İndir
Transkript
İndir
Ş İ İ R L E R II Yazan:Uçar Demirkan K İ Ş İ O Ğ L U Kişioğlu ay toprağı denli Süzülmüş-arınmış Atmosfersiz-basınçsız-mikropsuz Melek elli Çocuk bakışlı-bilge gülüşlü Kişiliğine susamış Kişioğlu temiz saman yollarınca Kişi ayağı değmemiş Ellenmemiş bir genç kız Yıldız bakışlı-güneş ağlayışlı Mutluluğa bel bağlamış Kişioğlu aramalarla dolu bakışlarında Atılımlar-yıkımlar-ölümler içinde Kirlenmiş-çiğnenmiş Başkalarınca-doğaca-toplumca Örselenmiş Kendi özünü yıkmada kişioğlu Uzayları yeniden kuracak yerde Niye?. D E L İ S E V İ Ve içinde buruk-devinimsiz-ağırlıksız bir acı Ana rahminde bir yavru Büyüyecek Büyüyecek Büyüyecek Ağzına-burnuna-tinine Kumlarca dolacak Nefes alamayacak Uyuyamayacak A-ğ-l-a-y-a-m-a-y-a-c-a-k-s-ı-n Yalnızlığın ağısı Damağına yapışacak-irinmişçesine Uçsuz bir çölde delice Dört bir yana koşacak Koşacak Koşacaksın Fırtınalar içinde Yitik bir gemice 1 Garip değil mi Y-o-r-u-l-m-a-y-a-c-a-k-s-ı-n Ve beynine çakacaklar onu Yüreğin sesinden balyozlarla Dilin ağzının içinde Küçülecek Küçülecek Küçülecek Dua etmeyi D-ü-ş-ü-n-e-c-e-k-s-i-n Ölümü özleyeceksin belki de Deliriyor musun ne İnleyeceksin yaralı bir köpekte Nasıl yaşarlar Sayrılılar-düşkünler-kimsesizler N-a-s-ı-l d-a-y-a-n-ı-r-l-a-r Ne beklerler yaşamdan Ve kişilerden Anlayamayacaksın Ve o gelmeyecek O aranan-o beklenen-o özlenen O bulunamayan-o var olamayan-o T-u-t-u-l-a-m-a-y-a-n Sen Tanrı Değilsin Ki Sevmeyi denemeyi D-ü-ş-l-e-y-e-c-e-k Ve sonunda Evrenin-kişiliğinin-direnmenin sonunda Tükeneceksin Tükeneceksin Tükeneceksin Karanlık ve dipsiz bir denizde Boğulup gideceksin Budalaca Mı Ne? S E V İ Şimdi sen kalk gidelim diyorsun Hep böyle söylüyorsun Olur gidelim ama Kime-nereye-niçin bilmiyorsun 2 Bir şu kesin Bunu tüm acunda algılıyorsun Ulu bir sıkıntısın-tomurcuklanmak istiyorsun Ama gizli eller Gencecik oğlanları öldürüyor bak Bak yeni filiz kızları tutukluyorlar Bunalıyorsun-üzülüyorsun-sürgünsün Belki ağlıyorsun da Sevmek istiyorsun-çağın en zor işi Sevilmek istiyorsun-olacak şey değil Biliyorsun da Başka uzaylıların çöplüğü olan Bir evrende yaşıyoruz belki de En iyisi kalk gidelim diyorsun İyi de yapıyorsun Kalkıp gidiyoruz da Ama kime-nereye-niçin bilmiyoruz Tek sığınak sevişmek Zorunlu durak olmalı Bilgisayar komutu olmadan Bedenini geriyorsun İyi ama ölenleri ne yapmalı? V E G A L I L A R A Biz evrenliler ne çoğuz bilemezsiniz Öldürülmekle tükenmiyoruz Sözgelimi kırgınlar-siz belki bilmiyorsunuz Haydi eski çağların sayrılığı vebayı geçelim Ya kolera-sıçan sayrılığı Çocukları ve yaşlıları kurutan Canını çeşme gibi akıtan Ya verem-ne güzel ad bulmuşuz İnce hastalık-sevdalıları öldüren Ya o sıtma Çalışan çalışmayan işçilerin Irgatların-yarıcıların göz ağrısı Hele kanser-paralıların sayrılığı Uzaylı-belki başka acunlardan gelen Biz evrenliler ne çoğuz bilmezsiniz Öldürülmekle bitmiyoruz Savaşlar İlki-sen çok ürettin-ben çok ürettimden çıkmış İki yalvaç oğlu arasında Sonra din-sonra ırk Para-madenler-toprak-su için en sonunda 3 Küçükten başlamışız işe Becerikliyizdir-işi büyütmüşüz Tank-denizaltı-uçak-füzelerle Yüce bir elektronik beynin Programını uygulamışız sanki Tükenelim diye Ama olmamış En korkuncu ikinci evrensel-atom bombası Belki Venüs’ten yollanan Mars’tan belki de Biz evrenliler ne çoğuz bilemezsiniz Ama öldürmekle bitiremiyoruz Suyu kirletiyoruz-yaşamın başlangıç ortamı Balıkların-yosunların-yengeçlerin evreni Havayı zehirliyoruz-canımıza kıymak ister gibiyiz Oysa kuşlar ölüyor Çevreyi değiştiriyoruz Hayvanları öldürüyoruz-bitkileri kurutuyoruz-kesiyoruz Güya yaşıyoruz Harika temizleyicilerle dengeyi alt üst ettik Bu cezasız kalmaz Biliyoruz Kurtuluş için sıfır gelişme hızı Silahsızlanma diyoruz Uzayı delmeğe çabalıyoruz Geç kalıyoruz Biz evrenliler ne çoğuz Belki de biliyorsunuz Öldükçe çoğalıyoruz Dev kayalara çivilemişler kollarımızı Uzayların en acılı tutsaklarıyız Durmadan bağırıyoruz-çıldırıyoruz Deviniyoruz bilinçsiz ve amaçsız ya Aldırmıyor tanrılar-paralılar-yönetenler Belki sizler de aldırmıyorsunuz Oysa biz çözümü biliyoruz Verseler-üleşseler-alsak Biz kırgınları-savaşları-düzensizlikleri yeneriz Doğayı dengeler-uzayı avuçlarız Ve çok değil istemlerimiz Eşitlik-özgürlük-toprak-iş-emek Y U N U S B E N Z E R İ Dördüncü boyutu bilenlerdeniz Gönül gözüyle görenlerdeniz 4 İçi dıştan sezenlerdeniz Şükür elhamdülillah Sevgi damlasında yüzenlerdeniz Yaşam dergahında pişenlerdeniz Yokluk katına düşenlerdeniz Şükür elhamdülillah Evreni çözmeğe gelenlerdeniz Geldiğimiz gibi gidenlerdeniz Işık hızına erenlerdeniz Şükür elhamdülillah Altı başlı on iki kollulardanız Kara deliğe yollulardanız Hiçlik katını bulanlardanız Şükür elhamdülillah Adımız garip Uçar dellenenleriz Yedi kat göklerde dillenenleriz Üç yaşından bu yana hallenenleriz Şükür elhamdülillah TANRIYA İyi Güzel ama Neden bütün kulların kötü Oysa ne denli güzel yaratmışsın Şu gölü Pekiyi ama neden Bu kardeş boğuşması-didişmesi Vietnam’da Türkiye’de Gana’da Neden kulların ölüşürler Yok yere Yok Sen bu denli kötü olamazsın Kötü olan yaratıkların Pekiyi ama neden kötüler Sen o denli iyisin ki Kötü yaratamazsın Bağışla beni tanrım Öyküler şeytan diyorlar Kötülük yaratıcısına İyi ama Onu da sen yaratmışsın 5 İçimize salmışsın Böyle diyor öyküler Niye? Biliyorum bağışlayansın O nedenle soruyorum bir kez daha Niye Yanıtlamasan da olur Çünkü sen büyüksün O denli ki-seni anlayamıyorum Neyse-neden Ama neden tüm kulların kötü Oysa şu dağı ne güzel yaratmışsın Ayın doğuşunu-güneşin batışını Ne düzenli kılmışsın Tapıyorum sana –biliyor musun İlle şu kötülükler Beni kötülüyorlar Başkaldırıyorsam eğer Başkaldırmayı sürdüreceksem eğer Nedeni bu Sen bağışlayansın biliyorum -Kulların hiç bağışlamıyorlar Öldürüyorlar anlamsızOnun için başkaldırıyorum Yalvaçlarına-yazılarına Gerçeğe varmağa çabalıyorum Bunu yapıyorsam eğer Sen yaptırıyorsun -Ama onlar öldürüyorlarBağışlıyorsun Beni kınayacaklar biliyorum Sövecekler bana Sana sen dedim diye Ama ne zarar Ben seni seviyorum ya Tüm yaratılmışları Bu bana yeter Ne denli öldürürlerse öldürsünler Önce mutlak eşitliğe Sonra mutlak gerçeğe ereceğim Seninle birleşeceğim 6 B O Ş Ne denli tıkasanız Oramı buramı boş Özgürlüğüne kavuşacak İçimdeki hava En sonunda Y U N U S B E N Z E R İ II Enerjiyle genleştik Zamanla anlaştık Maddeyle uzlaştık Şükürler olsun Uzaylarda kökleştik Güneşlere yaklaştık Evrenden uzaklaştık Şükürler olsun Çok idik bir’leştik Var idik yoklaştık Yar ile koklaştık Şükürler olsun Y U N U S B E N Z E R İ III Sonunda zamana erdim Geçtim O’na göğerdim Adına görece dedim Bana seni gerek seni Ay yüzünde dolandım Sonra güneşe yollandım Uzaya ulaklar saldım Bana seni gerek seni Hiç durmadım öğrendim Öğrendikçe dellendim Dellendikçe yüceldim Bana seni gerek seni Gün geldi buluşalım Dilsizce konuşalım Yoklukta varlaşalım Bana seni gerek seni 7 S Ü M E R L İ Bana uştasevi sundun Uştapedi oğluma İkisi yirmi beş kuruşa Günümüzün parasıyla Y A Ş A M Büyük bir deneydi yaşam Bir genç kadının gözlerinden girilip Bir topalın değneğinden çıkılan Bir oyundu yaşam Kuralsız-yasasız Bedenlerin birleşmesi Tinlerin biri birinde erimesidir İşçilerin grevi Köylü kadının çığlığı Ve orospuların gülümsemesidir Yaşam bir şişe şarapta yitmek Ve ne olduğunu Nereye gittiğini bilmemek Bilememektir G E N Ç K I Z Bir fırtınadır yataktaki kız Kendisini bırakırsa Bir uzay çiçeğidir bedeni Gizliyorsa Kopacakmışcasına gerilmiş Bir keman telidir Mutluluk diliyorsa Sonra bağırmak-ağlamak-korkmaktır Büyük bir kaçıştır Yataktaki kız Sonra yeniden açan bir güldür İstiyorsa A Ş K Aşk bir kovulmadır Gerçekler ülkesinden Ve dalmaktır boylu boyunca Yasaklara Yeniden dirilten bir uykudur 8 Aşk bir erkeğin tanrılaşması Kişinin doğaya başkaldırmasıdır Bir tanrı sunusudur aşk İnsanlığa Pallos tanrıdan O L U Ş U M Bir magmayım Patladı patlayacak Ve genç dağlara gebe Şimşeklerce çakacak Yıldırımlarca yıkacağım Mutluluğu buğday gibi saçacağım Evrene Haykıracağım Ve yeni bir tanrı yaratacağım adı zaman Tininde Patladı patlayacak Bir magma yığınıyım S Ö Z L Ü Ğ Ü N İ L K S E S İ Acunun giriş çıkışlarını kapatmış Açkıları tanrılara vermişler Para ve kutsal kılıçlar Nasıl kurtulmalı bu açmazdan Galiba tüm adsızparmakları kesmeli Belki de evrene ağıp gitmeli Samanyollarında ağnamalı Devinim eşittir yaşam Pekiyi akbenekleri ne yapmalı Akıldişinin çıkmasını mı beklemeli Alan taran bir evrendeyiz Kimler kırmış almaçlarımızı Sezgi ve düşünce ve tutku derken Amelimanda olmuş kalmışız Anakaraları tek tek kuşatmalı Yoksa birer andıç mı edinmeli Yorgun uyuz argın mı nasıl bilmeli Koşuşmak ve anı yakalamak ve görecelikle Arkalıçı bırakalım bir yana güzel Bu da bir artam mı yani Ne denli yalnızdır artık gün Yokluğun askatına bağlanmış 9 Gelgitlere kapılamaz üstelik Yıldızlar atlambaç oynuyor bak Son umut-uzaya bir atmık yollamalı Güneşin göbeğindeki ayazmada Ayırtı tartışmaları niye Bu kendi kendinle konuşmalar Garson-bir de aşlanmış bir bardak su Azmakların en temizinden S Ö Z C Ü Ğ Ü N İ K İ N C İ S E S İ Ne zamana dek baç verilecek Tükenmeyen bağnaz yöneticilere Bakaçları ters mi kullanıyoruz ne Aramızdaki bu bakışıklık niye? Tüm balçaklarımızı kırmışlar Balgümeci de işleyemeyiz gayri Neden açmasın bardakerikleri sanki Bengisuyu bulamamak niye? Her neni yeniden berkitmeli mi Sürekli boğaklıktan kurtulmak için Tüm bir budun ezilmiş bak Yeni bulaklar aramak niye? Geçer bu burağanlar da Bu burgaçlardan da kurtulabiliriz Yaşamdaki tüm bügetleri yıkıp Büklerde toplanmamak niye? S Ö Z C Ü Ğ Ü N Ü Ç Ü N C Ü S E S İ V E K A R D E Ş İ Atı tutsak bir arabanın cağına bağlanmış Sen-olgun caneriğim Alıcı kuşlar cırnaklasa neyse Cibreye dönüştürüyorlar seni Can çileğim Çağcıl olmalıyız öyle mi Ya bu çakıldakları ne yapalım? Hangi çalaptan el isteyelim Hangi evrenden çalkarlar getirelim Söyle çavuşüzümüm? Önce çapavullara karşı dursak Artık çarpınmak istemiyoruz Görünmez çaşıtları bir bilsek 10 Görkemli bir çatalağızsın öyle mi Ne dersin çan çiçeğim? Çavlanmaya görsün kötülük Hep çatkılar kurulur Çayırgüzeli tarlalara Cellatlar hep kırık çizgilidir Değil mi çalıkuşum? Oysa bir çepiçsin özgürlük peşinde Oluşun demir çözgüsü Hep çentilmek yazgılı Bir çitmik yaşam sanki Çiğdemim. S Ö Z C Ü Ğ Ü N B E Ş İ N C İ S E S İ Delişmen olmak güzel Acunda ve evrenlerde Dereotu kokusu ve tadında Yaşamak daha da güzel Yaşam küçük bir derslik Bak-herkes öğretici Pekiyi bu denetler neyin nesi Gereksiz ve yitirtici Dün yedik dişbuğdayını ya O erişilmez uygarlığın Dirimini tükettik özgürlüğün Kimin izindeydik ki neyin? Ditiyoruz geleceği Güçleneceğiz sanıyoruz O dönence yasak bizlere Boşuna mı deviniyoruz Bu düzmeciler gitmeli Yeni bir düzence gelmeli O düzenteker kırılmış işte Yenilenmeli O zaman devaynalarına bakmalı S Ö Z L Ü Ğ Ü N A L T I N C I S E S İ Ebembulguru keserse yollarını Ulaşamazsın sevgiline öyle mi Bırakırsın kendini yitmeye 11 Edilgensin Eğinmelisin özgürlük savaşına Eşitlik özgürlüktedir bilesin Daha çaba gerekiyor değil mi Edilgensin Ercikler uzanmış döllemeye Erden bağımsızlık çiçeklerini Sen Kısır da değilsindir ya Edilgensin Ergimelisin tüm kişilerde Bağlanmanın yolu bu bilmelisin Tüm erkleri edinebilirsin Edilgensin Ertemli olmak istiyorsun O zaman bu tutsaklığın sürer Esriklik sana yakışmaz mıymış Edilgensin Etçil kuşlar gibi yiyorlar Tüketiyorlar olgun eşeleğini Sen durmadan evrim diyorsun Edilgensin Nasıl kurtulacaksın bu labirentten Ermişleri nasıl bulacaksın Nasıl ergen olacaksın tez elden Edilgensin ELAZIĞLI FAHRİ TİRYAKİDEN DERLENMİŞTİR Aldı oğlan: Boz öküzü çifte koştum Buğday aldım bir yan saçtım Ben bir helal kar’a düştüm Ben gelemem emmim kızı Aldı kız: Öküzünü kurtlar yesin Buğdayını kuşlar yesin Böyle kazanç yere girsin Kalk gidelim emmim oğlu Aldı oğlan: Kır atımın yemi yoktur Üstündeki çulu yoktur 12 Ayağında nalı yoktur Ben gelemem emmim kızı Aldı kız: Saçlarımı yem ederim Entarimi çul ederim Altınımı nal ederim Kalk gidelim emmim oğlu Aldı oğlan: Annen duyar-baban duyar Ardımıza atlı koyar Gelen atlı cana kıyar Ben gelemem emmim kızı Aldı kız: Annem duysun-babam duysun Ardımıza atlı koysun Sen geri dur-beni vursun Kalk gidelim emmim oğlu Ben gezerim gurbet eli Eller sarsın ince beli Sen sarmadın itin dölü Ben giderim emmim oğlu D E S T A N S I K İ Ş İ N İ N D E S T A N I Y A D A K O R K U Ü S T Ü N E Bir görüşe göre sürünüyordun önceleri Su yaşantından yeni çıkmış Giderek iki ayağın üzerine kalkmıştın Anımsıyor musun Maymun olmuştun Bir görüşe göre de –ol dedi-oldun Daha ilk günden düşünüyordun Sıkılıyordun da belki Göğüs kafesinden dişiyi yarattı-ol-diyen Yalnızlıktan kurtuldun Mutlu olmalıydın ilk çağlar Sınırsız özgürdün Yalnızdın Zengin -Bu konuda herkes birleşiyorGiderek bilince erdin 13 İlk kez korkuyu tattın gün batarken Sana ne yaptıysa bu korku yaptı Din yazılarına göre cennetten kovuldun Bilime göre mağarana sığındın Korkun yüzünden Eşin var mıydı-tutkulu muydun Yoksa bir dişiyle yatmadan da Gider miydin evrenden Sevişmeyi bilmezdin-bu gerçek İçgüdünle ürerdin Cennetten kovulunca örtünmüşsün Utancından Böyle diyorlar din yazıları Oysa-korkudan örtünmüştün Ölüm korkusundan Üreyememek korkusundan Sonra Yaşamak için öldürmeyi öğrendin Korkundu bunu sana öğreten Mağara duvarlarına resimler çizdirten Korkundu İlk toplum yaşamını da bu korku kurdurttu Kapkaranlık mağaranda Yalnızlık duygusunu öğrendin Mağara yaşamınla Sana tanrısız denebilir Bugünkü tanrı bilimde Oysa Sayısız tanrın vardı Hepsi korku üstüne En çok da ışığa tapardın bu nedenle Karanlıkları boğan Bir gün İki dalı biri birine sürterken Ateşi buldun Bir başka rastlantı Tekerleği buldurdu sana Artık kişi olmuştun Bilincin de gelişiyordu deneylerinle Ellerin yerine taşı-odunu kullandın Öldürmek için Yaşaman için bu gerekliydi Korkmaman için Düşünmeye başladın böylece 14 Hayvanları evcilleştirdin ilk kez Bitkileri üretmeyi öğrendin Balık tutmayı da biliyordun Bütün bunlar çevreni genişletti Evrenin ilk köylerini kurdun Senin gibilerden bilgisiz Yüzyıllarca yaşadın Toplumsal yaratık oldun Düşünmeyi öğrenmiştin ya Rahat duramıyordun artık Araştırıyordun Madenleri buldun korkun nedeniyle Güzellik duygun da gelişiyordu Karanlıktan korkmuyordun artık Ne yaptınsa bundan sonra yaptın işte Yaşamını kurallarla sınırlamaya koyuldun Bu-yen i yaşamında zorunluydu Böyle diyordun Mutsuzluk duygusunu öğrendin Tedirgin olmuştun bir kez Bitmez tükenmez savaşların başladı Benzerlerinle Ölmemek için Güzellik için Edinmek için Atlantis’te uygarlaştın Sodom’da tanrılaştın Mısır’da ehramlaştın Öldün gittin Dağlarda dolaşıyordun önceleri Akarsulara-göllere-denizlere indin Kentler kurdun-yollar yaptın-gemiler Tanrılar yaptın Güzellik-iyilik-kötülük için Tanrılarla seviştin-yarıştın-savaştın Yenilmeyi öğrendin Kentlerin büyüyordu-gelişiyordu Sana benzeyen Senin gibi olmayanları gördün Savaştın-barıştın onlarla Uluslaştın Bu korkudandı Sonra Musa çıktı karşına Senin bildiğin kuralları 15 Sana tanrı kuralı olarak söyledi İnandın Daha bir tedirgin olmuştun Kişiliğin ikiye bölündü bu yüzden İnanan-deneyci düşünülerin Yüzyıllarca savaştı Bazı kez bir önasyalıydın-savaşçı Bazı kez Afrikalı bir köle Mısır’da Kız doğarsan çöle gömülürdün Diri diri Arabistan’da Sakat doğarsan uçuruma atılırdın Isparta’da Edinmek duygun tutkulaşıyordu İlk devlet deneylerine giriştin Benzerlerini özgürlüklerinden ettin Zayıfları Devletin adına-ulusun adına Daha da tedirgin oldun Korkuyordun Sonra para düzenini kurdun Paralı-parasız diye ayrıldın Toplumsallaştıkça mutsuzlaşıyordun -Bu böyle olmamalıydı oysaSavaşların da korkunçlaşıyordu Topu buldun-tüfeği Bilim seni mutlu kılmağa çalışıyordu Sen ise kendini öldürmeğe Bilinçli Oysa sen evrenin döndüğünü bulmuştun Kendine karşın Musa’yı canlandırmak istemiştin Kendini sevmeliydin Yapmadın Kendini kendine anlattın bazı kez Doğadaki-toplumdaki yerini biliyordun Sen her şeyi yapabilirdin İnanmak istemiyordun Müziğin-gökçeyazının-yontunun yanında Fiziği-kimyayı-toplumbilimi öğrendin Motoru yaptın-elektriği buldun-radyoyu Bunlar iyi şeylerdi Ama bir gün atomu buldun Kalktın-benzerlerinin kentine attın Diğerlerinin esenliği içindi bu-böyle diyordun Oysa gerçek neden korkuydu 16 Biliyordun Yüzyıllardır bu böyle olmuştu Şimdi de başka evrenlere gitmek istiyorsun Gideceksin İstemen yeterli yapman için Yine de sana basit bir soru Sen nesin? Koskocaman bir korku A S K E R İ N B A R I Ş T A Ö L Ü M Ü Yıl bin dokuz yüz altmış beş-aylardan ocak Hava soğuk mu soğuk Yağmurlu mu yağmurlu Cephanelik nöbetine geldi Bin dokuz yüz kırk beş doğumlu Recep Garaj nöbetinden Onbaşının garezi vardı Ondan buradaydı Sıcacık bir cip yerine Nöbeti devraldığında saat sekizdi Güneş yeni yolluyordu ışıklarını Bereketini evrene Hava soğuktu-nemliydi Bu ay bu lodos da amma esmişti hani Taktı Amerikan tüfeğini omzuna Recep Kütüklüklerini-teçhizatını düzeltti Bir sağa-bir sola gitti bir süre Sonra usandı Durdu baktı ağaca Bir sığırcığa-bir karabatağa-bir martıya Sonra omzundan çıkardı tüfeği Mekanizmasını açtı-kapadı Nöbetçi onbaşısına bir kızıyordu ki Sormayın O da ona Önce hafiften başladı yağmur Ahmak ıslatanlaştı sonra Sonra bardaktan boşanırcasına yağdı Başlangıçta hoşlanmıştı Recep yağmurdan İçindeki öfkeyi yatıştırıyordu 17 Ne de olsa Müslüman adamdı Öfkesinin yatışmasına sevinirdi Ahmak ıslatana çevirinde -Ahmak ıslatan-dedi kendince Dayandı İyice kudurmuştu işte hava -Ülen onbaşı yaptığını gördün müBir nöbetçi kulübesi de yoktu ki Sığınacağı Şimdi daha iyi anlıyordu onbaşıyı Kalktı ayağa-sırtını dayadığı sandığı düzeltmek için Ve-gördü Bu sandıklar küçüktü Bilmediğiydi-görmediğiydi Üzerinde gavurca yazılar vardı Çekti-aldı bir sandığı aşağı Diğer sandıklar kaymadı İçinden dürtüyordu birisi Sandığı aç-sandığı aç Bu meraktı-bu meraktı Bir başka ses yanıtlıyordu Açma-açma-açma Bu korkulardı-çok çeşitli Sonra uzattı bin dokuz yüz kırk beş doğumlu Recep elini Sandığın telini-pat-diye kopardı Yirmi ki yaşındaydı-akıllıydı-dindardı Komutanlarını sayardı İlle de şu onbaşıya kızardı Açtı sandığın kapağını Recep İçinde yirminci yüzyılın demir leblebileri El bombaları Acemi yerinde görmüştü bir kez Ne de çok çeşitleri vardı o meretin Taarruz-savunma-sis-eğitim-manevra -İyi bellemişim-afferim bana-dedi Güldü Gülünce insan oluyordu Her işe sağ eliyle başlardı Yine öyle yaptı Uzandı birini aldı bombaların Pimleri üzerindeydi-emniyetteydiler Havaya atıp tuttu Yine güldü Kötüydü bu gülüşü kötü -Amerikan bombası olmalı-diye düşündü 18 Gitti yerine oturdu-ayaklarını uzattı Bomba karnının hizasında-elleri arasındaydı Pimini çekti bombanın-sonra bıraktı Dizlerinden bıçakla gibi kesildi gövdesi Gözleri-beyni uçtu-gitti kafasından Karnı paramparça oldu Elmacık kemikleri görüyordu Dudakları yerindeydi Bir garip kıvrılıp kalmıştı dudakları Kimsenin bilgisi yoktu öldüğünden O yoktu-teçhizatı yoktu-gözleri yoktu Kızan-gülen-donan-ağlayan gözleri -Yine lağım attılar istihkamcılar Ya da dinamit patlattı taş ocakçılarıDiye düşündüler arkadaşları Subayları-astsubayları Taa on nöbetine dek Orada öylece kaldı Saat onda nöbetçi onbaşı ageldi Değiştirmeye Sağa baktı-sola baktı yok Bağırdı Recep-Receep-Receep O sırada barınağa baktı Ve gördü Hemen gitti bölük başçavuşuna Tekmil verdi şaşırmış -Başçavuşum-bizim nöbetçiyi kurtlar yemişBaşçavuş anlamamıştı ya Yine de kattı onbaşıyı önüne Gitti-o da gördü Bölük komutanına tekmil verdi Bölük komutanı tabur komutanına Tabur komutanı tugaya Tugay tümene tekmil verdi -Bir asker ölmüştü cephanelikteOndan sonra rütbe sırsıyla Gidildi-Recep görüldü Tabur komutanı ve karargahı Bölük komutanı Takım komutanları Astsubaylar Öğlene dek nedeni tartışıldı olayın Recep günün adamı olmuştu Tabur çapında üne ermişti Sağlığında sözü bile edilmezdi 19 Çavuşlar-onbaşılar horlardı onu yalnızca Söverdi-döverdi Kurtulmuştu belki de Ama zaten kurtulacaktı İki ayı vardı tezkereye On beş de yol izni verdi mi bölük komutanı Bir buçuk ayı kalıyordu hepi topu Savcı geldi-yargıç geldi-danışmanlar geldi Öğle yemeğinde Oturuldu-yenildi-içildi Sonra kalkıp Recebin başına gittiler Çektiler-çıkardılar yarım bedenini Sedyeye-cankurtarana koydular Yatırdılar götürüp Hastanenin ölü odasına Soğuktu Bölükteki kaydına bir kırmızı çizgi çektiler Yukarıya olayın nedenini yazdılar -Beş ocak bin dokuz yüz altmış beş günü saat dokuzda Bin dokuz yüz kırk beş doğumlu Hasan oğlu Recep Haktanır Cephanelik nöbetindeyken Şiddetli fırtına nedeniyle Cephanenin üzerindeki branda bezi Bir el bombası sandığını aşağı atmıştır Bu nedenle olan patlamada Recep Haktanır ölmüştür Arz olunurA S K E R İ N B A R I Ş T A Ö L Ü M Ü İ K İ Eleşkirt’in Daltaban köyünden Satılmış Çorlu’da yapıyordu askerliğini Eleşkirt nere-Çorlu nere Nedeceksin hemşerim-askerlik gelir başa Doğduğunda yatırlara satmıştı anası-babası Devlete değil Devlet baba bu-dinler mi -Gel bakalım askereKalktı-geldi Satılmış Tek sıkıntısı namazını kılamıyordu düzenli Sık sık abdest tazeliyordu ama Eğitim-karavana-nöbet Askerlik geçiyordu Askere gelmeden evermişlerdi Satılmış’ı İki öküz-üç koyuna 20 Halı vaktı yerinde de değildi babasının Yıkılmıştı fukara Ama oğlunu baş göz etmişti ya sonunda Borç gırtlağına kadardı askere gelirken Borcu kim takardı kara Ayşe varken Hem gençti-güçlüydü-ne çıkar -Borç yiğidin kamçısı-der çıkardı işin içinden Evliliğinin devresi sene askere geldi Piyadesin dediler-Manisa’ya gidecen Manisa’ya gitti Kura çekecen dediler-çekti Çorlu’ya gidecen dediler-gitti Hiç de kötü geçmiyordu günleri Ekmek elden su gölden Bedava yaşıyordu Bir de küfür yemeseydi Dövsünlerdi-zararı yok İllaki sövmesinlerdi. Mektubu da geliyordu sıladan O da yazıyordu Selam dolu-saygı dolu Asker mektubu -Şimdi selamlara başlıyorum…Diye dolduruyordu mektubu -Yüksek bir Türk gencine takdimdir..Diye mektuplar geliyordu sıladan Anasından-babasından-kardaşından-bacısından Akrabasından-komşusundan-dostundan Askerlik dediğin nedir ki Gelip geçiyordu işte Geçiyordu ya-deliyor da geçiyordu Son günlerinde İyice canı sıkılıyordu Satılmış’ın Avrattan mektup gelmiyordu Anadan-bacıdan Bölük komutanına da bir tutuluyordu ki Sorma gitsin Bırakmıyordu sılaya Öğrensin-dönsün-gelsin Çavuşla da iyi takışmışlardı hani Katil olacaktı şu asker ocağında Ciğeri beş para etmez bir çavuş için Sıkıntıdan Nöbetçi kulübeleri arasında Gidip geliyordu Satılmış 21 Kafasını iki bir yana sallıyordu Boşa koyuyor dolmuyor Doluya koyuyor almıyordu -Kardaşım Satılmış Senin kara Ayşe İyicene yolunu şaşırmış Köyde çay başına çekmediği Delikanlı komadı Derler ki-bir de çocuk aldırdı Allah sonunu hayreylesin Sana da sabır versin Hadi kal sağlıcakla Sadıcın Amet-Köyde çay başına gitmediği delikanlı kalmamış Irgatların kel Hüso dahilAnlaşılıyordu şimdi Neden mektup yazmadıkları Bu da başına gelmişti asker ocağında Bir tıkırtı duydu-kulak kabarttı O an aklına düştü işte Tüfeğinde dolu şarjör vardı Bu iş burada bitmeliydi-dahası yoktu Ne ummuş ne bulmuştu şu dünyada Parasız-pulsuz Çulsuz-çomaksız yaşamıştı bugüne dek Sonra iki öküz üç koyuna evlenmişti Sütsüzün biri çıkmıştı gavurun kızı Boynuzlatmıştı işte-ötesi yok Kan temizlerdi artık bunu -Kimin kanıAklı bu soruya takıldı kaldı -Kimin kanı-Köyde çay başına gitmediği delikanlı komamış Borç iki bin beş yüzü buldu İnsanlıktan çıktık ağa yanında İlle de şu çavuşun yaptıkları Ya bölük komutanına ne demeli Nolurdu izne gönderseydi yaNizamiyede gidip geliyordu İki nöbetçi kulübesi arasında Saat gece yarısı olmalıydı -Yaşayamam gayri-diyordu -Neden yaşayayım Neyim ben Neye yararımDurup durup geziniyordu 22 Üşüdü birden US damgalı nöbetçi kaputuna büründü Gitti nöbetçi kulübesine girdi Tüfeği omzundan çıkardı Namlusunu çenesinin altına dayadı Rahat düşünmek için yapmıştı bunu Buz gibiydi tüfeğin çeliği Ürperdi -Yaparım…yapacağımDedi içinden Tetiği boşluğa getirdi Ölümle yaşamın sınırındaydı -Nasılsa geçecen öbür yana Satılmış Bir ayak önce olsunDedi ve asıldı tetiği Kurşun çene altından girdi Üst kafatasından çıktı Nöbetçi kulübesinin tavanına Saplandı Kaldı Uyandı bütün tabur gürültüye Tüm nöbetçiler uyandı Nöbetçi çavuşu-subayı-amiri uyandı Nöbetçi amiri tugaya tekmili verdi -Bir nöbetçi kendini vurmuş Nöbet yerinde Nizamiyede Adı Satılmış-soyadı Cırlak Eleşkirt’in Daltaban köyünden Sevkiyatı yerli yapılmış Eleşkirt askerlik şubesindenHava sıcaktı-güzeldi Mevsim yazdı Satılmış öldüğünde Bir baykuş ağladı öldüğüne A S K E R İ N S A V A Ş T A Ö L Ü M Ü Doğdu doğalı şanssızdı zaten Bildi bileli ters giderdi işleri Oysa dindar adamdı Beş vakit namazındaydı Niyazındaydı Bunca adam gelip gitmişti askere Burnu bile kanamamıştı birisinin 23 Kör olası savaş bula bula onu bulmuştu Bu sınır taburunda Yaban da amma sert çıkmıştı haa İki piyade-üç tank tümeni geliyordu Üzerlerine Böyle diyordu gözetleme Böyle diyordu bilgi toplama Dün akşam gözünü bile kırpmamıştı Sabaha kadar Uyuyamamıştı korkudan Ölmek korkusu Nöbet de tutmuştu-bir üç nöbeti Gezinmişti aşağı yukarı Devriye defterleri imzalamıştı Bütün bunlar engellemiyordu yaşamını Büyükler savaş istiyorlardı -Bey atları tepişir arada at sinekleri ölüşürDedi kendi kendine Güldü Sağındaki solundaki manga erleri güldü Çok sürmedi bu gülüş Yabanın topçu atışı başladı Gömdü başını siperin içerisine İyice büzüldü Önünde doksan santim kalınlığında toprak vardı Şarapneller cıv-cıv ötüyordu İki bir yöresinde Gelmişine geçmişine dua ediyordu Ölmüşüne M-1 tüfeğine daha bir sıkı sarıldı Çavuşun sarsmasıyla uyandı En mutlu uykusundan Şaşırdı kaldı Donuk donuk baktı çavuşuna -İyi ama bu gürültüde neden uyanmadımDiye düşündü Kafasını salladı iki bir yana Çavuş emri veriyordu- o dinliyordu -Karşı tepede on beş tank Ve bir takım yaban piyadesi var Saat altıda saldıracaklar Hazır olun-Sen mesafe kartını da hazırlaKim uğraşacaktı mesafe kartıyla Savaş durumundaydılar artık Bunun ötesi yok 24 Ölümle yaşam arasında Yine güldü-zavallı Zavallılığına Oysa güçlüydü-kuvvetliydi Yalnız işlenmemişti Hamdı Biraz sonra tabur habercisi geldi takıma Takım komutanı çavuşları çağırdı Bağırdı suratlarına Tüm tabur toplandı Tabur komutanı konuştu Vatanlı-milletli-bayraklıydı konuşması Beline mayın bağlayıp Tankın altına yatacaktı -Yapamam-diye düşündü ilk kez Bu bir emirdi-yapmalıydı Karşıt durumda ölüm zaten vardı Oysa bu yeni teklifte kurtuluş vardı Çaresiz uzandı mayına Aldı çavuşundan-beline doladı Şimdi o bir kahramandı Eline ayağına kapandı bölük komutanının Şehit olacak diye -Hakkını helal et-dedi Sabah sekizde sökün etti Gavurun tankları Yanlarında piyadeleri vardı Tanklar yaklaşırken allahına yalvarıyordu -Allahım..Bana da cennetlerinde yer verYaban tankları da pek insafsızdı Tepelerine düşmeğe başladı mermiler Başını kaldıramıyordu siperden Bir ara başını kaldırıp baktı Ve gördü Üzerine geliyordu yabanın Amerikan tankı Büzüldü siperde -Yüz yıl daha yaşarım-diyordu -Bu vartayı atlatırsam eğerAma atlatamamıştı işte Gavurun tankı aşıyordu tepesinden Pimi çekti çıkardı Elleri-kolları-parmakları-tırnakları Dört bir yana dağıldı Bir yaban tankı yoktu artık Bir gavur tankı O da yoktu 25 Şehit olmuştu Ama-o sıralar çok şehit oldu Ne borazan öttü baş ucunda ağır ağır Ne tabutunu bayrağa sardılar Hatta elbiseleriyle bile gömemediler Törece Anasına-eşine birer yazı yazıldı Milli Savunma Bakanı imzalı Mektupta bir de madalya vardı Bir maden parçası Kadıların iki gözü iki çeşmeydi Çevrelerinde gerçeği gizleyenler vardı Onun umurunda değildi oysa Savaşmak hele hiç O çekmişti pimi O yoktu-tank yoktu evrende Cennetlik olmuştu asker Sövmeden-dövmeden kurtulmuştu Ağlamaktan gizli gizli H A N İ F E D E S T A N I Doğduğunda-Hanife-diye bağırmışlar Üç kez kulağına Hiç kimse düşüncesini sormamış Karşıt çıkardı oysa Adının –Hanife-olmasına Ama bunun önemi yoktu İlle de on sekiz yaşını beklemeliydi Özünü bulması Adını değiştirmesi için Böyle diyordu yasalar Hanife ne desin Oysa on sekizine geldiğinde İş işten geçmişti O korkunç dev Yiyip bitirmişti onu Ne yapsın Hanife kaldı ister istemez İsteyeni de çıktı verdiler O kişi değildi ki verenlerce Maldı Başlangıçta başkaldıramadı Ama-iki yıl dayanabilmişti bay Ahmet’e Sonra gerçek kişiliğini buldu 26 Milena oldu sevgilileriyle Oysa kocası istemiyordu Onu başkalarıyla paylaşmak Boşanamazdı da artık Tüm değerlerini yitirmişti Toplum açısından Kız değildi-duldu Buruşturulup sokağa atılmış Boş sigara paketi Sustu çaresiz Kocası da çekilmez adamdı hani Tüm yurttaşlarını aldatırdı Allahın günü Para kazanmak için Sonra gelir evde zıkkımlanırdı Bir kızları vardı Evli kalma nedenleri Susardı İşte-tam karşısındaydı kocası Toplumun kölesi kıldığı adam Ya da kılmak istediği Başkaldırdığı Elinde tabancası vardı Gülüyordu Yaşamın anlamsızlığını yakalamıştı Kocasının tabancasının ucunda -Vur hadi-erkeksen vurursunDedi-göğüslerini açtı Hanife Adamın gözleri Göğüslerinde asılı kaldı Gülüyordu Hanife Adam tetiği çekti Vurdu Oysa yaşamalıydı Hanife Daha kaç yıl olmuştu doğduğu Gülüyordu Hanife Ölürken Adam gülüyordu Savcı geldi Avukatlar geldi Sorgu yargıçları Sonunda Hanife suçlu bulundu Beş yılla kurtarıldı adam Geride bir de çocuk vardı Böyle düşünüyordu toplum Ve de yargıçlar 27 Beş yılla kurtuldu adam Hanife-pisi pisine öldüğüne yandı Bu evrende Her şey olurdu Sustu Hanife Tüm evren sustu K U Y U C A K L I Y U S U F U N S O N U Toplumu bıçaklıyordu Yusuf, İki yüzlü Sürmene bıçağıyla Söğüt yaprağı Her toprağa giriş çıkışında Birkaç santim genişliyordu çukur Saatlerce kazıyordu Sonra bıçağını toprağa koyup Kazdığı toprağı avuçluyordu Çekiyordu-çıkarıyordu çukurdan Öldürdüğü toplumun İç organlarını söküyordu , Gün doğmamıştı işe koyulduğunda Kuşlar-kurtlar uyanmamıştı Uyanmamıştı tüm doğa Yöresindeki Muazzez uyanmamıştı Gocuğuna sardığı Bir mızrak boyu yükseldi güneş Kuyucaklı Yusuf durdu Namazın yasak saati-diye düşündü Hiç namaz kılmamıştı Bir kez daha yaşıyordu çocukluğunu Sürmene bıçağı her toprağa batışta Beş yaşındaydı-yarı insandı daha Anasını babasını kestiği Hayvanın birisi -İnsan olamazdıAnacığını kurtarmak istemişti ama Gücü yetmemişti Parmağı kesilmişti üstelik Yusuf dört parmaklı eline baktı Daha bir derine soktu bıçağı Toplumun karnına sokarcasına Gözlerine sabah çiğleri dolmuştu 28 -Öyle düşünüyorduOysa ağlıyordu Durdu bir yol nefes almak için Döndü arkasına baktı Karısı uyuyordu ağacın dibinde Gocuğuna sarılmış Kardeşi Kıpkırmızıydı boynu Kana bulanmış Öğleye dek çalıştı Yusuf Kendinden geçmiş Toprağı kazdı-çukurdan attı Bir mezar boyu Bir mezar genişliği Sonra çıktı mezardan Koşarak karısına gitti Kaldırdı kucağına aldı-gocuğuna sarılı Tahsildar gocuğuna Hala uyuyor olmalıydı Muazzez Neden beyaz atına bindirip gitmiyordu? Tahsildar atına Gocuk kaydı karısının üstünden Açılmıştı Muazzez Boynunda bir çukur Çukurda kan pıhtısı Omuz başlarında kan vardı Ayıplarcasına gülüyordu dudakları Yanakları pürüzsüzdü Düzgünsüzdü Göz pınarlarında iki damla yaş vardı Götürdü çukura karısını Yusuf Gocuğuna yeniden sardı Sarmaladı Sonra üzerine ilk toprağı attı Öğle olmuştu Attı-attı-attı-attı Yusuf Toplumun yüzüne tükürürcesine Karısının mezarına toprak attı Erdemliydi karısı Canlıyı İnsandı On beş yaşındaydı O yoktu artık evrende Karısı Anası-babası yoktu 29 Yalnız kendisi vardı Kalktı ayağa tahsildar Yusuf Döndü ovaya baktı Kente Yumrukları sıkılmıştı Kasları gerilmiş Yayından fırlayacak ok gibiydi Yusuf Oysa kent hala oradaydı İnsanlar oradaydı Kötü insanlar-pis insanlar Tanrısızlar-korkaklar Güçlüler Oradaydı Ne yapabilirdi ki Yusuf -Ahhh..-diye bağırdı Gövdesi parça parça dağılıyordu sanki Döndü kapaklandı mezara Yüzü-gözü toprağa gömüldü Yumrukları Ağladı-ağladı tahsildar Yusuf Ötede bir baykuş öttü güpegündüz Üstüne bir ateş böceği kondu Gece olmuştu Yusuf uyuyordu S E V İ M K I Z D E S T A N I Benim adım Sevim-kibar Sevim Oysa Ayşe’yim ben-öyle yazılı kimlik belgemde Bugün basbayağı bir Sevim işte-onlar gibi bakın Ama ünü Gavur Dağları’ndan da ulu Adı tüm Amik Ovası’nı tutmuş Antep’te doğmuşum-büyümüşüm-gelişmişim Babamın otuz iki liralık emekli aylığıyla -Şimdi onu da kestiler Para kazanıyorum diye Kötü kadın olmuşumBabam öldüğünde paylaşmışız bu parayı Ben-anam-kız kardeşim uzun süre Küçüktüm-yaşamışız ölmemecesine Sonra yetmemeye başlamış para -Öyle anlıyorum bugün 30 Bugün anlayabiliyorumEzilesice para-gömülecise Sevimli ama Önce köy ağaları sarılmış Sonra yarıcıları-sonra ırgatları Körpeliğime Dokunulmamışlığıma-ellenilmemişliğime Düştükçe düşmüşüm -Ben ve kız kardeşim-bu yollara Çaresiz anamın eliyle Doğru mu bu acaba? On sekizime gelmişim Kalkıp Belen’e indim-dün gibi anımsıyorum Anamı silkip attımdı sırtımdan Ama içimdeki maymundan kurtulamadım Sevimdim artık-Ayşe değildim -Belki o da değildimÇok az kimse bildi Ayşe’liğimi Bildiler mi acaba? Bir gün yolda candarmalar çevirdiler İlle bizlerle yatacaksın dediler Namlularını gösterdiler tüfeklerinin Kasaturalarını sıyırıp kınlarına koydular Ben olmaz dedim-şoför olmaz dedi Oysa kasaturalarını beğenmiştim -Nasıl olurdu-yarım saat önce yatmıştım Beş hayvanla-şoför dahilDinlemediler-anlamadılar Gerçek miydi acaba Aldılar-götürdüler karakola Zorla yattılar benimle-sırayla Bir şey anlamıyordum-kasıklarım ağrıyordu Ağladım-çırpındım-geberdim Utanç mıydı acaba? Dövdüler sonra beni herkes Olmayacak şeyler yaptılar-ağladım diye İğrendim onlardan-kendimden ve sizlerden Oysa onlar suçlu bile değildi Ben de değildim Kim suçlu acaba? Dün bindim arabaya-otele geldim Belen geçidinde-Tanrıça’ydı adı 31 Sabaha dek çalıştım-bildiğim tek işi yaptım Çalışırken mutluydum-tüm çalışanlar gibi Son olarak o almıştı odasına Akılsız birisiydi-duygusuz Gerçek bir kadınla bir kez bile yatmamıştı Ben de gerçek bir erkekle Orada anladım bunu Anladım mı acaba? Gülüyordum-güldükçe kızıyordu-kızdıkça tükeniyordu Oysa o da gülmeliydi-böyle istiyordum Gülmesini unutmuştu-hangimiz unutmadık ki Gülmeyi de unutturdular bize Sonra ağladı boynuma sarılıp Göğüslerime yağmur yağıyordu Üşüyordum-oysa gün güneşlikti ortalık Sonra dizlerime ağladı bir mayıs sabahında Sonra karnıma-sonra ellerime Boynuma doladı ellerini-öpmek için dudaklarımı Sıktı-sıktı-boğazımı sıktı Sesimi çıkarmadım ve öldüm Yoksa ölmedim mi acaba? Hiç tepinmemiştim Uzun da sürmemişti ölümüm Tam istediğim gibi olmuştu diyebilirim Tanrının sevgili kulu olmalıydım-öyleydim Soluk alamıyordum-buydu ölüm nedenim Öleceğimi biliyordum havasızlıktan Sesimi çıkarmadım ve Camus’ü tanımazdım Yoksa Boşuna mı öldüm acaba? İ Ç İ M İ Z D E N B İ R D İ Ş İ N İ N D E S T A N I Yüksek Kaldırımdan iniyordum At yüzlüydü tüm kişiler-gördüm Tutsaktılar o en güçlü tutkularına Ben özgürdüm İki sokak ötemde bir güldürü oynanıyordu Sizlerdiniz sahneye koyucu ve oyuncu Bilinçli olmalıydınız ve yaratıcı Ben o evlere doğmuşum Yahudi bir anadan-Türk bir babadan Babam almamıştı anamı-yasalara uygun Bu nedenle bizim evin karşıkilerden Hiç farkı yoktu iki sokak ötedekilerden Ben yoktum o zamanlar bu evrende Ya da yeni değişiyordum-bildim 32 Büyüdükçe güzelleştim-güzelleştikçe okudum, Anamın en kazanılmış paralarıyla, -Kasıkları ağrırdı-ağlardı Siz bilmezdiniz-gelir giderdiniz Ben ağlamazdım-beklerdim Geceleri o kadınlar Taksilere binerlerdi Bir sırt hamalından da yorgun Ben de yorulurdum onlarla bütün gün Yitik Kişileri vardı onların içki kokan Nara atan-bıçak taşıyan Sevişen-hırpalayan Benim hiç kimsem yoktu Bitik Anam evimize adam aldığında çıkardım Sinemaya giderdim-sokaklarda gezerdim Kişiler oramı buramı mıncıklarlardı Karnım ağrırdı-kusardım Sonra eve gelirdim Belli süre geçince Duvarlarıma ağlardım Delik Her gün aklıma o evlere gidip çalışmak düşer Tembelliği sevdiğimden belki -Bir de erkekleri sevmediğimdenGöğüslerim yeşil elmalar denli küçük Okşayacak elleri bekler Geceler bitmez-geceler Onlar gidene kadar Neden öyle at gibi bakıyorsunuz Ben sizdenim-ya da olmak istiyorum Ormanlarda çizgili eşek olmak Tek tutkum bu-içinizde Bu düzen daha sürmez böyle Değişime gebe-gelişime Hiç niyetim yok annem gibi olmaya Onlardan birisi olmaya Bekleyin-görün Ben bir kahramanım N E D E N S İ Z 33 Uygarlığın demir beşiğinde sallanıp gidiyordu Bir sağa-bir sola Güney yelleri nedeniyle Gülümsüyordu Aynı anda bir adam duvar örüyordu Elinde mala Bir başkası çalgıcıları yönetiyordu Elinde çubuk Tam karşısında oturuyordu işte Gülümsüyordu ona nedensiz Güneş kıpkızıl yapmıştı yattığı yeri Ona bakıyordu ve düşünüyordu Ben neyim-nedenim bu evrende Kadın gülümsüyordu Dudaklarının iki yanında iki nokta Başını iki bir yana sallıyordu Nedensiz Sonra yine gülümsüyordu Güzeldi gülümsemesi Diz kapakları denli güzeldi Ulaşılmamış evrenlerin topraklarınca güzeldi O da gülümsüyordu kadına bakarak Gülümseme bulaşıcı olmalıydı Nedensiz Her nen nedensizdi ya kanısınca Yine de kadını nedenliyordu Batan güneşi Denizde yüzen demir tekneyi Ve de kendisini Bu binlerce yıldır böyle olmuştu Bulunamamıştı bir çözüm Pekiyi nedendi bütün bu uğraşı Bu didinme neden Nedensiz Gülümsüyordu-kadın gülümsüyordu Ölümü düşündü birden Her nen böyle olmamış mıydı Doğuş ve ölüm Yaşam gülümsüyordu işte Nedensiz Her nen nedensizdi kanısınca Pekiyi bu kadın neden gülümsüyordu Dudak uçlarıyla Üstelik parmağında halka vardı Halkalı köle olmalıydı 34 Nedensiz Düşündü Adana’da pamuk toplayanları Dergilere yazı yazanları sonra Tüm dişilerini düşündü evrenin Ve karşısında oturanın en olmayacak yerlerini Çöp gibiydi kadın-güneşe bakmayı beğendi sonunda Herkes kahramandı Her an ve her yerde Nedensiz A N Bütün saatler aynı anı gösterirken Sen beni gösteriyorsun Upuzun Karnınla göğüslerinin arasında En tatlı titreşimleri evrenin Üşüyorsun-ürperiyorsun Sımsıcak Sonra kalkıp yabancı ülkelere gidiyorsun Art kafatasında bir tek göz Ufacık-kocaman Benimle kalıyorsun Bir şimşek çakmaya görsün Ya da bir yıldırım Karşı tepedeki ağacın gölgesinde Kalkıp ağlıyorsun En hanımca Muson yağmurları döneminde Tüm bulutlarına evrenin Ve evde kalmışlarına Sıkılıyorsun-bunalıyorsun Bunalmasını da bilmiyorsun ya-o sayılmaz Belki güneşin batışı da sarmıyor seni Kesik kesik gülüyorsun Ellerim iki bir yörende yanıyor Güneş incecik basmayı sarartıyor Evimin örtüsü Yenik düşüyorsun O da Bana bakıyorsun bir şeyler söyledi söyleyecek Ben de sana bakıyorum ya Bu da sayılmaz 35 Yatakta bile ayağa düşüyoruz Çocukluktan sanki hiç yararlanmamışız Gülüp geçiyoruz Yaz nedeniyle K O R K U N Ç- K O R K U S U Z Adam korkunçtu Belki de esrar içmişti Tek başınaymışcasına türkü okuyordu Trende Üç kişi ötesinde bir genç kız gülümsüyordu Kendi kendine Adama Öküzlerin trene bakmasınca Bakıyordu genç adamlar kıza Kız gülümsüyordu yalnızca dudak uçlarıyla Bir Madonna edasıyla Oysa adam korkunçtu Burnunun yarısını yitirmişti Doğu çıbanı dedikleri Gözlerinin altına dek ulaşmıştı Yara izleri Bacaklarını altına alıp oturmuştu Türkü çığırıyordu Tren gidiyor Zaman akıyordu Kız her şeyden bilgisiz olmalıydı Gülümsüyordu çünkü Evreni bilmiyordu-kişileri tanımıyordu Çok kimse bilmiyordu Tanımıyordu Açlıktan ölenleri Ölü doğanları Doğmadan ölenleri Doğum denetlemesi nedeniyle Biri birlerini boğazlayanları Atom ölülerini Yaşayan Türkü okuyordu adam Kız gülümsüyordu Oğlanlar kıza bakıyordu Her şeyi yanlış değerlendirerek Tren gidiyordu 36 Zaman akıyordu Bilmiyorlardı Zordu bu adamı bilince erdirmek Bu genç kızı gülümseyen Bu oğlanları kızı gözetleyen Zordu yaşamak Savaşmak İstediği evreni kurmak için Yaşamak kişice Doğrusu çok zordu Evren dönüyordu Güneş batıp batıp-doğuyordu Ay gülümsüyordu batıdan Kız gülümsüyordu trenden Adam türkü okuyordu Bir ulus kan akıtırken Özgürlük için Kişi olmak için Diğerleri uzaya çıkarken Kız gülümsüyordu Adam türkü okuyordu Oğlanlar kıza bakıp Türkü dinliyordu Evren dönüyor-dönüyor-dönüyordu Geleceğe İyiye-güzele doğruya O da gülümsüyordu işte Evrenin tüm kişilerine Kollarını kavuşturmuş Gözlerini dikmiş Kişilere O an herkes korkmuştu İ Ş T E Sen bir ağaçsın işte Tepetakla edilmiş Ya da olmuş Köklerin-köklerinin saçakları Gökyüzünde Toprak yerine 37 Yaprakların-dalların-çiçeklerin Toprağa gömülmüş-yerlerde Tohumların oraya buraya saçılmış Ama çorak Ama susuz Biliyor musun Bilmiyorsun işte İşte-sen bir yapısın Eskisin-yepyeni Çirkinsin Ters yüz etmişler seni Ya da olmuşsun Temellerin gök yüzünde Kiremitlerin-saçakların-çatın Bak yerlerde Oraya buraya atılmış kapıların Girişlerin İçinde ne var yok-baş aşağı Ama düşmüyorlar Ama duruyorlar Dengesiz-korkulu-kuşkulu Her nen ve herkes Biliyor musun Bilmiyorsun işte Sen bir giysisin işte En iyisinden kumaşın -Öyle olması gerekDüğmelerin-astarların-telaların Ama ters dikilmişsin işte Ama biçimsizsin Ama giysi değilsin Çok kötüymüş terzilerin Kötü-çok Ama bilgiç Ama yüzsüz Ama tecimen Biliyor musun Bilmiyorsun işte-bilmiyorsun Seni tersyüz etmek gerek 38 İşte G E L E C E K Z A M A N Ben gelecek zamanım Kirli-nasırlı ellerinde bir işçinin Tıksırığında Çırçır makinesindeki bir ırgatın Gözyaşlarında bir orospunun İçten ama-ucuz satılan Gelecek zaman Ben gelecek zamanım Kitabındaki çizgilerde bir öğrencinin Ve gülümsemeye korkan dudaklarında Genç kızların Ve kadınların Pencere kenarında oturan otobüslerde Metrolarda Ama yalnız Konuşmayanların Dilenenlerin-süngüden ellerle Gözlerindeyim Dizkapaklarında-yamasız Gelecek zaman Gelecek zamanım ben Boyunduruğa çekilmiş kadınların kollarında Çocukların yüzlerinde Çamurla oynayan-oyuncaksız Portakal kabuğu yiyen Vitaminsizlikten Yazları tütüne Kışları incire giden kadınların Yüreklerinde Gelecek zaman Gelecek zamanım ben Evrenin ekseniyim-düşüncelerimle Yurdumun yapıcısıyım-eylemlerimle Gündeliğimle Bireycilerim bile gelecek zaman Toplumcuların elinde Granit parçalayıcısıyım Toprak oyucusu Sulayıcısı Kişilerin Her neninde 39 Her anında Gelecek zaman Ben gelecek zamanım Yalnız U Y K U S U Z Uyku aramak Kadısızlığın ve gecenin orta göbeğinde Biraz da parasızlık nedeniyle Biraz da çay Düşünmek evrenin en edepsiz yerlerini Gözlerini yummak Kendine telkinde bulunmak Uyumak için Biraz kuşku Biraz da tiksinti nedeniyle Sonra sayı saymak Göğe merdiven kurmak Kendini etkilemeğe çabalamak İç konuşmalarla-oldukça önemli Sonra gözlerini açmak Kulaklarını Vızlayan sivri sineği kovmak Sağdan sola dönmek Sonra soldan sağa Yüzükoyun uzanmak sonunda Yalnız Üşümek Gözleri açık düş görmek Gönlünce-çılgınca Su içmek içki yerine sonra Sonra kalkıp oturmak Duvardaki tabloda gezinmek Çırılçıplak ama Pencereyi açmak-sıvılaşmış boşluğa Gözlerini karanlıklarda yitirmek Her neni görmek karanlıklarda Ama görmek-ama duymak Susmak-hep susmak iç evreninde Nolursun gel uyku Git artık trendeki kız Kovuyorum seni işte Yosma oyuncu 40 Yırtık pantolonlu oğlan Gidin artık odamdan İçimden Nereye olursa olsun Güldürmeyin-ağlatmayın Bir anda öldürürüm hepinizi Bir dizede yoksa Birer birer süngülerim Gecekonduların pencerelerinden girin Büyük yapıların balkonlarından Adımınızı atmanız yeter sokakta Süpürge sopaları üzerinde –uzun Bırakın beni Bırakın Ve uykusuz bir gecenin uykulu sabah ezanı Y I L D I Z L A R Ve yıldızlar Yıldızlar denli uzak biri birinden Yıldızlar kadar büyük Ve küçük Yıldızca göz kırpan Sevgililere Acı dolduran gönlüne Yıldızların Ve kişilerin Çok uzak Ve çok yalnız Ve yıldızlar Ekseni evrenin Ve kendinin Patlayan yıldızlar Parlayan Kayan durmadan-akan Yeni doğan yıldızlar Kara deliklerde yok olan Yıldızlara çarpan yıldızlar Ve güneşlere Büyük ve yakıcı Gülen yıldızlar Ağlayan Göktaşları nedeniyle Bilinmez 41 Ve yıldızlar Evrenler denli eski Anadan ayrılmış bebekçe yeni Granit kadar sert yıldızlar Yumuşak kadife denli Güvensiz İlk tanrıları Tanrının Ve kişilerin İlk durakları Sonsuzun Başlangıcı-bitişi Bilinmezin Ve yıldızlar-yıldızlar Her an var olan Yok olmasız U Y A N D I R I L M I Ş Beni kim uyandırdı-Maurice Maeterlich Beni kim uyandırdı Ama kim O en tatlı uykumdan Hem de en acı Ve kısa Kim-ama kim kopardı o düşümü En menevişli yerinden En değişken Bir kez daha görülemeyen üstelik Bilinçsiz Hem de tutkusuz Ama en mutlu Işıldakları izledim geceleri Uçak arayan-yakalayan Çanta tokuştururdum okul dönüşü Diringa oynar-toka çevirirdim Kalecilik yapardım Ayak topunda Tasasız Hem de yarınsız Portakal kabukları toplar-çiğnerdim Parasızdık-vitaminsiz Kadınlar kocalarının koynundan çıkar Yemişe giderlerdi upuzun 42 Tütüne Sapsarı yüzlü sonra Gündüz çalışır-geceleri öksürürlerdi Çocuklar-genç kızlar Kimse uyanamazdı susturmak için Ama yorgun Hem de her gün Tanrısız Kim uyandırdı beni uykumdan Ama kim-en acı Bütün dişliler gözlerime battı Tekerlekler ellerimi ezdi Göremedim-yazamadım Uyku sersemiydim de ondan Şimdi kocaman bir alt dudağım Bir alt dudak emilen Boş yere tartışılan Kocaman bir kafayım Kapkara bir bilincim Tanımadıklarını tokatlayan Ama nedenli-ama askerdim Durmadan devinen Didişen Ölüp ölüp dirilen Durmadan Kim ama kim Uyandırdı beni O en tatlı uykumdan Çocukluğumdan N E G Ü Z E L Ne güzel Evrenin en sarp tepelerinde dolaşmak Ayakları kan gölünün içinde Yalınayak Tüm kişioğullarını avucunun içine almak Her birisinin elinde-kolunda-ayağında ip Kuklalar-ama özgürler Ne güzel Hayır baylar sizler değilsiniz bebeklerim Kocamışlarım hiç Hayır bayanlar hayır Sizler olamazsınız en güzeli 43 Yaratılmışların Çocuklar-koşuşur-şakır-ölürler Anlamsız-ama özgürler Ne güzel Bir şey mi diyorsunuz kayalar Üzerinizdeki ağaçların Köklerini sevmiyor musunuz Ya sizler balıklar O gördüğünüz adam değil Tam karşınızda duran da balık Aldanıyorsunuz-ama özgürler Ne güzel Ormanlar kuytu değil artık En yabanıl otlar evcil İlk yaratık ne denli mutsuzdur kim bilir Yıldırımdan korkmuyor diye İlk ırmakları yön değiştirdi evrenin Yedi bitirdi o bildiğin eski dağları Ulu-ama özgürler Ne güzel Oluşun en güçlü Güldürüsünü oynuyoruz Sahneye konuşu yapılmamış Ne de düzenlenmiş Sahneye koyucu bağırıyor bak Neden o denli bağırıyorsunuz Hepiniz birer sahneye koyucu musunuz Tanımıyor musunuz İyi ama bu keşmekeş neden Düzenli-ama özgürler Ne güzel K Ö T Ü B A H Ç E C İ L E R Zakkum aşılamışlar Yurdumun en körpe fidanlarına Uzayların en suçsuz bahçecileri Din diyerek Yıllarca sulamışlar-gübrelemişler Altlarını Bilinçsiz Bugüne gelmişiz Zakkum tarlasına dönmüş yurdum Elleri kırılasıcalar 44 Yüzsüzler Yeniden tohum veriyorlar Suçsuz-bilinçsiz bahçecilere Yol yordam gösteriyorlar Bilinçli Tanrı adına-özgürlük adına Uyuyor bahçecilerim Yarı uykuda Özgürlük düşleri görüyorlar Gerçeksiz Büyüyor zakkum fidanları Tanrım Büyüyor Senin adına Özgürlük adına Hani nerede buna dur diyecek Yunus P A R A Evrenin en kirli elleri uzanmış Hem de en temiz Bunaltılar daha bir iri Güzellikler çirkin mi çirkin En olmayacak günlerde Yapayalnızdı kişiler Ezilmiş O yoktu Kara ellerde ufacık Tertemiz Kömürden Pamuk ellerde daha bir kirli Bilmemiş Doğmuş-gülmüş-ağlamış kişiler Daha bir güçlü Daha bir O hep vardı V A R T O L U H A M İ T D E S T A N I Daha doğarken şanssızdı Hamit 45 İstanbul’un göbeği yerine Muş’un Varto’sunda doğmuştu Ama yine de mutluydu Ölmeden önce Karısının beline dolalıydı bir kolu Dışarıda inekler huysuzlaşmıştı Köpek uluyordu “Yılan girdi ahıra besbelli Varıp bir bakalım” Böyle düşünüyordu Hamit Damı sallanmağa başladığında O zaman anladı ama Geç kalmıştı Yataktan kalkamazdı Karısını uyaramaz Bebesini kurtaramazdı Dam dedikleri de ne ki Bir ton taş toprakla İki yüz kilo odun Kaçak kesilmiş Büyük bir gürültüyle çöktü Üzerlerine Bu duyduğu en korkunç gürültüydü En son Ne bebesi kıpırdadı yerinden Ne de karısı Bir kendisi yaşıyordu acılı “Amma da kötü yazmış yazan Böyle mi olacaktı sonum Bu yaşta mı geçecektim öbür yana -Yirmi beş yaşındaydıDayan oğlum-diyordu-Hamit Dayan” kendi kendine Her nefes alıp verişte Ağzına burnuna topraklar doluyordu Gözleri kararmış-kulakları duymuyordu Gülümsemek düştü aklına Ne mümkün Dudaklarını kıpırdatamıyordu Ellerini-kollarını-bacaklarını Kıpırdatamıyordu Başını oynatamıyordu “Vay anasını-ölücem herhal ötesi yok Geçecem öbür yana 46 Karım noldu ki acep-bebem Anam nolduki acep –bacım” Beş yaşındaydı Tifoya yakalandığında Halları vakitleri yerindeydi Yapısı da sağlamdı Kurtulmuştu fıkara Tifo onu alamamıştı Sonra büyümüş-delikanlı olmuştu Pusu kurmuştu aile düşmanları Kan davalıları Da kurtulmuştu ölümden Sonra da o onlara pusu kurmuştu Öldürmüştü ikisini Kırıkkaleynen Oysa hiç tanımıyordu Öldürdüklerini Amca oğlunu öldürmüştü karşı taraf Daha önce de amcası çobanı Adamın çobanını öldürmüştü Sıra ona gelmişti besbelli Babası da öldüreni Alnına taşla vurarak On yedi yaşındaydı girdi mapusa Dört yıl yattı-kanlı bıçaklı İnat etmişti işte-ölmeyecekti Öldürtmeyecekti kendini İki yıl öncesine dek askerdi Çavuşla-sütsüzlerle az mı atışmıştı Kan tepesine sıçramış-sıçramıştı Da tutmuştu kendisini Kazaya kurban giderim diye Askerlik bitmiş Varto’ya dönmüştü Ölümle ahbaplık kurmuştu Her gün çifti çubuğu alıp Ölümüne gidiyordu Kırıkkalesi yanındaydı Zor öldürtecekti kendisini Böyle avunuyordu Oysa hiç ummadığı yerden Geliyordu bu ölüm Damının temelinden -Ulen öküz 47 Tam başını sallayacak zamanı buldunDedi ve güldü bu kez Bir iki toprak parçası oynadı Dudaklarının yanında Ağzına biraz daha toprak doldu -Topraktan geldim toprak oluyomSayrılığa karşı koymuştu Hamit Pusulara Kazalara elinden geldiğince Askerden de sağ ve salim dönmüştü Ama-buna yenilmişti işte Bu yerin dibinden geliyordu Kalleşcesine geliyordu Korkunç geliyordu Durduramıyordunuz Acaba onlar da öldüler mi Kanlıları Diye düşündü Adalet bunu gerektiriyordu En son düşüncesi bu oldu Gövdesindeki Beynindeki kan acıyordu İyice gerdi bedenini ama boş Kıpırdayamadı Ölmüştü Daha bir süre yaşadı bedeni Düşüncesiz Titremesiz N E D E N Neden Kolları bacakları yok Tüm kullarının tanrım Hele neden ama neden Tüm çocuklarının Oyuncakları yok Oysa Ben tanrı olsam Nasıl kusursuz yarattıysam seni Kullarımı da öyle yaratırdım YUNUSA ÖYKÜNME I Bilim aldı benden beni 48 Bana seni gerek seni Öğrenirim dini-bilimi Bana seni gerek seni Bilim bilimi doğurur Bilim denizine daldırır Işık hızına erdirir Bana seni gerek seni Bilimciye kuram gerek Dincilere ahret gerek Işık hızını geçmek gerek Bana seni gerek seni Yunustur güzel adım Öğrendikçe yanarım Öğrenmekten amacım Bana seni gerek seni Y U N U S A Ö Y K Ü N M E K II Öncesizim sonrasızım Canlara can olan benim Bilimden sapmalara Hızır gibi eren benim Yer çekimini bulanım Görecelidir diyenim Kuantuma erenim Gizlerin gizleri benim Tüm evreni gözleyen Bir buluşla evren kuran Onu bilim ile bezeyen Herkesi doyuran benim Ovaları ben döşedim Dağları ben yücelttim Üzerlerine göğü serdim Bilimle bunları yapan benim Bana gönül verenlere Din oldum iman oldum Bilenlerin gönüllerinde Bilime inanç benim Bu düzeni ben kurdum Doğa yasalarını ben yazdım Doğru ile yanlışı ayırdım 49 Ben tüm kutsal kitaplarım Tanrı ile birleştim Verdiği aklı kullandım Tüm uzayları öğrendim Dolaşarak alan benim Yunus değil bunu düzen Söylendi kendiliğinden Dinsiz sayılır inanmayan Öncesizim sonrasızım s 50 51