Lübnanlı ressamın çıplaklıkla imtihanı
Transkript
Lübnanlı ressamın çıplaklıkla imtihanı
Ortadoğu’nun en liberal başkentiNDE ‘Arap Nü: Uyandırıcı Olarak Sanatçı’ sergisi 22 Pazar 8 Mayıs 2016 EDİTÖR: EZGİ ATABİLEN TASARIM: BAHADIR AKTAŞ Beyrut’a yolu düşenlerin 1 Ağustos’a dek gezebileceği sergide, 1920 ve 1950 yılları arasında Lübnan, Mısır, Irak ve Cezayir gibi ülkelerde yapılan 100’ü aşkın tablo ve heykel yer alıyor. Araplar da nü çizer Sergi, manda yıllarında Arap sanatçıların nü tablolarla modernleşme çabalarını irdeliyor M üslümanlar için Kâbe neyse, Arap entelijansiyası için Beyrut oydu. Kitaplar ve gazeteler burada basılır, edebiyat ve siyaset burada tartışılırdı. En hararetli tartışmalar da Beyrut Amerikan Üniversitesi’ne bakan kahvehanelerde yapılırdı. Aradan nice yıllar, savaşlar geçti. Lübnan başkentinin bu nadide eğitim kurumu, 150. kuruluş yıldönümünü ezber bozacak bir sergiyle kutlamaya karar verBERİVAN di: Antropoloji bölümünden AYDIN Kirsten Scheid ve AUB Galerileri yöneticisi Octavian Esanu’nun küratörlüğünü yaptığı ‘Arap Nü: Uyandırıcı olarak Sanatçı’. Sergide, Osmanlı’dan kopan Arap topraklarındaki kimlik ve modernite arayışının bir aracı olarak, manda yıllarının nü sanat eserleri derlendi. Beyrut’a yolu düşenlerin 1 Ağustos’a dek gezebileceği sergide, 1920 ve 1950 yılları arasında Lübnan, Mısır, Irak ve Cezayir gibi ülkelerde yapılan 100’ü aşkın tablo ve heykel yer alıyor. Arşiv belgeleri, fotoğraflar, kitaplar, karikatürler, ilanlar, sinema filmleri ve popüler dergilerden de faydalanan küratörler, nü janrının sergi salonları ve gazetelerde nasıl karşılandığını da belgeliyor. Eserleri, 20. yüzyılın ilk yarısında etkin olan şehirleşme, yeni Arap edebiyatı, milliyetçilik, kadın hakları ve nüdizm gibi sosyal hareketler bağlamına yerleştiriyorlar. Tasavvur sıçramaları Asıl amaçlarından birinin “dönemin Arap başkentlerinde nü olmadığı mitini çürütmek” olduğunu kaydeden küratörler, sergiyi şu ifadelerle tanımlıyor: “Manda yönetimleri döneminde sanatçı ve entelektüeller, Osmanlı ve Avrupa emperya- lizmine karşı çifte mücadele verirken, Arap modernitesine dair vizyonlarını ideal bir form ya da resimsel bir araçla ifade ediyorlardı. Onlar için ‘Arap’ olmak hem bir muğlaklık ve ihtiras meselesi, hem de sanatçı olma çabasıydı. Aslına bakılırsa her iki etiket de, yerel koşullar ve emperyal planlara dair tasavvur sıçramaları gerektiriyordu. Arap başkentlerinin ressamları ve heykeltıraşları, kadın ve erkeklerin ruhlarına sanat ve güzellikle dokunurlarsa, onların ahlaki karakterlerini yükselteceklerinden ve gerçekten modern bireyler yaratacaklarından emindi.” Yine Lübnanlı ressam Mustafa Faruk’un bir yıl sonra yaptığı bir tablo ise, geri kalmışlığın nü’ye bakışını eleştiriyor. Ressamın birkaç hafta evvelinde düzenlediği sergiye gelen ziyaretçilerden esinle çizdiği tabloda, köylü bir çiftin nü tabloyu soran bakışlarla incelediği görülüyor. Hatta gölgeleri tabloların üzerine düşüyor. Ancak sergi, 1930’larda Beyrut’un nüdist bir akımın merkezi olduğunu da gösteriyor. Alman nüdist bir koloninin yaşamını canlandıran “La Marche au Soleil” filmi Olimpia sinemasında gösterilmiş, şoke edici bulunsa da sansürlenmemişti (Sergide filmden kesitler yer alıyor). ‘Bakışa bakmak’ Ömer Onsi, ‘A l’exposition/Women at the Exhibition/ Sansürün temelsizliği Serginin alt başlığında kullanı- Sergide Kadınlar’, 1932, Samir Abillama Koleksiyonu. 1935’te kurulan Mekşuf gazelan ‘Uyandırıcı’ ifadesi ise, batıda tesinin pornografik görseller ve modernleşme tarihini tasvir için Roma’ya gittikleri, manda yıllarında royazılarla dolu olduğunu da sergiden öğrekullanılan bu tabirin, öncesinde bir uyku tanın Paris’e döndüğü aktarılıyor. Batıda niyoruz. Ancak Mekşuf’ta yayımlanan bir ya da atalet hali olduğunu ima ettiği eleş- öğrendikleri teknikleri, kahraman erkek tirisi ile geliyor. “Kim uyuyordu, niçin bu ve zarif kadın formlarını eserlerine uygu- fotoğrafı sergi posterinde kullanmak isteyen küratörler, AUB İletişim Ofisi’ne taşekilde uyandırılmaları gerekiyordu” dilarken, bir yandan da estetik bağımsızlık kılmış. Posterin kimi öğrenciyi rahatsız ye soran küratörler, günümüzün ‘Arap arayışı içindeler. edeceğini düşünen ofis yetkilileri sansür Uyanışı’na’ da referans veriyor: Bugün de Sergideki en çarpıcı eserler arasında, o günlerde olduğu gibi Arap dünyasında nü’ye bakanların tabloları dikkat çekiyor. yolunu seçmiş. Scheid, “Korkularını tetikgelenek ve modernite, laiklik ve din, uluSerginin hemen girişine yerleştirilen Lüb- leyecek bir durum yaşanmadı. Öğrenciler hızla karşı koyarak, başkalarının kendi sal birlik ve mezhepçilik, sömürge ve bananlı ressam Ömer Onsi’nin 1932 tarihadlarına karar vermemesini istediler” diğımsızlık tezatları tartışılıyor. li tablosu ‘Sergide’, anadan üryan yıkaSergide yer verilen sanatçıların bir kıs- nan iki kadının tablosuna merakla bakan yor. Sosyoloji ve Antropoloji öğrencilerinin düzenlediği foruma katılanların yüzmı, bugün ülkelerinde güzel sanatlabir grup kadına odaklanıyor. Siyah kısa de 93’ü, küratörlerin posterinin kullanılrın ataları olarak biliniyor. Kimileri, kipantalon, ipekli çorap, topuklu ayakkamasını istemiş. Şimdi üniversite yetkilileşisel ve mesleki bağımsızlıkları yüzünbılar giyen ve dönemin Beyrut’unun zenrinin de bu isteğe saygı göstermesini bekden tam anlamıyla ‘modern sanatçılar’ gin Sünni ailelerinde moda olan yaşmakliyorlar. olarak sınıflandırılmış. Kimileri ise talardan takan 6 kadın, ne arkalarında kaSöz konusu fotoğrafın 1935’te sansürmamen unutulmuş. Ortak özellikleri, nü lan oğlan çocuğuna, ne de salondaki Avsüz yayımlandığını vurgulayan Scheid, eserlerin profesyonellik iddialarında bürupai giyimli modern çifte aldırış ediyor. “Sansürün değil, başka insanların nü’yü yük yer tutması. Çoğu yurtdışında eğitim Scheid’a göre Onsi, tablosuyla kadınların sorun edeceğine dair kaygıların süreklialmış. 1920 öncesinde İstanbul’a ya da nü’ye ilgisini övüyor. Georges Sabbagh, ‘Nude/Çıplak’, 1922, Agial Gallery Koleksiyonu. Lübnanlı ressamın çıplaklıkla imtihanı L übnanlı ressam Mustafa Faruk, ölümünden sonra “Sanata Yolculuğum” başlığıyla yayımlanan anılarında, Roma’daki bir çizim dersinde ilk kez çıplak bir modelle karşılaşmasını şu sözlerle anlatır: “Ağzım kurudu, bacaklarım titremeye başladı, sonra elim... Uyuşukluk ve titreme tüm bedenimi sardı. Bu nahoş, istenmeyen tepkiye direnmek için elimden geleni yaptım.” Bir iki eskiz çizebilen Faruk, sınıftan çıkmak zorunda kalır. Eve gidip soğuk bir duş alır, Kuran okur. Bu teskine akademik bir sanatçı olma isteği de eklenince, bedeninin tepkisinin yarattığı engeli aşar. Eli sakinleşir, yöntemi ustalaşır. Basta Tahtalı genç bir adamdan diplomalı bir sanatçıya dönüşür. Cariyeye Avrupalı model Ülkesine dönen Faruk, oryantalizmin en sevdiği tasavvurlardan olan cariyeyi kafesteki kuşla resmet- mek ister. ‘İki Esir’ adını verdiği tablo, planladığı gibi gitmez... “Tabloyu yapmaya başladım, ama kalçanın pozisyonunu doğru canlandıramıyordum, zira model bulamamıştım. Ziyaretime gelen yabancı entelektüel bir dostuma sorunumdan bahsettim. Bir şey demedi ama ertesi sabah genç eşinin stüdyoma girmesiyle şaşırdım. Selam verdikten sonra soyunmaya başladı. “Eşim dün bir tablo yaptığınızı ve tamamlamakta zorlandığınızı söyledi, ben de hizmetinize geldim” dedi. Sözlerini bitirdiğinde tamamen soyunmuştu. Tabii titremeye başladım, ama kalkıp kapıyı kapattım. Zira biri içeri girip bizi bu halde görseydi, ne bu ne de öteki dünyadaki hiçbir güç ona masum olduğumuzu düşündürtemezdi. Bitirene kadar çalıştım. Modelim de buna memnun oldu. Giyindi, teşekkür ettim, gitti.” “Kalçayı doğru çizmek neden bu kadar önemliydi” diye soran Scheid, ressamların moderniteye hissedilen bir tecrübe olarak yaklaştığını belirtiyor: “Faruk, kendi modernitesini, titreyen bedeni ve sabit fırçasının birleştiği noktada tecrübe ediyordu.” Mustafa Faruk, ‘İki Esir’, 1929, Hani Faruk Koleksiyonu. C M Y B liği söz konusu. Nü janrı hem medeniyetsel aşağılık şüphelerini, hem de medeniyetin hak edildiğine dair iddiaları içeriyor. Benim için oldukça sorunlu bir janr ve kesinlikle araştırılmayı hak ediyor. Buradaki sanat eserlerinin de bu sorunlu rolü miras aldığını düşünüyorum. Bugün kanıksadığımız haritalar ve sınırlar, manda döneminin sanatçıları ve aktivistleri için bir yük değildi. Bizim bağımızı yitirdiğimiz unsurları birleştirip yeni ufuklar hayal edebiliyorlardı” diyor. Arap Nü’nün, Kasım-Şubat arası Pera Müzesi’nde sergilenen ve küratörlüğünü Ahu Antmen’in yaptığı ‘Üryan, Çıplak, Nü: Türk Resminde Bir Modernleşme Öyküsü’ ile benzeşip benzeşmediği soruma ise, “Pera sergisi ve bizimki arasındaki temel fark, onun bir devlet projesini göstermesi. Bizimki ise bireylerin ve müstakbel vatandaşların ulusal formda modern hayatı tanımlama çabalarını yansıtıyor” yanıtını veriyor. M. Faruk, ‘Souvenir de l’exposition/Sergi Hatırası’, 1934, Hani Faruk Koleksiyonu.