Akıl Turu
Transkript
Akıl Turu
Akıl Turu | Kasım 2014 Akıl Turu TSKB Ekonomik Araştırmalar Müdürlüğü Kasım 2014 1 Akıl Turu | Kasım 2014 Kapak Fotografı: Santa Maria Anunziata Katedrali zeminindeki 1088 yılında yapılmış ayları sembolize eden mozaiklerden bir parça, Otranto, İtalya. (Gülay Dincel) 2 Akıl Turu | Kasım 2014 Editörden Elinizdeki bülten seçilmiş çalışmalarla ilgili kısa değerlendirmeleri içerecek. Güncel konularda zihin açıcı çalışmaların yanısıra perspektif genişletmeye katkısı olduğunu düşündüğümüz araştırma, inceleme, söyleşilere yer vereceğiz. Akademizme saplanmadan ve anlaşılırlığı gözeterek kimi teorik çalışmalar, tartışmalardan da haberdar olmayı deneyeceğiz. Bazı sayılarda bir temayı seçip birbirini tamamlayan çalışmaları ele alırken bazı sayılarda farklı temalardan oluşan çalışmalar da incelenebilecek. Ele aldığımız ilk çalışma, dünyanın en yakıcı güncel başlıklarından biri olan petrol fiyatlarıyla ilgili 2008 tarihli, önemli bir makale. University of California, San Diego'dan James D. Hamilton'un "Understanding Crude Oil Prices" adlı çalışması ham petrol fiyatlarını belirleyen faktörleri detaylı bir şekilde analiz ediyor. İkinci çalışma, ilk çalışmayla Türkiye'nin cari açığındaki en temel belirleyenlerden olan enerji ithalatı üzerinden bir ilişkiye sahip. Koç Üniversitesi-TÜSİAD ortak forumu, Ekonomik Araştırmalar Forumu'nun yeni yayımladığı, Merkez Bankası'ndan Hakan Kara ve Çağrı Sarıkaya tarafından hazırlanan "Current Account Deficit in Turkey: Cyclical or Structural?" başlıklı makale, cari açığı belirleyen dönemsel faktörleri, yapısal faktörlerden ayrıştırmaya çalışıyor. Üçüncü konumuz ise bir söyleşi. Nobel ödüllü, büyüme literatürüne "toplam faktör verimliliği" kavramını sokan Robert Solow, önemli katkısından 56 yıl sonra dünyadaki büyüme eğilimlerini değerlendiriyor. Akıl Turu, katkı zenginleşecek... ve önerilerinizle İyi okumalar... Üzerinde durma fazla Ayağında kırılan dalganın Bil ki yenileri kırılacak Ayağın suda kaldıkça1 1. Petrol fiyatlarındaki dalgalanmalar "anlaşılabilir" mi? James D. Hamilton'un "Understanding Crude Price Oils"i üzerine 2. Cari açık ne kadar döngüsel ne kadar yapısal? Hakan Kara&Çağrı Sarıkaya EAF çalışması 3. Solow: Büyüme yavaşlasa da teknolojik gelişme sürecek Robert Solow ile söyleşi/MGI Quarterly 1 Bertold Brecht 3 Akıl Turu | Kasım 2014 Petrol fiyatlarındaki dalgalanmalar "anlaşılabilir" mi? "Understanding Crude Oil Prices" James D. Hamilton2 December 6, 2008 http://econweb.ucsd.edu/~jhamilton/understand_oil.pdf İçinden geçtiğimiz günlerde ham petrol fiyatlarında görülen büyük gevşemenin nedenleri ve olası sonuçları üzerine bir dizi tartışma yapılıyor. Birkaç ay içinde 110 dolar/varil seviyelerinden 76-77 dolar/varil seviyesine inen ortalama ham petrol fiyatının daha da aşağıya gidip gitmeyeceği merak konusu. 2008-2009'da görülen büyük çöküşle benzerlik kurarak bu seferki gerilemenin de global krizde "ikinci dip"e işaret ettiğini öne sürenler olduğu gibi söz konusu gelişmeyi tamamen politik nedenlere bağlayan yaklaşımlar da mevcut.3 Brent Petrol Spot Fiyatların Seyri USD/varil Değişim % 109 103 79 62 38 29 42 33 15 2003 72 65 55 112 111 97 2004 34 19 2005 2006 2007 2008 40 29 11 2009 -37 2010 0 2011 2012 -3 2013 -5 2014 OcakKasım Brent Spot Fiyatı Aylık ($/varil) 133 140 123 125 116 120 112 85 100 80 95 87 60 40 20 Nis-2013 Tem-2013 Eki-2013 Oca-2014 Nis-2014 Tem-2014 Eki-2014 Tem-2011 Eki-2011 Oca-2012 Nis-2012 Tem-2012 Eki-2012 Oca-2013 Eki-2009 Oca-2010 Nis-2010 Tem-2010 Eki-2010 Oca-2011 Nis-2011 Oca-2008 Nis-2008 Tem-2008 Eki-2008 Oca-2009 Nis-2009 Tem-2009 Nis-2006 Tem-2006 Eki-2006 Oca-2007 Nis-2007 Tem-2007 Eki-2007 Nis-2004 Tem-2004 Eki-2004 Oca-2005 Nis-2005 Tem-2005 Eki-2005 Oca-2006 Oca-2003 Nis-2003 Tem-2003 Eki-2003 Oca-2004 0 40 Kaynak: US Energy Information Administration 2 University of California, San Diego. Hamilton'un "Time Series Analysis" kitabı pek çok saygın ekonomi programında temel ekonometri kaynaklarından biri olarak kullanılmaktadır. 3 ABD'li yatırımcı Jim Rogers, petrol fiyatlarındaki gerilemenin ABD'nin Rusya ve İran'a dönük bir "burun sürtme" operasyonu olduğunu ileri sürüyor. Dünya gazetesi, "Petroldeki düşüş İran ve Rusya'yı cezalandırmak için", 19 Kasım 2014. 4 Akıl Turu | Kasım 2014 ABD haricindeki gelişmiş ekonomiler ve Çin başta olmak üzere gelişmekte olan ekonomilerdeki yavaşlama, petrol fiyatları üzerinde talep yönlü bir baskıyı ifade etmekle birlikte 2014 yılı gerçekleşmeleri ve 2015 yılı beklentileri, 2008-2009 derinliğinde bir global talep düşüşüne işaret etmiyor. Bu durum, petrol fiyatlarında Haziran ayına göre varil başına 30 doları geçen düşüşün talep yönünden desteklenmediğini gösteriyor ve arz cephesi başta olmak üzere başka faktörlere de bakılmasını zorunlu kılıyor. Arz cephesinde ise Irak başta olmak üzere yeni rezervlerin olumlu etkisine rağmen çıkarma maliyeti düşük rezervlerin azalmakta oluşu, üreticilerin bir bölümü için maliyetlerin yüksekliği gibi gerekçelerle 80 dolar/varil altındaki fiyatın kalıcı olmayacağı öne sürülüyor. Uzun dönemli pek çok çalışmada4 ham petrol optimum fiyatı 100 dolar/varil civarında tahmin ediliyor. Ancak dönemsel arz fazlası, yavaşlama beklentilerinin kısa dönemde güçlü spekülatif hareketlere izin vermesi ve yabana atılamayacak politik çekişmeler biraraya geldiğinde yaşanan sert düşüşü anlamlandırmak mümkün. Geçici ya da kalıcı, petrol fiyatlarındaki gerilemenin dünyadaki değişik ekonomileri nasıl etkileyeceği ayrı bir çalışmanın konusu. Aşağıda Hamilton'un çalışması üzerinden bir zaman serisi analizi çerçevesinde ham petrol fiyatlarını etkileyen faktörlere göz atacağız. Hamilton, çalışmasında 2008 yılında petrol fiyatlarında görülen büyük dalgalanmadan hareketle ham petrol fiyatlarındaki değişimi etkileyen faktörleri ekonometrik bir çerçevede inceliyor. 2008 yılının ilk yarısında petrol fiyatları tarihi yüksek bir seyir göstererek Temmuz ayında 140 dolar/varile kadar ulaşmış, ardından da global krize bağlı olarak gerileyen talep nedeniyle hızlı bir şekilde düşmüş, 2009 yılında dönemsel olarak 33 dolar/varile kadar gerilemişti. 2008 yılı ortalama fiyatı 100 dolar/varil olurken 2009 yılı ortalaması da 62 dolar/varil civarında gerçekleşmişti. 4 OPEC, BP Statistical Review of World vb. 5 Akıl Turu | Kasım 2014 1980-2013 döneminde kanıtlanmış rezervler, üretimin üzerinde bir artış gösterdi. Rezerv artışı, büyük oranda Irak, İran, Kuveyt, Suudi Arabistan ve Venezuela'nın kanıtlanmış rezervlerindeki artıştan kaynaklandı. Söz konusu dönemde rezervlerdeki değişime ve ABD başta olmak üzere Kuzey Amerika'daki üretim dalgalanmalarına rağmen üretim kompozisyonunda bölgesel olarak çok büyük bir değişim gerçekleşmedi. OPEC üyesi 12 ülkenin toplam üretimdeki payı %42 civarında seyretti. Ülke bazında ise üretimdeki payı en çok gerileyen iki ülke Suudi Arabistan ve Rusya oldu, her ülkenin de 1980 yılında üretimdeki payı %17 civarındayken 2013 yılında %13 oldu. Ancak talep kısmında anılan dönemde önemli bir kompozisyon değişimi yaşandı. 1980 yılında dünya petrol tüketiminin sadece %3'ü Çin'den kaynaklanırken 2013 yılında bu oran %12,5'e çıktı. 1990'lar ve 2000'ler Çin tüketiminin sırasıyla yıllık ortalama %6,3 ve %6,5 ile dünya ortalamasının (%1,1) çok üstünde arttığı yıllar oldu. Avrupa ülkeleri, ABD gibi gelişmiş ülkelerin payı ise azaldı. Ham Petrol Rezerv-Üretim-Tüketim-Fiyat Gelişimi milyon ton 1980 1990 2000 2013 CAGR % 92.942 139.740 171.101 229.554 2,8 Üretim 3.092 3.175 3.620 4.130 0,9 Tüketim 2.975 3.163 3.584 4.185 1,1 Rafineri Ürünleri Üretimi 2.944 3.043 3.398 3.787 0,8 37 24 29 109 6,3 Kanıtlanmış Rezervler Ortalama Fiyat ($/varil) Kaynak: BP Statistical Review of World, 2014 Ham Petrol Rezerv-Üretim-Tüketim-Fiyat Değişimi (%) 58.6 60.0 42.5 40.0 34.4 50.0 40.0 30.0 20.0 10.0 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 1981 1982 1983 1984 1985 1986 1987 1988 1989 1990 14.0 12.0 10.0 8.0 6.0 4.0 2.0 -2.0 -4.0 -6.0 -8.0 -10.0 -10.0 -20.0 -30.0 -33.4 Kanıtlanmış Rezervler Üretim Tüketim Rafineri Ürünleri Üretimi -40.0 -36.6 Ortalama Spot Fiyat (sağ eksen) Kaynak: BP Statistical Review of World, 2014 6 Akıl Turu | Kasım 2014 Hamilton'un makalesi, esas olarak 2008 yılındaki rekor fiyat artışına yanıt bulmayı amaçlıyor. 1997 yılındaki petrol fiyatı artışında "kıtlık rantı" ihmal edilebilir bir rol oynamasına rağmen 2008 yılında önemli bir rol oynamış olabileceği sonucuna ulaşıyor. Hamilton, 2008 yazında petrol fiyatlarındaki ani artışta, birçok etkenin söz konusu olduğunu ancak “petrol talebinin fiyat esnekliğindeki düşüklük”, “Çin, Ortadoğu ve diğer gelişmekte olan ülkelerde talebin güçlü seyretmesi” ve “oligopolistik yapıdan ötürü global petrol üretimini artırma konusundaki güçlükler” olarak sıralanabilecek üç etkenin öne çıktığını gösteriyor. Hamilton bu üç gelişmenin, fiyatlar üzerinde yarattığı baskının spekülasyonu tetiklediği, güçlü talebin de kıtlık rantını artırdığını ve bu faktörlerin de yeniden fiyat artışını tetiklediğini öne sürüyor. Makalenin yayınlanmasını izleyen aylarda ham petrol fiyatlarının 33 dolara kadar düştüğü, neredeyse 6 aylık bir zaman diliminde petrol fiyatlarında 80-90 dolarla varan bir gerileme yaşandığı, izleyen bir yıllık dönemde de yeniden 85 dolar bandına kadar çıktığı not edilmeli. Bu nedenle makalenin fiyatlardaki zirve ya da dip noktaları "açıklama gücü"nden ziyade farklı dönemlerde farklı yönlerde çalışabilen etkenleri ayrıştırması ve biraya geldikleri koşullara göre dinamik bir analiz yapıyor olması değer taşıyor. Hamilton petrol fiyatlarındaki değişimi üç farklı perspektiften ele alıyor. İlki tarihsel veriler üzerinde basit korelasyonlara dayalı bir istatistiki inceleme. İkincisi iktisat teorisinin, zaman içinde petrol fiyatlarının davranışına ilişkin öngörülerine dayalı bir değerlendirme. Üçüncüsü ise arz ve talep üzerinde etkili temel belirleyenlerin detaylı bir şekilde irdelenmesi. Bu üç farklı perspektifin sonuçları biraraya getirildiğinde yazarın kendi ifadesiyle "ne olduğunu anlama iddiası taşıyorsak kaçınılmaz olan ilginç bir entelektüel güçlük" ile karşı karşıya kalınıyor. Hamilton'un çalışmasında kullandığı sözü edilen üç perspektifin ayrı ayrı sonuçları: İstatistiki verilere dayanıldığında reel fiyatlardaki değişimin tarihsel olarak a) kalıcı, b) öngörülmesi güç, c) değişik zamanlarda çok farklı sistemler tarafından yönetilen, bir eğilim taşıdığı dikkat çekiyor. İktisat teorisi perspektifinden bakıldığında üç ayrı kısıtlama gözleniyor: a) depolama arbitrajı, b) vadeli kontratlar, c) petrolün tükenebilen bir kaynak olması. Hamilton bu bağlamda ayrıca vadeli emtia spekülasyonlarının rolünü de incelemesine dahil ediyor. Talep determinantları söz konusu olduğunda talebin fiyat esnekliğinin, ölçmesi güç olsa da, oldukça düşük olduğu ve geçmiş datanın büyük bölümünde düştüğü görülüyor. Gelir esnekliğini tahmin etmek daha kolay ve gelişmenin erken aşamasındaki ülkeler için 1'e yakın olduğu görülüyor. (ABD için 1'den düşük.) Arz tarafında ise geleneksel kartel olarak OPEC'in aksiyonlarını yorumlamak güç, aynı zamanda aracıların rolünü tasnif etmekte de sıkıntılar söz konusu. Rezervlerdeki azalmanın geçmiş seyrini ve gelecekteki olasılıkları coğrafi/ülkeler bazında tahmin etmekte de güçlükler bulunuyor. Bu üç perspektiften hareketle çalışmanın ulaştığı sonuçlar: a) kısa vadede talep ve arz düşük fiyat esnekliğine sahip, b) arzdaki düşüşlere hassasiyet yüksek, c) 1970-1997 dönemindeki fiyat hareketlerini ABD petrol üretiminin tepe noktasına çıkışı büyük ölçüde açıklıyor. 7 Akıl Turu | Kasım 2014 Tükenen kaynaklara ilişkin geleneksel iktisat teorisi ile petrol fiyatlarının tarihsel seyri açık bir şekilde uyumlu olmamasına rağmen Hamilton, gelişmekte olan ülkelerin talebindeki büyük artışın ve rezervlerin sonlu olduğu bilgisinin petrol fiyatlarında 1997-2008 döneminde görülen artışa inandırıcı bir açıklama sunduğunu düşünüyor. "Kıtlık rantı"nın geçmiş dönemler için ihmal edilebilir olduğu ancak günümüzde açıklayacılığının yüksek olduğu Hamilton'un çalışmadaki ana tezi oluyor. Makalede de özellikle Hotelling tezi bağlamında ele alınan ancak hem veri karmaşıklığı ve eksikliği bulunduğu için hem de çalışmanın kapsamı içinde detaylı irdelenemeyen, ancak petrol fiyatlarının seyrine ilişkin beklentilerde en fazla önem taşıyan konu maliyetler. Hiç kuşkusuz makalenin yazıldığı tarihten sonra kaya petrolü üretiminin ve petrol fiyatları üzerindeki etkisinin arttığı da göz önünde bulundurulmalı. Hamilton, çalışmada gelişen teknolojiyle birlikte bir yandan kuyu başı maliyetin düştüğünü diğer yandan özellikle ABD’de aynı miktarda petrolün daha fazla kuyudan elde edilmeye başladığını işaret ediyor. Bu tabloya Rusya başta olmak üzere üretimdeki payı yüksek bazı ülkelerin rezerv derinliklerinin ve petrol maliyetlerinin artıyor olması gerçeği de eklendiğinde optimum fiyat tartışmaları cazibesini ve gizemini korumaya devam edecek gibi görünüyor. "Petrol, üretilmekten ziyade çıkarılan, tükenebilen bir kaynak, maden ve bir kez yandığında bir daha kullanımı mümkün değil. Harold Hotelling 1931 yılında tükenebilen bir kaynak söz konusu olduğunda, petrol piyasasında tam rekabet koşulları geçerli olsaydı bile fiyatın marjinal maliyetin üzerinde olması gerekliliğine işaret etti." Hamilton'un çalışmasında kullandığı ekonometrik modelin yalınlığı ve iktisadın ekonometrinin değil, ekonometrinin iktisadın "tool"u olduğu gerçeğini son derece gelişkin bir biçimde gösteren bir modelleme olması ayrıca not edilmeli. Benzer şekilde teorik çözümlemesinde kullandığı matematik notasyonun iktisat teorisine aşina herkes için anlaşılır ve kavramayı kolaylaştırıcı olduğu da eklenmeli. Belki hem teorik hem de güncel açıdan en karmaşık iktisadi problemlerden birinini içinden çıkmanın güçlüğünü, büyük bir zihin berraklığı sağlamasına rağmen teslim etmiş olması da mutlaka vurgulanmalı. "Bazen iktisatçıların bazı şeyleri anladıkları/kavradıkları takdirde gelecekte ne olabileceğini öngörebilecekleri iddia edilir. Ancak petrol fiyatları (hisse senedi fiyatları da eklenebilir buna) öngörülmesi tamamen olanaksız bir ekonomik değişken olarak ilginç bir karşı örnek oluşturuyor." Bir son not olarak 2000’ler talep açısından Çin ve gelişmekte olan ülkelerin hızlı yükselişiyle birlikte düşünülmeli. Petrol talebinde üretici ve piyasa yapıcı olarak rolü sınırlı ülke ve coğrafyaların ağırlığının artmasının petrol fiyatlarında geçmiş dönemlerden daha kuvvetli bir yukarı yönlü seyre olanak tanıdığı tahmin ediliyor. Aynı zamanda söz konusu dönemin artan finansallaşma ve likidite olanaklarıyla birlikte tüm varlık ve emtia fiyatlarında kayda değer bir artışa yol açtığı da dikkate alınmalı. Ancak yine de 2014 yılı sonbaharında petrol fiyatlarında yaşanan hızlı inişin kalıcı bir düzeltme olduğunu düşünmek pek mümkün görünmüyor. 8 Akıl Turu | Kasım 2014 Cari açık ne kadar döngüsel ne kadar yapısal? Current Account Deficit in Turkey: Cyclical or Structural? Hakan Kara5, Çağrı Sarıkaya6 EAF Working Paper, November 2014 http://eaf.ku.edu.tr/sites/eaf.ku.edu.tr/files/erf_wp_1420.pdf Cari açık ve ilişkili makro finansal riskler Türkiye'nin yakın geçmişinde politika tartışmalarının merkezinde yer aldı. Toplam üretimin yüksek ithalat bağımlılığı ve ekonominin yüksek oynaklığa sahip iniş-çıkış döngüleri, politika yapıcıları, finansal istikrar perspektifinden ılımlı büyüme (ya da yumuşak iniş) arayışlarına yöneltti. Global risk iştahındaki ve likidite koşullarındaki zayıflama da bu arayışlarda etkili oldu. Gelişmiş ekonomilerdeki parasal genişlemeye uyum, hızlı kredi büyümesi ve sermaye akımlarına bağlı olarak ulusal paranın değerlenmesi ve nihayet kötüleşen dış koşullar Türkiye ekonomisinin kırılganlığını artırdı. TCMB, BDDK gibi politika yapıcı otoritelerin bu seyre yanıt olarak aldığı önlemlere rağmen cari açık önemli bir sorun olarak varlığını sürdürdü. Kara ve Sarıkaya tarafından hazırlanan çalışma bu çerçevede iki temel soruya yanıt arıyor: Verili bir zaman diliminde cari açığın ne kadarı döngüsel faktörlerden kaynaklanabilir? Hangi koşullar altında para politikası cari açığa reaksiyon vermelidir? Yazarlar bu soruların yanıtlarını araştırmanın cari hesap dengesizliklerine yönelik geçerli bir politikanın oluşturulması için önemli olduğunu belirtiyor. Çalışma, bu doğrultuda cari dengeyi döngüsel ve döngüsel olmayan komponentlerine ayrıştırmayı deniyor. Böylece bu dekompozisyonla cari dengenin altında yatan bir yapısal değişiklik olup olmadığı açığa çıkarılırken diğer yandan konjonktürel gelişmelere karşı uygulanan politikaların ne ölçüde etkili olduğunun da tesbiti amaçlanıyor. Çalışmada 1998-2014 dönemi için cari açığın seyri izleniyor ve temel belirleyenleri ayrıştırılmaya çalışılıyor. Söz konusu dönemde cari denge açısından en çarpıcı özelliğin ısrarlı bir kötüleşme olduğu saptanıyor. 1998 yılında cari hesap dengesi artıda iken, zaman içerisinde kötüleştiği ve krizden çıkış dönemlerinde cari açığın milli gelire oranının %7,5'e kadar ulaştığı görülüyor. Yine cari açıktaki düzelmelerin kriz dönemlerinde, 2001 ve 2009, gözlendiği dikkat çekiyor. Cari açıktaki artışta/kötüleşmede büyüme, emtia fiyatlarındaki artış gibi döngüsel faktörlerin etkili olduğu saptanıyor. Literatürde dış ticaret dengesi söz konusu olduğunda "norm cari hesap", "sürdürülebilir cari hesap" ve "döngüselliğe göre düzeltilmiş cari hesap" kavramları ile karşılaşıyoruz. Bu kavramlar farklı ekonomik yaklaşımlardan kaynaklansa da birbirini tamamlayıcı kavramlar olarak da kullanılabilir. İlk 5 TCMB. 6 TCMB. 9 Akıl Turu | Kasım 2014 iki kavram ekonominin yapısından, temellerinden kaynaklanan cari dengeye işaret ederken sonuncusu döngüselliğin etkisine odaklanıyor. Norm cari hesap: Tasarruf ve yatırımların yapısal belirleyenlerinden hareket eden makroekonomik denge yaklaşımına dayanır ve ekonominin temelleri tarafından işaret edilen yapısal cari dengeyi tanımlamayı hedefler. Bu hesaba dayanan çalışmalarda ekonomik kalkınma düzeyi, demografik yapı (genç ve yaşlı bağımlılık oranı vb), enerji bağımlılığı, mali denge, finansal derinlik, kurumsal kalite gibi yapısal göstergeler arasındaki ilişkiler de araştırılır. Sürdürülebilir cari hesap: Ülkenin net dış borcunun GSYH’ye oranını baz alarak sürdürülebilir cari açık seviyesini tesbit eder. Döngüselliğe göre düzeltilmiş cari hesap: Cari açığın döngüsel, konjonktürel komponentlerini ayrıştırmayı hedefler. Çalışmada Türkiye için döngüselliğe göre düzeltilmiş cari hesaba ulaşmak hedefleniyor. Öncelikle ihracat ve ithalatın, uzun dönemli trendlerine göre hangi düzeyde oldukları hesaplanıyor. Bunun için iç ve dış talebin incelenen dönemdeki trendi açığa çıkarılıyor. İç talebin 1999-2000, 2005-2008, 2011 ve 2013 dönemlerinde trendinin üzerinde olduğu, dış talebin ise 2005-2008 döneminde aynı görünümü taşıdığı fark ediliyor. 2005-2008 dönemi hem Türkiye hem de dünya için bir "aşırı ısınma" periyodu olarak öne çıkıyor. Ardından uluslararası fiyatlardaki değişimin cari dengeye etkisi dikkate alınıyor. Çalışma, döngüsellikten arındırılmış cari açık düzeyinin incelenen dönemde düzenli olarak arttığı ve %6,5'e kadar çıktığı sonucuna ulaşıyor. Kötüleşmenin 1998-2007 döneminde gerçekleştiği, reel efektif döviz kurundaki değerlenmenin bu gelişimde etkisinin yüksek olduğu da bir diğer önemli bulgu. Yazarlar, TCMB'nin makrofinansal istikrara iki hedefi, finansal aşırılıklardan kaçınma ve TL'deki değerlenmeyi tersine çevirme, birlikte gözeten yaklaşımının cari açıktaki kötüleşmeyi durdurduğunu düşünüyor. Çalışmanın yöntemi ve sonuçları hem konu üzerine sağlıklı bir temelde düşünmeyi teşvik etmesi hem de yapısal-döngüsel ayrımı ile sorunun boyutlarını kavramayı kolaylaştırıyor. Ancak çalışmada “yapısal” boyut, özellikle imalat sanayi üretiminin yüksek ithalat içeriği başta olmak üzere, trend değişiminin nedenleri üzerine bir sorgulama ile karşılaşmıyoruz. Keza çözüm önerisi olarak para politikası yapıcıları dışındaki politika yapıcılara da işaret edilmiyor. 10 Akıl Turu | Kasım 2014 Solow: Büyüme yavaşlasa da teknolojik gelişme sürecek Prospects for growth: An interview with Robert Solow McKinsey Quarterly 2014 Number 3 Robert Solow'a 1987 yılında Nobel kazandıran, çığır açıcı çalışmasının yayınlanmasının üzerinden 58 yıl geçmiş bulunuyor. McKinsey Quarterly için ekonomist Martin Neil Baily, Solow ile büyümenin geleceği üzerine konuştu. Solow, 1990'ların başından bu yana McKinsey Global Institute (MGI)'ın akademik danışmanı olarak görev yapıyor. Baily, söyleşiye Solow’a eski MGI çalışmalarında onu şaşırtan bir şey olup olmadığını sorarak başlıyor. Solow, öncelikle aynı endüstri için farklı ülkelere bakıldığında emek üretkenliği ve toplam faktör verimliliği açısından çok büyük farklar olduğunu görmenin çarpıcı olduğunu söylüyor. Otomotiv ya da çelik sektöründe ABD ile Avrupa ülkeleri arasında teknolojiye erişim açısından önemli farklar bulunmadığı, benzer şekilde sermayeye ulaşmak konusunda yakın koşullara sahip oldukları düşünüldüğünde Fransız otomotiv sektörünün ABD’den daha sermaye yoğun bir yapıya sahip olmasının kendisini çok şaşırttığını belirtiyor Solow. MGI çalışmalarının bu durumun verimlilik farklarından değil, organizasyon farklılıklarından kaynaklandığını ortaya koyduğuna, özellikle de yönetim hatalarının farkı oluşturduğuna dikkat çekiyor. Bu bulguları gördüğünde öncel kuşku duyduğunu ancak MGI çalışmasının kendisini ikna ettiğini vurguluyor. Solow ayrıca kendisini etkileyen bir diğer önemli sonucun artan uluslararası ticaret ve yöneticiler arası global rekabetin daha iyi performans ortaya koyma çabalarını yoğunlaştırması olduğunu söylüyor. Söyleşide duayen iktisatçı, hizmet sektöründe verimliliği ve verimlilik artışını belirleyen etkenlere ilişkin daha fazla çalışma yapılmasına ihtiyaç olduğunu söylüyor. Özellikle hizmet sektörü içinde ve hizmet sektörü ile imalat sanayi arasında göreli sermaye yoğunluğu düzeyine ilişkin yeterince bilgi olmadığını vurguluyor ve hizmet sektöründe sermaye yoğunluğunun daha düşük olduğu algısının çok doğru olmadığının altını çiziyor. Solow hizmet sektöründe sermaye yoğunluğunun düşük olduğu inancını değiştirenin dişçisinin 500 m2’lik muayenehanesi olduğunu anlatıyor. Buradan hareketle MGI çalışmaları da dahil olmak üzere özellikle istihdamın %70’ini hizmet sektörünün oluşturduğu gelişmiş ekonomiler için kapsamlı çalışmalar yapılması gerekliliğine değiniyor. Özellikle eğitim ve sağlık sektörleriyle ilgili çalışmaların önemine işaret ediyor. Büyümenin geleceğine ilişkin soruya “sıradan bir makro iktisatçı” olarak verdiği yanıtta iki noktaya dikkat çekiyor. İlki dünya nüfusunun bu yüzyılda, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ekonomilerin için yavaşlamakta oluşu. Bu durumun Afrika başta olmak üzere dünyanın yoksul coğrafyalarını nasıl etkileyeceğini tam öngöremediğini ama klasik demografik geçişin yaşanacağını düşündüğünü söylüyor. Gelişmiş ülkelerde nüfus artışındaki yavaşlamanın bir problem olduğunu, ev sahipliği, dayanıklı tüketim malları için gerekli sermayenin azalacağının ve bunun da toplam büyüme oranını düşüreceğinin altını çiziyor. Kişi başı GSYH’nin ise ayrı bir sorun teşkil edeceğine işaret ediyor. Solow’un dikkat çektiği ikinci konu ise “teknolojik eşitlenme”: BRIC ülkeleri için Avrupa ve Kuzey Amerika’nın teknolojik düzeyini yakalamanın kritik konu ancak bunun ekonomik olmaktan ziyade politik nedenlerle gerçekleşmesi güç olabilir. Solow, uzun dönemde teknolojik gelişme, inovasyon konusunda Bob Gordon ya da Larry Summers gibi kötümser olmadığını vurguluyor. (Secular stagnation tezine atfen.) 11 Akıl Turu | Kasım 2014 Bu doküman Banka içi kullanım amaçlı hazırlanmıştır. Banka dışı ile paylaşılmamasını rica ederiz. 12