayanarak, belediyelerce eczanelerden tıbbi atık bertaraf ücreti adı altında bir ücret talep edilmektedir. Ancak yönetmeliğin Ek-2 C, D, E maddelerinde belirtilen atıklardan herhangi birinin eczanelerde üretilmesi Genel Sağlık Mevzuatları gereğince zaten mümkün değildir. Öte yandan Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliğine ve Türk Eczacıları Birliğinin Çevre ve Orman Bakanlığından aldığı görüşe göre, eczanelerce üretilen tehlikeli atıkların tıbbi atıklar ile karışmaması ve Çevre ve Orman Bakanlığından ruhsatlı Türkiye’de sadece 2 firma. İZAYDAŞ ve Ekolojik tesislerinde bertaraf edilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla belediyeler, eczanelerden 25883 sayılı yönetmeliğe dayanarak vermesi gereken bir hizmetin bedelini talep etmektedir. Bu durumun önüne geçilmesi için söz konusu yönetmelikten eczaneler ile ilgili ifadenin çıkartılması hususunda yeni seçilecek Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyetine gerekli çalışmaları yapılması için yetki verilmesi yönlü talepler komisyonumuzca da uygun bulunmuştur. 5. Ayrıca Sema Karagülle ve 13 delege tarafından verilen önergede eczane çalışma saatleri ve cumartesi günü tatil edilmesiyle ilgili önergeyi divana sunacağım. Komisyonumuzca değerlendirilmiş olup 6197 sayılı yasada değişiklik yapılabilmesi konusunda çalışma yapmak üzere yeni seçilecek Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyetine görev verilmesi komisyonumuzca da uygun görülmüştür. 338 TEB Yayınları 6. Sayın Sema Karagülle ve 10 delege tarafından verilen 6197 sayılı Yasa Taslağı Önerileri başlıklı önerge Ek-2’de, Divana sunacağım. Komisyonumuzca değerlendirilerek önergenin yeni seçilecek TEB Merkez Heyeti tarafından 6197 sayılı yasada yapılacak değişiklik çalışmalarında dikkate alınması konusunda tavsiyede bulunulması komisyonumuzca da uygun görülmüştür. 7. Üzeyir Korkmaz ve 12 delege tarafından verilen Türk Eczacıları Birliği Yardımlaşma Sandığının kuruluş amacı ve işleyişini yeniden gözden geçirilmesine yönelik önerge Ek-3’te, Divana takdim edeceğim. Komisyonumuzca değerlendirilmiş olup şu sonuca varılmıştır. Önergenin ilk 4 maddesi komisyonumuzca uygun görülmemiştir. Değerlendirmemiz şu şekildedir. 1. 6643 Sayılı Yasanın 58. Maddesi uyarınca Türk Eczacıları Birliğince bir Yardımlaşma Sandığı kurulur. Bu Sandığa Birlik azasının hepsi kaydedilmeye ve vecibelerini yerine getirmeye mecburdurlar. Eczane, eczacıları dışında bu zorunluluğun kaldırılması söz konusu maddenin yanı sıra, 6643 sayılı yasanın 1. Maddesi son paragrafı “kamu kurum ve kuruluşları ile kamu iktisadi teşebbüslerinde asil ve sürekli kadrolu da çalışan eczacılar ile, herhangi bir sebeple meslek ve sanatı ile uğraşmayan eczacılar istedikleri takdirde eczacı odalarına kayıt olabilirler.” hükmüne de aykırıdır. Arkadaşlar bu maddede Sayın Üzeyir Korkmaz ve arkadaşları serbest çalışan, kamuda çalışan, eczanesini kapatmış olan eczacı arkadaşların Yardımlaşma Sandığına üyelik vecibelerini yerine getirmelerini istemişlerdi. Bunun, biz de kanuna aykırı olduğunu, özellikle belirttik. Yardımlaşma Sandığı üyesi olan eczacılar zaten oda ve TEB kongresinde görüş ve önerilerini ileterek demokratik haklarını kullanmaktadırlar. Yardımlaşma sandığı kredi verme koşulları, sandığın gelirleri ve günün ekonomik koşulları göz önünde bulundurularak minimum seviyede belirtilmektedir. Kredi verilme ve ilgili işlemlerde karşılaşılan banka görevlilerinden kaynaklı şikayetler TEB Merkez Heyetince değerlendirilerek gerekli önlemler alınmaktadır. Yardımlaşma Sandığı bütçesi kuruluş amacına uygun olarak işletilmektedir. 339 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Önergenin son maddesi 5. Madde hakkında komisyonumuz şu değerlendirmeyi yapmıştır. Aynı zamanda TEB 31. Olağan Büyük Kongresinde alınmış bir karar olan Yardımlaşma Sandığı üyesi meslektaşların emeklilik haklarının gerçekleştirilmesi konusunda yeni seçilecek Merkez Heyetine çalışma yürütmesi önerisi komisyonumuzca ekonomik koşullar göz önünde bulundurulacak şekilde yeni seçilecek Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyetine gerekli çalışmaları yapması için yetki verilmesi yönünde talepler komisyonumuzca da uygun bulunmuştur. 8. Sayın Bülent Ünsal ve 7 delegenin verdiği önergede medikal malzemelerin ve veteriner ilaçların sadece eczaneler tarafında satılması ve kamu kurum kuruluşlarına eczaneler tarafından fatura edilmesi ile ilgili önergenin komisyonumuzca değerlendirilmiş olup şu sonuca varılmıştır. Bu konuda yasal düzenleme bulunduğu gibi 6197 sayılı yasada değişiklik yapacak taslakta eczanelerde satılabilecek ürünler ve satılması zorunlu ürünler ile ilgili madde bulunduğundan bu konuda yeni seçilecek yeni TEB Merkez Heyetine yeni bir görev verilmesine gerek görülmemiştir. 9. Sayın Erdoğan Çolak ve 10 delege tarafından verilen önergede Türk Eczacıları Birliği bünyesinde faaliyet gösteren enstitüler ve araştırma merkezi çalışmalarının, Türk Eczacıları Birliği Eczacılık Uygulama ve Araştırma Merkezi çatısı altında birleştirilmesi hususunu ve Merkez Heyeti için hazırlanan yönetmelik taslağını Ek–4’te sunacağım. Büyük Kongrenin onayına sunulması önerisi komisyonumuzca uygun görülmüştür. Komisyon üyeleri Ecz.Osman Küçükçakmak, Ecz. Canan Ataseven, Ecz. Cemil Karakap, Ecz. Yusuf Nebi Dolaş, Ecz. Remziye Serpil Bulut. Teşekkür ediyorum. Divan Başkanı: Sayın Divan, saygıdeğer arkadaşlar, mevzuat komisyonu raporlarının görüşülmesine geçiyoruz. Sayın Ecz. Burhanettin Bulut ve 10 delege tarafından verilen önergede eczacı odalarına üyeleri tarafından munzam aidat verilemesi, mevzuat değişiklikleri yapıl- 340 TEB Yayınları ması adına… Arkadaşlar, arkadaşlarımız okudu lehte veya aleyhte tümü üzerinde söz almak isteyen var mı? Lehte almak isteyen yok. Aleyhte almak isteyen yok. O zaman bu önergelerin komisyondan geldiği şekliyle kabul edenler, kabul etmeyenler? Mevzuat komisyonu raporu oy birliği ile kabul edilmiştir, tüm maddeleri. Dilekçe Öneriler Komisyonu Raporu. Raporu okumak üzere komisyon üyesi bir arkadaşımız. Buyur Barış. Ecz. Barış SÖNMEZ (Dilek ve Öneriler Komisyonu Raporu Sunumu): Sayın Divan, sayın delegeler, değerli meslektaşlarım. 37. Olağan Büyük Kongre Dilek Öneriler Komisyonu adına hepinizi saygı ile selamlıyorum. Kongremizin ülkemiz ve mesleğimiz adına olumlu katkılar sağlanacağı bir kongre olmasını temenni ediyoruz. Dilek ve önerileri ile mesleğimiz ve büyük kongremize katkıları bulunan önerge sahiplerine de teşekkür ediyoruz. 12 Aralık 2009 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Divan Kurulu Başkanlığına. Dilek ve Öneriler Komisyon Raporu: Dilek ve Öneriler Komisyonuna iletilen 28 adet önerge görüşülmüş bunlardan 3 tanesinin aşağıdaki gerekçelerden dolayı reddine karar verilmiştir. 1. Adana ilinde bir ofis açılmasının genel kurulu ipotek altına alma amaçlı olduğu ve bu nedenle Adana iline ofis açılması kararının genel kurul kararı ile geri alınmasına ilişkin öneri, Adana ilinde bir ofis ve böyle bir ofisin açılmasına ilişkin karar olmadığından reddedilmiştir. Komisyonumuzun yaptığı çalışmada çalışma raporunun taslak bütçede görünen ve İstanbul, Adana ofisleri gideri kaleminde açıklanan hususun 34. Dönem Çalışma Raporunda da bulunduğu. Söz konusu taslak bütçede geçen Adana ofis olarak gözüken bu kalemin, 2003 yılında restorasyonu tamamlanan ve müze eczane olarak 2005 yılında hizmete açılan sayın Ecz. Kasım Gülek varisleri tarafından bize bağışlanan müze eczane ve kütüphanenin zaruri giderleri olduğu, bu rakamın İstanbul Adana ofis olarak müştereken bir kalemde gösterildiği belirtilmiştir. 2. Meslek örgütümüzde yapılan çalışmaların aksamaması ve sürekliliğini kaybetmemesi için Merkez Heyetinde ve Denetleme Kurulunda görevli meslektaşların 341 TEB 37. Olağan Büyük Kongre milletvekilliği veya belediye başkanlığı adayı veya aday adaylığı durumunda mevcut görevlerinden istifa etmeleri yönünde bir etik kararın genel kurulca alınması önerisinin reddine karar verilmiştir. Anayasal bir hak olan seçme ve seçilme hakkı sonucu, seçimle elde edilmiş bir görevde bulunan kişinin, yasayla başka bir düzenleme yapılmamış ise seçimle elde etmiş olduğu görevine devam edip etmeme konusundaki karar kendi iradesine bağlıdır. Ayrıca 6643 sayılı yasa uyarınca seçimle elde edilmiş görevleri yasanın emrettiği şekilde yerine getiremeyenlerin hangi hallerde istifa etmiş sayılacağı kanun koyucu tarafından düzenlenmiştir. Konu hakkında yasal düzenleme olması ve yasal düzenlemeler hilafına büyük kongre kararı alınmasının mümkün olmadığından önerge reddedilmiştir. 3. Meslektaşlarımızın İş Bankası aracılığıyla kullandıkları Yardımlaşma Sandığı kredilerinde, banka tarafından istenen kefiller, genel kredi sözleşmesi imzalattırılıp ticari kefil olarak değerlendirilmektedir. Ticari kefillik ömür boyu kefil olunan kişinin tüm ticari borçlarıyla sürmekte ve bu kefillikten azil için bankanın noterden çekilmiş ihtarnameyi kabul etmesi gerekmektedir. Eczacılarımızın gelecekte yaşanması muhtemel mağduriyetlerinin önlenmesi için yeni seçilecek Merkez Heyetine konu hakkında çalışma yapılması önergesi reddedilmiştir. Zira meslektaşlarımızın İş Bankası aracılığıyla kullandıkları yardımlaşma sandığı kredilerinde kefalet, sadece kredi ile sınırlı olup ömür boyu sorumluluk ve başka borçların da üstlenilmesini kapsamamaktadır. Türk Eczacıları Birliği ve İş Bankası arasında yapılan protokolde böyle bir hüküm bulunmadığı gibi kredinin geri ödenmemesi durumunda alacak Türk Eczacıları Birliğine temlik edilerek, yasal takip Birlik tarafından yapılmaktadır. Konuyla ilgili olarak kredilerden sorumlu İş Bankası Genel Müdür Yardımcısı ile de görüşülmüş ve teyit alınılmış olup, aksine bir uygulamanın olmadığı bilgisi alınmış ve gerekli olması halinde bu konuda banka tarafından genel bir yazı verilebileceği ifade edilmiştir. Kalan 25 önergeden, birden fazla içeriği olanlar ayrı ayrı değerlendirilmiş, aynı içerikli olanlar ise birleştirilmiştir. Sonuç itibari ile toplam 23 adet önergenin Genel Kurulda sırayla görüşülmesi uygun görülmüştür. 1. Aile hekimlerinin ve diyaliz merkezlerinin reçete yönlendirme yapmalarına engel olacak düzenlemeler hakkında çalışma yapılması, 342 TEB Yayınları 2. SGK protokolünde sözleşmenin feshi ve cezai şartlar bölümünde cezai şart ve fesih sebebi olarak gösterilen sağlık raporunun asıl veya fotokopisinin eczanede bulunmasının cezai şart ve fesih yapılmasını gerektirmeyecek bir şekilde çalışma yapılması, 3. Majistral tarifenin güncellenerek SGK provizyon sisteminde güncel haliyle kullanılabilmesi için gerekli çalışmanın yapılması, 4. Türk Eczacıları Birliği tarafından atık ilaçların tıbbi atık yönetmeliklerine uygun ve çevreye zarar vermeyecek yöntemlerle imha edilmesine yönelik çalışmaların yapılması, 5. SGK provizyon sisteminde yer almasına rağmen piyasada bulunmayan eşdeğerleri yüzünden hastaların fiyat farkı ödemesine yol açarak hasta mağduriyetine neden olan, piyasada bulunmayan ilaçların Ek-2 D listesinden çıkartılmasının sağlanması için gerekli çalışmanın yapılması, 6. İlaç fiyat düşüşlerinde dağıtım kanallarının stok zararları, ilgili firma tarafından anında karşılanmaktayken, eczanelerinde ilaç fiyat düşüşlerinden doğan stok zararının ilgili firma tarafından kısa sürede karşılaması konusunda çalışma yapılması, 7. Eczanelerde satılan veya satılabilecek ilaç dışı ürün çeşitliliğini ve eczanelerin karlılığını artırmaya yönelik projeler üretilmesi. Kooperatif ve benzeri örgütlenmeler yoluyla uygun fiyatlı ürünler temin edilerek gerekirse reklamlarını da yaptırmak suretiyle ülke bazında tek fiyatla bütün eczanelerde satışının sağlanması için gerekli çalışmanın yapılması, 8. Elektronik rapor adı altında, raporlarda eczacıların sorumluluğunun olmadığı, sadece raporu veren hastane ve doktorun sorumlu olduğu bir sistemin oluşturulması amacıyla bir çalışmanın yapılması, 9. Muayene kaktı payı adı altında eczaneler tarafından tahsil edilen paraların eczaneler dışında tahsil edilmesiyle ilgili gerekli çalışmanın yapılması. 10.Eczacıların karşıladıkları reçete başına meslek hakkı almaları hususunun yasal zemine kavuşturulması yönünde çalışma yapılması, 11.İlaç fiyat kararnamesinde değişiklik yapılarak eczacı kar hadlerinin arttırılması konusunda gerekli çalışmaların yapılması, 12.Eczane sayısının sınırlandırılması ve yeni mezun olan eczacılarının farklı alanlarda da istihdam edilmesi konusunda çalışma yapılması, 13.15 Ocak 2010 tarihinde kamu personelinin bakmakla yükümlü olduğu kişiler SGK kapsamına girdiklerinde ilaç katılım paylarının ve muayene ücretlerinin şu an 343 TEB 37. Olağan Büyük Kongre olduğu gibi ilgililerin maaşlarından kesilmesi uygulamasının aynı şekilde devam edebilmesi için gerekli çalışmanın yapılması, 14.Muvazaayla mücadele kapsamında sürdürülen çalışmalar nedeniyle muvazaayla işletilen ve/veya muvazaayla eczane işletme girişiminde bulunan kişi yada kişilerce açılan davalar nedeniyle oluşacak dava yükümlülüklerinin Türk Eczacıları Birliği bütçesinden karşılanması, 15.Türk Eczacıları Birliği tarafından yürütülen faaliyetlerin ve Merkez Heyeti tarafından alınan kararların ifası nedeniyle açılacak davalardan dolayı doğabilecek tazminatların Türk Eczacıları Birliği bütçesinden karşılanması, 16.Yeşil Kart diyaliz reçetelerinde hastalara verilen diyaliz solüsyon setlerinin kurum tarafından ödenmesi ve Yeşil Kart diyaliz reçetelerinin eşit dağıtım sistemi adı altında protokolde yer almasını sağlamak amacıyla çalışma yapılması, 17.Huzur evlerinde kalan ve yatılı okullarda öğrenim gören öğrencilerin reçetelerinin de eşit dağıtım sistemleri dahilinde karşılanabilmesi amacıyla çalışma yapılması. 18.SGK faturalarımıza eklediğimiz döküm listesi özet bilgisinde eczane alacağından kesilecek muayene ücretinin toplam tutarının belirtilmesi ve eczanenin alacağı miktarın net olarak bildirilmesi konusunda gerekli çalışmanın yapılması, 19.Farmasötik bakımın vazgeçilmez süreçlerinden olan, kronik hastaların takibinin sağlanacağı uygulanabilir programları geliştirmek için gerekli çalışmanın yapılması. 20.Eczacılık mesleğinin geleceğinin korunması adına eczane modeli geliştirilerek eczaneler için minimum standartların oluşturulması konusunda gerekli çalışmaların yapılması, 21.İleri bir farmasötik bakım hizmeti olacak bakıma muhtaç yaşlı ve engelli bireylere evde bakım hizmeti sunumunun eczacılar veya eczacıların içinde olacağı bir sağlık çalışanları ekibi ile sürdürülmesinin sağlanması için evde bakım merkezleri kurulması konusunda gerekli çalışmaların yapılması, 22.Kamu kurum ıskontosunun eczane ve eczacılar üzerinden kaldırılması için gerekli çalışmaların yapılması, 23.Eczaneler arasında üst limitli ciro uygulamasının yaşama geçirilmesi konusunda gerekli çalışmaların yapılması Hususlarının Büyük Kongre oylamasına sunulması uygun görülmüştür. Gereği için bilgilerinize arz ederiz. Ecz. Barış Sönmez, Ecz. Aysu Gerenli, Ecz. Onur Ferhat Karacan, Ecz. Emin Oktay Güvener, Ecz. Esat Erdönmez. 344 TEB Yayınları Divan Başkanı: Evet, Barış Sönmez’e teşekkür ediyorum. Komisyon raporunun tümü üzerinde lehte söz almak isteyen var mı? Aleyhte söz almak isteyen var mı? Komisyon raporunun üzerinde lehte söz almak isteyen var mı? Yok. Aleyhte söz almak isteyen, buyurun Başkanım. Ecz.Hüseyin ŞİMŞEK (Mersin Eczacı Odası Başkanı): Değerli delegeler, komisyon raporunun hepsini dinledik. Komisyona, divana sunduğumuz iki tane önergenin ikisinin de ret olduğunu görüyoruz. Ve bunlarla ilgili hepinizin dikkatini bir kez daha çekmek istiyoruz. Bir de komisyon raporlarının bu şekilde toplu halde onaya sunulmasına karşı bir yöntem olmadığını, teker teker okunup, her birisi hakkında görüşülme yapılmasının lehte ya da aleyhte görüş bildirilmesinin daha doğru olduğunu düşünüyorum. Önce İş Bankası ile ilgili komisyonumuzun reddettiği, İş Bankası kredileri ile ilgili komisyonumuzun reddettiği öneriyi avukatlarımızla defalarca görüştük. Şu anda İş Bankası kredisi kullanırken İş Bankasından yardımlaşma sandığı kredisi kullanırken eczacılarımız bir kredi sözleşmesine imza atıyor. Bu kredi sözleşmesi o şahsın ticari olarak diğer şahsa kefil olduğunun bir göstergesidir. Ve bankacılık yasası gereği bu kredi sözleşmesini imzalamayan eczacı Türk Eczacıları Birliği Yardımlaşma Sandığı kredisi alamaz. Bu krediyi ödediğini düşünen eczacı, kefil olduğunuz eczacı arkadaşın daha sonra gidip İş Bankasından bir kredi kullanıp ödemediğini düşünün o zaman işte bir sıkıntı var. Sevgili komisyondaki arkadaşlarımız ve avukatlarımız görüşmeler yaptılar. İş Bankası Genel Müdürü Yardımcısından böyle bir kefalet işleminin devam etmeyeceğini ya da insanlara bir kefaletinden dolayı zarar getirilmeyeceğini sözlü olarak teyit aldılar. Biz de diyoruz ki; Türk Eczacıları Birliği kendi yardımlaşma sandığının kredisini, eczacıyı ileride zor durumda bırakmayacak şekilde yeniden gözden geçirsin. Ve eczacıya yeniden zor durumda bırakmayacak şekilde İş Bankası ile gerekirse yeni bir protokol imzalasın gerekirse bu konuda çalışmalar yapsın. Tek önerimiz bu. Yani bunun reddedilmesi gerekçesini anlamış değiliz. Bir diğer önergemiz geçen seferde vermiş olduğumuz ve gene komisyondan genel kurula inmeden reddedilen Türk Eczacıları Birliğin yapısı içinde olduğu sürece, Merkez Heyeti yapısı içinde olduğu sürece herhangi bir siyasi partiden aday olan kişilerin istifası yönünde etik bir karar, biz bir kanun yapmıyoruz. Komisyona diyoruz ki; genel kurula gelsin, genel kuruldaki delegeler bu konudaki tedbir haklarını kullansın 345 TEB 37. Olağan Büyük Kongre ve şöyle bir karar çıksın ya da çıkmasın o sizlerin bileceği bir şey. İstifa etmeliler ya da etmemeliler. Bu etik karara rağmen istifa etmezse, o kişinin kendi etik değerleriyle ilgili bir şey olur. İstifa ederse de genel kurulun vermiş olduğu etik karara uyum sağlamış olur. Bu iki hususun yeniden değerlendirilmesini ve divan tarafından genel kurulun oyuna sunulup sunulmaması için komisyon kararına rağmen tekrar oylarınıza sunulmasını talep ediyorum. Teşekkür ediyorum. Divan Başkanı: Sayın Başkana teşekkür ederim. Arkadaşlar 25 önerge var.23 önergede bir sorun yok. Arkadaşlar üç tane önergenin, komisyon reddine karar vermiş. Bu üçü haricinde toptan oylayacağım. Çünkü bir sorun yok. O üçü haricinde, komisyondan geldiği şekliyle kabul edenler? Etmeyenler? Arkadaşlar, üç tane sorunlu var. Onu tek tek oylayacağım. Diğerlerini herkes kabul ediyor. Arkadaşlar zaten komisyon önerilerinin 23 tanesini kabul etmiş. Bir sorun yok. Sayın Başkan, 23 tanesini kabul etmiş bir sorun yok. Üç tanesini reddetmiş. O reddettiklerini teker teker okuyorum. Başlıyorum birinciden. Dilek ve öneriler komisyonuna iletilen 28 adet önerge görüşülmüştür. Bunlardan üç tanesinin aşağıdaki gerekçelerden dolayı reddine karar verilmiştir. Önerge şöyle. Sayın Bülent Köse ve Nevzat Akman vermiş. TEB Merkez Heyetimizce İstanbul’da alınan alınmasını önemsediğimiz, ancak amaca uygun kullanılmayan ofisin durumu ortadayken Adana ilimizde de bir ofis açılacağının belirtilmesini genel kurulu ipotek altına alma amaçlı olduğunu düşünüyoruz. Bu itibarla Adana iline açılması kararının genel kurulumuzun iradesi ile geri alınmasını saygılarımla arz ederim. Bülent Köse ve Nevzat Akman. Komisyonun, arkadaşlar bir dakika, komisyonun raporunu da okuyayım. Bu arkadaşların önergesi, komisyonun raporu Adana ilinde ofis açılmasının genel kurulu ipotek altına alma amaçlı olduğu ve bu nedenle Adana iline ofis açılması kararının genel kurul kararı ile geri alınmasına ilişkin öneri Adana ilinde bir ofis ve böyle bir ofisin açılmasına yönelik karar olmadığından reddedilmiştir. Söz vereceğim, bir dakika, komisyonumuzun yaptığı çalışmada, çalışma raporunun taslak bütçede görülen ve İstanbul, Adana ofis giderlerinin kaleminde açıklanan hususun, 34. dönem çalışma 346 TEB Yayınları raporunda da bulunduğu söz konusu taslak bütçede geçen Adana ofisi olarak gözüken bu kalemin 2003 yılında restorasyonu tamamlanan ve müze eczane olarak tanımlanan 2005 yılında hizmete açılan Sayın Ecz. Kasım Gülek varisleri tarafından Birliğimize bağışlanan müze eczane ve kütüphanenin zaruri giderleri olduğu bu rakamın İstanbul, Adana ofis olarak müştereken bir kalemle gösterildiği belirlenmiştir diyor. Arkadaşlar söz vereceğim, önergenin lehinde komisyon raporunun lehinde reddi konuşmak isteyen? Buyurun. Divan Başkanı: Buyurun siz konuşun fark etmez. Uzm. Ecz.Bülent KÖSE (Malatya Eczacı Odası Başkanı): Taslak bütçeyi ekrana yansıtma şansımız var mı? Taslak bütçede Adana Ofisi diye geçiyor o zaman komisyonun yapabileceği bir tek şey var. Adana’da bir ofis açılması düşünülmüyorsa, böyle bir karar yoksa, böyle bir anlam da ifade etmiyorsa taslak bütçedeki cümlenin düzeltilmesi gerekiyor. Bu kadar, efendim biz orada taslak bütçeyi kim okursa okusun denetleme kurulu burada Adana Ofisi derseniz İstanbul ofisi ve Adana ofisi tek anlam içerir. O önerge onun için verilmişti. Adana’da bir ofis yoksa önergenin de bir anlamı kalmamıştır. Ama taslak bütçede ofis kelimesinin Adana ile ilgili ofis kelimesinin düzeltilmesi gerekir. Teşekkür ediyorum. Divan Başkanı: Evet, arkadaşlar bu anlaşılmıştır. Sayın Şerif Boyacı komisyon raporu ile ilgili konuşacaktır buyurun Ecz. Şerif BOYACI (Kütahya Eczacı Odası Büyük Kongre Delegesi): Sayın delegeler iyi akşamlar diliyorum size. Şimdi konuşuyoruz, bize İstanbul’da daha önce alınmış bir katımız var Piyale Paşa Bulvarı üzerinde, henüz kiraya verilemedi, kullanamıyoruz ama oranın apartman yönetmeliği bazında masrafları var, onları aylık işte ortak giderine katılmıyor, İstanbul ofisi denen şey bu. Adana ofisi denen şey de daha önce biliyorsunuz, belki gençler var diye tazeleyelim. Kasım Gülek, merhum Kasım Gülek’in ailesi, babası Adana’da eczacıymış tanı- 347 TEB 37. Olağan Büyük Kongre mıyoruz tabi. Ve Gülek ailesi vefattan sonra boş duran şurada resmini gördüğünüz binayı bizim Birliğimize hibe etti. Biz de o binayı restore ettirdik, eski haline getirdik binayı daha önceki yıllarda ve altında bir tane eczane açtık; orayı kiraya verdik, üst tarafı da sosyal amaçlı bir şekilde topluma kazandırmak anlamında kütüphane olarak kullanıyoruz. Kütüphane olunca gayet tabi orda biz yapmamız gereken elektrik, su, telefon, ne bileyim, bir bekçimiz görevlimiz var orada onun masrafları diye geçiyor. Muhasebe tanımlaması olarak oraya bir Adana ofisi diye yazmışlar, ofis sözü geçince de herhalde Sayın Başkan hassasiyet gösteriyor, orada bir sanki ayrı bir ofis açılıyor gibi bir izlenim almış. Öyle bir şey yok, oradaki gördüğünüz binanın üst katında toplumun hizmetine yaptığımız bir katkı olarak oranın masrafının karşılandığı bir gider kalemidir bu. Tahmini bütçede de böyle geçiyor. Bu durumu bilgilerinize arz etmek istedim. Komisyonun onun kaldırılması, iptal edilmesi gibi bir talebi reddetmesi uygundur. Teşekkür ederim. Divan Başkanı: Evet, saygıdeğer arkadaşlar lehte ve aleyhte konuşulmuştur. Önergeyi komisyondan geldiği şekilde reddini yani kabul edenler? Kabul etmeyenler? Oy birliği ile kabul edilmiştir. Çünkü anlaşılmıştır olay öyle bir ofis yoktur. Şimdi tartışmalı, komisyonun reddettiği ikinci bir madde önergeyi okuyorum. Bu önergeyi Umut Özkul, Ersin Servi, Tuncay Sayılkan, Mersin Eczacı Odası, İzmir Eczacı Odası, Levent Budak, Çağatay Çakar, 6–7 arkadaş vermişler. 37. Dönem TEB Büyük Kongre Divan Başkanlığına; meslek örgütümüzde yapılan çalışmaların aksamaması ve sürekliliğini kaybetmemesi için Merkez Heyetinde ve Denetleme Kurulunda görevleri meslektaşların milletvekilliği veya belediye başkanlığına aday veya aday adaylığı durumunda mevcut görevlerinden istifa etmeleri yönünde bir etik kararın genel kurulunca alınması önerisinin reddine karar verilmiştir. Anayasal bir hak olan seçilme hakkı sonucu, seçim ile elde edilmiş bir görevde bulunan kişinin yasa ile başkaca bir düzenleme yapılmamış ise seçimle elde etmiş olduğu görevine devam edip etmeme konusundaki kararı kendi iradesine bağlıdır. 348 TEB Yayınları Ayrıca 6643 sayılı yasa kararınca seçimle elde edilmiş görevi yasanın emrettiği şekilde yerine getiremeyenlerin hangi hallerde istifa etmiş sayılacağı kanun koyucu tarafından düzenlenmiştir. Konu hakkında yasal düzenleme olması yasal düzenlemelerin hilafına büyük kongre kararı alması mümkün olmadığından önerme reddedilmiştir Arkadaşlar gerçekten bu konuda bir yasa vardır. Yasada diyor ki devam edebilirler görevlerine diyor. Komisyondan gelen şekli ile reddi şeklinde görüş bildirmek isteyenler. Komisyon kararı lehinde konuşma yapmak isteyen var mı? Aleyhinde almak isteyen var mı? Komisyon kararının aleyhinde yani komisyon bunu reddetmiş . Buyurun. Yani arkadaşımız reddetmemesi gerekir diye söz alıyor onu açıklayacak buyurun . Komisyon kararının aleyhinde Ecz. Ersin Servi (Mersin Eczacı Odası Büyük Kongre Delegesi): Önergeyi veren üyelerden birisiyim sonuçta burada bir kanun yasa çıkartalım demiyor tavsiye karar bu etik karar çıkartalım diyoruz. Sonuçta genel kurul bir tavsiye kararı alsın yasaya… Divan Başkanı: Arkadaşlar lütfen konuşsun arkadaşımız oylayacağız ondan sonra. Buyurun. Ecz. Ersin Servi (Mersin Eczacı Odası Büyük Kongre Delegesi): Arkadaşlar yasa yapalım demiyoruz, yasayı değiştirelim de demiyoruz; sadece son 2 dönemdir yaşadığımız sıkıntıları dile getirmek adına, geçen dönem de vermiştik Mersin Eczacı Odasına bu önergeyi. Yine genel kurula bile gelmeden reddedilmişti, yine aynı şekilde. Bu sefer bunun genel kurulda tartışılmasını istedik. Ve böyle bir önerge verdik. Tavsiye kararı, etik karar alınmasını istiyoruz, bu konuda değerlendirmelerinizi istiyoruz. Teşekkür ederim. Divan Başkanı: Evet, arkadaşlar maddeyi oyluyorum. Komisyondan geldiği şekliyle, yani reddine karar verilmesi yönünde oy kullananlar, buyurun. 349 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Reddedilmemesi gerekli diyen aleyhinde… Oy çokluğu ile komisyondan geldiği şeklinde kabul edilmiştir. Madde reddedilmiştir. Üçüncü konu, okuyorum önergeyi; Çağatay Çakar, Ersin Servi, Umut Özkul ve arkadaşları vermiş. 37. Dönem TEB Büyük Kongre Divan Başkanlığına; meslektaşlarımızın İş Bankası aracılığı ile kullandıkları yardımlaşma sandığı kredilerinde banka tarafından istenilen kefiller, genel kredi sözleşmesi imzalayıp ticari kefil olarak değerlendirilmektedir. Ticari kefillik, ömür boyu kefil olunan kişinin tüm ticari borçlarıyla sürmekte ve bu kefillikten azil için, bankanın noterden çekilmiş ihtarnameyi kabul etmesi gerekmektedir. Eczacılarımızın gelecekte yaşaması muhtemel mağduriyetlerin önlenmesi için yeni seçilecek Merkez Heyetimizin konu hakkında çalışma yapmasını öneriyoruz diyor önerge. Komisyon da diyor ki; meslektaşlarımızın İş Bankası aracılığıyla kullandıkları yardımlaşma sandığı kredilerinde, banka tarafından istenilen kefiller genel kredi sözleşmesi imzalattırılıp ticari kefil olarak değerlendirilmektedir. Ticari kefillik ömür boyu kefil olunan kişinin tüm ticari borçlarıyla sürmekte ve bu kefillikten azil için bankanın noterden çekilmiş intiharnameyi kabul etmesi gerekmektedir. Eczacılarımızın gelecekte yaşaması muhtemel mağduriyetlerin önlenmesi için yeni seçilecek Merkez Heyetimizin konu hakkında çalışma yapması önergesi reddedilmiştir. Zira meslektaşlarımızın İş Bankası aracılığıyla kullandıkları yardımlaşma sandığı kredilerinde kefalet sadece krediyle sınırlı olup, ömür boyu sorumluluk veya başka borçlarında üstlenilmesini kapsamamaktadır. Türk Eczacıları Birliği ve Türkiye İş Bankası arasında yapılan sözleşmede böyle bir hüküm bulunmadığı gibi, kredinin geri ödenmemesi durumunda, alacak Türk Eczacıları Birliğine temlik edilerek yasal takip Birlik tarafından yapılmaktadır. Konu ile ilgili olarak kredilerden sorumlu İş Bankası Genel Müdür Yardımcısı ile de görüşülmüş ve teyit alınmış olup, aksine bir uygulamanın olmadığı bilgisi alınmış ve gerekli olması halinde bu konuda banka tarafından genel bir yazı verilebileceği ifade edilmiştir. 350 TEB Yayınları Komisyon raporunun lehinde yani reddedilmesi gerektiği konusunda söz almak isteyen var mı? Aleyhinde söz almak isteyen var mı? Arkadaşlar komisyondan geldiği şekli ile oyluyorum. Kabul edenler? Ben de diyorum ki isteyen varsa gelsin konuşsun arkadaş. Yani konuşsun anlatsın. Evet, arkadaşlar lehinde ve aleyhinde söz almak isteyen varsa, buyurun. Ecz.Ali ASLAN (Hatay Eczacı Odası Büyük Kongre Delegesi): Sayın Genel Kurul, lehinde konuşacağım tabi, çünkü altında imzamız var. Sayın genel kurul, şimdi İş Bankası ile bir protokol yaptık. Niye yaptık çünkü üyelerimizin yaklaşık 4 ay 300-400 tane meslektaşımız sürekli olarak kredi bekler haldeydi ve biz de bunların bu sorunlarına çözüm bulmak amacıyla böyle doğru bir iş yaptık. Zaten hesap raporları sunarken de Yardımlaşma Sandığının şu anda gördüğünüz gibi, yaklaşık 42 milyon TL’sinin de tekrar birikmiş olduğunu gördük. Şimdi Türkiye İş Bankası ile yaptığımız sözleşmede kişinin, yani kefilin sorunu bunun sadece imzaladığı krediyle ilgilidir. Yani eğer bir kredi sözleşmesi anlamında devam eden ya da kişinin diğer borçlarıyla ilgili herhangi bir sıkıntı olmadığı gibi, eğer bu kredi kişi, yani eczacı tarafından ödenmezse de bunun garantisini Türk Eczacıları Birliği öder, ardından icrayı takibe Türk Eczacıları Birliği başlar. Bu konu bu kadardır. Ve komisyon da değerli katkılarıyla zaten Türkiye İş Bankası Genel Müdür Yardımcısı arkadaşımızla da görüşmüş, bu konuda da çok açık söylüyor. Bu konuda da anlaşılmayan bir şey varsa yazılı bir belge de verebiliriz diyor ki bize göre sorun ortadan tamamen kalkmıştır Sayın Divan. Divan Başkanı: Başka açıklanmasını istediğiniz bir şey varsa, Sayın Başkanım anlıyorum ben sizin dediğinizi, şimdi bizim banka ile yaptığımız protokol gereği sadece bizim verdiğimiz krediye kefil oluyor. Genel kredi sözleşmesi değildir o. Arkadaşlar söz vereceğim, Ali Aslan anlatsın, siz de çıkın, anlatın, soru sormak isterseniz sorabilirsiniz. Buyurun başkanım. Ecz.Hüseyin Şimşek (Mersin Eczacı Odası Başkanı): TEB ile İş Bankası arasında imzalamış olduğumuz protokol bankacılık yasasının üzerinde midir? Bankacılık yasasının üzerinde değildir ama şu ana kadar Yardımlaşma Sandığından kredi almış her eczacı muhakkak bir kefil bulmuştur ve o kefilin kendisine genel kredi kefaleti 351 TEB 37. Olağan Büyük Kongre sözleşmesi imzalattırılmıştır. Şimdi ne garip bir şeydir ki, biz bir önerge veriyoruz ve diyoruz ki bu sözleşme yardımlaşma sandığının kredisi bittikten sonra da kişinin kefaletini ortadan kaldırmıyor. Sıkıntı var. Bununla ilgili çalışmayı Türk Eczacıları Birliği yapmak zorundadır. Genel kurul Türk Eczacıları Birliğinin yeni kurulacak Merkez Heyetine bununla ilgili çalışma yapmak üzere görev versin. Çünkü siz de dikkat etmişsinizdir, 2008 yılından 2009 yılına geçerken Yardımlaşma Sandığından kredi alan üye sayısı azalmıştır. Çünkü insanların kredi görüntüsü bozulmuştur. Sizin kitapçığınızdan konuşuyorum, bir dakika, bu süreçte kredi alamayan çok sayıda eczacı arkadaşımız bize ulaşmıştır. Ulaşmaya başlamıştır, çünkü kredibiliteleri bozulduğu için bir süre sonra daha da kötü duruma düşüp insanlar birbirlerinin kredi kefaletlerini ödemek zorunda kalacaklar ve korkunç facialar yaşayacağız. O nedenle sadece tek amacımız yeni kurulacak Merkez Heyeti çalışma yapsın, bu konuda. Ecz.Ali ASLAN (Devamla): Sevgili Başkanım tekrar söylüyorum kredi alan meslektaşlarımızın sayısı azalmadı, aksine arttı. Ancak rakamlarda dün de ifade etmeye çalıştım. Rakamı yükselttik, süreyi yükseltince azalmış gibi gözüküyor ama genel ortalama anlamda artmadı. Ve eczacı meslektaşlarımız 3 günde, 5 günde veya 1 günde kredi alabilenler var. Ancak tabi özel hükümlerle olduğu için, takipte borcu olan meslektaşlarımız ile ilgili özel hukuk kuralları geçerli oluyor. Ama bu anlamda tekrar söylüyorum genel kurulun huzurunda, kefalet sadece o krediyle ilgili ve sınırlı olup ömür boyu geçerli değildir. Bu anlamda-- Ama bir dinlerseniz olacak, ama ben sizi dinledim Sayın Başkanım, bir dakika. Aramızdaki sözleşme aynen böyle yazıyordur. Çok net ve açık söylüyorum. Ve komisyon da bunu değerlendirmiş. Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Divan Başkanı: Arkadaşlar söz almak isteyen var mı? Aleyhinde birine verelim buyurun. Bundan sonra da size vereyim. Buyurun. 352 TEB Yayınları Ecz.Ersin SERVİ (Mersin Eczacı Odası Büyük Kongre Delegesi): Değerli meslektaşlarım, şimdi ben kendi kredi çektiğimdeki olayı söyleyeyim, daha sonra bu konuyu. İş Bankasından benim kullandığım bir kredi var. Bunun kefili başka biri bir eczacı değil. Daha sonra İş Bankasından yardımlaşma sandığı kredisi altında başvuru yaptığımda kredim onaylandığında bana bir eczacı kefil bulmam söylendi. Ve eczacı kefil gelip imza atarken bir önceki kefilimin imzaladığı genel kredi sözleşmesini imzaladı. Aynı sayfaya imza attı. Üzerinde yazan rakam önceki bedeli de kapsıyordu. Bu yüzden verdik bu önergeyi, şimdi protokol doğru olabilir bundan eminim ama uygulamada bu var. Ben de bir eczacıya kefil oldum, ben de bir başka kefilin yanına aynı imzayı attım. Yani eski borcuna da kefil oldum veya bundan sonra olacak borca da kefil oldum. İş Bankası Şube Müdürlüğüne sorduğumda bu bir ticari kredidir, İş Bankasının verdiği bir kredidir, banka sizin kefilliğinizi azil uygun gördüğü takdirde kefilliğin düşeceğini söyledi. Yani eczacı olmayan daha önceki kefille, eczacı olan kefil aynı sayfaya imza attılar. Bunu öğrenmenizi istiyoruz. Belki şubelerin yaptığı da yanlış olabilir. Bu konuda İş Bankası Genel Müdürlüğünün bir sözü değil, İş Bankası Genel Müdürlüğünün yazılı metin veya bunu tekrardan gözden geçirmesi için bir önerge verdik. Başka istediğimiz bir şey yok. Teşekkür ederim. Divan Başkanı: Buyurun. Ecz.Ahmet Cemal TOPLU (Ankara Eczacı Odası): Sayın Başkan, değerli meslektaşlarım, Tartışılan konuyu çok akılcı bulmuyorum. Mütarekeler yapılan toplantılarda, bölgelerarası toplantılarda İş Bankası vasıtasıyla verilen kredilerden sonra daha çok üyemizin kredi aldığı daha çok üyemizin daha çok miktarda kredi kullandığı gerçeği ortada. Bu olayda İş Bankası vasıtasıyla kredi kullandırılmasının önemli 2 kazanımı daha var. Bir, kredi kullanan meslektaşlarımız kullandıkları kredinin faizlerini yasal statüde gider gösterme durumundalar. Oysa daha önce gösteren meslektaşlarımız yasal olmayan denetimde başlarına dert açabilecek durumda. 353 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Şimdi Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti bu Kurula İş Bankası vasıtası ile kredi kullanımlarının kazanımlarını arttırıp hem bölge eczacı odalarına hem de TEB Merkez Heyeti kaynaklarına katkı adına sahip çıkmasını öneriyor. Ama öneri sahibi arkadaşlarımın gündem ettiği konuya gelince, bu konu eşyanın tabiatına aykırı bir konu. Neden, çünkü siz kendi kefalet ettiğiniz rakamla sorumlusunuz. Hiçbir şekilde bundan sonra birilerinin gelip sizden kredi talebinde bulunması halinin kefaleti hukuken de, ahlaken de mümkün değildir. Ancak bir husus daha var ki sözleşmenin içerisinde Türk Eczacıları Birliği taahhüt etmiştir. Buradan genel sekreter arkadaşımız çeşitli vesilelerle söylemiştir. Kredi kullanan arkadaşlarımızın kredi geri dönüşü olmadığında konu tümüyle Merkez Heyeti yardımlaşma sandığı tarafından karşılanmakta, yani onun kefaletindedir. Dolayısı ile bunun kefaletinin bir başka dönemde devam etmesi diye bir olayın asla olması söz konusu değildir. Arz ederim. Divan Başkanı: Evet, arkadaşlar yeterince anlaşıldı. Zaten bir yanlışlık varsa seçilecek yönetim de uğraşır zaten bunu. Yani anlaşılmıştır genel kurula iletilmiştir. Komisyondan geldiği şekli ile kabul edenler? Etmeyenler? Kabul edilmiştir. Arkadaşlar, diğer maddeleri kabul ettik ama teker teker ben okuyacağım söz almak isteyene vereceğim. Problem yok, yalnız şu anda aday listeleri geldi. Seçim kuruluna vereceğimiz için önce bunları bir okuyayım. Türk Eczacıları Birliği 37. Dönem Olağan Kongre Birliği Divan Başkanlığına, 37.Dönem TEB Merkez Heyeti bu kurullar için aday listemize eklidir. Semih Güngör, Hüseyin Şimşek, Kıvanç Atmaca, İrfan Demirci, Sinan Özçelik, Besim Gökalp, Tuncay Sayılkan, Tekin Çağlar , Yavuz Tatar , Bülent Köse , Sema Karagülle, Üzeyir Korkmaz, 12 oda başkanı önermişler. Listeyi okuyorum sizlere, herkes merak ediyor şimdi listeleri. Okurum, burada da, arkadaş buradaysa kendini takdim edebilir. Yani arkadaşlar da tanısın bu arada. Ekrana yansıtabilir miyiz? Tek suret var ama yazsınlar. 354 TEB Yayınları Merkez Heyeti Asil Liste M. Sait Yücel Deniz İçer A. Yavuz Karagülle Bülent Köse Levent Budak Fırat Ateş R. Tamer Özdenboyacı Esat Erdönmez Ferda Göçener Oral Dünyaoğulları Muzaffer Aydınoğlu Denetleme Kurulu Asil Jale Hale Korkmaz Hasan Erdem B. Turgay Korkmaz Yüksek Haysiyet Divanı Asil A. Haluk Bulgur Bektaş Eren M. Ulaş Gürel Ülgen Tevhide Cemiloğlu Metin Tekneci Nejat Turan Atilla Erbudak Erol Nizipli Yılmaz Umar Şimdi arkadaşlar yedek listeyi okuyorum. 355 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Merkez Heyeti Yedek: Uğur Çelik Çetin Torul Hüseyin Ceylan Füsun Çağlar Nurgül Aktay Ersin Servi Hakkı Sönmez Sevgi Kavak Mehmet Koçbaş Filiz Okuducu Mehmet İlen Celal Özel Denetleme Kurulu Yedek İlfan Erdem Gökhan Dirik Yüksek Haysiyet Divanı Yedek Davut Orman M. Celal Erdoğan Süheyl Tuğ Gülten Culduz Çıtak Bünyamin Aydın Mustafa Canbay Ahmet Summak Siyami Aydın Ofelya Gedik 356 TEB Yayınları Arkadaşlar listelerde bir yanlışlık var mı? Bir imla yanlışı, isim yanlışı yoksa veriyorum. Öbür listeyi okuyacağım. Yine arkadaşlar yani bir grup başkan arkadaşımızın önerdiği Özgür Özel, Harun Kızılay, Murat Keçecioğlu, Burhanettin Bulut, Ziya Örmeci, Mehmet Gönenç, Yücel Yenilmez, Adil Tosuner, Harun Lekesiz, Cengiz Bingül, Emin Beyaz, Orhan Yontar, Aytül Çiloğlu, Ufuk Bekir Ersöz, Burçin Kurtuluş, Meyse Kademoğlu, Cihan Dinç, Hasan Basri Kale, Nejdet Bayık, Murat Keçecioğlu, arkadaşlar bir kısmını da tam okuyamadım. Bir grup başkan arkadaşımızın verdiği önerge, imzayı da atmışlar kendi el yazılarıyla, şimdi aday listelerini okuyorum. 37. Dönem Olağan Büyük Kongre Organ Seçimleri Aday Listesi Merkez Heyeti Asil Erdoğan Çolak – Adana Özgür Özel – Manisa Harun Kızılay – Konya Şerif Boyacı – Kütahya Mukaddes Harmancı – Eskişehir Nevin Taşlıçay – Ankara Hüseyin Olan – Van Ali Aslan – Hatay Ekrem Eşkinat – Tekirdağ Mustafa Aslan – Ankara Murat Yürür – Ordu Denetleme Kurulu Asil Sertaç Özmen – Balıkesir Bülent Varel – Edirne Faruk Ekmen – Batman 357 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Yüksek Haysiyet Divanı Asil Muhammet Çorbacıoğlu – Sakarya Havva Kurnaz – Antalya Ahmet Duman – Ankara Mehmet Hamzaoğlu – Kahramanmaraş Adnan Rıfat Kurun – Samsun Ahmet Dutoğlu – Tokat Mustafa Ağadayı – Şanlıurfa Sabri Özteke – Afyon Taner Özbodur – Uşak Merkez Heyeti Yedek Ramazan Ziya Örmeci – Isparta Necati Tan – Ankara Nejat Altay – Karaman Ali Yücel Seçki – Adana Adem Açıkgöz – Konya Emin Cankorur – Balıkesir İlker Murat Akarsu – Kahramanmaraş Nedim Bayraktaroğlu – Kırklareli Yusuf Nebi Dolaş – Adıyaman Cengiz Ericekli – Kastamonu Kenan Ilgaz – Sakarya Denetleme Kurulu Yedek Serhat Salim Aktaş – Ankara Erhan Yılmaz – Çanakkale Çağrı Unat – Giresun 358 TEB Yayınları Yüksek Haysiyet Divanı Yedek Fatma Bahar Özemre – Manisa Ali Çankır – Aydın Muhammet Bayar – Muğla Selahattin Karadayı – Sivas Zuhal Yalçın – Eskişehir Gül Rukiye Sezer – Osmaniye İlker Kuran – Kütahya Özden Sezginsoy – Adana Emin Oktay Güvener – Van Bir yanlışlık yoksa iki listeyi de seçim kuruluna vereceğiz arkadaşlar. Arkadaşlar, Dilek ve Öneriler Komisyonunun tümünü kabul ettik gelen şekli ile ama kabul edilen metinlerde söz almak isteyen varsa ben kabul edilen metinleri okuyorum. 1. Aile hekimlerinin ve diyaliz merkezlerinin reçete yönlendirmeleri yapmalarına engel olacak düzenlemeler hakkında çalışma yapmak. Var mı söz almak isteyen? Yok. 2. Görev olarak verilmiş. SGK protokolünde sözleşmenin feshi ve cezai şartlar başlıklı bölümde, cezai şartları feshin sebebi olarak gösterilen sağlık raporunun aslı veya fotokopisi eczanede bulunmasının cezai şart ve feshin yapılmasını gerektirmeyecek bir şekilde çalışma yapılması. 3. Majistral tarifenin güncellenerek SGK provizyon sisteminde güncel haliyle kullanılması için çalışma yapılması. 4. Türk Eczacıları Birliği tarafından atık ilaçların tıbbi atık yönetmeliğine uygun ve çevreye zarar vermeyecek yöntemlerle imha edilmesi yönünde çalışma yapılması. 5. SGK provizyon sisteminde yer almasına rağmen piyasada bulunmayan eşdeğerleri yüzünden hastaların ilaç fiyat farkı ödemesine yol açacak, hasta mağduriyetine neden olan piyasadaki ilaçların listeden çıkartılmasının sağlanması çalışmaları. 6. Stok zararlarının karşılanması çalışmaları 7.Eczane karlılığına yönelik projeler 8.Elektronik rapor altında yapılan çalışmalar 359 TEB 37. Olağan Büyük Kongre 9.Muayene katkı payı çalışmaları 10. Reçete başına meslek hakkı çalışmaları 11. Kar haklarının arttırılması 12. Eczanelerin sınırlandırılması 13. Türk Eczacıları birliğinin yürüttüğü faaliyetlerin karşılanması 14.Huzur evlerinde kalan öğrencilerin reçetelerinin eşit dağıtılması 15. Farmasötik bakımın vazgeçilmez süreçlerinden olan kronik hastalıkların takibinin sağlanması 16. Eczacılık mesleğinin yeniden kurulması Arkadaşlar tüm komisyon raporları kabul edildi zaten. Evet, arkadaşlar hangi maddeydi o? Ecz.Özgür ÖZEL (Manisa Eczacı Odası Büyük Kongre Delegesi): Olsun hemen iki dakika şöyle söyleyeyim. Üst limitin tevzi ile ilgili hem önergeyi doğru, ama kapsamı dar olarak buluyoruz. Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyetini seçecek olan yeni heyetin çalışmalarını kısıtlayacak bir unsur haline dönüşmemesi için tadil edilerek, genişletilerek kabul edilmesini öneriyoruz. Eczacı karlılığının arttırılması, eczaneler arası uçurumun ortadan kaldırılmasına yönelik olarak üst limitli tevzi uygulamasının da dahil edileceği, ancak dünyadaki örnek modeller izlenerek oluşturulacak bir komisyon aracılığıyla meslek hakkı, eczacı karlılığının arttırılması karlı model ve üst limit tevzi ile Merkez Heyeti’nin önereceği bir yöntemle eczaneler arasındaki uçurumun azaltılacak bir modelin benimsenmesi şeklinde tadil edilerek kabul edilmesini öneriyoruz, arkadaşlarımızla beraber. Divan Başkanı: Arkadaşlar 23. madde kabul ettiğimiz Sayın Özgür Özel diyor ki, biraz önce anlattığı şekliyle eczaneler arasında üst limitli ciro uygulamasının yaşama geçirilmesi konusunda gerekli çalışmanın yapılması. Özgür Bey, siz nasıl bir tadil istiyordunuz? Tekrar anlatın. Arkadaşlar oylayacağım çünkü önerilen modeli kabul etmekle birlikte, sadece o model ile sınırlı kalmamak için Merkez Heyeti’nin dünyadaki tüm modellerin arasından araştırılıp, araştırılmış olan modellerin bir tartışılıp komisyon marifetiyle daha sonra eczaneler arasındaki uçurumu, gelir eşitsizliğini ortadan 360 TEB Yayınları kaldıracak bir modelin benimsenmesi. Buna önergedeki model de dahil olmak üzere meslek hakkı, kutu başına ödeme ve bunun gibi aile eczacılığı olabilecek, geliri hem arttırıp hem de genele yayacak tüm yöntemlerin birlikte incelenmesini öneriyorum. Arkadaşlar, bu model kabul edildi ama Merkez Heyetine yeni seçilecek Merkez Heyetine bir görev verelim. Diğer modelleri de incelesin, bunu genişleterek kabul edelim diyor. Modelin genişletilerek kabul edilmesini kabul edenler? Etmeyenler? Kabul edilmiştir. Arkadaşlar, Genel Kurulumuz Sayın Başkanın konuşması ile kapanacaktır. Ecz. Erdoğan Çolak : Değerli delegeler, bu 3 günlük süreci hayırlısı ile bitirdik. Bu süreç ve bu Genel Kurulun mesleğimize, geleceğimize aydınlık günler getirmesini temenni ediyorum. Hepinize hayırlı uğurlu olsun. Yarın saat 09.00 ile 17.00 arasında seçimlerimiz var. Orada görüşmek ümidi ile diyorum. 361 37. OLAĞAN BÜYÜK KONGRE SONUÇ BİLDİRGESİ 14.12.2009 TEB Yayınları Türk Eczacıları Birliği 37 inci Olağan Büyük Kongresi 10-13 Aralık tarihleri arasında Türkiye’nin dört bir yanından gelen 316 delegenin ve Kongremizi takip eden bine yakın eczacının katılımı ile Ankara’da gerçekleşti. Bir demokrasi şöleni olarak geçen Kongre’de son iki yıldır Birliğimizin yürüttüğü çalışmaların değerlendirilmesinin yanı sıra, son olarak yayımlanan mevzuatın eczacılar ve hastalarımız üzerinde yarattığı yıkıcı etkiler tüm yönleriyle değerlendirildi. 24 bin eczacının temsilcisi delegelerin tamamı, eczacıları 4 Aralık’ta bir günlük uyarı eylemine götüren sorunlar çözülene kadar mücadelenin kararlılıkla sürdürüleceğini ifade etti. Kongremiz, bundan sonraki dönemde de: 1) Kamu ile ilaç şirketi arasında yapılan bir alışverişe eczacıların zorla aracı edilmesinden doğan kamu kurum ıskontolarının yükü eczane üzerinden alınana, 2) İlaç şirketlerinin taahhütlerine tam olarak uyması, ilaç fiyat düşüşlerinde eczane stok zararlarının karşılanması için mutlak suretle düşük fiyattan 45 gün süre ile ilaç temini sağlanana, 3) Muayene ücreti uygulamasına da, kamuya veya özel kurumlara ait tüm bedellerin eczaneler aracılığıyla tahsil edilmesine de son verilene, 4) Eczanelerin ilaç alım koşulları sadeleştirilerek İlaç Fiyat Kararnamesi değiştirilip eczacıların kâr oranları yükseltilene kadar, Hem masada hem de eczanelerimizde mücadeleyi sürdürme kararlığını ortaya koydu. Kongremiz, 4 Aralık’ta yaptığımız uyarıya rağmen, bu taleplerimizin hiçbirinin karşılanmadığını, bunun da ötesinde devlet ve sanayi bizimle ilgili olduğu halde bizim görüşümüz alınmadan bir protokol imzalayarak, bir gecede 800 milyon TL’yi sanayiye iade ettiği gerçeğinin altını çizmiştir. Aynı protokolde eczacıların zararlarının karşılanacağı karar altına alınmasına rağmen, sanayi 4 Aralık sürecinde bu taahüdünü de yerine getirmeyeceğini bir kez daha göstermiştir. Bugüne kadar sorunlarımıza çözüm üretilmemiştir. Eczacının az da olsa lehine olan 45 günlük geçiş süresi beş güne indirilmiştir. Sanayi hala stok zararlarımızı karşılamamıştır. Eczacının zararı telafi edilmemiş, bununla ilgili en ufak bir adım atılmamış, eczacı ve örgütü tehdit edilmiştir. Şu bilinmelidir ki, Sosyal Güvenlik Kurumu veya bir başka yapı meslektaşlarımızın 4 Aralık’taki ortak ve tavizsiz duruşunu görmezden gelip, eczacının örgütlülüğünü hiçe sayarak eczacılarla tek tek sözleşme imzalamaya heveslenirse, tepkimiz 365 TEB 37. Olağan Büyük Kongre 4 Aralık’takinden çok daha sert olacaktır. SGK o gün nöbetçiler dışında ilaç verecek eczaneyi mumla aramış ama bulamamıştır. Böyle bir hamlede sadece bir gün değil, bu hamle geri çekilene kadar hiçbir gün bulamayacaktır. Kongremiz, seçilmiş Merkez Heyetimizi bu konuda tam ve kesin kararlılıkla görevli kılmıştır. Özel hastanelerde muayene ücret farkının yüzde 30’dan yüzde 70’e çıkartılması, 4 Aralık uygulamaları başladıktan sonra hastalarımızın eczanelerimize geldiklerinde çıkan fiyat farklarının büyümüş olması, bu “tasarruf” sürecinin bedelinin hastalarımız ve eczacılarımıza ödettirilmek kararlılığını, sağlığın piyasanın koşullarına teslim edildiği ve hasta ve eczacının yararının ortak olduğu tespitimizi hiçbir şüpheye yer bırakmayacak biçimde doğrulamaktadır. Hastalarımız 4 Aralık’ın kendileri açısından ne anlama geldiğini artık anlamış durumdadır. SGK resmi internet sitesinde, hem önümüzdeki dönemde hastalarımızın ödediği ilaç fiyat farklarını daha da artıracağını, hem de hastalarımıza hekimin reçetesine bakmadan o grupta hangi ilaç en ucuzsa onu vereceğini ilan etmiştir. Kongremiz, hastalarımızın sağlığı açısından da son derece tehlikeli olan bu uygulamalardan geri dönüş sağlanana kadar mücadele etmeyi, sağlık çalışanı olma sorumluluğunun bir gereği olarak görmektedir. Kongremiz; Geleceğe onurlu bir geçmiş bırakmak için, Geleceğe onurlu bir meslek bırakmak için, Ama her şeyden önce mesleğimizin geleceğe kalması için, bugünden itibaren, Bu varlık-yokluk mücadelesini tüm gücüyle, birlik, kararlılık ve dayanışma ile sürdürmeye devam edecektir. Bunun için Kongremiz, seçilecek Merkez Heyeti’ni görevli kılmış, bu taleplerimiz karşılanana kadar gereken tüm yöntemlerle yapılacak mücadelede tam bir birlik içinde davranacağı iradesini ortaya koymuştur. Bilinmelidir ki eczacı örgütleri bir tek meslektaşının dahi feda edilmesine izin vermeyecektir. 366 Türk Eczacıları Birliği 37. Olağan Büyük Kongresi Adına Divan Başkanı Ecz.Sertaç Özmen TEB Yayınları 367 TEB 37. Olağan Büyük Kongre 368