Nilüfer, 1945 yılının Kasım ayında, Cumhuriyet döneminin ilk
Transkript
Nilüfer, 1945 yılının Kasım ayında, Cumhuriyet döneminin ilk
Nilüfer, 1945 yılının Kasım ayında, Cumhuriyet döneminin ilk öğretmenlerinden Hatice Özbek ve ziraatçı Hasan Özbek’in ilk çocuğu olarak İstanbul Pendik’te dünyaya geldi. Çocukluğu Yalova, Gebze, Çayırova gibi yerlerde geçti. İstanbul’da henüz birinci köprü olarak da adlandırılan Boğaziçi Köprüsü bile olmadığından çocukluğunun geçtiği bu yerler de yemyeşildi. İlköğrenimini sırasında öğretmeni müziğe olan yeteneğini keşfetti ve babası Hasan Bey’e bu yeteneğinin değerlendirilmesi konusunda telkinlerde bulundu. Ancak babası kızının kötü yollara düşeceği kaygısıyla bu eğitime müsaade etmedi. Ancak hala mutfakta, duşta ve evinin bilumum yerlerinde bir şarkı mırıldanmayı sevmektedir. Lise eğitimi yaklaştığı yıllarda Özbek ailesi de Ankara’ya yerleşmişti. Lise eğitimini soğuk ve gri Ankara’da tamamladı. Hukuk okumayı çok istiyordu. Sınavlara girdi ve Hukuk Fakültesini kazandı. Ancak bir talihsizlik sonucu Hukuk Fakültesine kaydını yaptıramadı. Ankara Üniversitesi Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne girdi. Bu bölüme girdiğinde Osmanlıca öğrenmesi gerektiğini görünce bölüm değiştirmeye karar verdi. O yıllarda anne ve babasının yakın bir arkadaşı ‘kütüphanecilik’ bölümünün geleceğin mesleği olacağını söyleyince bu bölüme geçti. Ülkede hiçbir zaman Kütüphanecilik geleceğin mesleği olmadı ama O, branş derslerinin yanı sıra Osmanlıca da öğrendi. Osmanlıcaya rağmen bu fakültedeki hocası Berrin Hanım sayesinde okulunu ve mesleğini çok sevdi. Üniversitede okurken aynı zamanda Milli Kütüphane’de çalışmaya da başlamıştı. Yıl 1966’ydı. Üniversite biter bitmez, yani 1969 yılında evlendi ve o sırada askerliğini Erzurum’da yapan kocası Ali ile birlikte Erzurum’a yerleşti. Bir süre Erzurum’da Atatürk Üniversitesi Kütüphanesi’nde çalıştı. İlk çocuğu Murat’ı da orada, 1971 yılında dünyaya getirirken müzikal genlerinin tamamını da ilk çocuğuna geçirmeyi uygun gördü. Ankara’ya döndüklerinde ise Amme İdaresi, TEK ve Veteriner Fakültesi’nde çalıştı. Bu esnada ikinci çocuğu Zeynep’i dünyaya getirdi. Yıl 1976’ydı ve ülkenin karışmaya başladığı dönemlerdi. Takvimler 1980’i gösterdiğinde, o da memleketteki ve dünyadaki pek çok olaya şahitlik etmişti. 6-7 Eylül Olaylarının gerçekleştiği gün Nilüfer, annesi ile birlikte Beyoğlu’ndaydı. Beyoğlu’nda sokaklara yayılan kumaşları, yiyecekleri, insanların feryadını hiç unutmadı. Ayrıca 27 Mayıs Askeri Darbesi’ne, Yuri Gagarin’in uzaya ayak basışına, Ulus Meydanına düşen uçağa, Beatles’ın Love Me Do albümünü yayınlamasına, Mehmet Ali Ağaca’nın Papa’ya suikast girişimine, Menderes’in idamına, Kıbrıs Harekatına, Eurovision Şarkı Yarışması’nda Semiha Yankı’nın söylediği “Seninle Bir Dakika” şarkısının yarattığı heyecana ve sonrasındaki hezimete, 12 Mart Muhtırasına, YIBA Yangınına, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının asılmasına, Bülent Ersoy’a konan sahne yasağına, 12 Eylül Askeri Darbesi’ne tanık oldu. 1980 sonrasında uzun yıllar çalışacağı Gazi Üniversitesi’nde geçti. Sırasıyla Gazi Üniversite Merkez Kütüphanesi’nde, buradan sürülerek Gazi Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu Kütüphanesi’nde çalıştı. Basın Yayın Yüksekokulu’nda çalışırken sinema master’ı yapmaya karar verdi ve eğitimine başladı. Ancak o yıllarda tam otomatik çamaşır makinası, buharlı ütü gibi aletler henüz bulunmamıştı ve Nilüfer’in 2 küçük çocuğu vardı. Sinema eğitimi bu nedenle yarım kaldı. Ancak sinema sevgisini ikinci çocuğu Zeynep’e geçirmekte başarılı oldu. Bir süre sonra da Basın Yayın’dan sürülerek Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Kütüphanesi’nde çalıştı. 1996 yılında devlet memurluğundan emekliye ayrıldı ve özel sektörle tanıştı. Tınaz Titiz’in kurduğu Beyaz Nokta Vakfı’nda bir süre çalıştıktan sonra 1998 yılında Atılım Üniversitesi’nde çalışmaya başladı. Atılım Üniversitesi’nde çalışmaya başladığı ilk gün hedefi, hem özel hayatındaki işlerini hem de Üniversite kütüphanesini 1 yıl içinde hale yola koyup ayrılmaktı. 30 kitap ve tek başına çalışmaya başladı. Zaman içinde Üniversite kurucusu Yalçın Zaim’in eğitime olan inancına ve çabalarına hayran kalmaya başladı. Üstelik çalışmaya başladığı ilk yıl, kütüphaneciler haftasında Yalçın Zaim’den bir çiçek aldı. Mesleğine ilk kez bu kadar kıymet verilmesi onu çok duygulandırdı. Bu çiçeği 18 yıl boyunca sakladı. 1998 yılında, küçük bir sınıfta, 30 kitap ve tek başına, yalnızca 1 yıl çalışmak için girdiği Atılım Üniversitesi Kütüphanesi’ni, 18 yıl sonra, 9 bin metrekarelik bir binayı ve yaklaşık 100 bin kitabı, 25 kişilik çalışma arkadaşlarına devrederek ayrılma kararı aldı. Mesleğinin 50. Yılında çalışma hayatına son veriyor olsa da Ankara Kütüphanelerini anlatacak kitap çalışmasına başlamış bulunmakta, hocası Berrin Hanım’la görüşmekte, memleket ve dünyadaki olaylara tanıklık etmeye devam etmekte, Atılım Üniversitesi’ndeki dostlarıyla sohbet etmeyi çok sevmekte ve Osmanlıca bilmektedir.