İstanbul Fikir Enstitüsü Yayınları Mart 2016 1 www.ife.org.tr
Transkript
İstanbul Fikir Enstitüsü Yayınları Mart 2016 1 www.ife.org.tr
İstanbul Fikir Enstitüsü Yayınları Mart 2016 DEVRİMDEN ARAP BAHARI’NA LİBYA DIŞ POLİTİKASI Selim Han YENİACUN 1. COĞRAFİ YAPI VE İTALYAN İŞGALİ Bir Kuzey Afrika ülkesi olan Libya batıda Tunus ve Cezayir, doğuda Mısır, güneyde Nijer, Çad ve Sudan ile komşudur. 1.760.000 km2 yüzölçümüyle yaklaşık Almanya, Fransa ve Hollanda’nın toplamı kadar bir büyüklüğe sahip olan Libya, Afrika’nın dördüncü büyük ülkesidir. Kapladığı bu muazzam alana rağmen seyrek nüfusludur. Libya’nın coğrafi önemi ise bu büyük yüzölçümünden değil Akdeniz’in güneyinde kapladığı 1.800 km2’lik sahil şeridinden kaynaklanmaktadır. Bu özelliği ile Libya Afrika’ya giriş yoludur ve 1951’de bağımsız bir devlet olarak tarih sahnesinde yerini alıncaya kadar bu coğrafi özelliği gereği birçok ülkenin işgaline uğramış ve farklı kültürlerle etkileşime girmiştir. Ayrıca, ülkenin coğrafi olarak üç farklı bölgeden oluşması da içyapısını özellikle toplumsal, siyasal ve ekonomik olmak üzere pek çok açıdan etkilemiştir. Batıda Trablus, doğuda Berka ve güneybatıda Fizan bölgeleri bir yandan ülkenin coğrafi yapısı itibariyle birbirlerinden ayrılırken bir yandan da ülkenin eski tarihi boyunca yaşanan işgallerle farklı kültürel ve etnik yapılara bürünmüştür. Ülkenin doğusunun yarısını kaplayan Berka adını M.Ö. 631’de Kuzey Afrika’da kurulan ilk Yunan şehri olan Siren’den (Cyrene) alırken, batıda Trablus ise adını Kartaca’nın bölgede inşa ettiği üç büyük şehirden almıştır. Yunan ve Kartaca egemenliğini sırasıyla Roma, Vandal, Bizans, Arap ve son olarak da Osmanlı egemenlikleri izlemiştir [1]. Büyük bir bölümü çölle kaplı Fizan ise Afrika’nın ortasındaki Büyük Sahra’nın Libya ile bağlantılı yeridir. Bu bölgenin Osmanlı Devleti açısından önemi ise daha çok en korkulan sürgün yeri olmasıdır. Fizan Osmanlı döneminde en tehlikeli sayılan siyasi mahkumların bir daha devrimci girişimlerde bulunmasınlar diye gönderildiği sürgün yeridir [2]. Osmanlı Devleti’nin bir garp ocağı olan Libya 1911’de İtalyan işgaline uğramış ve 1912’de İtalya ve Osmanlı Devleti arasında yapılan Uşi Anlaşması ile İtalya’ya bırakılmıştır [3]. İtalya işgali Libya tarihinde önemli bir iz bırakmış ve işgale karşı verilen bağımsızlık mücadelesinin çok uzun yıllar güçlenerek devam etmesini sağlamıştır. Libya halkının sergilediği sebat ve kahramanlık ülkenin dört bir yanına yayılmış savaşın en belirgin özelliğiydi [4]. Libyalıların İtalyanlar’a karşı verdiği bu bağımsızlık mücadelesi otuz yıl sürdü. Osmanlı Devleti’nin anlaşma sonrası çekilmesiyle devam eden ilk savaş 1916’da İngilizler’in bir ateşkes anlaşması hazırlayıp İtalya ve kendilerini Osmanlı’nın varisi olarak gören ve Libya’nın bağımsızlığı için mücadele eden Senusiler’i anlaşmaya razı etmesiyle son buldu. Böylece bir yandan 1882’den beri Mısır’da bulunan İngiltere Senusiler aracılığıyla yanı başındaki Libya topraklarında etkide bulunabileceği bir güç yaratırken bir taraftan da büyüme arzusundaki İtalya’nın önüne bir set çekmiş oldu. 1 www.ife.org.tr İstanbul Fikir Enstitüsü Yayınları Mart 2016 Ancak aralarındaki iç çatışmalara rağmen ilk savaş döneminde bir birlik kuramayan üç bölgenin daha sonra bağımsızlık için bir araya gelebileceğinden endişelenen İtalya’nın bütün anayasal anlaşmaları iptal edip sıkıyönetim ilan etmesiyle İkinci İtalya Senusi Savaşı 1923’te başladı ve 1931’e kadar devam etti. Uzun süren savaş Libya ekonomisini ve nüfusunu tüketti. İtalya’nın Libya hayali bu uzun savaş sonunda bir kabusa döndü ve İkinci Dünya Savaşı Libya’da İtalyan işgalinin sonunu hazırladı. Savaş sırasında İngiltere ile anlaşan Amerika Libya’nın en önemli şehirleri olan Bingazi ve Trablus yakınlarına iki askeri üs kurdu ve Kuzey Afrika çıkartması esnasında bu üsleri kullandı. Savaştan sonra ikinci üssü İngiltere’ye teslim ederken ilk üssün Libya’da kalmasını sağladı. Ayrıca ABD Libya meselesinin Birleşmiş Milletler’e sevk edilmesini önerdi. Bunda coğrafi olarak çok önemli bir stratejik özelliği olan Libya’nın İkinci Dünya Savaşı sonrasında Birleşik Devletler ve Birleşik Krallık menfaatine oynayacağı rol etkili oldu. 1946 yılında gerçekleştirilen Paris Konferansı’nda her ne kadar Sovyetler Birliği İtalya’nın sömürgelerinin dört eşit parçaya bölünerek batıda kalan Trablus çevresini İtalya ortaklığıyla yönetmeyi önerse de konu on yıl sonra ülkeye bağımsızlık verilmesi koşuluyla Birleşmiş Milletler’e devredildi [5]. Ancak Soğuk Savaş nedeniyle Libya’nın bu kadar beklemesine gerek kalmayacaktı. 1951’de Birleşmiş Milletler Libya’nın bağımsızlığını onayladı ve Libya Kral İdris Es Senusi liderliğinde on sekiz yıl sürecek olan bir monarşi dönemine girdi. 2. MONARŞİDEN KADDAFİ’YE LİBYA’NIN DEĞİŞİMİ Bağımsız Libya’nın ilk lideri olan Kral İdris Libya’nın geçmişinde özel bir yere sahip olan Senusi hareketine mensuptu. Kral’ın ailesinin dini meşruiyeti ve savaş sırasında yabancı iktidara karşı yaptığı mücadeleler ülkeye hakim olmasında zemin oluşturdu. Şehirli memurların yardımı, Senusi zaviye ağı aracılığıyla toplanmış Bedevilerin desteği ve kendilerine bağlı kabile liderlerinin yardımıyla ülkeyi yönettiler [6]. Büyük Senusi’nin [7] torunu olan Kral İdris iktidara geldiğinde politik sistemi laikleştirmeye, radikal gelenekçiliği dizginlemeye ve değişim gerçekleştirmeye çalıştı [8]. Ancak bu kolay olmadı çünkü İkinci Dünya Savaşı’ndan çıkan Libya dünyanın en fakir ülkelerinden biri haline gelmişti ve 1960’larda petrolle gelecek olan zenginlik öncesinde ülkenin gelir elde edebileceği dış yardımlar hariç hiçbir kaynağı yoktu. Bir yandan da bu dönemde Ortadoğu önemli siyasi gelişmelerle çalkalanmaktaydı. 1952 Mısır Devrimi, Cezayir Bağımsızlık Savaşı, 1948’de İsrail’in kurulmasıyla artarak devam eden Filistin sorunu ve Suriye’deki Baas hareketi bu dönemin en önemli olaylarındandı. Bu siyasi ortam ve ülkenin içinde bulunduğu fakirlik Kral’ı Batı yardımlarına bağımlı kıldı. Bağımsızlık sonrası Libya’da İtalyan işgalinden arta kalan en belirgin özellikler; toprakları gasp edilmiş Libyalı köylüler, en verimli tarım topraklarını elinde bulunduran İtalyan yerleşimciler, altyapısı tamamen tahrip edilmiş bir ülke, eğitimli ve 2 www.ife.org.tr İstanbul Fikir Enstitüsü Yayınları Mart 2016 yetişmiş bir iş gücünün yokluğu ve ticari hayatı tekelinde bulunduran İtalyan tüccarlardı. Bu olumsuzluklara bir de ülkenin coğrafi yapısının şekillendirdiği siyasi ve toplumsal bölünmüşlük eklenince bağımsız Libya’yı yönetmek Kral İdris için çok da kolay olmadı. Birleşmiş Milletler eliyle 7 Ekim 1951’de hazırlanan anayasaya göre ülke federal anayasal bir monarşiyle yönetilecek ve her üç eyalet de kendi iç işlerini ayrı ayrı yürütecekti. Bu dengeli bir sistemdi ve eyaletlerin birliğe girmelerini sağladı. Bu özerklik monarşinin yani geleneksel üst sınıfın yönetimdeki otoritesinin devamlılığını da sağlamayı başardı. Anayasal sistemden önce kurulan monarşiye ek olarak iki kısımlı bir parlamento ve bir de Anayasa Mahkemesi kurularak yönetim sorunu çözüldü. Ancak bu yapısal bir çözümdü. Eyaletlerin kendine özgü çıkmazlarına bir engel değildi. Bir yanda ülkenin en yoğun nüfuslu eyaleti Trablus vardı ve ticari faaliyetlerin yoğun olduğu bu bölge diğer ikisine oranla ekonomik olarak çok daha gelişmişti. Trabluslular Libya halkı içinde en iyi eğitim almış ve en bilgili kesimdi. Batı’dan ve Doğu’dan gelen etkilere daha açıktı. Kabileler arası düşmanlık ve kan davalarıyla bölünmüş Trablus’taki seçkinler Senusi liderliği için de uzun süre Berkalılar’la çatışmıştı. Diğer taraftan Berka ise Trablus’a oranla daha dindardı. Yüzölçümü bakımından en büyük eyalet olan Berka 1940’ta Nazi Almanya’sına karşı yürütülen Kuzey Afrika kampanyası sırasında büyük bir yıkıma uğramış ve İtalyan işgali altında geçen otuz yılda nüfusunun yarısını kaybetmişti. İtalyan işgalinin acısını en çok hisseden kendisiydi ve ülkedeki İtalyan toplumunun varlığına müsamaha göstermemesi de bundan kaynaklanıyordu. Trabluslular arasındaki görüş farklılıklarına rağmen Berkalılar’ın İdris es Senusi liderliğinde kısa sürede fikir birliğine varması da işgalden bir an önce kurtulma isteğiyle ilgiliydi. Bu yüzden Müttefikler’e savaşta yardım etme karşılığında savaş sonrası Berka’nın bağımsızlığını kazanacağı yönünde İngilizlerden taahhüt almışlardı. Çünkü ancak bağımsız bir Berka işgal altındaki diğer eyaletleri kurtarabilirdi [9]. Diğer taraftan Fizan ise çoğunlukla Berberiler ya da daha çok bilinen adıyla Garamentler’den oluşuyordu [10]. Arap işgalleriyle İslam dinini kabul etmişler ancak Arapça ve Arapları benimsememişlerdi. Arap işgalleriyle birlikte ülkeye gelen Arap göçü Fizan’ı değil ama en çok Berka’yı etkilemişti. Burada yaşayan halk kendilerinin Arap dünyasındaki tek gerçek Araplar olduklarını iddia etti [11]. Kral İdris bu yapıya sahip bir Libya’yı da ancak federal bir monarşiyle yönetebilirdi. Eyaletler arasındaki ekonomik ve toplumsal farklılıklar devam etti. Trablus’un aksine Berka ve kısmen de olsa Fizan varlıklarını tarımsal faaliyetler aracılığıyla sürdürüyorlardı ve aslında bu iki toplum da yarı feodal bir yapıya sahipti. Trablus’un aksine Berka’da ticarete önem verilmiyordu. Piyasadaki sıkı rekabet nedeniyle Trablus’tan ayrılan çok sayıda Misuratalı Berka’ya yerleşerek burada zamanla çoğunluğu oluşturdu. Umulanın aksine 1960’larda petrolün getirdiği zenginlik de eyaletler arasındaki ekonomik farklılıkları gideremedi aksine derinleştirdi. Siyasi projeler ve finansal ödenekler ülkenin tamamı göz önüne alınarak değil sadece ayrıcalıklı şehirler olan 3 www.ife.org.tr İstanbul Fikir Enstitüsü Yayınları Mart 2016 Bingazi ve Trablus’a göre düzenlendi. Ulaşım ve iletişim araçlarının eksikliği bir zamanlar bölgeleri birbirinden ayırarak toplumsal huzursuzluğun yayılmasını engellerken petrolle gelen zenginlik bu izolasyonu ortadan kaldıracaktı. Böylece Berka ve Trablus arasındaki nüfus ve zenginlik mücadelesi 1960’lara kadar Bingazi ve Trablus olmak üzere iki başkentli bir çözümle geçiştirilmeye çalışıldı [12]. Ancak federal sistem bir yandan petrol şirketlerinin aynı zamanda hem federal sistem hem de devlet düzenlemeleriyle uğraşmak istememesinden bir taraftan da sarayla yakın ilişkileri olan şahısların iktidar hırsından 1962’de çöktü. Petrol arama çalışmalarının başarılı olması 1961’de Libya’nın Ortadoğu’nun en önemli petrol üreticilerinden biri olmasını sağladı. 1952-53 yılları arasındaki İran ve 1956’daki Süveyş krizi petrolle ilgili kaygıları arttırırken bu sorunlu bölgeden uzak ve güvenli bir ülke olan Libya’nın avantajı doğal olarak daha fazlaydı. Bağımsızlığın ilk yıllarında varlığını devam ettirmek için Avrupa ve özellikle Birleşik Devletlerin büyük rol oynadığı dış yardımlara bel bağlamak zorunda kalmış olan Libya artık bu esaretten göreceli de olsa kurtulacaktı. Ülkede 1955’te çıkartılan petrol yasası yabancı şirketleri gayet makul fiyatlarla ülkeye davet ediyordu. Ayrıca, Birleşik Devletler sınırları dışındaki en büyük Amerikan üssü olan Wheelus Hava Üssü de stratejik öneminin yanı sıra Amerikan çokuluslu petrol şirketlerinin kurulmasını sağladı. Ülkede gelişmekte olan petrol sektörünün aksine onun yanında yol almaya çalışan geleneksel sektör onun kadar şanslı olmadı. Petrol öncesi Libya ekonomisinin dayandığı tarım sektörü bir kenara itilirken petrolle gelen zenginlik tüketicinin alım gücünü arttırıp daha fazla ithalat yapmasına sebep oldu. Böylece Libya üretimden ziyade tüketime dayanan ithalat odaklı bir ülkeye dönüştü. Petrolle gelen ve derinleşen ekonomik eşitsizliklerin geri dönüşümü ise halk tabakasında biriken huzursuzlukla kendini göstermeye başladı. Mevcut siyasi yapı Avrupa’da eğitim görmüş gençlerin ülkelerine döndüklerinde dillendirmeye başladıkları daha fazla demokrasi talebine doğal olarak izin vermedi. Trablus Sirte doğumlu genç Muammer Kaddafi’nin 1969 Eylülünde yaptığı sessiz ve kansız darbe en çok da bu eğitimli genç nüfusu heyecanlandıracaktı. 1969’da iktidara gelen Devrimci Özgür Subaylar ne güçlü bir devlet, ne seküler anlayışa sahip bir monarşi ne de bütünlük içinde bir toplum devralmıştı. Libya’da ulusal bir rejim için neredeyse hiçbir tarihi temel yoktu. Bu nedenle Kaddafi rejimi toplumun radikal bir biçimde yeniden yapılanması için dünya çapında bir destek sağlayabilmek adına Arap yanlısı, İslami ve uluslararası devrimci bir ideolojik eğilimi benimsedi [13]. Darbeyi yapan on iki ordu mensubu [14] İhtilal Komuta Konseyi’ni (“İKK”) kurarak Libya’nın yönetimini eline aldı. Böylece Libya yasal olarak İhtilal Komuta Konseyi üyelerinin ama temelde Kaddafi’nin tekelinde kırk iki yıl sürecek yeni bir yönetim altına girmiş oldu. Kaddafi’nin Libya’ya getirdiği en önemli iki unsurdan ilki yönetim yapısının ve sistemin kökten değişimi ikincisi ise dış politikada kendi iktidarı boyunca sürecek olan istikrarsızlıktı. Kaddafi döneminin kronolojisine bir göz atmak bile 4 www.ife.org.tr İstanbul Fikir Enstitüsü Yayınları Mart 2016 Libya liderinin iktidar kavramından ne anlayıp ne anlamadığını az çok kavramak için yeterli olabilir [15]. Ülke içindeki idari yapılanmayı derin etkisi altında bulunduğu Cemal Abdül Nasır’ın yönetimi altındaki Mısır’a benzetmeye çalışan General Kaddafi iktidarının yaklaşık ilk on yılını bunu gerçekleştirmeye çalışarak geçirdi. Mısır’daki parlamentonun bir benzeri olan Libya Arap Sosyalist Birliği’ni (“LASU”) oluşturdu. 16 Nisan 1973’te Hz. Muhammed’in doğum gününde Zaviye şehrinde halka yaptığı konuşmayla Evrensel Üçüncü Teori’yi ortaya atarak halk otoritesi ya da Kültürel Devrim denilen dönemi başlattı. Böylece yeni sisteme göre Libya vatandaşları kuracakları Halk Komiteleri aracılığıyla Kongre’ye delege gönderecek ve ülke yönetiminde söz sahibi olmuş olacaktı. 1975’te İslam ve sosyalizmi sentezlediği Yeşil Kitabı yayınlayan Kaddafi ilk önce halkına demokrasi dersi verdi. Demokratik yönetimin uygulamada demokratik olamayacağından bahsetti. Aynı yıl İhtilal Komuta Konseyi’ni dağıtarak yerine Kongre Genel Sekreterliği’ni kurdu. 1977’de “kitlelerin devleti” anlamına gelen Libya Cemahiriyesi ilan edildi ve LASU’nun yetkileri yeni oluşturulan Genel Halk Kongresi’ne devredildi. Artık Libyalılar devlet kurumlarına bağlı olmadan kendi kendini yönetecekti. Bu diğer bir deyişle kurumsal karmaşa dönemi başladı demekti. Bu düzenlemeler Kaddafi iktidarı boyunca devam edecek düzenlemeler yığınından sadece birkaçıydı. 3. KADDAFİ DÖNEMİ BÖLGESEL İLİŞKİLER Libya’nın 1969’dan 2011’e kadar uyguladığı dış politika ağırlıklı olarak petrol odaklıydı ve Kaddafi’nin sıra dışı karakterini yansıtacak şekilde gelişti. Petrolün varlığı ve bundan elde edilen gelir Kaddafi’nin sıra dışı karakterini yansıtan politikalarının sadece kendi ülkesinde değil hemen hemen tüm dünyada etki uyandırması için en temel dayanağı oluşturdu. Gençliği döneminde tanıştığı Cemal Abdül Nasır’ın fikirleri onda derin izler bıraktı ve 1970’te onun ölümüyle ondan geriye kalan Arap liderliği pozisyonunu da ancak kendisinin doldurabileceğine inandı. Kendi liderliğinde olacak bir Arap birliği oluşturmak, Filistinli Arapların yaşama hakkını elinden alan İsrail’e şiddetle karşı çıkmak ve Batı ve Amerikan emperyalizmine karşı durmak onun dış politikasının temel değerleriydi. Devrimin hemen sonrasında tüm Arap ülkelerini kapsayacak bir birlik kurma hayali Kaddafi dönemi dış politikasının ilk önceliği oldu ve bunu gerçekleştirmek için sırasıyla Mısır, Tunus, Suriye ve Mağrip ülkeleriyle birleşme girişimlerinde bulundu. [16] Bu girişimler 1950’lerde büyük heyecan yaratan Arap birliği ruhuna hizmet etmek için tasarlanmıştı ancak 1970’lerde özelikle Nasır’ın ölümünden sonra durum değişmiş ve Arap birliği Arap liderler arasında kuru bir söyleme dönüşmüştü. Kaddafi’nin bölgesel ilişkilerinde en dikkat çeken ülke Mısır’dı. Ancak Kaddafi’nin Mısır ile birleşme hayali Nasır’ın halefi Enver Sedat’la (1970-81) yok oldu. Enver Sedat’ın ülkenin 1967’de İsrail karşısında aldığı yenilgiyi telafi etmek için izlediği 5 www.ife.org.tr İstanbul Fikir Enstitüsü Yayınları Mart 2016 politika; Sovyetler Birliği’nden ayrılma, ABD ve muhafazakâr Arap rejimlerle ilişki kurma ve İsrail ile sorunları çözme şeklinde biçimlenecek [17] ve bundan en fazla rahatsızlık duyacak olan da Nasır’ın ruhunun Sedat tarafından arkasından bıçaklandığını düşünen Kaddafi olacaktı. Yine de Kaddafi; İsrail’le 1973’te yaptığı Ekim Savaşı’nda göreceli bir başarı elde eden Sedat’ın 1977’deki Kudüs ziyaretine kadar onunla arasını düzeltmeye gayret etti; ama artık iki ülkenin birleşme hayali de sona erdi. Diğer taraftan 1974’te Libya ve Tunus’u birleştiren Cerbe Anlaşması imzalandıktan bir ay sonra Kaddafi’nin savunma bakanlığının kendisine bağlı olması konusundaki ısrarı yüzünden bozuldu. Kaddafi Tunus’tan sonra yüzünü Cezayir’e çevirdi ve 1973’te Hasi Mes’ud Anlaşması’yla bir birlik kuran iki ülke 1976’da birleşti. Aslında iki ülke arasında imzalanan bu anlaşma tam olarak uygulanamayan bir çıkar anlaşmasından ibaretti. Kaddafi’nin diğer bir birlik girişimi 1984’te Fas kralı ile gerçekleşti. Ancak bu da iki yıldan az sürecekti [18]. Eylül 1980’de Suriye ile birleşme girişimi de gerçekleşemedi. Kaddafi’nin ise bu ülkelere tepkisi sert oldu. Ülkeler arasındaki çıkar ilişkilerine ve iç unsurlarına müdahale etti, ayrılıkçı grupları ve örgütleri askeri ve finansal açıdan destekledi. Kaddafi’nin Alt Sahra politikasının temel odağı bölgedeki sömürgeci ve emperyalist akımlara son vermekti. Bu amacını gerçekleştirmek ve bölgede yürütülen misyonerlik faaliyetlerine son vererek İslami ilkeleri güçlendirmek için iktidarının ertesi yılında İslami Sesleniş Cemiyeti’ni kurdu. Petrol fiyatlarının düşmesine bağlı olarak kısıtlamaların başladığı 1980 sonrası döneme kadar Libya Müslüman Afrika ülkelerine muazzam bir para akışı sağladı. Libya’nın finanse ettiği yatırım bankalarını desteklemek amacıyla Libya’nın da ortak olduğu çok sayıda anonim şirket kuruldu. Kaddafi 1978-80 yılları arasında Alt Sahra Afrikası’na en az 500 milyon dolarlık yardım yaptı ve bunun yarısından fazlası Zaire ve Uganda’ya gitti. Bu yardımlar Kaddafi’nin bölgede prestijini arttırdı ama zamanla Kaddafi’nin bölgedeki iç dengelere müdahale etmesi bu prestiji yerle bir etti ve yerini öfkeye bıraktı. Bu anlamda Libya’nın Uganda’da 1977-1978 ve Çad’da 1980-1987 yılları arasında neden olduğu karışıklıklar bunun bir sonucuydu [19]. 4. LİBYA SOVYET İLİŞKİLERİ Libya ile Sovyetler Birliği’nin ilişkileri monarşi döneminde oldukça düşük bir seviyedeydi. 1955’te Sovyetler Birliği yoksulluktan kıvranan ülkeye oldukça cömert bir yardım teklifinde bulunmuş ancak monarşi ekonomik anlamda yakın ilişki içinde bulunduğu ABD’yi rahatsız etmemek için bu teklifi reddetmişti [20]. Ancak devrimden sonra bu iki devlet arasında silah ticaretine dayanan hassas bir denge kuruldu. Libya kendini güvende hissetmek için SSCB’den büyük miktarda silah ithal ederken SSCB de karşılığında kendisine sıcak para akışı sağlıyordu. Enver Sedat’ın Sovyetler Birliği ile arasına set çekerek Batı’ya ve ABD’ye yaklaşması SSCB için Mısır’ın elden gitmesi anlamına gelirken “Özgürlük, Sosyalizm ve Birlik” gibi Nasır dönemi fikirlerini hala 6 www.ife.org.tr İstanbul Fikir Enstitüsü Yayınları Mart 2016 benimseyen Kaddafi’nin Libya’sı onun boşluğunu dolduracak bir alternatif olabilirdi. Ancak çok geçmeden Sovyetler Kaddafi’nin dizginlenemez bir güç olduğunu fark ettiğinde aralarındaki hassas dengeyi aşmaması gerektiğini kavradı. Sovyetleri Libya’ya yaklaştıran Mısır’ın boşluğunu doldurma isteği iken Kaddafi’yi Sovyetler’e yaklaştıran zorunlu bir nedeni vardı; Kaddafi’nin uluslararası platformda sahip olduğu kötü sicili. Emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı oluşu, İsrail ve İsrail’i destekleyenlere karşı düşmanca tavrı ve bölgesel müdahaleleri onu Üçüncü Dünya’daki istikrarı bozan ülke yapmıştı. Batı ayrıca en önemli muhaliflerinden birine silah satarak bölgede İsrail konusunda uzlaşmacı bir tavır sergileyen Sedat’ı kendisinden uzaklaştırmak istemiyordu. Libya hükümeti silah satın almak için ilk kez Mayıs 1974’te Moskova’yı ziyaret etti ve milyarlarca dolarlık bir silah anlaşması yaptı. Böylece monarşi döneminde yardım teklifi reddedilen Sovyetler Kaddafi döneminde silah ticareti ve sıcak paraya dayalı bir ilişkiyle Libya’nın gündeminde yerini alırken Kaddafi’nin Sovyetler Birliği’ne karşı ideolojik nefreti değişmedi. O’na göre Sovyetler Birliği komünizmle yönetilen kafir ve diktatör bir rejimdi ama bu yine de Sovyetler Birliği ile ticaret yapmasına engel olamazdı. 1978 yılından itibaren ülkede yaşayan 18-56 yaş grubu arasındaki tüm erkek vatandaşlar ordu mensubu sayılıyordu. Bu durum, ülkenin asker sayısını hızla arttırdı. 1975’te yirmi iki bin olan asker sayısı 1983’te seksen beş bini buldu. Libya 1976 yılından sonra silah alımı için 28 milyar dolar harcadı ve bunun 20 milyarı sadece Sovyetler Birliği’ne gitti [21]. Libya’nın gittikçe artan silah alımının güvenlik dışında başka gerekçeleri de vardı. Müslüman bir lider olarak zor durumdaki Müslüman ülkeleri gayrimüslimlere karşı verdiği savaşta desteklemek bu gerekçelerden biriydi. 1974’teki Kıbrıs meselesinde Türkiye’ye yardım etmesi bunun bir örneğiydi. Ayrıca Kaddafi Arjantin, Nikaragua, Etiyopya ve Burkina Faso gibi çok sayıda Afrika ülkesi için de Sovyetler Birliği’nden silah satın aldı. 1982 yılından sonraki en büyük çaplı silah alımını ise Lübnan’da İsrail güçleriyle savaşan Suriye ordusu için yaptı ve 100 savaş uçağıyla 300 tank satın aldı. Ancak aralarındaki bu sınırlı ilişkiden olsa gerek Sovyetler ABD’nin 1986’da Trablus’a yapmayı planladığı saldırı hakkında ne Libya’yı uyardı ne de ona yardım etti. Bunda Mihail Gorbaçov’un (1985-91) iktidara gelmesiyle Sovyetler Birliği’nin siyaset ve ekonomisinde önemli değişimlerin meydana gelmesi ve ülkenin Batı’ya özellikle ABD’ye yönelmeye başlaması etkili oldu. Gorbaçov yönetimindeki Sovyetler 1985’ten sonra Libya’dan uzaklaşmaya başladı. 1985 yılında Sovyetler Birliği Libya’dan günlük ortalama 150 bin varil petrol ithal ediyordu. Libya borçlarını ödemek için bir süre daha Ukrayna’ya petrol gönderdi ancak 1990 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Rusya Libya’dan yaptığı petrol ithalatına son verdi. Birleşmiş Milletler’in uyguladığı petrol ambargosu Libya’nın daha önce yaptığı silah alımından kalan yaklaşık 3.7 milyar dolarlık borcunu ödeyememesine sebep olunca 1994’te Rusya Libya’yı Güvenlik Konseyi’ne başvurup ülkenin petrol ihracatını 7 www.ife.org.tr İstanbul Fikir Enstitüsü Yayınları Mart 2016 durdurtmakla tehdit etti. Rusya’nın bu girişimi ülkeye petrolle ilgili ekipmanların satışının yasaklanmasıyla sonuçlandı [22]. 1988’de ABD Havayollarına ait bir uçağın bombalanarak İskoçya’nın Lockerbie kasabasına düşmesi ve ABD’nin bu olaydan Libya’yı sorumlu tutması üzerine gelişen olaylar Rusya ve Libya arasındaki ticari ilişkilerin donmasına sebep oldu. 5. LİBYA ABD İLİŞKİLERİ Libya ile ABD arasındaki ilişkiler bağımsızlıktan sonra üç farklı aşamadan geçti; Libya’nın ABD’ye bağımlı olduğu monarşi dönemi (1951-1969), iki ülke arasında birtakım uyuşmazlıkların yaşandığı devrimden 1980’lere kadar olan dönem ve son olarak 1980’lerden itibaren tırmanan düşmanlık dönemi [23]. Devrimin olduğu 1969 yılında Libya askeri ve ekonomik olarak daha önce hiç olmadığı kadar Birleşik Devletlere bağımlıydı. Devrimle birlikte değişen ekonomik ilişkilerden ziyade siyasi ilişkiler oldu. Devrim sonrası dönemde Libya ve ABD ilişkilerinin ana eksenini iki ülkenin de Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yürüttüğü güç mücadelesi oluşturdu [24]. Devrimin ertesi yılında Kaddafi ülkedeki İngiliz ve Amerikan üslerini kapatarak tehlikeli bir girişimde bulunmuştu ama bu büyük çapta bir tepki uyandırmadı çünkü bu dönemde ABD’nin gündeminde daha çok Sovyetler Birliği, Vietnam Savaşı, silah denetimi ve Çin Halk Cumhuriyeti ile olan ilişkileri sağlam bir zemine oturtma gibi meseleler yer alıyordu. Kaddafi ise her ne kadar Amerikan emperyalizmine ve onun İsrail odaklı politikalarına karşı çıksa da ekonomi politikasıyla dış politikayı tamamen ayrı tutuyordu. Ancak Reagan döneminde (1981-89) iki ülke arasındaki gerilimi arttıran olaylar birbirini takip etti. Kaddafi birleşme girişiminin kısa sürede bozulduğu Tunus üzerinde baskısını arttırınca Başkan Reagan Tunus’a yapılan mali yardımı arttırıp Tunus ordusuna Amerikan yapımı askeri savunma gereçleri temin ederek Kaddafi’nin saldırılarına son verdi. Bu süre zarfında gerek Berlin’deki terör saldırıları gerekse Lockerbie üzerinde düşürülen Pan Am uçağından dolayı Kaddafi Amerika ile doğrudan karşı karşıya geldi ve 1990’ların sonuna kadar Libya önemli bir Batı ve ABD karşıtı merkez olarak görüldü [25]. Oysa 1986’da Berlin’deki gece kulübünün bombalanması olayının Kaddafi tarafından yapıldığına dair Reagan yönetiminin elinde sağlam hiçbir kanıt yoktu. Buna rağmen doğrudan Kaddafi sorumlu tutuldu ve ABD Trablus ve Bingazi şehirlerini bombaladı. Gerçekte Almanya’daki bu bombalama olayının arkasında Suriye tarafından desteklenen Filistin Direniş Hareketi üyesi Ebu Nidal vardı [26]. 1991’de Bush döneminde yaşanan Lockerbie hadisesinde de yine ABD’nin elinde sağlam deliller yoktu. Uçağın iki Libyalı ajan tarafından düşürüldüğünü iddia eden ABD ve İngiltere Libya’nın hava ulaşımı ve askeri teçhizat alımına ambargo koyulmasını öngören bir yasa tasarısı hazırladı ve bunu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden geçirtti. 8 www.ife.org.tr İstanbul Fikir Enstitüsü Yayınları Mart 2016 Libya’nın 1980’de 22 milyar dolar olan petrol geliri 1986’da 5 milyar dolara geriledi [27]. Bunda ABD’nin terör olaylarından Libya’yı sorumlu tutarak onu tecrit etme çabalarına ek olarak Kaddafi’nin Arap dünyasında yalnız bırakılması da etkili oldu. Öyle ki hiçbir Arap yönetimi Kaddafi’nin Amerika ve İngilizlerle yaşadığı sorunlar karşısında onun yanında yer almadı. Arap birliğinin arabuluculuk için birkaç gönülsüz girişimde bulunması zaten bir sonuç vermedi. Libya’nın dış dünyaya açılan iki penceresi olan Mısır ve Tunus’un ona yardım etmek yerine durumdan istifade etmeye çalıştığını gören Kadafi Arap dünyasına sitem edecek ve hükümetin resmi gazetesine ‘Sizin Araplığınız Buysa Alın Onu Başınıza Çalın’ başlığı taşıyan bir yazı bile yazacaktı [28]. Bir yandan petrolden gelen paranın ciddi oranda azalması toplumsal huzursuzluğu tetiklerken ve bir yandan da içinde bulunduğu tecrit durumunda Arap ülkeleri tarafından dışlanırken Kaddafi’nin bu durumdan kurtulmak için pek fazla seçeneği yoktu. Libya’nın hem Lockerbie olayından dolayı tazminat ödemeyi kabul etmesi hem de uluslararası gözetime açık olması nedeniyle 1999’da Birleşmiş Milletler Ambargosu kaldırıldı ve 2004’te ABD Libya ile doğrudan diplomatik ilişki kurdu [29]. 6. LİBYA’NIN ARAP BAHARI Tunus’ta ve Mısır’da başlayan değişim rüzgarı kısa sürede Libya’ya ulaştı. 17 Şubat 2011’de Kaddafi’nin gitmesi ve reform talebi ile Bingazi’de başlayıp diğer şehirlere sıçrayan gösterilerin güvenlik güçleri tarafından şiddetle bastırılması ve sonrasında çıkan çatışmalar, bu ülkede değişimin yönünü kısa sürede bir iç savaşa çevirdi [30]. Oysa Kaddafi karşıtı gösteriler ilk başladığında birçok kişi bunun daha önceki olaylar gibi geçici bir durum olduğunu ve Kaddafi tarafından kolayca bastırılacağını düşünmüştü. O dönem birçok uzman ve resmi makam da bu şekilde öngördü. Libya açısından işin ne derece ciddi boyutta olduğunu gösteren en önemli hadise ise Bingazi’nin tamamen Kaddafi kontrolünden çıkması oldu. Bingazi’nin elden çıkması ile beraber birçok Batılı ülke derhal muhalif tarafın yanında yer aldı [31]. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin mart ayındaki Libya’ya askeri müdahaleyi öngören karar tasarısı Fransa başta olmak üzere birçok ülkenin Libya’ya dışarıdan müdahalesini meşru hale getirdi. İlk olarak NATO operasyonuyla ve birçok ülkenin silah yardımıyla oluşan dış müdahale ülkedeki iç savaşı şiddetlendirdi. Dış güçlerin desteğini alarak güçlenen muhalifler ile Kaddafi güçleri arasındaki çatışmalar ülkeyi bir kaos ortamına sürükledi [32]. 19 Mart’ta BMGK Libya üstünde uçuşa yasak bölge oluşturulmasını öneren 1973 sayılı kararı oyladı ve yeni kararın gerekçesi olarak sivillere ve basın mensuplarına şiddet uygulanması gösterildi. Konsey Libya üstünde insancıl amaçlarla yapılanlar hariç tüm uçuşların yasaklanmasına ek olarak Kaddafi’nin tüm ailesi dahil Libya yüksek komuta kademesinden belirli kişilerin mal varlıklarının dondurulmasını onayladı ve ertesi yıl sorunu incelemek üzere bir Uzmanlar Heyeti’nin kurulmasını önerdi. Konsey üyelerinin daha bu karara ‘evet’ dediği bir sırada ise Fransız Mirage savaş uçaklarına bombalama 9 www.ife.org.tr İstanbul Fikir Enstitüsü Yayınları Mart 2016 seferlerine başlama emri verildi ve ABD gemileri Cruise füzelerini Libya’daki hedeflere gönderdi. Bu bombalamaların amacı Libya’nın hava savunmasını çökertmekti [33]. Denizkızı Şafağı Operasyonu kapsamında NATO ve isyancı saldırıları 17-18 Ağustos’ta Trablus’a yöneldi ve takip eden iki gün boyunca NATO bazılarının kıyamet gibi diye tanımladığı bir bombardımanla Trablus’u dövdü. Bu bombardıman akınları kenti zayıflattı. Katar’da eğitilen ve Katar Özel Kuvvetleri’nden yardım alan 15 bin kişilik Trablus Görev Gücü kente girdi. Böylece Trablus asilerin eline geçti. Uluslar arası Af Örgütü asilerin Trablus’taki iki kampta gözaltında tutulanları öldürdüklerini saptadı. Bu kamplardan birisi olan Hilit el-Fercan’daki 160 tutuklu kaçmayı denedi ama sadece 23 tutuklu sağ kurtuldu [34]. 20 Ekim’de Kaddafi’nin muhalifler tarafından öldürülmesiyle NATO’nun müdahalesi de ay sonunda bitti. Kaddafi gibi gitmeyi kabul etmeyip sonuna kadar direnen bir liderin devrilmesi Ortadoğu halklarına özgürlük ve demokrasi adına mücadele etme adına cesaret verecek bir örnekti [35]. Bununla birlikte iç savaşın pek çok yıkıcı etkisi oldu ve ülke ekonomisi de bundan payını aldı. Libya İç savaş öncesinde günlük yaklaşık olarak 1.3 milyon varil petrol üretme ihraç etme kapasitesine sahipti. Savaş sonrasında petrol üretimi günlük yarım milyon varil düzeyine kadar geriledi [36]. İsyan süreci ve sonrasında yönetimde bulunan Ulusal Geçiş Konseyi’nin ülke genelinde otorite sağlayamaması ülkenin devrim sonrasında yaşanan sorunların çözümü noktasında seçimlerin rolünü daha da arttırdı. 7 Temmuz’da gerçekleştirilen seçimler birkaç münferit olay dışında sorunsuz geçti ve seçimlerde %65 katılım oranı sağlandı [37]. Mahmud Cibril liderliğindeki ‘Ulusal Güçler Koalisyonu’ seçimden birinci parti olarak çıktı. 10 www.ife.org.tr İstanbul Fikir Enstitüsü Yayınları Mart 2016 DİPNOTLAR VE KAYNAKÇA 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. 11. 12. 13. 14. 15. Mansur Ömer El Kihya, Libya’nın Kaddafisi, 1. Basım, İstanbul: Kaknüs, 2011, s.34-38. Osmanlı tarihinde sürgünlerin en yoğun olduğu II.Abdülhamid döneminde Fizan’da yaşananlar için bkz. Orhan Koloğlu, Fizan Korkusundan Libya Mücahitliğine, 1. Basım, İstanbul: Truva, 2008. Uşi Anlaşması İtalya tarihinde Uşi Lozan’ın bir şehri olduğu için Lozan Anlaşması olarak geçmektedir. Ancak genel kullanımı itibariyle 1923 Lozan Anlaşması ile karışmaması için Uşi olarak adlandırılmaktadır. Bkz. El Kihya, s.47. Borisoviç Lutsky, Arap Ülkelerinin Yakın Tarihi, 1. Basım, İstanbul: Yordam, 2011, s.289. El Kihya, s.198-199. Ira M. Lapidus, İslam Toplumları Tarihi, Cilt 2, 1. Basım, İstanbul:İletişim, 2010, s. 253 Senusi hareketinin kurucusu ve büyük lideri Muhammed bin Ali es Senusi (17871859) Cezayir’de doğmuş ve Arap dünyasının çeşitli yerlerinde aldığı eğitimle önemli eğitim kurumlarında İslami eğitim vermişti. Büyük Senusi Sufizm ve Ortodoksluğu harmanlayan ideolojisiyle Bedeviler arasında kabül gördü. 1843’te Beyza şehrinde başlattığı hareket kısa sürede hızla yayıldı. Ticaret ve hac yolları üzerine yaptırdığı konaklama merkezleri dini, sosyal ve ticari özellikler taşımakla birlikte mahkeme ve sığınma evi olarak da kullanıldı. Böylece inşa edilen bu merkezler kargaşa içindeki bölgeye bir düzen getirdi ve Senusiler yaptıkları liderlikle birbirinden kopuk halde yaşayan kabileleri önemli bir dini ve ticari güç haline getirmeye başladı. El Kihya, s. 44-45. Senusilik hakkında daha ayrıntılı bilgi için bkz: Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi: http://www.sosyalarastirma lar.com/cilt4/sayi19_pdf/2_tarih_uluslararasi/turan_tufan.pdf El Kihya, s.64. El Kihya, s. 65-67. Garamentler bölgeye M.Ö. 1000’de gelip yerleşmişler ve Libya’nın kuzey ile güney kısmını bağlayan Sahra ticaret yollarının kontrolünü ele geçirerek güçlü bir krallık kurmuşlardı. El Kihya, s. 38. El Kihya, s. 77. Lapidus, s. 257. General Kaddafi, Abdüsselam Callud, Beşir Havadi, Muhtar el-Karvi, Abdülmü’min el-Huni, Mustafa el-Harubi, Hiveyldi el-Humeydi, Muhammed Necm, Avad Hazme, Ebubekir Yunus, Ömar el-Mehayşi ve Muhames el-Mekaryif. Kaddafi kronolojilerinden birisi için bkz. The New York Times: Timeline: Col. Muammar el-Qaddafi: http://www.nytimes.com/interactive/2011/02/24/world/ middleeast/20110224_qaddafi_timeline.html?ref=africa 11 www.ife.org.tr İstanbul Fikir Enstitüsü Yayınları Mart 2016 16. 17. 18. 19. 20. 21. 22. 23. 24. 25. 26. 27. 28. 29. 30. 31. 32. 33. 34. 35. 36. 37. İsyan, Müdahale ve Sonrası: Libya’da Dönüşümün Sancıları, 2011, No.5 http://file.setav.org/Files/Pdf/libyada-donusumun-sancilari.pdf (10 Kasım 2013), s.12. Lapidus, s.120. El Kihya, s. 220-23. El Kihya, s. 208-213. El Kihya, s.200. El Kihya, s.242-43. El Kihya, s.247-250. El Kihya, s.250. SETA a.g.e. s. 12. Ali Oğuz Diriöz, Libya’daki Politik Dönüşümün Sorunları ve Fırsatları, 2012, C:4, S:38, ORSAM http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/2012214_ ali.oguz.dirioz.pdf (12Ekim 2013) s. 66. El Kihya, s.256-57. Nurettin Ceviz, Libya Tarihine Kısa bir Bakış, 2011, C:3. S:27, ORSAM http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/2011103_nurettin.ceviz.pd f (13 Ekim 2013), s.89. El Kihya, s.259-60. Diriöz, s.66. SETA, s.24. Diriöz, s.67. Tuba Aktaş, Kaddafi’nin Ardından Libya’nın Belirsiz Geleceği, Ekim 24, 2011, TUİÇ http://www.tuicakademi.org (15 Ekim 2013) Vijay Prashad, Arap Baharı Libya Kışı, 1. Basım, İstanbul: Yordam, 2012, s. 1734. Prashad, s.226-28. Diriöz, s.68. Harun Öztürkler, Libya Ekonomisinin Genel Özellikleri, Mart 2012, C:4, S:39, ORSAM http://www.orsam.org.tr (10 Ekim 2013), s.88. Saliha Ziya, Libya Seçimleri: Kaos ve İstikrar Arasında, Temmuz 2012, SETA http://arsiv.setav.org (11 Ekim 2013) 12 www.ife.org.tr