Tohav izleme raporu 2012 (kesim paysiz kapaklı)_iskence.QXD
Transkript
Tohav izleme raporu 2012 (kesim paysiz kapaklı)_iskence.QXD
ve KÖTÜ MUAMELE İZLEME RAPORU TOPLUM VE HUKUK ARAŞTIRMALARI VAKFI YAYINI 2012 İŞKENCE İŞKENCE ve KÖTÜ MUAMELE İZLEME RAPORU 2012 TOPLUM VE HUKUK ARAŞTIRMALARI VAKFI YAYINI Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı Yayınları Yayına Hazırlayan Ruhşen Doğan Yıldız İSBN 978-605-86942-0-0 Baskı Berdan Matbaacılık Davutpaşa Cd. Güven Sanayi Sitesi C Bl. No: 239 - Topkapı/İST Tel: 0 (212) 613 12 11 Kapak Resmi Rüzgâr Robin Bayram Grafik Tasarım A. Rahman Çelik TOPLUM VE HUKUK ARAŞTIRMALARI VAKFI Kuloğlu Mah. Turnacıbaşı Sk. No: 39 Kat: 3-4-5 Beyoğlu/İstanbul Tel: 0 (212) 293 47 70-71 Faks: 0 (212) 293 47 72 www.tohav.org tohav@mynet.com Bu rapor Avrupa Komisyonu ve İsveç Başkonsolosluğu’nun mali desteğiyle hazırlanmıştır. İçindekiler Önsöz..................................................................V 1. TOHAV 2012 YILI HUKUK RAPORU.....................6 1.1. GİRİŞ....................................................................................6 1.2. 2012 YILINDA İŞKENCE ve KÖTÜ MUAMELE SUÇLARINA İLİŞKİN OLARAK TOHAV’A YAPILAN BAŞVURULAR...................8 1.3. ÖNERİLER............................................................................10 1.3.1. Yargı Alanına İlişkin Öneriler.........................................10 1.3.2. Eğitimle İlgili Öneriler...................................................11 1.3.3. Kolluk Güçlerine Yönelik Öneriler..................................12 1.3.4. Cezaevlerine İlişkin Öneriler..........................................12 2. TOHAV İŞKENCE ve KÖTÜ MUAMELE İZLEME RAPORU.........16 2.1. GİRİŞ..................................................................................16 2.2. İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE İHLALLERİ...............................17 2.2.1. Askeri Makamlar Tarafından Gerçekleştirilen İşkence ve Kötü Muamele İhlalleri.................................17 2.2.3. Dezavantajlı Gruplar.....................................................47 2.2.4. Değerlendirme.............................................................49 2.2.5. Cezaevlerinde Yaşanan İşkence ve Kötü Muamele İhlalleri.................................54 2.2.6. Değerlendirme.............................................................95 2.2.7. Cezaevlerinde İşkence ve Kötü Muamele Kapsamında Yaşanan Sağlık Sorunları.........................104 2.2.8. Değerlendirme...........................................................120 2.3. İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE İDDİALARI KAPSAMINDA DEVAM EDEN SORUŞTURMA VE DAVALAR..........................127 2.3.1. Değerlendirme..........................................................158 2.4. İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE SUÇLARINA İLİŞKİN SONUÇLANAN DAVA ve SORUŞTURMALAR..........................162 2.4.1. Değerlendirme...........................................................170 2.5. İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE SUÇLARINA İLİŞKİN YARGITAY ve DANIŞTAY KARARLARI...................................172 2.6. AİHM’DE SONUÇLANAN İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE DAVALARI.............................173 2.7. MEVZUAT..........................................................................175 4 KISALTMALAR AB Avrupa Birliği AİHM Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi AKP Adalet ve Kalkınma Partisi BDP Barış ve Demokrasi Partisi Bkz. Bakınız BM Birleşmiş Milletler CHP Cumhuriyet Halk Partisi CMK Ceza Muhakemesi Kanunu CMUK Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ÇHD Çağdaş Hukukçular Derneği DİHA Dicle Haber Ajansı DİSK Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu DTP Demokratik Toplum Partisi ESP Ezilenlerin Sosyalist Partisi GATA Gülhane Askeri Tıp Akademisi GDA Göçmen Dayanışma Ağı HSYK Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu İHAS Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi İHD İnsan Hakları Derneği İRM İşkence Rehabilitasyon Merkezi JİTEM Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele KCK Koma Civakên Kurdistan (Kürdistan Halklar Topluluğu) KESK Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu LGBTT Lezbiyen Gey Biseksüel Trans ve Transseksüel m. Madde MAZLUMDER İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği OPCAT Optional Protocol to the Convention against Torture (BM İşkenceyle Mücadele Sözleşmesine Ek Seçmeli Protokol) PKK Partiya Kerkaren Kürdistan (Kürdistan İşçi Partisi) PVSK Polis Vazife ve Salâhiyeti Kanunu s. Sayfa STK Sivil Toplum Kuruluşu TAYAD Tutuklu Hükümlü Aileleri Yardımlaşma Derneği TAYD-DER Tutuklu Aileleri Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği TBMM Türkiye Büyük Millet Meclisi TCK Türk Ceza Kanunu TEM Terörle Mücadele TİHV Türkiye İnsan Hakları Vakfı TMK Terörle Mücadele Kanunu TOHAV Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı TUAD Tutuklu Aileleri ile Dayanışma Derneği TUHAD-FED Tutuklu Hükümlü Aileleri Hukuk Dayanışma Dernekleri Federasyonu TTB Türk Tabipler Birliği YGAİAY Yakalama Gözaltına Alma ve İfade Yönetmeliği vs. Vesaire vb. Ve benzeri 5 Önsöz İşkence ve kötü muamele alanında hazırladığımız, Türkiye’deki işkence ve kötü muamele vakalarını görünür kılma, önleme ve etkin mücadele alanlarında kanıt niteliğinde belge olma hedefindeki yıllık raporumuzun ikincisi ile karşınızdayız. 2011 yılında olduğu gibi 2012 yılı da işkence ve kötü muamele ihlallerinin yaygın bir şekilde yaşandığı bir yıl oldu. Hükümet tarafından aksi yönde beyanatlar verilmiş olmasına ve “işkenceye sıfır tolerans” söylemlerine rağmen raporumuzda sunmuş olduğumuz veriler, Türkiye’de işkence ve kötü muamelenin yaygın bir şekilde devam ettiğini göstermektedir. Daha çok sokakta, toplantı ve gösterilerde uygulan işkence ve kötü muamelenin yer aldığı şiddet görüntülerinin yanında bu sene karakol ve cep telefonu kameraları aracılığıyla çekilen bireysel işkence görüntüleri de beyaz ekranlardan evimizin içine kadar girdi. Türkiye’nin şahit olduğu bu şiddet görüntülerinin ortak yönü, kolluk kuvvetlerinin işkenceyi hâlâ insanların iradelerini kırmak, onları yıldırmak için bir araç olarak kullanması ve topluma tek güç olduğu yönünde mesaj vermesi… Nedeni ne olursa olsun biber gazı ve kapsülünün bireysel ve toplumsal tüm vakalarda kolluk güçlerince yaygın bir şekilde kullanılması, kolluğa tanınan silah kullanma yetkisine sınır getirilmemesi maalesef bu sene de birçok kişinin yaşamını yitirmesine neden oldu. 2012 yılında ‘içeri’deki durum ‘dışarı’dakinden farklı olmadı. Cezaevlerinde yaşanan işkence ve kötü muamele ihlallerinin sayısında bir azalma olmadığı gibi yaşanan şiddetin yoğunluğunda ve sayısında artış görülmeye devam etti. Cezaevlerinin girişinde arama adı altında uygulanan işkence ve kötü muamele uygulamaları ve özellikle cezaevlerinin olumsuz koşulları (doluluk, elverişsiz fiziki şartlar vs.) neredeyse cezaevine giren herkesin işkence ve kötü muamele görmesine neden oldu. Bir şekilde bu muamelelere tabi tutulmayan kişiler ise cezaevlerinde bulundukları süre içerisinde uygulanan disiplin cezaları ve keyfi uygulamalar, yapılan şikâyet ve başvuruların neticesiz kalması ya da faillerin cezalandırılmaması gibi sebeplerle işkence ve kötü muamele mağduru oldular. Yaşanan bu keyfi ve hukuka aykırı vakalarla birlikte beslenme, barınma ve sağlık koşullarında yaşanan eksiklik ve olumsuzluklar başka bir çıkış yolu bulamayan mahkûmların isyan etmesine neden oldu. Yaşam hakları korunmayan, gerekli önlemler alınmadığı tutuklu ve hükümlüler ya cezaevi araçlarının içinde yanarak, cezaevinde intihar ederek ya da bürokratik engeller yüzünden ölümcül hastalıklardan yaşamlarını yitirdiler. OPCAT’in onaylanması ile kurulan Türkiye İnsan Hakları Kurumu işkencenin önlenmesi alanında yapılan önemli yasal düzenleme olmakla birlikte Paris İlkeleri’nin yasada karşılanmamış olması ve halen izleme kurullarının oluşturulmaması, aynı zamanda yasanın ve kurumun da kurulma amaçlarından biri olan işkence ile etkin mücadele kapsamında bir engel olarak yer aldı. Konu ile ilgili tartışmalar ve kaygılar devam ederken hükümetin Temmuz ayında polis memuru Sedat Selim Ay’ı İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdür Yardımcılığı’na terfi ettirme kararı hükümetin işkence konusunda ifade ettiği ve hedeflediği bütün politikalarına aykırı bir uygulama olarak yer aldı. Faillerin cezasızlığı konusunda hâlâ yeterli ve etkin bir çaba gösterilmemiş, düzenleme yapılmamış iken bu atama kararı potansiyel faillerin suç işleme iradesini artıracak, mağdurların hak arama mücadelesini engelleyecektir. Son olarak işkence suçlarında zamanaşımının kaldırılmasına ilişkin olarak hükümetin özellikle bu senenin sonlarında yoğunlaşan söylemini bir an önce hayata geçirmesi ve yapılacak yasal düzenlemenin sadece işkence suçu ile sınırlı değil; işkence ve kötü muamele kapsamındaki diğer suçlar için de geçerli olacak şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. İşkencenin ve insan hakları ihlallerinin yaşanmadığı, sorumluların cezalandırıldığı yeni bir yılda görüşmek dileğiyle… 6 1. TOHAV 2012 YILI HUKUK RAPORU 1.1. GİRİŞ Türkiye’de işkence ve kötü muamele alanında etkin mücadele ve cezasızlık konularında hukuka aykırı uygulamalar 2012 yılında da devam etmiştir. İşkence ve kötü muamelenin önlenmesine ilişkin olarak en önemli faktörlerden biri cezasızlıktır. Cezasızlık bu dönemde de işkence ve kötü muamelenin önlenmesinde en önemli engel- faktör olmuştur. Bu durum hem soruşturma hem kovuşturma aşamasında kendisini göstermektedir. Devletin kamu otoritelerinin güç kullanımından kaynaklı yargılandığı davalarda caydırıcılığa neden olabilecek örnek davalar yoktur. Bu durum kolluğun güç kullanımına dair sınırlayıcı tutumların da önüne geçmektedir. Nitekim bu dönemde de kolluk güçlerinin silah kullanmalarına ilişkin yetkilerinin kısıtlanmaması nedeniyle kolluğun tereddütsüz bir şekilde silah kullanmasına bağlı şiddet olayları yaşanmaya devam etmiştir. Orantısız şiddet halen yaygın bir şekilde devam etmektedir. Kolluk kuvvetleri, işkence ve kötü muamele iddiasında bulunan kişiler aleyhinde savcılıklara şikâyette bulunmuşlardır. Birçok durumda, kolluk kuvvetleri tarafından yapılan bu suç duyurularına savcılık ve mahkemeler tarafından öncelik verilmektedir. Bu durum, işkence ve kötü muamele mağdurlarını kamu görevlilerini şikâyet etmekte, haklarını aramakta gönül- süz kılmakta, bu alandaki hak arama mücadelesine başlamaktan caydırmaktadır. Güvenlik ve kolluk kuvvetleri tarafından yapıldığı iddia edilen yargısız infazlar hakkında tam bir bağımsız soruşturma yürütülmemesi sorunu devam etmektedir. Halen bağımsız bir polis şikâyet mekanizması bulunmamaktadır. İşkence veya kötü muamele suçlamalarına ilişkin idarî soruşturmalar, soruşturmanın tarafsızlığını tehlikeye atacak şekilde, suçlanan polislerin çalışma arkadaşları tarafından yapılmaya devam etmektedir. İşkence, kötü muamele ve öldürme kastıyla ateş etmekten suçlu bulunan kolluk kuvvetleri, kısa süreli hapis cezaları almakta ya da cezaları tecil edilmektedir. İşkence iddiaları üzerine yürütülen kovuşturmalar, sıklıkla TCK’nin daha hafif hapis cezası ya da cezanın teciline imkân veren hükümleri çerçevesinde yapılmaktadır. İşkence ve kötü muamele olaylarına karışan kolluk güçlerine uygulanan disiplin yaptırımları yetersiz kalmaya devam etmiştir. Bu anlamda, kolluk kuvvetleri hakkında basit idari yaptırım kararları uygulanmaktadır. Meslekten ihraç yaptırımına hiç başvurulmamakta, ismi işkence ve kötü muamele suçları ile anılan kimseler terfi ettirilmektedir. Bu ise, toplumda işkence faillerinin korunduğu yönündeki algıyı kuvvetlendirmektedir. Hükümetin Temmuz ayında polis memuru Sedat Selim Ay’ı İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdür 7 Yardımcılığı’na terfi ettirme kararı bu durumun bir örneğidir. Bu karar, işkence ve cezasızlıkla mücadele çabaları ile ciddi şekilde çelişmektedir. Nitekim Ay ve ekibi tarafından yürütülen soruşturmalar sırasında işkence gören mağdurlar tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yapılan başvurularda Türk Hükümeti mahkûm edilmiş olmasına rağmen bu kişinin emniyet içerisinde son derece kritik bir göreve terfi ettirilmiş olması anlaşılır gibi değildir. İnsan hakları ihlallerinin cezasız kalmasıyla mücadele çabaları yetersizdir. AİHM tarafından belirtildiği üzere, Diyarbakır Cezaevinde gerçekleştirilen ve on mahkûmun ölümüne ve altısının yaralanmasına neden olan 24 Eylül 1996 tarihli operasyonda yer alan güvenlik güçleri hakkındaki ceza davası henüz sonuçlanmamıştır. Keza, kamuoyunda “Hayata Dönüş” davaları olarak bilinen operasyona ilişkin davalar da henüz sonuçlanmamıştır. Askerlik hizmeti sırasında, kötü muamele, açıklanamayan ölüm, işkence olayları kamuoyunun gündeminde yer tutmaya devam etmiştir. Askeri hapishanelerdeki vicdani retçilerin kötü muamele gördüğü iddialarına ilişkin bazı davalar devam etmektedir. Cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin hakları ise sürekli olarak ihlal edilmektedir. Bu ihlaller yaygın olarak politik tutuklu ve hükümlülerin bulunduğu cezaevlerinde yaşanmaktadır. Ağır hasta tutuklu ve hükümlülerin tedavisi ve salıverilmeleri konusundaki sıkıntılar devam etmektedir. Adli Tıp Kurumunun işleyişindeki gecikmeler, hasta mahkûmların davalarında zarar verici gecikmelere neden olabilmektedir. Mahkûmların tedavi için hastaneye sevkinde ciddi sorunlar bulunmaktadır. Cezaevleri tarafından düzenli olarak kullanılan hastanelerin çoğunda güvenli odalar bulunmamaktadır. Sağlık Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı arasında halen yürürlükte olan üçlü protokol kapsamında tıbbi muayeneler sırasında kolluk kuvvetinin hazır bulunması ve sivil hastanelerde tıbbi konsültasyon sırasında mahkûmun kelepçeli olması gelen şikayetler arasındadır. Çocukların kalabileceği cezaevlerinin sayısı son derece kısıtlıdır. Çocuklar cezaevlerinin tümünde yetişkinlerden tam olarak ayrı tutulmamaktadır. Bu ise çocukların cezaevinde işkence ve kötü muameleye karşı korumasız kalmasına neden olmaktadır. Pozantı Cezaevi’nde Kürt çocukların maruz kaldığı işkence, kötü muamele ve tecavüz eylemleri bu olumsuzlukların somut ve acı bir göstergesidir. Cezaevlerinin denetlenmesine ilişkin standartlar, hâlâ BM standartlarına uygun değildir. Cezaevi izleme kurulları etkin çalışmamakta ve her cezaevi için bir kurul bulunmamaktadır. Kurulların, habersiz ziyaret yapma hakları veya kaynakları bulunmamaktadır. Bazı illerde, il insan hakları kurulları habersiz ziyaretlerde bulunmaktadır; ancak, bu kurulların raporları, uygulamada değişikliğe yol açmamıştır. 6332 sayılı yasa ile Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu kabul edilmiştir. Ancak, Kanunla kurulan mekanizma, özellikle bağımsızlığı ve işlevsel özerkliği açısından BM Paris İlkeleri ile uyumlu değildir. Türkiye İnsan Hakları Kurumunun yetkileri, temel işlevleri, üyelik yapısı, insan kaynakları ve finansmanına ilişkin hükümlerin ikincil mevzuatla değiştirilememesi ve kanunda düzenlenmiş olması önem taşımaktadır. Türkiye İnsan Hakları Kurumunun, Başbakana karşı sorumlu olması ve üyelerinin Bakanlar Kurulu tarafından belirlenmesi, BM Paris İlkeleri ile uyumlu değildir. Kanun’da yer alan finansman ile ilgili hükümler, bütçe gelirlerinin bağımsız bir kaynaktan gelmesini sağlamamaktadır. Çoğulculuk ve cinsiyet dengesi 8 için gereken koşullar, personel alımına ilişkin kurallarda açıkça yer almamaktadır. Kanunda, Türkiye İnsan Hakları Kurumunun, devletin herhangi bir bölümünden ya da özel sektörden kaynaklanan sorunları inceleme konusundaki yetkisine bir kısıtlama getirilmediği belirtilmemektedir. Sivil toplum ile daha fazla işbirliği ve sivil toplumun konuya dâhil olması gereklilikleri yerine getirilmemiştir. Anayasa Mahkemesinin yetkileri, bireysel başvuru usulünün getirilmesiyle genişletilmiştir. Bu çerçevede, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden herhangi birinin kamu otoriteleri tarafından ihlal edildiği iddiasında bulunan herkes, olağan yargı yollarının tümünün tüketilmiş olması koşuluyla, Anayasa Mahkemesine başvurabilmektedir. Bu tür bireysel başvurular, Anayasa tarafından güvence altına alınan, her bireyin bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından yargılanma hakkını güçlendirmektedir. Ancak, hâlihazırda, çeşitli organlardan gelenlerin Mahkemeye üyeliğinde katı bir temsil oranı mevcuttur. Bunun sonucu olarak, Anayasa Mahkemesi’nde bir bütün olarak hukuk camiası yetersiz şekilde temsil edilmektedir ve yüksek mahkemelerin ağırlığı hâlâ çok fazladır. Hem seçtiği üye sayısı hem de uygun adayların seçimi bakımından, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Anayasa Mahkemesinin oluşumu üzerindeki etkisi de yetersizdir. TBMM’deki mevcut seçim süreci, Mahkeme’nin siyasi tarafsızlığını tam olarak güvence altına almamaktadır. Ayrıca, Cumhurbaşkanı, atama sürecinde aşırı baskın bir rol oynamaktadır. Hâkim ve savcılar veya Anayasa Mahkemesi üyeliği için aday belirleyen kurumların üyeleri, seçilecek asil ve yedek üye adaylarının sayısı kadar oy kullanabilmektedirler. Anayasa Mahkemesinin kendi kararı doğrultusunda oluşturulan bu sistemde, çoğun- luğun oylarını alan adaylar tüm sandalyelere sahip olabilmekte, böylece azınlıkta kalan seçmenlerin desteklediği adayların dışarıda kalmasına neden olmaktadır. Baro adaylarının seçilme süreci, aday listelerinde, baroların tüm üyelerinin yeterince temsil edilmemesine neden olmaktadır; bununla birlikte, listelerde büyükşehir baroları tamamen baskın değildir. Son olarak, demokratik bir sistemde anayasa içtihadı sivil bir mesele olduğundan, asker kökenli iki Anayasa Mahkemesi üyesinin varlığı tartışmalıdır. Bu yönleri ile, Anayasa Mahkemesi’nde görev yapacak olanların belirlenmesine ilişkin kurallar yeniden ele alınmalıdır. Bundan başka, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkının harca tabi tutulması da bu kanun yolunun etkin bir şekilde kullanılması yönündeki engellerdendir. Konunun yeniden ele alınarak bireysel başvurunun harçtan muaf tutulması gerekmektedir. 1.2. 2012 YILINDA İŞKENCE ve KÖTÜ MUAMELE SUÇLARINA İLİŞKİN OLARAK TOHAV’A YAPILAN BAŞVURULAR İşkence ve kötü muamele mağdurlarına TOHAV tarafından sunulan hukuki yardım ve danışmanlık hizmeti her yıl olduğu gibi bu dönemde de devam etmiştir. 2012 yılında toplam 142 kişi işkence ve/veya kötü muamele uygulamalarına maruz kaldığı iddiasıyla TOHAV’a başvuruda bulunmuştur. Mağdurlara haklarını aramaları konusunda bilinçlenmeleri ve adalete erişmeleri için hukuki yardım ve danışmanlık sağlanmıştır. Başvuruculardan 24 kişi Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde, 22 kişi diğer emniyet müdürlükleri ve polis karakollarında, 20 kişi F Tipi cezaevlerinde, 20 kişi kamuoyunda “Hayata Dönüş” olarak bilinen cezaevi operasyonları sırasında, 5 kişi zorunlu askerlik hizmetinin ifası sıra- 9 sında, 1 kişi zorunlu askerlik hizmetine başlamak için başvuruda bulunduğu askerlik şubesinde, 21 kişi sokakta kolluk güçlerinden işkence gördüklerini belirtmişlerdir. Başvuruculardan 20 kişi toplumsal gösterilere katıldıkları sırada kolluk güçleri tarafından işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı iddiasıyla şikâyetçi olmuşlardır. Bu başvuruculardan 1 tanesi gaz bombasının başına isabet emesi sonucu hayati tehlike geçirecek şekilde yaralanmıştır. Başvuruculardan diğer 1 tanesi ise polis kurşunu ile 1 diğeri ise kullanılan gaz bombası nedeni ile yaşamını yitirmiştir. Diyarbakır’da başına isabet eden gaz bombası sonucu vefat eden başvurucunun davası avukatlar tarafından takip edilmektedir. Toplumsal gösteri sırasında polis kurşunu ile hayatını kaybeden maktulün ailesine Cumhuriyet Savcılığı tarafından yürütülen ifade alma işlemleri sırasında hukuki yardımda bulunulmuştur. Başvuruculardan 12 kişi yaşam hakkının ihlal edildiği iddiası ile başvuruda bulunmuştur. Bu başvurucuların avukatlarına dolaylı hukuki yardım sunulmuştur. Başvuruculardan, 1993 yılında Tatvan’da faili meçhul bir şekilde öldürülen Av. Şevket Epözdemir’in dosyası ise, Türkiye’de yürütülen soruşturmanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi md. 3 (işkence yasağı), Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi md. 2 (yaşama hakkı), Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi md. 6 (adil yargılanma hakkı), Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi md. 13 (etkili bir hukuk yoluna başvurma hakkı) hükümlerini ihlal etmesi nedeni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşınmıştır. Yine Başvuruculardan 16 kişi cezaevlerindeki haksız uygulamalardan ve cezaevi koşullarından şikâyetçi olmuşlardır. Bu başvuruculardan 2 tanesi özel olarak, cezaevinde yeterli tedavi imkânlarından yararlanamadığından şikâyetçi olmuştur. Başvurucuların bir kısmı ise 1990’lı yıllarda başlayan zorunlu göç ettirilme olgusunun kendilerinde yarattığı travmanın işkence ve kötü muamele yasağının ihlalini oluşturmasından şikâyetçi olmuşlardır. Bu kapsamda başvurusu alınan mağdur sayısı 18’tir. Bu başvuruculardan 7 tanesi bakımından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuruda bulunulmuştur, diğer başvurucuların ise iç hukuktaki yargılamaları devam etmektedir. Bu yıl da devletin resmi gözaltı merkezlerinin dışında veya resmi olarak gözaltına alınmadan yaşanan işkence ve kötü muamele vakalarının sayısında artış bulunmaktadır. Bu kapsamda toplam 17 kişi devletin resmi gözaltı merkezlerinin dışında işkence ve kötü muameleye maruz kaldıklarından şikâyetçi olmuşlardır. İşkencenin uygulandığı kapalı mekânlar arasında emniyet müdürlükleri ve cezaevleri önceki yıllarda olduğu gibi işkence ve kötü muamelenin en fazla uygulandığı yerler olmaya devam etmiştir. Özellikle gözaltına alınma işlemi sırasında ve resmi kuruma götürülünceye örneğin araç içerisinde uygulanan işkence ve kötü muamele vakaları devam etmektedir. “Fiziksel şiddetin yanı sıra, ölümle tehdit etme, tecavüzle tehdit etme, küfür, hakaret, aşağılama, buz kalıpları arasında saatlerce tutulma, tazyikli soğuk suya maruz bırakılma, cinsel taciz, ters kelepçe takılması, kelepçe ile bekletme” vb. uygulamalar başvurucular tarafından aktarılan işkence ve kötü muamele uygulamaları arasında yer almaktadır. Başvuruculardan 7 tanesi avukat olup işkence ve kötü muamele mağduruna hukuki yardım sunmak için gittikleri karakollarda, polisler tarafından görev yapmalarının engellendiğinden, hakaret ve tehdide maruz kaldıklarından şikâyetçi olmuşlardır. Bu başvurucular arasında bulunan 1 kadın avukata polis memuru tarafından göğüslerine 10 dokunulmak sureti ile cinsel tacizde bulunulmuştur. Anılan başvurucunun şikâyeti üzerine açılan dava stratejik dava olarak takip edilmektedir. İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde gözaltına alınan ve işkence gören bir başvurucu bakımından İçişleri Bakanlığı aleyhine açılan tazminat davası devam etmektedir. Yine; köyünde evinin önünde askerlerin silahlı saldırısı sonucunda yaralanıp yüzde 60 oranında sakat kalan bir başvurucu bakımından Milli Savunma Bakanlığı aleyhine tazminat davası açılmıştır. Her iki tazminat davası stratejik dava olarak takip edilmekte olup iç hukuk yollarının yetersiz kalması halinde konu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşınacaktır. Kamuoyunda “Hayata Dönüş” davası olarak bilinen davalar da stratejik dava olarak takip edilmekte olup iç hukuk yollarının yetersiz kalması halinde konu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşınacaktır. Başvurucuların bir kısmına ise dolaylı bir şekilde, avukatları aracılığı ile teknik ve hukuki destek sunulmuştur. Bu çerçevede gözaltına alınan mağdurların avukatlarına ulaşılmak suretiyle gerek cezai gerekse de idari bakımdan neler yapılabileceğine dair uzman görüşü sunulmuştur. 1.3. ÖNERİLER İşkence ve kötü muamelenin önlenmesi bakımından yapılması gerekenlere ilişkin olarak aşağıdaki önerilerde bulunmak mümkündür; 1.3.1. YARGI ALANINA İLİŞKİN ÖNERİLER 1. Hâkim ve savcı adaylarının mesleğe başlarken yapacakları yeminde mesleki faaliyetlerini yerine getirirken insan haklarına saygı gösterme zorunluluğuna işaret eden bir ibareye mutlaka yer verilmelidir. 2. İşkence ve kötü muamele suçları konusundaki yargısal pratik uluslararası standartlar ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları ile uyumlu değildir. Bu nedenle, hâkim ve savcıların uluslararası standartlar ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları konusundaki farkındalıklarının artırılması amacı ile yargı mensuplarına yönelik eğitim faaliyetlerine önem verilmelidir. 3. İşkence ve kötü muamele suçlarında cezasızlığın önüne geçebilmek ve insan hakları odaklı yeni içtihatların ortaya çıkarılabilmesi bakımından yargı mensupları cesaretlendirilmelidir. Evrensel hukuk kaidelerini temel alan, insan hakları odaklı içtihatlara imza atan yargı mensuplarına terfide öncelik verilmelidir. 4. İşkence ve kötü muamele suçlarının zamanaşımına uğratılmaması bakımından yargılamayı hızlandıracak önlemler alınmalıdır. Uyuşmazlığın makul bir süre içerisinde çözüme kavuşturulması adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. Yargılamanın sudan sebeplerle uzaması ve bu nedenle dosyaların zamanaşımına uğratılması bireylerin adalete duyduğu güveni zaafa uğratmakta, bu durum kamu vicdanını zedelemektedir. Bu anlamda, hâkim ve savcıların sayısının artırılarak, hâkim ve savcıların iş yükünün azaltılması öncelikle atılması gereken bir adımdır. 5. Yargı mensuplarının, insan hakları alanında özgür karar verebilmelerini sağlamak bakımından HSYK tarafından verilen tüm kararların yargı denetimine açık olması gerekir. 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile “meslekten çıkarma” yönünden verilen kararlara karşı yargı yoluna başvurulabileceği hüküm altına alınmış ise de yapılan bu değişiklik yeterli değildir. 11 Hâkim ve savcıların meslekten ihracına ilişkin kurallarda açıklık ve kesinlik bakımından eksiklikler vardır. Yargı denetimi, HSYK’nın ilk defa aldığı kararların (örneğin, terfi, başka bir yere atama ve disiplin yaptırımları ile ilgili kararlar) tümünü kapsamamaktadır; bu durum, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığını etkileyebilir. Oysa hâkimler ve savcılar hakkında verilen tüm disiplin cezalarına karşı yargı yolunun açık olması demokratik bir hukuk devletinin gereğidir. Nitekim meslekten çıkarma cezası dışındaki disiplin cezaları bakımından öngörülen ve kararı veren kurula yapılan “yeniden inceleme” başvurusunun etkin bir hukuk yolu olduğunu söylemek mümkün değildir. Keza, Adalet Bakanı, HSYK tarafından hâkim ve savcılara yönelik disiplin soruşturmalarının başlatılmasını veto edebilmektedir. Bundan başka, hâkim ve savcıların mesleki performanslarının değerlendirilmesi aşırı merkeziyetçi bir şekilde yapılmaktadır. Müfettişler tarafından uygulanan değerlendirme kriterlerinin, uygulamada yargı bağımsızlığını güvenceye alan bir şekilde yorumlanması zorunludur. 6. Anayasa Mahkemesi’nde görev yapacak olanların belirlenmesine ilişkin kurallar yeniden ele alınmalıdır. Bundan başka, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkının harca tabi tutulması da bu kanun yolunun etkin bir şekilde kullanılması yönündeki engellerdendir. Konunun yeniden ele alınarak bireysel başvurunun harçtan muaf tutulması gerekmektedir. 7. İnsan hakları konusunda evrensel standartların yargı mensuplarınca içselleştirilmesinin sağlanması bakımından uluslararası insan hakları kuruluşları ve mahkemelerine yapılacak ziyaretlerin tüm hâkim ve savcıları kapsayacak şekilde ve belirli aralıklarla sürekli yapılması yerinde olacaktır. Adalete erişim konusundaki toplumsal farkındalığın artırılması ve adli yardım sisteminin kuvvetlendirilmesi gerekmektedir. Bu alanda görev alan avukatlara ödenen ücretlerin artırılması ve görev yapan avukatların performansının objektif olarak değerlendirildiği bir sistemin kurulması gerekmektedir. 1.3.2. EĞİTİMLE İLGİLİ ÖNERİLER 1. Hukuk fakültelerinde insan hakları dersi bütün fakültelerde zorunlu bir ders olarak verilmemektedir. Hâkim ve savcı olarak göreve yeni atananlar taşrada göreve başladıklarından insan hakları eğitim eksikliğini giderme imkânını ya hiç bulamamakta ya da çok sınırlı olarak bu eksikliği giderebilmektedirler. Bu nedenle, insan hakları hukuku alanındaki uluslararası gelişmelerden çoğunlukla habersiz kalmaktadırlar. Bu eksikliğin giderilmesi bakımından insan hakları dersi tüm hukuk fakültelerinde zorunlu ders olarak okutulmalıdır. 2. Hâkim ve savcı adaylarının adaylık sürecinde insan hakları konularında eğitimi, gerek süre gerek içerik olarak çok dar tutulmaktadır. Hâkim ve savcı adaylarına daha uzun bir süreçte ve evrensel şartlarda konunun uzmanı olan kişilerden oluşturulacak özel bir ekip tarafından nitelikli bir insan hakları eğitimi verilmesi zorunludur. Bu sayede işkence ve kötü muamele suçlarına yönelik olarak uygulamada yaşanan sorunların tüm yönleriyle değerlendirilmesi ve var olan olumsuz yargısal uygulamanın değişmesi mümkün olabilecektir. 3. Diğer yandan, insan hakları hukukunun dinamik ve sürekli gelişme gösteren bir alan olduğu dikkate alınarak yargı mensuplarının yeni gelişmeler ve evrensel standartlar konularında belirli aralıklarla düzenli 12 olarak yapılacak mesleki eğitim çalışmaları ile sürekli bilgilendirilmeleri sağlanmalıdır. 4. Yargı mensupları dışında bu alanda görev yapan diğer kamu görevlilerinin de insan hakları konusunda eğitimine önem verilmelidir. Bu anlamda sağlık çalışanları, güvenlik görevlileri, ceza infaz memurları, polis, jandarma insan hakları alanında belirli aralıklarla düzenli olarak yapılacak mesleki eğitim çalışmaları ile bilgilendirilmelidir. 1.3.3. KOLLUK GÜÇLERİNE YÖNELİK ÖNERİLER 1. Polis Vazife ve Salâhiyeti Kanunu’nda (PVSK) yapılan son değişikliklerden sonra; polisin aşırı ve orantısız güç kullandığı olayların sayısında artış bulunduğu bir gerçektir. Yapılan değişikliklerle polis, kişilere 'öldürme kastıyla' ateş açabilecek bir yetkiye sahip olmuştur. Polisin herkesin gözü önünde uygulamaktan herhangi bir çekince duymadığı şiddet, kötü muamele ve işkence uygulamalarının üzerine hükümet tarafından destekler nitelikte yapılan açıklamalar ve olaylarla ilgili gerekli soruşturmanın yapılmaması, polisin şiddete daha fazla başvurmasına neden olmaktadır. Bu nedenle, PVSK’da değişiklik yapılmasında zorunluluk vardır. Yine, güvenlik güçlerinin karıştığı olaylarla ilgili etkili bir soruşturma yürütülmesini sağlayacak yasal tedbirler alınmalıdır. 2. İşkence ve kötü muamele suçları ile ilgili soruşturmalar hakkındaki endişeleri gidermek amacıyla, polis, jandarma ve yargı arasındaki çalışma ilişkisinin yanı sıra, polis ve jandarmanın faaliyetlerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Ceza Muhakemesi Kanununun 167. maddesine dayanılarak hazırlanan Adli Kolluk Yönetmeliği, 2005 yılında kabul edilmiştir. Yönetmelik, 1 Haziran 2005 tarihinde Ceza Muhakemesi Kanunu ile birlikte yürürlüğe girmiştir, ancak henüz uygulanmamaktadır. Bundan dolayı, savcılıklara bağlı adli kolluk birimleri henüz kurulmamıştır. Sonuç olarak savcılar, İçişleri Bakanlığı’na bağlı adli kolluk kuvvetlerinden yararlanmaktadırlar. 3. İşkence veya kötü muamele suçlamalarına ilişkin idarî soruşturmalar, soruşturmanın tarafsızlığını tehlikeye atacak şekilde, suçlanan polislerin çalışma arkadaşları tarafından yapılmaya devam etmektedir. Bu yönü ile bağımsız ve tarafsız bir şikayet ve soruşturma mekanizmasının oluşturulması zorunludur. 4. İşkence ve kötü muamele suçlarından ceza alan görevlilerin, teşkilatın üst düzey yapılanmasında görev alması, bu tür görevlere terfi ettirilmesi mutlak surette yasaklanmalıdır. Aslında işkence ve kötü muamele suçlarından ceza alan görevlilerin, aldıkları cezanın türü ve süresine ve önceki sicil durumlarına bakılmaksızın meslekten çıkarma cezası ile cezalandırılmaları gerektiğinin kabul edilmesi caydırıcılık bakımından önemlidir. 5. Güvenlik görevlileri, ceza infaz memurları, polis ve jandarmaya insan hakları alanında belirli aralıklarla düzenli olarak eğitim verilmelidir. 1.3.4. CEZAEVLERİNE İLİŞKİN ÖNERİLER 1. Ceza infaz kurumları ve tutukevlerinin bağımsız kurullar aracılığı ile ziyaret edilerek denetlenebilmesi ve yapılan ziyaretler sonucu hazırlanan raporların kamuoyuna duyurulmasını sağlayan bir mekanizmanın varlığı zorunludur. Bu durum, demokratik devlet ve şeffaflık ilkesi gereği- 13 dir. Her ne kadar, bu alanda Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu kabul edilmiş olsa da; anılan Kanun, OPCAT ve Paris İlkeleri ile uyumlu değildir. Bu yönü ile demokrasi ve insan haklarına saygının gereği olarak anılan Kanun’da pek çok açıdan değişiklik yapılması gerekmektedir. Yapılacak yeni düzenlemede aşağıdaki hususların asgari olarak dikkate alınması zorunludur: Ulusal Önleme Mekanizması; üyelerinin atanma süreci ve kriterleri, görev süresi, görev alanı, yetkileri, finansmanı, dokunulmazlıkları ve ayrıcalıkları, görevden alma ve itiraz usulleri de dâhil olmak üzere belli kilit unsurları tanımlayan anayasal ya da yasal bir metin çerçevesinde kurulmalıdır. Anayasal dayanak genel olarak yasal dayanağa tercih edilmelidir. Ulusal Önleme Mekanizması’nın mali kaynağı ve yapısı ile yıllık bütçeden sağlanacak tahsisata ilişkin sürece ilişkin tüm ayrıntılar Yasa’da düzenlenmelidir. Meclis, mekanizmadan gelecek talep doğrultusunda yıllık genel bütçeyi onaylamalı ve ardından bu bütçe, iktidardaki yetkililerin onayı gerekmeksizin mekanizmanın uygun gördüğü biçimde harcanabilmelidir. Ulusal Önleme Mekanizması’nda görev yapacak olanların atama sürecinde münhasıran insan hakları alanında çalışan ve bu alanda toplumun güvenini kazanmış sivil toplum örgütlerine danışılması Yasa ile zorunlu kılınmalıdır. Yasa, Ulusal Önleme Mekanizması’nın her bir üyesinin, devlet yetkililerinden kişisel ve kurumsal açıdan bağımsız uzmanlar olmasını gerekli kılmalıdır. Yasa, Ulusal Önleme Mekanizması’nın üyelikleri için ilgili uzmanlık alanlarını içeren karma bir görevlendirmeyi zorunlu kılmalıdır. Sözgelimi; avukatlar, dok- torlar, psikologlar ve psikiyatrlar, güvenlik görevlerine ilişkin deneyimi olan kişiler, cezaevi ve psikiyatrik kurum yöneticiliği geçmişi olan kişiler, STK temsilcileri, alıkonulma mekânlarına ziyaret deneyimi olan kişiler, antropologlar, sosyal hizmet uzmanları mutlaka oluşum içinde yer almalıdır. Yasa, ulusal önleme mekanizması üyeliklerinde cinsiyet dengesinin sağlanmasını ve engelliler de dâhil olmak üzere ülkedeki etnik ve azınlık gruplarının yeterli temsilinin sağlanmasını mümkün kılacak bir düzenlemeye mutlaka yer vermelidir. Ulusal önleme mekanizması, kendi personelini sadece kendi belirlediği gereklilikler ve kriterler dâhilinde seçme ve işe alma yetkisine sahip olmalıdır. Yasada kurum personelinin nitelik ve sayısı bakımından Devlet Memurları Kanunu’na ve 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkındaki Kanun’a yapılan atıflar metinden çıkarılmalıdır. Ulusal Önleme Mekanizması üyelerinin görev süreleri boyunca görevden alınmaları, ancak mekanizmanın ya da meclis üyelerinin büyük bir çoğunluğunun oyuyla mümkün olduğu Yasa’da açıkça belirtilmedir. Yasada, Ulusal Önleme Mekanizması’nın dışarıdan uzmanlar çalıştırabileceği ve bu uzmanların da Ulusal Önleme Mekanizması’nın uzmanlarına (mekanizmanın sürekli çalışanları da dâhil olmak üzere) ziyaretlerde eşlik edebileceği açıkça belirtilmelidir. Yasa, Ulusal Önleme Mekanizması’nın tüm üye ve çalışanlarına ve Ulusal Önleme Mekanizması tarafından dışarıdan atanan uzmanlara gözaltına alınma ya da tutuklanma veya kişisel eşyalara el konulma veya bagaj, belge ve haberleşme- 14 ye el konulması ya da bunların denetlenmesi konularında ayrıcalıklar ve dokunulmazlıklar sağlamalı ve Ulusal Önleme Mekanizması’nda görev alanlara görevleri süresince yürütülen işlerle ilgili kalıcı bir yargı dokunulmazlığı da sağlamalıdır. Yasal düzenleme, ulusal önleme mekanizmasının önceden haber vermeksizin alıkonulma mekânlarını ziyaret etme yetkisini açık bir biçimde tanımalıdır. Ulusal mekanizma özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerle özel olarak ve gerekirse çevirmen yardımı ile görüşebilmeli; ziyaret etmek istediği yerleri ve görüşme yapmak istediği kişileri belirleme özgürlüğüne sahip olmalı; bütün alıkonulma yerlerine ve bu yerlerin eklenti ve bölümlerine haberli- habersiz girebilmeli; her türlü belgeye ulaşabilmelidir. Yasa, ulusal önleme mekanizmasına özgürlüğünden yoksun bırakılanlar ve başka kişilerle görevliler, diğer tutulanlar veya herhangi başka biri tarafından dinlenmeksizin ve gözlenmeksizin görüşebilme hakkını tanımalıdır. Ziyaret ekibi, görüşmelerini yetkili makamların seçtiği yerlerde gerçekleştirmek durumunda olmamalı, yeterince güvenli bulduğu ve uygun gördüğü herhangi bir yeri seçebilmelidir. Ulusal Önleme Mekanizması; şahitleri huzuruna getirmeye zorlama, delil toplamak için aldığı kararları uygulamayanlara yaptırım uygulama, kamuda bulunanlar da dâhil olmak üzere her türlü bilgi ve belgeye ulaşma; infaz, tutukevi, karakol gibi kişi hürriyetinin kısıtlandığı yerleri sınırsız denetleme, keşif yapma, bilirkişi atama yetkilerine sahip bir kurum olarak düzenlenmelidir. Yasa, Ulusal Önleme Mekanizması’nın elindeki bilgileri (hükümete, adli makamlara, yurttaşlara ya da başka örgütlere) açıklamaması noktasında uygulanabilir bir ayrıcalık sağlamalıdır. Ulusal Önleme Mekanizması tarafından elde edilen kişisel verilerin, ilgili kişinin rızası olmaksızın açıklanması önlenmelidir; ancak bununla birlikte yasa, mekanizmanın, kişisel verilerden ortaya çıkan bütünsel sonuçları ve diğer bilgiler açıklanmadan kişisel veriler gerçekten anonim kılınamayacaksa diğer bilgileri de yayınlamasına izin vermelidir. Yasada, belirli yerel ve ulusal makamların ulusal önleme mekanizması ile tavsiyelerin dikkate alınması ve uygulanması konusunda diyaloga girme yükümlülüğü açıkça belirtilmelidir. 2. Cezaevlerinin denetlenmesine ilişkin standartların BM standartlarına uygun hale getirilmesi gerekir. 3. Cezaevindeki çocuk sayısının asgari düzeye indirilmesi gerekmektedir. Çocuk adalet sisteminin reforma tabi tutulması ve çocuklar hakkında özgürlüğü kısıtlayıcı tedbirlere çok istisnai olarak başvurulmasını temin edecek bir mekanizma kurulması gerekmektedir. Keza, çocukların cezaevinde bulunacakları sürenin kısaltılması ve tutuklulukta geçirecekleri sürenin ve tutukluluk koşullarının, kendi özel koşullarına uygun olması sağlanmalıdır. Çocuklara özgü ıslah evlerinin sayısı arttırılmalıdır. Çocukların yetişkinlerden ayrı tutulmaması, onları, cezaevinde pek çok açıdan korumasız bırakmaktadır. 4. Ceza infaz kurumlarında 2012 yılı itibariyle 104.313 hükümlü, 136.020 tutuklu bulunmaktadır. Tutuklu bulunan kişilerin sayısı, hükümlü olarak bulunanların sayısından fazladır. Geçici bir tedbir olan tutuklama tedbirine bu kadar sıklıkla başvurularak kişilerin özgürlüğünden mah- 15 rum bırakılması, insan haklarıyla bağdaşmamaktadır. Dolayısıyla, cezaevinde bulunan tutuklu kişilerin sayısının azaltılması için tedbirler alınması gerekmektedir. Keza, cezaevlerinin kapasitesinin yetersiz olması, tutuklu ve hükümlülerin insanlık dışı koşullarda yaşamasına da neden olmaktadır. Bu yönü ile tutuklama tedbirine istisnai olarak başvurulmasını temin edecek yargısal bir uygulamanın geliştirilmesi zorunludur. Her ne kadar tutuklama tedbirinin istisnai olarak uygulanmasını temin etmek üzere 2011 yılı Temmuz ayında yapılan yargı reformu ile CMK’ da bir takım değişiklikler yapılmış ise de; yapılan değişiklikler yargısal uygulamada gereken karşılığı bulamamıştır. Özellikle tutuklu yargılamaya alternatif olarak getirilen önlemlerin 3713 sayılı kanunda yer alan suçlardan tutuklu bulunanlar bakımından uygulanacağına dair şu ana kadar herhangi bir ciddi emareye rastlanmamıştır. Adalet Bakanlığı 2012 yılı Mayıs ayı istatistiklerine göre; hapishane nüfusunun 8.995’i terör suçlarından dolayı özgürlüklerinden yoksun bırakılanlardan oluşmaktadır ve bu 8.995 kişinin yarısı da haklarında ilk derece mahkemeleri tarafından verilecek kararı beklemektedirler. Bu nedenlerle, yargısal makamların tutuklama tedbirine orantısız bir şekilde başvurmalarının önüne geçilmelidir. 5. Sağlık hizmetleriyle ilgili yeni düzenlemelerin, cezaevi ortamının ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde düzenlenmesine dikkat edilmelidir. Cezaevlerindeki doktor, hemşire, hasta bakıcı, psikolog, sosyolog, sosyal araştırmacı kadrolarının sayısı arttırılmalıdır. 6. Tutuklu ve hükümlülerden sürekli hastalık, hastalık ve kocama halinde olanlar titizlikle belirlenmeli, tutuklu ve hükümlüler düzenli olarak sağlık kontrolünden geçirilmeli, tedavileri konusunda özel takibe alınmalı ve evrensel standartlara uygun sağlık hakkından yararlanmaları sağlanmalıdır. Sürekli hastalık, hastalık ve kocama halinde olanların cezaevinden tahliyeleri bakımından Adli Tıp Kurumu’nda yaşanan uzun bekleme sürelerinin önüne geçilecek tedbirler alınmalıdır. Adli Tıp Kurumu’nun işkence ve kötü muamele olaylarını raporlama bakımından sahip olduğu kötü sicil de dikkate alındığında hasta tutuklu ve hükümlülerin durumlarını değerlendirmek üzere konuyu ivedilikle inceleyecek bağımsız ve tarafsız kişilerden oluşan bir kurul oluşturulmalıdır. 7. Sağlık Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı arasında halen yürürlükte olan üçlü protokolde değişiklik yapılarak kolluk kuvvetlerinin hasta mahkûmların muayenesinde hazır bulunmaları, kişinin yargılandığı/hüküm giydiği suç isnadının ne olduğuna bakılmaksızınyasaklanmalıdır. 8. F Tipi cezaevlerindeki tecrit uygulamaları tek başına işkence ve kötü muamele niteliğindedir. Yine, tecrit uygulaması, bu cezaevlerinde bulunan kişileri, işkence ve kötü muameleye karşı daha da korumasız bırakmaktadır. Bu yönü ile; cezaevlerindeki tecrit uygulamasına derhal son verilmelidir. 9. Tutuklu ve hükümlülerin cezaevlerine sevk ve nakilleri sırasında yaşanan işkence ve kötü muamele olaylarının önüne geçilmesi için her türlü tedbir alınmalıdır. Tutuklu ve hükümlülerin sevk ve nakillerinde kullanılan araçların belli bir yaşın üzerinde olmaması ve düzenli kontrollerinin yapılması zorunlu olmalıdır. 16 2. TOHAV İŞKENCE ve KÖTÜ MUAMELE İZLEME RAPORU 2.1. GİRİŞ İnsanlığa karşı işlenen suçlar kapsamında değerlendirilmesi gereken işkence ve kötü muamele suçuna ilişkin olarak suçun önlenmesi ve etkin mücadele için kullanılabilecek yöntemlerden biri “etkili izleme” dir. Bu sene yürütmüş olduğumuz izleme ve izleme faaliyetinin bir sonucu olarak ortaya çıkan elinizdeki rapor da bu anlayış çerçevesinde hazırlanmıştır. Soruna ve çözüme odaklı göstergeler yoluyla Türkiye’deki işkence ve kötü muamele vakalarını görünür kılma, önleme ve etkin mücadele alanlarında kanıt niteliğinde belge olma hedefindeki raporumuz, geçen sene olduğu gibi bu senede günlük olarak taranan gazete, haber ajansı ve internet sitelerinde yer alan işkence ve kötü muamele haberlerinin izlenerek derlenmesi ile ortaya çıkmıştır. Geçen sene belirlemiş olduğumuz temel göstergeler bu raporumuzda da yer almış olup, raporumuz temel olarak 3 bölümden oluşmaktadır. “İşkence ve kötü muamele ihlalleri” birinci bölüm kapsamında askeri kuvvetler ile kolluk güçleri tarafından gerçekleştirilen işkence ve kötü muamele ihlalleri ile cezaevlerinde yaşanan işkence ve kötü muamele ihlalleri ve sağlık sorunları yer almıştır. Dezavantajlı gruplara (sığınmacı ve mül- teciler, LGBTT bireyler, çocuklar ve kadınlar) uygulanan işkence ve kötü muamele ihlalleri ayrı bir gösterge olarak bu başlık altında yer almaktadır. İkinci bölüm ise; işkence ve kötü muamele alanında adli ve idari soruşturma ve kovuşturmaların takip edilmesi, sorun alanlarının tespitini ve çözüm önerilerinin oluşturulmasına da katkı sağlamak üzere “işkence ve kötü muamele iddiaları kapsamında devam eden soruşturma ve davalar”, “işkence ve kötü muamele suçlarına ilişkin sonuçlanan dava ve soruşturmalar”, “işkence ve kötü muamele suçlarına ilişkin Yargıtay ve Danıştay kararları” ve “AİHM’de sonuçlanan işkence ve kötü muamele davaları” başlıklarından oluşmaktadır. Üçüncü son bölüm ise; bu sene çıkarılan yasal düzenlemeleri veya değiştirilen hükümler ile mahkeme kararlarını içeren “mevzuat” başlığıdır. Yine her başlığın altında “değerlendirme” alt başlığı ile ilgili bölüme ait çeşitli göstergelerin yer aldığı veriler ile bu veriler kapsamında sivil toplum örgütleri, ilgili kurum, kişilerce ve hükümet tarafından sunulan ya da açıklanan bilgiler yer almaktadır. “Öneriler” alt başlığında ise o bölüm ile ilgili bu dönem yaşanan sorunlar kapsamında tespit ettiğimiz sorunlar ve bunlara yönelik çözüm önerilerimiz yer almaktadır. 17 2.2. İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE İHLALLERİ 2.2.1. ASKERİ MAKAMLAR TARAFINDAN GERÇEKLEŞTİRİLEN İŞKENCE ve KÖTÜ MUAMELE İHLALLERİ 1- Hakkâri’nin Şemdinli İlçesi ile Derecik Beldesi arasındaki arama noktasında bulunan Ortaklar Karakolu’nda görevli olan ve psikolojik sorunu olduğu iddia edilen İsmail adındaki uzman çavuşun, "Bu bölgeye kan kusturacağım" diyerek yurttaşlara keyfi uygulamalarda bulunduğu iddia edildi. Söz konusu uzman çavuşun Şemdinli nüfusuna kayıtlı olmayan yurttaşları araçlardan indirerek kimlik kontrolü yaptığı, kimliklerini GBT'den sorgulattığı ve üst aramalarını yaptıktan sonra Derecik’ten gelen araçlara bindirerek geri gönderdiği ileri sürüldü. İsmini vermek istemeyen bir köylü; “Sürekli geçiş noktasında kalan uzman çavuş, yurttaşların aracının anahtarlarını alarak keyfi olarak araçlara el koyuyor. Araçlarla operasyona çıkıyor. Çoğu zaman da yurttaştan aldığı araçlarla tek başına Derecik’e, Şemdinli’ye ve çevre köylere sivil elbiselerle çıkıyor, bu uzman çavuşu defalarca şikâyet ettiklerini, ancak Binbaşının "Boş verin psikolojik sorunları var idare edin" diyerek olayı geçiştirdiğini söyledi. Karakol komutanı ise, şu ana kadar konuya dair kendilerine yapılmış bir başvuru olmadığını söyledi. (“Ortaklar Karakolu'nda 'keyfi muamele' iddiası”, http://diclehaber.com.tr, 14.03.2012) 2- Hani ilçesine bağlı Topçular köyünde, hayvanlarını otlatan Bedriye Gezen adlı kadına askerler tarafından ateş açıldığı iddia edildi. Omzundan yaralanan Gezen, Hani Devlet Hastanesi’ne kaldırılarak tedavi altına alındı. İlk müdahalenin ardından Gezen, ambulansla Diyarbakır’a sevk edil- di. Görgü tanıkları, Gezen’e askerlerin ateş açtığını iddia etti. (“Askerler kadına ateş açtı”, http://www.ozgur-gundem.com, 05.05.2012) 3- Mardin nüfusuna kayıtlı Damhat Çakal, sağlam gittiği Balıkesir’in Samandır’a ilçesindeki askeri birlikte gördüğü işkencelerden dolayı akli dengesini yitirdi. Evden hiç çıkmayan ve sürekli ağlayan Çakal’ın babası Şehmus Çakal, oğlunun 5 ay kaldığı askeriyede 2 ayını askeri cezaevinde geçirdiğini söyledi. Askerdeyken oğlunun kafasına vurulduğunu ve çok dövüldüğünü anlatan Şehmus Çakal, “Oğlumun askeri cezaevine atıldığını duydum ve hemen ziyaretine gittim. Ancak oğlum orada olmasına rağmen beni görüştürmediler.” dedi. Oğlu için GATA’dan çürük raporu aldıklarını ve eve getirdiklerini ifade eden baba Şehmus Çakal, çocuğunu bu hale getirenlerden hesap sorulmasını istedi. (“Bu kez delirttiler”, http://www.ozgur-gundem.com, 15.05.2012) 4- Hakkâri’nin Şemdinli ilçesine bağlı Güzelkonak Karakolu’na bağlı askerlerin, karakolun üst kısmında bulunan arazilerinde oturan Töre ailesinin üzerine ateş açtığı ve bunun üzerine eve gitmeye çalışan 20 yaşındaki Fatih Töre adlı genci karakola götürüp öldüresiye darp ettiği belirtildi. Karakolda darp edilen gencin babası Tayyar Töre, arazilerinde oturdukları bir esnada askerleri gördüğünü ve bunun üzerine çocuklarını hemen eve gönderdiğini belirtti. Ancak askerlerin bir anda önlerini kestiğini ifade eden Töre, “Üzerimize kurşun sıktılar. Yanımda 20 yaşındaki oğlum da vardı. Yakın mesafeden üzerimize onlarca kurşun sıktılar. Ne olduğunu anlayamadan çocuğu alıp karakola götürdüler. Çocuğumu karakolda dövmüşler. Devlet kendi insanına 18 bunu yapar mı? Bunun peşini bırakmayacağım” dedi. (“Önce kurşun sonra dayak!”, http://www.ozgur-gundem.com, 06.06.2012) gittiği alandır" dedi. (“Askerlerin vurduğu Ecer'in hayati tehlikesi sürüyor”, http://diclehaber.com.tr, 24.07.2012) 5- Şırnak'ın Silopi ilçesinden Irak'a açılan Habur Sınır Kapısı girişinde, kuyrukta bekleyen sürücülerin "hırsızlık" şikâyetleri üzerine askerler tarafından seyyar satıcılıkta yapan bir grup çocuk, Habur’un giriş kapısının hemen yanında daha önce nöbet yeri olarak kullanılan boş kulübeye götürülerek bölgeden uzaklaşmaları konusunda uyarıldı. Bu sırada bir askerin çocuklara ikazda bulunurken ellerini açtırıp coplu vurması kameralara yansıdı. Daha sonra serbest bırakılan gruptan bazı çocuklar, askerlerin ikazda bulunurken copla ellerine ve ayaklarına vurduğunu söyledi. (“Askerden çocuklara sıra dayağı”, http://www.radikal.com.tr, 18.07.2012) 7- BDP'nin düzenlediği mitingde katledilen Murat Elibol'un protestosuna katıldıkları için haklarında dava açılan 6'sı tutuklu 9 kişinin yargılandığı davanın Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen ikinci duruşmasında savunma yapmak istediklerini mahkeme başkanına iletti. Mahkeme başkanı ise, "Savunmalarınız dava ile ilgili değil" diyerek savunma talebini kabul etmedi. Bunun üzerine sanıklar, "Biz o zaman duruşmaya devam etmek istemiyoruz" dedi. Mahkeme başkanı ise "Yani duruşmayı boykot mu ediyorsunuz" dedi. Sanıklar, "Evet boykot ediyoruz" dedi. Mahkeme başkanı ise, "O zaman duruşma salonundan çıkan" demesi üzerine jandarma sanıklara coplarla saldırdı. Mahkeme tarafından verilen kısa bir aranın ardından verilen kararda, sanıklara saldıran er Yunus Avcı hakkında suç duyurusunda bulunulmasına karar verildi. (“Mahkemeyi boykot eden sanıklara jandarma saldırdı”, http://diclehaber.com.tr, 26.07.2012) 6- Van'ın Çaldıran İlçesi'nde bulunan Soğuksu Köyü'nün Gülizar Mezrası'nda kaybolan koyunlarını bulmak için evden çıkan 19 yaşındaki Veysi Ecer'e, sabah saatlerinde askerler tarafından dur ihtarı yapılmadan ateş açıldı. Sırtına ve koluna iki merminin isabet ettiği Ecer, kaldırıldığı Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde yoğun bakıma alındı. Ameliyat edilen Ecer'in hayati tehlikesinin devam ettiği ve ikinci bir ameliyat olma durumunun olduğu belirtildi. Ecer ailesine askeriyenin şu ana kadar konu ile ilgili hiçbir bilgilendirme yapmaması ise dikkat çekti. Ecer'in Gülizar Mezrası'nda bulunan Ersani Karakolu askerleri tarafından vurulduğunu doğrulayan amca Mehmet Şirin Ecer, "Yeğenim bir arkadaşıyla beraber koyunlarını aramaya gitti. Yeğenimle beraber olan diğer genç bize askerlerin hiçbir ihtar yapmadan kendilerine ateş açtığı bilgisini verdi. Yeğenimin gittiği bölge yasak bölge değil. Bütün köylülerin rahatlıkta 8- Diyarbakır’ın Lice ilçesi Kayacık köyünde 2 askerin yaşamını yitirdiği patlamanın ardından araçla olay yerinden geçen inşaat işçilerinin tarandığı ve 1 işçinin yaralandığı ortaya çıktı. Taranan işçilerden Osman Damla adlı inşaat işçisi, yaşanan olayı anlattı. Çatışmanın olduğu bölgedeki karakolun önünden geçtiklerinde herhangi bir “Dur” ihtarının yapılmadığını dile getiren Damla, askerlerin arabaya öldürme amacı ile ateş ettiğini belirtti. Damla, cama gelen kurşunlar sonucunda vücuduna ve gözüne cam parçalarının isabet etmesi sonucu yaralandığını belirtti. Damla, kendilerine hazırlanan ve şikâyetçi olmadıkları şeklinde ibarelerin bulunduğu tutanağın zorla imza- 19 latıldığını belirtti. Hastaneden rapor alan Damla, savcılığa suç duyurusunda bulunduklarını kaydetti. (“İnşaat işçileri tarandı!”, http://www.ozgur-gundem.com, 06.08.2012) 9- İzmir Merkez Komutanlığı'na bağlı askeri cezaevinde dün intihar ettiği iddia edilen zorunlu askerlik yapan er Hitami Yörük'ün cenazesi ailesine teslim edildi. Askeri savcılık tarafından yapılan incelemelerin ardından Yörük'ün kendini astığı iler sürüldü. Yörük'ün cenazesi İzmir Adli Tıp Kurumu'nda yapılan otopsi işlemlerinin ardından memleketi Balıkesir'de toprağa verilmek üzere yola çıkarıldı. Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Kars Milletvekili Mülkiye Birdane'nin şüpheli asker ölümleri hakkında verdiği soru önergesini yanıtlayan Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, son iki buçuk yılda kışlalarda 252 ölüm gerçekleştiğini, bunlardan 175'inin kayıtlara intihar olarak geçtiğini açıklamıştı. (“Askeri Cezaevinde İntihar İddiası”, http://www.bianet.org, 22.08.2012) 10- Giresun’un Espiye İlçe Adliyesi’nde önceki gün görülen bir davanın karar duruşmasında jandarma, cezayı çok buldukları için tepki gösteren sanıklara biber gazı sıktı. Duruşmada yaşananları anlatan avukat Emel Bodur, hâkim Bayram Ali Kesimal’ın sanıkların tutukluluklarının devamına karar verdiğini ifade ederek şunları söyledi: "Hâkim sanıklara değişik cezalar verildiğini açıkladı ve salondan çıktı. Erol ve Mustafa Karadere ile avukatları Sabri Öztürk de salondan ayrıldı. Ancak cezayı çok bulan sanıklar tepki gösterdi. Biz toparlanmaya çalışırken jandarma önce tutuklu Hakan Demiral’a, daha sonra da diğer sanıklara biber gazı sıktı. Sineksavar ilacı gibi etrafa biber gazı sıkmaya başladılar. Avukat olan nişanlım Ufuk Kılıç astım hastası olduğunu söyledi ancak yine durmadılar. Bana da 'Avukat olsan ne yazar?' şeklinde tepki gösterdiler. Biber gazından mahkeme salonunda bulunan yaklaşık 12 kişi etkilendi. Avukat arkadaşlarla Espiye Devlet Hastanesi’ne gittik ve uzun süre müşahede altında kaldık. Mahkeme salonunda böyle bir şey olmamalıydı." dedi. (“Mahkemede sanıklara biber gazı”, http://www.ntvmsnbc.com, 24.08.2012) 11- Diyarbakır'da çeşitli yasadışı gösteri ve molotoflu eylemlere katıldıkları gerekçesiyle 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanan bir sanık yazılı savunma talebi kabul edilmeyince slogan attı. Görevli askerler sanıkları dışarı çıkarmak için müdahalede bulundu. Bu sırada bir asker sanıklardan birinin kafasına yumruk vurdu. Mahkeme başkanı, olup bitenleri tek tek duruşma tutanağına geçirtti. Ardından yumruk atan askerin duruşma salonundan çıkmasına izin vermeyip kimliğini tespit etti. Hâkim, cezaevi ekibinde görevli er hakkında, "Tutukluyu darp etmek ve kötü muamelede bulunmak" suçundan savcılığa duyurusunda bulundu. (“Hâkim, sanığa vuran askeri şikâyet etti”, http://www.sabah.com.tr, 27.08.2012) 12- Uşak İl Jandarma ve Garnizon Komutanlığı'na bağlı Güre Beldesi Jandarma Komutanlığı'nda görevli 20 yaşındaki jandarma er İmam Bildik, 9 Ekim'de dört asker arkadaşı ve komutanla devriyeye çıktı. Bu sırada cep telefonuyla konuştuğu iddiasıyla kimliği açıklanmayan komutanla tartışan Bildik'in hareket halindeki araçtan atladığı iddia edildi. Uşak Devlet Hastanesi’ne kaldırılan Bildik, 15 Ekim 2012 günü akşam saatlerinde hayatını kaybetti. Şüpheli asker ölümleriyle yakından ilgilenen Avukat Reyhan Yalçındağ Baydemir, “Bildik'in intihar etse 20 bile ölümünden devletin sorumlu olduğunu belirterek, Aksi bir durum olduysa da, askerliği devam eden tanıklar nasıl gerçeği söyleyecekler?" dedi. (“Komutanla Tartışan Er, Giden Araçtan Atladı İddiası”, http://bianet.org, 16.10.2012) 13- Van’ın Muradiye ilçesinde Çetin Aslan ve Esat Aslan isimli amca çocukları polis tarafından sokak ortasında işkence edilerek gözaltına alındı. Esat ve Çetin Aslan’ın polise direnmesi üzerine polislerin sokak ortasında şiddet uygulamaya başladığı, yere serdikleri Esat ve Çetin'i silah dipçikleri ve tekmelerle darp ettikleri belirtildi. Sokak ortasında yaşanan bu olayı gören mahalleli kadınlar polislere müdahale ederek Esat ve Çetin'in daha fazla şiddet görmesini engelledi. Daha sonra polisler tarafından gözaltına alınan 2 kişi Muradiye Emniyet Müdürlüğü'ne oradan da Muradiye Devlet Hastanesi’ne götürüldü. Ağır yaralanan kuzenlere hastanede bulunan doktor tarafından “hiç bir şeyiniz yok.” denilmesi üzerine iki kuzen, “her tarafımız yara içinde, yapılanları görmüyor musunuz?” diyerek doktora tepki gösterdi. Ardından Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne getirilen iki kuzenin vücutlarındaki işkence izleri dikkat çekti. Burnu iki yerden kırılan Esat Aslan ameliyata alındı. Kafatası kırılan ve çeşitli yerlerinde darp izi bulunan Çetin Aslan'a ise "ağır müdahale” ve “çeşitli yerlerinde darp izi” raporu verildi. Hastanede yapılan müdahalenin ardında Esat Aslan ve Çetin Aslan Van İl Emniyet Müdürlüğüne götürüldü. Ardından mahkemeye çıkarılan Esat ve Çetin Aslan, “Memura görevini yaptırmamak için direnmek” iddiasıyla tutuklanarak Erciş Kapalı Cezaevi’ne gönderildi. (“Polisler sokak ortasında işkence yaptı iddiası”, http://www.evrensel.net, 14.11.2012) 14- Uşak'ta Cuma günü hırsızlık şüphelilerini yakalamaya çalışan polis ekipleri ile çıkan arbede sırasında olayları yatıştırmak için çabalayan Kenan Kapısız, polis tabancasından çıkan merminin başına isabet etmesi sonucu ağır yaralandı. Kaldırıldığı İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde bütün müdahalelere rağmen hayatını kaybeden Kapısız, bugün toprağa verildi. Acılı eş Özlem Kapısız (30), "Olay günü eşim ve 4 çocuğumla birlikte annemleri ziyarete gitmiştik. Sokakta gürültüler olunca dışarıya baktık. Polisin ateş ettiğini gördük. Eşim Kenan, evden çıkarak olayın büyümemesi için yardımcı olmaya gitti ve polis tarafından öldürüldü. Eşim daha polise dur demeye kalmadan polis elinde tabancayı eşimin kafasına doğrultup sıktı. Eşim kötülük yaşanmasın diyerek tartışmayı ayırmaya gitmişti. Hiçbir suçu yoktu. Kocamın kanı yerde kalsın istemiyorum. Hepsinden de şikâyetçiyim." dedi. (“Polis kurşunuyla ölen Kenan Kapısız, son yolculuğuna uğurlandı”, http://www.zaman.com.tr, 25.12.2012) 15- 30 Ekim’de basit bir park meselesi nedeniyle komşuları ile karşı karşıya gelen Murat Yıldız, kalabalık bir grup tarafından iki kez feci şekilde dövüldü. Sopa ve bıçakla yaralanan Yıldız, tedavi olmak için Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne gitti. Yıldız, “Hastanede sivil giyimli 4 kişi yanıma geldi. Biri polis kimliğini gösterdi. Esenler Üçyüzlü Polis Karakolu’na götürmek için dışarı çıkardılar. Hastanenin giriş kapısından tam çıkarken, üzerinde kahve renkli mont olan polislerden biri sert bir cisimle aniden sol yanağıma vurdu. Vurmanın etkisiyle 4 dişim yere döküldü.” dedi. Sivil polis aracıyla karakola götürüldüğünü ve Trabzonlu bir komiser tarafından kendisine “Siz Kürtler hep böyle teröristsiniz.” dendiğini iddia eden Yıldız, 21 ardından karakol koridorunda yaklaşık 10 polis tarafından saldırıya uğradığını belirtti. Daha sonra karakolda kelepçelendiğini belirten Yıldız, Bağcılar Asayiş Büro Amirliği’ne getirildiğini ve ifadesinin alınmasının ardından serbest bırakıldığını söyledi. (“Önce ırkçı grup sonra polis dövdü”, http://www.evrensel.net, 28.11.2012) 16- Avrupa Parlamentosu’nda 1999 ile 2009 yılları arasında milletvekilliği yapan Feleknas Uca, 13 Kasım’da Almanya’dan Türkiye’ye gelerek, Diyarbakır’a gitmek üzereyken Atatürk Havalimanı’nda valizinde bulunan 248 kutu B1 vitamin hapını bildirim yapmadan ülkeye sokmaya çalıştığı gerekçesi ile gözaltına alındı. Savcılık ifadesinin ardından sınır dışı edilen Uca, Emniyet'te şiddet gördüğünü iddia etti. Uca, “Dayak yemedim ama bana yapılan davranışlar uygulanan muamele psikolojik şiddetti. Her isteğim reddedildi. İlaçlarımı almama izin verilmedi. Bana yaklaşımları hep bir ’sohbet’ havasındaydı. Sonuçta direkt olarak değil ama yapılanlar dolaylı psikolojik şiddetti.” dedi. (“Gözaltına alınan AP eski milletvekili: Emniyette şiddet gördüm”, http://www.radikal.com.tr, 30.11.2012) 17- Şırnak ve İzmir'den iki şüpheli asker ölümü haberi geldi. Mert Evren Akdağ'ın bilinmeyen bir nedenle bunalıma girdiği ve on gündür kimseyle konuşmayarak, kendi içine kapandığı belirtildi. Eskişehirli Mert Evren Akdağ'ın da Bergama Orduevi'nde kaldığı koğuşta gece diğer askerler uyurken, ranzaya bağladığı kravatla intihar ettiği ileri sürüldü. Gürültüyle uyanan askerler Akdağ'ı kurtarmaya çalışsalar da başarılı olamadılar. Şırnak'ta zorunlu askerlik yapan İsmail Akça'nın ise terhisine iki ay kala "kaza kur- şunu" ile öldüğü iddia edildi. İsmail Akça'nın ağabeyi Murat Akça, Diyarbakır Savcılığı tarafından oluşturulan otopsi raporundan tatmin olmadıklarını belirterek araştırmanın derinleştirilmesi için yeni bir otopsi yapılacağını söyleyerek, defin işlemlerinin durdurulduğunu söyledi. Cumartesi günü ise Akça'nın birliğinden altı ay kadar önce terhis olan arkadaşı baba Asım Akça'yı arayarak, İsmail'in kaza sonucu ölmediğini söyledi. Bu olayın ardından gün boyu İsmail'in birliğini aradıklarını belirten ağabey Murat Akça ise; “kimseye ulaşamadıklarını belirterek, olayın üzerinin kapatılmaya çalışıldığını” söyledi. (“Yine "Kaza" ve "İntihar" İddiası”, http://bianet.org, 02.12.2012) 18- Andırın İlçe Jandarma Komutanlığı’nda askerlik yapan ve aynı zamanda ABD vatandaşı olan Emre Tanık, 26 Kasım’da nöbet tuttuğu sırada G-3 piyade tüfeği ile intihar etti. Psikolojik sorunları bulunduğu ileri sürülen Emre Tanık, olay yerinde öldü. Aile bu olayın ardından Emre’nin ölümünde pek çok şüphe bulunduğunu savunarak soruşturmanın derinleştirilmesini talep etti. Emre’nin psikolojik durumu müsait olmamasına rağmen kendisine silahlı nöbet tutturulmasını eleştiren aile, otopsi raporunda da şüpheli ifadeler olduğunu savundu. (“Emre Tanık'ın ailesi: Oğlumuzun ölümünde açık ihmaller var”, http://www.radikal.com.tr, 06.12.2012) 19- Kayseri 12. Hava Ulaştırma Komutanlığı’nda askerliğini yapan Mesut Çırak, geçtiğimiz hafta Binbaşı Kenan Boz ve emrindeki 25 asker tarafından şiddet gördüğünü iddia etti. 14 Aralık’ta intihar girişiminde bulunan ve Gülhane Askeri Tıp Akademisi’ne sevk edilen Çırak’a ‘uyum bozukluğu’ gerekçesiyle ‘çürük 22 raporu’ verildi. Raporun ardından bölükten ayrılmaya hazırlanan Çırak, Binbaşı Boz ve emrindeki askerler tarafından dövüldüğünü öne sürdü. Daha önce de şiddete maruz kaldığını belirten Mesut Çırak, “20 Aralık’ta bölükten ayrılmadan bir gün önce Binbaşı Kenan Boz ve koğuştaki yaklaşık 25 asker ‘yatağın düzgün değil’ bahanesiyle bana saldırdı” iddiasında bulundu. Askerde bulunan arkadaşlarının daha fazla şiddet görmemesi için dava açacağını söyleyen Çırak, “Bölükte dayak olayları çok sık yaşanıyor. Dayak yiyen askerleri de ‘askerliğini yakarım’ diyerek tehdit ediyorlar. Bu yüzden kimse şikâyetçi olamıyor.” dedi. Çırak’ın avukatı Seyit Sönmez, ceza davası açmaya hazırlandıklarını ifade ederken iddialarla ilgili Binbaşı Kenan Boz ise, “Benim konuyla bir ilgim yok. Onunla ilgili tutanaklar da şahitler de var.” açıklamasını yaptı. (“Askere 'veda dayağı' iddiası”, http://www.radikal.com.tr, 31.12.2012) 2.2.2. KOLLUK GÜÇLERİ TARAFINDAN GERÇEKLEŞTİRİLEN İŞKENCE ve KÖTÜ MUAMELE İHLALLERİ 1- Emniyette maruz kaldığı şiddeti anlatan B. Yılmaz, “Karakola götürüldükten sonra beni ve kavga ettiğim kişiyi bir odaya koydular. Orada bir polis bize şikâyetçi misiniz diye sordu. Kavga ettiğim arkadaş ‘şikâyetçi değilim’ dedi. Ben ise ‘şikâyetçiyim’ deyince, polis çeneme bir tane yumruk attı. O sırada bir dişim ağzımdan fırlayarak yere düştü. O can havliyle dışarı çıkmak isterken, polis yüzüme yumruklarla vurmaya devam etti. O esnada 2 polis daha içeri geldi. Vuran polis içeri giren polislere ‘götürün ağzını yıkayın’ dedi. Onlar da ‘çocuğun ailesi içeride’ dedi. Polisler dışarı çıkarken ben de can havliyle ellerinden kaçarak ağzım burnum kan içerisinde ailemin yanına gittim. Annemi gördüğüm gibi bağırmaya başladım. Biraz orada kaldıktan sonra polisler ambulans çağırdı. Ambulansla Diyarbakır Devlet Hastanesi Acil Servisi’ne götürüldüm. Acildeki doktorlar hiçbir müdahalede bulunmadı ve rapor da vermediler” dedi. B. Yılmaz avukatları aracılığıyla kendisini darp eden polisler hakkında suç duyurusunda bulundu. (“Polis ve doktordan işkence kardeşliği”, http://www.ozgur-gundem.com, 02.01.2012) 2- İstanbul'da "canlı bomba" iddiasıyla 9 Aralık 2011 günü gözaltına alınan 17 yaşındaki R.G'nin babası Osman G., kızının Küçükçekmece Karakolu'nda görevli polisler tarafından tabancanın ucuyla kafasına ve yüzünün belirli bölgelerine ölesiye vurularak işkence gördüğünü söyledi. Kızının çıkarıldığı Küçükçekmece 7. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından 10 Aralık günü tutuklanarak Bakırköy Kadın Cezaevi’ne gönderildiğini söyleyen baba, kızının yaşı küçük olduğu için siyasi tutukluların yanına verilmediğini, "canlı bomba" olduğu gerekçesiyle adli tutukluların da yanına gönderilmediğini ifade etti. R.G'nin tek başına bir hücrede tutulduğunu söyleyen baba, çocuğunun ayakta kalacak gücü kalmadığını dile getirerek, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne sevk edilmesine rağmen kızının henüz hastaneye götürülmediğini dile getirdi. Osman G. Kızının, "çok konuşursan seni Maltepe'ye veya Ankara'daki cezaevlerine göndeririz" şeklinde tehdit edildiğini de belirtti. (“17 yaşındaki R.G'ye gözaltında işkence, cezaevinde ise tecrit iddiası”, http://diclehaber.com.tr, 05.01.2012) 3- Bağcılar’da yeni yılın ilk gününde çikolata almak için bakkala giden dokuz yaşındaki Özcan Akbay bir grup göstericiyle onları kovalayan polisin ortasına düşünce kasklı bir polis tarafından copla darp 23 edildi. Aldığı cop darbeleri sonucunda kafatasında göçme, köprücük kemiğinde kırık meydana gelen Özcan’ın babası Sami Akbay, “Çocuğa bir şey olsaydı hesabını kim verecekti” dedi. Bağcılar Emniyeti’nden bir üst düzey yetkili ise iddiayı kesin bir dille reddetti. (“Küçük Özcan'ı bu hale kim getirdi?”, http://www.radikal.com.tr, 09.01.2012) 4- Ankara’da 10 Ocak’ta çeşitli adreslere düzenlenen baskınlar sonucu gözaltına alınan 15 öğrenciden biri olan lise öğrencisi F.A., 3 gün boyunca tutulduğu Ankara Emniyeti Terörle Mücadele Şubesi’nde ağır hakaretlere maruz kaldığını ve kendisine ajanlık teklif edildiğini belirtti. TEM çocuk şubesine girdiğinde şube müdürünün kendisine “Vatanına hoş geldin” dediğini belirten F.A. emniyete gidene kadar kendisine eşlik eden polislerin, kendisine ve Kürtlere ağır hakaretler ettiğini söyleyen F.A. polislerin kendisine, “Geri zekalı seni kırsala götürecekler sen oralarda nasıl yaşayacaksın. Sen onların dağlarda hayvan gibi yaşadıklarını bilmiyorsun” dediklerini aktardı. İki gün boyunca hücreden çıkarılmadığını ve hiçbir ihtiyacının giderilmediğini ifade eden F.A., iki gün sonra birilerinin gelip kendisini nezaretten çıkardıklarını ve yine kendisine, “Hepiniz Zerdüştsünüz, hepiniz hayvan gibi dağlarda gezersiniz. Dağa gidersen orada sana tecavüz ederler. Senin ne işin var dağlarda?” gibi hakaretler ettiklerini ifade etti.Daha sonra yeniden nezarete alındığını söyleyen F.A., ancak nezareteyken birinin geldiğini ve TEM’de geçici olarak çalıştığını belirtip kendisini hücreden çıkardığını söyledi. F.A., gelen kişinin kendisine ajanlık teklif etiğini ve arkadaşlarının üzerine ifade vermesi durumunda kendisini serbest bırakacaklarını söylediklerini kaydetti. F.A. polisin, “Yol yakınken gel dön, Hasan A. hakkında ifade ver, biz de seni kurtaralım yoksa içeride çürürsün.” dediğini ifade etti. F.A., polisin ayrıca kendisine “Gel İslamiyet’e geri dön gel hak dinine geri dön.” dediğini sözlerine ekledi. F.A., polisin ardından telefon numarasını ve ev adresini göstererek, “Arkadaşların hakkında ifade verirsin ve biz de daha sonra senin evine gelip gideriz ve sana her türlü yardımı yaparız. Eğer yapmazsan yalnızca sen değil ailen de mahvolur” gibi cümleler kurduğunu söyledi. F.A.’nın babası H.A ise, hukuki süreç başlatacaklarını söyledi. (“Emniyette inanç işkencesi”, http://www.ozgur-gundem.com, 16.01.2012) 5- İçişleri Bakanlığı tarafından polislere ‘Kadına Yönelik Şiddet’ konusunda eğitim verilmesi için yürütülen proje kapsamında Kepez İlçe Emniyet Müdürlüğü tarafından 11 Ocak 2012’de Antalya Barosu’na başvurularak, hizmet içi eğitim için avukat görevlendirilmesi istendi. Baro bünyesindeki Kadın Kurulu da Başkan Nilgün Gürbüz ve Avukat Eylem Has’ı atadı. Seminerlerin ilki, 26 Ocak’ta Kepez Ekipler Amirliği’nin Emniyet Amiri Engin Göray Berber Toplantı Salonu’nda yapıldı. Toplantı başlamadan önce toplantıya katılan polislerden birisinin sorusu üzerine Gürbüz’ün dört yıl önce bir polis tarafından açılan ateşle öldürülen Çağdaş Gemik’in ailesinin avukatlığını yaptığı öğrenilince diğer polisler “Arkadaşımızın karşısında duran ve ceza almasını sağlayan bir avukattan ders almayız” diyerek, tepki gösterdi ve salonu boşalttı. Daha sonra boş salona gelen emniyet amirleri Gürbüz’den özür dileyerek, polisler geri çağrıldı. Ancak Gürbüz, sunum yapmadı. Yalnızca Avukat Eylem Has, 20 dakika sunum yaptı. Olay sonrasında Gürbüz “Bu kadına yönelik şiddeti içeren bir seminerdi. Bu eylem, onla- 24 rın zihin haritasını göstermek bakımından önemli. Bu, avukatlık mesleğine yönelik bir saldırıdır. Polislerin yargılandığı davalarda görev alırken emniyetten icazet mi alacağız? Emniyetin meslek etiği konusunda hizmet içi eğitim alması gerekiyor. Kadına şiddetin önüne geçebilir miyiz diye çabalarken, buna bile hazır değiller” dedi. (“Gemik'in avukatına emniyette protesto”, http://www.radikal.com.tr, 30.01.2012) 6- Sosyalist Gençlik Derneği (SGD) üyesi bir genç, Adana Terörle Mücadele Şubesi (TMŞ) polislerinin ailesini arayarak, ellerinde çikolata ve kolonyayla evlerine geldiğini ve “ziyaret” adı altında evde kendisini sorguladıklarını belirtti. (“Polisten çikolatalı ev sorgusu!”, http://www.ozgur-gundem.com, 30.01.2012) 7- Van’ın Çaldıran ilçesinde bilgisayar bayiliği yapan esnaf Ensar Aladağ, önceki akşam bir müşterisinin internet bağlantısındaki sorunu gidermek için gittiği Yıldırım Apartmanı’nda müşterisinin kapısı yerine yanlışlıkla ismi öğrenilemeyen bir polisin kapısını çaldı. Bu sırada dışarı çıkan polis, Ensar Aladağ’la tartışmaya başladı. Durumu polise anlatıp özür dilemesine rağmen polis, Aladağ’ın üzerine yürüdü. Görgü tanıklarına göre, o esnada polis silahının dipçiğiyle Ensar Aladağ’ın kafasına vurdu. Dengesini kaybedip yere yığılan Aladağ’a tekme ve tokatla saldıran polisi, binada oturan Fettah Yıldırım adındaki yurttaş yatıştırmaya çalıştı. Aladağ, olaydan hemen sonra beyin travması geçirdi ve hayatı tehlikeyi atlatamadı. (“Polisten, yurttaşa linç”, http://www.ozgur-gundem.com, 02.02.2012) 8- Polis panzerinin tazyikli su sıkması sonucu ağır yaralanan 75 yaşındaki Ayşe Al’ın durumu ciddiyetini koruyor. Diyarbakır’ın merkez Bağlar ilçesi E Tipi Cezaevi üst köşesinde polis panzerinden sıkılan tazyikli su ile yere düşüp başını kaldırıma çarpan 75 yaşındaki Ayşe Al’ın Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöröloji servisinde tedavisi sürüyor. Yoğum Bakım Servisi’nden önceki gün Nöroloji Servisi’ne alınan Al’ın, 2 defa kalp krizi geçirdiği belirtildi. Doktorlar tarafından ailesine, olayın olduğu gün ve önceki gün kalp krizi geçirdiği aktarılan Al’ın göğüs kaburgasının da kırıldığı belirtildi. Al’ın oğlu Mehmet Al, annesinin durumunun giderek kötüleştiğini belirtti. (“75 yaşındaki Al’ın durumu kötüleşiyor”, http://www.ozgur-gundem.com, 18.02.2012) 9- Askerliğini yaptığı Tunceli’nin Hozat İlçesi'nde psikolojik sorunları olduğu için birliği tarafından yaklaşık 1 aylığına hava değişimi için memleketi Aydın'a gönderilen Mahir Zorbey Demirkaya (21), bu sürenin dolmasının ardından birliğine teslim olmaması üzerine yakalanarak çıkarıldığı Askeri Mahkeme tarafından 4 Mart Pazar günü tutuklandı. Tutuklanmasının ardından annesi ile vedalaştığı sırada kaçmaya çalıştığı iddia edilen Demirkaya, polislerin arkasından açtığı ateş sonucu başından vurularak yaşamını yitirdi. Cenaze törenine katılan Aydın İl Emniyet Müdürü Ahmet Turan Temel, polis memurunun ayağının tökezleyip yanlışlıkla öldürdüğü yönünde daha önce medyada yer alan haberleri yalanlayarak, ailesinin de belirttiği gibi polisin Demirkaya'yı hedef alarak öldürdüğünü doğruladı. Temel, katil zanlısı polisin çıkarıldığı mahkeme tarafından serbest bırakılması hakkında ise, "Mahkeme serbest bıraktı. Ancak bu sabah nöbetçi savcının mahkemeye itiraz ettiğini öğrendik. Tabi polisin burada silah kullan- 25 masını gerektiren bir durum söz konusu değil. Bunu belirtmek isterim. Arkadaşımızın idari olarak çok ciddi bir hatası olduğu görülüyor. Çünkü mevzuat bellidir. Belki havaya ateş açabilirdi ama şahsın üzerine ateş açarak vurmuş. Kaçan kişinin ağır cezalık bir olayı yok. Üzgünüz." dedi. (“Polisin öldürdüğü Demirkaya'nın cenazesi toprağa verildi”, http://diclehaber.com.tr, 06.03.2012) 10- İstanbul Unkapanı'nda arızalanan otomobilini kenara çeken İbrahim Kılıç'tan şüphelenen polisler Kılıç'ın üzerini aramak için elbiselerini çıkardı. Daha sonra iki arabanın arasına götürülerek iç çamaşırları da çıkartılan Kılıç'ın yüzüne ve karnına elektrik verme cihazıyla defalarca elektrik verildi, tabanca kabzası ile dövüldü, yüzüne biber gazı sıkıldı daha sonra ifadesi alınmak üzere Erciyes Karakolu'na götürüldü. Araçtan indirilirken de polisler tarafından darp edilen Kılıç, karakolda kendisine uzatılan hazır ifade tutanağını imzalamayı reddetti. Kılıç, karakoldan ayrıldıktan sonra Çağlayan Adliyesi'ne giderek polislerden şikâyetçi oldu. (“Polis Sokak Ortasında Soydu, Elektrik Verdi, Gaz Sıktı, Dövdü”, http://bianet.org, 06.03.2012) 11- Hakkâri’nin Şemdinli ilçesinde oturan Beyhan Kaya isimli zihinsel engelli yurttaş, Serment Caddesi’nden geçerken İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı sivil bir polis tarafından darp edildi. Vücudunda darp izleri bulunan Kaya, ailesiyle birlikte savcılığa giderek, Şemdinli İlçe Emniyet Müdürlüğü hakkında suç duyurusunda bulundu. Kaya, "Ben yoldan geçerken sivil bir polisin sözlü hakaretlerine uğradım. Daha sonra beni tutarak, dövmeye başladı. Bir ara beni duvardan aşağıya atacaktı. Oradaki esnaflar engel oldu. Zaten özürlü- yüm, yüzde 55 engelli raporum var ve şu anda özel bir rehabilitasyon merkezinde tedavi görüyorum. 2 gündür polis beni tehdit ediyor. Neden bana bunu yaptıklarını anlamış değilim" diye konuştu. (“Engelliye polis dayağı iddiası”, http://diclehaber.com.tr, 26.03.2012) 12- Rize’de 6 Nisan 2012 tarihinde kaçak sigara sattıkları için polis ile yaptıkları tartışmanın ardından gözaltına alınan 3 kişi, gözaltı öncesi ve sonrasında polisin saldırısına maruz kaldıklarını söyledi. S.B., K.B. ve E.K., isimli kişiler “Gözaltına alındığımız esnada polis aracına bindirildik. Araca biner binmez polisler bize küfür ederek saldırmaya başladı. ‘Siz polise nasıl vurursunuz, sizin hayatınızı bitireceğiz, şimdi göreceksiniz’ diyerek vurmaya başladılar. Hastaneye götürüldük. Acil serviste sedyelerin üzerinde oradaki perdeleri kapatarak bize tekrar vurmaya başladılar. Bizi öldüresiye dövdüler. Şikâyetçiyiz” dediler. (“İşte HSYK destekli polisin eseri!”, http://www.ozgur-gundem.com, 15.04.2012) 13- KESK İzmir Şubeler Platformu’nun 4+4+4 eğitim sistemini protesto etmek amacıyla 28 Mart 2012 tarihinde Konak Meydanı’nda gerçekleştirdiği eylemde, tazyikli su ve biber gazıyla saldıran polisin şiddetine maruz kalan HDK İzmir Delegesi ve Yürütme Üyesi Şengül Umutlu’nun ayak bileği ve diz kapağında çatlaklar oluştu. Sağlık durumuna ilişkin rapor alan Umutlu, İzmir Emniyet Müdürlüğü hakkında dava açacağını söyledi. (“Polis ayak bileğini çatlattı”, http://www.ozgur-gundem.com, 15.04.2012) 14- Mardin’in Dargeçit ilçesinde 15 Nisan günü bir dershaneye molotof koktey- 26 li atılmasının ardından polisler, T.A adlı 14 yaşında bir çocuğun da aralarında bulunduğu 7 kişiyi gözaltına aldı. Karakolda yaşadıklarını anlatan T.A. adlı çocuk, polis sorgusunda kendisine işkence yapıldığını ve polislerin kendisini darp etmesi sonucu bayıldığını söyledi. Polislerin kendisini ayıltmak için üzerine su attığını anlatan T.A., karakolda halsiz düşmesi üzerine kendisini hastaneye kaldırdıklarını belirtti. T.A., burada tedavi edildikten sonra kendisine rapor verilmeden gönderildiğini ifade ederek, halen her yerinde ağrılar hissettiğini söyledi. T.A, baş kısmında ve alnında darp izlerinin bulunduğunu aktardı. Gözaltına alınan 7 kişinin gecenin ilerleyen saatlerinde serbest bırakıldığını öğrenildi. (“Karakolda çocuğa işkence yaptılar”, http://www.ozgur-gundem.com, 16.04.2012) 15- Gözaltına alınmasının ardından tutuklanarak, Bakırköy L Tipi Cezaevi’ne konulan Altun Yaray, Newroz’da İstanbul Kazlıçeşme Meydanı’nda yaşadıklarını anlattı. Bağcılar’dan kalkan otobüsle Kazlıçeşme’ye giden Altun Yaray, otobüsten dışarıya adım atar atmaz çevik kuvvet polislerinin saldırısına uğradıklarını belirtti. “Derdimizi anlatmamıza bile izin vermediler, üzerimize çullanarak, coplarla bize vurmaya başladılar.” diyen Yaray, yere düşen arkadaşlarının tekmelendiğini, kafalarının betona vurulduğunu anlattı. Altun Yaray, “Polisin saldırısı o denli şiddetliydi ki darp nedeniyle onlarca insanın kustuğunu gördüm.” dedi. Yaray, saldırıda serçe parmağı kırılan Hayriye Bozkurt’un yaşadıklarını da şöyle anlattı: “Olaylar esnasında cep telefonunda Kürtçe konuşan Hayriye Bozkurt’un önünü iki polis kesti. Polislerden biri telefonu zorla Hayriye’nin elinden almaya kalkıştı. Hayriye’nin tepki göstermesinin ardın- dan aynı polis onun elini bükerek, sağ elinin serçe parmağını kırdı.” Çevik kuvvet aracında da kadınlara küfürler edilirken, erkeklerin dayaktan geçirildiğini anlatan Yaray, daha önce böylesi bir vahşetle karşılaşmadığını söyledi. Altun Yaray, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’ne getirilmelerinin ardından dayağın yerini psikolojik baskının aldığını ifade etti. Kadın polislerin kendilerini zorla soymaya kalkıştıklarını, tepki göstermeleri üzerine ağza alınmayacak hakaret ve küfürlere maruz kaldıklarını söyleyen Yaray, “Bazı polisler tarafından da ırkçı yaklaşımlara maruz kaldık.” dedi. Yaray, karakolda kendisine ve diğer gözaltına alınan arkadaşlarına ajanlık teklif edildiğini de belirtti. (“Polisin saldırısı o denli şiddetliydi ki...”, http://www.ozgur-gundem.com, 16.04.2012) 16- Bağcılar'da trafik kazası yapan Döne Kurtçe, oğlu Onur Kurtçe ve hamile kardeşi Döndü Kahraman, polisle tartışmaları sonucu feci şekilde dayak yedi. Ailenin avukatı Ersin Dere, müvekkillerinin “fakir” olmaları gerekçesiyle polis saldırısına uğradıklarını belirterek “Öyle bir şiddetle saldırıya uğradılar ki, saldırılar Bağcılar Karakolu ve Bağcılar Devlet Hastanesi’nin içinde de devam etti. Polisler, saldırı sırasında ‘Burada hâkim de biziz, savcı da biziz.’ diyorlarmış. Suç duyurusunda bulunacağız” dedi. (“Hâkim de biziz, savcı da”, http://www.cumhuriyet.com.tr, 23.04.2012) 17- Mardin’in Derik ilçesinde önceki gün ilçe emniyet müdürlüğü önünden geçen Azadiya Welat Gazetesi çalışanı 3 çocuk annesi Yasemin Yılmaz, sivil polisler tarafından üst araması ve kimlik sorgusu için durduruldu. Yapılan aramadan sonra Yılmaz’ın, karakola götürmek isteyen polislere direnmesi üzerine saçlarından sürüklenerek gözaltına alındığı belir- 27 tildi. Konu hakkında bilgi veren kendisi de Azadiya Welat dağıtımcısı olan Yılmaz’ın eşi Nizamettin Yılmaz; “Gözaltında eşimi ‘ağzını burnunu dağıtırız’ diye tehdit ediyorlar. Daha sonra eşimin kafasını duvara vurarak darp ediyorlar. Eşime ‘Sizi burada öldürsek kim bize ne diyecek?’ diyerek hakaret ve tehditlerine devam ediyorlar.” dedi. Eşinin sağlık kontrolü için Derik Devlet Hastanesi’ne sevk edildiğini aktaran Yılmaz, 3 polisin eşiyle birlikte doktorun yanına girdiğini söyledi. Eşinin doktora darp edildiğini söylemesine ve yüzündeki şişkinlikler ile morlukları göstermesine rağmen doktorun sağlam raporu verdiğini söyledi. Sağlık kontrolünden sonra eşinin serbest bırakıldığını söyleyen Yılmaz, polisler ve hastane doktoru hakkında suç duyurusunda bulunacağını belirtti. (“Polis terörü sürdü: Gazete dağıtımcısı saçlarından sürüklendi”, http://www.ozgur-gundem.com, 27.04.2012) larına kar maskesi takmış iki kişi tarafından tehdit edildiğini ifade etti. “Eğer olayı polisler yaptı diye suç duyurusunda bulunursan, biz yapacağımızı biliriz.” şeklinde tehdit edildiğini belirten Pınar, herkesten bu olayın üzerine gitmesini istediğini söyledi. Milli Savunma Bakanlığı verilerine göre, son 10 yıllık dönemde toplam 1470 kişi askerde “Eğitim zayiatı” sonucu yaşamını yitirdi. Dönemin Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, geçen yıl ocak ayında yaptığı açıklamada, son beş yılda orduda 408 askerin “intihar” ederek hayatını kaybettiğini açıklamıştı. Asker aileleri ise yaptıkları açıklamada çocuklarının “intihar” etmediğini, ölümlerinin “şüpheli” olduğunu açıklıyor. Bu yılın başından bu yana şüpheli asker ölümleri arttı. Ocak ayından bu yana 12 askerin şüpheli bir şekilde hayatını kaybettiği rakamlara yansımıştı. (“Polislerin yaptığını söylersen...”, http://www.ozgur-gundem.com, 05.05.2012) 18- Manisa’da askerliğini yaparken, rahatsızlanması üzerine memleketi Batman’a gelen Selman Pınar, önceki gece polislere kimlik göstermediği gerekçesiyle gözaltına alındı. Pınar, polisler tarafından götürüldüğü Batman Bölge Devlet Hastanesi’nde iddiaya göre, kaçmak isterken düşüp öldü. Valilik ise Pınar’ın ‘dur’ ihtarına uymayarak hastane tünel girişinden atlayıp öldüğünü ileri sürdü. Polislerin kimlik istediğinde ağabeyinin yanında olan Adnan Pınar ise, ağabeyinin asker olduğuna dair belgesini gösterdiğini belirterek, polisin belgeyi yırttığını söyledi. Baba Arif Pınar, polisler hakkında şikâyetçi olacaklarını söyledi. (“Yine karakol, yine şüpheli ölüm”, http://www.ozgur-gundem.com, 01.05.2012) Selman Pınar’ın kardeşi ve görgü tanığı Adnan Pınar, abisinin mezarını ziyaret etmek için gittiği mezarlıkta baş- 19- Taksim Polis Merkezi'nde görevli komiser yardımcısı N.K, Taksim'deki bir gece kulübünde kimlik kontrolü sırasında gözaltına alınan P.A'ya iki kez tecavüz ettiği iddiasıyla tutuklandı ve hakkında 18 yıl hapis istemiyle dava açıldı. P.A. ifadelerinde, N.K'nın daire sorumlusu olduğunu bildiğinden kendisine kimsenin inanmayacağını, zor durumda kalacağını belirterek bu nedenle sesini çıkaramadığını ifade etti. Olay, tecavüzden sonra nezarethaneye giden P.A.’nın 13 Mart akşamında durumu bir arkadaşına anlatması ve arkadaşının şikâyette bulunması ile ortaya çıktı. Yapılan aramalarda N.K.'nın aracında 10 adet prezervatif bulundu. Yapılan kamera incelemelerinde de şüpheli N.K'nın genç kadınla kadınlar tuvaletine girdiği, bir müddet sonra ise buradan çıkarak genç kadınla birlikte odaya girdiği tespit edildi. 28 Komiser yardımcısı N.K. suçlamaları reddetti. Olayla ilgili soruşturmasını tamamlayan Savcılık, Komiser N.K. hakkında "nitelikli cinsel saldırı" suçundan işlem yapıp tutuklayarak 18 yıla kadar hapis istemiyle dava açtı. N.K. önümüzdeki günlerde Ağır Ceza Mahkemesi'nde hâkim karşısına çıkacak. (“POLİS ŞİDDETİ, Taksim Polis Merkezi'nde Tecavüz”, http://www.bianet.org, 28.05.2012) 20- Yalova'da 27 Mayıs gecesi dolaşmaya çıkan 30 yaşındaki Çayan Birben birkaç arkadaşının tartıştığını görünce onları ayırmak istedi. Birben'in "Astım hastasıyım, biber gazı sıkmayın." demesine rağmen olay yerine gelen polisler biber gazı sıktı. Çevredekiler tarafından yüzünü yıkamak için bir internet kafeye götürülen Birben burada fenalaştı. Yalova Devlet Hastanesi'ne kaldırılarak yoğun bakıma alınan fakat beyin ölümü gerçekleşen Çayan Birben hayatını kaybetti. Birben ailesinin avukatı Melek Korkmaz, olay nedeniyle İçişleri Bakanı, Yalova Valisi, Yalova İl Emniyet Müdürü, Asayiş Şube Müdürü ve o gün Yalova'da görev yapan kolluk amiri ve memurlar hakkında suç duyurusunda bulunduklarını söyledi. (“Çayan Birben Biber Gazından Öldü”, http://bianet.org, 30.05.2012) 21- Yaklaşık iki ay önce cezaevinden tahliye olan ve iki yıl önce bir kavgaya karıştığı gerekçesiyle hakkında arama kararı bulunduğu ileri sürülen Kenan Yılmaz, 22 Mayıs'ta saat 01:40'ta gözaltına alındı. Esentepe Polis Merkezi'nde fenalaşınca sabaha karşı ambulansla Bakırköy Devlet Hastanesi'ne kaldırılan 25 yaşındaki Yılmaz, hastanede hayatını kaybetti. Olayla ilgili Gaziosmanpaşa Adliyesi Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunan Yılmaz ailesinin avukatı Adnan Küpçük şunları söyledi: "Polisler hakkında, 'kasten insan öldürme', 'işkence ve eziyet', 'görevi kötüye kullanma', 'hürriyetten yoksun bırakma' suçlarından şikâyette bulunduk. Olayın olduğu saatler içerisinde Esenler Polis Merkezi'nde görevli olan bütün memurlar suç duyurumuzda şüpheli olarak yer alıyor." dedi. Yılmaz'ın bazı polislerin kastı ve bazı polislerin de ihmali sonucu hayatını kaybettiğini iddia eden Küpçük, "Yılmaz'ın basit yaralama davasından bir yakalama kararının olduğu söylendi. Ama bunun kayıtlarını da bize göstermediler. Bunun da farazi olduğunu düşünüyorum. Çünkü Yılmaz her gün denetimli serbestlik kapsamında karakola imza atmaya gidiyor zaten." diye konuştu. Yılmaz'ın babası Cevat Yılmaz da o gece karakolda oğlunu gören bir görgü tanığının söylediklerini aktardı: "İki saat nezarette yerde baygın şekilde yattı. 'Beni çıkarın ben ölüyorum.' diye polislere bağırdı. Sabah 06:45' te nezaretten çıkararak, ambulans çağırıp hastaneye götürdüler. Yılmaz, hastane polisinin de oğlu hastaneye geldiğinde ölmüş olduğunu söylediğini açıkladı. Ayrıca, oğlunun gözaltına alındığında hastaneye götürülmediğini ve rapor alınmadığını, karakoldaki polislerin, nezaretteki kameraların bozuk olduğunu ileri sürdüklerini” söyledi. (“Gözaltında İşkenceyle Ölüm İddiası”, http://bianet.org, 30.05.2012) 22- Diyarbakır'ın Yenişehir İlçesi Aziziye Mahallesi'nde oturan Kadri Çelik adlı yurttaş, 30 Mayıs gecesi evine yapılan polis baskınıyla gözaltına alındı. Toplu Konut Polis Karakolu'na götürülen Çelik, daha karakola götürülmeden polisler tarafından dövülmeye başlandı. Çelik'e yönelik dayak ve işkence karakolda da sürdü. Ailesinin karakola geldiğinde bağırış ve yardım çığlıklarını duyduklarında 155 polis imdadı ve 112 acil servisi aradıklarını 29 anlatan Çelik, şunları söyledi: "Beni Araştırma Hastanesi'ne kaldırmışlar. Kendime geldiğimde hastanenin acil servisinde olduğumu gördüm. Orada tanımadığım bir kadının benim için 'kafasını yere vurmuş' dediğini duydum. Buna itiraz ederek, polislerin beni dövdüğünü söyledim. Acil servisin doktoru, kadının söylemi üzerine beni tedavi etmek istemedi. Bu duruma tepki gösterdiğimde ise tedavi edeceğini söyledi ancak bu kez ben kabul etmedim. Ben bağırıp çağırıp doktora kızınca, hastane güvenlik görevlileri de bana saldırdı. Beni darp eden polislerden biri de benimle gelmişti. Bana bunları yapanlardan birinin o olduğunu söyleyince oradan uzaklaştı. Hastanede tedavi edilmeyince beni tekrar karakola götürüp nezarete koydular." dedi. Karakola geri götürüldükten sonra Araştırma Hastanesi yerine başka bir hastanede tedavi olmak istediğini, ancak hastane talebinin kabul edilmediğini söyleyen Çelik, "Avukat istemem üzerine barodan gelen avukat nezaretinde ifadem alındı ve serbest bırakıldım. Karakoldan çıktıktan sonra Devlet Hastanesi'ne gittim. Polisler tarafından işkenceye maruz kaldığımı söyleyince 'senin bir şeyin yok' diyerek geri gönderdiler. Ben bu şahıslardan şikâyetçiyim." dedi. Gördüğü işkenceler nedeniyle elbiseleri kanlar içerisinde kalan Çelik, İHD Diyarbakır Şubesi'ne başvurarak hukuki yardım talebinde bulundu. (“Karakolda işkenceye sıfır tolerans!”, http://diclehaber.com.tr, 05.06.2012) 23- Viyana Ticaret Odası içinde yer alan Türk Esnaflar Topluluğu olarak temaslarda bulunmak üzere 16 kişilik heyet olarak 10 Mayıs’ta İstanbul’a gelen Erdem Koçer, Çayan Çankaya, Serkan Kaplan isimli yurttaşlar, Dolapdere’de araçlarını park ettikleri sırada yanlarına 34 HH 0518 plakalı çekici araç geldi. Aracın içindeki resmi giyimli polis ve sürücü, hakaret ve küfürlerle aracın kaldırılmasını istedi. Kendilerinden ehliyet ve ruhsat istenmesi üzerine Avusturya ehliyeti ibraz eden Serkan Kaplan’a resmi giyimli polis biber gazıyla saldırırken, aracı kullanan polis memuru da, tornavidayla Çayan, Erdem ve Kaplan’a saldırdı. Telsiz anonsu üzerine olay yerine gelen 5 devriye arabasındaki polislerin tutumu da aynı şekilde oldu. Kaplan’ın ısrarı üzerine polisler ve 3 yurttaş çekici aracın gittiği yer olan Kasımpaşa Piyalepaşa Bulvarı’nda bulunan Yıldırım Otoparkı’na gitti. Bu sırada kendilerine eşlik eden polis aracı otoparktan ayrılırken, Kaplan aracın ruhsatını almak üzere otoparkın içindeki resmi giyimli 3 polisin olduğu büroya girerek, işlemlerin yapılmasını istedi. Bu sırada arkadaşlarını bekleyen Çankaya ve Koçer ise, 9-10 kişilik bir polis grubu tarafından saldırıya uğradı. Arkadaşlarının dayak yediğini gören Serkan Kaplan’ın bürodan çıkmasına ise polisler izin vermedi. 15 dakika boyunca feci şekilde işkence gören Çankaya ve Koçer’i alan Kaplan, onları Taksim İlkyardım Hastanesi’ne oradan da Alman Göz Hastanesi’ne götürdü. Çankaya ve Koçer’de kalıcı hasara yol açabilecek göz travması oluştu. Çayan ve Koçer, yaşadıkları olaylara ilişkin olarak Türkiye’deki Viyana Konsolosluğu’na ve Avusturya’daki İstanbul Başkonsolosluğu’na dilekçe yazarak sorumluların cezalandırılmasını istediler. (“Polisten ‘hoş geldin işkencesi’”, http://www.ozgur-gundem.com, 05.06.2012) 24- Ataşehir Fenerbahçe Koleji yanında bulunan boş arazide güvercin beslerken bira içen Ahmet Yılmazer, Gürsel Kale ve Davut Kale adlı gençlere polisler önce biber gazıyla müdahale etti, ardından gençleri döverek gözaltına aldı. Saldırıya uğra- 30 yan gençlerden Yılmazer, götürüldükleri İçerenköy Polis Merkezi'nde de tehdit edildiklerini belirterek, "Polisler babamı karakolda 'Bu işin sonu kötüye gider. Şikâyet ederse cebine eroin koyarım' diyerek tehdit etti. Yılmazer; "Ben hangi suçu işledim ki beni bu hale getirdiler? Ben suçlu olsam bile beni bu hale getiremezler. Gözümde de bir görme kaybı var, yazıları seçemiyorum. Bu yüzden çalışamıyorum. Beni bu hale getirenlerin cezalandırılmasını istiyorum" dedi. (“Bira İçen Gençlere Polis Dayağı”, http://bianet.org, 07.06.2012) 25- Şırnaklı üç arkadaş, 35 yaşındaki Mervan Kurt, 31 yaşındaki Ahmet Usal ve 24 yaşındaki Ahmet Şalcı 6 Haziran gecesi Taksim’de İstiklal Caddesi’nde eğlenip alkol aldılar. Gece saat 02.00 sularında caddede yürürlerken Ahmet Şalcı ile bir grup arasında tartışma çıktı. Tartışmaya Güven Timleri müdahale etti. Ahmet Usal, 8 Haziran’da İstanbul Savcılığı’nda alınan ifadesinde, 10 kadar sivil polis tarafından dövüldüklerini ileri sürerek, şöyle dedi:“Ne yapıyorsunuz’ diyerek biri boğazıma sarıldı. Nefesim kesilecek gibi oldu. Kurtulmak için itekledim. 4-5 arkadaşı yere yatırıp ellerimi arkadan bağladı. Beş kişi birden vurmaya başladı. Biri saçımdan tutarak yüzüme, ikisi göğüs kafesime, biri ayağıyla enseme vuruyordu. 150-metre ilerideki karanlık ara sokağa götürdüler. Orada dört şahıs vücudumun her yerine tekme tokat vurdu, yerde sürükledi. Silopili olduğumu söyleyince ‘Siz orada polis s..., biz de burada sizi s...’ dediler. Hastaneden sonra Taksim Polis Merkezi’ne götürdüler, dördüncü katta beni dövdüler. Bizi suçlu göstermek için polisin telsizini niye kırdın’ diye ifademizi aldılar.” Mervan Kurt da “Sol gözümün altı morardı. Omzum ve çeneme darbe aldım. Dördüncü katta sinkaflı sözler ve hakaret ettiler. Polislerden birinin adı, Erdem’di” dedi. Taksim İlk Yardım Hastanesi’nde götürülen Murat Şalcı’nın ise aldığı darbeler sonucunda beyin kanaması geçirdiği saptandı. Polis Murat Turan, Levent Karadeniz, Burak Mugul ve Erdem Ata’nın, olaydan bir saat sonra hazırladıkları anlaşılan tutanakta ise üç gencin kendilerine yumruklarla saldırdıklarını, ‘kafalarını yere vurup kendilerine zarar vermeye çalıştığını’ iddia ettikleri, beyin kanaması geçiren Murat Şalcı’nın ise ‘terör örgütüne üye olmak ve örgüt propagandası yapmak’ iddiasıyla kaydının olduğu belirtildi. (“Beyoğlu'nda üç gence dayak iddiası”, http://www.radikal.com.tr, 11.06.2012) 26- Geçtiğimiz hafta İzmit’te arkadaşlarının karıştığı bir kavgayı ayırmak isterken polisin biber gazlı müdahalesine maruz kalan Çayan Birben, beyin kanaması geçirerek hayatını kaybetmişti. Polise astım hastası olduğunu söylemesine rağmen biber gazı sıkılan Birben hakkında düzenlenen İstanbul Adli Tıp Kurumu raporuna göre “ölüme biber gazının neden olabileceğine dair herhangi bir otopsi bulgusuna rastlanmadığı” ifade edildi. Konuyla ilgili olarak açıklamada bulunan ailenin avukatı Melike Korkmaz, “Ön rapor bizi şaşırtmadı. Biber gazını aklamaya çalışıyorlar. Gerekirse ikinci bir rapor isteyeceğiz. Polis ‘astım hastasıyım’ diyen Çayan’a buna rağmen gaz sıkmış. Ambulans da geç gelmiş. Çayan’a komadayken fazla oksijen verilerek ciğerleri temizlendi. İhmaller zinciri var. Bu olayı kapatmalarına izin vermeyeceğiz. Ailesi perişan oldu” diye konuştu. (“Biber gazı aklanmak isteniyor”, http://www.ozgur-gundem.com, 11.06.2012) 27- HPG’li Ramazan Yılmaz’ın Silvan’da düzenlenen cenaze törenine polisin müdahalesi sırasında her iki gözünden 31 yaralanan Hamdi Özyandı (55) isimli yurttaşın durumu ciddiyetini koruyor. Polisin sıktığı tazyikli su nedeniyle her iki göz merceğinde kaymaya bağlı kanama meydana gelen Özyandı, D.Ü Tıp Fakültesi Hastanesi Göz Hastalıkları Polikliniği’ne kaldırıldı. Hastanede 6 gündür müşahede altında olan Özyandı, gözlerindeki kanamanın halen devam ettiğini, ancak kanama durduktan sonra ameliyat olabileceğini söyledi. Her iki gözünde de görme kaybı yaşadığını belirten Özyandı, ameliyattan sonra gözünü kaybedip kaybetmeyeceğinin netlik kazanacağını belirtti. (“Polisin tazyikli su müdahalesinde yaralandı”, http://www.ozgur-gundem.com, 12.06.2012) 28- Diyarbakır’ın Bağlar ilçesinde bulunan İskanevleri Çay Ocağı önünde gece kimlik kontrolü yapan polislerin bir yurttaşı gözaltına aldığı sırada darp etmesine tepki gösteren yurttaşlar ile polisler arasında tartışma çıktığı belirtildi. Çay ocağı önündeki yurttaşların tepkisine, polisin biber gazı ve coplarla müdahalede bulunmasının olduğu ifade edilirken, polis tarafından darp edilen 3 kişiden Ramazan Demir’in daha sonra gözaltına alındığı kaydedildi. Polislerin müdahalesi sonucu yaralanan Bağlar İskanevlerispor Kulübü Başkanı Latif Aydın, “Polisler Ramazan Demir arkadaşımızı darp ederek gözaltına aldı. Tepki göstermemiz üzerine polisler bize hakaret ve küfür etti. Ardından coplarla, biber gazlarıyla, tekme tokat saldırmaya başladılar. Oğluna saldıran polislere tepki gösteren annesi Amber Ayter’e de biber gazı sıktılar, copla vurdular.” dedi. Gece yaşanan olaylarda darp edildiğini belirten Amber Ayter, “Bir anda oğluma saldırdılar. 10 polis ona vurmaya başladı. Ben de engel olmaya çalışınca bana da biber gazı sıktılar. Copla vurdular kolu- ma.” dedi. (“Sokakta polis işkencesi!”, http://www.ozgur-gundem.com, 13.06.2012) 29- Cizre’de meydana gelen olaylar esnasında yaralanan Kemal Kar isimli gencin götürüldüğü emniyette işkence gördüğü ve fenalaşması üzerine hastaneye kaldırıldığı bildirildi. Anne Asya Kar, oğlunun, yaralı olmasına rağmen polislerce darp edildiğini belirtti. Anne Kar, oğlunun 3 günün sonunda yoğun bakımdan çıkarılarak servise alındığını ifade etti. Dün yoğun bakımdan çıkarılan Kar’ın, tedavisi bitmeden adliyeye getirildiği ve savcılık işlemlerinin ardından tutuklandığı ifade edildi. (“Emniyette yaralı gence işkence!”, http://www.ozgur-gundem.com, 14.06.2012) 30- 7 Haziran gecesi saat 01.00 sıralarında evlerine gitmek üzere İstiklal Caddesi’nde yürüyen Mervan Kurt, Ahmet Usal ve Murat Şalcı, Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı “güven timi” polisleri tarafından dövüldü. Taksim Polis Merkezi’ne götürülen üç gençten Şalcı, beyin kanaması geçirdi. Gözaltı kayıt işlemleri yapılmadan önce Taksim İlk Yardım Hastanesi’ne götürülen ve doktor kontrolünden geçirilen gençlerden Şalcı’ya verilen ilk rapor ile savcılığa sevkinden önce verilen rapor arasında büyük fark bulunuyor. Baygın halde Doktor Ayşe Basa tarafından muayene edilen Şalcı’ya “4 gün buz uygulama ve KBB poliklinik önerisi ile taburcu edildi” raporu verildi. Savcılığa sevki öncesi yeniden aynı hastaneye götürülen Şalcı’yı muayene eden Doktor, Şalcı’nın arkadaşlarının itirazı üzerine, Şalcı’nın bedenindeki darp izlerini tespit ederek, “Hayati tehlikesi vardır.” raporu verdi. Şalcı’nın hastaneye yatırıldığını da belirtti. 7 Haziran öğle saatlerinde 32 Taksim İlk Yardım Hastanesi’ne yatırılan Şalcı, 10 Haziran akşamı saat 21.00’de taburcu edildi. Hâlâ normal yaşamına dönemeyen Şalcı, baş ağrıları ve mide bulantıları çekiyor. Avukat Gülizar Tuncer ile Avukat Fazıl Ahmet Tamer, doktor hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunacak. Avukatlar ayrıca hekimi, hastanın hayatını riske soktuğu için İstanbul Tabip Odası’na da şikâyet edecek. (“Polis dövdü, doktor işkenceyi gizledi”, http://www.ozgur-gundem.com, 16.06.2012) 31- İstanbul’un Fatih İlçesine bağlı Drama Caddesi’nde saat 23.00 sıralarında rutin kimlik kontrolü yapan polisler, Ömer Nas’ı (26) ‘Sen Siirtlisin, hepiniz teröristsiniz.’ diyerek darp ettiler. Bu sırada oradan geçen Nas’ın akrabası Gıyasettin Taş ta (25) olay yerine gelince, olay yerine çağrılan 2 polis ekibi tarafından her ikisi birden sorgusuz sualsiz darp edildiler. Saldırı sonrası gözaltına alınan, kafasından ve vücudunun çeşitli yerlerinden yaralanan Nas ile burnu ve bir dişi kırılan, kulak zarı çatlayan Taş, saldırıyı yapan polisler hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını ve kendilerinin Kürt olmasından ötürü bu saldırıya maruz kaldıklarını belirttiler. (“Kürtlere tahammülsüzlük”, http://www.ozgur-gundem.com, 19.06.2012) 32- Fatih’te, ailesiyle birlikte saat 02.30 saatlerinde aracıyla seyreden sürücü ile polisler arasında yol verme tartışması yaşandı. Bir vatandaşın cep telefonuyla çektiği görüntülere göre; polisler tartıştığı şahsa önce vurmaya başlıyor. Bu sırada olay yerine çok sayıda resmi polis yığılıyor. Polisler, sürücünün eşinin çırpınışlarına aldırmadan şahsı yere yatırıp dövmeye başlıyor. Hızını alamayan bazı polisler ise kemeriyle yerde yatan şahsa vurmaya devam ediyor. Ayağa kaldırılan sürücü önce tenha bir yerde, ardından da polis aracında dayak yemeye devam ediyor. Polisler, baygın bir halde yatan şahsın yardımına gelen esnafı da olay yerinden uzaklaştırıyor. Eşi ve çocuklarının gözleri önünde dayak yiyen şahıs, polis aracına bindirilerek gözaltına alınıyor. Olay sonrası İstanbul Valiliği tarafından yapılan açıklamada, "Fatih ilçesinde bir vatandaş ile emniyet görevlileri arasında çıkan tartışma sonucunda çıkan olayla ilgili 5 emniyet görevlisi açığa alınmış olup, haklarında soruşturma başlatılmıştır." denildi. (“Polis dayağı şoku! Polisten babaya çocuklarının gözü önünde öldüresiye dayak”, http://gundem.milliyet.com.tr, 20.06.2012) Ahmet Koca, olayın yol meselesi olmadığını, Kürtçe konuştuğu için polislerin saldırısına uğradığını söyledi. Bir TV kanalına konuşan Ahmet Koca, “Yol meselesi gibi gözükse de aslında değil. Akrabalarımı eve bırakıyordum, onlardan birisi hamileydi. Onu hastaneye götürmek isterken ters köşeden gelen polisler bana işaret ettiler. Ben ‘Memur Bey acil hastaneye yetişmem lazım.’ deyince ‘Bana ne lan!’ diye karşılık verdi. O sırada abimi telefonla aradım ve onunla Kürtçe konuştum. Bu kez de polisler Kürtçe konuştuğum için bana ‘Seni terörist’ diyerek hep birden saldırdılar” dedi. (“Polis dayağının nedeni ‘Kürtçe konuşmak’”, http://www.ozgur-gundem.com, 21.06.2012) İstanbul Fatih'te, polislerce aracından indirilerek elleri kelepçelenip dövülen Ahmet Koca, 21 Haziran 2012 günü İstanbul Adliyesi'nde Fatih Emniyet Müdürlüğü'nde görevli polis memurlarının, Türk Ceza Kanunu'nun 94. maddesi uyarınca, "işkence sebebiyle yaralama ve insanlıkla bağdaşmayan muameleden" cezalandırılmaları amacıyla suç duyurusunda bulundu. (“Sokakta İşkenceye Suç Duyurusu”, http://bianet.org, 21.06.2012) 33 33- Diyarbakır'da 14 Temmuz'da çıkan olaylarda polis şiddetine maruz kalıp gözaltına alınan ve savcılık tarafından serbest bırakılan yurttaşlardan inşaat işçisi Seydullah Kırmızızambak, saatler süren işkencede onlarca polisin kendisine tekme, tokat, yumruk, diz, cop ve kalaslar ile vurduğunu, özellikle yüzüne aldığı darbeden dolayı gözü ve kafasından yara aldığını ifade etti. Kırmızızambak, "Kaburgalarım ve baş kısmımda şiddetli ağrı meydana geldi. Beni darp ettikten sonra akrep tipi araca bindirdiler. Sağlık kontrolü için hastaneye götürülürken aracın içinde de işkence yaptılar. Bazen şoför dahi aracı durdurup arkaya dönüp bana vuruyor küfür ediyordu. Ağza alınmayacak hakaretlere maruz kaldım. Önce Eğitim ve Araştırma oradan da DÜ Tıp Fakültesi Hastanesi'ne götürüldüm. Doktor beni muayene etmesine rağmen rapor vermedi. Sadece reçete verdi. En son kontrole götürüldüğümde orada ilaç dahi verme gereği duymadı" diye konuştu. Gözaltı sırasında ve gözaltına alındıktan sonra polisin şiddetine maruz kalan bir diğer yurttaş Yalçın Torgut ise, İzmir'den Diyarbakır'a gezmeye geldiğini ve Şehitlikte polis tarafından gözaltına alındığını bildirdi. Gözaltına alındığı sırada onlarca polis tarafından feci şekilde darp edildiğini ifade eden Torgut'un sağ gözü ve vücudunun birçok yeri morluklar içinde bırakıldığı gözlendi. (“Gözaltında işkence görenler İHD'ye başvurdu”, http://diclehaber.com.tr, 17.07.2012) 34- Kartal İlçesi'nde iki grup arasında çıkan kavganın ardından olay yerine gelen polislerin, gruplardan Kürt olanları feci şekilde darp ettiği iddia edildi. Darp edilen ve polis karakolunda hakaretlere maruz kaldığını belirten Şaban Karadağ, "7-8 kişilik bir grup beş arkadaşımla birlikte bizi yere yatırdıktan sonra sopayla dövmeye başladı. Bunların kimliğini gördüm. Bunlar sivil polisti. Polise, 'tamam sen polissin neden bize saldırıyorsun' diye sordum. 'Sen Kürtsün' diye cevap verdi" dedi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı taşeron bir firmanın işçilerinden 21 yaşındaki Şevkat Öztürk ise "Olay yerine sivil polisler geldi. Kendilerini polis olarak tanıtan kişiler tarafından sopa ile dövüldük. Ardından 250 metre uzaklıkta olan Şehit Selahattin Aslantepe Polis Merkezi Amirliği'ne götürüldük. Karakolda iken olayın ilk cereyan ettiği yerde silah sesleri geldi. Karakoldan koşar adımla çıktım. Olay yerine geldim. Arkadaşlarım yaralı bir şekilde yerde yatıyordu. Telefonumu aldım, ambulansı çağırmak için. Polis beni kelepçeledi ve beni çok fena bir şekilde dövdü. Polis, saçımı tutarak, beni arabaya doğru sürükledi. Arabanın içinde de dipçiklerle çok dövüldüm. Karakola götürüldüğümde anadan doğma bir şekilde soyunmamı ve tuvalette oturur gibi oturmamı istediler. Polislere 'böyle insanlık dışı bir hakaret var mı' diye sordum. Onlar da bana 'var' dedi. Ben de mecbur kaldım dediklerini yaptım. Hakaretler, tekme tokat, silah dipçiği ile darp edilmeye başlandım. Kelepçeleyerek nezarethaneye götürdüler. Kameranın önünde de dövülmeye başlandım. Hakaretler ediliyordu, 'geberin' diyorlardı. Polis, 'oğlum siz burada eşkıyalık mı yapıyorsunuz' diyordu" diye belirtti. İfadelerinin alınması ardından hastaneye sevk edildiğini ve yolda polisler tarafından tehdit edildiğini belirten Şaban Karadağ, "Beni döven ekip hastaneye götürdü. Yolda 'eğer doktora bir tek kelime dersen, seni tekrar alır karakola götürürüz ve döveriz' dediler. Ben de korktuğumdan dolayı doktora hiçbir şeyimin olmadığını söyledim" diye konuştu. Karadağ’ın avukatı Halil İbrahim Erdoğan da, "Müvekkilimin götürüldüğü polis merkezine gittim. Polis mer- 34 kezinde müvekkilim hakarete ve darbe maruza bırakılmıştı" diye konuştu. (“Polis merkezinde 'Sen Kürtsün' dayağı!”, http://diclehaber.com.tr, 18.07.2012) 35- Diyarbakır'da 14 Temmuz Cumartesi günü Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) tarafından organize edilen mitinge valilikçe izin verilmemesi üstüne yaşanan olaylarda, doğum yapan eşine ilaç almak için evden çıkan Kerem Çiçek polisler tarafından dövüldü. Beş gündür hastanede yatan 25 yaşındaki Çiçek'in beyin kanaması geçirdiği açıklandı. Çiçek'in avukatı Murat Güzel, suç duyurusunda bulunacaklarını belirterek yaşananları şöyle aktardı: "Bir hafta önce doğum yapan eşine ilaç almak için evden çıkan Kerem Çiçek, olaylar nedeniyle Şehitlik semtindeki eczanelerin kapalı olması nedeniyle eve dönerken, Şehitlik karakolu önünde bekleyen polisler tarafından kimlik sorgusu için durduruldu. Kimlik kontrolü yapıldığı sırada Müvekkilim eşine eczaneden ilaç almak için evden çıktığını polislere söylemesine rağmen olay yerindeki polisler tarafından hakaret edilip dövüldü. Beyin kanaması geçiren Çiçek, polisler tarafından hastaneye kaldırıldı. Polisler, ayrıca bilinci yerinde değilken müvekkilime şikâyetçi olmadığına dair bazı evraklar imzalatmıştır. Bu kanuna aykırıdır." (“Polis ‘Orantılı Güç’ Kullandı, Kerem Çiçek Beyin Kanaması Geçirdi”, http://bianet.org, 18.07.2012) 36- İstanbul İkitelli'de Niyazi Buldan isimli yurttaş, Mehmet Akif Ersoy Mahallesi'ndeki polis karakolunda elleri kelepçelenerek, yüzüstü yere yatırılıp hastanelik olana kadar dövüldü. 2 kaburgası kırılarak, akciğeri patlatılan Bakırköy Devlet Hastanesi'nde yatan Buldan; “Olaydan önceki akşam garsonluk yaptığı bardan çıktığını ve iş arkadaşını eve bıra- kırken, Mehmet Akif Ersoy Mahallesi'ndeki polis karakolu önünde durarak sohbet etmeye başladıklarını, polislerin gelerek küfürlerle oradan uzaklaşmalarını istediğini, karakola götürülüp GBT kontrolü yapıldıktan sonra serbest bırakıldığını, dışarıda kendisini bekleyen arkadaşının yanına gittiğinde tam oradan ayrılırken bir polisin boğazına yapışarak kendisini ittiğini, aynı polisin daha sonra iki polis çağırarak, "Alın bunu" dediğini, gelen bu iki polisin ellerini kelepçeleyerek merdivenlerden döve döve nezarethaneye indirdiklerini” söyledi. Buldan; “nezarethanedeyken polislerin sayısının arttığını, polislerin kendisini yüzüstü yatırarak, dakikalarca dövdüklerini” iddia etti. Kendisini eve zorla atan Buldan, annesi Gülsenem Buldan tarafından hastaneye götürüldü. 3 saat yoğun bakımda kalan Buldan'ın 2 kaburgasının kırıldığı hastanede tespit edildi. Buldan, kırılan kaburgaları akciğerine saplanarak patlattığı için şu anda oksijen tüpü yardımıyla nefes alıp verebiliyor. Buldan'ın boynunda tırnak izleri görülerken, bacaklarında ve vücudunun çeşitli yerlerindeki darp izleri dikkat çekiyor. (“Kaburgalarını kırdılar akciğerini patlattılar!”, http://diclehaber.com.tr, 20.07.2012) 37- İstanbul'da Gazi Mahallesi'nde polis tarafından vurulan ve yaralı olarak Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırılan Sultan Işıklı'nın avukatı Ebru Timtik, müvekkiline hastaneye getirildiğinden beri işkence edildiğini belirterek, "Sedyeye konulurken yaralarının üzerine bastırılıyor. Hasta kabulde bulunan görevliler dahil olmak üzere işkence yapıyorlar Sultan'a. Sedyesini indirip, kaldırarak yine duvarlara çarparak Sultan'ın bedenine zarar vermeye çalışıyorlar" dedi. Olay ile ilgili yapılan basın açık- 35 lamasında ise avukat Barkın Timtik Müvekkili Işıklı'ının durumuna ilişkin bilgi vererek, “yarası sürekli sancı yapmasına rağmen Işıklı'ya ağrı kesici verilmediğini” söyledi. Işıklı'nın sağ kolunun şu an felçli durumda olduğunu belirten Timtik, sol kolundaki parmaklarının ise kurşun aldığı için sadece üç parmağını kullanabildiğini ifade etti. Işıklı'nın hastanede mahkûm koğuşunda bulunan bir hücrede tutulduğunu belirten Timtik, hücreye giriş çıkış yapmanın çok zor olduğunu ancak uzun bir mücadele verdikten sonra müvekkili ile görüşebildiğini aktardı. Timtik, "Görüş saatlerimiz çok sınırlanıyor. Bugün en fazla 15 dakika görüş yapabildim. On beş dakikalık süre içinde rahatsız edildik. 'Bitirin', 'tamamlayın' gibi müdahalelerde bulunuldu" dedi. (“Sultan Işıklı'ya hastanede işkence yapılıyor”, http://diclehaber.com.tr, 22.07.2012) 38- İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü’ne yapılan yeni atamalar sonucunda, AİHM'deki iki işkence başvurusunda Türkiye'nin mahkûm olmasına neden olan Sedat Selim Ay, İstanbul'da terörle mücadeleden sorumlu yeni Emniyet Müdür Yardımcısı olarak atandı. (“Terör artık 'işkenceci' polise emanet”, http://www.cumhuriyet.com.tr, 23.07.2012) 39- Gıda toptancılığı yapan kuzeni Aydın Bıyıklı, iş yerinin önünde iki kişi arasında araç park etme yüzünden çıkan kavgayı ayırdı. Kavga edenlerden birinin polis merkezine giderek hem kavga ettiği kişi, hem de kavgayı ayıran Aydın Bıyıklı'dan şikâyetçi oldu. Bir gün sonra kavganın olduğu işyerinin önüne gelen 3 polis, Aydın Bıyıklı’yı karakola götürmek isteyince polislere, olayla bir ilgisi bulunmadığını anlatan ve dükkânda müşteri bulunduğu için karakola daha sonra gelip gelemeyeceğini soran Bıyıklı ile polisler arasında tartışma başladı. İşyerine daha çok polisin gelmesiyle taraflar arasında çıkan tartışma büyüdü ve polis Aydın Bıyıklı'yı zor kullanarak karakola getirmek için harekete geçti. Bu sırada, kucağında oğlu olduğu halde olaya müdahale etmek ve kuzeninin karakola getirilmesini engellemek isteyen Ebubekir Bıyıklı da hem gazdan etkilendi, hem de polislerden dayak yedi. Olay sırasında bir buçuk yaşındaki bebeğinin kucağında olduğunu anlatan Ebubekir Bıyıklı, sonradan gelen polislerin ilk iş olarak gaz sıktığını belirterek olayı şöyle anlattı: "Kucağımda bir buçuk yaşında çocuğum varken gaz sıktılar, beni döverek hastanelik ettiler. Oğlum da etkilendi. Polislerin böyle bir şey yapabileceği aklımdan geçmezdi. Olayın ardından polisler beni karakola götürmek istedi. Hastaneye gitmek için ısrar edince beni hastaneye götürdüler. Sonra da karakola gittik. Daha sonra da serbest bırakıldık. Hastaneye gidip darp edildiğim için rapor aldım, savcılığa başvurarak şikâyetçi oldum." (“Polisin Gazlı Darplı Hizmeti Sınır Tanımıyor”, http://bianet.org, 24.07.2012) 40- Diyarbakır'da Sur İlçesi Melikahmet-Balıkçılarbaşı civarında 17 Temmuz günü saat 01.00-01.30 sularında kardeşi ile birlikte Balıkçıbaşı-Melikahmet civarında kendilerine ait Şahin marka araç ile seyir halinde iken polis tarafından durdurulmak isten fakat ehliyetleri olmadığı için korkan ve durmayan, polisin bunun üzerine araca doğru 5 el ateş etmesi sonucu ensesinden yaralanan ve ağır yaralı olarak kaldırıldığı Diyarbakır Devlet Hastanesi Yoğun Bakım Servisi'nde 8 gündür yaşam mücadelesi veren 18 yaşındaki Nurhak Çartay yaşamını yitirdi. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na yapılan suç 36 duyurusu sırasında savcının; “Kardeşinin o sırada orada ne işi vardı. Polisler onları terörist sandığı için havaya ateş açmışlar. Daha önce orada 2 polis arkadaşımız teröristler tarafından şehit edilmiş” dediğini söyleyen abla Çartay, meydana gelen olayın peşini bırakmayacaklarını davacı olacaklarını kaydetmişti. (“Polislerin ensesinden vurduğu Çartay yaşamını yitirdi”, http://diclehaber.com.tr, 25.07.2012) 41- İstanbul İkitelli’de yapılan kimlik kontrolü sırasında hakkında aranma ve gözaltı kararı bulunmadığı halde Şehit Zeki Kaya Polis Merkezine götürülen ve burada dövülerek kaburgaları kırılan Niyazi Buldan hayati tehlikeyi atlattı. Kırılan kaburgaları akciğerine saplandığı için dokuz gün yoğun bakımda kalan Buldan, oksijen tüpü sayesinde nefes alabiliyor. “Ciğerlerinin eski haline gelmesi için oksijen tüpüyle bir süre yaşamak zorunda kalacağını” ifade eden Buldan olayla ilgili şikâyetçi olduğunu, olaydan sonra ifadesini almaya gelen polislerin bile durumuna şaşırdığını ve kendisine ‘Sakın davandan vazgeçme’ dediklerini söyledi. Öte yandan avukatlardan oluşan bir heyet de Buldan’ı hastanede ziyaret etti. Heyet adına konuşan Avukat Semih Biten, olayın “kasten adam öldürmeye teşebbüs” kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirterek dokuz gün geçmesine rağmen sorumluların ifadesinin alınmadığını söyledi. Biten, dayak görüntülerinin savcılığa gönderilmediğini ifade ederek şöyle devam etti: “Kanuna göre mağdur kişinin hayati tehlikesi varsa sorumlular tutuklanır. Ancak sorumlular tespit edilip görüntüler bile savcılığa gönderilmemiş. Bu tür olaylarda emniyet savcılığa görüntü vermediği gibi bu olayda da görüntülerin kaybolma riski var. Karakollarda polisler istedikleri zaman görüntülere müdahale edebiliyor. Ancak, iki şahit var” dedi. (“Kayıtlar kaybolabilir”, http://www.taraf.com.tr, 26.07.2012) 42- Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürüldüğü suikastin azmettiricisi Erhan Tuncel, oteline döneceği sırada sivil polisler tarafından durduruldu. Kimlik kontrolü yapılan Tuncel, üzerini aramak istedi. Yine iddiaya göre polislere tepki gösterdi. "Kendisinin tanınan bir kişi olduğunu, Emniyet Teşkilatı için çok şey yaptığını" söyledi. Ancak, sivil polisler Tuncel'in üzerini aradı. Bu sırada belinde bir bıçak bulundu. Gözaltına alınan Tuncel, iddiasına göre tartaklandı ve sözlü hakarete maruz kaldı. Kavga Emniyet Müdürlüğü'nde son buldu. Şüpheli olarak ifadesi alınan Tuncel de sivil polislerden kendisine şiddet uyguladıkları gerekçesiyle şikâyetçi oldu. Polisler ise Tuncel'in "Beni herkes tanır, emniyet teşkilatı, emniyet müdürleri bana borçludur, bana dokunmayın, bildiklerim sayesinde bu ülkede yapılacak darbeyi önleyenlerden biriyim" dediğini öne sürdü. Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne giderek rapor aldı. (“Polisler beni dövdü”, http://haber.gazetevatan.com, 04.08.2012) 43- Yüksekova’da, Ferdane Kına’nın cenaze töreni sonrası çıkan olaylarda başına gaz bombası isabet ederek yaralanan Murat Temeş (33) yoğun bakımda. Çekilen fotoğraflarda iş tulumu üzerinde görülen Temeş’in inşaatta çalıştığı sırada hedef gözetilerek vurulduğu ifade edildi. Ağabeyinin Beyin Cerrahi bölümünde tedavisinin devam ettiğini söyleyen Adem Temeş, durumunun ağır olduğunu ve doktorların Temeş’in beyin kanaması geçirme riski olduğu yönünde kendilerine bilgi verdiğini söyledi. Ağabeyinin inşaatta çalıştığı sırada yaralandığını söyleyen Temeş, sorumlular hakkında suç duyurusunda 37 bulunacaklarını kaydetti. (“Temeş’in hayati tehlikesi sürüyor”, http://www.ozgur-gundem.com, 12.08.2012) 44- Büyükçekmece'de karıştığı bir olayın ardından babasıyla birlikte gözaltına alınıp karakola götürülen 26 yaşındaki Ali A., ifadesinin alınmasının ardından tuvalet ihtiyacını gidermek isteyince nezaretten çıkarıldı. Bu sırada kendisine refakat eden polisin silahını alıp intihar etti. Çenesinin altına isabet eden kurşunla olay yerinde hayatını kaybeden Ali A.’nın ölümüyle ilgili soruşturma başlatıldı. Polis yetkilileri kamera kayıtlarının savcılığa teslim edildiğini belirtti. (“Karakolda polis silahı ile intihar iddiası”, http://www.posta.com.tr, 13.08.2012) 45- İzmir Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı asayiş polis ekibi, Konak ilçesi Limontepe semti 3820 Sokak'ta bir süre devriye gezdikten sonra yol kenarına park etti. Bu sırada, ehliyetsiz sürücü Emrah Barlak, iddiaya göre park halindeki ekip aracına çarptı. Kaza sonrası polis memuru, Emrah Barlak hakkında işlem yapmak istedi. Ceza yazılmasına engel olmak isteyen Emrah Barlak, polis memuruyla tartışıp, bıçak çekip saldırdı. Yanındaki akraba ve arkadaşları olduğu belirtilen kişilerin de müdahale etmesiyle polis memuru sopa ve taşlarla dövüldü. Sürücünün yakınlarının kendisine saldırması sonrası, kendini korumak isteyen polis memuru, saldırganlara, önce biber gazı sıktı daha sonra belinden çıkardığı tabancayla ateş etti. Sürücü Emrah Barlak karnından, kardeşi Erhan Barlak (20) ile akrabaları Faruk K. (29) ve yoldan geçen Halil A. (34) bacak ve kasıklarından yaralandı. Mahalle sakinlerinin çağırdığı ambulansla Yeşilyurt Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırılan Emrah Barlak, tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. (“Polis kurşunuyla ölüm kameralarda!”, http://www.haberturk.com, 13.08.2012) 46- Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesinde sigara kaçakçılığı yapan Mehmet Duman (31), Yakup Taşdemir, Resul İlhan ve Yemlihan İmrağ önceki akşam akşam özel harekât polisi ve köy korucuları tarafından durduruldu. Araçtakiler tek tek dışarı çıkarak ellerini havaya kaldırdı. İddiaya göre; araç sürücüsü Mehmet Duman da araçtan inmeye çalıştığı sırada, bir özel harekât polisi yaklaşık 2 metre mesafeden Duman’ın başına ateş etti. Kanlar içerisinde yere yığılan Duman, Batman’da özel bir hastaneye getirilerek yoğun bakım servisinde tedavi altına alındı. Doktorlar, Mehmet Duman’ın sol gözünü kaybettiğini ve hayati tehlikesinin devam ettiğini söyledi. (“Polis kurşunu kör etti”, http://gundem.milliyet.com.tr, 14.08.2012) 47- Ezilenlerin Sosyalist Partisi üyesi olan Boran Atıcı, İzmir'de devam eden bir soruşturma nedeniyle hakkında yakalama kararı olduğu gerekçesiyle dün evinden gözaltına alınarak, önce Üçyüzlü Polis Merkezi'ne, ardından da Atışalanı Polis Merkezi'ne götürüldü. Alınan bilgiye göre, karakolda bir polis Atıcı'nın yanına gelerek "üzerini çıkar" dedi. Atıcı'nın karşı çıkması ve avukat istemesine rağmen, kıyafetlerini çıkarması konusundaki ısrar sürdü. Daha sonra odaya 10 polis birden geldi. Polislerden birisi "biber gazı sıkın" derken, 2-3 polis de Atıcı'yı kollarından tuttu ve ellerini arkadan kelepçeledi. Polisler daha sonra Atıcı'yı yumruklamaya başladı. Boran Atıcı, "İnsanlık onuru işkenceyi yenecek" sloganı atarken, polisler yere yatırdıkları Atıcı'yı tekmelemeye başladı. Polislerden birisinin ayağı ile Atıcı'nın kafasına bastırarak "Haydi bir daha bağır- 38 sana" dediği öğrenildi. Daha sonra başka bir odaya götürülen Atıcı'nın kafası duvarlara vuruldu, yüzü tekmelendi ve yüzüne neredeyse bir tüp biber gazı boşaltıldı. Uzun süre bu odada bekletilen Atıcı, ancak ailesi karakola gelince odadan çıkarıldı. Annesi ile görüşen Atıcı, yaşadıklarını anlatırken, daha sonra Bağcılar Devlet Hastanesi'ne götürüldü. Gerekli tetkikleri yapılan Atıcı'nın vücudundaki morluklar ve darp izleri, rapor edildi. Öte yandan, 4 polis, şiddete uğrayan Atıcı hakkında şikâyette bulundu. Polisler, Atıcı'nın üzerini aratmadığı, kendilerine saldırmaya çalıştığı ve mukavemette bulunduğunu iddia ederek, işlem yaptı. Boran Atıcı'nın da hastaneden verilen raporla birlikte polisler hakkında suç duyurusunda bulunacağı öğrenildi. (“Üçyüzlü Karakolu'nda işkence”, http://www.etha.com.tr, 18.08.2012) 48- İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'in gelişi ile Hakkâri’de başlayan gerginlik sürerken, gösteri yapan gençlere müdahale eden polisin rastgele attığı gaz bombası evinde oturan Adnan Temeş (26) adlı yurttaşın göğsüne isabet etti. Hastaneye kaldırılan Temeş'in sağlık durumunun iyi olduğu öğrenildi. Temeş'in ağabeyi Murat Temeş de geçtiğimiz hafta polisin attığı gaz bombası nedeniyle sağ gözünü kaybetmişti. (“Bakan Şahin'in gazı az daha öldürüyordu!”, http://www.evrensel.net, 20.08.2012) 49- Darp edilen Servet Karataş, Cengiz Karataş ve Diayettin Karataş adına açıklama yapan Karataş ailesinin avukatı Adem Çalişci; “4 Ağustos 2012 günü, Yenibosna 75. Yıl Karakolu’nda görev yapan polislerin, Kemal Karataş ve Servet Karataş’ı durdurarak üstlerini aradığını, sonra Servet Karataş’ın cinsel bölgesine yönelik sokak ortasında arama yapmak istediğini, buna karşı çıkan Servet Karataş’ın darp edildiği- ni belirtti. Buna tepki gösteren yüzde 52 zihinsel engelli Kemal Karataş’ın da darp edildiğini ve iki kardeşe yönelik şiddetin gözaltına alındıktan sonra hem araçta hem de götürüldükleri polis merkezinde devam ettiğini dile getirdi. Av. Çalişci, olayın gelişim sürecini şu sözlerle anlattı:“Kemal ve Servet Karataş darp edilmeleri ardından Bakırköy Dr. Sadi Konuk Hastanesi’ne kaldırılmışlardır. Diğer aile üyeleri hastaneye gitmiş, hastaneye girmeleri özel güvenlik görevlilerince engellenmiş, buna tepki gösteren aile üyelerine polisin hakaret içerikli söylemleri üzerine polis ve aile üyeleri arasında arbede yaşanmıştır. Bunun üzerine Diayettin Karataş ve Cengiz Karataş gözaltına alınarak darp edilmiş ve ciddi şekilde yaralanmışlardır.” Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’na işkence iddiasıyla suç duyurusunda bulunduklarını dile getiren Av Çalişci, “Polis orantılı güç kullandığını iddia ediyor, muhafaza altına aldığı şahıs üstünde şiddet uygulamak orantılı güç değil, işkence suçudur” diye belirtti. (“Orantılı güç 'engel' tanımıyor”, http://www.birgun.net, 23.08.2012) 50- Ankara’daki olay, önceki gün Keçiören Sanatoryum Caddesi’nde meydana geldi. Edinilen bilgiye göre, Cem Aygün (24), Dilara A. ve Kübra D. ile buluşmaya gitti. Aygün otomobiline aldığı iki kız arkadaşıyla Sanatoryum Caddesi’nde bir süre dolaştı. Daha sonra aracı park eden Cem Aygün ile Kübra D. arasında kıskançlık tartışması çıktı. Tartışma kavgaya dönüşünce Kübra D. bağırarak bölgede bulunan iki polis memurundan yardım istedi. Polislerin müdahalesiyle karşılaşan Aygün aracından çıkarak kaçmaya başladı. “Dur” ihtarına uymadığı öne sürülen Aygün’e iki polis, ateş etti. Polislerin tabancasından çıkan 2 kurşunla, Aygün ensesinden ve sırtından vuruldu. Olduğu 39 yere yığılan Aygün kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. Olayla ilgili olarak iki polis memuru gözaltına alındı. Polis memurlarının emniyetteki ifadelerinde havaya ateş ettiklerini ancak dengelerini kaybetmeleri üzerine kurşunların Aygün’e isabet ettiğini söyledikleri öğrenildi. (“Polis ‘Dur’a uymayanı öldürdü!”, http://www.haberturk.com, 01.09.2012) 51- Levent'te eylem yapan işçilere polisin müdahale etmesi üzerine, işçiler, geçtiğimiz günlerde kurulan "444 155 9" nolu "İmdat Polis" hattını aradı. Bunun üzerine İstanbul Barosu bünyesindeki İşkence ve Kötü Muamele ile Mücadele Kurulu’nda görevli avukat, Şükriye Erden, işçilere polisin müdahalesinin bulunduğu Levent'e geldi. Ancak avukat, işçilere yönelik polisin kötü muamelesini önlemesi bir yana, kendisi de polis şiddetinin hedefi haline geldi. Polisin cop darbeleri ile avukat Şükriye Erden'in eli kırıldı. Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırılan avukat Erden, 3 hafta iş görmez raporu aldı ve eli alçıya alındı. Hukuki yardım için olay yerinde bulunan Avukat Taylan Tanay da polis şiddetinden nasibini aldı. Avukat Taylan Tanay; "Bize yönelik saldırı emrini bizi tanıyan Beşiktaş İlçe Emniyet Müdürü verdi. Kendisinden şikâyetçi olacağız. Biz 'İşkence ve Kötü Muameleye Karşı Mücadele' için komisyonda görevliyiz, bu şiddet olayını bize yönelterek bizleri yıldıracaklarını düşünenler varsa yanılıyorlar. Baro yöneticimiz de saldırının yapıldığı Levent'e gelerek, orada gerekli tespitlerde bulundu. Bu saldırının sorumlusu polislerle ilgili her türlü yasal işlemi pazartesi başlatacağız" diye konuştu. (“Polis şiddetini önleme görevlisine polis şiddeti”, http://www.radikal.com.tr, 02.09.2012) 52- Diyarbakır’ın Bağlar İlçesi AlayKuruçeşme Kavşağı güzergâhında 13 Ağustos’ta gece 23.00 sıralarında gezintiye çıktığı arkadaşları ile birlikte aracıyla kaza yapan Şevhat Bürkük’ün, Kürtçe ismi nedeniyle polis tarafından hakaret ve işkenceye maruz kaldığı öne sürüldü. Bürkük’ün vücudunun birçok yerinde morluklar olduğu görüldü. Karakoldaki işlemleri tamamlandıktan sonra hastaneye götürülmeden salıverildiğini ifade eden Bürkük, kendi imkânları ile gittiği hastaneden darp ve cebir gördüğüne dair iş göremez raporu aldığını belirtti. Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde çalışan Bürkük, İHD Diyarbakır Şubesi aracılığı ile polisler hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. (“Polisten Kürtçe isim işkencesi!”, http://evrensel.net, 04.09.2012) 53- İstanbul Şirinevler’de park yeri nedeniyle çıkan kavgada Ferhat Özcan’ı dövdükten sonra “Ben polisim, bırakın iti gebersin” diyen kişinin, Bakırköy Asayiş Büro Amirliği’nde görevli polis memuru Hakan Özdemir olduğu belirlendi. Olay sonrası karakolun önünde bekleyen Ferhat Özcan’ın akrabalarının da, bir kişi tarafından “Ben de polisim, arkadaşımızı yedirtmeyiz. Siz görürsünüz” diyerek tehdit edildiği öne sürüldü. Kafatası kırılan 24 yaşındaki Ferhat Özcan, kaldırıldığı hastanede beyin ameliyatı geçirmişti. Saldırganları teşhis etmek için 29 Ağustos’ta Kocasinan Polis Merkezi Amirliği’ne giden gencin karakolda olduğu sırada, amcası Mehmet Özcan ile iki akrabasının tehdit edildiği iddia edildi. Polis memuru Özdemir, savcılıkta verdiği ifadede; “Ferhat Özcan beni iterek yere düşürdü. Arkasından bana yumrukla vurdu. Ben yere düşünce silahım da düştü. Bir ara silahımı almaya niyetlendi. 40 Beni ölümle tehdit etti. Ben şahsa sadece bir yumruk attım. Düşerken bir yere çarptığını gördüm ancak hatırlamıyorum. Kaldırıma da çarpmış olabilir. Silahla vurmadım” dedi. (“Arkadaşımızı yedirtmeyiz”, http://gundem.milliyet.com.tr, 05.09.2012) 54- Ankara Kızılay’da geri geri gelen polis otosunun 5 aylık hamile eşine çarpması üzerine uyarıda bulunan Evrim Lüleci’ye polisin yanıtı “sert” oldu. Araçtan inen polis, biber gazı sıktığı Evrim Lüleci’nin başına telsizle vurarak yaralanmasına neden oldu. Kanlar içinde kalan Lüleci ve aracın çarptığı hamile eşi Banu Lüleci hastane yerine Çankaya Polis Merkezi’ne götürüldü. Yarım saat kadar burada bekletildikten sonra ambulansla hastaneye götürüldüler. Çift, Emniyetteki ifadelerinde polis memuru A.D’den şikâyetçi oldu. Evrim Lüleci’nin adı tutanakta “şüpheli-müşteki” olarak yer aldı. Banu Lüleci, o günü hastanede kontrol altında geçirdi. Evrim Lüleci, olayla ilgili polislerin hazırladığı tutanakta, yaralanmasına ilişkin, “Başını telsize çarptı” yazıldığını söyledi. Adli Tıp’tan dayak yediklerine ilişkin rapor alan çiftin avukatı Hasan Canbolat, savcılığa suç duyurusunda bulundu. Benzer bir olayda da Belediye Başkanı Melih Gökçek’in de katıldığı Anakent Belediyesi’nin sünnet etkinliğinde Kamuran Çelik ve 2,5 aylık hamile eşi Serap Çelik’in başına geldi. Melih Gökçek’in gelişi sırasında “koruma amaçlı” kordon oluşturdu. Çelik, bu sırada eşini iten sivil giyimli korumaları uyarmak istedi. Çelik, bu sivilin kendisine küfrederek vurduğunu söyledi. Daha sonra olayın yatıştırıldığını belirten Çelik, şenlikten ayrılmak istedikleri sırada çıkışta arasında bir özel güvenliğin de bulunduğu 5-6 kişi- nin kendisine saldırdığını kaydetti. Yüzünde ve kafasında darp izleri bulunan Çelik, şunları anlattı: “İkinci kavgada, eşime de vurmaya başladılar. Yüzünde ve kafasında izler var. Eşim ondan sonra kusmaya başladı ve kanaması oldu. Hastanedeyken, bizi dövenlerden biri de geldi. Ben de orada bulunan polislere, bize saldıran kişi bu dedim. Ancak polis bu kişiyi gözaltına almadı. Bu kişi, elini kolunu sallaya sallaya ayrıldı.” (“Bizi kim koruyacak?”, http://www.cumhuriyet.com.tr, 05.09.2012) 55- 31 Ağustos gecesi eşinin şiddetine maruz kalan Gülcan Yoğurtçu “Polis İmdat Hattı'nı arayarak yaşadığı şiddeti polise haber verdi. Serkis ve Gülcan Yoğurtçu çiftinin Şişli'de oturdukları eve gelen polisler, eşiyle yaşadığı tartışmanın ardından apartmanın girişinde oturan Serkis Yoğurtçu'ya kimlik kontrolü yaptı. Kimliğini çıkartmaya çalışan Serkis Yoğurtçu'ya sorgusuz sualsiz saldıran polisler Yoğurtçu'yu zor kullanarak karakola götürdüler. Bindirildiği polis aracında da polis şiddetine maruz kalan Yoğurtçu karakolda da işkenceye maruz kaldı. Gülcan Yoğurtçu ise eşinin götürüldüğü karakol önüne giderek bu kez eşini kurtarmaya çalıştı. İçeri girmek isteyen ve polis saldırısına tepki gösteren kadın, karakol önünde polis şiddetine maruz kaldı ve tartaklandı. Gülcan Yoğurtçu, polis şiddetinden, karakolun karşısındaki otobüs durağına sığınarak kurtuldu. Hızını alamayan polis ise, hastaneye götürmek bahanesiyle karakoldan çıkardığı Serkis Yoğurtçu'yu karakolun arkasındaki sokakta vahşice dövdü. Gördüğü şiddet nedeniyle dişi kırılan Serkis Yoğurtçu'nun ağzında yaralar oluştu. Ters kelepçe takan polisler Yoğurtçu'nun vücudunun her yerinde morluklar oluşmasına neden oldular. Gülcan 41 Yoğurtçu’nun aramasıyla olay yerine gelen İstanbul Barosu İşkence ve Kötü Muameleye Karşı Mücadele Kurulu Şişli Bölge Koordinatörü Avukat Şükriye Erden, Serkis Yoğurtçu'nun, götürüldüğü karakolda çırılçıplak bir vaziyette nezarethaneye atıldığını ifade etti. Serkis Yoğurtçu ve eşinin maruz kaldığı polis şiddetinin apartman civarındaki kameralar tarafından da görüntülendiğini söyleyen Erden, konunun takipçisi olacaklarını ifade etti. (“İmdat polis terörü!”, http://www.kizilbayrak.net, 07.09.2012) 56- Sınav sisteminin değişmesi nedeniyle hazırlık sınıfını geçemeyen Anadolu Üniversitesi öğrencilerinin yapmak istediği protesto eylemine polis gazla müdahale etti. Şehir merkezinde toplandıktan sonra sloganlar eşliğinde Yunus Emre Kampüsü'nde yer alan rektörlük binasına yürüyen öğrenciler, güvenlik görevlileriyle yaşanan arbede sonucu binaya girebildi. Kendi aralarından seçtikleri temsilci öğrencinin, rektörlükten birisiyle görüşmesini isteyen öğrencilerin talebi kabul edilmedi. Öğrencilerden dağılması istendi. Öğrencilerin dağılmaması üzerine çevik kuvvet ve özel güvenlik görevlileri biber gazı ve tazyikli suyla müdahalede bulundu. Öğrencileri kampüs dışına kovalayan çevik kuvvet, okul dışında da biber gazı ve su müdahalesine devam etti. Özel güvenlik görevlisi, Tarık Sabra isimli öğrencinin göğsüne copla vurdu. Darbe sonucu fenalaşan ve hastaneye kaldırılan Sabra, göğüs travması teşhisiyle tedavi altına alındı. (“Anadolu Üniversitesi Öğrencilerine Polis Müdahalesi”, http://www.bianet.org, 12.09.2012) 57- Fatih’te Ahmet Koca’nın polisler tarafından dövüldükten sonra götürüldüğü Aksaray Şehit Vedat Ulusoy Polis Merkezi’nde bu kez de bir yıl önce bir avukatın darp edilip gözaltına alındığı ortaya çıktı. Kendisine meydan dayağı atıldığı halde Koca aleyhinde gerçek dışı tutanak düzenleyen karakol, Avukat Bülent Kurt’ta da benzer bir yol izledi. Kurt’un bir polisin boğazına sarıldığı ve karakolu PKK’ya hedef gösterdiği ileri sürüldü. Adalet Bakanlığı yalnızca polislerin tutanağına bakarak, Avukat Kurt hakkında soruşturma izni verdi. Fakat karakol görüntüleri, Kurt’un tartaklandığını, itilip kakıldığını ve zorla karakola sokulduğunu ve nezarete konduğunu kanıtlıyor. (“Sabıkalı karakolda avukat tartaklandı”, http://www.radikal.com.tr, 14.09.2012) 58- Sultangazi'de karakola gerçekleştirdiği saldırıda ölen canlı bomba İbrahim Çuhadar'ın cenazesinin alınması sırasında polisin müdahale ettiği ve gözaltına aldığı 27 kişinin İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde şiddete maruz kaldığı ve vücutlarında darp izlerinin bulunduğu ve bunlardan Grup Yorum üyesi Selma Altın'ın gözaltında sağ kulak zarının yırtıldığı iddia edildi. Avukat Taylan Tanay, Selma Altın’ın sağ kulak zarının yırtıldığını doğrulayarak savcılığa başvuracaklarını söyledi. (“Grup Yorum üyesinin karakolda kulak zarı patladı' iddiası”, http://www.radikal.com.tr, 17.09.2012) 59- KESK’in 15 Eylül’de Ankara’da düzenlediği, eğitim reformunu protesto mitingine katılan SDP üyesi ve Ankara Üniversitesi öğrencisi Eylem Ataş arama noktasındaki arbedenin ortasına düştü. İddiasına göre bir polis, 19 yaşındaki Ataş’a önce biber gazı sıktı, ardından copla sol gözüne vurdu. Ataş, gözüne aldığı darbe sonucunda bayılınca ambulansla Hacettepe Hastanesi’ne kaldırıldı. İlk müdahalenin ardından Dünya Göz Hastanesi’ne gönde- 42 rildi. Ataş’ın iddiasına göre, doktor odasına alındığında polis görevlileri gelerek, “Burada muayene ederseniz rapor alırız” dedi. Bunun üzerine Ataş’la ilgilenilmedi. Hastaneden ayrılmak istemesine rağmen Ataş, durumunun kritik olduğu ileri sürülerek, yaklaşık 2,5 saat boyunca bekleme salonundaki banklarda oturtuldu. Ataş’ın iddiasına göre hastane yetkilileri, “Kayıtları sildik. Artık gitmemiz gerekiyor. Burayla hiç gelmemiş gibi davranın” dedi. Ataş da en son Ulucanlar Göz Hastanesi’ne başvurdu. Yapılan incelemede, ilk muayenede gözünde saptanan 0.3 oranındaki görme sorununun 0.1’e indiği, yani görme kaybının ilerlediği belirlendi. Dün taburcu edilen Ataş’ın sol gözünde yüzde 80 oranında görme kaybı olduğu ifade edildi. Ataş hem Ankara Emniyet Müdürlüğü hem de Dünya Göz Hastanesi yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulundu. (“Gözüme copla vurdular”, http://www.radikal.com.tr, 19.09.2012) 60- Adana’nın Gülbahçe Mahallesi’nde 1 Ekim 2012 günü yapılan gösteriler sırasında annesi ile kırtasiyeden kitap almaya giden Hayrünnisa Gürger’in yanında bir patlama oldu. Annesi, kendinden geçen küçük kızı kucağına alıp, polislerin olduğu yere götürdü. Gürger, hastaneye kaldırıldı. Çocuğun karaciğerinde zedelenme olduğu belirtildi. Küçük kızın babası Aziz Gürger, olaydan polisi sorumlu tutarak, “Göstericilerin ortasında kalmışlar. Bu sırada patlama meydana gelmiş, Ameliyata alındığında polisler giysilerini götürdü. Annesi cismin gaz bombası kartuşu olduğunu söyledi” dedi. (“Hayrünnisa gaz bombası kurbanı mı?”, http://gundem.milliyet.com.tr, 02.10.2012) 61- Bayrampaşa Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü'nde birkaç komiser tarafından darp edilen polis memuruna, olaydan sonra amirleri tarafından olayın üstünü kapatması için yapılan ilginç 'moral konuşması' ortaya çıktı. Komiser S.A. ile polis memuru S.K.’nın açığa alındığı iddia edilirken olaya karışan üç komiserin ise darp rapordu almak üzere başvurdukları öğrenildi. Dayak iddiasına dair en önemli gelişme ise Radikal’e ulaşan bir ses kaydı oldu. 500 polis memurunun şubeye akın etmesiyle yaşanan gerilimli anların ardından biri Bayrampaşa İlçe Emniyet Müdür yardımcılarından olmak üzere iki polis müdürünün memur S.K.’yı ikna çabaları sırasında sarf ettikleri sözlerse son derece dikkat çekici. Müdürlerden biri “Bizim yaptığımız 100 tane güzel şey konuşulmaz. Bunların ekmeğine yağ sürmemek lazım” diyerek olayın medyaya duyurulmaması yönünde telkinde bulunuyor. Memur S.K. ise başına gelenleri anlatırken “Bu muamele bir PKK’lıya bir DHKPC’liye yapılmıyor müdürüm. Çünkü onlardan çekiniyorlar. Sadece rütbe uğruna yapılan bir şey var” diye konuşuyor. Müdürlerden biri bu arada araya giriyor ve “O söylediğin hiç hoş bir şey değil. Onu söyleme. Sana yapılan çok kötü bir şey” diyor. (“Amirinden dayak yiyen polis: Bu muamele PKK'lıya yapılmıyor”, http://www.radikal.com.tr, 08.10.2012) 62- İzmir’in Bergama ilçesinde arkadaşlarıyla tartışırken polis memurları tarafından gözaltına alınan gençleri korumaya çalışan bir şahsın, karakol içerisinde dayak yediği anların güvenlik kameraları tarafından kaydedilmiş görüntüleri ortaya çıktı. Olay 22 Ağustos 2012 tarihinde Bergama’da gerçekleşti. İddiaya göre, arkadaşıyla tartışırken polisler tarafından gözaltına alınan Muammer Zeybek, İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. Bu sırada, gencin annesi, babası ve yakınları da karakola kadar takip edip gencin serbest 43 bırakılması için polis memurlarına dil döktü. Emniyet binası önünde çocuklarını görmek isteyen anne Yadigar, baba Talat Zeybek çifti ve yakınları ile polisler arasında arbede yaşandı. Bunun üzerine baba Talat Zeybek’ in arkadaşı Adnan Yörür, elleri kelepçelenerek içeriye alındı. Yaşanan gerilime daha fazla dayanamayan baba Talat Zeybek fenalaşarak yere yığıldı. Kalp krizi geçirdiği anlaşılan yaşlı adam, kaldırıldığı Bergama Devlet Hastanesi’nde hayatını kaybetti. Görüntülerde, Muammer Zeybek’in gözaltına alınmasının ardından polis memurlarını ikna etmeye çalışan Adnan Yörür, polis merkezine alındıktan sonra şiddete maruz kalıyor. Yerde elleri kelepçelenmeye çalışılırken, polis memurları tarafından ayaklar altında çiğneniyor. Kapı nöbeti tutan bir polis memuru da içeri girerek Yörür’ün üzerinde zıplıyor. Bir başka memur da başından tekmeliyor. Daha sonra Yörür yerde sürükleniyor. (“Karakolda dayak kamerada”, http://gundem.milliyet.com.tr, 10.10.2012) 63- Avukat Güray Dağ ile birlikte Orhan Adli Apaydın Salonu'nda basın toplantısı düzenleyen Murat Sur 11 Ekim 2012 gecesi yaşadıklarını anlattı. Sur; "Okmeydanı'ndaki evimin önünde gece 01:00 civarında sigara içiyordum. Bir erkek yaklaşarak ateş istedi. Tam çakmağımı çıkarıyordum ki 3-4 kişi üzerime atlayarak beni bir minibüse bindirdiler. Birinin elinde sopa vardı, sürekli vuruyorlardı. Polis olduklarını telsiz seslerinden anladım. Beni bindirdikleri minibüsü boş bir araziye götürdüler, eylemleri benim düzenleyip düzenlemediğimi sordular, karnıma silah dayadılar. Hem dövdüler hem de hakaret ve küfürlere maruz kaldım. Sabah 05:00 civarında beni Okmeydanı'na yakın bir yolda hareket eden aracın içinden attılar, '15 gün sonra yine geleceğiz' diye bağırarak gittiler." dedi. Avukat Dağ, müvekkiliyle birlikte 15 Ekim'de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunduklarını açıkladı. Suç duyurusunun ardından Adli Tıp Kurumu'nda muayene olan Sur, olayın üzerinden dört gün geçmiş olmasına rağmen vücudundaki morlukların ve darp izlerinin tespit edildiğini ve rapor aldığını söyledi. Aynı günlerde, Birdal Nakay'ın başına da benzer bir olay geldi. 9 Ekim'de Ümraniye'de bildiri dağıtan Nakay'ın yanına bir minibüs yaklaştı, içinden çıkan 6-7 kişi onu zorla araca bindirdi. Çamlıca ormanına götürülen Nakay'ın elleri ve ayakları "domuz bağı" yöntemiyle bağlandı, beş saat boyunca dövüldü, küfür ve hakaretlere maruz kaldı. Avukat Dağ, Nakay'ın ağzına susturucu takılı bir silah dayandığını, sivil polislerin "Seni burada gebertirsek kimsenin haberi olmaz" dediklerini aktardı. Nakay da beş saatin sonunda, Çamlıca yolu üzerinde hareket halindeki araçtan atıldı. O da suç duyurusunda bulundu, sonuç bekliyor. (“Dövdüler, Öldürmekle Tehdit Ettiler, 'Yine Geleceğiz' Diyerek Gittiler”, http://bianet.org, 19.10.2012) 64- 30 Ağustos resmi tatil gününde işe gitmedikleri için işten çıkartılan Darkmen işçilerine yaptıkları basın açıklaması sonrasında, polis müdahale etti. 11 işçi gözaltına alındı. Polis müdahalesi sırasında olay yerinde bulunan işçilerin avukatı Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi Av. Naciye Demir de polis tarafından darp edildi. (“Darkmen işçilerine müdahale: 11 gözaltı”, http://www.etha.com.tr, 01.12.2012) 65- Gaziantep’te 9 Kasım’da yaşanan olayda, Emine Korkmaz boşanma davası açtığı eşinden olan çocuklarını okuldan alırken iki aile fertleri arasında çıkan kavgaya polisler müdahale etti. M.A.K, H.A. M.P. isimli polislerin oğlu İsmail 44 Korkmaz’ı darp ettiğini söyleyen 60 yaşındaki Baba Ökkaş Korkmaz, buna itiraz edince polisin kendisine küfrettiğini ve dövdüğünü belirtti. Olay yerinde bulunanların araya girmesiyle kurtulduğunu söyleyen Korkmaz, “Desteksiz yürüyemiyorum.” dedi. Babasıyla birlikte ambulans beklenmeden polis aracına bindirildiğini, 4 saat burada bekletildiklerini ve tehdit edildiklerini söyleyen İsmail Korkmaz ise babasını darp eden polisler hakkında daha önce de başkalarını darp ettikleri gerekçesiyle suç duyuruları yapıldığını söyledi. Öte yandan polisin savcılığa gönderdiği tutanakta ailenin kendilerine mukavemet, hareket ve tehdit ettiğini yazdığı öğrenildi. Ailenin kendilerine saldırdığını öne süren polisler, Ökkeş Korkmaz’ın da kayıp düşerek kalçasını kırdığını ileri sürdüler. (“60 yaşında, polisten dayak yedi”, http://www.evrensel.net, 07.12.2012) 66- TV’ler de Karataş Ailesi’nin Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde iki polisi nasıl evire çevire dövdüklerini gösteren görüntülerin bir saat öncesi ve bir gün sonrasına ulaşıldı. Yenibosna’da oturan Servet ve Kemal Karataş kardeşler, 4 Ağustos 2012 akşamında iftar için evlerine gitmekteydi. İddiaya göre saat 19.30’da uyuşturucu kullandıkları ihbarı üzerine Önleyici Hizmetler Şubesi’ne bağlı ekipler tarafından durduruldular. Tekstil işçisi Kemal Karataş’ın anlatımına göre, evlerinin bulunduğu Yıldırım Beyazıt Caddesi’ne girdiklerinde, dört polis “Üzerinizi arayacağız.” dedi. Servet Karataş, sokak ortasında pantolonunun indirilmesine itiraz edince yere yatırılıp elleri arkadan kelepçelendi. Yolda, bindirildikleri polis aracında ve 75. Yıl Polis Merkezi’nde polis tarafından sırayla yumruk ve coplarla dövüldüler. Savcılık dosyasına giren kamera kayıtlarına göre, saat 19.54’te Avukat Görüşme Odası’na getirilen Kemal Karataş, kollarından sürüklenerek çıkarılırken odaya alınan Servet Karataş da polisler tarafından önce hep beraber, sonra teker teker dövülüyor. Bu dayak, aralıklı halde 20.35’e kadar devam ediyor. Dayaktan bitkin düşen Kemal’ın ‘menenjit’ hastası olduğunu öğrenen polis, 112’yi çağırarak gelen ekibin karakolda müdahale etmesini istedi. Fakat iki görevli, hastaneye götürmek zorunda olduklarını söyleyerek Kemal Karataş’ı ambulansa bindirdi. Karataş, Ambulansta sağlık görevlisinin yanında bile polis tarafından dövüldü. Bu arada, Servet Karataş’ın bir ara fırsatını bulup cep telefonu ile ailesine haber vermesi üzerine aile ilkin karakola, sonra hastaneye gitti ve iki kardeşinin halini gören ağabeyleri Sedat, Cengiz ve Diyaettin, “Hastaneyi mi basmaya geldiniz!” diyen polisle tartıştı; tartışma kavgaya dönüştü. Annelerinin tekmelenmesine kızan kardeşler, kendilerini döven ve hastaneye getiren 2 polise saldırdı. TV kanallarına ise sadece bu görüntüler verilerek polisin uyguladığı işkence görüntüleri engellendi. Kardeşlere sokakta polise mukavemet ettikleri ve hastane dayağı gerekçesiyle iki ayrı dava birden açıldı. Polisler ise hâlâ soruşturuluyor. (“Bir polis dayağının öncesi ve sonrası”, http://www.radikal.com.tr, 11.12.2012) 67- Van'ın Gürpınar Anadolu Lisesi'nde 16 yaşındaki öğrenci V.C., yatılı okulla ilgili yurt sorununu anlattığı Kaymakam Nurullah Kaya'nın polis memuru koruması Cemil Koç tarafından dövüldü. Müdür Yardımcısı Nazım Demirkan da olayla ilgili tutanak tuttu. Tutanakta, "Kaymakam Kaya'nın korumasınca V.C.'ye öğrencilerin gözü önünde şiddet uygulandığını ve V.C.'nin kolunda ağır hasar oluştuğunu, kendisinin de olayı 45 gördüğünü" yazdı. Tutanakta, olaya şahitlik eden altı öğrencinin ismi de yer alıyor. Gürpınar Cumhuriyet Savcısı Hazım Agah Tut da başlattığı soruşturma kapsamında, Gürpınar Sağlık Ocağı'ndan V.C.'yle ilgili rapor düzenlemesini istedi. Aynı gün düzenlenen ve savcılığa sunulan rapor ile V.C.'nin kolunda ve omzundaki morluklar ve darp izleri tespit edildi. V.C.'nin babası İbrahim C., olayı hem okul müdürlüğüne hem savcılığa şikayet etti. Gürpınar Cumhuriyet Başsavcılığı 5 Aralık'ta hazırlık soruşturması başlattı. Savcılığın talimatıyla alınan doktor raporuyla da darp belgelendi. Soruşturma sürüyor. (“Kaymakamın Koruması Polis, Öğrenciyi Dövdü”, http://bianet.org, 12.12.2012) 68- Şemdinli ilçesinde 14 Aralık’ta Cuma namazı çıkışında gözaltına alınan Cemalettin Demir isimli yurttaşın İlçe Emniyet Müdürlüğünde kaba dayağa maruz kaldığı belirtildi. KCK davaları kapsamında hakkında arama kararı bulunduğu gerekçesiyle gözaltına alındığı belirtilen Demir’in gözaltında aldığı darbelerden dolayı hastaneye kaldırıldığı kaydedildi. Yüz kısmının tümü ve vücudunun birçok yerinde morlukların oluştuğu Demir, hastanede tedavi edildikten sonra tekrar Şemdinli Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldü. (“Gözaltına alınan yurttaş hastanelik edildi”, http://www.ozgur-gundem.com, 16.12.2012) 69- Bir öğrencinin ağır yaralandığı, onlarca üniversitelinin hafif yara aldığı ODTÜ'deki eylemde, polisin attığı gaz bombası başına isabet eden Ankara Üniversitesi Hukuk 2. sınıf öğrencisi Barış Barışık beyin kanaması geçirdi. Barışık’ın bilincinin kapalı olduğu ve yoğun bakımda tutulduğu öğrenildi. Barış Barışık’ın hayati tehlikesinin sürdüğü ve Ankara Hastanesi’nde müşahede altında tutulduğu ifade edildi. (“ODTÜ'lü Barış başından vuruldu”, http://gundem.milliyet.com.tr, 19.12.2012) 70- Samsun'da İlkadım İlçesi Cedit Mahallesi’nde geçen Temmuz ayında 14 yıllık eşiyle tartıştıktan sonra kadın sığınma evine yerleşen Ş.G., buradaki üçüncü gecesinde darp edildiğini iddia etti. İddiaya göre gece susayan Ş.G., kalkarak alt kata indi ve yemek yenilen bölümdeki damacanadan bir bardak su almak istedi. Güvenlik görevlisi N.Y.’nin "Bu saatte burada olmamalısın. Su içemezsin." uyarısına "Devletin suyu. Sen mi getirdin buraya?" diyerek cevap veren Ş.G. su içmeye devam etti. Bunun üzerine N.Y., terlik fırlattı ancak isabet ettiremedi. Ş.G. odasına çıktıktan bir süre sonra odaya 3 kadın girdi. Güvenlik görevlisi N.Y., kanepede uzanan Ş.G.’nin üzerine oturarak omuzlarına ve kalçalarına vurduğu iddia edildi. Nefes alamayan kadın, güvenlik görevlisini üzerinden ittirerek kurtuldu. Sığınma evine çağrılan polis gelince, N.Y., kendisine hakaret edildiğini ve Ş.G.’nin gürültü yaparak huzuru bozduğunu söyleyip şikayetçi oldu. Ş.G. de güvenlik görevlisi kadının kendisini dövdüğünü söyleyerek doktor raporu alınmasını istedi. Ş.G.’yi kontrol eden adli tıp uzmanı, darp edildiği ve vücudunun çeşitli yerlerinde morluklar olduğunu belirten rapor verdi. Olay hakkında Cumhuriyet savcılığı soruşturma başlattı. Yapılan soruşturma sonucunda savcı, Ş.G.’nin ifadeleri doğrultusunda olaya tanık olan kişileri dinleyip darp olayı hakkında kovuşturmanın yer olmadığına karar verdi. Ancak Ş.G.’nin güvenlik görevlisine, "Seni öldürtürüm. Sen artık bittin, sen artık yaşamıyorsun, şişko patates. Benim kocamın karısı olsan seni zayıf- 46 latırdı." diye konuştuğunu ve bu nedenle basit yaralama, hakaret ve tedit suçlarından hakkında dava açtı. (“Kadın sığınma evinde kadından kadına dayak”, http://www.radikal.com.tr, 25.12.2012) 71- Polislerin İstanbul Fatih'te 20 Haziran'da gözaltına aldığı ve metruk binaların olduğu alanda işkence yaptığı Ahmet Koca'nın Şehremini Polis Merkezi nezaretindeki görüntüleri yayınlandı. Koca'nın, götürüldüğü karakolda da susuz bırakıldığı, nezarette kelepçeli bekletildiği ve defalarca kusmasına rağmen doktora çok geç götürüldüğü, mahkemeye sunulan kamera kayıtlarıyla ortaya çıktı. Görüntülerde Koca'nın nezarethaneye atıldığı 03.17'den 03.40'a kadar elleri kelepçeli, gömleği ve atleti yırtık, çoraplarıyla nezarette tutulduğu, 03.40'da nezarethanenin kusmuk içinde olduğunu gören polislerin herhangi bir sağlık müdahalesinde bulunmayarak ancak 04.30'da Haseki Hastanesi'ne sevk edildiğini gösteriyor. Savcılık, 11 polis hakkında soruşturma açtı. Koca'nın avukatı Efkan Bolaç, soruşturmaya karakoldaki polisler ve karakol amiri katılmasını talep etti. (“Nezarette İşkence Kameraya Yansıdı”, http://bianet.org, 25.12.2012) 72- İstanbul'daki Kâğıthane Sanayi Karakolu'nda asker kaçağı olduğu iddiasıyla 19 Haziran 2012 günü gözaltına alınan Hayati D., karakolda yedi polis tarafından öldüresiye dövüldü. Dayak görüntüleri karakolun kameraları tarafından tespit edildi. Görüntülerde yedi polis; tekme, tokat ve yumruklarla Hayati D.'yi öldüresiye dövüyor. Bir polis memuru Hayati D.'yi yumrukluyor, kafasını tekmeliyor, yerine oturuyor diğerleri ise kafasının üzerine basarak ezmeye çalışıyor. Bu görüntüler üzerine savcılık harekete geçti. Mahkemeye sevk edilen bir polis serbest bırakılırken diğer polisler hakkında işlem yapılmadı. (“Karakoldaki dehşet kameralara yansıdı”, http://webtv.radikal.com.tr, 26.12.2012) 73- Cizre'de Roboski katliamı protestosuna polisin müdahale etmesinin ardından yaşanan çatışmada, polisin attığı gaz bombası 11 yaşındaki N. D. adlı çocuğun kafasına isabet etti. Ağır yaralanan Doğan, Cizre Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Cizre Devlet Hastanesi'ne kaldırılan N.D.'nin görme yetisini yitirme ve beyin kanaması geçirme riskinin olduğu öğrenildi. N.D. ameliyata alındı. (“Cizre'de 11 yaşındaki çocuk ağır yaralandı”, http://www.ozgur-gundem.com, 28.12.2012) 74-Diyarbakır’ın Kocaköy ilçe merkezine 2 kilometre uzaklıkta evleri olan Şik ailesinin evinin önünde çevirme yapan trafik polislerinin, yol kontrollerini evin kapısı önünde sıklaştırması üzerine Hakkı Şikevlerinin önünde çevirme yapmamaları için polislerle konuştu. Polislerin olumsuz cevap vermesi üzerine Şik, kaymakamlık binasına giderek, “Can güvenliğinin tehlikeye atıldığına” ilişkin kaymakam ile bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşme sürdüğü sırada Şik ailesinin bulunduğu evin kapısının önünde araçlarında bekleyen iki polisin, anons geçmesiyle evin önüne yaklaşık 20 sivil ve resmi polis geldi. Polisler, anne Ferah Şik ile çocukları Burhan (24), Mehmet (22), Amed (17) ve Rojda (15) isimli çocukları feci şekilde dövdü. Darp edilen Şik ailesi, polis aracına bindirilerek, Kocaköy Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. Durumları ağır olan çocuklardan Mehmet, Amed ve Rojda ambulansla Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırıldı. Hastanede müşahede altına alınan Şik ailesinin 3 çocuğu, darp edildiklerine dair rapor aldı. Şik aile- 47 sinin fertlerinden Amed Şik’in polislerin silah dipçiğiyle sırtına vurulması sonucu kaburgasının kırıldığı öğrenildi. Şik ailesinin küçük çocuğu Rojda’nın da polislerin dövmesi sonucu başından ve kulağından yaralandığı görüldü. Anne Ferah Şik’in ise, aldığı darbeler sonucu vücudunda morluklar oluştu. Baba Şik, kendisinin de karakola gittiğini ve çocuklarının hangi halde olduklarını kendi gözleri ile gördüğünü aktararak, şikâyetçi olduğunu söyledi. (“Amed’de polis bir aileyi hastanelik etti”, http://www.ozgur-gundem.com, 30.12.2012) 2.2.3. DEZAVANTAJLI GRUPLAR MÜLTECİLER 1- İnsan hakları, göç ve iltica alanlarında çalışmalar yapan 10 örgüt, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ve SGK Genel Müdürlüğü'ne mektup gönderdi. Mektupta; Türkiye'ye sığınan 25 bin üzerindeki mülteci ve sığınmacının pek çoğunun barınma, beslenme gibi en temel ihtiyaçlarını dahi karşılamakta büyük zorluklar çektiğine dikkat çekilerek, mülteci ve sığınmacılara gönderilen ve 5510 Sayılı Kanun kapsamında Genel Sağlık Sigortası için ayda kişi başına 212,76 TL prim ödemeleri gerektiğine ilişkin tebligatları ve sağlık hizmetlerine erişimleri konusunda gelinen noktaya tepki gösterildi. STK'lar, zaten son derece zor şartlarda yaşayan mülteci ve sığınmacıların ve acil, akut ve kronik hastalıkları olan tüm göçmenlerin sağlık hizmetlerinden ücretsiz, primsiz yararlanmaları için gerekli tedbirlerin alınmasını talep etti. (“Mültecilerin sağlık hakkı için devlete çağrı”, http://diclehaber.com.tr, 27.02.2012) 2- Göçmen Dayanışma Ağı (GDA) Afrikalı ve Avrupalı sivil toplum örgütleriyle 15-18 Mart tarihleri arasında düzenlenen "Transborder Konferansı"nın ardından Edirne'de bulunan göçmen merkezine giderek "Sınırlara hayır" ve "Herkese özgürlük" sloganlarıyla merkezi protesto ettiler. GDA'dan Ayşe Akalın, Edirne'deki merkezin "misafirhane" adıyla açıldığını ancak tam anlamıyla "hapishane" olduğunu söyledi. Eylemde GDA adına basın açıklaması yapan Çağdaş Önder; “Yeni, lüks bir binanın önündeyiz. Ama bu bina sosyal bir hizmet için inşa edilmiş değil. Aksine, burası bir alıkoyma merkezi. Hiç bir suç işlememiş, sadece sınır geçerken tutuklanmış insanların hapsedildiği bir alıkoyma merkezi. Hükümetler ve yetkililer göçmenleri her geçen gün daha da kriminalize ediyor ve onları birer tehdit unsuru olarak gösteriyorlar. Bize göre esas sorun insanların serbestçe dolaşmalarının sınırlandırılması, istedikleri yerde yaşama haklarının engellenmesi ve yerleştikleri yerde temel haklara bile erişimlerinin olmamasıdır." dedi. (“GDA: Asıl Sorun Sınırlar”, http://bianet.org, 20.03.2012) 3- Kilis'in Öncüpınar Sınır Kapısı yakınlarındaki konteynır kentte kalan Suriyeli sığınmacılar yaşam şartlarının iyileştirilmesi için eylem yaptı. Yaklaşık 500 kişinin kaldığı kamptaki sığınmacıların kendine özel verildikleri alışveriş kartına Kilis Valiliği her karta 20 TL'lik yükleme yaptı. Markete giden sığınmacılar, işlemlerin ağır yürüdüğü, kendilerine klima, buzdolabı ve yeteri kadar su verilmediği iddiasıyla eylem yaptı. Polis, eylemi sonlandırmasını istediği göstericilere biber gazıyla müdahale etti. Gazdan etkilenen çok sayıda kadın ve çocuk konteynır kent dışına çıkarıldı. Olay yerine ise çok sayıda polis ve asker sevk edildi. (“Su İstediler, Polis Gaz Sıktı”, http://bianet.org, 22.07.2012) 48 4- Birleşmiş Milletlerden (BM) adını vermek istemeyen bir yetkili, 11 Ekim'de uluslararası topluma Suriye'den gelen sığınmacılara yardım edilmesi için çağrıda bulunduklarını söyledi. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) Suriye'den Türkiye'ye gelen mülteci sayısının 100 bin 363 olduğunu açıkladı. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Victoria Nuland da bugün yaptığı açıklamada, Suriyeli sığınmacılara insani yardımlarla ilgili olarak "Özellikle Türkiye ve Ürdün'deki ihtiyaç şu anda acil" dedi. bianet'e konuşan BM yetkilisi ise Türkiye'ye ilk sığınmacıların geldiği tarih olan 29 Nisan 2011'den beri yardıma hazır olduklarını Türkiye hükümetine bildirdiklerini ve Ağustos 2011'den bu yana BM'nin zaman zaman yardımda bulunduğunu, fakat o dönemde Hükümet kendi imkânlarıyla sorunun üstesinden gelebileceğini söylemesine rağmen BM’nin, Kızılay aracılığıyla çadır, uyku şiltesi, mutfak setleri, battaniye gibi gıda dışı yardımlarda bulunduğunu" açıkladı. (“Mülteci Sayısı 280 Bini Bulabilir”, http://bianet.org, 16.10.2012) 5- İstanbul Kumkapı’da ortaya çıkarılan fiili Afgan Mülteci Kampı’nda sorun sürüyor. Yaklaşık 20 gündür yaşadıkları parkta dün Fatih Belediyesi tarafından çadırları, battaniyeleri ve yatakları alınan mülteciler dün geceyi açıkta geçirdi. Kendilerine dünden bu yana hiçbir yetkilinin ulaşmadığını söyleyen mültecilere tek yardım yine Yardımeli Derneği gönüllüsü Kemal Akbulut’tan geldi. Akbulut, pilav, çorba ve nohuttan oluşan yemeği, üç tencere ile getirdi. Belediyenin koyduğu yasak yüzünden çadır kurma girişiminde bulunmadıklarını söyleyen mülteciler, kendilerine kalacak yer sağlanıncaya kadar bu parkta kalacaklarını belirttiler. (“Kumkapı'da mülteci dramı sürüyor”, http://www.radikal.com.tr, 01.11.2012) 6- Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel'in Suriye uyrukluların barınma ve barınma masraflarına ilişkin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'e verdiği soru önergesine verilen yanıtta; “Nisan 2011'den önerge tarihine kadar Suriyelilerin barınma, yiyecek, sağlık vb. temel ihtiyaçları için valiliklere gönderilen ödenekler dahil genel bütçeden 425. 833.150 TL harcandı. Yardım kapsamında yabancı ülkelerden ayni ve nakdi yardım alınmadı. Türkiye'de bulunan çadırlarda 13 Kasım 2012 tarihi itibarıyla 116 bin 907 Suriyeli bulunuyor. Sadece çadır kenttekilerin ihtiyaçları Türkiye tarafından karşılanıyor. Diğer sığınmacılar için mevzuat ve idari kapasitenin geliştirilmesi için çalışılıyor. 51 ilde serbest ikamete tabi tutulan sığınmacı ve mültecilere Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları ile Kızılay'dan yardım yapılıyor; sağlık giderleri karşılanıyor. Suriye dışındaki dışındaki diğer ülkelerden sığınma amacıyla Türkiye'ye 2012 Ekim ayı itibarıyla 38 bin 290 kişi geldi. Bunlardan 170 bin 10'nu 2012'de sığınma talebinde bulundu.” (“Suriyeli Mültecilere 425 Milyon Harcandı”, http://bianet.org, 12.12.2012) 7- Şanlıurfa'nın Ceylanpınar ilçesinde Suriyeli sığınmacıların barındığı çadırda çıkan yangında yaralanan 5 kardeşten 2 yaşındaki Mahmut Abdullah Şon kurtarılamadı. Ağır yaralı olan 4 kardeşin tedavisi Şanlıurfa'da sürüyor. Koordinatör Vali Veysel Dalmaz "Yangın kaçak olarak hattan alınan elektrik ve kullanılması yasak olan ısıtıcıdan çıkmış" dedi. (“Yanan çadırda bir çocuk öldü”, http://www.sabah.com.tr, 25.12.2012) 49 LGBTT BİREYLER 1- Cezaevlerindeki LGBT bireylerle çalışan, aktivist Aras Güngör;“toplumsal dışlanma ve ayrımcılık nedeniyle cinsel yönelim ve cinsiyet kimliklerini ifade edememe sorunun içeride de var olduğunu, bu sebeple cezaevindeki LGBT bireylerin sayılarına dair bir veri olmadığını, trans bireyler için durum biraz daha karmaşık bir hal aldığını, zorunlu olarak görünür olan trans bireylere yönelik uygulamaların cezaevi müdürlüğünün yaklaşımına göre farklılıklar gösterdiğini, Türkiye'de yalnızca Sincan, Maltepe ve Çorum Cezaevlerinde trans kadınlar için düzenlenmiş koğuşların olduğunu ve buralarda yaklaşık 70 trans kadının tutulduğunu, trans bireylerin eğer ameliyat olmuş ve kimliğini değiştirmişse kadınlar koğuşunda kaldığını, ya da boş olan bir koğuş varsa tek başlarına oraya yerleştirildiğini, mahkûm sayısının fazlalığından dolayı bu üç cezaevine nâkilin mümkün olmadığını” belirtti. Güngör, cezaevindeki trans kadınların karşılaştıkları sorunlardan bazılarını söyle sıralıyor: "Koğuşların yetersiz olması, cezaevine girerken üst aramasının cinsiyet kimliğini ihlal edecek şekilde yapılıyor olması başlıca sorunlar. Ayrıca trans bireyler havalandırma, spor faaliyetleri, meslek edindirme atölyeleri, kütüphane gibi sosyal olanakları 'güvenlikleri' bahane edilerek kullanamıyorlar. Yine soyadı aynı olan kişilerle yani birinci derece akrabaları ile çoğunlukla bağlarını kopartmış olan LGBT bireyleri, partnerleri ve arkadaşları ziyaret edemiyor, trans bireylerin 20-25 gün aralıklarla hormon kullanmaları, tedavilerinin devam etmesi gerekirken yazışmaların çok ağır gerçekleşmesi nedeniyle çoğunlukla yılda bir-iki defa hastaneye gidebiliyorlar. Güngör, trans erkeklerin cezaevindeki taciz, tecavüz olaylarından dolayı kadın koğuşlarında kaldıklarını söylüyor. Hem trans erkeklerin hem trans kadınların kaldıkları koğuşlarda sorun yaşadıklarını ve ayrımcılığa uğradığını ifade eden Güngör, sorunun çözümü olarak cezaevleriyle ilgili yasal bir düzenleme yapılması gerektiğini ve çocuklar, mülteciler, LGBT'ler, herhangi bir farklılığı olan insanlar için cezaevlerinin fiziksel koşullarının değiştirilmesi gerektiğini ifade ediyor. (“Mahpus LGBT'ler Homofobi Hem İçeride Hem Dışarıda”, http://bianet.org, 17.05.2012) 2- Avcılar Meis Sitesi’nde, site sakinlerinin şikâyeti üzerine çalışma başlatan ilçe emniyet müdürlüğü, kaymakamlığın oluruyla sitedeki travestilerin yaşadığı 10 evi mühürledi. Meis Sitesi’nde yaşayan, ancak evi mühürlenmeyen transseksüel Michelle Demishevich, yaşananlarla ilgili şunları söyledi: “Fuhuş yapıldığına dair kanıt olmamasına rağmen evlerimiz haksız yere mühürlendi. Kış günü sokakta kaldılar. Sonuçta mühürlenen evlerde 16 kişi yaşıyordu. Hepsi benim evde oturamaz sığmazlar. Yardımlarımıza bir hostes ile yaşlı bir kadın cevap verdi. İki arkadaşımız misafirleri oldu. Bu siteden gitmemizi isteyerek, evlerimizi çok daha ucuza alıp rant sağlamak istiyorlar. Ama yılmayacağız. Onlara da bu şansı vermeyeceğiz.” dedi. İstanbul LGBTT Derneği Başkanı Ebru Kıranc, “Cinsel kimlikler Anayasa’yla güvence altına alınması gerekiyor. Ne barınma ne çalışma hakkımız var” dedi. (“Travesti evine resmen mühür”, http://www.hurriyet.com.tr, 08.12.2012) 2.2.4. DEĞERLENDİRME Hükümetin işkence ile ilgili olarak sıfır tolerans politikasına rağmen ve Başbakan yardımcısı Beşir Atalay'ın "Türkiye'de son iki üç yılda sadece iki işkence olayı yaşan- 50 dı, bu olaylarla ilgili olarak da failler yargılanıyor"1 yönündeki açıklamalarının aksine izleme dönemi süresince (Ocak –Aralık 2012) ortaya çıkan veriler geçen yıl olduğu gibi Türkiye’de işkence ve kötü muamelenin devam ettiğini ortaya koymaktadır.2 Özellikle karakol kameralarından beyaz ekrana ve medya sitelerine yansıyan görüntüler tüm Türkiye’nin uygulanan işkence ve kötü muameleye şahit olmasına yol açmıştır. (Bkz. Bölüm 2.2.2. 32, 57, 62, 66, 71, 72 no’lu haberler) Bu sene yaşanan birçok işkence ve kötü muamele vakasının ortaya çıkarılmasını sağlayan bu kameralar gerek işkencenin ve faillerinin tespit edilmesinde gerekse işkencenin önlenmesinde bu kadar önemli iken “Polis merkezlerinde kamera sistemi kurulmasını zorunlu kılan herhangi bir yasal düzenleme bulunmaması” işkence ile etkin mücadele kapsamında önemli bir eksikliktir. BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya ÖNDER’in soru önergesine Adalet Bakanı Sadullah Ergin tarafından verilen cevapta; “Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde 2005 yılında faaliyete geçirilen, İstanbul Kent Güvenlik Yönetim Sistemi (KGYS) projesi kapsamında nezarethane 1. “Bakan İki Yılda İki İşkence Diyor, TİHV 444”, http://bianet.org/bianet/insan-haklari/144112-bakan-iki-yilda-iki-iskencediyor-tihv-444, Erişim Tarihi:05.02.2013 2. 2012'nin ilk 10 ayında TİHV'e 506 işkence ve kötü muamele başvuru yapılmıştır. İHD'nin verilerine göre de işkence gördüğünü belirten kişi sayısı 397’dir. Bkz."Sıfır Tolerans Lafta Kaldı", http://bianet.org/bianet/insan-haklari/142689-sifir-tolerans-lafta-kaldi, Erişim tarihi: 10.12.2012 3. İstanbul Milletvekili Sayın Sırrı Süreyya ÖNDER tarafından verilen 7/6307 esas nolu yazılı soru önergesine Adalet Bakanı Sadullah Ergin tarafından verilen B.05.1.EGM0.12.48287(91250) -35454481/122731 sayı no’lu ve 18.06.2012 tarihli cevap yazısı. s.1 iyileştirme sistemleri kurulmaya başlandığı, bütçe imkanları ölçüsünde KGYS projelerine nezarethane iyileştirme projeleri de dâhil edilerek ülke genelinde hayata geçirme çalışmalarının devam ettiği”3 belirtilmektedir. İzleme döneminde yer alan haberlerden de anlaşılacağı üzere; 2012 yılında görülen işkence ve kötü muamele uygulamaları kendinden önceki yıllara göre çok farklılık göstermemiştir. Kolluk kuvvetleri tarafından uygulanan işkence ve kötü muamele uygulamaları yine en çok sokakta; toplantı ve gösteri yürüyüşleri ile barışçıl gösterilerde uygulanmaktadır. Kolluğun “orantılı güç kapsamında” uyguladığı şiddet özellikle hemen hemen her olayda bireysel vakalarda (Bkz. Bölüm 2.2.2. 20 no’lu “Çayan Birben Biber Gazından Öldü” haberi) dahi kullanılan gaz bombaları ve kapsülleri can almaya, sakatlamaya devam etmekte. (Bkz. Bölüm 2.2.2. 10, 13, 20, 23, 28, 39, 43, 45, 47, 54,56, 59, 60, 69, 73 no’lu haberler) Bu dönemde duruşma salonunda jandarma tarafından biber gazının kullanılması olayı ise (Bkz. 2.2.1 10 no’lu haber) biber gazının ne kadar kontrolsüz ve yaygın olarak kullanıldığının en temel göstergesi olmuştur. Gaz spreyi ve kapsülleri ile uygulanan bu şiddetten yine en çok kadınlar, yaşlılar ve çocuklar etkilenmiştir. Kolluk zor kullanma yetkisi altında kanunlar tarafından kendisine tanınan yetki kapsamında “maddi güç” olarak; cop, kelepçe, basınçlı su, polis köpeği ve gaz gibi unsurları sonuna kadar kullanmıştır. Uygulanan bu işkence ve kötü muamele uygulamaları gözaltına alınma ile devam ettirilmektedir. Bunlar; gözaltı süresince kötü şartlarda tutulma, aç ve susuz bırakılma, kötü veya az yemek verme, sohbet adı altında ifade alma, ajanlık teklifi, tehdit ve şantaj, uykusuz bırakma, doktor muayenesinde kolluğun bulunması vs. dir. 51 Medyaya yansıyan işkence ve kötü muamele vakalarında işkencenin yapıldığı mekânların karakol ve emniyet binaları gibi gözaltı merkezlerinden daha çok sokak, cadde, araç içi gibi dış mekânlar olduğu tespit edilmiştir. Bu dönemde karakolda gerçekleştiği tespit edilen işkence ve kötü muamele vakalarının da (Bkz. Bölüm 2.2.1. 4, 15 / Bölüm 2.2.2. 2, 14, 15, 16, 17, 21, 22, 24, 34, 36, 41, 47, 55, 57, 58, 62, 71, 72 no’lu haberler) neredeyse tamamına yakınında, uygulanan işkence ve kötü muamelenin öncelikle karakol veya ilgili gözaltı birimine götürülmeden uygulandığı daha sonra götürülen gözaltı merkezlerinde de darp, cebir ve tehdide devam edildiği tespit edilmiştir. Kolluk güçleri tarafından işkence ve kötü muamelenin yapıldığı iller arasında İstanbul, 32 sayısı ile bu dönem işkence ve kötü muamelenin yapıldığı iller arasında birinci sırada yer almaktadır. (Bkz. Bölüm 2.2.1 15, 16/Bölüm 2.2.2 2, 3, 10, 15, 16, 19, 21, 23, 24, 30, 31, 34, 36, 37, 38, 41, 42, 44, 49, 51, 53, 55, 57, 58, 61, 63, 64, 66, 71, 72 no’lu haberler). Çağdaş Hukukçular Derneği tarafından yayınlanan, işkence ve kötü muamelenin en çok yaşandığı karakollar olduğu iddiasıyla önergeye konu edilen İstanbul Emniyet Müdürlüğüne bağlı yedi polis merkezinde görevli 34 personel hakkında disiplin soruşturması açılmış, bir personel hakkında Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğünün ilgili maddeleri gereğince cezai işlem uygulanmış olup, 6 soruşturma halen devam etmektedir.4 İşkencenin yoğun olarak görüldüğü diğer iller; Şırnak (Bkz. Bölüm 2.2.1. 5, 17/ Bölüm 4. Diyarbakır Milletvekili Emine AYNA tarafından verilen 7/10157 esas nolu yazılı soru önergesine İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin tarafından verilen B.05.1.EGM.0.12.65012 (91250) 7044117/47 sayı no’lu ve 03.01.2013 tarihli cevap yazısı. s.1 2.2.2. 25 no’lu haberler), İzmir (Bkz. Bölüm 2.2.2. 9, 17, 45, 47, 62 no’lu haberler), Ankara (Bkz. Bölüm 2.2.2. 4, 50, 54, 59, 69 no’lu haberler), Diyarbakır (Bkz. Bölüm 2.2.1. 2, 7, 8, 11 Bölüm 2.2.2. 1, 8, 22, 27, 28, 33 35, 40, 52, 68, 73,74 no’lu haberler), Hakkari (Bkz. Bölüm 2.2.1. 1, 4 Bölüm 2.2.2. 11, 29, 43, 48 no’lu haberler), Mardin (Bkz. Bölüm 2.2.1. 3, Bölüm 2.2.2. 14, 17 no’lu haberler), Van (Bkz. Bölüm2.2.1. 6,13 Bölüm 2.2.2. 7,67 no’lu haberler), Uşak (Bkz. Bölüm 2.2.2. 12,14 no’lu haberler), Kayseri (Bkz. Bölüm 2.2.2. 19 no’lu haber), Giresun (Bkz. Bölüm 2.2.2. 10 no’lu haber), Aydın (Bkz. Bölüm 2.2.2. 9 no’lu haber), Rize (Bkz. Bölüm 2.2.2. 12 no’lu haber), Bursa (Bkz. Bölüm 2.2.2. 20 no’lu haber), İzmit (Bkz. Bölüm 2.2.2. 26 no’lu haber), Ağrı (Bkz. Bölüm 2.2.2. 46 no’lu haber), Eskişehir (Bkz. Bölüm 2.2.2. 56 no’lu haber), Adana (Bkz. Bölüm 2.2.2. 60 no’lu haber), Gaziantep(Bkz. Bölüm 2.2.2 65 no’lu haber), Samsun (Bkz. Bölüm 2.2.2. 70 no’lu haber). İşkence suçunun failleri arasında kolluk güçleri (polis) ilk sırada yer almaktadır. Kolluk güçlerinden sonra sırasıyla askeri güçler (Bkz. Bölüm 2.2.1. ‘deki haberler) ve özel güvenliktir. (Bkz. Bölüm 2.2.2. 49,56 no’lu haberler). Özel güvenlik daha çok büyük şehirlerde (üniversite ve hastanelerde) işkence ve kötü muamele uygulamışken, askeri makamlar tarafından uygulanan işkence ve kötü muamele uygulamaları geçen yıl olduğu gibi yine en çok Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgesinde yaşanmıştır. İşkence ve kötü muamelenin faillerinin tespiti işkence ile mücadelede çok önemli olsa da bu faillerin cezasız kalması işkencenin uygulanması önünde bir engel olarak varlığını korumaktadır. En çok işkence uygulayan konumundaki kolluk güçleri hakkında “20052012 yılları arasında zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suçundan (1078) per- 52 sonel hakkında "12 Ay Uzun Süreli Durdurma" cezası verilmiştir. 2002-2012 yılları arasında (4) personel ise "Meslekten Çıkarma" cezasıyla cezalandırılmıştır.5 01.01.2007-15.10.2012 tarihleri arasında idari yönden; Türk Ceza Kanununun 256. maddesi gereğince 104 personele kısa ve uzun süreli durdurma cezaları verilmiş, 286 personelin ise soruşturması devam etmektedir. Aynı tarihler arasında adli yönden; TCK 94 ve 95 inci maddeleri gereğince bir personele memuriyetten men, 11 personele hapis cezası verilmiş, 46 personelin ise mahkemesi devam etmekte olup, TCK 256 ncı maddesi gereğince 8 personele para cezası, 4 personele hapis cezası verilmiş, 422 personelin ise mahkemesi devam etmektedir.6 İşkence mağdurları açısından kadınlar ve çocuklar yine çoğunlukla suçun mağduru durumundadır. Kadınlar ve çocuklar gibi diğer dezavantajlı gruplardan mülteciler, sığınmacılar ve LGBTT bireyler de (Bkz. Bölüm 2.2.3. Bölüm no’lu haberler) bu dönemde suçun mağduru olmuştur. Özellikle Suriye’den gelen mültecilerin yaşadığı sorunlar ön plana çıkmıştır. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamaya göre;7 “Hatay'da beş, Urfa'da iki, Antep'te üç, Maraş, 5. Şırnak Milletvekili Hasip KAPLAN tarafından verilen 7/8701 esas nolu yazılı soru önergesine İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin tarafından verilen B.05.1.EGM.0.12.48287(91250-G540/171850 sayı no’lu ve 12.09.2012 tarihli cevap yazısı. s.1 6. Diyarbakır Milletvekili Emine AYNA tarafından verilen 7/10157 esas nolu yazılı soru önergesine İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin tarafından verilen B.05.1.EGM.0.12.65012 (91250) 7044117/47 sayı no’lu ve 03.01.2013 tarihli cevap yazısı. s.1 7. "Mülteci Sayısı 280 Bini Bulabilir", http://bianet.org/bianet/dunya/141490-multeci-sayisi-280-bini-bulabilir, Erişim tarihi: 16.10.2012 Adıyaman ve Osmaniye'de birer olmak üzere 13 çadırkent ile Kilis'te 12 bin kişilik bir konteynerkent kuruldu. Bugüne kadar toplam 143 bin 140 Suriye vatandaşı Türkiye'ye giriş yaptı. 42 bin 777'si ülkelerine döndü. Hatay'da 12 bin 68, Antep'te 17 bin 237 (7 bin 736'sı İslâhiye, 6 bin 754'ü Karkamış, 2 bin 747'si Nizip çadır kentlerinde), Kilis'te 12 bin 789, Urfa'da 30 bin 934 (18 bin 847'si Ceylanpınar'da, 12 bin 87'si Akçakale çadır kentlerinde), Maraş'ta 14 bin 620, Osmaniye'de 8 bin 60 kişi ve Adıyaman'da 3 bin 980 kişi barındırılıyor. 102'si refakatçi, 573'ü hasta ve yaralı olmak üzere toplam 675 kişi hastanede bulunuyor. Hastanedekilerle birlikte Türkiye'de toplam 100 bin 363 Suriye vatandaşı var.” Mülteciler ve sığınmacılarla ilgili kapsamlı bir yasal çerçevenin bulunmaması bu grupların potansiyel işkence suçu mağduru olmalarının en önemli sebeplerindendir. Özellikle mülteci ve göçmenlerin tutuldukları yerlerin aşırı kalabalık oluşu, bakımsız ve kötü hijyen koşullarında tutulmalarının kendisi kötü muamele olduğu gibi sağlık güvencesi gibi birçok temel haklardan yararlandırılmamaları da işkence boyutuna varan uygulamalara neden olmaktadır. İzleme döneminde uygulanan işkence ve kötü muamele uygulamaları; kaba dayak, copla darp, belirli organları hedef alarak dövme, göze ve yüze yakın mesafeden gaz spreyi kullanımı, gaz bombası silahını kişileri hedef alarak kullanma, basınçlı su sıkma, tekme ve yumruk ile dövme, arkadan kelepçeleme, yerde sürükleme, saç, sakal çekme, kafayı duvara vurma, telsizle veya silah dipçiği kafaya vurma, hakaret, sövme, aşağılama, alay etme, ölümle tehdit, kendisine ve yakınlarına zarar verileceğine dair tehdit, ajanlık teklifi, sözlü ve fiziksel cinsel taciz, çırılçıplak soyma, çıplak bekletme, çıplak iken yere çömeltme, yere yatırıp sırtı ayaklarla ezme, ayakla kafayı ezme, 53 yeme ve içmenin kısıtlanması, tuvalet, uyku gibi temel ihtiyaçların giderilmesinin engellenmesi, soğuk yerde tutma, ayakta bekletme, yorma, avukat veya yakınları ile görüşmenin engellenmesi, gürültülü müzik ya da marş dinletme. Uygulamada avukata erişim hakkının kullanımı sırasında yaşanan engellemeler, problemler hâlâ yaşanmaya devam etmektedir. (Bkz. Bölüm 2.2.2. 22 no’lu haber). Avukata erişim hakkının engellendiği diğer bir yöntem olarak avukatların görevini yapmasının engellenmesi, hakaret, tehdit ve fiziki saldırılara maruz kalma halen devam etmektedir. Birçok avukat görevini ifa ederken işkence ve kötü muamelenin mağduru olmuştur. (Bkz. Bölüm 2.2.1. 10 ve Bölüm 2.2.2. 51, 57, 64 no’lu haberler). Daha önceki izleme döneminde tespit ettiğimiz “yakınlarına haber verme hakkı” ve “hekime erişme hakkı” kapsamında hakkın kullanılmasının engellenmesi, geciktirilmesi, eksik uygulanması işkence ve kötü muamelenin belgelendirilmesini ve tespitini engellediği için yine bu dönemde de işkence ve kötü muamele uygulamalarının artmasına neden olan unsurlar olarak tespit edilmiştir. Özellikle adli tıp alanında yaşanan sorunlar (uzman yetersizliği, İstanbul protokolüne uygun olmayan raporların düzenlenmesi, eksik raporlandırma, kolluğun muayene sırasında içerde bulunması vs.) işkencenin tespitini engellediği için halen faillerin cezasız kalmasına neden olmaktadır. 2012 yılında geçen dönemde de olduğu yaşanan en önemli ihlallerden biri de kol- 8. “Polis şiddetiyle can alıyor”, http://www.ozgurgundem.com/index.php?haberID=45730&h aberBaslik=Polis%20%C5%9Fiddetiyle%20 can%20al%C4%B1yor&categoryName=Hab er&categoryID=2&action=haber_detay&m odule=nuce, Erişim tarihi: 27.07.2012 luk güçleri tarafından uygulanan şiddetten kaynaklı ölümlerdir. 2012’nin ilk 7 ayında polis şiddeti sonucunda Mahir Zorbey, Mehmet Şahin Demir, Hacı Zengin, Murat Elibol, Ayşe Al, Çayan Birben, Özgür Taşar, Hasan Selim Gönen ile birlikte 9 kişi hayatını kaybetmiştir.8 ÖNERİLER Başta polis merkezleri olmak üzere tüm alıkonulma ve gözaltına alma birimlerinde kamera sistemi kurulmasını zorunlu kılan gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Nezarethane iyileştirme sistemleri ve projeleri tüm ülkeyi kapsayacak şekilde uygulanmalıdır. Şüpheli ve sanıklara, avukata erişim ile birlikte diğer yasal haklarının yasal olarak derhal ve sözlü olarak bildirilmesi, mağdurların avukat talep edip etmediğine ilişkin beyanlarının ayrı bir tutanakla ve gerekirse bu konudaki beyanının el yazısıyla yazdırılmasını sağlayacak düzenlemeler yapılmalıdır. Yakınlarına haber verme hakkını yasada kısıtlayan veya uygulanmaz hale getiren düzenlemeler kaldırılarak, uygulamada yaşanan sorunları ortadan kaldıracak yeni düzenlemeler kabul edilerek yasal güvence altına alınmalıdır. CMK kapsamında belli suçlar için getirilen zorunlu müdafilik sistemi genişletilerek bütün suçlar için barodan avukat talep edebilme hakkı getirilmelidir. Şüpheli veya sanığın hekim kontrolünden geçirilmesi ve muayene sonucunda rapor düzenlenmesi hakkının kullanımında getirilen kısıtlamalar kaldırılmalıdır. Resmi rapor düzenleme yetkisinin sadece Adli Tıp Kurumu ve birimlerine verilmesi düzenlemesi kaldırılarak, üniversite ve araştırma hastaneleri gibi diğer sağlık kuruluşlarına da adli muayene yapabilme ve rapor düzenleme yetkisi verilmelidir. 54 İstanbul protokolüne uygun rapor formları düzenlenerek, dağıtımları sağlanmalı ve bu raporların kullanımı ve eksiksiz doldurulması için eğitim, denetim gibi yasal tedbirler alınmalıdır. 2.2.5. CEZAEVLERİNDE YAŞANAN İŞKENCE ve KÖTÜ MUAMELE İHLALLERİ 1- Hatay Cezaevi’nde siyasi mahkûm Güler Bilen, İHD Adana Şubesi’ne gönderdiği mektupta, tek başına bir hücrede tutulduğunu, hücrede banyonun olmadığını, havalandırmanın sadece 4 metrekarelik bir yer olduğunu, kendisi dışında siyasi bir kadın tutsağın bulunmadığını, içinde bulunduğu bu koşulları bildirmek için teyzesine yazdığı faksın sakıncalı bulanarak kendisi hakkında disiplin soruşturması açıldığını belirtti. Güler mektubunda ayrıca Hasan isimli başgardiyanının tacizine uğradığını, bu konuyu Adalet Bakanlığı’na da yazdığını, kendisine gelen cevapta, olayla cumhuriyet savcısının ilgileneceğinin belirtildiğini aktardı. Ancak buna rağmen savcılığın hâlâ ifadesini almadığını belirtti. (“Hatay Cezaevi’nde başgardiyan tacizi”, http://www.ozgur-gundem.com, 01.01.2012) 2- Tecride Karşı Mücadele Platformu aktivistleri, F Tipi cezaevlerine ilişkin Aralık ayı hak ihlalleri raporunu açıkladı. Taksim Tramvay Durağı’nda gerçekleştirilen basın açıklamasında konuşan Esra Çakmak, tutukluların gönderdiği ve kendilerine gönderilen mektupların cezaevi yönetimi tarafından “Örgütsel iletişim” adı altında karalandığını belirterek, “Mektuplarımız verilmiyor ya da tamamen karalanıyor. Cezaevindeki arkadaşlarımız ve yakınlarımızla hiçbir şekilde iletişim kurmamıza izin vermiyorlar.” dedi. “KCK” adı altında Nisan 2009 tarihinde gerçekleştirilen operasyonlardan önce cezaevlerinde tutuklu sayısının 120 bin olduğunu belirten Çakmak, bu sayının Aralık 2011 ayında 140 bine ulaştığını söyledi. (“Tutuklu sayısı 140 bine ulaştı”, http://www.ozgur-gundem.com, 01.01.2012) 3- Muş E Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan Memduh Değer adlı tutuklunun 19 Aralık günü bedenini ateşe vermesi üzerine müdahalede bulunup kurtarmaya çalışan tutukluların, “siz de eylemdesiniz.” denilerek Rize Cezaevi’ne sürüldüğü, burada iletişim haklarının engellendiği, tutukluların 3 kişi ile bulunan görüşme haklarının bir kişiye indirildiği belirtildi. (“Cezaevinde sürgün”, http://www.ozgur-gundem.com, 02.01.2012) 4- Kandıra 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nde yatan ve Crohn hastalığı olarak bilinen kronik ve iltihabi bağırsak hastası olan siyasi hükümlü Sami Özbil, cezaevinde edebiyat çalışmaları için kullandığı bilgisayarda, yaşadığı sağlık sorunlarıyla ilgili mektup yazınca, cezaevi idaresi tarafından bilgisayarı “amaç dışı” kullandığı gerekçesiyle bir hafta bilgisayar kullanmama cezasına çarptırıldı. Özbil’in, avukatı ile İnsan Hakları Derneği’ne (İHD) göndermek istediği mektuplara da cezaevi idaresi tarafından el konuldu. (“Roman yaz ama mektup yasak!”, http://gundem.milliyet.com.tr, 04.01.2012) 5- Ankara Sincan 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nde bulunan Murat Duruk adlı siyasi tutuklu, ailesine gönderdiği mektupta yaşadıkları hak ihlallerini anlattı. Mektubunda, “Cezaevi yönetimi tarafından uygulanan kötü muameleye karşı geldiklerinde aileleriyle aylarca görüştürülmedikle- 55 rini, sadece Aralık ayında “örgüte bağlılık bildiren”, “övücü ifadeler”, “ideolojik içerikli cümleler”, “devletin yöneticilerine karşı ithamlarda bulunma”, “eylem birliğine dönük yazışmalar” içerdiği gerekçe gösterilerek 80’i aşkın mektuba el konularak imha edildiğini, dışarıyla bağlantılarının kopma noktasına gelerek ne mektup alabildiklerini ne de gönderebildiklerini, inanılmaz bir keyfiyet ve hukuksuzlukla karşı karşıya olduklarını, cezaevi yönetimi tarafından kendilerine “ajanlık” dayatıldığını, özellikle hastaneye, mahkemeye denilerek arkadaşlarının cezaevinde gizli odalarda götürülerek yeniden sorguya çekildiğini” belirtti. (“Sincan F Tipinde ajanlık dayatması”, http://www.ozgur-gundem.com, 11.01.2012) 6- Türkiye cezaevlerinde tutulan binlerce çocuk için Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü tarafından Yasalarla İhtilafa Düşen Çocuk ve Ergenler için Araştırma ve Değerlendirme Formu (ARDEF) adı verilen uygulamanın hayata geçirildiği öğrenildi. Uygulamanın pilot olarak Ankara, Antalya ve Maltepe Çocuk ve Gençlik Ceza İnfaz kurumlarında bundan 3 yıl önce başlatıldığı ve proje kapsamında görev yapan "Gardiyan ağabey" ve "Gardiyan abla"ların gün boyu çocuklarla zaman geçirerek din, ahlak ve yaşam gibi konuları anlattıkları belirtildi. Söz konusu uygulama hakkında Zaman Gazetesi'ne konuşan M.T. adlı çocuğun, 1,5 ay içerisinde Kuran'ı hatmettiğini, "Hoca" adını verdikleri gardiyanlar sayesinde, "Allah korkusu"nu öğrendiklerini söyleyerek, "Neyin doğru neyin yanlış olduğunu onlardan öğrendik." dediği iddia ediliyor. Söz konusu uygulamanın Birleşmiş Milletler Çocuk Fonu (UNICEF) tarafından da desteklendiği belirtiliyor. (“Bu da cemaatin cezaevi ayağı mı: Gardiyan ağabey, gardiyan abla”, http://diclehaber.com.tr, 15.01.2012) 7- Sincan 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nden mektup gönderen Dursun Kaş, attıkları her adımın “suç” kapsamında değerlendirildiğini ve ardından zaten ağır tecrit koşullarının olduğu cezaevlerinde koşulların daha da ağırlaşarak üst üste cezalar aldıklarını ifade etti. Kaş, “Son dönemlerde ceza uygulaması tırmandırılarak mektup, telefon ve ziyaret haklarımız tamamen ortadan kaldırıldı. Protesto amaçlı slogan atmamız gerekçe gösterilerek verilen cezalar bir yılı aştı, sürekli de artıyor. Üstelik ailelerimize de ‘görüşçüsü olmadığı birisiyle görüştüğü gerekçesiyle, bir selam verdi, merhaba dedi diye ziyaret cezaları veriliyor.” dedi. Kısa bir süre önce Zeynep Yayla ve Semiha Eyilik’e idare tarafından verilen görüş cezalarının İnfaz Hâkimliği’nce de onaylandığını da kaydeden Kaş, “Tüm toplumu F Tipi’ne çevirme politikasının bir parçası olarak ailelerimize de tecrit dayatılıyor, cezalar veriliyor.” ifadelerini kullandı. Antep H Tipi Cezaevi’nde bulunan İbrahim Doğan da yazdığı mektupta, baskı ve tecrit politikasının arttığını belirterek, yeni yerleştirilen kamera sistemi gerekçe gösterilerek iletişimlerinin engellenmeye çalışıldığını kaydetti. (“Tutsaklara ceza yağıyor”, http://www.ozgur-gundem.com, 15.01.2012) 8- Osmaniye T Tipi Cezaevi'nde kaldığı dört ayda toplam 5 yılı aşkın disiplin cezası alan İdris Özdemir, Osmaniye Cezaevi'ne sevk edildiğinde hakaret ve tehditlere maruz kaldığını, bunun yanı sıra askerler tarafından iki defa fiziki müdahaleye maruz kalıp darp edildiğini, darp izi ve kamera kayıtları olmasına rağmen yaptığı suç duyurusunun 'Delil yok' denilerek dikkate alınmadığını, aynı olaydan kendisine 3 ay kapalı, 6 ayda açık görüş cezası verildiğini" söyledi. Yine darp edilmesiyle ilgili; “görüşmek istediği cezaevi müdürünü 56 ayağına çağırdığı ve huzuru bozduğu", "müdürü çağırırken kapı zilini çalmadığı", "kapının çengelini eğdiği" gerekçe gösterilerek kendisine üst üste cezalar verildiğini belirtti. Bu hukuksuzluğu kendini yakarak protesto etmek isteyen Doğan Uzunyol isimli arkadaşı ile kendisine "Cezaevini yaktınız." gerekçesi ile 4 gün hücre cezası verildiğini ifade eden Özdemir, sonra da "Doktora götüreceğiz." denilerek kendilerinin ayrı ayrı cezaevlerine sürgün edildiklerini söyledi. (“Osmaniye Cezaevi'nde müdürü çağırmak da kendini yakmak da suç!”, http://diclehaber.com.tr, 18.01.2012) 9- Nedrap Demir, Semiha Can, Duriye Odabaşı, Yasemin Budak ve Dindare Tanırgan isimli siyasi tutuklu kadınlar, Bayburt M Tipi Kapalı Cezaevi’ne sürgün edildi. Tutuklu kadınlar, aileleri aracılığıyla yaptıkları açıklamada, ring aracında askerlerin şiddetine maruz kaldıklarını açıkladı. Kadınların, cezaevi girişinde de gardiyanların hakaretleri ile karşılaştıkları belirtilirken, 5 kadın tutukludan Dindare Tanırgan’ın iki ay sonra tahliye olacağı, buna rağmen sürgün edildiği kaydedildi. (“Hasta tutuklu Kaytan’a sürgün üzerine sürgün/ Ring aracında kadınlara şiddet”, http://www.ozgur-gundem.com, 22.01.2012) 10- Özgür Gündem gazetesi editörü Turabi Kişin, tutuklanarak götürüldüğü Kandıra 1 No’lu F Tipi Cezaevi girişinde çıplak soyulmaya zorlanarak, görevlilerin işkencesine maruz kaldı. Kişin’e, cezaevi idaresi tarafından ayrıca 1 aylık açık görüş cezası verildi. (“Gazeteci arkadaşımıza Kandıra’da işkence yapıldı”, http://www.ozgur-gundem.com, 24.01.2012) 11- İHD Adana Şubesi Cezaevi Komisyonu ve TUHAD, cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri ve baskılara ilişkin İnönü Parkı’nda basın açıklaması yaptı. İHD Cezaevi Komisyonu Üyesi Nejat Okay yaptığı açıklamada; “cezaevlerinde bilinçli ve sistemli bir politika yürütüldüğünü, askeri yöntemlerin dayatıldığını, mahkûmların tecrit edilerek darp edildiğini, saç ve sakallarının zorla kazıtıldığını, keyfi bahanelerle açık görüş yasağı verildiğini, yaz aylarında içme suyu, kış mevsiminde ise sıcak su sorununun yaşandığını” belirtti. Tüm cezaevlerinde ısınma, yer, kapasite sorunu, taciz vakaları, sevk ve hastane gidiş gelişlerinde onur kırıcı aramalar yaşandığını ve keyfi bir şekilde mahkûmların mektuplarına el konulduğunu belirten Okay, Adalet Bakanlığı ile Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü’nün yaşananları görmezden geldiğini ifade etti. (“Cezaevlerinde askeri yöntemler”, http://www.ozgur-gundem.com, 29.01.2012) 12- Kandıra T Tipi Cezaevi’nde tutulan Binali Ateşoğlu isimli adli tutuklunun kardeşi Kenan Uludağ, abisinin telefonda kendisine işkence gördüklerini ve bu işkencenin ileri boyutlara ulaştığını söylediğini açıkladı. Uludağ ayrıca abisinin aktardığı bilgiye göre; bu işkencelere karşı Nezir Aslancı isimli adli mahkûmun 19 gündür ölüm orucunda olduğunu ve durumunun ağır olduğunu, bu halde hücreye konulduğunu, Kandıra T Tipi Cezaevi Müdürü’nün daha önce Engin Çeber isimli tutuklunun öldürüldüğü Metris Cezaevi’nde müdürlük yaptığına dikkat çekti. Kenan Uludağ, abisinin kendisine telefonda, dışarıya göndermek istedikleri mektupların yırtıldığını, Adalet Bakanlığı’na göndermek istedikleri dilekçelerin imha edildiğini, paralarının verilmediğini söylediğini, özellikle işkence 57 konusunda acil yardım çağrısında bulunduğunu aktardı. Uludağ, abisinin telefonda kendisine bu bilgileri aktarmaya başladığı anda telefon görüşmesinin kesildiğine de işaret etti. (“İşkenceye karşı ölüm orucunda", http://www.ozgur-gundem.com, 30.01.2012) 13- Osmaniye Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Ekrem Coşkun’un ailesi, cezaevinde yaşanan hak ihlallerine dikkat çekmek için Adalet Bakanlığı’na mektup gönderdi. Coşkun’un ağabeyi Yakup Coşkun, “Görüşe gittiğimde kardeşim bana ‘Abi biz koğuşlardan dışarı çıktıktan sonra nereye gidersek gidelim gardiyanlar bizi duvar dibinde yürütüyor ve etrafımıza bakmadan sadece önümüze bakılması yönünde bize baskı yapıyor.’ dedi. Cezaevinde yaşanan hak ihlallerine ilişkin yaklaşık 2 ay önce Cumhurbaşkanlığı’na da mektup gönderdiğini belirten Coşkun, dilekçesine “Adalet Bakanlığı bu konularla ilgileniyor.” cevabı verildiğini kaydederek, “Bu cevap Türkiye’de var olan sorunlardan Cumhurbaşkanlığı’nın ne kadar uzak olduğunu gösteriyor.” şeklinde konuştu. (“Yetkililer cezaevlerine kayıtsız”, http://www.ozgur-gundem.com, 03.02.2012) 14- Amasya E Tipi Kapalı Cezaevi’nde asker ve gardiyanların, siyasi tutuklulara Kürtçe şarkı söylediği için saldırdığı belirtildi. Urfa’daki ailesini telefon ile arayan tutuklulardan Avni Binici’nin kardeşi Mehmet Binici, “Ağabeyim, haftalık telefon görüşmesinde asker ve gardiyanların saldırısına uğradıklarını, birçok arkadaşlarının da yaralandığını iletti. Ayrıca saldırı nedeniyle can güvenliklerinin olmadığını söyledi.” diye konuştu. (“Amasya’da tutuklulara saldırı”, http://www.ozgur-gundem.com, 07.02.2012) 15- Bölge cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerini yerinde incelemek üzere temaslarda bulunan BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, “Cezaevlerinde göze çarpan en ilginç olayın, cezaevlerinin kapasitesinin 3 katı tutuklu ve hükümlü barındırması olduğunu, 8 kişilik koğuşlarda 38 kişinin bulunduğunu ve açlık grevlerine karşın çeşitli disiplin cezalarının uygulandığını, henüz suçlu olduğu netlik kazanmamış kişilerin kirli, paslı ve kötü kokan yerlerde bekletilmesinin vahim bir durum olduğunu” söyledi. (“8 kişilik koğuşlarda 38 kişi kalıyor”, http://www.ozgur-gundem.com, 11.02.2012) 16- BDP Kars Milletvekili Mülkiye Birtane, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e yönelik verdiği yazılı soru önergesinde “Erzurum H Tipi Cezaevi’nde kalan Özgür Ağbaba’nın annesi ile yaptığı görüşmede, Ağbaba’nın annesine askerler ve adli tutuklular tarafından darp edildiğini ve yüzünde darp izlerinin olduğunu söylediğini belirtti. Birtane, Ağbaba’nın “Araçta bulunan görevli askerler tarafından da kafasına dipçiklerle vurularak darp edildiğini, adli tutuklara ise müdahale edilmediğini anlatmıştır. Ayrıca cezaevi doktorundan rapor aldığını aktarmış ve suç duyurusunda bulunduğunu söylemiştir.” ifadesini kullanarak yaşananları meclis gündemine taşıdı. (“BDP, tutukluya darpı Meclis’e taşıdı”, http://www.ozgur-gundem.com, 11.02.2012) 17- Amasya Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Avni Binici gönderdiği mektupta; “2011 yılının ikinci yarısından itibaren bölge cezaevlerinden Karadeniz cezaevlerine yoğun bir sürgün yaşandığını, kendisiyle birlikte birçok arkadaşının Amasya Cezaevi’ne sürgün edildiklerini, ilk geldiklerinde cezaevi idaresi tarafından tehditler- 58 le karşılandıklarını, kimi arkadaşlarına yönelik fiziki saldırıların gerçekleştiğini” belirtti. Haklarında art arda disiplin soruşturmaları açıldığına dikkat çeken Binici, cezaevi idaresi tarafından gardiyanlardan oluşturulan “provokatif timin” sürekli sözlü ve fiziki saldırılarda bulunduğunu, Kürtçe hâlâ y çektikleri gerekçesiyle iletişim cezaları aldıklarını” söyledi. (“Kürtçe hâlâ y yasak, Türkçe hâlâ y çekin”, http://www.ozgur-gundem.com, 12.02.2012) 18- Antep H Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Urfi Aksu adlı tutuklu cezaevindeki hak ihlalleriyle ilgili Adana TUHADER’e mektup gönderdi. Aksu, mektubunda; “Keyfi uygulamalarla karşı karşıya kaldıklarını, çeşitli gerekçelerle, tutanaklar tutularak açık görüş haklarının ellerinden alındığını, mahkemeye veya hastaneye giderken jandarmanın sözlü ve fiziki saldırısına maruz kaldıklarını ve jandarmanın onur kırıcı şekilde arama yaptığını” söyledi. Yine Kürkçüler F Tipi Cezaevi’nden 2 Şubat’ta Antalya L Tipi Kapalı Cezaevi’ne sürgün edilen Halit İnan ve Mehmet Aslan, gönderdikleri mektupta; “cezaevi idaresinin keyfi uygulamalarda bulunduğunu, diğer arkadaşlarından ayrı tutulduklarını, cezaevi yönetiminin 12 Eylül dönemini andıran uygulamaları yaşama geçirdiğini” belirtti. (“Antep Cezaevi’nde haklar askıda”, http://www.ozgur-gundem.com, 19.02.2012) 19- KCK soruşturması kapsamında tutuklanan Vatan gazetesi muhabiri Çağdaş Ulus'un avukatı Hüseyin Ersöz yaptığı yazılı açıklamada; “60 gündür Maltepe Cezaevi’nde tutuklu bulunan müvekkili ile 17 Şubat 2012 tarihinde yaptığı görüşmeden sonra bir görevlinin Çağdaş’ı, infaz koruma memurlarının kullandığı bir tuvalete sokarak, yerde duran paspası göstere- rek temizlik yapmasını istediğini, Çağdaş’ın bunu reddettiğini, bu olaydan sonra infaz koruma memurlarının müvekkiline yönelik davranışlarının sertleştiğini” belirtti. Bu durumun kötü muamele yasağına aykırı olduğunu vurgulayan Ersöz, Ulus’un cezaevinde kalmaya başlamasından bu yana vücudunun sağ tarafında uyuşma ve titreme şikâyetlerinin başladığını anlattı. Ulus’un uzun bir süre revire çıkarılmadığını, cezaevi doktorunun sürekli ilacını değiştirdiğini aktaran Ersöz, en son görüşmesinde Çağdaş’ın sağ elinin morarmış olduğunu gördüğünü, tahlillerinin sonucunun hâlâ çıkmamış olduğunu, hastaneye sevkinin geciktirilmesinden dolayı Ulus’un hayatından endişe ettiklerini, bu olaylar ile ilgili Kartal Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunacağını söyledi. (“Tutuklu gazeteciye tuvalet temizletmeye kalktılar”, http://www.radikal.com.tr, 23.02.2012) 20- Daha önce de, çocuklara yönelik antidemokratik uygulamalarla gündeme gelen Adana Pozantı Cezaevi'nde şimdi de siyasi nedenlerle cezaevine giren çocukların, adli mahkûmlarla aynı koğuşa konulduğu, cezaevinde çocuklara adli mahkûmlar tarafından cinsel istismarda bulunulduğu, şiddet uygulandığı ve ırkçı uygulamalara maruz bırakıldıkları iddia ediliyor. H.K. (15), yakın zamanda 4 ay Pozantı Cezaevi'nde kaldığını belirterek, B-4 koğuşuna yollandığını ve burada bulunan tüm tutukluların adli olduğunu ifade etti. Yanlarında kalan çocukların birçoğunun cinayet, hırsızlık ve uyuşturucu kullanmaktan tutuklu bulunduklarını vurgulayan H.K., söz konusu cezaevinde defalarca tecavüz ve taciz olaylarına tanıklık ettiklerini belirtti. H.K., "Bazı arkadaşlarımıza adli tutuklular tarafından defalarca tecavüz edildi. Bazen zorla pantolonlarımızı indirmeye çalışıyorlardı. Yaşadıklarımız anlatı- 59 lır gibi değil." şeklinde iddialarda bulundu. Ş.A. (17) isimli çocuk ise, mahallelerinde bir sokak eyleminin olduğunu ve polislerce o gün yakalandığını belirterek, polis tarafından darp edildiğini iddia etti. Kendisine ajanlık yapması yönünde dayatmaların yapıldığını öne süren Ş.A., "Niçin? Niye? Kimin ismini istiyorlar anlamadım." dedi. Daha sonra tutuklanarak Pozantı Cezaevi'ne gönderildiğini kaydeden Ş.A., "Orada çok kötü şeyler yaşadım. Adliler, boğazımıza ip takıp sıkıyorlardı. Bizi dövüyorlardı. Terörist olduğumu söyleyip öpmemiz için yüzümüze bayrak uzatıyorlardı. Öpmek istemediğinde ise yine dövüyorlardı" iddialarında bulundu. Koğuşta sabah 5-6 gibi erken saatlerde uyandırılarak temizlik yapmak zorunda bırakıldıklarını belirten Ş.A., yaşadıklarının etkisinden halen kurtulamadığını ifade etti. Serbest bırakıldıktan sonra da birçok arkadaşının normal yaşamlarına dönemediğini belirten Ş.A., "Arkadaşlarımız bize katılmaya utanıyorlar. Çünkü yaşadıklarını unutamıyorlar." dedi. Cezaevi idaresine defalarca söz konusu uygulamalara ilişkin bilgi verdiklerini, ancak cezaevi idaresinin sessizliğini koruduğunu vurgulayan Ş.A., Pozantı Cezaevi'nde 2 ay kaldığını ve bir ay önce tahliye edildiğini söyledi. Ş.A., "Koğuşlarımızı değiştirmeleri yönünde taleplerimiz oluyor ama, taleplerimiz cevapsız bırakılıyordu" dedi. Pozantı'da kendilerini en fazla zorlayan sorunun cinsel istismar olduğunu belirten A.K. (17) ise, daha birçok sorunla boğuştuklarını ifade etti. "Adli suçlular, geceleri arkadaşlarımızı zorla yataklarına çağırıyorlardı. Gözümüzün önünde arkadaşlarımızın kafasını kırıyorlardı. Ama cezaevi idaresi her zaman konuyu örtbas etmeye çalıştı." diye konuştu. (“Duvar filmi değil Pozantı Cezaevi”, http://evrensel.net, 24.02.2012) 21- Adalet Bakanlığı, Pozantı Cezaevi ile ilgili haberlerden sonra yazılı açıklama yaparak, "Pozantı Çocuk Kapalı Ceza İnfaz Kurumu; 282 kapasiteli olup, kurumda halen 201 çocuk hükümlü ve tutuklu barındırılmaktadır. Kurumun doluluk oranı yüzde 71,2'dir. Dolayısıyla kurumda kapasite fazlalığı olduğu hususu ve 'bir yatakta iki üç kişinin yatırıldığı' iddiası doğru değildir. Pozantı Ceza İnfaz Kurumu'nda bulunan çocuk hükümlü ve tutukluların, yaş ve fiziki gelişim durumlarına göre 32 ayrı odada barınmaları sağlanmaktadır. Çocukların, kasıtlı olarak, birer ikişer koğuşlara dağıtıldığına yönelik iddialar da gerçeği yansıtmamaktadır. 12 Temmuz 2011'de gündeme taşınan iddiaların dışında, yeni bir iddia söz konusu değildir. Bu iddiaların yeniden gündeme gelmesi üzerine, Pozantı Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen adli soruşturmanın yanı sıra, olayların yerinde araştırılması için cezaevine Bakanlığımızca bir denetim elemanı da (cezaevi müfettişi) gönderilmiştir." dedi. Açıklamada bir yandan iddiaların gerçeği yansıtmadığı bir yandan da soruşturma başlatıldığının ifade edilmesi dikkat çekti. (“Adalet Bakanlığı'ndan Pozantı ile ilgili açıklama”, http://diclehaber.com.tr, 26.02.2012) 22- Osmaniye T Tipi Kapalı Cezaevi’nde bulunan tutuklu ve hükümlüler; “Gardiyanların, kendileri gelince hazırolda beklemelerini, her gün tıraş olmalarını, onlar ne derse onu yapmalarını emrettiğini, önceki gün de 50 kişilik bir gardiyan grubu ve başlarında 2 müdür (İbrahim Aktaş ve Mehmet Ali Yıldız) ile koğuşları basıp kendilerine saldırdıklarını, bu esnada bayılan bir arkadaşı, ne revire ne de hastaneye götürdüklerini” söyledi. Yine Osmaniye Cezaevinde bulunan ve ailesi ile haftalık telefon görüşmesinde durumları 60 hakkında bilgi veren İlyas Toptamur’un “durumumuz iyi değil, her an burada faili meçhul olarak yok edilme tehlikesiyle karşı karşıyayız.” dediği öğrenildi. Ağır yaralanan Abdullah Aşır’ın eşi Türkan Aşır ise 50 gardiyanın saldırısına uğrayan tutukluların can güvenliği olmadığını ifade ederek, eşinin çok feci bir şekilde işkence gördüğünü arkadaşlarının yardımı olmadan lavaboya dahi gidemediğini belirtti. Ümit İlgen de, “Sayım sırasında gardiyan eşimin göğsüne tekme vurmuş ve bayılmış. Hayati tehlikesi olması nedeniyle onu revire kaldırmışlar. Sağlığı yerinde olmadığı haberi de bize ulaştı” dedi. (“Osmaniye’de işkence ve ölüm tehdidi kol geziyor”, http://www.ozgur-gundem.com, 24.02.2012) 23- 21 Aralık 2012 günü gözaltına alınarak tutuklanan ve Kandıra 1 No’lu Cezaevinde gönderilen Azadiya Welat Gazetesi genel yayın yönetmeni Mehmet Emin Yıldırım’ın dışarıya yazdığı mektup ve yazılara cezaevi yönetimi tarafından el konulduğu öğrenildi. Yıldırım ailesi aracılığıyla yaptığı açıklamada arkadaşlarına yazdığı mektuplara ve Azadiya Welat gazetesine yazdığı yazılara, kendisine hiçbir gerekçe gösterilmeksizin cezaevi idaresi tarafından el konulduğunu ve gönderilmediğini dile getirdi. (“Tutuklu gazeteci içerde de susturulmaya çalışılıyor”, http://www.ozgur-gundem.com, 24.02.2012) 24- Türk Tabipler Birliği (TTB) tarafından cezaevleri ve cezaevlerinde yaşanan sağlık sorunlarına ilişkin TTB Merkez Konseyi binasında düzenlenen basın toplantısında açıklama yapan TTB Merkez Konseyi Üyesi Dr. Arzu Erbilici; “Türkiye cezaevlerinde, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün 31 Ocak 2012 verilerine göre, 75 bin 909 hükümlü, 55 bin 408 tutuklu olmak üzere toplam 131 bin 317 kişinin bulunduğunu” söyledi. 2005’ten bu yana bu sayının 2 kat arttığını belirten Erbilici, “Türkiye’de toplam 114 bin kapasiteli 384 cezaevi olduğu ve tutuklu ve hükümlü sayısının son yıllardaki artışı göz önüne alındığında mevcut altyapı yetersizliği, beslenme, barınma ve cezaevlerinde sağlık hizmetlerine ulaşım konusunda yaşanan zorluklar giderek artmaktadır” dedi. Erbilici, başvurularda dile getirilen sorunları şöyle sıraladı: “Yaşam koşullarına yönelik; yoğun idari baskılar, tecrit cezaları, ortak alana çıkma hakkının engellenmesi, tecridin yol açtığı fiziksel ve psikolojik problemler, havalandırma, görüş ve telefon sürelerinin kısalığı, dışarıdan gelen gazete, dergi ve yayınlara ulaşımın engellenmesi, yemeklerin sağlıksız ve kötü oluşu, fiziki koşulların yetersizliği. Cezaevlerinde ayaktan bakım hizmetlerinde; sürekli görev yapan bir hekimin olmayışı, hastaneye sevklerde yaşanan gecikmeler, sevkler sırasında uygunsuz cezaevi araçlarında uzun süre bekletilme, muayene ve tedavi sırasında kelepçelerin çıkarılmaması, muayene ortamında güvenlik güçlerinin bulunması, mahremiyetin göz ardı edilmesi ve sağlık personelinin tutumlarına yönelik yakınmalar. Hastanelerde yatarak tedavide; mahkûm koğuşu eksikliği ve var olan koğuşların uygunsuzluğu gerekçesi ile tedavi olamama.” (“TTB cezaevlerine dikkat çekti”, http://www.ozgur-gundem.com, 25.02.2012) 25- Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nde çıkarılan “Ümüş Eylül” dergisinin 1. sayısı Hasan Şahingöz tarafından posta yoluyla Bakırköy L Tipi Cezaevi’nde bulunan Dilek Öz’e gönderildi. Ancak Cezaevi Eğitim Kurumu “sakıncalı” olduğu iddiasıyla dergiyi Öz’e vermedi. Eğitim 61 Kurumu Başkanlığı tarafından gönderilen gerekçe yazısında ise “kişiye özel muamele” gözler önüne serildi. Ceza İnfaz Kanunu’nun 8. maddesinde yer alan “Hükümlüler mahkemelerce yasaklanmamış yayınlardan yararlanabilirler.” hükmünü yok sayan cezaevi idaresi, gerekçe olarak Öz’ün aldığı müebbet hapis cezasını gösterdi. Kararda dikkat çeken bir başka nokta ise, Tekirdağ 1 No’lu Cezaevi’nden çıkışına izin verilen derginin Bakırköy L Tipi Cezaevi’ne girişine izin verilmemesi. Karar, “İki ayrı cezaevinde iki ayrı hukuk mu uygulanıyor?” sorusunu akıllara getirdi. (“Bakırköy cezaevinde keyfi hukuk!”, http://www.ozgur-gundem.com, 26.02.2012) 26- Tutukluların aileleriyle yaptığı telefon görüşmesinde aktardığı bilgilere göre, 22 Şubat 2012 tarihinde Kürkçüler F Tipi Kapalı Cezaevi’nden İskenderun M Tipi Kapalı Cezaevi’ne sevk edilen Zübeyir Gündüz ve Serhat Aykut adlı tutukluların cezaevi girişinde önce aramaya tabi tutulmak istendiği, tutukluların bunu kabul etmemesi üzerine gardiyanlar tarafından darp edildiği bildirildi. (“2 tutuklu da darp edildi”, http://www.ozgur-gundem.com, 27.02.2012) 27- Edinilen bilgilere göre; Amasya E Tipi Cezaevi’nde bulunan Kamuran Parlak, Mesut Bildik, Faruk Aksaç, Mesut Eren, Ekrem Didim ile Naif Abu’un bulunduğu koğuşta gardiyanların zorla Kamuran Parlak’ı dışarı çıkarmaya çalışması üzerine arkadaşları karşı çıktı. Bunun üzerine söz konusu siyasi tutuklular gardiyanların saldırısına maruz kalarak darp edildi. Parlak’ın ağabeyi Faysal Parlak, saldırının sorumlularının Cezaevi Müdürü ile başgardiyan olduğunu belirterek tutukluların savcılığa suç duyurusunda bulunduğunu, kendilerinin de gereken yasal girişimlerde bulunacağını ifade etti. Öte yandan Bitlis E Tipi Cezaevi’nde kadın tutuklular, aileleri aracılığıyla yaptıkları basın açıklamasında “açlık grevine başladıklarından beri kaloriferlerin yakılmadığı ve sıcak suyun kendilerine verilmediğini, bazen günlerce revire bile çıkarılmadıklarını dile getirerek bu uygulamalarla kendilerine işkence yapıldığını” dile getirdiler. (“Amasya ve Bitlis’de eksik kalmadı”, http://www.ozgur-gundem.com, 27.02.2012) 28- Kaldığı Kırıkkale Hacılar F Tipi Cezaevi'ndeki odasını basan gardiyanların resim sergisi için yaptığı tablolarına "yasak" diye el koymasına karşı çıkan tutuklu Asrail Seyithan Özer, gardiyanlar tarafından çıplak, aç ve susuz şekilde iki gün hücrede tutuldu. Bununla yetinmeyen cezaevi yönetimi sahte tutanakla Özer hakkında disiplin işlemi başlattı. (“Cezaevinde resim yapmak yasak!”, http://diclehaber.com.tr, 27.02.2012) 29- Osmaniye T Tipi Cezaevi'nde müvekkilleri bulunan avukat Tugay Bek, Osmaniye Cezaevi'nin tutuklulara yönelik özel uygulamaların olduğu pilot bir cezaevi olduğunu belirterek, A-26 koğuşunda kalan müvekkilleri Hacı Aydın, Abdurrahim Balicak, Murat Çetin, Mazlum Kapan, Mehmet Akar, Emrah Özdemir ve Yusuf Abo’nun 21 Şubat’ta infaz koruma memurları tarafından arama bahanesiyle şahsi eşyalarının dağıtılıp, sözlü tacize maruz kaldıklarını söyledi. Yaşanan olaydan bir gün sonra da sabah saat 08.00 sıralarında 30 infaz koruma memurunun koğuşa girerek Murat Çetin'in sakalının uzun olması ve çıplak aramayı dayatmaları ve buna tutukluların karşı çıkması üzerine saldırdıklarını aktaran Bek, durumu protesto eden tutuklu ve hükümlülerin slogan atma- 62 sının ardından A-27 koğuşunun kapı dövme eylemi gerçekleştirdiğini ve bu nedenle mahkûmların infaz koruma memurları tarafından tekme ve yumruklarla darp edildiklerini dile getirdi. Bek, saldırı sırasında Mustafa İlgen isimli siyasi tutuklunun kalp spazmı geçirdiğini aktardı. Bek, "Müvekkillerim özellikle kafalarına ağır darbeler aldıklarını ve bu nedenle hayatlarından endişe ettiklerini söylediler" dedi. Saldırıya uğrayan tutuklu ve hükümlülerin bayılmalarına ve ciddi bir şekilde yaralanmalarına rağmen 36 saat sonra revire çıkarıldıklarını kaydeden Bek, tutuklu ve hükümlülerin yüzeysel bir şekilde muayene edildiklerini ve darp izlerinin kayda geçirilmediğini belirterek, Adalet Bakanlığı'na gerekli başvurularda bulunacaklarını açıkladı. Saldırı sonrası tutukluların Cumhuriyet Başsavcılığı ve Meclis İnsan Hakları Komisyonu'na dilekçe yazdıklarını belirten Bek, "Tutuklu ve hükümler dilekçelerinin iletildiği konusunda emin değiller, dilekçelerin idare tarafından iletildiğini düşünmüyorlar." diye konuştu. (“Osmaniye özel uygulamaların olduğu pilot cezaevi mi?”, http://diclehaber.com.tr, 27.02.2012) 30- Bingöl M Tipi Kapalı Cezaevi'nde PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi protesto etmek için bedenini ateşe veren tutuklu Şehmus Anik'in, tedavi gördüğü Bingöl Devlet Hastanesi'nde bir astsubay tarafından fiziki ve sözsel işkenceye maruz kaldığı iddia edildi. Anik'in vücudunun büyük bir kısmında yanıklar olması nedeni ile bir kişinin yardımı olmadan oturup kalkamadığını, hatta ellerini dahi kullanamadığını ifade eden tutuklu arkadaşları, Anik'in cezaevi ring aracına konularak saatlerce bekletildiğini de ifade ettiler. İşkenceci astsubayın Anik'e 'Bundan sonra seni hastaneye ben götürüp getireceğim, ağzını açıp konuşursan kafana sıkıp bir köşeye atarım' dediğini söyleyen tutuklular, bu tür durumların daha önce yaşandığını ve subay hakkında suç duyurusunda bulunduklarını dile getirdiler. Tutuklular, suç duyurusunda bulunmalarına rağmen subay hakkında herhangi bir işlemin yapılmadığını ifade etti. (“Bedenini ateşe veren tutukluya işkence iddiası!”, http://diclehaber.com.tr, 28.02.2012) 31- Cezaevinde inceleme yapan CHP heyetinde yer alan Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, cezaevi yönetiminin sorumluluğunun çok büyük olduğunu ancak, en büyük ihmalin Adalet Bakanlığı’nda olduğunu söyledi. Cezaevindeki olaylarla ilgili 12 Temmuz 2011’de Adalet Bakanlığı ile TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adana Valiliği’ne şikâyet gittiğini belirten Ağbaba, “Hiçbir inceleme yapılmıyor. Ne zaman geçen hafta basında yer aldı, bakanlık da incelemeye başlıyor. Ama en ilginci şu: Bakanlık çocukların "Bizi dövüyor, hakaret ediyor" dediği ve hakkında en çok şikâyet edilen kişi olan cezaevi ikinci müdürünün Van'daki Erciş Cezaevi'ne birinci müdür olarak atandığını, Pozantı'nın müdürünün de Ankara'daki Sincan Cezaevi'ne atanarak terfi ettiriyor dedi. Cezaevine uzman pedagog ve psikologların gelmesi gerektiğini belirten CHP’li Ağbaba, “Cezaevinde büyükler ve küçükler bir arada kalıyor. Cezaevi şartları da idarenin şartları da çok yeterli değil” dedi. (“Pozantı cezaevinde ikinci skandal”, http://www.radikal.com.tr, 29.02.2012) 32- Pozantı Cezaevi'ndeki çocuklara yönelik cinsel istismar ve fiziksel şiddet uygulamalarının yankısı sürerken, 16 yaşında iken 4 yıl önce iki defa Pozantı Cezaevi'nde tutuklu kalan T.T., 2008- 63 2009'da yaşadıklarını anlattı. T.T. yaşananların sadece Pozantı ile sınırlı olmadığına dikkat çekerek, Kürkçüler E Tipi Cezaevi'nde de tacize uğradıklarını belirtti. 10 Şubat 2008 tarihinde gözaltına alınarak çıkarıldığı mahkeme tarafından tutuklanıp Kürkçüler E Tipi'ne Cezaevine götürülen T.T., cezaevine girmeden askerlerin, "Geldiler, geldiler!" diye bağırıp hâlâ y çektiklerini ve burada kendilerine askerlerce işkence ve tacizde bulunulduğunu kaydederek, "Kürkçülere götürüldüğümüz gün hava yağmurluydu. Avlunun içerisi su dolmuştu. Bizi suyun içerisinde soydular. Buraya niçin getirildiğimiz soruldu, zaten iddianamede PKK üyesi olduğumuz yazılıydı. Bizi uzun süre dövdüler. Asker dayağı bittikten sonra komutanın odasına alındık ve buradan bizi küçük bir kulübeye götürdüler. Askerler bizi anadan doğma soyduktan sonra taciz ettiler. Bu tacizlerden sonra gardiyanlara teslim edildik." şeklinde konuştu. T.T., "Kürkçülerde kaldığımız bir hafta boyunca asker ve komutan dayağının ardından sıra gardiyan dayağına gelmişti. Günün 24 saati demir çubuklarla gardiyanlar tarafından dövülüyorduk. Bir defasında dayak faslı bittiğinde iki gardiyan sırtıma binip, kendilerini koridorun sonuna kadar taşımamı istediler. Ben kabul etmeyince tekrar dövdüler." dedi. Kürkçüler'de kaldıkları bir haftanın ardından Pozantı Cezaevi'ne sevk edildiklerini kaydeden T.T., buradan çıkarken asker ve gardiyanlardan 'çıkış' dayağı yediklerini ve Pozantı'ya gelişlerinin de bundan farklı olmadığını ifade etti. Burada da gardiyanlar tarafından 'geliş' dayağı atıldığını söyleyen T.T., "Buraya geldikten sonra Kürkçüler'de yaşadıklarımızın bir şey olmadığını anladık. Her anlamda psikolojik ve fiziki işkenceler gördük. Ama buradaki işkence ve uygulamalar bambaşkaydı. İlk geldiğimizde bize belki 10 yıllık olan battaniyeler veriyorlardı. Öyle kötü kokuyorlardı ki bazılarımız zehirlenip hastaneye dahi kaldırıldı. Adli tutuklular siyasilerin aralarına konuluyordu, bunlar ailelerin gönderdikleri paralara el koymanın yanı sıra, yemekleri de kendilerine ayırıyor ve kendi iç çamaşırlarını çocuklara yıkatıyorlardı" şeklinde konuştu. Adli mahkûmların siyasi mahkûmların içerisine "işkence yapmaları için" gönderildiğini savunan T.T., "Adli mahkûmlar bize akıldışı işkenceler yapıyordu. Adli mahkûmlar arkadaşlarımızı taciz ediyorlardı. Hatta beni de taciz ettiler. Olay üzerine cezaevi müdürüne çıktım. Bunun üzerine bana tacizde bulunan kişi beni tehdit etti. 'Burası benim elimde, bütün koğuşlarda adamım var. Adımdan bahsettiğin anda seni yok ederim' dedi. Adli mahkûmlar, sadece tacizde bulunmuyorlardı. Benim kaldığım koğuşta sadece taciz vardı, ama A-5, B-1 ve C-2 koğuşlarında tecavüz edildiğini biliyorduk" dedi. (“Kürkçüler'de askerin, Pozantı'da adli tutukluların tacizine uğradım.”, http://diclehaber.com.tr, 01.03.2012) 33- Pozantı’dan geçen hafta tahliye olan 16 yaşındaki N.S. İHD Mersin Şubesi’ne giderek şikâyette bulundu. N.S.; “Orada her türlü şey oluyor, cinsel istismar dahil. Bulaşık yıkatıp, yerleri sildiriyorlar, sabaha kadar uyutmuyorlar, ayakta bekletiyorlar.” dedi. Bu arada Pozantı Çocuk ve Gençlik Cezaevi’nde gündeme gelen iddialara ilişkin olarak Adalet Bakanı Sadullah Ergin üç müfettiş görevlendirerek, Müsteşar Yardımcısı Sefa Mermerci başkanlığında bir heyeti Pozantı’ya gönderdi. Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Sefa Mermerci ise önce çocukların bir arada bulunduğu ortamlarda bu tür iddiaların zaman zaman gündeme geldiğini söyleyerek: “Bu çocukların namusları, haysiyetleri, eğitimleri, sağlıkları her şeyleri bize 64 emanet. Böyle bir olay yaşanmışsa sonuna kadar gider, sorumluları bulur, gereken cezayı veririz. Konu kapatılmayacak. Kimsenin endişesi olmasın.” dedi. (“Pozantı'ya 7 ay sonra 3 müfettiş”, http://www.radikal.com.tr, 01.03.2012) 34- Ceyhan M Tipi Kapalı Cezaevi'nde bulunan Mehmet Emin Şakar adlı tutuklu, cezası bitmesine rağmen disiplin cezası olduğu gerekçesiyle tahliye edilmiyor. Şakar'ın eşi Revzete Şakar, eşinin 1 Mart tarihinde tahliye olması gerekirken tahliye edilmediğini belirterek, tepkisini dile getirdi. Eşini karşılamak için cezaevine gittiklerinde durumu öğrendiklerini belirten Şakar, "Eşim bize disiplin cezası nedeniyle tahliye edilmediğini, 49 gün sonra tahliye olacağını söyledi. Disiplin cezasının nedenini tam olarak bilmiyoruz. Cezaevi kurallarına uymadığı gibi bir şey söyleniyor" dedi. (“Cezası biten tutuklu tahliye edilmiyor”, http://diclehaber.com.tr, 02.03.2012) 35- Kürkçüler F Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunan Agit Özbay'ın mektuplarına, cezaevi yönetimi tarafından "örgüt propagandası" yapıldığı iddiasıyla el konulduğu belirtildi. Özbay, Adana'da yayın yapan Radyo Dünya'ya gönderdiği mektubun yayınlanması üzere cezaevi idaresinin 5 mektuba "örgüt propagandası" yapıldığı gerekçesiyle el konulduğunu belirtti. Özbay, radyoya gönderdiği mektupta, "Bundan önce gönderdiğim mektuplarımda 'iktidar' kelimesinden dolayı 'örgüt propagandası' yapıldığı gerekçesiyle el konuldu" dedi. Özbay, el konulan mektupların sadece kendisininkileriyle sınırlı olmadığını, onlarca tutuklunun radyoya gönderdiği mektuplara benzer bahanelerle el konulduğunu ifade etti. Yine, Pozantı Cezaevi'nde 2007 ve 2009 yılları arasında tutuklu bulu- nan ve şu anda Kürkçüler F Tipi Cezaevi'nde olan Agit Tufan isimli tutuklunun kardeşi Salih Tufan, 28 Şubat'ta kardeşi Tufan'ın görüşüne gittiğini ve kardeşinin kendisine görüş esnasında mektuplarına el konulduğunu söylediğini belirtti. Tufan, Agit Tufan'ın 2007 ve 2009 tarihleri arasında Pozantı Cezaevi'nde kaldığını ve bugünlerde taciz ve tecavüz iddialarıyla gündemde olan Pozantı Cezaevi'nde yaşadığı taciz olaylarını bildirmek için Radyo Dünya'ya gönderdiği mektuplara el konulduğunu kaydetti. (“Kürkçüler F Tipi'nde Pozantı yasağı!”, http://diclehaber.com.tr, 02.03.2012) 36- Kürkçüler F Tipi Kapalı Cezaevi'nde tutuklu bulunan Hamdüsena Sayan, Adana Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Derneği (TUHADER) Adana Şubesi'ne mektup gönderdi. 12 Kasım tarihinden bu yana Kürkçüler F Tipi Kapalı Cezaevi'nde tutuklu bulunduğunu belirten Sayan, 17 Aralık 2011 tarihinde geçirdiği kalp rahatsızlığı nedeniyle kaldırıldığı hastanenin mahkûm koğuşunda asker ve gardiyanların gözetiminde adli tutukluların saldırısına maruz kaldığını kaydederek, "Ertesi gün öğle vaktinde bulunduğum hasta kabul koğuşuna doğru küfürler edilmeye, su ve yemek artıkları atılmaya başlandı. Bunları yapanlar adli mahkûmlardı. Bunlar yapılırken bulunduğum odanın kapısı kilitliydi ve adli mahkûmlar başka odadaydılar. Bir süre sonra görevli askerin adli mahkûmlarla konuştuklarını gördüm. Aradan pek bir zaman geçmemişti ki kilitli olan kapı açıldı ve orada bulunan adli mahkûmlar üzerime sardırmaya, darp edip küfür ve hakaretler etmeye başladılar. Bunlar birebir görevli infaz koruma memurları ve görevli askerlerin gözleri önünde cereyan etmekteydi ve hiç seslerini çıkarmadan izliyorlardı." dedi. Sayan, bir süre sonra asker ve gardiyanların 65 adli mahkûmlara kendisini bırakmalarını söylediğini dile getirerek, mahkûmların bu söz üzerine kendi odalarına geçtiğini, bunun da olayın gardiyan ve askerler tarafından organize edildiğinin kanıtı olduğunu kaydetti. (“Asker ve gardiyan gözetiminde tutukluya saldırı iddiası”, http://diclehaber.com.tr, 05.03.2012) 37- Bingöl M Tipi Kapalı Cezaevi'nde tutukluların yakınları ile gerçekleştirdikleri haftalık açık görüş sonrası ismi öğrenilmeyen bir kadın, sivil polisler tarafından gözaltına alındı. Cezaevinde tutuklardan aldığı yazılı notları dışarı çıkardığı gerekçesiyle gözaltına alındığı belirtilen kadının, Bingöl Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldüğü belirtildi. Gözaltı olayına tepki gösteren tutuklu yakınları, açık görüşlerden sonra her hafta bir kişinin gözaltına alındığını belirterek, gözaltına alınan kişilerin serbest bırakıldığını, bunun bir psikolojik baskı olduğunu söyledi. (“Cezaevine görüşe giden bir kadın gözaltına alındı.”, http://diclehaber.com.tr, 05.03.2012) 38- Adalet Bakanlığı’na bağlı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, 29 Şubat 2012 tarihi itibariyle cezaevlerinde bulunan tutuklu, hükmen tutuklu ve hükümlü istatistiklerini açıkladı. İstatistiklere göre cezaevlerinde tutuklu sayısı 36 bin 647 olurken, hükmen tutuklu sayısı 18 bin 609, hükümlü sayısı ise 75 bin 361 oldu. İstatistiklere göre; cezaevlerinde bulunan 36 bin 647 tutukludan 32 bin 981'i erkek, bin 763'ü kadın, bin 903'ü ise çocuklardan oluştu. 18 bin 609 hükmen tutuklunun ise 17 bin 666'sı erkeklerden, 646'sı kadınlardan 197'si ise çocuklardan oluştu. Cezaevlerinde bulunan 75 bin 361 hükümlünün 72 bin 818'i erkeklerden, 2 bin 334'ü kadınlardan 209'u ise çocuklardan oluştu. İstatistiklere göre, cezaevlerinden tutuklu, hükmen tutuklu veya hükümlü olarak toplan 2 bin 309 çocuk bulunuyor. İstatistiklerde bir başka dikkat çeken nokta ise, cezaevlerinde bulunan çocuk sayısı geçen ay 2 bin 260 iken bu sayı Şubat ayında 2 bin 309 oldu. Ayrıca dikkat çeken noktalardan bir tanesi de cezaevlerinde bulunan çocukların bin 785'inin kapalı ceza infaz kurumlarında bulunuyor olması oldu. (“Cezaevlerinde 2 bin 309 çocuk var”, http://diclehaber.com.tr, 05.03.2012) 39- İstanbul'da bulunan Maltepe Çocuk ve Gençlik Cezaevi'nde bulunan çocukların, yetişkin adli tutukluların koğuşuna zorla konmak istendiği iddia edildi. 14 siyasi tutuklu çocuğun kaldığı cezaevinde, geçtiğimiz aylarda zorla 2 çocuğun adli yetişkin tutukluların koğuşuna konduğu belirtildi. 3 aydır Maltepe Çocuk Cezaevi'nde bulunan T.B'nin babası Beşir B. oğlu ve arkadaşlarının adli yetişkin tutukluların koğuşuna götürülmek istendiğini söyledi. (“Maltepe Cezaevi'nde çocuklar yetişkinlerin koğuşuna konulmak isteniyor”, http://diclehaber.com.tr, 05.03.2012) 40- Son zamanlarda Cezaevlerindeki keyfi uygulamalardan biri de cezası tamamlanan hükümlülerin “disiplin cezaları” gerekçe gösterilerek tahliye edilmemeleri. 2010 yılının Haziran ayında “yardım yataklık” suçundan 20 ay onaylanmış hapis cezası bulunan Doğan Şahin Ermiş, Kandıra T Tipi Cezaevi’nde cezasını 18 Şubat’ta tamamladı. Ancak “disiplin cezası” gerekçe gösterilerek tahliye edilmedi. Ermiş’in “disiplin cezası” da 24 Şubat’ta tamamlandı, fakat Doğan Şahin Ermiş halen cezaevinde tutuluyor. Ermiş’in eşi Zehra Ermiş, eşinin hiçbir gerekçe gösterilmeden cezaevinde tutulduğunu belirterek, bu 66 hukuksuzluğun derhal sona erdirilmesini istedi. (“Cezası bittiği halde tahliye edilmiyor”, http://www.ozgur-gundem.com, 06.03.2012) Bakanlığı'na gönderildiğini söyledi. (“Kalp yetmezliği olan tutukluya 'kelepçe yoksa muayene yok' baskısı”, http://diclehaber.com.tr, 08.03.2012) 41- G.B. isimli kadın, İHD Adana Şube Başkanı Osman Kara'ya mektup yazarak tutuklu bulunduğu Hatay E Tipi Kapalı Cezaevi'nde kadın gardiyanlar eşliğinde hücre değiştirirken, yanlarında bulunan erkek gardiyan tarafından tacize uğradığını, bununla ilgili Adalet Bakanlığı'na da başvuruda bulunduğunu söyledi. Bakanlığın olayı araştırması için Cumhuriyet Savcılığı'na talimat vermesine rağmen hâlâ ifadesinin alınmamış olduğunu yazan G.B.¸”Bir insan ve bir kadın olarak yaşadıklarımdan çok kötü etkilendiğini, 16 Ekim 2011'de Ankara Kadın Kapalı Cezaevi'nden Hatay'a sevk edildiğini ve burada kalan tek siyasi kadın tutuklu olduğu için adli tutuklu ve hükümlü kadınlarla görüşmesinin yasak olduğunu, sadece gardiyanları görebildiğini” söyledi. Konu ile ilgili olarak konuşan Cezaevi 1. Müdürü Duran Altıntop ise ; “Erkek gardiyan hakkındaki hem idari soruşturma hem de adli soruşturma süresince G.B.'nin ve olayın olduğu anda çevrede bulunan kadın gardiyanların ifadelerinin alındığını söyleyerek her iki soruşturmanın da 15-20 gün içerisinde tamamlanarak kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini” söyledi. (“Hatay Cezaevi'nde Taciz İddiası”, http://bianet.org, 08.03.2012) 43- İzmir’in Aliağa İlçesi'ndeki Şakran Cezaevi'nde bulunan Neriman Birlikler, Emine Aslan, Ayşe Şimay, Halime Demir, Songül Başkan ve Şengül Demir isimli kadın tutuklular, cezaevinde yaşanan keyfi uygulamaları kendilerini ziyaret eden avukatları Canan Uçar'a anlattı. Av. Uçar, kadın tutukluların yeni açılan Şakran Cezaevi'ne saçlarından tutulup yerlerde sürüklenerek getirildiklerini hatırlatarak, kadın tutukluların cezaevinde içi inşaat hafriyatıyla dolu odalara yerleştirildiklerini, odadaki hafriyatların kadın tutuklulara temizlettirildiğini kaydetti. Kadın tutukluların odalardaki inşaat hafriyatlarını toplamasından kaynaklı ellerinin yara bere içinde kaldığını ifade eden Uçar, cezaevi yönetiminin kadın mahkûmların hafriyatları temizlemek için kullandığı suyu da tutukluların cezaevindeki su limitlerinden kestiğine dikkat çekti. Kadın tutukluların koğuşlarından dışarı çıktığında saçlarındaki tokaların keyfi şekilde çıkartıldığını ifade eden Uçar, tutukluların telefonla konuşmaları için tekmil vermeye zorlandıklarını belirtti. Kadın tutukluların televizyon, radyoları olmasına rağmen, Şakran Cezaevi'ne sevk edildikleri tarihten beri, televizyon ve radyolarının verilmediğine dikkat çeken Uçar, cezaevi idaresinin tutukluların kışlık elbiselerini vermediği için, üstlerindeki ince elbiselerle soğuktan donduklarının altını çizdi. Cezaevi yönetiminin, kadın tutuklular hakkında hazırlanan iddianameleri de vermediğini söyleyen Uçar, tutukluların cezaevine geldikleri süre zarfında kendilerine hiç bir mektubun verilmediğini söyledi. Uçar, cezaevi yönetiminin, kadın tutukluların gönderdiği faks 42- Erzurum E Tipi Kapalı Cezaevi'nde bulunan Ajda İnci'nin, kalp yetmezliği nedeniyle götürüldüğü Erzurum Devlet Hastanesi'nde kelepçeli muayeneyi kabul etmediği için tedavi edilmeden yeniden cezaevine geri götürüldüğü öne sürüldü. Cezaevi 2. Müdürü, kelepçeli muayeneyi doğrularken, şikâyet dilekçesinin de Adalet 67 için 3 lira, taahhütlü mektup için 4,75 lira para aldığını da ifade ederek, bunun normal ücretin iki katı olduğunu, tutukluların gönderdiği postalar için alındı belgesi verilmediğini söyledi. Cezaevi yönetiminin kadın tutukluların 1 saat olan açık görüş haklarını 20 dakika ile sınırladığını dile getiren Uçar, kadın tutuklulara çok az yemek verildiği için sürekli aç kaldıklarını belirterek, sürekli hastalığı olan tutukluların tedavisi yapılması için doktor raporlarıyla verilen ilaçların, tutuklulara verilmediğini vurgulayan Uçar, açlık grevine giren kadın tutukluların ihtiyacı olan B vitamini hapların da verilmediğine dikkat çekti. (“Şakran, cezaevi değil toplama kampı mı?”, http://diclehaber.com.tr, 09.03.2012) 44- “Örgüt üyeliği” iddiasıyla 7,5 yıl hapis cezasına çarptırılan ve Kürkçüler F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutulan Mehmet Halit Oruç adlı hükümlü cezaevinde yaşadığı hak ihlallerine ilişkin gönderdiği mektupta; “cezaevinde bulunduğu sürenin önemli bir bölümünü disiplin cezalarıyla geçirdiğini belirterek, cezaların çoğunluğunu açlık grevinden dolayı aldığını ve hastanede kelepçeli tedaviyi kabul etmediğinden ötürü çektirmesi gereken dişini çektiremediğini ve hastaneye gidemediğini” yazdı. Mektupta, aldığı görüş cezalarının 50 aya tekabül ettiğine dikkat çeken Oruç, “Bu hesaba göre kalan 28 ay açık görüş yapabileceğim. Vatana millete hayırlı olsun. 7,5 yıllık cezam nur topu gibi ceza doğurdu” diye belirtti. Cezaların yıldırma amacını taşıdığını belirten Oruç, buna teslim olmayacağını dile getirdi. (“Cezam nur topu gibi ceza doğurdu”, http://www.ozgur-gundem.com, 14.03.2012) 45- Osmaniye T Tipi Cezaevi'ndeki mahkûmlar, yaptıkları açıklamada; cezaevinde yaşadıkları işkence ve kötü muamele uygulamalarını anlattı; “Gardiyanlar sık sık mahkûmlardan tamamen çıplak kalacak şekilde soyunmalarını ve o haldeyken eğilip kalkmalarını dayatıyor. Kabul etmeyenlere darp uygulanıyor. Ayrıca, mahkûmlar tek sıraya geçirilerek sayım yapılıyor, ancak esas duruşta konuşabiliyor ve duvar dibine bakarak yürütülüyorlar. Zorunlu olarak anneleriyle birlikte cezaevinde kalan çocuklara yemek verilmiyor, anneler yemeklerini çocuklarla paylaşıyor.” (“Kürtçe Konuşan, Çıplak Aramaya Direnen Mahkûma Darp!”, http://bianet.org, 20.03.2012) 46- Adalet Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada Pozantı M Tipi Çocuk Kapalı Ceza İnfaz Kurumuyla ilgili olarak Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü Denetim Uzmanlarınca yapılan incelemeye ilişkin raporun sonuç bölümüne yer verildi. Raporun tam metninin, Pozantı Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülmekte olan adli ve idari soruşturmalara dahil edilmek üzere ilgili Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildiği belirtildi. Raporda “15.09.2011 tarihinde kurumdan ayrılan dönemin kurum müdürü ile 05.09.2011 tarihinden itibaren görev yapmaya başlayan mevcut kurum müdürü, dönemin iki tane ikinci müdürü, iki infaz koruma baş memuru hakkında (toplam 6 kişi) adli ve idari yönden işlem yapılmasının yerinde olacağı” kanaatine varıldığı kaydedildi. (“Adalet Bakanlığı 'Pozantı' raporunu tamamladı”, http://www.radikal.com.tr, 21.03.2012) 47- Muhabir Özlem Ağuş, tutuklu bulunduğu Karataş Kadın Kapalı Cezaevi'nden gönderdiği mektupla yaşanan hak ihlallerine dikkat çekti. Ağuş mektubunda; “Karataş Kadın Cezaevi'nde siyasi tutuklu ve hükümlülere dışarıdan gönderilen ulusal kıyafetler ve kitaplar 'Suç teşkil ediyor.' gerekçesiyle cezaevi yönetimi tara- 68 fından tutuklulara verilmiyor. Bunların yanı sıra kadın tutukluların boyunlarına taktıkları şallar da 'suç unsuru' olarak görülüyor. Siyasi tutukluların, kendilerine gönderilen kitapların yasak olmadığı halde cezaevi yönetiminin eğitim birimi bölümünde keyfi olarak uzun süre boyunca tutulduğunu, yapılan bu uygulamaların uzun süredir devam ettiğini” belirtti. (“Yöresel kıyafetler 'suç' teşkil ediyor!”, http://diclehaber.com.tr, 22.03.2012) 48- Grup Yorum tarafından yapılan yazılı açıklamada; ”...Grubumuz üyesi Seçkin Aydoğan bugün tutuklu bulunduğu Tekirdağ 1 No'lu F Tipi Hapishanesi'nde yanındaki diğer mahkûmlar Eser Morsümbül ve Onur ile birlikte sabah saatlerinde saldırıya uğramıştır. Saldırı sonrası sağlık durumları hakkında bilgi alınamazken, mahkûmların her birinde özellikle de Seçkin'de ciddi yaralanmalar olduğunu öğrendik. Arkadaşımız ve diğer mahkûmların yaşadığı bu saldırıdan ve bundan sonra başlarına gelecek her şeyden Tekirdağ 1 No'lu F Tipi Hapishanesi Müdürü, diğer görevliler ve gardiyanlar sorumludur." denildi. (“Grup Yorum üyesine cezaevinde saldırı”, http://www.radikal.com.tr, 26.03.2012) 49- Erzurum E Tipi Kapalı Cezaevi'nde kalan siyasi kadın tutuklular, aileleri aracılığı ile yaptıkları açıklamada, cezaevinde yaşadıkları hak ihlallerine dikkat çektiler. Mahkemeye ve hastaneye getiriliş ve götürülüşleri sırasında adli tutuklu erkekler ile aynı araçta tutulduklarını belirten kadınlar, araç içerisinde erkeklerin sözlü tacizlerine, küfür ve hakaretlerine maruz kaldıklarını kaydettiler. Erkeklerin hem kadın hem de siyasi kimliklerine yönelik saldırı yaptıklarını kaydeden kadınlar, mahkeme bitiminden sonra saatlerce nezarette tutul- duklarını belirtti. Kadınlar, cezaevinde yaşanan bir diğer hak ihlalinin ise, üst aramalarında yaşananlar olduğunu söyledi. Kendilerini ziyarete gelen ailelerinin ince üst aramasına maruz kaldıklarını dile getiren kadınlar, kendilerinin de cezaevi ve hastane dönüşü sırasında ince aramaya tutulduklarını dile getirerek, "İç çamaşırlarımızı bile çıkartıyorlar, bu uygulama insanlık dışıdır." dediler. Kelepçeli tedaviyi kabul etmediklerini ifade eden kadınlar, bu nedenle tedavi edilmeden tekrar cezaevine geldiklerini belirtti. Öte yandan cezaevindeki bazı kadınların ciddi olarak sağlık sorunlarının olduğu bilgisini veren kadınlar, "Arkadaşlarımızın ciddi olarak sağlık sorunları olmasına rağmen hastanede 'Psikolojik rahatsızlığı var.' denilerek geri gönderiliyorlar." dedi. (“Erzurum Cezaevi'nde siyasi tutuklu kadınlardan şok iddia!”, http://diclehaber.com.tr, 28.03.2012) 50- Ankara Sincan 1 No'lu F Tipi Cezaevi'ne müvekkiliyle görüş için giden Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) avukatlarından Sevinç Sarıkaya, avukat görüş odalarında kamera olduğunu ve kameraların aktif çekim yaptığını belirtti. Sarıkaya, "Müvekkilim Mehmet Reşat Güvenilir ile görüşmek üzere Sincan 1 No'lu F Tipi Cezaevi'ne gittim. Avukat görüş odasına girdiğimde ise kamera olduğunu ve kameranın aktif çekim yaptığını gördüm. Artık kameralarla müvekkillerimizle neler konuşuyoruz onları görüp kaydedecekler. Avukat odasında kamera olması etik değildir. Daha sonra ne konuştuğumuzu çok net bir şekilde izleyebilecek ve dinleyebilecekler. Kendilerine göre davranıp müvekkillerimizle görüşlerimizi engelleyebilecekler. Benim müvekkillerime gönderdiğim kapalı zarfı dahi açmaya yetkisi olmayan cezaevi idaresi, müvekkilim ile görüşmemi nasıl 69 kayıt altına alabilir?. Ayrıca müvekkilim bundan 1 ay önce gönderdiği mektubunda yeni gelen cezaevi müdürünün 'Kamera takalım da cezaevinde olduklarını hissetsinler. Bu kadar rahat olmasınlar' söylediğini yazmıştı." diye konuştu. Cezaevindeki yasadışı uygulamaya tepki gösteren ÇHD Ankara Başkanı Murat Yılmaz ise, "Avukat görüş odalarına kablolar çekilirken cezaevi idaresine kablonun hangi amaçla çekildiğini sorduk. Ancak tatmin edici bir cevap alamadık. Yapılan uygulama hukuksuzluktur. Bununla ilgili olarak hem basın açıklamaları hem de suç duyurusu yapacağız." dedi. (“Sincan F Tipi'nde avukat ve müvekkil görüşmesi kayıt altına alınıyor”, http://diclehaber.com.tr, 29.03.2012) 51- Osmaniye Cezaevi’ndeki işkencenin medyaya yansıması üzerine, cezaevi yönetiminin şimdi de tutuklulardan zorla, döverek imza topladığı ortaya çıktı. İlyas Toptamur adlı tutuklu, ailesine haftalık telefon görüşmesinde 6 aylık açık görüş cezası aldığını ve şiddet olmadığını belirten kâğıtları zorla dayakla imzalattıklarını aktardı. “Burada işkence yok diyor.” şeklindeki beyanı imzalamaları istenen tutuklu ve hükümlülerin birçok hakarete maruz kaldıkları ve açık görüş cezaları aldıkları kaydedildi. (“‘İşkence yok’ işkencesi”, http://www.ozgur-gundem.com, 03.04.2012) 52- Osmaniye Cezaevi’nde aralarında oğlu Mustafa İlgen’in de bulunduğu tutuklulara gardiyanlar tarafından acımasızca saldırıldığını belirten baba Mehmet Emin İlgen İHD’ye yaptığı başvuruda; “Gardiyan Mehmet Ali Yıldızhan öncülüğünde yapılan kışkırtmayla gardiyanlar tutuklulara saldırmış ve birçok kişi yaralanmış. Oğlum yediği dayaklar nedeniyle gözünü hastanede açmış. Diğer tutuklular da çok kötü yara- lanmış.” dedi. (“Cezaevi değil toplama kampı!”, http://www.ozgur-gundem.com, 04.04.2012) 53- Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile hükümlü bulunan Kenan Avcı, Newroz bayramında ailesinin Newroz’unu telefonda kutladığı için telefonla konuşma hakkı süresiz olarak elinden alındı. Urfa’nın, Siverek ilçesinde oturduklarını ve Tekirdağ ile aradaki mesafe çok olduğu için görüşme imkânlarının sınırlı olduğunu ifade eden aile, Newroz’larını kutladığı için çocuklarının ceza almasına tepki göstererek hukuki girişimlerde bulunacaklarını söyledi. (“Newroz kutlamasına süresiz telefon yasağı”, http://www.ozgur-gundem.com, 04.04.2012) 54- Sinop, Aydın, Karataş, Konya, Erzurum cezaevlerinde yatan kadın tutuklu ve hükümlüler cinsel taciz iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. BDP Grup Başkan Vekili ve Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın yazılı soru önergesini yanıtlayan Adalet Bakanı Sadullah Ergin, cezaevlerindeki taciz iddiaları ve yapılan çalışmalarla ilgili bilgi verdi. Bakan Ergin’in yanıtı ile taciz ve tecavüz iddialarının sadece Pozantı cezaeviyle sınırlı olmadığı ortaya çıktı. Ergin, Sinop E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda bir hükümlünün, kurumda görevli infaz ve koruma baş memuru tarafından taciz edildiğini öne sürmesi üzerine adli ve idari yönden soruşturma başlatıldığını, ancak soruşturma sonunda cezaya yer olmadığına karar verildiğini belirtti. (“Cezaevinde tacizden kadınlar da şikâyetçi”, http://gundem.milliyet.com.tr, 09.04.2012) 55- Osmaniye Cezaevi'nde incelemelerde bulunan Meclis İnsan Hakları Komisyonu 70 Cezaevi Alt Komisyonu'nun 23 sayfalık raporuna göre, mahkûmlar her gün sakal tıraşı olmaya zorlanıyor, tüm tutuklu ve hükümlüler başka bir cezaevinden geliyor olsa bile çırılçıplak soyularak aranıyor. Yine; C tipi, 196 kişi kapasiteli cezaevinde 227 tutuklu ve hükümlü, 1000 kişilik kapasitesi bulunan T tipi cezaevinde de 1212 kişi kalıyor. Bir koğuşta 18 kişinin kalması gerekirken 27 kişi yaşamaya çalışıyor. Kadın koğuşlarında ikisi kreşe giden dört çocuk kalıyor ve bu çocuklar ancak spor için 14 günde bir, bir saatliğine dışarı çıkarıldıklarını söylüyor. Dokuz çocuğun kaldığı çocuk koğuşlarından birinde dört kişilik bir masanın olduğu ve tabak yetersizliği nedeniyle yemekleri sırayla yemek zorunda kaldıkları belirtiliyor. Raporda yer alan diğer ihlaller; askeri usulle sayım yapılması, gazete, dergi, kitap gibi yayınların gerekçesiz bir şekilde yasaklanması, görüşme saatlerinin keyfi olarak kısaltılması, görüşe giderken sadece öne doğru bakılmasının şart koşulması, cezaevinde bulunan ve asıl görevleri firar ve isyan durumlarına müdahale etmek olan 10 robocop kıyafetli görevlilerin rutin zamanlarda da mahkûmlara gözdağı vererek sindirme amaçlı kullanılması. (“Osmaniye Cezaevi'nde Sıkıyönetim”, http://bianet.org, 09.04.2012) 56- Pozantı’daki cinsel saldırının deşifre olmasından sonra Sincan Cezaevi’ne sevk edilen ve ardından tahliye edilen M.K., C.M., Y.Ö. ve H.Y.’nin anlattıkları Pozantı’da tüyler ürperten şiddetin Sincan’da da hız kesmeden devam ettiğini gösterdi. M.K.: “Sincan’da da gardiyanlar bize kötü davranıyorlardı, tehdit ediyorlardı. Bir gün gardiyan geldi bizi dövdü. Burada benim parmağım kırıldı. Parmağım hâlâ kırık. Bizi sürekli adlilerin arasına atmakla tehdit ediyorlardı.” dedi. CM ise; “Sincan’da da koşullar aynı. Başgardiyan bizi tehdit etti. ‘Sizi yumuşak odaya götürürüm.’ dedi. (“Pozantı Sincan’a taşındı”, http://www.ozgur-gundem.com, 09.04.2012) 57- Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Cezaevi Müdürü Haydar Ali Ak, daha önce adli tutukluların koğuşuna girmek istemediği için “Git kendini as, kurtul.” diyerek tehdit ettiği siyasi tutuklu Nusret T.’yi bu kez gardiyanlara dövdürttü. Avukatı Gülizar Tuncer; “müvekkilinin tek kişilik odaya geçme talebine karşılık, adli tutukluların bulunduğu 3 kişilik bir koğuşa gönderilmesi üzerine yaptığı itiraza sinirlenen Cezaevi Müdürü Ak’ın; Nusret T.’ye odasında onur kırıcı hakaretler ettiğini, ardından da gönderdiği 2 No’lu Cezaevi’nde gardiyanlara dövdürttüğünü” açıkladı. Tuncer, “Müvekkilimden çırılçıplak soyunması istenmiş, Nusret buna karşı çıkınca yaklaşık 15 gardiyan tarafından çırılçıplak soyulmuş ve işkenceye tabi tutulmuş. Tüm vücudu yara içinde ancak yüzünde iz yok.” dedi. Tuncer, doktorun da sağlam raporu vererek olayı örtbas ettiğini söyledi. (“Haydar Ali Ak hâlâ işbaşında”, http://www.ozgur-gundem.com, 12.04.2012) 58- Kandıra 2 No’lu T Tipi Hapishanesi’nden mektup gönderen Füsun Erdoğan, “Gebze M Tipi Hapishanesi’nde iken yaptığı bilgisayar edinme hakkına ilişkin başvuru sonucunda tam bilgisayarını alacakken Kandıra’ya sevk edilmesi sonucunda daha önce verilen iznin geçerli olmadığı gerekçesiyle Kandıra Cezaevi’nde tekrar başvuru yapmak zorunda kaldığını, Kandıra Cezaevi yönetiminin “güvenlik gerekçesiyle” başvurusuna olumsuz yanıt verdiğini, bu karar ile ilgili olarak İnfaz Hâkimliği’ne yaptığı itirazın da reddedildiğini” yazdı. (“Bilgisayar Hakkım Hapishane Yönetimine Takılıyor”, http://bianet.org, 13.04.2012) 71 59- Yaklaşık 2 ay önce tutuklanarak Karataş Kadın Kapalı Cezaevi’ne gönderilen BDP Mersin Kadın Meclisi çalışanı olan kızı Saadet Kuran Süren’in ziyaretine giden anne Kadriye Kuran, geçirdiği bir kaza sonrası iki ayağına takılan platinler nedeniyle cezaevi girişinde bulunan X-Ray cihazında ses çıkması üzerine görüşe alınmadı. Kuran’a, görüşe alınabilmesi için ayağında platin olduğuna dair doktor raporu getirmesi söylendi. (“Platin nedeniyle görüşe alınmadı”, http://www.ozgur-gundem.com, 14.04.2012) 60- Hak ihlalleriyle sürekli gündemde olan cezaevlerinden Sincan F Tipi’nde tutuklu bulunan Cihan Karaçöl yakınıyla yaptığı görüş sırasında “22 Mart Perşembe günü hastaneden dönüşte ring aracında tutulduğu hücre kısmında bulunan kamerayı kapattığı gerekçesiyle saldırıya uğradığını ve vücudunda morluklar meydana geldiğini” ifade etti. Karaçöl, doktor raporu olmasına rağmen cezaevi yönetiminin konuyla ilgili hiçbir işlem yapmadığını da aktardı. (“Ring aracında dayak”, http://www.ozgur-gundem.com, 15.04.2012) 61- Avukat Tugay Bek, “Pozantı mağduru çocuklardan olan ve daha önce intihar girişiminde bulunan müvekkili TT'nin cezaevinde tedavi görememesi nedeniyle tahliyesi gerektiğini, ruh sağlığı gerekçesiyle yaptığı tahliye taleplerinin reddedildiğini” söyledi. Çeşitli sivil toplum örgütleri de TT'nin tahliyesi için Adalet Bakanlığı'na başvurdu. T.T., Pozantı’daki taciz ve tecavüz dehşetini açığa çıkardığı için yeniden tutuklanmış ve cezaevinde iki kez intihara kalkışmıştı. Bunun üzerine Adana Ekrem Tok Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde mahkûm koğuşuna konuldu. Ancak T.T. burada da rahat bırakılmadı. Bir adli tutuklunun saldırısına uğradı. T.T.’nin hayatından endişe duyan ailesi kamuoyuna duyarlılık çağrısı yaparak çocuklarının serbest bırakılmasını istedi. (“TT Tedavi Olamıyor, Tahliye Gerek”, http://bianet.org, 19.04.2012) 62- Bakırköy L Tipi Cezaevi’nde tutulan Aysun Akdağ ile Elif Sultan Kalsen’e gönderilen İlya Eyrenburg’un “Dipten Gelen Dalga”, J. Stalin’in “Strateji ve Taktik”, V.İ. Lenin’in “Gençlik Üzerine” ve Mao Zendung’un “Halk Savaşında Temel Taktikler” isimli kitapları, cezaevi idaresince “sakıncalı” bulunup tutuklulara verilmedi. Aysun Akdağ, 12 Eylül döneminde bile siyasi romanların cezaevlerine sokulduğunu belirterek, bu durumun, “işkence bitti, yasak yok.” diye halkı kandıran zihniyetin düşünceden ne kadar korktuğunun göstergesi olduğuna dikkat çekti. (“Cezaevinde dipten gelen yasak”, http://www.ozgur-gundem.com, 22.04.2012) 63- Hatay M Tipi Kapalı Cezaevi’ndeki müvekkillerini ziyaret eden Avukat Tugay Bek, müvekkilleri; Sani Abay, Masum Sağlam, Barış Yiğit, Nedim Aydınalp, Ercan Alp, Hüseyin Öcalan ve Cihan Kaçar ile 19 Nisan’da görüşme yaptığını, cezaevinde tutuklulara sistematik olarak baskı yapıldığını söyledi. Bek, cezaevi idaresi tarafından yapılan aramalarda odalar arasında 4 adet delik tespit edildiğinin iddia edildiğini aktardı. Bek, “Cezaevi idaresi, iddia ettikleri delikler ve Kürt dili ile ilgili tutulan notlardan dolayı tüm mahkûmların odalarını değiştirmiş ve haklarında disiplin soruşturması başlatmıştır.” dedi. (“Cezaevinde Kürtçe tahammülsüzlüğü”, http://www.ozgur-gundem.com, 25.04.2012) 72 64- BDP Diyarbakır İl Örgütü tarafından yapılan basın açıklamasında cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri gündeme taşındı. Açıklamada; Karataş Kadın Cezaevi’nde, tutukluların 21 Mart’ta cezaevinin havalandırmasında Newroz kutlaması yapmak istedikleri, cezaevi idaresi ve gardiyanların, tazyikli suyla kutlamaya müdahale ettiği, çok sayıda tutuklu kadının darp edilerek yaralandığı belirtildi. Cezaevi idaresi tarafından yürütülen soruşturma kapsamında, Emine Eren, Aysel Palabıyık, Ebru Bayram, Remziye Erden, Fatma Dolat, Leyla Akgül ve Sima Dorak adlı tutuklulara 12 günlük hücre cezası verildiği, ayrıca cezaevinde Newroz kutlamasına katılan 24 kadın tutukluya ise 2 ay görüş yasağı verildiği belirtildi. Kararın iptali için İnfaz Hâkimliği’ne yapılan itiraz ise olumsuz sonuçlandı. Yine BDP Mardin İl Örgütü ve TUHAD-DER Diyarbakır Şubesi, Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi’nde 800 tutuklunun zehirlenmesini cezaevi önünde yaptıkları açıklama ile protesto ederek, hükümetin ailelere açıklama yapmasını istedi. Cezaevi önündeki kitlesel eylemde, konuşan TUHAD-DER Diyarbakır Şube Başkanı Sırrı Doğan, bu kadar kişinin tedavisinin iki kişi tarafından yapıldığını aktararak, “Buna sadece iki sağlık görevlisinin bakması gayri ciddi bir yaklaşımdır. Bunun sorumlusu AKP hükümetidir” dedi. Doğan, Adalet ve Sağlık Bakanlığı’nın derhal harekete geçip sorumlular hakkında soruşturma açmasını istedi. (“Cezaevleri AKP’nin aynası”, http://www.ozgur-gundem.com, 25.04.2012) 65- Mardin Cezaevi’nde bir ay içerisinde yaşanan iki gıda zehirlenmesinin, perde arkasından Cezaevi Yönetimi’nin insanlık dışı uygulamaları çıktı. Cezaevi Yönetimi’nin yemeklerde tarihi geçmiş gıdalar kullandığı, tutuklulara verilen yemeklerin içerisinde ise böcek, tırnak ve poşet gibi maddeler çıktığı belirtildi. Tutuklular son olarak 22 Nisan günü yaşanan gıda zehirlenmesinin ardından yemek boykotu yaparken zehirlenen ve durumu halen ciddiyetini koruyan tutuklulardan Şahide Pusat’ın abisi Abdulkerim Pusat, kardeşinin 2 yıl 2 aydır Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi’nde olduğunu belirterek, “Basından öğrendiğimiz kadarıyla Mardin Cezaevi’nde çok sayıda tutuklu zehirlenmiştir. Savcılık ya da cezaevi yönetimi bizi derhal bilgilendirmelidir.” dedi. (“Mardin Cezaevi’nde ‘bozuk gıda’ yönetimi!”, http://www.ozgur-gundem.com, 26.04.2012) 66- Erzurum H Tipi Cezaevi’nden, Tekirdağ F Tipi Cezaevi’ne sürgün edilen İskender Karaman’ın, Tekirdağ F Tipi’ne getirildiğinde fiziksel ve sözlü şiddete uğradığı, çıplak arama sırasında sol kolunun kırıldığı belirtildi. Karaman’ın yeğeni ve vasisi Yunus Karaman, sürgünden iki hafta sonra amcasının yanına gidebildiğini ve olanlardan o zaman haberdar olduğunu belirterek; “Amcamın anlattıklarına göre; Erzurum’dan Tekirdağ’a kadar askerler tarafından sözlü ve fiziksel şiddete maruz kalıyorlar. Cezaevi aracının havalandırmasını açmamışlar. Askerler aracı durdurup kendi ihtiyaçlarını görürken, mahkûmların ihtiyaçlarını görmesine müsaade etmemişler. Bununla da yetinmeyen askerler 40 saat boyunca su dahi vermemişler.” diye kaydetti. Karaman, Tekirdağ F Tipi Cezaevi’ne geldikleri zaman gardiyanların,“ Üstünüzde ne varsa çıkarın biz sizi aramadan içeriye sokmayacağız.” tehditlerine karşılık, amcasının bu uygulamayı reddetmesi üzerine gardiyanların saldırısına maruz kaldığını ve sol kolunun kırıldığını söyledi. Karaman, amcasının kırılan koluna ilişkin revire çıkmak istediğini defalarca belirtmesine rağ- 73 men, revire götürülmediğini ve bir krem verilerek durumunun geçiştirildiğini söyledi. Gardiyanların, gün içerisinde amcasının da kaldığı koğuşun kapısını açarak, “Sizi öldürürüz.” şeklinde tehditlerde bulunduklarını söyleyen Karaman, “Cezaevlerinde keyfi ve insanlık dışı uygulamalar devam ediyor.” dedi. (“Tutuklunun kolunu kırdılar”, http://www.ozgur-gundem.com, 26.04.2012) maları kabul etmeyenlere şiddet uygulanıyor, keyfi uygulamalara karşı çıkanlara disiplin cezaları veriliyormuş. Mektupları verilmiyor ve dilekçe hakları engelleniyormuş. Ayrıca dört aydır hiç kimse doktora sevk edilmiyormuş. Çocuklarımızın baskı, şiddet ve işkence görmeleri bizi ciddi olarak kaygılandırıyor.” (“Tutuklu aileleri endişeli”, http://www.ozgur-gundem.com, 01.05.2012) 67- Her türlü işkence ve kötü muameleyle sıkça adından söz ettiren Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Müdürü Haydar Ali Ak, “örgüt üyeliği” suçlamasıyla müebbet hapis cezası alan Menderes Leyla adlı hükümlüye, Tekirdağ Cezaevi’nde kaldığı 8 yıl içerisinde yediği yemeklerden dolayı 9 bin TL’lik fatura çıkarıp en kısa sürede ödemesini istedi. Tekirdağ Cezaevi’nde kalan tutukluların ortak mektubu üzerine harekete geçen avukatlar ise Haydar Ali Ak hakkında “işkence, hakaret, darp, görevi kötüye kullanma” iddialarıyla suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusunda, 6 Mayıs 2010-15 Temmuz 2011 arasındaki 25 vaka yer aldı. (“Haydar’ın Hesabı Babarık”, http://www.ozgur-gundem.com, 30.04.2012) 69- Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi'nden kadın tutuklu ve hükümlüler Bianet'e gönderdikleri mektupta; “22 Nisan'da yedikleri akşam yemeği sonrası zehirlendiklerini, 24 kadına acil müdahale edildiğini, 10 kadının durumu kötüleştiğinden hastaneye sevk edildiğini, iki kadının ise 'yer olmadığı' gerekçesiyle ilk anda hastaneye götürülmediğini, baygın şekilde koğuşta bekletildikten iki saat sonra bu kadınların da hastaneye sevk edildiklerini" yazdılar. Kadınlar, zehirlenmelerini takiben halen mide bulantısı, kramp, halsizlik, ishal gibi rahatsızlıklarının devam ettiğini ifade etti. Ayrıca, yemeklerin içerisinden sürekli olarak naylon poşet, saç, tırnak, solucan çıktığını, kullanılan kalitesiz malzemenin sindirim sistemlerini bozduğunu söyleyerek, her gün patates ve pilav yediklerini anlattılar. Durumu cezaevi idaresine bildirmelerine rağmen kendilerine hâlâ sağlıksız yemekler verildiğini anlattılar. Avukat Hüseyin Cangil, cezaevinde 22 Nisan'da mahpusların gıda zehirlenmesi geçirdiğini, olayla ilgili soruşturma başlatıldığını söyledi. Cangil, İnsan Hakları Derneği (İHD) Mardin Şubesi olarak zehirlenmeyle ilgili suç duyurusunda bulunacaklarını da ifade etti. Mardin Barosu da olayla ilgili suç duyurusunda bulunulacağını açıklamıştı. (“Mardin Cezaevi: Gıda Zehirlenmesi Yemekten Olmamıştır”, http://bianet.org, 02.05.2012) 68- Ayşe Fatma Aslan, Antalya L Tipi Kapalı Cezaevi’nde hükümlü bulunan oğlu Mehmet Aslan’ın kendisine 27 Nisan Cuma günü telefon ettiğini ve cezaevinde yaşadığı hak ihlallerini aktardığını belirtti. Aslan, oğlunun 3 ay önce Kürkçüler F Tipi Kapalı Cezaevi’nden Antalya L Tipi Kapalı Cezaevi’ne keyfi olarak sürgün edildiğini söyledi. Uygulamaların, 12 Eylül döneminde hayata geçirilen uygulamaları aratmadığını ifade eden Aslan, şunları anlattı: “Oğlum telefonda bana yoğun baskı altında olduklarını söyledi. Esas duruşta ve ayakta sayım yapılmak isteniyormuş. Bu uygula- 74 70- 27 Nisan 2012 tarihinde Karataş Cezaevi’nde tutuklu ve hükümlü kadınlarla görüştüğünü ifade eden Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Derneği (TUHADER) Adana Şube Başkanı Ahmet Doğan,”21 Mart’ta cezaevinin havalandırmasında Newroz kutlaması yapmak isteyen ve ateş yakıp Newroz’u kutlamak isteyen kadın tutuklulara cezaevi idaresi ve gardiyanların tazyikli suyla müdahale ettiğini aktardı. Müdahalede çok sayıda tutuklu kadının darp edilerek, yaralandığını söyleyen Doğan, cezaevi idaresinin yürüttüğü soruşturma kapsamında, “Memura direnmek ve karşı gelmek”, “Ateş yakmak” ve “Görevliye fiziki saldırıda bulunmak” iddiasıyla Emine Eren, Aysel Palabıyık, Ebru Bayram, Remziye Erden, Fatma Dolat, Leyla Akgül ve Sima Dorak adlı tutuklulara 12 günlük hücre cezası verildiğini, ayrıca Newroz kutlamasına katılan 24 kadın tutukluya ise, 2 ay görüş yasağı verildiğini belirtti. Avukat Vedat Özkan ise, hastane sevki sırasında tutukluların doktor muayenelerinin de asker gözetiminde yapıldığını dile getirerek; “Doktorun yanına öncelikle komutan giriyor ve tutukluların suç vasfını söyledikten sonra doktorun yaklaşımı değişiyor. Doktor tutuklulara, ‘Siz bana dua edin. Ben sizi muayene ediyorum. Ben sizi muayene etmek istemiyorum.’ diyor. Tutuklular bu şekilde tedavi ediliyor.” dedi. Yine DİHA Adana muhabiri Özlem Ağuş’un, gazeteci olması nedeniyle cezaevinde kendisine ait olan birçok konuyu haberleştirdiğini aktaran Özkan, “Gönderdiği mektuplar haber değeri taşıdığı için el konuluyor. Ağuş’un el konulan mektuplara itirazı var ve bu da değerlendirme aşamasında. Müvekkilimin mektuplarının içeriği ‘propaganda ve örgütsel içerik taşıdığı’ gerekçesiyle kendisine verilmiyor ve yazdığı mektuplar gönderilmiyor.” dedi. (“Karataş’ta keyfi uygulamalar sürüyor”, http://www.ozgur-gundem.com, 05.05.2012) 71- Şubat ayında açılan ve açıldığı günden bu yana birçok cezaevinden tutuklu ve hükümlünün sürgün yöntemiyle yerleştirildiği Aliağa Ceza ve İnfaz Kurumları Kampüsü Şakran Cezaevi’ndeki tutuklular, insan hakları örgütlerine ve duyarlı kesimlere acil yardım çağrısı yaptı. Mektup gönderen tutuklular, yaşadıkları işkence ve kötü muameleyi anlattı ve yardım istedi: “Taciz, çıplak arama, kötü muamele ve birçok hak ihlali yaşanıyor burada. Hasta olan ve sık sık baygınlık geçiren bir tutuklu tek başına hücrede tutuluyor. Kalbinde pil olan 60 yaşındaki bir tutuklu gardiyanların işkencesine maruz kaldı.” Kadın tutuklular dışında erkek tutukluların da benzeri muamelelere maruz kaldığı kaydedildi. Kasım Demir isimli tutuklunun anlattıklarına göre, T2 Cezaevi’nde bulunan Ferit isimli gardiyanın 80’li yıllarda Diyarbakır Cezaevi’ndeki işkenceleri ile bilinen Esat Oktay Yıldıran’ın rolüne büründüğüne vurgu yapılıyor. Tutuklular, gönderdikleri iki mektupta, başta İzmir’deki duyarlı çevreler olmak üzere ülkedeki tüm insan hakları örgütleri ve hak savunucularından acil yardım talebinde bulundular. (“Şakran’dan Acil Çağrı”, http://www.ozgur-gundem.com, 05.05.2012) 72- Bingöl M Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan Erkan Tekin, TBMM İnsan Hakları Komisyonu’na gönderdiği mektuba ve sonrasında yaşananlara ilişkin DİHA’ya mektup gönderdi. Tekin, kendisi ile birlikte Baran Günanan, Sait Gürkan, Metin Yaşa, Şehmus Anik ve Farac İlfa’nın, Kürt sorununa ilişkin taleplerini içeren bir mektubu, TBMM İnsan Hakları Komisyonu’na gönderdiklerini, Komisyonun ise bu mektubu Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı’na yolladığını, Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığının da, 75 mektupta adı geçen tutuklular hakkında “örgüt propagandası yapmak” iddiası ile dava açtığını söyledi. Yine Balıkesir’deki Kepsut L Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan Taner Taş, gardiyanların saldırısını protesto etmek için açlık grevine başladı. Taner Taş, tutuklu ve hükümlülerin gardiyanların şiddetine maruz kalması, saldırının ardından bir de tutuklulara ceza verilmesini protesto etmek için açlık grevine başladı. Cezaevi yönetiminin ceza olarak 3 tutukluya 1 kişilik yemek verdiği öğrenildi. (“TBMM İhbar Komisyonu!”, http://www.ozgur-gundem.com, 06.05.2012) 73- Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nde bulunan siyasi kadın tutuklular yazdıkları mektupta, yaşadıkları sorunları dile getirdiler. Artan tutuklamalarla cezaevinde yer sorunu yaşadıklarını aktaran kadın tutuklular, 13 kişilik koğuşta 41, 8 kişilik koğuşta ise 26 kişinin kaldığını belirttiler. Yer yetersizliği nedeniyle tuvalet ve banyo önünde yatmak zorunda olduklarını söyleyen kadın tutuklular, bunun birçok hastalığı tetiklediğine dikkat çektiler. Tutuklular, sorunlarının çözümü için yönetimle yaptıkları görüşmelerin dikkate alınmadığını ifade ettiler. (“Tuvalet önünde yatırılıyoruz”, http://www.ozgur-gundem.com, 06.05.2012) 74- Bafra T Tipi Kapalı Cezaevi’ndeki siyasi tutuklular, aileleri aracılığıyla yaptıkları açıklamada, cezaevindeki hak ihlallerinin son bulmasını isteyerek, kamuoyuna duyarlılık çağrısı yaptı. Van F Tipi Cezaevi’nden 7 ay önce Bafra Cezaevi’ne sevk edilen Mehmet Kırdağ’ın ağabeyi Kasım Kırdağ, tutukluların koğuşlarına su verilmediğini belirterek, arada bir verilen suların da kirli olduğunu ifade etti. Kardeşinin ve diğer tutukluların sağlık sorunları ile karşı karşıya kaldığını aktaran Kırdağ, “Her koğuşta 16 kişi kalıyor. 3 gündür ya sular verilmiyor ya da kirli su veriliyor. 7 ay önce tutukluları alıp Samsun’a götürdüler. Oraya götürme sebebi sadece zorbalıktır. Onlara verilen kirli suyu da bir işkence olarak uyguluyorlar.” dedi. (“Siyasi tutuklulara ‘su’ işkencesi”, http://www.ozgur-gundem.com, 07.05.2012) 75- BDP Kadın Meclisi tarafından cezaevlerinde kadınlara yönelik sistematik hale gelen şiddete ilişkin BDP Genel Merkez binasında basın toplantısı düzenledi. Toplantıda cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinin ve işkencenin sistematik bir hale geldiğine işaret eden BDP Kadın Meclisi Sözcüsü Kibriye Evren bunun son örneğinin ise İzmir Aliağa’da kurulan Şakran Cezaevi olduğunu söyledi. Şubat ayından itibaren diğer cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin Şakran Cezaevi’ne nakledilmeye başlandığını anımsatan Evren, cezaevinin ilk icraatının ise, tutuklu ve hükümlülere zorla inşaat temizliği yaptırmak, bunu reddeden kadınları ise saçlarından sürükleyerek dövmek olduğunu söyledi. Evren, bunlarla da yetinmeyen cezaevi yönetiminin, kadın mahkûmları cezaevine girerken çırılçıplak aramaya tabi tuttuğunu belirterek;“Yeni sevk edilen ve doktora götürülen kadın tutuklular çıplak aramadan geçirilirken arama odasının kapısı açık bırakılarak jandarmaya izlettirilmektedir. Bu uygulamaya direnen kadınlar darp edilmiş, ‘sizi askerlere soydururuz’ gibi tehditlerle karşılaşmışlardır. Cezaevi idaresi kadın mahkûmlara çay demlemeleri için musluk suyu değil hazır su kullanmalarını ve koğuşta su ısıtıcısı olmasına rağmen yenisini almaları konusunda dayatmalarda bulunmaktadır, kadın tutuklu ve hükümlülere karşı sadece Şakran cezaevinde değil, 76 Erzurum, Adana-Karataş Cezaevi, Diyarbakır E Tipi Cezaevi, Urfa Cezaevi, Batman Cezaevi ve birçok cezaevlerinde benzer baskılar devam ettirilmektedir.” dedi. (“Cezaevlerindeki işkence AKP’nin eseri”, http://www.ozgur-gundem.com, 08.05.2012) 76- Cezaları bitmesine rağmen cezaevi idarelerinin, “slogan atmak”, “hâlâ y çekmek”, “Kürtçe şarkı söylemek” gibi çeşitli gerekçelerle verdiği disiplin cezaları nedeniyle cezaevinden çıkamayan hükümlülere yenileri ekleniyor. “Örgüt üyeliği” suçlamasıyla 2006 yılından bu yana Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nde tutulan hükümlü Serdar Basut, 2 Mayıs’ta cezası dolmasına rağmen tahliye edilmedi. 2 Mayıs’ta cezaevinden çıkacak umuduyla oğlunu karşılamaya giden baba Hasan Basut, oğlunun çıkmayacağını öğrenince cezaevi idaresi ile görüşmeye gittiğini aktardı. Ancak idareden kimseyle görüşemeyince gardiyanlara sorduğunu belirten baba Basut, gardiyanlardan disiplin cezası nedeniyle 15 Temmuz’a kadar oğlunun içeride kalacağını öğrendi. Kendisine “Sadece senin oğlun değil 6 kişi daha ceza aldı” denildiğini aktaran Basut, 3 Mayıs’ta İnfaz Hâkimliği’ne itiraz etmek için başvuru yaptıklarını söyledi. Kabul edilmemesi durumunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuracaklarını ekledi. (“Cezası biten hükümlü serbest bırakılmıyor”, http://www.ozgur-gundem.com, 10.05.2012) 77- Sincan’da çocuklara işkence yapılması üzerine Ankara Barosu Başkanı Metin Feyzioğlu ve Baro Yönetim Kurulu’ndan bazı avukatlar, 17 Nisan’da Sincan Çocuk Cezaevi’ne sürpriz bir ziyarette bulundu. Görüşme sonrası hazırlanan tutanaktaki bilgilere göre 4’ü adli, 2’si siyasi hükümlü 6 çocuk, berberin yanında bulunan “başkanlar odası” diye tabir edilen bir odada bir kadın müdürün “gereğini yapın” talimatıyla, gardiyanların kendilerini dövdüğünü anlattı. Savcılık tarafından da ifadeleri alınan çocuklar “Başkanlar odasında gardiyanları kızdıranlar yumuşak oda diye bir odaya alınıyordu. Her tarafı mavi sünger kaplı odada kollu bir vana bulunuyor. Odaya girdikten sonra gardiyan vanayı sonuna kadar açıyor. Sudan kaçmak isteyince gardiyanlar dövüp tekrar suya itiyor. Sonra cam açılıp soğuk hava gelmesi sağlanıyor. Suyun altında şınav çektiriyorlar” dedi. İşkenceyle ilgili Sincan Başsavcılığı adli, Ankara Başsavcılığı da cezaevi personeli hakkında idari soruşturma başlattı. 6 çocuk ve 6 gardiyanın ifadeleri alındı. (“Çocuklara ‘başkanlar odasında’ işkence”, http://www.ozgur-gundem.com, 10.05.2012) 78- Kürkçüler F Tipi Kapalı Cezaevi’nde, tutuklu bulunan Ahmet Coşkun, Hasan Keleş, Mesut Daş, Harun Önemli, Deniz Yılmaz, Mikail Kabak, Hüseyin Oğaç, Hüseyin Beyaz, Murat Gül, Mehmet Halit Oruç, Müslüm Oruç, Mevlut Kutlu, Fahrettin Kocakaya, Abdulrahman Güneş ve Barış Yiğit adlı tutuklular, aileleri aracılığı ile yaptıkları basın açıklamasında; kaldıkları C Koğuşu içerisinde bulunan 3 kişilik odalarda 2 Mayıs tarihinde cezaevi idaresi ve gardiyanların “odalarda tadilat yapacağız” diyerek odaları boşaltmalarını istediğini, kendilerinin de odaları boşaltmak istememesi üzerine “odaların duvarında delikler bulunduğu” iddiasıyla darp edildiklerini ve tek kişilik hücrelere konulduklarını açıkladı. (“Darp ve kelepçeyle koğuş sürgünü”, http://www.ozgur-gundem.com, 11.05.2012) 79- Bingöl M Tipi Cezaevi’nde bedenini ateşe veren Şehmuz Anik adlı tutuklu, pan- 77 suman için Bingöl Devlet Hastanesi’ne götürüldüğü sırada bir uzman çavuş tarafından darp edilerek, ölümle tehdit edildi. Bunun üzerine Anik ve tutuklu arkadaşları tarafından olayla ile ilgili olarak Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulmasına ve Adalet Bakanlığı’na bildirilmesine rağmen uzman çavuş hakkında her hangi bir işlem yapılmazken, tedavisi yapılmadığı için hâlâ yaraları iyileşmeyen Anik ise Tokat T Tipi Cezaevi’ne sürgün edildi. Adana Kürkçüler F Tipi Kapalı Cezaevi’nde ise tutuklular önce darp edildi ardından da tek kişilik hücrelere konuldu. Bununla da yetinmeyen yönetim, tutukluların elleri ve ayaklarını kelepçeleyerek zorla koğuşlarını değiştirdi. (“İşkence, kelepçe, sürgün”, http://www.ozgur-gundem.com, 11.05.2012) 80- Adana Kürkçüler F Tipi Cezaevi’nden 4 ay önce Antalya L Tipi Kapalı Cezaevi’ne sürgün edilen Halit İnan, ailesi aracılığı ile yaptığı açıklamada kendisi ile birlikte sürgün edilen Mehmet Aslan ve Recep Matur ile birlikte tecrit altına alındıklarını belirtti. Açıklamada, cezaevinde sabah ve akşam olmak üzere günde iki kez askeri sayımın ayakta verilmesi için psikolojik baskıya uğradıklarını belirten İnan, sık sık disiplin ve soruşturmalara maruz kalındığını kaydetti. Açıklamada, disiplin ve soruşturma cezalarına ilişkin verilen dilekçelerin akıbetinin bilinmediğini söyleyen İnan, “Başımıza bir şey gelmesi durumunda cezaevi idaresi sorumludur.” dedi. (“Sürgün edilen tutsaklar tecrit ediliyor”, http://www.ozgur-gundem.com, 12.05.2012) 81- Keyfi uygulamalar ve mahkûmlara saldırı, çıplak arama gibi hak ihlalleri ile sık sık gündeme gelen Aliağa’daki Şakran Cezaevi’nde kalan mahkûmlarla görüşmeye giden Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), Cezaevi Komisyonu’ndan avukatlar yaptıkları gözlemleri aktardı. Şubat ayında yapılan ve ülke genelinde binlerce mahkûmun nakledildiği cezaevi kampüsünde yaşananlara ilişkin bilgi veren avukatlardan Nergiz Tuba Aslan, 8 Mayıs’ta yaptıkları görüşme esnasında dahi cezaevinin baskıcı havasını hissettiklerini söyledi. Şakran’da, özellikle kadın mahkûmların ciddi sıkıntıları olduğunu ve bu sıkıntıların başında çıplak arama dayatmasının geldiğini belirten Aslan, şunları söyledi: “Cezaevine getirilen kadınlar dövülürken bile onların hassas noktaları bilinerek şiddete maruz kalmışlar. Örneğin migren hastalığı olan bir kadının özellikle başına darbeler aldığını, yumurtalıklarından hasta olan bir kadının özellikle karnına vurulduğunu gördük. Çıplak aramaya maruz kalan ve dayak yiyen tutuklu ve hükümlü kadınların tamamı hemen şikâyetçi olmuşlar. Ancak cezaevi idaresi, kadınlar hakkında hemen emirlere uymadıkları gerekçesiyle disiplin soruşturması başlatmış. Şikâyet doğrultusunda doktora sevk edilen kadınların vücutlarında darp izlerine rağmen herhangi bir rapor verilmemiş.” Kadınların Aydın isimli ikinci müdürün yanına sözlü savunma vermek için gittiklerinde tehdit içerikli sözlerle karşılaştıklarını ifade eden Aslan, “İkinci müdür hükümlü kadınlardan birine, ‘Sen 1996’da Diyarbakır Cezaevi’nde olanları bilmiyorsun. Sen, ne yaptığımızı bilmiyorsun. Biz o zaman da çok şey yaptık. Senin yaşın küçük. Git öğren.’ demiş. O dönem yaşanan katliamları üstü örtülü biçimde mahkûmlara anlatarak onları tehdit etmiş” dedi. (“Bizim katliamları babana sor o bilir!”, http://www.ozgur-gundem.com, 13.05.2012) 82- Pozantı Kapalı Cezaevi’nde yaşanan taciz ve tecavüz skandalının ardından 78 Sincan Kapalı Cezaevi’ne sürgün edilen, sessiz sedasız teker teker serbest bırakıldıktan sonra yeniden gözaltına alınıp tutuklanan Kürt çocukları, Mersin E Tipi Kapalı Cezaevi’ne konuluyor. 60 yıllık ve kapasitenin tam 2 katı mahpus barındıran cezaevinde çocukların büyük sıkıntılar yaşadığını söyleyen İHD Mersin Şube Başkanı Ali Tanrıverdi, Adalet Bakanı ile hükümetin göstermelik söylemlerinin ardından çocuklardan intikam almaya başladığını ifade etti. (“Pozantı’dan Mersin’e intikam sürüyor”, http://www.ozgur-gundem.com, 14.05.2012) 83- Sincan 1 No’lu F Tipi’nde tutulan hasta mahkûmlardan Kemal Ertürk ve Mesut Deniz yakınları aracılığıyla sağlık durumlarına ve cezaevindeki uygulamalara ilişkin bilgi verdiler. Hasan Çoban; “2-3 yıl önce havalandırma saati önce 4 saat olarak sabitlendi, ardından 16 Şubat’tan itibaren de 1 saate çekildi. Disiplin cezaları olan diğer tutuklu ve hükümlüler sohbete çıkarılırken ağırlaştırılmış müebbetliklerin bu hakları da ‘İyi halli değilsiniz’ denilerek kullandırılmıyor. Böylece idare ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm olanların, diğer tutuklu ve hükümlülerle yan yana gelmelerini engelleyerek 1 metrekarelik bir hücrede 23 saat kesintisiz tecrit etmiş oluyor.” dedi. Bu arada yaklaşık 4 ay önce Mardin, Siirt, Diyarbakır ve birçok cezaevinden Amasya E Tipi Kapalı Cezaevi’ne sürgün edilen siyasi tutuklular, aileleri aracılığıyla yaptıkları açıklamada; “cezaevi idaresi ve gardiyanların HPG’lilere ait fotoğrafları kendilerine göstererek, “Bunları tanıyor musunuz?” şeklinde sorular sorularak kendilerine bu şekilde ajanlık dayatıldığını” söylediler. (“Sincan’da hasta tutsaklara 23 saat tecrit”, http://www.ozgur-gundem.com, 15.05.2012) 84- Karataş Cezaevi’nden Şakran Cezaevi’ne sürgün edilen Sibel Mustafaoğlu, Hanım Aydın, Hafize Toprak, Eylem Etli ve Sevcan Atak isimli kadınlar, gönderdikleri mektupta;” cezaevi girişinde yapılan çıplak aramayı kabul etmedikleri için işkence gördüklerini, zorla çırılçıplak soyulduklarını, çıplak şekilde askerlere ve cezaevinde erkek personellere izlettirildiklerini ve çıplak arama sırasında kasıtlı bir şekilde vücutlarında sağlık sorunu olan yerlerin darp edildiklerini, yapılan işkenceden dolayı vücutlarında yara ve morluklar oluştuğu halde revirde kendilerine rapor verilmediğini aksine cezaevi yönetiminin kendileri hakkında disiplin soruşturması açtığını” yazdılar. (“Çırılçıplak soyup askere seyrettirdiler”, http://www.evrensel.net, 20.05.2012) 85- İnsan Hakları Derneği (İHD) Onur Kurulu üyesi Avukat Eren Keskin ile İHD Cezaevlerinden Sorumlu Yönetim Kurulu üyesi Necla Şengül, İzmir'deki Şakran Cezaevi'ndeki kadın tutuklu ve hükümlüleri ziyaret etti. Ziyaretin ardından hazırladıkları raporda, "kadınlara dayatılan çıplak aramanın cinsel taciz boyutuna vardığına" ve hasta mahpusların tedaviye ulaşamadığına dikkat çekildi. Raporda yer alan cezaevindeki diğer şikâyetler ise şöyle: “hasta mahkûmların dilekçelerine geç cevap verilmesi ve tedavilerinin geciktirilmesi, hastaneye gidiş-gelişlerde sözlü taciz, askerlerin muayene odasına girip kelepçeleri açmamaları, askerlerin doktora, 'mahpusların tehlikeli ve terörist olduğunu' söylemesi, cezaevi İkinci Müdürü'nün tehdit etmesi, yemeklerin kötü olması ve çoğunlukla yemeklerden kıl, böcek gibi şeyler çıkması, ortak yaşam alanlarının kullanılmasına izin verilmemesi. ("Hapiste Cinsel Tacize Uğruyoruz", http://bianet.org, 23.05.2012) 79 86- Hewlêr kentinde 2011 yılının Ekim ayında gözaltına alındıktan sonra Türkiye’ye teslim edilen ve tutuklanan Nedret Demir, kendisine cezaevinde ajanlık teklifi yapıldığını ve kötü muamele ile karşılaştığını açıkladı. 2 ay Diyarbakır Cezaevi’nde tutulduktan sonra Bayburt Cezaevi’ne sevk edilen Demir, burada da 2 ay tutulduktan sonra bu sefer Gümüşhane E tipi Cezaevi’ne gönderildi. Yaklaşık 4 aydır Gümüşhane Cezaevi’nde bulunan Demir, tek kişilik hücrede tutuluyor. Ailesine telefon açan Demir, Türkiye genelinde cezaevlerinde başlatılan açlık grevi eylemine katıldığı için iletişim ve görüş cezası aldığını belirterek, sürekli psikolojik baskı altında olduğunu, hakaretlere maruz kaldığını ve kendisine ajanlık teklifinde bulunulduğunu belirtti. Demir’in kardeşi Mahsun Demir, kardeşinin telefon açtığını ve “Ben onların bu teklifini kabul etmediğim için bana yönelik baskılar arttı. Adalet Bakanlığı ve savcılığa gönderdiğim dilekçeler ise cezaevi yönetimi tarafından engellendi. Gerekli mercilere verilmedi.” dediğini söyledi. Yine 2 hafta önce yol tutuklanması nedeniyle tutuklanan Ramazan İnci’nin babası Hasip İnci de cezaevi yönetiminin oğluna psikolojik baskı uyguladığını ve sürekli hakaretlerde bulunduğunu söyledi. İnci, kendisinin sürekli takip edildiğini belirterek, hem Giresun Cezaevi’ndeki kızının hem de Gümüşhane Cezaevi’ndeki oğlunun sürekli psikolojik baskı altında olduğunu ve hakaretlere maruz kaldıklarını söyledi. (“Tutukluya ajanlık dayatması”, http://www.ozgur-gundem.com, 01.06.2012) 87- Maltepe Çocuk Cezaevi’ndeki baskılara dayanamayan 16 yaşındaki V.T., bedenini ateşe verdi. V.T.’nin ağabeyi Resul Temel, kardeşinin baskılar ve adli suçluların içerisine gönderilme kaygısıyla kendisini yaktığını söyledi. Kardeşinin daha önce de cezaevine girdiğini fakat beraat ettiğini anlatan Resul Temel, “Cezaevine girdiği ilk gün zaten açlık grevine girmişlerdi. Açlık grevine girmelerinin nedeni, diğer arkadaşlarının adli suçluların koğuşlarına gönderilmesiydi. Onların kendilerinin koğuşlarına getirilmesini istiyorlardı. Bu şekilde talepleri olmuştu. Cezaevindeki siyasi çocukların bazıları tahliye edildi, bazıları ise 18 yaşını aştığı için yetişkinlerin bulunduğu cezaevine gönderildi. En son 4 kişi kalmışlardı koğuşta. Şimdi yeni tahliyeler olduğundan, bir ya da iki kişiye düştüler. Onlar da sayıları azalınca ‘bizi de adlilerin içerisine verecekler’ tedirginliği yaşıyor. Sayı azaldığı için adlilerin içerisine gönderilebilirler.” dedi. Temel, kardeşinin ve diğer siyasi tutuklu çocukların adli suçluların içerisine gitmek istememesinin nedenini ise kendisine şu şekilde aktardığını belirtiyor: “Adli suçluların arasında itirafçılığa zorlanmaları, baskı, dayak ve şiddet görmeleri, hakaretlere maruz kalmaları”.Cezaevi idaresi yetkilileri de V.T’nin kendisini yaktığını doğruladı. Kardeşi ile görüşemediğini belirten Resul Temel, “Cezaevi Müdürü Naci bey, ‘adli tutukluların içerisinde olan arkadaşlarının kendi yanlarına verilmesi için’ kendisini yaktığını söyledi. Ayaklarında yüzde 5 oranında yanık olduğu belirtti. Bize haber vermemelerinin nedenini ise, ‘ciddi bir şey olmadığı’ gerekçesi ile açıkladı” dedi. (“Tutuklu çocuk kendini yaktı”, http://www.ozgur-gundem.com, 02.06.2012) 88- Sincan F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan Hasan Çoban yazdığı mektupta, F Tipi cezaevlerinin merkezinde durduğu hapishane sisteminin, tecrit-tredman esasına dayanan bir anlayışa sahip olduğunu belirterek bu anlayışın insanı toplumdan kopararak ezmeye koşullu, temel hakları disiplin mevzuatı içinde ve tecrit yönünde 80 öğüterek yok eden bir anlayış olduğuna vurgu yaptı. Cezaevi sistemi ile yaşanan hak gasplarına ilişkin olarak ta yazan Çoban, “İdamı kaldırdık’ diye övünenler, yaşarken ölümü hissettiriyor.” diye belirtti. (“Yaşarken ölümü hissettiriyorlar”, http://www.ozgur-gundem.com, 03.06.2012) 89- İsa Yağbasan aynı cezaevinde tutuklu bulunan DİHA muhabiri Aydın Yıldız’a yaşadıklarını anlattı. Urfa E Tipi Kapalı Cezaevi’nde hak ihlallerini protesto etmek için mazgal ve kapılara vurduğu gerekçesiyle sürgün edilerek, Antep H Tipi Kapalı Cezaevi’ne gönderilen kanser hastası Yağbasan’a cezaevi idaresi tarafından 15 günlük hücre cezası verildi. Kırıkkale Hacılar F Tipi Cezaevi’nde bulunan Ebedin Abi ise, cezaevinde yaşanan hak ihlallerine ilişkin tutuklular adına ailesine mektup gönderdi. “Cezaevinde bulunan siyasi hükümlülerden insan haklarına çağrı” başlığı adı altında gönderilen mektupta, cezaevinde yaşanan sorunlara ilişkin insan hakları örgütlerinden destek ve duyarlılık istediklerini belirtti. (“İşkence ve baskı evleri bildiğimiz gibi...”, http://www.ozgur-gundem.com, 04.06.2012) 90- Batman M Tipi Kapalı Cezaevi’nde bulunan siyasi tutuklu ve mahkûmların başka cezaevlerine sürgünleri devam ediyor. Cezaevinde bulunan yakınlarını ziyarete giden aileler, geçen hafta içinde 6 siyasi tutuklunun sürgün edildiğini bildirdi. Tutuklulardan Şeyhmus Canpolat Kırıkkale Cezaevi’ne; Suat Aker, Abdullah Kerçin, Metin Baznabaz, Mehmet Gidici ve İsmet Arslan ise Çankırı Cezaevi’ne sürgün edildi. Önümüzdeki günlerde 30 kişinin daha sürgün edileceği belirtildi. (“6 tutsak sürgün edildi”, http://www.ozgur-gundem.com, 06.06.2012) 91- İzmir Buca’da Kırıklar 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nde tutuklu olan oğlu Fehmi Poyraz’ın görüşüne giden anne Fehime Poyraz, oğlunun yüzünde morluklar ve dudağında yara olduğunu gördüğünü söyleyerek, sözlerine şöyle devam etti: “Oğlumu, dudağı patlamış, gözünü morarmış şekilde gördüm. Sordum ne oldu diye. O da adlilerle kavga ettiklerini ve daha önce adli ve siyasi tutuklular arasında sürtüşmeler olduğunu söyledi. Adli tutukluların kendilerine pet şişe ve çakmak attığını, kendilerine küfür edip, dalga geçtiğini” söyledi. Oğlu Poyraz ve birlikte kaldığı arkadaşlarının adli tutukluların sözlü ve fiziksel saldırılarına tepki göstererek, kaldıkları koğuşu ateşe verdiklerini ve camlarını kırdıklarını anlattığını aktaran anne Poyraz, bunun üzerine oğlu ve birlikte kaldığı arkadaşlarının kaldığı koğuştan çıkarılarak, koğuşun avlusunda darp edildiğini söylediğini ifade etti. Öte yandan, Kırıklar Cezaevi’nde kalan ve intihar teşebbüsünde bulunduğu iddia edilen Şahin Aslan isimli siyasi tutuklu, dün tedavi gördüğü hastaneden taburcu edilerek kaldığı cezaevine gönderildi. Edilen bilgilere göre Aslan’ın oda arkadaşların aileleriyle görüşe gittiği sırada, tek başına kaldığı koğuşta bileklerini kesme ve boynuna ip takarak intihar etme teşebbüsünde bulunduğu ileri sürüldü. Cezaevi idaresi, olayla ilgili herhangi bir açıklama yapmadı. (“Cezaevi yönetiminden provokasyon”, http://www.ozgur-gundem.com, 06.06.2012) 92- "Örgüt propagandası yapmak" iddiasıyla cezaevinde 10 ay kalan ve serbest bırakılan Seher Kaya, 6 buçuk aylık kızı Narin ile birlikte kaldığı Batman Cezaevi'nde koşulların iyi olmadığını, 16 kişilik odalarda 40 kişinin kaldığını belirterek, "Bunun için Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazdığımız dilekçelere 81 cevap olarak da ‘yeni cezaevi yapılıyor, idare edin’ deniliyor. Bazı arkadaşlarımız tuvaletin önünde yatıyor" dedi. Kaya, “hasta arkadaşlarının tedavisine izin verilmediğini, hastaneye sevk edilmesi gereken arkadaşlarının da "Sen hasta değilsin, psikolojik rahatsızlığın var." denilerek geri çevrildiğini, suların çok kısa bir süreliğine verilmesinden ötürü 5 dakikada yıkanıp çıkmak zorunda bırakıldıklarını” ifade etti. (“İdare edin biraz yeni cezaevi yapılacak…”, http://diclehaber.com.tr, 06.06.2012) 93- İzmir'in Aliağa İlçesi'ndeki Aliağa Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'nde bulunan Şakran Kadın Kapalı Cezaevi'nde kalan hasta tutuklu Elmas Arpagüç, kendisini cezaevinde ziyaret eden yakını Münevver Akyol'a başında kist olduğu için Aliağa Devlet Hastanesi'ne tedavi için sevk edildiğini aktardığını, sevk edildiği Aliağa Devlet Hastanesi'nde elleri kelepçeli şekilde beyin tomografinin çekilmek istendiğini söylediğini aktardı. Akyol, Elmas'ın kelepçeli şekilde tomografiye girmeyi kabul etmediğini söylediğini, bundan dolayı tedavi olmadan cezaevine geri döndüğünü kaydetti. Akyol, aynı cezaevinde kalan ve sürekli böbrek rahatsızlığı olan hasta tutuklu Fatma Menekşe'nin cezaevi reviri tarafından hastaneye sevk edilmesine rağmen, bunun cezaevi idaresi tarafından keyfi bir şekilde engellendiğini söylediğini belirterek, böbrek tedavisi için kullandığı ilaçların da kendisine verilmediğini belirttiğini aktardı. (“Kelepçeye karşı çıkan tutuklu tedavi edilmedi iddiası”, http://diclehaber.com.tr, 06.06.2012) 94- Kırıkkale Hacılar F Tipi Cezaevi’nde bulunan PKK’li tutuklulardan Mehmet Kurt, ailesi ile haftalık yaptığı telefon görüşmesinde, siyasi tutukluların ortak alana çıkarılmadığını ve kendilerine gönderilen kitapların gardiyanlar tarafından yırtıldığını aktardı. İdris Kurt, kendilerini telefonla arayan kardeşinin yaşadıkları baskıları aktardığını söyledi. Kurt, “Kardeşim, gardiyanların kendilerine ortak alanı kullanma izni vermediklerini ve kitaplarını yırttıklarını da söyledi.”diye konuştu. (“Gardiyanlar tutukluların kitaplarını yırtıyor”, http://www.ozgur-gundem.com, 08.06.2012) 95- Kürkçüler F Tipi Kapalı Cezaevi'ndeki siyasi tutuklulara yönelik yoğun hücre cezası, kelepçeli tedavi, açık görüş cezası ve psikolojik baskı yapıldığını belirten aileler, kaygılarını dile getirdi. Tutuklu yakını Huriye Şendur, cezaevine görüşe gittiklerinde birçok noktada aramadan geçirildiklerini belirterek, arama uygulamalarıyla kendilerine baskı yapıldığını ifade ettiler. Sık sık cezaevi idaresinin tutuklulara disiplin cezası verdiğini dile getiren Şendur, "Çocuğuma 11 ay açık görüş cezası verdiler ve ben kapalı görüşte görüşüyorum. Cezaevinde insanlık dışı uygulamalar var. Sürekli koğuşları değiştiriliyor, keyfi olarak arama yapılıyor. Ben görüşe giderken çocuğum bana 'Anne çok baskı var dayanamıyorum. Temiz yemek vermiyorlar, temiz su vermiyorlar' diyor. Kelepçeli muayeneyi kabul etmediği için tedavi olamıyor." dedi. Anne Bağdu, "Tedavi olsalar bile yanlış ilaç veriyor ve onlar korktukları için ilaçları kullanmıyorlar. Duvarda çatlak olduğu için bizlerden 100 TL para istiyorlar. Bir de 3 gün hücre cezası verdiler. Biz bu cezayı kabul etmiyoruz." dedi. Kürkçüler F Tipi'nde bulunan Ağit Özbay'ın annesi Fadile Özbay da, cezaevi idaresi tarafından verilen disiplin cezası nedeniyle oğluyla bir yılı aşkın süredir açık görüş yapamadığını ve sürekli koğuşlarının değiştirildiğini ve hücre ceza- 82 sı verildiğini belirtti. Anne Özbay, "Çocuklarımız baskı altındadır, çok zayıflamışlar. Görüşe gittiğimde çocuğumu o şekilde gördüğümde içim yanıyor. Onu sürekli düşünüyorum. Aklımdan çıkmıyor. Kendilerine Kürtçe gazete verilmiyor, hesaplarına gelince veriyorlar." dedi. (“Kürkçüler F Tipi Cezaevi'nde neler oluyor!”, http://diclehaber.com.tr, 10.06.2012) 96- Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Manisa Milletvekili Özgür Özel, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve Muğla Milletvekili Nurettin Demir'den oluşan CHP Cezaevlerini İnceleme Komisyonu, 12 Haziran 2012 günü İzmir Aliağa Şakran Cezaevi'ni inceledi. Manisa Milletvekili Özgür Özel, yaptığı değerlendirmede, bugüne kadar Pozantı ve Osmaniye Cezaevleri de dâhil olmak üzere toplam 23 cezaevinde incelemelerde bulunduklarını hatırlatarak, Şakran'da dikkat çekilmesi gereken çok özel durumlar yaşandığını ve bu cezaevindeki insanlık dışı uygulamaların derhal son bulması gerektiğini söyledi. Özel, cezaevinin ana sorunları olarak girişte yapılan çırılçıplak arama, darp, kadın mahkûmların askerlere teşhir edilmesi ve yemeklerle birlikte verilen plastik çatalların kırılması nedeniyle kadınların yemekleri elleriyle yemek zorunda bırakılmasını saydı. Özel; “mevzuatta 'acil müdahale mangası' adında bir birimden söz ediliyor. Bu manganın görevi firar veya kavga gibi durumlarda müdahale etmektir. Ancak Şakran'da 'A takımı' adı verilen bu manga mahkûmları karşılama timi olarak kullanılıyor." dedi. Diğer bir sorunun da mahkûmların cezaevine getirilmeden önce dosyalarının Şakran'a ulaşması olduğunu belirten Özel, “Dosyada hangi mahkûmun vücudunda ne sorun olduğu görülüyor. Mahkûmların aktardığına göre, karnından ameliyat olan bir mahkûmun 'Burası mı acıyor' denilerek karnına vurulmuş. Nerenizde sorun varsa, canınız nerden acıyacaksa oraya müdahalede bulunuyorlar." dedi. Mahkûmlarla gerçekleştirilen görüşmeler sonucunda adli mahkûmların durumlarının siyasi mahkûmlara göre daha kötü durumda olduğu sonucuna vardıklarını söyleyen Özel, bugüne kadar gerçekleştirdikleri cezaevi ziyaretlerinde kendilerini cezaevi müdürü veya ikinci müdürün karşıladığını ancak Şakran'da idareden sadece infaz koruma memurlarını gördüklerini söyledi. (“Şakran Cezaevi'nde Neler Oluyor?”, http://bianet.org, 13.06.2012) 97- Urfa Eyyübiye semtindeki Urfa E Tipi Kapalı Cezaevi'nde, adli ve siyasi tutuklu ve hükümlülerin kaldığı C-15 koğuşunda 16 Haziran 2012 Cumartesi akşam saatlerinde çıkan yangında Vali Celalettin Güvenç'in açıklamasına göre biri hükümlü 12'si tutuklu 13 mahpus öldü, beş kişi de yaralandı. Kapasitesi 245 olan cezaevinde, 1000'den fazla tutuklu ve hükümlü bulunuyordu. Gazetelerdeki ilk haberler, olayın sloganlar atarak isyan başlatan mahpuslarca çıkarıldığı yönündeydi. Ancak Vali Güvenç, cezaevinde yaşananın isyan değil, adli mahkûmların kaldığı koğuşta çıkan bir kavga olduğunu açıkladı. Olayda yaralananların hastaneye kaldırılmak üzere sedyeyle taşınması sırasında kelepçeli olması, mahpus yakınlarının tepkisine neden oldu. Aynı cezaevinde tutulan BDP milletvekili İbrahim Ayhan'ın avukatı Bekir Benek, yangının kontrol altına alınmasının ardından müvekkiliyle yaptığı görüşme sonrası İbrahim Ayhan'ın kendisine söylediklerini şöyle aktardı: "Altı kişilik koğuşlarda 12, 16 hatta 30 tutuklunun bile kaldığını, yataklarda ikişer kişinin kalıyor. Bu şartlarda Urfa gibi sıcak bir yerde yaşanan bu hak ihlalleri ciddi bir birikim yarattı. C-15 koğuşundaki mevcut durum 83 bunun sonucu oldu. Sonuç itibariyle bu bir katliamdır." Olayın duyulmasının ardından yaklaşık 500 hükümlü ve tutuklu yakını hapishane önüne gelince hapishane çevresini abluka altına alan polisler tarafından gaz bombası kullanılarak civardan uzaklaştırılmak istendi. (“Urfa Cezaevi'nde 13 Mahpus Öldü”, http://bianet.org, 17.06.2012) 98- Antep, Adana ve Osmaniye cezaevlerinde isyan sonucu yangın çıktı. Urfa'daki ikinci yangının hemen ardından iki farklı hapishanede daha yangın çıkması, isyana destek olasılığını gündeme getirdi. Adana E Tipi Kapalı Cezaevi'nin B-19 koğuşu ve F Tipi Kapalı Cezaevi'nin A-2 Koğuşu'nda başlayan yangına müdahale eden Büyükşehir Belediyesi İtfaiye ekiplerinin yangını kontrol altına aldığı bildirildi. Sekiz çocuk dumandan zehirlenerek hastaneye kaldırıldı. Mahkûmların ıslıklı protestosu cezaevi dışından da duyuldu. Antep Cezaevi'nin de çocuk koğuşunda başlayan yangının söndürüldüğü belirtildi. Beş kişi yaralandı. Ambulanslar yaralıları hastaneye taşırken, cezaevi önünde toplanan tutuklu yakınlarına polis müdahale etti. Osmaniye T Tipi Cezaevi'nde saat 21.30 sıralarında çıkan yangında ise 16 kişi dumandan etkilendi. Yaralılar cezaevine gelen ambulanslarla Osmaniye'deki hastanelere kaldırıldı. (“Antep, Adana ve Osmaniye Cezaevlerinde İsyan”, http://bianet.org, 18.06.2012) 99- Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’nde bulunan siyasi tutuklular son dönemlerde artan ve en son aralarında hasta tutukluların da bulunduğu 40 kişinin başka cezaevlerine sürgün edilmesine ilişkin. 600 siyasi tutuklu adına aileleri aracılığı ile yazılı açıklama yaptı. Açıklamada; ”Bölgedeki cezaevlerinde kalıcı ve hayati hastalıkları bulunan ve bunların il devlet hastanelerinin raporlarıyla belgelenmesi sonucu Adalet Bakanlığı’nca Diyarbakır’a tedavi amaçlı gönderilen onlarca arkadaşımız Karadeniz cezaevlerine sürgün edilmiştir. Urfa ve Şırnak’ta, tutuklananların Diyarbakır’a getirildiğini Diyarbakır’da tutuklananların ise Midyat, Urfa ve Bingöl’e sürgün edildiği aktarılan açıklamada, herkesin bulunduğu ilin dışına göndererek mağdur edilmek istendiğinin altı çizildi. (“Tutukluları ölüme sürgün ediyorlar”, http://www.ozgur-gundem.com, 18.06.2012) 100- 13 kişinin hayatını kaybettiği Urfa E Tipi Cezaevi'nde yaşanan isyan sonucunda yine yangın çıktı. Yangının, çocuk koğuşunda çıktığı açıklanırken Urfa Valisi Celalettin Güvenç, yangında ölen olmadığını, 14 kişinin yaralandığını açıkladı. Saat 18.00 sularında cezaevi koşullarının iyileştirilmesi talebiyle çocuk koğuşunda başlayan isyanda yataklar ateşe verildi. İtfaiye yangına müdahale ederken, cezaevi içinden sloganlar yükseldi. Polis ekipleri ise cezaevinin çevresinde toplanan mahpus yakınlarını cezaevi çevresinden uzaklaştırmak için gaz bombasıyla müdahale etti. İtfaiye ve ambulansların yanı sıra özel harekât polisleri ve iş makineleri de cezaevine girdi. CHP Antep Milletvekili, Meclis İnsan Hakları Komisyonu üyesi Mehmet Şeker, CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba'yla birlikte yangın çıktığı sırada cezaevinde olduklarını, 16 Haziran Cumartesi akşamı 13 kişinin hayatını kaybettiği yangınla ilgili incelemelerde bulunduklarını söyledi. Şeker; "12 saattir buradayız. Saat 18.00 sularında koşuşturma başladı. Yetkililer bize çocukların isyan çıkarttığını söyledi. Altı kişinin kalacağı 20 metrekarelik koğuşlarda 20 kişi kalıyor ve koğuşlar aşırı sıcak. 276 kapasiteli cezaevinde 84 1050 kişi kalıyor. İnsanlar tuvalet ihtiyaçlarını bile nöbetleşe karşılıyor. Günde birer saatten toplam dört saat su veriliyor. 1050 kişinin kaldığı cezaevinde sadece bir doktor var. Bu cezaevinde yaşananların gerçek sorumlusu Adalet Bakanı Sadullah Ergin'dir." dedi. (“Urfa Cezaevi'nde Yine İsyan”, http://bianet.org, 18.06.2012) 101- İHD ile ÇHD'nin yanı sıra Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), İnsan Hakları ve Mazlumlar için Dayanışma Derneği (MAZLUMDER), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) ve Türk Tabipleri Birliği (TTB) temsilcilerinden oluşan bir heyet, iki ayrı isyanın çıktığı ve 13 kişinin hayatını kaybettiği Urfa E Tipi Cezaevi'ne giderek incelemelerde bulundu. İnsan hakları savunucuları ve meslek örgütlerinden temsilciler, başlayan sevklerin durumu daha da kötüleştireceğini ifade etti. İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Raci Bilici, yaptığı açıklamada; “yaralı mahpusların tedavi şartlarının iyi olmadığını” belirtti. Cezaevi yönetiminde, gardiyanlar ve müdürlerin tutumlarında değişiklik olmadığını söyleyen Bilici "Açığa alınan kimse yok, herkes görevine aynı şekilde devam ediyor, mahpuslar kötü muameleden şikâyetçi. Görüşe gelen aileleri bile her seferinde 3-4 saat bekletiliyor. Böyle giderse bizi daha da ciddi sorunlar bekliyor" diye konuştu. ÇHD Urfa Şube Başkanı Eyüp Sabri Tinaş ise bazı mahpusların zaten isyan çıkmış olan Antep'e sevk edildiğini söylerken, mahpusların yazın kısa pantolon giymelerine bile izin verilmediğini, konferans salonları, sosyal etkinlik için tasarlanan mekânların, spor salonlarının hepsinin kapatılıp koğuş yapıldığını aktardı. Avukat Sedat Gözkar da cezaevinden 320 kişinin sevk İzmir gibi uzak illere sevk edildiğini, bunların duruşmalara nasıl gideceğini sordu. ("Gittikleri Cezaevinde de İsyan Vardı", http://bianet.org, 21.06.2012) 102- Bitlis E Tipi Kapalı Cezaevi’nde bulunan siyasi kadın mahkûmlar, cezaevinde yaşadıkları sıkıntılara ilişkin aileleri aracılığıyla yazılı açıklama yaptı. Cezaevinde yaşanan hak ihlallerinin hız kesmeden her geçen gün arttığını belirten kadın mahkûmlar yaptıkları açıklamada, tutukluların sağduyulu yaklaşımlarının provoke edilmeye çalışıldığını belirtti. Mahkûmlar, Şakran, Osmaniye ve en son Urfa cezaevlerinde yaşananların sabır ve tahammül sınırını zorladığını ifade ederek, hükümetin savaşı körükleyen politikalarının cezaevi idarelerinin yaklaşımlarına da yansıdığına işaret etti. Cezaevi girişinde yapılan ince aramaların insanlık onurunu çiğneyen düzeye ulaştığını belirten mahkûmlar, şöyle devam etti: “Cezaevine yeni gelen tutuklulara yapılan ince aramalar, yeni gelen personellere toplu seyrettiriliyor. Cezaevi girişinde tutuklular rencide edici muamelelere maruz kalıyorlar. Bu kötü muameleden dolayı 60 yaşında bir anamız ince arama esnasında baygınlık geçirdi.” (“İnce arama işkencesi şimdi de Bitlis’te”, http://www.ozgur-gundem.com, 09.07.2012) 103- İzmir’in Buca ilçesi Kırıklar 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nden Fethullah Demirtaş ve Sertaç Kılıçarslan isimli tutuklular gönderdikleri mektupta cezaevindeki keyfi uygulamalar ve hak ihlallerini yazdı; “Yeni tutuklanan arkadaşlarımız sahte vaatlerle (tahliye vaatleri) biz siyasilerin kaldığı blok yerine adli çetelerin kaldığı bloklara dağıtılarak, siyasi nedenlerle girdikleri cezaevinden adli çıkmaları hedeflenmektedir. Onlarca arkadaş, dışımızdaki bloklarda 85 dağınık konumlandırılarak bağımsızlaşmaya zorlanmakta, buradan da itirafçılaştırılmaya maruz kalmaktadır” dedi. Cezaevi idaresinin bulundukları bloğa S.D. isimli itirafçıyı yerleştirerek kendilerini tahrik etme ve provokasyon yaratmayı amaçladığına dikkat çeken tutuklular, “S.D. itirafçısının yanına Adana’dan gelen Arslan Karslı adlı siyasi tutuklu verilerek idare gözetiminde dövdürülmüştür. Akıbetini öğrenemediğimiz bu arkadaşımızın can güvenliğinden kaygı duymaktayız. İtirafçı S.D. halen bulunduğumuz blokta tutulmakta ve bizleri küfür, hakaretlerle provoke etmeye devam etmektedir” diye kaydetti. (“Kırıklar’da itirafçı provokasyonu!”, http://www.ozgur-gundem.com, 09.07.2012) 104- Mersin’de Newroz etkinliğine katıldıkları gerekçesiyle tutuklanan ve Mersin E Tipi Kapalı Cezaevi'ne konulan SDP’li Ali Okutan, Dersim Dinçer ve Bedrettin Akdeniz adlı gençlerin sürgün edildikleri İskenderun Kapalı Cezaevi'nde gardiyanların saldırısına uğradıkları ve hücreye atıldıkları belirtildi. SDP Mersin İl Başkanı Serkan Kaya, arkadaşlarının geçtiğimiz günlerde sürgün edildiğini belirterek, "2 gün önce de İskenderun Cezaevi'nde gardiyanların saldırısına uğradılar. Vücutlarının çeşitli yerlerinde morluklar oluşan arkadaşlarımız saldırıdan hemen sonra hücreye atılmış ve hâlâ hücrede tutulmaktadırlar. Telefon görüşmesine çıkarılmayan 3 tutuklu arkadaşımızın ailelerinin cezaevini ısrarla aramaları sonucu telefona getirilen Bedrettin Akdeniz durumu anlatmış; ancak tamamlamadan telefon elinden alınmıştır” dedi. (“İskenderun Cezaevi'nde siyasi tutuklara işkence iddiası!", http://diclehaber.com.tr, 18.07.2012) 105- Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi'nde koğuş ateşe verildiği gerekçesi ile sürgün edilen 176 siyasi tutsağın arasında 22 çocuk da olduğu öğrenildi. Sürgünlere tepki gösteren ve cezaevindeki sürgün ve nakillerin tek bir nedeni bulunduğunu söyleyen BDP Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu, "Bu da aileleri zor duruma düşürmektir. Aileleri çocuklarından koparıp bu izolasyonunun geliştirmesinin nedeni aile ile çocuk bağını koparmaktır. Aile ile siyasi mahkûmun sınırlarını çizmektir. Bunun dışında hiçbir amaçları yoktur.” dedi. (“176 siyasi tutsak ve ailelerine 1445 kilometrelik işkence!”, http://diclehaber.com.tr, 18.07.2012) 106- Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Cezaevi'ndeki mahkûmlar, yatakları yakarak çıkardıkları yangınla isyan başlattı. Koğuşta başlatılan yangına önce gardiyanlar müdahale etti. Daha sonra olay yerine gelen Tekirdağ Belediyesi İtfaiye ekipleri yarım saatlik çalışmanın ardından yangını söndürdü. Dumandan etkilenen mahkûmlar, jandarmalar tarafından koğuşlarından çıkartılarak ambulanslarla Tekirdağ Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Acil serviste müdahale edilen iki mahkûmun tedavileri hastanede devam ediyor. İsyanın gerekçesi henüz açıklanmazken, Tekirdağ Cumhuriyet Savcı Vekili Muammer Özcan soruşturma başlatıldığını ifade etti. Öte yandan Amasya E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'nda da dört mahkûm, sürgün sevkleri protesto etmek amacıyla koğuşta yangın çıkardı. İtfaiyenin söndürdüğü yangında dumandan etkilenen iki mahkûm tedavi altına alındı. Yine Mardin E Tipi Kapalı Cezaevindeki mahpuslar, 14 Temmuz'da Diyarbakır'da yapılan mitingdeki polis saldırısını protesto etmek için 15 Temmuz Pazar günü dört koğuşta isyan başlattı. Çocuk koğuşunda yatakların ateşe 86 verilmesiyle başlayan yangın, siyasi mahpusların da yataklarını yakmasıyla devam etti. Dört hükümlü dumandan zehirlenirken, bir tutuklu da hafif yaralandı. Zehirlenen ve yaralananlar Mardin Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. (“Cezaevlerinde İsyan, Amasya ve Tekirdağ'da İsyan”, http://bianet.org, 19.07.2012) 107- Batman M tipi Kapalı Cezaevi'nde bulunan 50'yi aşkın mahkûm İzmir Şakran ve İstanbul Silivri cezaevlerine sürgün edildi. Geçen hafta da Batman M Tipi Kapalı Cezaevi'nden 29 siyasi kadın mahkûm Ankara Sincan Kapalı Kadın Cezaevi'ne sürgün edilmişti. (“Batman Cezaevi'nden 50'yi aşkın tutsak sürgün edildi”, http://diclehaber.com.tr, 24.07.2012) 108- İHD (İnsan Hakları Derneği) İstanbul Şubesi hazırladığı raporla Tekirdağ 2 No'lu F Tipi Cezaevi'nde kalan mahkûmların sözlü tacizden işkenceye kadar birçok hak ihlaline maruz kaldığını açıkladı. 18 Temmuz'da Tekirdağ 2 No'lu F Tipi Cezaevi'nde mahkûmların yataklarını ateşe vererek yangın çıkardığını söyleyen İHD İstanbul Şubesi Başkanı Ümit Efe, yangının PKK davasından hükümlü Birdal Abay'ın ve Adem Tunç'un kaldığı koğuşta çıktığını ifade etti. Efe, İHD üyelerinden oluşan heyetin cezaevinde yaptığı incelemelere göre çıkan yangın gerekçe gösterilerek 11 tutuklu mahkûma işkenceyle başlayan keyfi uygulamalar yapıldığını gözlemlediklerini belirtti. Adem Tunç'un sözlü taciz, provoke edici tehditler ve hakaretler nedeniyle psikolojik sorunlar yaşadığını ve yangını bu nedenle çıkardığını söylediğini kaydeden Efe, yaptıkları görüşmeler sırasında Tunç'un alnında ve gözlerinin etrafında yara izlerinin olduğunu ifade etti. Efe, bir çatışma esnasında yaşanan patla- mada görme yetisini kaybeden ve dört yıldır tutuklu bulunan Gülnaz Akkurt'un da cezaevindeki yangından sonra infaz koruma memurlarının uyguladığı şiddete maruz kaldığını belirtti. Yangın nedeniyle idarenin haklarında soruşturma başlattığı isimlerden Kahraman Erdem, Haşim Özpolat, Cüneyt Keskinsil, Mehmet Şirin Ötken, Nejat Öztekin, Salman Akpınar, Müslüm Polat ve Zeki Yıldırım isimli mahkûmlar da cezaevinde kötü muameleye maruz kaldı. (“Yangın Sonrası İşkence Arttı”, http://bianet.org, 24.07.2012) 109- Tutuklu Gülsen Aslan’ın yazdığı mektupta; “Batman M Tipi Cezaevi'nden Sincan Kadın Cezaevi'ne sürgün edilen kendisinin de bulunduğu 29 tutuklu kadının, ring aracıyla 19 saat süren yolculuklarında kelepçelerinin çıkarılmadığını, sadece 5 dakika mola verdiklerini, bu molada tuvalete kendileri ile birlikte kalaşnikoflu askerin girdiğini ve yolda yüksek sesle kendilerine marş dinletildiğini” belirtti. Askerler tarafından taciz edilen kadınların bunu komutana bildirdiklerinde ise, "O zaman askerleri tahrik etmeyin" cevabı ile karşılaştıklarını ifade ederek, bu uygulamaların Dersim ve Nazi katliamı sırasındaki uygulamalardan geri bir yanının olmadığını belirtti. Aslan mektubunda; "30 kişilik kadın koğuşuna 100'ü aşkın erkek gardiyan sabahın erken saatlerinde girdi. Aramayı gerekçe gösterdiler ve bizleri çembere aldılar. Sonra bizleri üstümüzdeki eşofmanlar ile dışarı çıkarmaya çalıştılar. Yoğun itirazımız sonucu 5 dakika eşyalarımızı alma zamanı verdiler. Sonra 26 kadın mahkûm bindirildiğimiz ring araçları ile cezaevinden çıkarıldık. Yolda sevkimizin Adalet Bakanlığı kararı ile Ankara Sincan Kadın Cezaevi'ne çıkarıldığını öğrendik. Sürgün edilen 26 kadından 21'inin mahkemesi Diyarbakır'da devam ediyor. Sadece 5'i 87 hükümlü. Ve bizimle beraber 3 de adli davalardan tutuklu kadın sürgün edildi" diye belirtti. Sincan Kadın Cezaevi'nde geldiklerinde ise çıplak aramadan geçirildiklerini belirten Aslan, "Birçok eşyamız içeri alınmadı. Her şey sayılı alındı. Renklerine göre ayrıldı. Aramadan sonra 10'ar ve 4'er kişilik hücrelere atıldık. Batman'da yaşananlara ilişkin ifademiz alındı. Kürtçe ifade vermek istedik. 'Sen Türkçe biliyorsun, Kürtçe konuşma. Dilekçe yazın ve Türkçe biliyorum, ama Kürtçe ifade vermek istiyorum' diye yazın dendi. Kürtçede ısrar edince 'ifade vermiyor' yazmak ile tehdit ettiler. Atıldığımız hücrelerde televizyon ve buzdolabı yok. Kantinden bizim almamız isteniyor" diye kaydetti. (“Batman'dan Ankara’ya 29 kadının 'kara ring' yolculuğu!”, http://diclehaber.com.tr, 27.07.2012) 110- Milliyet Gazetesi köşe yazarı Hasan Cemal, köşesinde İzmir 2 No’lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda tutulan Seyithan Kutlu tarafından kendisine gönderilen mektupla; “Kendisinin geçen yıl çıkan ve kitapçılarda serbestçe satılan ‘Barışa Emanet Olun’ adlı son kitabının cezaevinde yasaklanmış olduğunu ve hatta imhasında karar kılındığını öğrendiğini” yazdı. (“Hapishanede yasak, dışarıda serbest!”, http://siyaset.milliyet.com.tr, 04.08.2012) 111- Devrimci Karargâh davası kapsamında Tekirdağ F Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunan Devrimci Cephe dergisi eski yazı işleri müdürü Okan Duman'ın, hücre değişikliği talebine bir ay yanıt verilmediği, hücresinin değiştirilmesi karşılığında itirafçılık dayatıldığı, ajanlaştırma dayatmalarını protesto etmek için bedenini ateşe verdiği bildirildi. Duman'ın 28 Temmuz'da gerçekleştirdiği eylem, Devrimci Karargâh davasının 8 Ağustos 2012 tarihli duruşmasında ortaya çıktı. Devrimci Karargâh davasının tutuklu sanıklardan Özgür Dinçer, “Ayağı ve kolunda yanıklar bulunan Duman'ın hastaneye dahi götürülmediğini, cezaevinde tedavisinin yapıldığını belirten Dinçer, yaşanacak olumsuzluklardan cezaevi idaresinin sorumlu olacağını kaydetti. Dinçer, Tekirdağ F Tipi Cezaevi'nde savcı ve cezaevi 2. müdürünün kol kola tutuklulara itirafçılık dayattığını, ajanlaştırma baskılarının yoğun bir şekilde yaşandığını bildirdi, ayrıca "arama" adı altında gardiyanların saldırısına uğradıklarını anlattı. (“İtirafçılık dayatmasına karşı kendini yaktı”, http://www.etha.com.tr, 08.08.2012) 112- Ceyhan Cezaevi’ndeki 90 mahkûm hakkında, hak ihlallerini protesto ettikleri için girdikleri açlık grevleri nedeniyle disiplin soruşturması açıldı. İtirazları sonucu İnfaz Hâkimliği’ne çağrılan mahkûmların tercüman aracılığıyla Kürtçe ifadelerinin alındığı öğrenildi. (“Ceyhan Cezaevi’nde 90 kişiye soruşturma”, http://www.ozgur-gundem.com, 10.08.2012) 113- Kocaeli 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nde tutuklu olan Engin Ateş ile Özkan Yılmaz’ın hücrelerinde 3 Ağustos günü arama yapıldı. Cezaevi 2. müdürü ve başgardiyan İlyas Kakıcı ile bir grup gardiyan hücreye girdi. Gardiyanlar hücrede bulunan iki masadan birini almak istedi. Tutuklular, masanın cezaevi idaresi tarafından verildiğini, uzunca bir süredir hücrede bulunduğunu ve masaya ihtiyaçları olduğunu belirtti. Bunun üzerine başgardiyan Kakıcı’nın emriyle ve 2. müdürün gözleri önünde gardiyanlar Ateş ile Yılmaz’a saldırdı. Yerlerde sürüklenen iki tutuklu, daha sonra “süngerli oda” olarak bilinen işkence odasına alın- 88 dı. Burada elleri ve ayakları “domuz bağı” şeklinde bağlanan iki tutuklu, 3 saat boyunca işkenceye maruz kaldı. Özkan Yılmaz’ın babası Yusuf Yılmaz, Kandıra Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunarak, oğluna işkence yapanların yargılanmasını istedi. (“Tutsaklara domuz bağı işkencesi”, http://www.ozgur-gundem.com, 16.08.2012) 114- 14 Ağustosta tutuklandıktan sonra Kürkçüler F Tipi Cezaevine götürülen 20 yaşındaki Hasan Çelik’in ablası Rojver Çelik Batur; “cezaevinde kardeşini gördüklerinde şok olduklarını kardeşinin her tarafının yara içinde olduğunu gördüklerini, sorduklarında da korkudan anlatamadığını, ısrarlı sorularının ardından kardeşinin kendilerine yaşadıklarını anlattığını söyledi. Batur, “Jandarma cezaevi girişinde kardeşimi, PKK’li olduğunu iddia ederek dövmüş. 7 jandarmanın saldırısında kardeşimin her tarafı yara olmuş. Sonra da kardeşime düşerek yaralandığına ilişkin belge imzalatmışlar” diye konuştu. Kardeşinin “Ben PKK’li değilim” diyene kadar dayak yediğini ve arkasından doktora dahi götürülmediğini söyleyen Batur, şöyle konuştu: “Kardeşime ‘Madem PKK’li değilsin o zaman yerin bağımsızlar’ diyerek bağımsızların koğuşuna atmışlar. Orada kimse kendisine yardım etmemiş. Kendisi de rapor alamamış. Çünkü hiç doktora çıkarılmamış. Kardeşimin yaraları kapanmadan rapor tutulmalı ve sorumlularından hesap sorulmalı. Bunun için hem savcılığa suç duyurusunda bulunduk dedi. (“Kürkçüler’de jandarmadan işkence iddiası”, http://www.evrensel.net, 17.08.2012) 115- Tekirdağ 2 No’lu T Tipi Cezaevi’nde yakınlarını görmek isteyenlerin çıplak aramaya tabi tutulduğu iddia edildi. “Örgüt üyeliği” iddiasıyla cezaevinde tutuklu bulunan kardeşi Vahap İlhan’ı görmeye giden Avni İlhan, kendisinin ve diğer ziyaretçilerin çıplak aramaya tabi tutulduğunu söyledi. Aynı cezaevinde yeni gelenlere çıplak arama dayatıldığı buna karşı çıkanlara da feci şekilde dayak atıldığı öğrenildi. Görüşte kardeşinin yaşananları kendilerine anlattığını aktaran Avni İlhan, cezaevi müdürünün yeni gelenlere, “Burası farklı bir yerdir. Haddinizi bilin. Akıllı olun. Efendi efendi kalın” diye tehditlerde bulunduğunu belirterek, bir hafta önce Vahap İlhan, Mehmet Ali Kaya, Murat Yıldız, M. Nuri Erdem ve Lokman Gönel ve ismi öğrenilemeyen bir tutuklunun da sayım vermedikleri için 50 gardiyan tarafından dövüldüklerini aktardı. (“Cezaevinde ziyaretçilere çıplak arama iddiası”, http://evrensel.net, 22.08.2012) 116- Ankara Sincan Cezaevi'nde görevli 55 yaşındaki gardiyanın hırsızlık suçundan cezaevine giren 22 yaşındaki kadın mahkûma tecavüz ettiği iddia edildi. Kadın mahkûm gardiyandan davacı oldu. Yaklaşık 8 ay önce Sincan Cezaevi'ne giren iki çocuk annesi T.K., kaldığı koğuşta bacağını kırıp hastanelik oldu. Cezaevi içindeki hastaneye kaldırılan T.K'nın bir bacağı alçıya alındı. İddiaya göre, öğle tatili sırasında B.E. adlı gardiyan, yatalak haldeki T.K'ya tecavüz etti. T.K'nın çığlıkları üzerine görevliler odaya girdi, olaya tanık oldu. Olayın ardından T.K.'ya refakat etmesi için kız kardeşi hastaneye çağrıldı. Tecavüz olayını kardeşine anlatan TK, "Ben burada devlete emanetim" diyerek B.E.'den şikâyetçi oldu. Sincan Cumhuriyet Savcılığı'nın cezaevi hastanesinde çalışan personel ve olaya tanık olan herkesin ifadesini aldığı öğrenildi. (“Sincan Cezaevi'nde tecavüz skandalı”, http://www.sabah.com.tr, 24.08.2012) 89 117- Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Cezaevi’nde kalan siyasi t mahkûmlardan Barış Şahbudak sürekli giydiği ve yıkama sonucu aşınan t-shirtünün üzerindeki “BİKKE” yazısındaki “B” harfini “P” olarak okuyan cezaevi yönetimi, “örgüt propagandası yapıyor” gerekçesiyle Şahbudak’a 20 günlük hücre cezası verdi. Bir diğer çarpıcı olay da yine siyasi mahkûmlardan İlhami Özağır’ın başına gelen. Özağır’nın avukatı Hüseyin Boğatekin, “İlhami Özağır cezaevine girmeden önce rahatsızlığından dolayı bacağına platin yerleştirilmiş. Ancak şimdi cezaevinde ve her giriş-çıkışta x-ray cihazı metal alarmı verdiği için müvekkillim her seferinde çıplak arama işkencesine maruz kalıyor. Artık bu işkenceye dayanamadığını ve sakat kalma pahasına cezaevi doktoruna bacağındaki platinin çıkarılması için başvuruda bulundu” dedi. Bu arada Antep’te 20 Ağustos’ta meydana gelen ve 10 kişinin yaşamını yitirmesi ile sonuçlanan bombalı saldırı ile ilgileri olduğu iddiasıyla Diyarbakır’da gözaltına alınıp tutuklanan R.F., H.F., Y.A., Y.O. ve B.T’nin Antep Cezaevi’nde gardiyanlar tarafından ağır işkenceye maruz kaldığı ifade edildi. İşkenceye maruz kalanlardan Y.A.’nın ağabeyi Embiya Aktoprak Antep Cezaevi infaz koruma memurları hakkında suç duyurusunda bulundu. (“ ‘B’ harfi ‘P’ olunca!”, http://www.ozgur-gundem.com, 07.09.2012) 118- 30 aydır Bakırköy L Tipi Cezaevinde tutuklu bulunan 23 yaşındaki, ilerlemiş bel fıtığı hastası Gülistan Çelik, şimdi de Adli Tıp kurumunun keyfi tutumu nedeniyle felç olma tehlikesiyle karşı karşıya. 2009 yılında konulduğu cezaevinde şiddetli bel ağrısı şikâyetiyle götürüldüğü Bakırköy ve Samatya Eğitim ve Araştırma hastanelerinde, Çelik’in ilerlemiş bel fıtığı olduğu ve acilen ameliyat edilmesi gerekti- ği rapor edildi. Ancak 2012 yılında Adli Tıp kurumuna sevk edilen Çelik’e bu kez hiçbir tetkike gerek duyulmadan, rapor verme işlemi de ertelenerek sözlü olarak bel kayması teşhisi kondu. Bu durum Gülistan Çelik’in hayatını iyice zorlaştırdı. Adli Tıp’tan gelecek raporu bekleyen ve durumu gün geçtikçe kötüye giden Çelik, artık yürüyemez hale geldi. (“Kadın tutuklu felç olma tehlikesiyle karşı karşıya”, http://www.firathaberajansi.org, 07.09.2012) 119- 3 Eylül Pazartesi günü Tekirdağ 1 No'lu F Tipi Cezaevi'nden hastaneye götürülen politik tutuklu Murtaza Dağ, ring aracındaki kamerayı eliyle kapatınca, jandarmaların saldırısına maruz kaldı. Askerler bununla da yetinmedi. Dağ'ı hastane yerine Muratlı Jandarma Karakolu'na götürdü. Karakol binası içindeki bütün kameraları kapatan askerler, Dağ'ı jop ve silah dipçikleriyle bayılıncaya kadar dövdü. Daha sonra cezaevine götürülen Dağ, hücresinde baygınlık geçirince, cezaevi revirine kaldırıldı. Avukatları Dağ ile görüştükten sonra cezaevi yönetimi ve askerler hakkında suç duyurusunda bulunacak. (“Tutukluyu karakola götürüp dövdüler”, http://www.etha.com.tr, 07.09.2012) 120- Antalya L Tipi Cezaevi’nde bulunan M. Şirin Tekmenuray adlı siyasi tutuklu, yazdığı mektupta, 28 Ağustos’ta cezaevinde Başgardiyan Yakup Işık, Ahmet Peynirci ve soyadı öğrenilemeyen cezaevi 2’inci Müdürü Sami ile onlarca gardiyan tarafından darp edildiklerini açıkladı. Aynı kişiler tarafından işkence gördüklerini kaydeden Tekmenuray, olaydan sonra bir hafta boyunca revire çıkmak istediklerini, ancak idarenin taleplerini reddettiğini belirtti. Tekmenuray, mektubunda, “Çağdaş 90 Hukukçular Derneği ve ailelerimizin dayatması ile bir hafta sonra Adli Tıp’a götürüldük. Burada bize işkence yapıldığı belgelendi. Ama rapor verip vermeyeceklerini öğrenemedik” dedi. Aynı koğuşta 6 arkadaşı ile birlikte kaldıklarını belirten Tekmenuray, “Bizi dövdükleri yetmiyormuş gibi bir de cezalandırıyorlar” dedi. Yine aynı zamanda DİHA Van muhabiri olan tutulu Şahabettin Demir, gönderdiği mektupta, Bölge cezaevlerinden Giresun E Tipi Cezaevi’ne kendisi gibi sürgün edilen 50 siyasi tutuklunun yaşadığı hak ihlallerini anlattı. Demir, “E Tipi’nde tecridi yaşıyoruz” diyerek “10 saat olan ortak alan hakkının 2 saat sohbet ve 45 dakika spor hakkı olarak uygulandığını” aktardı. Tüm başvurularının sonuçsuz kaldığını belirten Demir, şunları ifade etti: “Cezaevlerinde onurumuzu koruma adına kimi sivil itaatsizlik eylemlerini gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Cezaevi idaresi savunma hakkımızı engelliyor ve direk keyfi bir şekilde disiplin cezaları uyguluyor. F tipinden daha ağır bir uygulamaya tabii tutuluyoruz. Ailelerimizin bizlere gönderdiği şalvar bize verilmiyor ve açıkça el konuluyor.” dedi. (“Hem işkence hem ceza”, http://www.ozgur-gundem.com, 03.10.2012) 121- İzmir, Şakran 2 No’lu T Tipi Cezaevi'nde bulunan müvekkilinin ziyaretine gittiği sırada göz tarama cihazında sorun yaşandığı için cezaevine girerken ve çıkarken kapı önünde uzun süre bekletilmesi ile ilgili gardiyanlarla tartıştığını belirten Avukat Canan Uçar, çıkan tartışma sonucunda yaklaşık 20 gardiyanın tekme ve yumruklarla üzerine yürüyerek, kendisini linç etmeye çalıştığını söyledi. Kendisini darp etmek isteyen gardiyanlar hakkında suç duyurusunda bulunan Uçar, "Bana bunu yapanlar içerdeki mahkûmlara neler yapıyordur" diye sordu. Kamera görüntülerini cezaevinden istediklerini söyleyen Uçar, açtığı davanın sonuna kadar takipçisi olacağını da sözlerine ekledi. (“Bana bunu yapanlar içerdeki tutsaklara neler yapıyordur”, http://www.diclehaber.com, 10.10.2012) 122- Diyarbakır Valisi Mustafa Toprak, Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi'nde kalan üçü çocuk yedi tutuklunun intihara teşebbüs ederek hastaneye kaldırıldığını açıkladı. Adlilerin kaldığı 18 kişilik koğuştan altı tutuklunun ağrı kesici, kas gevşetici gibi ilaçlar aldığı, bir tutuklunun da bileğini kestiği bilgisini veren Vali Toprak, Dicle Üniversitesi Hastanesi'ne kaldırılan yedi tutukludan beşinin taburcu edildiğini, ikisinin tedavisinin sürdüğünü söyledi. T.E., R.Ö., E.Z., U.S., S.İ.,S.H. ve S.U'nun intihar girişiminde bulunduğunu söyleyen Toprak, "Hastanede anlaşıldı ki; bir kısmı ilaç aldığı yönünde numara yapmış. 18-21 yaş arası yedi tutuklu, yetişkinlerin kaldığı yere geçmek için böyle bir yola başvurmuşlar" dedi. Taraf gazetesi ise olay ile ilgili olarak "tutukluların olası bir sevke karşı çıktığı ya da cezaevi koşullarını, dayağa varan kötü muameleyi protesto etmek için topluca intihara kalkışmış olabileceğinin öne sürüldüğünü" yazdı. Bu yıl içerisinde, 10 ayrı hapishanede mahpuslar hapishane koşullarını, aşırı kalabalığı, sürgün sevkleri, yemeklerin kötülüğünü, su yokluğunu ve kötü muameleyi protesto etmek amacıyla koğuşlarda yangın çıkardı. (“Hapishanede Yine Protesto”, http://bianet.org, 15.10.2012) 123- Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevinde kadın tutuklular Fatma Koçak, Ayşe Oyman, Melek Dolaz, Ayşe Güney, Semra Tekin, Çimen Türk, Canan Güler, Nurcan Can, Hacire Tanırgan ve Hanım 91 Çelik 22 Eylül’de girdikleri açlık grevi nedeniyle avukatlarından alınan bilgiye göre, cezaevi yönetimi tarafından “Açlık grevini bırakmazsanız, sizi tekli hücrelere alırız” şeklinde tehdit edildiği bildirildi. (“Bakırköy Cezaevi’nde hücre tehdidi”, http://www.ozgur-gundem.com, 05.11.2012) 124- Tekirdağ F Tipi Cezaevi'nde, aralarında Wernicke Korsakoff hastası İnan Gök'ün de olduğu 28 mahkûmun koridordan geçerken "birbiriyle göz teması kurmaması için" kapı mazgalları A4 kâğıdı yapıştırılarak kapatıldı. Cezaevindeki 28 mahkûm bu uygulamayı savcılığa şikâyet etti. Bu talebi reddeden Savcı Fatih Karakuş, gerekçe olarak 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun'un 34/2. maddesini gösterdi: "Hükümlüler, sayılan haller dışında, diğer odalardaki hükümlüler ve kurum görevlileri ile temasta bulunamazlar." diyerek "mahpusların göz temasına girmelerinin cezaevi güvenliği açısından uygun olmadığına" karar verdi. (“Hapiste göz göze gelmek de yasak”, http://gundem.milliyet.com.tr, 05.11.2012) 125- İzmir’deki Şakran Cezaevinde tutulan Ercan Aslan’ın abisi Turan Aslan, kardeşinin gardiyanlar tarafından şiddet gördüğünü iddia etti. Turan Aslan yaşananları şu şekilde anlattı; “Kardeşim telefonla görüşmek istemiş. Bir iki defa gardiyanlara söylemiş, ama giden gardiyanlar geri gelmemiş. En son yine zile basmış, gardiyanlar yaklaşık 8 kişilik bir grup halinde gelmişler. Kardeşime ‘neden sorun çıkarıyorsun’ diye saldırmışlar. Kardeşim de telefon günü olduğu için, ‘telefon açmak istiyorum’ demiş. Gardiyanlar da eksik belge olduğunu söylemişler. Bunun üzerine kardeşim belgelerinin tam olduğunu belirterek, ‘eksik belge hangisi ise söyleyin, tamamlamak istiyorum.’ demiş. Eksik belge olmadığı için, bu bahaneyle kardeşimi dövmüşler.” Kardeşinin darp raporu almasıyla gardiyanların da darp raporu aldığını belirten Aslan, olayın ardından raporu aile olarak Adalet Bakanlığına gönderdiklerini, İzmir Savcılığına da şikâyette bulunduklarını ifade etti. (“KCK tutuklusuna gardiyan şiddeti”, http://www.evrensel.net, 10.11.2012) 126- Bolu F Tipi Cezaevi'nde birbirine bağladığı çarşaflarla avluda bulunan duvara tırmanan tutuklulardan Eyüp Işık tellere takıldı. Ceza infaz memurlarından dayak yediğini öne süren tutuklu, meyve bıçağını boğazına dayayarak kendisini öldüreceğini söyledi. Savcı ile görüşerek ikna edilen Işık, itfaiye erleri tarafından indirildi. Eyüp Işık, cezaevinin revirinde tedavi altına alınırken, olayla ilgili soruşturma başlatıldı. (“Bolu F Tipi Cezaevi'nde Tırmandığı Duvarda Tellere Takılan Tutuklu Eylem Yaptı”, http://www.bugun.com.tr, 19.11.2012) 127- Silivri 2 No’lu L Tipi Cezaevi’nde bulunan Kemal Seven, Kandıra 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nde bulunan Doğan Erbaş’a gönderdiği mektupta, cezaevinde yaşanan sorunlardan bahsedince mektubu gönderilmedi. Seven, mektubunda cezaevinde yaşanan sorunlara ilişkin, “Kolilerimiz haftalarca bekletiliyor. Revir başvurularımız aynı şekilde. Bir dizi keyfi uygulama var. Taleplerimizin bir kısmını karşılamıyorlar.” gibi cümleler mektupların engellenme gerekçesi oldu. Disiplin Kurulu Başkanlığı, söz konusu mektubun tutuklu Kemal Seven’e iade edilmesine karar verdi. Ancak, mektup tutukluya iade dahi edilmedi. (“Mektuplara engel”, http://www.ozgur-gundem.com, 19.11.2012) 92 128- Erdîş (Erciş) ilçesindeki Erciş Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan oğlunu ziyarete giden 65 yaşındaki Zübeyde Çalışan, üvey oğlu ile soyadı tutmadığı gerekçesiyle görüştürülmeyince, Erciş TOKİ konutlarında bulunan adliye konteynırlarına giderek Erciş Cumhuriyet Savcısı Halil Çığlı’dan görüş izni istedi. Kürtçe konuştuğu için savcının hakaretine maruz kalan Çalışan, polislerce darp edildi. Uzun süre adliye koridorunda bekletilen Çalışan, Nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesi’ne çıkarılarak, “yargı görevini yapan kişiye görevini yaptırmamak için direnme” iddiasıyla tutuklanarak cezaevine gönderildi. (“Savcı küfür etti polis darp etti yargı tutukladı”, http://www.ozgur-gundem.com, 23.11.2012) 129- Kırıkkale F Tipi Cezaevi'nde hükümlü olarak bulunan Talat Şanlı, zaman geçirmek için boncuktan süsler yapmaya başladı. Ablası Nevriye Şanlı'ya bu süslerden gönderen Şanlı, daha sonra boncuklarla işlediği Che Guevera ve Mahir Çayan portrelerine idare tarafından "terör örgütü propagandası" denilerek el konulduğunu öğrendi. Şanlı bunun üzerine infaz hâkimliğine itirazda bulundu. İnfaz Hâkimliği tarafından yapılan inceleme sonucunda "Boncuktan yapılmış panolarda yasadışı sol terör örgütü mensubu kişilerin resminin olduğu ve resimlerin propaganda amacıyla kullanılmasının mümkün olduğu anlaşıldığından, ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkındaki madde gereğince sakıncalı bulunarak hükümlüye verilmemesine dair karar uygundur." ifadeleri kullanıldı. (“Boncuktan Che, terör propagandası sayıldı”, http://www.sabah.com.tr, 30.11.2012) 130- Kırıklar 2 No’lu F Tipi Cezaevi idaresi, cezaevinde açlık grevine giren, açlık grevine destek veren ve idarenin uygulamalarını protesto eden tutuklu ve hükümlülerle disiplin cezası yağdırdı. Cezaevi idaresi, 27 kişiye, “bir ay süre ile iletişimden (faks, telefon, mektup, telgraf vs.) yoksun bırakma” cezası verirken, 38 kişiye de, “bir ay süreyle kurumun kültürel ve sportif faaliyetlerinden yoksun bırakma” cezası verdi. Aynı cezaevi idaresi, açlık grevi eylemine destek için 1 Ekim’den itibaren süresiz olarak kapalı görüşe çıkmayan 80 tutukluya, “iki ay süre ile iletişimden yoksun bırakma”, 27 tutukluya da, “iki ay süreyle ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma” cezası verdi. Cezaevi idaresinin bir diğer ceza gerekçesi de, 11 Kasım tarihinde, cezaevinde bulunan A Bloktaki 18, 25, 26, 28 ve 29 nolu odalarda havalandırma bahçelerindeki duvarlarda bulunan delikler. 21 kişi hakkında disiplin soruşturması açan idare, 3 ile 11 gün arasında değişen sürelerle hücre cezası verdi. (“F Tipi ceza makinesi!”, http://www.ozgur-gundem.com, 03.12.2012) 131- Adana Karataş Kadın Kapalı Cezaevi'nde kalan yakınlarını ziyarete giden mahkûm yakınları, mahkûmlara sarıldıkları için jandarmanın saldırısına maruz kaldı. Gülşah Balkır ve Zeynep Dağ adlı yurttaşlar jandarma tarafından darp edildikten sonra cezaevi önüne çağrılan polislere teslim edildi. Adana Karataş Kadın Kapalı Cezaevi'nde daha önce de yakınlarıyla açık görüşe giden ailelere, cezaevi müdürü tarafından "Aranıza masa koyacaksınız. Tokalaşıp, öpüşmeyeceksiniz. Bu karar cezaevi savcısının kararı." gibi sözler sarf edilmiş ve aileler yakınlarıyla görüşemeden cezaevinden ayrılmak zorunda kalmıştı. (“Ailelere cezaevinde saldırı”, http://www.ozgur-gundem.com, 06.12.2012) 93 132- Midyat M Tipi Kapalı Cezaevi'nde bulunan siyasi tutuklular ailelerine gönderdiği mektupta, beş ay önce atanan cezaevi müdürü Reşat Şengöz ile birlikte 12 Eylül uygulamalarını andıran baskıların yaşandığını söyledi. Mektupta, şöyle denildi: "Cezaevi müdürü Şengöz ilk iki aylık süreçte hasta, yaşlı demeden hiçbir sebep yokken iki saat içinde 35 arkadaşımızı sürgüne gönderdi. Daha sonra sosyal aktivitelerin büyük bir kısmını yasakladı. Cezaevi Müdürü Reşat Şengöz mahkûmlardan ilaç parası alıyor. Hesabında para olmayan siyasi mahkûmlara ilaç verilmiyor. Siyasi mahkûmlar bilinçli bir şekilde 'adi suçlar' koğuşuna gönderildi. Cezaevi müdürü Reşat Şengöz, bu uygulamalara tepki gösteren mahkûmları sürgün ve hücre cezası ile tehdit ediyor." Mektupta, Şengöz'ün 3. Yargı Paketi'nden yararlanmak isteyen siyasi tutukluların dosyalarını İnfaz Hâkimliği’ne göndererek, dosyaya "Bunlar militandır." yazısının bulunduğu kâğıtları eklediği kaydedildi. (“Cezaevinde parası olmayana ilaç yok!”, http://www.ozgur-gundem.com, 08.12.2012) 133- Çocuklara el öptürme ve zorla sayıma geçirme gibi uygulamalarla adından söz ettiren Şakran Çocuk ve Gençlik Cezaevi’nde tek kişilik bir odada tutulan H.D. isimli çocuğun sohbet hakkı kapsamında 4 arkadaşıyla görüşmek için cezaevi idaresine yaptığı başvuru, H.D.’nin cezaevinde bulunan tutukluları örgütlediği ve burada birlikte hareket ettikleri gerekçe gösterilerek reddedildi.4 Aralık’ta Tekirdağ 1 Nolu T Tipi Cezaevi’nden Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Cezaevi’ne sevkleri yapılan 7 kişiye ise, cezaevi girişinde gardiyanlar tarafından çıplak arama dayatıldı. Cezaevinde bulunan tutuklulardan Halit Yavuz, ailesi ile yaptığı telefon görüşmesinde, elbiselerinin zorla çıkarılmasına karşı çıkan 7 tutsağın, gardiyanlar tarafından coplarla darp edildiğini aktardı. (“Cezaevlerinde keyfiyette sınır yok”, http://www.ozgur-gundem.com, 08.12.2012) 134- Osmaniye T Tipi Kapalı Cezaevinde tutuklu bulunan amcası Emin Behçet’le görüşen Duriye Bağdu, amcasının kendisine “3 aydır bize ne bere, ne cımbız veriliyor. Havanın soğuk olduğunu belirtiyoruz ancak bir gerekçe göstermeden bere verilmiyor. Bize gelen ve bizim gönderdiğimiz tüm mektuplar ve resimlerimiz yırtılıp, atılmaktır.” dediğini ifade etti. Duriye Bağdu amcasının, “Bu konuda duyarlılık çağrısında bulunuyorum.” dediğini ifade etti. (“Mahkûmlara mektupları verilmiyor”, http://www.evrensel.net, 09.12.2012) 135- Kocaeli 1 No’lu F Tipi Cezaevi'nde tutuklu ve hükümlülerin maruz kaldıkları haksızlıkları içeren mektuplarının basın mensuplarına ulaşması engellendi. Mahkûmlardan Bülent Özdemir'in mektubu, mektup okuma komisyonunda "sakıncalı" bulunarak disiplin kuruluna sevk edildi. Kurul, kararında sık sık "terör örgütüne mensup tutuklu ve hükümlüler" ifadesini kullandı. Kararda, mahpusların uğradığını söylediği haksızlıklar da "sözde hak gaspları" olarak nitelendi. Kurul, mahpusların isterlerse verilen kararı Kocaeli İnfaz Hâkimliği’ne şikayet edebileceklerini söyledi ve ekledi: "Aynı örgüt mensuplarının daha önceki aylarda yazdıkları hak ihlali gerekçeli mektuplar için verilen disiplin kurulu kararları sonrasında yapılan itirazları değerlendiren Kocaeli İnfaz Hakimliği, taleplerin reddine karar vermişti." Özdemir, "sakıncalı" mektubunda, mahpusların hak gasplarını anlattıkları mektupların aylardır gönderilmediğini yazmıştı."Sakıncalı" mektuplardaki mahpusla- 94 rın ekim ayı içerisinde maruz kaldığı hak gasplarının sıralandığı rapora göre, mahpusların mektupları milletvekillerine 70 gün gecikmeli gönderildi, gazetecilere gönderilmedi. (“Sözde Hak Gaspları Duyulmasın!”, http://bianet.org, 10.12.2012) 136- Manisa Akhisar Cezaevi'nde 6 ay tutuklu kalan ve geçen hafta tahliye edilen 27 yaşındaki Kadir Yaramaz’ın, kaldığı koğuşta 9 tutuklu veya hükümlü tarafından dövüldüğü, ardından sırtına kaynar su döküldüğü iddia edildi. Yaramaz'ın yakınları, savcılığa suç duyurusunda bulunacaklarını söyledi. Savcılık, cezaevindeki olayla ilgili soruşturma başlattığını bildirdi. (“Mahpus mahpusa bunu yapar mı”, http://www.radikal.com.tr, 11.12.2012) 137- Diyar TUHAD-DER sekreteri Fahri Azbay, Türkiye’nin 72 cezaevinde açlık grevinden sonra birçok mahkûmun disiplin, sürgün, tek hücreye alınma ve açık görüş, telefon gibi haklarının kesilerek intak cezaları verildiğini söyledi. Azbay, Urfa Cezaevi’nde çıkan yangın üzerine yaşanan olaylar gerekçe gösterilerek, Amed’de dava görülmesine rağmen Adalet Bakanlığı’nın talimatı üzerine Bolu’ya sürgün edilen mahkûmların getirip götürülmesinde büyük sıkıntılar çektiklerini bildirdi. Bayburt M Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutulan yüzde 90 felçli İhsan Altın’ın arkadaşları yardımı ile doğal ihtiyaçlarının karşılandığını ve Altın’ın Metris Cezaevine gönderileceğini belirten Azbay, Altın ile aynı cezaevinde kalan arkadaşlarının “Arkadaşımız adeta bilinçli bir şekilde ölüme terk edilmiş burada” dediklerini ifade etti. Öte yandan Bolu F Tipi Cezaevi’nde kalan mahkûmlar, cezaevi idaresinin haftalık telefon görüşmelerine çıkarken ayakkabılarını çıkarma şartı getirmesini protesto etti. Telefona çıkmama kararı alan mahkûmların bu duruşu idareye geri adım attırdı. (“72 cezaevinde intikam cezaları”, http://www.ozgur-gundem.com, 12.12.2012) 138- Tekirdağ 1 No’lu T Tipi Kapalı Cezaevi'nden Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Cezaevi'ne sevk edilen Kerim Avşar, Naci Kutaş, Cafer Yılmaz, Rıza Kazıcı, Ömer Yıldırım, Recep Karabay, Lokman Gönülün ve isimleri öğrenilemeyen birkaç mahkûmun daha çıplak aramayı kabul etmemesi üzerine 25-30 gardiyan tarafından darp edildiği belirtildi. Psikologların ajanlık teklifinde bulunduğu, 2 No’lu F Tipi'nde kalan Feyaz Güven isimli mahkûmun ise iradesi dışında "bağımsızlar" koğuşuna sevk edildiği ve kendisinden haber alınamadığı öğrenildi. (“Tekirdağ Cezaevi'nde darp ve psikolojik baskı”, http://www.ozgur-gundem.com, 12.12.2012) 139- Ankara Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde bulunan Yağmur Keskin, cezaevinde yaşanan hak ihlallerine ilişkin mektup gönderdi. Keskin, Diyarbakır’da mahkemelerinin görüldüğünü ve 7 Aralık gecesi Meryem Akpolat, Adile Dağal, Mehtap Çoban ile birlikte Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’ne getirildiklerini belirterek, “A takımı” denilen ve 15 kişiden oluşan gardiyan grubu tarafından zorla çıplak aramaya ve darba maruz kaldıklarını yazdı. Keskin mektubunda, “19 saatlik bir ring-işkence yolculuğunun ardından asker bizi gardiyanlara teslim ettikten sonra gardiyanlar, bizi teker teker soyunma odasına almaya çalıştılar. Biz 5 kişiydik. Bizler hiçbir şekilde çıplak aramayı kabul etmeyeceğimizi orada bulunan 3 gardiyana bildirdik. Çünkü bu insanlıkla bağdaşmayan insanlık hukukuna girmeyen bir şeydir. Daha sonra başgardiyanı çağırdılar. 2 askerle yanımıza 95 gelip, hiç dinlemeden, sırayla hırpalayarak, soyunma odasına aldılar. 8 gardiyan bizi tutarken, 3 gardiyan ise çırılçıplak soydu” diye aktardı. Keskin, gardiyanların kendilerini soyduklarında pantolonlarının cebine bile bakmadığını çünkü amacın taciz etmek olduğunu vurguladı. (“Sincan F tipinde kadınlara taciz”, http://www.ozgur-gundem.com, 16.12.2012) vücudunda darp izlerini gördüğünü söyleyen baba Alâeddin Aslankan, "Oraya gittim ve savcı ile görüştüm. Savcı bana 'Engin Çeber de öldü. Onun sonunu da gördünüz kim ne yaptı ki?' diye konuştu. Olumlu bir cevap alamadım, nereye gideceğimi de bilmiyorum. Oğlumun hayatından şüphe ediyorum" dedi. (“Hayatından şüphe ediyorum”, http://www.ozgur-gundem.com, 19.12.2012) 140- Şakran Çocuk ve Gençlik Cezaevi’nde kalan S.A. isimli çocuk mahkûm, arkadaşları H.D’nin hâlâ tek kişilik odada tutulduğunu aktararak, kemerlerine, mektuplarına ve giysilerine el konulduğunu, sohbet haklarının engellendiğini aktardı. Gardiyanların, sabah ve akşam sayımlarında oda araması yaparak kendilerini tek sıra halinde askeri sayım vermeye ve yürüyüş yapmaya zorladığına dikkat çeken S.A., keyfi üst araması ve çıplak arama yapıldığını, kendisi ve arkadaşlarına diz çöktürüldüğünü vurguladı. Gardiyan ve idarecilerin kendilerine sürekli “terörist” diyerek, küfür ve hakaret ettiğini, fiziki şiddet uyguladığını belirten S.A., cezaevi idaresinin sakallı olan mahkûmların fotoğraf çekmesine izin vermediğini kaydetti. (“Çocuk cezaevi değil askeri kışla!”, http://www.evrensel.net, 18.12.2012) 2.2.6. DEĞERLENDİRME 141- Antalya L Tipi Kapalı Cezaevi'ne Afyon'dan sürgün olarak gönderilen Muzaffer Aslankan isimli öğrencinin 15 gardiyan tarafından dövüldüğü iddia edildi. Oğlunun yanına gittiğinde gözünde ve 9. BDP İstanbul Milletvekili Sabahat Tuncel tarafından verilen 7/1168 esas nolu yazılı soru önergesine Adalet Bakanı Sadullah Ergin tarafından verilen B.03.O.KGM.O.0O.OO.O5/2O11-610.0164/197/390 sayı no’lu ve 10.04.2012 tarihli cevap yazısı s.4 Tek başına işkence ve kötü muamele ihlali olarak kabul edebileceğimiz cezaevlerindeki doluluk oranı 2012 yılında da bir sorun olarak varlığını devam ettirmiştir. 31.12.2011 tarihi itibarıyla ceza infaz kurumlarında; 89.252 erkek, 2.955 kadın, 410 çocuk hükümlü ve 32.479 erkek, 1.584 kadın, 1.924 çocuk tutuklu olmak üzere toplam 128.604 kişi bulunmaktadır.9 İzleme dönemi kapsamında cezaevlerinde yaşanan işkence ve kötü muamele uygulamaları şunlardır: Cezaevine ilk girişte veya başka bir cezaevine nakil sırasında kabul işlemleri sırasında gardiyanlar tarafından zorla çırılçıplak soyularak üst aramasına tabi tutulma, karşı çıkan tutuklu/hükümlüleri darp etme, tekmeleme, zorla kıyafetlerini çıkartarak çırılçıplak bekletip hakaret, taciz ve tehdit etme, çırılçıplak soyularak dövülme, zorla çömeltip kalkması istenerek onur kırıcı muamelede bulunma, çıplak koğuşa götürülme. (Bkz. Bölüm 2.2.5 no’lu 10,29, 45, 55, 57, 66, 71, 75, 81, 84, 85, 96, 109, 115, 117, 133, 138, 139, 140 no’lu haberler) Adalet Bakanlığı’nın kayıtlarına göre ceza infaz kurumuna kabulde yapılan aramalarda kötü muamelede bulunulduğu iddiasıyla ilgili olarak yapılan 9 başvuru ile ilgili olarak 6 soruşturmada adli ve idari kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş, 3 baş- 96 vuruyla ilgili olarak da adlî ve disiplin yönünden soruşturmalar devam etmektedir.10 Askeri disiplin uygulamalarına tabii tutulan mahkûmları, askeri sayım yapmaya zorlama, sayımda ayakta olma, ayakkabı, pantolon ve elbise giymeye zorlama ve bu uygulamaya karşı çıkan ya da yapmayanların gardiyanlar tarafında darp edilmesi. (Bkz. Bölüm 2.2.5.- 55, 68, 115, 140 no’lu haberler) Duruşmadan, muayeneden getirilen veya sevk edilen tutukluların cezaevi girişinde normal arama dışında elleri kelepçeli olarak zorla onur kırıcı şekilde araması yapılması, karşı çıkanların jandarmalar tarafından tekme ve tokatla dövülmesi. (Bkz. Bölüm 2.2.5.- 11, 18, 26, 75 no’lu haberler). Normal aramaların dışında özellikle ani baskın şeklinde gece yarısı veya günde iki kez arama yapılması, arama adı altında saldırı düzenlenmesi (Bkz. Bölüm 2.2.5.- 111, 139, 140 no’lu haber). Ailelerinin üst aramasında elle arama dışında özellikle iç çamaşırlarının çıkartılarak ince arama yapılmak istenmesi, bu duruma itiraz eden ailelerin ve yakınlarının sözlü ve fiziki tacize uğrayarak, görüşmeye girmelerine izin verilmemesi, özellikle kadınlara çıplak arama dayatılması (Bkz. Bölüm 2.2.5.29, 45, 49, 66, 71, 81, 84, 95, 96, 102, 109,115, 117, 133, 138 no’lu haberler). Tutuklu ve hükümlülerin hekime erişim hakları kapsamında oldukça fazla ihlal yaşanmaktadır. Doktora çıkarmama (Bkz. Bölüm 2.2.6.- 100, 114 no’lu haberler). Özellikle cezaevindeki doktor sayısının az 10. BDP İstanbul Milletvekili Sabahat Tuncel tarafından verilen 7/2170 esas nolu yazılı soru önergesine Adalet Bakanı Sadullah Ergin tarafından verilen B.03.0.KGM.0.00.00.05/2012-610.0121/369/789 sayı no’lu ve 09.05.2012 tarihli cevap yazısı. s.3. olması nedeni ile tutuklu ve hükümlülerin muayenesi çoğu zaman yapılmamakta ya da yapılsa bile geç yapılmakta, tutuklu ve hükümlüler detaylı bir muayeneden geçirilmemektedirler. (Bkz. Bölüm 2.2.5.- 100 no’lu haber) Cezaevi içinde sağlık ve tedavi talepleri karşılanmayan tutuklu ve hükümlüler bir sağlık kuruluşuna sevk edildiklerinde de ihlallere maruz kalmaktadır. Bunlar; muayene ve tedavi sırasında kelepçelerin çıkarılmaması, muayene ortamında güvenlik güçlerinin bulunması, mahremiyetin göz ardı edilmesi ve sağlık personelinin tutumlarına yönelik yakınmalar, hastanede yatarak tedavide; mahkûm koğuşu eksikliği ve var olan koğuşların uygunsuzluğu, (Bkz. Bölüm 2.2.5.- 25, 68 no’lu haber) istenilen sağlık kuruluşuna sevk edilmeme, hastaneye sevk talebine çok geç yanıt verme (Bkz. Bölüm 2.2.5.- 19, 24, 93 no’lu haber), hiç yanıt vermeme (Bkz. Bölüm 2.2.5.- 69, 92 no’lu haberler) sevk için gittikleri hastane yolunda sözlü ve fiziki tacize uğrama, işkence görmedir. Uygulamada sık karşılaşılan bir diğer sorun, hem cezaevinde, hem de sevk edilen sağlık kuruluşunda asker ve gardiyanların doktor muayenesinde hazır bulunmaları ve tutuklu ya da hükümlüyü elleri kelepçeli olarak muayene olmaya zorlamalarıdır. (Bkz. Bölüm 2.2.5.- 70 no’lu haberler) Haftalık 10 saat ortak alanda bulunma hakkının uygulanmaması ya da az uygulanması (Bkz. Bölüm 2.2.5.- 24, 85, 94, 120 no’lu haberler),sosyal faaliyetlerden yararlandırmama, sosyal aktivitelerin azaltılması (Bkz. Bölüm 2.2.5.- 101,132 no’lu haber) Görüş sırasında aileleri ile Kürtçe konuşan tutuklu ve hükümlülerin görüşlerinin kesilmesi, Kürtçe konuşan, şarkı söyleyen ve hâlâ y çekenlerin darp edilmesi ya da disiplin cezasına mahkûm edilmeleri. (Bkz. Bölüm 2.2.5.- 14, 17, 45, 63, 76, 128 no’lu haberler) Kürtçe yayınların ve gaze- 97 telerin verilmemesi (Bkz. Bölüm 2.2.5.- 95 no’lu haber). Bir gerekçe göstermeden keyfi yere hücreye atılma ve iletişimden yoksun bırakma gibi disiplin cezaları verilmesi, keyfi uygulamalarla hakların kısıtlanması (Bkz. Bölüm 2.2.5.- 5, 11, 18, 40, 66, 68, 70, 120, 127, 133 no’lu haberler) Tutuklu ve hükümlülere gönderilen mektuplara, kitaplara, eşyalara vs. el konulması. (Bkz. Bölüm 2.2.5.- 4, 4, 11, 23, 35, 70, 129, 140 no’lu haberler) Barınma, yemek vs. temel ihtiyaçlara ilişkin olarak yapılan uygulamalar kötü muamele kapsamında olup yaşanan ihlaller; 3 kişilik odalara 1 kişilik yemek vermek (Bkz. Bölüm 2.2.5.- 72 no’lu haber), yemeklerde tırnak, poşet vs. gibi yabancı cisimlerin çıkması, sağlıksız ve kötü olması (Bkz. Bölüm 2.2.6.- 24, 65, 69, 85, 95, 122 no’lu haber), yemeklerin az verilmesi (Bkz. Bölüm 2.2.5.- 43 no’lu haber), kaloriferlerin yakılmaması (Bkz. Bölüm 2.2.6.-27 no’lu haber), sıcak su yerine soğuk su verilmesi, kirli su verilmesi (Bkz. Bölüm 2.2.5.11, 27, 74, 95, 122 no’lu haber), çocuklu olan kadın mahkûmlara tek kişilik yemek verilerek anne ve çocuğun yemeğini paylaşmaya zorlama, (Bkz. Bölüm 2.2.5.- 45 no’lu haber). Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı, Ceza İnfaz Sistemi’nde Sivil Toplum Derneği ve Doğuş Üniversitesi’nin birlikte yürüttükleri proje kapsamında 11. “Demir parmaklık ardında anne olmak”, http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aT ype=RadikalDetayV3&ArticleID=1084565 &CategoryID=77&Rdkref=1 Erişim tarihi:11.04.2012 12. CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran tarafından verilen 7/4833 esas nolu yazılı soru önergesine Adalet Bakanı Sadullah Ergin tarafından verilen B.03.0.KGM.0.00.00.05/2012-610.01172/1931/3944 sayı no’lu ve 24.07.2012 tarihli cevap yazısı. s.2 yapılan basın açıklamasında Türkiye’de cezaevlerinde 4 bin 337 kadın mahkûmun bulunduğu ve 0-6 yaş arası 444 çocuğun anneleriyle birlikte cezaevinde kaldığı belirtilmiştir.11 Çocuk tutuklu ve hükümlülere uygulanan işkence ve kötü muamele vakaları; Ceza infaz kurumlarında barındırılan 18 yaşından küçük hükümlü ve tutuklu sayısı; 31.12.2011 tarihi itibarıyla hükümlü sayısı 410, tutuklu sayısı 1.924; 15.05.2012 tarihi itibarıyla ise hükümlü sayısı 409, tutuklu sayısının 1.797’dir12. - Adana Pozantı Cezaevi'nde siyasi nedenlerle cezaevine giren çocukların, adli mahkûmlarla aynı koğuşa konulması, cezaevinde çocuklara adli mahkûmlar tarafından cinsel istismarda bulunulması, şiddet uygulanması ve ırkçı uygulamalara maruz bırakılması. - Maltepe Çocuk ve Gençlik Cezaevi'nde bulunan çocukların, yetişkin adli tutukluların koğuşuna zorla konmak istenmesi. - Sincan Çocuk Cezaevi’nde s 4’ü adli, 2’si siyasi hükümlü 6 çocuğun bir kadın müdürün “gereğini yapın” talimatıyla, gardiyanlar tarafından dövülmesi, mavi sünger kaplı odada su vanasının açılarak ıslatılmaları daha sonra camın açılıp soğuk havada tutulma, suyun altında şınav çektirme. - Antep Cezaevi'nde çocuk koğuşunda yangın çıkması, sekiz çocuğun dumandan zehirlenmesi. - Urfa E Tipi Cezaevi'nde yaşanan cezaevi çocuk tutukluların koşullarının iyileştirilmesi talebiyle isyan edip yangın çıkarmaları, 14 kişinin yaralanması. - Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi'nde kalan üçü çocuk yedi tutuklunun olası bir sevke karşı çıkmak, cezaevi koşulları- 98 nı, dayağa varan kötü muameleyi protesto etmek için topluca intihara girişmeleri - Şakran Çocuk ve Gençlik Cezaevi’nde kalan H.D. isimli çocuk mahkûmun tek kişilik odada tutulması. Bu sene uzun bir süre Türkiye gündemde yer alan ceza infaz kurumlarında barındırılan çocuk hükümlü ve tutukluların kendi aralarında meydana gelen cinsel saldırı veya istismar iddialarıyla ilgili olarak, 10 ceza infaz kurumu personeli hakkında açılan kamu davalarında, 4 personelin görevi kötüye kullanma suçundan hapis cezasıyla; 6 personelin görevi ihmal suçundan adlî para cezasıyla cezalandırılmasına; verilen bu cezalar hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir.13 Kadın tutuklu ve hükümlülere uygulanan işkence ve kötü muamele vakaları; Ceza infaz kurumlarında, 31.01.2012 tarihi itibarıyla, 1.725 tutuklu, 3.003 hükümlü kadın bulunmaktadır.14 - Nedrap Demir, Semiha Can, Duriye Odabaşı, Yasemin Budak ve Dindare Tanırgan isimli siyasi tutuklu kadınların Bayburt M Tipi Kapalı Cezaevi’ne sürgün edildikleri sırada ring aracındaki askerlerin şiddetine, cezaevi girişinde de gardiyanların hakaretlerine maruz kalmaları. 13. CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran tarafından verilen 7/4833 esas nolu yazılı soru önergesine Adalet Bakanı Sadullah Ergin tarafından verilen B.03.0.KGM.0.00.00.05/2012-610.01172/1931/3944 sayı no’lu ve 24.07.2012 tarihli cevap yazısı. s.2 14. BDP Iğdır Milletvekili Pervin Buldan tarafından verilen 7/3155 esas nolu yazılı soru önergesine Adalet Bakanı Sadullah Ergin tarafından verilen B.03.0.KGM.0.00.00.05/2012-610.0169/1251/2585 sayı no’lu ve 02.04.2012 tarihli cevap yazısı. s.2 - Amasya E Tipi Cezaevi’nde bulunan kadın tutukluların özellikle açlık grevine başladıktan sonra kaloriferlerinin yakılmaması, sıcak suyun verilmemesi, günlerce revire çıkarılmamaları. - Hatay E Tipi Kapalı Cezaevi'nde tutulan G.B. isimli kadının kadın gardiyanlar eşliğinde hücre değiştirirken, yanlarında bulunan erkek gardiyanlar tarafından tacize uğraması. - İzmir’in Aliağa İlçesi'ndeki Şakran Cezaevi'nde bulunan Neriman Birlikler, Emine Aslan, Ayşe Şimay, Halime Demir, Songül Başkan ve Şengül Demir isimli kadın tutukluların yeni açılan Şakran Cezaevi'ne saçlarından tutulup yerlerde sürüklenerek getirilmeleri, cezaevinde içi inşaat hafriyatıyla dolu odalara yerleştirilerek odadaki hafriyatların kadın tutuklulara temizlettirilmesi, tutukluların telefonla konuşmaları için tekmil vermeye zorlanmaları, cezaevi idaresinin kışlık elbiselerini vermemesi nedeniyle üstlerindeki ince elbiselerle soğuktan donmaları, mektupların verilmemesi, 1 saat olan açık görüş haklarının 20 dakika ile sınırlandırılması, ilaçlarının verilmemesi. - Karataş Kadın Kapalı Cezaevi'nden siyasi tutuklu ve hükümlülere dışarıdan gönderilen ulusal kıyafetler ve kitapların, 'suç unsuru' olarak görülerek verilmemesi ya da keyfi olarak uzun süre boyunca tutulduktan sonra verilmesi. - Erzurum E Tipi Kapalı Cezaevi'nde kalan siyasi kadın tutukluların mahkemeye ve hastaneye getiriliş ve götürülüşleri sırasında adli tutuklu erkekler ile aynı araçta tutulmalarından ötürü araç içerisinde erkeklerin sözlü tacizlerine, küfür ve hakaretlerine maruz kalmaları, cezaevi ve hastane dönüşü sırasında iç çamaşırlarının bile çıkartılarak ince aramaya tabi tutulmaları. 99 - Karataş Kadın Cezaevi’ndeki tutukluların 21 Mart’ta cezaevinin havalandırmasında Newroz kutlaması yapmak istemeleri, cezaevi idaresi ve gardiyanların ise tazyikli suyla kutlamaya müdahale etmesi, çok sayıda tutuklu kadının darp edilerek yaralanması. - Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi'nden kadın tutuklu ve hükümlülerin 22 Nisan'da yedikleri akşam yemeği sonrası zehirlenmeleri, 24 kadına acil müdahale edilmesi, 12 kadının durumu kötüleştikten sonra hastaneye sevk edilmesi. - Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nde bulunan siyasi kadın tutukluların cezaevinde yer sorunu yaşamaları, 13 kişilik koğuşta 41, 8 kişilik koğuşta ise 26 kişinin kalması, yer yetersizliği nedeniyle tuvalet ve banyo önünde yatmak zorunda kalmaları. - Karataş Cezaevi’nden Şakran Cezaevi’ne sürgün edilen Sibel Mustafaoğlu, Hanım Aydın, Hafize Toprak, Eylem Etli ve Sevcan Atak isimli kadınların cezaevi girişinde yapılan çıplak aramayı kabul etmemeleri üzerine işkence görmeleri, zorla çırılçıplak soyularak, çıplak şekilde askerlere ve cezaevinde erkek personellere izlettirilmeleri, çıplak arama sırasında kasıtlı bir şekilde vücutlarında sağlık sorunu olan yerlerin darp edilmeleri. - Şakran Kadın Kapalı Cezaevi'nde kalan hasta tutuklu Elmas Arpagüç’ün tedavi için sevk edildiği Aliağa Devlet Hastanesi'nde elleri kelepçeli şekilde beyin tomografinin çekilmek istenmesi nedeniyle tomografiye girmeyi kabul etmemesi üzerine tedavi olmadan cezaevine geri dönmesi. Aynı cezaevinde kalan ve sürekli böbrek rahatsızlığı olan hasta tutuklu Fatma Menekşe'nin cezaevi reviri tarafından hastaneye sevk edilmesine rağmen, bunun cezaevi idaresi tarafından keyfi bir şekilde engellenmesi. - Bitlis E Tipi Kapalı Cezaevi’nde bulunan siyasi kadın tutukluların cezaevi girişinde yapılan ince aramalar sırasında yeni gelen personeller seyrettirilmeleri, rencide edici muamelelere maruz kalmaları. - Batman M Tipi Cezaevi'nden Sincan Kadın Cezaevi'ne sürgün edilen 29 tutuklu kadının, ring aracında 19 saat süren yolculuk sırasında kelepçelerinin çıkarılmaması, sadece 5 dakika mola vermeleri, bu molada tuvalete kendileri ile birlikte kalaşnikoflu askerin girmesi, yolda yüksek sesle kendilerine marş dinlettirilmesi. - Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevinde kadın tutuklular Fatma Koçak, Ayşe Oyman, Melek Dolaz, Ayşe Güney, Semra Tekin, Çimen Türk, Canan Güler, Nurcan Can, Hacire Tanırgan ve Hanım Çelik’in girdikleri açlık grevi nedeniyle cezaevi yönetimi tarafından “Açlık grevini bırakmazsanız, sizi tekli hücrelere alırız.” şeklinde tehdit edilmesi. - Sinop, Aydın, Karataş, Konya, Erzurum cezaevlerinde yatan kadın tutuklu ve hükümlülerin cinsel tacize uğramaları. 09.03.2012 tarihi itibarıyla, ceza infaz kurumlarında bulunan kadın tutuklu ve hükümlülere karşı cinsel taciz ve sarkıntılık iddiaları ile ilgili olarak açılan 6 adet adli soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığına, aynı şikâyetler kapsamında yürütülen disiplin soruşturmalarının 5’inde; idari soruşturmalar kapsamında kovuşturmaya yer olmadığına, idarî yönden yapılan soruşturma sonucunda ise disiplin cezası verilmesine ya da disiplin soruşturması açılmasına gerek görülmediğine dair karar verilmiştir. Sadece Aydın E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan tahliye olan bir hükümlünün, Kurum İkinci Müdürü tarafından taciz edildiği iddiasıyla ilgili, idarî yönden yapılan soruşturma sonucunda ise 1/8 oranında aylıktan kesme cezasıyla cezalandırılmasına karar 100 verilmiştir. Aynı başvuruda adlî yönden yapılan soruşturma sonucunda, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir.15 Darp ve cebir edilenler; - Osmaniye T Tipi Cezaevi'ne sevk edildiğinde hakaret ve tehditlere maruz kalan İdris Özdemir’in askerler tarafından iki defa fiziki müdahaleye maruz kalıp darp edilmesi. - Erzurum H Tipi Cezaevi’nde kalan Özgür Ağbaba’nın ring aracında adli tutuklular ve görevli askerler tarafından da kafasına dipçiklerle vurularak darp edilmesi. - Kürkçüler F Tipi Kapalı Cezaevi’nden İskenderun M Tipi Kapalı Cezaevi’ne sevk edilen Zübeyir Gündüz ve Serhat Aykut adlı tutukluların cezaevi girişinde yapılan aramayı kabul etmemesi üzerine gardiyanlar tarafından darp edilmesi. - Amasya E Tipi Cezaevi’nde bulunan Mesut Bildik, Faruk Aksaç, Mesut Eren, Ekrem Didim ile Naif Abu’un bulundukları koğuşta gardiyanların arkadaşları Kamuran Parlak’ı zorla dışarı çıkarmaya çalışmasına karşı çıkmaları üzerine gardiyanların saldırısına maruz kalarak darp edilmeleri. - Osmaniye T Tipi Cezaevi'nde A-26 koğuşunda kalan Hacı Aydın, Abdurrahim Balicak, Murat Çetin, Mazlum Kapan, Mehmet Akar, Emrah Özdemir ve Yusuf Abo’nun 21 Şubat’ta infaz koruma memurları tarafından arama bahanesiyle şahsi eşyalarının dağıtılıp, sözlü tacize maruz kalmaları, yaşanan olaydan bir gün sonra da sabah saat 08.00 sıralarında 15. BDP Iğdır Milletvekili Pervin Buldan tarafından verilen 7/3155 esas nolu yazılı soru önergesine Adalet Bakanı Sadullah Ergin tarafından verilen B.03.0.KGM.0.00.00.05/2012-610.0169/1251/2585 sayı no’lu ve 02.04.2012 tarihli cevap yazısı. s.1,2 30 infaz koruma memurunun koğuşa girerek Murat Çetin'in sakalının uzun olması ve çıplak aramayı dayatmasına tutukluların karşı çıkması üzerine infaz koruma memurları tarafından tekme ve yumruklarla darp edilmeleri. - Osmaniye T Tipi Cezaevi'ndeki mahkûmların, gardiyanların sık sık mahkûmlardan tamamen çıplak kalacak şekilde soyunmalarını ve o haldeyken eğilip kalkmalarını dayatmalarına karşı çıkmaları üzerine darp edilmeleri. - Kürkçüler F Tipi Kapalı Cezaevi’nde, tutuklu bulunan Ahmet Coşkun, Hasan Keleş, Mesut Daş, Harun Önemli, Deniz Yılmaz, Mikail Kabak, Hüseyin Oğaç, Hüseyin Beyaz, Murat Gül, Mehmet Halit Oruç, Müslüm Oruç, Mevlut Kutlu, Fahrettin Kocakaya, Abdulrahman Güneş ve Barış Yiğit adlı tutukluların kaldıkları C Koğuşu içerisinde bulunan 3 kişilik odalarda 2 Mayıs tarihinde cezaevi idaresi ve gardiyanların “odalarda tadilat yapacağız” diyerek odaları boşaltmalarını istediğini, kendilerinin de odaları boşaltmak istememesi üzerine “odaların duvarında delikler bulunduğu” iddiasıyla darp edilmeleri. - Bingöl M Tipi Cezaevi’nde bedenini ateşe veren Şehmuz Anik adlı tutuklunun, pansuman için Bingöl Devlet Hastanesi’ne götürüldüğü sırada bir uzman çavuş tarafından darp edilmesi. - Antalya L Tipi Cezaevi’nde bulunan M. Şirin Tekmenuray adlı siyasi tutuklunun 28 Ağustos’ta cezaevinde Başgardiyan Yakup Işık, Ahmet Peynirci ve soyadı öğrenilemeyen cezaevi 2’inci Müdürü Sami ile onlarca gardiyan tarafından darp edilmesi. - İzmir, Şakran 2 No’lu T Tipi Cezaevi'nde bulunan müvekkilinin ziyaretine gittiği sırada göz tarama cihazında sorun yaşandığı için cezaevine girer- 101 ken ve çıkarken kapı önünde uzun süre bekletilmesi ile ilgili gardiyanlarla tartıştığını belirten Avukat Canan Uçar’ın çıkan tartışma sonucunda yaklaşık 20 gardiyanın tekme ve yumruklarla darp edilerek linç edilmesi. - İzmir’deki Şakran Cezaevinde tutulan Ercan Aslan’ın telefon hakkının kullanılmasının engellenmesiyle zile basıp gardiyanı tekrar çağırması üzerine yaklaşık 8 kişilik bir gardiyan grup tarafından darp edilmesi. - Tekirdağ 1 No’lu T Tipi Kapalı Cezaevi'nden Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Cezaevi'ne sevk edilen Kerim Avşar, Naci Kutaş, Cafer Yılmaz, Rıza Kazıcı, Ömer Yıldırım, Recep Karabay, Lokman Gönülün ve isimleri öğrenilemeyen birkaç mahkûmun çıplak aramayı kabul etmemesi üzerine 25-30 gardiyan tarafından darp edilmesi. - Antalya L Tipi Kapalı Cezaevi'ne Afyon'dan sürgün olarak gönderilen Muzaffer Aslankan isimli öğrencinin 15 gardiyan tarafından dövülmesi. Geçen sene olduğu gibi bu izleme döneminde de işkence ve kötü muamele suçunun mağduru olan tutuklu ve hükümlülerin yaptıkları suç duyurularının sayısı yaşanan ihlallerin sayısından azdır. (Bkz. Bölüm 2.2.6.- 8, 16, 19, 27, 50, 54, 67, 69, 79, 113, 16. CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran tarafından verilen 7/4833 esas nolu yazılı soru önergesine Adalet Bakanı Sadullah Ergin tarafından verilen B.03.0.KGM.0.00.00.05/2012-610.01172/1931/3944 sayı no’lu ve 24.07.2012 tarihli cevap yazısı. s.2 17. BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel tarafından verilen 7/3955 esas nolu yazılı soru önergesine Adalet Bakanı Sadullah Ergin tarafından verilen B.03.0.KGM.0.00.00.05/2012-610.01102/1345/2794 sayı no’lu ve 24.07.2012 tarihli cevap yazısı. s.4 114, 117, 119, 121, 136 no’lu haberler) İşkence ve kötü muamele suçlarında cezasızlıkla etkin mücadele kapsamında bu hususu oldukça önemlidir. Yine yapılan suç duyurularına rağmen faillerin tespit edilememesi, faillerin cezasız kalması, cezaların ertelenmesi yaşanan bir diğer sorun alanıdır. 01.01.2003 ilâ 09.05.2012 tarihleri arasında, ceza infaz kurumlarında görev yapan 739 personel hakkında, hakaret, görevi ihmal, görevi kötüye kullanma, kasten yaralama, tehdit, zimmet, resmi belgede sahtecilik, zor kullanma yetkisine ait sınırın asılması ve benzeri suçlar nedeniyle adlî işlem yapıldığı; bunlardan, 16 personelin ağır para cezasıyla, 27 personelin hapis cezasıyla, 3 personelin adlî para cezasıyla cezalandırıldığı; 10 personel hakkında hapis cezasının ertelenmesine, 96 personel hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, 3 personel hakkında ağır para cezasının ertelenmesine, 72 personel hakkında hapis cezasından çevrilen para cezasının ertelenmesine, 512 personel hakkında beraat kararı verilmesine karar verilmiştir.16 Ceza infaz kurumlarında işkence ve kötü muamele iddialarıyla ilgili olarak adli ve idari yönden yapılan işlemler17 2010 Yılı ADLI YÖNDEN Kovuşturmaya Yer Olmadığına Kamu Davası Devam eden Adli Sor. Gerek Görülmeyen Adli Soruşturması devam eden TOPLAM 141 Kişi 30 Kişi 45 Kişi 78 Kişi 294 Kişi İDARİ YÖNDEN Disiplin Cez. Ver. Yer Olmadığına Disiplin Cezası alan İdari Sor. Gerek Görülmeyen İdari Soruşturma devam eden TOPLAM 170 Kişi 16 Kişi 30 Kişi 78 Kişi 294 Kişi (2010 yılı itibariyle toplam 294 personel hakkında soruşturma yapılmıştır.) 102 2011 Yılı ADLI YÖNDEN Kovuşturmaya Yer Olmadığına Kamu Davası Devam eden Hapis (erteleme) Beraat Adli Sor. Gerek Görülmeyen Adli Soruşturması devam eden 179 Kişi 44 Kişi 3 Kişi 2 Kişi 22 Kişi 33 Kişi TOPLAM 283 Kişi İDARİ YÖNDEN Disiplin Cez. Ver. Yer Olmadığına 160 Kişi Disiplin Cezası alan 12 Kişi İdari Sor. Gerek Görülmeyen 48 Kişi İdari Soruşturma devam eden TOPLAM 63 Kişi kovuşturmalar sonunda, 192 kişi hakkında kovuşturmaya yer olmadığına, 3 kişinin hapis cezasının ertelenmesine, 2 kişinin beraatına karar verildiği; İdarî yönden yapılan soruşturmalar sonunda, 173 kişi hakkında disiplin cezası verilmesine yer olmadığına, 12 kişi hakkında çeşitli disiplin cezalarına karar verildiği; Ayrıca, 48 kişi hakkında idarî, 22 kişi hakkında adlî soruşturmaya gerek görülmediği; 04.06.2012 tarihi itibarıyla, kamu davası devam eden 44 kişi, adlî soruşturması devam eden 20 kişi, idari soruşturması devam eden 50 kişinin bulunduğu; 283 Kişi (2011 yılı itibariyle toplam 283 personel hakkında soruşturma yapılmıştır.) Ceza İnfaz Kurumu görevlileri hakkında hükümlü, tutuklu ve yakınları ile çeşitli merciler tarafından işkence ve kötü muamele yapıldığı iddialarıyla ilgili olarak 18; - 2011 yılında toplam 148 başvuru yapıldığı; Adlî yönden yapılan soruşturma ve 18. BDP İstanbul Milletvekili Sabahat Tuncel tarafından verilen 7/5205 esas nolu yazılı soru önergesine Adalet Bakanı Sadullah Ergin tarafından verilen B.03.0.KGM.0.00.00.05/2012-610.01191/2142/4418 sayı no’lu ve 23.07.2012 tarihli cevap yazısı. s. 2 19. “Bu yıl cezaevlerinde 24 kişi yaşamını yitirdi”, http://www.ozgurgundem.com/?haberID=58100&haberBasli k=%27Bu%20y%C4%B1l%20cezaevlerinde%2024%20ki%C5%9Fi%20ya%C5%9Fam %C4%B1n%C4%B1%20yitirdi%27&action=haber_detay&module=nuce, Erişim tarihi: 11.12.2012 20. “Hapishanede Yine Protesto”, http://bianet.org/bianet/ifade-ozgurlugu/141460hapishanede-yine-protesto, Erişim tarihi: 15.10.2012 - 2012 yılında, 31.05.2012 itibarıyla, 76 başvuru yapıldığı, bu başvurular hakkında adlî yönden ilgili Cumhuriyet başsavcılığınca, idari yönden ise ilgili birimlerce kanunî gereğinin yapılmakta olduğu belirtilmiştir. İHD, TİHV, TTB, MAZLUMDER Diyarbakır şubeleri ve Diyarbakır Barosu tarafından, 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası kapsamında yapılan basın açıklamasında19; “2012 yılında cezaevlerinde 24 ölüm ve 57 yaralanma, 171 işkence vakası, bin 142 sevk uygulaması ve 222 sağlık hakkı ihlali, 22 aile görüşünün engellenmesi, 25 tecrit ve izolasyon, bin 5 disiplin cezası, 318 haberleşme gibi hakların engellenmesi şeklinde cereyan eden toplam 3 bin 14 ihlalin söz konusu olduğu" belirtilmiştir. Son olarak üzerinde özel olarak durulması gereken diğer bir konu ise; bu izleme döneminde 10 ayrı hapishanede mahkûmların hapishane koşullarını, aşırı kalabalığı, sürgün sevklerini, yemeklerin kötülüğünü, su yokluğunu ve kötü muameleyi protesto etmek amacıyla koğuşlarda yangın çıkarmalarıdır. Bunlar20; “Urfa E Tipi Kapalı Cezaevi (16 Haziran 2012), Adana, Antep 103 ve Osmaniye Cezaevleri (18 Haziran 2012), Karaman M Tipi Cezaevi (19 Haziran 2012), Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi (15 Temmuz 2012), Tekirdağ 2 No’lu F Tipi, Amasya E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu (19 Temmuz 2012), Hakkâri Kapalı Cezaevi (28 Ağustos 2012), Ardahan B tipi Kapalı Cezaevi (21 Eylül 2012) ÖNERİLER Cezaevinde yaşanan işkence ve kötü muamele iddialarına ilişkin olarak şikâyet sisteminin, tüm mahkûmların yararlanabileceği hale getirilmesi, mağdurlara etkili başvuru yapma olanakları güvence altına alınarak, bu yönde yapılan başvuruların savcılar ve hâkimler tarafından ciddiye alınması ve failler hakkında derhal soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bunun için ilgili mevzuatın Birleşmiş Milletler İşkenceyle Mücadele Sözleşmesi İhtiyari Protokolü’ne uygun olarak tümüyle gözden geçirilmesi ve gerekli yasal düzenlemelerin yapılması gereklidir. Çocuklara ilişkin ceza infaz kurumlarının sayısı artırılarak, çocukların kendilerinden büyük tutuklu ve hükümlülerle aynı odalarda tutulmalarına son verilmelidir. Tüm tutuklu ve hükümlülerin sağlık hizmetlerine ve hekime erişebilme hakkı istisnasız ve idarenin takdir hakkına bırakılmayacak şekilde yasal güvence altına alınmalı, cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülerin doktorlara istedikleri zaman ulaşabilmesi sağlanmalı, çalışan doktor ve sağlık personelinin sayısı ve kalitesi artırılmalı, cezaevinde tedavisi mümkün olmayan kişilerin hastaneye sevkleri gecikmeden yapılmalıdır. Keyfi ve ağır bir şekilde uygulanan disiplin cezalarına son verilmeli, bu yetkiyi kötüye kullananlar hakkında yasal yaptırımlar getirilmelidir. İdare tarafından veri- len disiplin cezalarına karşı itiraz etme hakkının etkin bir şekilde kullanımının sağlanması bakımından her türlü önlem alınmalı ve talepleri halinde mağdurlara hukuki yardım sunmak üzere ücretsiz avukat tayin edilmelidir. Haftalık 10 saat olan ortak alan kullanım hakkı, sohbet hakkı, havalandırmaya çıkarılma hakkı vs. gibi tutuklu ve hükümlülere tanınan haklar düzenlendikleri mevzuat çerçevesinde tam ve amacına uygun olarak uygulanmalı, uygulama hiçbir şekilde cezaevi idaresinin takdirine bırakılmamalı, kanuna aykırı bir şekilde hakların kullanımını kısıtlayan ya da hakları kullandırmayan sorumlular hakkında idari ve cezai yaptırımlar getirilmelidir. Tutuklu ve hükümlülerin yemek, içmek, ısınmak ve kullanma suyu gibi temel ihtiyaçları mazeretsiz bir şekilde tam olarak yerine getirilmeli, keyfi ve bir cezalandırma yöntemi olarak aksi harekette bulunan veya tutuklu ve hükümlülerin bu haklardan yararlanmalarını engelleyen kişi ve kişiler cezalandırılmalıdır. Cezaevlerinin izlenmesine ilişkin standartlar, BM standartlarına uygun hale getirilmeli, Cezaevi izleme kurullarının etkin çalışması sağlanmalıdır. Bu kurulların, cezaevlerini etkili bir şekilde izleme hakları ve kaynakları yaratılmalıdır. Cezaevlerinde yaşanan ve yaşanabilecek ihlalleri engellemek, cezaevi idaresinin ve cezaevi personelinin (gardiyanlar, infaz memurları, doktor ve jandarma dâhil) hukuka aykırı eylemlerini izlemek, denetlemek ve daha sonrasında müdahale edebilmek için Paris ilkelerine uygun olarak OPCAT kapsamında oluşturulması gereken “izleme kurulları” bir an önce oluşturulmalı ve faaliyete geçirilmelidir. 104 2.2.7. CEZAEVLERİNDE İŞKENCE ve KÖTÜ MUAMELE KAPSAMINDA YAŞANAN SAĞLIK SORUNLARI 1- Bakırköy L Tipi Cezaevi'nde tutuklu olan Semra Tekin, diş ağrısı iltihaplanma nedeniyle 27 Aralık 2011 tarihinde sevk edildiği Bahçelievler Ağız Çene ve Radyoloji Hastanesi'nde muayene odasına içeride bulunan silahlı jandarmaların odadan çıkmasını isteyince, tedavi edilmeden cezaevine geri gönderildi. Bunun üzerine Tekin ilgililer hakkında Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusu üzerine Cezaevi disiplin amirliği Tekin hakkında "Görevli memura karşı geldiği" iddiasıyla disiplin soruşturması başlattı. Cezaevi idaresi Tekin'den savunma istedi. (“Silah gölgesinde muayeneyi reddeden tutukluya soruşturma”, http://diclehaber.com.tr, 12.01.2012) 2- Sincan 2 Nolu F Tipi ve Kırıkkale F Tipi Kapalı cezaevlerinde incelemede bulunan avukatların hazırladığı rapor, tutukluların maruz kaldığı baskılar ve hak ihlallerini gözler önüne serdi. Hasta tutukluların sağlık koşullarına uygun olmayan ringlerde elleri kelepçeli şekilde hastaneye götürüldükleri ve hastanedeki bekleme odalarında elleri kelepçeli olarak tutulduklarına işaret edilen raporda, siyasi tutsakların birlikte kaldıkları adli tutukluların sözlü ve fiili saldırılarına maruz kaldığını bu kez de tutsakların "Güvenlik tedbiri" adı altında sabahtan akşama kadar havasız soğuk ringlerde bekletildikleri kaydedildi. Raporda bazı doktorların meslek etiğini ve hasta hekim ilişkisini görmezden gelerek hasta tutukluları kelepçeli tedavi ettikleri de hatırlatıldı. Doktorların hasta tutsaklara yazdığı ilaçların "Ödenek olmadığı" gerek- çesiyle verilmediğinin belirtildiği raporda, tutsaklara verilen ilaçların ise tedavide geçici çözüm sağladığı ve rahatlatıcı olmaktan öteye gitmediği ifade edildi. Öte yandan raporda bazı hasta tutukluların sağlık koşullarından dolayı hastaneye ambulans ile götürülmesi gerekirken ring araçlarının kullanıldığı belirtilerek, Ferit Orak isimli hasta tutsağın vücudunda ağır yanıklar olmasına rağmen Diyarbakır D Tipi Cezaevi'ne ring aracıyla götürüldüğünü kaydedildi. Kırıkkale Cezaevi'nde beyninde ur olduğu için tedavi olması gereken Hayati Kaytan'ın Ankara Numune Hastanesi'ne iki defa sevkinin çıktığına dikkat çekilen raporda, cezaevi yönetiminin "Ring aracı bozuk" gerekçesiyle Kaytan'ı tedavi için hastaneye göndermediği kaydedildi. (“Cezaevinde eldivene reçete şartı“, http://diclehaber.com.tr, 12.01.2012) 3- Beynindeki ur nedeniyle ameliyat edilen ve tek başına ihtiyaçlarını karşılayamayan Hayati Kaytan, gerekçe gösterilmeden Kırıkkale F Tipi Kapalı Cezaevi’nden siyasi tutsakların olmadığı Denizli D Tipi Cezaevi’ne sürgün edildi. Ağabeyinin Ankara Numune Hastanesi’nde tedavisinin devam ettiğini belirten Gülnişan Kandemir, sağlık durumu gözardı edilerek geçtiğimiz günlerde yeniden sürgün edildiğini söyledi. Kandemir, “Ağabeyimin Denizli Cezaevi’ne sürgün edildiğini arkadaşları aracılığıyla öğrendik. Ağabeyim tek başına ihtiyaçlarını karşılayacak durumda değil. Daha önce kaldığı cezaevindeki arkadaşları ihtiyaçlarını karşılıyordu. Şimdi gittiği Denizli Cezaevi’nde hiçbir siyasi tutuklu yok. Sağlığından endişe ediyoruz” dedi. (“Hasta tutuklu Kaytan’a sürgün üzerine sürgün”, http://www.ozgur-gundem.com, 22.01.2012) 105 4- İşlediği bir suçtan dolayı çarptırıldığı 17 yıl hapis cezasını çekmek üzerine konulduğu Isparta E Tipi Kapalı Cezaevi’nde geçen yıl Haziran ayında merdiven boşluğuna düşmesi sonucu felç olan ve nefes alma dışında hiçbir işini kendisi yapamayan hükümlü 24 yaşındaki Özgür Uygun’a, üç ay önce cezaevine gönüllü olarak izinli giren evli ve 2 çocuk babası ağabeyi 26 yaşındaki Soner Uygun bakıyor. Uygun kardeşlerin en büyüğü olan 41 yaşındaki Birol Uygun, kardeşinin cezaevinde kendi başına kalabilecek durumda olmadığına dair rapor alınması gerektiğini, ancak İstanbul Adli Tıp Kurumu’ndan raporun henüz gelmediğini kaydetti. Uygun, "Kardeşim 7 aydır yatakta. Diğer kardeşim de 3 aydır cezaevinde başında beklemek zorunda kaldı. Kardeşimi felçli olarak cezaevinde yatırmak yerine, iyileşinceye ve kendi ihtiyaçlarını karşılayabilir hale gelinceye kadar tedavisinin tam teşekkülü bir hastanede devam ettirilmesini ve cezasının iyileşinceye kadar ertelenmesini istiyoruz" isteğinde bulundu. (“Felçli kardeşi için gönüllü olarak cezaevinde yatıyor”, http://gundem.milliyet.com.tr, 24.01.2012) 5- Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi'nden yapılan yazılı açıklamada, "Adlî Tıp Kurumu'nca saptanan sürekli hastalık hali nedeniyle hükümlü Muhittin Taş, Kısmet Genç ve Erol Bozsüt'ün; sürekli hastalık ve sakatlık hali nedeniyle de hükümlü Hayati Ekinci'nin kalan cezalarını, Anayasa'nın 104'üncü maddesi uyarınca kaldırdı" denildi. İnsan Hakları Derneği'nden (İHD) Avukat Fazıl Ahmet Tamer, şizofreni hastası Kemal Gömi'nin aldığı Adli Tıp Kurumu raporlarına rağmen tahliye edilmediğini söyledi ve "Aynı durumda olan bir mahkûma uygulanan hak, neden Gömi'ye uygulanmıyor?" diye sordu. Gömi'nin Avukatı Özkan Köylüoğlu ise “25 Şubat 2011'de Cumhurbaşkanlığı'na sunulmak üzere tahliye talebini Adalet Bakanlığı'na ilettiğini fakat Cumhurbaşkanlığı’nın taleplerini reddettiğini belirterek, Cumhurbaşkanı Gül'ün "çifte standart uyguladığını" ve adli mahkûmlar affedilirken siyasi mahkûmların bu haktan yararlandırılmadığını” söyledi. (“Siyasi Mahkûmlara Tahliye Yok mu?”, http://bianet.org, 26.01.2012) 6- Erzurum H Tipi Kapalı Cezaevi’nden Metin Gelni, Barış Tosun, Sedat Kalçık, Hayati Engin, Fersad Mendal ve Tajdin Turan isimli tutukluları yazdıkları mektupta, “Yanı başlarında yaşam savaşı veren arkadaşları M. Ömer Polat’ın daha önce açık kalp ameliyatı olduğunu ve ameliyat sonrasında kendisine “hiçbir iş göremez” raporu verildiğini, Polat’ın ömür boyu ilaç kullanması gerektiği ve ayrıca göğüs ve sırt kısmında kamburu olduğunu” söylediler. Mektupta ayrıca 14 yıl cezası bulunan Polat’ın sağlık sorunlarının, cezaevi ortamı ve kısıtlı tedavi olanakları nedeniyle nüksettiği ve başka hastalıklarının da ağırlaşmasına yol açtığı belirtiliyor. (“Cezaevinden acı çığlık: Arkadaşlarımız yanı başımızda ölmesin!”, http://www.ozgur-gundem.com, 27.01.2012) 7- Tutuklu yakınlarından alınan bilgiye göre, Edirne F Tipi Cezaevi’nde yağmur yağdığında hücre duvarlarından suların aktığı, kaloriferlerin kimi zamanlarda tesisat bozukluğu gibi gerekçelerle yakılmadığı öğrenildi. Kaloriferlerin genellikle karlı ya da çok soğuk havalarda yanmadığı belirtilirken, hücre pencerelerinin dahi buz tuttuğu öğrenildi. Sorunun, cezaevi yönetimi- 106 ne iletilmesine rağmen çözüm geliştirilmediği kaydedildi. (“F tipleri donduruyor”, http://www.ozgur-gundem.com, 12.02.2012) 8- 17 yıldır cezaevinde olan Kırıkkale Hacılar F Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalan İman Çelikdemir’in ailesi, defalarca Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları bölümünde tedavi görmesine rağmen Çelikdemir’in cezaevine gönderildikten sonra ilaçlarını kullanamadığı için iyileşemediği hatta gün geçtikçe durumunun kötüleştiğini belirtiyor. Ailenin çabaları sonucunda 26 Ocak tarihinde tekrar İstanbul’a getirilen Çelikdemir, Metris R Tipi Cezaevi’nde hasta bölümünde bekletiliyor. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen Çelikdemir’in 12 yıldır Adli Tıp Kurumu tarafından rapor verilmediği için tahliye edilmedi belirtiliyor. (“Adli Tıp mağduru tahliye edilmiyor”, http://www.ozgur-gundem.com, 13.02.2012) 9- Bingöl M Tipi Cezaevi’nde bulunan ileri derecede şeker hastası 75 yaşındaki Mahmut Karataş’ın cezaevi arkadaşları, Karataş’ın bir an önce serbest bırakılmasını istedi. Cezaevinde bulunan tüm tutuklu ve hükümlüler adına İHD Bingöl Şubesi’ne gönderilen mektupta, Karataş’ın şekerinin aşırı yükselmesi nedeniyle her iki gözünü kaybettiği belirtilirken, “Karataş, tedavi edilmek üzere Elazığ Cezaevi’ne nakledildi. Ancak burada gittiği hastanede doktorlar ‘hasta tedaviyi kabul etmedi’ gibi gerçek dışı bir gerekçeyle, Karataş’ın tedavisini yapmadı” denildi. Karataş’ın hastalığı nedeniyle şuur kaybı yaşadığı belirtilen mektupta, Karataş’ın hastalığının boyutuna ilişkin şu bilgiler verildi: “Arkadaşımız, 24 saat yatağa bağlı şekilde yaşıyor. En ufak bir ihtiyacını bile karşılayabilecek vücut refleksine sahip değil. Yaşadığı şuur kaybı nedeniyle hiç kimseyi tanımıyor ve şu anda nerede olduğunu bilmiyor. Bütün bunlara rağmen nasıl oluyor da doktorlar, Karataş’ın tedaviyi kabul etmediğine dair beyanda bulunuyor. ”Karataş’ın ölüme terk edildiğine dikkat çeken arkadaşları, tedaviyi yarım bırakıp, Karataş’ı cezaevine gönderen doktor hakkında suç duyurusunda bulunduklarını kaydetti. (“Bir tutuklu daha ölüme terk edildi”, http://www.ozgur-gundem.com, 19.02.2012) 10- 29 Ekim 2011 tarihinde KCK operasyonları kapsamında gözaltına alınıp tutuklanan, kalp krizi, baypas, nefes darlığı, kemik iliği hastalığı gibi birçok rahatsızlığı bulunan Muhsin Yenisöz’ün cezaevindeki durumundan yakınları endişe duyuyor. Kocaeli 2 No’lu F tipi cezaevinde kalan Yenisöz, 4 ağır kalp krizi, 3 damar değişikliğinin yapıldığı 1 baypas, 2 damar stenti ameliyatı ve mide kanaması gibi operasyonları geçirmiş, aynı zamanda nefes darlığı, kemik iliği hastalığı ve uykusuzluk problemi gibi birçok rahatsızlığı bulunan 54 yaşında bir sendika emeklisi. Yenisöz’ün kızı Ezgi Yenisöz, babasının durumundan duydukları endişeyi dile getirdi. 4 aydan bu yana hapishane koşullarında yaşayan 54 yaşındaki Yenisöz’ün 1015 kilo verdiği ve uykusuzluk problemi yaşadığı, geçtiğimiz aylarda ise rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldığı ve bu durumdan ailesinin haberdar edilmediği öğrenildi. (“Tutukluya ilaçları bile verilmiyor”, http://www.ozgur-gundem.com, 19.02.2012) 11- 5 yıldır çölyak hastalığı teşhisi konulan Nesimi Kalkan 3 ay önce Diyarbakır D Tipi’den Erzurum H 107 Tipi’ne sürgün edildi. Burada çölyak hastası tutuklulara bakılacak imkânlar olmadığı için Kalkan ailesi, Nesimi Kalkan’ın hem ailesine yakın hem de hastalığının gerektirdiği yaşam koşullarının elverişli olduğu bir cezaevine sevk edilmesi için girişimlerde bulundu. Aylardır devam eden girişimler sonucu Kalkan, Antep H Tipi’ne sevk edildi. Antep cezaevi yönetimi, Kalkan’dan çölyak hastası olduğuna dair raporunun olmasına rağmen yeniden rapor istedi. Bağırsaklarından yeniden parça alınmasının Kalkan için hayati tehlike oluşturduğu belirtilirken, cezaevi idarisinin uygun beslenme koşulları yaratmaması Kalkan’ın sağlık durumunun kötüleşmesine neden oluyor. Kalkan’ın kızı Beritan Kalkan, Babasının cezaevinde olmasına rağmen kendilerinin baktıklarını belirterek, babasının yemeklerini özel olarak kendilerinin hazırlayıp gönderdiklerini söyledi. Kalkan, Babam için iyi olan ilaç ve yemekleri cezaevi yönetimi düzgün periyotlarla vermiyor. Babam cezaevinde tam anlamıyla ölümle mücadele ediyor” diye feryat etti. (“Çölyak hastasına rapor işkencesi”, http://www.ozgur-gundem.com, 27.02.2012) 12- “Örgüt üyesi” olmak ve “silahlı eylemle devleti yıkmaya çalışmak” iddiasıyla haklarında İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nca dava açılan hasta tutuklu sanık Yasemin Karadağ ile birlikte toplam 5 kişinin yargılandığı davanın duruşması İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmada mahkeme heyeti başkanı, tutuklu sanık Yasemin Karadağ’a dönerek, Adli Tıp Kurumu’na gidip gitmediğini sordu. Karadağ, Adli Tıp’a gittiğini kendisini 2 dakika içinde muayene ettiklerini ve sağlık koşullarının giderek, ağırlaştığını belirtti. Mahkeme heyeti, tutuklu sanıkların tutukluluk hallerinin devamına ve bu şekilde yargılanmalarına, tutuksuz sanıkların tutuksuz bir şekilde yargılanmasına karar verirken, bir sonraki duruşmayı 12 Haziran tarihine erteledi. (“Hasta tutuklu Karadağ yine tahliye edilmedi”, http://www.ozgur-gundem.com, 29.02.2012) 13- Bakırköy L Tipi Cezaevi'nde hükümlü bulunan Serap Şimşek (34) 5 yıl süren yargılamanın ardından müebbet hapis cezası alınca beyin kanaması geçirdi. Hastaneye sevki geç yapılan Şimşek, felç oldu ve sağ tarafını kullanamaz duruma hale geldi. Yatağa mahkûm olan Şimşek'e kısa bir süre sonra fıtık teşhisi konuldu. Bakırköy Dr. Sadi Konuk Devlet Hastanesi'nde fıtık ameliyatı olan Şimşek'e doktorlar bağırsak kanseri teşhisi koydu. Kanser hücreleri temizlendi, ancak bağırsakları "iyileşme süresine bağlı" denilerek, dışarıda bırakıldı. En son 8 ay önce geçirdiği ameliyatın ardından sağ tarafını kullanamaz ve bağırsakları dışarıda kalmış halde cezaevine geri getirildi. Yaşadığı travmalardan kaynaklı ruh salığı bozulan Şimşek, akli dengesini büyük oranda yitirdi. Koğuşta bakımı yapılan Şimşek, 8 aydır cezaevi revirinde bir yatağa bağlı olarak ölümü bekliyor. Doktorları cezaevi yönetiminin başvurusuyla Şimşek'i sağlık durumun cezaevinde kalmaya elverişli olmadığını belirterek, raporlarını Adli Tıp'a gönderdi. Adli Tıp ise Şimşek'e "cezaevinde kalabilir" raporu verdi. Yakınları ve doktorları Adli Tıp'ın raporunun ardından Şimşek'in durumunu Adalet Bakanlığı'na bildirdi. Bakanlık'ta hiçbir incelemeye gerek duymadan cezaevinde kalabileceğine ve Şimşek'in bakımını mahkûmların yapmasına ve bakımı üst- 108 lenecek kişiye de 100 TL verilmesine" karar verdi. (“Serap'ı hangi 'akıl' cezaevinde tutuyor?”, http://diclehaber.com.tr, 02.03.2012) 14- TAYAD'lı aileler, Yasemin Karadağ'ın tahliye edilmesini istedi. TAYAD adına açıklama yapan Nagihan Kurt, Karadağ'ın tek böbreğinin olduğunu ve sadece yüzde 18'inin çalıştığını hatırlattı. Bu nedenle derhal tahliye edilmesi ve tedavisinin dışarıda sürdürmesi gerektiğini vurgulayan Kurt, Karadağ'ın hastaneye götürülürken de ring aracında şiddet gördüğünü söyledi. Karadağ'ın tedavisi engellenerek ölümüne göz yumulduğuna dikkat çeken Kurt, "Ne beklenmektedir? Aynı Güler Zere gibi Yasemin Karadağ'da öleceği kesinleştiğinde mi serbest bırakılacak? Bizler, Yasemin'i tahliye ettirene kadar mücadelemizi sürdüreceğiz" dedi. (“Güler Zere gibi öleceği kesinleştiğinde mi bırakılacak?”, http://diclehaber.com.tr, 05.03.2012) 15- Kocaeli 2 No’lu F Tipi’nde tutuklu bulunan Muhsin Yenisöz’ün kızı Ezgi Yenisöz, babasının durumundan duydukları endişeyi dile getirerek şunları söyledi: “Babam 4 kez ağır kalp krizi, 3 damar değişikliği yapılan 1 bay-pas, 2 damar stendi operasyonu, bunun dışında mide kanaması geçirdi. Nefes darlığı ve 15 yıldır süren (kemik iliği hastalığı olan) polisitemi vera hastalığı var. Son kalp krizinden sonra ölüm korkusu yaşıyor uyku sorunları yaşıyor. Ölüm korkusu depresyon yarattığı için ayrıca ilaç kullanması gerekiyor. Ancak bu ilaçlar cezaevi doktoru tarafından ‘yetkim yok’ denilerek verilmiyor. Oysa daha önceki doktor tarafından veriliyordu.” Ezgi Yenisöz, babasının hastaneden tedavisi yapılmadan tekrar cezaevine gönderildiğini belirterek, “Babamın tedavisinin yapılabil- mesi için kalbine pil takılması gerekiyor. Ancak Seka Devlet Hastanesi’nde yapamıyorlar. Biz de babamın üniversite hastanesine ya da daha önce tedavi gördüğü Siyami Ersek Hastanesi’ne sevk edilmesini istedik. Ancak talebimizi kabul etmediler. Bize babamın kalbine pil takabilmeleri için kalbinin durması, hastalığın nüksetmesi gerektiğini söylüyorlar. Çok fazla kilo verdi. Hayatından endişe ediyoruz” diye konuştu. (“Kalbi dursun bakarız!”, http://www.ozgur-gundem.com, 12.03.2012) 16- Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nde tutuklu Sıdık Ektiren’in boynundaki sorun nedeniyle kullanması gereken ilaç ve ortopedik yastığının, ailesinin başvurusuna rağmen cezaevi idaresi tarafından içeri alınmadığı belirtildi. Uygulamaya tepki gösteren Ektiren’in eşi Nurgül Ektiren, “Görüş günü belli olmadığı için kullandığı ilaçları, ilaç reçetelerini, hastane raporlarını ve yatarken kullanması gereken ortopedik yastığını eşime vermesi için avukata verdik. Avukat bunları cezaevine götürdü. Ancak cezaevi idaresi bunları içeri almadı. Avukata buradan hastane sevki çıkması ve buna göre gerekirse ilaç verileceğini söylemişler” diye konuştu. (“Hasta tutuklunun ilaçları verilmiyor”, http://www.ozgur-gundem.com, 14.03.2012) 17- Çağlayan Adliyesi'ndeki 16. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 28 Şubat'ta görülen ikinci duruşmasında avukatları tarafından Yasemin Karadağ'ın sağlık koşullarının ayrıntılı olarak ortaya konduğu bir tahliye talebi dilekçesi verilmesine rağmen mahkeme, Karadağ’ın sağlık durumu hakkında Adli Tıp Kurumu'ndan görüş sorulmasına karar vererek tahliye talebini reddetti. Karadağ'ın avukatları, tahliye kararı vermeyen İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi 109 heyetinden Resul Çakır, Hikmet Şen ve Seyfettin Mermerci hakkında da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na (HSYK) şikâyette bulundu. HSYK'ya verilen dilekçede, mahkeme heyeti hakkında, "olası kastla insan öldürmeye teşebbüs" ve "işkence suçunun nitelikli haline teşebbüsten" işlem yapılması talep edildi. (“HSYK'ya Cinayete Teşebbüs Şikâyeti”, http://bianet.org, 15.03.2012) 18- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, hükümlü Hamdi Baybure’nin kalan cezasını sürekli hastalık nedeniyle affetti. Cumhurbaşkanı Gül’ün bir mahkûmun cezasını affetme kararı, Resmi Gazete yayımlandı. Buna göre, Adana 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2 Mart 2011 tarihli kararıyla 5 yıl 17 ay 15 gün hapis cezası verilen hükümlü Baybure’nin kalan cezası, Anayasa’nın 104. maddesine göre Cumhurbaşkanı tarafından kaldırıldı. (“Gül, hasta tutuklunun cezasını kaldırdı”, http://www.ozgur-gundem.com, 18.03.2012) 19- Bir böbreği olmayan, diğeri de yüzde 18 çalışan, ayrıca yüksek tansiyon hastası olan hasta tutuklu Yasemin Karadağ, Bakırköy Kadın ve Çocuk Cezaevi'nden çıkarılarak, SSK Samatya Hastanesi'nde tedavi altına alındı. Karadağ ile ilgili tutukluluğun sona erdirilmesiyle ilgili başvurularının olduğunu hatırlatan Avukat Taylan Tanay, mahkemenin Yasemin Karadağ'ı serbest bırakmadığını; sadece tedavisi için izin verdiğini belirtti. Karadağ'ın hastanede yanında bir asker bulundurulması şartıyla tedavisine başlandığını ifade eden Tanay, kız kardeşinin Karadağ'a refakat etmesi için savcılığa başvurduklarını açıkladı. (“Yasemin Karadağ Hastanede”, http://bianet.org, 22.03.2012) 20- Ağır hasta olan ve yedi aydır tutuklu bulunan Yasemin Karadağ, İstanbul Adliyesi 16. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen karar ile tahliye edildi. Bir sonraki duruşması 12 Haziran'da. (“Yasemin Karadağ Tahliye Oldu”, http://bianet.org, 28.03.2012) 21- Bingöl M Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan görme engelli şeker hastası Mahmut Karataş yaşamını yitirdi. Cezaevine girmeden önce yüzde 90 iş göremez raporuna sahip Karataş, cezaevine girdikten sonra hastalığı hızla ilerledi ve hiçbir ihtiyacını karşılamayacak duruma geldi. Hafızasını yitiren Karataş, kimseyi tanımıyor, adını dahi hatırlamıyordu. Ailesinin Cumhurbaşkanlığı, Adalet Bakanlığı ve Başbakanlığa affı için 6 defa göndermiş olduğu dilekçelere ya yanıt gelmedi ya da reddedildi. Tedavi için Elazığ Ruh ve Sinir Hastanesi’ne götürüldüğü sırada, cezaevinde adli tutuklu koğuşuna konuldu ve onca hastalığına rağmen buradaki adli tutuklular tarafından darp edildi. Doktorlar bilincini tamamen yitiren Karataş’ı “Hasta tedaviyi kabul etmedi” gibi akıl almaz bir gerekçeyle tedavi etmedi ve gerekli raporları vermeden gönderdi. Tedavi amacı ile Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’ne getirilen Karataş’ın yaşadığı ciddi sağlık sorunlarına ilişkin cezaevi arkadaşlarının İHD aracılığıyla Adalet Bakanlığı’na yaptığı başvuruya ise 3 gün sonra cevap verildi. Adalet Bakanlığı, Karataş’ın tahliyesinin ilgili mahkemenin yetkisi çerçevesinde yapılabileceğini iddia etti. (“Bile bile ölüme gönderildi”, http://www.ozgur-gundem.com, 07.04.2012) 22- Ağır hastalığına rağmen 16 yıl tutuklu kalan ve adeta ölüm sınırına gelene kadar cezaevinde tutulan lenf kanseri 110 Nurettin Soysal (41), tahliye edildikten 17 ay sonra yaşamını yitirdi. Soysal, cezaevindeki 13. yılında lenf kanserine yakalandı. Defalarca tedavi olmak için yaptığı başvuralar reddedildi. İki kez gittiği Adli Tıp Kurumu’nda “Git sonra gel” denilerek ölümüne davetiye çıkarıldı. En son ölüm sınırına gelen Soysal, geçtiğimiz yıl tahliye edilmişti. Ancak vücudu artık tedaviye yanıt vermeyen Soysal, önceki gün yaşamını yitirdi. (“Adım adım cinayet”, http://www.ozgur-gundem.com, 11.04.2012) 23- Bingöl M Tipi Cezaevinde bulunan, Bingöl, Ilıcalar Beldesi’nde ağır yaralı olarak yakalanan HPG’li Diren Yaşa ve PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi protesto etmek amacıyla benini ateşe veren Şehmuz Anik’in tedavisinin yapılmadığı kaydedildi. Oğullarının hayatından endişe duyan baba Eşref Yaşa şunları söyledi: “Oğlumun vücudunda iki şarapnel parçası var. Şarapnellerin biri Diren’in omurgasına yakın bir yerdedir. Ve bu zaman içinde ciddi tehlike oluşturabilecek durumdur. Yine ciğeri yaralanma esnasında ciddi zarar görmüştü. Ancak hâlâ tedavisi yapılmadı. ‘Hastanede tutuklu odası yok’ denilerek tedavi edilmeden cezaevine geri gönderildi” dedi. Yaşa, ayrıca PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi protesto etmek amacıyla benini ateşe veren Şehmuz Anik’in tedavisinin yapılmadığını da söyledi. Cezaevinde bedenini ateşe veren Şehmuz Anik’in, vücudunun büyük bir bölümünün yanmasına rağmen, hastaneye götürülürken askerlerce dövüldüğünü hatırlatan Yaşa şunları kaydetti: “Oğlumun görüşüne gittiğimde, bana Anik’in durumunun çok ağır olduğunu söyledi. Tedavisi yapılmadığı için yaralarının enfeksiyon kapması sonucu, vücudunda ciddi iltihaplanma olduğunu ve hâlâ tedavi edilmediğini aktarıldı. Cezaevindeki arkadaşları, Anik’in bir an evvel, yanık ünitesi olan bir hastaneye sevkinin yapılması gerektiğini aktardılar” dedi. (“İki tutukluyu ölüme terk ettiler”, http://www.ozgur-gundem.com, 14.04.2012) 24- Cezaevinde diğeri kısa süre önce tahliye edilen iki kişi yaşamını yitirdi. 2005'ten beri Doğubeyazıt Kapalı Cezaevi'nde bulunan 48 yaşındaki Mahmut Çakan, iki yıl önce karaciğer yetmezliği hastalığına yakalandı. Tedavi olabilmek için tahliyesini talep eden ve Cumhurbaşkanlığı'na da başvuran Çakan'ın başvuruları reddedildi. 12 Nisan'da tedavi gördüğü Erzurum Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde yaşamını yitirdi. Diyarbakır, Adıyaman ve Muş hapishanelerinde 16 yıl kalan Nurettin Soysal da cezaevinde lenf kanseri hastalığına yakalandı. Kasım 2010'da tahliye edilen Soysal, tedavi gördüğü Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde 9 Nisan'da yaşamını yitirdi. (“Bu Nasıl Titizlik Sayın Bakan?”, http://bianet.org, 16.04.2012) 25- “KCK’ operasyonları kapsamında 6 ay önce tutuklanan Recep Karagül, anjiyo oldu. Bugün de bypass ameliyatı geçirecek olan Karagül, ameliyat öncesi tek başına camları ve kapısı demir parmaklı ve kapısında 10 askerin beklediği bir odada tutuluyor ve ailesiyle bile görüştürülmüyor. Tutuklanmadan 3 yıl önce anjiyo olan Karagül, tutuklandıktan sonra defalarca fenalaştı. 50 yaşında olan Karagül, hergün cezaevinde revire çıkarılıyor ve tutuklu bulunduğu 6 ay boyunca 4 defa Tekirdağ Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. Devlet Hastanesi, sağlık durumunun kötüye gitmesi üzerine Karagül’ü İstanbul’daki Siyami Ersek Eğitim ve Araştırma 111 Hastanesi’ne sevk etti. Anjiyo olan Karagül, bugün bypass ameliyatı olacak. 16 Nisan’dan beri hastanede tutulan Karagül, avukatların bütün başvurularına rağmen “suç durumu ailesiyle görüşmesine uygun değildir” denilerek ailesiyle de görüştürülmüyor. (“Hukuk da vicdan da ‘bypass’ olmuş!”, http://www.ozgur-gundem.com, 19.04.2012) 26- Silifke Cezaevi’nde müebbet hapis cezasıyla tutuklu bulunan 18 yıldır cezaevinde olan Cemil İvrendi’nin, makatına yakın bölgede oluşan yara nedeniyle sağlık durumu kötüye gidiyor. Açık kalp ameliyatı da geçiren İvrendi’nin ailesi defalarca Adalet Bakanlığı’na başvurdu. Ancak bakanlık başvuruları yanıtsız bıraktı. Şimdiye kadar 2 kez Cumhurbaşkanlığı’na da başvuran İvrendi’nin girişimleri yanıtsız bırakıldı. Kamuoyuna duyarlılık çağrısı yapan İvrendi’nin kızı Dilan İvrendi, yetkililere tepki gösterdi: “Babamı ölüme sürüklediniz, bari bırakın ömrünün geri kalanını aramızda geçirsin. Eğer babama bir şey olursa yetkililer sorumludur.” (“Ölüme Sürükleniyorum”, http://www.ozgur-gundem.com, 23.04.2012) 27- DİSK, KESK ve Türk-İş’e bağlı sendika üyelerinden 40’ı aşkın uzman, 17 Ocak’ta tutuklanan KESK’li İsmet Aslan’a özgürlük kampanyası başlattı. Aslan’ın, cilt kanserinin bir türü olan Mycosis Fungoides (MF) hastası olduğunu ve düzenli kontrollere gitmesi gerektiğini ifade eden uzmanlar, cezaevi koşullarının Aslan’ın sağlığı için ciddi bir tehdit oluşturduğuna dikkat çekti. Uzmanlar, “Aslan’ın yanındayız ve derhal serbest bırakılmasını talep ediyoruz” dedi. (“Kanser hastası Aslan’a özgürlük”, http://www.ozgur-gundem.com, 26.04.2012) 28- Antep H Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalan Hepatit C ve böbrek hastası BDP’li Şemsettin Kaya’nın 2 aydır 2 defa hastaneye sevki yapılmasına rağmen, cezaevi idaresi tarafından hastaneye götürülmediği bildirildi. Aynı cezaevinde kalan Bedran Fermanoğlu gönderdiği mektupta, cezaevinde sık sık keyfi disiplin cezalarına ve keyfi muamelelere maruz kaldıklarını, bunları basın aracılığıyla gündeme getirdiklerini söyleyerek, hâlâ benzer tutumun devam ettiğini kaydetti. (“7 kez ameliyat olan hasta tutsağa sevk işkencesi!”, http://www.ozgur-gundem.com, 29.04.2012) 29- Gazeteci Ali Bilen, kaldığı Kürkçüler E Tipi’nde 2003’te, Öcalan’a uygulanan tecridi protesto etmek için, bedenini ateşe verdi. Vücudunda yüzde 65’lik bir yanıkla kurtarılan Bilen, 2010 yılında yeniden tutuklandı. İki yıldır da cezaevinde tedavisi yapılmayan Bilen’in çoğu riskli 11 ameliyat olması gerektiği doktorlar tarafından söylenince Kürkçüler F Tipi yönetimi, Bilen’i İskenderun M Tipi’ne sürgün etti. Aşırı kilo kaybı olan Ali Bilen’in şah damarı üzeri başta olmak üzere kalp, boğaz ve başka yerlerden ameliyat olması ve deri nakli yapılması gerekiyor. Ameliyat yapılması gerektiğini söyleyen doktor, “Son iki yılda fizik tedavin yapılsa ve nemlendirici kremlerini kullansaydın, önemli ölçüde iyileşir ve bu ağır ameliyatlara gerek kalmazdı” demiş. (“Ali’nin Katili Olmayın”, http://www.ozgur-gundem.com, 01.05.2012) 30- 1300 kapasiteli Bakırköy L Tipi Cezaevi’nde revir eziyeti bitmek bilmiyor. Her geçen gün artan kapasiteye rağmen, çok az sayıda sağlık görevlisinin bulunması hasta tutsakları isyan ettirdi. Bir doktor, 112 bir hemşire ve birkaç sağlık memurunun görev yaptığı cezaevinde, hasta tutsaklar muayene olmak için haftalar, hatta aylarca beklemek zorunda. Gece mesaisi bitiminde doktor ve hiçbir sağlık personeli bulunmaması acil durumlarda zamanında tıbbi müdahale yapılmadığı için çok vahim sonuçlara yol açabiliyor. Süreklileşen bu durum karşısında harekete geçen siyasi tutsaklar suç duyurusunda bulunarak Adalet Bakanı’nı göreve çağırdı. (“Bin 300 kişiye bir doktor”, http://www.ozgurgundem.com, 01.05.2012) 31- Adana Kürkçüler F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Ziya Erdem görme yetisini yavaş yavaş kaybetmeye başladığını belirterek, konuyla ilgili yaşadıklarını gönderdiği mektupla paylaştı. Erdem, sağ gözünün yüzde 10 sol gözünün yüzde 40 oranında görebildiğini ve artık ihtiyaçlarını karşılayamayacak duruma geldiğini söyledi. Erdem, Adana Numune Araştırma Hastanesi Göz Polikliniği’nin bu durumu bildiği halde doktorların her gittiğinde “Yaşlandığın vakit ameliyat yapılır” dediğini ileten Erdem, “Resmen insan onuruna ağır hakaret yapılıyor. Yavaş yavaş görme yetimi kaybediyorum. Körleşmeye doğru giderken cezaevi idaresi ve doktorlar şaşkın gözlerle bakıyorlar” dedi. Bu konuda suç duyurusunda bulunduğunu ifade eden Erdem, hiçbir sonuç alamadığını kaydetti. (“Yaşlandığın zaman zaten ameliyat yapılır”, http://www.ozgur-gundem.com, 03.05.2012) 32- 62 yaşındaki Gürgin Kurt, 4 ay önce geçirdiği iki ameliyatın ardından henüz yaraları iyileşmemişken, 16 yıl ceza aldı ve tutuklanarak Antep H Tipi Cezaevi’ne konuldu. Kendi ifadesiyle 1 buçuk ay “cehennem azabı” çekti. Sonra da Muş E Tipi Kapalı Cezaevi’ne sevk edildi ve 4 aydır tutuklu. Kurt, ancak baston yardımıyla ayakta durabiliyor. Sürekli fizik tedavi ve özel bakıma ihtiyacı olan Kurt’un tedavisi “cezaevi imkânlarının kısıtlılığından” dolayı kesilmiş. Tedavisi yarım kaldığı için durumu gittikçe ağırlaşan Kurt, yemek yemekte hatta su içmekte bile zorlanıyor. (“Hasta tutsağa ölüm cezası!”, http://www.ozgur-gundem.com, 06.05.2012) 33- Türkiye’deki cezaevlerinde tahliye edilmeyi bekleyen yüzlerce ağır hasta tutukludan birisi de İstanbul’da Ekim 2011’de “KCK” adı altında yapılan operasyonlarda tutuklanarak, cezaevine konulan Canşah Çelik. 60 yaşında olan BDP Bahçelievler eski İlçe Başkanı Çelik, tutulduğu Bakırköy Kadın Cezaevi’nde ağır astım hastası ve yaşam mücadelesi veriyor. Birçok hastalığı olan Çelik, ağır persistant bronşit hastası olduğu için sık sık astım krizi geçiriyor. 22 yıldır aktif siyaset yürüten Çelik, kalp kapakçıklarında gevşeme olduğu için cezaevinde kalp krizi geçirme riskiyle yaşıyor. 30 yaşından beri tedavi gören Çelik, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Bakırköy Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden raporları olmasına rağmen 7 aydır cezaevinde tutuluyor. Annesinin durumuna ilişkin bilgi veren kızı Özgür Poyraz, annesinin cezaevine girdikten sonra tedavisi aksadığı için sağlık durumunun daha da kötüye gittiğini ve hayatından endişe duyduklarını söyledi. Annesinin normal yorganlarda yattığında astım krizi tuttuğunu belirten Poyraz, “Biz aylarca anneme silikon yorgan verilmesi için Adalet Bakanlığı’na başvurduk. Yaptığımız onca başvurudan 5 ay sonra ancak anneme silikon yorgan verildi. Elimizde annemin sağlık durumunun kötü olduğu gösteren raporlar var, ama bu raporlar göz ardı ediliyor. Biz tahliye olmasını istiyoruz sonuçta 113 60 yaşında çoluk çocuk torun sahibi bir insan cezaevinde tutuluyor” dedi. (“Cezaevleri bakanı yalanlıyor”, http://www.ozgur-gundem.com, 08.05.2012) 34- Sincan 1 No’lu F Tipi’nde tutulan hasta tutsaklardan Kemal Ertürk ve Mesut Deniz yakınları aracılığıyla sağlık durumlarına ve cezaevindeki uygulamalara ilişkin bilgi verdiler. Adli Tıp Kurumu’nun, şizofren hastalarının tahliye edilmemeleri için “Majör depresyon” olarak rapor ettiği hastalardan biri olan Deniz, sağlık durumunda en ağır süreci 2001-2006 yılları arasında yaşadığını, 2006’dan sonra ise adım adım iyileştiğini söyledi. Hastalığının şu an uyuduğunu ancak her an yeni bir olay nedeniyle tetiklenip uyanabileceğini ifade eden Deniz, “O ağır tablonun yaşandığı günlere dönme riski ile karşı karşıyayım” dedi. Şeker ve yüksek tansiyona bağlı sağlık sorunları olan Kemal Ertürk ise, bu sorunlarının hapishane ve tecrit koşulları ile birleşmesi sonucu günlük yaşamında ciddi sorunlarla karşı karşıya kaldığını aktardı. Adalet Bakanlığı ve hapishane idaresi, hasta tutsaklara ilişkin “diyet yemek” verildiğini iddia etse de, Ertürk’ün anlattıkları bunun doğru olmadığını ortaya çıkarıyor. Buna göre, Adalet Bakanlığı’nın “diyet yemek” menüsü haşlanmış patates ve pirinç lapasından ibaret. Bu “diyet yemeklere” karşılık, hasta tutsaklar, normal yemekler alarak, bunları yenilebilir hale getirmeye çalışıyorlar. Çoğunlukla günde üç çeşit yemek çıkan hapishanelerde, bunun bir çeşidinin tatlı olduğunu belirten Ertürk, bu durumda şeker hastalarının menüsünün otomatikman ikiye düştüğünü ifade ediyor. (“Sincan’da hasta tutsaklara 23 saat tecrit”, http://www.ozgur-gundem.com, 15.05.2012) 35- İzmir'in Buca İlçesi'nde bulunan Kırıklar F Tipi Cezaevi önünde bir araya gelen Tutuklu Aileleri Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği (TAYD-DER) üyeleri ile tutuklu ve hükümlü yakınları, cezaevinde yaşanan keyfi uygulama ve hak ihlallerine ilişkin basın açıklaması ve oturma eylemi yaptı. TAYD-DER adına basın metnini okuyan dernek başkanı Abdurrahman Koçak, “bugün Kırıklar Cezaevi yöneticileri tutsaklara karşı her türlü hukuk dışı ve keyfi uygulamalarını had safhaya ulaştırmış bulunmaktadır" ifadesini kullandı. Kırıklar 1 No’lu F Tipi Cezaevinde kalan siroz hastası Memduh Kılıç, beyin damarların genişleme ve bel boyun fıtığı olan Selahattin Elma, bedenin yarısı felç olan tek başına ihtiyaçlarını karşılayamayan Sekvan Becerikli ve Mesanesinde kist olan Zana Mazak isimli ağır hasta tutsakların tedavilerinin yapılmadığını belirten Koçak, "Ne yazık ki tutsakların hastalıkları, ahlaki olmayan, ilkel toplumlarda bile benzerine rastlanılmayacak bir biçimde kendilerine karşı işkence aracı olarak kullanılmaktadır" dedi. (“Tutukluların hastalıkları işkence aracı olarak kullanılıyor”, http://diclehaber.com.tr, 28.05.2012) 36- Yusuf Kardaş (56) isimli adli tutuklu Mersin E Tipi Kapalı Cezaevi’nde siroz hastalığına yakalandı. Tedavisi yapılmadığı için de 23 Mayıs günü yaşamını yitirdi. Kardaş’ın ailesi İHD Mersin Şubesi’ne başvurarak sorumlular hakkında gerekli girişimlerde bulunulmasını istedi. Kardaş’ın kızı Saadet Kardaş, şunları söyledi: “Babamın durumu ağırdı. Hastaneye yatırılması gerekirken yatırılmadı. Ve hastalığını fark ettikten 3 ay sonra yaşamını yitirdi. Bizim canımız yandı. Başkalarının canının yanmasını istemiyoruz. Sorumluları kimse biz gereken işlemleri başlatacağız. 114 Babam kasten ölüme terk edildi.” (“Hastalık değil ihmal cinayeti”, http://www.ozgur-gundem.com, 02.06.2012) 37- Erzurum H Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunurken, kanser hastalığı nedeniyle taburcu edilen BDP Yüksekova eski ilçe başkanı Şahabettin Tamur önceki gün tedavi gördüğü Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne yaşamını yitirdi. Şahabettin Tamur’un cenazesi, binlerce kişinin katıldığı törenle toprağa verildi. (“Tamur’a görkemli uğurlama”, http://www.ozgur-gundem.com, 06.06.2012) 38- Urfa Cezaevi’nde tutuklu bulunan kanser hastası İsmet Demir’in hayati önemdeki ilaçları kendisine verilmiyor. Kanser hastası olmasına rağmen ilaçlarının verilmemesine isyan eden Demir, ölüme terk edildiğini söyledi. Son çıkan denetimli serbestlik yasasına göre tahliye edilmesi gerektiğini belirten Demir, cezaevi idaresine başvurmasına rağmen tahliye edilmediğini bildirdi. (“Ölüme terk edildim”, http://www.ozgur-gundem.com, 09.06.2012) 39- Muş E Tipi’nde 6 Haziran’da geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitiren BDP Erentepe Belde Başkanı Aydın Kaya’nın ihmalden yaşamını yitirdiği belirtildi. Cezaevinde aileleri aracılığıyla açıklamada bulunan Kaya’nın koğuş arkadaşları, Aydın Kaya’nın tutuklandıktan sonra sık sık cezaevi yönetimine tedavi amaçlı başvuruda bulunduğunu ve 4 kez hastaneye götürülmesine rağmen tedavi edilmeden geri getirildiğini dile getirdi. Tutuklular, “Son gece Aydın lavaboya gitti. Lavaboda rahatsızlandı. Durumu hemen idareye bildirdik. Sedye olmadığından battaniyeye sarıp götürdüler” denildi. Cezaevinde doktor olmadığını ve ilk müdahalenin yapılmadığını belirten tutuklular, “Cezaevinde doktor yok. Sadece iki sağlık personeli vardı. Onların iğne yapma yetkileri bile yoktu. Arkadaşımıza saatlerce tıbbi bir müdahale gerçekleştirilmedi. Yani bile bile ölüme götürüldü” dedi. (“Kaya öldürüldü!”, http://www.ozgur-gundem.com, 10.06.2012) 40- Siirt Tutuklu ve Hükümlü Yakınları Derneği (TUHAD-DER) Şubesi, hasta tutukluların durumlarına dikkat çekmek amacıyla Siirt E Tipi Kaplı Cezaevi önünde basın açıklaması yaptı. TUHADDER Başkanı İrfan Baykara, Muş E Tipi Cezaevi’nde Aydın Kaya’ya yeterli müdahale yapılmadığı için Kaya’nın yaşamını yitirdiğini hatırlatarak, hükümetin cezaevinde ölümlere seyirci kaldığını belirtti. Her hafta 7 ağır hasta tutsağın ismini açıklayan TUHAD-DER’in bu hafta açıkladığı isimler şunlar: “Faysal Encü (Çölyak Hastası, Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi.), M. Emin Akdağ (Erzurum H Tipi Cezaevi), Hüseyin Sürgeç (Bacağından ağır yaralı, Muş E Tipi Kapalı Cezaevi), Cengiz Sinan Halis Çelik (Epilepsi hastası. Omurga ve başında şarapnel parçaları var, Tekirdağ 1 Nolu F Tipi Cezaevi), Memduh Kılıç (Siroz hastası, Kırıklar 1 No’lu F Tipi Cezaevi), Cemil İvrindi (Kalp hastası ve aort kapakçığı değişmiş, Silifke M Tipi Cezaevi), Murşit Aslan (Yüzde 90 bedensel engelli, Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi) (“Cezaevlerine seyirci kalmak cinayettir”, http://www.ozgur-gundem.com, 12.06.2012) 41- 20 yıldır Türkiye’nin çeşitli cezaevlerinde kalan ve şu an Siirt E Tipi Cezaevi’nde bulunan Avni Uçar, cezaevinde bulunan 248 hasta tutukludan sadece 115 biri. İlk olarak 2004 yılında başlayan hastalığı nedeniyle sağ böbreğinde oluşan kistten dolayı 2006 yılında böbreği alındı. 2009 yılında ise sol böbreğinde 19 milimetrelik bir kist tespit edildi. Uçar, cezaevi koşullarından kaynaklı 3 yıldan beri sağlıklı bir tedavi görmediği için kistin büyüklüğü 21 milimetreye ulaştı. Uçar’a ayrıca tedavi gördüğü hastanede mesanesinde teşhis edilemeyen bir lekeden dolayı 4 Mart 2011’de mesane kanseri teşhisi konuldu. Doktorların keyfi şekilde sağlam raporları verdiğini belirten Uçar’ın kardeşi Ömer Uçar, ağabeyinin siyasi tutuklu olmasından dolayı doktorların muayene dahi etmediğini belirtti. Adli Tıp Kurumu’nun da aynı şekilde başvurulara yaklaştığını belirten Uçar, ağabeyinin adeta ölüme terk edildiğini belirtti. (“Uçar’ı öldürmek istiyorlar!”, http://www.ozgur-gundem.com, 13.06.2012) 42- Cezaevlerinde, 42’si ağır olmak üzere 520 hasta tutuklu ve hükümlü bulunurken, hastalığı nedeniyle cezaevindeki ihmallerin son kurbanı ise Muş E Tipi Kapalı Cezaevi’nde 6 Haziran günü geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitiren BDP Erentepe Belde Başkanı Aydın Kaya oldu. Hasta tutukluların her geçen gün durumları ağırlaşmasına rağmen tahliye edilmemeleri bir yana tedavileri de yapılmıyor. Cezaevi kapılarında bekleyen hasta tutuklu yakınları ise, onlarla beraber kendi yaşamlarının da cezaevine dönüştüğüne dikkat çekti. 9 aydır tutuklu bulunan BDP Bahçelievler İlçe Başkanı ve ağır astım hastası olan Canşah Çelik’in kızı Özgül Çelik Boyraz, “annesinin kronik astım hastası olmasına rağmen, raporlara bakılmaksızın hastalığının hayati tehlikesi bilinmesine rağmen, durumu gözardı edilerek, tahliye edilmediğini ifade ediyor. Tutuklu Pervin Tunbul ise, iki göğsünde fibrokist bulunuyor. Tunbul’un oğlu Berkan Tunbul, cezaevinde doktorların annesinin hastalığının önemsiz olduğunu söylediğini belirterek, “Onlar için çok önemli değil ama bizim için önemli. Duruma müdahale edecek gücümüz olmadığı için büyük bir sabırla 2 Temmuz’daki mahkemeyi bekliyoruz” diye konuştu. Çaresizliğini ifade eden Tunbul, “Elimiz kolumuz bağlı bir şekilde dışarda bekliyoruz” diyor. (“Bize de dışarısı cezaevine dönüştü”, http://www.ozgur-gundem.com, 18.06.2012) 43- Tedavisi yapılmayan ve hastane sevkleri sırasında yaşadığı yol eziyetiyle tedavisi daha da zorlaşan hasta tutuklulardan biri de Kırıkkale F Tipi Cezaevi’nde bulunan PKK hükümlüsü Hasan Alkış. İki kez açık kalp ameliyatı olan ve tahliye edilmesi yönünde sağlık raporu bulunan Alkış, aynı zamanda Behçet hastalığının pençesinde. Geçen sene safra kesesi de alınan ve felç geçirme riski bulunan Alkış, hâlâ cezaevi koşullarında tutularak, yavaş yavaş ölüme doğru sürükleniyor. (“Tutuklular ölüme sürükleniyor”, http://www.ozgur-gundem.com, 19.06.2012) 44- Şınak’ın Silopi ilçesinde 6 ay önce “KCK”li olduğu iddiasıyla tutuklanan 7 çocuk babası 42 yaşındaki Süleyman Acar, tutulduğu Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi’nde 13 Haziran’da iç kanama geçirdi. Diyarbakır’da hastaneye kaldıran Acar’ın son günlerinde bile eşi ve kızıyla görüşmesine izin verilmedi. Acar, ailesini bile göremeden önceki gün akşam saatlerinde yaşamını yitirdi. (“Cezaevinden bir tabut daha çıktı”, http://www.ozgur-gundem.com, 26.06.2012) 45- Siroz hastası Kasım Demir, Muş E Tipi Kapalı Cezaevi’nden Diyarbakır D 116 Tipi Kapalı Cezaevi’ne, buradan da tedavi edilmek üzere İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde götürüldü. Demir burada kalbinde gelişen ani rahatsızlıktan dolayı önceki gün hasta tutuklu koğuşunda yaşamını yitirdi. Demir’in cenaze töreninde konuşan BDP Milletvekili Halil Aksoy, cezaevlerinin Kasım Demir gibi hasta tutuklarla dolu olduğunu belirterek, “Hasta tutsakların çığlıklarına yetkiler kulak vermeli, hiç olmasa ömürlerin son günlerinde aileleriyle vakit geçirmelerini çok görmemelidirler” dedi. (“Hasta tutuklular bilerek öldürülüyor”, http://www.ozgur-gundem.com, 08.07.2012) 46- Müebbet hapis cezası alan PKK'li tutsak Gurgin Oktar, 18 yıldır cezaevinde. Oktar, Diyarbakır, Erzurum ve Muş cezaevlerinde geçen 14 yılık tutsaklığın ardından "spontan pnomotoraks (akciğerde sönme)" hastalığına yakalandı. Oktar'ın iki yıl içerisinde geçirdiği 3 ameliyatın ardından sonuç alınamayınca Temmuz 2009'daki dördüncü ameliyat ile akciğerinin yarısı alındı. Oktar'ın 3 yıldır tedavisi yapılmıyor. Sadece durumu çok kötüleştiğinde hastaneye kaldırılan Oktar'ın iyileşmesi bir yana durumu gün geçtikçe ağırlaşıyor. Oktar, "akciğer sönmesi" hastalığının tedavisi sonrasında 3 yeni hastalığın daha baş gösterdiğini belirterek, "Tedavi olacağım derken, yeni hastalıklara yakalandım. Bu kez mide rahatsızlığı, mesane hastalıkları ve son olarak tahlil-tektik yapılmadan teşhis konulan Bahçet hastalığı bunların başında bulunuyor. Hastanede tedavi amaçlı herhangi bir muamele görmedim. Sadece ağrıları dindirmek amaçlı müdahaleler oldu. Hal böyle olunca iyileşme değil kötüye giden bir durum çıktı ortaya" dedi. Oktar, "kalıcı kronik akciğer" hastalığının olması sebebiyle Anayasa'nın 104/b madde- sinden yararlanılması gerektiğini, bunun için başvuruda bulunduğunu belirtiyor. Muş Başsavcılığı tarafından Adli Tıp Kurumu'na gönderilen Oktar hakkında hiçbir muayene yapılmadan hazırlanan raporda, ilgili maddeden yararlanılamayacağı sonucuna varıldı. Adli Tıp İhtisas Kurulu, bu sonucu da Oktar'ın 3 yıl önceki raporları üzerinden gitti. Oktar, durumu ile ilgili Adalet Bakanlığı, Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı'na başvurduğunu, ancak bir yanıt alamadığını belirtti. (“Hasta tutsak: Gülümsemeye devam edeceğim”, http://diclehaber.com.tr, 24.07.2012) 47- Adalet Bakanlığı, Balyoz davasından tutuklu bulunan emekli Orgeneral Ergin Saygun'un cezaevinden hastaneye ambulans yerine cezaevi ring aracıyla götürülmesi ve cezaevi koşullarla ilgili iddialar üzerine soruşturma başlattı. Saygun’un avukatı Sedat Küçükyılmaz, gazetelerdeki haberlere göre, başlatılan soruşturma kapsamında, Saygun'un tedavi gördüğü Silivri Devlet Hastanesi'nde Adalet Bakanlığı Başmüfettişlerine ifade verdi. Saygun'un kızı Ece Saygun da ifadesinde cezaevi yönetiminden değil, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nden şikayetçi olduğunu "Adli Tıp Kurumu birinci raporunda, babamın tutuklanabilmesi için 'diyeti, tedavisi ve poliklinik kontrollerinin sağlanarak cezaevi şartlarında infazına devam edilebileceği' yolunda bir değerlendirme yaptı. Bu doğrultuda cezaevi de resmi bir rapor ile Adli Tıp Kurumu'nun belirttiği şartların cezaevinde yerine getirilmesinin mümkün olmadığını belirtmesine rağmen İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin tahliye talebini reddettiklerini” ifade etti. Saygun ifadesinde babasının sağlık durumunun çok ciddi olduğunu belirterek, "Babam resmen kurumlar arasında paslaşılıyor. Oradan oraya taşınıyor. Babamın cezaevinde kal- 117 ması mümkün değil. Cezaevi yönetiminden değil, babamı bu şartlarda tutuklu yargılayan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nden şikâyetçiyim" dedi. (“Silivri Cezaevi'ne Soruşturma”, http://bianet.org, 25.07.2012) 48- 2009 yılında "KCK" adı altında düzenlenen operasyonda tutuklanan ve şuan Diyarbakır D Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunan kapatılan DTP’nin Bismil İlçe Başkanı Galip Kandemir, tedavi edilmeyerek ölüme terk edilen 300'ün üzerindeki hasta tutuklulardan sadece biri. Kandemir'in cezaevi arkadaşı Ahmet Kolakan adlı tutuklu, gönderdiği mektupta, cezaevinde yaşadıkları sorunları ve Kandemir'in sağlık durumuna ilişkin bilgi verdi. Kolakan, "Garip Kandemir 10 Eylül 2009 yılından beri 'KCK' adı altında yapılan operasyonla gözaltına alınıp, tutuklanmıştır. 3 yıldır tutuklu olmasına rağmen, ifadesi dahi alınmamıştır. Yani 3 yıldır tutukludur, ceza verilirse bile cezasını mevcut yargılandığı yasalara göre çoktan bitirmiştir. Ama halen ifadesi dahi alınmış değil. Kandemir, tutuklandığında hiçbir sağlık sorunu yoktu. Daha önce böbrek hastalığı olan 'Nefrotik Sendrom'u geçirmiş, ama durumu stabilize olmuştu. Cezaevi koşulları her geçen gün eski hastalığının nüksetmesinin sebep olmuştur. Cezaevi yemeklerinin sağlıksız, hijyenden yoksun oluşu küçük bir odaya 6 kişinin yığılması, yine tedavi ve sağlık imkânlarından zamanında ve uygun koşullarda yararlanılması, tedaviye götürürken beraberinde giden askerlerin bir an evvel doktora gösterip, tekrar ceza evine geri getirip zamanlarını doldurmaya gayretlerinden, yaklaşım ve dayatmalarından dolaylı tedavi şurada kalsın doğru dürüst muayene olmamakta ve doktorunun yüzünü görmemektedir. Bundan dolayı adeta göstermelik bir şekil- de hastaneye götürüp getirmekten bazen de kendileri doktorluğa soyunmakta ve doktorlar yerine kararları verebilmektedirler. Oysaki hastane de yatırılıp, müşahede altına alınması gerekirken 'mahkûm koğuşu yoktur' denilerek, tedavisi yapılmıyor üstelik saatlerce bekletilerek ölüme terk edilmektedir." (“Bir hasta tutuklu daha ölüme terk edildi”, http://diclehaber.com.tr, 27.07.2012) 49- Kırıkkale Cezaevi’nde hükümlü bulunan ve 20 yıldır cezaevinde olan Mehmet Reşit Aslan Sincan Cezaevi’ne getirildi. Ankara Numune Hastanesi’nde akciğer kanseri tedavisi gören Aslan’ın durumundan endişe eden kardeşi Ercan Aslan, abisinin tedavi amaçlı Ankara’ya getirildiğini ancak iletişim ve açık görüş cezası olduğu için kendisinden hiçbir şekilde haber alamadıklarını belirtti. Abisinin 5 yıl önce Sincan F Tipi Cezaevi’nde infaz koruma memurları ile yaşadığı bir tartışmadan dolayı Kırıkkale F Tipi’ne sürgün edildiğini hatırlatan Aslan, bu nedenle Sincan’da kalan ve hiçbir şekilde haber alamadıkları abisinin durumundan dolayı endişeli olduklarını söyledi. (“Hasta tutsaktan haber alınamıyor”, http://www.ozgur-gundem.com, 27.07.2012) 50- 28 Şubat Soruşturmasının 3. dalgasında gözaltına alınmasının ardından Mamak Cezaevi’ne gönderilen ve 2012 Haziran ayında mide rahatsızlığı nedeniyle ameliyat olan ve Temmuz ayının başında da safra kesesi iltihabı nedeniyle GATA’da tedavi görmeye başlayan Albay Mehmet Haşimoğlu (52) dün akşam saatlerinde hayatını kaybetti. Haşimoğlu’nun eşi Makbule Haşimoğlu, “İçeri girdikten sonra hızla sağlığı bozulmuştu. Mide ameliyatından 1 hafta sonra yeniden cezaevine 118 gönderildi. Bir ay geçmeden bu sefer de safra kesesinden ameliyat geçirmek zorunda kaldı. Bu sefer dayanamadı. Hesap sormak istiyorum ama halim yok“ dedi. (“Tutuklu albay hayatını kaybetti”, http://www.hurriyet.com.tr, 14.08.2012) 51- Kürkçüler F Tipi Kapalı Cezaevi’ne sevk edilen İdris Başaran’ın, iki gün hücrede tutulduktan sonra götürüldüğü koğuşta kalp krizi geçirdiği belirtildi. Adana’da TUHADER’e başvuru yapan Başaran’ın kardeşi Hasan Başaran, önceki gün cezaevine giderek ağabeyiyle görüşme yaptığını kaydetti. Ağabeyinin daha önce de kalp krizi geçirdiğini söyleyen Başaran, “Hücrede tutulmuşlar. Pazartesi hücreden çıkarıldıktan sonra ağabeyim kalp krizi geçirmiş. 30 dakika boyunca ambulansın içinde askerin hazırlanmasını beklemiş. Doktorun ısrarına rağmen geç hastaneye götürülerek kalp masajı yapılıp hayata döndürülmüş. Kendisi bana, ‘Doktor bana seni buraya ölü getirdiler. Biz seni yaşattık. Cezaevi idaresi bana seni buraya neden gönderdiler. Çünkü buranın iklimi sana uymuyor. Tekrar kalp krizi geçirme riskin var’ dedi. Kendisinin hayatında endişeliyiz. Biran önce bu sorunun giderilmesini istiyoruz” diye konuştu. Muş E Tipi Kapalı Cezaevi’nde adli suçtan tutuklu bulunan Van’ın Erciş ilçesi nüfusuna kayıtlı 45 yaşındaki Faruk Berte’nin cezaevi çamaşırhanesinde intihar ederek yaşamına son verdiği iddia edildi. Çamaşırhanede iple kendisini asarak yaşamına son verdiği belirtilen Berte’nin cenazesi otopsi yapılmak üzere hastaneye kaldırıldı. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı. (“Ceyhan Cezaevi’nde 90 kişiye soruşturma”, http://www.ozgur-gundem.com, 10.08.2012) 52- 2009 yılında Diyarbakır'daki KCK Ana Davası kapsamında gözaltına alınıp tutuklanan Ümit Aydın, sağlık durumu iyi olmadığı için tahliye edilmişti. Aydın, daha sonra Tedavi gördüğü Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde polis tarafından 14 Haziran günü gözaltına alınıp, tutuklanmıştı. Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi'nde kalan Aydın'ın çeşitli hastanelerde aldığı raporlarda, kronik böbrek yetmezliği, hipertansiyon, karaciğer nakli yapması gibi birçok rahatsızlığının olmasına, vücudunun yüzde 80'nin engelli olmasına rağmen Adli Tıp Kurumu, Aydın için cezaevinde kalmasında herhangi bir sakıncanın olmadığı yönünde bir rapor hazırladı. İçinde bulunduğu duruma ilişkin mektup gönderen Aydın, sağlığına ilişkin herhangi bir tedavinin olmadığını ve sadece rutin kontrollerinin yapıldığını belirterek, hastane gidiş gelişlerinin eziyete dönüştüğünü ve hastalığını ciddi şekilde tetiklediğini aktardı ve şunları belirtti: "İçine kapatıldığım ring havasız, tozlu ve sağlıklı bir insanı bile halden düşürecek cinstendir. Şimdiye kadar hastaneye binlerce insanın taşındığı her türlü enfeksiyonu kapmama sebep olabilecek bu taşıma araçlarında bırakalım hastaneye gidiş gelişleri birkaç dakika içinde durmam bile enfeksiyon riski taşımaktadır." dedi. Daha önce serbest bırakıldığı halde şimdiki tutukluluk halini anlamadığına dikkat çeken Aydın, kaçma, delilleri karartma gibi bir durumunun olmadığını vurgulayarak, tedavi koşullarının yaratılacağı adlı kontrolün uygulanması gerektiğini ama bunun yerine tutuklu yargılanmam ve cezaevi koşullarında tutulmam dolaysıyla yaşamımı ve sağlığımı tehdit eden koşullara mahkûm edilmem neden ve nasıl izah edilebilir? Bilinçli olarak ölüme terk edildiğimi düşünmek bile istemiyorum" diye belirtti. (“ATK yüzde 80 engelli hastaya 'cezaevinde kalabilir' dedi!”, http://www.diclehaber.com, 03.10.2012) 119 53- Uşak E Tipi Cezaevi'nde bir aydır cinsel taciz suçundan tutuklu olduğu öğrenilen 26 yaşındaki İsmail Erdem’in cesedi, koğuşunda tavana kemerle asılı şekilde bulundu. Erdem'in intihar ettiği üzerinde durulurken, olayla ilgili soruşturma başlatıldı. (“Koğuşunda kemerle asılı cesedi bulundu”, http://www.posta.com.tr, 01.11.2012) 54- İzmir’in Aliağa ilçesindeki Şakran Cezaevi'nde kalan ve 20 gün önce kendisini yakarak intihara kalkışan Musa Yıldız, tedavi gördüğü hastanede öldü. İnternetteki sosyal paylaşım sitelerinde ise Şakran Cezaevi'nde bir mahkûmun açlık grevi sırasında öldüğü iddiaları yayıldı. Açlık grevine katılan ve kendisini ateşe vererek öldüğü iddialarına konu olan hükümlünün, gasp ve yağma suçlarından 24 yıl müebbet hapis cezasına çarptırılmış ve Samsun'dan İzmir'e nakledilmiş bir hükümlü olduğu belirtildi. Başsavcılık yetkilileri, bu hükümlünün 10 Eylül tarihinde cezaevindeki odasını ateşe vermesi sonucu ağır şekilde yaralandığını, tedavi için kaldırıldığı Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde 26 Ekim'de yaşamını yitirdiğini söyledi. Daha önceden de kendisine kesici aletle zarar verdiği öğrenilen Yıldız'ın Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi'ne tedavi amaçlı gönderildiği vurgulandı. (“Kendini yakan hükümlü açlık grevine hiç katılmamış”, http://gundem.milliyet.com.tr, 02.11.2012) 55- İzmir'de karıştığı hırsızlık ve dolandırıcılık suçlarından 5 yıl hapis cezası alan Mesut Çetinkaya, tutuklandı. Çetinkaya, cezasını çekerken 'İyi hali' göz önünde bulundurularak Sultanhisar Açık Cezaevi'ne nakledildi. Ailevi sorunları olduğu ileri sürülen Çetinkaya, 2 ay önce izinli olarak çıktığı cezaevine dönmeyip, firar etti. Polis ve jandarma tarafından aranan Çetinkaya, 10 gün önce Nazilli'de yakalanıp, Nazilli E Tipi Cezaevi'ne konuldu. Çetinkaya'nın cesedi, dün sabah koğuş arkadaşları tarafından banyoda çamaşır ipiyle tavandaki borulara asılı olarak bulundu. Cezaevi yönetiminin yaptığı incelemede Çetinkaya'nın intihar ettiği belirlendi. Çetinkaya'nın cesedi, kesin ölüm nedeninin belirlenmesi için otopsi yapılmak üzere İzmir Adli Tıp Kurumu Morgu'na gönderildi. Çetinkaya'nın intiharıyla ilgili soruşturmanın sürdüğü bildirildi. (“Cezaevinde intihar etti”, http://www.dha.com.tr, 05.11.2012) 56- İşlediği adli bir suç nedeniyle kaldığı Siirt E Tipi Kapalı Cezaevi'nde yatan Veysel Yıldırım, cezasının bitimine 1 yıl kaldığı için Siirt Açık Cezaevi'ne gönderildi. Bir süre burada kalan Yıldırım, gasp suçunu işlediği iddiasıyla yargılandığı Siirt 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki başka bir davanın karara bağlanması sonucu 19 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Bunun üzerine Yıldırım, Açık Cezaevi'nden alınarak tekrar E Tipi Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Tahliye olmayı beklerken 19 yıl hapis cezasına çarptırılan Yıldırım, akşam kaldığı koğuşta bunalıma girerek, koğuşun tavanına astığı nevresimle intihar etti. Olay yerine gelen görevliler tarafından yapılan incelemeden sonra Yıldırım'ın cesedi, otopsi yapılmak üzere Siirt Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. (“Beklediği 1 yıl 20'ye çıkınca intihar etti”, http://m2.milliyet.com.tr, 30.11.2012) 57- İstanbul Zeytinburnu'nda kendisiyle barışmak istemeyen sevgilisini 3 bıçak darbesiyle öldüren 46 yaşındaki Hüseyin Boyraz, bir aydır yattığı Silivri Cezaevi'ndeki koğuşunda ölü bulundu. 6 Kasım'da tutuklanan ve kaldığı Silivri 3 120 No'lu Cezaevi'ndeki koğuşunda önceki gün cesedi bulunan Boyraz'ın kesin ölüm sebebini Adli Tıp belirleyecek. (“Sevgili katili, cezaevi koğuşunda ölü bulundu”, http://www.sabah.com.tr, 12.12.2012) 58- “Kamu görevlisini öldürmek” suçundan Edirne F Tipi Cezaevi'nde hükümlü bulunan Y.C, kaldığı tek kişilik hücrede hareketsiz halde bulundu.112 Acil Servis ekipleri, yaptıkları kontrolde Y.C'nin öldüğünü belirledi. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı. (“Edirne F Tipi Cezaevi'nde sır ölüm”, http://www.hurriyet.com.tr, 17.12.2012) 59- Bursa'nın Orhangazi İlçesi vergi rekortmeni olan ve dünürünü öldürmekten 16 yıl hapis cezasına çarptırılan 73 yaşındaki Mehmet Zengin, Bursa E Tipi cezaevinde cezasını çekerken böbrek yetmezliği nedeniyle kaldırıldığı hastanede öldü. (“Vergi Rekortmeni Dünürünü Öldüren Mahkûm, Cezaevinde Öldü”, http://www.bugun.com.tr, 24.12.2012) 60- Eski Vakit gazetesi yazarı Hüseyin Üzmez’in, ‘cinsel istismar’ suçundan mahkûm olduğu davada, mağdur B.Ç.’nin 16 yıl hapis cezasına çarptırılan annesi Livaze Ç., Bursa E Tipi Kapalı cezaevinde kalp krizinden öldü. (“Livaze Ç. cezaevinde hayatını kaybetti”, http://gundem.milliyet.com.tr, 29.12.2012) 61- Bakırköy'de bulunan Ukrayna’nın İstanbul Başkonsolosluğu’na 2010 yılında silahla girmek isterken vurularak etkisiz hale getirilen hükümlü Volkan Özbudak, Silivri Cezaevi'nde intihar etti. Kardeşi Volkan Özbudak'ın küçüklüğünden beri şizofreni hastası olduğunu belirten Ebru Özbudak, "Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde tedavi gören kardeşinin perşembe günü annesiyle görüştüğünü anlatarak, "Kardeşim, 'Anne beni oraya(cezaevine) gönderirlerse intihar ederim." diyor. Annem bunu aynı şekilde gidip doktoruna söylüyor. Doktoru 'Tamam göndermeyeceğiz.' diyor. Kardeşimi Cuma günü doktoru cezaevine gönderiyor. Cumartesi günü sabah saat 08.00'de de bize öldü diye haberi geliyor." diye konuştu. Ebru Özbudak, "Hakkımızı sonuna kadar arayacağız." diyerek Adli Tıp Kurumu'na, cezaevine karşı suç duyurusunda bulunacaklarını” söyledi. (“Hapiste intihar etti”, http://www.dha.com.tr, 30.12.2012) 2.2.8. DEĞERLENDİRME Bu izleme döneminde de geçen sene olduğu gibi sağlık hakkının tanınması ve kullanılmasına ilişkin ihlaller ile sağlık hakkına erişimin engellenmesi alanlarında ihlallerde artış görülmüştür. Halen Adli Tıp Kurumu’nun işleyişindeki gecikmeler ve siyasi iktidarın değişmeyen zihniyet algısı nedeniyle cezaevlerinde bulunan hasta hükümlü ve tutuklular yaşamlarını yitirmektedirler. Halen Adalet Bakanlığı tarafından hasta tutuklu ve hükümlülere ilişkin güncel istatistikî veri bulunmamaktadır. Bu durum sorunun görünür kılınmasını engellemekte ve hükümetin konu ile ilgili duyarsızlığını ortaya koymaktadır. Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre, tüm ceza infaz kurumlarında Ceza infaz kurumlarında, 02.04.2012 tarihi itibarıyla, 469 hasta hükümlü ve tutuklu bulunmaktadır. Bunlardan; 143'ünün, Cumhurbaşkanı affı ve infazın ertelenmesi kapsamında adlî tıp rapor işlemlerinin devam etmekte; 23’ünün bulundukları mahallin sağlık kuruluşlarında tedavi ve rapor işlemlerinin sürmekte; 95'i hakkın- 121 da Adlî Tıp Kurumu tarafından, hastalıklarının af veya tehir kapsamında olmadığı ve infazın devamına karar verilmesi nedeniyle ceza infaz kurumlarında veya hastanelerin hükümlü koğuşunda tedavilerine ve infazlarına devam edilmektedir. 21 21. BDP İstanbul Milletvekili Sabahat Tuncel tarafından verilen 7/2170 esas nolu yazılı soru önergesine Adalet Bakanı Sadullah Ergin tarafından verilen B.03.0.KGM.0.00.00.05/2012-610.0121/369/789 sayı no’lu ve 09.05.2012 tarihli cevap yazısı. s.2,3 22. “Ceyhan Cezaevi’nde 90 kişiye soruşturma”, http://www.ozgur-gundem.com, Erişim tarihi: 10.08.2012 23. BDP Iğdır Milletvekili Pervin Buldan tarafından verilen 7/6221 esas nolu yazılı soru önergesine Adalet Bakanı Sadullah Ergin tarafından verilen B.03.0.KGM.0.00.00.05/2012-610.01302/2620/5321 sayı no’lu ve 09.07.2012 tarihli cevap yazısı. s.4 24. BDP İstanbul Milletvekili Sabahat Tuncel tarafından verilen 7/1168 esas nolu yazılı soru önergesine Adalet Bakanı Sadullah Ergin tarafından verilen B.03.O.KGM.O.0O.OO.O5/2O11-610.0164/197/390 sayı no’lu ve 10.04.2012 tarihli cevap yazısı. s.2 25. CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran tarafından verilen 7/4833 esas nolu yazılı soru önergesine Adalet Bakanı Sadullah Ergin tarafından verilen B.03.0.KGM.0.00.00.05/2012-610.01172/1931/3944 sayı no’lu ve 24.07.2012 tarihli cevap yazısı. s.1 26. “302 Muhlis Barut daha var”, http://gundem.milliyet.com.tr/302-muhlis-barutdaha-var/gundem/gundemdetay/11.09.2012/1594418/default.htm, Erişim Tarihi: 11.09.2012 27. “Cezaevlerinde ölümler ve isyanlar yayılıyor”, http://diclehaber.com.tr, Erişim Tarihi: 20.07.2012 28. BDP Iğdır Milletvekili Pervin Buldan tarafından verilen 7/6593 esas nolu yazılı soru önergesine Adalet Bakanı Sadullah Ergin tarafından verilen B.03.0.KGM.0.00.00.05/2012-610.01341/2899/5937 sayı no’lu ve 18.12.2012 tarihli cevap yazısı. s.16,17 Adalet Bakanı Sadullah Ergin tarafından verilen bilgilere 24 Mayıs 2012 itibariyle ceza infaz kurumlarında 49 kişi kanser hastası olup yürürlüğe giren 6291 sayılı kanun gereğince sürekli hastalığı bulunan 57 kişi tahliye edilmiştir. Bakan, 4 Mayıs 2011 - 4 Mayıs 2012 tarihleri arasında 252 tutsağın “eceliyle” öldüğü, 31 tutsağın intihar ettiğini ileri sürerek, 1 tutsağın da öldürüldüğünü ifade etti.22 25.05.2012 tarihi itibarıyla ise; ceza infaz kurumlarında bulunan ve Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne bildirimi yapılan, bakıma muhtaç sürekli hasta hükümlü sayısı 98, sürekli hasta hükümlü sayısı 204’dür.23 2002 ilâ 2011 yılları arasında hayatını kaybeden hükümlü ve tutuklu sayısının 1671 olup bunlardan 1274'ü eceliyle, 379'u intihar ederek 18'i ise öldürülerek hayatını kaybetmiştir.24 Yaş ve cinsiyet ayrımı yapılmaksızın ceza infaz kurumlarında hayatım kaybedenlerin sayısı ise yıllar itibarıyla, 2003 yılında 163, 2004 yılında 54, 2005 yılında 59, 2006 yılında 157, 2007 yılında 176, 2008 yılında 211, 2009 yılında 196, 2010 yılında 252, 2011 yılında 26825, 10.05.2012 tarihi itibarıyla 2012 yılında 70 hükümlü ve tutuklunun yaşamını yitirmiştir.26 İHD tarafından hazırlanan raporlara göre; 2011 yılı ile 2012 yılının sadece ilk 6 ayında toplam 54 tutuklu yaşamını yitirdi. 2011 yılında çoğu hasta olan 34 tutuklu yaşamını yitirirken, 2012 yılının ilk 6 ayında Urfa'da 13 tutuklunun yanarak yaşamını yitirmesi olayı dahil 20 tutuklu yaşamını yitirdi.27 17.05.2012 tarihi itibarıyla Anayasanın 104. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendi uyarınca, 2011-2012 sürekli hastalık, sakatlık ve kocama hâli nedeniyle affedilen hükümlülerin suçlarını ve hastalıklarını gösterir liste28; 122 2011 Yılı NO 1 SUÇU-------------------------------------HASTALIĞI AFFIN TARİH VE SAYISI 1 İki kişiyi öldürmek Metastatik gostrointestinal 02/03/2011-20 ı Bıçakla müessir fiil Sürekli sakatlık 10/03/2011-21 Sahte kimlik kullanmak. 6136 sayılı kanuna muhalefet etmek Parapleji 07/07/2011-47 Yaralama ALS. tetraplejisi 31/10/2011-52 6136 sayılı kanuna muhalefet etmek Kocama 31/10/2011-53 4 56 Kasten adam öldürmeye tam teşebbüs Beyin tümörü 31/10/2011-54 7 6136 sayılı kanuna muhalefet etmek Orta-ağır demans 28/11/2011-57 8 6136 sayılı kanuna muhalefet etmek Yatalak 28/11/2011-58 2012 Yılı 1 SUÇU-------------------------------------HASTALIĞI Taammüden birden fazla adam Öldür1 Böbrek Kanseri mek 2 Uyuşturucu ve uyarıcı madde satmak. Akciğer kanseri NO AFFIN TARİH VE SAYISI 25/01/2012-2 25/01/2012-1 3 Hırsızlık, Sahtecilik Akciğer kanseri 25/01/2012-3 4 Silahla insan öldürme ve teşebbüs Pankreas kanseri 25/01/2012-4 5 Orman Kanununa muhalefet Demans-Parkinson 05/03/2012-12 6 Tehdit, yaralama Akciğer kanseri sürekli 16/03/2012-13 7 Toplu halde motorin kaçakçılığı Na/oferekans kanseri 17/05/2012-1) 8 Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık Kronik böbrek yetmezliği 17/05/2012-18 Bu liste kapsamında Cumhurbaşkanı tarafından daha çok adli suçluların affedildiği ortaya çıkmaktadır. Cezaevlerinde durumu aciliyet arz eden ve bir an önce tedavisi yapılması gereken veya kalıcı hastalığı ve rahatsızlığı olup da cezaevinden tahliye edilmesi gerekenler; - Hayati Kaytan (Beyinde ur) - Muhsin Yenisöz, Kocaeli 2 No’lu F tipi Cezaevi (Kalp krizi, bypass, mide kanaması, kemik iliği kanseri) - Özgür Uygun, Isparta E Tipi Kapalı Cezaevi (Felç) - M. Ömer Polat, Erzurum H Tipi Kapalı Cezaevi (Kalp hastası) - İman Çelikdemir, Kırıkkale Hacılar F Tipi Kapalı Cezaevi (Sinir Hastalığı) - Mahmut Karataş, Bingöl M Tipi Cezaevi (Şeker hastası, iki gözü görmüyor) - Nesimi Kalkan, Diyarbakır D Tipi Cezaevi (Çölyak hastası) - Serap Şimşek, Bakırköy L Tipi Cezaevi' (Felç, fıtık, bağırsak kanseri) 123 - Mahmut Çakan, Doğubeyazıt Kapalı Cezaevi' (Karaciğer yetmezliği) - Cemil İvrendi, Silifke Cezaevi (Makatına yakın bölgede yara, açık kalp ameliyatı) - İsmet Aslan, (Cilt kanseri, Mycosis Fungoides (MF) hastası) - Şemsettin Kaya, Antep H Tipi Kapalı Cezaevi (Hepatit C ve böbrek hastası) - Ali Bilen, İskenderun M Tipi Cezaevi (Şah damarı üzeri başta olmak üzere kalp, boğaz ve başka yerlerden ameliyat olması ve deri nakli yapılması gerekiyor) - Ziya Erdem, Adana Kürkçüler F Tipi Kapalı Cezaevi (Her iki gözde görme yetisi kaybı) - Canşah Çelik, Bakırköy Kadın Cezaevi (Ağır astım ve persistant bronşit hastası) - Kemal Ertürk, Sincan 1 No’lu F Tipi (Şizofreni hastası) - Memduh Kılıç, Kırıklar 1 No’lu F Tipi Cezaevi (Siroz hastası) - Selahattin Elma, Kırıklar 1 No’lu F Tipi Cezaevi (Beyin damarların genişleme ve bel boyun fıtığı) - Sekvan Becerikli, Kırıklar 1 No’lu F Tipi Cezaevi (Bedenin yarısı felçli) - Zana Mazak, Kırıklar 1 No’lu F Tipi Cezaevi (Mesanede kist) - Yusuf Kardaş, Mersin E Tipi Kapalı Cezaevi (Siroz hastalığı) - İsmet Demir, Urfa Cezaevi (Kanser hastası) - Faysal Encü, Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi (Çölyak Hastası) - M. Emin Akdağ, Erzurum H Tipi Cezaevi - Hüseyin Sürgeç, Muş E Tipi Kapalı Cezaevi (Bacağından ağır yaralı) - Cengiz Sinan Halis Çelik, Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Cezaevi (Epilepsi hastası. Omurga ve başında şarapnel parçaları var) - Murşit Aslan, Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi (Yüzde 90 bedensel engelli) - Avni Uçar, Siirt E Tipi Cezaevi (Mesane kanseri, böbreklerde kist) - Hasan Alkış, Kırıkkale F Tipi Cezaevi (İki kez açık kalp ameliyatı oldu, Behçet hastası) - Kasım Demir, Muş E Tipi Kapalı Cezaevi (Siroz hastası) - Gurgin Oktar, Muş Cezaevi (Spontan pnomotoraks “akciğerde sönme”) - Galip Kandemir, Diyarbakır D Tipi Cezaevi (Böbrek hastası) - Mehmet Reşit Aslan, Sincan Cezaevi (Akciğer kanseri) - Ümit Aydın, Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi'nde (Kronik böbrek yetmezliği, hipertansiyon, vücudunun yüzde 80'nin engelli) - Mehmet Zengin, Bursa E Tipi Cezaevi (Böbrek yetmezliği) İzleme döneminde Adli Tıp Kurumu tarafından rapor verilmediği ya da Cumhurbaşkanlığı tarafından af talepleri reddedilerek tahliye edilemeyenler; - Kemal Gömi (Şizofreni Hastası) - Serap Şimşek, Bakırköy L Tipi Cezaevi (Felç, fıtık, bağırsak kanseri) - Yasemin Karadağ, Bakırköy L Tipi Cezaevi (Yüksek tansiyon hastası, tek böbrekle yaşıyor)* İstanbul Adliyesi 16. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen 28.03.2012 tarihli karar ile tahliye edildi. - Mahmut Çakan, Doğubeyazıt Kapalı Cezaevi' (Karaciğer yetmezliği) - Cemil İvrendi, Silifke Cezaevi (Makatına yakın bölgede yara, açık kalp ameliyatı) - Kemal Ertürk, Sincan 1 No’lu F Tipi (Şizofreni hastası) - Avni Uçar, Siirt E Tipi Cezaevi 124 (Mesane kanseri, böbreklerde kist) - Hasan Alkış, Kırıkkale F Tipi Cezaevi (İki kez açık kalp ameliyatı oldu, Behçet hastası) - Gurgin Oktar, Muş Cezaevi (Spontan pnomotoraks “akciğerde sönme”) - Ümit Aydın, Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi'nde (kronik böbrek yetmezliği, hipertansiyon, vücudunun yüzde 80'nin engelli) Cezaevinde tedavisi yapılmadığı, Adli Tıp Kurumu tarafından rapor düzenlenmediği veya bürokratik engeller vs. yüzünden tahliye edilmeyerek cezaevinde veya tahliye edildikten hemen sonra dışarıda hayatını kaybedenler; - Bingöl M Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan görme engelli şeker hastası Mahmut Karataş. - Lenf kanseri Nurettin Soysal (41), tahliye edildikten 17 ay sonra yaşamını yitirdi. - Doğubeyazıt Kapalı Cezaevi'nde bulunan 48 yaşındaki Mahmut Çakan, karaciğer yetmezliği hastalığından 12 Nisan'da tedavi gördüğü Erzurum Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde yaşamını yitirdi. - Diyarbakır, Adıyaman ve Muş hapishanelerinde 16 yıl kalan, Kasım 2010'da tahliye edilen Nurettin Soysal, lenf kanseri hastalığından tedavi gördüğü Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde 9 Nisan'da yaşamını yitirdi. - Yusuf Kardaş (56) isimli adli tutuklu Mersin E Tipi Kapalı Cezaevi’nde siroz hastalığına yakalandı. Tedavisi yapılmadığı için de 23 Mayıs günü yaşamını yitirdi - Erzurum H Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunurken, kanser hastalığı nedeniyle taburcu edilen Şahabettin Tamur, 5 Haziran 2012 günü tedavi gördüğü Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yaşamını yitirdi. - Süleyman Acar, tutulduğu Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi’nde 13 Haziran’da iç kanama geçirdi. Diyarbakır’da hastaneye kaldıran Acar, 25 Haziran 2012 günü akşam saatlerinde yaşamını yitirdi - Siroz hastası Kasım Demir, Muş E Tipi Kapalı Cezaevi’nden Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’ne, buradan da tedavi edilmek üzere İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde götürüldü. Demir burada kalbinde gelişen ani rahatsızlıktan dolayı 7 Temmuz 2012 günü hasta tutuklu koğuşunda yaşamını yitirdi. - Kanser hastası Muhlis Barut, tedavi gördüğü Samatya Devlet Hastanesi mahkûm koğuşunda 9 Eylül 2012 günü yaşamını yitirdi. - 28 Şubat Soruşturmasının 3. dalgasında gözaltına alınmasının ardından Mamak Cezaevi’ne gönderilen ve 2012 Haziran ayında mide rahatsızlığı nedeniyle ameliyat olan ve Temmuz ayının başında da safra kesesi iltihabı nedeniyle GATA’da tedavi görmeye başlayan Albay Mehmet Haşimoğlu (52) 13 Ağustos 2012 günü akşam saatlerinde hayatını kaybetti - Mehmet Zengin, Bursa E Tipi cezaevinde cezasını çekerken böbrek yetmezliği nedeniyle kaldırıldığı hastanede öldü. Halen yürürlükte bulunan ve tutuklu ile hükümlülerin muayene ve tedavi isteklerine ilişkin olarak yasal düzenlemeler getiren 30.04.2009 tarihli Sağlık Bakanlığı ile Adalet Bakanlığı arasında imzalanan Ceza İnfaz Kurumlarındaki Sağlık Hizmetlerinin Düzenlenmesi Hakkında Protokol uygulamada yeni sorunların, hak 125 ihlallerinin yaşanmasına yol açmaktadır. Protokol uyarınca; hükümlü ve tutuklu mevcudu ile kurum personeli ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişi sayısının toplamı 5.000'i aştığı kampuslar bünyesinde "ceza infaz kurumu semt polikliniği" yapılanmasıyla sağlık hizmeti verilmektedir. 1.000 ve üzerinde tutuklu ve hükümlü bulunan her kuruma, aile hekimliği pozisyonu ihdas edilerek sağlık hizmeti sunulmaktadır. Hükümlü ve tutuklu sayısı 1.000'e kadar olan kurumlar ise durumu uygun olan en fazla üç aile hekimine bağlanmakta ve ilgili aile hekimi sağlık hizmetini gezici sağlık hizmeti kapsamında vermektedir. Aile hekimliği uygulamasına geçilmemiş illerde, hükümlü ve tutuklu ile personel sayısı 1.000'in üzerinde ise bu kurumlarda haftada 5 tam gün, 500 ilâ 1.000 arasında olan kurumlarda haftada 5 yarım gün, 500'ün altında olan kurumlarda haftada 2 yarım gün tabipli sağlık hizmeti verilmektedir. 29 Aile hekimliği uygulaması kapsamında yerinde sağlık hizmeti uygulandığı için hizmet, belirli günler ve saatler ile sınırlı kalmakta, belirlenen günler ve saatler dışındaki muayene ve tedavi olma istekleri reddedilmektedir. (Bkz. Bölüm 2.2.7.- 30 no’lu haber) Protokol nedeni ile yaşanan diğer bir sorun hastaneye sevk ve nakiller konusunda yaşanmaktadır. Uygulamada cezaevi idaresinin çoğu keyfi nedenlerle uygulanmadığı, gerekli önlemleri almadığı görülmektedir. 29. BDP Iğdır Milletvekili Pervin Buldan tarafından verilen 7/6593 esas nolu yazılı soru önergesine Adalet Bakanı Sadullah Ergin tarafından verilen B.03.0.KGM.0.00.00.05/2012-610.01341/2899/5937 sayı no’lu ve 18.12.2012 tarihli cevap yazısı. s.1 İzleme döneminde cezaevinde yapılan tedavi ve doktor uygulamaları kapsamında tespit edilen işkence ve kötü muamele uygulamaları; - Sincan 2 No’lu F Tipi ve Kırıkkale F Tipi Kapalı cezaevlerinde hasta tutukluların sağlık koşullarına uygun olmayan ringlerde elleri kelepçeli şekilde hastaneye götürülmeleri ve hastanedeki bekleme odalarında elleri kelepçeli olarak tutulmaları. - Yasemin Karadağ'ın hastaneye götürülürken de ring aracında şiddet görmesi. - Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nde tutuklu Sıdık Ektiren’in boynundaki sorun nedeniyle kullanması gereken ilaç ve ortopedik yastığının, ailesinin başvurusuna rağmen cezaevi idaresi tarafından içeri alınmaması. - Bingöl M Tipi Cezaevinde bulunan Diren Yaşa’nın vücudunda iki şarapnel parçası ile götürüldüğü hastanede “tutuklu odası yok.’ denilerek tedavi edilmeden cezaevine geri gönderilmesi. - Antep H Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalan Hepatit C ve böbrek hastası BDP’li Şemsettin Kaya’nın 2 aydır 2 defa hastaneye sevki yapılmasına rağmen, cezaevi idaresi tarafından hastaneye götürülmemesi. - 1300 kapasiteli Bakırköy L Tipi Cezaevi’ndeki revirde çok az sayıda sağlık görevlisinin bulunmasından (bir doktor, bir hemşire ve birkaç sağlık memuru) ötürü hasta tutuklu ve hükümlülerin muayene olmak için haftalar, hatta aylarca beklemek zorunda kalmaları, gece mesaisi bitiminde doktor ve hiçbir sağlık personeli bulunmaması nedeniyle acil durumlarda zamanında tıbbi müdahale yapılmaması. - Urfa Cezaevi’nde tutuklu bulunan kanser hastası İsmet Demir’in hayati önemdeki ilaçlarının kendisine verilmemesi. 126 - Balyoz davasından tutuklu bulunan emekli Orgeneral Ergin Saygun'un cezaevinden hastaneye ambulans yerine cezaevi ring aracıyla götürülmesi. İntihar edenler ve ölü bulununlar ile eceliyle ölenler - Muş E Tipi Kapalı Cezaevi’nde adli suçtan tutuklu bulunan Van’ın Erciş ilçesi nüfusuna kayıtlı 45 yaşındaki Faruk Berte’nin cezaevi çamaşırhanesinde intihar ederek yaşamına son verdi. - Uşak E Tipi Cezaevi'nde cinsel taciz suçundan tutuklu olan 26 yaşındaki İsmail Erdem, kendisini koğuşunda tavana kemerle asarak intihar etti. - İzmir’in Aliağa ilçesindeki Şakran Cezaevi'nde kalan ve 20 gün önce kendisini yakarak intihara kalkışan Musa Yıldız, tedavi gördüğü hastanede 26 Ekim 2012 günü öldü. - İzmir'de karıştığı hırsızlık ve dolandırıcılık suçlarından 5 yıl hapis cezası alan Mesut Çetinkaya 4 Kasım 2012 günü sabahı kendisini banyoda çamaşır ipiyle tavandaki borulara asarak intihar etti. - Siirt E Tipi Kapalı Cezaevi'nde yatan Veysel Yıldırım, gasp suçunu işlediği iddiasıyla 19 yıl hapis cezasına çarptırılınca akşam kaldığı koğuşta bunalıma girerek, koğuşun tavanına astığı nevresimle intihar etti. - İstanbul Zeytinburnu'nda kendisiyle barışmak istemeyen sevgilisini 3 bıçak darbesiyle öldüren 46 yaşındaki Hüseyin Boyraz, bir aydır yattığı Silivri Cezaevi'ndeki koğuşunda ölü bulundu. - “Kamu görevlisini öldürmek” suçundan Edirne F Tipi Cezaevi'nde hükümlü bulunan Y.C, kaldığı tek kişilik hücrede ölü bulundu. - Aydın Kaya, Muş E Tipi Cezaevinde 6 Haziran’da geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi. - Livaze Ç., Bursa E Tipi Kapalı cezaevinde kalp krizinden öldü. - Ukrayna’nın İstanbul Başkonsolosluğu’na 2010 yılında silahla girmek isterken vurularak etkisiz hale getirilen hükümlü Volkan Özbudak, Silivri Cezaevi'nde intihar etti. - Sivas Açık Cezaevi’nde E.K. (24) isimli kadın tutuklunun temmuz ayında cezaevinin 3. katından aşağı atladı, Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi yoğun bakım ünitesinde tedavisi devam eden E.K.’nin yaşamını yitirdi. - Aydın Kapalı Cezaevi’nde, 2,5 yıllık hapis cezasını çekerken 10 Ağustos 2012 günü kaldığı hücrede çıkan yangında yanarak yaralandı. 22 yaşındaki Hakan Durmuş, tedavisi yapıldığı İzmir’deki Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yaşamını yitirdi. - Silifke Cezaevi’nde eşini ve sevgilisini öldürmek suçundan yargılanan Mehmet Baş (35) cezaevinde girdiği bunalım sonucunda 21 Ağustos günü kendisini asarak intihar etti. ÖNERİLER Adalet ve Sağlık Bakanlıkları arasında imzalanan, hasta ve tutukluların sağlık hakları gibi tıbbi etiğe de aykırı olan ve birçok keyfi uygulamaların ve ihlallerin kaynağı olan Protokol’ün kaldırılarak iptal edilmesi gerekmektedir. Tüm tutuklu ve hükümlülerin sağlık hizmetlerinden etkin şekilde faydalanması sağlanmalı, cezaevindeki kişilerin her an ulaşabildikleri doktor, diş hekimi ve sağlık görevlisi bulunmalı, bu kişilerin görevlerini nasıl yaptıkları denetlenmeli, durumu ağır olan ve cezaevinde tedavisi mümkün olmayan kişilerin hastaneye sevki sağlanmalıdır. Hapishanede kalması yaşamı açısından risk oluşturan hasta tutuklu ve hükümlüle- 127 rin derhal serbest bırakılması için idari işlemlere hız verilmeli, prosedürel uygulamaların ortadan kalkması için yasal değişiklik yapılmalıdır. Hükümlü ve Tutuklular ile Ceza İnfaz Kurumu Personeli İaşe Yönetmeliği başta olmak üzere hükümlü ve tutukluların beslenmeleri ile ilgili yasal mevzuata uygun davranılması, hasta hükümlü ve tutuklulara kurum hekiminin belirleyeceği besinlerin tıbbi gereklilik ve mevzuata uygun olarak verilmesi hususunda gerekli tüm önlemlerin alınması gerekmektedir. 2.3. İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE İDDİALARI KAPSAMINDA DEVAM EDEN SORUŞTURMA VE DAVALAR Engin Çeber davası Metris Cezaevi’nde gördüğü işkence nedeniyle 10 Ekim 2008’de yaşamını yitiren Engin Çeber’in ailesi, İstanbul 6. İdare Mahkemesi’nde İçişleri ile Adalet Bakanlıkları aleyhine “destekten yoksun kalma tazminatı” davası açtı. Mahkemenin görevlendirdiği bilirkişi, tazminat talebiyle ilgili raporunu tamamladı. Adalet Bakanlığı’nın “Çeber’in desteğinden yoksun kalmaları söz konusu değil, tazminat talebi zenginleşme sebebi olmamalı”, İçişleri Bakanlığı’nın da “Dava reddedilmelidir” yönündeki görüşünün yer aldığı raporda, iki bakanlığın “tam kusurlu” kabul edilmesi halinde anne için 19 bin 359 TL, baba için ise 16 bin 911 TL olmak üzere, toplam 36 bin 270 TL maddi tazminat ödenmesi gerektiği kaydedildi. (“İşkence ile ölümün değeri: 36 bin TL”, http://www.ozgur-gundem.com, 17.02.2012) 20 Şubat 2012 tarihli duruşma; Engin Çeber'in işkence sonucu öldürülmesi ile ilgili olarak verilen mahkeme kararının 28 Eylül 2011 tarihinde Yargıtay 8. Ceza Dairesi tarafından “Çeber'in ablasının isminin mahkeme kararına yanlış yazılması, karar tarihinin 1 Haziran 2010 yerine 3 Haziran yazılması, imza eksikliği ve sanıkların aynı avukatlarca savunulması" gerekçeleriyle bozulması sonucunda davanın yeniden yargılanmasına başlandı. 20 Şubat 2012 tarihinde Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yapılan ilk duruşmada önce Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nin bozma kararı okundu. Daha önce menfaatlerinin çakışmadığını söyleyen sanıklar, duruşmada bu kez Yargıtay kararıyla ilgili fikirleri sorulduğunda ifadelerini değiştirerek Yargıtay kararına uyulması taleplerini dile getirdiler. Çeber ailesinin avukatları, sanıkların beyanlarını değiştirmesi karşısında, bunun davayı uzatarak zamanaşımına uğramasına hizmet edeceğini söyledi. Ayrıca, dava sonucunun açıklanmasının ardından dosyayla ilgili yedi ay hiçbir işlem yapılmadığına ve Yargıtay'a gönderilmediğine, Yargıtay kararının ardından da yine dört ay duruşma tarihinin belirlenmediğine dikkat çeken avukatlar, "Basit bir usul yanlışlığının belirlenmesi 16 ay sürdü." dedi. Duruşma Yargıtay kararına uyulup uyulmayacağının karar verilmesi için 19 Mart 2012 tarihine ertelendi ve sanıkların tutukluluğunun devamına karar verildi. Duruşmanın ardından açıklama yapan Çeber ailesi avukatları, müebbet hapis cezası almış olan ve tutuklu yargılanan dört sanığın, eğer karar çıkmazsa yasa gereği bir yıl sonra tahliye edileceğini, diğer sanıkların aldıkları cezaların da zamanaşımına uğrayabileceğini açıkladı ve herkesi davaya duyarlı olmaya davet etti. (“Çeber Davası Yeni Baştan”, http://bianet.org, 20.02.2012) 128 19 Mart 2012 tarihli duruşma; Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde tekrar görülmeye başlanan davanın 19 Mart 2012 tarihli ikinci duruşmasında, geçen duruşmada hazır bulunmayan polislerin Yargıtay bozma kararı hakkındaki talebi soruldu. Polislerin hepsi, Yargıtay kararına uyulmasını istedikleri yönünde görüş beyan etti. Çeber ailesinin avukatı Taylan Tanay, davanın tıkanma noktasına getirildiğini, Yargıtay'ın kararının üzerinden beş ay geçmesine rağmen, mahkemenin Yargıtay'ın bozma kararına uyulup uyulmayacağına dair bir karar vermediğini, 17 aydır davada usulden esasa geçilemediğini belirterek, mahkemenin sanıkları davet etmedeki ısrarı yasaya uygun değildir. Lütfen bozma ilamına uyulup uyulmayacağı yönünde bir karar verin." dedi. Dört tutuklu sanığın, beş yıllık tutukluluk süresinin dolmasına 14 ay kaldığı ve hüküm giymezlerse hepsinin serbest kalacağı davada ayrıca, tutuksuz yargılanan 41 sanığın aldığı cezaların da davanın uzaması durumunda zamanaşımına uğraması tehlikesi bulunuyor. Savcı Erdal Şenol’un Yargıtay kararının uygulanmasına karar verilmesini, ayrıca tutuklu sanıkların üzerilerine atılı suçun vasfı, mevcut delil durumu göz önüne alınarak bu hallerinin devamı yönünde görüş bildirdiği davada Mahkeme, duruşmaya gelmeyen dört sanık hakkında yakalama kararı çıkarılmasına karar vererek, duruşmayı 30 Nisan saat: 13:30'a erteledi. (“İşkenceciler Serbest mi Kalacak?”, http://bianet.org, 19.03.2012) 30 Nisan 2012 tarihli duruşma; Metris Cezaevi’nde işkenceyle öldürülen Engin Çeber’in ölümüne ilişkin açılan davada haklarındaki müebbet hapis cezası Yargıtay’ca bozulan 52 sanığın yeniden yargılanmasına Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi. Duruşmaya Çeber’in annesi Kamile Tekin ile kardeşleri Erdem ve Erdal Tekin de duruşmaya katılarak müdahillik talebinde bulundu. Mahkeme müdahillik talebini kabul ederken, Yargıtay’ın bozma kararına uyduğunu açıkladı. Avukat Taylan Tanay, müebbet hapis cezası verilen sanıklar açısından mahkemenin kararında direnmesi gerektiğini belirtti. Duruşmada söz alan sanıklar, daha önceki ifadelerini tekrarlayarak, beraatlerini istedi. Sanık avukatları, beyin kanamasının ne zaman yaşandığının tespiti için Adli Tıp Kurumu’ndan rapor alınmasını, olay yerinde keşif yapılmasını ve bilirkişinin rapor hazırlamasını” istedi. Müdahil avukat Taylan Tanay ise, sanık ve avukatlarının taleplerinin yargılamayı uzatmayı ve tutukluların tahliyesini amaçladığını belirterek, taleplerin reddini istedi. Mahkeme heyeti, sanıkların bütün taleplerini kabul ederek 14 Mayıs 2012 Pazartesi günü Metris Cezaevi’nin B-8 koğuşunda keşif yapmaya, dosyada yer alan tüm raporlar, tanık ve sanık beyanları ile iddianamenin, “beyin kanamasının ne zaman gerçekleştiğinin belirlenmesi” için Adli Tıp Kurumu’na gönderilmesine ve bilirkişi atanmasına, sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar verdi. Bir sonraki duruşma 18 Haziran 2012 tarihinde yapılacak. (“Sanıkları kurtarma yolunu ‘keşf’ ettiler”, http://www.ozgur-gundem.com, 01.05.2012) İşkencede öldürülen Engin Çeber'in darp edildiği Metris Cezaevi'ndeki B-8 koğuşunda yapılan keşifte Çeber'le olay günü aynı koğuşta kalan Murat Gevrek, Şükrü Zeren, Yılmaz Aydoğdu tanık olarak dinlendi. Tanıklar Engin Çeber’in nasıl dövüldüğünü ve olay sırasında yaşananları anlattılar. Yaklaşık beş saat süren keşif sonrası açıklama yapan Avukat Taylan Tanay, “gerek Yargıtay'ın bozma kararını, gerek davaya bakan mahkemenin 129 karar sonrası yaptığı işlemleri anlayabilmekte güçlük çektiklerini ve bunu Çeber'in katillerinin cezadan kurtarılması olarak değerlendirdiklerini, dava ilk açıldığı andan itibaren keşif talepleri varken mahkemenin ısrarla bu taleplerini reddettiğini ama Yargıtay bozma ilamından sonra bu sefer mahkemenin, sanık tarafının talepleri doğrultusunda keşif kararı vermesini, yargılama süresini uzatma çabası olarak değerlendirdiklerini” ifade etti. Tanay, “Çeber'in nasıl katledildiğini keşifte bir kez daha duyduklarını, zaten Çeber'in işkencede katledildiğine ilişkin bir şüphe olmadığını problemin, Çeber'in katillerinin cezalandırılıp, cezalandırılmayacağı olduğunu" belirtti. (“Metris'te İşkence "Keşfedildi”, http://bianet.org, 15.05.2012) Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam eden davada yargılanan Metris Cezaevi İkinci Müdürü Fuat Karaosmanoğlu ile gardiyanlar Selahattin Apaydın, Nihat Kızılkaya ve Sami Ergazi’nin savunmalarında sürekli olarak "Çeber'in gözaltına alındığı İstinye Karakolu'nda gördüğü işkence nedeniyle öldüğü ve cezaevine geldiğinde durumunun kötü olduğu" iddiaları üzerine Mahkeme, 7 Mayıs 2012 tarihli duruşmada Adli Tıp Kurumu'ndan “Çeber'in ölümüne neden olan beyin kanamasının hangi zamanda aldığı darbeden kaynaklandığına” dair soruya cevap vermesini istedi. Mahkemenin bu talebi üzerine Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu, İstinye ve Bayrampaşa hastaneleriyle, Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin raporlarını inceleyerek 13 Haziran 2012 tarihinde yeni bir rapor hazırladı. Raporda; "Hayatını kaybetmesine neden olan beyin kanaması, ölümden 4-7 gün önce, yani cezaevinde bulunduğu dönemde oluşmuştur. Gözaltında bulunduğu süredeki darp olayının ölümünde etkisi yoktur." denildi. (“Çeber'i Metris'teki İşkence Öldürdü”, http://bianet.org, 17.06.2012) 18 Haziran 2012 tarihli duruşma; İşkencede öldürülen Engin Çeber'le ilgili Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam eden davanın dördüncü duruşmasında, Metris Cezaevi'nde yapılan keşfin ardından hazırlanan bilirkişi raporu ile Adli Tıp Kurumu'nun son otopsi raporu değerlendirildi. Duruşmada söz alan Avukat Ebru Timtik de bir an önce karar verilmesini istediklerini ifade etti. Avukatların ardından konuşan sanık Kızılkaya ise "İçeride 58 saniye bulundum. 58 saniyede nasıl işkence yapayım? Dört yıldır yatıyorum, mağdurum. Suçsuzum, tahliyemi istiyorum" dedi. Kızılkaya'nın avukatı Ömer Yeşilyurt da, "58 saniyede işkence olur mu?" dedi. Sanık Apaydın da kendisinin Çeber'i darp etmediğini, daha önce maktul ile hiç karşılaşmadığını, bir kere gördüğü birine işkence yapmanın mantıklı olmadığını savundu. Müdahil Karakaya ise sanıklara itiraz etti ve "İşkenceyi tüm Metris duydu." dedi. Cezaevi Müdürü Karaosmanoğlu'nun avukatı ise işkenceyi gardiyanların yaptığını, müdürden saklandığını ileri sürdü. Çeber ailesinin avukatları duruşmadan karar çıkmamasına tepki gösterirken Mahkeme heyeti, keşifte çekilen fotoğrafların ve tüm raporların bilirkişiye verilmesini, işkence yapılan odadaki mesafelerin ve görüş açılarının olduğu fotoğrafları da isteyerek bir sonraki duruşma tarihini 6 Ağustos 2012 olarak belirledi. (“İşkenceyi Tüm Metris Duydu”, http://bianet.org, 18.06.2012) 6 Ağustos 2012 tarihli duruşma; Yargıtay 8. Ceza Dairesi tarafından bozma kararı verilmesi üzerine Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki devam 130 eden davanın duruşmasında savcı, esas hakkındaki mütalaasını bildirdi. Savcı, ilk yargılamada ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan Metris Cezaevi ikinci müdürü ve infaz koruma baş memuru için 'işkenceye karışmadıkları' gerekçesiyle ceza indirimi istedi. Mahkeme sanıkların esas hakkındaki savunmalarını hazırlamaları amacıyla duruşmayı 1 Ekim 2012’ye erteledi. (“Çeber davasında sanıklara sürpriz ceza indirimi”, http://www.radikal.com.tr, 06.08.2012) 1 Ekim 2012 tarihli duruşma; Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam eden davanın duruşmasına tutuklu sanıklar Nihat Kızılkaya, Sami Ergazi, Fuat Karaosmanoğlu ve Selahattin Apaydın ile tarafların avukatları katıldı. Kararını açıklayan mahkeme heyeti, tutuklu sanıklar infaz koruma memurları Selahattin Apaydın, Sami Ergazi ve cezaevi 2. müdürü Fuat Karaosmanoğlu'nun, ''neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence'' suçundan, ''ağırlaştırılmış müebbet'' hapis cezasına çarptırılmasına, sanıkların yargılama sürecindeki davranışlarını dikkate alarak, bu cezada takdiri indirime gidilmesine ve sanıkların cezasının ''müebbet hapis'' cezasına indirilmesine hükmetti. Davanın diğer tutuklu sanığı infaz koruma memuru Nihat Kızılkaya'ya, ''işkence'' suçundan 3 yıl hapis cezası veren mahkeme heyeti, sanığın yargılama sürecindeki davranışlarının dikkate alınmasıyla takdiri indirim uygulayarak, sanığın cezasını 2 yıl 6 ay hapse indirdi. Kızılkaya'nın tutuklu kaldığı süreyi göz önünde bulunduran mahkeme, sanığı tahliye etti. Mahkeme heyeti, sanıklar Mehmet Pek ve Abdülmüttalip Bozyel'i, maktul Engin Çeber, Özgür Karakaya, ve Cihan Gün'e karşı eyleminden dolayı kasıt, suçun işleniş biçimi, suç sebeplerini göz önüne alınarak ''işkence'' suçundan 3'er kez ayrı ayrı 2 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırdı. Sanık polis memuru Aliye Uçak'ı müdahil Aysu Baykal'a zor kullanma sınırlarını aşarak orantısız güç kullandığı için 5 ay hapis cezasına çarptırarak cezayı erteleyen mahkeme heyeti, tutuksuz sanık Murat İşler'i de müdahil Cihan Gül'e karşı eyleminden dolayı ''işkence'' suçundan 2 yıl 6 ay hapse çarptırarak, maktul Engin Çeber ve müdahil Özgür Karakaya'ya karşı yüklenen suçun sanık tarafından sabit olmaması nedeniyle İşler'in beraatine karar verdi. Tutuksuz sanık Yemliha Söylemez'in ''resmi belgede sahtecilik'' suçundan 3 yıl 1 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına hükmeden mahkeme heyeti, sanıklar infaz koruma memurları Murat Çise, Yavuz Uzun ve Öncay Bozo'nun maktul Engin Çeber, müdahiller Özgür Karakaya, Cihan Gül'e karşı ''işkence'' suçunu işlediklerinden 3'er kez, ayrı ayrı 4 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırılmasını kararlaştırdı. Diğer tutuksuz sanıklar hakkında ise atılı suçları işlediklerine dair mahkûmiyetlerine yeterli kanaat verici, kesin ve inandırıcı deliller elde edilmediği, atılı suçu işledikleri hususunun şüphe aşamasında kaldığı ve yüklenen suçun sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle ayrı ayrı beraatlerine karar verildi. Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Recep Karaman, sanık Fuat Karaosmanoğlu'nun eyleminin ''görevi kötüye kullanmak'' kapsamında kaldığı ve bu suçtan dolayı cezalandırılmasıyla tutuklu kaldığı süre göz önüne alınarak tahliyesine karar verilmesi görüşünde olduğundan, bu konudaki çoğunluk görüşüne katılmadığını belirterek, karara muhalefet şerhi koydu. Üye hâkim Gülaser Gökdemir Tekdal, sanık Aliye Uçak'ın müdahil Aysu Baykal'a yönelik eyleminin ''işkence'' suçu kapsamında kaldığından ''işkence'' suçuyla cezalandırılması kanaatinde olduğunu, sanık Nihat Kızılkaya'nın ''neticesi sebe- 131 biyle ağırlaştırılmış işkence'' suçu kapsamında kaldığından tutukluluk halinin devamına karar verilmesi gerektiğini belirterek, karara muhalefet şerhi düştü. (“Engin Çeber davasında 3 müebbet”, http://www.sabah.com.tr, 01.10.2012) Festus Okey davası İstanbul Beyoğlu ilçe Emniyet Müdürlüğü’nde gözaltında tutulduğu 20 Ağustos 2007 günü polis Cengiz Yıldız tarafından öldürülen Nijeryalı Festus Okey’in davası temyize gidiyor. Yargılama aşamasında davaya katılma talepleri reddedilen ve mahkemeye hakaret ettikleri iddiasıyla haklarında soruşturma başlatılan 200 kadar kişi temyize başvuracak. (“Okey davası temyize gidiyor”, http://www.ozgur-gundem.com, 04.02.2012) Enver Aydemir davası 01 Şubat 2012 tarihli duruşma; Vicdani retçi Enver Aydemir'e işkence yaptıkları iddiasıyla yargılanan Albay Mustafa Özmen ve Astsubay İsmail Sümbül'ün yargılandığı davanın ikinci duruşması Selimiye Askeri Mahkemesi'nde görüldü. Duruşmada Av. Davut Erkan, “işkencenin gerçekleştiği 24 ve 27 Aralık tarihlerinde Aydemir’in askerliğe elverişli olmadığını ifade ederek komutanların sivil bir kişiye işkence yaptıklarını ve mahkemenin görevsizlik kararı vererek davanın sivil mahkemede görülmesini” talep etti. Mahkeme olay tarihinde Aydemir'in askerliğe elverişli olup olmadığını GATA'ya sorulmasına karar vererek bir sonraki duruşmanın 14 Mart 2012 tarihine ertelenmesine karar verdi. (“Avukat Davut Erkan Aydemir İşkence Gördüğünde Sivildi”, http://bianet.org, 01.02.2012) Fevziye Cengiz davası 1- İzmir’de ailesiyle birlikte eğlenmeye gittikleri müzikholde gözaltına alınan 37 yaşındaki Fevziye Cengiz’in karakolda yediği feci dayağın görüntülerinin ardından Cengiz hakkında polislere hakaret ettiği, koluna eliyle vurduğu, tırmaladığı ve ittiği gerekçesiyle 6,5 yıla kadar hapis istemiyle dava açılırken polislere ise “basit yaralama” suçundan 1,5 yıla kadar hapis istemiyle dava açılmıştı. Cengiz’in avukatlarının bu karara yaptıkları itiraz üzerine Karşıyaka 2. Ağır Ceza Mahkemesi, daha önce basit yaralama suçundan 6 aydan 1,5 yıla kadar hapis istemiyle dava açılan Hakan Yörük ve Beyit Sezgin hakkında “tehdit ve hakaret” suçundan ek dava açılmasına, Tekin Doğan isimli polise de dayağa yardım ettiği, hakaret ve tehditte bulunduğu için dava açılmasına karar verdi. Mahkeme dayağı izleyen ve görünmemesi için perdeyi çeken Nevzat Atasever’e de “kasten yaralamaya yardım” suçundan dava açılması gerektiğine hükmetti. Savcılık ayrıca dayak görüntülerini izleyerek rapor hazırlaması için görevlendirilen Bilgi İşlem Şubesi’nde görevli bir komiser yardımcısı ve iki polis memuru hakkında dayağı gizleyerek “arbede” yönünde rapor yazdıkları için soruşturma açtı. (“Dayak yiyen kadına, dayakçı polislerden fazla ceza istendi”, http://www.radikal.com.tr, 26.01.2012) 2- İzmir Karabağlar Karakolu'nda Fevziye Cengiz'e elleri kelepçeliyken şiddet uygulayan polislerle ilgili idari soruşturma tamamlandı. İdari soruşturma sonucunda söz konusu iki polis memuru için 12 ay kıdem tenzili cezası istenirken, karakol personeli için disiplin cezasına gerek olmadığı yazıyor. Bu da polislerin ayda 30 lira eksik para alması ve bir yıl geç emekli olması 132 anlamına geliyor. Fevziye Cengiz'in avukatı Hanife Yıldırım, cezanın "ödül gibi" olduğunu belirterek bu cezaya itiraz edeceklerini, gerekirse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvuracaklarını açıkladı. (“Karakolda Şiddetin Cezası 30 TL”, http://bianet.org, 02.02.2012) 3- İzmir Karabağlar Karakolu'nda Fevziye Cengiz'i darp eden polislerin 5 yıl 9 ay hapis cezası istemiyle yargılandığı davada mahkeme görevsizlik kararı verdi. İzmir 17. Sulh Ceza Mahkemesi, dava dosyasında tehdit suçu söz konusu olduğunu söyleyerek dosyayı Asliye Ceza Mahkemesi'ne gönderdi. Cengiz'in avukatı Hanife Yıldırım, görevsizlik kararının doğru, ancak gerekçesinin yanlış olduğunu söyleyerek; “Görevsizlik kararı olumlu bir gelişme ama biz bu kararın tehdit değil işkence üzerinden verilmesini bekliyorduk. Sonuçta suç işkence suçu. Biz ısrarla ve inatla bunun işkence suçu olduğu ve sanıkların bu suç kapsamında yargılanması gerektiği görüşündeyiz. Bu konudaki bütün savunmalarımızı ve itirazlarımızı Asliye Ceza Mahkemesinde de sunacağız. İşkence suçundan görevli olan mahkeme Ağır Ceza Mahkemesidir. Dosyanın da Ağır Ceza Mahkemesine gitmesi gerekiyor." dedi. (“Fevziye Cengiz Davası, Mahkeme İşkenceyi Değil, Tehdidi Gördü”, http://bianet.org, 15.02.2012) 4- Fevziye Cengiz’in yargılandığı davanın yapılan duruşmasında, Cengiz’in gözaltına alındığı müzikholde garson olarak çalışan Sıdıka Yufkar tanık olarak dinlendi. Cengiz’in feci şekilde dövüldüğü gün, polislerin Cengiz hakkında kendilerine direndiği, kollarına vurup tırmaladığı ve küfür ettiği iddiasıyla şikâyetçi olmaları üzerine tanık olarak karakolda ifadesi alınan Yufkar, Cengiz’i daha önce tanımadığı, polislere direnip küfrettiğini duymadığı yönünde ifade vermişti. Ancak Yufkar, aradan 7 ay geçtikten sonra mahkemede verdiği ifadede Cengiz’in müzikholde garson olarak çalıştığını, polislere direnip küfür ettiğini iddia etti. Mahkemenin iki ifade arasındaki çelişkiyi sorması üzerine de “Benim şu anki ifadem daha doğru ve teferruatlıdır, çünkü olay günü alkollüydüm.” dedi. Yufkar’ın alkollü iken yaşadıklarını, ilk gün verdiği ifadenin tam tersi biçiminde hatırladığını iddia etmesi Cengiz’in avukatlarının da tepkisini çekti. Cengiz hakkında açılan davada daha önce dinlenen müzikholün sahibi ve diğer çalışanlar da ilk gün verdikleri ifadelerin aksine Cengiz aleyhine ifade vermişlerdi. Bütün tanıkların bu şekilde ifade değiştirmesi dikkat çekti. (“Karakolda dayak davasında şaşırtan gelişmeler”, http://www.radikal.com.tr, 25.02.2012) 5- İzmir Karabağlar Polis Merkezi'nde polisler tarafından şiddet gören Fevziye Cengiz'le ilgili hazırlanan yeni bilirkişi raporunda Emniyet Bilgi İşlem Bürosu'ndan iki polis tarafından hazırlanan önceki raporun aksine polislerin Cengiz'i dövdüğüne ilişkin ayrıntılar var: Dövülmesi, kelepçeleyip yere yatırıldıktan sonra şiddetin devam etmesi, kamera kaydını engellemek için perdenin kapatılması gibi. Hakan Çelik tarafından hazırlanan raporda, "polislerin koluna vurduğu, polisleri ittiği, tırmaladığı ve onlara hakaret ettiği" iddialarıyla hakkında altı buçuk yıla kadar hapis cezası istenen Fevziye Cengiz'in dayağa direnç gösterdiği için polislerin koluna vurduğu ve ittiği belirtiliyor. Ayrıca Cengiz'in hareketlerinde bir aşırılığın görülmediği, ısrarlı biçimde sağ gözünü göstererek polislere bir şeyler anlatmaya çalıştığı ifade ediliyor. (“Arbede Değil İşkence”, http://bianet.org, 01.04.2012) 133 6- İzmir Karabağlar Karakolu'nda Fevziye Cengiz'i darp eden polislerin yargılandığı davada, İzmir 12. Asliye Ceza Mahkemesi polislerin "işkence suçundan yargılanması gerektiğini" söyleyerek dosyayı Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdi. Avukat Hanife Yıldırım, "Suçun işkence suçu olduğu zaten çok açıktı. Dava sürecinin en başından beri bizim talebimiz de yargılamanın Ağır Ceza'da yapılması yönündeydi. Mahkemenin bunu kabul etmesi sevindirici" dedi. (“Mahkeme Sonunda İşkenceyi Gördü”, http://bianet.org, 09.05.2012) 7- İzmir Karabağlar Karakolu'nda polislerin şiddet uyguladığı Fevziye Cengiz'in "polise mukavemet ve hakaret" ettiği iddiasıyla yargılandığı davanın üçüncü duruşması 13.06.2012 tarihinde İzmir 15. Sulh Ceza Mahkemesi'nde görüldü. Mahkeme, olayda tehdit, hakaret ve görevli memura karşı direnme söz konusu olduğuna hükmederek görevsizlik kararı verdi, dosyayı Asliye Ceza Mahkemesi'ne gönderdi. Bununla birlikte Cengiz hakkında istenen hapis cezası da ağırlaştırıldı. Avukat Hanife Yıldırım, Cengiz hakkında her bir suçtan istenen cezanın üst sınırı bir buçuk yıl iken yedi yıla çıktığını, bunun da 21 yıla yakın hapis cezasına denk geldiğini söyledi. Basına yansıyan kamera görüntülerinde Cengiz'e şiddet uyguladığı görünen iki polis memuru ise İstanbul'da bir karakola tayin edildi. Avukat Yıldırım, buna itiraz ettiklerini ancak memurların tayin edilmiş olmaları ve idari soruşturmaya karşı bir hukuk yolu olmadığı için itirazlarının reddedildiğini söyledi. "Müvekkilimle görüştük ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) sürecini başlattık." diye konuştu. Ayrıca İzmir Tabip Odası da Fevziye Cengiz'in işkence gördüğünü söylemesine rağmen, bu iddiayı raporuna yazmayan doktor hakkında "bulguları rapora yazmakta ihmali olmadığı" gerekçesiyle soruşturma açılmasına gerek olmadığına karar verdi. Avukat Yıldırım, bu karara da itiraz ettiklerini, bu sürecin bitmediğini ve sonucu beklediklerini belirtti. (“Fevziye Cengiz Davası İyiye Gitmiyor!”, http://bianet.org, 13.06.2012) 8- İzmir Karabağlar Karakolu'nda polislerin Fevziye Cengiz'e işkence yaptığı görüntülerle ilgili "Polisler şikâyetçiyi sakinleştirmeye çalışıyor" diye rapor veren ve "delil karartma" suçundan yargılanan üç bilirkişi polis hakkındaki dava bugün 9. Asliye Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü. Mahkeme, işkence dosyası ile delil karartma dosyasının birleştirilmesi için üst mahkemeye başvurdu. (“Delil Karartma, İşkence Dosyasıyla Birleşecek”, http://bianet.org, 19.07.2012) 9- Karabağlar Polis Merkezi'nde geçen yılın temmuz ayında gözaltına alınan Fevziye C'nin dövülmesine ilişkin 4 polis hakkında asliye ceza mahkemesinde açılan ve görevsizlik kararı verilen dava İzmir 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülmeye başlandı. Davanın ilk duruşmasına, mağdur Fevziye C. ve avukatları ile sanık polis memurları B.S, H.Y, T.D. ve avukatları katıldı. Sanık polisler H.Y ve B.S, yaptıkları savunmada, Fevziye C'nin kendilerine hakaret ve küfür ettiğini, kelepçe takmak istediklerinde de kendilerine hakim olamayarak Fevziye C'ye tokat attıklarını söyledi. Mağdur Fevziye C. ise önceki yazılı ifadesini yinelediğini belirterek, sanık polislerin kendisini dövdüklerini, şiddet uyguladıklarını iddia etti. Duruşmada tanık sıfatıyla ifadesine başvurulan Fevziye C.'nin eşi Murat C. de eşinin söz konusu müzikholde çalışmadığını, o gece eşiyle eğlenmeye gittiklerini, kimlik kontrolü yapıldığında kimliklerinin arabada olması sebebiyle kendisi- 134 nin arabaya kimliklerini almaya gittiğini, döndüğünde de sanık polislerin eşine hakaret ettiklerini ve tokat attıklarını anlattı. Karakola götürüldüklerinde kendisini içeri almadıklarını, 30 dakika kadar dışarıda beklediğini belirten Murat C, pencereden eşini dövdüklerini gördüğünü söyledi. Mahkeme heyeti, Fevziye C'nin kızı ve damadının da tanık sıfatıyla mahkemede hazır bulundurularak dinlenmesi istemiyle duruşmayı erteledi. (“Polis merkezinde dayak davası başladı”, http://www.radikal.com.tr, 31.10.2012) 10- İzmir'de, gözaltına alınıp götürüldüğü Karabağlar Polis Merkezi'nde dayak yediğini öne sürerek şikâyetçi olan Fevziye Cengiz'in, 'polise hakaret etmek ve basit şekilde yaralama' ile suçlandığı 10'uncu Asliye Ceza Mahkemesi'nde yapılan duruşmaya, sanık Fevziye Cengiz ile davacı polisler katılmazken, avukatlar Hanife Yıldırım ve Tolga Yurdakul hazır bulundu. Hâkim Hasan Mesut İlhan, 6'ıncı Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam eden ana dava dosyasını incelediğini belirtti. Fevziye Cengiz'in müşteki, polis memurları H.Y., B.S., T.D. ve N.A.'nın sanık olduğu bu dosya ile kendi mahkemelerinde görülen davanın aynı olduğunu, birleştirilmesi yönünde karar vereceğini söyledi. Hâkim Hasan Mesut İlhan, üst derece mahkeme olmasından dolayı, dava dosyasının 6'ıncı Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki dosya ile birleştirilmesi konusunda görüş sorulmasına ve görüşün beklenmesine karar verip, duruşmayı 21 Aralık'a erteledi. (“Karakolda dayak davası birleşti”, http://www.dha.com.tr, 26.11.2012) 11- Karabağlar Polis Merkezi'nde geçen yılın Temmuz ayında gözaltına alınan Fevziye C'nin dövülmesine ilişkin görüntüleri rapor eden 3 polisin "delilleri karart- ma" suçundan yargılandığı ve İzmir 9. Asliye Ceza Mahkemesi'nde devam eden davanın duruşmasında; Müşteki avukatları, olayın bir bütün olarak değerlendirilmesi için dosyaların ağır ceza mahkemesinde birleştirilmesi gerektiğini söyledi. Sanık polislerin avukatı Gülseren Menek ise müvekkillerinin cumhuriyet savcısına sundukları CD'lerle 6. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilen CD'ler arasında karşılaştırma yapılarak gizlenen görüntü olup olmadığı konusunda bilirkişi raporunun alınmasını talep etti. Mahkeme delillerin "işkence suçu" ile birlikte değerlendirilmesi gerektiği, dolayısıyla da delillerin takdir ve incelemesinin, ağır ceza mahkemesine ait olduğu kanaatine varıldığını belirterek "görevsizlik" kararı verdi ve dosyanın ilgili ağır ceza mahkemesine gönderilmesine karar verdi. (“Delilleri karartan polisler hakkında görevsizlik kararı”, http://www.cnnturk.com, 21.12.2012) Şerzan Kurt davası 06 Ocak 2012 tarihli duruşma Eskişehir 1.Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın 10. duruşmasında; Gizli tanığın ifadesinin Eskişehir'deki mahkemede de dinlenmesi talebi kabul edilerek, “Polisin havaya değil, Kurt'a doğru ateş açtığını" söyleyen Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde verdiği ifadesi okundu. Sanık polis Şahin'in avukatı ;"gizli tanığın ifadelerinin doğru olmadığını” söyleyerek ifadenin kabul edilmemesini talep etti. Ayrıca, "olay yerinde bir sandalye bacağı olduğunu, bununla Kurt'un başına birden çok vurulmuş olarak öldürülmüş olmasının kuvvetle muhtemel olduğunu" ileri sürdü. Savunmasını okuyan sanık Gültekin Şahin de "Ailemden uzak kaldım, tahliyemi istiyorum" derken, kasti bir tutumunun olmadığını ileri sürdü. Hâkim Osman Açar, 135 sanık Şahin'in tahliye talebini reddederek, Adli Tıp Kurumu'nun Muğla'dan getirilecek giysiler ve mermi çekirdeği üzerinde tekrar inceleme yapmasına karar vererek duruşmayı 17 Şubat 2012 tarihine erteledi. (“Şerzan'ı Sandalye Bacağı Öldürmüş!”, http://bianet.org, 06.01.2012) “Ben sadece havaya ateş ettim. Mağdur ben oldum, tahliyemi istiyorum.” dedi. Mahkeme heyeti, sanık polis Gültekin Şahin’in tutukluluk halinin devamına karar vererek duruşmayı 6 Nisan’a erteledi. (“Kurşun sıkmasın da çiçek mi atsın!”, http://www.ozgur-gundem.com, 18.02.2012) 17 Şubat 2012 tarihli duruşma Davanın 12. duruşmasında sanık polis Gültekin Şahin ve avukatları ile Şerzan Kurt’un babası Ömer Kurt, annesi Necla Kurt ve çok sayıda STK temsilcisi katıldı. Duruşmada, heyet değişikliği nedeniyle önceki duruşmaların zabıtları okundu. Zabıt okuma işleminin ardından konuşan Şerzan Kurt’un avukatı Mustafa Rolas, olay yeri incelendiğinde sanık vekillerinin öne sürdüklerinin gerçeği yansıtmadığı, olay yerinin çıkmaz bir sokak olduğunu, bir başkasının oraya girip çıkmasının dahi mümkün olmadığını belirtti. Rolas, “Emniyet amiri bırakın silah kullanılmasını gaz sıkılmasına dahi izin vermediğini söylemişti. Sanık avukatlarının savunması dayanaksızdır. Burada hedef gözeterek ateş etme vardır.” dedi. Sanık polis Gültekin Şahin’in avukatı Erol Halkadan ise, daha önceki duruşmalarda olduğu gibi polis Şahin’in yasal çerçevede hareket ettiğini savunarak, “Müvekkilim ateş etmiştir, ancak 2 el havaya ateş etmiştir sadece. Müvekkilimin silahı 9 mm’dir. Bunun etkisi 60 metredir. Maktul 58 metre ilerdedir. İsabet etse dahi etkisinin olmayacağı bellidir.” dedi. Halkadan, ayrıca müvekkilinin “açılım” kurbanı olduğunu ileri sürdü. Halkadan, ateş emri vermedim diyen amirler hakkında suç duyurusunda bulunacaklarının belirtirken, “Polis taş atanlara çiçek mi verecek? Polis müdahale etmese kan gövdeyi götürecek” diyerek silah kullanılmasını savundu. Polis sanık Gültekin Şahin ise, gizli tanığın ifadesinin çelişkili olduğunu ileri sürerek, 06 Nisan 2012 tarihli duruşma Eskişehir 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam eden davanın 13. duruşmasında, Kurt ailesinin avukatı Mustafa Rollas, Şahin'in hedef gözeterek kasten öldürme olayını gerçekleştirdiğini söyledi. "Gizli tanığın ifadeleriyle suçu polis memuru Şahin'in işlediğine dair deliller kuvvetlenerek arttı. Tutukluluk halinin devamını istiyoruz." dedi. Şahin'in avukatı Erol Halka ise müvekkilinin 2 yıla yakın bir zamandır tutuklu olarak yargılandığını ve olayı işlediğine dair bir delil bulunmadığını savunarak tahliye talebinde bulundu. Mahkeme, İstanbul Adli Tıp Kurumu'ndan Kurt'un olay günü giydiği kıyafetlerinin ve vücuduna girip çıktığı öne sürülen mermi çekirdeği ile ilgili raporun gelmesinin beklenmesi amacıyla duruşmayı 25 Mayıs 2012 tarihine erteledi. Şahin'in tahliye talebini de reddetti. (“Şerzan Kurt'u Vurmak Yasalmış!”, http://bianet.org, 06.04.2012) 25 Mayıs 2012 tarihli duruşma Eskişehir 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanmasına devam edilen davanın duruşmasında İstanbul Adli Tıp Kurumu’ndan gelen raporları okudu. Heyet, Adli Tıp Kurumu’nun Şerzan Kurt’un vücudunda 0.6 santimetrelik mermi giriş izinin olduğu yönünde rapor düzenlediğini belirtti. Bunun üzerine Gültekin Şahin’in avukatı Erol Halka, İstanbul Adli Tıp Kurumu’ndan gelen raporda Şerzan Kurt’un vücudunda 0.6 san- 136 timetrelik mermi giriş izinin olduğuna yer verildiği, müvekkilinin kullandığı tabancanın ise 9 milimetre olduğunu belirtti. Halka, Şahin’in tahliyesini istedi. Şerzan Kurt’un yakınlarının avukatı Cemal Doğan ise duruşmada gelen raporların kendi iddialarını doğruladığını öne sürerek, "Sanık polis memuru Gültekin Şahin hedef gözeterek kasten öldürme olayını gerçekleştirmiştir. Olay sonrası görgü tanıkları polis memurunu teşhis etmişlerdir. Eldeki delillere göre polis memurunun tutukluluk halinin devam etmesini istiyoruz" dedi. Mahkeme, sanık Gültekin Şahin’in tutukluluk halinin devamına karar vererek gizli tanığın imza eksikliklerinin giderilmesi, İstanbul Adli Tıp Kurumu’ndan eksik gelen raporun beklenmesi amacıyla duruşmayı 22 Haziran 2012 tarihine erteledi. (“Şerzan Kurt davasında Adli Tıp raporu tamam”, http://www.radikal.com.tr, 25.05.2012) 22 Haziran 2012 tarihli duruşma Şerzan Kurt'un ölümüyle ilgili açılan davanın 15. duruşması Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü. Duruşmada tutuklu sanık Gültekin Şahin hazır edilirken, duruşmaya sanık ve müdafii avukatlarının yanı sıra BDP Hakkâri Milletvekili Adil Kurt, Şerzan Kurt'un Babası Ömer Kurt, Annesi Necla Kurt ve Eğitim Sen temsilcileri katıldı. Duruşmada tutuklu sanık Gültekin Şahin'in avukatları, müvekkillerinin tahliyesini talep etti. Şahin'in tutukluluk halinin devamına karar veren mahkeme heyeti, savcının esas hakkındaki mütalaasını hazırlaması için duruşmayı 24 Temmuz'a erteledi. (“Şerzan Kurt davasına mütalaa ertelemesi”, http://diclehaber.com.tr, 22.06.2012) 24 Temmuz 2012 tarihli duruşma Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın duruşmasında Kurt'un avukatı Nezahat Paşabayraktar'ın mahkemeye sunduğu Adli Tıp Uzmanları Derneği raporuna göre, olayın olduğu gün yapılan incelemelerde Kurt'un omzunda bulunan kurşun deliğinin çapının, Adli Tıp Kurumu'nun yaptığı otopsi raporunda belirtilenle uyuşmadığı, arada geçen 12 günlük süre içerisinde yara deliğinin çapının değişebileceğine vurgu yapılarak sanık polis Gültekin Şahin'in "kasten insan öldürmekten" yargılanması gerektiğini söyledi. Sanık Şahin'in avukatı Erol Halka ise söz konusu raporların kesin bir hüküm içermediğini, mahkeme heyeti tarafından itibar edilmemesini istedi. Halka, mahkemeye sunulan raporların sanık Şahin'e yönelik bir suç unsuru taşımadığını söyledi. Halka, raporlarda belirtilen, "Kurt'un ölümü, silahlı yaralama ile başına aldığı kült bir cisim sonucu gerçekleşmiştir" şeklindeki beyanının tek başına şüphe oluşturduğunu ileri sürdü. Avukat Halka, müvekkilinin beraatini isterken, Uğur Kaymaz davasını kanıt olarak gösterdi, "Mardin Kızıltepe'deki davada dört özel harekât polisi tek gün bile tutuklu kalmadı. Müvekkilim ise iki yıldır tutuklu" dedi. Mahkeme heyeti, tahliye taleplerini kabul etmeyerek, Adli Tıp Kurumu'nun raporunu savcının incelemesine ve bir sonraki duruşmanın 17 Ağustos 2012 günü yapılmasına karar verdi. 'a bıraktı. (“Cezasızlık Örnek Oldu”, http://bianet.org, 24.07.2012) 17 Ağustos 2012 tarihli duruşma Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden davanın duruşmasında da esas hakkındaki mütalaasını sunan savcı, sanık polis memurunun “olası kasıt ile insan öldürdüğünü”, bu nedenle ömür boyu hapis cezasına mahkûm edilmesini talep etti. Taraf avukatlarının esas hakkındaki 137 mütalaaya karşı yazılı beyanda bulunmaları için duruşmayı 7 Eylül 2012’ye erteledi. (“Şerzan Kurt'u öldüren polis için müebbet istendi”, http://www.radikal.com.tr, 17.08.2012) 07 Eylül 2012 tarihli duruşma Muğla'da 21 yaşındaki Şerzan Kurt'u öldürmekten 2,5 yıldır tutuklu yargılanan ve polis Gültekin Şahin, Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yapılan son duruşmada suçlu bulunarak sekiz yıl hapis cezasına çarptırıldı ve tahliye edildi. Sanık Şahin bugün mahkemece, önce Kurt'u öldürmekten suçlu bulunarak müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Daha sonra davanın tanığı Oktay Kebapçı'nın da olay yerinde olduğu ve silahını ateşlediği öne sürülerek, sanık Şahin'e "faile yardım etmekten" ceza indirimi uygulandı. Sekiz yıl hapis cezası alan Şahin tahliye edildi. Avukat Rollas, karara itiraz edeceklerini söyledi. Kararı duyan Ömer Kurt, "Ben zaten bir kere ölmüştüm, bugün ikinci kez öldürdüler beni" dedi, mahkeme önünde "Adalete sığınıyorum, adalet neredesin?" diye feryat etti. (“Ey Adalet, Neredesin?”, http://bianet.org, 07.09.2012) ‘Hayata Dönüş’ operasyonu davası 1- 19 Aralık 2000’de “Hayata Dönüş” adı altında yapılan operasyon sırasında Ümraniye Cezaevi’ndeki 408 tutuklu ve hükümlü hakkında açılan ve 11 yıldır devam eden davanın duruşması İstanbul Üsküdar 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmada, tutuklu yargılanan Mehmet Avcı hakkında tahliye kararı verilirken, ifadeleri alınmayan sanıklar için ek süre talep edildi. Dava 6 Temmuz tarihine ertelendi. (“Ümraniye davası 6 Temmuz’a ertelendi”, http://www.ozgur-gundem.com, 16.02.2012) 2- Görev sınırlarını aşarak, 12 kişinin ölümüne sebep oldukları, 29 kişiyi öldürmeye teşebbüs ettikleri” öne sürülen dönemin 39 jandarma görevlisinin yargılandığı davaya bakan Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin, İstanbul İl Jandarma Komutanlığı'na gönderdiği talimat yazısına, cevap geldi. İstanbul İl Jandarma Genel Komutanlığı tarafından mahkemeye gönderilen yazıda, Bayrampaşa Cezaevi'nde 19 Aralık 2000 tarihinde başlayan operasyona ilişkin, ellerinde kamera görüntülerine ait kayıt bulunmadığı belirtildi. (“Jandarma'dan 'Hayata Dönüş' cevabı”, http://www.radikal.com.tr, 22.05.2012) 3- Bayrampaşa Cezaevi’ne düzenlenen ‘Hayata Dönüş’ operasyonunda 12 tutuklunun ölmesi, 77 tutuklunun da yaralanmasıyla ilgili davada üst üste tutanak skandalı yaşanıyor. Operasyon günü kaleme alınan tutanakta imzası olan beş subayın kimliklerine dair jandarmanın geçen yıl mahkemeye gönderdiği yazıda iki isim bildirilirken, üç ismin saptanamadığı belirtilmişti. Fakat 2005’te tutukluların yargılandığı Eyüp’teki davaya jandarmanın beş farklı ismi bildirdiği anlaşılmıştı. Jandarma bu kez mahkemeye Eyüp’e gönderdiği isimleri bildirdi. Fakat bu kez de rütbeler farklı çıktı. Daha önce yüzbaşı oldukları kaydedilen Ömer Arık’ın jandarma kurmay albay, Zeki Bingöl’ün de jandarma binbaşı olduğu yazıldı. Öte yandan, geçen yıl yine jandarma tarafından mahkemeye gönderilen bir evrak, Bayrampaşa Cezaevi’ne yönelik operasyon için ‘Tufan’ adlı bir planın hazırlandığını ortaya koymuştu. Mahkeme de planın ekinde yer alan, operasyona kimlerin katıldığını gösteren görev listesindeki üç üsteğmeni sordu. Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığı’ndan gelip görevli olan, tabur komutanı olarak görev yaptıkları anlaşılan Jandarma Üsteğmen Bayram Özer, Murat 138 Bektaş ve İdris Tahta’nın Bayrampaşa Cezaevi’ndeki operasyonda hangi görevde oldukları sorusu yöneltildi. Jandarma Genel Komutanlığı, 9 Mart 2012’de verdiği yanıtta, “Söz konusu personelin bahse konu operasyona katılıp katılmadıklarına ait herhangi bir bilgi ve belge bulunmadığını” yazdı. Bu arada, görevli subayların isimlerinin ‘bilinemediği’ ve arşivde ‘bulunamadığı’ savunulurken, operasyonda yanan tutuklulara ait giysiler Eyüp Adliyesi’nin adli emanetinden çıktı. Bu giysiler de 12 yıldır bulunamıyordu. (“Bayrampaşa davasında yine tutanak skandalı!”, http://www.radikal.com.tr, 24.05.2012) 4- Bayrampaşa Cezaevi’nde, 12 tutuklunun ölümü, 77’sinin de yaralanmasıyla sonuçlanan ‘Hayata Dönüş Operasyonu’ sırasında İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı olarak görev yapan Ferzan Çitici, Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen, 39 erin yargılandığı Bayrampaşa davasının dünkü duruşmasında tanık olarak dinlendi. Çitici, operasyonu savundu ve operasyonun, ‘ölüm sırasındaki tutukluları kurtarmak için yapıldığını’ öne sürdü. Tutukluların birbirlerini öldürdükleri şeklinde yalan ifadeler içeren ve kim tarafından imzalandığı belli olmayan Olay Tutanağı altına neden ‘İmzadan imtina ediyorum’ diye yazdığı sorusuna karşılık, “Müdürün odasından hiç çıkmadım, neler olup bittiğini görmedim, bilmiyorum. Müdahale emrini vermediğim için imzalamadım.” diye yanıt verdi. Çitici, avukatların ısrarla yönelttiği “Operasyonun sorumlusu kim?” sorusuna ilişkin “Dönemin hükümeti, Adalet ve İçişleri Bakanlıkları” dedi. Avukatların, silahlarla vurulan tutukluların vücudundaki kurşun deliklerine bıçakla müdahale edilmesi, operasyonda kullanıldığı öne sürülen yakıcı bomba, kaybedilen cezaevi defterinin akıbeti, olay tutanağını imzalayan 25530 sicil numaralı sivil memurun kim olduğu, operasyonda eylemcilerin zarar görmemesi için önlem alınıp alınmadığı sorularına aynı yanıtı verdi: “Bilmiyorum, ben sorumlu değilim.” (“Başsavcı: Hiçbir şey görmedim”, http://www.radikal.com.tr, 26.05.2012) 5- 19-22 Aralık'ta Ümraniye Cezaevi'nde yapılan Hayata Dönüş Operasyonu sonrasında 267 askeri personele sekiz yıl önce açılan Üsküdar 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın 30 Mayıs 2012 tarihli duruşmasında; müdahil avukatlar, sanıkların dört yıldır mahkemeye getirilmediğini, sanıklara soru sorma hakkı elde edemediklerini, üç yıl önce ortaya çıkan "Bora" ve "Atmaca" isimli hareket planlarının işleme konmadığını ve şimdiye kadarki tüm taleplerinin reddedildiğini bu duruşmada da tekrarladı. Mahkeme heyeti bu talepler hakkında karar bile vermeye gerek duymadan duruşmayı 6 Kasım 2012 tarihine erteledi. (“Askerlere "Peşin Beraat" mi?”, http://bianet.org, 30.05.2012) 6- Ümraniye Cezaevi'nde 19-22 Aralık'taki Hayata Dönüş Operasyonu'na maruz kalan mahkûmlara "devlet malına zarar vermek" "görevli memura direnmek" gerekçeleriyle açılan davanın duruşması Üsküdar 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü. Duruşmaya, üç tutuksuz sanık ile başka bir suçtan hükümlü olan sanık Ümit İlter katıldı. Duruşmadan sonra Avukat Güçlü Sevimli tarafından yapılan açıklamada, "bu davada sanık olup da başka suçlardan cezaevlerinde olan tüm sanıkların gelecek duruşmaya getirilmesine" karar verilerek, davanın 28 Mayıs 2013, saat 11:00'e bırakılmasına karar verildiğini söyledi. (“Bora ve Atmaca’da Sona Gelindi”, http://bianet.org, 19.11.2012) 139 7- Bayrampaşa Cezaevi’ne yönelik Hayata Dönüş Operasyonu’nda 12 tutuklunun ölümüne ilişkin olan ve Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 39 erin ve bir astsubayın yargılandığı davada bir sahtecilik daha ortaya çıkarıldı. Er Hilmi Çolak’ın Malkara Jandarma Komutanlığı’nda alındığı belirtilen ve “Bizim müdahalemizde kimse yaralanmadı.” dediği iddia edilen ifade tutanağı ‘sahte’ çıktı. Mahkeme ifade tutanağında imzası bulunan jandarma görevlileri hakkında suç duyurusunda bulundu. Mahkeme Jandarma Genel Komutanı emekli Orgeneral Yalman ve emekli Tümgeneral Özbek'in de aralarında olduğu üst düzey asker ve bürokratlar tanık olarak dinlenmesine ve olay günü jandarmanın yaptığı video çekimlerinin Cezaevi Genel Müdürlüğü'nden istenmesine karar vererek bir sonraki duruşmanın 15 Mayıs 2013 günü saat 10:00'da yapılmasına karar verdi. (“Bayrampaşa'da askerin ifadesi sahte çıktı”, http://www.radikal.com.tr, 28.11.2012) 8- Bayrampaşa Cezaevi'nde 19-22 Aralık 2000'de, Hayata Dönüş Operasyonu'nda "Tufan" planını uygulayan Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığı, Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nden gelen 17 ayrı talebin hiçbirini kaale almadı, ya "bilgimiz yok" dedi ya da yanıt bile vermedi. Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki dava sadece Elazığ Jandarma Komando Taburunda görevli 39 er hakkında açıldı. Hiçbir rütbeliye suçlama yöneltilmedi. Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul Şubesi, davanın seyriyle ilgili yaptığı basın açıklamasında; yargılama kapsamında tanık olarak dinlenen veya tanık olarak çağrılan üst düzey askeri personel, devlet görevlisi ve bürokratın operasyondaki çok açık sorumluluklarına karşın sanık sandalyesinde olmadık- larının altını çizdi. (“Görmedik, Duymadık, Bilmiyoruz”, http://bianet.org, 25.12.2012) 9- Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesi, Bayrampaşa Cezaevi’ndeki “Hayata Dönüş Operasyonu” soruşturmasını yürüten savcı Ali İhsan Demirel hakkında “görevi kötüye kullanmak” suçundan 3 yıla kadar hapis istemiyle kamu davası açılması için yeterli delilin mevcut bulunduğuna karar verdi. Kararda, Demirel’in, soruşturmanın devam ettiği bir yılı aşkın sürede operasyona katılan askeri personelin kimlik bilgilerinin tespiti hususunda ilgili makamlara yazılan müzekkerelere cevap vermeyen, olumsuz cevap bildiren, istenilen bilgi ve belgeleri göndermeyen sorumlular hakkında herhangi bir yasal takibat başlatmadığı belirtildi. Savcı Demirel’in, Bayrampaşa Cezaevi Müdahale Planı’nı bu süreçte temin edemeyerek soruşturmanın uzamasına sebebiyet verdiği, bir kısım kamu personelini koruyucu tarzda hareket ettiği, operasyonda görev alan asker kişilerden hiçbirinin savunma veya beyanını bizzat tespit etmediği yer aldı. Son soruşturma, Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nce yürütülecek. (“Hayata Dönüşte savcıya soruşturma”, http://gundem.milliyet.com.tr, 25.12.2012) 12 Eylül davası 12 Eylül 1980 askeri darbesine ilişkin hazırlanan ve mahkemece kabul edilen iddianamenin ardından 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nin yargılayacağı darbecilerin ilk duruşması 4 Nisan 2012 tarihinde saat 09.30'da yapılacak. Mahkeme, 'Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın tamamını veya bir kısmını değiştirmeye veya ortadan kaldırmaya ve anayasa ile teşekkül etmiş olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ortadan 140 kaldırmaya veya görevini yapmasına engel olmaya cebren teşebbüs etmek' suçlamasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenen dönemin Genelkurmay Başkanı ve 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya hakkında yurt dışına çıkış yasağı da getirdi. İddianamenin kabulünün ardından davaya müdahale amaçlı olarak dilekçeler verildiğinin belirtildiği mahkeme kararında, müdahillik konusunun duruşmada kararlaştırılacağı belirtildi. Mahkeme tensip zaptında İşkence iddialarına ilişkin olarak; - MİT Müsteşarlığından, Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığından, darbe sonrasında cezaevlerinde yapıldığı iddia edilen işkencelerle ilgili bilgi ve belgelerin, düzenlenmiş ise raporların ve özellikle görüntü kayıtlarının onaylı birer suretlerinin gönderilmesini, - Kara Kuvvetleri Komutanlığından, darbe sonrasında cezaevlerinde yapıldığı iddia edilen işkencelerle ilgili bilgi ve belgelerin, düzenlenmiş ise raporların ve özellikle görüntü kayıtlarının onaylı birer suretlerinin gönderilmesini, - Özellikle Mamak Askeri Cezaevinde yapıldığı iddia edilen işkencelerle ilgili, işkence görenlerin durumunun tespiti için düzenlenen sağlık fişlerinin Kara Kuvvetleri Komutanlığının arşivinde bulunduğu iddia edildiğinden, bu konudaki bilgi ve belgelerin iletilmesini, - Mehmet Ali Birand tarafından hazırlanan 12 Eylül Belgeseli adlı programın kopyalarının bulunduğu CD'lerin Emanet Memurluğuna gönderilerek, emanete alınmasını, - Sanıklar Evren ve Şahinkaya'nın savcılık ifadelerinin kayıtlı olduğu CD ve video kasetleri, Emanet Memurluğuna gönderilerek, emanete alınmasını istedi. (“12 Eylül soruşturmasında ilk duruşma tarihi belli oldu”, http://www.zaman.com.tr, 18.01.2012) Evren ve Şahinkaya'ya açılan davanın ardından, Aydın Cumhuriyet Başsavcılığı, Aydın Cezaevi'ndeki işkence olaylarıyla ilgili olarak Ankara'da yaşayan darbe mağduru Cumhur Yavuz'un talimatla ifadesini alarak konu ile ilgili soruşturma başlattı. Yavuz Çankaya Karakolu'nda verdiği ifadesinde, Eskişehir Cezaevi'nden, Aydın Cezaevi'ne gönderildiğini belirterek şöyle devam etti:"İlk gittiğimiz zaman girişte tamamen elbiselerimizi çıkarttılar, ellerinde kalas parçaları denen büyük sopalar vardı, kaba dayağa maruz kaldık. Görevli kişilerin hangi kuruma ait olduğunu bilmiyorum, çünkü üzerlerinde resmi giysileri yoktu. Bizi döven ve işkence yapan kimseler hep sivil giyimliydiler. Kim olduklarını o dönemin yöneticileri biliyorlardır. O dönem cezaevinde kaldığımız sırada gardiyanlar bizi hücrelerimizden çıkararak malta boşlukları denen yerlerde işkence yapıyorlardı Gardiyanlar kendilerine ait coplarla ve tekme, yumruk, tokatla saatlerce işkence yaptılar. İşkencenin sayısını dahi hatırlamıyorum. Artık öyle bir psikoloji içerisine girmiştim ki, işkence yapılmadığında sanki rahatsız oluyordum. Bu işkenceden dolayı Aydın Cezaevi'nde Mehmet Yalçınkaya ve H. Hüseyin Erdoğulu isimli arkadaşımız vefat etti." dedi. (“Aydın'da İşkenceye Soruşturma”, http://bianet.org, 13.03.2012) 1- Ankara Cumhuriyet Savcısı Murat Demir, 12 Eylül döneminde yapılan işkenceler hakkındaki soruşturmayı, “işkence, eziyet veya köleleştirme yoluyla insanlığa karşı suç işlemek” kapsamında yürütme kararı aldı. Böylece, soruşturmanın zama- 141 naşımından düşmesinin önüne de geçilecek. 12 Eylül döneminin Ankara’daki ünlü işkence merkezlerinden olan Mamak Askeri Cezaevi ile Ankara Emniyeti DAL (Derin Araştırma Laboratuvarı) Grubu’nda işkence yapanları araştıran Savcılık, soruşturmaya Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’yı da “şüpheli” olarak dâhil etti. Demir, öncelikle işkencenin mağdurlarını dinlemek için Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde özel bir ekip kurdu. Bu özel ekip, işkence iddialarıyla ilgili yapılan 40 suç duyurusu dilekçesinde isimleri yer alan, yaklaşık 120 mağdurun ifadesine başvuracak. Ankara dışında yaşayanların ifadesi ise talimatla alınacak. İfadeler doğrultusunda, Mamak Askeri Cezaevleri ve Ankara Emniyeti DAL Grubu’nda görevli polis, asker ve gardiyanların isimleri de araştırılıyor. Bu kapsamda, mağdurların ifadelerinde verecekleri işkenceci kişiler ile Devrimci 78’liler Federasyonu’nun Savcılığa verdiği listedeki isimler soruşturmaya dâhil edilecek. Savcılık, daha sonra Mamak Cezaevi’nde 12 Eylül döneminde görev alanların isimlerini Genelkurmay Başkanlığı’ndan, DAL Grubu’ndakilerin adlarını ise Ankara Emniyet Müdürlüğü’nden isteyecek ve kendisine suçlama yöneltilenler ifadeye çağrılacak. (“Evren'e işkenceden soruşturma”, http://www.cumhuriyet.com.tr, 14.04.2012) 2- Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın duruşmasında Mahkeme müdahillik talepleriyle ilgili karar vermeden önce, tutanağa iddianamede suç tarihinin Fahri Korutürk’e uyarı mektubunun verildiği 2 Ocak 1980 ile TBMM Başkanlık Divanı’nın oluşturulduğu 6 Aralık 1983 arasını kapsadığına dikkat çekti. Mahkeme bu nedenle, söz konusu tarihlerden önce ve sonra mağdur olan kişi ve derneklerin taleplerinin reddedilmesine karar verdi. Bu tarihler arasında olan ve gerekli belgeleri sunan birçok özel ve tüzel kişinin ise müdahillik talebi kabul edildi. Mahkeme, davanın sanıkları olan Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'nın sağlık durumlarının belirlenmesi ile ilgili işlemler konusunda, İstanbul Adli Tıp Kurumu'na yazdığı yazının cevabının gelmemesi nedeniyle sanıklar Evren ve Şahinkaya'nın duruşmalara katılıp katılmayacağına ilişkin durumu sanıkların sağlık durumlarının netleşmesinin ardından karara bağlanmasına karar verdi. Mahkeme heyeti, verdiği 1,5 saatlik aranın ardından verdiği ara kararda; Evren ve Şahinkaya’nın eş ve çocuklarının mal varlıklarının araştırılması için ilgili kurumlara yazı gönderilmesine karar verirken, sanıkların mal varlıklarına tedbir konulması talebini ise reddetti. Ayrıca dönemin milletvekili Cüneyt Canver’in 1986’da sanık Şahinkaya verdiği yolsuzluk önergesi ile ilgili belgelerin gönderilmesi için TBMM’ye müzekkere yazılmasına karar verildi. Mahkeme, soruşturmanın genişletilmesine ilişkin taleplerin ise sanıkların savunmalarının alındıktan sonra düşünülmesini karara bağlayarak duruşmayı 29 Haziran 2012 tarihine erteledi. (“12 Eylül'de ara kararlar”, http://www.cumhuriyet.com.tr, 11.05.2012) 3- Genelkurmay Başkanlığı, 12 Eylül askeri darbesi döneminde cezaevinde yaşanılan işkence ve kötü muamele olaylarıyla ilgili 3 çuval belgeyi, Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’yı yargılayan Özel Yetkili Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi ’ne gönderdi. Gönderilen belgeler arasında Diyarbakır Cezaevi’ndeki açlık grevi ve ölüm olaylarına ilişkin belgeler de yer aldı. Belgelerde cezaevindeki kötü koşulları protesto etmek için kendini yakan Ferhat Kurtay ve arkadaşlarının ölüm olayı da anlatıldı. Mahkemeye gönderilen belgeler yurtiçi ve yurtdışında işkence iddialarını 142 azaltmak için ‘Psikolojik Harekât Planı’ hazırlandığını ortaya koyuyor. Söz konusu plana göre, işkence ve kötü muamele iddialarının “sol kesime” mensup kişiler tarafından kendi ideolojileri doğrultusunda ileri sürüldüğünün yetkililerce anlatılması gerektiği belirtiliyor. Genelkurmay tarafından Jandarma Genel Komutanlığı’na ve Sıkıyönetim Komutanlığı’na gönderilen 5 Mayıs 1981 tarihli belgede ise sorgu sırasında sorgucuların birbirine “Albayım, binbaşım” diye hitap etmemeleri istenilerek “Sorgulama ile işkence iddiaları birbirine karıştırılmayacak” denildi. (“İşkenceyi örtbas planı yapılmış”, http://www.radikal.com.tr, 18.06.2012) kalan mimarları Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya hakkında açılan davanın 7. Duruşmasında Özel Yetkili 12. Ankara Ağır Ceza Mahkemesi, sanıklar hakkındaki sağlık raporlarını göz önünde bulundurarak iki sanığın telekonferans sistemiyle bulundukları yerlerden ifadelerinin alınmasını kararlaştırdı. Mahkeme ara kararında, gerekli alt yapının oluşturulması için Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığına müzekkere yazılacağı belirtilerek “Her iki sanığın ifade vereceği yerde yasa ve yönetmelik hükümleri de gözetilerek Naip Hâkim bulundurulmasına karar verildi” dedi. (“Darbecilere tele sorgu”, http://www.radikal.com.tr, 15.09.2012) 29 Haziran 2012 tarihli duruşma 6- 12 Eylül askeri darbesine ilişkin, dönemin Genelkurmay Başkanı, Yedinci Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya'nın Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davanın duruşmasında Evren ve Şahinkaya'nın, sesli ve görüntülü iletişim sistemiyle savunmalarını alındı. Şahinkaya savunmasında, “Bizler o gün için en doğru olanı yaptık” dedi. “12 Eylül müdahalesi Türk ve dünya tarihinde yerini almış büyük bir olaydır. Tarihi olayları ancak tarih yargılar” şeklinde konuşan Şahinkaya, “Herhangi bir soruya cevap vermeyeceğini” söyledi. (“Şahinkaya: Bizi tarih yargılar”, http://www.radikal.com.tr, 21.11.2012) 4- Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın 5. duruşmasına Kenan Evren ile Tahsin Şahinkaya katılmadı. Duruşmaya, sanıkların avukatları ile müdahiller, müdahil olma talebinde bulunanlar ve avukatlar katıldı. Cumhuriyet Savcısı Kemal Çetin, müdahillik talebinde bulunanların mağduriyetlerini ortaya koyacak bilgi, belge sunmaları halinde kabul edilmesine; sanıklar Evren ve Şahinkaya'nın savunmalarının ise Adli Tıp Kurumu'nun raporu doğrultusunda sesli, görüntülü teknoloji kullanarak alınmasına karar verilmesini talep etti. Sanık avukatları ise müdahilliklerin reddedilmesine, Adli Tıp Kurumu'nun raporuna ise diyecekleri bir şeyin bulunmadığını ifade etti. Mahkeme, 12 Eylül davasının sanıkları Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'nın sağlık durumlarının belirlenmesi için üniversite hastanelerinden rapor istenmesine karar verdi. Duruşma 14 Eylül 2012 tarihine ertelendi. (“12 Eylül'ün 5. duruşması”, http://www.sabah.com.tr, 29.06.2012) 5- 12 Eylül Askeri Darbesi’nin hayatta Uğur Kantar davası Kuzey Kıbrıs'ta askeri cezaevinde disiplin koğuşunda gördüğü işkence sonucu hayatını kaybeden Uğur Kantar'la ilgili görülen davanın üçüncü duruşması Girne Askeri Mahkemesi'nde görüldü. Sanık Şentürk duruşmaya katılmazken, ifadesini Keşan'dan talimatla verdi. Kantar ailesinin 143 avukatlarından Teoman Özkan, tutuksuz yargılanan sanık Şentürk'ün işkenceye göz yumduğunu ve bu nedenle sivil mahkemede yargılanması için askeri mahkemenin görevsizlik kararı vermesini talep etti. Mahkeme, suç vasfının değişebileceğini ileri sürerek bu talepleri reddetti ve tutuksuz yargılanan ve davanın tek rütbeli sanığı olan Astsubay Ayhan Şentürk hakkında tutuklama kararı vermeyerek dinlenmeyen mağdur ve tanıkların talimat sonuçlarının beklenmesine karar verdi. Bir sonraki duruşmanın 20 Nisan 2012 tarihinde yapılmasına karar verildi. (“Uğur Kantar Davası, Ankara Adli Tıp Uğur Kantar'ın Ölüm Nedenini Bulamamış”, http://bianet.org, 17.02.2012) 20 Nisan 2012 tarihli duruşma; Kuzey Kıbrıs'ta zorunlu askerlik yaparken "disko" olarak tabir edilen askeri cezaevinde gördüğü işkence sonucunda hayatını kaybeden Uğur Kantar'la ilgili davanın dördüncü duruşması Girne Askeri Mahkemesi'nde görüldü. Önceki celselerde tanık ve mağdur olarak dinlenemeyen beş kişinin ifadelerinin okunduğu duruşmada, tutuksuz yargılanan ve davanın tek rütbeli sanığı olan Astsubay Ayhan Şentürk hakkında mahkemenin görevsizlik kararı vermesiyle ilgili talep reddedilirken, İstanbul Adli Tıp Kurumu'nun rapor sonucunun beklenmesine karar verilerek bir sonraki duruşma 20 Haziran 2012'ye ertelendi. (“Uğur Kantar Davası Bildiğiniz Gibi”, http://bianet.org, 20.04.2012) Albay Üçok davası Kayseri 2. Hava İkmal Bakım Merkez Komutanlığı'nda görevli üç astsubayın hipnoz ve işkenceyle ifadelerini almak suçundan Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanan askeri savcı Ahmet Zeki Üçok ile emekli Yarbay Gürol Doğan'a hapis cezası verildi. Üçok, üç astsubaya işkence yapmak suçundan toplam 7 yıl 6 ay, Doğan ise toplam 9 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Üçok hakkında tutuklama kararı verildi. Kırıkkale Cezaevi'nde tutuklu bulunan Emekli Yarbay Gürol Doğan ise her bir astsubaya işkence yapmaktan 3'er yıl hapis cezası aldı. Böylece Doğan'a verilen ceza toplam 9 yılı buldu. (“Askeri savcı Üçok hakkında tutuklama kararı verildi”, http://www.zaman.com.tr, 17.04.2012) Askeri belge üzerinde tahrifat yaptıkları iddiasıyla gözaltına alınan Kayseri 2. Hava İkmal ve Bakım Merkezi Komutanlığı'nda görevli üç astsubayın “hipnoz ve işkenceyle” ifadelerini almakla suçlanan eski Hava Kuvvetleri Askeri Hâkimi Albay Ahmet Zeki Üçok ile emekli Yarbay Gürol Doğan, Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanmış, yargılama sonunda Ahmet Zeki Üçok, işkence yapmak suçundan her bir mağdur için ayrı ayrı 2 yıl 6'şar ay, emekli Yarbay Gürol Doğan'a ise her bir mağdur için işkence yapmaktan ayrı ayrı 3'er yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Kararın temyiz edilmesi üzerine dosyayı görüşen Yargıtay 8. Ceza Dairesi, sanıklar hakkında verilen hapis cezalarını onadı. (“Albay Üçok'un cezasına onama”, http://www.radikal.com.tr, 20.12.2012) Alaattin Karadağ davası; 27 Nisan 2012 tarihli duruşma; Karadağ’ın öldürülmesinin ardından Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı tarafından gönderilen bir yazı, polis kriminal biriminin, deliller üzerinde yaptığı tahrifatı gözler önüne serdi. Polisin, deliller üzerinde yaptığı inceleme sırasında kullandığı kimyasal maddeler nedeniyle Adli Tıp Kurumu delilleri ince- 144 leyemedi. Deliller, atış mesafesinin tespitinin belirlenmesi açısından önem taşıyordu. Sanık polis Oğuzhan Vural’ın yargılandığı davada, mahkeme, Karadağ’ın öldürüldüğünde üzerinde bulunan pantolon, gömlek ve iç giysiler ile sanık polis Vural’ın pantolonunu İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gönderdi. Söz konusu giysilerin uzun süredir nerede bulunduğu bilinmiyordu. Son duruşmada, avukatların “suç duyurusunda bulunacağız” uyarısı üzerine, delil niteliğindeki kıyafetler ortaya çıktı. Ancak, Karadağ’ın montunun hâlâ nerede olduğu bilinmiyor. İstanbul Emniyet’inden mahkemeye gönderilen 2. yazıda da olay yerine ve anına ait MOBESE görüntülerinin olmadığını öne sürüldü. Esenyurt Emniyet’ince verilen cevapta da kamera görüntüsünün bulunmadığı iddia edildi. Avukatların başvurusu üzerine, savcılık, Emniyet Müdürlüğü’ne bir yazı yazarak bütün güvenlik kamera kayıtlarının dosyaya getirilmesini istemişti. Yazışmaların ardından Emniyet, 9 Aralık 2009 tarihinde “Kamera görüntüleri Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ndedir.” şeklinde bir yanıt göndermişti. Mahkeme, İsmail Durmuş’un vücudundaki kurşunun çıkarılması için Çapa Tıp Fakültesi’ne sevk edilmesine karar verdi. Burada yapılacak tıbbi inceleme sonunda Durmuş’un vücudundaki kurşunun çıkartılmasında sağlık açısından bir sakınca görülmezse, kurşun çıkartılacak ve kriminal inceleme yapılacak. MOBESE kameralarının olay yerini görüp görmediğinin İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne sorulmasına karar veren mahkeme heyeti, sanık Oğuzhan Vural’ın tutuklanması yönündeki talebi reddederek duruşmayı 7 Eylül 2012 tarihine erteledi. (“Polis delilleri yok etti”, http://www.ozgur-gundem.com, 27.04.2012) 7 Eylül 2012 tarihli duruşma; Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden duruşmada İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından gönderilen yazıda “Belirtilen adreste 83523 nolu MOBESE kaydı bulunmuyor" denildi. Olay sırasında yaralanan ve hâlâ mermi çekirdeği vücudunda olan minibüs şoförü İsmail Durmuş'a ilişkin hastane raporu da bugün dosyaya konuldu. Rapora göre, Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi, Durmuş'un vücudunda bulunan kurşunun çıkartılmasında bir sakınca olmadığını mahkemeye bildirdi. Mahkeme adresi tespit edilen tanık Pakize Ilgaz'a duruşmaya katılması için müzekkere yazılmasına karar verdi. Avukatların duruşmada olay yerinde keşif yapılması talebini Mahkeme tekrardan reddetti. Karadağ ailesinin avukatları bu duruşmada da delilleri göndermeyerek mahkemeyi yanıltan TMŞ Şube Müdürleri ve MOBESE kayıtlarını yok eden polisler hakkında suç duyurusunda bulundu. Ancak mahkeme suç duyurusu talebini yine kabul etmedi. Duruşma, 3 Aralık 2012 tarihine ertelendi. (“MOBESE bir varmış bir yokmuş!”, http://www.etha.com.tr, 07.09.2012) 3 Aralık 2012 tarihli duruşma; İşçi Alaaddin Karadağ'ın polis operasyonuyla öldürülmesinin ardından polis Oğuzhan Vural hakkında açılan davanın 9. duruşmasına Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam edildi. Mahkeme Başkanı, İsmail Durmuş’un belinde bulunan kurşunun çıkarılmasına yönelik üniversite hastanesi tarafından hazırlanan raporu okudu. Raporun okunmasının ardından söz alan Durmuş, belindeki kurşunun çıkartılması durumunda felç kalabileceği endişesini taşıdığını belirterek, kurşunun çıkartılmasını istemediğini söyledi. Mahkeme bunun üzerine, "kurşunun çıkartılmasına gerek olmadığı" yönünde karar 145 aldı. 2 yıldır süren dava boyunca yeri tespit edilmeye çalışılan tanık Pakize Ilgaz'ın adresinin 'yine bulunamadığı' görüldü. Avukatlar, tanık Ilgaz'ın bulunmasının son derece önemli olduğunu belirterek, Ilgaz'ın duruşmaya getirilmesi için Esenyurt ve Avcılar muhtarlıklarına yazı yazılmasını istedi. Talebi kabul eden mahkeme, duruşmayı 28 Şubat 2013 tarihine erteledi. (“Tanık adeta buharlaştı”, http://www.etha.com.tr, 03.12.2012) Diğer soruşturma ve davalar 1- Hopa olaylarını protesto etmek için Ankara'da yapılan basın açıklaması sırasında aralarında Halkevleri MYK üyesi Dilşat Aktaş'ın da bulunduğu kişilere şiddet uygulayan polisler hakkında soruşturma başlatıldı. Soruşturma kapsamında Aktaş müşteki sıfatıyla ifade verdi. Aktaş, bir grup polisin kendisini döverken bir polisin de “dayak olayını” kameraya çektiğini söyledi. Polisler hakkındaki soruşturmayı sürdüren Savcı Murat Demir, olaylarla ilgili polisler tarafından çekilen görüntülerin kayıtlarını Emniyetten istedi. Ancak istenilen görüntülerin savcılığa gönderilmediği öğrenildi. Polislerden şikayetçi olduğunu söyleyen Aktaş “Şu anda kalıcı olarak bacağım 1.5 cm kısaldı.” dedi. (“Hopa'da soruşturma sırası polislerde”, http://www.radikal.com.tr, 18.01.2012) 2- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün İstanbul Üniversitesi'ni ziyaret ettiği gün çantasında 3 yumurtayla okula giden Hukuk Fakültesi 2'nci sınıf öğrencisi 19 yaşındaki Yiğit Ergün hakkında kendisini engellemek isteyen polislere direnip "AKP burada 3 yumurta sana az bile... AKP defol üniversiteler bizimdir." diye slogan attığı ve "Şerefsiz polisler kolumu bırakın." diye bağırarak hakaret ettiği iddiasıyla "Hakaret ve Görevi Yaptırmamak İçin Direnme" suçlarından 4 yıl 6 aydan 11 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılması istemiyle dava açıldı. (“Sen misin okula yumurtayla gelen!”, http://www.radikal.com.tr, 23.01.2012) 3- Hakkâri’nin Yüksekova ilçesine bağlı Aşağı Ölçek köyünde çobanlık yaparken 1995 yılında Bolu Tugay Komutanlığı askerleri tarafından gözaltına alınan ve kendisinden bir daha haber alınamayan Nezir Tekçe’nin ailesi tarafından yapılan başvuru sonucu 16 Eylül 2011 tarihinde Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan davanın 22 Aralık 2011 tarihli ikinci duruşmasında davanın “güvenlik” gerekçesiyle Eskişehir’e gönderilmesine karar verildi. Yaşananlara isyan eden baba Halit Tekçe, “dosyanın taşınmasının tek nedeni olayı kapatmaya yönelik’ olduğunu belirterek, bedeli ne olursa olsun davanın takipçisi olacağını söyledi. (“Vahşet davası Eskişehir’e taşındı”, http://www.ozgur-gundem.com, 23.01.2012) 4- Geçen yıl 14 Ekim’de Bakırköy İncirli’deki duraktan metrobüse binen üniversite öğrencileri Özgür Benol ve arkadaşı Mine Sayarı adlı kişilerin otobüste bir konu ile ilgili olarak tartıştıkları sırada hemen arkalarında bulunan Çorlu Emniyet Müdürlüğü’nde görevli Alperay Çakır ile eşi Oğuk Kağan Çakır’ın kendilerine önce sözle müdahale etmesi, ardından tartışmanın büyümesi üzerine tekme tokat saldırması olayı ile ilgili olarak Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan iddianame Bakırköy Asliye Ceza Mahkemesi’nce kabul edildi. İddianamede, sivil kadın polis Alperay Çakır’ın öğrencilerin kendisine temas ettiğini ve bundan rahatsız olduğunu söylediği anlatıldı. Çakır’ın, tartışma üzerine, Mine Sayarı’nın 146 saçından tutarak, gençlere “Ahlaksızlar ben burada size sevişmeyin, yiyişmeyin demedim mi? Ben polisim” şeklinde hakaret etmesiyle olayların başladığı belirtildi. Çakır’ın Sayarı’ya vurarak, basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek derecede yaralanmasına neden olduğu ve iki genci tehdit ettiği kaydedildi. Buna karşılık, Mine Sayarı’nın kadın polis Alperay Çakır’a “basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek derecede 1. derecede kırık oluşmasına neden olacak şekilde vurduğu, eşi Oğuz Kağan Çakır’a da basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde vurup tehdit ettiği belirtildi. Olay sırasında yüzünde yaralar oluşan diğer öğrenci Özgür Benol’un da polis Alperay Çakır’ı basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek ve 1. derecede kırık oluşacak şekilde yaraladığı, eşi Oğuz Kağan Çakır’ı ise basit tıbbi müdahale ile giderilecek biçimde yaraladığı iddia edildi. İddianamede, öğrencilerden Mine Sayarı için 2 yıl 1 aydan 7,5 yıla kadar, Özgür Benol için 1 yıl 9 aydan 5,5 yıla kadar hapis cezası istendi. Kadın polis Alperay Çakır’a 13 aydan 5 yıla kadar, eşi Oğuz Kağan Çakır’a ise 10 aydan 3 yıla kadar hapis cezası talep edildi. Soruşturma sırasında Benol’un avukat annesi Gülderen Ertaş’ın talebi ve savcılığın talimatıyla “deliller karartılacak” uyarısına rağmen İETT Genel Müdürlüğü kayıtları 10 gün, Merkezefendi Polis Merkezi ise 7 gün sakladıkları gerekçesiyle görüntülerin bulunmadığını söyledi. Bu arada Karı-koca polislerin karıştığı kavganın basına yansımasının ardından Emniyet Genel Müdürü Mehmet Kılıçlar’ın onayı ile iddialarla ilgili soruşturma başlatıldı. Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığı’nca yürütülen soruşturma sonrasında hazırlanan raporda, kadın polis Alperay Çakır için Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü’ne göre “kınama” cezası talep edildi. Savunmasında, gençleri devlet aleyhine konuştukları için önce ikaz ettiğini ardından tartışmanın kavgayla sonuçlandığını anlatan Çakır’ın dosyası cezanın kesinleşmesi için EGM Disiplin Kurulu’nda görüşülecek. (“Polisten dayak yedi, son darbeyi mahkeme indirdi”, http://www.radikal.com.tr, 30.01.2012) 5- Beş yıl önce polisin vurarak sakat bıraktığı Ferhat Gerçek'le ilgili Bakırköy 9. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen ve Cengiz Çalış, Yavuz Özer, Aydın Özdere, Hasan Bayraktar, Emre Taşkın, Can Koçbülbül ve Muzaffer Ünal isimli polislerin "görevi kötüye kullanmak" suçundan yargılandıkları davada, mahkeme kamera kayıtlarını incelemesi ve görüş belirtmesi için Emniyet'i görevlendirdi. Olay yeri görüntülerinin yer aldığı kamera görüntülerinin CD'sini inceleyerek rapor hazırlayan Emniyet Müdürü Necati Erdem'in hazırladığı raporda işaretlenen kişilerin "yanlış teşhis edildiğini" söyleyen Avukat Oya Aslan, hem "hatalı raporu hazırlayan polis memuru hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını" hem de tarafsız bilirkişi talebinde bulunacaklarını açıkladı. Ayrıca, mahkemeden, CD'nin tarafsız bir bilirkişi tarafından tekrar incelenmesi ve bu raporun dikkate alınmaması yönünde de başvuruda bulunulacak. (“Ferhat Gerçek Davası Şikâyetçi de Polis, Bilirkişi de Polis”, http://bianet.org, 08.02.2012) 6- Sarıgazi’de, 19 Aralık 2006’da, 19 Aralık Katliamı’nı protesto ettiği için haklarında dava açılan 24 kişinin duruşmasına İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi. Duruşmada karar çıkması beklenirken, sanık avukatlarından birinin mazeret bildirerek duruşmaya katılmaması sebebiyle duruşma 22 Mart 2012 tarihine ertelendi. (“Katliam protestosu yargılanıyor”, http://www.ozgur-gundem.com, 08.02.2012) 147 7- Tuzla Başsavcılığı, 2010’da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Dolmabahçe’de rektörle yaptığı görüşmeyi protesto için otobüslerle İstanbul’a gelirken, Tuzla’ya yönlendirilen ve burada polisin sert müdahalesiyle karşı karşıya kalan öğrencilerin şikayeti üzerine başlatılan soruşturmayı tamamladı. Polislerle öğrenciler hakkında tek iddianame hazırlayan Tuzla Savcılığı’nın ilk iddianamesinin mahkeme tarafından yetersiz bulunarak reddedildiği, bunun üzerine ikinci bir iddianame hazırlandığı bildirildi. Mahkeme tarafından kabul edilen 46 sanıklı iddianamede, 7 öğrenci hem mağdur hem şüpheli, 3 öğrenci şüpheli olarak yer aldı. İddianamede, 10 öğrenci için kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla cebir kullandıkları iddiasıyla 8 aydan 4’er yıla kadar hapis talebinde bulunuldu. Savcılık, öğrencilere her yaralı polis için ayrı ayrı bu cezaya mahkûm edilmesini istedi. Buna göre, öğrencilerin her biri 2 yıldan 12 yıla kadar hapis istemiyle yargılanacak. Buna karşılık, raporlarda öğrencileri gazla sakinleştirmeye çalıştıkları, sonrasında müdahale ettikleri belirtilen polislerin burnu kırılan Efe için “kasten yaralama” suçundan 1,5 yıldan 4,5 yıla, diğer 6 öğrencinin her biri için “basit yaralama” suçundan 4 aydan 1 yıla kadar hapisle yargılanmaları talep edildi. Polisler için işkence suçu yerine kasten ve basit yaralama suçlarından dava açıldığı için polislerin mahkûm olması durumunda bile cezaları ertelenebilecek. Avukatların talebine rağmen, Savcılığın bütün görüntülerin kaydedildiği kamera görüntülerini istetmediği anlaşılan davanın ilk duruşması 27 Mayıs 2012 tarihinde yapılacak. (“Dövülen dövenle aynı sanık sandalyesinde”, http://www.radikal.com.tr, 28.02.2012) 8- Silivri 5 No'lu Cezaevi'nde cinsel istismar suçundan tutukluların kaldığı E-12 Koğuşu'nda bazı tutukluların küçükken tecavüze uğradığını anlatan 25 yaşındaki D.A.’ya defalarca tecavüz ettiği ortaya çıktı. Uzun süre tehditle koğuşta etek giydirilerek tecavüze maruz kalan D.A., daha fazla dayanamayıp geçen yıl olayı Silivri Cumhuriyet Savcısı Mehmet Kurt'a anlatarak kendisine tecavüz eden kişilerden şikayetçi oldu. Savcı Kurt, soruşturma kapsamında aralarında infaz koruma memurlarının da bulunduğu 13 kişinin ifadesine başvurdu. M.A., V.O., M.A.U ve S.T. hakkında bu suçtan da tutuklama kararı verildi. Bazı memurlara da 'Görevi kötüye kullanmak' suçundan dava açılacağı öğrenildi. Dosyaya bakan savcıların HSYK kararnamesiyle başka yere tayin edilmelerinin ardından soruşturma dosyası geçen haziran ayında Silivri'ye gelen Cumhuriyet Savcısı Burhanettin Öztürk'e verildi. Öztürk'ün tecavüz skandalıyla ilgili iddianameyi önümüzdeki günlerde tamamlayarak davayı açması bekleniyor. (“Yüksek güvenlikli' tecavüz!”, http://www.radikal.com.tr, 08.03.2012) 9- Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi'nde 2009 yılında yaşadıkları hak ihlallerine karşı isyan çıkaran 29 çocuk hakkında "Kamu malına zarar verme" ve "Hükümlü veya tutukluların ayaklanması" iddiaları ile açılan davanın yargılamasına Diyarbakır 2. Çocuk Mahkemesi'nde başlandı. Çocukların bir bölümü müşahede altına alınan çocukların dayak yediğini, bu nedenle isyan ettiklerini belirtirken, tanık sıfatı ile dinlenen 3 infaz koruma memuru ise “Olay günü olay yerinde bulunmadıklarını sadece yardıma gittiklerini, olayların çocukların müşahede altına alınmasından kaynaklandığını, fakat olay gününü net olarak hatırlamadıklarını” belirtti. Mahkeme, Diyarbakır E Tipi Kapalı 148 Cezaevinde halen İnfaz Koruma Memuru olarak görev yapan Ekrem Taka, Aziz Aslan ve A. Haydar Sağlamyaşar'ın tanık sıfatı ile bir sonraki celsede hazır edilmesine, çocuklardan S.S., S.B. ve A.Ö. hakkında yakalama kararı çıkarılmasına karar vererek duruşmayı 3 Nisan 2012 tarihine erteledi. (“Diyarbakır'da 29 isyancı yargılanıyor!”, http://diclehaber.com.tr, 09.03.2012) 10- Diyarbakır'da 28 Mart 2006 tarihinde kafasına gaz bombasının isabet etmesi sonucu yaşamını yitiren Dicle Üniversitesi öğrencisi Mahsum Mızrak'a ilişkin "Kasten adam öldürme" suçlaması ila tutuksuz yargılanan H.A., N.Ö. ve B.Ö. isimli polislerin yargılamasına Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam edildi. Polis memuru tutuksuz sanıklar ile sanık müdafilerinin katılmadığı duruşmada, Mızrak'ın avukatları ve Mızrak ailesi hazır bulundu. Adli emanete gönderilen müzekkere yazısına cevaben olayda kullanıldığı öne sürülen 3 adet bomba atar parçası ile 2009/221 sırasında kayıtlı olan 6 milimetre uzunluğunda ve 1,5 cm çapında kısmen paslanmış metal fişeğin mahkemeye gönderildiği belirtildi. Cumhuriyet Savcısı Zeki Topaloğlu, sanıkların tutuklanmasına ilişkin talebin reddine karar verilmesini mütalaa ettiği duruşmada, talepleri değerlendiren Mahkeme Başkanı Bülent Öztop, adli emanette kaybolduğu anlaşılan 2009/221 sırasında kayıtlı maktulün kafasından çıkartılan ve otopsi tutanağında özellikleri yazılı bulunan mermi çekirdeği ile ilgili, "Emanetin 2009/221 sırasında kayıtlı olup incelenmek üzere bu celse mahkememize gönderilen fişek kartuşunun tamamen farklı nitelikte maddeler olduğu anlaşıldığından otopside ele geçirilen mermi çekirdeğinin nasıl, ne şekilde ve kim tarafından değiştirildiğinin araştırılmasına. Temin edilmesi halinde incelenmek üzere mahkememize gönderilmesi ve temin edilemiyorsa sebebinin bildirilmesi ve ilgili kamu görevlileri hakkında gerekirse soruşturma işlemi yapılması için Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusu ihbarı yapılmasına" karar verdi. Mahkeme sanıkların tutuklanmasına ilişkin talebi ise, "Kaçacaklarına, saklanacaklarına, mağdurlar ve tanıklar üzerinde baskı yapma girişiminde bulunacaklarına dair somut olguların olmaması" iddiasıyla reddederek, duruşmayı 22 Mayıs 2012 tarihine erteledi. (“Mahkemeden polise 'delil karartma' jesti!”, http://diclehaber.com.tr, 16.03.2012) 11- 5 Temmuz 2010 günü Kuşadası'nda Çarşı Karakolu’nda, kamera görüntüleriyle kaydedilen maruz kaldığı şiddet sonrasında diz kapağı kırılan ve sakat kalan Fuat Şengül’e yapılanlar hakkında Aydın Valiliği; “Motosikletinin çekilmesi karşısında "agresif" hareketler sergileyen Şengül'ün Çarşı Karakolu'nda da "agresif" hareketlere devam ettiği için yere yatırılarak arkadan kelepçe takılmak sureti ile etkisiz hale getirilmeye çalışıldığını” öne sürdü. Valilik, polislerin görev yapmalarını engelleyen Fuat Şengül'den davacı ve şikâyetçi olduklarını belirterek Fuat Şengül için tanzim edilen "darp-cebir izi yoktur." ibaresinin yer aldığı doktor raporu, olayla ilgili "görevli memura mukavemet" suçundan tanzim edilen tahkikat evrakı ve Polis Merkezi'ndeki kamera görüntüleri 12 Temmuz 2010 günü Kuşadası Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilmiş olup, konu hakkında adli ve idari tahkikat halen devam etmektedir dedi. (“Linç Yokmuş Kelepçe Varmış!”, http://bianet.org, 22.03.2012) 12- İstanbul’un Bahçelievler ilçesinde 7 Ekim 2007’de Yürüyüş dergisi dağıttığı 149 sırada polis tarafından vurularak felç bırakılan Ferhat Gerçek'le ilgili Bakırköy 9. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın duruşmasında, sanık polisler Cengiz Çalış, Yavuz Özer, Aydın Özdere, Hasan Bayrakdar, Emre Taşkın, Can Koçbülbül ve Muzaffer Ünal'ın olayla ilgili soruşturmada görev alan ve tutanaklarda imzası bulunan polislerle aynı kişiler olduğu ve soruşturma sırasında olay yeri incelemesi bile yapılmadığı ortaya çıktı. Ferhat'ın avukatlarından Barkın Timtik, Adli Tıp Kurumu'nun raporunda çelişkiler olduğuna ve "polisin hem sanık, hem bilirkişi olmasına" dikkat çekerek İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı'nın delilleri tekrar inceleyerek bir rapor hazırlamasını ve olay görüntülerini içeren CD'nin de Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi'nce incelenmesi talep etti. Sanık polislerin avukatı Ali Çelik ise duruşmaları Af Örgütü'nün izlemesine ve mahkemeye sunduğu yazılara tepki göstererek, "mahkeme etki altında bırakılıyor, adil yargılamaya aykırı" diyerek, tarafsız bir inceleme yapılmasına karşı çıkarak, İstanbul Üniversitesi'nin inceleme için "ehil olmadığını" belirtti. Hâkim Tayyip Ahmet Aydın, polislerin "kasten insan öldürmeye teşebbüsten" yargılanması talebiyle dosyanın ağır ceza mahkemesine sevk edilmesine karar verdi. (“Ferhat'ı Vuran Polisler Cinayete Teşebbüsten Yargılanacak”, http://bianet.org, 06.04.2012) 13- 1980’de Maraş’ta gözaltına alınıp işkence gören Duman Bal, Anayasanın geçici 15. maddesinin kaldırılmasının ardından, dönemin sorumluları hakkında suç duyurusunda bulundu. Savcılık, zamanaşımı kararı verince Bal, davayı AİHM’e taşıdı. Bal’ın ardından işkence gören Mesut ve Müvenner Özgenç de darbeciler hakkın- da suç duyurusunda bulundu. Savcılık 17 Nisan 2012’de Özgenç çiftini 50. Yıl Polis Merkezi’ne ifadeye çağırdı. Mağdurlara, “İşkenceyi kim yaptı, nerede yaptı? İşkence gördüğünüze dair tanığınız var mı? Psikolojik travma yaşadığınıza dair tam teşekküllü hastane raporunuz var mı?” gibi sorular soruldu. Mağdurlara, dönemin sıkıyönetim komutanı Yusuf Haznedaroğlu’nun kendilerine işkence yapıp yapmadığı da soruldu. (“İşkence tanığını getir davacı ol!”, http://www.ozgur-gundem.com, 09.05.2012) 14- Asker firarisi 21 yaşındaki Mahir Zorbey Demirkaya'yı 4 Mart'ta Aydın'da adliye çıkışında cezaevine giderken kaçtığı gerekçesiyle başından vurarak öldüren ve "olası kast ile insan öldürmek" suçundan 25 yılla yargılanan polis memuru Murat S. çıkarıldığı ilk duruşmada serbest bırakıldı. Aydın 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmaya tutuklu sanık Murat S., avukatları, Mahir Zorbey Demirkaya'nın annesi, kardeşleri ile avukatları katıldı. Çok sayıda polisin de duruşmayı takip etmesi dikkat çekti. Sanık polis memuru Murat S. ifadesinde;"Merdivenli sokakta kovalarken merdivenlerin bittiği yerdeki çiçekliğe ayağım takıldı, düştüm. Düşerken silahım elim tetikte olduğu için ateş aldı. Silahın şarjör kısmı yere çarpınca silahım bir el daha ateş aldı. Son atılan iki kurşun ise tamamen istem dışıydı." dedi. Murat S. Demirkaya'nın ailesinden özür dilediğini belirterek, kendisinin ve ailesinin bu olaydan sonra perişan olduklarını ve psikolojik tedavi gördüklerini, kendisinin kesinlikle "etkisiz hale getirmek" gibi bir amacının olmadığını söyledi. Demirkaya'nın annesi Şükran Yükselen Canbazoğlu ise polis Murat S.'nin anlattıklarının tamamen yalan olduğunu ileri sürüp, şikâyetçi olduğunu 150 belirtti. İmranhan Hürkan Demirkaya, olay anında ağabeyini yanında olduğunu belirtip, gördüklerini anlattı. Mahir'in diğer kardeşi Ulaş Demirkaya ise olayı görmediğini fakat sanıktan şikayetçi olduğunu söyledi. Mahkeme heyeti, olaya karışan iki polis memuru, tanık bir gazeteci ve dört esnafı dinledikten sonra sanığın tutuklu kaldığı süreyi, suçun niteliğinin değişebileceğini göz önünde bulundurarak tahliyesine karar verip, yurtdışına çıkış yasağı koydu. Demirkaya Ailesi'nin avukatı Mehmet Bülent Tokuçoğlu, sanığın tutuksuz yargılanması kararına itiraz edeceklerini söyledi. (“Asker Firarisi Demirkaya'yı Öldüren Polis Serbest”, http://bianet.org, 10.05.2012) 15- Görme engelli, kanser hastası hükümlü Hediye Aksoy'a kanser tedavisi için 12 Ağustos 2011'de Samatya Hastanesi'ne gitmek için bindiği ring aracında jandarma Oral Bulut ile Haydar Karakaş'a hakaret ettiği gerekçesiyle dava açıldı. İddianamede Aksoy'un jandarmalara "Beni burada bekletmeye hakkınız yok. İnsanlık suçu işliyorsunuz. Bu şerefsizliktir. Siz şerefsizsiniz" dediği iddia ediliyor. Davaya bakan dokuz avukattan Yıldız İmrek, asıl Aksoy'un ring aracında bir adli suçlu tarafından hakarete uğradığını, şikâyette bulunduğu bu kişiye delil olmadığı gerekçesiyle takipsizlik kararı verildiğini, Aksoy'a ise hakaret davası açıldığını söylüyor. Avukat İmrek, Aksoy'un yıllardır hastaneye gidip gelirken adli tutuklular, jandarma, gardiyan tarafından çeşitli hakaretlere maruz kaldığını, adliye adliye dolaştırıldığını üstelik görme engelli olmasına rağmen yanına refakatçi verilmediğini söylüyor. İstanbul 4. Sulh Ceza Mahkemesi'nde 30 Mayıs 2012 tarihinde yapılan duruşmada, Aksoy'un Kürtçe anadilinde savunma isteği reddedilince savun- ması gerçekleşmedi. Bir sonraki duruşma 23 Kasım 2012 tarihine ertelendi. (“Hasta Tutuklu Aksoy'a Hakaret Davası”, http://bianet.org, 30.05.2012) 16- Yüksekova'da Haziran 2011'de gözaltına alınan Metin Gezen, Hişyar Buldan ve Yusuf Akın adlı 3 genç, Yüksekova Emniyet Müdürlüğü TEM Şube’de 5 gün elektrikli işkenceye maruz kaldı. Sağlık kontrolü için hastaneye götürüldükleri esnada bitkin düşen gençleri gören bir tanıdık, olayı ailelere bildirdi. Aileler avukatla birlikte Cumhuriyet Başsavcılığı'na şikâyette bulununca, savcı ve avukatlar emniyete giderek bizzat işkenceye yerinde tanıklık etti. İşkence olayının açığa çıkması ardından inceleme başlatan savcı muayene için gençleri hastaneye gönderdi. Alınan raporlarda işkencenin yapıldığı saate, yol açtığı sonuçlara kadar tespit edilebilen tüm ayrıntılar raporda yer aldı. Bunun üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından işkenceye ilişkin soruşturma başlatıldı. Ancak işkenceye dair somut bulgular ve bizzat savcının gözlemleri olmasına rağmen soruşturma bir yıldır sonuçlanmadı. Soruşturmanın sonuçlanmasının aksine işkenceye maruz kalan gençler soruşturma yağmuruna tutuldu. Ancak aradan geçen bir yıla rağmen açılan soruşturmada yol alınmazken, tutuklanan Metin Gezen isimli genç hakkında cezaevinde olduğu süre boyunca tamamı "gizli tanık" ve "ihbar emaillerine" dayalı 4 dava açıldı. (“Savcı karakolda işkenceye tanıklık etti ama...”, http://diclehaber.com.tr, 11.06.2012) 17- 8 Haziran 2007'de aracıyla giderken Taksim Gezi Parkı'nın yanında durdurulan iş insanı Sezai Yakar, polisin alkollü olduğu suçlamasını kabul etmeyip alkometreyi üflemediği için gözaltına alınıp Taksim Polis Merkezi'ne götürüldü. Yakar, Taksim 151 Karakolu'nda işkence gördüğü iddiasıyla yedi polis hakkında şikâyette bulundu. Polislere, işkence suçlamasıyla Beyoğlu 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açılırken, "gerçeğe aykırı tutanak düzenlemek" şikâyetinden kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi. İşkence davasından yargılanan polisler, olaydan altı ay sonra, Yakar hakkında rüşvet vermek iddiasıyla şikâyette bulundu. Şikâyet sonucunda 28 Ocak 2008'de açılan dava 4 Kasım 2010'da sonuçlandı ve Yakar, rüşvet vermek suçundan 10 ay hapis cezası aldı. Yakar'ın karakolda işkence gördüğüne dair tanıklık eden Fatih Uzan'a da rüşvet suçlamasıyla, aynı polislerce dava açıldı. Uzan da Yakar gibi 10 ay hapis cezası aldı. Bu davanın, Yakar’ı işkence davasından caydırmak üzere açıldığı dile getirilirken davanın sonucunun beklenmesi talebi ise Beyoğlu 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nce reddedilmişti. (“Yine Taksim Karakolu, Yine İşkence”, http://bianet.org, 20.06.2012) 18- 12 Haziran 2011 genel seçiminden önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Hopa mitingi öncesinde yaşanan olayları protesto etmek amacıyla Ankara Ak Parti İl Başkanlığı önünde yapılan eylem sırasında polisler tarafından dövülen ve aylarca hastanede yatan Dilşat Aktaş’ın ve diğer öğrencilerin dövülme görüntüleri, önceki gün Hopa davasının son duruşmasında, mahkemeye heyeti tarafından izlendi. Açığa çıkan görüntülerin aylardır Aktaş’ın dövülmesi olayıyla ilgili soruşturmayı yürüten ancak dava açmayan savcılığın dosyasına da girdiği öğrenildi. Bir hâkimin muhalefet etmesine rağmen mahkeme heyetinin izlemeye karar verdiği görüntülerde, Aktaş’ın nasıl dövüldüğü, yerlerde nasıl sürüklendiği ve yolun ortasında nasıl bırakıldığı açıkça görülüyor. Olayla ilgili soruşturma sonucunda polisler hakkında dava açılıp açılmayacağına savcılık karar verecek. (“Kamu görevi bu mu?”, http://gundem.milliyet.com.tr, 22.06.2012) 19- Bakırköy 9. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 6 Nisan 2012 tarihinde yapılan son duruşmada, Ferhat Gerçek'i beş yıl önce vurarak sakat bırakan polislerin Türk Ceza Kanunu'ndaki (TCK) 81/1, 21/1, 35/2 ve 53. maddeler uyarınca "kasten insan öldürmeye teşebbüs" suçlarından Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanması gerektiğine dair görevsizlik kararı verilmişti. Görevsizlik kararı üzerine dava dosyasının gönderildiği Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesi 5 Haziran'da verdiği kararla Gerçek'in polis memurlarınca kullanılan silahlarla vurulmuş olmasına rağmen, doğrudan hedef alınmadığına karar vererek polislerin "zor kullanma yetkisinde sınırın aşılması" ve "olası kasıtla yaralama" suçlarından yargılanması gerektiğini belirterek görevsizlik kararı verdi. Mahkeme kararında "Hayati tehlike geçirecek şekilde yaralanan Gerçek'in de içinde bulunduğu olay yerinde ve kalabalık meydanda havaya açılan ateş sonucu insanların yaralanabileceği ya da ölebileceği öngörülebilir durumdadır." dedi. Dosya, yargılamanın hangi mahkemede süreceğine karar verilmesi için Yargıtay 5. Ceza Dairesi'ne gönderilecek. (“Polis Zor Kullanma Sınırını Aşmış”, http://bianet.org, 25.06.2012) 20- 18 Haziran 2012 günü yol verme tartışması nedeniyle yaşanan olayda Fatih İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı çalışan polislerin askerden izinli olarak İstanbul'a dönen 22 yaşındaki Ahmet Koca'yı ailesinin gözü önünde dakikalarca dövmesi ve ardından gözaltına alınması olayı ile yürütülen soruşturmada Koca'yı döven 11 polis, İstanbul Cumhuriyet Savcısı Ayhan Bedirhan'a ifade verdikten sonra serbest 152 bırakıldı. Olayın ardından polislerden yedisinin şikayeti üstüne başlatılan soruşturma sonucunda Ahmet Koca hakkında "Görevi yaptırmamak için direnme ve kamu görevlilerine görevlerinden dolayı zincirleme hakaret" suçlamasıyla iki yıl üç aydan altı buçuk yıla kadar hapis istemiyle dava açılmıştı. (“Polisin Dayağı Yanına Kâr Kalıyor”, http://bianet.org, 04.07.2012) 21- Bolu İl Jandarma Komutanlığı Merkez Karakol Komutanı Astsubay Kenan Y. hakkında karakolda şüpheli olarak ifade veren İsmail S'ye işkence yaptığı gerekçesiyle dava açıldı. Bolu Ağır Ceza Mahkemesi, Astsubay’ın İsmail S'yi copla, tekme ve tokatla vurarak basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte yaraladığı, İsmail S'ye karşı insan onuruyla bağdaşmayan, mağdurun bedensel ve ruhsal yönden acı çekmesine yol açan davranışlarda bulunarak işkence suçunu işlediğinin sabit olduğuna karar vererek cezalandırılmasına hükmetti. Mahkeme, Astsubay Kenan Y'ye 2 yıl 6 ay hapis cezası verdi. Kararın temyiz edilmesi üzerine dosyayı görüşen Yargıtay 8. Ceza Dairesi, yerel mahkemenin kararını onadı. İsmail S'ye işkence yapmadığını iddia eden astsubay, İsmail S'nin serbest bırakıldıktan 2 saat sonra sağlık raporu aldığını, darp izlerinin kendisine mal edilemeyeceğini savunarak, İsmail S'nin aldığı doktor raporları arasında tutarsızlık olduğunu öne sürdü. İşkence raporu veren doktorlar hakkında da suç duyurusunda bulunan astsubay Kenan Y, kendisi hakkında işkence suçundan hapis kararı veren Bolu Ağır Ceza Mahkemesi üyeleri ile bu kararı onayan Yargıtay 8. Ceza Dairesi üyeleri hakkında da 5'şer bin lira manevi tazminat davası açtı. Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı devlet aleyhine dava açılabileceğini öngö- ren 12 Ocak 2011 tarihli Hukuk Muhakemeleri Kanunu gereğince İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla davaya bakan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nin üyeleri hakkında açılan tazminat davasıyla ilgili dosyayı incelemesi için 6. Hukuk Dairesi'nden üye görevlendirdi. Üye, dosyayla ilgili tüm bilgi ve belgeleri inceleyerek hazırlayacağı raporu kurula sunacak. (“İşkenceci'nin hukuk mücadelesi!”, http://www.radikal.com.tr, 10.07.2012) 22- İstanbul Fatih'te elleri kelepçelenerek polisler tarafından dakikalarca dövülen Ahmet Koca için sadece "gözünde morluk ve omzunda sıyrık var" şeklinde rapor veren, Koca'yı döven polisler için ise "darp edilmiştir" raporu veren Haseki Devlet Hastanesi doktoru Orhan Baysal hakkında soruşturma açılması talep edildi. Ahmet Koca'nın avukatı Efkan Bolaç'ın hazırladığı suç duyurusu dilekçesinde 11 polis hakkında hürriyeti tahdit, resmi belge hükmündeki belgelerde sahtecilik ve suç uydurma suçlarından dava açılması talep edilirken Doktor Baysal'ın da aynı suçlardan şüpheli olarak soruşturma dosyasına eklenmesi talep edildi. Haseki'de hazırlanan raporda sadece gözde morluk ve omuzda sıyrık teşhisi konduğunu belirten Bolaç, olaydan üç gün sonra Adli Tıp raporunda ise çok daha farklı ve ayrıntılı bulgulara yer verildiğine dikkat çekti. (“Koca'yı Döven Polislere Rapor Veren Doktora Soruşturma Talebi”, http://bianet.org, 11.07.2012) 23- Diyarbakır'da 28 Mart 2006'da yaşanan olaylar sırasında başına isabet eden gaz fişeği sonucunda yaşamını yitiren Mahsun Mızrak'ın (14) ölümüyle ilgili Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davada, Mızrak Ailesi'nin avukatı Barış Yavuz, 153 adli emanette bulunan ve sanıklar tarafından kullanıldığı belirlenen üç bombaatar ve mermi çekirdeğini hatırlattı. "İncelemede, emanetteki dosyanın en önemli delilinin değiştirildiğini gördük. Maktulün kafatasından çıkarılan bombaatar mermisi yerine av tüfeği fişeği bırakılmış. Bizce sanıklar bu delili değiştirdi. Mahkeme bu önemli delili bulmalı." dedi. Mahkeme “emanete alınan mermi çekirdeği ile mahkememize gönderilen fişek kartuşunun tamamen farklı nitelikte maddeler olduğu anlaşıldığından, otopside ele geçirilen mermi çekirdeğinin nasıl, ne şekilde ve kim tarafından değiştirildiğinin araştırılması için Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunulmasına" karar verdi. Duruşma Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'na yapılan suç duyurusunun sonucunun beklenilmesi için ertelendi. (“Mahsun Mızrak Davasında Deliller Değiştirildi”, http://bianet.org, 19.07.2012) 24- 24 yaşındaki Cem Aygün, Keçiören’de GBT sorgusu sırasında kaçtığı ve ‘dur’ uyarısına uymadığı iddiasıyla polisin açtığı ateşle hayatını kaybetmişti. Arkasından 10 el ateş edildiği saptanan Aygün’ün ölümüyle ilgili iki polis, önceki gün mesai saatinden sonra nöbetçi savcılığa çıkarıldı. İki polis ifade verdikten sonra serbest bırakıldı. Savcılığın otopsi raporu ve tanıkların ifadesini aldıktan sonra şüpheli polisleri tekrar ifadeye çağıracağı belirtildi. İki polis soruşturma nedeniyle açığa alınırken, haklarında idari soruşturma başlatılacağı belirtildi. Bu arada Aygün’ü polislerin ifadelerinde ‘ateş sırasında ayağım sendeledi’ yönünde savunma yaptığı belirtildi. Savcılığın bu kararı tepki toplarken, Aygün’ün yedi ablası dün sabah saatlerinde Ankara Emniyet Müdürlüğüne gelerek, kardeşlerini vuran polisleri gör- mek istedi. Buna izin verilmeyince arbede yaşandı. Aygün’ün ablaları polisin sert müdahalesiyle yaralandı ve Yenimahalle polis karakoluna götürüldü. ‘Polise mukavemet ve mala zarar vermekten’ haklarında işlem yapılan 7 kardeş 2 saat sonra bırakıldı. (“Polislere özgürlük ablalara gözaltı”, http://www.radikal.com.tr, 02.09.2012) 25- 2005 yılında başlayan MLKP davasının son duruşması dün yapıldı. Çağlayan’daki Adalet Sarayı’nda İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmaya 11’i tutuklu 26 sanık katıldı. Savunma yapmaları istenilen sanıklar, savunmalarında Müdür Yardımcısı Sedat Selim Ay’ın kendilerine işkence yaptığını iddia etti. Davanın tutuksuz sanığı Hatice Bolat, gözaltına alındığı zaman terör şubesinde Sedat Selim Ay’ın kendisine işkence yaptığını belirtti. İşkence nedeniyle birçok sağlık sorunu yaşadığını ifade eden Bolat, “"Benim gibi yüzlerce kişi benzer işkenceler sonucu sağlık sorunları yaşamaktadır. Bazıları da işkence sonucu ölmüştür. Selim Ay hakkında bana işkence yapması nedeniyle yasal işlem yapılmasını talep ediyorum" dedi. Sedat Selim Ay hakkında suç duyurusunda bulunan Bolat, işkence gördüğüne dair raporu da mahkeme heyetine sundu. Duruşma sonunda tutuklu sanık Sedat Şenoğlu’nun tahliyesine karar veren mahkeme, emniyet görevlisi Sedat Selim Ay hakkındaki suç duyurusuna ilişkin ise bir hüküm vermedi. (“MLKP duruşmasında 'Sedat Selim Ay bana işkence yaptı' iddiası “, http://www.radikal.com.tr, 07.09.2012) 26- Sevag Balıkçı'nın zorunlu askerlik yaparken 24 Nisan 2011'de ölümüne neden olan Kıvanç Ağaoğlu'nun yargılandığı davanın sekizinci duruşması Diyarbakır 2. Hava Kuvvet Komutanlığı Askeri 154 Mahkemesi'nde yapıldı. Davada bilirkişi raporunda Ağaoğlu kusurlu bulunurken, müdahil avukatı Hâlâ vurt'un dosyanın Adli Tıp Kurumu'na gönderilmesi talebi kabul edildi. Sanık avukatlarının yayın yasağı talebi ise reddedildi. Bir sonraki duruşmanın 5 Kasım 2012 tarihinde yapılmasına karar verildi. (“Bilirkişi Raporu: Balıkçı'nın Ölümünde Ağaoğlu Kusurlu”, http://bianet.org, 07.09.2012) 27- Mardin’in Derik ilçesi’nde görevliyken hakkında tecavüz, işkence ve faili meçhul cinayet suçlamaları yöneltilen ancak her seferinde beraat eden Ankara Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Musa Çitil hakkında dava açıldı. 1990’lı yıllarda işlenen faili meçhul cinayetlere ilişkin sürdürdüğü soruşturmayı tamamlayan Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı, o dönemde Derik İlçe Jandarma Komutanı olan Musa Çitil’e ağır suçlamalar yöneltti. İddianamede Çitil’in görev yaptığı dönemde ‘fütursuzca davrandığı, terörist-sivil vatandaş ayrımı yapmadığı, vatandaşı potansiyel terörist olarak gördüğü’ belirtilerek, “Şüphe olsun olmasın sivil vatandaşları çeşitli şekillerde ve tamamen keyfi bir şekilde öldürdüğü anlaşılmıştır” denildi. Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesi, iddianameyi kabul etti ve davayı açtı. Mahkeme, 11 Ekim 2012 tarihine duruşma günü verdi. Mahkeme tensip tutanağına şüphelinin duruşmalara katılmaması halinde hakkında yakalama kararı çıkartılacağını belirtti. Mahkeme ayrıca İçişleri Bakanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığı’na müzekkere yazarak, Çitil’in görev yaptığı ve izinli olduğu tarihlerin bildirilmesini istedi. (“Komutan fütursuzca adam öldürdü”, http://www.radikal.com.tr, 08.09.2012) 28- Baran Tursun’un polis kurşunuyla öldürülmesine ilişkin davanın ilk duruşma- sında, sanık polise attığı yumurtanın avukata gelmesi nedeniyle yargılanıp beraat eden abla Şelale Tursun’a Yargıtay’dan kötü haber geldi. 9. Ceza Dairesi, “O yumurtayı atarken avukata değebileceğini düşünmeliydi” diyerek, abla Tursun’un ‘olası kasıtla mala zarar’dan cezalandırılmasını savunarak, kararı bozdu. Mahkeme bu görüşe uyarsa, Tursun’a üç ay ile iki yıl arasında ceza çıkabilir. Buna karşın yargı, Tursun’u vuran polise “Öldürme kastı yoktur” diyerek, iki yıl bir aylık cezayı yeterli görmüştü. (“Tursun'da garip kasıt”, http://www.radikal.com.tr, 14.09.2012) 29- Başbakan Erdoğan'ın Hopa mitingi öncesi ve sonrasında yaşanan olaylarda Erdoğan'ın otobüsündeki Başbakanlık Koruma Daire Başkanlığında görevli polis memuru Servet Erkan'ın da aralarında bulunduğu bazı polislerin yaralanmasına neden oldukları gerekçesiyle 51 sanık hakkında yeni bir dava açıldı. Sanıkların “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet etme”, “kamu görevlisine görevini yaptırmamak için direnme”, “yaralama” ve “kamu malına zarar verme” suçlarından Hopa Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılanmasına başlandı. Sanıkların katılmadığı duruşma, eksikliklerin giderilmesi için ertelendi. (“Hopa sanıklarına yeni dava”, http://www.radikal.com.tr, 17.09.2012) 30- İstanbul Metris Cezaevi'nden 11 Eylül 2011'de yola çıkan cezaevi nakil aracı yedi il ve beş ilçe dolaşıp beş günde 3 bin 166 kilometre kat ettikten sonra, motorundaki arıza nedeniyle 16 Eylül'de yandı. Araçta bulunan mahpuslar Medeni Demir, Sinan Aşka, Akif Karamalı, İsmet Evin ve Abdülsettar Ölmez adlı hükümlü ve tutuklular yanarak öldü. Yalnızca araç sürücüsü ve araçta görevli iki jandarma subayı hakkında "taksirle adam öldürmeye sebebiyet" 155 iddiasıyla Kayseri 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açıldı. Tutuklular Demir, Aşka ve Karamalı'nın aileleri, Adalet Bakanlığı aleyhine üç ayrı tazminat davası açtı. Ring aracında yanarak ölenlerin avukatlarından Necdet Edeman açıklamasına göre, Bakanlık adına savunma yapan Hazine, davası sürerken ölen Karamalı'nın "Oğlunuz cezaevindeydi, tazminat istemeye hakkınız yok" anlamına gelen bir yanıt verdi. Demir'in ailesi için de "10 yıl hüküm giymiştir. Bilakis ailesinin maddi desteğine ihtiyacı vardı" savunması yapıldı. Üç savunma da yangının oto bakım servisinin hatasından kaynaklandığı üzerine kuruldu. Oysa savcılık, servis çalışanları hakkında takipsizlik kararı vermiş; nakil aracı sürücüsü ile araçta görevli iki jandarmaya dava açmıştı. Avukat Edeman, bu savunmaya karşı bir cevap dilekçesi yazdıklarını, ölen üç kişinin hükümlü değil tutuklu olmalarına vurgu yaptıklarını söyledi. ("Mahpuslar İnsan Haklarından Muaf mı Tutuluyor?", http://bianet.org, 17.10.2012) ardından yargılanmaya yeniden başlandı. Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya sanıklardan Tekin Taşlıova, Atanur Arslan ve Gürah Ayhan, sanık ve müdahil avukatları katıldı. Müdahil Gürkan'ın avukatı Elvan Olkun, davanın 2001'den beri sürdüğünü, direnme kararı verilmesi durumunda kararın Yargıtay Ceza Genel Kurulu'na gideceğini, bunun da yargılamayı uzatacağını ifade ederek, bozma ilamına uyulmasını istedi. Cumhuriyet savcısı, mahkemenin mahkûmiyet kararında direnmesi talebinde bulundu. Sanıklar ve avukatlarıysa bozma kararına uyulmasını talep etti. Mahkeme, bozma kararına uyulmasını kararlaştırdı. Yargıtay'ın bozma gerekçesi olarak gösterdiği, Gürkan'a ait adli raporun aslının, daha önce yargılandığı Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nden istenmesine ve diğer eksiklerin giderilmesine karar veren mahkeme, duruşmayı erteledi. (“Yargıtay'ın üç kez bozduğu 'işkence davası' yeniden başladı”, http://www.zaman.com.tr, 09.11.2012) 31- Beş yıl önce polise rüşvet vermek istediği iddiasıyla gözaltına alınan işadamı Sezai Yakar’ı karakolda darp ettikleri öne sürülen yedi polisin İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandığı davada savcı, ‘beraat’ istedi. Savcıya göre, Yakar karakolda duvarları yumruklayıp kendisine zarar vermiş. Davanın karar duruşması 1 Mart 2013’te görülecek. (“Savcının işkence görüşü: Kendi yapmış”, http://www.radikal.com.tr, 02.11.2012) 33- Avcılar’da üç yıl önce Güney Tuna adlı genci döverek bacağının kırılmasına ve beyin kanaması geçirmesine neden olan 6 polis ve doktor aleyhine açılan ve Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden davanın 7 Kasım’daki duruşmasında savcı, polisler için ‘ağırlaştırılmış işkence’ suçundan 8-15 yıl, Doktor Ertan hakkında da ise ‘resmi belgede sahtecilik’ iddiasıyla 2-5 yıl hapis cezası talep etti. Duruşma karar verilmek üzere 18 Aralık 2012 tarihine ertelendi. (“Sıfır tolerans için nihayet adım”, http://www.radikal.com.tr, 15.11.2012) 32- Atılım Gazetesi Muhabiri Şenol Gürkan'a, gözaltına alındığı 2001'de işkence yaptığı ileri sürülen Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'nde (TEM) görevli 4 polis memurunun, haklarındaki mahkûmiyet hükmünün usul yönünden bozulmasının 34- İzmir'in Karabağlar ilçesindeki tartışmada, polisin açtığı ateş sonucu 1 kişinin hayatını kaybettiği olayla ilgili davanın 156 görülmesine başlandı. İzmir 6. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya, tutuklu sanık polis memuru İmran Kahya, tutuksuz yargılanan müşteki sanıklar Faruk Karhan, Seyit Ekinci, maktül Emrah Barlak'ın annesi Gülpaşa Barlak ve babası Nusrettin Barlak, tanıklar ve tarafların avukatları katıldı. İmran Kahya ifadesinde özetle; “Silah istem dışı olarak patladı. Emrah'ı öldürmek gibi bir kastım yoktu. Böyle bir niyetim olsa daha ilk hamlede vururdum.” dedi. Maktül Emrah Barlak'ın babası Nusrettin Barlak ise “Sanıktan ve olay yerinde bulunan polislerin hepsinden şikâyetçiyim" dedi. Diğer tanıkları da dinleyen mahkeme heyeti, polis memuru İmran Kahya'nın tahliye talebini reddederek duruşmayı erteledi. (“Emrah'ı vuran polise tahliye yok”, http://www.cnnturk.com, 16.11.2012) 35- Bursa’da 12 Eylül darbesinin ardından 11 yıl tutuklu kalan ve 1988 yılında Bursa’daki cezaevinde işkence gördüğünü iddia eden 63 yaşındaki Sait Özdemir’in suç duyurusunun ardından, o dönemde cezaevinde görevli olan, aralarında şu anda İmralı Cezaevi’nin başgardiyanı Ş.Ü.’nün de bulunduğu 5 kişi hakkında ’işkence’ suçundan 12 yıla kadar hapis cezası istemiyle açılan davanın ilk duruşması dün görüldü. Ş.Ü. işkence içeren herhangi bir davranışta bulunmadığını ve şikâyetçiyi de tanımadığını söyledi. Özdemir ise şunları anlattı: “Türkiye Öğretmenler Birliği üyesi olduğum için yüzlerce öğretmen gibi ben de gözaltına alındım. İlçe karakolunun kömürlüğünde 40 gün zincire bağlı olarak işkence gördüm. 11 yıl birçok cezaevine nakledildim. 1988 yazında Bursa H Tipi Cezaevi’nde arama bahanesiyle koğuşlardan bizi alıp, yarı çıplak ağustos güneşinin altında sabahtan akşama kadar havalandırmada tuttular. Hâlâ cildimdeki rahatsızlık- lar devam ediyor. Bize işkence yaparken ’Bunların etkisini 20- 30 yıl sonra göreceksiniz.’ dediler.” Özdemir’in eşi Sündüz Özdemir ise “Görüşte çocuklarım babalarını tanıyamadılar. Eşim kötü muamele sonucu cilt kanseri rahatsızlığına yakalandı” dedi. (“İmralı'nın Başgardiyanı işkence sanığı”, http://www.radikal.com.tr, 16.11.2012) 36- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Artvin'in Hopa İlçesi'nde geçen yıl düzenlediği miting öncesi ve sonrasında emekli öğretmen Metin Lokumcu'nun hayatını kaybettiği olayları protesto etmek için Rize'nin Pazar İlçesi'nde basın açıklaması yapan 22 kişi hakkında Pazar Asliye Ceza Mahkemesi’nde 1-3 yıl hapis istemiyle dava açıldı. (“Hopa'nın yakınından geçen yanıyor!”, http://www.radikal.com.tr, 10.12.2012) 37- Kayseri’de cezaevi nakil aracının yanması ve beş mahkûmun ölmesine ilişkin olarak yalnızca araç sürücüsü Cafer Sarı ve araçta görevli iki jandarma subayı hakkında ‘taksirle adam öldürmeye sebebiyet’ iddiasıyla Kayseri 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan davada sanık sürücü Cafer Sarı, 26 Kasım 2012’de alınan ifadesinde aynı marka araçtan Sincan Cezaevi’nde de bulunduğunu ve ‘Ufuk’ adlı sürücü arkadaşının kendisine anlattığına göre, durup dururken yandığını ve her zaman aynı sorundan şikâyet edildiğini savunmuştu. Bunun üzerine Mahkeme Sincan Cezaevi’ne talimatla “İddia doğru mu?” diye sordu. Gelen yanıtta Sincan, Ufuk adlı sürücülerinin ve aynı marka araçlarının olduğunu kabul ederken, yalnızca yangın iddiasını yalanladı. Duruşma 1 Nisan 2013 tarihine ertelendi. (“Nakil davası: O araçların hepsi mi yanıyor?”, http://www.radikal.com.tr, 10.12.2012) 157 38- ‘Hastanede polise dayak attıkları’ öne sürülen görüntülerden 45 dakika önce Yenibosna 75. Yıl Polis Merkezi’nde polisler tarafından dövüldükleri ortaya çıkan Servet ve Kemal Karataş dün ‘sanık’ sıfatıyla ilk kez hâkim karşısına çıktı. Karataş kardeşler tarafından tartaklandığını iddia eden dört polisten ikisi de ‘mağdur’ sıfatıyla duruşmaya katıldı. Bu iki polisten Melikşah Alperen Dinç’in, karakol görüntülerinde dayak attıktan sonra ‘eli incinen’ polis olduğu anlaşıldı. Dinç’in karakoldaki olaydan sonra güven timinde görevlendirildiği ortaya çıktı. Bu arada dayaktan yalnızca üç gün sonra kardeşlere iki dava açılırken; aradan 4 ay geçtiği halde hiçbir polis için iddianame düzenlenmediği, hatta hiçbirinin şüpheli sıfatıyla ifadesinin alınmadığı belirlendi. Dava dosyasına göre ilk dava olaydan üç gün sonra 7 Ağustos’ta polise direndikleri iddiasıyla gözaltına alınıp karakolda dövülen 19 yaşındaki Kemal ve 23 yaşındaki Servet Karataş’a açıldı. Dört polisin şikâyetçi ve mağdur olarak anıldığı iddianamede; iki kardeş ‘direnme ve hakaret’ ile suçlanıyor. İki kardeşin şüpheli madde bulundurdukları iddiasıyla iki kez durduruldukları, ikinci arama öncesinde küfredip direndikleri, bir polise kafa atıldığı, diğerininse dövüldüğü ileri sürüldü. İkinci dava ise 8 Ağustos’ta açıldı. Savcı Ertuğrul Sarıyar’ın hazırladığı, hastanede polislerin dövülmesini konu alan iddianamede ise bu kez de Servet, Kemal, Cengiz ve Diyaettin Karataş ‘polise direnme’ ile suçlanıyor. (Dayaktan sonra güven timine atandı, http://www.radikal.com.tr, 12.12.2012) 39- Süleyman Cihan'ı 12 Eylül darbesinin ardından götürüldüğü "İkinci Şube'de işkenceyle öldüren ekiple ilgili yapılan suç duyurusunda, Cumhuriyet Başsavcıvekili Ahmet Tayfun Balyemez, 13 Kasım 2012 tarihinde yetkisizlik kararı vererek dosyayı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdi. Aynı kararda, Yüzbaşı Savaşeri ve Albay Aşken hakkında "kovuşturmaya yer yok" kararı vererek onların soruşturma evrakını Milli Savunma Bakanlığı'na gönderdi. Suç duyurusuna göre, Cihan'ı işkenceyle öldüren ekibin başında, şimdi Yenipazar Cezaevi'nde Susurluk davasından hükümlü bulunan Mehmet Ağar vardı. Emniyet 2. Şube Müdürü Ağar'ın yanı sıra şu isimlerin yargılanması istendi: Dönemin İstanbul Emniyet 1. Şube Müdürü Tayyar Sever, o dönem polis memuru olan İbrahim Şahin, Bayram Kartal, Mehmet Yetiş, Sıkıyönetim Adli Müşaviri Kıdemli Hak. Albay Durmuş Akşen ve Sıkıyönetim Savcısı Hak. Yüzbaşı Erdoğan Savaşeri. Kadıköy Cihan'ın avukatı Avukat Ömer Kavili, bu karara itiraz etti. İtiraz dilekçesinde, olay yerinde inceleme yapılmadığı ve olayın ardından verilen çelişkili ifadelerin ortaya çıkarılmadığı ifade edildi. (“Savcının Ağar ve Şahin'i Soruşturmaya Yetkisi Yok mu?”, http://bianet.org, 18.12.2012) 40- Başkale’de, 29 Ağustos 1997’de Şükrü Talay adlı köylüyü döverek öldüren dört özel harekât polisi, Van 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde üçüncü kez 11’er yıl hapis ve meslekten men cezası aldı. Yargıtay ilk kararı, “Yeni kanuna göre lehte uyarlayın.” diye, ikinci kararı “Bir de rapor alıp öyle değerlendirin.” diye, üçüncü kararı da “Sanık avukatına haber vermemişsiniz.” diye bozdu. Dört polis bu sayede, aradan geçen 15 yıl içinde bir gün olsun tutuklu kalmadığı gibi mesleklerine kesintisiz devam etti. 24 Aralık’ta, dördüncü kez görülmeye devam edilecek olan yargılama öncesinde Talay Ailesi’nin avukatı Nejdet Edemen, sanık polislerin davayı zamanaşı- 158 mına düşürmek istediklerini belirti. (“Başkale utancı, 4. kez mahkeme salonunda”, http://www.radikal.com.tr, 24.12.2012) 41- Diyarbakır'da, 28 Mart 2006'da çıkan olaylarda başına gaz bombası fişeği isabet etmesi nedeniyle hayatını kaybeden 14 yaşındaki Mahsun Mızrak'ın ölümüyle ilgili davaya devam edildi. 3 polisin TCK'nın 81/1. maddesinde yer alan "Olası kast sonucu ölüme neden olmak" suçundan yargılandığı Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya, tutuksuz yargılanan polis memurları katılmadı. Duruşmada, Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü'nün mahkemeye gönderdiği yazı okundu. Yazıda, adli emanette kayıtlı 3 silahın "ihtiyaç duyulduğundan ve periyodik bakımlarının yapılması için" iadesi talep edildi. Mızrak ailesinin avukatı Barış Yavuz, emniyet müdürlüğünün talebinin reddine karar verilmesini talep etti. Cumhuriyet savcısı da Avukat Yavuz'un taleplerinin kabulünü istedi. Mahkeme heyeti, Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü'nün talebini gelecek duruşmada değerlendirmek üzere duruşmayı erteledi. (“Mahsun Mızrak davası ertelendi”, http://www.etha.com.tr, 25.12.2012) 42- Diyarbakır'da cumartesi akşamı polisler tarafından vurularak öldürülen Özgür Arda'nın üzerinde silah olmadığı ve güvenlik güçleriyle çatışmadığı ileri sürüldü. Taraf gazetesine konuşan görgü tanığı Mehmet Yıldırım olayı şöyle anlattı: "Bir anda panzer geldi. İçinden üç sivil polis gelip bizden kimlik sordu. Özgür kafasını çevirip sırtını dönüp biraz ilerledi ve polisler arkasından sıktı. Ambulans geldiğinde de polisler, Özgür'ü yarım saat yerde beklettiler. Üzerinde kimlik yoktu. Silah da yoktu." Ailesini görmek için, kaldığı ceza- evinden izinli çıkan Arda'nın ölümünden sorumlu iki polis ise hafta sonu "Adam öldürmeye tam teşebbüs" suçundan sevk edildikleri mahkeme tarafından tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. (“Arda'yı Vuran Polisler Serbest”, http://bianet.org, 26.12.2012) 43- Erzurum Tipi Ceza İnfaz Kurumu Çocuk Koğuşu'nda 5 yıl önce, Y. S. ve A. S.'ye banyoda ellerini bağlayıp ağızlarına çarşaf tıkayarak tecavüz ettikleri iddiasıyla tutuksuz yargılanan 5 kişi, 3'ncü Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 12'şer yıl hapis cezasına çarptırıldı. Mahkeme E.D. ve S.Ç.'yi ayrıca Y.Ç.'ye yaptıkları cinsel istismar suçundan da 10'ar ay hapis cezasına çarptırdı. Verilen karar sonrası sanıklardan S.D. "Böyle adalet mi olur?" diyerek mahkeme heyetine hakaret küfür etti. Bunun üzerine tutanak tutuldu. Mahkeme heyeti, sanıkların hükümle birlikte tutuklanmasına karar verdi. (“Cezaevi tuvaletinde tecavüz”, http://www.milliyet.com.tr, 28.12.2012) 2.3.1. DEĞERLENDİRME İşkence faillerinin cezasız kalmasının en temel nedenlerinden biri; yürütülen soruşturmalarda ve daha sonra bu soruşturmalar sonucunda açılan davalarda faillerin işkence suçu (TCK madde 94-95) dışında diğer suçlardan yargılanmasıdır. Bu dönemde basına yansıyan soruşturma ve kovuşturmalarda işkence suçu kapsamında açılan soruşturma ve davalar; (Bkz. Bölüm 2.3. - Albay Üçok, Fevziye Cengiz, 12 Eylül Davası ve 16, 17, 21, 31, 33, 35 no’lu haberler). Fevziye Cengiz davasında; Fevziye Cengiz'i darp eden polislerin 5 yıl 9 ay hapis cezası istemiyle yargılandığı davada önce İzmir 17. Sulh Ceza Mahkemesi, dava dosyasında tehdit suçu söz konusu olduğu- 159 nu söyleyerek dosyayı Asliye Ceza Mahkemesi'ne göndermiş daha sonra görevsizlik ile davaya bakan İzmir 12. Asliye Ceza Mahkemesi polislerin "işkence suçundan yargılanması gerektiğine" karar vererek görevsizlik kararı vererek dosyayı Ağır Ceza Mahkemesi'ne göndermiştir. İzleme döneminde bu dava dışında diğer hiçbir Mahkeme suçun "işkence" olduğu kanaatine vararak "görevsizlik" kararı vermiştir. Uygulamada işkencenin cezalandırılması önünde temel engellerden biri olan, savcıların “fiilin ağırlığına” göre yaptıkları suç tasniflemesi sonucunda işkence suçu yerine basit yaralama, tehdit, görevi kötüye kullanma vs. suçlardan dava açılması halen devam etmektedir.30 (Bkz. Bölüm 2.3. - 7 no’lu haber). Bu izleme döneminde yaşanan bir gelişme işkence suçunun cezalandırılması için soruşturmaları yürüten ve davaların açılmasını sağlayan savcılara ne kadar büyük bir görev düştüğünü bir daha ortaya çıkarmıştır. Ankara Cumhuriyet Savcısı Murat Demir’in, 12 Eylül döneminde yapılan işkenceler hakkındaki soruşturmayı, “işkence, eziyet veya köleleştirme yoluyla insanlığa karşı suç işlemek” kapsamında 30. İşkence suçu yerine başka suçlardan soruşturma ve dava açılmasının, işkencenin cezasız kalması önündeki en büyük engellerden biri olduğu ve bu duruma ilişkin uygulamada yaşanan sakıncalar, problemler ve cezasızlığa ilişkin olarak Bkz. “TOHAV İşkence ve Kötü Muamele İzleme Raporu2011”, Yay. Haz. Ruhşen DOĞAN YILDIZ, Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul, 2011, s. 118-122 31. Diyarbakır Milletvekili Emine AYNA tarafından verilen 7/10157 esas nolu yazılı soru önergesine İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin tarafından verilen B.05.1.EGM.0.12.65012 (91250) 7044117/47 sayı no’lu ve 03.01.2013 tarihli cevap yazısı. s.1 yürütme kararı alarak “soruşturmanın zamanaşımından düşmesinin” önüne geçmesi diğer soruşturma ve davalar için de örnek teşkil etmesi gerekmektedir. İşkence faillerine karşı yürütülen disiplin soruşturmaları ve cezaları işkence ile etkin mücadele kapsamında caydırıcılık özelliği en fazla olan alanlardan biridir. Ne yazık ki bu dönemde de yürütülen disiplin soruşturmaları, cezai soruşturmalara göre daha az sayıdadır. İzleme döneminde basına yansıyan iki tane disiplin soruşturmasına rastlanmıştır. (Bkz. Fevziye Cengiz davası ve 4 no’lu haber). İzmir Karabağlar Karakolu'nda Fevziye Cengiz'e elleri kelepçeliyken şiddet uygulayan polislerle ilgili yürütülen idari soruşturma sonucunda söz konusu iki polis memuru için 12 ay kıdem tenzili cezası istenirken, karakol personeli için disiplin cezasına gerek olmadığına karar verilmiş. Verilen bu ceza işkence gibi ağır bir ceza gerektiren suç kapsamında yargılanan failler için oldukça düşük kalmaktadır. Bu da yürütülen disiplin soruşturmasının caydırıcılık etkisini azaltmaktadır. Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığı’nca yürütülen diğer soruşturmada ise (4 no’lu haber) mağdurları darp eden karı-koca polislerden yalnızca kadın polis Alperay Çakır için Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü’ne göre “kınama” cezası talep edilmiştir. Adalet Bakanlığı’nın kayıtlarına göre31 01.01.2007-15.10.2012 tarihleri arasında herhangi bir birim gözetmeksizin (yani sadece kolluk güçleri değil tüm devlet memurları dâhil) idari yönden; Türk Ceza Kanununun 256’ncı maddesi gereğince 104 personele kısa ve uzun süreli durdurma cezaları verilmiş, 286 personelin ise soruşturması devam etmektedir. Adli yönden ise; TCK 94 ve 95 inci maddeleri gereğince bir personele memuriyetten men, 11 personele hapis cezası verilmiş, 46 personelin ise 160 mahkemesi devam etmekte olup, TCK 256 maddesi gereğince 8 personele para cezası, 4 personele hapis cezası verilmiş, 422 personelin ise mahkemesi devam etmektedir. Az sayıda disiplin soruşturmasının yürütülmesi ve bu soruşturmalar sonucunda verilen cezaların caydırıcılıktan öte olmasının yansıra disiplin soruşturmaları açısından devam eden diğer bir sorun da halen disiplin yargılamasının ayrı ve bağımsız bir mekanizma olarak uygulamada yer alamayışıdır. Bu algı sonucunda disiplin soruşturması açılması için genellikle ceza soruşturmasının ve yargılamasının sonuçları beklenmekte ya da ceza kovuşturması ile tespit edilen suç ile sınırlı kalınarak soruşturma yürütülmektedir. Bir önceki izleme raporumuzda da belirttiğimiz üzere işkence ile mücadelede caydırıcılık açısından adli ve idari soruşturmalarda alınacak tedbirler oldukça önemlidir. Bu dönemde de geçen yıl olduğu gibi kanun koyucu ve uygulayıcılarının örneğin Devlet Memurları Kanunu’nun 137 maddesinde belirtilen “görevden uzaklaştırma” gibi tedbirleri almadıkları/uygulamadıkları görülmüştür. Hiçbir işkence faili gerek adli gerekse idari yargılama sırasında görevinden uzaklaştırılmamıştır. Bu durum soruşturmanın bağımsızlığı ve tarafsızlığının sağlanması ile birlikte, delillerin kaybolmaması, karartılmaması, mağdur ve tanıklar üzerinde baskının ortadan kaldırılması gibi güvenceler sağlaması açısından her soruşturma aşamasında temel bir kural gibi uygulanması gerekmektedir. Uygulamada ise bu kuralın istisnai olarak uygulandığını görmek bile oldukça zordur. İşkence suçu ile mücadelede, işkence ve kötü muamelenin etkin ve yeterli bir şekilde soruşturulması ve kovuşturulması en önemli husustur. Özellikle savcı ve hâkimler işkence mağdurlarının “işkence gördüklerine dair beyanlarını” her zaman “yalnız başına” başkaca bir delil veya tanığa ihtiyaç duymaksızın ciddi bir iddia olarak ele almalı ve işkence suçları açısından gereken önemi ve hassasiyeti göstererek re’sen soruşturma ve kovuşturma yürütmelidir. Uygulamada mağdurların işkence iddiaları nedeniyle adeta sanık pozisyonuna sokulduğu olayların yaşanması engellenmeli, konu ile ilgili yasal güvenceler getirilmelidir. Mağdurları, yaptıkları şikâyet başvurularından ve davalarından vazgeçirmek için işkence failleri tarafından açılan “karşı davalara” (“kamu görevlisini yaralamak ve hakaret etmek”, “polise direnme”, “hakaret”, “kamu malına zarar verme”, “yaralama sonucu tazminat davası”) bu izleme döneminde de rastlanılmıştır. (Bkz. Bölüm 2.3. 17.21 no’lu haberler). Bu davaların birinde; işkence suçunun failleri hakkında açılan dava sonuçlanmamışken, işkence mağduru hakkında açılan dava kısa bir zaman içinde sonuçlanmış ve mağdur rüşvet vermek suçundan 10 ay hapis cezası almıştır. Uygulamada işkence davalarının yıllarca sürdüğü hatta kimi zaman zamanaşımına uğraması karşısında bu tip davaların kısa zamanda sonuçlanması ve çoğunlukla ceza verilmemesi işkencenin önlenmesini ve cezalandırılmasını olumsuz etkilemektedir. ÖNERİLER Devlet Memurları Kanunu da dâhil olmak üzere işkence suçunun soruşturulması ve yargılanmasına ilişkin ve özel kanun/genel kanun ayrım ve tartışmasına girilmeden diğer kanun ve mevzuatlarda da işkence suçu, yargılama usulleri ve verilecek cezalar ayrı ve net olarak hiçbir sınırlama getirilmeden düzenlenmelidir. Adalet Bakanlığı tarafından hâkim ve savcılara suçun tasnifi, uygulamada birlik sağlanması, karışıklıkları önleme gibi amaçlarla eğitim verilmesi sağlanmalıdır. 161 İzin sistemi, işkence suçu (TCK madde 94-95) ve zor kullanma yetkisinin aşılması (TCK madde 256) dışında kanunda yer alan işkence ve kötü muamele kapsamında değerlendirilebilecek diğer suçlar için de kaldırılmalıdır. Sadece işkence suçu fiilini işleyen değil bu suçun işlenmesine engel olmayarak, gerekli denetimleri yapmayarak suçun veya suçluların ortaya çıkarılmasını engelleyen amir konumundaki kolluk güçleri ile gerçeğe aykırı rapor düzenleyerek işkencenin belgelendirilmesini engelleyerek soruşturulmasına mani olan, yanlı yönlendiren doktorlar ve kurum/kuruluşlar da soruşturma kapsamına alınmalıdır. Suç duyurusunda bulunulduğu veya ihbar ile öğrenildiği andan itibaren savcılar tarafından derhal olay yerine gidilerek keşif yapılması, delillerin toplanması ve el konulması sağlanmalı, mağdur lehine delillerin toplanmasına, tanıkların dinlenmesine önem verilmelidir. Kanun veya ilgili düzenlemeler ile işkence suçu kapsamında özel görevli Savcıların ve personelin istihdamı sağlanmalıdır. İşkence suçunun zamanaşımına uğramaması için ek ve etkili tedbirler alınmalı, bunlar yasal güvenceye kavuşturularak aksi davranışta bulunan, işi geciktiren, yazışmalar gibi işlemleri zamanında yapmayanlar hakkında adli ve idari yaptırımlar getirilmelidir. Eski 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 245/ek fıkra maddesinde yer aldığı üzere işkence ve kötü muamele suçlarından dolayı verilen cezaların para cezasına çevrilmesi, ertelenmesi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması gibi tedbirlere çevrilemeyeceğine ilişkin yasal güvenceler yeniden getirilmelidir. Disiplin soruşturmaları bağımsız ve tarafsız kişi veya kurullar tarafından yapılmalı, görevden uzaklaştırma tedbirleri için disiplin soruşturması açılması şartı aranmaksızın memuriyetten men, görevden uzaklaştırma gibi yaptırımların caydırıcılık açısından bağımsız ve tarafsız kişi ve kurullarca haklarında işkence suçundan soruşturma açılan tüm kişilere, adil yargılanma haklarını engellemeyecek bir şekilde sürekli olarak uygulanması sağlanmalıdır. İstatistikler daha ayrıntılı bir şekilde tutulmalıdır. Örneğin mağdurlar veya avukatları tarafından yapılan suç duyurusunda işkence ve kötü muamele olarak tespit edilmiş başvuruların kaç tanesinin daha sonra “işkence” suçundan açıldığına dair daha özel veriler eklenmelidir. Hakkında işkence ve işkence kapsamında değerlendirilen diğer suçlardan cezai soruşturma açılanlar hakkında otomatikman disiplin soruşturması açılması şeklinde düzenlemeler yapılmalı, her iki soruşturma kapsamında yargılananlar soruşturma veya yargılama süresince görevlerinden uzaklaştırılmalıdır. Bu tedbirin uygulanması,amirlere veya soruşturmacılara tanınan takdir hakkının kullanımına ya da herhangi bir şarta bağlı olmaksızın herkes için açık ve net bir şeklide uygulanmak üzere yasal güvenceye kavuşturulmalıdır. Halen Adalet Bakanlığı’na bağlı olmasından ötürü bağımsızlığı ve tarafsızlığı kamuoyunda çok tartışmalı olan Adli Tıp Kurumunun uygulamadaki resmi bilirkişilik tekeli kaldırılmalı, CMK’da düzenlendiği şekilde üniversite, araştırma hastaneleri gibi diğer sağlık kuruluş ve kişilerinin de resmi bilirkişi olarak tanınması, karar verirken kullanılması için tedbirler alınmalıdır. Var olan düzenlemeler kapsamında adli tıp birimlerinin ve uzmanlarının sayısının azlığı dikkate alınarak bu birim ve kişilerin sayısının ve kalitesinin artırılması için gerekli bütçe ve eğitim vs. gibi düzenlemeler yapılmalıdır. İşkence failleri ile soruşturmayı yürü- 162 ten savcı ve idari amir arasındaki hiyerarşik ilişki, failin çalıştığı kurum ya da birim tarafından soruşturmanın yürütülmesi soruşturmaların bağımsızlığı ve tarafsızlığına gölge düşürmekte olup bir an önce adli kolluk sisteminin kurularak etkin bir şekilde çalışmasına yönelik düzenlemeler yapılmalı, disiplin soruşturmasını failin hiyerarşik üstleri yerine bağımsız kişi ve kurullar tarafından yürütülmesi sağlanmalıdır. Mağdurlara yönelik olarak; Mağdurların gördükleri işkence ve kötü muamele nedeniyle yaptıkları sağlık ve tedavi masrafları karşılanarak, mağdurların ücretsiz bir şekilde sağlık hizmetlerine ulaşmaları sağlanmalı, mağdurlara tıbbi ve psiko-sosyal destek sağlanarak, ailelerini ve yakınlarını da kapsayacak bütüncül bir rehabilitasyon hizmeti sunulmalıdır. Sadece ceza ve idari yargıda getirilen nakdi tazminat müessesinden yararlanmak isteyen mağdurlara adli yardım hizmeti, harçlardan muafiyet tanınma gibi güvenceler getirilmelidir. Tazminat davalarına ilişkin zamanaşımı kaldırılmalıdır. 2.4. İŞKENCE ve KÖTÜ MUAMELE SUÇLARINA İLİŞKİN SONUÇLANAN DAVA ve SORUŞTURMALAR 1- Erzincan’da askerlik görevini yapan er Orhan Abravcı bölük komutanı Astsubay Mehmet Ersoy tarafından öldüresiye dövüldü. Komutanından yediği dayak sonrasında kalça kemiği kırılan Abravcı GATA’da iki kez ameliyat edildi. Ölümden dönen askere, GATA’da “Askerliğe elverişli değildir.” raporu verildi. Orhan Abravcı’yı döven Astsubay Ersoy Erzincan’daki 3. Ordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nde görülen davada “Uzaktan görenler darp sanmış olabilir, Orhanı sadece ince bir çubukla dürttüm” dedi. Yapılan yargılama sonucunda Askeri Mahkeme astsubay başçavuşa 3 ay hapis cezası verdi. Sonra bu cezayı sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûmiyetinin bulunmaması gerekçesiyle 1500 TL para cezasına çevirerek 24 ay taksitle ödenmesine karar verdi. Yaşanılan sakatlığın hayatı ağır derecede olumsuz etkileyeceği yönündeki GATA raporuna rağmen mahkemenin Astsubay Ersoy’u alt sınırdan cezalandırmasına itiraz eden Abravcı’nın ailesi ve avukatı kararı temyiz edeceklerini ifade etti. (“Komutan 'dürtüğü' sakat bıraktı”, http://www.radikal.com.tr, 04.01.2012) 2- Aydın’ın Kuşadası ilçesinde 4 Şubat 2011’de bir kafeteryada oturan Muharrem Süren ve Battal Battaloğlu’na “Hakkında arama kararı” bulunduğu gerekçesiyle sivil polisler kimlik sordu. Bunun üzerine Süren de, “Sizin kimliğinizi görebilir miyim?” diye sorunca, tartaklanarak gözaltına alındı. Hakkında herhangi bir arama kararı olmadığı ortaya çıkan Süren, bir gün Emniyet Müdürlüğü’nde kaldıktan sonra “Polise mukavemetten” ve “Polise görevini yaptırmamak” suçlamasıyla savcılığa çıkarıldı. İfade işlemlerinden sonra Savcılık tarafından serbest bırakılan Süren, polisler hakkında davacı oldu. Kuşadası 1. Sulh Ceza Mahkemesi’nde açılan davada hâkim, olayın görgü tanıklarının beyanlarını dikkate almazken, olayın geçtiği kafeteryanın güvenlik kameralarının kayıtlarını incelemeyi de uygun bulmadı. 08 Aralık 2011’de karar duruşması görülen davada Mahkeme Süren’e, “Polise mukavemetten” ve “Polise görevini yaptırmamak” suçlamasıyla 1 yıl 2 ay 17 gün hapis cezası verdi. Süren, verilen ceza için temyize başvurdu. (“Sen misin kimlik soran”, http://www.ozgur-gundem.com, 19.01.2012) 163 3- Küçükçekmece Çocuk Büro Amirliği’nde bir çocuğun kimlik tespiti için İstanbul Barosu CMK Servisi tarafından görevlendirilen Av. Hüsamettin Akbulut’un suça sürüklenen çocukla yaptığı görüşme notlarının polis memuru tarafından incenlemek istemesi üzerine yaşanan tartışma ve avukatın görevini yapmasının engellenmesi üzerine Av. Hüsamettin Akbulut polis memuru İ.E. hakkında Küçükçekmece Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulundu. Polis memuru İ.E. hakkında Küçükçekmece 2. Asliye Ceza Mahkemesinde “Görevini Kötüye Kullanmak” iddiasıyla açılan davada yapılan yargılama sonucunda şüpheli polis memurunun suçunu sabit görülerek TCK 251/1 maddesi gereğince işleyiş biçimini de göz önüne alarak altı ay hapis cezasıyla cezalandırmasına karar verildi. (“Avukatın görevini yapmasını engelleyen polis memuru 6 ay hapse mahkûm oldu”, http://www.istanbulbarosu.org.tr, 20.01.2012) 4- 4 Haziran 2011 tarihinde Çevre ve Orman Bakanlığı’nın önünde Bakanlığın uygulamalarını protesto etmek için oturma eylemi yapan ve gözaltına alınan çevreciler hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ‘izinsiz toplantı yapmak’ suçlamasıyla başlatılan soruşturmada, soruşturma Savcısı “toplantı ve gösteri hakkının anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’yle (AİHS) güvence altına alındığı belirterek, eylemcilerin toplantı ve gösteri hakkının kullanılması için önceden izin almalarının gerekli olmadığını ve gruba dağılmaları konusunda uyarı yapılmadan doğrudan gözaltı uygulanamayacağını vurgulayarak” takipsizlik kararı verdi. (“Savcıdan demokrasi dersi: Bir dinle”, http://www.radikal.com.tr, 23.01.2012) 5- 30 Eylül 2010'da Afyon 8. Ana Bakım Merkezi Gazinosu'nda görev yapan er Tayfun Güngör'den makarna isteyen Albay Kıray, makarnanın soğuk gelmesi üstüne Güngör'ün dizine tekme attı. Komutanların kendisine "maç yaparken dizim kırıldı" demesi için baskı yaptığını söyleyen Güngör, ilk başta korktuğu için albaydan şikâyetçi olmadı. Ancak hava değişimi için ailesinin yanına döndüğünde babası Harun Güngör durumu fark etti ve Genelkurmay Başkanlığı'na bir yazı yazarak durumu bilirdi. Bunun üzerine Eskişehir 1. Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nde hakkında dava açılan Kıray şunları söyledi: "Ben askere bir tekme salladım. Bunu bir iz bıraksın, mağduru tahrip edeyim diye yapmadım. O an kızgınlıkla olan bir olaydı. Olay gününden bu yana bir vicdan muhasebesi yaptım. Olay sebebiyle üzgünüm, pişmanım. Askerler bize ailelerinin emanetidir; ailesinden özür diliyorum. Aralık 2011'de davayı karara bağlayan Askeri mahkeme Albay Kıray'a asta müessir fiil suçundan dört ay hapis cezası verdi. Daha sonra bu cezayı iyi halden önce üç aya indirdi, daha sonra da 2 bin 250 lira para cezasına çevirdi. Tayfun Güngör ise verilen cezayı az bularak, dizindeki sorun yüzünden uzun süre ayakta duramadığını ve garsonluk mesleğini yapamadığını söyledi. (“Diz Kıran Albaya 2 Bin 250 Lira Ceza”, http://bianet.org, 08.02.2012) 6- Mardin'in Nusaybin İlçesi'nde 12 Ekim 2011'de okullardaki şiddeti protesto etmek amacıyla yürüyüş yapmak isteyen ilköğretim ve ortaöğretim öğrencisi çocukların eylemine müdahale eden kolluk kuvvetleri, kaçmalarını engellemek amacıyla mayınlı araziye doğru kovaladıkları 19 çocuğu darp ederek gözaltına almıştı. İnsan Hakları Derneği (İHD)'nin 2 Kasım 164 2011 tarihinde Mardin Valiliği İl İnsan Hakları Kurulu'na yaptığı başvuru 14 Şubat günü cevaplandı. Gelen yazıda birinci idari soruşturma sonucunda, "Polis Memuru C.K.'nın 'hizmet içinde resmi sıfatının gerektirdiği saygınlığı ve güven duygusunu sarsacak eylem ve davranışlarda bulunmak' suçunu işlediği kanaati oluştuğundan Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü'nün en üst cezasından bir altı olan 7/B-1 maddesi gereğince '16 ay süreli durdurma' cezası ile tecziye edildiği" belirtildi. İHD tarafından karar ile ilgili yapılan açıklamada ilgili polis memurunun işkence yerine başka bir disiplin maddesinden cezalandırılarak, hakkında işkenceden dava açılmasının önüne geçildiği ifade edildi. (“İHD: Valilik İşkenceyi Kabul Etti Ama Ceza Vermedi”, http://bianet.org, 16.02.2012) 7- Başbakan Tayyip Erdoğan'ın 4 Aralık 2010'da Dolmabahçe'deki rektörler buluşmasını protesto etmek isteyen öğrencileri İstanbul girişinde durduran ve sert müdahalede bulunan polisler hakkında İstanbul Barosu tarafından yapılan suç duyurusu ile başlatılan soruşturmada takipsizlik kararı verildi. Gazeteciler tarafından saniye saniye çekilen "dayak görüntülerine" karşın Pendik Başsavcılığı, “şüphelilerin atılı suçları işlediklerine dair soyut iddia haricinde kamu davası açmaya yeter şüphe oluşturacak somut delil elde edilemediğini” bildirdi. Ancak Savcılık kararında sadece Kurtköy’deki müdahaleye yer verirken Dolmabahçe yakınlarında yaşananlara değinilmedi. İstanbul Barosu karara itiraz etti, kamera kayıtlarının incelenmesini istedi, polislerin suç işlediği iddiasının "somut" olduğunu savundu. (“Savcı bu dayağı göremedi!”, http://www.radikal.com.tr, 23.02.2012) 8- Adana 6. Kolordu Komutanlığı Askeri Cezaevi'nde gördüğü yoğun işkence sonucunda hayatını kaybeden 20 yaşındaki er Murat Polat'la ilgili görülen davanın karar duruşmasında yargılanan 30 asker arasından sadece "gardiyan" olarak askerlik yapan Hüseyin Güldaşı ceza aldı. Adana 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davada, mahkeme tarafından Polat'ın ölümüne neden olan eylemin Güldaşı'nın bireysel eylemi olduğuna karar verilerek tutuksuz yargılanan 28 yaşındaki Güldaşı kasten insan öldürme suçundan 25 yıl hapis cezasına çarptırılırken, 12 asker; Savcılığın, işkence yaptıkları gerekçesiyle cezalandırma talep etmesine rağmen TCK 86. madde uyarınca "Kasten insan yaralamak" suçlamasıyla 500'er lira para cezasına çarptırıldı. Sanıklar hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildi. Cezaevi müdürü Yarbay Mustafa S. ile dört astsubayın da aralarında bulunduğu 16 asker ise beraat etti. (“Disko’da İşkenceyle Ölüm Tek Askerin Üstüne Kaldı”, http://bianet.org, 28.02.2012) 9- Eğitim-Sen'in düzenlediği mitingde polisin coplu müdahalesi sonucu sağ gözü kör olan Ankara 2 No'lu Şube Başkanı öğretmen Dengiz Sönmez, polisler hakkında suç duyurusunda bulundu. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 10 Şubat 2012 tarihinde aldığı kararda; “Emniyet görevlilerinin yasadışı gösteri ve yürüyüş yapmak üzere kendilerine gösterilen güzergâh dışında yürüyüş yapmak isteyen topluluğa müdahale etmek zorunda kaldığı” dile getirildi. Kararda, gözünü kaybeden Dengiz Sönmez’in de aralarında bulunduğu öğretmen sendikacılara yapılan müdahalenin “yasal sınırlar içerisinde kaldığı, ölçüsüz ve orantısız güç kullanılmadığı, güvenlik güçlerinin keyfi bir tutum ve davranış içine girmedikleri, yasaların ken- 165 dilerine verdiği yetkileri kullandıkları” kaydedildi. (“Polis copuyla kör oldu”, http://www.cumhuriyet.com.tr, 07.03.2012) 10- S.E., A.K., H.K. ve T.G. adlı çocuklar, Mersin Merkez Toroslar ilçesinde 24 Ağustos 2011’de gerçekleştirilen bir gösteriye katıldıkları gerekçesiyle gözaltına alınarak önce karakolda polisler tarafından işkence gördü, ardından da çıkarıldıkları mahkemede, “polise hakaret ve devlet malına zarar vermekle” suçlandılar. Nezarethane içerisinde bulunan ve oturmak için kullanılan bankın ucunu kırmak, nezarethane demirlerine vurmak ve bağırmak, ayrıca nezarethanede bulunan güvenlik kamerasına vurmak suretiyle zarar verdikleri ve yönünü değiştirdikleri gerekçesiyle Mersin 1. Çocuk Mahkemesi’nde görülen duruşmada kalbine basılarak dövülen H.K.’ye karakol kamerasının yönünü değiştirdiği gerekçesiyle devlet malına zarar vermekten 1 yıl hapis cezası verirken diğer çocuklar ise beraat etti. Çocukları savcı odasında döven polisler hakkında ise herhangi bir soruşturma açılmadı. (“4 çocuğa karakolda işkence!”, http://www.ozgur-gundem.com, 31.03.2012) 11- 13 Şubat 2011 günü sabaha karşı 06.00 sularında İzmir Alsancak'ta bulunan Romanya Konsolosluğu'nun önünde polis tarafından saldırıya uğrayan Trans Begüm’ün yaptığı suç duyurusu sonucunda açılan davada Konsolosluk önünde koruma görevi yapan polis memuru H.S. 'nin beraatine, Begüm'ün görevi yapmayı engellemekten ve hakaretten hapsine, H.S.'nin avukat ücreti olan 1100 TL’yi ödemesine karar verildi. Begüm’ün avukatı Aysun Koç'un ifadesine göre Begüm'ün kaşındaki açılma tipik bir cop yarası. Ayrıca, mahkemenin Begüm'ün gördüğü manevi hasarı hiç dikkate almadan karar vermiş olması da ayrı bir tartışma konusu. Dava Yargıtay'dan dönmezse Begüm bir yılı aşkın hapis cezasına çarptırılacak. Polis memurları ise görevlerine devam ediyor. Üstelik cezasının kesinleşmesi halinde Begüm erkek koğuşunda yatacak. (“Trans Begüm'ün Hukuksuzluk Mücadelesi”, http://bianet.org, 05.04.2012) 12- 27 Ekim 1991'de gözaltına alınan ve kendisinden bir daha haber alınamayan Hüseyin Toraman ile ilgili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca başlatılan hazırlık soruşturmasında, savcı "Tüm aramalara rağmen şüpheli bulunamadı. Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 102/6. maddesinde belirtilen 20 yıllık zamanaşımı süresi dolduğundan soruşturmaya yer olmadığına” karar verdi. ("Kaybettik ama Zamanaşımı Var", http://bianet.org, 06.04.2012) 13- DİSK’e bağlı Öğrenci Gençlik Sendikası (Genç-Sen) tarafından Beşiktaş’ta 4 Aralık 2010’da yapılan eyleme polisin saldırması ile çok sayıda öğrencinin yaralandığı ve gözaltına alındığı, E.Ö. adlı kadın öğrencinin bebeğini düşürdüğü olayla ilgili olarak yürütülen soruşturmada İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın, Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürü Osman Yıldırım hakkında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) 3. Dairesi tarafından “şikâyetin işleme konulmaması” kararı alındı. 2005’de TCK’de yapılan değişiklik nedeni ile polisler hakkındaki incelemeyi, HSYK yürüttü ve polise, savcı-hâkim koruması sağlanmış oldu. Avukat Gülizar Tuncer, karara itiraz ederek, başvurularının yeniden incelenmesini istedi. Son 166 kararı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Genel Kurulu verecek. (“AKP’den polise HYSK kalkanı”, http://www.ozgur-gundem.com, 14.04.2012) 14- 2000 yılında Bandırma Cezaevi’ne düzenlenen ve 1 kişinin yaşamını yitirdiği, 9 kişinin de yaralandığı ‘Noel Baba Operasyonu’ sonrasında açılan ve Bandırma 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın karar duruşmasında, ölüm ve yaralanmaların G-3 silahıyla gerçekleştiği kanıtlanmasına rağmen askerler beraat ederken, cezaevindeki tutuklulardan 32 kişinin her birine “devlet malına zarar verdikleri” gerekçesiyle 10’ar yıldan toplam 320 yıl hapis cezası verildi. (“Noel Baba ölüm, yargı ceza dağıttı”, http://www.ozgur-gundem.com, 22.04.2012) 15- Osmaniye T Tipi Kapalı Cezaevi’ndeki tutuklulara dayatılan, “askeri sayım düzeni, günlük tıraş zorunluluğu, cezaevi girişlerinde çırılçıplak soyma uygulaması, görüşçülerin ince aramadan geçirilmesi” gibi uygulamalara karşı 15 tutuklu süresiz dönüşümsüz açlık grevine girmişti. Tutsakların 50 güne yakın süren eylemi sonucunda cezaevi yönetimince tutukluların taleplerinin yerine getirileceğinin taahhüt edilmesi üzerine tutuklular açlık grevi eylemini sonlandırmıştı. Talepleri haklı bulunan tutuklular, uygulamaların sorumluları hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığı, 50 tutuklu ve hükümlünün suç duyurusuna ilişkin takipsizlik kararı verdi. Konuya ilişkin bilgi veren Avukat Vedat Özkan, Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığı’nın vermiş olduğu takipsizlik kararının keyfi, hukuka uymayan ve dosya kapsamıyla bağdaşmayan bir karar olduğuna dikkat çeke- rek, “Çünkü cezaevi idaresi tarafından yapılan işlemlerin hukuka aykırı olduğu daha sonra cezaevi idaresinin kendi demecinde de ortaya çıktı. Özellikle Meclis İnsan Hakları Komisyonu’nun Osmaniye Cezaevi şartlarını inceleyip kamuoyuna yansıttıktan sonra bizzat Osmaniye Cezaevi idaresi tarafından yapılan uygulamanın hukuka uygunluğunun bulunmadığı belirtilmişti.” dedi. (“Herkesin gördüğünü bir tek savcı görmedi”, http://www.ozgur-gundem.com, 02.05.2012) 16- AKP Ankara İl Başkanlığı önünde yapılan Hopa protestosu sonrası polisler tarafından kalçası kırılan ve bir bacağı 1,5 santimetre kısalan Halkevleri MYK Üyesi Dilşat Aktaş, Özel Yetkili Ankara Savcısı Hakan Yüksel tarafından hazırlanan ve Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen 2. Hopa iddianamesine göre “örgüt üyeliğinin” yanı sıra “kemik kırılmasına neden olacak şekilde ağırlaşmış yaralama”yla suçlandı. Aktaş’ı döverek kalçasının kırılmasına neden olan polisler hakkında ise henüz herhangi bir dava açılmadı. 65 polisin “müşteki” yani “suçtan zarar gören” olduğu savunulan iddianamede, silahlı örgütün delili, yine bol miktarda kitap, dergi ve broşür oldu. İddianamede, Aktaş’ın Osman Can ve Atacan Dirican adlı iki polisi yaraladığı iddia edilirken, bu eylemin ne şekilde gerçekleştiğine ise yer verilmedi. (“O polisleri yaralamış meğer!”, http://www.ozgur-gundem.com, 09.05.2012) 17- Taksim’de bir kafede falcılık yapan Meltem Tekin ve arkadaşı Erem Yirmibeş, 2008 yılında kimlik gösterme tartışmasına girdikleri polisler tarafından gözaltına alınıp Taksim Polis Merkezi’ne götürülmüştü. Meltem Tekin, gecenin sonunda karakoldan, gözündeki morlukla çıkarken; pol- 167 islerin hazırladığı tutanakta iki genç kadının, “Ak Parti’nin köpekleri” dedikleri, ‘askeri personel yakını kartı’ gösterip “Geçmişte sizi bunlar astı, Hepiniz Ak Parti gittikten sonra hesap vereceksiniz” diye ‘tehdit’ edip polisi tartakladıkları ileri sürülmüştü. Yirmibeş’in kendisini yaralamak için kafasını duvara vurduğu, Tekin’in de kelepçelenmiş elleriyle kendi yüzünü tokatladığı ve tekme atıp bir sandalyeyi kırdığı iddia edilmişti. Bir mobilyacı çağırıp sandalyenin 25 TL olduğunu ‘kayıt altına alan’ polis, iki kadından şikâyetçi olmuştu. Böylece Tekin ve Yirmibeş hakkında ‘görevli memura mukavemet, hakaret ve devlet malına zarar’ iddialarıyla sekiz yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı. İki genç kadın iddiaları reddetti. Sekiz polis hakkında da ‘kasten yaralama’ suçunu iki kez işledikleri iddia edildi. İstanbul 23. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın 9 Mayıs 2012 tarihli son duruşmasında Tekin ve Yirmibeş, hakaret iddiasıyla beş ay hapse çarptırıldı. Ceza ertelendi. “Mala zarar verme kastı anlaşılamadığından” bu suçtan beraat ettiler. Polisler hakkında da beraate hükmedildi. (“Gözü moraran kadına ceza, polise beraat”, http://www.radikal.com.tr, 22.06.2012) 18- 2011 yılının Mart ayında çıkan bir kavgada gözaltına alınarak götürüldüğü İzmir Bozyaka’da bulunan İl Emniyet Müdürlüğü’nde, polislerin yumruk ve tekmelerle vücudunun birçok yerini darp ettiğini iddia eden Hakan Gezik, olayın yaşandığı günden bu yana psikolojisinin bozulduğunu ve tedavi gördüğünü söyledi. Kendisini darp eden polislerden şikâyetçi olmasına rağmen kendisine dava açıldığını ifade eden Gezik, İzmir 11. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucunda darp eden polislere hakaret ettiği ve direndiği iddiasıyla 17 ay 15 gün hapis cezası aldığını belirtti. (“Polisten davacı oldu kendisi ceza aldı!”, http://www.evrensel.net, 17.08.2012) 19- İstanbul'da, üniversite öğrencisi Volkan Polat'ı öldürmek suçundan yargılanan polis memuru Remzi Cihat Durukan önce 10 yıl hapis cezası aldı. Kararı bozan Yargıtay, polisin meşru müdafaa hakkını kullandığını ileri sürerek sanığın beraatını istedi. Bakırköy 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava yeniden görülmeye başladı. Davanın son duruşmasında mahkeme heyeti sanık polis memuru Remzi Cihat Durukan'ın kasten yaralama sonucu adam öldürme suçundan 12 yıl hapse mahkûm etti. Mahkeme, sanığın bu suçu ‘haksız tahrik' altında işlediği gerekçesiyle 4'te 3 oranında indirim yaparak 3 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verdi. Sanığın duruşmadaki iyi hali göz önünde bulunduran mahkeme bu cezayı da 6'da 1 oranından indirerek 2 yıl 6 aya düşürdü. Mahkeme heyeti ayrıca avukatlık masrafı olan 2 bin 400 TL'nin sanıktan alınarak mağdur aileye ödenmesine karar verdi. (“Bir canın bedeli 2 bin 400 TL”, http://www.haberturk.com, 24.08.2012) 20- H.Ç. (32), 8 Temmuz 2008’de, saat 01.00 sıralarında garsonluk yaptığı Alaturka Bar’dan, yağma iddiasıyla gözaltına alınarak Taksim Polis Merkezi’ne götürüldü. Gözaltında, komiser Mehmet Kurt’un dayağına maruz kaldı. Vücudu tanınmayacak bir hal alan H.Ç, Beyoğlu 1. Sulh Ceza Mahkemesi’nce serbest bırakıldı. Mahkeme yargıcının da suç duyurusu üzerine, polis hakkında, Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı’nca, 22 Aralık 2008’de, TCK’nin 94/1. maddesi uyarınca “işkence yapmak” tan dava açıldı. İstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada sanık Polis memuru Mehmet Kurt, “kasten yara- 168 lama” suçundan 2 yıl 2 ay 7 gün hapis cezasına mahkûm edildi. Müşteki H.Ç. nin avukatı Fazıl Ahmet Tamer, karara itiraz edecek. (“İşkence değil dayakmış!”, http://cumhuriyet.com.tr, 14.11.2012) 21- Ankara Ovacık'ta 1 Eylül 2006'da, uygulama yapan yunus ekiplerinin "dur" ihtarına uymayarak kaçan araçta bulunan Aykut Sarıpoyra'nın (16), polis memuru Hakkâri Ziya Sürer'in silahından çıkan kurşunlarla hayatını kaybetmesine ilişkin dava sona erdi. Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya tutuksuz sanık Hakkâri Ziya Sürer ve avukatı ile maktulün yakınları ve avukatları Mustafa Kale katıldı. Mahkeme "Kasten yaralama sonucu ölüm" suçundan sanık Sürer'e önce 13 yıl hapis cezası verdi sonra takdir hakkını kullanarak bu cezayı 10 yıla 10 aya indirdi. Mahkeme, ayrıca sanığa yurt dışına çıkış yasağı getirdi. (“Dur ihtarlı ölüme 10 yıl hapis cezası”, http://www.cnnturk.com, 03.12.2012) 22- Antalya’da, Çağdaş Gemik adlı genci 27 Ekim 2008’de ateş ederek öldüren polis memuru hakkında açılan dava sonucunda Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesi, 20 Ağustos 2009’da polis Ergin’i TCK’nın 81/1. maddesine göre ‘kasten adam öldürme’ iddiasıyla 16 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırmıştı. ‘Mıcırlı savunma’ için mahkeme, “Bu da sanığın kendisini cezai sorumluluktan kurtarmaya yönelik olan, genelde görevlilerin klasik bir biçimde savundukları ‘ayağım kaydı yere düştüm.’ şeklindeki savunması olarak değerlendirilmiştir.” denilmişti. Bu kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesi, “hayati bölgeler hedef alınarak ateş edildiğini gösteren yeterli kanıt bulunmadığı” gerekçesiyle ve TCK’nın ‘ağırlaştırılmış kasten yaralama’ suçunu düzenleyen 87/4. maddesi gere- ğince 12 yıldan 16 yıl arasında hapis verilmesi gerektiğini savunarak, 30 Kasım 2010’da kararı bozdu. 3. Ağır Ceza Mahkemesi, 19 Nisan 2011’deki duruşmada, daha önce verdiği kararında direndi. Dosya, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na gitti. Kurul, 5 Haziran 2012’de, Ergin’in “öldürme kastı ile hareket etmediği, ağırlaştırılmış yaralama suçu” kapsamına girdiği sonucuna vardı. 3. Ağır Ceza Mahkemesi de dün davayı üçüncü kez karara bağladı. Mahkeme, TCK’nın 87/4. maddesine göre, ‘ağırlaştırılmış yaralama’ suçundan 10 yıl hapis cezasına çarptırdı ve Ergin’i tahliye etti. (“Türkiye, bir 'Sıfır Tolerans' dersinden daha kaldı”, http://www.radikal.com.tr, 06.12.2012) 23- Fatih’te, hamile yakınını doktora götürürken çevirme yapan polislerle tartışan Ahmet Koca’nın sokak ortasında acımasızca dövülmesiyle ilgili idari soruşturma tamamlandı. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Disiplin Kurulu, 4 polise 16 ay kıdem tenzili cezası verdi, 4 polisi suçsuz buldu. Kurul, kıdem tenzili cezası alan memurlardan 1’inin ihraç edilmesi yönünde karar aldı. İhracı istenen memurun açığa alınma durumu devam ederken, diğerlerinin görev yerleri değiştirildi, bazıları il dışına tayin edildi. (“Dayakçı polislere idari ayar”, http://www.hurriyet.com.tr, 11.12.2012) 24- Pozantı Cezaevi’nden Sincan Cezaevi’ne nakledilen çocukların işkence ve kötü muameleye maruz kaldıkları yönündeki Ankara Barosu Çocuk Hakları Merkezi Yönetiminin 4 infaz koruma memuru hakkında yaptığı suç duyurusu üzerine Sincan Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturmada yeterli delil elde edilmemesi ve “mağdurların büyük çoğunluğunun da şikâyetçi olmama- 169 sı” sebebiyle şüpheli infaz koruma memurları hakkında dava açılmasına yer olmadığına karar verdi. Takipsizlik kararında çocukların konulduğu iddia edilen “yumuşak oda” uygulamasıyla ilgili olarak şu değerlendirme yapıldı: “Kurum güvenliği ile ilgili kurallara uyamamaları sebebiyle iddia edildiği gibi bir ya da iki gün süreyle değil, bir ile iki saat civarında kendilerine başkalarına ve kamu eşyalarına zarar vermelerini önlemek ve sakinleşmelerini sağlamak amacıyla yalıtımlı odaya alındıkları bu sırada kendilerine orantısız güç kullanılmamış, fena muamelede bulunulmamıştır.” Takipsizlik kararında, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun 3 Nisan 2012 tarihinde incelemelerde bulunduğu ve çocukların bir şikâyette bulunmadığı da belirtilerek “kamu davası açmaya yetecek yeterlilikte delil elde edilmediği” ifade edildi. (“Yumuşak oda'ya takipsizlik”, http://www.radikal.com.tr, 12.12.2012) 25- Avukat Malik Zengin ve arkadaşı Damla Taş’ın içinde bulunduğu araç, 2 Nisan 2009’da, Kadıköy’de içinde polislerin olduğu aracı U dönüşü yaparken sıkıştırınca iki grup arasında tartışma çıktı. Polislerin hazırladığı tutanakta; Zengin’in bir görevliye vurduğu, tehdit ettiği, “Siz kimsiniz beni alıyorsunuz!” diye direndiği, bunun üzerine zor kullanılarak kelepçe takıldığı iddia edildi. Zengin‘e ‘hakaret ve memura direnme’ iddiasıyla dava açıldı. Zengin de polislerden şikâyetçi oldu. Polisler hakkında ‘zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması, kasten yaralama ve hakaret’ten dava açıldı. İki dava Kadıköy 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nde birleştirildi. Altı polis, ‘nüfuzunu kötü kullanarak kasten yaralama’ suçundan 15’er ay hapis cezasına çarptırıldı. Tekrar suç işlemekten çekinecekleri yönünde kanaat oluşmadığın- dan cezayı ertelemeyen 1. Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi Ziyaeddin Mümtaz, cezaları bitene kadar altı polisi memuriyetten, seçme ve seçilme ile velayet hakkından men etti. (“Dayakçı polise 'men' cezası”, http://www.radikal.com.tr, 14.12.2012) 26- Avcılar'da 21 yaşındaki üniversitesi öğrencisi Güney Tuna'nın dövülmesiyle ilgili davada, Muhammet Bağcı ve Samet Durmaz isimli iki polis "ağırlaştırılmış işkence yapmaktan" suçlu bulundu ve 6'şar yıl 8'er ay hapis cezası aldılar. Tuna'ya "sağlam olduğu" yönünde rapor veren Doktor Engin Ertan'a "görevi ihmalden" verilen 2 ay 15 günlük hapis cezasının ise ertelendi. Üye hâkimlerden biri, iki polisin alt sınıra yakın ceza almasına muhalefet şerhi koyarak, yargılandıkları maddenin 15 yıla kadar hapis öngördüğünü, cezalarının artırılması gerektiğini belirtti. Diğer üye hâkim de sanıklardan Fatih Fidan'ın "nitelikli işkence suçundan beraat etmesi" kararına muhalefet ettiğini açıkladı. (“Polislere "Sokakta İşkenceden" Toplam 13 Yıl 4 Ay Hapis”, http://bianet.org, 20.12.2012) 27- Polis memurları Cihan Saraç, Osman Tozan, Recep Koç, Emre Hakim Çavuş ve Habip Karadelioğlu’nun, 5 Mart 2009'da Beyoğlu Ömer Avni Mahallesi'nde bekleyen SP üyesi Ufuk Özgün Erhan, İbrahim Doruk Balkan ve Ufuk Göllü'ye kimlik sorması üzerine yaşanan tartışmanın kavgaya dönüşmesi sonucunda Ufuk Göllü'nün burnu, Ufuk Özgün Erhan'ın da sol bileği kırılırken, İbrahim Doruk Balkan ise hafif yaralanmıştı. Yaşanan bu olay üzerine dönemin Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı'nca hazırlanan iddianame ile polislerin “zor kullanma sınırını aşıp, işkenceye varacak şekilde kasten yaralama eylemini gerçekleştirdikleri, kelepçeledikten sonra biber gazı sıkarak kasten yarala- 170 ma eylemine devam ettikleri ve bu eylemin polis aracında da sürdürüldüğü” iddiasıyla mağdur İbrahim Doruk Balkan'a yönelik “işkence” suçundan 4,5 yıl ile 18 yıl, mağdurlar Ufuk Göllü ve Ufuk Özgün Erhan'a yönelik de ikişer kez “ağırlaştırılmış işkence” suçundan 16 yıl ile 30 yıl olmak üzere toplam 20,5 yıl ile 48 yıl arasında değişen hapisle cezalandırılması istemiyle açılan davada karar verildi. İstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesi; “polis memuru sanıklar Cihan Saraç, Osman Tozan, Recep Koç, Emre Hakim Çavuş ve Habip Karadelioğlu hakkında “işkence” suçundan dava açıldığını hatırlatarak, olayın oluş şekline göre sanıkların kanunun hükmünü yerine getirdiklerinin ve yetkili bir merciden verilen, yerine getirilmesi de görev gereği zorunlu olan emri uyguladıklarının anlaşıldığını, bu gerekçelerle sanıkların ayrı ayrı beraatlerine” karar verdi. (“İşkence iddiasıyla yargılanan polislere beraat”, http://www.radikal.com.tr, 21.12.2012) 28- Kadıköy Belediye binası ile adliye arasındaki cadde üzerinde polis aracının avukatın arabasının aynasına çarpıp kaçmaları üzerine avukat sürücü selektör yapmış, bu işareti aynadan gören polisler yolu keserek avukat sürücünün ellerini arkadan kelepçelemişti. Ekip aracında gördüğü şiddette kolu çıkan avukata polise hakaret ve direnme suçlarından dava açıldı. Kadıköy Kaymakamı, avukatın şikâyeti hakkında ise "polisler görevini yapmıştır o nedenle yargılanmalarına izin vermiyorum." dedi. İdare mahkemesine yapılan itiraz üzerine polisler hakkında iddianame hazırlandı. Çağdaş Hukukçular Derneği'nden Ömer Kavili'nin avukatlığını yaptığı davaya İstanbul Barosu da müdahil oldu. Mahkeme, sanık altı polisin toplam 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına, bu cezanın paraya çevirme sınırı içinde ise de paraya çevirmeye yer olmadığına, bu cezanın erteleme sınırı içinde ise de ertelemeye yer olmadığına, sanıkların bu ceza süresi kadar meslekten yasaklanmalarına karar verdi. (“Polis Şiddetine 15 Ay Ceza”, http://bianet.org, 24.12.2012) 29- 3 Eylül 2008'de o dönem Beşiktaş Adliyesi'nde olan İstanbul 13. Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın bitiminde sanıklar ring araçlarına götürülürken jandarmadan su istediler. Jandarma tutuklu sanıklara su vermeyip zorla ring aracına bindirmeye çalışınca sanıklar da tepki gösterdi. Bunun üzerine jandarma 20 kadar sanığa saldırdı. Avukatları Taylan Tanay, Oya Aslan ve Nazan Yaman müvekkillerinin dövülmesini engellemeye çalıştı. Avukatlar, müvekkillerini döven jandarmalar hakkında suç duyurusunda bulundu. Sanıkların darp edildiği doktor raporlarıyla da kanıtlandı. Ancak savcılık olayla ilgili "kovuşturmaya yer yok." kararı verdi. Olay günü jandarmanın avukatlar aleyhine tuttuğu tutanak ise işleme konuldu. Bunun üzerine üç avukat hakkında "jandarmaya mukavemet göstermek ve hakaret etmekten" dava açıldı. İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen karar duruşmasında Müvekkillerinin jandarmaca dövülmesini engelleyen üç avukata "jandarmaya mukavemet ve hakaretten" toplam 3 yıl 6 ay 34 gün hapis cezası verildi. (“Dövene Değil, Engelleyene Ceza”, http://bianet.org, 25.12.2012) 2.4.1. DEĞERLENDİRME İzleme dönemi içerisinde basına yansıyan ve sonuçlanan soruşturma ve davalardan 29’undan sadece 1 tane davada (Bkz. Bölüm 2.4. 26 no’lu haber) failler işkence 171 suçundan ceza almıştır. Bu durum özellikle işkence alanında yaşanan “cezasızlık” sorununu ortaya çıkarmaktadır. İşkence ve kötü muamele ile mücadele kapsamında cezasızlıkla mücadele edebilmek için öncelikli olarak bu suçlardan soruşturma ve kovuşturma açılması oldukça önemlidir. Fakat her iki izleme döneminde de elde edilen sonuçlar bunun tek başına yeterli olmadığı ortaya koymuştur. Örneğin işkence suçundan dava açılmasına veya savcılar tarafından işkence suçu kapsamında faillerin cezalandırılması yönünde mütalaalar verilmesine rağmen uygulamada faillerin işkence suçu yerine örneğin “kasten adam yaralama” gibi diğer suçlardan (Bkz. Bölüm 2.4. 8,20 no’lu haberler) ceza verilmesine oldukça sık rastlanılmaktadır. İşkence ve kötü muamele suçları kapsamında cezasızlık sorunu ortaya koyan bir diğer veri de bu suçlardan açılan davaların sonucunda faillerin çoğunlukla beraat etmesi, cezalarının ertelenmesi veya hükmün açıklanmasının geri bırakılması müesseselerinden yararlandırılmalarıdır. (Bkz. Bölüm 2.4. 8, 11, 14, 17, 26, 27 haberler) Uygulamada cezasızlık olgusu kapsamında en temel sorun alanı zamanaşımı konusunda yaşanmaya devam etmektedir. Geçen senelerde BM İşkenceye Karşı 32. http://www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/A daylikSureci/IlerlemeRaporlari/2012_ilerleme_raporu_tr.pdf s.19-21 Erişim tarihi:11.10.2012 33. Bkz. “TOHAV İşkence ve Kötü Muamele İzleme Raporu-2011”, Yay. Haz. Ruhşen DOĞAN YILDIZ, Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul, 2011, s. 128-129 34. BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan tarafından verilen 7/2382 esas nolu yazılı soru önergesine Maliye Bakanı Mehmet Şimşek tarafından verilen B.07.0.BHM.0.00.00.4394-12491 sayı no’lu ve 06.02.2012 tarihli cevap yazısı. s. 1 Komite, Türkiye’ye işkence suçları için zamanaşımı müessesini kaldırmasını tavsiye etmiş, en son olarak 2012 Türkiye İlerleme Raporu’nda32 “işkence davaları için zamanaşımı konusunda istisna tanınması” gerekliliği vurgulanmıştır. Hükümet kanadından yargı paketleri kapsamında işkence suçu için zamanaşımı kaldırılacağı yönünde haberler gelmesine rağmen 2012 yılının sonuna kadar herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Dolayısıyla bu dönemde de geçen seneki raporumuzda işkence suçlarının zamanaşımına ilişkin olarak belirttiğimiz sorunlar devam etmekte olduğu tespit edilmiştir.33 Caydırıcılık konusunda önemli bir mekanizma olan rücu mekanizması (Anayasa madde 40/3, 129/5 ve Devlet Memurları Kanunu madde 13/1) ile ilgili olarak işkence suçu kapsamında ödenen tazminatlar için kamu görevlilerine rücu edildiğine dair bir örnek bu dönemde de yoktur. BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan tarafından soru önergesine Maliye Bakanı Mehmet Şimşek tarafından verilen cevapta rücu mekanizmasına ilişkin olarak şu bilgiler yer almıştır;34 “AİHM tarafından verilen kararlarda kamu görevlilerine ilişkin olarak bir kusur değerlendirmesi yapılmamaktadır. Dışişleri Bakanlığı Merkez Saymanlık Müdürlüğünce başvuru sahibine ödenen tazminatın, kişisel kusuru bulunan kamu görevlilerinden rücuen tahsilini teminen, Bakanlığımızca başvuru konusu olayın ilgili bulunduğu İdareden, başvuru konusu olayda kişisel sorumluluk bulunup bulunmadığının, sorumluluk söz konusu ise hukuki görüşleri eşliğinde, sorumluların açık kimlik ve tebligata elverişli adreslerinin bildirilmesi talep edilmekte, ilgili İdare tarafından sorumlu bildirilmesi halinde, ödenen tazminat nedeniyle meydana gelen Hazine zararının tahsili amacıyla, 172 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 41 ve devamı maddeleri uyarınca, bildirilen kişiler aleyhine rücuen alacak davası açılmaktadır. Bu kapsamda 59 rücu davası açılmıştır.” Bakanlık tarafından açılan bu rücu davalarının sonucuna ilişkin olarak ise bilgi verilmemiştir. ÖNERİLER İşkence ve işkence suçu kapsamındaki diğer suçlar açısından biran önce zamanaşımı kaldırılmalıdır. İşkence suçlarının soruşturulması ve kovuşturulması açısından özel ve etkili usuller getirilerek önlemler alınmalı, bunlar yasal güvenceye kavuşturulmalıdır. Caydırıcılık konusunda önemli bir mekanizma olan rücu mekanizmasının etkin olarak uygulanması sağlanmalıdır. 2.5. İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE SUÇLARINA İLİŞKİN YARGITAY ve DANIŞTAY KARARLARI 1- Malatya 0-6 Yaş Çocuk Yuvası'nda çocuklara şiddet uyguladıkları iddiasıyla 17 bakıcı kadının Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı ve 12 Kasım 2009'da sonuçlanan davada sanıklardan biri işkence ve eziyet suçundan dört yıl iki ay ceza almış, 14 sanığa üç yıl bir ay 15'er gün ile hapis cezası verilmiş iki sanık da beraat etmişti. Yargıtay 8. Dairesi tarafından yapılan temyiz incelemesi sonucunda verdiği kısmi bozma kararında; suçun tanık ifadelerine göre 0-2 yaş grubunda işlendiğini, ancak Fatma adlı sanığın 3-4 yaş grubunda çalıştığının belirtilerek Fatma adlı başka bir görevlinin olup olmadığının araştırılması ve buna göre "mahkûmiyet hükmü kurulmasını" istedi. Yargıtay'ın kararında belirtilen bir başka bozma gerekçesi de temizlik firması elemanı olan kişilerin ve yuvada çalışan farklı görevlerdeki sanıkların kamu görevlisi sayılıp sayılmayacağının tespitinden sonra ceza verilmesi gerektiği. Ayrıca "Sanıklara yüklenen suçların niteliği gözetilerek, her bir sanığın hangi mağdur veya mağdurlara karşı yüklenen fiilleri işlediği saptanıp, suçun mağdur sayısınca oluşacağı" nın dikkate alınmaması da Yargıtay'ın bozma gerekçeleri arasında yer aldı. Yargıtay, daha önce Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde karara bağlanmış olan davada verilen iki beraat kararını onayladı. (“Yargıtay Malatya Çocuk Yuvası Davasını Bozdu”, http://bianet.org, 10.01.2012) 2- Kamuoyunda Manisa Davası olarak bilinen davada Danıştay'ın verdiği nihai kararla İçişleri Bakanlığı, işkenceden tazminata mahkûm oldu. İçişleri Bakanlığı'nın temyiz talebi üzerine Danıştay tarafından yapılan temyiz incelmesi sonucunda yerel mahkemenin kararı onanarak gözaltına alınan 16 çocuğa 10 bin ile 25'er bin TL arasında tazminat ödenmesine karar verdi. Manisa Ağır Ceza Mahkemesi, çocuklara işkence yaptıkları iddiasıyla yargılanan polis memurları, Levent Özvez'i 12 mağdur için 120 ay, Turgut Demirel'i 6 mağdur için 60 ay, Engin Erdoğan'ı 11 mağdur için 110 ay, Fevzi Aydoğa'yı 11 mağdur için 110 ay, Musa Geçer'i 11 mağdur için 110 ay, Mehmet Emin Dal'ı 11 mağdur için 110 ay, Turgut Özcan'ı 7 mağdur için 70 ay, Atilla Gürbüz'ü 10 mağdur için 100 ay, Ramazan Kolat'ı 11 mağdur için 110 ay ve Baş komiser Halil Emir'i de 13 mağdur için 130 ay hapse mahkûm etmişti. Davacıların avukatı Sabri Ergül “Ceza, caydırıcı olduğu ölçüde anlamlıdır. Bu parayı idare ödeyecek ama polisin ödemesi gerekir. Ancak bu şekilde işkence ve polis arasında bir bariyer oluşa- 173 bilir." dedi. (“Manisalı Çocukların 16 Yılı, http://bianet.org, 12.03.2012) 3- Antalya'da 18 yaşındaki Çağdaş Gemik'i "dur ihtarına" uymadığı gerekçesiyle 27 Ekim 2008'de öldüren polis memuru Mehmet Ergin'e Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen 16 yıl 8 aylık hapis cezası Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından 27 Aralık 2010'da ''suç niteliğinde yanılgıya düşüldüğü'' gerekçesiyle kararın bozulmasına ve sanık hakkında daha az ceza öngören ''kasten yaralama sonucu ölüme neden olmak'' suçundan yargılanmasına hükmetmişti. Ancak Yargıtay'ın kararını görüşen yerel mahkeme kararında ısrar ederek polis memuru Mehmet Ergin'in kasten insan öldürdüğünü belirterek Ergin'i ikinci kez 16 yıl sekiz ay hapis cezasına çarptırmıştı. Bunun üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay Ceza Genel Kurulu yaptığı inceleme sonucunda sanığın yaralama sonucunda ölüme sebebiyet verdiğini belirterek16 yıl sekiz aylık cezayı 12 yıla düşürdü. (“Çağdaş Gemik'i Öldüren Polise Ceza İndirimi”, http://bianet.org, 06.06.2012) 4- Emrah Gezer’in öldürüldüğü ve kamuoyunda ‘Kürtçe şarkı cinayeti’ olarak bilinen, Özel Harekâtçı polis memuru Serkan Akbulut’un ‘adam öldürme’, Sinem Uludağ’ın ise ‘adam öldürmeye azmettirme’ suçundan açılan davada Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi, polis Serkan Akbulut’a 19 yıl 5 ay hapis cezası verirken Sinem Uludağ’ı ise beraat ettirmişti. Kararın temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay Başsavcılığı’na gönderildi. Başsavcılık dava dosyasına ilişkin tebliğnamesini tamamlayarak kararın onanmasını istedi. (“Kürtçe şarkı davasında onama”, http://www.radikal.com.tr, 30.11.2012) 2.6. AİHM’DE SONUÇLANAN İŞKENCE ve KÖTÜ MUAMELE DAVALARI 1- Öğretmen Ali Güneş, İstanbul'da 28 Haziran 2004'teki NATO Zirvesi sırasındaki protesto gösterilerine katıldığı sırada yüzüne yakın mesafeden biber gazı sıkıldı, ayrıca darp edilerek 11 saat gözaltında tutuldu. Yakın mesafeden sıkılan gazın gözlerine verdiği zarar ve darp edilmesi sonucu kollarında ve omzunda oluşan morluklar a ilişkin doktor raporu da aldı. Güneş, Şişli Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulundu, polislerden ve gördüğü şiddetten şikâyetçi oldu. Savcılık, 30 Haziran 2004'te kovuşturmaya yer olmadığı kararını verdi. Mahkemeye yapılan itiraz da reddedildi. Güneş, iç hukuk yolları tükenince Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvurdu. AİHM, Güneş'e yapılanın "işkence ve kötü muameleyi yasaklayan" 3. maddenin ihlali olduğunu tespit ederek Türkiye'nin Güneş'e 10 bin Euro manevi tazminat, 1500 Euro da mahkeme masrafı olmak üzere, toplam 11 bin 500 Euro (27 bin TL) tazminat ödemesine karar verdi. "Polisin, barışçıl bir gösteride göz yaşartıcı gaz kullanmamalı" dediği AİHM kararında ayrıca biber gazının, "solunum problemlerine, bulantı ve kusmaya, baş dönmesine, göğüs ağrısına, spazma" yol açtığına da değinildi. Ayrıca, aşırı dozların ciğerlere zarar verdiğinin de altı çizildi. (“AİHM: Barışçı Gösteride Biber Gazı Kullanılmaz”, http://bianet.org, 11.04.2012) 2- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 14 Temmuz 1999'da İzmir'de gözaltında işkencede öldürülen Alpaslan Yelden'ın yaşam hakkının ihlal edildiğine ve ölümünden devletin sorumlu olduğuna karar verdi. AİHM, mahkemenin, doktor raporlarına 174 rağmen işkenceyi araştırmada başarısız olduğuna ve Yelden'in ölümünden devletin sorumlu olduğuna karar verdi. Kararda, Adli Tıp raporu ile diğer sağlık kuruluşlarından alınan raporlar arasındaki çelişkinin de araştırılmadığına dikkat çekildi. Türkiye, Yeldan'ın ailesine toplam 75 bin Euro (173 bin 700 TL) tazminat ödeyecek. (“Türkiye "İşkencede Ölüm"e 75 bin Euro Tazminat Ödeyecek”, http://bianet.org, 03.05.2012) 3- TSK'da 2008-2009 yıllarında görev yapan Necmi Tengilimoğlu, Mehmet Dutuklar, Emrah Çerezci ve Salih Gazi dört uzman çavuşun emirlere itaat etmedikleri gerekçesiyle haklarında verilen oda hapsi cezalarıyla ilgili olarak AİHM'e yaptıkları başvuru sonuçlandı. Başvurucular başvurularında, haklarındaki oda hapsi cezalarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin özgürlük ve güvenlik hakkıyla ilgili 5. ve adil yargılanmayla ilgili 6. maddelerine aykırı olduğu iddia etmişti. Türkiye hükümeti ise davacıların iç hukuk yollarını tüketmediklerini, AİHS'nin askeri disiplin prosedürüne uygulanamayacağını ve davacıların AİHM'e başvuru için altı aylık süreyi aştıklarını ileri sürerek dava dosyasının kapanmasını talep etmişti. Davayı esastan gören AİHM, Türkiye'nin ileri sürdüğü tezlerin tamamını geri çevirdi. AİHM, Türkiye yargı sisteminde, TSK'da hapis hükmü içeren disiplin cezalarının adli bir makam tarafından veya bu makamın kontrolü altında verilmiyor olmasının AİHS'nin özgürlük ve güvenlik hakkıyla ilgili maddesine aykırı olduğu sonucuna vardı. Karar gereği Türkiye davacılara toplam 17 bin 500 Euro manevi tazminat ödeyecek. (“Oda Hapsine AİHM'den Ceza”, http://bianet.org, 06.06.2012) 4- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) vicdani retçi Halil Savda tarafından açılan davada, daha önce Türkiye'den gelen vicdani ret kararlarında olduğu gibi Savda davasında da vicdani retçilere yönelik tutukluluk, yargılama ve mahkûmiyet gibi uygulamaları "insanlık dışı muamele" olarak tanımladı. AİHM bu durumun AİHS'in işkence ve insanlık dışı uygulamayla mücadeleyi kapsayan 3. maddesine aykırı olduğuna hükmetti. Vicdani retçilere askerlik dışında alternatif sunulmuyor olmasını vicdan özgürlüğünün ihlali olduğunu tekrarlayan AİHM, bu kişilerin askeri mahkemeler önünde yargılanmasının da AİHS'in adil yargılanmayla ilgili maddesine aykırı olduğunda hüküm kıldı. AİHM'in kararı gereği Türkiye hükümeti Savda'ya 12 bin avro manevi tazminat ve 1975 avro mahkeme masrafı ödeyecek. (“AİHM'DEN VİCDANİ RET KARARI Türkiye Savda'ya 12 Bin Avro Tazminat Ödeyecek”, http://bianet.org, 12.06.2012) 5- AİHM, askerlik hizmetini yapmayı reddeden ve saçının yedi asker tarafından zorla kesildiğini iddia eden Mehmet Tarhan'ın, insanlık dışı veya küçük düşürücü muamele maruz kaldığı; düşünce, vicdan ve din özgürlüğünün ihlal edildiği gerekçesiyle Türkiye'yi manevi tazminat olarak 10 bin Euro, mahkeme masrafları için de 2 bin Euro tazminat ödenmeye mahkûm etti. (“Vicdani Retçi Mehmet Tarhan Kazandı”, http://www.radikal.com.tr, 17.07.2012) 6- Gözaltında işkence davasından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde (AİHM) mahkûm olan Türkiye, dönemin Demokratik Halk Partisi (DEHAP) Ardahan ilçe başkanı Ferhat Kaya'ya toplam 13 bin 750 Euro (31 bin 625 TL) tazminat ödeyecek. Kaya'ya işkence yapan 175 polisler hakkında açılan davada, sağlık raporuyla belgelenen yaralanmaların "polise direndiği için" olduğuna karar verilmişti. Polisler hakkındaki dava düştü ancak Kaya, devlet malına zarar vermek ve hakaretten hapis cezası aldı. AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 3. maddesindeki işkence yasağının ihlal edildiğine karar vererek Türkiye'yi suçlu buldu. (“Türkiye İşkenceden Mahkûm Oldu”, http://bianet.org, 27.09.2012) 7- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM,) 19 Aralık 2000'de, Bayrampaşa Cezaevindeki açlık grevini sona erdirmek için polisini düzenlediği “Hayata Dönüş” operasyonları ile ilgili ortak şikayet başvurusunda, polisin açlık grevlerini sona erdirme için düzenlediği operasyonlarda “orantısız güç kullandığı” tespit ederek Türkiye'yi haksız buldu. AİHM, F Tipi cezaevlerini protesto etmek için düzenlenen açlık grevine katılan ve polis operasyonu sırasında yaralanan Erol Arıkan, Hacer Arıkan, Turhan Tarakçı ve Dinçer Otluçimen'in yaptıkları ortak başvuruda, “Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 2. maddesini ihlal ettiğine” hükmetti. AİHM, Türkiye'nin, Erol Arıkan, Dinçer Otluçimen ve Turhan Tarakçı'ya 15'er bin, Hacer Arıkan'a 20 bin ve dört başvuru sahibine mahkeme masrafı olarak 4 bin avro ödemesini kararlaştırdı. (“AİHM: 'Hayata Dönüş' operasyonlarında Türkiye suçlu”, http://www.radikal.com.tr, 20.11.2012) ğına dair 3.11.2011 tarih ve 2010/1E, 2011/149K sayılı Anayasa Mahkemesi Kararı. (25 Ocak 2012 tarihli ve 28184 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanmıştır.) 2- 26.9.2004 günlü, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 257. maddesinin, 6086 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle değiştirilen; 1- (1) numaralı fıkrasında yer alan “…altı aydan iki yıla kadar…” ibaresinin, 2- (2) numaralı fıkrasında yer alan “…üç aydan bir yıla kadar…” ibaresinin Anayasaya aykırı olmadığına dair Anayasa Mahkemesi tarafından verilen 22.12.2011 tarih ve 2011/17E, 2011/171K sayılı karar. (7 Şubat 2012 tarihli ve 28197 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanmıştır.) 3- Adalet Bakanlığı tarafından Hükümlü ve Tutuklular ile Ceza İnfaz Kurumları Personelinin İaşe Yönetmeliği’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik çıkarıldı. (28 Mart 2012 tarihli ve 28247 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanmıştır.) 2.7. MEVZUAT 4- 6291 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun çıkarıldı. (11 Nisan 2012 tarihli ve 28261 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanmıştır.) 1- Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı sadece itiraz kanun yolunun öngörülmesi ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararında yargılama giderlerinin sanığa yüklenmesi hakkında itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olmadı- 5- Hükümlülerin Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılmaları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik çıkarıldı. (17 Nisan 2012 tarihli ve 28267 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanmıştır.) 176 6- 6301 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun çıkarıldı. (10 Mayıs 2012 tarihli ve 28288 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanmıştır.) 7-Anayasa Mahkemesi "12.01.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun, her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine yahut kişinin ölümüne bağlı maddi ve manevi zararların tazminine ilişkin davaları, “idari yargı denetimi” dışına çıkararak “asliye hukuk mahkemelerince” bakılacağını belirten 3 üncü maddesinin birinci tümcesinin Anayasa’nın 125., 155. ve 157. maddelerine aykırı olduğundan İPTALİNE karar verdi. (19 Mayıs 2012 tarihli ve 28297 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanmıştır.) 8-Hükümlülerin Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılmaları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik çıkarıldı. (8 Haziran 2012 tarihli ve 28317 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanmıştır.) 9- 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarının Arabuluculuk Kanunu çıkarıldı. (22 Haziran 2012 tarihli ve 28331 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanmıştır.) 10- Hükümlülerin Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılmaları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik çıkarıldı. (28 Haziran 2012 tarihli ve 28337 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanmıştır.) 11- 6328 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu çıkarıldı. (29 Haziran 2012 tarihli ve 28338 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanmıştır.) 12- 6332 sayılı Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu çıkarıldı. (30 Haziran 2012 tarihli ve 28339 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanmıştır.) 13- 6332 sayılı Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu çıktı. (30 Haziran 2012 tarihli ve 28339 sayılı Resmi Gazete) 14- Hukuki Uyuşmazlık Değerlendirme Komisyonunun Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik çıktı. (4 Temmuz 2012 tarihli ve 28343 sayılı Resmi Gazete) 15-6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun çıktı. (5 Temmuz 2012 tarihli ve 28344 sayılı Resmi Gazete) 16- 5271 sayılı CMK'nın 234. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinin (3) numaralı alt bendinde yer alan "... vekili aracılığı ile..." ibaresinin Anayasa'ya aykırı olduğuna dair iptal kararı. (21 Temmuz 2012 tarihli ve 28380 sayılı Resmi Gazete) 17- Anayasa Mahkemesine yapılacak olan bireysel başvuruların harç kapsamına alındığına dair Harçlar Kanunu Tebliği çıktı. (25 Temmuz tarihli ve 28422 sayılı Resmi Gazete)