GÜMRÜK BİRLİĞİ VE SERBEST TİCARET ANLAŞMALARININ
Transkript
GÜMRÜK BİRLİĞİ VE SERBEST TİCARET ANLAŞMALARININ
GÜMRÜK BİRLİĞİ VE SERBEST TİCARET ANLAŞMALARININ TARIM SEKTÖRÜ ÜZERİNE ETKİLERİ Serdar TAŞYÜREK Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) çerçevesinde gerçekleştirilen çok taraflı müzakerelerin (Doha Turu) sonuçsuz kalması günümüzde gelinen noktada,, tüm dünyada ikili, çok taraflı ve bölgesel tercihli ticaret anlaşmalarının ticaretin liberalizasyonu açısından ön plana çıkmasına yol açmıştır. Bu çerçevede, geleneksel olarak ticari ilişkilerini serbestleştirme yolunda çok taraflı sistemin dışına çıkmayan ve DTÖ platformunda ilişkilerine ağırlık veren, sadece komşu ve çevre ülkelerle tercihli ticaret anlaşmaları imzalama yoluna giden Avrupa Birliği (AB), 2006 yılından itibaren yeni nesil Serbest Ticaret Anlaşmaları (STA) yoluyla tüm dünyayı tercihli ticaret politikalarının hedefine yerleştirmiştir. Bu politika değişikliğinin ülkemiz ticaret, üretim ve ekonomisi üzerinde farklı sonuçlar yaratacağı açıktır. Ülkemizin, AB ile arasında uygulanmakta olan Gümrük Birliği dolayısıyla AB’nin Ortak Ticaret Politikasını üstlenme yükümlülüğü bulunmakta, bunun sonucu olarak, AB’nin STA imzaladığı 3. ülke ve taraflarla STA imzalanması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Bu noktada, söz konusu tercihli ticaret anlaşmaları müzakerelerinde gözler; Gümrük Birliği nedeniyle gümrük vergileri hali hazırda oldukça düşük oranlarda uygulanmakta olan sanayi ürünlerinden, Gümrük Birliği kapsamında yer almayan tarım ürünlerine çevrilmektedir. Ülkemiz ile müzakere masasına oturan taraflar sıklıkla DTÖ hadleri çerçevesinde maksimum oranlarda gümrük vergilerine tabi tarım ürünleri için taviz talep etmektedirler. Yine, Avrupa Birliği ile Ülkemiz arasında ihdas edilmiş olan Gümrük Birliği’nin asimetrik yapısı ve içinde barındırdığı pek çok sorun nedeniyle yeniden gözden geçirilmesi ve bu kapsamda hali hazırda Gümrük Birliği kapsamı dışında yer alan tarım ürünlerinin de kapsama alınması tarım sektörümüzün önünde önemli bir sınav olarak durmaktadır. İşte bu yazıda, küreselleşme bağlamında Dünya ekonomisine entegrasyon politikaları doğrultusunda tarım ürünlerinde verilmiş ya da verilmesi muhtemel olan tavizlerin olası etkileri; STA’lar, Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP), Transpasifik Ortaklığı (TPP) gibi ekonomik işbirliği modellerine dahil olmak pahasına tabiri caizse gözden çıkarılan tarım sektörüne ilişkin bazı değerlendirmelere yer verilecektir. Dünyada Tarım Ekonomisi ve Türkiye’de Tarım Sektörünün Sorunları Dünya hasılasının %3,2’sini ve dünyada istihdamın %30,5’ini teşkil eden tarım sektörü, gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun tüm ülkelerin ekonomik hayatlarında önemli bir yere sahiptir. Tarımın ülke ekonomilerinde önemli bir yer tutmasında ve hassasiyet arz etmesinde, üretimin büyük oranda iklim koşullarına bağlı olması, insanların beslenmesi için gerekli gıda maddesi ve hammadde üretmesi zorunluluğu ve ikame kaynağının olmaması, talep esnekliğinin düşük olması, toplam istihdam içerisinde önemli bir yere sahip olması, üretim ve pazarlama döneminin uzun olması ile sosyal dengelerin korunmasına yönelik katkılarının bulunması gibi faktörler rol oynamaktadır. Diğer taraftan, tarım sektörü değerlendirilirken yalnızca ekonomik bir analiz yapılması sektöre ait resmin çok ufak bir boyutunu ortaya koyacaktır. Tarım ekonomisinin diğer tüm sektörlerden çok daha büyük sosyal yansımalarının olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenledir ki; büyük, küçük tüm ülkeler özellikle temel tarım ürünleri bakımından kendi kendine yeterli olma çabasındadır. Öte yandan, küresel iklim değişikliğine bağlı kuraklık, sel gibi olayların artması, gelişmekte olan ülkelerin tarım ürünleri taleplerindeki değişimler, biyoyakıt kullanımının artması gibi son dönemde ortaya çıkan değişikliklere bağlı olarak dünyada tarımsal ürün ve gıda fiyatları hızlı şekilde yükselmiş, buna bağlı olarak her ülke ve bölgenin kendi dinamiklerini göz önünde bulunduran gıda arz güvenliği stratejileri oluşmuştur. Tarım sektörünün Türkiye açısından önemine bakıldığında istihdam konusu ön plana çıkmaktadır. Ülkemizde çalışan her dört kişiden birinin bu sektörde istihdam edildiği gerçeği, sektörün toplumsal yapı üzerindeki etkilerini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, Türkiye’de tarım sektörünün 2013 yılı itibariyle GSYİH içerisindeki payının %7,2 olmasına karşılık, istihdam içerisindeki payının %21,2 olması, tarım sektörünün sosyal yansımalarına ilişkin fikir sahibi olmak için önemli bir gösterge olarak alınabilir. Sektöre ilişkin bir diğer tespit, istihdam edilen işgücünün çok büyük bölümünün ya kendi işletmesinde ya da aile işletmesinde yer alması, buna bağlı ölçek işletme büyüklüklerinin diğer gelişme yolundaki ve gelişmiş ülkelere oranla oldukça küçük kalmasıdır. Öte yandan, süregelen miras ve aile hukuku uygulamaları sebebiyle ekilebilir tarım arazilerinin parçalı yapısı, üretim verimliliğini azaltan ve üretim maliyetlerini yukarı çeken unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çerçevede, istihdam içerisindeki yüksek payı, ölçek işletme büyüklüğünün küçük olması, tarım arazilerinin parçalı yapısı ve üretim maliyetlerinin yüksekliği gibi sebeplerle, tarım sektörü ekonomik ve sosyal olarak ülkemiz açısından hassas bir sektör olma özelliğini korumaktadır. Tarım Ürünlerinin Gümrük Birliği’ne veya Herhangi Bir STA Kapsamında Tavize Konu Edilmesi Ülkemiz ile Avrupa Birliği arasında ihdas edilmiş olan, Ankara Anlaşması ve Katma Protokol’ün ilgili hükümlerinde; tarım sektörünün Ortak Tarım Politikasına uyumu gerçekleştiğinde tarım ürünlerinin Türkiye ile Topluluk arasında serbest dolaşıma gireceği hüküm altına alınmıştır. Bu husus 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nda da yinelenmiş ve ve bu süre herhangi bir tarih belirtilmeden uzatılmıştır. Dolayısıyla, söz konusu metinlerden AB ile Türkiye arasında tarım ürünlerinin serbest dolaşıma girebilmesi için öncelikle Ortak Tarım Politikasına uyum sağlanması gerektiği anlaşılmaktadır. Ortak Tarım Politikasına uyum konusu ise gerek ortak piyasa koşullarının sağlanması gerekse Birliğin tarım sektörüne sunduğu büyük desteklerden ülkemiz üreticilerinin de faydalanabilmesi hususları göz önünde bulundurulduğunda ancak tam üyelik durumunda hayata geçirilebilecek bir alternatif olarak görülmektedir. Tarım Ürünleri Dış Ticaretinin Olası Bir Anlaşma Çerçevesinde Serbestleştirilmesi Durumunda Olası Sonuçlar Gümrük Birliği kapsamında yer almayan tarım ürünlerinin sanayi ürünlerinde ve işlenmiş tarım ürünlerinde olduğu gibi Gümrük Birliği’ne dahil edilmesi, söz konusu ürünlerin ithalatına yönelik aşağıdaki yükümlülükleri de beraberinde getirecektir. - AB’de serbest dolaşıma girmiş olan tarım ürünlerinin ülkemize ithalatında AB için gümrük vergileri sıfırlanacaktır. Hali hazırda ortalama %53,8 gibi yüksek (ki stratejik ürünler bunun çok üzerinde oranlarla korunmakta) gümrük vergisi oranı ile korunan tarım sektörümüz, AB’nin dünyaya ihraç ettiği peynir, buğday, rafine şeker, mısır, süt, zeytinyağı, domates gibi ürünler için uygulanacak olan %0 gümrük vergisi ile bir anda önemli bir rekabet gücü kaybı yaşayacaktır. - Üçüncü ülkelerden tarım ürünleri ithalatında ise, AB’nin Ortak Gümrük Tarifesi ve Ortak Ticaret Politikası uygulanmaya başlayacak olup, yerli üretimin korunması ve devamının sağlanmasını teminen gümrük vergileri ve tarife kontenjanları gibi ithalat politikaları açısından gerekli düzenlemeler AB’den bağımsız, hızlı ve etkin olarak yapılamayacaktır. Ekonomik Etki Analizleri ve Kısıtlar Dünyada ve ülkemizde, bu tip politika uygulamalarının sonuçları, çeşitli ekonomik ve ekonometrik modeller ile öngörülebilir hale getirilmeye çalışılmakta, değişik modeller ve kabullerle farklı senaryolar için olası sonuçlar tahmin edilmeye çalışılmaktadır. Bu noktada, tarım ürünleri dış ticaretinin serbestleştirilmesine ilişkin Türkiye’nin içerisinde yer alabileceği çeşitli entegrasyon modelleri de farklı senaryolar üzerinden bahse konu çalışmalara konu edilmekte, farklı politika önerileri ortaya konulmaktadır. Ancak, burada altı çizilmesi gereken husus, tarım ürünlerinde hali hazırda uygulanmakta olan aşırı korumacı dış ticaret politikalarının bu şekilde yapılacak modellemeler için önemli bir kısıt oluşturmasıdır. Ülkemizdeki tarım ürünlerinin birçoğu yüksek gümrük vergileri ile korunduğundan mevcut durumda bazı ürünlerin ithalatı cüzi miktarda gerçekleşmektedir. Dolayısıyla, hiçbir çalışma modeli olası tercihli ticaret modeli ile gümrük vergilerinin indirilmesinin mevcut ticaretin seyrine ve serbestleşme sonrası yaşanacak ithalata dair miktar artışına ilişkin ipuçlarını barındıramamaktadır. Bu bakımdan, daha önce gümrük vergilerinin yüksekliği gibi nedenlerle ithalata konu olmamış ya da cüzi miktarda konu olmuş, hububat, taze sebze ve meyve, et ve süt ürünleri gibi ürünlerin gümrük vergilerinin indirilmesiyle, ithalatlarında fiyat farklılıklarına bağlı olarak hızlı bir artış yaşanacak, tüketim ithalat ile karşılanırken üretim hızla azalabilecektir. Tarımsal üretimdeki kayıpların telafisi Türk ekonomisi üzerine cari açık veya tarım sektörüne verilen desteklerin artması şeklinde ağır yükler getirecektir. Ayrıca, tarımsal üretimde bu boyutta yaşanacak kayıplar, ülkemizin sosyal istikrarına ciddi tesirler edebilecektir. Sonuç ve Değerlendirme 2012 yılı itibariyle ülkemizde tarım sektöründe istihdam edilen 6,1 milyon kişiye 3,1 milyar Avro (9 milyar TL) destek sağlanırken, AB’de tarım sektöründe istihdam edilen 9,8 milyon kişiye 59 milyar Avro destek sağlanmıştır. Bu itibarla, ülkemizde tarım sektöründe kişi başına destek miktarı 502 Avro olarak gerçekleşmişken, AB’de bu rakam 6.003 Avro seviyesinde teşekkül etmiştir. Bu bakımdan da ülkemiz üreticilerinin AB’nin sağladığı desteklerden faydalanmadan, tam rekabetle karşı karşıya bırakılması halinde, haksız rekabetin yanı sıra üretici gelirlerinde düşüş ve üretimin azalması, bazı ürünlerde ise tamamen sona ermesi gibi sonuçlar ortaya çıkarabilecektir. Öte yandan, toplam istihdamın yalnızca %4,6’sını ve toplam hasılanın yalnızca %1,7’sini tarım sektörünün oluşturduğu AB’de tarımsal harcamalar için toplam bütçenin %40,1’i ayrılmaktadır. Türkiye de ise toplam istihdam içindeki %23,6’lık ve GSYİH içindeki %7,4’lük pay ile ekonomik ve sosyal açılardan hassasiyet arz eden tarım sektörüne bütçeden yalnızca %2,2’lik bir pay ayrılmaktadır. Diğer taraftan, AB’ye sonradan üye olan ülkelerin tarım sektöründe yaşadıkları dönüşüm incelendiğinde ise tarım sektörü ülkemizle benzer özellikler gösteren Bulgaristan ve Romanya’da tarım sektöründe istihdam edilen nüfusun oranının üyelik sonrası %15’ten %6’ya gerilediği görülmektedir. Ancak, anılan ülkelerde tarım sektöründen ayrılan nüfus, AB kaynaklı desteklerle diğer sektörlerde daha kolay istihdam edilebilmiş ya da serbest dolaşım sayesinde diğer ülkelere göç etmiştir. Ülkemizde ise tarım ürünlerinin Gümrük Birliği’ne dahil edilmesi halinde 3 milyondan daha fazla insanın başka sektörlerde istihdam edilmesi zorunluluğu ortaya çıkabilecektir. Bu bakımdan, tarım sektöründe yaşanabilecek dönüşüm daha sonraları işsizlik, niteliksiz işgücünde artış ve göç gibi sorunları da beraberinde getirebilecektir. Sonuç olarak, mevcut tarife ve koruma oranlarının, tarım ürünlerinde kapsamlı tavizlerin verilmesi ve/veya tarım ürünlerinin liberalizasyona konu olması durumunda tarımsal üretimin ciddi erozyona uğraması veya büyük oranda ortadan kalkması son derece muhtemeldir. Gerekli alt yapı çalışmaları tamamlanmadan ve alternatif politikalar üretilmeden ülkemiz üreticilerinin AB veya 3.ülkelerle ile tam rekabetle karşı karşıya bırakılması halinde, haksız rekabetin yanı sıra üretici gelirlerinde düşüş ve üretimin azalması hatta bazı ürünlerde (özellikle ülkemiz tarım sektörü açısından hassasiyet arz eden ve ancak yüksek gümrük vergileri ile korunabilen hububat, yağlı tohumlar, şeker, et, süt ürünleri gibi) tamamen sona ermesi gibi sonuçlar da ortaya çıkabilecektir. Üretimde yaşanacak azalmaya bağlı olarak ülkemizde tarım sektöründe istihdam edilen nüfusun azalması ile tarım sektöründe yaşanacak dönüşüm işsizlik, niteliksiz işgücünde artış ve kentsel alanlara göç gibi sorunları da beraberinde getirebilecektir.