TCZB Müfettişleri Derneği
Transkript
TCZB Müfettişleri Derneği
Sayı 5 MD – Kültür Sanat Bülteni T.C.Z.B MüfettiĢleri Derneği Değerli Üyelerimiz, 2011 yılı içerisinde derneğimiz E-Bülten projesi kapsamında yayınına baĢladığımız E-Kültür Bülteni‟nin bu dönemdeki son sayısını yayınlamıĢ bulunmaktayız. BaĢlatılan bu projeye katkı sağlayan arkadaĢlarımıza Ģükranlarımızı sunar, projenin devam ettirilmesi halinde bir sonraki dönemlerde görev alacak arkadaĢlarımıza baĢarılar dileriz. E-Kültür Bülteni Ekibi Nisan 2012 Yüksel Cad. No:11/10 Kızılay/ANKARA mufder@ziraatbank.com.tr MD – Kültür Sanat Bülteni Nisan 2012 Sayı: 5 MD – Kültür Sanat Bülteni Aylık Kültür ve Sanat Bülteni SıradıĢı Bir Hayat Hikayesi… Zeki CABĠ, Ordu ġubesi Müdürü Sayfa 9‟da MüfettiĢler Derneği Yönetimi değiĢiyor… Dernek Faaliyetleri ve Duyurular Sayfa 13‟de Ġçindekiler Eyfel‟in Yıkılması DüĢünülmüĢtü 2 M. Akif Ersoy - ġiir 3 Tiyatro‟nun Tarihsel GeliĢimi 4 Tarihte Nisan Ayı 5 Saman Altından Su Yürütmek 7 Uğrunu Uğrunu Gelir Dereden 8 SöyleĢi - Zeki Cabi 9 Etkinlik Takvimi 12 Dernek Faaliyetleri 13 Künye 14 BAġLARKEN.. Çok keyifle okuyacağınız zengin içerikli yeni sayımızda yeniden birlikteyiz. Bülten ekibi olarak yeni sayımızın sizlere faydalı olmasını diliyoruz. Sayfa 1 MD – Kültür Sanat Bülteni EYFEL’ĠN YIKILMASI DÜġÜNÜLMÜġTÜ! Paris‟in sembolü konumunda olan ve bütün ihtiĢamıyla her yıl milyonlarca turisti kendisine çeken âbidevi eser Eyfel‟in yapılıĢ tarihi 1889‟lara rastlamaktadır. Bu yönüyle tam yüz yıl önce gerçekleĢen Fransız İhtilali ile bir ilgilisi olduğu düĢünülebilir. Evet doğrudur, ihtilalin yüzüncü yılını kutlamak amacıyla böyle bir projeye karar verilmiĢtir. Ve kule tamamlandığında 329 m.lik boyu ile Paris üzerinde arz-ı endam etmeye baĢlamıĢtır. Fakat ilk zamanlar bu eserin görsel bakımdan değeri birçok sanatkâr tarafından tartıĢılmıĢ, hatta Eyfel daha yapılırken bile kaldırılması için imza kampanyaları düzenlenmiĢtir… Eyfel‟in inĢa müddeti de o devir için oldukça kısadır. Tatil olan pazar günleri de dahil olmak üzere 794 gündür. Fakat hatırlatmak gerekir ki, kuleye ismini veren Gustave Eiffel bir inĢaat firmasının ismi olup zannedildiği gibi kulenin mimarı değildir. Mimarı, Stephen Sauvestre‟dir. Bir meslektaĢı ile beraber ilk tasarımı o dizayn etmiĢtir. Yapıldıktan sonra Eyfel, gördüğü rağbetle daha ilk sene ziyaretçileri sayesinde inĢaat masraflarının çoğunu çıkarmıĢtır. Bununla beraber, söz konusu eserin birçok sanatkâr tarafından bir “metal yığını” olarak kabul edildiği de bir vâkıadır. 1887‟de sergi çalıĢmaları müdürü M. Alphand, Paris basınında da yankı bulan Ģu cümleleriyle tarihe geçmiĢtir: “Biz sanatkârlar, halkın Bâbil Kulesi(!) olarak görmeye başladığı bu faydasız ve çirkin Eiffel Kulesi’nden rahatsızız. Paris’in göbeğine diktirilen bu yığını, tehdit altına giren sanat ve Fransız tarihi adına var gücümüzle protesto ediyoruz!” Bu manifestoya ressam, Ģair ve sanat camiasından 287 kişi de imza atacaktır. Bunlar arasında A.Dumas, Coppée, Maupassant gibi isimleri de görmek mümkündür. Onlar açısından istenilen gerçekleĢmemiĢ, yeterli destek bulunamamıĢtır. Ancak ilerleyen senelerde farklı fikirler de ileri sürülmüĢtür. 1913 senesinde Eyfel‟in yıktırılması ciddi manada düĢünülmüĢ, 1923‟te ise bu mesele yeniden ele alınmıĢtır. Hatta yıkımdan çıkarılacak madenle fabrika kurmak istenilmiĢse de, yıkma masrafları elde edilecek mâdenin değerini aĢacağından bundan vazgeçilmiĢtir. Bu arada, Eyfel‟in ziyaretçileri arasında çok tanıdık isimler de göze çarpmaktadır. Ġngiltere taht veliahtı VII Edward, Rus aristokratlar, Afrika kralları ve hatta Hitler. Haziran 1940‟ta Fransa‟ya gelen faĢist lider, 2. Dünya SavaĢı‟nın meydana getirdiği elektrik aksaklıkları sebebiyle kuleye yürüyerek çıkmak zorunda kalmıştır. Son olarak, tarih boyunca Eyfel‟i farklı amaçlara âlet etmek isteyenler de olmuĢtur. Zira burada, ilk kurulduğu zamandan günümüze kadar çok sayıda intihar vakası yaĢanmıĢtır. Daha sonra, bunun önüne geçmek için çıkıĢ noktalarına demir parmaklıklar eklendiyse de söz konusu intihar teĢebbüslerinin sayısı azımsanmayacak bir rakama ulaĢmıĢtır. Bu sayı 400‟ün üzerindedir. Melik Yavuz MüfettiĢ Sayfa 2 MD – Kültür Sanat Bülteni "GÖMELĠM GEL SENĠ TARĠHE" DESEM, SIĞMAZSIN! Osmanlı Ġmparatorluğu‟nun I. Dünya SavaĢı‟na girmesi sadece yeni bir cephe açmakla kalmamıĢ, aynı zamanda da özellikle Ġngiltere‟nin Boğazlara sahip olma iĢtahının kabarmasına yol açmıĢtı. 28 Ocak 1915‟te Ġngiltere ve Fransa Osmanlı‟ya karĢı savaĢ ilan etti. Dönemin en güçlü donanmasına sahip olan Ġngiltere baĢta Winston Churchill olmak üzere Boğazlara sahip olmak için büyük bir deniz harekatının yeterli olacağını düĢünüyordu. Ġngiltere donanması Çanakkale Muharebelerinden önce hiç yenilgi almadığından Ġngilizlerin kendine güveni tamdı. Bu donanmaya Fransa da destek veriyordu. 19 ġubat 1915‟te harekat baĢladı. 13 Mart‟a kadar Ġngiliz ve Fransız donanması Osmanlı mevzilerini yoğun top ateĢine tuttuysa da Boğazı delmeyi baĢaramadılar. 18 Mart sabahı Ġtilaf kuvvetleri donanmasının en güçlü gemileri Çanakkale Boğazı‟na girerek Osmanlı Topçu mevzilerini bombalamaya baĢladı. ĠĢler Ġtilaf kuvvetlerinin istediği gibi gitse de, Nusret Mayın Gemisi‟nin döĢediği mayınlar Ġtilaf kuvvetlerinin planlarını alt üst etti ve Ġtilaf Devletleri‟nin donanması geldikleri gibi geri gitti Deniz yoluyla istediğini elde edemeyen Ġtilaf Devletleri kara harekatı planlamaya baĢladı. Ġtilaf Devletleri‟nin kara harekatına karĢı 19. Ġhtiyat Tümeni‟nin baĢında Yarbay Mustafa Kemal bulunuyordu. Kara harekatında karĢı saldırıya geçmek üzere Mustafa Kemal askerlerine savaĢmayı değil, ölmeyi emretti. KarĢılıklı siperler arasındaki mesafenin sadece 8 metre, yani ölümün muhakkak olduğu çatıĢmalar yaĢandı. Ama onlar dönmeyi hiç düĢünmediler. Silah olarak çok daha üstün olan düĢmanlarına karĢı süngülerine yüreklerini takıp çatıĢtılar. Sonuç olarak Ġtilaf kuvvetleri Çanakkale‟den çekildiler. Türk askerindeki yüksek ruh Çanakkale muharebelerinin kazanılmasını sağlamıĢtı. Mehmet Akif Ersoy Çanakkale ġehitleri‟ne yazdığı Ģiirinde; “Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? „Gömelim gel seni tarihe‟ desem, sığmazsın.” diyerek, Türk askerinin gösterdiği üstün mücadeleyi anlatmıĢtır. Ülkenin dört bir yanından gelerek savaĢa gelip üstün baĢarı gösteren ve bir çoğu Ģehit olan Çanakkale ġehitleri‟nin ardından aĢağıdaki türkü yazılmıĢtır. Çanakkale içinde aynalı çarĢı, Ana ben gidiyom düĢmana karĢı, Of, gençliğim eyvah. Çanakkale içinde bir uzun selvi Kimimiz niĢanlı, kimimiz evli, Of, gençliğim eyvah. Çanakkale içinde bir kırık testi Analar babalar ümidi kesti, Of, gençliğim eyvah. Çanakkale elinde toplar kuruldu, Vay bizim uĢaklar orda vuruldu, Of, gençliğim eyvah. Çanakkale üstünü duman bürüdü On üçüncü fırka harbe yürüdü, Of, gençliğim eyvah. Gökay Yaman MüfettiĢ Yrd. Sayfa 3 MD – Kültür Sanat Bülteni DÜNYA TĠYATRO GÜNÜ VE TĠYATRONUN TÜRKĠYE’DEKĠ TARĠHSEL GELĠġĠMĠ 1961 yılında UNESCO tarafından kurulan Uluslararası Tiyatrolar Birliği (International Theatre Institute) tarafından yaratılan Dünya Tiyatro Günü, her yıl 27 Mart günü ITI merkezleri ve dünya çapında tiyatro grupları tarafından kutlanmakta, pek çok ulusal ve uluslararası etkinlik kutlamalarda yer almaktadır. Dönemin ITI baĢkanı olan Arvi Kivimaa tarafından önce Helsinki, sonra da Viyana‟da yapılan 9. ITI Konferansında ortaya atılan „tiyatrolar günü‟ fikri, Ġskandinav ülkelerinden gelen desteğin de etkisiyle hayata geçirilmiĢtir. Kabul ediliĢinden sonra her yıl, Paris‟te 1962 tarihli Uluslar Tiyatrosu‟nun (Theatre of Nations) da açılıĢ günü olan 27 Mart günü, ITI‟nin Ģu an sayısı 100‟ü bulan dünya çapındaki merkezlerinde çeĢitli etkinliklerle kutlanmaya baĢlanmıĢtır. Dünya Tiyatro Günü, tiyatro dünyasındaki insanlar için sahne sanatlarının insanları bir araya getirici gücünü kutlamak, seyirciyle daha iyi bir iletişim kurmak ve insanlar arasındaki anlayıĢ ve barıĢı arttırmak için bir fırsat olarak görülmektedir. Dünya Tiyatro Günü‟nde yapılan etkinlikler, uluslararası iĢlevlerinin yanı sıra ulusal ve bölgesel tiyatro gruplarının bir araya gelmesinde de rol oynamaktadır. Türk Tiyatrosu Türk tiyatrosu Anadolu uygarlığını oluĢturan çeĢitli toplumların, Anadolu'ya göç eden Türklerin atalarının ve Ġslâm dünyasının kültürel birikimine dayanan, hem Doğu hem de Batı kaynaklı etkileri içeren bir seyirlik geleneği üstünde geliĢmiĢtir. Geleneksel Türk Tiyatrosu Geleneksel Türk tiyatrosu seyirlik, köy oyunları ve halk tiyatrosu geleneğini içerecek biçimde, hem sözsüz, hem de söze dayanan dramatik nitelikli oyunlar için kullanılmaktadır. Seyirlik köy oyunları eski Ön Asya uygarlıklarının bolluk törenleri ile Anadolu'ya göç etmiĢ Türklerin atalarının kültüründe yer alan Ģaman törenlerinin birleĢiminden oluĢmuĢtur. Seyirlik köy oyunlarının yanında, yine Ģaman kültüründen izler taĢıyan köy kuklası da bugün varlığını sürdürmektedir. ġii kültürünün ürünü olan taziye geleneğinin izleri de kırsal kesimde muharrem törenlerinde anlatı düzeyinde görülür. Daha çok kentsel kesimde geliĢmiĢ olan halk tiyatrosu geleneği içinde söze dayalı türlerin baĢında meddah, kukla, Karagöz ve Ortaoyunu yer almaktadır. Doğu kökenli çok eski tür olan Türk kuklası Avrupa kukla sanatının etkisi altında da kalarak geliĢimini 19. yüzyılın sonuna kadar sürdürmüĢtür. Geleneksel Türk tiyatrosunun gerek kırsal, gerekse kentsel kesimde görülen türlerinin ortak özelliklerinin baĢında, yazılı bir metne değil doğaçlamaya dayanması ve belirli bir tiyatro yapısı ya da sahne gerektirmesi gelir. ġarkı, dans, söz oyunları ve taklit geleneksel Türk tiyatrosunun vazgeçilmez öğeleridir. Geleneksel Türk tiyatrosunun temel öğesi güldürüdür. Geleneksel Türk tiyatrosunda oyun kiĢilikleri tip düzeyindedir, karakter boyutuna ulaĢmaz. Bu tiyatronun bir baĢka özelliği de sürekli bir sergileme düzenine bağlı olmayıp bayram, düğün, sünnet vb. çeĢitli toplumsal olaylar içinde yer almasıdır. Meddahlık, Türklerde Orta Asya'dan bu yana var olan hikaye anlatma geleneğinin Ġslam kültüründeki benzer gelenekle birleĢmesiyle geliĢmiĢ, son biçimini 16. yüzyılda kahvehanelerin açılmasıyla almıĢtır. Türk halk tiyatrosu geleneğinin en önemli ürünleri olan Karagöz ve Ortaoyunu ise özellikle büyük kentlerde yaygınlaĢmıĢtır. Karagöz yüzyıllar boyunca Osmanlı Devleti'nin egemenliği altında kalan Avrupa topraklarında da etkili bir tür olarak var olmuĢtur. Bugün kullanılan adıyla kayıtlara ilk kez 1834'te geçmiĢ olan Ortaoyunu, halk tiyatrosunun en geliĢmiĢ türüdür. Karagöz, kukla, meddah oyunlarıyla baĢka yerli seyirlik öğelerin bir bileĢimi sayılabilecek ortaoyununun daha önceki yüzyıllarda da kol oyunu, meydan oyunu, taklit oyunu, yeni dünya oyunu gibi adlar altında var olduğu bilinir. Ortaoyunu ile Rönesans dönemi Ġtalyan halk tiyatrosu commedia del'arte arasındaki hem adlarına, hem de yapılarına iliĢkin benzerlik ise bütün araĢtırmacılarca kabul edilmektedir. 19. yüzyılın sonlarıyla 20. yüzyılın baĢlarında altın çağını yaĢayan ortaoyunu, Tanzimat'ta benimsenmeye baĢlayan Batı modelindeki tiyatro ile uzun süre yarıĢmıĢ, Cumhuriyet'ten sonraysa diğer geleneksel türlerle birlikte silinmeye yüz tutmuĢtur. Sayfa 4 MD – Kültür Sanat Bülteni Batılı Anlamda Türk Tiyatrosu Tarihte Nisan Ayı Türk halkı Batı modelinde tiyatroyla azınlıkların sunduğu tiyatro gösterileri yoluyla bir ölçüde tanıĢıyordu. Osmanlı 1 Nisan 1918 Van'ın Rus ve Ermeni istilacılarından sarayı ise yabancı toplulukların kurtuluĢu gösterilerine büyük önem vermiĢ, Batı 1 Nisan 1966 ABD, ilk meteoroloji uydusunu tiyatrosunu Türk halkından çok daha fırlattı. önceki zamanlarda benimseme Ģansına 4 Nisan 1949 NATO'nun kurulması. sahip olduğu kaynaklarda 6 Nisan 1453 Ġstanbul kuĢatılmasının baĢlaması belirtilmektedir. 9 Nisan 1588 Mimar Sinan'ın vefatı. Batı tiyatrosunun Türk kültürüne tam 13 Nisan 1521 Belgrad'ın Türk orduları tarafından anlamıyla aktarılması Tanzimat'ta fethi. oluĢmuĢtur. Batı tiyatrosunun, 1839 13 Nisan 1950 Vakıflar Bankası kuruldu. Tanzimat Fermanı'nın öngördüğü ilkeler 15 Nisan 1931 Türk Tarih Kurumu'nun kuruluĢu. doğrultusunda Batıya yönelen Osmanlı 19 Nisan 1919 Kars'ın Ermenilerce iĢgali. toplumuna giriĢi, geleneksel Türk 21 Nisan 1037 Ġbni Sina'nın vefatı tiyatrosuna bir yandan birçok olumlu 24 Nisan 1877 Osmanlı-Rus SavaĢı (93 harbi) katkıda bulunurken, bir yandan da onun 26 Nisan 1986 Çernobil Nükleer Faciası. çağdaĢ doğrultuda geliĢmesini 29 Nisan 1919 Ġtalyanların Antalya'yı iĢgali engellemiĢtir. Batı modeli tiyatronun benimsenmesiyle Türk tiyatrosu yeni bir yöneliĢ içine girmiĢtir. Her Ģeyden önce Hakan Levent tiyatro da yazılı metne geçilmiĢ, yabancı MüfettiĢ yazarlardan yapılan çeviri ve uyarlamalar yanında Türk yazarları da oyun yazmaya baĢlamıĢlar, böylece Batıya oranla çok geç de olsa bir dram geleneği baĢlamıĢtır. Batı modelinde tiyatronun Türkiye'ye gelmesi sonucunda çerçeve sahneli yeni tiyatro yapıları kurulmuĢ, topluluklar bu tiyatrolarda düzenli olarak oyun sergilemeye baĢlamıĢlardır. Böylece tiyatroyu kurumsallaĢtırma yönünde önemli bir adım atılmıĢtır. Batı tiyatrosu modelini benimseyen Türk tiyatrosunun geliĢimi çok genel bir yaklaĢımla iki aĢamada incelenebilir. 1839- 1923 Dönemi ÇağdaĢ Türk tiyatrosuna ilk önemli adım 1860'ta yapılan GedikpaĢa Tiyatrosu'yla atılmıĢtır. 1861'de bu tiyatroyu kiralayan Güllü Agop, 1868'de Osmanlı Tiyatrosu adlı bir topluluk kurarak Türk yazarlarına ve Türkçe oyunlara yöneldi. 1870'te Sadrazam Ali PaĢa'nın Ġstanbul'un çeĢitli bölgelerinde Türkçe oyunlar sergileyen tiyatrolar kurması koĢuluyla kendisine sağladığı destekle, Türkçe oyunlar oynama imtiyazını 10 yıl elinde tutan Güllü Agop'un topluluğunda Ermeni oyuncular yanında Müslüman Türk oyuncular da yetiĢti. Bu oyuncular içinde en ünlüsü Ahmed Fehim'dir. Osmanlı Tiyatrosu'nda Namık Kemal, Ahmed Mithat Efendi, Abdülhak Hamid, Recaizade Mahmut Ekrem gibi ünlü Ģair ve yazarların yapıtları, Ahmed Vefik PaĢa'nın usta iĢi Moliere uyarlamaları, özellikle ünlü Fransız melodram, güldürü ve vodvillerinin çevirileri, kantolar, müzikli oyunlar ve operetler sahnelendi. Güllü Agop'un Osmanlı Tiyatrosuna yön verdiği 15 yılın en önemli sonuçlarından biri de izleyicinin tiyatroya alıĢması oldu. Bu arada padiĢahlarda tiyatroya büyük ilgi gösteriyordu. Abdülmecid 1858'de Dolmabahçe sarayının yakınında bir saray tiyatrosu, tiyatroya baskı ve sansür koymasıyla ünlü Abdülhamid de 1889'da Yıldız Sarayı'nın bahçesinde yabancı tiyatro ve opera oyunlarının sahnelendiği bir tiyatro salonu yaptırdı. Türkiye'de Batılı anlamda tiyatronun kuramsallaĢması ve Türkçe oyun sergilenmesi yolunda Ermeni sanatçıların katkısı, melodrama ağırlık veren Mardiros Mınakyan ve Ahmed Vefik PaĢa'nın Moliere uyarlamalarına ağırlık veren Tomas Fasulyeciyan'ın katkılarıyla sürdü. Bu dönemde halk tiyatrosu sanatçılarının tuluat adı verilen yeni tür bir tiyatro geliĢtirdiği görüldü. Batı tiyatrosunun konukları ve tipleriyle geleneksel tiyatronun tiplerini ve oyunculuk biçimini birleĢtiren ve doğaçlamaya dayanan tuluat, bir anlamda ortaoyunun sahne üstüne çıkarılmıĢ biçimiydi. Ortaoyunu ustalarından Kavuklu Hamdi'nin önderliğinde 1875'te ortaya çıkan bu tür, Cumhuriyet'in ilk yıllarına kadar yaygın bir biçimde yaĢadı. Ayrılmaz öğesi olan kantoyla birlikte Ġstanbul'un ġehzadebaĢı Sayfa 5 MD – Kültür Sanat Bülteni semtinde ramazan ayında Ģenlenen Direklerarası'nın baĢlıca gösterilerinden biri olmayı sürdürdü. Türk oyuncuların eğitimi için bir konservatuvar ve yerel yönetimce parasal açıdan desteklenen bir uygulama sahnesi oluĢturulması yolunda ilk adım ise 1914'te Darülbedayi'nin kurulmasıyla atıldı; ilk Türk-Müslüman kadın sanatçı olan Afife Jale'de sahneye ilk kez 1920'de Darülbedayi'de çıktı. Tiyatroda Batı modelinin benimsendiği hazırlık aĢaması döneminde oyun yazarlığında parlak bir atılım görülmedi. Yazarlar, daha önce hiç denemedikleri bir türde kalem oynatırken ister istemez Batılı ustalara öykündüler. Türk yazarları en çok etkileyen yabancı kaynaklar Victor Hugo'nun ,Shakespeare'nin, Moliere'nin oyunlarıyla yabancı melodramlar oldu. Bu bakımdan Türk dram sanatının Ġbrahim ġinasi'nin yazdığı ve ilk özgün Türk oyunu olan ġair Evlenmesi'yle (1860) baĢladığı kabul edilir. Bu oyunu, özellikle romantik yurtsever duygularıyla yüklü oyunlar izledi. Bu yapıtlar içinde en ünlüsü Namık Kemal'in Vatan Yahut Silistresi'ydi (1873). MeĢrutiyet'ten sonra da özgürlük konusunu iĢleyen romantik tarihsel oyunlar ağırlık kazandı. 1839- 1923 dönemi içinde yazılan oyunlar genel olarak komediler, tarihsel dramlar, romantik dramlar, orta sınıf trajedileri ve melodramlardı. Bu dönemde yazılmıĢ yüzlerce oyundan günümüzde de oynanabilir olanların sayısı çok azdır. Bu tür oyunların baĢında Ahmed Vefik PaĢa'nın Moliere'den yaptığı uyarlamalarla oyun yazarlığını Cumhuriyet döneminde de sürdüren Musaphizade Celal'in Batı'nın töre komedisi geleneği içinde Osmanlı toplumunu eleĢtirdiği oyunlar gelir. 1923'ten Günümüze Cumhuriyet döneminde tiyatroda Batı modelini benimseyen Türkiye, gerek tiyatronun kurumsallaĢması, gerekse oyun yazarlığının geliĢmesi bakımından önemli atılımlara sahne oldu. Tiyatroyu Türkiye'de çağdaĢ bir sanat alanına dönüĢtürme yolunda ilk büyük katkı ünlü tiyatro ve sinema adamı Muhsin Ertuğrul'dan geldi. 1927'de, Darülbedayi'nin baĢına geçen Ertuğrul, yerli yazarları yüreklendirmesiyle, izleyiciye sunduğu çağdaĢ çeviri oyunlarla, sahneleme, oyunculuk ve dekor kullanımında güncel anlayıĢı yerleĢtirmesiyle, yetiĢmelerine katkıda bulunduğu kadın ve erkek oyuncularla bugünkü Türk tiyatrosunun temellerini attı. Eğitim görmüĢ tiyatrocuların yetiĢmesinde büyük hizmet vermiĢ olan Ankara Devlet Konservatuvarı ise, Musiki ve Temsil Akademisi'nin bir bölümü olarak açıldı. Burada, ilk mezunların çıktığı 1941'de Tatbikat sahnesi oluĢturuldu. Bu hazırlık aĢamalarından sonra da 1949'da Devlet Tiyatroları resmen kuruldu. 1950'den sonra tiyatro kuramlarının geliĢmesi bakımından önemli atılımlar gerçekleĢtirilmeye baĢlandı. Tiyatronun yaygınlaĢtırılması yolunda devlet eliyle sürdürülen çabalar sonucunda Devlet Tiyatroları, Ankara, Ġstanbul, Ġzmir, Bursa, Adana, Trabzon ve Diyarbakır gibi kentlerde perdelerini açarak ve turneler düzenleyerek Türkiye'nin her yanında izleyiciye ulaĢır hale geldi. Türk tiyatrosunun geliĢmesinde her zaman önemli rol oynamıĢ olan özel tiyatroların sayısında 1960'larda büyük bir artıĢ görüldü. Etkinliklerini 1960'lardan bu yana sürdüren özel topluluklar arasında Kent Oyuncuları, Ankara Sanat Tiyatrosu, Dormen Tiyatrosu ve Dostlar Tiyatrosu sayılabilir. Oyunculuk ve sahneleme açısından Batı modelini izleyen ödenekli ve özel tiyatrolar yanında, ortaoyunu ve tuluat tiyatrosunun oyunculuk tarzını sürdüren özel topluluklar da oldu. 1970'lerin ortalarında pek çok özel tiyatro kapandı, yeni açılanların bir bölümü de baĢarılı olamadı. 1980'lerin ortalarından bu yana Ġstanbul'daki özel tiyatrolar yeniden bir canlanma dönemine girdiler. Türk oyun yazarlığı, Cumhuriyet döneminde Batı modelini uygulayan tiyatronun kurumsallaĢması yolunda yapılan atılıma koĢut olarak geliĢme gösterdi. Gerçekçi Avrupa tiyatrosundan büyük ölçüde etkilenen Türk yazarları, gerçekçi doğrultuda yazdıkları oyunlarda öncelikle, Osmanlı toplumundan modern Türk toplumuna geçilirken yaĢanan sancıları dile getirdiler. Bu geçiĢ dönemini yansıtmakta en baĢarılı olmuĢ yapıtlar ReĢat Nuri Güntekin'in Yaprak Dökümü (1930) ve Ahmet Kutsi Tecer'in KöĢebaĢı'sı (1984) idi. Çok üretken bir yazar olan Cevat Fehmi BaĢkut ise toplumsal eleĢtirel yaklaĢımını çoğunlukla güldürü çerçevesi içine yerleĢtirdi. Türk oyun yazarlığında Cumhuriyetin ilk 30 yılında ağırlık kazanan eleĢtirel gerçekçi yaklaĢım etkisini günümüze değin sürdürdü. 1950'lerde çok partili döneme geçildiğinde devlet yönetimine iliĢkin siyasal sorunlar da tiyatro sahnesinde gündeme getirildi. Aynı zamanda, toplumsal sorunları yansıtma aĢamasından, bu sorunların kaynak ve nedenlerini irdeleme aĢamasına geçildi. Bu dönemde Türk tiyatrosu yeni yazarlar kazandı. Aziz Nesin ve Haldun Taner bildik gerçekçi dram kalıplarını zorlayarak yeni biçim denemelerine giriĢtiler. Sayfa 6 MD – Kültür Sanat Bülteni 1960'lar Türk tiyatro edebiyatı içinde parlak bir dönem oldu. Siyasal, ekonomik, kültürel açılardan önemli bir bilinçlenme aĢamasının yaĢandığı bu dönemde tiyatro, iĢçi ve köylü kesiminin sorunlarına eğildi. Bir yandan, orta sınıftan ailelerin yaĢadığı toplumsal ve ekonomik sorunları irdeleyen gerçekçi oyunlar yazılırken, köy ve gecekondu ortamı da yaĢama ve giyinme biçimi ve dil özellikleriyle sahneye getirildi. Bu dönemin en yaygın türlerinden biri de konularını Osmanlı tarihinden, halk kahramanlarının yaĢamlarından ve mitolojiden alan, Ģiir diliyle yazılmıĢ oyunlardır. Güngör Dilmen, Orhan Asena, Turan Oflazoğlu, Necati Cumalı bu doğrultuda yapıtlar verdiler. 1960'ların sonlarına doğru siyasal içerikli belgesel oyunlarda yazılmaya baĢlandı. Sermet Çağan'ın, Brecht'in epik tiyatro yöntemini doğrudan uyguladığı Ayak Bacak Fabrikası (1964), bu dönemde toplumcu gerçekçi yaklaĢımın bir örneği oldu. Türk oyun yazarlığına öz ve biçim açısından kiĢiliğini kazandırma yolunda önemli bir katkı 1960'larda Haldun Taner'den geldi. Ahmet Kutsi Tecer'in 1940'larda geleneksel Türk tiyatrosunun gevĢek dokulu oyun yapısını ve göstermeci anlatımını kullanarak yazdığı KöĢebaĢı oyununun ardından, 1950'lerde ve 1960'ların baĢlarında göstermeci anlatımı kullanma ve tiyatroda açık biçim anlayıĢını benimseme yolunda oyun denemeleri yazmıĢ olan Taner, 1964'te Gülriz SururiEngin Cezzar Tiyatrosu tarafından sahnelenen KeĢanlı Ali Destanı'yla geleneksel Türk tiyatrosunun belirleyici özelliklerini çağdaĢ anlamda toplumsal siyasal bir içerikle birleĢtiren yeni bir yerli türün, yerli epik müzikalin yaratıcısı oldu. Saman Altından Su Yürütmek Vaktiyle köyün birinde ahalinin tarlaları ve meyve sebze bahçelerini suladığı bir su kaynağı varmıĢ. Bu kaynak köyün ortak malıymıĢ. Civarda baĢkaca su kaynağı olmadığından bütün köylü arazisini bu kaynaktan nöbetleĢe sıra ile sularmıĢ. Kimin ne vakit, ne kadar su kullanacağı belliymiĢ ve herkes kendi sırasını takip eder, komĢularının hakkına da saygı gösterirmiĢ. Ancak her köyde olduğu gibi bu köyde de açıkgöz bir adam varmıĢ. Sebze bahçesi su kaynağının hemen yakınında bulunan bu adam, herkes gibi sırası geldiğinde gider, kaynaktan suyunu alırmıĢ ama bununla yetinmeyip kaynak ile bahçesi arasına gizli bir su yolu kazmıĢ. Kimseler fark etmesin diye de su yolunun üzerini taĢla tahtayla kapatıp üstüne de saman balyaları yığmıĢ. Su, diğer vakitlerde bu saman altından aka aka açıkgözün tarlasına kadar gidermiĢ. Yaz ortasında herkesin tarlası susuzluktan yanıp kavrulurken, onun ki fidanların boy üstüne boy attıkları, yemyeĢil bir halde olurmuĢ. Üstelik bostanın ortasındaki sulama havuzu da, her zaman silme doluymuĢ. Köylüler "Bu iĢin içinde bir iĢ var" diyerek araĢtırmıĢlar ve kısa bir süre sonra da bu uyanığın saman altından su yürüttüğünü fark etmiĢler. Bu deyim "gizlice iĢ görmek, kimselere fark ettirmeden iĢler çevirmek" anlamında kullanılır. 1970'lerde pek çok topluluk ağırlıkla politik tiyatro üstünde durdu. Bu dönemde sık sık yerli ve yabancı siyasal-belgesel oyunlar sahnelendi; bir yandan da gerçekçi köy oyunları, tarihsel oyunlar, geleneksel Türk tiyatrosunun özelliklerine dayalı müzikli oyunlar, kabare oyunları, epik oyunlar yazıldı. Ülkede yaĢanan toplumsal siyasal çalkantılardan tiyatronun da olumsuz bir pay aldığı bu dönemin en baĢarılı oyunları, geleneksel Türk tiyatrosunun anlatım biçimlerini kullanmayı sürdüren Turgut Özakman'ın, aynı biçemi benimseyen Oktay Arayıcı'nın ve Asiye Nasıl Kurtulur? oyunuyla ünlenen ve epik türde yazdığı toplumcu gerçekçi oyunlarla tanınan Vasıf Öngören‟in ürünleridir. 1980'lerde ise oyun yazarlığı nicelik ve nitelik açısından bir durgunluk yaĢadı. Bu dönemde Refik Erduran, Orhan Asena, Turan Oflazoğlu, Necati Cumalı, Melih Cevdet Anday, Turgut Özakman, Sabahattin Kudret Aksal, Recep Bilginer, Güngör Dilmen, BaĢar Sabuncu, Dinçer Sümer gibi 1950'lerden ya da 1960'lardan bu yana oyun yazmayı sürdüren yazarlar dıĢında, 1970'lerde yazmaya baĢlayan Bilgesu Erenus ve Tuncer Cücenoğlu'nun, yapıtlarıyla 1980'lerde gündeme gelen Murathan Mungan, Ülkü Ayvaz, Ferhan ġensoy ve Mehmet Baydur gibi yeni yazarların oyunları sergilendi. Hacer Çiğdem Çelik MüfettiĢ Sayfa 7 MD – Kültür Sanat Bülteni UĞRUNU UĞRUNU GELĠR DEREDEN… ġarkıĢla‟da çiftçilik yapan bir ailenin Bedriye isminde çok güzel bir kızları vardır, Bedir derler kısaca. Bir de Ömer vardır yanlarında çalıĢan. Ömer güçlü kuvvetli, yakıĢıklı bir delikanlıdır ve küçük yaĢta baĢlamıĢtır bu ailenin yanında çalıĢmaya. Ömer‟le Bedir aynı yaĢtadırlar, çocuklukları beraber geçer. Ġkisi de büyürler ve birbirlerine karĢı olan çocuksu sevgileri büyük bir aĢka dönüĢür. Ġçten içe, gizli duygularla severler birbirlerini. Ġkisi de duygularını açığa vuramaz. Ömer zaman zaman diyecek olur sevgisini ancak Bedir'in yanına varınca cesareti kırılır. Söyleyemez bir Ģey, yutkunur kalır. Ömer bir Ģey dese karĢılık verecektir ama çaresiz Bedir de bir Ģey söyleyemez. Günler ayları, yıllar yılları kovalar. ġarkıĢla'da hayvanları sürüleri olanlar, her yıl yaz aylarında yaylaya çıkarlar. Sürülerini daha geniĢ otlaklarda yaylarken, tertemiz havayı teneffüs edip buz gibi sulardan içerek, tabiatın bütün güzelliklerinden doya doya faydalanırlar . Uğrunu uğrunu gelir dereden Benlerini sayamadım kareden Sevdiğimi bana yazsa Yaradan Şen ol yaylam şen ol Bedir geliyor Şu dereden cıvıl cıvıl kuş gelir Armağanlar dolu gider boş gelir Sevda bilmeyene hayal düş gelir Şen ol yaylam şen ol Bedir geliyor Bedir'in ailesi de yaz aylarını Kızanandı denilen bu yaylada geçirmektedirler. Kızanandı, tertemiz havasıyla buz gibi sularıyla tipik bir Anadolu yaylasıdır. Fazla kalabalık olmadığı içinde, insanlar çok iyi iliĢki içerisindedirler. AkĢamları bir yerde toplanırlar masal anlatırlar, türkü söylerler, halay çekerler. Yaz mevsiminin nasıl geçtiği anlaĢılmaz bu topraklarda. Bir sonraki yaz mevsimi iple çekilir. ĠĢte bu yaylada kaldıkları zamanların birinde, daha fazla yalnız kalma imkanı bulur Ömer ile Bedir ve bir gün, Ömer Bedir'e duygularını açar. Ne söyleyeceğini tam anlatamaz ama Bedir de heyecandan anlayacak durumda değildir zaten. Sözlerden çok bakıĢlar konuĢur sade. KarĢılıklı olarak aĢklarını ilan ederler. Sonra, gizli gizli buluĢmaya baĢlarlar. Sözde gizlice buluĢurlar ama gören görür, bilen bilir onların aĢklarını. Kısa zamanda herkes tarafından konuĢulur olur Ömer ile Bedir'in aĢkları ama kimse yadırgamaz bunu. Herkes yakıĢtırıverir birbirlerine ve evlenmelerini isterler. Ömer Allah'ın emriyle istetecektir Bedir'i zaten. Dünürcüler belirlenir. Bedir, ailesinden geleneklere uygun bir Ģekilde istenir. Kızın ailesinin kararı olumsuzdur. Özellikle Bedir‟in annesi Gürcü Hatun, Ömer'in fakirliğini bahane ederek bu evliliğe karĢı çıkar. Araya girenler ne kadar ısrar etseler de kara dediğine ak demez Gürcü Hatun. AĢıkların evlenmesine mani olur. Bir süre sonra da ġevki adında yaĢlı ve zengin birine verirler Bedir'i. Düğün günü Ömer'le çok yakın bir arkadaĢı yaylaya çıkarlar. Ve gelin alayını çok üzgün bir Ģekilde orada seyrederler. Ömer çok içlenir ve ağlayarak türkü söylemeye baĢlar. Boğazımda lira alnımda altın Bedir‟i vermiyor şu Gürcü Hatun Param çok değil ki alayım satın Şenol ol yaylam şen ol Bedir geliyor Kırık boğazında ardından yettim Kız yandığın yere kadar ben de gittim Bedir‟i yaylaya emanet ettim Şen ol yaylam şen ol Bedir geliyor Bedir'in yaĢlı kocası evlendikten bir süre sonra ölür. Ömer henüz evlenmediği için ahali tekrar araya girip bunları evlendirmek isterler ama Bedriye Ömer'i çok sevdiğini fakat, evlenirse dedikoduların çıkabileceğini söyler. AĢkını kalbine gömer ve teklifi kabul etmez. Ġki kere kaybettiği sevdiği için Ömer'in yaktığı türkü dilden dile söylenir olur… Nuh Agah Tahmiscioğlu MüfettiĢ Yrd. Sayfa 8 MD – Kültür Sanat Bülteni Kimimiz için basitçe devam eden bir olgudur hayat. Kimimiz ise onu devam ettirebilmek için milyonda bir ihtimalin gerçekleĢmesini bekleriz. Ordu ġubesi’ndeyiz. ZEKĠ CABĠ ORDU ġUBESĠ MÜDÜRÜ Zeki Bey sizi tanıyabilir miyiz? 1960 Fatsa doğumluyum. Ġlk, orta ve lise eğitimimi Fatsa‟da, Üniversite eğitimimi Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesinde tamamladım. Bankamızda ne zaman göreve baĢladınız, nerelerde görev aldınız, bankacılık mesleğini seçmenizdeki önemli etkenler nelerdir? 06.12.1986 tarihinde Rize‟de göreve baĢladım. Ünye, Fatsa ġubelerinde Ziraat Yüksek Mühendisi olarak, Ünye ve Fatsa ġubelerinde Müdür Yardımcısı olarak, Terme ve Samsun ġubelerinde ġube Müdürü olarak görev yaptım. Halen Ordu ġubesi müdürü olarak görevime devam etmekteyim. Bankacılık mesleğini seçmem çok bilinçli olmasa da, devam etmemdeki en büyük etken o tarihlerdeki projeli tarımsal kredi (kontrollü zirai kredi)uygulaması ile modern tarımsal tesislerin oluĢmasına ve üretmesine olan katkımın bana verdiği mesleki haz ve huzurdur. Bankanın dünü ile bugünü arasında nasıl bir geliĢim var. Bankanın yarınından umutlu musunuz? Bankaların en önemli görevlerinin ülkelerin sanayi, ticari ve tarımsal üretimine katkı yapmak olduğuna inanırım. Bankamız açısından düne baktığımızda ülkemiz tarımına bu konuda çok büyük katkı yaptığına inanıyorum. Bugün ülkemiz tavukçuluk, çiçekcilik, sebze/meyvecilik, tekne ile balık avcılığı v.s gibi konularda dünyanın geliĢmiĢ ülkeleri ile aynı konumda olması ve bu konularda ihracat yapıyor olması bankamızın büyük bir katkısı sonucudur. Bankamızın bugününden ve yarınından umutluyum. Çünkü bankamızdaki yeniden yapılanmanın önümüzdeki dönemde reel sektöre çok daha fazla katkı sağlamak suretiyle ülkemizin dıĢa bağımlılığının azalmasına ve her konuda ihracatın artmasına daha çok katkısı olacağı kanaatindeyim. Hayatınızın en verimli döneminde bir sağlık problemi yaĢadınız. Neler hissettiniz, hayata verdiğiniz anlam değiĢti mi? Samsun ġubesi müdürlüğüm sırasında, 46 yaĢında bir rahatsızlık nedeniyle böbreklerim iflas etti. Cuma akĢamı iĢten eve geldim, Pazar günü hastanede diyalize girdim. Ġnancım gereği bu olayı Cenab-ı Hakkın bir takdiri olarak gördüm ve boynumu büktüm razı oldum. Bu rahatsızlık nedeniyle dünyanın faniliğini bir kez daha yakından hissettim. Hayat için yeni bir imkan tanıdığı için Allah‟a Ģükrettim, hafta içi 2 akĢam ve hafta sonu 1 akĢam olmak üzere 6 ay diyalize girerek çalıĢmama devam ettim. Bu süreci nasıl atlattınız anlatır mısınız? Hayatımın bu yeni döneminde hiçbir ümitsizliğe kapılmadan aileme ve çalıĢtığım kuruma karĢı sorumluluklarımı yerine getirmeye çalıĢtım. Tabi büyük bir sabır sınavından geçtik ailece. Bankacılık öyle Sayfa 9 MD – Kültür Sanat Bülteni bir iĢ ki, sağlık konusunda yaĢayacağınız en ufak bir olumsuzluk ilk etkisini performansınız ve moraliniz üzerinde gösteriyor. Doğal olarak böbrek arayıĢına girdik. Önce kardeĢlerimden baĢladık. Normal Ģartlarda, kan bağı olmayan birisinde doku uyuĢmazlığı nedeniyle böbrek uyumu sağlanamıyor. KardeĢlerimde ve yakın akrabalarımda uygun böbrek bulunamadı. Tam umutlar tükenmiĢken eĢimin ısrarı üzerine bir test de kendisine yaptırdık ve kardeĢlerim de dahi olmayan doku uyumunun, aramızda hiçbir kan bağı olmayan eĢimde var olduğunu gördük ve derhal böbrek naklini gerçekleĢtirdik. Size uygun böbreğin eĢinizde bulunmasını nasıl yorumluyorsunuz? Demek ki eĢ tercihimizi zamanında doğru yapmıĢız. ġaka bir yana, Cenab-ı Hakkın bir takdiri ve yardımı olarak görüyorum. Gerçekten de milyonda bir ihtimal gerçekleĢti ve hayata devam etmemizi sağladı. Uygun böbrek, kardeĢlerim de dahil hiç kimsede bulunamamıĢtı. Halen çok aktif bir çalıĢma hayatı ve azminiz olduğunu görüyoruz. Bunu neye borçlusunuz? Bunun sorumluluk duygusuna bağlı olduğuna inanıyorum. Halen ailemi geçindirmek ve çocuklarımın eğitimini tamamlatmak duygusu ile, bana bunu sağlayan bankama karĢı görevimi layıkıyla yapmaya çalıĢıyorum. Sizce iyi bir bankacı ne gibi özelliklere sahip olmalı? Gençlere tavsiyeleriniz nelerdir? Ġyi bir bankacı öncelikle “Bilgili, üretken, insanları seven, problem çözme kabiliyeti ve pratik zekası olan, hoĢgörülü, alçak gönüllü, yenilik ve teknolojiye açık, çevresi ve ülkesiyle ilgili bir kiĢilik olması gerekmektedir. Gençlere tavsiyem; Bilgilerini ve insani meziyetlerini arttırma yönünde istek ve gayret içersinde olmaları ve iĢlerini severek yapmalarıdır. Sayfa 10 MD – Kültür Sanat Bülteni TeftiĢe dair paylaĢmak istediğiniz anınız var mı? Fatsa Ģubesinde görev yaptığım sırada Ģubemiz teftiĢinde bulunan bir MüfettiĢimiz yatsı namazı sonrası camide ayakkabısının çalındığını unutamam. Geceleyin müĢterimizde olan bir ayakkabıcı bulup ayakkabı almıĢtık. Sen hırsız git çala çala MüfettiĢin ayakkabısını çal. Büyük bir talihsizlik idi. MüfettiĢin ismini zikretsem durumun vahimiyetini daha iyi anlayabilirdiniz. Zaman ayırıp bizimle paylaĢımda bulunduğunuz için size çok teĢekkür ederiz Zeki Bey. Size milyonda bir ihtimallerden uzak mutlu bir yaĢam diliyoruz. Ben de size derginizde yer ayırdığınız için teĢekkür eder, saygılar sunarım. Sayfa 11 MD – Kültür Sanat Bülteni ETKĠNLĠK TAKVĠMĠ SAHNE SANATLARI Etkinliğin Adı Etkinlik Tarihi Sanatçılar Mekan CM101MMXI/Fundamentals 01 Nisan-21 Nisan Cem Yılmaz TIM Maslak Show Center/Ġstanbul Cem Yılmaz'dan Gösteri KONSER DUYURULARI Etkinliğin Adı Etkinlik Tarihi Sanatçılar Mekan Hüsnü ġenlendirici Konseri 06 Nisan 2012 Hüsnü ġenlendirici Hayal Kahvesi/Bursa Sıla&Gece Konseri 31 Mart 2012 Sıla&Gece Grubu Ülker Sports Arena/Ġstanbul Erkan Oğur:Anatolian Blues Project 06 Nisan 2012 Erkan Oğur CRR Konser Salonu/Ġstanbul Kıraç 3D Konser 01 Nisan 2012 Kıraç Büyükçekmece AKM/Ġstanbul Ozan Doğulu Konseri 31 Mart 2012 Ozan Doğulu Garden Club/Ordu Göksel Konseri 06 Nisan 2012 Göksel Jolly Joker/Ankara Nigel Kennedy Quintet 18-19 Nisan 2012 Nigel Kennedy Salon IKSV/Istanbul Ebru Gundes Konseri 28 Nisan 2012 Ebru Gundes Bostanci Gosteri Merkezi/Istanbul Volkan Konak Konseri 28 Nisan 2012 Volkan Konak Anadolu Gosteri Kongre Merkezi/Ankara FESTIVALLER 31. Uluslararasi Istanbul Film Festivali 31 Mart-15 Nisan 2012 Atlas, Beyoglu, Pera, Aksanat, Rexx… Özge GümüĢ MüfettiĢ Sayfa 12 MD – Kültür Sanat Bülteni DERNEK FAALĠYETLERĠ Değerli üyelerimiz, E-Kültür Bülteni‟nin bundan sonraki sayıları derneğimizin 35. Olağan genel kurulunda belirlenecek yeni yönetimi tarafından oluĢturulacak ekip tarafından yürütülecektir. 2011 yılında yayınlanmaya baĢlayan EKültür Bülteni‟nin yeni dönemde de yaĢatılması ve geliĢtirilmesi biraz da siz okuyucularımızın ilgisine bağlı olarak geliĢme gösterecektir. Biz, ekip olarak uyum içerisinde çalıĢtık ve sizlerin bilgi dağarcığına bir Ģeyler katmak istedik. Hedefimize ulaĢtığımıza inanıyoruz. Duyurular 35. Olağan Genel Kurul Toplantısı Derneğimizin 35. Olağan Genel Kurulu, 03.04.2012 tarihinde T.C. Ziraat Bankası A.ġ. Eğitim Daire BaĢkanlığı Konferans Salonu‟nda (Trafo Durağı KarĢısıYenimahalle) saat 11.00‟da toplanacaktır. Ġlk toplantıda çoğunluğun sağlanamaması halinde, ikinci toplantı 14.04.2012 (Cumartesi) tarihinde aynı yerde saat 11.00‟da gerçekleĢecektir. Ayrıca 14.04.2012 (Cumartesi) akĢamı saat 18.30‟da JW Marriott Ankara Hotel‟de geleneksel gece düzenlenecektir. Üyelerimize duyurulur. Bu dönemde bizlere göstermiĢ olduğunuz ilgi ve alakanızdan ekip olarak çok memnun kaldığımızı, yeni ekibimizin de sizlerin gönlünde iyi bir yere sahip olacağına inancımızın tam olduğunu belirtmek isteriz. Bu vesile ile sizlere veda ediyor, bundan sonra bültende görev alacak arkadaĢlarımıza baĢarılar diliyoruz. E-Kültür Bülteni Ekibi Amacı üyelerimizin mesleki, kültürel, ekonomik ve sosyal yönlerden hak ve menfaatlerini araĢtırmak ve korumak, sorunların giderilmesi için giriĢimlerde bulunmak, üyeleri arasında sosyal ve ekonomik dayanıĢma ve yardımlaĢmayı sağlamak olan Derneğimizin 35. Olağan Genel Kurul Toplantısı‟nda dernek yönetimine talip olacak ve akabinde görev alacak olan üyelerimizi Ģimdiden tebrik ediyor, çalıĢmalarında baĢarılar diliyoruz. Dernek Yönetimi Sayfa 13 MD – Kültür Sanat Bülteni KÜNYE Kültür ve Sanat Bülteni Ekibi Dernek Yönetim Kurulu Proje Sorumlusu ġemsettin DEMĠRDAĞ Kamil ÖNDER (BaĢkan) YaĢar YOLCU Tasarım&Yayına Hazırlama Vehbi Bahadır YALÇIN ġemsettin DEMĠRDAĞ Furkan ÇALIġKAN Melih TARHAN Sezgin KARBUZ Mustafa Can AĞANER Proje Ekibi Melik YAVUZ Denetim Kurulu Mustafa Can AĞANER Fatma GülĢah KAHRAMAN Hacer Çiğdem ÇELĠK Murat AYDEMĠR Hakan LEVENT Ferhat ERDOĞAN Özge GÜMÜġ ġemsettin DEMĠRDAĞ Onur Kurulu Muhammet Kutluhan KAZANCI Atilla MERMER Nuh Agah TAHMĠSCĠOĞLU Mehmet ERTÜRKMEN Gökay YAMAN Ali KIRBAġ Furkan ÇALIġKAN ! Bültenin sonraki aylarda yayınlanacak sayılarının hazırlanması aşamasında görev almak isteyen üyelerimizin talepleri, Derneğimiz Yönetimince değerlendirilecektir. T.C Ziraat Bankası MüfettiĢleri Derneği, Kültür ve Sanat Bülteni Nisan 2012 Adres: Yüksel Cad. No:11/10 Kızılay/ANKARA E-Posta: mufder@ziraatbank.com.tr Sayfa 14