MARE NOSTRUM - Derin Strateji
Transkript
MARE NOSTRUM - Derin Strateji
MARE NOSTRUM; UYGARLIĞIN MERKEZİ-I Doç.Dr. Ulvi Keser Atılım Üniversitesi, İşletme Fakültesi Mısırlılardan günümüze kadar gelen, Roma İmparatorluğu’nun büyüme döneminde sıkça kullanılan ve özellikle İkinci Dünya Savaşı sürecinde Adolf Hitler’in izinden giden Benito Amilcare Andrea Mussolini’nin yayılmacı politikasını Mare Nostrum’la süsleyip 20. yüzyılın İtalya’nın yılı olacağını hayal etmesiyle ön plana çıkan “Bizim Deniz” ifadesi kadar dünya uygarlık tarihini, siyasetini ve bugününü meşgul eden bir başka ifade neredeyse söz konusu değildir. Cumhuriyetin ilanı sonrasında ve 1929 Dünya Ekonomik Krizi’nin ardından Çankaya’da Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün bir ziyaretçisi vardır. İtalya’nın Ankara Büyükelçisi Roma’dan aldığı talimatla gelmiştir ve bir dönem sonra bütün dünyayı kasıp kavuracak olan Mussolini’nin direktiflerini Ankara’ya iletmek istemiştir. İkinci Dünya Savaşı öncesidir ve bütün dünya fırtınadan önceki sessizliği yaşamaktadır. Benito Amilcare Andrea Mussolini ise yayılmacı politikası yanında “Mare Nostrum” dediği bölgeyi jeostratejik ve güvenlik boyutunda ilk hedef olarak düşünmektedir. Ziyaret tam da böyle bir ortamda gerçekleşir ve İtalyan Büyükelçi klasik girizgâh sözlerinden sonra ezilip büzülerek Mussolini’nin talebini iletir. İtalya Türkiye’den Hatay bölgesini ve doğal olarak Akdeniz’i talep etmektedir. Büyükelçinin bu sözlerinin ardından ayağa kalkan Atatürk birkaç dakika müsaade ister ve geriye döndüğünde üzerinde mareşal üniforması ve belinde de silahı vardır. İtalyan Büyükelçinin şaşkın bakışları arasında makamına geçer ve dönemin Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’ı arayarak “Paşam İtalyanlar bizden Hatay ve Akdeniz’i istiyorlar. Hazır mıyız?” diye sorar. Mareşal Çakmak’ın “Hazırız Sayın Cumhurbaşkanım” cevabının ardından da Büyükelçiye dönerek “Biz hazırız, ne zaman isterseniz gelebilirsiniz.” cevabını verir. Kaçarcasına odadan çıkan İtalyan yetkiliyle birlikte Mussolini’nin Bizim Deniz saplantısı da –en azından uzun süregeri gelmemek üzere ortadan kalkacaktır. Klasik anlamda Akdeniz neresidir, nerede başlar ve nerede biter? Bu Mare Nostrum kavramı Mısırlıların “denizin yüreğinde yaşayan insanlar” olarak adlandırdığı Akdenizlilerden birisi olan Akdenizli Can Yücel’in şiirinde ifade ettiğinden biraz daha farklı şüphesiz. Yayılmacı dünya düzenini ve Akdeniz eksenli stratejik yapıyı en güzel ifade eden bu durum 21. yüzyılda bir kez daha karşımıza çıkar. Soğuk savaş sonrasındaki yeni dünya düzeninde küresel güçler de, kıtasal güçler de, Türkiye gibi büyük bölgesel güçler de gelecek senaryolarını ve planlarını buna göre yapmak zorundadırlar. Akdeniz bir coğrafi bölge midir ve böyle kısıtlayıcı bir bakış açısıyla aktarılabilir mi sorusunun cevabı ise çok daha önceden Nev Anadolucular tarafından verilmiştir. Amerikalı deniz stratejisti Alfred Thayer Mahan’ın da Ortadoğu coğrafyasının tam merkezine yerleştirdiği ve İskenderun Körfezi’ne yönelmiş bir uçak gemisine benzeyen pozisyonuyla bir ileri karakol olarak nitelendirdiği Kıbrıs adasını da kapsayan coğrafya güven ve istikrardan uzak görünümüyle de son derece kritik bir öneme sahiptir. Akdeniz pek çoklarının bildiği üzere bir iç deniz midir? O bir deniz değildir, sıradan bir iç deniz hiç değildir. Sardunya, Ege, Adriyatik gibi pek çok farklı denizi içinde barındıran, limanlar, karmakarışık ticari ilişkiler, koloniler, deniz imparatorluklarının buluştuğu ve kesiştiği bir uygarlıklar merkezidir Akdeniz. Ayrıca Akdeniz “Akdeniz’in güneydoğusundan kaynaklanan üç büyük modern din, büyük dinlerin ve kutsal kitapların güzergâhı, karargâhı olan bir coğrafi nokta, Maşrık’ın Mağrib’e aktarıldığı yer, Batı’dan Doğu’ya ve Doğu’dan Batıya açılan ilk pencere, İspanya şiiri, Anadolu’da Kybele, Lykia’da Leto, Mekke’de Lat, Troya’da Helene’nin annesi Leda olan bugünün İngilizcesinde Lady olan hanımefendilik, Heracles’den Herkül’e dönüşen yerellik, tarihte kutsal bir kehanet aracı olan Mezopotamya’dan Girit’e; Musevilerden Araplar ve Türklere bugünkü tavla oyunu, Arapların bilim dünyası, Etrüsk sanatı, Minos çömlekleri, Miken vazoları, ister Atina, İzmir ve isterse ispanya, Cezayir veya Nil deltasında nerede olursa olsun kendisini hep Akdenizli olarak gören ve bu coğrafyayı eviymiş gibi hisseden Homeros’un İlyada ve Odysseia’sı, Roma Mimarisi, Endülüs’te dans, Yunan estetiği, Anadolu mitolojisi, tarihin ve kültürün şekillendiği Kudüs, İskenderiye, Venedik, Cenova, Marsilya, İzmir’le” uygarlığın temel taşıdır. Akdeniz bütün bunların ötesinde Predrag Matvejevic’in ifadesiyle evrenselliğe karşı yerellik, Agora’ya karşı labirent, Dynoissos neşesine karşı Sisyphos kayası, Alethia’ya karşı enigma, Atina’ya karşı Sparta, Roma’ya karşı barbarlar, Doğu İmparatorluğuna karşı Batı İmparatorluğu, kuzeye karşı güney, Avrupa’ya karşı Afrika, Hristiyanlığa karşı İslam, Katolikliğe karşı Ortodoksluk, İsa’nın öğretilerine karşı Musevi soykırımı olarak da karşımıza çıkar. Matvejeviç’e göre “Akdenizli doğulmaz; Akdenizli olunur. Akdenizlilik bir miras değildir, çabayla elde edilir. Bir seçimdir, bir üstünlük değil. Gerçek Akdenizlilerin sayısı hızla azalmaktadır. Bu bir tarih ya da gelenek, coğrafya ya da köken, anı ya da inanç sorunu değildir; Akdeniz aynı zamanda bir yazgıdır.” Sadece Doğu Akdeniz’de alfabeyi bulan Fenikeliler, Sümer, Akad, Babil, Asur, Hiyeroglif denilen resim yazısıyla Mısır, Hitit, İran, Minoen, İyonya, Yunan uygarlıklarının egemen olduğu düşünülecek olursa bölgenin eşsiz bir hazine olduğu, dünyanın hiçbir bölgesinin burayla boy ölçüşemeyeceği de kendiliğinden ortaya çıkar. Faydalanılan Kaynaklar 1- (Yunancadan çeviren) Yiğit Değer Bengi, Herodotos, Tarih (Historiai), İstanbul, Nisan 2007. 2- Predrag Matvejevic, Akdeni,z’in Kitabı, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1987. 3- Halikarnas Balıkçıcı, Altıncı Kıta Akdeniz, Bilgi Yayınevi, Ankara, Aralık 2007