ortak çalışmayla Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
Transkript
ortak çalışmayla Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
GELECEĞİN GÜVENSİZ İNŞASI VE SOSYAL GÜVEN(SİZ)LİK REFORMU Ayşe DERİCİOĞULLARI Cem ERGUN Giriş Bu çalışmada, öncelikle sosyal devlet kavramı ve sosyal devletin temel sorumluluk alanlarından olan sosyal güvenlik kavramı ele alınacaktır. Ardından sosyal güvenlik sisteminde özellikle 1990’lardan itibaren ortaya çıkan sorunlar, ülkemizde yapılan sosyal yardım ve sosyal hizmet uygulamaları incelenip, bunların ışığında Türkiye’de Sosyal Hizmetler ve Yardımlar Hakkında Kanun Tasarısı ve 5510 sayılı Yasa ile birlikte değişime uğrayan sosyal güvenlik sisteminin parametreleri ve olası etkileri çözümlenecektir. Türk hukuk sisteminde yerleşik olan sosyal devlet teriminin karşılığı olarak Fransızcada esirgeyen devlet, İngilizcede refah devleti, Almancada ise bizde olduğu gibi sosyal devlet terimleri kullanılmaktadır. Bu terimlerin hepsi, devletin en genel anlamda sosyal ve ekonomik güvencesizliklere, yoksulluk sorununa ve daha özel olarak da çalışma yaşamına, sosyal politika ve sosyal hukuk araçlarını kullanarak müdahale etmesi, sosyal adaleti sağlamak için yoksullar ve çalışanlar lehine olumlu edimlerde bulunması anlamına gelmektedir. Sosyal devletin temel amaçları, “yaşama güvenliği (sosyal güvenlik)”, “tam istihdam” ve “çalışma gücünün korunması”dır. Sosyal devlet, bir sosyal grup veya tabakanın kültürel ve ekonomik baskısını ve mağduriyetini reddeden, onunla mücadele eden ve kaldırmaya çalışan devlettir. Sosyal devleti, bir ülke halkının her alandaki yaşam düzeyini iyileştirmek için devlet tarafından alınması yararlı ve gerekli önlemlerin bütünü belirler. Sosyal devlet, bir yandan kaynakların ve zenginliklerin daha adil bir dağılımını sağlamaya çalışırken, öte yandan çalışan kitlelerin güvenliğini gerçekleştirme çabası taşımaktadır. Kısaca sosyal devlet sosyal koruma kurumlarının tümünü içermektedir.1 Sosyal devletin özellikleri genel olarak şu şekilde sıralanabilir: —Sosyal devlet, bir toplumdaki güçsüzlerin ezilmesini önlemek, toplumda dengesizlikler yaratılmasını engellemek, ulusal gelirin adalete uygun bir biçimde dağıtılmasını sağlamakla görevlidir. —Sosyal devlet, bireylere yalnız klasik özgürlükleri tanımakla yetinmeyip aynı zamanda, onların temel insani ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için gerekli olan maddi koşulların hazırlanmasını da kendisine görev edinen devlettir. —Sosyal devlet, toplumdaki eşitsizliklerin bilincine varan ve adaletsiz saydığı bu eşitsizlikleri kamu gücünü kullanarak mümkün olduğu ölçüde gidermeyi amaçlayan devlettir. 1 Şebnem Gökçeoğlu Balcı, Tutunamayanlar ve Hukuk, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, 2007, s:21–22. 1 Bu nedenle, sosyal devlet, yapacağı düzenleme ve müdahalelerle yasa önünde eşitlik ilkesini şans ve olanak eşitliği ilkesiyle tamamlayacaktır. Dolayısıyla, sosyal devlet eşitsizlikleri etkisiz kılmakla görevlidir. Kısaca sosyal devlet, insan onuruna yaraşır bir hayatın koşullarını gerçekleştirmek amacını izleyen bir hizmet, dağıtım ve paylaşım devletidir. Bu amaçla sosyal devlet; 1) Kişilere ve ailelere sahip oldukları mülkün kıymetine bakmaksızın minimum bir gelirin elde edilmesini sağlayacaktır. 2) Bireyleri ve aileleri ortaya çıktıklarında bireysel ve ailesel krizler yaratması mümkün olan bazı toplumsal beklenmedik olayları karşılayabilecek güce kavuşturmak amacıyla güvensizlik alanını daraltacaktır. 3) Bütün vatandaşlara mevki ve sınıf farkı gözetmeksizin, üzerinde anlaşılmış belli bir dizi toplumsal hizmetin mevcut en iyi standartlarda verilmesini sağlayacaktır.2 Bir diğer ifade ile vatandaşlara hak olarak sunulan hizmetler sosyal devlete bir edimde bulunma, bir yapma borcu yükler. Bir sosyal hakkın kullanılabilir olması için devlet bir yapma borcu altına girmiştir, sosyal hak sahibine karşı bir edimde bulunma yükü altındadır. Örneğin, kişinin eğitim ve öğrenim görme hakkı karşısında, devletin yeterince okul açma, yeterince eğitim ve öğretim kadrosu yetiştirme ödevi vardır. Devlet bu ödevini yerine getirdiği zamandır ki, herkes ekonomik ve sosyal olanakları ne olursa olsun eğitim ve öğrenim görme hakkına sahip olabilecektir. Bunun gibi, tatil ve dinlenme hakkı devlete önemli bir takım alt yapı tesisleri kurma ödevi yüklediği gibi, çalışma hakkı, sağlığın korunması hakkı, insan onuruna yaraşır yaşama olanaklarına sahip olma hakkı, sağlık koşullarına uygun konutlarda barınma hakkı, mesleki eğitim hakkı, sosyal güvenlik hakkı gibi sosyal haklarla da devlete ödevler yüklenmekte, girişimlerde bulunma, kamu hizmetleri, alt yapı tesisleri kurma sorumluluğu getirilmektedir. 3 Sosyal Devletin Gelişim Süreci İkinci Dünya Savaşından sonra, Batı demokrasilerinde sosyal devlet ilkesi kabul edilmiş ve yapılan yeni anayasalarda sosyal haklara ayrıntılı, geniş yer verilmiştir. Çalışmanın konusu itibariyle sosyal güvenlikle ilişkili haklar şu şekilde ele alınabilir: Öncelikle herkesin beden ve ruh sağlığı içinde yaşama hakkı vardır. Devlet de tüm yurttaşların beden ve ruh sağlığı içinde ve insan onuruna yaraşır biçimde yaşamalarını sağlamakla yükümlü kılınmıştır. 2 M. Emin Ruhi, 1982 Anayasası Çerçevesinde Sosyal Devlet ve Özelleştirme, Nobel Yayın-Dağıtım, Ankara, 2003, s:43–44. 3 Ayferi Göze, Siyasal Düşünceler ve Yönetimler, Beta Basım Yayım, İstanbul, 2000, s:380–381. 2 Devlet, çocukları, anneyi, gençleri, yaşlıları, özürlüleri, çalışamayacak durumda olanları korumakla yükümlüdür. Herkesin sağlık koşullarına uygun meskenlerde barınma hakkı vardır. Devlet de kişilerin sağlık koşullarına uygun meskenlerde barınmalarını sağlayacaktır. Herkesin gelecek ve yoksulluk korkusundan kurtulma hakkı vardır. Devletin kişileri gelecek korkusundan kurtarma, bunun için de sosyal güvenliği sağlama görevi vardır. Devlet kişinin bugününü ve yarınını güven altına alacak, mesleki, fizyolojik ve sosyo-ekonomik riskten ötürü kazancı, sürekli ya da geçici olarak kesilen kimselerin geçim ihtiyaçlarını karşılayacak sistemler oluşturacaktır. Kısaca kişiyi gelecek ve yoksulluk korkusundan kurtaracaktır. İşte bu konularda hükümler getiren 1946 Fransız, 1947 İtalyan, 1949 Federal Alman anayasalarının paralelinde 1961 ve 1982 anayasalarımızda kişinin ruh ve beden sağlığının korunmasını ve insan onuruna yaraşır biçimde yaşamasını sağlayacak haklar tanınmış, kişileri gelecek korkusundan, yoksulluk korkusundan kurtaracak sosyal güvenlik konusunda da, sosyal devlete önemli görevler yüklenmiştir. Bir defa herkesin “sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu” kabul edildikten sonra, devlete “bu güvenliği sağlayacak tedbirleri” alma ve “teşkilatı kurma” görevi verilmiştir. İkinci olarak da, devletin sosyal güvenlik bakımından özel olarak korunması gerekenler için de gerekli önlemleri alma görevi kabul edilmiştir. 4 Sosyal devlet anlayışında devletin temel işlevi ya da bir başka ifadeyle olmazsa olmaz niteliği; mal ve hizmetlerin adil, eşitlikçi bir biçimde paylaşılmasını sağlamaktır. Yani, devletin temel özelliği sosyo-ekonomik yaşama müdahaledir.5 Sosyal devlet, özellikle çalışan kesimler için refah ve güvence sağlayıcı işlevleri yerine getirmekte; böylece kapitalist sistemin çaresiz bıraktığı bireyi koruyucu önlemleri yaşama geçirmekte, bireyin karşılaştığı risk ve sorunlar devlet tarafından karşılanarak sistemin sürekliliği sağlanmaya çalışılmaktadır.6 Sosyal refah devleti anlayışının en temel göstergelerinden biri olan sosyal güvenlik anlayışı İkinci Dünya Savaşı’nın ardından dünya genelinde hız kazanmış, Bismark ve Beveridge tarafından ortaya konan sosyal güvenlik sistemleri aracılığıyla sosyal güvenlik uygulamaları kurumsallaşmıştır. Fakat 1970’lerden sonra meydana gelen makroekonomik krizlerin etkisiyle yeni liberal politikaların artması sonucunda sosyal güvenlik sistemi hem gelişmiş ülkelerde hem de gelişmekte olan ülkelerde yönetilebilir olmaktan çıkmıştır. Bu amaçla sosyal güvenlikte tek katmanlı sistemlerden çok katmanlı sistemlere geçilmiş; aynı 4 Ayferi Göze, Liberal, Marxiste, Faşist, Nasyonal Sosyalist ve Sosyal Devlet, Beta Basım Yayım, İstanbul, 2005, s:150–152. 5 Gencay Şaylan, Değişim, Küreselleşme ve Devletin Yeni İşlevi, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 2003, s: 93–94 6 Şaylan, a.g.e., s:117. 3 zamanda Şili’nin başını çektiği7; sosyal güvenliğin özelleştirilmesine yönelik radikal uygulamalar faaliyete geçirilmeye çalışılmıştır. Sosyal güvenlik sistemlerindeki sorunları çözmek için ülkeler tarafından benimsenen yeni anlayışlar ve uygulamaya konan tedbirler şu şekilde sıralanabilir: —Sistemin daha etkin ve ekonomik olarak düzenlenmesine önem verilmektedir. —Toplumun en çok ihtiyaç duyan kesimlerine hizmet götürülmesi amaçlanmaktadır. Genelleştirilmiş ve sosyal güvenlik yardımları yerine, kişisel ihtiyaçlar ve farklılıklar dikkate alınmaktadır. —Sosyal güvenlik sistemlerinin popülist uygulamaların dışında tutulmasına ve hükümetlerin sosyal güvenlik fonlarına müdahale etmemesine özen gösterilmektedir. Sosyal güvenlik kuruluşlarının özerk ve bağımsız bir statüye kavuşturulmasına önem verilmektedir. —Sanayileşmiş ülkelerde 1970’li ve 1980’li yıllarda işsizliğe karşı bir alternatif olarak uygulanan erken emeklilik politikaları, sistemin mali yükünü arttırmıştır. Ülkeler bu uygulamayı terk ederek emeklilik yaşını yükseltmekte, hak kazanma koşullarını zorlaştırmakta, sağlanan yardımları azaltmaktadırlar. —Emeklilik yaşı birçok ülkede kadınlarda 60, erkeklerde 65 olmasına rağmen bir yandan kademeli olarak 67’ye yükseltilmesi (Danimarka gibi), diğer yandan kadınlar lehine olan 5 yıllık erken emeklilik imkânının ortadan kaldırılması (Hollanda, Fransa ve Almanya gibi) gündeme gelmiştir. Yaşlılık sigorta dalında giderek artan maliyetler ve işgücünün gelecekteki nitelik düzeyine ilişkin endişeler, bireyleri mümkün olduğu kadar işgücü piyasasında tutmaya yönelik politikalara ağırlık verilmesine neden olmuştur. Bir kısım ülkede (örneğin Fransa) ise, emekli aylığına hak kazanabilmek için gerekli olan minimum sigortalılık süresi artırılarak emeklilik yaşı doğrudan yükseltilmektedir. —Sosyal güvenlik sistemlerinin reformu dâhilinde ortaya çıkan eğilimlerden biri, hükümetlerin bu alandaki yükümlülüklerini bireylere ve özel sektöre aktararak finansman krizini aşmaya çalışmalarıdır. Buna göre sosyal güvenlik, toplumda mümkün olduğunca daha çok kişiye minimum bir gelirin sağlanması ile yükümlü tutulmakta, bunun üzerinde bir imkân sağlanması özel programlarla/sigortalarla bireylere bırakılmaktadır. Kamu ve özel sektörün bir arada toplumun sosyal yönden korunmasını sağlamaları gerektiği düşünülmektedir. 7 Armağan Öztuksavul; “Şili Mucizesi”:Sosyal Güvenliğin Yok Edilişi, Mai ve Küreselleşme Karşıtı Çalışma Grubu, Temmuz 1999, http://www.antimai.org. 4 Yaşlılık ve hastalık sigorta kolları başta olmak üzere, hemen hemen tüm sigorta kollarında özel programlara ağırlık verilmekte ve bunlar teşvik edilmektedir. —İşsizlik sigortası, aile yardımları ve malullük yardımları gibi gelir desteği sağlamaya yönelik pasif politikalar yerine, bireyleri işgücü piyasasında aktif olarak tutmayı amaçlayan politikalar izlenmektedir. Bu kapsamda, işsizlik ve malullük sigorta kollarında yardıma hak kazanma koşulları zorlaştırılmakta, yararlanma süresi kısaltılmakta ve istismarı önleyici tedbirler alınmaktadır.8 İkinci Dünya Savaşı sonrasında hızlı bir büyümeyle beraber hızlı bir yoğunlaşma yaşanmıştır. Politik açıdan bu olguyu, gelişmiş kapitalist ülkelerin büyük korporasyonlarının tekelci denetimlerini artırmaları biçiminde tanımlamak mümkündür. Pazara ve üretim sürecine egemen olan büyük firmalar, küçükleri pazardan silmek için sürekli bir fiyat düşürme eylemine girmemişler, aksine likidite gereksinmeleri için fiyatları sürekli artırmışlardır. Yoğunlaşma, yani büyüklerin küçükleri denetim altına alması, daha çok teknoloji geliştirme yoluyla gerçekleşmiştir. Yani genel olarak yoğunlaşma, teknoloji üretimi için harcama yapma ve dünyanın çeşitli yörelerinde yatırım yapma biçiminde kendini göstermiştir. Kapitalizmin yeniden yapılanması çerçevesinde, 1970’lerde kendini gösteren bunalımda teknolojik gelişmenin maliyet ve likidite gereksinimi açısından sürekli fiyat artışlarına neden olurken istihdamı da olumsuz yönde etkilemesinin rolü olmuştur. Böylece yaklaşık 20 yıllık bir dönemi kapsayan gelişme ve zenginleşme, yerini karmaşık, daha öncekilerine benzemeyen derin ve uzun dönemli bir bunalıma bırakmıştır. Sözü edilen bu bunalımın, sosyopolitik yaşamdaki etkisi, kısaca belirtmek gerekirse sosyal devletin çöküşü olmuştur. “Devletin mali krizi”, “küçülen devlet” vb terimlerle de ifade edilen bu olgu, devletin rolü ve işlevleri alanında kapsamlı bir değişimi ortaya çıkarmıştır. Uygulamada sosyal devlet gerilerken, kapsamlı özelleştirme girişimleriyle devletin küçülmesi gündeme gelmiştir.9 Küresel ortamda sosyal devlet harcamalarının ulusal ekonomilerin rekabetçiliğini olumsuz etkilediği, ekonomik büyümeyi engellediği ve hatta krizlere yol açtığı ileri sürülerek, sosyal devletin yükümlülüklerinin ve harcamalarının azaltılması ve piyasalaştırılması salık verilmektedir. Bu doğrultuda, piyasanın, ulusal ve uluslararası piyasa güçlerinin, sivil toplumun çalışma alanlarının genişletilmesine olanak sağlanması, bunun için de sosyal 8 DPT, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Sosyal Güvenlik Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara, 2001, s:12-13. 9 Şaylan, a.g.e., s: 122-123. 5 haklardan, sosyal devletten ve sosyal güvenlik hizmetlerinin sosyal devletin bürokrasisi eliyle sunulmasından vazgeçilmesinin gereği de vurgulanmaktadır. 10 Kamu yönetimine piyasa mekanizmalarını enjekte eden yeni liberal anlayış, eşitsizlik ile karakterize olan çağdaş toplum için önerilmektedir. Yeni sağ, piyasa mekanizmalarının toplumsal eşitsizliği derinleştirici etkilerine karşı duyarsızdır. Özel sektörleşmiş kamu yönetimi, piyasa mekanizmalarının eşitsizlik ve yoksulluk üretme etkisini daha da yaygınlaştırma ve derinleştirme riski taşımaktadır. Model, devletin gündeminden toplumsal eşitsizlik sorununu çıkarmaktadır. 11 1980’li yıllardan itibaren bir dönüşüm süreci geçiren sosyal güvenlik sistemi yaşlı nüfusun artması, yapısal yetersizlik ve kaynak yetersizliği gibi sorunlar yüzünden sıkıntı yaşamaya başlamıştır. Türkiye’de ise tüm nüfusu kapsam altına almak amacıyla kurulan sosyal güvenlik sistemi özellikle 1990’lı yıllarda başlayan popülist eksenli uygulamalar sonucu sürdürülemez duruma gelmiştir. Sonuçta Türk sosyal güvenlik sisteminin uzun dönem aktüeryal dengeleri bozulmuş, sosyal güvenlik kuruluşlarına bütçeden yapılan transferlerle sistem ayakta tutulmaya çalışılmıştır. Cumhuriyet döneminde sosyal güvenlik alanındaki gelişme süreci siyasi rejimin oluşumu ve gelişimi ile yakından ilgilidir. Örneğin 1936 tarihli ilk İş Kanunu, işçi hak ve özgürlükleri bakımından çok sınırlı olmakla birlikte grevlerin yapılmasına da izin vermemekteydi. Fakat bu kanun, sosyal sigortaların kurulması ile ilgili ilk genel ilkeleri barındırması, bu konuda düzenleme yapma yetkisini hükümete vermesi ve uygulamada çok uyulmasa da çalışma saatlerinin resmi olarak 8 saat ile sınırlandırılmasından dolayı önemli bir gelişme olarak görülebilir.12 Türkiye’de sosyal sigorta kolları ile ilgili ilk yasa 1945 tarihli ve 4772 sayılı İş Kazaları, Meslek Hastalıkları ve Analık Sigortaları Kanunu’dur. Bu yasaya paralel olarak aynı yıl İşçi Sigortaları Kanunu çıkarılmıştır. İkinci aşama olarak 1949 tarihinde İhtiyarlık Sigortası Kanunu çıkarılmış ve bu kanun 1957 yılına kadar yürürlükte kalmıştır. 1950 tarihinde hastalık ve analık sigortası birlikte düzenlenmiştir. Ayrıca 1949 tarihinde çıkarılan 10 Hüseyin Gül ve Songül Sallan Gül, “Sosyal Devletten Çalışma Refahına Geçişte Sosyal Haklar ve Yoksullar”, Amme İdaresi Dergisi, Cilt: 40, Sayı:3 Eylül 2007’den ayrı bası, s:9. 11 Birgül Ayman Güler, Yeni Sağ ve Devletin Değişimi, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 2005, s:140. 12 Songül Sallan Gül, Sosyal Devlet Bitti Yaşasın Piyasa! Yeni Liberalizm ve Muhafazakârlık Kıskacında Refah Devleti, Ebabil Yayınları, Ankara, 2006, s: 266. 6 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu ile o güne kadar dağınık halde bulunan ve memurlara sosyal güvenlik sağlayan tüm yasa ve sandıklar birleştirilmiştir.13 1961 Anayasası’nda sosyal güvenlik ve sağlık kavramı birer hak olarak tanımlanmış ve bu hakların sağlanmasının devletin görevi olduğu kabul edilmiştir. 1961 Anayasası’nın aşağıda ele alınmış olan maddeleri bu ifadeyi net bir biçimde ortaya koymaktadır. MADDE 2-Cumhuriyetin Nitelikleri: “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir.” MADDE 60-Sosyal Güvenlik Hakkı: “Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar.” Sosyal güvenlik alanındaki gelişmeler, 1964 tarihli 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ve 1971’de çıkarılan Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu (Bağ-Kur) ile devam etmiştir.14 1970’lerin ortalarına gelindiğinde özellikle Sosyal Sigortalar ve Bağ-Kur kapsamında olanların sayısının artmasına karşın kurumlar ve programlar arasında uyumsuzluklar meydana gelmiştir. Bu nedenle 1974 yılında sosyal güvenlik politikalarında eşgüdüm sağlamak amacıyla Sosyal Güvenlik Bakanlığı kurulmuştur ve 4951 sayılı kanunla Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur ve Amele Birlikleri bu bakanlığa bağlanmıştır. Tüm bu gelişmeler sonucunda Türkiye’de 1978 yılında sigorta sistemine dâhil olanların sayısı toplam aktif sigortalılarda 4 milyon 346 bine ve bunların bağımlıları da dâhil edildiğinde 19 milyon 207 bin kişiye ulaşmıştır. Böylece toplam nüfusun %44,74’ü sigorta kapsamında yer almıştır.15 1980’li yıllarda da sosyal güvenlik uygulamalarına ilişkin gelişmeler devam etmiştir. 1983 yılında sosyal yardım hizmetlerini tek çatı altında toplamayı amaçlayan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu yeniden düzenlenmiş, 1986 yılında Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu oluşturulmuş, 1992’de Yeşil kart sistemi uygulamaya konulmuş, 1999 tarihli 4447 sayılı yasa ile İşsizlik Sigortası yasalaşmış ve 2002’de uygulamaya geçirilmiştir.16 1980’lerde neoliberal ekonomi politikalarıyla birlikte başlayan süreçte ise sosyal devlet anlayışı yavaş yavaş terk edilmiş, oluşan yeni ekonomik düzende güçsüzü güçlüye 13 Türkiye’de ve Dünyada Sosyal Güvenlik Kurumunun Kuruluş, Görev ve Çalışma Esasları- Kurumun Diğer Sosyal Güvenlik Kuruluşları İle İlişkileri, s:8, http://download.bagkur.gov.tr/pers/memur.doc. 14 Sallan Gül, a.g.e., s:271-272. 15 İsmail Kitapçı, Sosyal Devlet Işığında Türk Sosyal Güvenlik Sisteminin Sorunları ve Reform Arayışları, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Isparta, 2007,s: 82. 16 Cemal Hüseyin Güvercin , “Sosyal Güvenlik Kavramı Ve Türkiye’de Sosyal Güvenliğin Tarihçesi”, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Mecmuası, Cilt: 57, Sayı:2, 2004, s:93. 7 karşı koruyan anlayıştan uzaklaşılmıştır. Bu süreçte sosyal devletin en önemli öğelerinden biri olan sosyal güvenlik sistemi de ağır sorunlar yaşamış ve sosyal güvenlik sistemi kendi kendini finanse edemez hale gelmiştir.17 Bu dönemde sosyal devletin çözülmesiyle birlikte piyasa ilişkileri içinde güvencesizleşen kentin yoksul kesimleri, hemşehrilik ilişkisine dayalı pasif sosyal güvenlik mekanizmalarını oluşturmuştur. Daha önceki yıllarda da görülen bu ilişkiler; sadece kentsel yaşama uyum ve aileler arası dayanışmadan çok, kentsel rant mekanizması içinde yer almak üzere parasal yönü ağır basan, yaşlılar, yoksullar gibi belli kesimleri dışlayan ve bu kesimleri oluşturduğu hiyerarşik piramidin altına yerleştiren bir görünüm almıştır. 18 Sosyal güvenlik sisteminde 2006 yılında yapılan değişiklikler 60 yıllık sosyal güvenlik sisteminden köklü bir kopuş teşkil etmekle birlikte bu değişiklikler, özellikle 1999 yılından beri aşama aşama gerçekleştirilen bir dönüşümün yeni halkalarıdır. 1998 IMF Yakın İzleme anlaşması ile öngörülen ve daha sonraki stand-by anlaşmaları ile de sürdürülen, sosyal güvenlik sisteminde yapılan parametrik değişikliklerle katkıların artırılıp yararların azaltılması, bireysel emeklilik alternatifinin yerleştirilmesi, sağlık hizmetlerinde katkı payları, ticarileşme ve özelleştirme şeklindeki yaklaşım, dönem hükümetlerinin tümü tarafından uygulanmıştır. AKP Hükümetinin 2006 yılında gerçekleştirdiği sosyal güvenlik reformu da 2005 IMF yapısal uyum programının önemli bileşenlerinden biri olarak gündeme gelmiştir. IMF ile uygulanan program çerçevesinde “kamu maliyesinde kalıcı iyileşme sağlamayı hedefleyen reform çabalarının temel unsurunun, bütçe dengelerini korumaya yönelik kısa vadeli tedbirler ile desteklenen geniş kapsamlı bir sosyal güvenlik reformu” olduğu belirtilmiş ve sosyal güvenlik reformu kredi anlaşmasının koşulları arasına dâhil edilmiştir. Bu amaçla, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, “58. Hükümet Programı ve Acil Eylem Planı” çerçevesinde Türk sosyal güvenlik sisteminin yeniden yapılandırılmasını amaçlayan, çok yönlü ve kapsamlı bir çalışmayı 15 Ocak 2003 tarihinde, “Sosyal Güvenliğin Tek Çatı Altında Toplanması ve Genel Sağlık Sigortasının Oluşturulması” başlığı ile kendi internet sayfasından Türk kamuoyuna duyurmuştur19. Bakanlığın faaliyetleri başlığı altında verilen bu duyuruda, sosyal güvenlikle ilgili olarak; genel sağlık sigortasının oluşturulması, bütünleştirilmiş bir sosyal güvenlik ağının oluşturulması, sosyal güvenlik kuruluşlarında norm 17 Türk-İş, Sayı:370, s:120. Basak Ergüder, “Güvencesizlerin Sosyal Güvenliği: Enformel İlişki Ağları ve Pasif Güvenlik Mekanizması”, İktisat Dergisi, Sayı: 479-480, Kasım-Aralık 2006, s:21. 19 Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Sosyal Güvenliğin Tek Çatı Altında Toplanması Ve Genel Sağlık Sigortasının Oluşturulması, www.calisma.gov.tr. (15.01.2008) 18 8 ve standart birliğinin sağlanması, sosyal yardımların yeniden düzenlenmesi gibi değişikliklerin yapılacağı belirtilmiş ve bu çalışmaların idari, mali, hukuki ve kurumsal alt yapısı ile ilgili temel bilgilere yer verilmiştir. Bu çalışmalar Haziran 2003 tarihinde biraz daha somutlaşmış ve yine Bakanlığın kendi internet sayfasında “Acil Eylem Planı Reform Taslakları” başlığı altında sosyal güvenlik sistemimiz ile ilgili köklü değişiklikler öngören 4 yeni Kanun tasarısı taslağı kamuoyuna sunulmuştur.20 Bunlar ilgili sayfadaki sırası ile; - Emeklilik Sigortası Sistemi ve Emeklilik Sigortaları Kurumu Kanunu Tasarı Taslağı, - Sosyal Hizmetler ve Sosyal Yardım Temel Kanunu Tasarısı Taslağı, - Sosyal Güvenlik Kurulu Başkanlığı Kanunu Tasarı Taslağı ve - Genel Sağlık Sigortası Sistemi ve Sağlık Sigortası Kurumu Kanunu Tasarısı Taslağı başlıkları altında yer almıştır. Kasım 2002’de 58.Hükümetin açıkladığı Acil Eylem Planı çerçevesinde sosyal güvenlik reformu çalışmalarına başlanmıştır. Buna bağlı olarak 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 16.6.2006 tarihli 26200 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Ancak Cumhurbaşkanı Sezer, emeklilik yaşının 65’e yükseltilmesi, prim ödeme süresinin 9 bin güne çıkarılması, aylık bağlama oranlarının düşürülmesi, önceki ve sonraki emekliler arasında gelir farkı yaratılması gibi nedenleri gerekçe göstererek yasanın 14 maddesinin iptal edilmesi istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne başvurmuştur. Cumhuriyet Halk Partisi de AB ülkelerinde olmayan bir biçimde işçilerin prim ödeme süresinin 9 bin güne yükseltilmesi, emeklilerin çalışması durumunda sosyal güvenlik destek priminin yüksek bir düzeye çıkarılması, Bağ-Kur emeklilerinin borçlu olması durumunda sağlık hakkından yoksun bırakılması gibi birçok madde üzerinde Anayasa'ya aykırılık iddiasında bulunmuştur ve Kanunun 21. maddesi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir.21 Anayasa Mahkemesi'nin 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun bazı maddelerini iptal etmesi üzerine AKP Hükümeti Bütçe Kanunu'na ek bir madde koyarak bu yasayı önce 1 Temmuz 2007 tarihine daha sonra 1 Ocak 2008 tarihine ertelenmiştir.22 Sosyal Güvenlik Kurumu, Anayasa Mahkemesi tarafından ertelenen 5510 sayılı SSGSSK'nın geleceği konusunda akademisyenlerle yapılan çalışmalar sonucunda 'Sosyal Güvenlik Reformu: Uygulama Öncesi Yeni Yaklaşım' adı altında rapor hazırlamış ve sosyal güvenlikte reform çalışmalarının temel amacı olan norm ve standart birliği ile sürdürülebilirlik ilkeleri 20 Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Acil Eylem Planı Reform Taslakları, http://www.calisma.gov.tr/mevzuat/tasari_taslaklari.htm. (15.01.2008) 21 Atilla Özsever, Sosyal Güvenlik Yasasında Değişiklik Sinyali, Radikal, 4.12.2006. 22 Yurdagül Şimşek, Sosyal Güvenlikte Yürürlük Tarihi Bilmeceye Döndü, Radikal, 22.12.2007. 9 çerçevesinde Anayasa Mahkemesi kararlarını dikkate alarak, reformda yapılabilecek değişiklikleri sosyal tarafların, akademisyenlerin ve ilgili tüm tarafların tartışmasına açmıştır. Raporda, 5510 sayılı kanunla emeklilik yaşının yükseltilmesi, işçi-memur-esnaf ayrımının kaldırılması gibi düzenlemeler sayesinde emeklilik sistemi açığında ciddi azalma sağlanacağı belirtilmiştir. Yapılan projeksiyonlara göre, mevcut durumun korunması halinde 2007–2075 için emeklilik sisteminin yıllık ortalama finansman ihtiyacının GSMH'nin yüzde 4.73'ü (2006 rakamlarıyla yıllık 27 milyar YTL) seviyesinde olacağı, buna karşılık 5510 sayılı kanun uygulanırsa bu rakamın yıllık 5,4 milyar YTL (GSMH'nin yüzde 0.94'ü) seviyesinde kalacağı savunulmuştur. Böylece her yıl tasarruf edilecek 22 milyar YTL'lik kaynağın Türkiye'nin ekonomik büyümesine doğrudan katkı sağlayacağı ifade edilmiştir.23 Yasa taslağıyla ilgili olarak Çalışma Bakanlığı'na görüş ve önerilerini bildiren tüm işçi ve işveren sendikalarının yanı sıra memur sendikaları ve sivil toplum örgütlerinin ortak eleştirisi; sosyal güvenlik reformu ile emekli ya da çalışan tüm sigortalılardan emeklilik yaşı, aylık bağlama oranı, emzirme-evlenme-geçici iş göremezlik ödenekleri, ölüm aylığı, yıpranma payı gibi hayati konularda fedakârlık beklenirken, bazı kesimlere ayrıcalık sağlanması üzerine olmuştur.24 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının TBMM Genel Kurulunda 17.04.2008 tarihinde kabul edilmesiyle birlikte yürürlük tarihi 1 Ekim 2008 tarihine ertelenmiştir. Yasa tasarısının ilk görüşmelerinde 1 Haziran 2008 olarak belirlenen yürürlülük tarihinin ötelenmesinde teknik altyapı ve ikincil mevzuat düzenlemeleri için süreye gerek duyulması etkili olmuştur. 13’ü geçici olmak üzere toplam 122 maddeden oluşan kanunun daha yürürlüğe girmeden 100 dolayında maddesinde değişiklik yapılırken, temel bazı parametrelerde dâhil kanunun önemli hükümleri değişikliğe uğramıştır.25 TÜRKİYE’DE SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİNİN SORUNLARI Türk Sosyal Güvenlik Sistemi, 1990’lı yıllarda ciddi sorunlarla karşı karşıya kalmış ve mali kriz içine girmiştir. Sosyal güvenlik kuruluşlarının yıllık gelirleri giderlerini karşılayamamakta ve açıklar her geçen yıl katlanarak artmaktadır. Bugün gelinen noktada, bu kuruluşların devlet yardımı olmadan ayakta durabilmeleri neredeyse imkânsız hale gelmiştir. Sistemin açıkları, kamu açıklarının en önemli nedenlerinden biri durumundadır. Sosyal güvenlik sistemini krize sürükleyen en önemli neden, temel sigortacılık kurallarından 23 Ahmet Kıvanç, Sosyal Güvenlik Reformunda İkinci Perde Açılıyor, Radikal, 19.05.2007. Ahmet Kıvanç, Tasarı Bu Şekliyle Yasalaşırsa Anayasa Mahkemesi Mutlaka İptal Eder, Radikal, 22.11.2007. 25 Ahmet Kıvanç, Emeklilik Artık Daha Zor Olacak, Radikal, 18.04.2008. 24 10 uzaklaşılarak, sistemin politik müdahalelere maruz bırakılması ve bunun sonucunda aktüeryal dengelerin bozulmasıdır.26 Aşağıda ülkemiz sosyal güvenlik sisteminin ana sorunları ele alınmaktadır. 1. Alt Yapı Yetersizlikleri İktisadi ve sosyal sistemin bir alt sistemini oluşturan sosyal güvenlik sisteminin yapılanmasında ve işleyişinde üst sistemlerin belirleyici etkilerinin olması kaçınılmazdır. Türk Sosyal Güvenlik Sistemi de üst sistemlerden kaynaklanan sebeplerle kuruluş ve gelişme aşamalarında önemli problemlerle karşılaşmıştır.27 Bu alandaki ilk problem, sosyal güvenlik için tahsis edilen kaynakların yetersizliğinden ortaya çıkmıştır. Hangi yöntem benimsenmiş olursa olsun, bir sosyal güvenlik sisteminin yeterli sosyal güvenlik sağlaması, öncelikle bu amacı gerçekleştirmesine imkân verecek yeterli kaynak transferinin yapılması ile mümkün olabilmektedir.. Sosyal güvenlik için tahsis edilecek kaynakların hacmini belirleyen de ekonomik gelişme seviyesidir. Türkiye’de sosyal güvenlik için tahsis edilen kaynaklar 2002 yılında GSMH’nın %4,10’u seviyesindedir. SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı’na yapılan toplam transfer 2006 yılında yaklaşık 23 milyar YTL olup, GSMH’nın yaklaşık % 4’ünü oluşturmaktadır. Bu oran 2007 yılında %4,51 seviyesindedir.28,29 VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda (2001–2005) sigorta hizmetlerinin, gelir-gider dengesi içinde kurumların aktüeryal yapılarını bozmadan kendi finansman kaynaklarından karşılanabileceği ve prim karşılığı olmayan ek yükümlülükler getirilmeyeceği öngörülmüştür. IX. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda bireysel emeklilik sisteminin sosyal güvenlik sisteminin tamamlayıcısı olması yönünde çalışmalar yapılacağı belirtilmiştir. Türkiye’de kişi başına düşen sağlık harcaması 150 dolar olup GSMH’nın %5’ini kapsamaktadır.30ABD’de kişi başına düşen sağlık harcaması ise 4500 dolardır.31 Bu veriler dikkate alındığında gerek birey, gerekse toplum düzeyinde sosyal güvenlik için tahsis edilen kaynakların yetersizliği ortaya çıkmaktadır. Türkiye’nin nüfus ve işgücü ile ilgili yapısal özellikleri de sosyal güvenlik sisteminin kuruluşunu ve gelişimini olumsuz etkileyen diğer faktörler olmuştur. Sosyal sigortaları esas 26 Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu, Gelişmiş Ülkelerde ve Türkiye’de Sosyal Güvenlik Sistemlerinin Yeniden Yapılandırılması, TİSK İnceleme Yayınları 18, s:24. 27 Gülender Ay, Türkiye’de Sosyal Güvenlik ve Bireysel Emeklilik Sistemi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Bankacılık ve Sigortacılık Enstitüsü , İstanbul, 2003, s:31. 28 T.C.Maliye Bakanlığı Muhasebat Genel Müdürlüğü, http://www.muhasebat.gov.tr/mbulten/T3-2-5.htm. 29 Bütçenin Yükünü Vatandaş Sırtlayacak, Milliyet, 27.12.2006. 30 İstanbul Tabip Odası, IMF Niyet Mektubunu Onayladı Sağlığımız ve Sosyal Güvenliğimiz IMF'nin İpoteği Altına Girdi, http://www.istabip.org.tr/icerik/imf-niyet-mektubunu-onayladi-sagligimiz-ve-sosyal-/. (28.11.2007) 31 Osman Ulugay, Avrupa ABD gibi olmak zorunda mı? Milliyet, 7.01.2002. 11 alan sistemler işgücünün önemli bir kesiminin kentlerde yaşadığı ve sanayi sektöründe çalıştığı ülkeler için daha kolay kurulabilir ve faaliyet gösterir. Sosyal sigortaların gelişme yıllarında sanayileşmiş ülkelerde işgücünün %60-80’i sanayi sektöründe çalışırken nüfusun %90-95’i kentlerde yaşıyordu. Türkiye’de ise 2003 yılı itibariyle nüfusun %60,6’sı kentsel yerlerde , %39,4’ü hala kırsal kesimde yaşamaktadır.32 Aktif işgücünün %45’i tarım sektöründe istihdam edilmektedir. Tarım sektöründeki nüfusun 520 bini ücretli işçiler, yaklaşık 3 milyonu kendi hesabına çalışanlar, 8 milyondan fazlası da ücretsiz aile işçileridir.33 Ocak 2008 döneminde istihdam edilenlerin % 23,2’si tarım, % 21,4’ü sanayi, % 5,1’i inşaat, % 50,3’ü ise hizmetler sektöründedir. Önceki yılın aynı dönemi ile karşılaştırıldığında, tarım sektöründe istihdamın payının 2,3 puan azaldığı, buna karşılık sanayi sektörünün payının 1,1 puan, inşaat sektörünün payının 0,1 puan, hizmetler sektörünün payının ise 1,2 puan arttığı görülmektedir.34 Tarımdaki büyümenin temposunun düşmesi, tarımın Türkiye ekonomisindeki yerini de daraltmıştır. Türkiye istihdamındaki yüzde 30’ları aşan payına karşılık tarımda yaratılan katma değer 2000’de yüzde 13,4’lük paya sahip iken bu pay 2004’te yüzde 11,7’ye, 2005’te de yüzde 11,5’a kadar düşmüştür. Tarım üretimindeki gerileme, tarımdan geçinen nüfusun tarımda tutunamamasına, tarımı terk ederek kentlere yığılmasına da neden olmaktadır. Tarımdan geçinen ya da tarımda çalışan nüfus; 2000’de toplam istihdamın yüzde 32,6’sını oluşturan 7.031 milyon kişi iken, 2004’te bunların sayısı 380 bin artmasına karşılık tarımın milli gelire payı yüzde 11,7’ye düşmüştür. 2005’te tarım sektörünün yüzde 5,6 büyümesine karşın tarımın milli gelirdeki payı yüzde 11,5’a gerilerken tarımda çalışan nüfus da bir yılda 813 bin kişi azalarak 6 milyon 602 bine gerilemiştir.35 2006 yılında ise tarım sektöründeki büyüme oranı -1,2 olup toplam büyümedeki payı ise %11,2 oranındadır.36 2003 yılında sanayi sektörünün toplam istihdam içindeki payı %29,3, hizmet sektörünün ise %58,2, tarım sektörünün de %12,5’dir.37 Sosyal güvenlik kurumlarının sağlıklı şekilde işletilebilmesi için sigortalı sayısından çalışma günlerine ve kazançlarına kadar birçok konuda sağlıklı ve güvenilir verinin varlığı zorunludur. 32 DİE, 2003 yılı II. Dönem Hane Halkı İşgücü Anketi Geçici Sonuçları. http://tarim.gov.tr. Tarım ve Köy işleri Bakanı Prof.Dr. Sami Güçlü’ nün Tarım-İş Sendikası Genel Kurulu Açılış Konuşması.22.03.2003. 34 T.C Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumu; Hanehalkı İşgüvü Araştırması 2008 Ocak Dönemi Sonuçları, http: //www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=1956. 35 Mustafa Sönmez, Sayılarla Tarımın Çöküşü. www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=5957. 36 Kişi Başına Milli Gelir 5138 Dolar, Milliyet,12.12.2006. 37 Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu, Rakamlarla Türkiye 2005, TİSK Yayınları, http://www.tisk.org.tr (15.10.2007) 33 12 2004 verilerine göre çalışan nüfusun ancak %49,8’i sosyal sigorta kapsamına alınabilmiştir.38 2007 verilerine göre tarımda istihdam edilenler içinde bu oran % 87,5 iken 2008 yılında % 84,9 ‘a düşmüştür.39 Tarım sektöründe iş yerinin küçüklüğü ve dağınıklığı, iş gücü içinde ücretsiz çalışanların yoğunluğu, gelirin süreksiz ve istikrarsız olması ve sigortalılık bilincinin gelişmesini önleyen eğitim yetersizliğine bağlı olumsuz etkileri, sosyal güvenlik kurumlarının örgütlenmesini zorlaştıran yapısal faktörler olarak etkisini gösterirken, benzer nedenler kentlerde de ortaya çıkmaktadır. Kentlerde yaşayan nüfusun artmasına rağmen, hizmet sektörünün sağlıksız şekilde gelişmesi ile ortaya çıkan kayıt dışı çalışmanın yaygın olduğu enformel sektörün büyümesi, sigortalı sayısının artmasını önlemektedir. 2. Sosyopolitik Davranışlar Sosyal güvenlik sisteminin en önemli tarafını oluşturan sigortalılar, sistemin ödenen primlerle sağlanan menfaatler arasında gelir-gider dengesini esas alan bir işleyişe sahip olduğunu unutarak, siyasi iktidarları sisteme müdahale etmeye teşvik etmişler ve kısa vadeli menfaatlerini sistemin geleceğinin önünde tutmuşlardır.40 Sosyal güvenlik kurumlarına sahip çıkamayan sigortalılar, sosyal güvenlik kurumlarının imkânlarının “hizmet borçlanması” gibi uygulamalarla yağma edilmesine göz yummuşlardır.41 “En az ödeyerek en fazla almanın” arayışı içine giren sigortalılar, bu amaçla siyasi iktidarlarla olduğu kadar zaman zaman işverenlerle de işbirliği içine girmişlerdir. Bağ-Kur sigortalıları bir yandan prim ödeme konusunda isteksiz davranırken, diğer yandan zorunluluk dışında basamak yükseltme talebinde bulunmayarak, aylık almaya hak kazanmasına yakın tarihlerde diğer sosyal güvenlik kurumlarına geçmenin veya borçlanma uygulamaları ile daha yüksek aylık almanın hesaplarını yapmıştır. Sosyal Sigortalar Kurumu’nda (SSK) ise sigortalılar özellikle toplu iş sözleşmeleri ile sosyal yardımlar adı altında yapılan ödemeleri arttırmışlar ve bunları prime esas kazançlar dışında tutmuşlardır. Eksik gün ve kazanç bildirimi konusunda, yasal düzenlemeler olmasına rağmen hakkını arama konusunda yeteri kadar bilinçli davranamamışlardır. Emekli Sandığı mensupları ise aylıklarının son derece ve kademeden ödendiği gerçeğinden hareketle atama yoluyla aylıklarını arttıracak makamları elde etmenin arayışı içinde girmişler ve kamu personel rejimini sıkıntıya sokan müdahaleler yaptırmışlardır. 38 Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu, Rakamlarla Türkiye 2005 TİSK Yayınları, http://www.tisk.org.tr. 39 T.C Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumu, Hane Halkı İşgücü Araştırması 2008 Ocak Dönemi Sonuçları, 15 Mart 2008 40 Yusuf Alper, “Sosyal Güvenlik Sistemlerinde Kriz Ve Reform İhtiyacı”, İşveren, Cilt:34, Sayı:5, Şubat, 1996, s:7. 41 Kadir Arıcı, Bataktan Gün Işığına Tük Sosyal Sigorta Sistemi, Türk Metal Sendikası Yay, Ankara,1999, s: 16–17. 13 Sigortalılar, yetersiz olduğuna inanmalarına rağmen sosyal güvenlik kurumlarından aylık alma hakkını elde etmeyi, mutlaka elde edilmesi gereken bir hak ve bir tür garanti veya işsizlik sigortası gibi değerlendirmişlerdir. 42 Sendikalar ise siyasi iktidarların, prim afları, borçlanma uygulamaları ve fonların kullanımı başta olmak üzere sosyal güvenlik kurumlarının imkânlarını kullanma amacına yönelik müdahalelerine karşı yeterince itiraz etmemişlerdir. İşverenler ise sosyal güvenliğin çalıştırdıkları kişilerin temel ve vazgeçilmez haklarından biri olduğunu unutarak, primlerini zamanında ödemekten kaçınmışlar, sigortasız işçi çalıştırmayı tercih etmişler ve nihayet sigortalıların sigortalılık gün sayısına veya prime esas kazançlarını eksik bildirerek kurumu gelir kaynaklarından mahrum etmişlerdir. 43 Siyasi iktidarlar sosyal güvenlik kurumlarının sahip olduğu imkânları, sigortalıların da bu konudaki taleplerini gerekçe göstererek kısa vadeli politik amaçlarını gerçekleştirmek için kullanmışlardır. Prim ve gecikme zamlarının affedilmesi, borçlanma kanunları, aylık alma hakkını düzenleyen mevzuatın sık sık değiştirilmesi, siyasi amaçla yapılan müdahalelerden bazılarını oluşturmaktadır. Siyasi iktidarlar sosyal güvenlik kurumlarının işleyişine yaptıkları müdahalelerde, “kıyak emeklilik” olarak bilinen uygulama ile en başta kendileri olmak üzere, imtiyazlı gruplar yaratarak sosyal adalet ilkesini zedeleyen davranışlarda bulunmuşlardır. Bütün bunların ötesinde sosyal devletin yerine getirmesi gereken yükümlülükler ve sosyal politikaların maliyetinin sosyal güvenlik kurumlarına yüklenmesi, işsizlik probleminin çözümü için genç yaşta emeklilik, özelleştirmeyi hızlandırmak için erken emekliliğin teşvik edilmesi ve nihayet gelir seviyesini yükseltmek için kendisinin yapması gereken ve prim karşılığı olmayan ödemelerin sosyal güvenlik kurumlarına yaptırılması sistemin dengesini bozmuştur. 44 3. Kayıt Dışı İstihdam Hangi statüde olursa olsun, gerek kurumsal yapı gerekse mevzuat düzenlemeleri bakımından bütün çalışanların sigortalı olabileceği bir alt yapı oluşturulmasına rağmen, bütün çalışanların veya önemli bir kısmının sigortalı olması sağlanamamıştır. Prim ödeyen aktif sigortalıların yeterince arttırılamaması, aktif sigortalıların sayısındaki artışın pasif sigortalıların sayısındaki artışın gerisinde kalması, sosyal güvenlik kurumlarının gelirlerinin de artışını sınırlandırmıştır. 42 Çağlar Keyder, Nazan Üstündağ, Tuba Ağartan, Çağrı Yoltar, 2007, Avrupa’da ve Türkiye’de Sağlık Politikaları Reformlar, Sorunlar, Tartışmalar, İletişim Yayınları, İstanbul, s: 64–66. 43 Arıcı, a.g.e., s:26. 44 TUSİAD, Sosyal Güvenlik Sisteminde Yeniden Yapılanma, Sorunlar, Reform İhtiyacı, Arayışlar, Çözüm Önerileri, TUSİAD Yayın No: T–97–10/217,İstanbul, 1997, s:133. 14 Daha çok cezai tedbirlerin arttırılması yönündeki önlemlere rağmen, sigortasız çalıştırma önlenememiştir. İşyerlerinin küçüklüğü ve dağınıklılığı, işçi devrinin yüksekliği, işverenin sigortalı çalıştırmaktan kaçınması, denetim faaliyetlerinin yetersizliği, sigortasız çalışma/çalıştırma nedenlerinden bazılarıdır. Sigortasız çalıştırmanın en fazla olduğu tarım sektöründe 7.400.000 çalışanın ancak 1.175.000’ı aktif sigortalıdır. Bunu SSK kapsamındaki sigortalılar takip etmektedir. SSK içinde, özelikle işçi devrinin yüksek olduğu inşaat sektörü ve ihale suretiyle alınan işlerde sigortasız çalıştırma yaygındır. 45 4. Gerçekçi Olmayan Prime Esas Kazançlar Sosyal güvenlik kurumlarının sigortalılar ve işverenlerden aldığı primlerin oranı genel olarak yüksek olmakla birlikte prime esas kazançlar düşük olarak belirlendiği için prim yükü de düşük kalmıştır. Bağ-Kur mensuplarının prim oranı sağlık sigortası dâhil olmak üzere %32 gibi yüksek bir oran olmakla birlikte, 6. basamaktan itibaren basamak yükseltme isteğe bağlı olduğu için, bağımsız çalışanlar prim ödeyecekleri gelir seviyesini kendi istedikleri şekilde, çoğunlukla da düşük olarak belirlemişlerdir. Emekli Sandığı mensuplarının maaşları, tabi oldukları kamu personel rejimine bağlı olarak çalıştıkları kurum, görev yaptıkları bölge ve bulundukları statü gibi çok sayıda değişkene bağlı olmakla birlikte yapılan ödemelerin çoğu kesenek ve karşılığa esas gelirlerin dışında tutulmuş ve prim yükü hem iştirakçi hem de işveren bakımından azaltılmıştır. Kamu görevlisinin statüsü yükseldikçe prim yükü hafiflemiştir. Prime esas kazançların seviyesi bakımından en dramatik gelişme SSK için yaşanmıştır. Memur Maaş Katsayısı (MMK) ve gösterge rakamları esas alınarak belirlenen prime esas kazançların alt ve üst sınırları gerçekçi olmaktan uzaklaşmış, hatta 1995 Eylül ayında İş Kanunu’na göre belirlenen asgari ücretin prime esas kazançların tavanından yüksek olması gibi izahı mümkün olmayan bir durum ortaya çıkmıştır. Prime esas kazançların belirlenmesi ile ilgili problem, ücret ve gelirlerle ilgili sağlıklı verilerin bulunmaması, MMK ve gösterge tablosu verilerinden hareketle alt ve üst sınırın belirlenmesinden kaynaklanmaktadır. Siyasi iktidarlar, MMK aynı zamanda memurların aylıklarının belirlenmesinde de dikkate alındığı için düşük oranlı aylık artışı yapılan dönemlerde prime esas kazançların sınırları da düşük kalmıştır. Öte yandan gösterge tablosunun bazen birkaç yıl değiştirilmeden uygulanması, bu sınırları daraltan faktörler olmuştur. Katsayı ve gösterge rakamları esas alınarak belirlenen alt 45 TİSK, Rakamlarla Türkiye 2005, www.tisk.org.tr. 15 ve üst sınırlar zaman içinde ücret seviyesindeki gelişmelerden kopmuş ve “prim oranları yüksek” ancak prim yükü düşük bir sistem ortaya çıkmıştır.46 5. Tahsil Edilemeyen Primler Emekli Sandığı dışındaki kurumların, özellikle Bağ-Kur’un gelirlerini azaltan veya bir başka deyişle olması gereken seviyenin altında gerçekleşmesine yol açan önemli nedenlerden biri de prim tahsilât oranlarının da son derece düşük olmasıdır. Prim tahsilâtı konusunda en ciddi problemi yaşayan kurum Bağ-Kur’dur. 1983–1992 yılları arasındaki 10 yıllık dönemde, her ay primlerini düzenli ödeyenlerin oranı yalnızca %1, düzensiz aralıklarla prim borcunu ödeyen sigortalı %34, birkaç kez prim ödeyen sigortalıların oranı %30 ve tescili yapıldığı halde hiç prim ödemeyen sigortalı oranı ise %35’tir.47 Prim ödemeyen sigortalıların sayısının çokluğu, primlerin sigortalılar tarafından ödenmesi, kurum personelinin yetersizliği dolayısıyla gerekli takibin yapılamaması, ödenmeyen primlerin tahsilâtında yaşanılan güçlükler 48 gibi faktörlerden kaynaklanan problemler bir yana, Bağ-Kur sigortalılarının prim ödeme eğilimlerinin düşük olmasının nedeninin, sağlanan garantinin seviyesinin yetersizliğine bağlı olarak kuruma güvensizlikleri olduğu belirtilmektedir. Kurum istatistikleri, basamak sayısı yükseldikçe, sigortalıların prim ödeme eğilimlerinin yükseldiğini göstermektedir.49 Tablo 1. Yıllar İtibariyle 1479 Sayılı Yasaya Göre Prim Tahsilâtı Ve Aylık Ödemeler Yıllar Prim tahsilâtı Aylık ödeme Bin YTL Artış Oranı 1997 69,236 229,3 1998 115,066 66,2 1999 221,021 92,1 2000 350,093 58,4 2001 603,715 72,4 2002 920,475 52,5 2003 1.264.084 37,3 2004 1.758.791 39,1 2005 1.681.657 —4,4 2006 3.641.541 116,5 Karşılama Bin YTL Artış Oranı oranı (%) 225.354 239,3 30,7 398.524 76,8 28,9 734.679 84,3 30,1 1.085.784 47,8 32,2 1.686.041 55,3 35,8 2.585.848 53,4 35,6 4.354.254 68,4 29,0 5.569.571 27,9 31,6 6.514.255 17,0 25,8 8.322.667 27,8 Kaynak: http://www.bagkur.gov.tr/finansman/E-PRİMLER.XLS. 46 43,8 Ahmet Şağar, “Sosyal Güvenlik Kurumu Bütçeleri”, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Dergisi, Ocak- Mart, 1999, s:11–12. 47 TOBB, Sosyal Güvenlik Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara, 1993,s:239. 48 TBMM, Sosyal Güvenlik ve SSK Araştırma Komisyonu Raporu, s:29. 49 Bağ-Kur, 2006 İstatistik Yıllığı, http://www.bagkur.gov.tr/finansman/yillik.html. 16 Bağ –Kur’a üye 1 milyon 252 bin kişi primini düzenli olarak ödemektedir. 1 milyon 410 bin kişinin ödemesi düzensizken, 869 bin kişi ise hiç prim ödememektedir. Bağ -Kur`un 20 milyar 319 milyon YTL’si esnaf ve sanatkârdan, 5 milyar 497 milyon YTL’si de tarım sigortalılarından olmak üzere, toplam 25 milyar 816 milyon YTL’lik alacağı bulunmaktadır.50 Buna göre, esnaf ve tarımda kendi adına çalışan olmak üzere 2003 yılında 141 bin 648, 2004'te 180 bin 738, 2005'te 262 bin 550, 2006'da 280 bin 737 ve 2007 yılında da 272 bin 841 sigortalı, kurumdan ayrılmıştır. AKP'nin iktidarda olduğu son 5 yılda, Bağ-Kur'luların prim borcu, yaklaşık 3 katı artmıştır. AKP'nin ilk iktidar olduğu 2002 yılında, esnaf BağKur'luların 9 milyar 43.4 milyon YTL olan prim borcu, 2007 yılı sonu itibariyle 25 milyar 933.5 milyon YTL’ ye ulaşmıştır. Çiftçi Bağ-Kur'luların borç tutarı da 2 milyar 835 milyon YTL'den 6 milyar 722 milyon YTL’ ye çıkmıştır. Böylece Bağ-Kur'un toplam prim alacağı 11 milyar 878,4 milyon YTL'den, 32 milyar 656,1 milyon YTL’ ye yükselmiştir.51 2001 yılında alacakların 653 trilyon 752 milyar 988 milyon 525 bin 796 lirası prim borcundan, 762 trilyon 332 milyar 196 milyon 616 bin 91 lirası ise gecikme zammından oluşmaktadır. Özel sektör kuruluşlarının kuruma 1 katrilyon 121 trilyon 549 milyar 803 milyon 975 bin 760 lira (Toplam borçların % 79.20), resmi sektör kuruluşlarının ise 294 trilyon 535 milyar 381 milyon 166 bin 122 lira (Toplam borçların % 20.80) borcu bulunmaktadır.52 En büyük sosyal sigorta kuruluşu olan SSK’da ciddi bir prim tahsilâtı problemi yaşamaktadır. Kurumun ilk kurulduğu andan beri alınan bütün idari, cezai ve teşvik edici tedbirlere rağmen prim tahsilât oranı %86’yı geçmemiş, zaman zaman daha düşük oranlarda gerçekleşmesine rağmen, genellikle de %70–85 arasında değişmiştir.53 Prim borçlarıyla gecikme cezalarına yönelik çıkarılan afların, özel sektör işverenlerinin prim ödeme eğilimlerinin düşük olmasına yol açan sebeplerden birisi olduğu belirtilmekle beraber prim borçları bakımından 1980’li yılların sonundan itibaren özellikle belediyeler ve bazı KİT’ler başta olmak üzere kamu kurumu işyerlerinin payının arttığı dikkat çekmektedir.54 6. Gelir-Gider Dengesinin Bozulması Borçlanma, çeşitli nedenlerle sosyal güvenlik kurumları ile ilgili yükümlülüklerini yerine getiremeyenlere sonradan bu fırsatın verilerek sigortalılık süresi veya prim ödeme gün 50 Bağ-Kur 26 Milyar Alacaklı, NTVMSNBC, 12.09.2006. Bağ-Kur’lu Sigortalı Sayısında Son Beş Yılda 1 Milyon 138 Bin Kişilik Düşüş, 12.03.2008. http://.www.haberx.com. 52 SSK Prim Alacağı Peşinde, NTVMSNBC, 25.02.2001. 53 Sosyal Sigorta Kurumu, Aylık İstatistik Bülteni, Aralık 2007. http://ssk.gov.tr. 54 SSK, 1997 Faaliyet Raporu, s:91. 51 17 sayısı bakımından eksikliklerinin tamamlanmasıdır. Çok özel şartlarda, istisnai bir uygulama olması gereken borçlanma, Türkiye’de çok sık başvurulan bir uygulama haline gelmiştir. 1969 yılında çıkan Borçlanma Yasası ile yıllarca kaçak çalışmış ya da hiçbir yerde çalışmamış bir sigortalı, on yıl öncesinin primi üzerinden on yıllık süre itibariyle borçlanabilmiş ve bu borcu beş yılda ödemiş ve emekli olmuş, bu şekilde kurumu büyük zararlara uğratabilmiştir. Diğer yandan borçlanılan sürelerin belgelerinin sahte olabildiğine de dikkat çekilmektedir.55 İlki 1969 yılında 1186 sayılı kanunla getirilen hizmet borçlanması, sonuncusu da 2002 yılında Bağ-Kur sigortalılarının basamak yükseltmeleri ile ilgili olmak üzere, bugüne kadar 15 borçlanma uygulanması yürürlüğe konulmuş, SSK ve Bağ-Kur bu uygulamalardan zarar görmüştür. Sosyal güvenlik kurumları, gelirlerini zaman içinde alma, zaman içinde değerlendirme ve ne ölçüde alındıysa o ölçüde verme prensibi ile çalışır.56 Borçlanma uygulamaları, sosyal sigortaların bu temel çalışma prensiplerine aykırı sonuçlar doğurmuştur. 1969 yılında 1186 sayılı kanunla, 10 yıllık hizmet süresini borçlanan sigortalı, bu süre için bir defada ödediği prim tutarını 8 ayda, 1978 yılında 2167 sayılı kanunla 10 yıllık süreyi borçlanan sigortalı da ödediği primlerin karşılığını 14 ayda geri almıştır.1987 yılında “süper emeklilik” olarak bilinen uygulamada da benzer bir sonuç ortaya çıkmış, sigortalılar ödedikleri parayı 22 ayda geri almışlardır. Borçlanma uygulamaları, sosyal güvenlik için kurulmuş olan sosyal güvenlik kurumlarını karşılıksız hizmet veren bir sosyal yardım kuruluşu haline getirmiş, bu yasaların hiç birinde kurumların aktüeryal hesapları gözetilmemiştir.57 Aşağıda SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı için yer alan gelir- gider değerleri, gittikçe büyüyen gelir-gider açığının ortaya çıktığını göstermektedir. 55 Gürol Banger, “Sosyal Güvenlikte Yeniden Yapılanma Sürecinde SSK’nın Temel Sorunları Ve Uygulama Reformları”, İşveren, Mayıs 2003. 56 Ahmet Şen, İşçiler Açısından SSK Gerçeği, Tes-İş Sendikası Yay., Ankara,1998,s: 29-36. 57 TİSK, Gelişmiş Ülkelerde ve Türkiye’de Sosyal Güvenlik Sistemlerinin Yeniden Yapılanması 18 Tablo 2. SSK’nın Ödemeler Dengesinin Yıllar İtibariyle Değişimi (milyar TL) Yıllar Gelirler Toplamı Giderler Toplamı Fark 1989 5,374 4,692 682 1990 10,703 9,304 1,399 1991 18,511 18,383 128 1992 32,789 35,345 — 2,556 1993 52,168 60,252 — 8,084 1994 90,335 109,734 — 19,399 1995 138,158 219,493 — 81,335 1996 342,436 486,819 — 144,383 1997 724,389 1.060.389 —336,000 1998 1.550.018 1.997.018 — 447,000 1999 2.494.835 3.605.835 — 1.111.000 2000 4.894.718 5.294.718 — 400,000 2001 7.698.531 8.806.531 — 1.108.000 2002 11.132.049 13.518.049 — 2.386.000 2003 15.450.060 20.258.677 — 4.808.617 2004 19.417.958 25.174.958 — 5.757.000 2005 22.739.769 30.151.436 — 7.411.667 2006 29.996.173 38.293.722 —8.297.549 2007 33.812.882 46.627.856 —12.814.974 Kaynak: http://www.ssk.gov.tr/sskdownloads/anasayfa/istatistik/ Sosyal Sigortalar Kurumu 1989-2007 yılları arasındaki gelir-gider değerlerine bakıldığında ilk kez 1992 yılında gelirlerin giderleri karşılamadığı, daha sonraki yıllarda da gelirlerle giderler arasındaki farkın giderek arttığı, 2007 yılında gelir ile gider arasındaki farkın -12,814,974 milyar YTL olduğu görülmektedir. 19 Tablo 3. Emekli Sandığı Gelirler ve Giderler (YTL) Yıllar Gerçekleşme (YTL) Fark Gelirler Giderler YTL $ 1990 5.346.434 5.092.844 253.590 97 1991 9.485.809 8.616.909 868.900 208 1992 17.476.280 16.112.726 1.363.554 199 1993 27.498.058 31.450.714 — 3.925.656 — 360 1994 47.875.632 53.930.240 — 6.054.608 — 240 1995 103.543.112 108.362.222 —4.819.110 — 105 1996 220.793.655 260.272.479 — 39.478.824 —486 1997 465.317.434 573.548.058 —108.230.624 —676 1998 914.083.750 1.109.524.985 —195.441.235 —712 1999 1.508.714.904 2.016.291.584 —507.576.680 —1218 2000 2.138.765.110 2.976.238.608 —837.473.498 —1.068 2001 3.217.177.726 4.800.176.358 —1.582.998.632 —1.168 2002 4.981.388.344 7.629.741.972 —2.648.353.628 —1.691 2003 6.814.266.712 10.346.934.283 —3.532.667.571 —2.530 2004 7.780. 452.224 12.245.126.168 —4.464.673.944 —3.145 2005 8.872.054.000 14.144.805.000 —5.272.751.00 —2.935 2006 9.834.582 15.233.823 —5.399.241 3.934 Kaynak : http://www.emekli.gov.tr/ISTATISTIK/mali.html. Emekli Sandığı, gelir-gider tablosuna bakıldığında 1992 yılına kadar gelirlerin giderleri karşıladığı görülmektedir. İlk kez 1993 yılından itibaren gelirlerin giderleri karşılamadığı, daha sonraki yıllarda gelirlerle giderler arasındaki farkın giderek arttığı görülmektedir. 20 Tablo 4.Bağ- Kur Gelirler ve Giderler (YTL) Yıllar Gerçekleşme (YTL) Fark (YTL) Gelirler Giderler 1988 348.1 294.7 53.4 1989 582,1 656,9 —74.8 1990 1.034.7 1.194.5 —159.8 1991 1.339.2 2.081.2 —742.0 1992 4.034.5 4.601.9 —567.4 1993 5.224.5 8.616.5 —3.392.0 1994 9.826.2 19.894.5 —10.068.3 1995 20.054.6 40.788.2 —20.733.4 1996 43.599.5 108.124.8 —64.525.3 1997 130.041.6 307.274.1 —177.232.5 1998 220.189.7 650.472.5 —430.332.8 1999 414.188.1 1.809.598.8 —895.460.7 2000 725.912.6 1.899.118.3 —1.173.205.5 2001 1.280.348.1 3.059.214.4 —1.778.866.3 2002 2.101.540.0 5.302.115.1 —2.930.575.1 2003 2.982.986.0 8.061.199.0 —5.078.213.0 2004 4.241.518.0 9.953.538.0 —5.712.020.0 2005 3.726.768 11.020.036 —7.293.268 2006 8.515.186 13.515.400 —5.000.214 Kaynak: http://www.bagkur.gov.tr/finansman/zaman.html. Bağ-Kur gelir- gider tablosuna bakıldığında 1989 yılından itibaren gelirlerin giderleri karşılamadığı, daha sonraki yıllarda gelirlerle giderler arasındaki farkın giderek arttığı görülmektedir. Borçlanma uygulamaları, bu primlerle oluşacak fonların gelirlerinden de mahrum etmektedir. Borçlanma uygulamalarının olumsuz etkisi yalnızca mali boyutuyla sınırlı kalmamakta, sigortalılar arasında yükümlülüklerini zamanında yerine getirenlerle getirmeyenler arasındaki dayanışmayı zedelenmekte, prim ve gecikme cezalarının affedileceği 21 yönündeki beklentileri güçlendirerek sigortalıların zamanında prim ödeme eğilimini zayıflamaktadır. 7. Düzenli Devlet Katkısının olmayışı Sosyal güvenliğin bir devlet görevi olarak kabul edilmesi, sistemin finansmanına iştirak etmenin temel gerekçesini oluşturur. Ancak devletin sosyal güvenliğin finansmanına kimin için ve nasıl katılacağı önemlidir. Sosyal devlet, anlayışının gereği olarak sosyal adaleti pekiştirecek şekilde, sosyal güvenlik kapsamında olmayanların veya düşük gelirlilerin sosyal güvenlik garantisini sağlamak üzere sistemin finansmanına katılabileceği gibi, sigortalılar ve işverenlerin yükünün azaltılması veya sağlanan garantinin seviyesinin yükseltilmesi gibi amaçlarla da finansmana katılır. Devletin finansmana katılma şekli, doğrudan prim ödeyerek sosyal güvenlik kurumlarının açıklarını kapatarak veya sosyal güvenlik kurumlarının toplam giderlerinin belirli bir kısmını karşılayarak gerçekleşir. Türkiye’de son yıllardaki açıkları kapatma şeklindeki devletin zorunlu katılımı bir yana bırakılırsa, sosyal güvenlik kuruluşlarının ilk kuruluş masraflarını karşılama ve personel maaşlarını ödeme dışında sosyal kurumların finansmanına katılmamış, sistemin yükü sigortalılar ve işverenlerin üzerinde kalmıştır. İşsizlik sigortası bir yana bırakılırsa, son tasarı da dâhil olmak üzere, devlet sürekli ve tarifi yapılmış bir oran veya miktarla sosyal güvenliğin finansmanına katılmaktan kaçınmıştır. 58 8. Genç Yaşta Emeklilik Türk sosyal güvenlik sisteminin kronik hale gelmiş problemlerinden birini, emeklilik yaşının belirlenmesi oluşturmuştur. Sosyal güvenlik reformu ile ilgili çabaları da büyük ölçüde çıkmaza sürükleyen konu emekli olma yaşının tespitidir. Türkiye’de işçileri yaşlılık sigortası kapsamına alan SSK’nın 1.4.1950 tarihinde yürürlüğe giren 5417 sayılı “İhtiyarlık Sigortası Kanunu” ile emeklilik yaşı, 25 yıl sigortalı olma koşulu ile kadın ve erkekler için 60 yaş olarak tespit edilmiştir. 1.6.1957 tarihinde yürürlüğe giren 6900 sayılı “Malüllük, İhtiyarlık ve Ölüm Sigortaları Kanunu” ile de bu yaş sınırı aynen korunmuştur. 1965 yılında yürürlüğe giren 506 sayılı “Sosyal Sigortalar Kanunu” ise emeklilik yaşını kadınlar için 55 erkekler için ise 60 yaş olarak belirlemiştir. Bu kanunun yürürlüğe girişinden 4 yıl bile geçmeden 1969 tarihinde 1186 sayı ile çıkarılan bir Kanun ile emekli olmak için ulaşılması gereken yaş haddi kaldırılmış, kadınlar için 20 yıl, erkekler için 25 yıl sigortalı olma koşulu ve 5000 gün prim ödeme şartıyla emekli olma imkânı sağlanmıştır. 58 Gülender Ay, a.g.e., s:52. 22 Yasa ile gerekli şartları yerine getiren sigortalı bir erkeğin 43, sigortalı bir kadının ise 38 yaşında emekli olmasına imkân tanınmıştır. Bu süreç 1985 yılına kadar 16 yıl devam etmiştir. 1969 yılında başlatılan yaş şartsız emeklilik uygulaması 24.12.1985 tarihinde çıkarılan 3246 sayılı Kanunla terk edilmiştir. Kanun 1.1.1990 tarihinden itibaren çalışmaya başlayacaklar için erkeklerde 60 kadınlarda 55 yaşı, emeklilik yaşı olarak kabul etmiştir.59 Bu kanunun yürürlük tarihinden çok kısa bir süre sonra 20.2.1992 tarihinde çıkarılan 3774 sayılı Kanunla 1969 yılında başlatılan 5000 gün (13 yıl 10 ay 20 gün) prim ödeme ve erkeklerde 25, kadınlarda 20 yıl sigortalılık esasına dayanan ve yaş şartına yer vermeyen eski sisteme yeniden dönülmüştür. Son olarak 4447 sayılı Kanunla yeniden emeklilik yaşı getirilmiştir. Kanuna göre ilk defa sigortalı olarak çalışmaya başlayanların yaşlılık aylığından yararlanabilmesi için kadın ise 58, erkek ise 60 yaşını doldurmuş olması ve en az 7000 gün prim ödeme veya kadın ise 58, erkek ise 60 yaşını doldurmuş olması 25 yıldan beri sigortalı bulunması ve en az 4500 gün prim ödemesi şarttır.60 Ayrıca kanun emekliliğine 2 yıl ve daha az süre kalanlar dışında tüm çalışanlara kademeli olarak yaş haddi getirmiştir. Ülkemizde emekli olma yaşı konusunda bir istikrar sağlanamaması oldukça dikkat çekicidir. 1950 yılında başlayan emeklilik yaşı uygulaması 1969 yılında kaldırılmış, 1985 yılında çıkarılan bir kanunla yeniden getirilmiş, 1992 yılında yeniden kaldırılmış ve son olarakta 1999 yılında kabul edilen 4447 sayılı Yasayla yeniden yaş haddi getirilmiştir. Emeklilik yaşı konusundaki istikrarsızlık sisteme olan güveni azaltmaktadır. 1986 yılında yapılan ve kademeli bir geçişle emeklilik yaşını kadınlarda 55, erkeklerde 60’a çıkaran düzenlemenin, sosyal güvenlik literatüründe siyasi iktidarların sosyal güvenlik sistemlerine müdahale örneklerinden biri olacak şekilde, 1992 yılında yaş haddini kaldırması ile Türkiye bu kronik problemi çok daha önceden çözme olanağını kaybetmiştir. Emeklilik yaşının belirlenmesini içinden çıkılmaz hale getiren faktörlerden biri ortalama yaşam beklentisi hakkındaki farklı görüşlerdir. Sigortalılar ve sendikalılar, SSK istatistiklerinden hareketle ortalama emekli yaşının 50, yaşam beklentisinin ise 60 civarında olduğunu iddia ederken, yaşla ilgili düzenleme isteyenler ise Devlet İstatistik Enstitüsü ve Devlet Planlama Teşkilatı istatistiklerinden hareketle doğuşta ortalama yaşam beklentisinin 59 60 SSK, 50. Yılında Sosyal Sigortalar Kurumu, SSK Genel Müdürlüğü Yayını, Ankara,1996, s:31. SSK, a.g.e., s: 31. 23 65, sigortacılık için esas alınan 18 yaşa göre ise kadınlarda 75,8, erkeklerde 74,2 olduğunu ileri sürmektedir.61 Tablo 5. 2006 Yılında Bağ-Kur’dan Yaşlılık aylığı alanların yaş gruplarına göre dağılımı Yaş Grupları Erkek Kadın Toplam 40–44 108 2988 3096 45–49 56,129 7837 63966 50–54 108,119 14,971 123,090 55–59 143,951 21,896 165,847 60–64 124,886 17,681 142,567 65–69 112,944 19,781 132,725 70–74 115,811 21,106 136,917 http://www.bagkur.gov.tr/finansman/B-1479%20Pasif%20Sigortalılar.XLS SSK istatistiklerine göre 1969–1991 yılları arasında 1.044.000, 1992–1995 yılları arasında ise 485,000 kişi olmak üzere toplam 1.530.000 kişi yaş şartına bağlı olmaksızın aylık alma hakkı kazanmıştır. Sosyal sigortalardan yaş şartına bağlı olmaksızın aylık alma imkânının tanındığı 1969 tarihli düzenlemeler takip eden yıllarda etkisini göstermiş ve 1970 yılında pasif sigortalıların sayısı bir önceki yıla göre %31,9, 1971 yılında da %39,4 oranında artmıştır. Bu dönemden sonra da hiçbir zaman aktif sigortalıların artış oranı pasif sigortalılardan fazla olmamıştır. SSK açısından 5000 iş gününün 13 yıl 10 ay 20 günde tamamlanabileceği göz önüne alınırsa, yaklaşık olarak 14 yıl prim ödeyen sigortalı 30 yıldan fazla aylık alma hakkına sahip olacaktır. Asgari emeklilik yaşı, mevcut sigortalılar için 10 yıllık bir geçiş dönemi ile 52/56 (kadın/erkek), ilk defa sigortalı olacaklar için ise 58/60 (kadın/erkek) olarak Emekli Sandığı, SSK ve Bağ-Kur’da arttırılmıştır. Bağ-Kur ve Emekli Sandığı’nda 25 tam yıl prim ödeme yapılması, SSK’da ise asgari prim ödeme gün sayısı mevcut sigortalılar için 10 yıllık bir geçiş dönemi ile 6000’e, ilk defa sigortalı olacaklar için ise 7000’e yükseltilmiştir. Hem aktif sigortalıların sayısının yeterince arttırılmaması hem de yaş şartı olmadan aylık bağlananların sayısının hızla artması sosyal güvenlik kurumlarının yaşadıkları finansman kriziyle sonuçlanmıştır. 61 Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Reformu, s:18 24 Tablo 6. Sosyal Güvenlik Kurumlarının Aktif- Pasif Dengesi Yıl SSK Bağ-Kur Emekli Sandığı 2001 1,91 2,85 1,84 2002 1,93 2,71 1,88 2003 1,88 2,64 1,83 2004 1,84 2,56 1,74 2005 1,93 2,34 1,66 2006 2,17 2,13 1,62 2007 2,11 2,05 1,58 2008 Mart 2,10 1,99 www.sgk.gov.tr/doc/istatistik/nisan_2007_bulten.xls. 1,56 Türkiye genç nüfusa sahip olmasına karşın genç yaşta emeklilik uygulaması nedeniyle aktif/ pasif dengesi çok erken bir dönemde bozulmuştur. Bağ-Kur kurulduktan sonra belirli yaşı geçmiş olan kadın ve erkek sigortalıların daha önceki 10 yıllık hizmet sürelerini belgelemek şartıyla 5 yıl prim ödedikten sonra yaşlılık aylığı almaya hak kazanma imkânı verilmiş, bu haktan 180 bin kişi faydalanarak kuruma büyük yük getirmiştir. 9. Prim karşılığı olmayan ödemeler Türkiye’de sosyal güvenlik kurumları prim karşılığı olmayan ödemeleri yapmakla yükümlü kılınıp, karşılıksız yapılan bu harcamalar giderleri daha da arttırmıştır. 27.10.1977 tarihinde Bakanlar Kurulu kararıyla emeklilere daha sonraki aylıklarından kesilmek üzere ayda 750 TL avans ödenmesi suretiyle başlayan uygulama, 27.02.1981.tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla “yakacak yardımı” adını almış ve 08.03.1983 tarihli Kanunla da “Sosyal Yardım Zammı (SYZ)” adıyla SSK emeklilerine maaşlarıyla birlikte yapılan bir ödeme biçimine dönüşmüştür. Ancak yakacak yardımı adı altında verilen borç para, daha sonraları aylıkların seviyesini yükseltmek üzere yapılan bir sosyal yardım olarak görülmüş ve devlet bütçesinden karşılanması gereken bu ödemeler sosyal güvenlik kurumları tarafından ödenmiştir. Sosyal yardım zammı bakanlar kurulunca Temmuz ve Ocak aylarında saptanarak Emekli Sandığı, SSK ve Bağ-Kur emeklilerine her ay ödenmiştir. 3395 sayılı Yasa ile kamu kurum ve kuruluşlarından emekli olan sigortalılara SSK tarafından ödenen SYZ’lerin ilgili kuruluşlarca kuruma ödenmesi hükmü getirilmiştir. Bu yasal zorunluluğa karşın SSK, kamu kurum ve 25 kuruluşlarından SYZ alacaklarını tahsil edememiştir. Kamu kurum ve kuruluşlarının yasa gereği SSK’ya ödemeleri gereken SYZ borçları; 1995 yılında 61,3 milyon YTL iken 1998 yılında 388,5 milyon YTL’ ye yükselmiştir. 2002 yılında ise 150,5 milyon YTL’ ye düşmüştür.62 1995 yılında sosyal yardım zammı ödemeleri aylıkların % 63’üne ulaşmıştır. Öte yandan 1996 yılında emekli aylıklarında yapılan artışların katsayı ve gösterge artışlarıyla sağlanması sebebiyle 1996 yılında sosyal yardım zammının toplam aylık ödemeleri içindeki payı % 34 seviyesinde gerçekleşmiştir.63 Tablo 7. Yıllar İtibariye Sosyal Yardım Zammı Ödemeleri (1997- 2006) Yıl SYZ Ödemeleri Aylık Ödemeler Toplam Aylık Ödemeleri İçindeki Payı 1997 49.503 233.219 21.2 1998 58.950 412.737 14.3 1999 62.806 761.239 8.3 2000 67.200 1.136.330 5.9 2001 85.769 1.779.655 4.8 2002 85.562 2.760.012 3.1 2003 85.800 4.763.726 1.8 2004 104.428 5.981.152 1.7 2005 109.892 7.217.777 1.5 2006 59.892 9.498.370 0.6 Kaynak: www.sgk.gov.tr. Bağ-Kur’da SYZ ödemelerinin toplam aylık ödemeler içindeki payı 1996 yılında %25,3, 1997 yılında % 21,2’dir. Söz konusu ödemelerin 01.01.01997.tarihinden itibaren sabitlenmesinden dolayı (1–12. basamakta bulunanlara 5,58 YTL, 13–24. basamakta bulunanlara ise 4,5 YTL ) son yıllarda bu oran %1,8’lere düşmüştür.64 62 Çetin Alceylan, “Sosyal Güvenlik Açıkları Ve Dünden Bugüne Sosyal Güvenlik Sistemimiz”, Bütçe Dünyası, Cilt: 2, Sayı: 26, s:80. 63 SSK Genel Müdürlüğü, 1996 Faaliyet Raporu. 64 Alceylan, a.g.m., s:81. 26 Sosyal yardım zammı, 27.04.1995 tarih ve 95/6776 sayılı kararnameyle65 4.690.000.TL. Olarak belirlenmiştir. Oysa SSK bu dönemde asgari ücretten emekli birine ancak 930.000.-TL. maaş vermekteydi. Bu maaşı verebilmek için asgari ücretliden çalıştığı sene içerisinde işçi ve işveren payları toplamı olarak yaklaşık 1,5 milyon TL. prim almaktaydı. Oysa bir kuruş bile vermeden bu maaşın yaklaşık beş katı sosyal yardım zammı olarak veriliyordu. Sosyal yardım zammı 4447 sayılı Kanunla da dondurulmuştur. 5434 sayılı kanunun 55. maddesi ile bağlanan vazife malullüğü aylıkları ile 66.madde ç fıkrası hükmünce bağlanacak dul ve yetim aylıkları ile emekliye ayrılanlara verilen harcırahlar Emekli Sandığı tarafından ödenmektedir. Ek gösterge uygulaması, makam tazminatı uygulaması ve fiili hizmet zammı uygulaması da sigortacılık ilkelerine aykırı şekilde, prim karşılığı olmaksızın sandık tarafından ödenmiştir. Aynı şekilde bütün sosyal güvenlik kurumları başta vergi iadesi olmak üzere devlet tarafından yapılması gereken ödemeleri daha sonra tahsil etmek üzere yapmış ancak tahsil etme konusunda güçlükler yaşanmıştır. 1971 yılında kurulan Bağ-Kur tarafından 5 yıl sona çalışanlara emeklilik imkânı tanınmış, geriye yönelik borçlandırma ve hatta bu borçların alınan emeklilik aylıklarından ödenmesi sağlanmıştır.66 10. İsteğe Bağlı sigortacılık SSK ve Bağ-Kur kapsamındakiler için, zorunlu sigortalılık uygulamasının yarattığı boşlukları gidermek ve sigortalıların mağdur olmasını önlemek üzere istisnai olarak “isteğe bağlı sigortalılık” uygulamasına da yer verilmiştir. SSK ve Bağ-Kur sigortalıları, zorunlu sigortalılık ilişkisi herhangi bir sebeple kesildiği zaman, isteğe bağlı sigortalı olarak sigortalılık ilişkisini devem ettirebilmektedir. Bu uygulama daha sonra, Bağ-Kur kapsamında ev kadınları ile köy ve mahalle muhtarlarına da tanınmıştır. İsteğe bağlı sigortalı olanlar SSK’da malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları kapsamındadır ve yalnızca %20 oranında olmak üzere bu sigorta kollarının primlerini ödemektedir. Ancak bu sigortalılar kurumdan aylık almaya başladıklarında hem kendileri hem de bakmakla yükümlü oldukları aile üyeleri olmak üzere, diğer sigortalılar gibi bütün sağlık yardımlarından da faydalanmaktadırlar. SSK isteğe bağlı sigortalılardan prim almadığı halde sağlık yardımı yapmak zorunda kalmıştır.67 65 Sosyal Sigortalar Kanununa Göre Hak Sahiplerinin Ödenmekte Olan Sosyal yardım Zammı Miktarının Tespitine İlişkin Karar; 95/6776 sayılı karar, RG No:22278. 66 İstanbul Ticaret Odası, Sosyal Güvenlikte Yeni Yaklaşım: Bireysel Emeklilik, İstanbul, 2007,s: 104-105. 67 Gülender Ay, a.g.e., s:49 27 11. Prim- Aylık İlişkisindeki Dengesizlik68 Sosyal güvenlik kurumlarının uzun vadeli sigorta kollarında ve özellikle de yaşlılık sigortasında, ödenen primlerle alınan aylıklar arasında doğrudan bir ilişki olması şartı aranmaktadır. SSK’da aylıkların hesabında, sigortalıların son 5-10 yıllık dönemdeki ortalama yıllık kazançları esas alınırken, Bağ-Kur sigortalısının prim ödediği son basamak, Emekli Sandığı mensubunun ise ayrılmadan önce bulunduğu derece ve kademe dikkate alınmaktadır. SSK’da aylıkların hesabında getirilen alt sınır uygulaması, sosyal açıdan doğru olmakla birlikte az prim ödeyenleri ödüllendirmektedir. Daha fazla prim ödemeye ve daha uzun süre çalışmaya bağlı olarak verilen ilave aylıklar sigortalı için cazip olmaktan çıkmıştır. SSK’nın en az aylığı ile en fazla aylığı arasındaki fark yalnızca 1,8 kattır. Aylık bağlanma oranlarının farklılığı dolayısıyla üst göstergeden aylık bağlanan sigortalılar gösterge tablosundan aylık bağlanan sigortalılardan daha az aylık alma durumuyla karşılaşabilmekte bunu önlemek için üst gösterge tablosuna da bir alt sınır uygulaması getirilmektedir. Bağ-Kur’da henüz 24 basamaklı sistem tam olarak devreye girmediği için bir değerlendirme yapmak için erken olmakla birlikte, sigortalıların yasayla belirlenen sistem dışında basamak yükseltmelerine imkân veren uygulamalar bu kurumun aylık sistemini olumsuz etkilemektedir. Emekli Sandığı için ise temel problem, kamu personel rejimi ile çalışanlara sağlanan haklarını sandıktan aylık alma hakkı kazanıldığı zaman da devam ettirilmek istenmesinden kaynaklanmaktadır. Bu durumda sandık, sigortacılık ilkelerinin aksine, ödenen primlerden daha çok statüye bağlı olarak hesaplanan aylıkları ödemektedir. Pasif sigortalılara bağlanan aylık ve gelirlerin arttırılması, sigorta kurumlarının yöneticilerinin değil, siyasi iktidarların inisiyatifi altındadır ve artış oranlarının belirlenmesinde sigortacılık ilkeleri değil politik tercihler ön plana çıkmaktadır. 12. Primsiz Haklar Sosyal güvenlik kurumlarının bazı sigorta kollarından, prim ödenmeksizin ya da çok az prim ödenerek yardıma hak kazanılmıştır. Bunun en güzel örneğini SSK’nın sağlık yardımları oluşturmaktadır. Sigortalı olan kişi, sigortalı olduğu ilk günden itibaren, herhangi bir staj süresi aranmaksızın bütün sağlık yardımlarından faydalanabilmektedir. Bu durum gerçekte sigortalı olarak çalışmayan kişilerin özellikle önemli tedavi masrafı gerektiren bir hastalığa yakalanmaları halinde, kendilerini SSK kapsamında sigortalı göstererek, bu yardımlardan faydalanma yoluna gitmelerine yol açmıştır. 68 Bu madde ve ardından gelen 12, 13 ve 14. maddeye ilişkin olarak adı geçen sosyal güvenlik kurumlarının internet sitelerinden daha detaylı bilgiye ulaşılabilir. 28 13. Sosyal Güvenlik Kurumlarının Kaynaklarının Erimesi Sosyal güvenlik kurumlarını krize götüren en önemli sebep kurumların fonlarının iyi işletilememesi ve sahip oldukları imkânların değerlendirilememesidir. Sosyal güvenlik kuruluşlarının sahip olduğu fonların nasıl kullanılacağı, kuruluş kanunlarında belirtilmiştir. 4792 sayılı SSK’nın 20.maddesinde 1479 sayılı Bağ-Kur Kanununun 16.maddesinde ve 5434 sayılı T.C Emekli Sandığı Kanununun 22. maddesinde genel olarak birbirine yakın düzenlemelerle sosyal güvenlik kurumlarının fonlarını kullanma esasları düzenlenmiştir. Buna göre, belirli oranlarda olmak üzere milli bankalarda mevduat olarak tutulmaları, devletin kefil olduğu tahvillere ve hisse senetlerine yatırılmaları, gayrimenkul alımında kullanılmaları, sigortalılara kredi olarak verilmeleri, iktisadi gelişmeye katkıda bulunacak teşebbüslere yatırılmaları imkânı verilmiştir. Sosyal güvenlik kurumlarının özerk kurumlar olduğu söylenmesine karşın, karar mekanizması içinde devletin ağırlıklı olarak yer alması, siyasi iktidarların kuruluş kanunlarında belirtilen ilkelerin aksine olarak sosyal güvenlik kurumlarının fonları, daha çok iç borçlanma ihtiyacının karşılanmasında olmak üzere, enflasyon oranının çok altında bir getiri oranıyla kullanılmıştır. Sosyal güvenlik kurumlarının fonlarının eritilmesi, özellikle sendikalar tarafından sosyal güvenlik krizinin temel nedenlerinden biri olarak gösterilmekte ve bugün devletin açıklarını kapatarak finansmanına katılmak zorunda olması geçmişte yapılan hataların bedeli olarak kabul edilmektedir. Tablo 8. Sosyal Güvenlik Kurumlarına Yapılan Bütçe Transferleri Yıllar SSK Bağ-Kur Emekli Toplam Sandığı GSMH İçindeki Oranı(%) 1999 1.111.000 796,145 1.035.000 2.942.145 3,8 2000 400.000 1.051.460 1.775.000 8.226.460 2,6 2001 1.108.000 1.740.000 2.675.000 5.523.000 3,1 2002 2.386.000 2.622.000 4.676.000 9.684.000 3,5 2003 4.808.617 4.930.000 6.145.000 15.883.617 4,5 2004 5.757.000 5.336.000 7.800.000 16.893.000 4,5 2005 7.507.000 6.926.000 8.889.000 23.322.00 4,79 2006 8.527.000 4.330.000 10.035.000 22.892.000 4,23 29 Kaynak: http://www.muhasebat.gov.tr/mbulten. Diğer sosyal güvenlik kurumlarından farklı olarak Emekli Sandığı, turizm sektörünün gelişmesine de katkıda bulunmak amacıyla oteller, tatil köyleri, işhanları, otogar ve otopark gibi alanlara yatırım yapmış ve bu tesislerin işletmeciliğinden de zarar etmiştir. 14. İdari ve Mali Özerk(siz)lik Özerklik ilkesini zedeleyen en önemli faktör SSK ve Bağ-Kur’un idari organları içinde yer alan ve sosyal tarafların ağırlıklı olarak temsil edildiği genel kurullardan, bir karar organı olmaktan çok, danışma ve sınırlı bir seçim organı haline getirilmiş olmasıdır. Ayrıca genel kurul toplantılarının 3 yılda bir yapılması da bu önemsizliğin bir göstergesi olarak ele alınabilir. SSK ve Bağ-Kur’un en önemli karar organları olan yönetim kurullarında ise temsil ağırlığı devlettedir. 7 kişilik SSK yönetim kurulunun 4’ü, 5 kişilik Bağ-Kur yönetim kurulunun da 3 kişisi devlet temsilcisi olarak atama yoluyla görevlendirilmektedir. Yönetim kurulunda yer alan diğer sosyal taraflar, birlikte hareket etseler bile, kendi istekleri doğrultusunda bir karar çıkarmaları mümkün görülmemektedir. Bu bakımdan alınacak bütün kararların siyasi iktidarın sosyal politikaları doğrultusunda olması kaçınılmazdır. Eğer kurum çalışanlarının Başkan, Genel Müdür, Genel Müdür Yardımcıları ile Daire Başkanları dahi Genel Kurul ve/veya Yönetim Kurulunca değil siyasi otorite tarafından atanıyorsa özerklikten bahsedilemez. İdari özerkliğin olmaması sosyal güvenlik kurumlarının personel ve yatırım politikalarını da etkilemekte, kurumlar ihtiyaç duydukları sayı ve personeli istihdam etme bakımından Maliye Bakanlığı’ndan izin alma zorunluluğu ile karşılaşırken, hizmet birimlerinin ihtiyaç duyduğu taşınmazların alınması, kiralanması veya yatırım yapılması konusunda da bağlı olduğu bakanlık, DPT ve Başbakanlığın iznine tabi bulunmaktadır. Bu sürece demirbaş alımları da dâhildir. Bu alandaki sıkıntıların en belirgin şekilde yaşandığı kurum SSK’dır ve SSK özellikle sağlık tesisleri ile ilgili yatırımlarda bu güçlükleri yaşamaktadır. Sosyal güvenlik kurumlarında çalışan personelin memur statüsünde olması, ücretlerin düşüklüğü nedeniyle vasıflı eleman çalıştırmada karşılaşılan güçlükler ve personel alımındaki siyasi baskılar, sosyal güvenlik kurumlarının yetersiz sayıda ve vasıfsız eleman çalıştırmasına neden olmuştur. 30 15. Başarısız Politikalar Nedeniyle Artan Sigorta Yükleri Ülkemizdeki sosyal güvenlik kurumlarının en önemli sorunlarından biri de sıkça müdahalelere maruz kalmalarıdır. İktidarlar siyasi kaygılarla bu kurumları bir takım yükümlülükler altına sokarak gelir-gider dengesinin bozulmasına neden olmaktadırlar.69 Siyasi iktidarlar takip ettikleri ekonomik ve sosyal politikaların faturasını sosyal güvenlik kurumlarına ödeterek geçici çözümler bulmaya çalışmışlardır. İşsizlik probleminin çözümü için genç yaşta emeklilik uygulaması benimsenmiş, bu politika ile genç nüfusa istihdam yaratılacağı ileri sürülmüştür. 1980’li yılların ikinci yarısından itibaren gündeme gelen özelleştirme uygulamalarında, özelleştirilecek kurumlarda çalışanların sayısının azaltılmasına yönelik olarak bu kişilerin emekli edilmeleri veya emekliye ayrılmalarının teşvik edilmesi şeklinde olmuştur. Ayrıca özelleştirmenin sosyal yükü de sosyal güvenlik kurumlarına aktarılmaya çalışılmıştır. İç borçlanma ihtiyacının karşılanması amacıyla, sosyal güvenlik kurumlarının fonlarının düşük getiri oranından hazine tahvili ve bono satılarak kullanılması da yine ekonomik politikaların faturasının sosyal güvenlik kurumlarına ödettirilmesine neden olmuştur. Prim aflarının çıkarılması, sosyal yardım zamları vb uygulamalar iktidarların diğer müdahale alanlarını oluşturmaktadır. 16. Mevzuattaki Karmaşıklık Sosyal güvenlik mevzuatı, diğer sosyal hukukla ilgili düzenlemelerden farklı olarak geriye veya ileriye yönelik haklar ve yükümlülükler doğurduğu için çok sık değiştirilmesi gerekir. Örneğin emeklilik yaşının kademeli olarak yükseltilmesini amaçlayan bir değişikliğin bütün hükümleriyle uygulanması için 30–40 yıllık bir süreye ihtiyacı vardır. Çeşitli nedenlerle sosyal güvenlik mevzuatında sık yapılan değişiklikler özellikle teknik olarak takip edilmesi güç bir mevzuatın oluşmasına sebep olmuştur.1965 yılında yürürlüğe giren 506 sayılı kanunda değişiklik yapan 40’a yakın kanun yürürlüğe girmiştir. Emekli Sandığı Kanununda ise 1950 yılından beri yapılan 200’e yakın değişiklikle kanun, ek ve geçici maddelerin sayısı temel maddeleri oldukça geçen bir mevzuat halini almıştır.70 SOSYAL GÜVENLİK REFORMUNUN AMACI Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın internet sitesinde kamuoyuna sunulan “Sosyal Güvenlik Reformu” isimli kitapçıkta reformun amaçları şu şekilde sıralanmıştır:71 · Sigorta hak ve yükümlülükleri bakımından norm ve standart birliği sağlamak, 69 Aytekin Altıparmak ve Azzem Özkan, “Ülkemiz Sosyal Güvenlik Kurumlarından SSK’nın Sorunları ve Çözüm Önerileri”, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 8, 1999, s: 434. 70 Ay, a.g.e., s:54. 71 Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Reformu, s: 8. www.calisma.gov.tr. 31 · Tüm vatandaşlara eşit ve adil hizmet sunulmasını sağlayacak genel sağlık sigortası rejimini oluşturmak, · Yoksulluğa karşı daha etkin koruma sağlamak suretiyle adil, kolay erişilebilir mali açıdan sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sistemine ulaşabilmek. Yaş Emeklilik yaşı, 2000 yılından sonra işe başlayanlar için 4447 sayılı Kanun ile kadınlarda 58, erkeklerde 60 olarak belirlenmiştir. TBMM Genel Kurulu’nda 2006’da görüşülmeye başlanan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasa Tasarısı’nda emeklilik yaşı ile ilgili düzenlemede, işçiler açısından emekli olabilmek için gerekli prim gün sayısı, 20 yıla varan süreçte kademeli olarak 7 bin günden 9 bin güne çıkarılarak esnaf ve memurlarla aynı seviyeye getirilirken, halen kadınlar için 58, erkekler için 60 olan emeklilik yaşı da 2036 yılından itibaren kademeli olarak artırılarak 2047 yılında 65 yaşta eşitlenmesi öngörülmüştür.72 Ancak daha sonra 5510 sayılı Kanunla yapılan düzenleme ile emeklilik yaşı ilk defa kanunun yürürlüğe girdiği tarihte işe başlayanlar için 58–60 olarak uygulanacak ve yaş 2036’da itibaren emekli olacaklarda kademeli olarak yükseltilecek ve 2048 yılında 65 olacaktır. Mart 2008’de Emek Platformu tarafından Sosyal Güvenlik Reformu’na karşı yapılan yurt çapındaki eylem sonucunda AKP hükümeti Emek Platformunun karşı çıktığı 19 maddeyi tekrar görüşmüştür. Ancak hala hükümet ve Emek platformu arasında 65 yaşa ilişkin bir uzlaşmaya varılamamıştır. Prim Ödeme Gün Sayısı Mevcut sistemde Bağ-Kur ve Emekli Sandığı’nda yaşlılık aylığı için asgari prim ödeme gün sayısı 9000, SSK’lılar için ise 7000 gündür. 5510 sayılı SSGSS yasa tasarısında sosyal güvenlik şemsiyesi altında olan Emekli Sandığı, Bağ-Kur ve SSK’lılar için prim ödeme gün sayısı 9000’e yükseltilmiştir. SSK’lılar açısından 2000 gün yani 5,5 yıl prim ödeme zorunluluğunun doğmasına birçok sivil toplum örgütünden tepkiler gelmiştir. Bu tepkiler sonucunda Ekonomik ve Sosyal Konsey’de yapılan görüşmelerde işçilerin 7000 gün olan prim gün sayısının 9000 güne çıkarılması uygulamasına kademeli olarak bir geçiş kabul edilmiştir. Varılan uzlaşmalar çerçevesinde işçiler açısından prim ödeme gün sayısının beşer yıllık dönemler halinde 500’er gün arttırılarak 20 yıllık geçiş sürecinin sonunda 7 binden 9 bine çıkması kabul edilmiştir. Ayrıca cumhurbaşkanının veto ettiği ve Anayasa 72 Ahmet Kıvanç, Prime Göre Maaş Dönemi, Radikal,18.04.2006. 32 Mahkemesi’nde iptal edilmesi sonrasında, yaşlılık aylığı için prim ödeme gün sayısının 9000 gün olması, yasa yürürlüğe girdikten sonra sisteme girenler için geçerli olacak şekilde düzenleme yapılmıştır. Sendikaların prim gün sayısına yönelik yaptığı eleştiriler karşısında hükümet yetkilerinin prim gün sayısında bir azaltmanın olmayacağı, bunun sosyal güvenlik sisteminin geleceği için gerekli olduğu söylemlerinin ardından Emek Platformu’nun 14 Mart 2008’de yurt çapında yapmış olduğu eylem sonunda prim gün sayısı tekrar görülmüş ve 7200 gün olarak değiştirilmiştir. Aylık Bağlanma Oranı Aylık bağlanma oranı; sigortalının hizmet süresine bağlı olarak değişen ve ortalama prime esas kazancının her yıl ne kadarının bağlanacak aylığa yansıtılacağını gösteren orandır. Mevcut uygulamada SSK ve Bağ-Kur sigortalıları için ilk 10 yılın her yılı için %3,5, sonraki 15 yılın her yılı için %2 daha sonraki her yıl için %1,5 olarak belirlenmiştir. Reform ilk hazırlandığında aylık bağlanma oranı %1,5 olarak belirlenmiştir. Bu oranın emekli aylıklarını düşüreceği şeklinde yapılan eleştirilerden sonra aylık bağlanma oranı, kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 2016’ya kadar çalışılan her yıl için %2,5, 2016’da itibaren ise %2 olacak şeklinde düzenlenmiştir.73 16 Haziran 2006 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 5510 sayılı Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası ile amaçlanan norm ve standart birliği emekli aylığı bağlanma oranlarında da sağlanmaya çalışılmıştır. Buna göre mevcut sistemde 25 yıllık sigortalılık süresi için aylık bağlanma oranları, brüt maaş üzerinden SSK ve Bağ-Kur’da %65, emekli Sandığı’nda ise %75 üzerinden hesaplanmaktadır. Yani SSK ve Bağ-Kur’da bu oran yıllık bazda %2,6’ya, Emekli sandığı’nda ise %3’e denk gelmektedir. 1 Ocak 2007’de yürürlüğe gireceği düşünülen bu yasa ile aylık bağlanma oranlarının, bütün çalışanlar için 2015 yılına kadar %2,5’e, 2016 yılından itibaren ise %2’ye düşürülmesi planlanmıştır. Bu uygulama ile emekli aylığı bağlanma oranı SSK düzeyinin bile altına düşürülmektedir. Daha açık anlatmak gerekirse, günümüz koşullarında emekli olan bir memur, %75 üzerinden emekli maaşı almaya hak kazanırken, 2016 yılında çalışmaya başlayan ve 2041 ‘de emeklilik hakkını kazanacak diğer memurun aylık bağlanma oranı ise %50’ye düşmektedir.74 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) Kanunu'nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, TBMM Genel Kurulunda dört hafta süren görüşmelerin ardından 17.04.2008 tarihinde kabul edilmiştir. Anayasa Mahkemesinin bazı 73 74 Yeni Emekliye Düşük Maaş, Radikal, 4.03.2005. Atilla Özsever, Sosyal Haklar Dibe Vuracak, Radikal, 11.12.2006. 33 maddelerini iptal etmesi nedeniyle 5510 sayılı kanunun 1 Ocak 2007 olan yürürlülük tarihi 1 Ekim 2008 tarihine ertelenmiştir. Tasarı 5510 sayılı kanunun emekli aylıklarını azaltan hükümlerini daha da ağırlaştırmıştır. Bu kanun 25 yıl fiilen çalışan işçi ve esnaf statüsündeki tüm çalışanlar için emekli aylığı bağlama oranını yüzde 65'ten yüzde 54,5'e çekerken, yeni yasada bu oran yüzde 50'ye indirilmiştir. 75 Güncelleme Katsayısı Güncelleme yöntemi, sosyal güvenlik sisteminde geçmiş yıllardaki kazançların ortalaması üzerinden aylık hesaplanmasında kullanılmaktadır. 506, 1479 ve 5434 sayılı Kanun’lara göre güncelleme şu şekilde uygulanmaktadır: SSK’da sigortalıların prime esas yıllık kazançları aylık talep tarihine kadar geçen takvim yılları için, her yılın Aralık ayına göre açıklanan en son temel yıllı kentsel yerler tüketici fiyatları indeksindeki artış oranı (TÜFE) ve gayri safi yurt içi hâsıla sabit fiyatlarla gelişme hızı (GSYİH) kadar ayrı ayrı arttırılarak güncellenmektedir. Bağ-Kur’da ise gelir basamaklarına göre emekli aylığı bağlanmaktadır. Gelir tablosu, basamak gelirlerini göstermekte ve gelir basamakları her yıl 1 Ocak’tan geçerli olmak üzere önce yıllık programda öngörülen yılsonu tüketici fiyat endeksi tahmin oranı kadar arttırılarak bulunan tutara gayri safi yurtiçi hâsıla sabit fiyatlarla gelişme hızı tahmini artış oranı uygulanmak suretiyle belirlenmektedir. Sigortalının yaşlılık aylığı, sigortalılık süresince bulunduğu gelir basamaklarının ortalama gelir tutarı ile hesaplanmaktadır. Emekli Sandığı’nda ise iştirakçinin emekli aylığı 657 sayılı kanuna göre en son tabi olduğu derece ve kademesi karşılığı esas alınarak hesaplandığı için emekli keseneğine esas geçmiş yıllar aylıkları ayrıca güncellenmemektedir.76 Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen Tasarı metninde, güncelleme katsayısının TÜFE artışının tamamı ve GSYİH’nın yüzde 25’inin 1 tam sayısına eklenmesi yoluyla belirlenmesi öngörülmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin 31.12.2006’da gerekçeli kararını açıklamasının ardından 2007 Bütçe Kanunu’na konulan bir hüküm ile 5510 sayılı Kanunun uygulaması önce 01.07.2007, daha sonra 01.01.2008 tarihine ertelenmiştir. 01.01.2008 tarihinden düzenleme yapılması zorunluluğu nedeniyle, 5510 sayılı Yasa yerine Anayasa Mahkemesi kararı doğrultusunda Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yeni bir taslak hazırlanmış ve 25 Ekim 2007 günü yapılan Üçlü Danışma Kurulu’nda gündeme getirilmiştir. Tasarı ile 5510 sayılı Yasanın 3.maddesinin 29.bendinde yer alan güncelleme katsayısı yeniden düzenlenmiştir. 75 76 Ahmet Kıvanç, Emeklilik Artık Daha Zor Olacak, Radikal, 18.04.2008. Sosyal Güvenlik Kurumu, Sosyal Güvenlik Reformu: Uygulama Öncesi Yeni Yaklaşım, 2007,s:40. 34 Yeni düzenlemede Aralık ayında açıklanan TÜFE’ye, o yılın büyüme hızının %25’i eklenerek hesaplanması öngörülmüştür. 77 Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın internet sayfasında en son yayınlanan kitapçığa göre güncelleme katsayısı sabit fiyatlarla Gayri Safi Yurt İçi Hâsılanın %30’u şeklinde düzenlenmiştir. 78 Bu hesaplamada ulusal gelir artışının neden yüzde 30’unun alındığı sorusunun yanıtı, sosyal devlet ve gelirin adil dağılımını gerçekleştirmeyi amaçlayan bir anlayışı yansıtmaktan uzaktır. Bu uygulama, gelir dağılımının emekten yana bozulduğu ve sermayeden yana bir gelir dağılımı politikasının sürekliliği anlamına gelmektedir. Yıllardır gerçekleşen TÜFE artış oranları ile en az üç kat artan reel faiz oranlarının karşılaştırılması, bu konuyu netleştiren en somut göstergedir. TÜFE’nin belirlenme yöntemi de bu parametreyi ayrıca tartışmalı kılmaktadır. Güncelleme katsayısı için belirlenen bu yöntem, adil olmayan bir uygulama olduğu gibi, sosyal güvenliğin asgari hayat standardını sağlamadaki rolünü de görmemek anlamına gelir. Malullük Aylığı Mevcut mevzuata göre malullük aylığına hak kazanmak için; 506 sayılı Kanunda 1800 gün prim ödeme veya 5 yıl sigortalılık süresi, 1479 sayılı yasaya göre 5 tam yıl prim ödeme ve 5434 sayılı kanuna göre 10 tam yıl prim ödeme gerekmektedir.79 Meclise gönderilen ilk tasarıda malullük aylığından yararlanma şartları ağırlaştırarak prim ödeme gün sayısı 1800 günden 3600 güne çıkartılmıştır.80 Yeni sistem prime esas kazançta taban ile tavan arasındaki oranı da 5’ten 6,5 kata yükseltmektedir. Prime esas taban ücreti de kanuni asgari ücret olarak değiştirilmektedir81 Yürürlükteki sistemdeki malûliyet tanımı (506 sayılı yasa, md. 53) esas alınmakla birlikte, çalışma gücü için 2/3, iş kazası veya meslek hastalığı sonucu yitirilen meslekte kazanma gücü için %60 olarak belirlenen azalma oranları, 5510 sayılı yasa ile her iki hal için de %60 olarak belirlenmektedir. Böylelikle malûllük aylığı için çalışma gücündeki kaybın oranı bir miktar düşürülmektedir Yasa tasarısının 25.maddesinde yer alan malul sayılma halleri ile ilgili yeniden düzenleme yapılmıştır. Bu düzenleme; “görevleri ile ilgileri kesilmeksizin silâhaltına 77 DİSK, SSGSS Yasası Değişik Biçimiyle De Çalışanların Ve Halkın Sağlık Ve Sosyal Güvenlik Hakkını Karşılamıyor. http://disk.org.tr. (8.2.2008) 78 Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Reformu, Mart 2008,s:11. 79 Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, a.g.e., s:17. 80 Yoksulluk Daha Da Artar, Radikal, 08.01.2005. 81 Harp-İş, Kasım Dosyası, 2003. 35 alınanların bu sırada malul olmaları halinde, oranı ne olursa olsun maluliyetleri asıl işlerini yapmaya engel olmayanlar hakkında malullük sigortasına ilişkin hükümlerin uygulanmayacağı” şeklindedir. Maddenin beş ve altıncı bentlerinde, 4c kapsamında olan sigortalılardan söz edilerek, “ hastalık süresi ile ilgili kendi özel kanunları yürürlüğe girinceye kadar 657 sayılı Yasa hükümleri uygulanacaktır” denilmektedir.82 Anayasa mahkemesi tarafından malullük aylığının hesaplanmasına ilişkin 27. maddenin 1. fıkrası şöyledir:83 “Malûllük aylığı; prim ödeme gün sayısı 9000 günden az olan sigortalılar için 9000 gün üzerinden, 9000 gün ve daha fazla olanlar için ise toplam prim ödeme gün sayısı üzerinden, 29 uncu madde hükümlerine göre hesaplanır. Sigortalı başka birinin sürekli bakımına muhtaç ise tespit edilen aylık bağlama oranı 10 puan artırılır.” Yasanın yürürlük tarihinden itibaren sigortalı olacak birisi için malûllük aylığı bağlama oranı %55 ve başka birinin bakımına muhtaç ise %65 olacaktır. 2015 tarihinden itibaren ise bu oranlar %50 ve %60 olacaktır. 506 sayılı yasanın 55. maddesine göre, ortalama yıllık kazancın %60’ının 1/12 si oranında malûllük aylığı bağlanır. Sigortalı başka birinin bakımına muhtaç durumda ise bu oran %70’e çıkarılır. 5510 sayılı Yasanın son hali ile malullük aylığını hak etmek için başka birinin yardımına muhtaç olanlar hariç, 1800 gün prim ödemiş ve 10 yıllık sigortalılık süresini tamamlamış olmaları şartı getirilmektedir. 84 Emek Platformunun 14.03.2008 tarihindeki eylemin ardından yapılan görüşmelerde hükümet malullük aylığına ilişkin hükümlerde geri adım atmamıştır.85 Ölüm Aylığı Mevcut sistemde ölüm aylığından yararlanabilmek için 506 sayılı kanuna göre 5 yıl sigortalılık ve 900 gün prim ödeme, 1479 sayılı kanuna göre 5 tam yıl prim ödeme ve 5434 sayılı kanuna göre ise 10 tam yıl prim ödeme gerekmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği 5510 sayılı yasa tasarısında ölüm aylığından faydalanabilmek için en az 5 yıl sigortalı olup 900 gün prim ödeme şartı yer alırken86 1 Ekim 2008 tarihine ertelenen 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nda 82 DİSK, SSGSS Yasası Değişik Biçimiyle De Çalışanların Ve Halkın Sağlık Ve Sosyal Güvenlik Hakkını Karşılamıyor. www.disk.org.tr. 83 Ali Rıza Okur ve Hediye Ergin, “Tek Çatı Tek Yasadan, Tek Çatı Çok Yasaya”, İşveren Dergisi, Aralık,2006, http://www.tisk.org.tr/isveren_sayfa.asp?yazi_id=1564. (24.1.2008). 84 Harp-İş, Gündem, Haziran, 2006. 85 Ahmet Kıvanç, Hükümet 7200 Güne Razı Oldu, 65 Yaşta Direndi, Radikal, 25.03.2008. 86 Ahmet Kıvanç, Emek Platformu Ve Hükümet Sosyal Güvenlikte 11 Maddede Uzlaştı, Radikal, 26.03.2008. 36 Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa Taslağı'nda ölüm aylığı alabilmek için 1800 gün prim ödeme şartı getirilmiştir.87,88 Bu durumda işçiler için bu haktan faydalanmak zorlaştırılmaktadır. Ayrıca ölüm aylığı bağlanabilmesi için, ölen sigortalının genel sağlık sigortası primlerinden dolayı borcunun olmaması, şart olarak öne sürülmektedir.89 Kısa Vadeli Sigorta Kolları 5510 sayılı kanun, sosyal sigorta yardımları ile sağlık hizmeti sunumunu birbirinden ayırıp sosyal sigorta kısmında sadece sigortalıya yapılacak olan parasal yardımları, genel sağlık sigortası kısmındaysa sadece sağlık hizmeti sunumunu ve bunun kapsamı ile yararlanma koşullarını düzenlemiştir. Artık parasal yardımlar kanunun 4. maddesinde düzenlenen sigortalılık sıfatıyla sosyal sigorta kısmındaki hükümler çerçevesinde, sağlık yardımları ise genel sağlık sigortalısı sıfatıyla kanunun genel sağlık sigortası kısmında düzenlenen hükümlere göre sağlanacaktır. Kısa vadeli sigorta kolları kanunda tek bir sigorta kolu gibi düzenlenmiştir. Kanunun 3. maddesinde kısa vadeli sigorta kolları açıklanmıştır. Buna göre, kısa vadeli sigorta kolları, iş kazası ve meslek hastalığı, hastalık ve analık sigortası kollarını ifade eder. Kanun, bu üç farklı sosyal tehlike nedeniyle yapılacak yardımları ortak bir başlık altında ele almasına rağmen olayın özelliğine göre bazen ayrı bazen de ortak hükümler öngörmek suretiyle düzenlenmiştir. 90 Kısa vadeli sigorta kolları (hastalık sigortası hariç) prim oranı, yapılan işin, iş kazası ve meslek hastalığı bakımından gösterdiği tehlikenin ağırlığına göre, %1 ilâ %6,5 oranları arasında olmak üzere, Sosyal Güvenlik Kurumu’nca belirlenir. Bu primin tamamını işveren öder. Yürürlükteki sisteme (506 sayılı yasa, md.73) göre, iş kazaları ile meslek hastalıkları sigortası priminin nispeti %1,5’dan az, %7’den fazla olamamaktadır. Dolayısıyla, işverenin yükümlülüğü %0,5 azalmaktadır. Kanun, 13. maddesinde91 iş kazası ve meslek hastalığı tanımlanmış, daha doğru bir deyimle 506 sayılı Kanunda da olduğu gibi, hangi hal ve durumlarda meydana gelen kazanın iş kazası sayılacağını belirtmiştir. Kanun bu konuda kural olarak 506 sayılı Kanunun 11. maddesinde yer alan iş kazası tanımına benzer bir düzenleme yapmıştır. Ancak Kanunun kapsamına sadece bir iş sözleşmesine göre çalışanlar değil, aynı zamanda bağımsız çalışanlar ve devlet memurları ile kamu görevlileri de girdiği için, maddede bu sigortalıları da kapsayıcı ifadelere yer verilmiştir. Asıl önemli değişiklik ise maddenin (e) bendinde yapılmıştır. Bu 87 Ahmet Kıvanç, Geri Adım İçin Güçlü Sinyaller, Radikal, 21.03.2008. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, a.g.e., s:17. 89 Kadın Emeği ve İstihdamı Girişimi, “Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasa Tasarısı Kadınlara Nasıl Bir Sosyal Güvenlik Vaat Ediyor”, Kadınlarla Dayanışma Vakfı, Mart 2008, s:53. 90 Kamu-İş, Yeni Düzenlemeler Çerçevesinde Sosyal Güvenlik Mevzuatı Semineri, 29–30 Kasım 2006, s:59. 91 Müjdat Şakar, Genel Gerekçeleriyle Yeni Sosyal Güvenlik Kanunları, Der Yayınları, İstanbul, 2006,s:3940 88 37 hükümle, sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında meydana gelen olaylar da iş kazası sayılmıştır. Böylece, sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere toplu olarak götürülüp getirilmeleri koşulundan vazgeçilmiş, sigortalının işverence sağlanan bir taşıtla münferit olarak işe gidip geldiği sırada uğradığı kazalar da iş kazası olarak kabul edilmiştir. Kanunun 14. maddesinde meslek hastalığı92, 15. maddede ise hastalık ve analık hali düzenlenmiştir93. Buna göre, sigortalının çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, bedensel veya ruhsal özürlülük halleri meslek hastalığı; sigortalının iş kazası ve meslek hastalığı dışında kalan ve iş göremezliğine neden olan rahatsızlıkları, hastalık hali; sigortalı kadının veya sigortalı erkeğin sigortalı olmayan eşinin gebeliğinin başladığı tarihten itibaren doğumdan sonraki ilk sekiz haftalık, çoğul gebelik halinde ise ilk on haftalık süreye kadar olan gebelik ve analık haliyle ilgili rahatsızlık ve özürlülük halleri analık hali kabul edilir. Dolayısıyla, bu olgular gerçekleştiğinde sigortalılara Kanunda öngörülen parasal yardımlar yapılacaktır. 5510 sayılı Kanuna göre, kısa vadeli sigorta kollarından yapılacak parasal yardımlar, iş kazası ve meslek hastalığı halinde sigortalıya geçici iş göremezlik ödeneği verilmesi ve sürekli iş göremezlik geliri bağlanması; iş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölüm halinde sigortalının hak sahiplerine gelir bağlanması, gelir bağlanmış olan eş ve çocuklara evlenme ödeneği ve cenaze ödeneği verilmesidir. Hastalık ve analık halinde ise, esas itibariyle geçici iş göremezlik ödeneği verilmekte olup, analık halinde ayrıca emzirme ödeneği verilmesi öngörülmüştür. yeni Tasarı ile emzirme yardımının asgari ücretin üçte biri tutarında ve bir defa verilmesi öngörülmektedir. Yürürlükteki sistemde de (506 sayılı Yasa, md.47), Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nca onanacak tarife kapsamında her çocuk için bir emzirme yardımı yapılmaktadır. Buna göre bugün itibariyle, emzirme yardımı bir defaya mahsus 50 YTL tutarında bir ödemedir. 5510 sayılı yasadaki gerilemeye rağmen emzirme ödeneğinin yürürlükteki sisteme göre miktarının arttığı görülmektedir.94 İş kazası veya meslek hastalığı sonucu sürekli iş görmezlik geliri alırken ölen sigortalının hak sahiplerine asgari ücret tutarında cenaze ödeneğinin verilmesini öngörmektedir. Evlenmeleri nedeniyle 5510 sayılı kanun 34.maddesine göre bağlanan gelir ve aylıklarının kesilmesi gereken eş veya çocukların, 92 Şakar, a.g.e., s:41-43 Şakar, a.g.e.,s:43. 94 KEİG, a.g.e., s:38. 93 38 evlenmeleri ve talepte bulunmaları halinde almakta oldukları aylık veya gelirlerinin bir yıllık tutarı bir defaya mahsus olarak evlenme ödeneği olarak ödenecektir. Kısa vadeli sigorta kollarından yapılan parasal yardımlara hak kazanma konusunda da esas itibariyle 506 sayılı Kanundaki esaslara uygun düzenlemeler yapılmış, ancak prim ödeme bakımından sigortalıların daha lehine hükümler öngörülmüştür. Öncelikle, iş kazası ve meslek hastalığı sonucu geçici iş göremezlik ödeneğine hak kazanmak için belirli bir süre sigortalı olma ya da prim ödeme gün sayısına sahip olma zorunluluğu 5510 sayılı Kanunda da bulunmamaktadır. Dolayısıyla işe girdiği gün iş kazası geçiren ve iş göremezliğe uğrayan sigortalı geçici iş göremezlik ödeneği alabilecektir. Buna karşılık iş kazası veya meslek hastalığı dışında bir hastalığa yakalanan ve istirahat alan sigortalıya geçici iş göremezlik ödeneği verilmesi için hastalığın anlaşıldığı tarihten önceki bir yıl içinde en az 90 gün kısa vadeli sigorta primi bildirilmiş olması gerekmektedir. Bu miktar 506 sayılı Kanunda 120 gün olarak belirlenmişti. Dolayısıyla, sigortalılar açısından olumlu bir gelişme olmuştur. Bunun gibi, analık nedeniyle geçici iş göremezlik ödeneği alabilmek için de, sigortalı adına doğumdan önceki bir yıl içinde en az doksan gün kısa vadeli sigorta primi bildirilmiş olmalıdır. Bu koşul da, 506 sayılı Kanuna göre sigortalıların lehine olmuştur. Sosyal sigorta yardımına ulaşmayı kolaylaştıran bu düzenlemelerin isabetli olduğunda kuşku yoktur. 5510 sayılı Kanun, geçici iş göremezlik ödeneğinin oranını her üç sosyal risk için de aynı belirlemiş ve ortalama günlük kazancın 2/3’ü oranında bir geçici iş göremezlik ödeneği verilmesini öngörmüştür. Oysa bu oran 506 sayılı Kanunda sigortalının ayakta ya da yataklı tedavi kurumlarından tedavi edilmesine göre değişiyordu. Ayakta tedavi halinde, günlük kazancın 2/3’ü; yataklı tedavi kurumunda tedavi edilmesinde ise 1/2’si ödenmekteydi. Artık böyle bir ayırım kalmamıştır. 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’na göre, iş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı, suç sayılır hareketi ya da işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi sonucu olmuşsa, Kurumca sigortalıya gerekli yardımlar yapılmakta, ancak kurumca yapılan yardımlar işverenden talep edilmekteydi. Benzer bir hükme 5510 sayılı Kanunda da yer verilmiştir. Ancak, hüküm bazı farklılıklar taşımaktadır. Öncelikle işverene rücu gerektiren durumlar, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketidir. Suç sayılır hareket ibaresine 5510 sayılı Kanunda yer verilmemiştir. Ayrıca, işverene rücu edilecek miktar, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamıdır. Dolayısıyla, 506 39 sayılı Kanun döneminde, bağlanan gelirlerdeki daha sonraki artışların da istenmesi olanağı, 5510 sayılı Yasada kabul edilmemiştir. 5510 sayılı Kanunda da işverenin iş kazasını Kuruma bildirilmesi yükümlülüğü öngörülmüştür. Ancak, bu süre 506 sayılı Kanundan farklı olarak kazadan sonraki üç işgünü olarak belirlenmiştir. İş kazasının, üç işgünlük sürede işveren tarafından kuruma bildirilmemesi halinde, bildirim tarihine kadar geçen süre için sigortalıya ödenecek geçici iş göremezlik ödeneği, Kurumca işverenden tahsil edilir. Bu nedenle iş kazasının bir an önce, örneği kurumca hazırlanacak olan “iş kazası ve meslek hastalığı bildirgesi” ile kuruma bildirilmesi gerekmektedir. Kanunda işveren açısından bir başka yükümlülük daha öngörülmüş ve çalışma mevzuatında sağlık raporu alınması gerektiği belirtilen işlerde, böyle bir rapora dayanılmaksızın veya eldeki rapora aykırı olarak bünyece elverişli olmadığı işte çalıştırılan sigortalının, bu işe girmeden önce var olduğu tespit edilen veya bünyece elverişli olmadığı işte çalıştırılması sonucu meydana gelen hastalığı nedeniyle, Kurumca sigortalıya ödenen geçici iş göremezlik ödeneğinin işverene ödettirileceği belirtilmiştir. Önemle belirtelim ki, işverenin yukarıda belirtilen yükümlülüğünü yerine getirmemesinden dolayı hastalanan sigortalıya genel sağlık sigortası hükümleri çerçevesinde yapılan sağlık hizmeti giderleri de işverene tazmin ettirilir.76. maddede iş kazası ve meslek hastalığı açısından da, sigortalı için yapılan sağlık hizmeti giderlerinin işverenden istenmesine ilişkin hükümler bulunmaktadır. İsteğe Bağlı Sigortalılık İsteğe bağlı sigortalılık, zorunlu sigortalılık niteliğini yitirmiş veya bu niteliğin yitirilmesinden sonra herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi olarak çalışmayan ve buralardan kendi çalışmalarından dolayı aylık bağlanmamış kimselere95, belirli koşullarla, sosyal sigorta ilişkisini devam ettirme olanağı veren bir yoldur.96 Mevcut mevzuata göre Sosyal Sigortalar Kurumunda isteğe bağlı prim ödemeye başlayabilmek için; · En az 1080 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş olmak, · Her hangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna zorunlu ya da isteğe bağlı sigortalı olmamak ve bunlardan kendi sigortalılığından dolayı aylık bağlanmamış olmak, 95 Yargıtay’a göre 2925 sayılı Yasaya göre sigortalı olan bir kimsenin 506 sayılı yasaya bağlı sigortalı olmasına engel yoktur. 96 Yalçın Bostancı, “Sosyal Güvenlik Hukukunda İsteğe Bağlı Sigortalılık”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı:12, 2004, s: 349, http://www.sosyalbil.selcuk.edu.tr/sos_mak/articles/2004/12/YBOSTANCI.PDF. (18.12.2007). 40 · İsteğe bağlı olarak her ay kesintisiz 30 gün üzerinden malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları prim ödemek, · Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından hazırlanan isteğe bağlı sigorta talep dilekçesiyle müracaatta bulunmak, gerekir. İsteğe bağlı sigorta primi 5198 sayılı Kanunla sosyal Sigortalar Kanunu 85.maddesi C bendinin a fıkrasına göre %25 olarak belirlenmiştir. Buna göre, isteğe bağlı sigorta priminin alt sınırı, Günlük Kazanç Alt sınırı x 30x %25; ödenecek isteğe bağlı sigorta primi üst sınırı ise Günlük Kazanç Üst Sınırı x 30x %25 formülüne göre hesaplanmaktadır.97 Bağ-Kur’da isteğe bağlı prim ödemeye başlayabilmek için; · 18 yaşından büyük olmak ve diğer Sosyal Güvenlik Kanunları kapsamında olmayanlar, · Ev Kadınları, · Her hangi bir işte çalışmayanlar, · Bağ-Kur’a tabi zorunlu sigortalılığı sona erenler, · Yurtdışındaki vatandaşların yanlarında bulunan ve her hangi bir işte çalışmayan eşleri, · Türkiye’de ikamet eden ve her hangi bir işte çalışmayan yabancı uyruklular, talep etmeleri halinde, isteğe bağlı sigortalı olabilirler. Prim oranları ve ödeme kuralları zorunlu sigortalılara ilişkin hükümlere göre yürütülmektedir. Buna göre primler Kanundaki belli basamaklardan sigortalının seçtiği basamağa göre belirlenir. Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığına isteğe bağlı prim ödeyebilmek için ise; · En az 10 yıllık sandık iştirakçisi olmak, · Kendi istekleri ile ayrılmış olmak, · Ayrıldıkları tarihten itibaren altı ay içinde müracaat etmek, · Her hangi bir sosyal güvenlik kurumuna zorunlu olarak prim ödemeleri gereken görevlerde çalışmamak, şartlarıyla isteğe bağlı kesenek ödeme hakları vardır. Anayasa mahkemesinin iptal ettiği 5510 sayılı yasa tasarısının 5.maddesinin birinci fıkrasına eklenen g bendiyle sosyal güvenlik sözleşmesi yapılmamış bir ülkeye götürülen işçilere, kısa vadeli sigorta kolları ile genel sağlık sigortası uygulanacağı; bu sigortalıların uzun vadeli sigorta kollarından yararlanmaları koşulunun isteğe bağlı sigortalılık kapsamında olacağı belirtilmiştir. Bu hüküm, bu çalışma kapsamında olan işçilerin sosyal güvenlik haklarını karşılamamaktadır. Ayrıca gerekçede belirtilen Türk işverenlerinin rekabet gücünün korunması kişisel hakların ortadan kaldırılmasına dayalı olarak sağlanamayacaktır. 97 Yalçın Bostancı, a.g.m., s:352. 41 5510 sayılı Yasaya göre isteğe bağlı sigortalılıktan Türkiye’de ikamet edenler ile sosyal güvenlik sözleşmesi imzalanmamış ülkelerdeki Türk Vatandaşları yararlanabilecektir. İsteğe bağlı sigortalı olabilmek için bu kanuna tabi zorunlu sigortalı olmayı gerektirecek şekilde çalışmama veya sigortalı olarak çalışmakla birlikte ay içerisinde 30 günden az çalışma ya da tam gün çalışmama, kendi sigortalılığı nedeniyle aylık bağlanmamış olması, Genel Sağlık Sigortası primini ödediğini belgelemesi, 18 yaşını doldurmuş bulunma ve isteğe bağlı sigorta talep dilekçesiyle kuruma başvuruda bulunma koşulları aranacaktır. İsteğe bağlı sigorta primi, prime esas kazancın alt sınırı ile üst sınırı arasında, sigortalı tarafından belirlenen prime esas aylık kazancın yüzde 32’si olacaktır. Bunun yüzde 20’si malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi, yüzde 12’si ise genel sağlık sigortası primini kapsayacak; isteğe bağlı sigortalılar, bakmakla yükümlü olunan kişi olsa dahi, genel sağlık sigortalısı sayılacak ve genel sağlık sigortası primi ödeyecektir.98 Fiili Hizmet Süresi Zammı Uygulaması Fiili hizmet süresi zammı kapsamındaki işler; ağır, riskli ve sağlığa zararlı olup, çalışanları fiziki, ruhi ve fizyolojik bakımdan olumsuz yönde etkileyen ve bu işlerde çalışanların diğer alanlarda çalışan insanlara göre daha fazla yıpranmalarına neden olan ve ömürlerini kısaltan işlerdir.99 Bir işverene bağlı olarak tehlikeli, yıpratıcı alanlarda çalışan sigortalıların bu işlerinde geçen fiili çalışma sürelerine her yıl için 90 gün ile 180 gün arasında süre eklenecektir. Fiili hizmet zammı ya da yıpranma payı adı verilen bu süreler 5 yılı geçmemek üzere emeklilik yaşından düşülecektir. Fiili hizmet süresi zammıyla dalgıç, pilot, denizaltıcı gibi görevlerdeki kamu çalışanları için ilave olarak verilen itibari hizmet zammında ek olarak kazandırılan süre için ayrıca prim alınacaktır. 90 gün fiili hizmet süresi zammı için normal prime oranlanmak suretiyle emeklilik sigortası primi %5 daha arttırılacaktır. Fiili hizmet süresi zammı karşılığındaki ek primlerin tamamını işveren ödeyecektir. Halen Sosyal Sigortalar Kurumu’nda itibari hizmet için %2 prim alınmaktadır.100 Fiiliz hizmet süresi zammı kapsamından çıkarılan meslekler şunlardır: · Basım ve gazetecilik matbaalarında çalışanlar, · Gemiciler, · Havayollarının uçucu personeli, lokomotif makinistleri, · Basın kartı sahibi gazeteciler, 98 Sosyal Güvenlik Tasarısında 9 Madde Daha Geçti, NTVMSNBC, 03.04.2008. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, a.g.e.,s:21. 100 Ahmet Kıvanç, Sosyal Güvenlik Reformu–4, Radikal, 15.01.2006. 99 42 · İnfaz koruma memurları, baş memurları ve diğer personel, · PTT dağıtıcıları, · TRT’nin haber birimlerinde çalışanlar, · Zirai mücadele ve zirai karantina teknik ve idari işleri ile salgın, bulaşıcı, paraziter hayvan hastalıkları ile mücadele işlerinde çalışanlar, · Devlet tiyatroları ile Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası şef ve üyeleri. Yasa taslağında fiili hizmet süresi zammından yararlanacak işyerleri ve mesleklerle bunların bir yıllık çalışma sürelerine eklenecek gün sayısı ise şöyledir:101 · Kurşun ve arsenik işleri: 60–80 gün · Cam fabrika ve atölyeleri: 60 gün · Civa üretim işleri sanayi: 80 gün · Çimento fabrikaları: 60 gün · Kok fabrikalarıyla termik santraller: 60 gün · Alüminyum fabrikaları: 60 gün · Demir ve çelik fabrikaları: 80 gün · Döküm fabrikaları: 80 gün · Asit üretimi yapan fabrika ve atölyeler: 80 gün · Yeraltı işleri: 180 gün · Radyoaktif ve radyoiyonizasyon maddelerle yapılan işler: 80 gün · Sualtında ve sualtında basınçlı hava içinde çalışmayı gerektiren işler: 60-90 gün · Türk silahlı kuvvetleri:90 gün · Emniyette ve polis mesleğinde çalışanlar ve MİT mensupları: 90 gün · İtfaiye işleri: 60 gün Söz konusu işlerde çalışanların prim gün sayılarına, çalıştıkları süreye bağlı olarak asker ve polislerde sekiz yıla kadar, diğer mesleklerde ise beş yıla kadar ilave yapılabilecektir. Ancak madencilerde bu süre sınırı dikkate alınmayacaktır. Bu arada, fiili hizmet süresi zammı kapsamından çıkarılan sigortalıların yeni yasanın yürürlüğe gireceği tarihe kadarki çalışma süreleri emeklilik işlemlerinde dikkate alınacaktır. Ancak yasa yürürlüğe girdikten sonra fiili hizmet süresi zammı bu kişiler için işlemeyecektir.102 101 102 Ahmet Kıvanç, Yeni Yasalar Çalışanları Üzecek, Radikal, 27.10.2007. Ahmet Kıvanç, Yeni Yasalar Çalışanları Üzecek, Radikal, 27.10.2007. 43 Sosyal Güvenlik Destek Primi Uygulaması Sosyal güvenlik destek primi ödeyerek çalışma hukuk sistemimize 1986 yılında girmiştir. Bu tarihten önce yaşlılık aylığı almakta olanların, sigortalı sayılmayı gerektirecek şekilde tekrar çalışmaya başlamaları halinde, yaşlılık aylıklarının kesilmesi ve herhangi bir sigortalıdan ayrımsız olarak tekrar Kuruma bildirilmesi ve kendisi adına tüm sigorta kollarına ilişkin olarak prim ödenmesi gerekmekteydi. Bunun doğal sonucu olarak, sigortalı bu çalışmasına son verip kendisine tekrar yaşlılık aylığı bağlanmasını talep ettiğinde, bağlanacak aylık daha sonra ödenen primler de dikkate alınarak yeniden hesaplanmaktaydı. Ancak, 1999 yılında 4447 sayılı Kanunla değiştirilmeden önce kadınların 38, erkeklerin ise 43 yaşında yaşlılık aylığı alabilmeleri olanağı karşısında, bazı kişilerin hem yaşlılık aylıklarını alıp hem de kayıt dışı olarak tekrar çalışmaya başlamaları yaygınlık taşımaktaydı. Bunun üzerine, önce 1986 yılında 103 Sosyal Sigortalar Kanunu’nda, daha sonra da 1999 yılında 104 1479 sayılı Bağ-Kur Kanunu’nda yapılan bir değişiklikle sigortalılara sosyal güvenlik destek primi ödeyerek hem yaşlılık aylıklarını alma hem de sigortalı olarak tekrar çalışma olanağı tanınmıştır. Halen emekli aylığı alan ve aynı zamanda çalışan SSK’lılardan, çalıştığı işten elde ettikleri ücretin %30’u oranında destek primi alınmaktadır. Bunun 7,5 puanlık kısmını işçi, 22,5 puanlık bölümünü de işveren ödemektedir. Mevcut sistemde çalışan Bağ-Kur emeklilerinden sadece emekli aylığının %10’u oranında kesinti yapılmaktadır. Emekli Sandığı için mevcut sistemde destek primi kesintisi yapılmaktadır. Ancak Emekli Sandığı’ndan emekli olan bir kişi eğer SSK’ya tabi bir işte çalışmaya başlarsa, SSK’lı işçilerle aynı koşullarda yani %30 oranında destek primi ödemektedir.105Tasarı, kanunun yürürlük tarihinden sonra ilk defa işe gireceklerin emekli olduktan sonra yeniden işe girmeleri halinde emekli aylıklarının kesilmesini öngörmektedir. Daha önce işe girmiş olanlar ise halen uygulanmakta olduğu gibi emekli olduktan sonra bir işte çalışmaya başlarlarsa, diledikleri takdirde sosyal güvenlik destek primi ödeyerek emekli aylıklarını almaya devam edebileceklerdir. Eski Bağ-Kur Yasası’na tabi kendi nam ve hesabına bağımsız çalışanlar, emekli olduktan sonra çalışmaya devam ettikleri takdirde emekli aylıklarının %15’i oranında sosyal güvenlik destek primi ödeyeceklerdir. Ayrıca bu sigortalılardan kısa vadeli sigorta 103 Sosyal güvenlik destek primi ödeyerek çalışma olanağı sağlayan bu değişiklik 3279 sayılı Kanunun 3. maddesiyle Sosyal Sigortalar Kanununun 63. maddesi değiştirilmiştir. 3279 sayılı Kanun için bkz., RG,6.5.1986, 19099. 104 Anılan değişiklik 4447 sayılı Kanunun 38. maddesiyle 1479 sayılı Bağ-Kur Kanununa ek 20. maddenin eklenmesi suretiyle yapılmıştır. 4447 sayılı Kanun için bkz. RG, 08.09.1999, 23810. 105 Ahmet Kıvanç, Çalışan Emekli Mutsuz Olacak, Radikal, 21.04.2007. 44 primi alınmayacaktır. Esnafın ödeyeceği sosyal güvenlik destek primi 2008 yılında %12, 2009 yılında %13, 2010 yılında %14 ve 2015 yılından sonra da %15 olarak uygulanacaktır. Emekli olduktan sonra esnaf olarak çalışmaya başlayacak işçi ve memur emeklileri de sosyal güvenlik destek primi açısından esnafla aynı koşullarda destek primi ödeyecektir. Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten önce işçi statüsünde işe girmiş kişiler ise kayıt dışı olarak bir işte çalışmaya başlarlarsa %31 ila % 36,5 arasında değişen oranlarda sosyal güvenlik destek primi ödeyeceklerdir. Destek priminin %7,5’i işçi payı, kalanı ise işveren payı olarak tahsil edilecektir.106 GENEL SAĞLIK SİGORTASI Ülkemizde Genel Sağlık Sigortası düşüncesi ilk kez 1946 yılında gündeme gelmiştir. Ancak bu girişim başarısızlığa uğramıştır. Daha sonra ise Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı hariç tüm kalkınma planlarında GSS’nın kurulmasına yönelik hedefler yer almıştır.107 1968 yılında Sağlık Bakanlığı’nca hazırlanan raporda 224 sayılı Sosyalleştirme Yasası’nın tüm yurda yayılmasından önce tüm vatandaşların sağlık sigortası kapsamı altına alınması gerektiği belirtilmiştir. Bu amaçla 1974 yılında hazırlanan tasarı yasalaşmamıştır. Ancak 1982 Anayasası’nın 56. maddesinde “Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi için kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir” hükmü yer almıştır.108 1990’dan itibaren iktidara gelen her hükümet tarafından farklı isimler altında GSS yasa taslakları hazırlanmış ancak çeşitli sebeplerden dolayı yasalaşamamıştır. 2003 yılında hazırlanıp kamuoyuna sunulan Acil Eylem Planı’nda GSS’nin hayata geçirileceği duyurulmuş ve bu noktada çalışmalar hız kazanıp 2006 yılında Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası adıyla yasalaşmıştır. Uygulamaya 1 Ekim 2008 tarihinde geçmesi planlanan GSS’na yapılan eleştirilerin ortak noktasını; sağlık hizmetlerinde kamunun ağırlığının azalması, özelleşmenin önünün açılması, vatandaşlık hakkı anlayışının müşteri anlayışına dönüşmesi, sağlık hizmetlerinde rekabet gibi yeni liberal eğilimlere karşı tepkiler oluşturmaktadır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın yayınlamış olduğu “Sosyal Güvenlik Reformu” adlı kitapta 5510 sayılı kanunda; · Tüm vatandaşların sağlık güvencesi kapsamına alınması, · Kapsama alınan kişilerin, aynı sağlık hizmetlerinden eşit şekilde yararlandırılması ve farklı uygulamalara son verilmesi, 106 Ahmet Kıvanç, İşçi Ödemelerine Büyük Gözaltı, Radikal 15.02.2008. Haluk Özsarı, “Ülkemizde Genel Sağlık Sigortası Süreci”, İşveren Dergisi, Mart, 2005, http://www.tisk.org.tr/isveren_yazdir.asp?yazi_id=1151&id=63&baslik_id=&yapi=&gecerli_sayfa=. 108 Gülbiye Yenimahalleli-Yaşar, Sağlığın Finansmanı ve Türkiye İçin Sağlık Finansman Modeli Önerisi, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2007, s: 107–108. 107 45 · Çağdaş sağlık anlayışı benimsenerek, kişilerin hasta olduktan sonraki tedavilerine ait bedellerin ödenmesinin yanında, hasta olmalarını önlemeye yönelik koruyucu sağlık hizmetlerinin kapsama alınması, · İlk defa 18 yaş altı çocukların, anne ve babalarının genel sağlık sigortalısı olarak tescil edilmesine ve 30 günlük genel sağlık sigortası primi ödenmiş olmasına bakılmaksızın sağlık hizmetlerinden yararlandırılmaları, · Sağlık Bakanlığınca sağlık hizmeti olarak kabul edilmeyen hizmetler ile estetik amaçlı hizmetler dışındaki tüm sağlık hizmetlerinin sağlık teminat paketi içinde yer alması, · Ülkemizdeki sağlık hizmetleri bedellerinin, Sağlık Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Hazine Müsteşarlığı temsilcilerinin de yer aldığı komisyon marifetiyle belirlenmesi ve farklı fiyat uygulamalarına son verilmesi, gibi amaçların yer aldığı belirtilmiştir. GSS Kapsamı Getirilen düzenleme ile halen sağlık hizmetlerinden yararlananlara ek olarak isteğe bağlı sigortalılar, 18 yaşına kadar çocuklar, vatansızlar ve sığınmacılar, Türkiye’de ikamet eden ve kendi ülkesinde sigortalı olmayan yabancı ülke vatandaşları kapsama alınmıştır. 18 yaşından küçük çocuklar, ebeveynlerin sigortalı olup olmamasına ya da prim borcuna bakılmaksızın sağlık hizmetlerinden faydalanabileceklerdir. GSS’nin 18 yaşına kadar olan çocuklara prim ödeme zorunluluğu olmaksızın sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı vermesi kuşkusuz reform paketinin en olumlu yanlarından biridir. Diğer önemli katkı ise vatansızları ve sığınmacıları kapsama almasıdır. GSS Primleri Mevcut sistemde sağlık hizmetlerinden yararlanabilmek için SSK’lıların kendisi için 90 gün, bakmakla yükümlü olduğu eş ve çocukları için 120 gün prim ödemiş olması gerekmektedir. Bağ-Kur’lu bir kişi ilk defa sigorta yaptırmışsa 240 gün, işe ara verip yeniden sigorta yaptırmışsa 120 gün prim ödedikten sonra sağlık hizmetlerinden faydalanabilecektir. Emekli Sandığı mensuplarında ise süre şartı bulunmamaktadır. GSS ile sağlık hizmetinden yararlanabilmek için prim ödeme gün sayısı herkes için ilk taslakta 90 gün iken son taslakta 30 gün olarak belirlenmiştir. 109 İşçi, memur ve esnaf statüsüne girmeyen, yani çalışmadan dolayı herhangi bir zorunlu sigortalılığı bulunmayanlardan ödeme gücü olanlar GSS primini kendileri ödeyecektir. Aile içinde kişi başına düşen gelir asgari ücretin 1/3 ünden az olanların GSS primi devlet 109 Ahmet Kıvanç, Sosyal Güvenlikte Yeni Dönem (5), Radikal, 23.04.2008. 46 tarafından karşılanacaktır. Devlet tarafından ödenmesi planlanan bu primler, Sosyal Yardımlar ve Primsiz Ödemeler Yasa Tasarısı’nın sağlık yardımı olarak tanımlanan bölümünü oluşturmaktadır. Ancak bu tasarı hala hazırlık aşamasında olduğu için bu süreç içinde Yeşil Kart’ın nasıl bir dönüşüme uğrayacağı belirsizlik içindedir.110 Mevcut sistemde yeşil kart alabilmek için aile içindeki kişi başına düşen gelirin aylık net asgari ücretin 1/3’ünden (145 YTL) az olması yeterlidir. GSS ile Yeşil Kart statüsüne girebilmek için aile içindeki kişi başına düşen gelirin aylık brüt asgari ücretin 1/3’ünden (203 YTL) az olması gerekmektedir. Aile içindeki kişi başına düşen aylık geliri; · Brüt asgari ücretin 1/3 ile asgari ücret arasında olanlar: brüt asgari ücretin 1/3 ‘nün %12’si yani 24,34 YTL, · Brüt asgari ücret ile brüt asgari ücretin iki katı arasında olanlar; brüt asgari ücretin %12’si yani 73,01 YTL, · Brüt asgari ücretin iki katından fazla olanlar, brüt asgari ücretin iki katının %12’si yani 146,02 YTL, prim ödeyeceklerdir. Yeni sistemde primini kendisi ödemek durumunda olan ailelerde anne ya da baba adına ödenecek prim sadece eşle 18 yaşından küçük çocukları kapsayacaktır. Eğer çocuk lise ve dengi bir öğrenim görüyorsa veya Mesleki Eğitim Kanunu çerçevesinde aday çıraklık ve çıraklık eğitimi görüyorsa 20 yaşına kadar, üniversite öğrenciyse 25 yaşına kadar, anne ve babası üzerinden sağlık hizmetinden yararlanabilecektir. Çocuk okula gitmiyor ve belirtilen yaşlardan da büyük ise sağlık hizmetlerinden faydalanabilmek için GSS primi ödenmesi gerekmektedir. Biraz daha açılacak olursa; toplam geliri net 1000 YTL ve çocuklarından birisi 18 yaşından büyük olan dört kişilik bir ailede, kişi başına gelir 250 YTL olacağı için hem aile reisi hem de 18 yaşından büyük çocuk için 24 YTL prim ödenmesi gerekecektir. Toplam geliri 2400YTL olan aynı durumdaki dört kişilik ailede de aile reisinin ve 18 yaşından büyük çocuğun ödeyeceği prim miktarı da 24 YTL’dir. Mevcut sistemde öğrenim çağını aşmış ancak herhangi bir işte çalışmayan kız çocukları evlendikleri tarihe kadar anne ya da babasının üzerinden sağlık hizmetinden faydalanabilmektedir. Yasanın yürürlüğe girdiği tarihe kadar bu şekilde kazanılmış hak elde eden kız çocukları için yeni sistemde de uygulama değişmezken, yasanın yürürlüğe girdiği tarihte kazanılmış hak elde etmemiş kız çocukları ayrı bir birey olarak kabul edilip GSS primi ödemek zorunda kalacaktır. 111 110 111 Sevim Adar, Kim İçin Ne Kadar Güvenlik? Birikim Dergisi, Sayı: 205–206, http://www.birikim.com. Ahmet Kıvanç, Sosyal Güvenlikte Yeni Dönem (5), Radikal, 23.04.2008. 47 Katılım Payları GSS ile katılım payı alınacak hizmetler; ayaktan tedavilerde hekim ve diş hekimi muayenesi, ortez, protez, iyileştirme araç ve gereçleri, ayakta tedavide sağlanan ilaçlardır. Yeni sistemde ayaktan tedavide hekim ve diş hekimi muayenesinde 2 YTL katılım payı alınacaktır. Büyük hastanelerde yığılmaları önlemek ve gereksiz durumlarda üniversite hastanesine gitmeyi engellemek için muayene ücreti Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından 5 katına kadar arttırılabilecektir.112 Katılım payı alınmayacak tek istisna, operasyonlarda yaralanarak gazi olan güvenlik güçleri ile milletvekilleridir. Görevdeki ve emekli milletvekilleri ile bunların bakmakla yükümlü oldukları eş ve çocuklarının ödemeleri gereken katılım payları, TBMM bütçesinden karşılanacaktır.113 Sosyal güvenlik sisteminin finansman dengesini düzeltmek için çıkartıldığı iddia edilen yasada, milletvekillerinin yanı sıra belediye başkanları için kabul edilen bir düzenlemeyle giderler daha da arttırılmıştır. Yasayla 2005 yılında Emekli Sandığı’na bağlı belediye başkanı emeklilerine sağlanan makam tazminatından SSK ve Bağ-Kur’a tabi belediye başkanlarının da yararlandırılması sağlanmıştır. SSK ve Bağ-Kur’luların bu haktan yararlanabilmesi için 25 yıl sigortalılık, 9 bin gün sigorta primi veya 60 yaş koşulunu gerçekleştirmeleri gerekmektedir. Bu düzenlemeyle, Büyükşehir belediye başkanlarının aylıkları 1,187 YTL, il belediye başkanlarınınki 1,039 YTL, ilçe ve ilk kademe belediye başkanlarının ki 593 YTL, belde belediye başkanlarının emekli aylıkları ise 445 YTL artacaktır. Sosyal Güvenlik Kurumu’nun bu düzenleme çerçevesinde belediye başkanlarına yapacağı ödemeler, her ay hazineden karşılanacaktır. Bu haktan sadece şu an görevdeki belediye başkanları değil, eski belediye başkanları ile yaşamını yitirmiş belediye başkanlarının ölüm aylığı bağlanmış olan eş ve çocukları da yararlanacaktır. 114 GSS primleri devlet tarafından ödenecek derecede yoksul olduğu kabul edilen toplum kesimleri için “.ödemiş oldukları katılım payı ... Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu hükümlerine göre kendilerine geri ödenir” denilmektedir. Toplumun en yoksul ve korunmaya muhtaç kesimlerinin, sağlık hizmeti esnasında katılım payı ödemek zorunda bırakılmalarını, daha sonra da ödedikleri katılım payını geri almak için uğraş vermek durumunda bırakılmalarını sosyal adaletle bağdaştırmak mümkün değildir.115 112 Ahmet Kıvanç, Sosyal Güvenlikte Yeni Dönem (5), Radikal, 23.04.2008. Ahmet Kıvanç, Sosyal Güvenlikte Yeni Dönem (3), Radikal, 21.04.2008. 114 Ahmet Kıvanç, Sosyal Güvenlikte Yeni Dönem (3), Radikal, 21.04.2008. 115 DİSK, SSGSS Yasası Değişik Biçimiyle De Çalışanların Ve Halkın Sağlık Ve Sosyal Güvenlik Hakkını Karşılamıyor. http://disk.org.tr. (8.2.2008) 113 48 Katılım payı alınmayacak durumlar ise iş kazası ve meslek hastalığı halleri, askeri tatbikat ve manevralarda sağlanan sağlık hizmetleri, afet hali nedeniyle sağlanan sağlık hizmetleri, aile hekimi muayeneleri, kişiye yönelik koruyucu sağlık hizmetleri, kronik hastalıklar ile hayati önemi haiz protez ve ortezler, kontrol muayeneleri, organ, doku ve kök hücre naklinin gerektiği durumlardır. GSS ile sağlığı bir hak olarak kabul eden, dolayısıyla da sağlığı bütüncül olarak gören ve bunu sağlayan bir sistem yerine sadece belirlenmiş sağlık hizmetleri için belirlenmiş miktarı aşmayan sağlık yardımı yapan bir sistem getirilmektedir. GSS Taslağı’nın madde 87’nin Gerekçe kısmında yer alan “Sistemin sürdürülebilirliği açısından GSS kapsamında sağlanacak sağlık ve sağlıkla ilişkili hizmetler ile bu hizmetlerin sağlanması için sigortalılardan alınması gereken prim miktarları arasında paralellik kurulması zorunludur. Bu kapsamda sağlanan sağlık hizmetlerinin sınırsız arttırılması ve genişletilmesi doğal olarak aktüeryal prim miktarının da yükseltilmesi sonucunu doğuracaktır” ifadesiyle kişilere yapılacak sağlık yardımlarının sınırsız olmayacağı ve bunun da toplanan prim miktarı ile paralellik göstereceği açıkça belirtilmiştir. GSS kişilere sağlık haklarının bir gereği olarak sağlık hizmeti sağlanmasını değil prim temelinde cüzi sağlık yardımında bulunulması ve geri kalanın da katılım payıyla tamamlanmasını sağlamak üzere oluşturulmuştur. GSS’nin 64. maddesinde kurumca sağlanmayacak sağlık hizmetleri sayılmış olmasına rağmen, 63.maddede finansman sağlanan sağlık hizmetleri ve bunun süresi ayrıca düzenlenmiştir. Temel Teminat Paketi Sağlık hizmetleri; koruyucu sağlık hizmetleri, tedavi hizmetleri ve rehabilitasyon hizmetleri olarak bütüncül bir yapı gösterir. Kişilerin hastalık öncesi alacakları hizmet ile hastalandıklarında ulaşacakları tedavi hizmetleri ve ihtiyaç durumunda da tedavi sonu rehabilitasyon hizmetleri bir bütünsellik içindedir. Bu bütünselliği ortadan kaldıran ve her hizmet sunumunu da kendi içinde parçalara ayıran bir sağlık yardım anlayışı sağlık hizmetinin etkinliğini olumsuz olarak etkileyecektir. Avrupa Sosyal Şartı, Avrupa Birliği Temek Haklar Bildirgesi, Alma Ata Bildirisi, DSÖ Ljubljana Bildirgesi’nde yer aldığı üzere sağlık hizmetleri alanında yapılacak bütün düzenlemeler, birinci basamak sağlık hizmetleri olarak, her düzeyde sağlık hizmetlerini iyileştirmeyi ve sağlığı korumayı, hayat kalitesini iyileştirmeyi, hastalıkları önlemeyi ve tedavi etmeyi, hastalıkların rehabilitasyonunu ve acı çeken ve ölümcül hastalara bakılmasını temin etmelidir. 49 Bazı koruyucu sağlık hizmetleri ile bazı hastalıkların, bazı tahlil ve tetkiklerin, bazı tıbbi müdahalelerin Genel Sağlık Sigortası’nca karşılanmasının sağlanacağı bir sistem getirilmiştir. Şu anda hangi sağlık hizmetlerini kapsayacağı tam olarak belli olmayan ve Genel Sağlık Kurumu’nun tamamen yetkisi içinde “... Maliyet-fayda, maliyet-etkinlik ve benzeri ölçütler” temelinde belirlenecek sağlık hizmetlerinin toplumun ve kişilerin sağlık ihtiyaçlarına göre değil de Kurum’un mali durumuna göre yönetmeliklerle ilan edileceği belirtilmektedir. Bu anlayış, sağlıkta var olan eşitsizliklerin daha da artmasına neden olacaktır. Belirlenen bu asgari düzeyin üzerinde ve bütünlüklü sağlık hizmetine gereksinimi olanlar için GSS Taslağı’nın 87.maddesinin gerekçesinde ; “ düzenleme ile GSS kapsamı dışında tutulan (...) sağlık hizmetlerinin kişilerin istekleri doğrultusunda kendilerinin yapacakları doğrudan ödemelerle veya özel sağlık sigortası hizmeti sunan kurumlardan satın alacakları sağlık sigortacılığı hizmetlerinden yararlanma yoluyla karşılayabilmelerinin yolu da açık bulunmaktadır.” Kalp hastaları, kanser hastaları, diyaliz hastaları gibi sürekli tedavi gören ve tedavi masrafları fazla olan hastalıklar, büyük ihtimalle kapsam dışı tutularak, bunlar için tamamlayıcı sigortacılık getirilecektir. Özel tamamlayıcı sigortaların da bu tür hastalıklar için yapacakları sağlık ödemelerinin yüksekliği nedeniyle bu masraflı hastaların primlerini yükseltmeleri gündeme gelecektir. Kısacası tamamen kişisel ekonomik güce cevap veren bir sağlık hizmeti anlayışının egemen olacağı, yaşamını devam ettirme talebinin serbestçe pazarlanacağı bir düzen getirilmektedir. GSS’nin sigortalıya verdiği sağlık yardımına rağmen sigortalının tedavi süresinin uzaması ve iş görmezliğinin artması durumunda Kuruma ek yeni masrafların çıkmasını önlemek amacıyla sigortalıyı cezalandırıcı hükümlere yer verilmektedir. Kişi hekim tarafından kendisine önerilen tedavi ve uygulamaları başta yoksulluk olmak üzere cehalet, kültürel vb nedenlerle yerine getirmezse Kurumun da yapacağı iş görmezlik ödeneğinin ¼ oranına kadar azaltılması kişinin sağlığını daha da önemlisi yaşamını olumsuz etkileyecektir. SOSYAL HİZMET VE YARDIMLAR Sosyal yardım, yardıma muhtaç duruma düşen vatandaşlara devlet bütçesinden para yardımı yapılması olarak tanımlanmaktadır.116 Bunlar, zorunlu katılma ilkesine dayanmayan ya da katılma ile karşılığı (yapılan yardım) arasında bir ilişki bulunmayan genel Devlet bütçesi ya da belirli bir amaca ayrılmış özel vergilerle finanse edilen kamu yardımlarıdır. Söz konusu yardımların bir kısmı tazminat karakterli (muhtaç asker ailelerine yardım...) iken, diğer kısmı koruma karakteri taşımaktadır. Yine öğretiye göre, sosyal yardımlar muhtaç 116 Ali Güzel ve Ali Rıza Okur, Sosyal Güvenlik Hukuku Dersleri, İstanbul , 2004, s: 628. 50 durumda olup da, sosyal hukuk dallarının kapsamı dışında kalanları kapsamına alır. Bu itibarla, sosyal yardımlar sosyal güvenlikte son ağ, mevcut sosyal güvence sisteminin açıklarını kapatıcı bir tedbir olarak nitelenmektedir. 117 Sosyal Hizmetler ve Yardımlar Hakkında Kanun Tasarısı ise, 3.maddesinde sosyal yardımları daha ayrıntılı tanımlamıştır. Buna göre sosyal yardım, asgari düzeyde dahi kendisini, eşini, bakmakla yükümlü olduğu kişileri geçindirecek yeterli geliri, malı ve kazancı bulunmayan kişilere yaşam düzeyi tespitine ve periyodik kontrole dayalı olarak yapılacak ve bunlardan çalışma gücü olanların en kısa sürede kendi imkânları ile geçinebilecekleri bir duruma gelmelerinin sağlanmasını amaçlayan ayni veya nakdi yardımları ifade etmektedir. Sosyal hizmet ise kişi, grup ve toplulukların yapı ve çevre şartlarından doğan ya da kendi denetimleri dışında oluşan yoksulluk ve eşitsizliği gidermek, toplumun değişen şartlarından doğan sorunları çözümlemek, insan kaynaklarını geliştirmek, kişi, aile ve toplum refahını sağlamak amacıyla düzenlenen hizmet programlarını kapsar.118 Birleşmiş Milletler tarafından oluşturulan bir uzmanlar kurulu ise; sosyal hizmetleri, bireylerin birbirleriyle ve çevresi ile uyum sağlamasını kolaylaştırmak amacını taşıyan örgütlenmiş çalışmalar olarak görmüştür.119. 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunun 13. maddesinde sosyal hizmet; “kişi ve ailelerin kendi bünye ve çevre şartlarından doğan veya kontrolleri dışında oluşan maddi, manevi ve sosyal yoksunlukların giderilmesine ve ihtiyaçlarının karşılanmasına, sosyal sorunlarının önlenmesi ve çözümlenmesine yardımcı olunmasını ve hayat standartlarının iyileştirilmesi ve yükseltilmesini amaçlayan sistemli ve programlı hizmetler bütünü” olarak tanımlanmıştır. 120 MEVCUT SOSYAL YARDIM VE SOSYAL HİZMETLER A. 65 Yaşını Doldurmuş, Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Vatandaşlara Aylık Bağlanması 1.7.1976 tarih ve 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş, Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkındaki bu kanun uyarınca, adı geçen kişilere devlet tarafından aylık bağlanması ve devlet hastanelerinden ücretsiz yararlanma hakkı tanınmıştır.. 1977 yılında uygulamaya konulan 2022 sayılı kanun uyarınca bu olanaktan yararlanma hakkı elde edenler, 1978-1979 yıllarında asgari ücretin yüzde ellisi oranında bir ek gelir elde 117 Ali Nazım Sözer, Türkiye’de Sosyal Hukuk, Ankara, 1994, s: 29. Sait Dilik, “Sosyal Güvenlik ve Sosyal Hizmetler Arasındaki İlişkiler”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Ocak-Aralık 1968, s: 73. 119 Kenan Tunçomağ, Sosyal Güvenlik ve Sosyal Sigorta Kavramı, İstanbul, 1990, s:8. 120 Can Tuncay, Sosyal Güvenlik Hukuku Dersleri, İstanbul , 2002, s:80. 118 51 etmişlerdir. 121 1983 yılında 2022 sayılı kanunda değişiklikler yapılmış ve muhtaçlığın ispatlanması konusu yeni liberal bir bakış açısı içinde değerlendirilip yararlananların sayısını azaltmak için önlemler alınması amaçlanmıştır.122 Kanun “65 yaşını doldurmuş, kendisine kanunen bakmakla mükellef kimsesi bulunmayan, sosyal güvenlik kuruluşlarından bir gelir ya da aylık almayan, nafaka bağlanmamış veya bağlanması mümkün olmayan, mahkeme kararıyla yahut doğrudan doğruya kanunla bağlanmış herhangi bir devamlı gelire sahip bulunmayan ve muhtaçlığını İl veya İlçe İdare Heyetlerinden alacakları belgelerle kanıtlayan Türk Vatandaşlarına, hayatta bulundukları sürece, yasayla belirlenen miktar üzerinden aylık bağlanmaktadır”123 ifadesi şeklinde değiştirilmiştir. Yerel belediye ve muhtarlıklardan alınacak belgelerle muhtaçlığın yerel düzeyde belirlenmesi kararlaştırılmış ve denetimi de ilgili kuruluşların taşra birimlerine bırakılmıştır. Herhangi bir geliri olmayan yaşlılara gelir temin etmek için başlayan bu uygulama, zamanla Türkiye’de yoksulluğun belgesi haline dönüştürülmüştür. Başladığı dönemde söz konusu yardım asgari ücretin yaklaşık yarısı düzeyinde iken sonraki yıllarda yardım miktarı arttırılmamıştır. Yaşlılara verilen aylıkların oranı ise 1987 yılı sonunda asgari ücretin % 8’ine kadar düşmüş ve kanun amacı dışına itilerek işlevsizleştirilmiştir.124 Herhangi bir şekilde yasanın belirlediği miktardan fazla devamlı gelir sağlayan veya sağlaması mümkün olan kimselerin geçim kaynağı var sayılmakta ve kendilerine aylık bağlanmamaktadır. 2022 sayılı yasa ile bağlanan aylıklar, Emekli Sandığı tarafından ödenmektedir. 2005 yılı itibariyle 933.044 kişiye toplam 180.488.031,36 YTL yaşlılık aylığı; 83.201 kişiye toplam 32.188.802,88 YTL malullük aylığı ve 240.734 kişiye 93.135.169,92 YTL sakatlık aylığı olmak üzere toplam 1.256.979 kişiye toplam 1.089.047.543 YTL aylık ödenmiştir. 2007 yılı itibariyle 1.244.174 kişiye yaşlılık aylığı, 247.987 kişiye sakatlık aylığı ve 92,904 kişiye de malullük aylığı ödenmiştir.125 Söz konusu yasada 5378126 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik sonrasında malul ve sakatlara ödenen aylıklar yükseltilmiştir. Buna göre, değişiklikten önce kişi başına 64,48 YTL olan aylık, maluller için üç, sakatlar için ise iki katına çıkarılmıştır. 127 121 Sallan Gül, a.g.e., s:279. Sallan Gül, a.g.e., s:297. 123 Sosyal Güvenlik Kurumu, 2022 sayılı Kanunun Uygulaması Hakkında Açıklamalar, http://www.emekli.gov.tr/sgk/2022Aciklamalar.html. 124 Sallan Gül, a.g.e., s:297. 125 Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı, Aylık Bülten, Aralık, 2007. www.sgk.gov.tr. 126 1.7.2005 tarih ve 5378 sayılı Özürlüler ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun (RG.7.7.2005/25868) 127 www.emekli.gov.tr. 122 52 B. Yeşil Kart Uygulamada yeşil kart olarak bilinen uygulama, 3816 sayılı Ödeme Gücü Olmayan Vatandaşların Tedavi Giderlerinin Yeşil Kart Verilerek Devlet Tarafından Karşılanması Hakkındaki Kanun ile düzenlenmektedir. Anılan yasanın amacı, hiç bir sosyal güvenlik kurumunun güvencesi altında olmayan ve sağlık hizmetleri giderlerini karşılayacak durumda bulunmayan Türk vatandaşlarının bu giderlerinin, Genel Sağlık Sigortası uygulamasına geçilinceye kadar devlet tarafından karşılanması ve bu hususta uyulacak usul ve esasların belirlenmesidir. Bu kişilere yapılan sağlık yardımları, Sağlık Bakanlığı eliyle yürütülmektedir. 2005 yılı sonu itibariyle yeşil kart sahibi kişi sayısı 10.811.554 olarak gerçekleşmiştir. 2005 yılında yeşil kart sahipleri için yapılan toplam harcama miktarı 1.701.000.000 YTL olarak gerçekleşmiştir. Mart 2008 itibariyle yeşil kartlı sayısı 9,340,451’dir. 1.10.2008’de yürürlüğe girecek olan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, adı geçen kimselere sunulacak sağlık hizmetini genel sağlık sigortası kapsamına almıştır. Diğer bir deyişle yeşil kart sahipleri de genel sağlık sigortalısı sayılmıştır (SSGSS.60/c-1). 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa göre, 60. madde gereği Genel Sağlık Sigortalısı iken durumunda değişiklik olan yeşil kartlılar, durumlarında değişiklik olduğu tarihten itibaren en geç bir ay içinde kendilerine yeşil kart veren kuruma başvurmak zorundadır. Bu kişiler, yeniden yeşil kart alamamaları halinde, buna sebep olan değişiklik tarihinden başlamak üzere bu sefer aynı maddenin g bendi kapsamında genel sağlık sigortalısı sayılırlar (SSGSS.61). Anılan g bendine göre, 60.maddede bentler halinde sıralanan genel sağlık sigortalıları dışında kalan ve başka bir ülkede sağlık sigortasından yararlanma hakkı bulunmayan kişiler de, genel sağlık sigortalısı sayılmaktadır. Yeni sistemde Yeşil Kart sahibi olanların primleri devlet tarafından ödenecektir. Ancak devlet tarafından ödenmesi planlanan bu primler, Sosyal Yardımlar ve Primsiz Ödemeler Yasa Tasarısının sağlık yardımı olarak tanımlanan kalemini oluşturmaktadır. Ancak bu tasarı hazırlık aşamasında olduğu için Yeşil Kart uygulamasının nasıl dönüştürüleceği belirsiz bir konudur. 128 Buğra ve Keyder tarafından 8 ilde yapılan araştırmada Yeşil Kart dâhil hiçbir sosyal güvencesi olmayan hane oranı %10,8 olarak bulunmuştur. Ancak Türkiye Ortak Yoksulluk Değerlendirme Raporu verilerine göre ise hiçbir sağlık sigortasına sahip olmayanların ülke nüfusuna oranı %36’dır. Buradan şu sonuç çıkarılabilir: Gerçekten yoksul nüfusun Yeşil 128 Sinem Adar, agm. 53 Kart’a ulaşımı, biraz daha yüksek gelir grubunda olan ama güvencesiz çalışan, zamanında Bağ-Kur üyesi olup ta primlerini ödeyemediği için sigortasını kaybetmiş kimselerin Yeşil Kart almasından daha kolay olabilir. Bu açıdan her türlü sağlık sigortası kapsamı dışında kalmak, en yoksullardan çok, gelir düzeyi biraz daha yüksek kimseleri etkileyen bir sorundur. Bu durum sosyal güvence kapsamında olmayan ve asgari ücretin üçte birinden yüksek gelire sahip olanların kendi sağlık sigortası primlerini ödeyebilmelerinin zor olacağına işaret etmektedir.129 Türkiye’de Yeşil Kart da dâhil olmak üzere hiçbir sosyal güvencesi olmayanların oranı %38’dir. Yeşil Kart alımını düzenleyen kanun, yaşadıkları hanede kişi başına düşen gelirin asgari ücretin 1/3’ünden az olduğu hallerde, kişilerin karta hak kazandığını belirtmektedir. Ancak bu kesimin büyük çoğunluğu enformel sektörde çalışmaktadır ve düzenli bir gelire sahip değildir. Var olan sistem herhangi bir sosyal güvence kapsamında yer almamalarına rağmen – düzensiz de olsa bir gelirinin olması ya da ev sahibi olması gibi- yeterince yoksul görülmeyen ve bu sebeple Yeşil Kartı kullanmaya hak kazanmamış kişileri dışarıda bırakmaktadır. 130 Bütçelerinde sağlık harcamaları öncelikli olarak yer almayan bu insanlar yeni sistemde primlerini ödeyemeyecekleri için Bağ-Kur örneğinde olduğu gibi sürekli bir borç içine sürükleneceklerdir. Sağlık sisteminde prim ödeme zorunluluğunun diğer olumsuz yanı ise aynı bölgede ve benzer koşullarda yaşayan kimseler arasında yeni hiyerarşiler doğurması ve prim ödeyenler ile ödemeyenler arasında farklılaşmalara yol açmasıdır. Ayrıca hiçbir koşulda emek piyasasına girmesi mümkün olamayan yoksullar ve yoksulluk tehlikesi içinde yaşayan kesimler için ne yazık ki bu yasanın ne ifade ettiği tartışılmamaktadır. Devletin sosyal yardımlar alanını, mevcut sistem içinde aile kurumu üzerinden düzenlemeye çalıştığı ve yoksulluk sorununu hayırseverlik yaklaşımıyla değerlendirdiği bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. C. Vakıflar Genel Müdürlüğü Tarafından Sağlanan Sosyal Yardımlar 227 sayılı KHK ile Vakıflar Genel Müdürlüğüne sosyal yardım ve sosyal hizmetlerde bulunma görevi verilmiştir (m.2, 13). Bu görev, Muhtaç Aylığı ve Vakıf İmaret Yönetmeliği hükümleri aracılığıyla yerine getirilmektedir. 227 sayılı KHK ve Muhtaç Aylığı ve Vakıf İmaret Yönetmeliği hükümleri uyarınca, aylık bağlanacak muhtaç, özürlü ve yetim sayısı her yıl Maliye Bakanlığı’nın görüşü alınarak, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce belirlenmektedir. 129 Ayşe Buğra Kavala, Çağlar Keyder, Kent Nüfusunun En Yoksul Kesiminin İstihdam Yapısı ve Geçinme Yöntemleri, Şubat ,2008, İstanbul, s:6, http://www.spf.boun.edu.tr/docs/kent_yoksullugu_rapor.pdf. 130 Çağlar Keyder, Nazan Üstündağ, Tuba Ağartan, Çağrı Yoltar, a.g.e., s:74. 54 2005 yılı için muhtaç kadrosu 3000 kişidir. 2006 yılı için bu kadro 5000 kişiye çıkartılmıştır. 2008 yılı itibariyle muhtaç özürlü ve muhtaç yetim kişilerin her birine aylık olarak 261,13 YTL ödenmektedir.131 2005 yılı itibariyle muhtaç, özürlü ve yetim kişiye aylık 194,40 YTL ödenmiştir. Türkiye genelinde toplam 94 vakıfta 51.705 kişiye kuru gıda ve sıcak yemek hizmeti verilmektedir.132 D. Sosyal Yardımlaşmayı ve Dayanışmayı Teşvik Fonu 29.5.1986 tarih ve 3294 Sosyal Yardımlaşmayı ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu’nun amacı; fakru zaruret içinde ve muhtaç durumda bulunan vatandaşlar ile gerektiğinde her ne suretle olursa olsun, Türkiye’ye kabul edilmiş veya gelmiş olan kişilere yardım etmek, sosyal adaleti pekiştirici tedbirler alarak gelir dağılımının adilane bir şekilde tevzi edilmesini sağlamak, sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik etmektir. Söz konusu yasa hükümleri uyarınca kurulan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Teşvik Fonu, 1.12.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5263 sayılı Kanun’la Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü’ne dönüştürülmüştür. Fonun başlıca faaliyetleri, il ve ilçe vakıfları kanalıyla her ay yapılan periyodik yardımlar, sağlık yardımları, özel amaçlı yardımlar, eğitim yardımları, yakacak yardımları, gelir getirici ve istihdam yaratıcı proje yardımlarından ibarettir.133 Periyodik yardımlar, il ve ilçe vakıfları tarafından, ihtiyaç sahiplerine, gıda, yakacak, ilaç gibi acil ve gündelik ihtiyaçların karşılanması amacıyla yapılan yardımlardır. Bu yardımlar için Fon tarafından vakıflara her ay kaynak aktarımı yapılmakta, bu aktarımda ve payların belirlenmesinde, il ve ilçe nüfusları ile DPT tarafından belirlenen sosyo-ekonomik gelişmişlik endeksi dikkate alınmaktadır. Vakıflar aracılığı ile ihtiyaç sahibi ailelere bedelsiz kömür yardımını içeren yakacak yardımları, 2003 yılından itibaren Türkiye Kömür İşletmeleri’nden sağlanan kömürün Türkiye genelindeki ihtiyaç sahibi ailelere aile başına 500 kg. olarak dağıtılmasıyla gerçekleştirilmektedir. 2007 yılında 1.894.000 aileye 1.534.163 ton kömür dağıtılmıştır.134 131 T.C.Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü, Muhtaç Kişilere Aylık Bağlanması, http://www.vgm.gov.tr/04_SosyalHizmetler/002_MuhtacAyligi/muhtac_ayligi.cfm. 132 T.C.Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü, İmaretler Hakkında Bilgi, http://www.vgm.gov.tr/04_SosyalHizmetler/001_Imaretler/imaretler.cfm. 133 T.C. Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu, Yoksullukla Stratejik Mücadele, 2004. 134 T.C.Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü, Yakacak Yardımları, http://www.sydgm.gov.tr/sydtf/web/gozlem.aspx?sayfano=172. 55 E. Sosyal Yardım Kapsamındaki Sağlık Yardımları Bu kapsamda yer alan sağlık yardımları, yoksul ve sosyal güvenceden yoksun olanların ayakta tedavi giderleri için Sağlık Bakanlığı’na aktarılan kaynaklar ve vakıflara gönderilen yardımlardan oluşur. Bu bağlamda, yeşil kart sahiplerinin ayakta tedavi giderleri, yeşil kart alamayanların ödeme güçlerini aşan sağlık giderleri, kimsesiz ve evsiz kişilerin genel sağlık giderleri, ekonomik ve sosyal güvenceden mahrum olanların ayakta tedavilerine yönelik ilaç ve tıbbi malzeme giderleri, özürlülerin protez, işitme cihazı, özürlü araç giderleri ve muhtaç erbaş ve er ailelerinin ilaç ve tıbbi malzeme giderleri karşılanır. 2003 yılında sağlık yardımlarına 251,6 milyon YTL aktarılmış ve sağlık yardımlarından 3.339.995 kişi yararlanmıştır. 2004 Nisan sonu itibariyle, bu rakam 121 milyon YTL olmuş ve yararlanan sayısı 1.950.000 kişi olarak belirlenmiştir. 2008 Şubat ayında tedavi giderleri 895.420 YTL’dir.135 F.Diğer Sosyal Riski Azaltma Projesi kapsamında sürdürülen Şartlı Nakit Transferi, yoksulluk nedeniyle okul çağındaki çocuklarını okula gönderemeyen veya okuldan almak zorunda kalan ailelere çocukların okula devam etmeleri şartıyla; 0–6 yaş arasında olan okul öncesi çocuklarını düzenli sağlık kontrollerine götüremeyen ailelere ise çocuklarını düzenli sağlık kontrolüne götürmeleri şartlarıyla ekonomik destek vermek üzere düzenli nakdi yardım yapılarak yürütülen bir sosyal yardım programıdır.136 Bu bağlamda, maddi imkânsızlıklar nedeniyle 0–6 yaş grubu çocuklarının düzenli sağlık kontrollerini yaptıramayan ailelere çocuk başına aylık 20 YTL sağlık yardımı yapılmaktadır.. 2008 yılı Ocak ayında ŞNT sağlık yardımından yararlanan çocuk sayısı 954,478 ve aktarılan kaynak ise 17.476.462 YTL’dir.137 ŞNT yardımlarından yararlanmada sosyal güvenlik kapsamında olmama şartı aranmaktadır. Bu nedenle, sosyal güvenlik kapsamında olan asgari ücretle çalışan dar gelirli aileler hak eden olarak görülmemekte ve programdan yararlanamamaktadır. Ayrıca, yardım miktarları çocuk sayısına bağlıdır. Bu nedenle de çocuk sayısı az olan ailelerin programdan yararlanma düzeyleri daha düşük olmuştur. Bunun yanında, vakıflarda yaşanan yönetsel kapasite sınırlılıklarından ve eleman sıkıntılarından dolayı, bazı başvuruların değerlendirilmeye alınamaması, ödemelerin zamanında yapılamaması gibi sorunlar yaşanmıştır. ŞNT sadece en 135 T.C.Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü, Tedavi Giderlerine Yönelik Destekler, http://www.sydgm.gov.tr/sydtf/web/gozlem.aspx?sayfano=175. 136 136 T.C.Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü, Şartlı Nakit Transferi Eğitim ve Sağlık Yardımları Bilgi Broşürü, 2008 s:5, http://www.sydgm.gov.tr/Sydtf/Web/duyurular/SNTBROSUR2008SUBAT.doc. 137 T.C.Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü, Şartlı Nakit Transferleri Sağlık Yardımları, http://www.sydgm.gov.tr/sydtf/web/gozlem.aspx?sayfano=176. 56 yoksul %6’lık dilimi hedeflemesi nedeniyle, yoksul olduğu ve gereksinim duyduğu halde ŞNT’ den yararlanamayan daha birçok aile bulunmaktadır. Bu nedenle programdan daha geniş kitlelerin de yararlandırılması gerekmektedir.138 Eğitim yardımları kapsamında, her eğitim ve öğretim yılının başlangıcında ilköğretim ve ortaöğretimde okuyan dar gelirli aile çocuklarının kırtasiye ve önlük gibi temel ihtiyaçlarının karşılanması için Fon’dan kaynak gönderilmektedir. Ayrıca 8 yıllık temel eğitim kapsamında yer alan taşımalı eğitim uygulamasında, okulların bulunduğu merkezlere taşınan yoksul öğrencilere öğle yemeği verilmektedir. 1989 yılından itibaren yükseköğrenim gören dar gelirli aile çocuklarına burs verilmiştir. 2003 yılına kadar Fon tarafından sağlanan burs yardımlarının tek elden yürütülmesi için Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuyla koordinasyona gidilmiştir. 2003–2004 dönemi için başvuran öğrenciler Kredi-Yurtlar Kurumu’na devredilmiştir. Bu dönemde başvuran öğrencilerden çok mağdur durumda olanlara burs, diğerlerine kredi verilerek başvuran herkesin öğrenim yardımlarından yararlanması sağlanmıştır. SOSYAL HİZMETLER A. Korunmaya Muhtaç Çocuk ve Gençlere Yönelik Sosyal Hizmetler Bu alanda akla ilk gelen sosyal hizmet kurumu Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ve ona bağlı çocuk esirgeme kurumu yuvaları ve yetiştirme yurtlarıdır. Mart 2008 itibariyle bu yuvalarda (0–12 yaş arası) 190 çocuk bulunmaktadır. Aynı tarih itibarıyla yetiştirme yurtlarında (13–18 yaş arası) 93 çocuk ikamet etmektedir.139 Ayrıca, çocukların ev ortamında yaşayabilmeleri amacıyla 10–12 çocuğun yaşayacağı apartman dairelerine ilişkin bir proje çalışması başlatılmış, bu çerçevede sivil toplum kuruluşları ile işbirliğine gidilmiştir. Bu gruba dâhil çocuklar için sunulan bir başka sosyal hizmet, istihdam imkânıdır. 25.2.1988 tarih ve 3413 sayılı kanuna göre, kamu kurum ve kuruluşları, reşit olana kadar Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü tarafından bakılan ve korunan çocuklar için her yılbaşında, hangi statüde olursa olsun serbest kadro mevcutlarının binde biri nispetindeki kısmını ayırarak bu çocuklar arasında yapılacak sınavda başarılı olanlar arasında atama yapmak zorundadırlar. Korunmaya Muhtaç Çocukların İşe Yerleştirilmesine İlişkin Tüzük140 gereğince 1988 yılından 2007 Ağustos ayına kadar 27640 genç işe yerleştirilmiştir. On sekiz yaşını tamamlayan ve korunma koşulları ortadan kalkan gençlerin kendi kendine yeterli hale 138 Songül Sallan Gül ve Hüseyin Gül, Eğitim Destek Programı Olarak “ Şartlı Nakit Transferi- ŞNT” ve Yoksullukla Mücadele, http://www.yoksulluklamucadele.org/dosya/SNTsshgul.pdf. 139 T.C.Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, 2008 Mart Ayı İstatistikleri http://www.shcek.gov.tr/istatistik/2008_Mart.asp 140 RG.2.3.1995/22218. 57 gelmesi sürecinde destek olmak amacıyla gençlik evleri kurulmuştur.141 Toplam 44 Çocuk ve Gençlik Merkezi’nde sokakta yaşayan veya çalıştırılan çocuklar ve onların ailelerine yönelik eğitim, danışma ve rehabilitasyon hizmetleri verilmektedir. 2008 yılı Mart ayı itibariyle bu merkezlerde yatılı olarak bakılan çocuk sayısı 6052’dir. 142 Bu hizmetler dışında, Çocuk Esirgeme Kurumu kapsamında, iki proje yürütülmektedir. Bunlardan ilki, “Sevgi Zinciri Projesi”dir. Bu proje ile korunmaya muhtaç çocukların yuva ortamından uzaklaştırılıp daha farklı ortamlarda sosyal, kültürel ve psikolojik yönden desteklenmeleri ve okul öncesi eğitimden yararlanmaları amacıyla kuruma bağlı veya denetiminde bulunan kreş ve gündüz bakımevlerine gönderilmeleri ve çeşitli programlara katılmaları sağlanmaktadır. Sevgi Zinciri Projesi”, pilot olarak on iki ilde başlatılmıştır. Bu illerde oldukça olumlu sonuçlar alınması nedeni ile, 0–6 ve 0-12 yaş grubunda, çocuk yuvası bulunan diğer illerde de yaygınlaştırılmıştır. “Sevgi Zinciri Projesi” kapsamında, çocuk yuvalarında korunma altında olan 0–6 yaş grubu çocuklar, özel kreş ve gündüz bakımevleri ile diğer resmi kuruluşlar bünyesindeki anasınıfı-anaokulu hizmetlerinden ücretsiz olarak yararlanmaktadır. 2006 yılı itibariyle bu projeden yararlanan çocuk sayısı 330’dur143. İkinci proje, “Uçurtmayı Vurmasınlar Projesi”dir. Bu projenin amacı cezaevlerinde hükümlü ve tutuklu bulunan kadınların 0–12 yaş arası çocuklarının cezaevi yaşamından bir ölçüde kurtarılmasıdır. Bu amaç doğrultusunda Adalet Bakanlığı ile 1997 yılında imzalanan bir protokol uyarınca bu çocuklar, kreş ve gündüz bakımevi hizmetlerinden yararlandırılmaktadır. Günümüze kadar proje kapsamında; 148 çocuk özel kreş ve gündüz bakımevi hizmetlerinden, 24 çocuk diğer kreş ve gündüz bakımevi hizmetlerinden yararlandırılmış, 242 çocuk kuruluşlarda korunma altına alınmış, 202 çocuk Çocuk Esirgeme Kurumu’nun ayni nakdi yardım hizmetlerinden yararlandırılmıştır. Projeden yararlanan toplam çocuk sayısı 616’dır.144 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 145 amacı, korunma ihtiyacı olan veya suça sürüklenen çocukların korunmasına, haklarının ve esenliklerinin güvence altına alınmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemektir. Yasa ile, korunma ihtiyacı olan veya suça sürüklenen çocuklara uygulanacak koruyucu ve destekleyici tedbirlerin uygulanmasında ve hakkında 141 T.C.Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Çocuk ve Gençlik Merkezleri, http://www.shcek.gov.tr/hizmetler/cocuk/Cocuk_ve_Genclik_Merkezleri.asp. 142 T.C.Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Yetiştirme Yurtları ve Korunmaya Muhtaç Gençler, http://www.shcek.gov.tr/hizmetler/cocuk/Yetistirme_Yurtlari.asp. 143 T.C.Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Sevgi Zinciri Projesi, http://www.shcek.gov.tr/Projeler/Ucurmayi_Vurmasinlar.asp. 144 T.C.Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Uçurtmayı Vurmasınlar Projesi, http://www.shcek.gov.tr/Projeler/Ucurmayi_Vurmasinlar.asp. 145 3.7.2005 tarih ve 5395 sayılı yasa. (RG.15.7.2005/ 25876). 58 denetim altına alınma kararı verilen çocukların denetim ve gözetiminde Çocuk Esirgeme Kurumu görevli kılınmıştır.146 B.Yaşlılara Yönelik Sosyal Hizmetler Devlet Planlama Teşkilatının, Dokuzuncu Kalkınma Planı Sosyal Güvenlik Özel İhtisas Komisyonu Raporuna göre bu alandaki hizmetler, Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından, huzurevleri, yaşlı bakım ve rehabilitasyon merkezleri ile yaşlı dayanışma merkezleri aracılığıyla sağlanır. 2008 yılı Şubat ayı itibariyle, anılan kuruma ait 48 huzurevi ile 19 yaşlı bakım ve rehabilitasyon merkezinde toplam 6606147 kişi bulunmaktadır. 60 yaşın üzerinde akıl ve ruh sağlığı yerinde, bulaşıcı ya da sürekli tedavi gerektiren bir hastalığı bulunmayan yatağa bağlı (yatalak, felçli, sakat) yaşlıların bakım ve korunmalarını sağlamak amacıyla, huzurevleri bünyesinde özel bakım bölümleri ile hizmet verilmektedir.. Kuruma bağlı bu kuruluşlarda ücretsiz kalan yaşlıların bakım ve tedavileri aynı kurum tarafından yaptırılmakta ve ayrıca ilaç, ortez, protez ve benzeri ihtiyaçları da karşılanmaktadır. Belirtilen sosyal hizmetler dışında, yatılı kurum bakımına gereksinim duymayan yaşlıların boş vakitlerini değerlendirmelerine ve sosyalleşmelerine yardımcı olmak amacıyla yaşlı dayanışma merkezleri kurulmuştur.148 C. Kadın ve Aileye Yönelik Sosyal Hizmetler Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, kadın ve aileye yönelik hizmetleri yerine getirmek üzere, 1993 yılında toplum merkezleri hizmete sokmuştur. Bu merkezler ile öncelikle kadın ve çocuklara hizmet götürülebilinmesi hedeflenmektedir. Toplum merkezlerinin amacı, kentin dezavantajlı konumdaki yörelerinde yaşayanların, daha iyi yaşam koşullarına ulaşması ve kentle uyumunun sağlanması için gerekli hizmetlerin verilmesidir. Halen hizmet vermekte olan 74 toplum merkezinin hizmetlerinden 2008 Şubat ayı verilerine göre 15315 kişi yararlanmıştır. Aile danışma merkezleri, 2001 yılından itibaren 32 ilde 34 merkezde hizmet vermektedir. Şu andaki sayısı 40 olan merkezlerden 1486 kişi yararlanmıştır. Bu merkezlerde 146 Söz konusu düzenlemenin 36 ve 37.maddelerine göre, hakkında koruyucu ve destekleyici tedbir kararı verilen, kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı onanan, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilen çocuğun denetim altına alınmasına karar verilebilir. Denetim altına alınan çocukla ilgili olarak denetimli serbestlik ve yardım merkezi şube müdürlüğü tarafından bir denetim görevlisi görevlendirilir. Ancak, korunma ihtiyacı olan çocuklar veya suç tarihinde oniki yaşını bitirmemiş suça sürüklenen çocuklar ile çocuğun aileye teslimi yönünde karar verilmesi hâlinde, bu çocuklar hakkında denetim görevi gözetim esaslarına göre Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından yerine getirilir. 147 T.C.Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, 2008 Şubat İstatistikleri, http://www.shcek.gov.tr/istatistik/2008_Subat.asp. 148 Halen Ankara, Çanakkale, Eskişehir ve İzmir’de toplam 5 adet yaşlı dayanışma merkezi hizmet vermektedir. 59 sosyal ve ekonomik gelişmelere bağlı olarak ailede meydana gelebilecek sorunların giderilmesine yönelik hizmetler verilmektedir. Kadın konukevlerinde, fiziksel, cinsel, duygusal ve ekonomik istismara uğrayan kadınların psiko-sosyal ve ekonomik sorunlarının giderilmesine yönelik mesleki çalışmalar yapılmaktadır. Kadın konukevleri, kadınların çocukları ile birlikte geçici bir süre kalabilecekleri yatılı sosyal hizmet kuruluşlarıdır. Kadın konukevlerinde verilen hizmetler, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’na Bağlı Kadın Konukevleri Yönetmeliği ile düzenlenmektedir. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğüne bağlı olarak hizmetlerini sürdüren ve 2003 yılına kadar 8 olan kadın konukevi sayısı, bu tarihten sonra açılan 15 kadın konukevi ile 23’e, kapasite toplamı ise 170’den 477’ye ulaşmıştır. Kadın konukevlerinin açılışlarından itibaren yararlanan kadın sayısı 7590, çocuk sayısı ise 5586’dır.149 SOSYAL HİZMETLER VE YARDIMLAR HAKKINDA KANUN TASARISI Sosyal yardım ve hizmetler konusunda yaşanan dağınıklığı toparlamanın yanında, sosyal güvenlik alanında yeniden yapılanmanın son ayağı durumundaki primsiz rejimi de düzenleyen bu yasa tasarısı, Sosyal Hizmetler ve Yardımlar Hakkında Kanun Tasarısı adını taşımaktadır. Tasarının genel gerekçesi; “Küreselleşme ile birlikte her geçen gün yeni sorunlar ve yeni ihtiyaç grupları ortaya çıkmış, mevcut yapı ile yeni sorunlara ve yeni ihtiyaç gruplarına cevap verilemez hale gelinmiştir. Mevcut şartlar ile halkın artan ve çeşitlenen talepleri, etkililiğin artırılması ve gönüllü katılımcılığı ön plana çıkararak sosyal hizmetlerde kapsamlı ve yeni bir yapılanma ihtiyacını gündeme getirmiştir. Dünyada ve ülkemizde yaşanan gelişmeler ve çeşitli ülkelerde yaşanan deneyimler ışığında, Tasarı ile sosyal hizmetlerin çağdaş bir yönetim anlayışına ve yapısına kavuşturulması amaçlanmıştır. Bu anlayışla ve uluslararası sözleşmelerin ışığında; - İnsan haklarını esas alan, - Halkın gönüllü katkı ve katılımının sağlandığı, - Yerinden yönetim ilkesinin uygulandığı, - Sunulan hizmetlerin merkezi yönetimin yanı sıra halk tarafından denetlenmesine imkân tanıyan, - Ulaşana değil tüm ihtiyaç sahiplerine hizmeti öngören, - Liyakat ve ehliyetin ön planda tutulduğu 149 T.C.Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Kadın Konukevleri, http://www.shcek.gov.tr/hizmetler/Kadin_Aile_Toplum/KadinKonukevleri.Mart2008.pdf. 60 yeni bir sosyal hizmet politikası ile buna uygun yeni bir yapı öngörülmektedir” şeklinde ifade edilmektedir.150 Tasarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda mahalli ve müşterek nitelikli hizmetlerin yerinden yönetim ilkesi gereği yerel yönetimlerce yerine getirilebilmesine imkân tanımak amacıyla, 2828 sayılı Kanun ile kurulan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünün taşra teşkilatınca verilen hizmetlerin ve taşra teşkilatında yer alan il ve ilçe müdürlükleri ile kuruluş müdürlüklerinin il özel idarelerine devri öngörülmüş, merkezde planlayan, hizmet standart ve ilkelerini belirleyen, hizmetin sunumu ile ilgili olarak kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum örgütleri, gerçek ve tüzel kişiler arasında işbirliği ve koordinasyonu sağlayan, sunulan hizmetin yerindeliğini denetleyen bir birim olarak Başbakanlığa bağlı Sosyal Hizmetler Kurumu Genel Müdürlüğü’nün kurulması hedeflenmiştir. Türk sosyal güvenlik sistemi içinde yer alan sosyal yardım ve hizmetleri tek bir yasa altında toplamaya çalışan bu yeni tasarı, temelde iki ana başlık belirlemiştir. Bunların ilki çocuklara yönelik sosyal hizmetler ve yardımlar, ikincisi ise topluma yönelik sosyal hizmetler ve yardımlardır. Kavramsal olarak da olsa, çocuklara yapılan yardım ve hizmetleri, topluma yapılandan ayıran yaklaşımın ne olduğunu anlayabilmek mümkün değildir. Zira çocukların da toplumun bir parçası olduğu açıktır. O nedenle tasarıda kullanılan ikili ayrım terk edilmeli, onun yerine söz konusu ikili ayrımın altında yer alan başlıklar tercih edilmelidir. Yani sosyal hizmetler ve yardımlar, çocuklara, yaşlılara, özürlülere, kadınlara, aileye ve toplumun refahına yönelik olanlar şeklinde sıralanmalıdır. 1. Çocuklara Yönelik Sosyal Hizmet ve Yardımlar Sosyal Hizmetler ve Yardımlar Hakkında Kanun Tasarısı kapsamında çocuklara yönelik sosyal hizmetler; destekleyici hizmetler ile koruyucu hizmetler olarak iki gruba ayrılmıştır. Destekleyici hizmetler, çocuğun kendi aile çevresinde kalarak korunmasını sağlamak ve içinde bulunduğu tehlikeyi gidermek amacına yöneliktir. Bu kapsama dahil hizmetler tasarıda iki gruba ayrılmıştır. Bunlardan ilki, çocuğun bakımını üstlenmiş olan kişi ya da ailenin geçici bir nedenle görevini yerine getirememesi halinde, çocuğun sürekli bir biçimde aileden alınmaksızın desteklenmesidir. Bu hizmet, çocuğun aile ortamına yeniden dönünceye veya başka bir koruyucu hizmetten yararlandırılmasına karar verilinceye kadar gece ya da 150 T.C.Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Sosyal Hizmetler ve Yardımlar Hakkında Kanun Tasarısı. http://www.shcek.gov.tr/kurumsal_bilgi/mevzuat/Kanunlar/Kurum_Kanun_Taslagi/Kanun_Tasarisi.doc. 61 gündüz kalabileceği sosyal hizmet kuruluşlarından yararlanmasının sağlanmasına yönelik geçici bir bakım hizmetidir. İkinci grup hizmet ise, çocuğun okul başarısını artırmak, örgün veya yaygın eğitime devamını sağlamak, fiziksel, psikolojik ve sosyal gelişimine ve yeteneğine uygun bir mesleğe yönlendirmek, bulunduğu aile, çevre ve topluma uyumunu sağlamak amacıyla çocuğa ve bakımından sorumlu olan kimselere yönelik rehberlik hizmetleridir. Koruyucu hizmetler ise tasarıda dört grupta toplanmıştır. Bunlardan ilki, çocuğun bakımından sorumlu olan kimsenin herhangi bir nedenle görevini yerine getirememesi hâlinde, çocuğun yaşına, fiziki gelişimine ve kurum bakımı altına alınma gerekçesine uygun sosyal hizmet kuruluşlarına yerleştirilmesine yönelik bakım hizmetleridir.151 İkincisi ise, barınma yeri olmayan çocuk annelere veya hayatı tehlikede olan on sekiz yaşından küçük hamile kadınlar ile bunların çocuklarına uygun barınma yeri sağlamaya yönelik barınma hizmetleri ile mülteci, sığınmacı veya göçmen durumunda bulunan refakatsiz küçüklerin acil ve insani gereksinimlerinin karşılanmasına, ihtiyaç duydukları barınma, sağlık, psikolojik ve sosyal destek, eğitim ve hukuki yardım hizmetlerinin imkânlar ölçüsünde sağlanmasına, çocuğun ailesi ile yeniden bir araya gelebilmesine ve bu amaçla resmi ve özel kurumlar yanında uluslararası kuruluşlarla işbirliği yapılmasına yönelik geçici sığınma hizmetleridir. Bir diğer koruyucu hizmet grubu, çocuğun bakımından sorumlu olan kimselere çocuk yetiştirme konusunda, çocuklara ise eğitim ve gelişimleri ile ilgili sorunlarının çözümünde yol göstermeye yönelik danışmanlık hizmetleridir. Dördüncü olarak 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu hükümlerine uygun olarak hakkında bakım tedbiri kararı verilen veya bu kanun hükümlerine uygun olarak bakım hizmetlerinden yararlandırılması uygun bulunan çocuğun bir aile ortamında yetiştirilmesi amacıyla, ücretsiz veya ücret karşılığında bir koruyucu aile yanına yerleştirilmesidir. Çocuklara yönelik sosyal yardımlar, çocuğun güvenliğine, bakım veya eğitimine ilişkin giderlerin, bakmakla yükümlü kimselerce karşılanamadığı durumlarda devreye girecektir. Buna karşın, yaşam düzeyinin bu yardım için belirlenen eşik değerin altında olması durumunda, yaşam düzeyi ile eşik değer arasındaki fark nakden ödenecektir. Söz konusu yardımlar, çocuk yardımı ile ayni olarak yapılacak sosyal yardımlar şeklinde sunulacaktır. 151 Korunması gereken çocuklar için, yatılı özel sosyal hizmet kuruluşlarında sunulacak bakım hizmetinin karşılığı olarak bakım ücreti ödenir. Ödemelerin esasları ve miktarı her mali yılbaşında Maliye Bakanlığınca belirlenir. Ancak her ay için çocuk başına ödenecek tutar, asgari ücretin üç katından fazla olamaz. Bu çocuklara ayrıca giyim, kuşam, harçlık ve kırtasiye ödemesi yapılmaz, bu tür giderler çocuğun koruma ve bakım altında bulunduğu özel sosyal hizmet kuruluşu tarafından karşılanır (m.19/I). 62 Tasarıya göre, çocuk yardımından yararlanılabilmesi için bazı şartların varlığı aranacaktır. Her şeyden önce, çocuğun bakımını fiilen üstlenen kimsenin Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu hükümlerine tabi çalışmaması, yaşam düzeyinin çocuk yardımı eşik değerinin altında olması gereklidir. Anılan eşik değer, tasarının 53.maddesine göre belirlenecektir.152 Kendisine yardım yapılacak çocuğun eğitim çağında olması halinde zorunlu eğitimine devam etmesi, zorunlu eğitim çağı dışında olan çocuğun ise çıraklık eğitimi veya meslek geliştirme, edindirme ve yetiştirme eğitimlerinin verilmesinin mümkün olduğu yerlerde sosyal hizmetler birimlerince önerilen bu eğitimlere katılması, eğitim verilmesinin mümkün olmadığı yerlerde ise çocuğun iş ve meslek edinmesi amacıyla sosyal hizmetler birimlerince uygun görülen meslek sahibi bir ustanın yanına yerleştirilmiş olması gerekmektedir. Ayrıca bu tasarının yürürlüğe girmesiyle ilk kez çocuk yardımları ve iş edindirme yardımları uygulanmaya başlanacaktır.. Çocuk yoksulluğunun boyutları dikkate alındığında, çocuk yardımlarının oldukça önemli bir gelişme olduğu görülmektedir. Ancak tasarı ile bu yardımların en fazla bir sene için verilmesi öngörülmektedir. Bir sene dolduktan sonra çocuk yardımları alanların yardıma hak kazanma koşullarının devam etmesi halinde ne olacağı ise taslakta belirtilmemiştir. 2. Topluma Yönelik Sosyal Hizmetler ve Yardımlar Sosyal Hizmetler ve Yardımlar Hakkında Kanun Tasarısının 3.bölümünü oluşturan topluma yönelik sosyal hizmet ve yardımların muhatabı, yaşlılar, özürlüler, kadınlar ve aile olarak belirlenmiştir. Bu gruplara sunulacak soysal yardımlar, onların karşılaştığı ekonomik, psikolojik ve sosyal sorunların giderilmesine, sosyal hayata uyum ve katılımlarının sağlanarak toplum refahının artırılmasına yönelik görülmektedir. a. Yaşlılara Yönelik Sosyal Hizmet ve Yardımlar Hazırlanan yeni tasarı, yaşlılara yönelik olarak sunulması planlanan sosyal hizmetleri sıralamıştır. Buna göre, yaşlıların yaşamlarını huzur ve güven içinde sürdürmeleri amacıyla kendi kendilerini idare edebilecek şekilde bakımlarının, özel bakım ve rehabilitasyona ihtiyaç duyanların ise bakım ve rehabilitasyonlarının sağlandığı yatılı bakım ve rehabilitasyon 152 Anılan maddeye göre, tasarı kapsamındaki sosyal hizmet ve yardım ödemelerinin miktarının belirlenmesinde esas alınacak eşik değer, ikamet edilen yerin sosyal ve ekonomik özellikleri de dikkate alınarak ödemenin türüne göre 49. madde gereği kurulan Sosyal Hizmetler ve Yardımları Yönlendirme Kurulunun teklifi üzerine Bakanlar Kurulu tarafından yıllık veya altı aylık olarak belirlenir. Bu belirlemede Türkiye İstatistik Kurumu tarafından tahmin edilen hane halkı büyüklüğü esas alınır. Sosyal hizmetler ve yardımların türlerine göre bölgesel düzeyde eşik değer belirlemek için gerekli altyapı oluşturuluncaya kadar ülke düzeyinde eşik değerler Bakanlar Kurulunca belirlenir. 63 hizmetleri sunulacaktır. Bunun dışında, gündüzlü bakım hizmetleri ve evde bakım hizmetleri de yaşlılara sunulacak hizmetler arasındadır. Bakıma muhtaç yaşlılara 153 özel sosyal hizmet kuruluşlarında sunulacak yatılı bakım ve rehabilitasyon hizmeti ile yaşlının ikametinde sunulacak evde bakım hizmetinin karşılığı olarak bakım ücreti ödenecektir. Bu ücret, ödeme için belirlenecek eşik değer ile yaşlının yaşam düzeyi arasındaki fark kadardır. Ancak bakım ücretine ilişkin olarak tespit edilecek eşik değer asgari ücretin iki katından fazla olamaz. Bu gruptaki yaşlılara, kamu veya özel sosyal hizmet kuruluşlarında yatılı bakım veya rehabilitasyon hizmeti sunulduğu süre içinde ayrıca yaşlılık yardımı, bu yardımdan yararlanamayan yaşlılara ise usul ve esasları Genel Müdürlükçe belirlenen harçlık ödenmesi öngörülmüştür. Yaşlılık yardımından yararlanabilmek için, 65 yaşını doldurmuş olmak, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu hükümlerine tabi çalışmamak, yaşam düzeyinin yaşlılık yardımı eşik değerinin altında olması ve kendisine kanunen bakmakla yükümlü kimsesi bulunmaması gerekmektedir. Eşlerin her birinin bu yardımı hak etme koşullarını taşıması halinde, yaşlılık yardımı her bir eş için ayrı ayrı ödenir. b. Özürlülere Yönelik Sosyal Hizmet ve Yardımlar Bu hizmetler, bakıma muhtaç özürlülere 154 sunulan yatılı bakım ve rehabilitasyon hizmetleri ile evde bakım hizmetlerini kapsamaktadır. Bakıma muhtaç özürlülere, özel sosyal hizmet kuruluşlarında veya özürlünün ikametinde sunulacak yatılı bakım ve rehabilitasyon ile evde bakım hizmetinin karşılığı olarak bakım ücreti ödenir. Bu ücret, ödeme için belirlenecek eşik değer ile özürlü ve özürlünün bakımını fiilen üstlenen kimsenin yaşam düzeyi arasındaki fark kadardır. Ancak, bakım ücretine ilişkin olarak tespit edilecek eşik değer asgari ücretin üç katından fazla olamaz. Bu durumdaki özürlülerden, sosyal hizmet kuruluşlarında yatılı bakım ve rehabilitasyon hizmeti sunulanlara özürlü yardımı yapılmayacaktır (m.23). Özürlülere yönelik sosyal yardımlar ise; özürlüleri örgün veya yaygın eğitime hazırlamak, aile içi uyumunu sağlamak, iş edindirmek, toplum içinde kendi kendilerine yeterli olmasını sağlayan beceriler kazandırmak amacıyla yapılan özürlü yardımı ile diğer sosyal 153 Tasarının 3/d hükmünde bakıma muhtaç yaşlının, bedensel, zihinsel, sosyal, duygusal ve ekonomik yönden yoksunluğu olan ya da ihmal ve istismar edilen, bu nedenle korunma, bakım, rehabilitasyon, danışmanlık ve destek hizmetlerine gereksinimi olan yaşlıyı ifade ettiği belirtilmiştir 154 Bakıma muhtaç özürlü tasarının 3/ç bendinde şu şekilde tanımlanmıştır: 1.7.2005 tarih ve 5378 sayılı Kanunun 5. maddesinde belirtilen özürlülük sınıflandırmasına göre resmi sağlık kurulu raporu ile ağır özürlü olduğu belgelendirilenlerden, günlük hayatın alışılmış, tekrar eden gereklerini önemli ölçüde yerine getirememesi nedeniyle hayatını başkasının yardımı ve bakımı olmadan devam ettiremeyecek derecede düşkün olan özürlü. 64 yardımlardan oluşmaktadır. Özürlü yardımı üç şekilde yerine getirilecektir. On sekiz yaşını tamamlamamış özürlü yakınına fiilen bakan, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu hükümlerine tabii olarak çalışmayan, yaşam düzeyi bu yardım için belirlenen eşik değerin altında olan kişilere, yaşam düzeyi ile eşik değer arasındaki fark nakden ödenecektir. On sekiz yaşını dolduran, kanunen bakmakla mükellef kimsesi bulunmayan, herhangi bir işe yerleştirilmemiş olup Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu hükümlerine tabii olarak çalışmayan ve yaşam düzeyi bu yardım için belirlenen eşik değerin altında olan özürlülere yaşam düzeyi ile eşik değer arasındaki fark nakden verilecektir. On sekiz yaşından büyük ve bakıma muhtaç olup kanunen bakmakla mükellef kimsesi bulunmayan, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu hükümlerine tabii olarak çalışmayan, yaşam düzeyi bu yardım için belirlenen eşik değerin altında olan özürlülere yaşam düzeyi ile eşik değer arasındaki fark da nakden ödenecektir. c. Kadına Yönelik Sosyal Hizmet ve Yardımlar Kadına yönelik sosyal hizmet ve yardımlardan ilki, korunma ihtiyacı olan kadınlara psikolojik, sosyal ve ekonomik sorunlarının çözümlenmesi süresince geçici yatılı bakım ve koruma hizmeti sağlanmasına yönelik koruma ve barınma hizmetleridir. Bir diğeri, ailede yaşanan psikolojik ve sosyal sorunların çözümüne yardımcı olmak üzere, bilimsel yöntemler ve sistemli mesleki çalışmalarla yürütülen psikolojik ve sosyal hizmetlerden oluşan danışmanlık hizmetleridir. Sonuncusu ise, yoksulluk içinde olup da temel ihtiyaçlarını karşılayamayan ve hayatlarını en düşük seviyede dahi sürdürmekte güçlük çeken kadınlara, bütçe imkânları dâhilinde ayni ve nakdi yardım yapılmasına ilişkin sosyal yardımlardır. d. Aileye Yönelik Sosyal Hizmet ve Yardımlar Tasarının aileye yönelik olarak öngördüğü sosyal hizmet ve yardımların ilki, göç süreci sonrasında kente uyum sorunu yaşayan ailelerin yeniden kentleşme ve sosyalleşmelerini, kentin imkânlarından eşit şekilde yararlanmalarını amaçlayan aile danışmanlığı hizmetleri ile destekleyici programları kapsayan danışmanlık hizmetleridir. Aynı şekilde, ailenin gelişmesi, aile üyelerinin katılımcı, üretken ve kendine yeterli hale gelmesi amacıyla sunulan koruyucu, önleyici, eğitici, geliştirici, rehberlik ve rehabilite edici geliştirme ve destek hizmetleri de bu kapsamda değerlendirilir. Tasarıda yer verilen son yardımı ise, yoksulluk içinde olup da temel ihtiyaçlarını karşılayamayan ve hayatlarını en düşük seviyede dahi sürdürmekte güçlük çeken ailelerin ekonomik sıkıntılarının giderilmesi ve ailenin bütünlüğünün korunması amacıyla ayni ve nakdi yardım yapılmasına ilişkin sosyal yardımlar oluşturmaktadır. 65 e. Toplumun Refahına Yönelik Sosyal Hizmet ve Yardımlar Toplum refahına yönelik sosyal hizmetler, toplumda herhangi bir nedenle üretim sürecine katılamayanların, toplumdan dışlananların ve sosyal risk altında kalanların, toplumun mevcut şartlarına uyumlarının ve katılımlarının sağlanmasına yönelik danışma ve toplumsal kalkınma çalışmalarını içeren hizmetleri kapsamaktadır (m.27). Tasarı, topluma yönelik olduğu belirtilen iki sosyal yardım düzenlemiştir. Bunlardan biri, 5510 sayılı yasaya göre genel sağlık sigortalısı olduğu halde, yaşam düzeyi bu yardım için belirlenen eşik değerin altında olan kişilerin genel sağlık sigortası primlerinin ödenmesi suretiyle sağlık yardımı alabilmelerinin sağlanmasıdır. Bahsi geçen sosyal yardımlardan bir diğeri ise, iş edindirme yardımıdır. Buna göre, bu tasarı kapsamında belirlenecek yaş grubundaki üniversite mezunlarının asgari bir destek ve eğitimle, becerilerinin geliştirilmesi, genç üniversite mezunları arasında işsizliğin yaygınlaşmasının önlenmesi amacı ile iş edindirme yardımı yapılması planlanmıştır (m.28) .155 İş edindirme yardımı için yapılacak ödemeler 4447 sayılı kanun kapsamındaki işsizlik fonu kaynaklarından karşılanacaktır. İş edindirme yardımı en fazla bir yıllık süre ile yapılacak ve bu yardım için yardım alma koşulları sürse dahi ikinci kez başvurulamayacaktır. SONUÇ Geniş anlamıyla sosyal güvenlik, bir ülke halkının bugününü ve yarınını güven altına almayı amaçlayan ve birbiri arasında sıkı bir birlik ve uyum kurulmuş olan bir kurumlar bütünüdür. Başka bir ifadeyle, sosyal güvenlik bir mesleksel, fizyolojik ya da sosyoekonomik riskten ötürü geliri ya da kazancı sürekli ya da geçici olarak kesilmiş kimselerin geçinme ve yaşama gereksinmelerini karşılayan bir sistemdir. 156 Dünyada sosyal güvenlik sistemlerinin önemli bir mali kriz içinde bulunduğu ve bu nedenle gerek gelişmiş gerekse gelişmekte olan ülkelerin köklü bir reform süreci yaşamakta oldukları gözlenmektedir. Gelişmiş ülkelerde, uzayan insan ömrü ve azalan doğum oranı, ekonomik büyümenin yavaşlaması, kronik hale gelen işsizlik ve sağlanan yardımların yüksek oluşu nedeniyle sosyal güvenlik harcamaları için ülkelerin milli gelirlerinden ayırdıkları paylar giderek artmış, makroekonomik dengeleri ve rekabet gücünü tehdit eder boyuta 155 İş edindirme yardımından yararlanacak kişilerin, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu hükümlerine tabii olarak çalışmaması, hâlihazırda işsizlik ödeneği almaması, ilgili yönetmelikte belirlenecek yaş aralığında olması, sosyal hizmetler birimlerince belirlenen çıraklık eğitimi veya sosyal amaçlı programlara ya da meslek geliştirme, edindirme ve yetiştirme eğitimlerine devam ediyor olması ve ilgili yönetmelikte belirtilecek diğer hususları yerine getirmiş olması zorunlu görülmüştür. 156 Cahit Talas, Sosyal Ekonomi, S Yayınları, Ankara, 1983, s. 323. 66 ulaşmıştır. AB ülkeleri, ekonomik istikrarın ve sürdürülebilir büyümenin temini için Maastricht Anlaşması’nın öngördüğü ağır yükümlülükleri, sosyal güvenlik harcamalarında kısıntıya gitmeden yerine getiremeyeceklerini öngörmüşlerdir. Dolayısıyla, sosyal devletin sorumluluk sınırlarının yeniden gözden geçirilmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Artık cömert sosyal güvenlik sistemlerinin devamının mümkün olmadığına kanaat getiren gelişmiş ülkeler, yeni politikalar geliştirmekte ve sürdürdükleri reform çalışmaları dâhilinde harcamaların kısılmasına ve gelirlerinin artırılmasına yönelik düzenlemeler yapmaktadırlar. 157 Yeniden yapılanma, bir taraftan devletin ekonomik ağırlığının hızla törpülenmesi, diğer taraftan pazar egemenliğinin demokratik süreç yerine karar verici konuma gelmesi gibi oluşumlara yol açmıştır. Pazarın, her türlü kaynak kullanım ve paylaşımında belirleyici konuma gelmesi karar verme süreci içinde belirgin bir ussallığın ön plana çıkması anlamını taşımaktadır. Bu ussallık iş dünyasının ussallığıdır. Yani kaynak kullanım ve paylaşımında artık demokratik siyasal süreç ve demokratik hesap verilebilirlik değil; iş dünyasının ussallığı içinde belirlenen bir toplum mühendisliği karar üretme durumundadır. Bu oluşum, temsili demokrasinin işlerliği açısından ciddiye alınması gereken bir darboğaz olarak yorumlanabilmektedir. Açıkça ve kolaylıkla gösterilebileceği üzere ne küresel ne de ulusal Pazar demokratik kurumlar değildirler. Artık toplumda kimin neyi, nasıl ve ne kadar alacağını demokratik siyasal süreç değil, demokratik olmayan bir kurum yani pazar belirlemektedir. Bu çözümleme, bugünün siyasal bilimi için ciddi bir tartışma alanı oluşturmakta ve ortaya kötümser değerlendirmeler çıkabilmektedir.158 Küresel ortamda sosyal devlet harcamalarının ulusal ekonomilerin rekabetçiliğini olumsuz etkilediği, ekonomik büyümeyi engellediği ve hatta krizlere yol açtığı ileri sürülerek, sosyal devletin yükümlülüklerinin ve harcamalarının azaltılması ve piyasalaştırılması salık verilmektedir. Bu doğrultuda, piyasanın, ulusal ve uluslararası piyasa güçlerinin, sivil toplumun çalışma alanlarının genişletilmesine olanak sağlanması, bunun için de sosyal haklardan, sosyal devletten ve sosyal güvenlik hizmetlerinin sosyal devletin bürokrasisi eliyle sunulmasından vazgeçilmesinin gereği de vurgulanmaktadır.159 157 DPT, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Sosyal Güvenlik Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara, 2001, s: 11-12. 158 Şaylan, a.g.e. s: 182-183. 159 Hüseyin Gül ve Songül Sallan Gül, “Sosyal Devletten Çalışma Refahına Geçişte Sosyal Haklar ve Yoksullar”, Amme İdaresi Dergisi, Cilt:40, Sayı: 3, Eylül 2007’den ayrı bası, s:9. 67 1990’lı yıllara kadar Dünya Bankası kredileri içinde sağlık sektörünün payı hem Dünya Bankası toplam kredileri içinde hem de Türkiye’de açılan kredi toplamında %1’den daha az olmuştur. 1990’lardan günümüze kadar ise Banka’nın dünya genelinde sağlık sektöründe uyarlamaya ilgisi giderek artmıştır. Dünya Bankası’nın sağlık kredileri 1990’lı yıllardan sonra yalnızca sayıca artmamış, değişen yalnızca sağlık sektörüne ilgi derecesi olmamıştır. İlgi ile birlikte, yürütülen projelerin niteliği de değişmiş, sağlık kredileri azgelişmiş ülkelerde sektörde özelleştirme politikalarını desteklemek üzere kullanılmaya başlanmıştır. Sağlık projeleri uygulamaya koyuldukları ülkelerde ortak özelliklere sahiptir. Temel yaklaşım, koruyucu sağlık hizmetlerinin devlet, tedavi edici hizmetlerin ise özel sektör tarafından verilmesi gerektiğidir. Bu işbölümüne varmak üzere üç araç uygulamaya koyulmaktadır: Yerelleşme, fiyatlandırma ve özelleştirme.160 Yerelleştirme, hastanelere daha geniş işletme özerkliği verilmesi ve kaynakların bölgesel kademeye aktarılması ile sağlanmaktadır. Böylece hizmetlerin etkinliği ve yararlananların denetimi sağlanmış olacaktır. Tek tek birimlere ilişkin kararların merkezden alınamayacağı, aksi halde verimliliğin ulaşılamayacak bir hedef olarak kalacağı vurgulanmaktadır. Yerelleştirmenin savunusu, çok iyi bilinen “merkeziyetçiliğin sakıncaları” listesinden ibarettir. Sorun genel olarak bir örgütsel etkinlik sorunu olarak sunulmakla birlikte, yapısal uyarlama programlarında yerelleştirmenin anlamı daha farklıdır. Dünya Bankası yaklaşımında yerelleştirme politik anlamda güç ve kaynakların merkezi hükümetten özel sektöre aktarılmasında uzun erimli sürecin bir aşamasıdır. Devletçe sunulan sağlık hizmetlerine rekabet ve piyasa koşullarının sokulması, formel ve acil özelleştirme ile değil yerelleştirme ile olmaktadır. Fiyatlandırma, sağlık hizmetinin ücret tarifeleri güncelleştirilerek başlatılmakta ve finansman kaynaklarını çeşitlendirecek sigorta sistemi reformları ile kurumsallaştırılmaktadır. Sigorta sisteminde reformun ise iki karakteristik özelliği vardır. Birincisi mali sorumluluk ya da prim ödeme tümüyle çalışana yüklenmektedir. İşveren payı ortadan kaldırılmakta, böylece işgücü ucuzlatılmaktadır. İkincisi, kamu sektöründen çıkarılan sigorta sistemi mali piyasalara fon yaratma ya da aktarma aracına dönüştürülmektedir. Böyle bir modelden öncelikle işverenler ile mali piyasaların yararlanacağı açıktır. Bunların içinde en fazla yararı ise azgelişmiş ülkelerde yüksek karlı yatırım alanları arayan ulusötesi şirketlerin sağlayacağı açıktır. Özelleştirme, uygulanan politikanın artık en iyi bilinen boyutudur. Hastane temizliği gibi iç işlerin özel sektöre ihalesinden başlayarak, devlet hastanelerinde ücretli özel oda, ücretli özel muayene, tahlillerin 160 Ayman Güler, a.g.e. s:192-193. 68 özel laboratuarlara yaptırılması ve giderek devlet hastanelerinin satışına kadar uzanan teknikler ile gerçekleştirilmektedir. Böylece devletin sağlık sektöründeki varlığı içi boş bir kabuğa dönüştürülmektedir. Kamu kuruluşları piyasa mekanizmaları çerçevesinde iş görmekte, bu yolla karlı küçük alanlardan başlayarak alanı özel sektör için açmaktadır.161 5510 sayılı yasa çerçevesinde yapılan düzenlemeler ile öncelikle aylık bağlanma oranı azaltılırken, emeklilik için gereken hizmet süresi 7200 güne yükseltilmiştir. Ayrıca emeklilik yaşı 01.10.2008’de itibaren kademeli olarak 65 yaş olarak belirlenirken, emeklilik aylığı hesaplanmasında en son alınan ücret yerine ortalama kazanç kavramı getirilerek aylıkların düşürülmesi amaçlanmaktadır. Devletin gelir garantisi veremediği bir ortamda, bireysel emeklilik şirketlerinin ayrıca yasa ile zorunlu hale getirilmesi veya özendirilmesine gerek kalmamıştır. Yoksulluk sınırının altına düşürülen emeklilik aylığı ve ayrıca ödenmesi zorunlu olan sağlık primi karşılığında alınan aylık ve hizmetlerin ödenen primlerle orantılı olmadığı görülmektedir. Bu nedenle geliri yüksek olanlar, kamu sosyal güvenlik sisteminin bu yetersizliği karşısında, bireysel emeklilik şirketlerine yönelecektir. Bu emeklilik aylıkları ile geliri olmayanlar daha çok yoksullaşırken, geliri olanlar ek sigortalara yönelecektir. 5510 sayılı yasa ile emekli aylıklarının düşürülmesi ve emeklilik süresinin ortalama yaşam süresi ile bağdaşmayacak şekilde arttırılmasını düzenlemektedir. Bu durumda emekli olamama ve emekli olunduğu takdirde yeterli gelirin elde edilmemesi sonucu olarak toplumsal bir güvensizlik ortamının doğmasına sebep olacaktır. Bu nedenle yasal düzenlemelerin yoksulluğu önlemek yerine arttırması gündeme gelecektir. 5510 sayılı yasa ile sigorta hizmetleri ile sağlık hizmetleri birbirinden ayrılmıştır. Genel Sağlık Sigortası ile sağlık hizmetlerinin sunumu ve finansmanının birbirinden ayrılma süreci tamamlanmıştır. GSS ile mevcut sağlık sigortasının kapsamı daraltılmaktadır. Buna örnek olarak teminat paketi olarak adlandırılan, koruyucu sağlık hizmetlerinin verilmesinin amaçlanması gösterilebilir. Yasanın öngördüğü sağlık hizmetleri dışında kalan giderler, sigortalılar tarafından karşılanacaktır. Yapılan bu düzenleme ile kronik hastalıkların tedavisi hastanın ekonomik olanaklarına bırakılmıştır. Sigortalıların yararlanacağı sağlık hizmetinin kapsamı ve teminat paketleri başta olmak üzere birçok konunun yönetmeliklere bırakılmış olması, GSS Genel Müdürlüğünün çok geniş yetkilerle donatıldığını göstermektedir. Mevcut düzenleme ile kız çocuklarına evlenmesine kadar olan süreçte, ücretsiz sağlık hizmeti verilirken, artık yükseköğrenim görmesi şartı ile 25 yaşına kadar hizmet verilecektir. Aksi halde kız veya erkek çocuk ayırımı 161 Ayman Güler, a.g.e. s: 193-194. 69 yapılmaksızın, 18 yaşından büyük herkes sağlık sigortası primi ödemek zorundadır. GSS’nin temel felsefesi sağlığın hak olmaktan çıkarılması ve herkesin sağlık sorunlarından kendisinin sorumlu tutulmasıdır. Sağlık hizmetleri ile sosyal güvenlik alanında gerçekleştirilmek istenenler, bu iki kavramın kamu hizmeti niteliğinde önemli değişiklikler amaçlamaktadır. Bu çerçevede sağlık ve sosyal güvenlik nitelik değiştirmekte, kar amaçlı faaliyetler olarak yeniden biçimlendirilmektedir. Vatandaş kavramı yerine müşteri kavramı getirilmektedir. Türkiye gibi kayıt dışı ekonominin yüksek olduğu bir ülkede GSS primlerinin düzenli ödeneceğini düşünmek hayal olur. Mevcut sistem içinde bile SSK ve Bağ-Kur’da prim ödemelerinin düzensiz olduğu görülmektedir. Ayrıca mevcut sistemde prim ödeme gücü bulunmayan kişiler, yeni sistemden de yararlanamayacaktır. Yeşil kart sahibi birçok kişi yeni sistemde prim ödemek zorunda kalacaktır. Sağlık hizmetlerinde yapılması planlanan değişiklikler şu şekilde ifade edilebilir: “Temel özellik finansın vergi değil, prime dayalı yapılandırılmasıdır. Vergi yerine prim ve katılım payı alınması verimlilik yani kar artışı getirir. Finans GSS adıyla özel sigorta şirketlerince yapılacak, sigortalı poliçesinde seçmiş olduğu sağlık hizmetini ödediği prim ölçüsünde alacak, poliçe dışı beklenmedik harcamalar için ayrıca para ödeyecektir. Doğumsal hastalığı, diyabeti, kalp hastalığı ve kanseri olanlar ya da sonradan çıkanlar sigorta dışı tutulacaktır.162 Yeni liberal tezler doğrultusunda toplum, sosyal devlet ve sosyal programlar yeniden yapılandırılırken, serbest piyasanın işsizlik, enflasyon, kamusal hizmetleri yaygın erişimi olanaklı fiyattan üretememe ve talep eksikliği, yoksulluk gibi sorunlar karşısında geçmişte içine düştüğü krizler de unutulmaktadır. Sosyal devletin bu sorunlar karşısında geliştirdiği kurumsal güvencelerin işlevsizleştirilmesinin yol açacağı toplumsal sorunlar göz ardı edilmektedir. Bu türden bir yaklaşım, sosyal devletin çözülmesine yol açarak, eşitlik, sosyal adalet, diğerkâmlık, toplumsal birlik ve dayanışma duygularını zedelemektedir. Ayrıca gelir dağılımındaki dengesizlikleri artırarak, sosyal ve ekonomik dışlanmışlıkları ve kutuplaşmaları körüklemektedir. Bu tür yaklaşımlar toplumun ve demokrasinin çözülmesine de zemin hazırlayacak niteliktedir. Bu öngörünün Türkiye gibi ekonomisi kırılgan ve yoksulluğun yaygın olarak devam ettiği ülkeler açısından daha çok olası olduğu da dikkatlerden kaçmamalıdır. 163 162 Gazanfer Aksakoğlu ve Hatice Giray, “Kentsel Alanda Sağlıkta Dönüşüm”, Memleket Mevzuat, Mart-Nisan 2007, cilt:2, sayı:21-22, s:10. 163 Gül ve Sallan Gül, a.g.m. s:22. 70 KAYNAKÇA ADAR,S., Kim İçin Ne Kadar Güvenlik?, Birikim Dergisi, Sayı: 205–206 http://www.birikim.com. AKSAKOĞLU, G. ve GİRAY, H., “Kentsel Alanda Sağlıkta Dönüşüm”, Memleket Mevzuat, Mart-Nisan 2007, cilt:2, sayı:21-22, s:3-12. ALCEYLAN, Ç., “Sosyal Güvenlik Açıkları Ve Dünden Bugüne Sosyal Güvenlik Sistemimiz”, Bütçe Dünyası, Cilt: 2, Sayı: 26, s:80. ALPER,Y., “Sosyal Güvenlik Sistemlerinde Kriz Ve Reform İhtiyacı”, İşveren, Cilt:34, Sayı:5, Şubat, 1996, s:7. ALTIPARMAK, A. ve ÖZKAN, A., “Ülkemiz Sosyal Güvenlik Kurumlarından SSK’nın Sorunları ve Çözüm Önerileri”, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 8, 1999, s: 434. ARICI, K., Bataktan Gün Işığına Tük Sosyal Sigorta Sistemi, Türk Metal Sendikası Yay, Ankara,1999. AY, G., Türkiye’de Sosyal Güvenlik ve Bireysel Emeklilik Sistemi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Bankacılık ve Sigortacılık Enstitüsü , İstanbul, 2003. BAĞ-KUR, 2006 İstatistik Yıllığı, http://www.bagkur.gov.tr/finansman/yillik.html. BAĞ-KUR, http://www.bagkur.gov.tr. BAĞ-KUR, Türkiye’de ve Dünyada Sosyal Güvenlik Kurumunun Kuruluş, Görev ve Çalışma Esasları- Kurumun Diğer Sosyal Güvenlik Kuruluşları İle İlişkileri. http://www.bagkur.gov.tr. BANGER, G., “Sosyal Güvenlikte Yeniden Yapılanma Sürecinde SSK’nın Temel Sorunları Ve Uygulama Reformları”, İşveren, Mayıs 2003. BOSTANCI, Y., “Sosyal Güvenlik Hukukunda İsteğe Bağlı Sigortalılık”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı:12, 2004, s: 347-366. http://www.sosyalbil.selcuk.edu.tr/sos_mak/articles/2004/12/YBOSTANCI.PDF. (18.12.2007). 71 BUĞRA ,A., KEYDER,Ç., Kent Nüfusunun En Yoksul Kesiminin İstihdam Yapısı ve Geçinme Yöntemleri, Şubat, 2008, İstanbul. http://www.spf.boun.edu.tr/docs/kent_yoksullugu_rapor.pdf. ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI, Sosyal Güvenliğin Tek Çatı Altında Toplanması Ve Genel Sağlık Sigortasının Oluşturulması, www.calisma.gov.tr. (15.01.2008) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI, Sosyal Güvenlik Reformu, Mart 2008. ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI, Acil Eylem Planı Reform Taslakları, http://www.calisma.gov.tr/mevzuat/tasari_taslaklari.htm. (15.01.2008) DİE, 2003 yılı II. Dönem Hane Halkı İşgücü Anketi Geçici Sonuçları. DİLİK,S., “Sosyal Güvenlik ve Sosyal Hizmetler Arasındaki İlişkiler”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt:35, Sayı:1, Ocak-Aralık 1968, s:73-84. DİSK, SSGSS Yasası Değişik Biçimiyle De Çalışanların Ve Halkın Sağlık Ve Sosyal Güvenlik Hakkını Karşılamıyor. http://disk.org.tr. (8.2.2008) DPT, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Sosyal Güvenlik Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara, 2001. http://ekutup.dpt.gov.tr/sosyalgu/oik604.pdf. (13.3.2008) ERGÜDER, B. “Güvencesizlerin Sosyal Güvenliği: Enformel İlişki Ağları ve Pasif Güvenlik Mekanizması”, İktisat Dergisi, Sayı: 479-480, Kasım-Aralık 2006, s:21. GÖKÇEOĞLU BALCI, Ş. , Tutunamayanlar ve Hukuk, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, 2007. GÖZE, A. , Siyasal Düşünceler ve Yönetimler, Beta Basım Yayım, İstanbul, 2000. GÖZE, A. , Liberal, Marxiste, Faşist, Nasyonal Sosyalist ve Sosyal Devlet, Beta Basım Yayım, İstanbul, 2005. GÜL, H. ve SALLAN GÜL , S., “Sosyal Devletten Çalışma Refahına Geçişte Sosyal Haklar ve Yoksullar”, Amme İdaresi Dergisi, Cilt: 40, Sayı:3 Eylül 2007’den ayrı bası, s:9. GÜL, H., ve SALLAN GÜL, S., “Sosyal Devletten Çalışma Refahına Geçişte Sosyal Haklar ve Yoksullar”, Amme İdaresi Dergisi, Cilt:40, Sayı: 3, Eylül 2007’den ayrı bası. GÜLER, B.A., Yeni Sağ ve Devletin Değişimi, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 2005. GÜVERCİN, C.H. , “Sosyal Güvenlik Kavramı Ve Türkiye’de Sosyal Güvenliğin Tarihçesi”, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Mecmuası, Cilt: 57, Sayı:2, 2004, s:93. 72 GÜZEL,A., VE OKUR, A.R., Sosyal Güvenlik Hukuku Dersleri, İstanbul , 2004. HABERX, Bağ-Kur’lu Sigortalı Sayısında Son Beş Yılda 1 Milyon 138 Bin Kişilik Düşüş, 12.03.2008. http://.www.haberx.com. HARP-İŞ, Gündem, Haziran, 2006. HARP-İŞ, Kasım Dosyası, 2003. İSTANBUL TABİP ODASI, IMF Niyet Mektubunu Onayladı Sağlığımız ve Sosyal Güvenliğimiz IMF'nin İpoteği Altına Girdi, http://www.istabip.org.tr/icerik/imf-niyetmektubunu-onayladi-sagligimiz-ve-sosyal-/. (28.11.2007) İSTANBUL TİCARET ODASI, Sosyal Güvenlikte Yeni Yaklaşım: Bireysel Emeklilik, İstanbul, 2007. KADIN EMEĞİ VE İSTİHDAMI GİRİŞİMİ, “Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasa Tasarısı Kadınlara Nasıl Bir Sosyal Güvenlik Vaat Ediyor”, Kadınlarla Dayanışma Vakfı, Mart 2008. KAMU-İŞ, Yeni Düzenlemeler Çerçevesinde Sosyal Güvenlik Mevzuatı Semineri, 29–30 Kasım 2006. KEYDER,Ç., ÜSTÜNDAĞ,N., AĞARTAN,T., YOLTAR, Ç., Avrupa’da ve Türkiye’de Sağlık Politikaları Reformlar, Sorunlar, Tartışmalar, İletişim Yayınları, İstanbul, 2007. KIVANÇ, A. “Sosyal Güvenlik Reformunda İkinci Perde Açılıyor”, Radikal, 19.05.2007. KIVANÇ, A., Hükümet 7200 Güne Razı Oldu, 65 Yaşta Direndi, Radikal, 25.03.2008. KIVANÇ, A., Sosyal Güvenlik Reformu–4, Radikal, 15.01.2006. KIVANÇ, A., Sosyal Güvenlikte Yeni Dönem (3), Radikal, 21.04.2008. KIVANÇ, A., Sosyal Güvenlikte Yeni Dönem (5), Radikal, 23.04.2008. KIVANÇ, A., Sosyal Güvenlikte Yeni Dönem (5), Radikal, 23.04.2008. KIVANÇ, A., “Tasarı Bu Şekliyle Yasalaşırsa Anayasa Mahkemesi Mutlaka İptal Eder”, Radikal, 22.11.2007 KIVANÇ, A., Çalışan Emekli Mutsuz Olacak, Radikal, 21.04.2007. KIVANÇ, A., Emek Platformu Ve Hükümet Sosyal Güvenlikte 11 Maddede Uzlaştı, Radikal, 26.03.2008. 73 KIVANÇ, A., Emeklilik Artık Daha Zor Olacak, Radikal, 18.04.2008. KIVANÇ, A., Geri Adım İçin Güçlü Sinyaller, Radikal, 21.03.2008. KIVANÇ, A., Prime Göre Maaş Dönemi, Radikal,18.04.2006. KIVANÇ,A., İşçi Ödemelerine Büyük Gözaltı, Radikal 15.02.2008. KIVANÇ,A., Yeni Yasalar Çalışanları Üzecek, Radikal, 27.10.2007. KİTAPÇI ,İ., Sosyal Devlet Işığında Türk Sosyal Güvenlik Sisteminin Sorunları ve Reform Arayışları, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Isparta, 2007. MİLLİYET, “Bütçenin Yükünü Vatandaş Sırtlayacak”, 27.12.2006. MİLLİYET, “Kişi Başına Milli Gelir 5138 Dolar”, 12.12.2006. NTVMSNBC, Bağ-Kur 26 Milyar Alacaklı, NTVMSNBC, 12.09.2006. NTVMSNBC, Sosyal Güvenlik Tasarısında 9 Madde Daha Geçti, NTVMSNBC, 03.04.2008. NTVMSNBC, SSK Prim Alacağı Peşinde, NTVMSNBC, 25.02.2001. OKUR,A.R., ve ERGİN, H., “Tek Çatı Tek Yasadan, Tek Çatı Çok Yasaya”, İşveren Dergisi, Aralık,2006, http://www.tisk.org.tr. (24.1.2008). ÖZSARI, H., “Ülkemizde Genel Sağlık Sigortası Süreci”, İşveren Dergisi, Mart, 2005. http://www.tisk.org.tr. ÖZSEVER, A. “Sosyal Güvenlik Yasasında Değişiklik Sinyali”, Radikal, 4.12.2006 ÖZSEVER, A., Sosyal Haklar Dibe Vuracak, Radikal, 11.12.2006. ÖZTUKSAVUL, A. , “Şili Mucizesi”:Sosyal Güvenliğin Yok Edilişi, Mai ve Küreselleşme Karşıtı Çalışma Grubu, Temmuz 1999, http://www.antimai.org. RADİKAL, Yeni Emekliye Düşük Maaş, Radikal, 4.03.2005. RADİKAL, Yoksulluk Daha Da Artar, Radikal, 08.01.2005. RUHİ, M.E. , 1982 Anayasası Çerçevesinde Sosyal Devlet ve Özelleştirme, Nobel YayınDağıtım, Ankara, 2003. SALLAN GÜL, S., Sosyal Devlet Bitti Yaşasın Piyasa! Yeni Liberalizm ve Muhafazakârlık Kıskacında Refah Devleti, Ebabil Yayınları, Ankara, 2006. 74 SALLAN GÜL,S., GÜL,H., Eğitim Destek Programı Olarak “ Şartlı Nakit TransferiŞNT” ve Yoksullukla Mücadele, http://www.yoksulluklamucadele.org. SOSYAL SİGORTA KURUMU, http://ssk.gov.tr. SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI, Aylık Bülten, Aralık, 2007. www.sgk.gov.tr. SOSYAL GÜVENLİK KURUMU, Sosyal Güvenlik Reformu: Uygulama Öncesi Yeni Yaklaşım, 2007. SOSYAL GÜVENLİK KURUMU, 2022 sayılı Kanunun Uygulaması Hakkında Açıklamalar, http://www.emekli.gov.tr. SOSYAL SİGORTA KURUMU, Aylık İstatistik Bülteni, Eylül 2006, http://ssk.gov.tr. SÖNMEZ, M. Sayılarla Tarımın Çöküşü. www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=5957. SÖZER, A.N., Türkiye’de Sosyal Hukuk, Ankara, 1994. SSK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ, 1996 Faaliyet Raporu. SSK, 1997 Faaliyet Raporu. SSK, 50. Yılında Sosyal Sigortalar Kurumu, SSK Genel Müdürlüğü Yayını, Ankara,1996. ŞAĞAR, A., “Sosyal Güvenlik Kurumu Bütçeleri”, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Dergisi, Ocak- Mart, 1999,s:10-15. ŞAKAR, M., Genel Gerekçeleriyle Yeni Sosyal Güvenlik Kanunları, Der Yayınları, İstanbul, 2006. ŞAYLAN, G., Değişim, Küreselleşme ve Devletin Yeni İşlevi, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 2003. ŞEN,A., İşçiler Açısından SSK Gerçeği, Tes-İş Sendikası Yay., Ankara,1998. ŞİMŞEK, Y. “Sosyal Güvenlikte Yürürlük Tarihi Bilmeceye Döndü”, Radikal, 22.12.2007. T.C Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumu; Hanehalkı İşgücü Araştırması 2008 Ocak Dönemi Sonuçları, http: //www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=1956. T.C. BAŞBAKANLIK SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMAYI TEŞVİK FONU, Yoksullukla Stratejik Mücadele, 2004. 75 T.C. BAŞBAKANLIK VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ, Muhtaç Aylığı Hakkında Bilgi, http://www.vgm.gov.tr. (25.03.2008) T.C. TARIM VE KÖY İŞLERİ BAKANLIĞI, Tarım ve Köy işleri Bakanı Prof.Dr. Sami Güçlü’ nün Tarım-İş Sendikası Genel Kurulu Açılış Konuşması. http://tarim.gov.tr. (22.03.2003). T.C.BAŞBAKANLIK SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU, Yetiştirme Yurtları ve Korunmaya Muhtaç Gençler, http://www.shcek.gov.tr. T.C.BAŞBAKANLIK SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU, Uçurtmayı Vurmasınlar Projesi, http://www.shcek.gov.tr. T.C.BAŞBAKANLIK SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU, 2008 Mart Ayı İstatistikleri http://www.shcek.gov.tr. T.C.BAŞBAKANLIK SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU, 2008 Şubat İstatistikleri, http://www.shcek.gov.tr. T.C.BAŞBAKANLIK SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU, Çocuk ve Gençlik Merkezleri, http://www.shcek.gov.tr. T.C.BAŞBAKANLIK SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU, Kadın Konukevleri, http://www.shcek.gov.tr. T.C.BAŞBAKANLIK SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU, Sevgi Zinciri Projesi, http://www.shcek.gov.tr. T.C.BAŞBAKANLIK SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU, Sosyal Hizmetler ve Yardımlar Hakkında Kanun Tasarısı. http://www.shcek.gov.tr. T.C.BAŞBAKANLIK SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ, Yakacak Yardımları, http://www.sydgm.gov.tr. (25.03.2008) T.C.BAŞBAKANLIK SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ, Tedavi Giderlerine Yönelik Destekler, http://www.sydgm.gov.tr. (25.03.2008) T.C.BAŞBAKANLIK MÜDÜRLÜĞÜ, SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL Şartlı Nakit Transferi Eğitim ve Sağlık Yardımları Bilgi Broşürü,2008. http://www.sydgm.gov.tr. (25.03.2008) 76 T.C.BAŞBAKANLIK MÜDÜRLÜĞÜ, SOSYAL Şartlı YARDIMLAŞMA Nakit VE Transferleri DAYANIŞMA Sağlık GENEL Yardımları, http://www.sydgm.gov.tr. T.C.BAŞBAKANLIK VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ, İmaretler Hakkında Bilgi, http://www.vgm.gov.tr.(25.03.2008) T.C.EMEKLİ SANDIĞI , www.emekli.gov.tr. T.C.MALİYE BAKANLIĞI MUHASEBAT GENEL MÜDÜRLÜĞÜ, http://www.muhasebat.gov.tr/mbulten/T3-2-5.htm. TALAS,C., Sosyal Ekonomi, S Yayınları, Ankara, 1983. TBMM, Sosyal Güvenlik ve SSK Araştırma Komisyonu Raporu, 1997. TİSK, Gelişmiş Ülkelerde ve Türkiye’de Sosyal Güvenlik Sistemlerinin Yeniden Yapılandırılması, TİSK İnceleme Yayınları 18. TİSK, Gelişmiş Ülkelerde ve Türkiye’de Sosyal Güvenlik Sistemlerinin Yeniden Yapılanması TİSK, Rakamlarla Türkiye 2005, www.tisk.org.tr. TOBB, Sosyal Güvenlik Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara, 1993. TUSİAD, Sosyal Güvenlik Sisteminde Yeniden Yapılanma, Sorunlar, Reform İhtiyacı, Arayışlar, Çözüm Önerileri, TUSİAD Yayın No: T–97–10/217,İstanbul, 1997. ULUGAY, O., “Avrupa ABD Gibi Olmak Zorunda mı?” Milliyet, 7.01.2002. YENİMAHALLELİ-YAŞAR, G., Sağlığın Finansmanı ve Türkiye İçin Sağlık Finansman Modeli Önerisi, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2007. 77 Ayşe DERİCİOĞULLARI 19.07. 1977 İzmir doğumludur. İlköğretimini İzmir Evrenosoğlu İlkokulu ve İzmir Ömer Seyfettin Ortaokulu’nda tamamlamış olup, lise eğitimini İzmir Betontaş Lisesi’nde almıştır. 2000 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu’ndan mezun olmuştur. 2001 yılında Süleyman Demirel Üniversitesi Burdur Sağlık Yüksekokulu’nda Öğretim Görevlisi olarak göreve başlayan Dericioğulları, halen Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı’nda görev yapmaktadır. Halen Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi Anabilim Dalı’nda Prof. Dr. Songül Sallan Gül danışmanlığında yüksek lisans eğitimine devam etmektedir. Sağlık yönetimi, sağlık hizmetleri, sosyal güvenlik, çocuk sağlığı, aile hekimliği ve sağlıkta dönüşüm konularında çalışmalar yürütmektedir. İletişim: Tel: 0- 505- 642 04 98 e-posta: ayderi@hotmail.com Cem ERGUN 17.03.1975 İzmir doğumludur. İlköğretimini İzmir Hakimiyet-i Milliye İlkokulu’nda, ortaokul ve lise eğitimini AÖD TEFEV İzmir Özel Tevfik Fikret Lisesi’nde tamamlamıştır. 2002 yılında Ankara Üniversitesi DTCF Sosyoloji Bölümü’nden mezun olan Ergun, yüksek lisansını 2005 yılında Doç. Dr. Songül Sallan Gül danışmanlığında “Yoksulluk ve Enformel Sektör: Çöp Toplayıcıları Örneği (Isparta-İzmir Karşılaştırması)” başlıklı tezi ile Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı’nda tamamlamıştır. Halen Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi Anabilim Dalı’nda Doç. Dr. Hüseyin Gül danışmanlığında “Kentsel Dönüşümün Toplumsal, Ekonomik, Mekânsal ve Yönetsel Etkileri/Boyutları: Kartal-Sulukule Örneği” başlıklı doktora tez çalışmalarını sürdürmektedir. 2004 yılından itibaren Süleyman Demirel Üniversitesi FenEdebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başlamıştır. Yoksulluk, kent yoksulluğu, enformel sektör, çöp toplayıcılığı, sosyal dışlanma, kentsel dönüşüm konularında çalışmalar yürütmektedir. İletişim: Tel: 0- 505- 817 83 70 e-posta: tusawi@hotmail.com 78