robert fısk cezayir yazıları 1992 - 2013
Transkript
robert fısk cezayir yazıları 1992 - 2013
Matbuat Yayın Grubu: 26 İyidüşün Yayınları: 8 Robert Fisk Cezayir Yazıları Robert Fisk Robert Fisk on Algeria: 1992 - 2003: Two decades of reportage on a tragic conflict that the West can no longer afford to ignore. Copyright © Independent Print Limited 2014 Eserin manevi hakları yazarına aittir. © 2015 Kitabın Türkçe yayın hakları Independent Print Limited ile yapılan anlaşmayla Matbuat Yayın Grubu’na aittir. Sertifika No: 30908 Çeviren Arzu Birkan Editör Timur Demirtaş Kapak Görseli Getty Images Kapak Uyarlama Samet Köse Dizgi Mehmet Yılmaz Baskı ve Cilt Alemdar Ofset ve Matbaacılık 212 544 23 09 Sertifika No: 22953 Kapak Baskısı Ten Ofset 212 482 65 38 ISBN: 978-605-66013-7-8 İyidüşün Yayınları, Matbuat Yayın Grubu’nun tescilli markasıdır. Bu kitabın tüm yayım hakları saklıdır. Tanıtım amacıyla, kaynak göstermek şartıyla yapılacak kısa alıntılar dışında gerek metin, gerekse görsel malzeme hiçbir yolla yayınevinden izin alınmadan çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz. Matbuat Yayın Grubu Tic. Ltd. Şti. Ahmediye Mah. Halk Cad. Güven İş Merkezi No: 41/5 Üsküdar 34672 İSTANBUL Tel.: 216 201 18 71 Fax: 216 201 18 79 Online satış: www.matbuat.com.tr info@matbuat.com.tr ROBERT FISK CEZAYİR YAZILARI 1992 - 2013 ROBERT FISK Çeviren: ARZU BİRKAN İÇİNDEKİLER ROBERT FISK CEZAYİR YAZILARI 9 Demokrasi Deneyinin Sonu 11 Efsaneler Savaşı 13 Beklenen Sıkı Tedbirler 17 Geçmişten Gelen Hayalet 19 Sessiz Bir Karşılama 21 İhtiyaç Anında Allah’tan Yardım Dilemek 23 Tavizin Sonu 27 Karanlık İniyor 29 Çok Özel Açıklamalar 31 Beyhude Bir Seçim 33 Başkanın Ölümü 37 Ulusal Güvenlik 41 Olay Derinleşiyor 43 Başkanımızı Kim Şehit Etti47 Hartum’daki Adam 49 Bin Ladin’in Gelişi 53 Diyalog Artık Yeterli Değil 57 Cezayir’de Bir Hortlak Kol Geziyor 61 Son Umut Devlet Başkanı 65 Dikiz Aynasından Ölümü Kollamak 69 Izdırap Saati Yaklaşıyor 73 Bütün Liderler Ölünce 77 Aydınların Katledilmesi 81 Matem Tutan İnsanların Bile Korku İçinde Gittiği Yer 85 Savaş Rüzgarlarının Ötesinde Bir Yer 89 Kimliği Meçhul Jandarmalarla Birlikte Devriye Gezerken 93 Gözyaşı Döken Kadınlar 97 İşkence Kelimesini Ağzına Alma 101 Siyah Giyen Adamlar 105 Anarşiyi Boşver 111 Bir Başka Bosna Vakası Mı? 115 Kanlı Bir Başarı 119 Korkunç Savaştan Sahneler 121 Tehlikeli Bir Seçim 135 Umut İçin Bir Oy 139 Fransa Bağlantısı 143 Zaferin Bedeli 147 İsyancı Liderin Ölümü 151 Çay İçip Terörden Konuşmak 153 Kan Dökülen Köyler 155 Yine Bir Dehşet 159 İslam Adına Boğaz Kesmek 163 Onların İnancı Kıyım Yapmak 167 Ve Giyotin Zamanı 171 Eşi Benzeri Görülmemiş Bir Vahşet 173 “Karım Çok Cesurdu. O Yüzden Gözlerimin Önünde Boğazını Kestiler...” 175 Ölüm Kokusu 179 Demokrasi Gölgelendi 183 Cinnetin Eşiği 187 “Halk Kendini İfade Etti.” Gerçekten Mi? 191 “Kan Görmek İstiyorum” 193 Kurbanların Sesi 199 İşkence: Bilinen Bir Gerçek 203 Kayıp Ruhlar 207 Kapanmayacak Yaralar 211 Askerin Hikâyesi 215 Dünya Nihayet Uyandı Mı? 219 Gerçekler Dışarı Sızıyor 223 Katı Adalet 227 Bardağı Taşıran Son Damla Mı? 231 “Onları Saklandıkları Delikten Çıkarmak” 235 Utanç Günü 239 Tehlikeli Bir Boykot 243 El Kaide’nin İntikamı 245 Acı Bir Yıldönümü 247 Doğruyu Söyledikleri İçin Öldürüldüler 255 Libya Bağlantısı 259 İyi Hesaplanmış Bir Hareket 261 Doğal Gaz Sahasında Terör 265 Tahmin Edilen Katliam Gerçekleşti 269 İkincil Zayiat 273 El Kaide’nin Yeni Yüzü 277 Demokrasiyi Pas Geçmek 283 ROBERT FISK CEZAYİR YAZILARI 1992 - 2013 “Teröre karşı verilen küresel savaşta” yeni bir cephe açıldı ve bu cephe Kuzey Afrika çöllerinde. El Kaide’yle uzaktan bağlantısı bulunan radikal İslamcılar, Senegal’den Somali’ye kadar uzanan “güvensizlik hattı” boyunca Batı çıkarlarına saldırıyorlar ve yakın zamandaki en şiddetli olaylar da Cezayir ve Mali’de meydana geldi. Patlak veren bu olaylar kısmen Arap Baharı’ndan kaynaklanmaktadır, ayrıca birtakım gelişmelerin yan etkisi niteliğindedir, mesela Albay Kaddafi’nin Libya’da devrilmesi gibi. Ama daha karanlık, başka bir sebep daha var: Cezayir’de uzun yıllar boyunca mezhep uğruna kan dökülmüş olması. Bir halkın çektiği acılar nadiren bu denli göz ardı edilmiştir. İslamcı FIS (İslami Selamet Cephesi) partisinin kazandığı genel seçimin 1992 yılında iptal edilmesinin ardından 150.000’in üzerinde Cezayirli kendi yurttaşları tarafından öldürüldü ve çoğunlukla da korkunç bir zulüm altında. 1999’daki genel af kararıyla isyancıların çoğunun silah bırakmasının ardından şiddet olayları azaldı ama hiçbir zaman son bulmadı. Bu olayların toplumun ruhunda açtığı yaraların iyileşmesi uzun yıllar alacak. Bu arada, kendilerini İslami Mağrip’teki El Kaide örgütü olarak tanımlayan savaşçıların gücü ve nüfuz alanı da giderek büyüyor. Son olarak, Mali’de patlak veren isyan ve Ocak 2013’te Ayn Emnas doğalgaz sahasında yaşanan rehin alma ve katliam olayının ardından hem Batılı liderler hem de Batı toplumları o güne kadar farkında olmadıkları bir sorunla yüzleşmek zorunda kaldılar. Cezayir’deki trajedinin ne anlama geldiğini ve niçin önemli olduğunu anlamak isteyenler için bu kitap iyi bir başlangıç olacaktır. Bu kitap, saygın Ortadoğu muhabiri Robert Fisk’in tüm dünyanın göz ardı ettiği Cezayir’de yaşanan olaylara dikkat çekmek amacıyla kaleme aldığı haber yazılarından oluşuyor. Bu kitapta derlenen düzeltilmiş makaleler yirmi yıllık bir dönemi kapsıyor ve bir ulusun ideolojik farklılıkları nedeniyle uzlaşma sağlayamaması yüzünden karşıt tarafların nasıl barbarlığa sürüklendiğini birinci elden aktarıyor. Makalelerin çoğu yürek parçalayıcı nitelikte: Yazar, insanın insana yaptığı zulmü aktarırken araya cesaret, iyilik ve mizah öğeleri eklemiş olsa da bu, trajedinin boyutunu azaltmıyor. Ama gerçek bu. Ve bugün karşı karşıya olduğumuz sorunları anlamak isteyenler için mutlaka okunması gereken bir kitap. Cezayir Yazıları 13 Ocak 1992 DEMOKRASİ DENEYİNİN SONU ÇALINAN SEÇİM Cezayir hükümeti dün gece sıkıyönetim ilan etti ve Perşembe günü yapılan ikinci tur oylamayı iptal ederek İslamcı muhalefet partisinin demokratik seçimlerde kazandığı zaferi elinden aldı. Devlet Başkanı Şadli Bincedid’in Cumartesi günü görevinden istifa etmesinin ardından dün kurulan “Yüksek Güvenlik Konseyi” tarafından alınan bu resmi karar, Cezayir’in demokrasi deneyine son vermiş oldu ve ülkeyi iç savaşın eşiğine getirdi. İkinci tur seçimi kazanıp ülkeyi yöneteceklerini düşünürken ordunun yönetimi ele geçirmesi karşısında şaşkına dönen Cezayir’in İslamcı liderleri, bu karardan sadece birkaç saat önce seçimin iptal edilmesine yönelik hiçbir girişime izin vermeyeceklerini ifade etmişlerdi. Ama hükümet sessiz sedasız bir şekilde darbe yapıp, ülke yönetiminin başına politikacılar yerine generalleri getirdi. Geçtiğimiz ay yapılan birinci tur oylamada üç milyon oy alan ülkenin en büyük siyasi partisi FIS (İslami Selamet Cephesi) şimdi orduyla alenen karşı karşıya gelmiş durumda. Dün akşam geç saatlerde paramiliter polis ekipleri başkente giden anayollarda bariyer kurdu, ayrıca diğer yollara da askeri kontrol noktaları yerleştirildi. Zırhlı personel taşıyıcılar ve askeri birlikler gün boyunca başkent Cezayir’deki belli başlı hükümet binalarının -Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı, Postane binası, Hazine binası ve radyo istasyonları - çevresinde konumlandı. Ayrıca, Cezayirli komandolar da süngülü tüfekleriyle şehrin güneyindeki sokaklarda devriye gezdi. 26 Aralık günü yapılan demokratik seçimde büyük bir zafer kazanarak anayasa krizine yol açan FIS partisinin destekçileri, başkent Cezayir’e bakan bir tepede bulunan Şehitler Anıtı’ndaki mitingi iptal ettiler ve orduyla çatışmaya girmekten kaçındılar. Fakat, FIS partisinin geçici lideri Şeyh Abdülkadir Hacani’nin dün gece yaptığı çağrı, seçim zaferinin partinin elinden alınmış olması nedeniyle, 11 Robert Fisk orduyla İslam cumhuriyeti kurmak isteyen köktendinci Müslümanlar arasında şiddet olaylarının kaçınılmaz olduğuna işaret ediyor. Devlet Başkanı Şadli’nin istifasını, seçim sonuçlarının iptal edilebilmesi ve üç gün içinde yapılacak olan ikinci tur oylamanın engellenmesi amacıyla düzenlenen bir “oyun” olarak tanımlayan Şeyh Hacani, yandaşlarına “tetikte beklemelerini ve İslam devleti projesini yok etmeye yönelik kumpasları engellemek için hazır olmalarını” söyledi. Ayrıca, hapse atılan FIS liderlerinin derhal serbest bırakılmasını istedi ve hükümetin - despotizm profesyonellerinin [aynen bu şekilde] – FIS’ı cihad [kutsal savaş] amacından mahrum bırakmasına izin verilmemesi gerektiğini söyledi. Şeyh Hacani daha fazla detaya girmedi ancak bazıları FIS’ın, her ne kadar inkâr etse de, askeri bir organizasyona sahip olduğunu düşünüyor. FIS destekçileri zaman zaman “İslamcı komandolar” ifadesini kullanıyorlar. 170.000 askerden oluşan güçlü Cezayir ordusunda ise iç karışıklıkları bastırmak üzere eğitilmiş olan iki komando bölüğü var... “Yüksek Güvenlik Konseyi”nin göstermelik başkanı Abdülmelik Benhabiles, 70 yaşında eski bir diplomat ve devlet başkanlığı işlevini üstlenen Anayasa Konseyi’ne başkanlık eden bir hakimdir. Benhabiles seçimleri iptal etmekle kalmadı, ayrıca anayasa uyarınca 45 gün içinde yapılması gereken devlet başkanlığı seçimini de gündeme getirmedi. Sadece bir noktada, sembolik Başbakan Sid Ahmed Gozali’nin görevine devam edeceği söylendi. Öte yandan, “Güvenlik Konseyi” üyeleri arasında Savunma ve İçişleri Bakanları olarak iki güçlü general bulunuyor ve karar verme yetkisi olağanüstü hal kabinesini yöneten bu nazik avukattan ziyade artık bu iki generalin elinde. Fakat ortada hâlâ geçerli olan bir gerçek var ki o da, FIS’ın seçim zaferinden asla vazgeçmeyeceğine yemin etmiş olması ve artık otoriteye karşı harekete geçmek durumunda kalmasıdır. Ne Cezayir’in kırılgan demokrasisinin dün gece yok edilmiş olması, ne de İslamcı partinin seçilme umudunun boşa çıkması, diğer Arap devletlerinin liderlerine bir fayda sağlayabilecek. Mesela, köktendincilerin enerjilerini şiddet yerine seçim sandıklarına yönlendirmesi gerektiğini savunan Mısır gibi. FIS, uluslararası camiada adil bir sonuç olarak görülen ancak politik olarak talihsizliğe uğrayan seçim zaferinden mahrum bırakıldı. Peki bu durumda, gücü eline geçirmek için hangi yollara başvuracak? 12 Cezayir Yazıları 13 Ocak 1992 EFSANELER SAVAŞI OTORİTENİN DEVRİ GERÇEK GÜCÜN KİMDE OLDUĞUNU GÖSTERİYOR Başkent Cezayir’i ziyaret eden bir yabancı, Fransızlara karşı verilen Bağımsızlık Savaşı’nda hayatını kaybeden bir milyondan fazla insanın anısına dikilen Şehitler Anıtı’nın devasa beton kanatları altında yer alan Şehitler Müzesi’nin duvarlarında, yapılan bütün zulümleri ve baskıları görebilir. Müzenin küratörü, Beethoven’ın Pastoral Senfonisini ve Brahms’ın keman konçertosunu yayınlatıyor; yaşanan barbarlığın kanıtlarını yumuşatma gereği duyuyor olmalı. Burada, gerilla liderlerinin tutuklanmasını talep eden, Fransız ordusuna ait belgeler var. Ayrıca kelepçeler, kamçılar ve silahlar da. Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin (UKC) otuz yıl önce gizlice bastırdığı posterlerde direniş hareketi “Afrika sosyalizmi” olarak tanımlanıyor. Cezayirli “göstericilerin” ve işkenceye maruz kalmış adamların siyah beyaz fotoğrafları görülüyor; General Massu’nun emrindeki 10. Paraşüt Tümeni tarafından yüzleri darmadağın edilmiş, kanlar içinde. Fransız askeri polisine ait malzemelerin sergilendiği vitrinde, kurşunlar, kovanlar ve ananas şeklinde küçük metal bir nesne var, üzerindeki etikette, “US MK2 Parça Tesirli El Bombası” yazıyor. Şehitler Anıtı’ndan taksiye binip Larbi ben M’Hidi caddesine gidin, bir binanın zemin katındaki harap bir odada, tepedeki müzeden daha fazla ilgi çeken başka bir sergi bulacaksınız. Burada Beethoven ve Brahms yerine müthiş yüksek bir sesle Kuran’dan ayetler okunuyor. Cezayir’de yapılan genel seçimlerin meşru galibi İslami Selamet Cephesi (FIS) tarafından çok daha yakın bir tarihin gözler önüne serildiği bu sergide, “Şehitler Müzesi” ile insanın içini ürperten bazı benzerlikler de görülüyor. Burada da yine öldürülmüş ve dövülmüş adamların paramparça yüzlerini göreceksiniz -fakat bunlar renkli fotoğraflar. Ayrıca bu insanlar, 1954-62 13 Robert Fisk yılları arasında Fransızlara karşı verilen savaşın değil, Cezayir ordusunun Haziran ayında başkent Cezayir sokaklarında uyguladığı şiddetin kurbanları. Bu sergide hatta, müzedekiyle aynı boyutlarda ve aynı şekilde düzenlenmiş bir vitrin bulunuyor, içinde Cezayir ordusunun kullandığı kurşunlar ve kovanlar var. Kovanlardan birinin etiketinde açıkça şu yazıyor: “Federal Laboratories INC. Saltsburg Pennsylvania 15681 USA.” FIS içerisindeki Batı karşıtlığı her geçen gün artıyor olsa da, önemli olan bu silahların Batı menşeli olması değil, uygulanan baskıyı temsil etmeleri. Sanki Fransız sömürge yönetimi Cezayirlilere bağımsızlık değil de askeri güç miras bırakmış gibi. Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin bağımsızlık sonrası uyguladığı diktatör rejimin altında Cezayir gizli polisi de tıpkı Fransız selefleri gibi aynı işkenceleri uyguladı; mesela, kurbanlardan birinin tanımıyla, “oryantal detaylar eklenmiş elektrik işkencesi” gibi. Tabi ki Fransızlar, Gestapo’nun zindanlarında erkekleri ve kadınları konuşturmayı iyi öğrenmişlerdi. Bu, Fransız bir yazarın tabiriyle, “dehşetin şeceresi” idi. Öte yandan Cezayir ordusu, Fransızlara kıyasla toplumu daha yaygın bir şekilde kontrol altında tutuyordu. Devlet Başkanı Şadli Bincedid’in istifası sonrasında ülkedeki en büyük İslami partinin dünkü sessizliğine şaşmamak gerek. Başbakan orduyu, halkımızı “koruyan”, “ülkemiz için vazgeçilmez bir değerdir” şeklinde tanımladı. Aslında, ordunun Cezayir halkını FIS’tan koruyacağını ima ediyordu. Oysa, geçtiğimiz ay yapılan genel seçimlerin ilk turunda FIS’ın aldığı 3 milyon oy, Perşembe günü yapılacak ikinci tur oylamada büyük bir zaferle kutsanacaktı. Cezayir hükümeti ilk kez “demokrasi”den bahsetmedi. FIS bu tehlikeli sürece katılmış ve kazanma hatasını yapmıştı. Demokrasi de bir yere kadar. Tabi ki iş bu kadar basit değil. FIS, sorumluluk almadan güç sahibi olmak istedi. Defalarca dile getirdiği İslam cumhuriyeti kurma isteği yüzünden, iktidara geçmesi durumunda temsil edeceği 22 milyon Cezayirliyi kendisinden soğuttu. Ayrıca, “hakkaniyet” anlayışı - tüm Şeriat yasalarıyla birlikte İslama duyduğu şüphe götürmez inancı - şok etkisi yaratabilirdi. FIS üyelerinin feminist aleyhtarlarını “Massu’nun kızları” olarak adlandırması büyük bir rezaletti. Ama zaten tarihi de tamamen yanlış yorumluyorlardı. Bab el-Oued camisi önünde genç bir FIS çalışanı bana, “Fransızlara karşı verilen savaşta hayatını kaybeden şehitlerimiz 14 Cezayir Yazıları İslam uğruna öldüler,” demişti. “Bağımsızlık savaşı İslami bir mücadele idi.” FIS belki şiddet yanlısı olmayabilir ama tarihi çarpıtma becerisine sahip olduğu kesin. Gerçekte, Cezayir’in “siyasi yapısı” ilk başta göründüğü kadar tehdit altında değildi. Cezayir anayasası çok akıllıca yazıldığı için FIS parlamentonun çoğunluğunu eline geçirebilmiş olsaydı dahi, hükümeti tek başına kuramayacaktı. Çünkü anayasaya göre bakanları Devlet Başkanı seçiyor ve siyasi programı da bakanlar hazırlıyor. Ve bu program parlamento tarafından iki kez reddedilirse, yeniden seçim yapılıyor. Diğer bir deyişle, hükümetin kendisi- yani ordu - olayları kontrol etmeye devam ediyor. Cezayir Başbakanı Sid Ahmed Gozali gri renkli sivil takım elbisesi ve şatafatlı papyonuyla boy göstermekten keyif alsa da, Fransızların ülkeyi terk ettiği 1962 yılından bu yana Cezayir’i ordu yönetiyor. Ahmed Bin Bella yönetimi UKC gerilla hareketini temsil etmiş olabilir ama 1965 yılında iktidarı ele geçiren kişi, ordunun temsilcisi olan Albay Huari Bumedyen idi. Ve Bumedyen’in ölümünden sonra yönetimi devralan kişi de yine ordunun en saygın ve en eski üyelerinden biri olan Albay Şadli Bincedid’dir. Her ne kadar göz önünde olmaktan hoşlanmasalar da, Savunma Bakanı General Nezzar, İçişleri Bakanı General Belkheir ve Genelkurmay Başkanı General Guenaiza ordunun en güçlü subaylarıdır. Özellikle de Albay Şadli’nin generaller tarafından teşvik edilmemiş olsa bile mutlaka onaylanan istifası FIS’ın gücünü kırmayı başarabilirse, Halid Nezzar’ın Cezayir’in en güçlü adamı haline gelmesi çok muhtemel. Ordunun kontrolü bugüne dek hemen hemen her yerde hissedildi. Bu işi Fransızlardan öğrenen ve Fransa’nın en nadide askeri akademilerinde eğitim alan Cezayirli subaylar, ulusal jandarma aracılığıyla yerel konseyleri kontrol altında tutuyor ve ordunun üst düzey bir subay tarafından - ve bu kişi genellikle bölge komutanı oluyordu - vilayet yönetimlerinde temsil edilmesini sağlıyorlardı. Dolayısıyla, Cezayir’de alınan siyasi veya sosyal içerikli kararlarda ordunun dahil olmadığı durumlar nadirdi. İşte bu nedenle FIS’ın seçimlerde kazandığı başarı orduda şok etkisi yaptı. Aylar boyunca dünyaya FIS’ın İslamcı militanlığın bir kolunu, İran Şah’ını deviren köktendinci hareketin bir benzerini temsil ettiği söylendi. Fakat 15 Robert Fisk bu benzetme yanlış olabilir. Benzer olan, hem Şah rejiminde hem de UKC yönetimi sırasında görülen yozlaşma ve “kayırıcılık”tır. Her ne kadar UKC rejiminde aynı boyutta olmasa da, bu iki yönetim de benzer baskıları ve işkenceleri uyguladı. Ayetullah Humeyni’nin Şah karşıtı duyguları körüklemesi gibi FIS’ın da Müslüman nüfusu UKC’nin diktatörlüğüne karşı ayaklandırması zor olmadı. UKC ve Şah’ın diktatörlüğün iki zıt kutbunu temsil etmiş olmaları bu gerçeği değiştirmiyor. Cezayir ordusunun sessiz sedasız bir şekilde yaptığı darbe, tabi ki Batı’da memnuniyetle karşılandı. Fransızlar bu hafta sonu başkent Cezayir’de meydana gelen olayları, Akdeniz’in güney kıyılarında yaşanabilecek İslami bir “felaketin” önlenmesi olarak göreceklerdir. “Yeni dünya düzeni” kurulmuşken yeniden bir devrime şahit olmak istemeyen Washington ise, Arap devletlerinde kontrolün generallerin elinde bulunmasından zaten her zaman memnun olmuştur. Batı dünyası sömürgecilik döneminde kralları destekliyordu. Fakat bunlar sonradan birer birer albaylar ve generaller tarafından devrildiler - Albay Nasır, Albay Muammer Kaddafi, eski bir Hava Subayı olan Hafız Esad ve onun hava kuvvetlerinden meslektaşı Saddam Hüseyin (ve hatta sürgün edilen General Michel Aoun) gibi mesela. Ülkelerindeki rejime karşı olan Araplar bugünlerde İslam’a - özellikle de Mısır’da uygulanan şekliyle - hayranlık duyuyorlar. Bu açıdan bakıldığında, Cezayir’de yapılan askeri darbe Ortadoğu’nun bugün içinde bulunduğu duruma aykırı düşüyor. Bu darbe yeni bir örnek mi teşkil edecek, yoksa hakim rüzgarlara karşı gelmenin bedeli kanla mı ödenecek, önümüzdeki birkaç gün içinde göreceğiz. 16 Cezayir Yazıları 15 Ocak 1992 BEKLENEN SIKI TEDBİRLER CEZAYİR YENİ YÖNETİCİLERİYLE TANIŞIYOR Cezayir’in en güçlü generalinin de aralarında bulunduğu beş üyeden oluşan Devlet Konseyi dün akşam ülkeyi yöneteceğini açıkladı. Bu açıklama, geçtiğimiz ay yapılan parlamento seçimlerini kazanan radikal İslamcılara karşı ordunun ve polisin bir operasyon düzenleyeceğine işaret ediyor. Cumartesi günü görevinden istifa eden Devlet Başkanı Şadli Bincedid’e muhalif olmasıyla bilinen Muhammed Budiaf Konsey başkanı seçildi fakat görünen o ki, Cezayir’in yeni yöneticileri anayasal meşruiyete sahip değiller. Devlet yetkilileri Başbakanlık’ta düzenlenen bir basın toplantısında Budiaf’ın yeni görevini ilan ederken, aynı anda başkent Cezayir’in Bab el-Oued mahallesine giden ana yollarda çok sayıda zırhlı personel taşıyıcı ve otobüsler dolusu çevik kuvvet polisi görüldü. Bab el-Oued mahallesi, 26 Aralık günü yapılan parlamento seçimlerinde 188 koltuk kazanan FIS (İslami Selamet Cephesi) partisinin kalesi olarak görülüyor. FIS üyelerinin tutuklandığına dair haberler henüz bağımsız olarak doğrulanmış değil. FIS partisinin geçici lideri Şeyh Abdülkadir Hacani, iki saat önce, parlamento seçimlerinin yarın yapılacak ikinci turunu iptal ettikleri için ülkenin yöneticilerini “Cezayir halkının hürriyetini elinden alan” hırsızlar olarak ilan etti. FIS’ın ikinci turda zafer kazanacağına mutlak gözle bakılıyordu. Şeyh Hacani ayrıca, Cezayir ordusu “halkın tarafını tutmak zorundadır,” dedi. Şeyh Hacani’nin destekçileri, hükümet karşıtı gösterilerin Bab el-Oued mahallesindeki Sunna camisinde kılınacak olan Cuma namazından sonra başlayacağını duyurmuşlardı. Bab el-Oued, boyası dökülmüş kepenkleri ve zarif bezemeli balkonlarıyla eski bir Fransız mahallesidir. Tüfekli çevik kuvvet polisleri mahalleye giden ana yollarda gün boyunca nöbet tuttular ve sokak köşelerinden kendilerini öfkeyle izleyen sivri sakallı, beyaz şapkalı genç erkekleri görmezden geldiler. 17 Robert Fisk Devlet Konseyi’nin oluşturulması ve General Halid Nezzar’ın bu konseyde yer alması FIS’ı yasaklamaya yönelik bir girişim de olabilir aynı zamanda. Günlük El Vatan gazetesi dünkü sayısında, “FIS feshedilecek mi?” diye sordu ve kadın ve erkek partililerin “savaş çağrısı” yaptığına yönelik asılsız bir manşet attı. Oysa FIS, hükümetin yarınki oylamayı iptal etmesinin ardından yayınladığı ilk bildiride her ne kadar öfke dolu ve etkili bir dil kullanmış olsa da, “savaş” çığırtkanlığı yapmadı. Pazartesi gecesi ve dün sabah erken saatlerde çok sayıda zırhlı aracın ve askeri birliğin başkent Cezayir’e nakledilmesi (gece boyunca havalimanının önünden tank konvoyları geçip durdu), 1989 tarihli Cezayir anayasasına göre meşru olmayan Devlet Konseyi’nin kutsal Cuma günü yapılacak FIS gösterilerini engellemeyi planladığını gösteriyor. Takviye birlikler başkent Cezayir’deki kışlalara akın ederken, halk ne bu birliklerin sayısının ne de hayatlarının kontrolünü ele geçiren yeni hükümet sisteminin farkındaydı... 18