SARI KÖPEK BALIĞI Yıllardır hayalini kurduğum işe girmem o kadar
Transkript
SARI KÖPEK BALIĞI Yıllardır hayalini kurduğum işe girmem o kadar
Sari_Kopek_Baligi_rev - 26/02/14 - 12:31 SARI KÖPEK BALIĞI Yıllardır hayalini kurduğum işe girmem o kadar apar topar oldu ki şaşkınlığımı uzun süre üzerimden atamadım. Sabah gazete okurken gözüm bir ilana ilişti, ki işsiz olmama rağmen normalde bu tür ilanlara pek bakmam. Zaten 'muthisbiris.com' sitesine kaydoldum bekliyorum. Neyse, yanlış hatırlamıyorsam ilanda şöyle diyordu: "KaçmazBizden Özel Dedektiflik asistan arıyor" ve altında bir telefon numarası. Hemen aradım, adres tarifiyle birlikte saat 15:00'e randevu verdiler. Kadıköy'de eski bir iş hanının içindeki çok ufak bir ofisin en fazla üç kişinin oturabileceği, penceresi olmayan küçük bekleme odasında bana kapıyı açan elli yaşlarında ters bakışlı sekreter hanımla birlikte on dakika kadar oturduktan sonra patron kapıyı açarak beni odasına buyur etti. Altmış yaşlarında gür, karışık beyaz saçlı, yuvarlak yüzlü, kalın beyaz kaşlı, iki günlük sakallı deli profesör kılıklı iri kıyım bir adam. Masasının üzerinde dosya yığını ve tepeleme sigara dolu bir küllük. Küçük odanın içindeki sigara kokusu üzerime öyle bir sinmiş ki eve dönünce bütün giydiklerimi çamaşır makinesine, kendimi de duşun altına atmam gerekti. Onca sigaranın etkisiyle hırıltılı çıkan sesiyle: "Bana bir asistan gerekiyor, artık her yere yetişemiyorum, bu işe uygun olduğunu düşünüyor musun?" diye sordu. Dedim ya, hayalimdeki işti, bu fırsatı kaçırmamalıydım, başladım konuşmaya: "Çocukluğumdan beri polisiye roman okumaya bayılırım. Agatha Christie'lerin neredeyse tümünü —1— Sari_Kopek_Baligi_rev - 26/02/14 - 12:31 okudum. Televizyondaki polisiye dizileri de kaçırmamaya çalışıyorum. Yakın zamanda bitirdiğim, Jonathan Lethem'in 'Öksüz Brooklyn' romanının Tourette sendromlu kahramanına bayılmıştım. Patronu öldürülünce, cinayetin esrarını kendi başına çözmüştü. Yanlış anlamayın, sizin başınıza böyle bir şey gelmesini istemem tabii... Zaten ben Tourette sendromlu da değilim. Tourette sendromu nedir bilir misiniz?" Sorumla ilgilenmeyerek eliyle devam et gibilerden bir hareket yaptı. Yüzünden bir şey okumak pek mümkün değildi, ifadesi hiç değişmiyordu. "Özür dilerim" dedim ve devam ettim: "Her neyse, dedektif romanlarına bayılırım ve kahramanlarıyla o derece özdeşleşirim ki bir gün hep onlar gibi olabilmeyi hayal etmişimdir. Aslında bu merak bana annemle babamdan geçti. Onlar da dedektif hastasıdırlar ve hatta benim adımı da o yüzden Refik Zafer koymuşlar. TRT'nin oldukça eski bir polisiye dizi kahramanı. Belki polisiye dizi parodisi demek daha doğru olur. Ben o çağlarda daha henüz aranızda değildim maalesef. Siz mutlaka görmüşsünüzdür..." "Bizim işimiz bu anlattığın romantik hikâyelere benzemez. Aldatıldığını düşünen kadın veya adam eşini izlememizi ve somut kanıtlar oluşturmamızı ister. Bazen de iş ortakları birbirini izletir, dinletir. Ve bazen de politikacılar... Refik Zafer, iki ismini de kullanıyor musun?" "Evet kullanıyorum. Dizideki kahraman da kullanıyormuş. Birlikte kulağa çok hoş geliyor... Refik Zafer, Refik Zafer..." "Tamam anlaşıldı. Sabahtan beri başka adaylarla da —2— Sari_Kopek_Baligi_rev - 26/02/14 - 12:31 görüştüm. Bu akşama kadar bir karar vermem gerekiyor çünkü acil bir iş var. Bizim işimiz merak gerektirir, meraklı bir insan mısın?" diye sordu. "Hem de nasıl! Bakın isterseniz birkaç örnek vereyim. Bir dönem karıncaların sosyal yaşantılarına çok merak salmıştım. Büyük bir yuvanın başına oturmuş giriş çıkışları ve aralarındaki iletişimi izliyordum ki yağmur başladı. Yağmur sularıyla oluşan derelerin yuvayı tahrip etmesini önlemek için koruyucu bir duvar oluşturmaya başladım ancak zaman içinde o duvarın da dayanmayacağını fark edince, baraj ve istinat duvarları konularında bilgilenmek için inşaat meslek kurslarına yazıldım. Kurstan mezun olur olmaz da yuvanın arkasına dayanıklı bir duvar inşa ettim. Denizin üzerine dökülmüş motor yakıtı tabakasına güneş vurduğunda gökkuşağı renkleri oluşur. Bunun nedenini araştırırken optiği, enterferans teorisini öğrendim ve daha sonra da fotoğraf merakım başladı. Edebiyattan felsefeye, uzayda yaşamdan müziğe, psikolojiden insan ilişkilerine, uçuş simülatörüyle uçmaya, neredeyse her konuya meraklıyımdır. O kadar çok konuya meraklıyım ki saymakla bitmez, bu yüzden belki de neye meraklı olmadığımı söylemem daha az zamanımızı alır" dedim. Etkilemek ve işe alınmak istiyordum, ayrıca yalan da söylemiyordum. Orhan Kaçmazbizden'in dudaklarının çizgisi milimetrenin yüzde biri kadar yukarı yönde hareket etti ve buna bağlı olarak yüzünde ilk kez tebessümü andırır türden bir ifade belirdi. "Peki söyle bakalım, nelere meraklı değilsin?" diye sordu. Bir önceki ifadem biraz doğaçlama olmuştu, neye meraklı —3— Sari_Kopek_Baligi_rev - 26/02/14 - 12:31 olmadığımı daha önce hiç düşünmemiştim. 10-15 saniye kadar düşünüp "Eeeeeee... dağa tırmanmaya, paraşütle atlamaya meraklı değilim örneğin, çünkü itiraf edeyim yükseklik korkum var" dedim. "Tamam tamam, ikna oldum, şu ana kadar gelenlerin en iyisi sensin" diye cevap verince dünyalar benim oldu. Ardından, "Yarın sabah hemen başlıyorsun. Bu ilk işinde seni sınamam gerekiyor, eğer başarılı olursan maaş ve diğer koşulları daha sonra konuşacağız" dedi. Dünden razıydım, teşekkür ettim. Bana masasının altından çıkardığı gri renkli büyükçe bez bir çanta verdi, not kağıdının üzerine bir adres yazdı ve anlatmaya başladı: "Yarın sabah 07:00'da bu adresteki evin karşı kaldırımına park edip aralıksız izleyeceksin. Yanına yiyecek bir şeyler de al çünkü akşam 21:00'a kadar bir an olsun izlemeye ara vermeni istemiyorum. Bu evde evli bir çift yaşıyor. Bizim müşterimiz olan Sinan Bey, karısının kendisini aldattığını düşünüyor. Kadını izlemeye başlamadan önce eve bir yabancının girip girmediğini öğrenmemiz lazım. Sen de bunu yapacaksın. Bu çantada fotoğraf makinesi ve başka araç gereçler var. Giren çıkanların fotoğraflarını çek ve herhangi bir hareket olduğunda beni arayıp rapor et. Çantadaki diğer malzemelerle ilgili seni zamanı geldiğinde bilgilendiririm. Anlaşıldı mı?" "Evet efendim çok iyi anladım. Orhan Kaçmazbizden gerçek isminiz mi?" "Değil tabii ama sen bana 'patron' diyeceksin, ben de sana Refik Zafer çünkü bu haliyle de yeterince sahte duruyor, oldu mu?" "Gurur duyarım patron!" —4— Sari_Kopek_Baligi_rev - 26/02/14 - 12:31 Ertesi sabah saat 05:00'da cep telefonumun alarmıyla uyandım. Sabah insanı değilim, neşesiz kalkarım, özellikle de bu kadar erken saatte uyanmak zorunda kalınca açılmam bir hayli zaman alır ama yeni işim bana o derece büyük bir heyecan vermişti ki belki de ilk kez şarkı söyleyerek duş yaptım, ardından da keyifli bir kahvaltı. Hedef adrese yediye on kala vardım. Arabayı park edip beklemeye başladım. İzlemem gereken beyaz boyalı, ahşap cepheli iki katlı bir evdi. Zemindeki eve bitişik ızgaralar bir kuranglez açıklığına ve dolayısıyla bir bodrum katının da varlığına işaret ediyordu. Çantadan tele objektifli fotoğraf makinesini çıkartıp boşa bir-iki poz çektim. Doğru çalıştığından emin olunca da yanımdaki koltuğun üzerine koydum. Sakin bir sokaktı, fazla gelen giden görünmüyordu, tabii saat daha çok erkendi. Durumumu çevreye belli etmemeliydim. Park etmiş bir arabanın sürücü koltuğunda uzun süre oturup sabit bir noktaya bakıyor olmak dikkat çekebilirdi. Ortalıkta insan olmadığı için ilk saatler sorunsuz geçebilirdi ama daha sonra arka koltuğun sağ tarafına oturmalıyım diye düşündüm. Hiçbir şey yapmadan beklemenin kolay bir iş olmadığını da anladım: Vakit geçmek bilmiyordu. Saat 08:30 sularında sokak kapısının aralandığını görünce doğrulup kamerayı hızlı bir şekilde elime aldım. Kırk beş yaşlarında, uzunca boylu, biraz kilolu, yuvarlak aydınlık yüzlü, saçlarının üzeri açılmaya yüz tutmuş, ceket, kravat giymiş bir adam, pek acelesi yokmuş gibi, ağır adımlarla çıktı ve —5— Sari_Kopek_Baligi_rev - 26/02/14 - 12:31 arabasına doğru yürüdü. Bu Sinan Bey olmalıydı. Birkaç kare fotoğraf çekmeyi ihmal etmedim tabii. Ardından da patronu arayıp durumu rapor ettim. "İzlemeye devam" dedi. Yaklaşık bir saat sonra, otuz beş-kırk yaşları arası, ince uzun, ince kemikli yüzlü, geniş alınlı, ayrık gözlü, dolgunca dudaklı, oldukça hoş, kuzeyli görünümünde zarif bir kadın belirdi kapıda. Sokağa çıkıp hızlı adımlarla cadde istikametinde yürümeye başladı. Ayağında topuksuz pabuçlar vardı. Telefonu açıp "Patron, kadın da çıktı. Evde kimse kaldı mı?" diye sordum. "Hayır, müşterimizin bana verdiği bilgiye göre evde ikisi dışında yaşayan yok. Belli günlerde temizlik ve yemek işleri için bir yardımcı kadın geliyormuş ama bugün onun günü değil" diye cevap verdi. "Bu durumda uzun süre bir hareket olmayacak gibi görünüyor" dedim. Yorum yapmadan "Unutma 21:00'a kadar aralıksız izleyeceksin, anlaşmamız böyle" diye hatırlattı. Aktivite boşluğunu doldurmak için "izleme-izlenme" üzerine kuramsal düşüncelere daldım. Geliştirdiğim "izleme" kuramıma göre insanlar izleyenler, izlenenler, röntgenciler ve teşhirciler şeklinde dörde ayrılmaktaydı. İzleyenler ile izlenenler statik bir statüye sahip olmayıp sıkça yer değiştirmekte, hatta aynı anda iki sıfata birden sahip olabilmekteydiler. Bazı konum değişiklikleri bir tenis maçını andırır gelgitlerden oluşurdu. Örneğin, bir lokantada tek başınıza yemek yiyorsunuz ve karşı masada da ilginizi çeken bir kadın var. İster istemez izlemeye başlıyorsunuz göz —6— Sari_Kopek_Baligi_rev - 26/02/14 - 12:31 ucuyla. Garsonu çağırmak için menüden kafasını kaldırdığında sizinle göz göze geliyor ve siz gözünüzü kaçırıp başka bir yöne bakmaya başlıyorsunuz. Kendisini izleyen kişinin neye benzediğini anlamak için bu kez o sizi izlemeye koyuluyor ama süresini sizinkinden daha kısa tutuyor ve ilgisini cep telefonuna yönlendirip tuşlama hareketleri yapmaya başlıyor. Sizin zaten sol tarafa bakmaktan boynunuz ağrımaya başladığı için kafanızı bir önceki konumuna getirerek tekrar izleyici konumunuza dönüyorsunuz. Bu gelgit bir yemek boyunca üç-dört veya daha fazla kez tekrarlanabiliyor. Son göz göze gelişinizde her iki kafa da başka yöne dönmeyip iki-üç saniye ısrarlı bir şekilde birbirlerine bakmaya devam ediyorsa, ya doğacak bir bebeğin (bekarlar için) tohumları atılmaktadır, ya da büyük bir krizin (evli olanlar için). İzlenenler arasında "izleniyorum paranoyası" olan marjinal bir alt grup vardır. Bu gruba mensup kişilere hak vermemek elde değildir aslında çünkü herkes belli aralıklarla veya sürekli izlenmektedir. Önemli olan bu izleme/izlenme ilişkisinde kimin kaybedip kimin kazandığıdır. Örneğin benim gerçekleştirdiğim izleme sonucunda birisinin bir şey kaybedeceğini ve de benim bir şey kazanacağımı umuyordum. Eğer izlenmek size maddi, manevi bir zarar vermiyorsa, varsın izlesin deyip geçmek en doğrusudur. Bunu diyememek sizi kolaylıkla paranoya grubuna üye yapabilir. Eğer bu izleme/izlenme işlemini yapanlar bu işten büyük haz alan kişilerse, o zaman röntgenciler ile teşhircileri tanımlamış oluruz. Bu gruplar nadiren yer değiştirirler. İşi gereği kendisini izletmek —7— Sari_Kopek_Baligi_rev - 26/02/14 - 12:31 zorunda olan performans sanatçılarını, müzisyenleri ve benzerlerini bu gruplamaların dışında tutuyordum tabii. Ben bu düşüncelere dalmıştım ki, bir anda büyük bir şaşkınlık yaşadım: evin kapısı üçüncü kez aralanmıştı. Aralanan kapıdan bir süre çıkan olmadı. Dar aralıktan bir hareketlilik görmek mümkündü. Sanki sarı bir cisim kapının yanına taşınıyordu. Hemen telefona sarıldım: "Patron kapı yine aralandı, evde biri daha varmış." "Olamaz, açık unutulmuş olmasın?" "Mümkün değil, gözlerimle gördüm, hem gözümü o noktadan hiç ayırmıyorum ki! Kapının yanına sarı büyük bir cisim taşınıyor gibi." "Telefonu kapatma, izle ve rapor etmeye devam et." "Tamam patron... Aaaaa, şimdi çıkıyor... Olamazzz Zappa bu!" "Zappa kim?" "Frank Zappa! Ama o yıllar önce ölmüştü. Ya ona çok benzeyen biri ya da bir klonu veya enkarnesi, ne bileyim ben, olamaz böyle bir şey! Elinde de sarı renkte bir sörf tahtası var ama üst tarafı yandan bir ağız gibi kesilmiş ve bir köpek balığı gibi boyanmış. Tamam "Yellow Shark" albümün üzerindeki resim bu. Bu adam bir Zappa fanatiği olmalı." "Zappa'yı tanımıyorum." "Patron, Google'a Frank Zappa yaz neye benzediğini anlarsın." "Tamam da bu adamın evde işi ne, şimdi ne yapıyor?" "Üstünde şort ve gömlek var, plaja doğru yürüyor. Kadının sevgilisi bu olmasın? Belki gizlice evin bodrumunda yaşıyordur." —8— Sari_Kopek_Baligi_rev - 26/02/14 - 12:31 "İyi gidiyorsun Refik Zafer! İzlemeye devam" dedi ve kapadı. Yarım saat sonra tekrar telefona sarıldım: "Patron, Zappa eve dönüyor, yanında da rüya gibi bir kız! Sanki Elle dergisinin kapağından fırlamış! Olamaz böyle güzellik patron!!!" "Kız arkadaşı gibi mi? Elele tutuşuyorlar mı?" "Hayır, yalnızca eve doğru yan yana yürüyorlar." "Çok ilginç!" "Şimdi Zappa cebinden çıkardığı anahtarla kapıyı açtı, birlikte eve girdiler." On dakika sonra Zappa evden çıkıp cadde tarafına doğru yürüdü ve gözden kayboldu. Yarım saat sonra da sabah evden ilk çıkan ve müşterimiz Sinan Bey olduğunu varsaydığım adam geri döndü. Otobüse girip çıkanlarla ilgili aritmetiğe dayalı olduğu sanılan ama şoförün yaşının sorulduğu absürd bilmece geldi aklıma. Hiçbirinin yaşını bilmiyordum ama evde o anda kimlerin olduğunu gayet iyi biliyordum. Patronu arayıp son durumu özetledim. "Ne düşünüyorsun?" diye sordu. "Eğer Zappa, Sinan Bey’in eşinin sevgilisiyse, bu güzel kızı Sinan Bey’e yem diye sunmuş olabilirler. Belki onların birlikte videolarını çekip şantaj malzemesi olarak kullanacaklar ve kolay yoldan kurtulacaklar adamdan. Böylece Zappa da bodrumdan çıkıp üst kata yerleşecek. Ne dersiniz patron? Olabilir mi?" "Bilmiyorum, her şey olabilir. Emin olmak için evi dinlememiz gerekiyor. Sana verdiğim gri çantanın içinde mavi bir tulum var. Onu giy, mavi kasketi —9— Sari_Kopek_Baligi_rev - 26/02/14 - 12:31 tak, içindeki takım çantasını eline al ve evin kapısını çal. Büyük bir ihtimalle kapıyı Sinan Bey açacaktır, ona “Eşiniz aradı, üst katta bozuk bir musluk varmış, tamir için geldim. Eşiniz, gelmişken evdeki diğer muslukları da kontrol et dedi” dersin. Takım çantasının bir gözünde mercimek büyüklüğünde kirli beyaz cam macununa benzer şeyler göreceksin. Bunların içinde en son teknoloji çok ufak verici mikrofonlar var. Bu macunları evde muhtelif yerlere yapıştır. Her birinin üzerinde toplu iğne başı büyüklüğünde belli belirsiz bir siyah nokta var. Tek dikkat edeceğin şey bu noktanın dışa bakması. Elini çabuk tut ve dua et sen oradayken eşi eve dönmesin!" Böyle bir şey beklemiyordum. Benim gibi bir aceminin ilk iş gününde yapabileceği iş miydi bu? Donup kaldım ve biraz da kekeleyerek: "Patron, becerebilir miyim ben bunu?" dedim. "Sen ünlü Refik Zafer değil misin? Polisiye dizilerin kahramanı... Çıkınca ara sana nasıl dinleme yapacağını ve konuşmaları nasıl kaydedeceğini anlatacağım. Haydi bakalım göster kendini. İyi şanslar!" dedi ve kapadı. Arka koltukta mavi tulumu giymekle cebelleşirken bir yandan da kapı açıldığında söyleyeceklerimin provasını yapıyordum. Tamir çantasını açıp içindeki malzemeleri ve özellikle macun şeklindeki 'böcekleri' saydım. On adet vardı; kat dağılımını eşit tutmak için toplam adedi bilmem gerekiyordu. Birkaç derin nefes alıp sakinleşmeye çalıştım ama işe yaramadı. Karşı kaldırıma geçerken iki gökdelen arasına gerilmiş ipin üzerinde gösteri yürüyüşü yapan cambazdan bile gergin olduğumu fark ettim. —10— Sari_Kopek_Baligi_rev - 26/02/14 - 12:31 Kapının önüne geldiğimde kalp atışlarımı ve nefesimi kontrol altına alabilmek için bir süre bekledim. Fazla oyalanmamam gerekiyordu, cesaretimi toplayıp bastım zile. Patronun tahmin ettiği gibi kapıyı Sinan Bey açtı. Provasını yaptığım sözcükler ağzımdan o derece tutuk döküldü ki Polonya'dan ithal edilmiş muslukçu gibiydim. Neyse ki, Sinan Bey’in kafası başka bir konuyla meşgulmüş gibiydi, yüzüme bile bakmadan "Merdiven ileride sağda" dedi. Hızla merdivene doğru yürüdüğüm için içinden geçtiğim mekanları inceleme şansı bulamadım ama yerdeki kilimler, bakımsız eski mobilyalar, sağa sola bırakılmış pipolar, dağınık ve salaş görüntü 1960'lardan kalma bir gençlik evi izlenimi veriyordu. Üst katta yatak odasından geçilen tuvalete girdim ve bakım yapıyor izlenimini vermek için birkaç kez musluğu açıp kapadım. Sonra 'böceklerden' birini banyo kapısı yan pervazına, ikincisini yatak odasındaki dolabın arkasına yerleştirdim. Sinan Bey giriş katında oturuyordu. Onu görünce "Yukarıdaki muslukta bir sorun yok, diğerlerini kontrol edeceğim" dedim. Ağızını açmadan sol eliyle arkamdaki kapıyı işaret etti. Yine musluğu açıp kapadım ve çıkarken bir böcek de onun kapısına yapıştırdım. Gözüm güzel kızı aradı ama göremedim. En çok bodrum katı merak ediyordum; Zappa'nın yaşadığını varsaydığım katı. Sinan Bey’e doğru ilerleyip "Aşağı katta tuvalet var mı?" diye sordum. "Hayır hayır, orada yalnızca kazan dairesi var. Borcumuz nedir?" dedi. "Önemli bir sorun yokmuş, borcunuz yok" diye cevap verdim ve kapıdan çıkarken bir böcek de onun yanına yerleştirdim. Evden çıktığımda kuş gibi hafif hissediyordum. —11— Sari_Kopek_Baligi_rev - 26/02/14 - 12:31 Becermiştim. Koşarak arabaya gittim, arka koltuğa oturup üzerimden tulumu çıkardım, dinleme cihazını dizimin üzerine koydum ve patronu aradım. Kulaklığı bağlayacağım yeri, nasıl çalıştıracağımı tarif etti ve dikkate değer bir şey duyduğumda aramamı söyledi. Kulağımda kulaklıkla görünmemek için arka koltuğa uzanmayı denedim ama bu sefer de dışarısını göremiyordum. İkisi arası bir pozisyon alıp dinlemeye koyuldum. Bir süre fondaki hafif parazitin dışında bir şey duyamadım. Beş dakika sonra dergi sayfası çevrilme gürültüsü ve arkasından da birden fazla kişinin ayak sesi duyuldu. Sonra bir fısıldaşma, sonra kahkahalar! Bu kadar insan nereden çıkmıştı, evde yalnızca iki kişi olması gerekiyordu. Yoksa fark etmediğim bir arka giriş mi vardı? Kulağıma anlaşılır sözcükler gelmeye başlamıştı: "...çok iyiydi... kesinlikle en iyisiydi... harika oldu..." İyi olan neydi? Neden bahsediyorlardı? "...bak karşıdaki arabanın içinde oturuyor... seslenelim mi?" Kim oturuyor, kime seslenecekler? "...Muslukçu Beeey, Refik Zafer Beeey!!! Buyurun eve bekliyoruz." Rezalet, fark etmişler beni, her şeyi yüzüme gözüme bulaştırdım, ya peki adımı nereden biliyorlar? Yoksa onlar da bizi mi dinliyorlardı? Kim bu seslenenler? Direksiyona geçip hızlıca uzaklaşmalıydım. Hayır hemen patronu arayıp görüşünü almalıydım. Durumu anlattım, kaçmalı mıyım diye sordum. "Hayır bize yakışmaz, hem dedektifliğin temelinde merak vardır. Kaçarsak bu esrarı ömür boyu çözemeyiz. Madem ki fark etmişler ve çağırıyorlar, kalk git öğren, beni de merakta bırakma" dedi. Kaybettiği maç sonrası soyuma odasının yolunu tutmuş bir futbolcu gibi —12— Sari_Kopek_Baligi_rev - 26/02/14 - 12:31 önüme bakarak ve isteksiz adımlarla evin kapısına doğru yürüdüm. Ben çalmadan açıldı kapı. Sinan Bey, karısı, Zappa ve güzel kız, hepsinin ağızları kulaklarında, kucaklayacakmış gibi kolları iki yana açılmış beni bekliyorlardı. Gerçeklik duygum tümüyle kaybolmuştu, hayal aleminin boşluğunda ilerleyen bir uyurgezer gibi içeri girer girmez teker teker ellerini uzatıp kutladılar beni. "Çok iyiydiniz, en iyisi sizdiniz, müthiştiniz, harikaydınız" sözcükleri havalarda uçuşuyordu. Neyse ki Zappa'nın sesi bu büyük anlamsızlığa son verdi: "ARTI ÜÇ EKSİ BİR kanalının ŞAKAMERA isimli kamera şakası programının konuğu oldunuz Refik Zafer Bey. Gerçekten çok başarılıydınız, en güzel programlarımızdan biriydi. Küçük bir formalitemiz var. Bu sözleşmeyi imzalayıp bize yayın izni vermeniz gerekiyor. Karşılığında da size 500,- TL taktim edeceğiz." Fazla düşünmeden imzaladım. "Ya Orhan Kaçmazbizden?" diye sordum. "O da bizden" diyerek güldüler. Sonra pasta, limonata ikram ettiler. Hayal aleminden yavaş yavaş çıkmaya başlamıştım. Arabada otururken oluşturduğum 'İzleme-İzlenme' kuramım aklıma geldi tekrar. 'Önemli olan bu izleme/izlenme ilişkisinde kimin kaybedip kimin kazandığıdır' diye düşünmüştüm. Kafamı kaldırıp tek tek içeridekilere baktım ve bir köşede kendi halinde pastasını yiyen güzel kıza doğru ilerlemeye başladım. —13—