Rüyeti Şîr Fârûk - FarukArslan.com
Transkript
Rüyeti Şîr Fârûk - FarukArslan.com
Ruhumun Aynası Aşk Rüyeti Şîr Fârûk 1 FARUK ARSLAN Kimdir? 12 Nisan 1969′de Ankara’da doğdu. 3 Azerbaycan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünü bitirdi ve Hazar’ın Statüsü konusunda tez yazarak 1997′de ‘Uluslararası Hukukçu’ ünvanını kazandı. Kanada’da Centennial College’den 2008’de ‘Sosyal Toplumcu’ ile mezun oldu. Toronto’da York Üniversitesi’nde Liberal Sanatlar ve Profesyonel Eğitimleri Honour Sosyoloji alanında eğitim aldı. Wilfred Laurier Üniversitesi’nde Sosyal Hizmet Masterı yaptı ve Sosyolog oldu. Halen Kanada’da Çocuk Esirgeme Kurumu’nda Sosyal Hizmetler Uzmanı olarak çalışmaktadır. Azerbaycan Gazeteciler Cemiyeti, Ankara Diplomasi Muhabirleri Derneği, Kanada Etnik Gazeteciler Derneği ve Ontario Sosyal İşçiler Koleji ile Derneğinin üyesidir. Orta Asya’da Zaman gazetesi bürolarını kurmaya 17 Şubat 1992′de giden 19 kişilik ilk ekibin içinde yer aldı. Azerbaycan’a hizmete giden ilk muhacir Türk öğrencilerin belletmenliğini üstlendi. Azerbaycan Zaman’da haber ve yazı dizisi yazmaya başladı, Karabağ, Çeçenistan ve Abhazya savaşlarını yakından takip etti. Hazar’ın enerji rezervleri ile ilgili yazdığı 3 binden fazla haber ve makale Türk ve yabancı basında yayımlandı. Azerbaycan Zaman Gazetesi’nin dağıtımdan reklama, bürolar, matbaa gece sorumluluğundan, muhabirlik, haber müdürlüğü ve köşe yazarlığına kadar her alanda görev yaptı. 1995 ile 1998 arası CHA Azerbaycan temsilciliğini 3 yıl yürüttü. Üç yıl arka arkaya en fazla haber yazan CHA muhabiri ödülünü aldı. 2 yıl süresince Türkiye’de yayımlanan Zaman gazetesinde Bakü Mektubu adlı köşeyi yazdı. Azerbaycan’da yayımlanan 60 bin tirajlı ilk çocuk gazetesi Tomurcuk’un kurucularından oldu. Ağustos 1998′den itibaren Zaman gazetesinde 2000 yılı sonuna kadar Ankara’da diplomasi, ‘Yurtdışı Baskılar’, dış politika, enerji ve başbakanlık muhabirliğini yürüttü. 14 ülkede basılan Zaman’lara yönelik özel araştırma dosyaları hazırladı. Türk dünyası özel muhabirliği yaptı. Kırka yakın ülkeyi gazeteci ve fotoğrafçı olarak gezdi. Dış politika, diplomasi, Türk dünyası, Rusya, Orta Doğu, Avrupa Birliği ve enerji politikaları konularında uzmanlaştı. 1998-2004 periyodunda Muhsin Yazıcıoğlu’nun kurduğu Büyük Birlik Partisi’nin yayın organları Gündüz, Muhalif, Gelecek Gazetesi, Hür Gelecek gazetelerinde Türkistan adlı köşeyi yazdı. 2008 başından itibaren ise Alperen Ocakları’nın online medyası olan Milli Ocak haber portalında ve Alperen dergisinde köşe yazıları yazdı. Kanada’da yayımlanan Sunrise’ın kurucusu oldu. 2005 yılından beri Canadatürk gazetesi ve 2012’den beri Çorum Manşet gazetesinde köşe yazarıdır. Yayımlanmış Eserleri: Matrix’in 11 Eylül Kurgusu, Q-Matris Yayınevi, Nisan 2004. Hazar’ın Kurtlar Vadisi: Petrol İmparatorluğunda Güç Savaşları, Karakutu Yayınları , Nisan 2005, Ağustos 2006. Net Kırılma: Evenjelik Harbin Kurgusu, Karakutu Yayınları, Nisan 2005. Petrol Satrancı, Lulu Publisher, Nisan 2006. 2 Kanada’ya Gelmenin Yolları-Kurtar Bizi Kanada, Lulu Publisher, Haziran 2006. Mesih’in Hızır’ı Barnaba: Hristiyanlığın Gizli Tarihi, Karakutu Yayınları, Kasım 2006. Keşmir’de Hz. İsa Efsanesi, Karakutu Yayınları, Aralık 2006. Vadi’nin Şifresi Çözülüyor Evreca Yayınevi, Temmuz 2006 Kurtlar Vadisi Fenomeni, Lulu Publisher, Eylül 2006. Karakutu Ergenekon’un Karanlık İsmi: Tuncay Güney, Karakutu Yayınları, Kasım 2008. Mason Bektaşiler, Karakutu Yayınları, Nisan 2009.Mayıs 2010. Van Gölü Canavarı JİTEM. Lulu Publisher, Mayıs 2011 Gurbette Aykırı Konuşmalar, 15 Tarihi Röportaj. Lulu Publisher, Haziran 2011. Türkistan ve Ötesi, Gezdiklerim, Gördüklerim. Lulu Publisher, Temmuz 2011. Teşkîlât-ı Ergenekon, Lulu Publisher, Ağustos 2011. Kanadalı Müslümanlar, Mühtediler, Türkler, Lulu Publisher, Ağustos 2011. Kürt diyarının Bilinmeyen Saklı Tarihi: Bilâd-ı Ekrâd: Kürdistan.Öteki Adam. Komünistlikten Zerdüşlüğe PKK: Matruşka, Öteki Adam 3 ÖNSÖZ: Aşka Susadım, Şair Oldum On beş yaşında Ankara’da askeri lisede okurken her haftasonu iki yüz sayfa kitap okur, öğrendiklerimi bir sayfa özet halinde yazardım, elliye yakın arkadaşım okurdu, sonra çöpe atılırdı. Çünkü yaşadığımız ortam Komünizm baskısı altındaki Sovyetler Birliği’nden beterdi, hele dini içerikli konuşmak da, yaşamak da yasaktı! Şiir yazarak stres atıyordum. 1987’de okul yıllığını, çizdiğim karikatürlerle yazdım, ancak Alanya’da dükkanımıza giren bir hırsız çantamla beraber yıllığın müsvettesini çaldı ve Akdeniz sularına atıp heder etti.1988’de Zaman gazetesi’nde ilk yazım ve 1989’da Sızıntı dergisinde ilk şiirim çıktığında çok sevinmiştim. 1990’da 21 yaşımda ilk kitabım ‘Ateşle Oynamak’ bitmişti, ancak basmaları için kitabı teslim ettiğim Zaman yazarı, TİMAŞ’ın kurucusu Hekimoğlu İsmail ve yazar Ali Çankırılı, ‘Bu çocuk genç yaşta kendini yakacak’ diye çöpe atmışlardı. 1991’de İstanbul’da Çamlıca ortaokul öğrencileriyle ‘Muhabbet’ adlı dergi çıkarmıştım,“dergi Sızıntı’ya rakip olur” diyen bir işgüzarın vesvesesiyle 1992’de kapatılmıştı. Gazeteciliğe başladığım 1992’de Azerbaycan’da Bakü ile Karabağ savaş cephesi arasında mekik dokudum. Haber müdürüm ölüm tehlikesi olan haberlere beni gönderirdi ama gazetede habere hep kendi imzasını atardı. 3 yıl kendi ismimle hiç haberim çıkmadı, hepsi müdürüme zoraki hediyeydi! Bu haksızlığa çözüm bulmak için ‘Ferruh Aslanov’ ismini icat ettim, haber, köşe yazısı, röportaj ve yazı dizilerim Azeri Türkçe’sinde lokal yayınlandı, Türkiye’ye geçmediğim sürece müdürüm için sorun yoktu. 1995’de yeni gelen müdürüm Osman Sönmez beni birden Azerbaycan Zaman’a haber müdürü yaptı, hem de Cihan Haber Ajansı’nın Azerbaycan temsilcisi. Gazeteci olarak tanınmamı ona borçluyum. 1995 ile 1998 arasında Cihan Haber Ajansı’nda ayda 120 haber ile en fazla haber yazan muhabiri ödülllerini üst üste alınca, herkes ‘kim bu muhabir, birdenbire nasıl yetişti, nereden çıktı?’ diye sormaya başladı. Fazla başarı başa beladır, beni hemen Ankara’ya diplomasi muhabiri olarak tayin ettiler, Bakü’deki krallığıma son verildi. Ankara yıllarımda gerçek gazeteciliği öğrendim, hatta iddia edebilirim Ankara’da çalışmayan Türk gazeteci, gazeteci değildir! Sabah 9, gece 12 çalışıyordum, ürettiğim günde beş haber dolayısıyla haber merkezinin ekseni kaydı. Genel Yayın Yönetmenimiz Mahmut Çebi, bir gün şunu ben yok iken haber merkezinde haftada üç haber yazan uyanıklara söyledi: Adam haber yazmıyor; yumurtluyor. Onun gibi üç muhabir daha bulursam 20 muhabirin işine son veririm.3 yıl süren Ankara yıllarımda ‘en derin gazeteci’ ünvanı kazandım ama yata yata işini yapan gazetecilerden olmadığım için dokuz köyden kovulmaya devam ediyordum. Ankara temsilcimiz İbrahim Karayeğen korumasa çoktan kafamı kırmışlardı! Başka gazetelerdeki dış politika muhabirleri atlattığım haberlerden dolayı müdürlerinden fırça yemekten bezip, sonunda beni de ‘Derin Gazeteciler Konseyi’ne aldılar, başka çareleri yoktu. Çetedir bunlar çete... Kanada’da 2000 sonlarından beri yürüttüğüm gazeteciliğim artık hobimdi. Sonsaniye.net gibi haber portallarında günlük yazıyordum. Baskılar nedeniyle zaman zaman ‘Ömer Şerif’ ismini 4 kullandım.Sunrise dergisindeki mahlasım ‘Ali Alperen’oğlumun adıdır. Melih Gürsel adını da kullanmak zorunda bırakıldım.1998’de Gündüz gazetesinde ‘Alperen Şahin’ adını tercih ederken, Muhsin Yazıcıoğlu’nun çıkarttığı Muhalif, Gelecek ve Hür Gelecek gazetelerinde 8 yıl boyunca 2006’ya kadar ‘Türkistan’ köşemde ‘Ali Alperen’ adını kullandım. Yayın Yönetmeni Hayati Tek ve Yazıcıoğlu dışında BBP’liler benim gerçek ismimi bilmiyordu.Milli Ocak’ta 2008 ile 2011 arasında gerçek ismimi kullansam da, 2011’deki yeni BBP yönetimindeki bazı BBP’liler köşemi kapattırdı.Vicdanlarını susturamayan bazı ülkücüler, halen yazılarımı kendi sanal sayfalarına konuk ediyorlar. Canadatürk’te Eylül 2005’den beri hem kendi ismimle hem de müstear ismim ile Eylül 2009’dan beri yazıyordum, Temmuz 2012’de mahlas ismimi sonlandırdım. Kitaplarımı ise hep kendi adımla yazdım. ‘Garip’ adını verdiğim şiir not defterimi ve şiirlerimi yetersiz bulduğum için aslında hiç ortaya çıkartmak istemiyordum. Bana ne olduysa, 2 Şubat 2012’den 15 Aralık 2012’ye kadar günde bir veya iki şiir yazmadan duramadım. Bu eserde yer alan şiirlerin çoğunluğu, günde iki saat uyuduğum dönemde, aşk u vecd halinde kendimde olmadığım sırada yazılmış veya yazdırılmıştır, pek çoğu rüyalarda görülmüşte kaleme alınmıştır. Herkul.org’da geçen Şubat’dan beri her hafta bir şiirim yayınlandı. Kendime bir şair mahlası arayınca ortaya ‘Rüyeti Şîr’ Fârûk müstearı çıktı. Arslan Faruk’un siması, rüyası anlamına geliyor. Çünkü genellikle rüyamda akan ilhamla yazmadığım şiiri mısralara dizmiyorum, uyanık iken ilhamsız şiir yazmak pek yavan geliyor. Yunus Emre, Niyazi Mısri ekolünün keşke 21. yüzyıl temsilcisi olabilsem… Türk medyasında meşhur bir köşe yazarının köşesini dış politika ağırlıklı olarak beş yıl, başka birini bir yıl yazdığımı itiraf etmeliyim. Azerbaycan Zaman’a 1996’da başyazar yaptığım meşhur Azeri şair Bahtiyar Vahapzade, ‘oğlum ben yaşlıyım, ben anlatayım, köşemi sen yaz’ deyince 2 yıllığına her hafta Vahapzade’nin evine taşındım. O Azerice anlatır, Türkçe yazardım, tercüman tekrar Azericeye çevirirdi, yazılanı Vahapzade’ye telefonda okurdum, çoğu zaman ‘pek güzel olmuş’ derdi, bazen küçük değişiklikler yapardı. İlginç bir deneyimdi. Ülkenin Necip Fazıl’ı sayılan Vahapzade’nin başyazısını yazmak ağır sorumluluk gerektiriyordu. Bugünün gençleri bir anda gazeteci ve yazar olunduğunu sanıyorlar. Hemen isimleri medyada çıksın, “şöhret olalım”, “hava atalım” diye yanıp tutuşuyorlar. 12 yıldır haberlerim CHA’da kurum kuralı gereği isimsiz çıkıyor, gıkımız çıkmıyor! Nefsimi, izzetimi yıktım Rabbim… Kanada Türk Ticaret Odası’nın 1 Ağustos 2012’den itibaren çıkardığı Business Platform Canada İngilizce yayımlanan dergisinde müstear ismim editör olarak ‘Frank Lion’ oldu. “Meşhur olayım”, “çok para kazanayım” diye bir derdiniz varsa sakın gazeteci ve yazar olmayın, hele şair asla! Canadatürk’te 1 Temmuz 2012’de mahlas adımın son yayınlanan aşağıdaki veda yazısını aşk şiirinden başka hiç bir şey yazmama kararı aldığım bir sırada yazdım: Aşka susadım… Ölmeden öldüm ve ne olur ne olmaz diye belkide ömrümün en ilginç makalesini gerçek aşka dair şöyle yazdım: Maddî mânevî azalarım aşkın elinde hamur olsa, gözüm hiçbir şey görmez, o zaman yorulmaz koşarım. Aç ve susuzum aşka, tıpkı patlamaya hazır volkan gibiyim. Keşke ölümsüz aşkı soluklasam, ruh ikizim peygamberim olsa… 5 Çılgınca sevsem ve sevilsem umurumda mı dünya! Tek istediğim, bir fânîde bâkî aşktır. Sevgilerin en güzeli kalpden sevmek, sevilmek. Özlemlerin şâhı özlemek, doyumsuz bir zirvede. Bir kez aşık oldum, halen aşkım aklımda, kalbimde, ruhumdadır. Gecenin karanlığında, güneşin ışığında, hayalde, en aydınlık ve karanlık anlarında günün, gecelerde aşkım gönlümdedir, kaçamam. Suyun damlasında, selin coşkusunda, deli akarsuda görürüm aşkımı, ya yanımda ya rüyamdadır. Hayatımın tadı tuzudur. Her gece, her sabah kalktığımda çok sevdiğimi var bilmekle yaşıyorum. Buruk bir acı saplanırsa yüreğine, perişânsan inim inim. Gözlerin zamansız takılırsa bir noktaya boş ve anlamsız. Kulakların zamansız deli gibi çınlarsa, duymazsan kimseyi. Bil ki, bir yerlerde özlemişsindir beni, bende özledim seni! Aşıklar unutursa sevmeyi, belki o zaman unuturum seni! Senin üstüne gül koklamam, ‘Beyaz Gül’ümsün.Seni koklamak olsa da ölüm, koklayacağım, engel tanımam.İnan uğrunda ölmeye değer tek varlığımsın, ruhumsun. Kalbimin sultanısın, sen benimsin, bende senin kulun! Gördüğüm en güzel rüya sensin uyanıkken, sevgi mimarımsın. Duyduğum en derin aşksın, paha biçilmez hazinemsin. Efendimsin, peygamberimsin. Ufkumsun, güneşimsin, gördüğüm en güzel dünya ruhundadır. Aşkım meğerse yakında, evindeymiş, kalbimdeymiş, buldum Sen’i. Önce aşk vardı, sevgi vardı kainat yaratılırken. Aşksız yaşamak ne kadar tekdüze ve saçma, işkence imiş. Kibrim, enaniyetim boş kuruntu, nefsim aşkıma engel imiş. Ruhdaşım, sırdaşım, gamdaşım neredesin? Duy aşkımı duy! Kalbim boş, ruhum boş, bedenim zevksiz, aşkım seni bekler. Kırmam, üzmem, bozmam seni, benim aşk yurdumsun. Tut, sarmala, kucakla, şefkatli kollarına al beni, garîbim. Hep teskin et, umut ver, aşk ver, şevk ver yalnızlığıma! Ruhlarımız sevişsin daima, kalplerimiz öpüşsün, beden ne ki! Dudaklarımız kavuşmasa, tenim sıcaklığını hissetmese ne olur? Birbirimizin nefesinde nefes olmasakta olur, kalbimdesin! Sünnetini yaşatmak boynumun borcu olsun… Bırakma beni sevdiğim, ne olur yalvarırım, gidişine dayanamam, âcizim. Kalbim durur, ruhum çölleşir, hep serap görürüm her yerde, aç susuzum! Hasret gözyaşlarımla kendimi avutamam, azla yetinemem, yaşayamam. Bıraktığın anılarla sensizlik imkânsız, gitme! Çılgındır benim sevgim, hem kuşatır, hem yakar yüreğini bilirim, doyumsuzdur. Kalp kalbe karşıdır derler, doğrudur kalbin kalbimin içinde, kaçınılmazım, dayanamazsın! Bugünde yarında, dünyada ve ukbâda yüreğin kadar yanındayım, hep yakınım. Kendini yanlız hissettiğinde elini yüreğine, gözlerini ruhuma koy! İşte ben hep senle oradayım, hep orada seni bekliyeceğim, ölümsüzdür aşkım! Aşk sensin ya Resullallah. Allah aşkını seninle bildim. Ne güneşi, ne yıldızları, ne ölümlü dünyalıkları isterim, bir seni istiyorum. Baykuşluğuma son verir senin aşkın, sevgin bana yeter, yaşatır ölümsüzlükte! Biliyor musun, uğruna canımı verecek kadar seviyorum desem, inanır mısın? Unutma sen benim gözlerimde sâf bir gerçeksin, idealimsin. Aşkın yüreğime bahar getiren kokulu bir çiçek, hiç bir zaman solmayacaksın… 6 Sen güldüğünde, bende gülüyorum, sen kendine ne yaparsan, bende hissederim. Güven ve inan, kalbin ne kadar büyükse, o kadar güçlü inan! Hiç kimse kânaatını değiştiremesin, her zorluğa, engellere göğüs ger, aşkı yaşat! Aşkımızda mâsumiyet, sâfiyet, iffet, edep, sabır, vefâ, sadakat, samimiyet, saygı var. Dahası ruh, akıl, kalp, duygu, sır, beden; hepsinin toplu rengi, cümbüşü var. Aşkın gönül dili konuşur, kalbin benim neşem, sevincim, gel gitlerim coşar, güler ağlarım. Kadere teslim ol, tevekkülle sağlam, dik dur. Sen beni yakacaksın severek, külüm kalmayacak, bende seni, sevmek yanmaktır! Kalbini verdin ya bana, sabırla, umutla, heyecanla haber bekleyeceğim, ne kadar sürer bu dayanılmaz çile Allah’ım! Aklımı başımdan aldın, kalbimi aldın, bedenimi de alabilmen Rabbin taktirindedir. O, ‘ol’ dese akan sular durur, Hz. Meryem bâkiresi, Hz. Sârâ 90 yaşında doğurur. Azken Hz. Musa firavunu yener, Kızıldeniz yarılır, mucizeler, kerametler görülür.Ateş Hz. İbrahim'e gül, sinek Nemrud'a cellat olur, Hz. Davud kuşlarla konuşur.Hz. Süleyman Belkıs'ın tahtını ötelerden anında getirir, Belkıs hemen âşık olur. Allah dilerse imkânsızlar olur, duâmda ümmeti İslam için bolca istedim, duâ ettim dava aşkımıza. Çünkü, aşka susadım. Bir kere görsem, koklasam seni rüyamda bin kere ölsemde gam yemem. Sadece bir kere gösterdin gül cemalini, ben öldüm artık, bundan sonraki yaşamımı aşka adadım. Seve seve kalacağım, yana yana kalacağım… Ahirette şefaat eyle, mahrum eyleme mağfiretinden. Şiirlerimde aşkın şiir coşkun sevgi dili var. Bir kadına aşkdan ziyade ilahi aşka geçişin lezzetini, peygamber efendimiz Hz. Muhammed’e (S.A.V.) duyulan eşsiz, benzersiz, doyumsuz, ölümsüz aşkın tadını yudumlayacaksınız. Anne Her şey içimde kaldı, biliyor musun anne! Dertler, gözyaşlarım, geceler boyunca sessiz hıçkırıklarım… Söyleyemedim sana üzülürsün diye. Hiç sana kıyar mıyım?! Kalbimi parçalayan hasretin, içimde büyüyen gurbetin.. keskin bir kılıç olduğunu söyleyemedim sana… Gökyüzünde yıldızları seyrediyorum. Karanlıkta ışıl ışıl, ulaşılmazlar! Sende uzaklardasın yıldızlar kadar.. 7 sana ulaşamıyorum… Sarılamıyorum anne sana! Kokunu duyamıyorum… Ne zordur içimde biriktirmek… Yaralarımı, acılarımı, kederlerimi.. bende anneyim, biliyorum seninde neler çektiğini. Annelerin kaderi mi bu yoksa?! Dağ yürekli, sabır taşı olmak… Hüzünlerde, acılarda, kederlerde yoğrulmak… Bu baharda geldi geçti, alel acele.. Mevsim kışlara gebe… Dağlar laleye, çöller suya, ben sana susadım anne! Bir tek dostum var, oda Allah (c.c.) O’na dayanıyorum O’na anlatıyor O’ndan medet umuyor O’ndan dileniyorum O’nun mekanında bari beraber olabilecek miyiz anne? Rüyeti Şîr Fârûk’un Eşi Suna Arslan, Kitchener, Kanada, 03 Ağustos 2012. Bu şiir kitabımı hayatımın cankuşu eşim Suna Arslan veya Azeri adıyla Sona Hasanova’ya, en kıymetli paha biçilmez varlığım kızım kerimem Hafsa Meryem Arslan’a ve kalplerin fatihi safiyane oğlum Ali Alperen Arslan’a ithaf ediyorum. 8 Sözümüzü Yunus Emre misali şeker bal ile, 30 Temmuz 2012’de Kanada’nın Kitchener şehrinde yazdığım Şekeristân adlı şiirimle bağlayalım. Haktan yana uçan kişi benlikten geçer ola Aşk şarabın içen kişi candan canandan ola Gözü kördür münâfık kişi zehri dilinden ola Halkın acı sözünü duyan kişi şekeristân ola Dünya bana zindân olsa, ukbâ bostân ola Cümle âlem düşman olsa, bağı bostân ola Ayrılıklar hicrân gam olsa, gülü bostân ola Beyaz Gül (SAV) yâr olsa, aşkım bostân ola Her çiçeğe konar olsam, arıdan sâf derviş ola Aşk yolundan geçer olsam, bülbülü ermiş ola Senin ilmin bilir olsam, hâsların hâsı şâkird ola Sözü sultân dildâr olsam, dilim şeker şerbet ola Gerek tek Dost’a kul olam, ruhum gülistân ola Şakıyan Şekûr kul olam, kalbin evi gülistân ola Benliğimi satıp düz kul olam, özüm gülistân ola İşin Haktır Rüyeti Şîr Fârûk âleme ibret destân ola. Faruk Arslan veya Rüyeti Şîr Fârûk Kitchener, Kanada 26 Ocak 2013 9 PEYGAMBER EFENDİMİZ HZ. MUHAMMED (S.A.V.) Üstadım Hocam 10 Efendim (s.a.v.) Rızandır kalbimin ibresi, aynası arş-ı Rahmân Yerde beyt-i Hüdâ, kalbi mü’min arş-ı Rahmân Kökleşen ilime inci mercan, Rehbersin Efendim Hâtemü’l Enbiyâ Ekberi Fahr-i Kâinat Efendim Yol Senin, yolcu Senle, derman ancak Sensin Batan âleme doğan güneş, ışık sadece Sensin Meczûbuz aşkınla Ahmed-i Muhtâr Efendim Mahzûn Sensiz ebed-devlet cihângir Efendim Şah-ı müşfiktir aşk kelamın Fazilet Güneşi Nebi Ferîd-i Kevn ü Zamândır, Mahbûb-u âlem Nebi Seyyidi’l masumin iffeti insanlığa iftihar Efendim Hikmetin lisanı fasihi, Sâdık u Masdûk Efendim Sevdam Sensin, hayalimsin, ufkumda tütensin Kalbimin tahtındasın, soluduğum hava nefessin Mahsustur pâk sâfiyet, ümmetine Settar Efendim Zat-ı âlinle mümtâz İslâm, Hakk’ı gören Efendim Esrarı bilen Mukallibu’l Kulûb Mevlâ-yı Müteâl Muradın kul Abdullah ile akar Mevlâ-yı Müteâl Sultanlar sultânısın ruhu Seyyidi’l Enâm Efendim Habîb-i Ekremdir Habîb-i Edîb, Ekmel Efendim Dillerde, gönüllerde Sen, tek beste, gül Sensin Sönmeyen ziyâ, eskimeyen yeni, bülbül Sensin Müştak ins ü cin ol âlem, ahlâkı Kur’ân Efendim Mest ü mahmur olur iklimine giren cân Efendim Sukûtumuz tefekkür olsun, hikmetse sözümüz Bakışımız ibretsiz, nankör, kanaatsız sözümüz Aşkınla ölmeyi öğret, Nebiler Serveri Efendim Mübeccel şânın yüce, Resûl-i Kibriyâ Efendim Ruh-î Muhammedi ile dirilir, cümleden kâinat Zikr-î Muhammedi ile şenlenir, canlanır tabiat 11 Meftûndur cemiyet, medeniyeti kuran Efendim Muhtaçtır beşeriyet, selam barış fatihi Efendim Aşkınla, ism-i cemâlinle haz duyar sâlih ruhlar Buğu buğu gönüller, Senle terütâzedir ziruhlar Cândan, cânândan öte canım, Müberrâ Efendim Anam babam Sana fedâ olsun, Mustafa Efendim Esbab, izzet azamate perde Hâlik-ı kevn ü mekân Mücellâ bir aynadır nazargâh-ı ilâhî kalb-i mekân Hor ve hakir hatalar heykelimize Rahmân Efendim Makam-ı Mahmud, Ahmed-i Muhammed Efendim Kitchener, Kanada 24 Ekim 2012 Beyaz Gül (S.A.V.) Ellerini tutmak istesem, sana sarılmak istesem, ashabın gibi severmisin beni? Rüyamda dört eşini tanıttın: Hz.Meryem, Hatice, Aişe, Asiye; mesrur ettin beni Yüzün suyu âlemlere Sultansın, sen beyazımsı kırmızı gülüm, gedân say beni Ölümsüz aşka güler ölüm gülüm, ayrılığı yok etmez ölüm, gülsün sevsin beni Gür siyah sakalın, yağmurda ıslanmışca parlak kara saçlı, kara gözlü gülüm Zülfüne rüzgâr değse baktığın yere merhamet damlatır, Hâlimsin yaz gülüm Yokluğunda derbederim, eğer gayrı yoksan ne etsin bana ölüm, yıkılır gülüm Baksan hazırım, tutsan uçarım, sıvazla sırtımı, kanatlanır sevdân doğar gülüm Güllere sevdâmı anlatırken sana Beyaz Gül’üm dedim, elbet öylesin sâf gülüm Bülbüller ağladı gül kokusuna, kokunu solumak istedim göründün bana gülüm 12 Bir nefeste ben koklasam beyaz gülü, kokun eksilmez dedim, geldin can gülüm Çöllerin ortasında gül deryasında nadide açan orkidesin, ismetsin Beyaz Gül’üm Gül yaprakları örtsün ölümün gülen yüzünü, dünyada ukbâda şefaatsin gülüm Sevdâmın renginde aşığın dili var, öterim bülbül gibi inim inim, şarkımsın gülüm Tatlı gülüşün geliyor aklıma, güvercin kalbim güm güm atar, hep gel, sev gülüm Güller bahçesinin bahçevanı Kırmızı Gülsün, aşk u tevhid bahçesi Beyaz Gül’üm Sevdân buram buram burnum da tüter, görmek kavuşmak isterim, aşka yanarım Çekilmez artık sensizlik, kalbim kan ağlıyor, söndür ateşimi, görmezsem yanarım Al beni mâsumiyetine, sar sımsıcak, hissettir sevdiğini, değer vermezsen yanarım İsteyip sâfiyane arzuluyorum tek seni, seviyorum derim, inanmazsan eğer yanarım Terk edemem seni, seven kalbin hıçkırığı, çırpınışı, umutsuzluğudur nurunda aşkım Elimde değil, ruhum, kalbim aşkını ister, ayıpla ama gitme, kurtar lütfunla aşkım Çektiğim acıyı sen anlarsın, bilirsin derdime âşığım, derde devâ Şâfi Şekûr aşkım Hakk’ın şahs-ı mânevisiyle câmian insanlığa yanar, başka bir aşka kanmam aşkım Sendeki sevgi ateşi, merhameti, şefkatinle egomu mıhladın, iyiki esir aldın beni Ne olacak şimdi? Ya şefaatine nâil, layık olamazsam, gör bak aşkın zebûn etti beni Aşkımı ifşâ edersem, o zaman derdime yana yana kalırım, yakar nurun kül et beni Aşkın mânevi bir okuyla vuruldum, nurlu siman kalbimi aşkına mecbur etti beni 13 Keşke 43 yıldır titremeseydim köşelerde, yapayalnız benliğimde sarabilseydim seni Sıcak nefesinle ölmüş ruhlar ve ruhum dirilseydi, kuşatan aşk mutlu ederdi seni Dönebilsem sevgine her an zevk olurdu kulluğum, unutmadım unutmam asla seni Şiirimde yarım kalan mısralarıma âcizim, aşkımı dillendiremem sadece özlerim seni Madem âşığım, ne olur mahrum etme o güzel sevgini, anam babam feda olsun! Yetiş imdatıma, muhtaç yaralı, ölümsüz aşk ararım, canım cananım feda olsun! Seni düşünmekle heyecanlı genç delikanlıyım, ölüme susamış ruhum feda olsun! Şefaatinle ruhum 33 yaşında, dipdiri, kalp gözüm açık, davana yolcun feda olsun! Kitchener, Kanada 10 Temmuz 2012 20 Temmuz 2012′de yenilendi NOT: 30 Temmuz 2012’de herkul.org’da yayınlanmıştır. Aşk Sensin Ya Rasûlullâh! Aşk bir nevi delilik, çılgınlık hali derler… Kürdemirli Vusal’ım Londra’dan sordu: Allah aşkı deliliğe, yanlış yola götürür mü? Allah bizden kendisine âşık olmamızı mı bekliyor? Yoksa sadece ona kulluk yapmamızı mı ister sizce? İki ana kaynağımız Kuran ve Hadis, ne der aşka? 14 Mevlâna şöyle izâh eder ki, Allah ne der; Kimi benden çok seversen onu senden alırım.. Ve ekler, onsuz yaşayamam deme, seni onsuz da yaşatırım.. Ve mevsim geçer, gölge veren ağaçların dalları kurur Sabır taşar, canından saydığın yar bile bir gün el olur.. Aklın şaşar, dostun düşmana dönüşür, düşman kalkar dost olur Öyle garip bir dünya. Olmaz dediğin ne varsa hepsi olur.. Düşmem dersin düşersin, şaşmam dersin şaşarsın En garibi de budur ya, öldüm der durur, yine de yaşarsın… Hanimiş suskun Mevlana sustu, peki kül eyleyen aşka değer miydi? Düsseldorf’da devrem Mustafa, Konya’da âşık Ahmet’e yakan aşkı yazdı: Doyamadım sana gül yüzlü yarim Yak bitir sevdânla küle döneyim Bir sevdâya düştüm diyârlarda gezerim Yak bitir sevdânla küle döneyim Gecemi günümle bir eylemişim Sevdanı şiire su eylemişim Gözümdeki yaşı nur eylemişim Yak bitir sevdânla küle döneyim Mapusta günler bitmek bilmedi Gardiyan gözyaşlarımı gördü silmedi Sensiz yaşayacak dermân kalmadı Yak bitir sevdanla küle döneyim Bak bitirdin senin dileğin oldu Diktiğin sevda bahçen sararıp soldu Dost Mustafa’nın gözlerine yaş doldu Yak bitir sevdanla küle döneyim Sağolasın Mustafa’m pirim sustu, söz Kitchener, Kanada’da Nebiler Serveri’ne mektup yazdım ki, sorayım aşk ne tutku ne Ey Hz. İbrahim’in duası, Hz. İsa’nın müjdesi Hâtem’ül Enbiya! 15 Sana binlerce hasret dolu yüreklerce salat-ı selâm duâ olsun… Sana ümmet olmakla şereflendiren Rahman’a Hamd-ü senâlar… Efendim; Gül Efendim! Asırlar ötesinden yazıyorum bu mektubu Satırlarımın Sana ulaşması umuduyla, söyle bize Kur’an ne der aşka? Ahirette Sana olan muhabbetimin bir şahidi olsun diye naat yazıyorum Günahkar ellerimle, hasret dolu yüreğimle, terennüm eden dillerimle Asırlar ötesinden geliyorum kapına! Yılların yorgunluğunu getirdim Hüznümü, hasretimi..böyle bırakmamıştın bizi, günahlarımı getirdim Kapının dilencisiyim ya Rasulallah!..gülüşünü, gül yüzünü göremedim Hasretini yudumladım yıllarca, gözlerim o nur cemâlinden yoksun kaldı.. O engin himmetine vâsıl olamadım, fakirim ama sana hasret zenginliğim Aç kapını Sultanım bir an olsun göreyim, o gözlerinle bir kez nazar et bana Gözlerin cennetin yansıması, gözlerin rahmet pınarı, sevdâmın vuslat demi Yıllarca hayalini kurduğum, yandığım gözlerini göreyim ne olur Yâ Rasûlullâh! Layık olamadım Sana. Aşka dair her şeyin manasını yitirdim içimde, aşk ne ki? Hıçkırıklarıma boğuldum, hakkıyla sana ne ümmet oldum, nede şükreden kul Hürmetine yaratılmıştı onsekizbin alem, saf aşkı Allah’a olan aşkında buldum Yâ Habibullâh! Ey Allah’ın habibi, sevgilisi, en sevdiği; sevgiydi , aşktı senin diğer adın.. Herkes Seni bir başka sevdi..kimi gönüllerde bir sızıydın, kimi gözlerde gözyaşıydı adın.. Dillerde dolanan Leylâydın Sen, uykuları kaçırtan Mâşuk, yürekleri yakan sevgilidir adın.. Farklı sızıların tek manasıydın Sen, şairlerin ilhamı, ruhumuza şen ruhi Muhammedi adın.. Müştakız sana Rasûlullâh! Sana meftun yüreğimiz, Sensin bu âlemin sebebi, aşk Sensin 16 Sen tanıttın bize Rahman u Rahim’i, velâdetinle can geldi bu çorak topraklara, aşk Sensin Sana muhtacız Ya Habibullâh! Bıraktığın gibi değiliz, emanetine ihanet ettiğimiz aşk Sensin Güzel âşıklar gibi, sahip çıkamadık öğrettiğin güzelliklere, affet bizi, unuttuk tek aşk Sensin Acizlikti sermayemiz, günahkar yürek tek varlığımız! O yürekle mi sevelim Yâ Rasûlullâh! Susuz toprakları cennete çevirdin, günahkar yüreğimi sevginle hep dirilttin Yâ Rasûlullâh! Aşığım, susuz topraklarıma rahmet pınarlarından âb-ı hayat akıt, doluyum Yâ Rasûlullâh! Seni ifade etmeye yetmedi sözlerim, hayalimde aşkın anlamı Kırmızı Gülsün Yâ Rasûlullâh! Mülk aleminde görseydim nuru, hazan yaprakları düşe sıra geldim, aşkı tarif edip gitmiştin Tek umudum Umman-ı bekâda buluşmak, yüzümüz yoktu bir asırdır sen yoktun gitmiştin Keşke gitmeseydin, ayağını öpen kumun, saçını ıslatan yağmur damlan olsaydım, gitmiştin Yolunda akıtılmış kanlı gözyaşım hasretine verilmiş can olsaydım keşke, ama Sen gitmiştin Sana lâyık olamadım, eremedim, ümmetin olma şerefine idraksizim, mücrimim kapında Nasıl geleyim, çıkayım karşına, Senin şefkatin ümmet soluklu diye umutluyum kapında Kurtarmak için yaralandın yüzondört yerinden Taif’te, endişene duâna gedâyım kapında Ümmetin cehennem görmesin deyu âşıklarınla son davayı kollarsın, hazır askerim kapında Peygamber olmaktansa keşke ümmetinden kul olsaydım diyen Hz. Musa dahi aşkını bildi Seni muştulamıştı Nebiler, şemsine pervâneydi kâinat, sahaben, beytin hakkıyla seni bildi Hak dostları aşkını, Kur’an ahlâkını, harâbe garip kalp ehlinde aradı, sevgini buldu da bildi Şefkat Peygamberi! Seni Alemlere Rahmet kılana kulluğa Sen bizi yönelttinde kul aşkı bildi Sen Makâmen Mahmud edilen son Peygambersin, enbiyâlar serveri, âlemlere de Sultan Sana medh u senadan dilim aciz, tek tesellim Sana muhabbetim, samimi âşığım be Sultan Sevgim hürmetine şefaat dilenirim, yoksa Rabbin affına mazhar olamam, habibsin Sultan Senin nurun hatrına affedildi Hz. Adem. O nurlar nuru hürmetine bizi de affet ey Sultan! 17 Doğumunla yeniden hayat buldu kâinat, Habib-i edibin aşkına ölmüş ruhlara hayat bahşet! Senin bir işaretinle ikiye ayrıldı Kamer! Ya Râb! İçimizde ki Hak ile batılı da işte böyle ayır! Senin duanla Gül şehrine yağardı yağmurlar, rahmet yağmurlarını sağnak sağnak yağdır! Ey insanların en güzeli, merhametlisi, seni seven aşk fermanım elinde beni aşkınla haşret! NOT: Rasûlullâh’a (SAV) 12 saatde yazdığım bu Naatı Şerif veya şiir kıtalar arası yazılmıştır. Türkiye’den katkı sağlayan Konya ve Manisa’ya, Almanya’dan Düsseldorf’a, İngiltere’den Londra’ya şükranlarımı sunuyorum. Kanada’da Kitchener’da aranan aşk bulundu ve Peygamberimizin aşkı ile Allah aşkına ulaşıldı, fani aşkta delilik sona erdi. Kitchener, Kanada 11 Temmuz 2012 NOT: 16 Haziran 2012′de herkul.org’da yayınlanmıştır 18 CAN MUHAMMED (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Medfun Sende medeniyet ya Muhammed. Mahzun Sensiz ebed-devlet can Muhammed. Yol Senin, yolcu Senle, derman Sensin. Batan aleme doğan güneş, ışık Sensin. Mahsustur Sana ismet ve safiyet ya Muhammed. Mümtazdır dinin, Zat-ı âlinle can Muhammed. Sevdam Sensin, hayalim Sensin, ufkumda tütensin. Kalbimin tahtında Sen, soluduğum hava, nefessin. Müştak Sana ins u cin, tüm alem ya Muhammed. Mest ü mahmur olur iklimine giren can Muhammed. Dillerde, gönüllerde Sen, tek rehber Sensin. Sönmeyen ziya, eskimeyen yeni ancak Sensin. Meftun Sana cemiyet ya Muhammed. Muhtaç Sana beşeriyet can Muhammed. Ruh-i Muhammedi ile dirilir her dem kainat. Zikr-i Muhammedi ile şenlenir, hem tabiat. Aşkınla, ism-i cemalinle haz duyar âli ruhlar. Buğu buğu gönüller, Senle terütazedir ziruhlar. Anam babam Sana feda olsun ya Muhammed. Candan, canandan öte canımsın can Muhammed. 1994, Bakü, Azerbaycan 2002 yılında www.herkul.org’da yayınlanmıştır. 19 Üstâdım Şah-ı Merdân’ın kerâmeti Seydâ’ya dil beste Görseydin Nuh tufanıydı Barla’daki ol beste İğne ile kuyu kazdı Pîr-i Muğan, cihâna kutub Kitlelerin kalbi boştu, seyyîd bir dağdı kutub Everesti dev iman cüssesi, sivriydi tepelerde Zaman aşındırdı tepeleri, dağ kaldı zirvelerde Ruhlarımız bedenden ürkerdi, Hazret cesurdu O ne bu cihândan ne o cihânda, yılmaz surdu Talipti, Matlubu buldu, kovsalar onu ne çıkar Şehir dışında açıldı kırlara, Ayetû’l Kübrâ çıkar Mekke bu âlemden imân öteki âlemden geldi İslam garipti, başı ve sonu ukbâdan garip geldi Tarih dedikleri inşa edilmiş mağrur edebiyatı Beğenmeyeni beğenendi, doğdu aşk edebiyatı İbn-i Arâbî’nin rüyasıydı yeni Sâid’in altın nesli 20 Cümleden uzletle ördü dantelini Pîr işledi nesli Yaradanı inciten zavallılara acırdı, çileye razıydı Milletinin imânını selâmetde görse nâra razıydı Gam vaktinde sevinç saçtı, acele etti, kışta geldi Elli sene sonraki kardeşlerini arzuladı aşka geldi Aşk yoluna kural koydu, tahkikî imânı örgüledi Yârî olmayanın yârîydi, son nefeste yârî özledi Küçük âleme evren dedi, insan âlemiydi hedefi Çoraklığa tohum serpti, toprakta güllerdi hedefi Cihânın rengine boyanmadan nur imânı sundu Hakikat ve şeriât hizmetkârıydı, insanlığı buldu Geçtiği sokaktan kırk gün insü şeytan geçemezdi Hatipdi, edipti, söz sultânıydı, kimse geçemezdi Hep nefsine konuştu üstâdım, hiç ender yeke hiçti Tevâzuyu temsil etti, âlimler yanında koca bir hiçti Takvâ ehliydi, Rab ile beraberdi, ilmi izzeti korudu 21 Önce aşk vardı, dev ruhu ordu gibi İslam’ı korudu Peygamber âşığıydı, zikir evrâdıyla geceler inlerdi Kur’ân dellâlıydı, yıkılan surlarını tamir için inlerdi Nur külliyatı tefekkür ve şevk yoluna aşk çeşmesi İçmeye doyum olmaz, Habîb’le Kur’ân’ın çeşmesi Dünyada ne varsa Habîb için var, üstâdım muhtaç Karanlıklar dolunay simasıyla nurlu, aşkına muhtaç Resûl-i Ekrem’in soyundan Pîri Bediüzzamân üstâdım İnsanların en hayırlısı Resûl’e âşıkım, Sâid üstâdım Kitchener, Kanada 26 Ekim 2012 Güz mevsimi Kışta cihâna doğan Pîr, yeni devran idi Ten sarayı engin, ümmi gönlü yaşlı idi Bahar oldu, cümlesi haşre aç cevher idi Kimi çorak kimi ruhsuz kimisi insan idi 22 Yaz geldi, ihlâslı dost, âhin fidana su idi Hâline ahvâline nâciz, şeytana şeytan idi Güz vakti, İbn-i Edhem tahtı terkeden idi Sırrı nâdâna veren yâd hizmete vebâl idi Garip derviş derdini ins ü cin bilmez idi Deccâl, Süfyân ümmete belâ cebbâr idi Beşere sanemler baş tâcı, erene şirk idi Yezîdler kahraman, nice ayaklar baş idi Akıl tutulu, kalp mühürlü, kulak sağır idi Makbul veli deli, belki aşkın yeli ednâ idi Güneş balçıkla sıvalı, Pîr-i Muğan nur idi İlim ehli tınmaz, Hızır esrâra vâkıf kul idi Gül yüzlü, ince bıyıklın bülbüle nâlân idi Ashâb-ı Kehf yuvada aşk pîri, handân idi Keçeli alnı pâkize, yalın ayak koşan az idi Mücerret kınalı kuzu meleklerle yarışır idi 23 Her yan gül gülistân herkes yâr, cân idi Kalpler hâr ateşine küldü, ağyar yok idi Ölüleri diriltirdi muhabbet, rıza esas idi Bağ u bostânı istemeyen irfân şâkird idi Kitchener, Kanada 25 Kasım 2012 Mütefekkir Teveccühe mazharsa eğer âşık Ne iltifatlara vâbeste, Dilbeste Haremgâh’a uğrar Hakk’a âşık Nâmahreme kapalı olanlar açılır Yırtık pırtıktır mübârek urbâsı Mihnet, minnet buhranı içinde Ne Dilrubâlar şakır yok şekvâsı Zehri ballaşır, dikeni gül görür İnler eşyâ, âdem canlı cansız âlem 24 Bir dinle hele ötüyor nur neşîdeleri Aşk u şevkle Ayetü’l Kübrâdır âlem Her şey O’nun, O’ndan O’na yürür Hem bir muhâl mevcud u meçhûl Hem de hâsıl, cümleyi tahsilde bil Râsat eyle âyineleri mahfî meçhûl Gayb u şehâdet her ismi harfi bilir Gökte yıldızların şarkısını duyarsın Yerde koklasan envai gül-ü çiçeği Işık gölgeyle arşı hasbıhâl edersin Her ses, söz, şive, heceyi duyarsın Nazarın hakikat âşığının fideliği Kalbin altın anahtarı çerağı olur Sığlaşmaz derinleşir ruh fideliği Şuurlu kalp dili beyt-i Hüdâ olur Kitchener, Kanada 30 Aralık 2012 25 Aşka Mecburum Yüreğin yüreğime serildi, aşk düştü Şıpsevdim, gönlüm sevdana düştü Gamın derdin üzüntüm başa düştü Sen doğdun kalbimde iş başa düştü Hoş gördünde geldi, aşkın tecessümü Hor görmedin beni, bildim tecessümü Mecburum sana, zira aşkın tecessümü Sen geldinde doğdu, sevdim tecessümü Mesnevi Nuriye’nde dizilir kelime ince ince Müzakereyle okuyana önce aşkı doğdu ince Kalbinde eksik vardı, sen yoktun, ey aşkı ince Neden başkası değilde, sen doğdun kalbi ince Neden bende aşk doğdu, senle buluştu ruhum Küllenmiş aşkına kor düştü, senle ol uçtu ruhum Deli âşıklara bu bile yetmedi de sen geldin ruhum Dost olarak Allah yeter aşka, aynasın sen ruhum 26 Hayat hareket ve faaliyettir şevk ise onun matiyyesi Faaliyet, harekât, zeval bir tekkemmülâtı tesbihiyesi Nazarınla vücudu münevverler her bir anı seyyalesi Vücudu ebtere tekabül binlerce müreccah devriyesi Sanırdım ki zühd ü takva’yla buldum aşkını ya Allah Âşık oldum bir fâniye aşk ile bende oldum ya Allah Terk eylesen aşkı neyleyim sabredeyim aşka ya Allah Celâli vechinle Azim sultânlığında Gâfursun ya Allah Ağardı saçlarım sakalım, yüzüm bembeyaz zülfün yâr Kim ki seni buldu kendi yok oldu, dost u can baha yâr Can kulağım sendedir canıma canından korsun ateş yâr Vücudumda zerre hücre komadı yoğurdu, sesi sedâ yâr Toronto, Kanada 28 Haziran 2012 27 Rüyamdasın Hocam Yedi yıl duâmda ömrümden verdim ömür Garibe ölmek yaraşır, sen çok yaşa hocam Yedi yıl duâmda şehitlikti gayem umudum İzmir’de gözümde okudun niyetimi hocam Yedi düvelden gelen kardeşlerimizi kucakladın Mazlumlara rehber eyledin bedeviyi be hocam Dokuz kez öldüm, onuncu kez Hû diye dirildim Ölmeden ölmeyi aşkı şevki sen öğrettin hocam Yedi yıl süren ilk gurbete giderken ‘dönmeyin’ dedin Dönmek yoktu hesapta, ölemedik gitti hocam Maskeli balolu yılları takip etti hüzünlü sürgün Sen yok iken vatan haram, sılâyı diledim hocam Dokuz yıl sonra tezkereyi alır almaz aşk aradım Pensilvanya’da Yunus’u sende buldum hocam Dokuz yıl geçti göremedim nur çehreni özledim Seni gördüm rüyamda dokuz kez cânım hocam Hüzün kokusu duydum, gözlerim buğulandı Umut yeşerdi dudaklarımda feyzinle hocam Yine sen tûlu ettin ruy-î hayalimde fecr vakti Heybetli simân nurluydu hedefi emin hocam Bahçende oynayan çocuklar gölde pek şendi Yaşlı fili sirk maymunu gibi oynattın hocam Seninle görüşmek yasaktı, her günün her vakti Bağrı yanık şâkird tez dönüşünü bekler hocam Gözlerime uyku girmedi gece, lâl mahzundum Ya okumadığım kitaplarından sorarsan hocam Beş kez geldin konuşmadın, susma gayri dedin Rüyeti Şîr yanında gözleriyle söyler be hocam 28 Etrafında dolaşan fitne yakıyordu, içi dışı ateş Başın dik ama boynun eğikti, affet bizi hocam Pencerende perden yoktu, biz ne uzak ne yakın Uzun sıhhatli ömür sür İnşâllah pâk hocam Rüyama geldin aynı gecede iki kez, bilmem niçin Can adan seni bekler için için, gelmedin be hocam Cennette kevserde toplanan cemaatin sanki melek Gür sakalın yedi beyzâ, hoş geldin derken hocam Kitchener, Kanada 20 Kasım 2012 Herkul.org’da 25 Kasım 2012’de yayınlanmıştır. Hizmet Şarkısı Ufkumuz, hedefimiz sınırsız sathı âlemdir Bağrı yanık akıncı coşarsa sırra gademdir Ayak seslerini işiten insü cin cümle âlemdir Hizmette hep ileri, ücrette geri İhlas, uhuvvet piri muhabbet eri Kılıç kınında, kalem keskindir dâvâmızda Can korkusu gezmez ovamızda, dağımızda Her diyarda Hak Dostları dolaşır aramızda Hizmette hep ileri, ücrette geri 29 İhlas, uhuvvet piri muhabbet eri Hizmet ateşi düşman tanımaz aşkın zirvesi Kimin kalbine düşse hem yakar, hem ısıtır Çizgiler karışır, bilinmez kim deli, kim veli Hizmette hep ileri, ücrette geri İhlas, uhuvvet piri muhabbet eri Nur patlasın, ışığı kuşatsın, kâinata yayılsın Nur efşân iklim yeryüzü mirasçısına açılsın Nur boğsun karanlığı, zulmet, zâlim kaçılsın Hizmette hep ileri, ücrette geri İhlas, uhuvvet piri muhabbet eri Adsız kahraman, adanmış ruh dönsün geriye Gözyaşlarımız dinsin, beyaz atlı çıksın seriye Kalbe şevkle doğan hizmet eriyle hoştur cihân Hizmette hep ileri, ücrette geri İhlas, uhuvvet piri muhabbet eri Bakü, Azerbaycan 31 Mart 1996 30 Dâvânın Kerâmeti Kim ki cândan geçemez aşk dergâhımıza yâr olmasın Derde talip görünen eski dosta aşkla giriftâr olmasın Aşk odur ki Hak’tan başkasına keşke hiç aşk olmasın Kim dilerse aşkla tek dâvâya yâr olsun ağyar olmasın Ey gönül, aşkla iktifa et, geç gayri, dava sana emânet Cümle âlem hayran, yetimi, zengini, hep sana emânet Karınca yürüyüşle meleklik arzusu! Yok sende kerâmet Cânını vermeden cânân arzusu! Dâvâda vardır kerâmet Derdini seven dertli kula yetmez mi bunca ihsân, inâyet Cânına rahat isteyen kurban olur, mihmâna sorar inâyet Hakk’ın dergâhına varmak güç gelir, sadık değilse şâyet Sular gibi çağla ummân ile güneş kuldur, aşk varsa şâyet Her şeye mahluk gözüyle bakarsan cümle mahluk olur Hak gözüyle bak o zaman, şüphesiz vahidî Yezdân olur Söyleyen, söylenen Pîr, ilim gören, görünen bir cândadır Bir ilim ehli ol ki, Rabbin ilmi kâinatta, Kur’an cândadır Cihânda niceler aşka uyar, âşık gönüle girmeyi bilendir Beraatını alsan ne çıkar, Mecnûn Leylâ’ya aşkı bilendir Bil ki, Leylâ’nın tek adı var, sende Mecnûn istidadı var Gel sor bülbüle aşk hâlini, âşıkta tevhidin lezzet hâli var Her nere varsam cânımı aşk ateşi yakar, mesti hüşyârım Hicrân zulmetinde bizârım, kafesteki aşka talip hüşyârım Çokluk içinde tenhâdayım, kalabalıkta nâçârım, yalnızım Yâ Rab medet eyle, nere kaçsam aşka müptelâ yalnızım Hakk’a makbul kul olmasan, olursun Sûfyâna kul, esir Tuğyânı artan Sûfyân’ın gözü kör, aldatan şeytâna esir Arama düşmanı dışarıda, damarlarında onca tilki gezer Pîrden ayrılan Hak’tan Habib’den ayrılır, yılanca gezer Deccalin fitnesi sabunlaştı, söndü, perişânlığa seyrânım Kıyamet bugün kopsa aldırmam, hayrân aşkla seyrânım 31 Hak geldi, batıl firar etti, evveli şer âhirî hayra înkilâptır Zâhir oldu bürhânlar gizli sırlar, zulmeti Sübhân înkilâptır Her kim sıdk ile girmezse yola, Sûfyân ile Deccâl’e döner Yusuf ile Yunus olmasa sahte Mehdiler sarar, zâlim döner Halktan ayırsan yüzünü, Hak davasını pinhâna çeker özü Vahdet ehli bir Pîr’e seyrân eder, ikiliktir mahveden özü Yitirdim benliğimi, benlik kimsede tek ben dâvâsı olmasın İlm-i ilâhinin, kutsi yolun deli divânesiyiz, velilik ne olmasın İnsanlardan sade bir insan olsak yeter, aşkımız dâimî olsun Mâzimiz, müstakbelimiz tek dâvâ, dileğimiz Rab râzı olsun Kitchener, Kanada 22 Ekim 2012 Herkul.org’da yayınlanmıştır. Davaya Vefâ Ayrı vücutta tek ruhuz, işimiz birlik, vefâ Kim görse âşık olur, davaya sadakat vefâ Mutluluk varsa öğüt cila olur, derde devâ Mutsuza öğüt cilayı paslandırır, nefsi hevâ Muhtaç olmadığını satın alan muhtaç düşer Cefâya dayanmayan mutlu yola didâr düşer Vakti gelip çatmayınca her iş davadan cüdâ Uğur getirenden ayrılma ki, yardımcı Hüdâ Habibi sık ziyaret edersen aklın azığı tefekkür Küfürden imâna koş, bin yıldan evlâ tefekkür Ömrün sona yaklaştı hâlâ uyursun, ruhun ölü Geçici güzelliklere bağlanmaz âşık, dünya ölü Hakkın nuruyla bakanlar dosta hasretle koşar Batan, yitenler neyse sevmez, ölümsüze koşar Herkes su içeceği yeri bilir, dinde zorlama yok Taklit ehli Müslüman imiş, aşkta zorlama yok 32 Güneş’e kör, dili çamur atar, ruh kumaşı çürük Nuru görmez aldanır, davası, vefâsı sahte çürük Şeyhinden nifâk bekleyen, kazanırken kaybolur Korku ecele faydasız, pusu kuran dost kaybolur Gönül pasını silmeyen, kalbi dili bir olmayan Aklı, fikri, canı, ruhu, içi ve dışı bir olmayan Kendi kendini bilmeyen Hakk’a âşık var mıdır? Yüreğine Hak aşkını koymayan âşık var mıdır? Adanmış ruh olan kişi, hubb-u câh ne bilmeyen Müştâk kulun ihlâs işi, gözyaşı dinmek bilmeyen İlim, irfan Rabbin aşk kitabıdır, sevgi deryasıdır Menzili soran eren kişi, hiçlikte varlık deryasıdır Alperenlerin huzurunda toprak olup gül bitirmesen Hak gönlünün zikri vird ü ezkârı olup aşk bitirmesen Kibir girer eve, Firavun ile Hâmân, şeytân olasın gelir Aşk kılıcını kuşanıp, cümle âleme kılıç, kir çalasın gelir Derviş sırrı gizlidir, arştan ferçe uçar, dil mârifet aynası Kur’an’a kâinata düz bakmayan hakikâtın kafiri, aynası Azgın nefis Deccâl ile Süfyân olur, nefsi firavunun aynası Davaya vefâ varsa gülen yüz, Rüyeti Şîr Fârûk’un aynası Kitchener, Kanada 8 Ekim 2012 Herkul.org’da yayınlanmıştır. 33 Rüyamdasın Yine seni gördüm rüyamda, sabaha karşı. Hüzün kokusu duydum, gözlerimi silerek. Katlar beşten sekize çıkmıştı, ufka karşı. Umut yeşerdi dudaklarımda, feyzini bilerek. Yine sen tulu ettin ruy-i hayalimde, fecr vakti. Mahzun siman nurluydu, hedefine doğru emin. Seninle görüşmek yasaktı, her günün her vakti. Başı önde, bağrı yanık Fatih’in duruşundan emin. Yine sen gönüllerimizde umman oldun, şafaka doğru. Bu nura muhtaçsınız derken gözlerin doldu, buğu buğu. Etrafında dolaşan fitne, dedikodu yakıyordu, içe doğru. Başın dik ama boynun eğikti, sanki hicap duyan bir kuğu. Yine senin soluklarını duydum ensemde, sabah namazına yakın. Kalk yiğit, irkil ve kendine gel der gibi idi, buruk çehrendeki iz. Pencerende perden yoktu; yolunu gözleyenlere ne uzak ne yakın. Yıllarca yoğurduğum hamurda tutmayan ne?der gibiydi, o sır iz. Yine seni gördüm rüyamda; aynı gecede iki kez, bilmem niçin. Can ada dediğin üç okyanusa komşu adan seni bekler için için. Sana hesap veren elçin derdi ki, sözleştiğimiz gibi işlem tamam. Bir eksik kaldı, sabah namazından sonraki kelam, o da tamam. Rüyeti Şîr Fârûk 12 Nisan 2002, Toronto, Kanada www.herkul.org’da Haziran 2002’de yayınlanmıştır. 34 ÂŞIK 35 Zindandayım Halk içinde adı divâne âşık olmuş pervâneyim Rıdvân ile Firdevs’e varsam da gönlüm yaralı Şeyhim Lokman der hak ile yeksân garibeyim Ölmeden ölenlere hayrân zindanda cenâzeyim Zâhir devleti dünyaya mağlup mağrur ârifim Hizmeti izzet endişem, kadr-i dürr-i güftârım Varlık içinde hiç olan Yusuf’um zindan değil Can adada dili şâhâne Yunus’um sahhâf değil Eşyada görülen esmâya müsemma âyineyim Nazârla naz niyaz eyler bir gül izâr’a yâreyim Her yokluğum üstünde âşıka var bir dâneyim İlâhî aşkıma her dem âhu zâr eden âvâneyim Aldanmışım ağyara, özleyen Yâr’e visâleyim Yanağımın üstü al, gözleri yaşlı, al risâleyim Sevenler buldu Yâr’i, direnene âhu bâdeyim 36 Bülbülün gamını sorana zindanda ziyâneyim Hakikât ilmini okuyan cümle, merdâneyim Vahdet yerine kesrette boğulan pâk pâreyim Varlığını mahv edip meydana gelen nâreyim Çokluğu terk edip zindanı seçen divâneyim Benliğim ayırır aşktan, şehrinde virâneyim Mest ü mâhiyeti nur Cemâl’inde kemâleyim Tüm tecellini kalbe koy, zevki mestâneyim Yâd’a ruhumun meyli az aşka hânendeyim Vahdet denizine talepkâr olmayana zincirim Vech-î Rahmân’a isyankâr hodbeni neyliyim Hebâ olmuş, gaflet etmiş nefsime zebâniyim Gece gündüz işi bülbül olana nâdide inciyim Dile âşık ehli bilmezse birbirini bu insâf değil Cüzî Türkçem ile söyleşemem sinesi sâf değil Osmanlıca bu, ne desem anlamayana lâf değil 37 Zindanda ki Rüyeti Şîr Fârûk’a Hû itilâf değil Kitchener, Kanada 10 Kasım 2012 Herkul.org’da yayınlanmıştır. Hiç Şair Şair müsveddesiyim, acemi ve çaylak Ağarmadık kılım yok, beyazdır sakalım Saklamak boşuna çaba, epey çatlağım Yüce dağın tepesinde dervişçe yaşarım Hikmet sormaya gelenlere acırım Kendi derdime çarem yok, ağlarım İlacım olsa önce kel başıma sürerim Deli akan akarsudan ak ilham alırım Suyumun kaynağı pâkize bir aşk gibi Birdenbire peydah oldu, zemzem gibi Şairde canın yarısıdır ilham, can suyu Özünden çıkmaya gör âlem kazar kuyu Parlayan güneşmiş ilhama kaynak bulak Bilinmezmiş sırrı, tükenmezmiş kutsi ulak Şair, tepeden iner de kutsi emaneti verir Kenarında oturana bol ferah, umut verir Can dosta bakarak sunmuş emanetçiye kitabı Nehrin karşı yakasında zombilere inat kitabı Pötlek gözlüler, kine nefrete hapis sarhoşmuş Şehvetine zebûn olanlar, zil zurna sarhoşmuş Ekserisi çok çirkin cüzzamlılar, eğlenir zombiler Şehvet, öfke ve akılda sınırsız yaşar ölü zombiler Şair onlara uymayın der hikmetli sözler söylermiş Geldiği yüksek tepeye döner, herkese laf söylermiş 38 Şairi seyredenler şaşarmış haline, pek küçümsermiş Sen Derviş olamazsın diyen şiirini pek küçümsermiş Gizli, sade derviş erenmiş, Ali, Hızır, İlyasmış mürşidi Kendini bilmiş de okumuş, Kâinatın Sahibi tek mürşidi Şair dedi: Sevgisi kuşatıcı ve herkese yetecek kadar Azim ve Gafûr’dur, en büyük, celâli sultanlığı kadar Merhameti, şefkati, keremi, sonsuza el açan hiç şair Kırık hârâbe kalbleri onarsan yeter, dünya hiçtir şair Kitchener, Kanada 15 Ekim 2012 Herkul.org’da yayınlanmıştır. Arayan Yolcu Arama Allah’ı, ne havra, ne kilise nede camidedir Her şeyde her yerde, seven kalpde cemi câmidedir Arayan yolcu kâinatda bulur izi, sürer yüzüne özü Kimse ölmez bulup görüştü mü ölümsüz kalır sözü Gerçeğe lal sahte gurular, şeyhler sarmış her yanı Sıfır lider az, bencil diktatör, hava civadır her yanı Hakka dilbeste lider şeffaftır, camdan daha berrak Övmez kendini, bildirir sana kendini, sudan berrak Hazineler gizlidir harâbelerde, yıkık gönüller sultân Kırık kalpler taşır aşkı, sırça sarayda ne gezer sultân Dil bezirgânı ara bozar, sözü sanki kedimsi mırıltılar 39 Suskun âşık kalbe vücutla konuşur, aşktan mırıltılar Nasıl bilirsen Rabbi, nefis öyle bilir, görür, konuşur Kin, haset kıskançlıksa işi, dil azabı, nefreti konuşur Yaradılanda Yaradanı gören derviş suçlamaz âlemi Bilir rahmeti sonsuz aşkla sabırla kuşatır tüm âlemi Yalan hayalde bedbâht üzülür, duyarsa Hakka yolcu Bitmeyen bir sanatsın, insân bu mükemmelliğe yolcu İçte, dışta eser nice fırtına, alt üst olursun kader gizlidir Tesadüf yok, kaza, kader, ölüm, kıyamet ve gayb gizlidir Sabır miskînlik değil aksiyonla zıplayarak beklemektir Sabırlı bilir hilâl emekle büyür, iş dolunayı beklemektir Sabırsıza hep gülün dikeni görünür, bilmezki kokusunu Sabırlı bulutlu gecede dolunayı görür, duyar kokusunu Tüm kapılar kapansada elbet açılır bilinmez bir kapı Şükretmek ne zordur, kapılar sürmeli, kader bir kapı Sûfî verilmeyene hamdli, verilene herkes şükürlüdür Arayan bulur kalbinin aynası aşkı, her hâli şükürlüdür Doğru yola ulaşan yolcu kafaya bakmaz, kalbe çalışır 40 Vicdan söyler tek doğruyu el, kol, dil, göz Rabbe çalışır Zihin oyun oynar, nefis aldatır, pâk kalbe doğar güneş Bilirsen kendini, dönersin, Rabbin evi kalbte tek güneş Roma, İtalya 23 Ağustos 2012 Herkul.org’da yayınlanmıştır. Aşk Tek Elif’tedir Gönle açılmadan cihânı feryat figan ağlar gördüm Rahman’ın rahmet eserlerini tecelli etti de gördüm Perdeler açıldı da beni göreni, görmüş olanı bildim Rabbimin tükenmeyen sözünü tek bir Elif’te bildim Akıl susunca aşk konuşur, gönül tarafına geçtim Gönül nedir sorana gönül eri bilir dedim, geçtim Maruf ile ârife az çok sözcüyüm, kendimi ezdim Sanma ki gönülden evlâsı var, kötü ruhu ezdim İç okuma, kalb huzuru olmadan namaz olmaz Gönül eder Rabbe niyaz, halka yalvarma olmaz Gayesiz çile, bela olur da divâne yüceliğe ermez Aranılanın son merhâlesinde arayan aşka ermez Yüreğim aşk ateşiyle tekçe doğruluk konuşur Dinleyemeyen kabiliyetsize, densize konuşur Surat sık değişir, Nur sirete, mânâya görünür Akıl Sevgili’yi anlatmaktan âciz, hiçe görünür Malı kıbleyse canından kıymetlidir, canı yoktur Külhanı ambara yerleştirmenin anlamı yoktur Aldatan zâlimin kalbi bozuk, mü’minse ne yazar Az çoğa delildir, paraya tapanın aşkı ne yazar 41 Akıl kişilerin zindânıdır, aşk kısırdöngüyü çözer Aşk, teklif, plan fakiridir, taşkın gönül dili çözer Nefsini bilmek kalb işidir, aklını seven hep şaşar Lütfuyla kahrıyla evirir çevirir kalbi O, âlem şaşar Kimisi derya kuşu, kümese sığamaz, girmez Kimisi evcil hayvan, ormana konamaz, girmez Kimi özgür ruhludur, kafese koysan hep kaçar Kimi yüreğinde mühürlü, aşka sığamaz, kaçar Şeriat kadehinden akan ballı süt sarhoşa ziyan Kendine tapan nefislere soluduğu nefes ziyan Halk doğru sözden sıkılır ister nifak, oysa haram İkiyüzlülükte hoşnutluk bulanlara saadet haram Aşkı bilmeyen serkeş gâfil Hak yoluna girmez Câhile bin söylesen, işitip irfân yoluna girmez Şeytan yoluna girenin çoğu Rahmân’ı bilmez Gerçek müslüman olan er, isyanı çâre bilmez Aşk kaçkını aldanır, mühürlü kalb yola gelmez Bu nice ümmeti İslâm’dır, sünnet yola gelmez Ne Kur’an bilir okur, ne dinler, sohbeti bilmez Getirmez Salavât, Hak dostu Habibi de bilmez Mumla yoldaş ararım, nasipsiz kul yolu sormaz Gönlüm mârifet söyler, derdimi kimse sormaz Sabrım az, dilim iğneli ağdalıdır, kibirli bilmez Dosdoğru düz söylerim dikine, ölü kalb bilmez Gören deli sanır, has sohbetini dinleyen gitmez Veli sanan selâm verir, hâl ve makamlar gitmez Kerâmet göstersen ne, Elif'te aşkı herkes bilmez Rüyeti Şîr Fârûk hiçtir, Rabbi bilir, halk bilmez Kitchener, Kanada 1 Ekim 2012 Herkul.org’da yayınlanmıştır. 42 Vefâ Sadi der: Ağyara bağla gözünü Yoksa Hakk’a mahrem olmazsın Halvet-i sahiha’da yandır özünü Vuslatsız Şeb-i Arûs bulamazsın Vefâlı meskundur Harem odasında Bî hurûfu lafız u savt dili beytî Hüdâ Bin kusuru olsa af var aşk ocağında Zira hârı pişirdi kalbi her demi Hüdâ Vefâlılara vefâlıdır masduk-u sâdık Hatakâr âdemlere tevbekâr kıl ilâcı Göz yumulan sâfderûn davaya sâdık Sarih, zımnî bir kuvvet-i zahrdır ilâcı Vefâsıyla Rabbe muhatap olur âşık Vaadinde huluf yok, azmi cehdi var Dost dostunu terk etmez, olur âşık 43 Dert çok, derman yok, kavî ene var Akif der: Ahde vefâ, hürmet meçhûl Hıyânet sıradan yalan süslü her yerde Merhamet, şefkât, aşk mahfî meçhûl Hızır çeşmesi olsa gönle Hû her yerde Rüyeti Şîr vefâlı mülteci, affına sığındı Sıdk u emâneti ihlâsla örgüler belâgatı Livâü’l Hamd sancağında aşkına sığındı Nesimî, aşığı vefâlı bildi, ihsân belâgatı Kitchener, Kanada 28 Aralık 2012 44 Aşk’ın nişânı Halveti bilir Hakk’a celveti, Şâkird hilletle bulur devleti Halka sunmaz nefsi, izzeti, Müteheyyiç ruhtur sür’ati Rabbe rızaya teveccüh yolu, Kalbinde aşk’ın nişânı vüs’ati Ukbâ’ya dönüktür şevk yolu, Fakr-i olur mihneti, müs’avati Vech-î rahmete aşina anlar aşkı, Cümleden nefhâ olur Anka kuşu Zât-ı esmâya âşık anlar dil-i aşkı, Cihânda ikilik birde ol Hüdâ kuşu Hânümanı yıkık virânedir âşık Gönlü hazine, niyazla kıl huşu Serhoş olmadan sekrândır âşık Meyli mestâne, duyar ol huşu Yanan istemez hûr u gılmânı Zühd ü takvâda hârı vefâkârı Nice mâsivada sorar gılmânı Eyleme Yâr’i cüdâ ol vefâkârı Akıl mantık durdu, dil-i kalbi aşk Ezelden ebede berduş cihângârı Ar, namus, izzet, şöhrete yok aşk Bağ bostâna bigâne ol cihângârı Aşk ehlinin olmaz nâmı, nişânı Kimi nâ-şâd nerrâd olur nâ-Hak Zâlimin adı öfke, şehvet nişânı Halk içinde dildâr olur ehl-i Hak Kimi şâdân kimi irfân nişânı yok Halk içinde Hakikat erbâbı cânlar Hiçbir bahane bulmaz isyânı yok Cümle ariz amik cevâhir ol cânlar 45 Tûl-î emel sönerse kasr-ı emel doğar Sünnete tabi aşkı hayâta kıl Gülistân Yerde gökte melekler zikrine doğar Bülbülün Şeydâ’dır âlem ol Gülistân Keşke kibir dili kesik ola keşke lâl Zulmete teşne dili âh u vah nişânı Aşkla bâkî hayâta aksa âb-ı hayâtı Ölmeden evvel ölür ol aşkın nişânı Kitchener, Kanada 12 Aralık 2012 Herkul.org’da yayınlanmıştır. Kartal ile Serçe’nin Aşkı Özgür bir kartalım dağlar başında Yırtarım bulutları kanatlanır uçarım Durdurmayın beni, ah ruhum sıkılır Boğarsınız kartalı, uzaklara uçarım Keskin giz kuşbakışım tepeden görür Sığmazım kurallara, çöle sele uçarım Dağlar yuvam, bulut beyaz yorganım Rüzgârlarla yarışır, yüksek uçarım İkinci bahar ömrümde berk haykırırım Parçalar pençelerim, karanlığı yırtarım Haykırırım doğruları, ezerim yalanları Uç kartallarla zirvede buluşur uçarım Çift başlı kartalın sağ başı doğuya bakar Sol başı batıya bakar, zulümleri yırtarım Selçuk’um, Alparslan’ım, Kılıçarslan’ım Gönül okum nefsi avlar, ruhumla uçarım Lafı eğip uzatmam, asiyi acıtmam, kırmam Medenileri iknâyla yumuşatır şefkat sinem 46 İstihzâ etmezsem kırık kalbleri onarırım Ruhum sığmaz kabına, durmam uçarım Sarmalar yıkık dökük kalbi, aşkın saki olur Giy tevazu hırkasını, yıka kirini, günahlarını Yenilenme cehdiyle içindeki baği said olur Teyakkuz soluklanırsa şaki ölür said uçarım Kartala serçe şefkati gerek, izzetli, düzgün Duruşunla kuşat fakiri, serçe kalbim hıçkırır Ruhum serçenin aşkını duymazsa boğulur Nefes alamaz da belki kartal’ın düşü kırılır Hop hop serçe yüreğin bilirim kartalı sever Yıkarsın firâvunu, erenlik yolumuz uca açılır Enâniyeti itiraf eder, serçe kuşu tende bulurum Hiçliğime ağlarsam eğer, asil kartal yükselir Kitchener, Kanada 10 Aralık 2012 Herkul.org’da yayınlanmıştır. Şiire Okuyucu Eki Kartalın tüyüne saklanan serçe Kat kat göğü aşıp ufka erince Narin ayakları olur şirpençe Benzetir alemi dane pirince Daneyi tutupda yemek istese Kalbine boşalır gussa- vesvese; Nümayandır büyüklüğün herkese Ölçemez bunu cebir, ne de hendese Kartal kırklara karışır bir gece, Ayazın alnında titrerken serçe Anlarki sadece üç tüy, iki hece Bir kursak bir ümittir minik serçe Tıflı Debistan Yavuz, 47 Âşık cânı neyledi Âşık’ın cânı boğaza geldi Arş-ı azam ihtizâza geldi Sevdi inâyeti cân eyledi Mâşuk cânını kor eyledi Nice âdem aşkı demi buldu Kalem kaş okladı âhı buldu Kaynayan ateş râm eyledi Nefesi nefse zebûn eyledi Cânım içinde cânânı kıldı Hakk’a mahbub âşık kıldı Hak Ahmed'i kelâm eyledi Aşkı âşıklara harâm eyledi Firâkı sevdi göz yaş doldu Derdi gam ile gönle doldu Koca cân adayı dar eyledi Bahr-i âşıkları didâr eyledi 48 Rengin sarardı damı yandı Kendi etti köz buldu yandı Âh ile vah ile cevlân eyledi Hâs ihlâsı ol rahmet eyledi Girdi sivâyı buldu kayboldu Seyri billâh’ta aşk kayboldu Hiçleşti mahv-u fenâ eyledi Aşkını Hû fenâ fillâh eyledi Geçti cândan ef’âlini bildi Buldu kendi oldu naz bildi Nuruyla müstağrak eyledi Rabbini tevhid-i zât eyledi Meyl-i aşk ile ruhu cânı ağladı Kavline inanmadı kalbi ağladı Vâhidi vahdette kâni eyledi Rüyeti Şîr’i ol vefâsız eyledi Kitchener, Kanada 15 Kasım 2012 Herkul.org’da yayınlanmıştır. 49 Gark oldum Yaramı bildim Yâr’imden imiş Aklı neylerim akıl divâne imiş Derdimin dermanı Sultân imiş Gark oldum, aşk imândan imiş Lûtfunla insânı handân eyledin Cümle sıfâtları insânda eyledin Aciz kulun duâsını evlâ eyledin Döndüm, ismine hayrân eyledin Sırrı Yezdân’ın adı Vahdet olur Arz u semâda Rahmân vird olur Kâh cennet, kâh nâr Sübhân olur Cemâli Hak, cümlede zâhir olur Düştü aşkı odu birde kül etti beni Yanmaz oldu külüm var etti beni 50 Enâniyet yanalı közü hiç etti beni Hayretten hayrete ol şâd etti beni Gönlüm ateşle tutuştu yanar oldu Gözyaşı bulut oldu, yağmur oldu Cümle mevcûdâtı anan zikir oldu Yerde gökte kim varsa âşık oldu Yıkıldı küfür kalem, imân cânım Bildim vech-i Celâli anarım cânım Ne ben vardı, ne de irfânım cânım Gark olandır fenâyı Hak’da cânım Kitchener, Kanada 09 Kasım 2012 51 Kimi Ne Eder, Kimi Ne! Kimi acı sirkeyi tatlı bal eder Kimi tatlı balı diliyle eder acı Bülbüle kara çalar, nura söver Bataklık gülünü bin pişman eder Kimi İsâ nefesidir, ölüyü diriltir Kimi Deccâl’e uyar, sağı öldürür Süfyân balçıkla sıvar nurlu güneşi Yâddır müsrif, yahşiyi yaman eder Kimi çöplükte bile cenneti yeşertir Kimi varlı saraylı cehenneme yolcu Düşer kazdıkları kuyuya onca zâlim Zaman bu, Deccâli, Süfyânı rezil eder Kimi Azim’e kul olur, hiçlikte kutlu Kimi kul nefse köle, şeytâna put olur O verir kimine evlat, kimeyse servet Kulu kulla sınar, altını kara pul eder Kimi daim güler cihânda, zâhiri mutlu 52 Kimi dertleriyle pişer, gönül fâtihi olur Dili kulak eder, kulağıda hem dili belâ Ayaklar baş olur, kimi başı ayak eder Kimi akıllıları Rabbim çok işte kılar âciz Garip dervişe verir akıl, basireti bol olur Tâlim eder esmâda tecelliyi, eşyâyı okur Kalpsiz akıl kördür, akıllı kalp tenvir eder Kitchener, Kanada 19 Ağustos 2012 Herkul.org’da yayınlanmıştır. Derdime Çâre Her nere varsam aşk ateşi yakar canımı Çokluk içinde yalnızım, ah ne oldu bana Kalbim yana yana kanar, ruh sıkar canımı Zulmet içinde nâçârım, ah ne oldu bana Aşkınla yanar ciğerim olmuşum pâre pâre Garip doğdum cihâne, ne deliyim ne sâre Dilimin kemiği yok, çağırırım cemâli yâre 53 Ne yerde ne gökte, yok mu derdime çâre Sûreti insanın sîreti hayvan, siması nursuz Derin umman dervişin duru kalbi kusursuz Herkesin derdine dermânı derdinde gizlidir Dermân yerine ihlâstır ilacın amelde gizlidir O mâhiler ki deryâdır kendi kimdir bilmez Sanma Dost’tan cüdâdır dert nedir bilmez Hakîkat can kuşudur, Şerîatdır kanı bekası İlhâd ehli ne bilsin rehberi Musa’nın asâsı Dünyâya bağlanan istemez sanki hiç necâh Marîfetini bulanın çâresi gece gündüz sâlâh Felâh arayan olmaz nefs ü şeytândan emin Rüyeti Şîr Fârûk’un zikri, dili tevhitten emin Kitchener, Kanada 17 Ağustus 2012 Gece Yarısı 3. 30 Herkul.org’da yayınlanmıştır. 54 Dervişe Ne Gerek, Ne Gerekmez! Eğer sade derviş isen cümle âlem bilsin gerekmez Yola girene mal u mülk, şöhret, âr, benlik ne gerek Şudur budur diyene kırılma, arada ağyar gerekmez Derviş sövene dilsiz, dövene elsiz, gönülsüz gerek Sultanlar sultanını buldun ise kula kulluk gerekmez Hiçlikten başka sermayesi olmayana kibir ne gerek Bin yıl namaz kılan bir gönül kırsa dervişlik gerekmez Kimse kimsenin rızkını yemez, dervişe hamd gerek Dünyâyı seven onca yârenin derviş olması gerekmez Küllî serveti, terki terketmiş erene lâ mekân ne gerek Şeyhi şeytan yolcunun Hakk’a âşık olması gerekmez Derdine sabretmeyen yolda kalır, kalpte Dost gerek Aşk pazarında yanan özü bîzâr, cân u cihan gerekmez Dost’un evinde gözyaşı pınar olur, didişmek ne gerek Aşıkların işi âh u vah, zâr olur, bağ u bostân gerekmez Nice ermiş dervişe kalbi, gönlü mekândır, Habib gerek 55 Kendi kusurunu gören dervişe kimsenin aybı gerekmez Bir nesneye sevgi duyan gâfil kalır, aşka rüşvet ne gerek Dört kapı kırk makamda kırk bin hâlde müftü gerekmez Himmeti âli ruha hem Rab, hem Fahri Muhammed gerek Kitchener, Kanada 11 Ağustos 2012 Herkul.org’da yayınlanmıştır. A’raftayım Rüyamda cennet ve cehennem arasında A’raftayım. İki arada bir derede bikarar, eyvah ki kayıptayım. Bir cennetde, bir cehennem kapısında, bir A’raftayım. Şefaat ya Rabbi, rahmetinden umutlu bir ayıplıyım. Sur üflendi, yıkıldı arzı mevcudat, ama işte A’raftayım. Güneş bir mızrap boyu yakın, şaşkın şaşkın kayıptayım. Kaynadı denizler, yürüdü dağlar, bir solukta A’raftayım. Rahmansın ya Rahim, rahmetinden umutlu bir ayıplıyım. Dirildi çürümüş kemikler, emindim haşre, ama A’raftayım. Korkudan dizlerimin bağı çözüldü, mahvoldum kayıptayım. İskeletlere et giydirildi, yıldırım hızıyla bir koşu A’raftayım. Halıksın ya Hayy u Kayyum, rahmetinden umutlu bir ayıplıyım. 56 Gözler kan çanağı, fırladı yerinden, havf ile recayla A’raftayım. Hitler’in cesedine bürünmesini seyreyleyen dellalim, kayıptayım. Herkes çırılçıplak örtüsüz, halsiz bitap düşmüş halde A’raftayım. Halıksın ya Malikü’l Melik, rahmetinden umutlu bir ayıplıyım. Saf saf dizildi ümmetler, kitaplar sağdan soldan uçuşurken A’raftayım. Kazanma kuşağında eğer kaybettiysem, hayıf yazık bana kayıptayım. Adalet terazisi kılı kırk yararken, her hayrı şerri tartarken A’raftayım. Latifsin ya Cemal ü Kerim, rahmetinden umutlu bir ayıplıyım. Sı’ratı, köprüyü görmeden füze gibi geçtim, biiznillah A’raftayım. Birden cennete uçtum, bunca nimet içinde az ziyanda kayıptayım. Kevser havuzuna koştum, Yağmur Gözlü’yü görsemde A’raftayım. Azimsin ya Mutlak-ı Hakim, rahmetinden umutlu bir ayıplıyım. Nadir’in Varol’un cennetde dizilmişler boy boy, bir ihbarla A’raftayım. Zebaniler attılar cennetden tekme tokat, bir uyandım ki kayıptayım. Azaptan derisi sürekli yanan pötlek gözlüler arasında, evet A’raftayım. Gafursun ya Habir ve Halim, rahmetinden umutlu bir ayıplıyım. Özü ak Nedim’in korkma dedi, bende senin gibi burada A’raftayım. 57 Görevliymişiz A’rafta, bindim arabasına, sahiden şimdi kayıptayım. Deprem görmüş viranelerde avare, sarhoş divane, çaresiz A’raftayım. Adilsin ya Müzhiri Hakim, rahmetinden umutlu bir ayıplıyım. Akrepler, yılanlar, zehirli haşaratlar soksada, yanmadan A’raftayım. Cennet Zebanisi bekçi laf anlamıyor; insafsız kapıcıdan kayıptayım. Korkutmuyor Zebaniler kovsalarda cennetden, sıfırlandım A’raftayım. Kadirsin ya Samed ve Ehad, rahmetinden umutlu bir ayıplıyım. Varsın geçit vermesinler cennete kapıcı Zebaniler, kapında A’raftayım. Celal-i Vechinle, azim sultanlığınla Sana hamd olsun ki, kayıptayım. İzle dedim Nedim’e, helakdır kayıplar; hoplayacağım, çünkü A’raftayım. Selamsın ya Ferd ü Kuddüs, rahmetinden umutlu bir ayıplıyım. Bir zıpladım, pir zıpladım, Zebani dahi şaştı kaldı, olmaz ki A’raftayım. Buraktan hızlı asansörle çıktım cennete, yokken sormuşlar, kayıptayım. Kutlu dosta göz selamı çaktım, süzdü ve göz kırptı; üzülme A’raftayım. Tevvabsın ya Mü’min ve Vehhab, rahmetinden umutlu bir ayıplıyım. Huzurla bembeyaz giyinmişti son devrin süvarileri, vazifeli A’raftayım. Ne cehennem gördüler, nede bir lahza azap, şükür ki kazançlı kayıptayım. Otuzüç yaşında, siyah gür sakallı, nurlu gençti Kevser’de, geçici A’raftayım. Allahım Vedüdsün, fazlından, lütfundan, kereminden umutlu bir ayıplıyım. 58 26 Ocak 2012/ Toronto, Canada NOT: Bu şiirim, 30.01.2012 tarihinde www.herkul.org adlı web sayfasında ve Şubat 2012′de Çorum’da yayınlanan Kilim adlı Edebiyat ve Kültür dergisinde yayımlanmıştır. Şubat 2009′da rüyamda net olarak görülen bu şiirden dolayı ismimi şair olmadığım halde nefsi kelamı dökülürken Rüyeti Şîr Fârûk olarak değiştirdim. Peki Rüyet ve Rüya nedir, rüya ile amel edilir mi, edilmezse rüya neden peygamberliğin altmış cüzünden biridir? Bir ömür boyu, onun yarattığı şu kâinattan yine onun ihsan ettiği beden ile istifade eden ve her biri ayrı bir ilâhî ihsan olan akıl, kalp ve hissiyatıyla nice hakikatlere muhatap olan insanoğlu, kendisini bu kadar lütuflara gark eden rabbini görmeyi elbette aşk derecesinde arzu ediyor. İnsan kalbine yerleştirilen bu arzunun cevabı, cennette verilecek ve insan, cennet lezzetlerini çok gerilerde bırakan en ileri ihsana böylece ermiş olacaktır.Rüyet hakkında çok münakaşalar cereyan etmiştir.Onların ayrıntısına girmeyeceğiz.Ana hatlarıyla, ehl-i sünnet alimleri rüyetin haktır ve câiz olduğunda, mahiyetinin ise bilinemeyeceğinde ittifak etmişler. Dalâlet fırkalarından olan Mutezile mezhebinde ise rüyet kabul edilmez. Her şeyi akılla halletmeye çalışan insanoğlu bu büyük tecellinin nasıl olacağına da az kafa yormuş değil. Gerçekte bu saha aklın değil kalbin, düşüncenin değil zevkin sahasıdır. Ama,akıl uzaktan uzağa da olsa bir şeyler anlamak, bazı ipuçları yakalamak ve tatmin olmak istiyor. Allah Resulünün (asm.) ifadesiyle, “Gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve insan kalbine gelmemiş” bir âlem olan cenneti ve en büyük bir ilâhî rahmet olan rüyeti, bu dünyada nasıl anlayabilir ve nasıl kavrayabiliriz! Ama insan aklı rahat durmuyor.Öte âlemde ihsan edilecek ve ancak orada zevk edilebilecek bir hakikatin aklî izahını bu dünyada istiyor. Nur Külliyatından Sözler’de “Göz bir hassedir ki, ruh bu âlemi o pencere ile seyreder.” buyrulmakla, ruhun başka âlemleri bu göze muhtaç olmadan da seyredebileceğine işaret edilir.Bunun en güzel misâli rüya hadisesidir.Mesnevî-i Nuriye de ise “Ruhu cismaniyetine galib olan evliyanın işleri, fiilleri, sürat-ı ruh mizânıyla cereyan eder.” buyrulur.Bilindiği gibi, cihet ve yön ancak beden için söz konusu. Ruh için ön, arka, sağ sol gibi kelimeler kullanılmaz. O halde, ruh bedene galip olunca yön ve cihet devreden çıkar ve ruh, her tarafı birlikte ve beraber görebilir. Nitekim, Allah Resulü (asm.), arkadan gelenleri de aynen öndekiler gibi rahatlıkla görürdü.Ehl-i cennetin ruhları bedenlerine galiptir. Bir anda birçok mekânda birlikte bulanabilirler.Ve yine cennet ehlinin görmeleri de bu dünyadakinden çok ileri bir seviyededir. Aralarında gölge ile asıl kadar fark vardır. Dünyada sadece maddi eşyayı görebilen insan gözü kabirden itibaren artık melekleri göremeye başlayacaktır. Buna bir de, rüyetteki ilâhî yakınlığın nuru eklendiğinde, o kâmil ruh, o anda bir feyze gark olacak ve rabbini cihetten, mesafeden ve şekilden münezzeh bir keyfiyetle seyrederek kendinden geçecek ve kalbi nice mânevî zevklerin cevelan ettiği bir ummana dönecek ve o bahtiyar kul, cennetten edindiği zevkle kıyaslanmayacak kadar ileri bir hazzı, rabbinin rüyetiyle tadacak, mest olacaktır. 59 Üstad Bediüzzaman hazretleri, vahdetül-vücut meşrebi için, “Tevhitte istiğraktır.” buyurur. Bu fâni âlemdeki görme, işitme, yeme, içme kısacası her şey, ebediyet yurdundakilere göre ancak gölge derecesinde kaldığı gibi, bu dünyadaki istiğrak hâlinin aslı da tariflere sığmaz bir ulviyet ile, rüyet hadisesinde kendini gösterecektir.Rüyeti müjdeleyen bir âyet-i kerime:”Nice yüzler o gün ışıldar, parlar; rabbine nâzır (onun cemâline bakmaktadır).” (Kıyamet Suresi, 22) Asrımızın büyük âlimlerinden Elmalılı Hamdi Yazır, bu âyetin tefsirinde şöyle buyurur: “Ehl-i sünnet, bu bakışı, rüyet mânâsıyla anlayarak ahirette müminlerin Cemâlullahı rüyetini ispat etmişlerdir. ‘lenterani’ye (sen beni göremezsin ) ayetine sarılan Mutezile bu bakışı intizar (bekleme) mânâsına haml eylemişlerdir. Halbuki gayeye ermeyen intizarın neticesi neşe değil, inkısar-ı hayal ve elem(dir)” Lenterani, “sen beni göremezsin” mânâsına geliyor. Cenâb-ı hakk’tan, rüyet talebinde bulunan musa aleyhisselâma bu ilâhî kelamla karşılık verilmiş.Füsus şarihi, değerli bilim ve fikir adamı Ahmed Avni bey, Musa alehisselâmın rüyet talep etmesini rüyete delil olduğunu beyan eder ve buyurur ki: Rüyet muhâl olsaydı, Musa (a.s.) böyle bir talepte bulunmazdı.” Ahmed Avni Bey, rüyet halinde kişinin kendinden geçeceğini, kendisinde varlık namına bir şey kalmayacağını, ilâhî tecelliye ve yakınlığa gark olacağını ifade ederek cennetteki rüyet için önemli işaretler verir. Rü’yetle ilgili bir âyet-i kerime: “İyi davrananlar için daha güzel karşılık, bir de ziyade vardır.” (yunus suresi, 26)Ayette geçen “ziyade” kelimesini, Allah resulü (a.s.m.), “rahmanın cemâline nazar” şeklinde tefsir etmişlerdir. 60 AŞK 61 Aşkı Bilmeyen Gâfil Aşkı bilmeyen serkeş gâfil Hak yoluna girmez Câhile bin söylesen, işitip irfân yoluna girmez Şeytan yoluna girenin çoğu Rahmân’ı bilmez Gerçek müslüman olan er, isyanı çâre bilmez Aşk kaçkını aldanır, mühürlü kalp yola gelmez Bu nice ümmeti İslâm’dır, sünnet yola gelmez Ne Kur’an bilir okur, ne dinler, sohbeti bilmez Getirmez Salavât, Hak dostu Habibi de bilmez Mumla yoldaş ararım, nasipsiz kul yolu sormaz Gönlüm mârifet söyler, derdimi kimse sormaz Sabrım az, dilim iğneli ağdalıdır, kibirli bilmez Dosdoğru düz söylerim dikine, ölü kalp bilmez Gören deli sanır, hâs sohbetini dinleyen gitmez Veli sanan selâm verir, hâl ve makamlar gitmez Kerâmet göstersen ne ki, evliyalığı kimse bilmez Rüyeti Şîr Fârûk hiçtir, Rabbi bilir, halk bilmez Kitchener, Kanada 11 Ağustos 2012 Herkul.org’da yayınlanmıştır. 62 Aşk Neye Benzer? Aşkı olmayan sert, sarp taşa, aşk bir güneşe benzer Taş kalplinin dilinde diken biter, sözü savaşa benzer Aşkını bulamayan mâşuk, kırık, yaralı serçeye benzer Kaynayan gönlü muma döner, erir, düşü yasa benzer Ömür geçer, akar su misâli, tez geçen bahara benzer Yaz ayında öten mevsimlik ağustos böceğine benzer Hayalleri türlü türlüdür, tuli emeli biten kışa benzer Hakta karar kılmayan nefis, serapa, susuz çöle benzer Maksûdu didârına çıkan üç yol ebedte menzile benzer Biri Cennet, biri Nâr, diğeri A’raf’a varır yol, biri benzer Sultanı bilen erene ihsân yağar da yok olan vara benzer Seferdeyiz geriye dönülmez, aşk kalbe inen nura benzer Dünyaya gönül veren pişman olur, âhiri hüsrana benzer Gıybet, yalan, iftira söyleyenin hâli didâr düşene benzer Veli kulun dili aşkıyla şirinleşir, özü şeker şerbete benzer Nice peygamberler, evliyalar, alperen aşk ile dosta benzer 63 Nefsine düşman olan yavuz yoldaşa, mert dervişe benzer Hânûmanı terk eyleyen yâren, ancak Hakka dosta benzer Aşk ışığı içi dışı kuşatır, aşksızlık ruhsuz kara taşa benzer Kalbi kara âdem sesi kargaya, dervişin sesi bülbüle benzer Kitchener, Kanada 11 Ağustos 2012 Herkul.org’da yayınlanmıştır. 64 Ruhumun Aynası Aşk Çılgınım, delişmenim, dik, onurlu, mağrurum pek Bir o kadar da serkeş, hoyrat, hırçın, asi gözüpek Ağırbaşlı, sabırlı, alıngan, duygusalım tıpkı bir göl Zıt kutuplarda her iklimi yaşarım, bir nehir, bir çöl Arıyorum, ruhumun aynası izimi, bir ruh ikizimi Canımın dengi gamdaş, sırdaş, iki iken O tekimi Ruhdaşım, okyanus kadar ilim yüklü, engin derin Kadife kadar yumuşak Halim, sıcak, serin mi serin Arıyorum, safi aşkı, kalbim dinlemiyor özümü Eksiklerim gani gani, sıfırım, dinledim közümü Aklım değil, yüreğimindeki yangın bana kılavuz Başkasının aynasında aramam boş, O tek kılavuz Arıyorum, dürüst, samimi, candanda öte bir canan Can kuşumu bulmak zor, bedel ister aşk, belki anan 65 Kapılar sürmeli, haset, kin, nefret kurmuşlar pusu İyi niyetim olmuş saflık aptallık mesleği, aşka pusu Arıyorum çıkarsız, hesapsız, pazarlıksız, sevgi zamanı Bir aşık olma zamanı vardır, birde yazılı ölüm zamanı Ya merkezindeydim aşkın veya hasretle dışında divane Doğmak için ölmeden ölmeliydim, aşksız gönül virane Arıyorum, kasvetli tünelde hasretle aşkımdan yana yana Ya çöllere, dağlara vuracaktım, ya kalacaktım yana yana. Kaderin yol ayrımındayım aşkın, en dakik saat ustasıydı, O. Haberi olmadan yaprak kımıldamaz ki, Evvel ve Batındır, O. Aradımda buldurdu ruh ikizimi, aramayan bulmaz İlahi aşkını Arama dışarıda şeytanı, damarlarında dolaşır, engeller tek aşkını Yok ben sen biz, onlar şunlar bunlar; var hiçlikten varlığı Yaradan. Hepimiz birbirine bağlı tek inciyiz, Bir’dir Bir’i sever, Bir Yaradan. Rüyeti Şîr Fârûk 31 Mart 2011 Toronto, Kanada NOT: 2 Nisan 2012′de Herkul.org’da Sizden Gelenler bölümünde yayınlanmıştır. 66 Aşk’ın Kanunu Aşk kitabının her sayfasında vahdet birlik yazar Aşksız ilim kör nâkıs kil u kal kuru sözler yazar Aşk canımın hâsılı Celâl’iyle kanun Cemâl yazar Aşka canını fedâ kılmayan ilmi suya boşa yazar Aşk’ın kanunu, düşen çâresizi kaldırmaktır insanlık Aşksız yaşayan kalp ölü, zombide ne gezer insanlık Aşkla insan fâni, bir canı incitmezde dirilir insanlık Aşk Hakk’a müteveccih, karıncayı incitmez insanlık Aşk neyini dinleyen serhoşa dünyalık pek acuze gelir Aşksızlık aklı kibirli kılar, gönle tabi kula garibe gelir Aşk’ın ıstıraplı lezzeti fakirin kalbinde sahavete gelir Aşkta mamur olanın mülkü virâne olsa ne ki, vız gelir Aşk gönlü perişân eder, cismi yok olur divâne eyler Aşksız belâ denizini bilmez balıkı alıkça beter eyler Aşk gönlü hem abâd eder hem yıkar azı define eyler Aşk’ın muhabbeti doğan kalbe imân küfrü dar eyler 67 Aşk dokuz felek arş u ferç aşkında hep devrân eder Aşksız bile zevki Muhammedi’de aşkla salâvat eder Aşkına lütfünde kahrında hoş visale ihlâsı gaye eder Aşkın kanunu, dervişin kalbinde zikriyle tecelli eder Kitchener, Kanada 17 Ocak 2013 68 ŞÂKİRD AŞKI 69 Altın Nesil Aşk u şevk ile neşv ü nema bulursa iman heyhat! Küfür umman olsa korkma, yine gel ey serhat! Şu ezanlar, şehadetler ki, mücahedemiz İslam şiarıdır. Gözyaşlarıyla yoğrulan bu hamur Asım neslinin iş’arıdır. Bir ben değil, bütün gözler yollarda herkes seni gözler. Elimde ümit kasem, beynimi kor, kalbimi hicran deler. Çilesiz, ihlassız derbederim, sinemdeki yük bağrımı keser. Asırlardır gayrı kalmadı, kurudu ne olur bir tas kevser… Aşkımız, sevdamız Leyla ve Mecnundan ileri. İnayet Allah’tan ihsan, yardım gelir gani gani. İhlas, samimiyet, sabır her kulun azığı, neferi. Geldik, gideriz bir lahzada, her insan seferi… Burnun pek büyük, kaşıma, uzatma her işe. Enaniyetin umman gibi, sanki granitten bir şişe. İhlas, samimiyet, uhuvvet sana bulunmaz üç ilaç. Yeis, acele, gıybet her dem beladır, her dem kaç… Kabım, kabıma sığmıyor, her yanım fokur fokur heyecan, helecan. Gözyaşım çağladı durmuyor, hizmete susamışım her lahza her an. Hizmettir ancak şiarım, kalmasa da damarlarımda bir damla kan. Gayem rıza-yı İlahi, istemiyorum ne makam, ne şöhret, ne de şan… İlk akıncın şehit oldu, bildin mi nedir, nerede bunun sihri? Önden giden atlılar felah buldu, verdiler canla diyeti, mihri… Koş çatlarcasına vakit bu zamandır, kalmasın günahların kiri. Kınalı kuzulardı altın nesil, belki de onlardı erenlerin Piri… Rüyeti Şîr Fârûk NOT: 13 Şubat 2012′de www.herkul.org da Sizden Gelenler köşesinde yayımlanmıştır. Şiir değişik tarihlerde, mekan ve ülkelerde parçalar halinde yazılmıştır, aslı aşağıdaki gibidir. 70 Altın Nesil Aşk-ı şevk ile neşvü nema bulursa iman heyhat! Küfür umman olsa korkma, yine gel ey serhat! Şu ezanlar, şehadetler ki, cihadımız İslam şiarıdır. Gözyaşlarıyla yoğrulan bu hamur Asım neslinin iş’arıdır. 1988, Alanya * ** Bir ben değil, bütün gözler yollarda herkes seni gözler. Elimde ümit kasem, beynimi kor, kalbimi hicran deler. Çilesiz, ihlassız derbederim, sinemdeki yük bağrımı keser. Asırlardır gayrı kalmadı, kurudu ne olur bir tas kevser… 1991, İstanbul, Çamlıca Yurdu * ** Aşkımız, sevdamız Leyla ve Mecnundan ileri. İnayet Allah’dan ihsan, yardım gelir gani gani. İhlas, samimiyet, sabır her kulun azığı, neferi. Geldik, gideriz bir lahzada, her insan seferi… 71 28 Aralık 1991, İstanbul, Çamlıca Yurdu * ** Burnun pek büyük, kaşıma, uzatma her işe. Enaniyetin umman gibi, sanki granitten bir şişe. İhlas, samimiyet, uhuvvet sana bulunmaz üç ilaç. Yeis, acele, gıybet her dem beladır, her dem kaç… 22. Şubat 1992, 1. No’lu Komünist Partişkola Yatakhanesi, Bakü, Azerbaycan * ** Kabım, kabıma sığmıyor, her yanım fokur fokur heyecan, helecan. Gözyaşım çağladı durmuyor, hizmete susamışım her lahza her an. Hizmetdir ancak şiarım, kalmasada damarlarımda bir damla kan. Gayem rızayı İlahi, istemiyorum ne makam, ne şöhret, nede şan… 24 Şubat 1992, 1. No’lu Komünist Partişkola Yatakhanesi, Bakü, Azerbaycan * ** İlk akıncın şehit oldu, bildin mi nedir, nerede bunun sihiri? Önden giden atlılar felah buldu, verdiler kanlı diyeti, mihiri… 72 Koş çatlarcasına vakit bu zamandır, kalmasın günahların kiri. Kınalı kuzulardı altın nesil, belki de onlardı erenlerin Piri… 25 Aralık 1991, İstanbul, Çamlıca Yurdu NOT: Bu şiirimin ilk kıtası Sızıntı dergisinde 1988’de yayımlanmıştır. Şehit olan ilk akıncı olmak arzusuyla yazılan son sıradaki dörtlük gerçek olmuş, ancak şehit olan ilk akıncı olmak şerefine, beraber yola çıktığımız, Mart 1992 ortasında, Ramazan ayında Balaken ile Zakatala arasında vaaza, canan sohbetine, tebliğe giderken trafik kazasında Mehmet Selim Tunç ulaşmıştır. 73 Altın Kafes Rüyamda sonsuz kevserin başındasın Kana kana su içiyorsun, doyamıyorsun Bembeyaz atlın gelir, saf pınar başındasın Yana yana seviyorsun, hiç doyamıyorsun Nur doğmuş etrafında, ebedi sevgin mayası Fıtrilik, samimi sade ihlasdır davanın mayası Aldatmazsın, şiarın doğrulukla o ilim mayası Özün sözün bir ama yetmez, hani aşk mayası Sevdiğini seni sevdiği kadar çokca seviyorsun Biraz küsse aşka, saçma kaprisle darılıyorsun Yılana, akrebe, domuza küsmeyen aşkımsın Pozitif enerji, sevginle acılı acısız yakıyorsun En katı kalpliler vicdanında bile o aşkı dinlersin Bir tek kendini seven narsiste olsa, hissedersin Aşk çeşmenle aşk sanatınla aşk u zehri içersin Sırrın ifşa oldu diye aşıkı kırıp niye fizuli yıkarsın 74 Ölümsüz sevgi, aşk neydi peki, bir anlık mıydı? Yıldırım gibi kalbine düşen tek bir şimşek miydi? Ölmek istiyorsun, yoksa ölen itibar, izzet miydi? Çok mu önemli rezil rüsvay olman, peki aşk neydi? Yalnızlığa sığınıp kaçarsan şefkat tokadı yersin Bahanelere takılıp kalırsan, zecr tokadı yersin Ne mi yapmalısın, aşk u şevk ile Allah’ı yersin Fanide bakilik bekalık arardın, şefkatle yersin Hem beni yenmek istersin, hem inkar edersin Samimi gönlünle çatışır, boşuna inkar edersin Zafiyetin yok sanırdın, sökülürde inkar edersin Davul bile dengi dengine der aşkı inkar edersin Ruhun boğulur, sıkılır, aşksız koskoca bir hiçsin Çok gururlu, onurlusun, kimseyle dertleşmezsin Bir çıkış arıyorsun kırık kalpden, aşkı tariften belli Yorgunluğun verdiği mahkum, altın kafeste esirsin 75 Akıllı mantıklı kalpli bir delisin ama mutlu musun Yaşatmak için yaşarsın, başkasına avuç açmazsın Çileni ötekine söylemez, deva merhem sormazsın Ayrılık, gurbet, kurbet, tecridle kendini avutursun Layık görmezsin kendine garibi dikenli al Gülüm Solmak istemezsin, solmaz aşka sevdalı bülbülüm Bülbülü şakıtan gülün kokusu, tertemizsin Gülüm Sana kınama yok, altın kafeste gurura esir Gülüm Kitchener, Kanada 04 Temmuz 2012 76 Edep ya Hû! Cevâhir kadrini ancak cevher-fûruşân bilir Edep ya Hû, buda geçer; hikmeti zîşân bilir Hastalığı, şifayı afiyeti veren, def’ eden bilir Edep ya Hû! Edebi, imânı derûn edipler bilir Edepten mahrum olan lütfundan mahrum Edep ya Hû! İnkârcı olur edepten mahrum Kâmil insan, ahlâkın en yücesiyle serfirâzdır Edep ya Hû! Akıl kalbe fısıldar edebin azdır Görüyorsun, kalbi saran kibir, gurur dil-i belâ Edep ya Hû! Hayâ imândan, edepsizliktir belâ Süslü püslü sözler değil, kalbe hâlin tesir eder Edep ya Hû! Sefahât fenâdır, insanı rezîl eder Hayâsızın hayâtı zehir zemberek yılandan beter! Edep ya Hû! Utan! Bilemedin Hakkı ömrün heder Evvelâ anlat nefsine sonra halka vaaz ver, et hayâ 77 Edep ya Hû! Heybet, hayret, minnetle oluşur hayâ İhlâsı ihlâl hayâsı vefâsız temkinle Hayiy bulur Edep ya Hû! İlâhî ahlâk olsa fıtrat hayâyı bulur Kendine Hakk’ın nazarıyla bakan Hayyı bulur Edep ya Hû, buda geçer; hayâ, Kayyum’u bulur Kitchener, Kanada 01 Ocak 2013 78 Füsunlu günler geceler Füsunlu günler gecelerde her şey susar Zaman büyü sihirle efsunlu gelip gider Paragraf paragraf akar kalbe sünûhât Harfsiz isimler latifeler dökülür bir bir Fecrin sihirli esintisidir mûsiki banyosu Sırılsıklam ıslanırsın ilhâm yağmuruyla Sehl-i mümteni olur bilinmez kelimeler Ne hutbeler, şiirler, ne aşklar irâd eder İclâl hayâ ruha marifet kevseri içirir Cennetden lâl u gühâr rayihâ damıtır Büyülü atmosfer ince şarkılar mırıldar Gönül ufku kabarır revh u reyhân olur 79 Ezan, sağırı gerer, oku camı delip geçer İnsan olan insana Hak işittirir hak sözü Yüz bin ayet olan dilek dil olur konuşur Kırk bin levhâda yüz bin bürhânı okur Hem vahdete hem kudrete şahitleriz biz Yıldızları dinlesen hutbe-i şîr’i şiiriyiz biz Bir Kadiri Zül Celâl’a mûti nurefşânız biz Allah’a emânet bir davada sırlı esrarız biz Kitchener, Kanada 31 Aralık 2012 80 Aşk Şarabı Doldur aşkım, demli çay içelim Elinden zehir olsa, yine içerim Aşk şarabını bade der, içerim Sırra kadem basar, aşk içerim Deme alem ne der, içersen şarap Dinin engel içmene, haram şarap İman tarumar olmuş, kalp harap Ölmüş ruhum, aşksız iman serap Büzemezsin milletin ağzını aşkım Ne dili korurlar ne iffeti tek aşkım Müslüman çok, mümin yok aşkım Canı cananı feda eden yok aşkım Sorarsın, cennetin şarabını mı istersin Bal mı süt mü, yoksa şarap mı istersin Tuba çiçeğin şarabı su sanır, istersin Yanan yüreğindeki zakkumu, istersin 81 Aşık Rüyeti Şîr Fârûk istemez hiç şarap Ancak aşkını ister, safi aşkı, içmez şarap Cennetdeki söndürür ateşimi, adı şarap Erenler bilir, alem ne bilir, O aşktır şarap Toronto, Kanada 11 Nisan 2012 Her Geceyi Kadir Bil, Herkesi de Hızır! Ey şerefi, ihsânı bol dolu Kadir, aşk u murâdan gece! Gecesi Kadir olan kulun gündüzü hep bayram olur! Bize her gün gece Kadir, her insan Hızır ile İlyas olur! Kadir Gecesi’ne eren âşıka seher doğsun gerekmez! Ah kadrini bilmediğim günler, kalbe doğsun güneş! Nur ile dolsun ufkuma, koklasam Gül-i Muhammedi! Kadir ile dünya feyiz ve bereketlerine boğuldukça! Gelişin âlemleri nura gark eder, yüce şerefin artsın! Kadr ü kıymetini bilenler olur âşık, kadr ile ey Kadir! Seksen yıl bin aydan hayırlısın, Haşre değin umutsun! 82 Hak âşığı kul gem vursa nefse, ne bela var, ne gam! Vuralım başımızı taşlara, aksın göz yaşımız durmasın! Kadiri kadir bilmeyen âşıklara ağlayıp gözyaşı akıtalım! Tâ kıyâmete kadar döğünelim, nerede gizlisin ey Kadir! Kadir kıymet bilmez oldu âdem, kıymet bilene gidelim! Hayırsız komşudan yaman kardaştan kadirdân evlâdır! Kadr-âşina olana canım kurbân olsun karınca kadrince! Kadirşinas olan değer bilir âlî tutar kadr ü kıymetince! Âsaf’ın mikdarını bilmez Süleyman olmayan vicdanınca! Bilmez insan kadrini, itibarını, âlemde insan olmayınca! Kitchener, Kanada 14 Ağustos 2012 Gece Yarısı 3.30 83 Aşk u Kalp Kâbe’dir Bizim dergâhımız kalpleri onarma meclisidir, yıkma yeri değil, her onarılan kalp bir Kâbe’dir Harranlığım ateş gülüdür, kalpde başlar, kalpde biter, samimi gönülde hâlis niyetim Kâbe’dir İnzivaya, tamamen terki terk ederek yalnızlığa çekilen yapayalnız takvâlı kulda, imân Kâbe’dir Müslüman olmak susmak ve onaylamaktır, insanlık mertebesine ulaşan müminde kalp Kâbe’dir Aşkı ve edebi kuru ekmek yiyen kadının oğlu efendiler efendisinden öğrendim Hakk’a köle kul oldum, köleliği kimseye kaptırmayan efendiden aşk öğrendim Kalbim Rabbimin evi, sevgi dolu kalbin kölesiyim, kırık kalpleri tamirle öğrendim Sevginin, aşkın, bir kalbi kazanmanın ahmakçasına kölesiyim, aşkı geç öğrendim Kitaptan âleme, esmâya, mahlukata, masnuâta tecelliler arayan bir devri garibim Edepliye, edepsize her zaman okuma gözüyle bakan, sefere çıkan aşka yolcuyum Fânileri kendime köle etmez Hakta köle olurum, kalpleri eşit kalp hizamda eceyim Konuştuklarımızla geleceğimizi inşa ederim, ihlaslı istemenin esrârında pîri duâyım Mütehârrik kartal gibi özgür bir ruhum, meyyiti mütehârrik gibi yaşamam çok acıtır Varsa bir meziyetin bırak hafa toprağında gizli kalsın, ifşâ etmen inayeti, ilhamı keser Tohum toprakta gizli kaldığı sürece inkişâfa meyil gösterir, gizlenmezsen nimet kesilir Kabiliyetler de toprak üstünde olan tohum gibi neşvü nema bulamaz, rüzgârlar savurur 84 Aşk kalbinizde oldukça ulviyet kazanır ve çoğalır, ifşâ ettikçe elmaslar kara kömür olur Sufli bilinme arzusu altına ucuz pazarlarda müşteri aramak gibidir, çöplükte sarraf az olur Kerâmet, rüyâ boyutunu anlayan pek olmaz, gizli ve özel tutuldukça hediyeler ziyade olur Harâbe kalpde hazineler gizlidir, dergâhına sadece garipler düşer, faydalı olurda insan olur Kitchener, Kanada 06 Temmuz 2012 85 Aşk-ı Mârifete Ayna Kalbimin ufkunda ışıksın aşkınla bir tanem Hatalarıma rağmen vefâlısın, yıkıldı sanem Varlığınla üveyklendi ruhum, sıfatda senem Ölümsüzlükte buluşalım, sonsuzlukla birem Cennete, dünyaya sığmadın, sığdın kalbime Ârifim mârifetine, aşkın doldu acılı kalbime Âcizimtecellini zikre, yazık üzgün kalbime İnsanlık kulluğunda doğdu neşeyle kalbime Kelebekler gibi özgürüm, ruhumdasın cennet Emrine amâdeyim, dünyam, ukbâm ola cennet Her dâkika, an ve boyutta buldum seni cennet Yeni hikmetlere âşık ağlar, güler, kalbi cennet Fakrla kalp gözünü açan aynalarda koca hiçim Aç sonsuz, tükenmez hazineni, istemez tok hiçim Kibirli, cimri zengin fâkir, zengin gönlüme hiçim Adınla kredinle dolaşırım her yerde, Sen’de hiçim 86 Çağlayan olur gözyaşım, içte pek cezbeli sessizlik Hırıltılı şelâleyim, ormanda esen rüzgâr sessizlik Okyanusda Reng-i Hüdâ, sibganda boya sessizlik Dokunsan yağmur olup yağan, deli dolu sessizlik Yandım bir kere Od’una, karşı konulmaz aşkına Kavuşana kadar yoksunum, o kutsal dâvâ aşkına Sarhoşum içtikce susayan, sâfî pâk kevser aşkına Bir işaretine kurbân, kirpikten kalbe şevk aşkına Kuru dudaklarıma damlat iksirini, dilerim Pîrlik Şartsız uyarım Sevgili’me, ayrılıkta sürgün Şîrlik Gerçek evime dönene kadar yok hiç düzen dirlik Canım, kalbim arzular Sübhân’ı, gâye tek birlik Toronto, Kanada 10 Haziran 2012 NOT: 18 Haziran 2012′de Herkul.org’da yayınlanmıştır. 87 Aşk-u Canım Hicran oldu nurun, figan eder canım Ayrılık hüznü yakar, feryattır canım Deli aşkın kaynar, ateşi yakar canım Kalbin içi nar dışı zâr, inler âh canım Zahirde pür neşeyim, kan ağlar canım Gözyaşım içimde kanar, akmaz canım Güler ağlar susarım, dinmez göz canım Akibetim meçhul, aşkın kime yâr canım Leyla vü Mecnun kim, feda can u canım Her gün ve gecelerde oduna yanar canım Uyumazım, açım, susuz dilim suya canım Ayrılığına dayanmak fakire gümân canım Mahremdir sırrım, yok vakıf içime canım Ne dost ne düşman bilmedi derdimi canım Yaşla başla değil yaşamakla, o aşk-u canım Adanmış ruhum cânâna, senin olmaz canım Su ver can suyuma, dikensiz gül yok canım 88 Huzur’u sende buldum, hatırda Can canım Birimiz şarkta birimiz garbta gurbet canım Maziden müstakbele aşkımız Sübhân canım Dünyada ayrı, ukbâda beraberdir aşk canım Hayır olsun, gece gündüzümüz kurban canım Vuslata dek avunurum sözünle, sultan canım Ölümsüz aşkla kaybolda yana yana kal canım Toronto, Kanada 19 Haziran 2012 89 Aşk-u Şevk Arıyorum Ölümsüzlükte buluşan sonsuz Bâkî aşk arıyorum Ya şehitlik ya Hızırlıkta kavuşan Bâtın aşk arıyorum Bıraksam aksiyonu ölürüm, mezarda Kâtîb arıyorum Razılıkla ölen, yaşarsam hizmetde Vehhab aşk arıyorum Rabbin bahsi, aşkıyla dolu kalbimde içli şevk arıyorum Utangaç kalbin gözüyle gören ruhumda şevk arıyorum Fiziki varlığımı yıkıp döken özümde aşk u şevk arıyorum Arşta Ferçte, deli akan akarsuda coşkun şevk arıyorum Yarı ölü, yarı canlı bedenimde Hakk’a aşık aşk arıyorum Rahman’ın zevki Sevgili’de, Kuddüs’e talip aşk arıyorum Samimi kalbe doğan, sınırsız Kürsü’de Azîm aşk arıyorum Deli gibi Veli gibi âşık, devlerin aşkını, Hâkîm aşk arıyorum Köpürdeyen suda, ağlayan gün gecede Settar şevk arıyorum Cemalini okuyabilen cemîl gönülde kalbe Mâlik şevk arıyorum Yaşamayan yaşatan Ezelî Dost cankuşumda aşk u şevk arıyorum Cezbeden güzelliğe, mükemmelliğe sevdalı, Habîb şevk arıyorum Söze değil kalbe bakar ruhum, ihlâsı tam Ferd-u âşık arıyorum 90 Rahim’in hediyesi kalbe nâkışlı, hep Ehad diyen âşık arıyorum Ölüm güzelliğine vurgun, ölüme koşan Sevgili’ye âşık arıyorum Her kere ölüp yeniden dirilten Hayy’a aşina kalbe âşık arıyorum Toronto, Kanada 17 Haziran 2012 NOT: 25 Haziran 2012′de herkul.org’da yayınlanmıştır 91 Aşka Ne Oldu? Gamla dolu gönlüm yandı ne oldu? Dermansız derdime kim oldu deva? Aşık usandı, mâşuk yandı da ne oldu? Perişan oldu dağıldı, yok nefis heva! Pır pır çarpar yüreği kandı ne oldu? Kıtmîr oldu, köle oldu yalvar yakar! Ruhuna ruh kalbe kalp oldu ne oldu? Sarmaladı şefkat oldu yalvar yakar! Kendini Sevgili’de buldu da ne oldu? Döne döne pervane gibi aklı şaşar! Aşkına yandı gönlü od oldu ne oldu? Sağlam dik durur gibi denge şaşar! Terk eyledi teni, o canı da ne oldu? Kül oldu, kul oldu, ah oldu ruhdaşı! Dağlara, çağlara sel oldu ne oldu? Nâr oldu, zâr oldu, olsa âh sırdaşı! Ölüme güldü, gözyaşı aktı ne oldu? 92 Sen ben sözü biz oldu, yüzü ak şor! Arş-ı muazzam titredi de ne oldu? Nazı niyâzı yoğ oldu, sinede al kor! Güldü ağladı inledi de âşık ne oldu? Sızladı gönlü mâhv oldu, kâh zehir! Tecelliler miktarı sevdi de ne oldu? Rengine cümle âlem boyandı, zâhir! Hoş buldu mâhbubunu da ne oldu? Yana yana kaldı, yazık imkânsız aşk! Kendi etti kendi buldu da ne oldu? Yaktı yandı, elde senâ ölümsüz aşk! Toronto, Kanada 21 Haziran 2012 93 Sevgiliye Mektup Aşka Susamış Gönül Maddî mânevî azalarım aşkın elinde hamur olsa Gözüm hiçbir şey görmez, o zaman koşarım Sana Aç ve susuzum aşka, tıpkı patlamaya hazır volkan Ölümsüz aşkı soluklasam, ruh ikizim kölem olsa Çılgınca sevsem ve sevilsem umurumda mı dünya Bir tek istediğim Sen’sin, bir de fânîde bâkî aşk Sevgilerin en güzeli kalpden sevmek, sevilmek Özlemlerin şâhı özlemek, doyumsuz bir zirvede Aklımdasın, kalbimdesin, ruhumdasın Sultanım Gecenin karanlığında, güneşin ışığında, hayalde En aydınlık ve karanlık anlarında günün, gecelerde Tek Sen varsın gönlümde, her yerdesin, kaçamam Suyun damlasında, selin coşkusunda, deli akarsuda Seni görüyorum, kimi zaman yanımda, her rüyamda Hayatımın tadı tuzusun, her gece, sabah kalktığımda Senin var olduğunu, çok sevdiğini bilmekle yaşıyorum 94 Buruk bir acı saplanırsa yüreğine, perişânsan inim inim Gözlerin zamansız takılırsa bir noktaya boş boş, anlamsız Kulakların zamansız deli gibi çınlarsa, duymazsan kimseyi Bil ki, bir yerlerde özlemişsindir beni, bende özledim seni Aşıklar unutursa sevmeyi, belki o zaman unuturum seni Senin üstüne gül koklamam, sen benim nadide gülümsün Seni koklamak olsa da ölüm, koklayacağım, engel tanımam İnan uğrunda ölmeye değer tek varlığımsın, tek ruhumsun Kalbimin tek Sultan’ısın, sen benimsin, bende senin kulun Gördüğüm en güzel rüya sensin uyanıkken, sevgi mimarısın Duyduğum en derin aşka doğru bakmayı Sen’le öğreniyorum Ufkumsun, güneşimsin, gördüğüm en güzel dünya ruhunda Aşkım meğerse yakında, evindeymiş, kalbimdeymiş, buldum Önce aşk vardı, sevgi vardı kainat yaratılırken, aşkın tek Aşksız yaşamak ne kadar tekdüze ve saçma, işkence imiş Kibrim, enaniyetim boş kuruntu, nefsim aşkıma engel imiş Ruhdaşım, Sırdaşım, Gamdaşım neredesin? Duy aşkımı duy Kalbim boş, ruhum boş, bedenim zevksiz, aşkım seni bekler Kırmam, üzmem, bozmam Sen’i, benim aşk yurdumsunuz Tutun sarmalayın, kucaklayın, şefkatli kollarınıza alın beni, garîbim Hep teskin edin, hep umut verin, aşk verin, şevk verin yalnızlığıma 95 Ruhlarımız sevişsin daima, kalplerimiz öpüşsün, beden ne ki! Yetinirim, tüm olana kadar, vuslat bitene kadar gurbetde kurbet Bırakma beni sevdiğim ne olur yalvarırım, gidişine dayanamam, âcizim Kalbim durur, ruhum çölleşir, hep serap görürüm her yerde, aç susuzum Hasret gözyaşlarımla kendimi avutamam, azla yetinemem, yaşayamam Bıraktığın anılarla sensizlik imkânsız, beni ne olur yalnız bırakma, gitme Çılgındır benim sevgim, hem kuşatır, hem yakar yüreğini bilirim, doymam Kalp kalbe karşıdır derler, doğrudur kalbin kalbimin içinde, kaçınılmazım Koy kalbimi kalbine, severken Allah’ı an, zikret, tecellileri, esmasını, sıfatlarını Kalbinde bende kaybol ama Allah’ta bul kendini, yak beni kül et, Allah’a kul ol Bugünde yarında, dünyada ve ukbâda yüreğin kadar yanındayım, hep yakınım Kendini yanlız hissettiğinde elini yüreğine, alnını secdeye, gözlerini ruhuma koy İşte ben hep senle oradayım, hep orada seni bekliyeceğim, ölümsüzdür aşkım! Yanmayı, yakmayı, çok sevmeyi biliyorsun, aşkın mâhv eder beni, zebûnum Gönül bahçemde uçuşan bir kelebeksin, bal yapan bir arısın, orkide çiçeğim Titriyor ellerim, görmüyor gözlerim, şaşkınım, aşkın beni perperişân eyledi Ne güneşi, ne yıldızları, ne ölümlü dünyalıkları isterim, bir seni istiyorum Yalnızlığıma son verir senin aşkın, sevgin bana yeter, yaşatır ölümsüzlükte Biliyor musun, uğruna canımı verecek kadar seviyorum desem inanırmısın? 96 Unutma sen benim gözlerimde sâf bir gerçeksin, davam, ideallerim Sen’sin Bizden Rabbimin razı olması ve ömrümüzde O’ndan razı olmamız Sana bağlı Aşkın yüreğime bahar getiren sonsuz bir çiçek, hiç bir zaman solmayacaksın Yan, kül ol, kavrul, Allah’a kulluk yolu kül olup, eriyip hiç olmaktan geçer Sen ne haldeysen, bende o haldeyim, birbirini seven ruh ikizlerinin kaderidir bu Eğer Allah için seviyorsan, aynı gel gitleri yaşarız, sen ağladığında bende ağlarım Sen güldüğünde, bende gülüyorum, sen kendine ne yaparsan, bende hissederim Güven ve inan, kalbindeki hakiki imana ne kadar inanıyorsan, o kadar güçlü inan Hiç kimse kânaatını değiştiremesin, her zorluğa, engellere göğüs ger, aşkı yaşat Aşkımızda mâsumiyet, sâfiyet, iffet, edep, sabır, vefâ, sadakat, samimiyet, O var Dahası ruh, akıl, kalp, duygu, letâif, sır, beden; hepsinin toplu rengi, cümbüşü var Aşkımız Hz. Muhammed Mustafa (SAV) ile Hz. Meryem’in cennetdeki sâfi aşkı gibi İnşâllah bizde cennetde evleniriz, aşkımız onların aşkına denk olsun ölümsüzlükte… Aşkın gönül dili konuşur, kalbin benim neşem, sevincim, gel gitlerim coşar, ağlarım Allah’ın hazinesi sonsuz, kul ne kadar büyük görürse kapasitesine göre ister, diler Ölümsüz aşk istiyoruz, Arşı Azâm’ı ihtizâza getirenden, himmetimiz âli, hep uçtayız Kadere teslim ol, tevekkülle sağlam duâyla bir ayağımız yerde, öteki arşı âlâda hiçiz Yıldırım bir kez düşerde devler âşık olur, bu son şansımız, hadi ölümsüz sevelim Sen beni yakacaksın severek, külüm kalmayacak, bende seni, sevmek yanmaktır Öyle seviyorum ki, senle erir eritirim, fânide bâki sevgi istiyorum 97 Helalim olmadan kılına bile dokunamam, sen benim en değerli temiz çiçeğimsin Kalbini verdin ya bana, kalbine doyumsuz sevgi mayamı, Tûbâ tohumumu ektim Cennetde Tûbâ çiceğin açacak, helalim olacaksın, nadide çiceğimi koklayacağım Aşkımızdan meyve alacağım, arzula beni, çok sev, isteki Allah bizi buluştursun Sabırla, umutla, heyecanla haber bekleyeceğim, ne kadar sürer bu dayanılmaz çile Şunu biliyorum: Harama asla ikimizde girmeyeceğiz, aşkımız samimi, ihlâslı, pak Haramla aramız yer ile gök arası kadar açık, uzun, şükürle de İnşâllah, Mâşâllah Allah haramdan, insâni ve cinni şeytândan, fitneden uzak eylesin, helal buluştursun Allah’n rızası, izniyle olacak izdivâcımız, çünkü bizim aşkımız dillere destân olacak Kimse iftira, şer atamayacak, gıybet etmeyecek, tertemiz bir ölümsüz aşk olacak bu Rabbim dilerse aradaki engelleri, sebepleri, perdeleri kaldırır, sâfiyetini koru gülüm Everestiz, zirvede gezeriz, taşıyabilecek misin? Düşersek parça zerremiz kalmaz Duâ ettim, aşkımız Yusuf ile Zelihâ, Leylâ ve Mecnun, Ferhâd ve Şirin’den yüksek Hz. Muhammed (SAV) ve Hz. Hatice’nin aşklarına denk, sende duâ et aşkımıza Zamanı gelince cihan duysun, Batı aşkı kirli, gerçek aşkı bizden öğrensin insanlık Allah’ın davası yolunda hizmetle razı olur, razı olduğumuz makama çıkarır bizi Arş-ı Azam’da, Sidret’ul Müntehada, Arşta Ferçte tüm sakinler imrensinler Mülk, Şehâdet ve Lâhûtiyetde bize duâ etsinler, ayağımızı oralara sağlam basalım Sonsuzlukta mânen yolculuk yapsın imanımız, kalbimiz, ruhumuz mutlu olsun Aklımı başımdan aldın, kalbimi aldın, bedenimi de alabilmen Rabbin taktirindedir O ol dese akan sular durur, Hz. Meryem bâkiresi, Hz. Sârâ 90 yaşında doğurur 98 Azken Hz. Musa firavunu yener, Kızıldeniz yarılır, mucizeler, kerametler görülür Ateş Hz. İbrahim’e gül, sinek Nemrud’a cellat olur, Hz. Davud kuşlarla konuşur Hz. Süleyman Belkıs’ın tahtını ötelerden anında getirir, Belkıs hemen âşık olur Allah ile imkânsızlar olur, duâmda ikimiz için bol istedim, duâ et aşkım aşkımıza Hayatımda böyle duâ etmedim, söylediklerim nereye varacak, kestiremiyorum Sen istedin bu aşkı, ben de istedim, pek samimi istedin, kimsesizlerin Rabbi duydu Aynı samimiyetde kalbin karşılığını buldun, ummuyordun ruh ikizin kapını çalacak Memnun musun, sende benim gibi hem huzurlu hemde yanmış, kül olmuş musun? Pembe gülüm, üzerine hiç gül koklanmayacak, hiç solmayacak ölümsüz Tûbâmsın Evlenince sevişiriz, terimiz bile muhabbetin bereketidir, tekrar muhabbete dönüşür Uyuyun, uykunuzda sevişelim, rüyanızda beni görün seve seve, yana yana kalın Toronto, Kanada 22 Haziran 2012 Gece Yarısı 99 Aşka Reçete Kim ki Rabbi buldu kendi yok oldu, fâni yâr aşkı bitti Biz kim Allah’a aşk kim, altın kafeste delice esirlik bitti Habib-i edibiyle Allah aşkında kaybolunca fâni aşk bitti Yüreğime sevgiyle Rasûlullâh doldu, sahte nura ilgi bitti Kör âşık değilim, aşka ruhumda ince dokunur severim Ne değişken günaha teşne kalbi, nede pir aklımı severim Akıl ve kalp belki unutur, adaletin sahibi Hakkı severim Ne duran ne unutanlara bel bağlarım, tek Rabbi severim İnsanlar susanı korkak, gören körü basiretsiz bunak sanır Görmezden gelmek affetmektir, işletir eğlenir aptal sanır Af etmeyi bileni ahmak yerine koyar, çantada keklik sanır Yanılır, dostu kaybeder, şeytanı melek, meleği şeytan sanır Bir kaç sevdim sözüyle hemen şımarma be mahiyeti Nur Hayalindeki cennetvâri yuvanı kur, beyninde saklama ur Uyan uykudan iki cihâna lazım keskin zekan safinur Nur Zâlim istemesede tamamlanır dünyada denge, ukbâda Nur Cihânda âşkıma tek mecbur sanma kendini mekruh olur Suizân, yalanla itham vakit kaybı, ikimize ölüm âsan olur Fazla âşık usandırsanız biliniz sonunuz hüsran müflis olur Neler çeker bu gönül, dildâr eyleme şikâyetim yaman olur Bahtına ağlama güzelim, terket figânı, vardır sana devâ Her derdin dermanı bulunur, sahibinden dile, umut devâ Aşk ağlatır, dert söyletir insanı, sana ait olana saygı devâ Sakla zıynetini, uzatma başka zıynete el, vardır aşka devâ Verilene, nimete şükredersen, kimse mutluluğunu bozamaz Bedeni, ruhi hazlarda huzur arama, o derdine devan olamaz Nâmahremlerle sanal haram sevişen hasta ruh felâh bulamaz Erdemin, samimi ihlas edep, hayadır; yiten iman dik duramaz Eğer nâmahrem ruhta aşk ararsan, bilki dava yolunu tıkarsın Açıktan iblise lânet eder, sonra gizliden gizliye ona itaat edersin Ya olduğun gibi görün yada göründügün gibi ol, işte kutlu reçete Başkası olma kendin ol, sen böyle daha güzelsin, aşka asli reçete Kitchener, Kanada 13 Temmuz 2012 100 Aşkı Seviyorum Hem Hilalı seviyorum hem Yıldızı Hem nârı seviyorum hem rummânı Ne vatansız yapabilirim ne bayraksız Taşı yastığım toprağı yorganım ülkem Hep tüter burnumda türkün, sevdâlıyım İstanbul kalbimin ışığı, Anadolu güneşim Gecenin yalnızlığında ilham perim gelir Şafakın kızıllığına dek yüreğini boşaltır Seherin ilk ışıkları horozun ilk ötüşünde Bahçemin nazlı gülüdür, rayihâlar yayar Hayatımın tek kahramanı davam tüllenir Kafatasımı tıklatan sorulara fena patlarım Üşüyen ruhum karanlıkta fener arar durur Kelebeğin rüyasıdır düşlerim, ruhum sever Nur’unu tamamlamayı vaat edeni kul sever Sazı sözüde severim, gönül dili aşkım sever Bülbülün güle aşkını ifadeye kelimeler yetmez Ben susunca aşk konuşur, gül de susar sandım 101 Ne kadar yanılmışım, ikisinede verdiğim yetmez Her aşık bülbülü özüne ister, Beyaz Gül’ü kıskanır Gece çöktüğünde inim inim inlerim, ağlarım Aşkımın ateşi sönmez, hicran kalbim, ağlarım Uyku görmez gözlerim, dualarla hep ağlarım Sevgili’den bir buse gelse, ak sevinçten ağlarım Kimi seviyorum bellidir, kalbimin tek sahibini Yağmurla baharın damlacıkları düşer kalbime Delicesine sevdiğim tek yarim neyimi sever ki? Kalbimi temizlersem Dost evine gelir, sever beni Zorlamayın boşuna kalbimi kimseye veremem Bülbül olup nadide gülü koklarsam Hak görünür Buğulu gözler dermanım, aşka can verir, dirilirim Demlenen duygularımla saf yüreğime inciler düşer Severim tek Hakk’ın tecellilerini, cemaline doyamam İnkarcılara uyup Bir Yaradan’a şerik, ortak koşamam Tut elimden Efendim, duana muhtaç, A’rafta gedayım Merhamet eder Rabbim, lütfuna, kereminine sezayım Kitchener, Kanada 15 Temmuz 2012 102 İNSANLIK 103 İnsân Aç gözünü, kaldır başını etme isyân Ey gurbet diyârında esir kalan insân Kafeste şeker verirler, sonun nisyân Ey hârap dünyaya gönül veren insane Mazlumu döven kibirli anadan üryân Hatada ısrar eder, zindana girer insân Yıkık hanümânı, gülü bülbülü pişmân İncili kaftanı beyaz kefen giyen insân Aslı ateş, Rabbe secde etmez şeytân Özün toprak, kor gönlü unutan insân Yalan mirasın faydasız, gülüyor Satân Ölüm vaktinde Azrâil’le uyanan insân Eşi dostu ölürken lâl, mala mal katan Yolu şapa gider, başı taşa vuran insân Derdine çâre mi yok, bigâne fırsattan Gece gündüz güler, ağlamayan insân 104 Sever zâlimleri, âlime nice şerler atan Ettiğini bulur süte su katan gâfil insân Beğenir kendini, bolca caka hava atan Nedâmet bilmez, şişer de çatlar insân Kazık çakamaz cihâna, var âh okuyan Boşa harcar cânı, evlâdı kayıpta insân Öğrenmedi dînî, var mı Fâtihâ okuyan Ölmezim derdi malı yağmalatan insane Ey düşmanı dost, dostunu düşman sanan Aklını, nefsi severde kalbi sevgisiz insân İlmini deryâ bilen, özü ermiş âlim sanan Evvelâ ver kendine öğüdü, aldanır insane Dertsize diken görünür nağme okuyan Nur Münevvire sağır, karga sesli insân Öcü, akrep sanır, oysaki Hû’dur okuyan Rüyeti Şîr Fârûk Hû der, dinlemez insane 105 Kitchener, Kanada 09 Kasım 2012 Ben Bende Değilim Bir ben öldü bende, ben bende değilim Bir ben doğdu bende, artık ben değilim Kul oldum, şükür kula kul bende değilim Tecellinle dirildi o aşkın, kör âşık değilim Mâziye ait ne varsa silindi, bigâne değilim Yeni bilinmezler göründü, görmez değilim Görmezlikten gelirdim, görmeyen değilim Kalbim, gönlüm, dilim açık, susmaz değilim Bilinmezler Sen’inle bilindi, dilsiz lâl değilim Kalbim Sen’i konuşur, Sen’siz bir ben değilim Dobra dobra söyler yanarım, kemiksiz değilim Hak yolun saf delisiyim, serseri divâne değilim Hikmetle beyan ederim, vahye yabancı değilim Rasûlû Edîb’inle dolu lügatım, söz sahibi değilim Söz O’nun, sözcüyüm, sözüne söz katan değilim Pişmiş aşa su katan, söze zehir, zâr atan değilim 106 Eski Arslan kocasada olmadı kedi, yüreksiz değilim Âşık Rüyeti Şîr Fârûk dönmez geriye, eskisi değilim Eski kurtdan olmadı çakal, Hakkı bilir, batıl değilim İnsanlığa talip âciz kulunum, şâh pâdişah değilim Toronto, Kanada 13 Mayıs 2012 Gece Yarısı 4.40 AM Ârife târif mi lâzım? Terk eden kuru lâfı, ucb ile riyâyı atan ârif lâzım Derviş olan hem sâdık, vefâlı, hem hiç âşık lazım Yok olmayan var olamaz, varını yağmalatan lâzım Hakkı zikirle mâkbûl olan, tevhîde boyanan lâzım Bilmez ârif olmayan kıymetini ancak ârif olan bilir Nefsini bilen erer tükenmez servete sâde âşık bilir Cümleden evvel lâzım erene cümleyi bir vedâ bilir Sıdk ile girdiği yola eylemez isyân, kizbe vedâ bilir 107 Ârif kişi dünyaya secde etmeyen debdebe bilmeyen Bağrı yanık, cânı, ruhu, gözü açık şan, nam bilmeyen Yüzünü yere tevâzuyla süren, harama yol bilmeyen Cânından ümidi kesen, cefâya şerbetli, şer bilmeyen Sûret gözetmez gelir içeri sîrete cânânda ruha bakar İnanmaz eşrâf, gelir insânı okur, ihlâsla irfâna bakar Lisan lâl olur hâl dili söyler vechi üzre Rahmân bakar İsm-i azam zuhurdur, sanâtı lütuf üzre Rahmân bakar İlmiyle mağrur olamaz, bergüzârın iddialı olur mu hiç Çıkmaz asla mürşîdin izinden, aksini iddia eder mi hiç Târ u mar eyler izzeti, lâzım değil gurur, didinmez hiç Gözyaşından yapar âsâ, akıtır içe, nefsi beğenmez hiç İrfân kelâmını duymaya ârifin zevk ile vicdan lâzım Hasîs mâlik olmaz, dalmaz nehre, sâfi sazan lâzım Gönlü halkla, kalbi Hakk’a bağlı ârife târif mi lâzım Hak hücceti bürhân divâne aşka âşığa illâ ne lâzım 108 Nefis elinden kurtulan ârife cennet pek müştâk olur İlmin nuru gönle işler, ruh cevheri altını mutlak olur İsrâf eyleme riyâ ile ömr-ü nâzenini cânın dilhor olur Bu dâvâya giren ârif namzetine varlık lâf-ı güzâf olur Arıtır pâk eyler gönlünü, varsın sarrâflar duymasın Kâmili, hâlisi, sâfı tanır sarrâf, âlem bilip duymasın İktidârı yok gönül ehlinin, dâvânın merdî duymasın Kararı yok, derindir sevdâlı, ayarı dar, Pîr duymasın Hak yolu dil tahtının serveri ârifte kâmil nefesi zâr Nefhi hayât eyler nefsine, ruhunda kâmil nefesi zâr Diri tenleri zinde kılan âb-ı hayât, kâmil nefesi zâr Feyz-i necât olur cânlara hakşinâs kâmil nefesi zâr Kalpleri onarır arif, her onarılan kalpte bir Kâbe Harranlığı ateş gülü, her samimi gönüle aşk Kâbe İnzivaya çekilse bile takvâsıyla kalbin ibresi Kâbe İnsanlık mertebesine ulaştıran arif, cennete Kâbe 109 Sırat üstünde ârife Hakk’a taşıyan bir Burak lâzım Kuru söz, amel değil kalp evinde tek Matlub lâzım Yolda bırakmayan Rehberi Ekrem’in şefaatı lâzım Mâşûk, âşık, ser lâzım, evvelâ Rabbin rızâsı lâzım Âdemde olan esrar nokta imiş bulan âdemdir ârif Kim bulur ise görünmeyen gölge imiş sırrı bil ârif Diyâr-ı gurbete düşen ârife târif ne gerekmez ârif İhtiyârı, gülizârı yok, Rüyeti Şîr Fârûk olmaz ârif Kitchener, Kanada 2 Kasım 2012 Herkul.org’da yayınlanmıştır. 110 Dil ve Kalp Yazık, dilin başka söyler kalp başka Oysa, vücut dilin konuşur bambaşka Lakin, ruhun direnir dile inat, O aşka Belki, dilin paslı kalbin sözcüsü aşka Gönül sözü bulunur, ne akılda ne yaşta Doğruluktur özün, her barışta savaşta Emniyet emanet soluk olur, nefes alışta Kalp varken bakmazlar söze, öze varışta Dil yarası derin, kalp bozuk, ruha işkence Hak dururken, batıl dilde dolanır söylence Ayırır o kalbin hakkı batıldan vakti gelince Hakkın ruhu sadıktır, yürekten söyleyince Her sözün doğrulur aşka, gönül gözün aç Hikmet dökülür dilinden, kalp gözünü aç İhlas, samimiyet, kardeşliktir, sana üç ilaç Dilin kalbin tek konuşur, ruhun O aşka aç 111 Toronto, Kanada 3 Nisan 2012 Eve Dönüş Kısır döngün kırılsa, velûd döngü doğsa Yıkılsa fâsit daire, kirli kalpde aşk doğsa Kilidin çözülürdü, demezdin varsa yoğsa Kaç yıldı hizmet ömrün?Az var, ya yoksa Kelepçeli kalbin hapis zindanda, yurdun yok Esirsin zevkle bedeninde, hani kalp hani ruh Kalabalıklara kandın, yalnızsın arkadaşın yok Dönmek istersin evine, taşırsın ekâbir bir ruh Evini temizlesen, hoş sefâ gelir Hak nurlu evine Sildin, çizdin maziyi, sıfırlara ihsan, gelir evine Varsa art niyetin, bekleme boşuna, gelmez evine Olamazsan Sûfî derviş, dönemezsin o kalp evine Niyetin bir zamanlar hâlisti, vardı rıza murâdın Ya şimdi? Tarih anlatmak mıdır yoksa muradın Herkesi kınar, sorgularsın nedir samimi muradın İhlas, vicdan, insafla baksan, bozulmaz murâdın 112 Aşka müptelâ gedâsın, kalbim temiz der çizersin Anlayanın anladığı kadar söz söyler, çok çizersin Vicdan aynası kalbe sor, sanki hep doğru çizersin Hem nalına hem mıhına, pek ağdalı yazar çizersin Dolaşsan farklı boyutlarda tevâzûlu, sade bir kul Sıyrılsan onca mâlâyâni işten, dönersin evine kul Tecelliler açılsa ilim verilir, kalp evinde renkli kul Unutursun benlik bizlik davasını, olsan Dosta kul Toronto, Kanada 26 Haziran 2012 NOT: 2 Temmuz 2012’de herkul.org’da yayınlanmıştır. 113 Firavun ile Derviş Yetmiş iki millete bir gözle eşit bakmayan Hakikâtın kafiri, şerrin dik âlâsı evliyasıdır Şeriatımız Kur’an’a kâinata düz bakmayan Halka mârifet satar, yalancının evliyasıdır Gönül pasını silmeyen, kalbi dili bir olmayan Yüreğine Hak aşkını koymayan âşık mıdır? Aklı, fikrî, canı, ruhu, içi ve dışı bir olmayan Kendi kendini bilmeyen Hakk’a âşık mıdır? Adanmış ruh olan kişi, hubbu câh ne bilmeyen İlim, irfan Rabbin aşk kitabıdır, sevgi deryasıdır Müştâk kulun ihlâs işi, gözyaşı dinmek bilmeyen Menzili soran eren kişi, hiçlikte varlık deryasıdır Alperenlerin huzurunda toprak olup gül bitirmesen Aşk kılıcını kuşanıp, cümle âleme kılıç çalasım gelir Hak gönlünün zikri vird ü ezkârı olup aşk bitirmesen Kibir girer eve, Firavun ile Hâmân, şeytan olasın gelir 114 Derviş sırrı gizlidir, arştan ferçe uçup yeryüzüne inmese Gülen yüz kan ağlar, dünya Rüyeti Şîr Fârûk’a zindandır Halk öğüt dinlemez, Mesih ile Mehdi bir olup pîr inmese Her nefis Deccal ile Süfyan olur, nefis firavuna hayrandır Kitchener, Kanada 06 Ağustos 2012 115 BÜYÜK CİHAD 116 Fütüvvet Zulfikar’dan itidir sözüm iki ucu keser Dayanamam inkar yanlışa iki elim eser Haydar Karrar misali, deli gönlüm eser Hayır yok lügatımda, azcı kibirden eser Kırküç yıldır doğruluk soluklar nefesim Özüm sözüm bir, Hakkı söyler nefesim Samimiyet üfler kalplere duru nefesim Olduğum göründüğüm bir zikir nefesim Doğruluk cennet bahçesinde sütden nehir Ağzımdan bal akar, kaynağı öz sudan nehir Yaşamı kuşatır, karanlığı boğar temiz nehir Yardımcıdır doğrunun Rabbim, kutlu nehir Dönerim Yaradana doğduğum gibi pir u pak Sevemedim dünyayı, kasr-i emel ahiret hak Ne tuli emel girdi tek rüyama, ne sureti hak Yüksek dağlarda gezerim, elhak o ölüm hak 117 Sen’siz kalp ölü, ruh cansız, aşkınla yaşarım Hicap, hacalet çeker, lutfuna sebepler ararım Zulmettim çok nefsime, affıma yollar sorarım Sadık, vefalı kölenim, tek rahmetine koşarım Toronto, Kanada 31 Mayıs 2012 NOT: Şiirde geçen ve halen Azerbaycan Türkçe’sinde kullanılan iti keskin, azcı, azıcık, hacalet utanma haya manasına gelir. 118 Garip Bir garip geldi geçti buradan Gözü kara, gönlü ak bir yiğit. Bir sevgi seli yükseldi oradan Gözlerin yaşlı, bağrın yanıktı yiğit! Derbeder derdine derman var mı? Izdırabıma çare, vicdanımdaki ar mı? Kalmadı, kurudu sanki hizmet hasletin. Doğrul, şahlandır atını bu son savletin. Nerede hani?İhlasın, sabrın, samimiyetin. Hani içindeki sönmeyen ateş, hani safvetin? Musibetin olmuş husumetin, kin ve avdetin. Derdine çare olamadı mı, o yıkılası izzetin?! Koş yiğidim, kanatlan uç, ıssız deryalara Yük ağır, yol uzun, engebeli, dertli sensin. Cehd et hayallerde beklenen, o rüyalara Anahtar sende, sırrı sevki bilen kaşif sensin. 8 Ekim 1995, Bakü, Azerbaycan 119 Gecelerde Ruhum aç binbir korkuyla ağlar, çileli, ızdıraplı, kara gözlerde Sen’den Sana sığınırım, aç kapını sonsuz esmanla tecellilerde Hüzünlü kalbim kırık yaralı kuş, kimsesizim Sen’siz gecelerde Ceyhundur gözyaşlarım, umutla pır pır çarpar merhametinde Temizlendi veradan, kirden kalbim tevbeyle, gündüz ve gecelerde Vicdanım susmaz, mükemmellik sevdası solur, duyu ve hecelerde Fenerle insan arar ihlaslı samimi düz kelamım, derya ve derelerde Gerçek doğru cilalı parıldayan kalbimde gizlidir, duygu ve nicelerde Kutsi hediyenle muştuluyum, sağnak sağnak yağar rüya ve gecelerde Açıldıkca kapılar vahdetinde birlik göründü, o makam ve derecelerde Tırmanırım halden hale, şaşkın perişanım, her istasyon ve derekelerde Has niyetimle fantaziler, ütopyalar mazi oldu, aşılmaz dağ ve tepelerde Suyumun kaynağı saf, duru, pir ü pak, temiz, her mevsim ve senelerde Zaman aktı, kimse çalamadı o kalbimi, korudum, her çukur ve çetelerde Kalbimin zümrüt tepelerinde tek Sen vardın sığdın, her söz ve hecelerde Kimse atamaz Sen’i kalbimden, evinde sadık köleni gündüz ve gecelerde Tahtının aşk merkezidir kalbim, ne altında ne üstünde, gündüz ve gecelerde 120 Aramam başka hazine, ne cennet sevdası ne dünya isterim, Sen’li hecelerde Kalbimin kendisidir sonsuz aşkın, kapında tasmalı kulunum, hiçim gecelerde Kabe’den büyük kalbim, ruhum, aşkım, Sen olunca merkezinde tecellilerde Toronto, Kanada 19 Mayıs 2012 NOT: 4 Haziran 2012′de Herkul.org’da Sizden Gelenler bölümünde yayınlanmıştır. 121 Gülmez Padişah Kara gözlü, gülmez insan! Sen nesin? Anlamadım… Senin olmadığın günler İnan ancak yaşadım, gülmez padişah! Gözlüklerinin rengi içine vurmuş Öyle bir bakıyorsun ki, kar gibi donmuş. Pek mağrursun; sanki hava, su senin Simanda tebessüm niye yok? Gülmez padişah! Kulakların delik, yaşın gelmiş yetmişe kara gözlüm! Bir ayağın çukurda, kafanda kırk tilki dolaşır, şahin adam! Bakma bize öyle, neşemize limon sıkıyorsun be adam! Elindeki antik foto makinanla bizi niye çekiyorsun? Gülmez padişah! Ellerin arkada, bir sağa, bir sola dehşet saçıyorsun. İçin geçmiş halinle hala fitne fucur arıyorsun… Yok sana ekmek burada, burada kimi ajan sanıyorsun? Biz dostuz sana, açık gedik bulamıyorsun. Gülmez padişah! Gözlerinin siyahi rengi kalbine, gönlüne vurmuş! 122 Baktığın her taraf kararmış, sanki buz gibi donmuş! Tarlada ekilen ekinler, açan çiçekler hemen solmuş! Benim kara gözlüm, gül artık biraz, gülmez padişah! Rüyeti Şîr Fârûk 1 Temmuz 2000. Tori Hoteli, Tiflis, Gürcistan NOT: Bu şiirim, Gürcü asıllı vatandaşımız Mehmet Ali beyle düet yapılarak Tori Hotelinin lobisinde yazılmıştır. Şiire ilham olan şahıs bizi 10 günlük Gürcistan gezimiz sırasında takip eden 70 yaşındaki, kara gözlüğünü hiç çıkarmayan, Zenit marka antika fotoğraf makinesini elinden düşürmeyen KGB ajanıdır. Bu şiir, tarafımca Gürcistan’ın eski Cumhurbaşkanı Eduard Şvardnadze’nin Başdanışmanı ve Tiflis Emniyet Müdürü Antony’nin de bulunduğu, Gürcü elitinin katıldığı veda yemeğinde Gürcü Sarayında okunmuştur. Gürcü diline hemen orada tercüman tarafından çevrilen şiir, konuklar ve Antony tarafından ayakta alkışlanmış ve ertesi gün Gürcistan’ın devlet gazetesinde yayımlanarak tarihe geçmiştir. 123 Hak Dostu Kalbin görünmez ışığı, Rahman ü Rahim Kainatın, sevginin kaynağı, tek Hak Dostu Ruhun Letaif-i Rabbanisi Rahman ü Rahim Kalbin Allah’ın evi ışıldar, aşktır Hak Dostu Hz. Ali Şahı Merdan’dadır o ilm-i Rahman Kalbinde derinleşir sırra açılır, Hak Dostu Kapının anahtarı tefekkür, hakikat Rahim Batınlar batını peçesini sıyırır, Hak Dostu Kalbinin arz noktası, sırr-ı Hafidir Rahman Hususi daireye alınır da olursun Hak Dostu Ahfa birlik yeridir, miftah Rahman ü Rahim İlham yağar doğrudan o yolcuya Hak Dostu Hz. Musa’nın anasına, arıya vahyetti Rahman İndi Hatem’ül-Enbiya’ya safi ilham, Hak dostu Vahdet’te Ehad, Ehad’da Vahdet, birdir Rahim Kalbinin senle ve sensiz manasıdır, Hak Dostu Dil, akıl, mantık, ruh susar, konuşur tek Rahman Bir ses, işaret, konuşmayan o iltifattır, Hak Dostu Şeytan fısıldasa da ruhuna işleyen nefestir Rahim Konuşmayan kalbini doyuran mesajdır, Hak Dostu Perdeden iç ve dış duyularına ulaşır doğar Rahman Sadık rüyaları doğru bir yolun yolcusu, o Hak Dostu Temizler, ahlaklandırır, rızıklandırır ve besler Rahim Ruhanilerle ilişkili, meleklerden arı insan Hak dostu İnanana inanmayana hep verir, hiç ayırmaz Rahman Ruh kanatlanır uçar, insanlığa yükselir olur Hak dostu Her yaşta ayrı olgunlaşır, filizlenir, sıcak rahmet Rahim Yağmur olup gönüllere akar, o gerçek insan Hak dostu Toronto, Kanada 25 Nisan 2012 NOT: Herkul.org’da 7 Mayıs 2012′de yayımlanmıştır. 124 Hakikâta Dost Hakikât bir çiçek kadar zarif ama boyun eğmeyecek kadar güçlüdür!.. Hayat geçer, ömür biter, süre dolar, vade tamam olur, Allah güçlüdür… Beklenen hep geç gelir; geldiği zaman da insan başka yerlerde olur… Bizden geriye kalacak olan mazlum karşısında sevecen duruşun olur… Ben başkasını düşünerek yazarım, sen üstüne alınarak okursun, nefis batırır… Bir öpmede bir sapakta batma, bazen küçük bir delik, koca bir gemiyi batırır… Ya tutulacak kadar yakın ol, ya da unutulacak kadar uzak, kalma hepten ırak! Büyük acılar çekenler, imanın değerini bilirler, yanlış hesap Bağdat kadar Irak! Kız evladı rahmet, erkek evladı nimettir der Hâtemül Enbiya İki Cihan Serveri… Allah nimet için sorgu-sual eder, rahmet için ödüllendirir, olursun sen ukbâ eri… Lodosun fırtınanın şiddeti ne olursa olsun; martı sevdiği denizden asla vazgeçmez! İnsanlar, güller arasında hep diken arar, dikenli güllere şükretmez ama vazgeçmez! Gerek yok her sözü laf ile beyana… Bir bakış bin söz eder, bakıştan anlayan isterim… Sessizim, durgunum… Sadece dinlediğim şarkılarda, türkülerde kaybolmak isterim… Siniyorum, oturuyorum bahçede masamın kenarına, kendi evimde evsiz mülteciyim! Kimsem olmadığından değildir yalnızlığım; kimsesiz olduğumdan tenha mülteciyim! 125 Yalnız olduğumu hissettiğim anda en büyük dostum Rabbimdir, en iyi, gerçek dost! Bilmek başka, bulmak başka, O’nunla dost olabilmek bambaşkadır, yeterli bir dost! Kısmet etmiş ise Mevlâ; el getirir, yel getirir, sel getirir, binbir musibetten çıkar hayır… Kısmet etmez ise Mevlâ; el götürür, yel götürür, sel götürür, yağ ile balda yok hayır… Başkası olmam kendim olurum, çünkü hayat başkası olmak için çok kısa, sermaye az! Aşkı bilmiyorum, tekamül eder has niyetim, gönlüm hakikâta dost, ilmim, irfânım az! Rabbim affet, hidâyet lûtfet, gönlüme, kalbime, ruha kur tahtını, her halime hükmet! Hamd ile sena ederim celal-i vechinle azim sultanlığına, nefse aşk u merhamet lûtfet! Kitchener, Kanada 21 Temmuz 2012 126 Hicretle Kurulan Dünyamız Hep bilinmezliğe yelken açardı, çocukluğunda pür şendi Hicretde keramet vardır derdi, ergenliğinde pek sevecendi Kudsiler ordusunu erken buldu, nefer asker yazıldı, o erdi Annesinin ‘orduda şehit ol emi’ sözü aklına geldi de ürperdi Anadolu’dan İstanbul’a doğru yolcuydu, kimsesiz hicret garibi Kaderin rüzgarına kendisini bıraktı, kalbi acılı tebessüm garibi Gülümsedi, gözleri daldı, Kudretli Rabbine sığındı iltica garibi Sonsuz tevekkülle teslimiyetden pişmanlık duymadı, aşk garibi Hiç bir sebep hikmetsiz değildi, her işte bir hayır vardı, bilirdi Zincirleme, reaksiyon gibi hayır hayırı takip ederdi, sırrı bilirdi Her şerde dahi bir hayır vardı, şerleri Rabbinden hediye bilirdi Yaratılan herşey ya doğrudan veya neticeleri itibariyle güzeldi Önemli olan samimi niyet, dürüst bir kalp, civanmert pak ihlastı İşlerini O’nun merhametine, rahmetine, lut sunardı, ismi mahlastı Saflığını kaybetmediği sürece bol yağan ihsan, inayete mazhardı Kısa ömründe pek çok defa keramete şahit olmuştu, ilmi izhardı Tertemiz duygularla elinde bir valiz İstanbul’da yeniden doğdu Tanıdığı tek arkadaşını buldu, öz yurdunda hicretle aşka doğdu Şükrediyordu, kurbeti kendine hicretle oldu, ilme merak doğdu Hakkı kaldırmak için yanıp tutuştu, samimi hicret niyeti doğdu Allah rızası odaklı yaşamak hicretinin merkezindeydi, atlıydı Hicrete kanatlanan adanmış ruhu coşmuş, önden giden atlıydı Doğru zamanda doğru yerde bulundu, herdem şükreden atlıydı Kınalı kuzuydu, nefsi gemileri, yükü yakan deli muhacir atlıydı Başı dik, alnı ak, duru güzel insanlardı hicret yolu yoldaşları Onlar, bilinmekten kaçan meçhullerdi, isimsiz kahramanlardı Onlar, Türk Dünyası ve insanlığa hizmet sevdâlı arı gönüllerdi Onlar, Türk’ün coşkulu, samimi yürek sesiydi, öz Anadoluydu Türkiye’nin canı, cananı, yareni, nefesi, umudu, sevgi gülleriydi Onlar, idealizmin türküsünü çalan son destandı, rüyası efsaneydi Onlar, Anadolu’nun helal kazancı, himmeti, el emeği alın teriydi Onlar, “Bu Ülke”nin gerçek sahibi vatan evlatları, saf yerlileriydi 127 Ecdatın şuuraltı kredisinden yâdigâr Selçukluydu, Osmanlıydılar Onlar, ana kuzusu, mütevazi, cesur ihlaslı çocuklardı, şanlıydılar Onlar, yaşanmadık bir hayat bırakan Hak aşıkları, halk dostuydular Onlar, kolektif destanın yılmaz, sade neferleri, basit sıradandılar Davalarını anlatmak için gemi yakan Tarık bin Ziyad gibi ilk muhacirlerdi Onlar, uyanmış Ashabı Kehf’in yedisi, Kıtmirdiler, ahiret hedef olmalıydı Hakk’ın şahsi manevisi yolunun sevdâlısıydılar, insanlık payda olmalıydı Yeni bir dünya kuruyorlardı, Allah ve Rasulu en gür seda, sevgi olmalıydı Toronto, Kanada 09 Temmuz 2012 128 Hızır Yeşil sarıklı, beyaz cüppeli Ulu dedi: Hızır gibi hızlı koş ve acil yardım et Sorma ben kimim, insana selam et Bekleme Hz. Hızır’ı, hikmetli kelam et Aç sineni, üveykler gibi kanatlan boca et Durma, arkana bakma, sorgusuz sual et Doğru düz söyle sözünü, o kalbini uca et Aldırma kem gözlere, Hızır gibi sırlı dua et Yardım isteyeni boş çevirme, himmeti ali et İnsanı insandan ayırma, gözünü kapkara et Muhtaç her kula karşılıksız hemen yardım et Sorarlarsa sus, Hızır gibi hızlı ol, özlü beyan et Emniyeti telkin et, emin sıfatla sıkca tebliğ et Ehil bulunca emaneti taşıma, derhal teslim et Kalb gözünü aç, hiç ücret isteme, ak beraat et Hakkı sev, koru, yay, doldur kabını, hızlı Hızır et Toronto Kanada 5 Nisan 2012 NOT: 9 Nisan 2012′de herkul.org’da yayınlanmıştır. Bu şiire ilham olan rüya Şubat 2007’de görülmüştür, etkisinden kurtulmak mümkün olmadığı için nihayet bu rüyanın şiiri beş sene sonra yazılmıştır. 129 İhsan Levh-i Mahfûz’da kader-i İlâhî Kitab-ı Mübin Âlem-i Gayb’ta Nakkaş-ı Ezelî İmâm-ı Mübin Başlangıçtan ahire Ehad Melikül Hakkıl Mübîn Bahşet hidayet ilmini kıl bize ol Feth-i Mübîn İhsan kalpde yağmur yüklü dolu bulut, Rahîm Yardım et başkasına, yeşersin Gafuru Rahîm Rikkat-i kalbin şefkate der Rahman ve Rahîm Rabıtayı mevtde kâvî kul, bulur Ebedî Rahîm Samimi kalbe yağan ilmi sağanaka âcizim İzahtan vâbeste hediyeni tarife lâl, âcizim Kalbimi açan sihirli anahtara bigâne âcizim Ruhuma işlenmiş öze dönüşe açım, âcizim Kalp gözüm açılır, görülmeze seyirciyim Perdeler yarılır, bilinmeze talip geceyim Rasulün gönlüme karışır, hiçe heceyim Basiretine firasetine muhtaç bir eceyim 130 Görünmez sayfalar okunur, destî kudretinle Binlerce anlam çıkar birden, sevkî avdetinle Gerçekler safî dökülür bir bir, iznî savletinle Dehalar dahi şaşar velûd döngüde, izzetinle Toronto, Kanada 03 Haziran 2012 131 İstikamet Tevekkül, teslim, tefviz, tevfik üzre, tek istikametim Güvenim tam kimsesizlerin Rabbine, düz istikametim Açıktır dergahım, kalbim her insana, ibre istikametim Gayretle tebliğe memurum, şaşmaz sıratı istikametim Doğruya doğrudur, eğilmez bir sözüm, yok hiç tıraşı Tüm sesleri Hakka vururum, yok başka mihenk taşı Dik durur, diklenmez yürek tek atar, yok hiç yoldaşı Bir ayağım sağlam basar, öteki gezer, yok hiç adaşı Görsem ki bir kulun su üstünde yürür, aman kime ne! Güvenmem, belki istidraçda yüzer, ilgilenme bana ne! Balıklarda yüzer, kurbağalar suda yürür, mucize mi ne! Uçmaksa marifet sineklerde uçar, o gururlanmakta ne! Acizim, fakirim, dertliyim, yılmaz azmim yardımına muhtaç Tut elimden kimsesizim, cüzi ilmim desti kudretine muhtaç Tüm kapılar kapansada kapında gedan, rahmetine muhtaç Sebepler tükendi, aç gönlümü ilahi aşkım inayetine muhtaç Kalabalıklar içinde uzlette yalnızım, Hz.Yusuf gibi zindadanda 132 Hızlı koşar, çatlar nefesim, durduran zata hayret ü püryanda Ruhunu Rahman’a teslim etmiş bir hiçim, varımsa hüsranda İçim dışım bir değilse, kazanma kuşağında kaybeden isyanda Zayıf, naif kulunum, tevekküle yapıştım, huzurunda kul oldum Lutfuna da kahrına da sevinen, şerlerde hayrı arayan kul oldum Her şeyde hayır var dedim buldum, perdesiz bir Sana kul oldum Razıysan tevfik et öldür kulunu, emanetinde emin düz kul oldum Toronto, Kanada 26 Mayıs 2012 133 Kadınım Köpüren, dalgalı hırçın bir deniz Gönlünde deli deli eser rüzgar Kopmaya görsün öfkesi Herc ü Merc olur inletir zar zar Reşha reşha durulur öfkesi Felaket, sessizliğinde gizli Anlamak ne mümkün hava durumunu Akdeniz gibi serin, Karadeniz gibi huysuz Gözlerinden Muson yağmurları dökülür Kimi zaman gamzesinde çiçekler açar Ruhunda şimşekler dört mevsim çakar Bilinmez ne zaman yaz, ne zaman güz Bir esti mi lodos, süpürür onca emeği Dinlemez meleği, beni şeytana benzetir Sabun köpüğü gibi söner deli nefesi Ne dalga, ne rüzgar, ne öfke kalır Bataklıkta açan güldür, yüzü peçeli 134 Zıpkın gibi bakışları manalıdır, yakar Dünya ahiret can yoldaşım, cananım Hayatımın süsü tek yoldaşım, sırdaşım Rüyeti Şîr Fârûk der: Oğuzlar doğurur altız Gökte ulduz, Suda deniz, Toprakta yaldız Aybaşın Hilal, sonun Dolunaydır Azeri kız Seven doğurur aşkım, söyletmesene ay kız Ankara, Türkiye 4 Ekim 2000 Bakü, Azerbaycan 30 Temmuz 1994 Toronto, Kanada 13 Nisan 2012 NOT: Eşim Sona Hasanova veya Türkçeleştirilmiş ismiyle Suna Arslan’a ithaf olunur. Üç ayrı tarihte, üç ayrı şehir ve ülkede yazılıp tamamlanmıştır. 135 Kalmış, Kalmamış Kalmış bir avuç Hak delisi, yolunu açan hâdîmler kalmamış Kalmış önden, sonradan giden atlılar, duymayan kalmamış Kalmış zulmeti dağıtan Şahs-ı Mânevî, bâtıla çare kalmamış Kalmış beklenen kutsîler ordusu, bahaneye gerek kalmamış Haksızlığa hiç mi hiç tahammül, Hz. Eyüp sabrı kalmamış Adalet çatlamış, haram ve helal dengesi, terazi kalmamış Mutlâk adalet kalmış ukbâya, vefâlı adîl hâkân kalmamış Dalkavuklara kanan nâdânlarda, itibar, metelik kalmamış Kalmış esmânı okuyan talihliler, mârifete vâkıf kalmamış Kalmış duru kalplere inen sekîne, sulh adacığı kalmamış Kalmış tecelline müştâk gönüller, zikirde ısrar kalmamış Kalmış ilim için Çin Maçin koşanlar, kitap okuyan kalmamış İmanlar tûrâb olmuş, hakiki tevhidi eken eren çiftçi kalmamış Dünya sevgisi sarmış, ahirete hâyrân zâhid alperen kalmamış Paraya tapanlar türemiş, makamı, şân şöhreti tepen kalmamış Haksızlığı, adaletsizliği, eşitsizliği hoş gören, kimse kalmamış Kalmış yaşatmak için yaşatanlar, sahabe îsâr kıvamı kalmamış 136 Kalmış razı olunan ve olanlar, duâda ızdırâr, gözyaşı kalmamış Kalmış dünyada cennet kokulular, hamdle şükreden kalmamış Kalmış A’raf’ta gözleyen dostlar, kurtarmaya mecâl kalmamış Öbür tarafta zebanilere anlatacak yalan, masal kalmamış Basireti, feraseti, gözü kapalıya çok söze hâcet kalmamış Merkep yerine konan gönül sıkılmış, nâîf aptal kalmamış Abdâl’da bile aldatan dosta düşmana verecek gül kalmamış Kalmış ölümün yüzüne gülen atlılar, korku kalmamış Kalmış adanmış ruhlar, sevdâlılarda endişe kalmamış Kalmış dünyayı, mezarı cennet edenler, tasa kalmamış Kalmış Allah’tan korkan yiğitler, korkakta îzân kalmamış Asâleti, dirayeti kavrayan hakiki dost, yâren kalmamış Mertlik havada dövülen su olmuş, ölçü mîzân kalmamış Hakkı söyleyen deli âşıka meydan, divânda söz kalmamış Samimi dostluk, kardeşlik ölmüş, dost cankuşu kalmamış Kalmış özü sözü düz aynalar, safî Hak aşka tâlip kalmamış Kalmış içi dışı bir nice Hak dostları, sevip sayan kalmamış Kalmış sağlam duruş erleri, her doğruyu duyan kalmamış Kalmış işimiz inayeti veren Dost’a, başka güven kalmamış 137 İnkarcıda edep, hâyâ yok, küfrânda insanlık, fûtur kalmamış Arsıza açık gönül, dövene elsiz el, sövene dilsiz dil kalmamış Namert de şeref, onur, alçaklıkta set, sınır, serhad kalmamış Safî dervişe saygı yitmiş, susan Rüyeti Şîr Fârûk, âr kalmamış Toronto, Kanada 02 Haziran 2012 NOT: 9 Haziran 2012′de herkul.org’da yayınlanmıştır. Bu şiir yayınlanmak için değil Hak dostlarını uyarmak için yazılmış ve kıymetli hocam Osman Şimşek’e gönderilmiştir. Herkul.org’da yayınlanmasına ne kadar şaşırdım bilemezsiniz. Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’nin bilgisi olmadan yayınlandığını sanmıyorum, demek ki kalpten ihlaslı ve samimi biçimde yazdığım dostane uyarılar hedefini buldu, derdime hocam ortak oldu. 138 Kartal’ın Düşü Özgür bir kartalım dağlar başında, yırtarım bulutları kanatlarımla uçarım Durdurmayın beni, ruhum sıkılır, boğarsınız kartalı, uzaklara gider uçarım Keskin gözlerim kuşbakışı tepeden görür alemi, kurallara sığmam uçarım Dağların bağrında yuvam, bulutlar beyaz yorganım, rüzgarla yarışır uçarım İkinci bahar ömrümde haykırırım, parçalarım pençelerimle karanlığı yırtarım Haykırırım doğruları, ezerim yalanları, uç kartallarla zirvede buluşur, yırtarım Çift başlı kartalın sağ başı doğuya bakar, sol başı batıya bakar, zulmü yırtarım Selçuk’um, Alparslan’ım, Kılıçarslan’ım, Melih Şah’ım, okumla avlar, yırtarım Acıtmam, lafı eğip uzatmam, en asileri dahi kırmadan iknayla teslim alırım Etmem kimseyle alay, geçmem dalga, sarmalarım kırıp kalbi aşkla saki olur Giy tevazu hırkasını, günahlarını özünün kirini temizle, içinde baği said olur Her dem teyakkuz soluklu kula bilinmeyenler sunulur, kim şaki kim said olur Kartala serçe şefkati gerek, izzetli düzgün duruşunla kuşat, serçe kalbim hıçkırır Ruhum serçenin aşkını duymazsa boğulur, nefes alamaz da kartal’ın düşü kırılır Hop hop serçe yüreğinle kartalı severde yıkarsın firavunu erenlik yolu uca açılır Enaniyeti itiraf eder, serçe kuşumda hiçliğime ağlarsam eğer, asil kartal yükselir Kitchener, Kanada 06 Temmuz 2012 139 Kimim Ben kimim, neyim, hiç bilemedim Çifte kimlikle özümü bulamadım Azgın akan nehre set kuramadım Durgun göle çığlık maya atamadım Yakup olup Yusuf için berkce ağlasan Musa olup Rabbini Turi Sina’da arasan Bağrın yanık olup sabrı çilen dolmadan Ne çıkar! Gözün yaşlı İlahi Aşk olmadan Aşığım İstanbul’un tepesi Çamlıcasına Rastladım orada ben şakirdin hasına Bakmadan şu garibin kirine, pasına Hocam, abim dediler, matem yasına Gül biter aşk ile, toprak bihaber bir kul Aşık coşar şevk ile, Allahu Ekber de, bul Mecnunsuz dava hor, yetim, dava meçhul Kardelen isterim kışa inat, hamd ile mesul Yaren Yunus misali istersen aşkı himmet 140 Cimrilik başa bela müminde büyük zillet Ecdad nasıldı, ben kimim, duyun ey millet Candan canandan geç, şöhretin zehri illet 10 Nisan 2012 Toronto, Kanada 141 Neden kaçar, Neyi Severiz? Ahirzaman ümmetiyim, fitnesi tükenmez, kurtuluş zor Asrı saadeti, yıldızlarımızı bilmeyende davaya vefa zor Kurmaca esaretleri yıksam, büyük puta şirk serenat zor Fıtrata aykırı her kuralı yıksam, tabulara tabiyetim zor Hem davamın hem onun rehberinin delisiyim kalbimde Hak aşkımın sevgisi sarar, kuşatır insanı sever kalbimde Sensiz geçen bir salisem yok, Hak nurun gözü kalbimde Seven samimi aşkınla eritirim, kimse dayanamaz kalbimde Yollar dik, sarp yamaçlı da olsa sevgi ışığınızı takip ederim Herdem canan sohbeti isterim, ruhum zevk alır, aşk ederim Sevgini yüceltip büyütür, buzdan egomu parçalar, budarım Kutlu beyanın dili rikkatli kalbimi sarmalar, cennete çevirir Sevgimin nârı o denli dayananılmaz ve kaçınılmaz ki, yanarım Yalnızlığımı dağıtır, kalbim, dilim, ruhum aşk u meşk sayıklar Tutunmaya çalıştığım köklerim asırlık çınar gibi toprağa yapışır Güneşe fezâya ufkum açılır, aşkım şevkim kalbimi kuşatır, sever 142 Bembeyaz bir süt, katıksız bir yoğurt olur, imanım yükselir Rabbimin bana sunduğu kutsal sofrada, zikrim ziyadeleşir Aşk ateşi narın dört mevsim, gece gündüz ufku aydınlatır Kalp ve ruhun mutmain olurda, namazlaşırsın, razılaşırsın Kalp gözünüz açılır, hoş gelirsiniz aşka ledünnî dünyasında Safî Rab sevginizle hayat anlamlıdır iki cihan Mülk âleminde Çıplak kalmak korkunuz kalkar, edep örtü olur örtü âleminde Salt sevginin huzur ve mutluluğudur ilâhî aşk, lâhûtî âleminde Öyle sevdim varlık sahibi Rabbimizi eve geldi, kalbime sığdı Allah bir defa oturdu mu kalbe muhabbet doğar, akla sığdı Yön veremezsiniz sevgi akışına, değerliyse aşk Hak yola sığdı İstekli sevgimin beklentisi, çıkarı yok, kâmilse Cemâle sığdı Yanık bir türkü, sızılı bir şarkı, âşık deyişi gibi kalbe akmak isteriz Kendi sevgi anlayışımızla birbirimizi yaralamak, kül etmek isteriz Allah’ın şefkatinden fazla merhameti maraz görür, kaçmak isteriz İstek ve coşkuyla kanamak, kanatmak aşkımızı yaşamak isteriz 143 Dudaklarımda Rabbime şükür şarkısı var, Alemlere Sultanı sever Ayrım ayrımcılık yapmaz sevgim, eşit dağıtır, ölçülü, adaleti sever Gün ve gecelerde Sevgili kalbinde virdi zebânim duayım, aşkı sever Zıddı ile bilinmeyen Rahman u Rahim’i sevince tüm esmâsını sever Kitchener, Kanada 15 Temmuz 2012 144 Nisan Yağmurları Nisan yağmurları, Alperene akar ilham olur Fıtrat değişmez, yılan ruhluya safi zehir olur Ömer ruhluya ak rahmet, adalet, vicdan olur Faruk kuluna hakkı batıldan ayıran dava olur Osman’a merhamet, hilm, tevazu zirve olur Fatih’in fethi derin, mangal gibi yürek olur Burak yükselir arzdan göke, beyaz at olur Hatice’ye herşey pirü pak, açık aydın olur Suna’daki safi nefret bir gün safi aşk olur Fatma’nın ömrü ahiri dua, tövbekar olur Buşra’dan ailesine hep selam ü hayır olur Meryemdir tek saf, temiz, ererde pir olur Şekle bakarsan sen, benle ene, kibir olur Gerçekte, ne sen ne ben varız, ayan olur Tüm kainat tecellidir esmanın, zuhur olur O, ol dedimi olur, hiçlik varlığa inkilap olur 145 Nisan yağmurları dindi, Mayısım yaz olur Davamdan başka dava, aşklar haram olur Tecelli ettin gönlüme Sen’sizlik yalan olur Öze dönüşüm Sana’dır, Refik’in âlâ olur Toronto, Kanada 24 Nisan 2012 NOT: 14 Mayıs 2012′de www.herkul.org’da Sizden Gelenler bölümünde yayınlanmıştır. 146 Niyetime Kanıt Niyetim halis, rızanda marziye muradı aşka kanıt Samimiyetimden kuşku duyana söylemem kanıt Bin başımı kessen bozulmaz özüm, daha ne kanıt Aşkına müptela gedayım, aynadır kalbimde kanıt Anlayanın anladığı kadar öz söyler, çok çizerim Aşkın aynası kalbe sor, latifeli, ince düz yazarım Korku ve ümit arasında iğneli ağdalıdır üslubum Farklı boyutlarda dolaşır, şevkle ilhamlar sunarım Sıyrıldım hayvanlıktan insanlığa Hakka kul oldum İsimlerin bilindi, o aynanda sırra aşina kalp oldum Renkler kayboldu, renksiz rüyamda pak kar oldum Unuttum benlik bizlik davasını, aşka dilbeste oldum Kelepçeli kalbim hapisti zindanda, pek içli ağladım Ruhum esirdi bedende zifiri zindanda, hep sızladım Yandı kavruldu ateşinde çok pişti kebabı püryanım Acılar içinde kıvrandım, kurtuldum, anadan üryanım Evini temizledimde doğdun, safi nur evine hoş geldin 147 Yalancı dostları sildim çizdimde, o sır evine pir geldin Has niyetim sümbüllendi, çiçek açtın evine gül geldin Güvendim, inandım, evin Firdevs Eden oldu, Sen geldin Kısır döngü kırıldı, çifte kanatlandım, coştu kalp bir kere Fasit daire bozuldu, umutla Seni andım, bilmem kaç kere Dizginlemez feryadım boşaldı, Dost’a selam, binlerce kere Değerler manzumem genişledi, ol hudutsuz, sınırsız kere Toronto, Kanada 02 Haziran 2012 148 Nurdan, Nefsine 40 Nasihat 1. Allah en güzel vekildir. O’ndan başkasına dayanma.İnsan ölür veya aldatır, mal tükenir, kariyer çizilir, şöhret zehirler, evlat ters dönebilir. Stres, depresyon takılma, güven Allah’a ve sana şah damarından daha yakın olduğunu bil de davranışında ölçülü ol. 2. Allah dost ise başka dosta ihtiyacın yok. Dost istersen Allah yeter.En iyi dostun bile ihanet edebilir, dünya dostlukları Allah rızasına dayanmıyorsa imtihan ardı sıra gelir. Hakkın sana sevgisi varsa halkın teveccühü lazım değil, zaten isterse sevdirir seni. 3. Her şeyde bir hayır vardır. Şerlerden hayrı yaratan Allah’tır, bela geldi mi sevin, Allah’ın hediyesi olarak gör ve sabret, eğer sabredersen hayra inkılap ettiğini göreceksin. 4. Her zaman pozitif ol, olumsuz davrananlara gül, gülücükler dağıt. Unutma bir yağmur damlası aynı noktaya düşerse granitten sert kayaları dahi deler, eritir, kırar; kalbler Allah’ın elinde, isterse açar, telif eder, kararan kalbleri ise mühürler, gayyaya atar. 5. Mazlumun ahı yerde kalmaz. Zalimin kısa sürede ceza görmesini istiyorsan önce ıslah olması için dua et ve aktif tevekkülle bekle. ‘Zalimler için yaşasın cennet’ de, nefret etme zavallılardan, acı onlara, şahıslara değil yanlışın küfrün aslına düşman ol, nefret et, iğren. Peygamber sabrına deli olacaklar, çıldıracaklar; göreceksin gayretullaha dokunacak zulümleri ve zalim cezasını bulacak, zira Rabbin mühlet verir, ihmal etmez. 6. Hiç ender hiç bir sıfırsın. Acizsin, fakirsin, aciz ve fakir olanı istemezsin, oysa tüm mevcudatı sınırsız istersin, Ruhunu Rahman’a teslim et, sonsuz merhamete talepkar ol ve gayri isteme makber, sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem). Acz, fakr, şefkat, şevk, şükür ve tefekkür yolu hakka’l-yakine çıkartacak en kısa yoldur. 7. Her gün 70 defa tevbe ve istiğfar et, ‘Estagfirullah ve netübü ileyh’ de ki kalbinde iğne topuğu miktarında günah kalmasın, kalbinde zakkum çiçeği açmasın, temiz kalsın da tuba çiçeğin sümbüllensin, sevgi doğsun ve şeytanı kovsun. 8. Allah’tan başka hiç bir sevgiye kalbinde yer verme. Muhabetullahtan başka tüm sevgiler, aşklar yalandır, geçicidir, mecazidir. Allah gayûrdur, başkasına kalbini kaptırırsan razı olmaz, razı olunan nefis olmak kadar razı olan nefis olmak da önemli mütmainlik sırrıdır. 9. Şirk sadece ‘birden fazla Allah var’ demek, değildir, Allah’tan başkasına bel bağlamak, sevmek, dayanmak ve farkında olmadan dünya nimetlerini, kadını, malı, evladı, makamı, kariyeri, şöhreti, putları Allah’tan üstün tutmaktır. Gizli şirk açık şirkten daha tehlikelidir, bildirmeden kalbini, ruhunu kirletir. Tevhidin özünü kalbe koy lafzını değil. 10. Kendini Allah’a ulaşmak için sev, çünkü sen Allah’ın 99 esmasının cilvelerini, Letaif-i Rabbani’yi üzerinde emanet olarak taşıyan Büyük Sanatkarın nadide eşrefi mahlukusun. Her 149 günah, hatada bir esmayı öldürdüğün için katilsin, bazı esmalar dirilmez, bazıları gizlenir, bazıları sitem eder. Derini yüzsen esma fışkırır, bukalemonlarda ise maske. 11. Üzerinde hangi esmanın daha fazla öne çıktığını keşfet. Sen belki Habir’e mazharsın, ama aynı zamanda bu asırda ihtiyacın olan Ferd, Hayy, Kayyum, Adl, Hakem ve Kuddüs isimlerinin tecellilerini asla öldürme, geliştir. Sekine, ilham, feyiz inecek kalbine, bu ihsan da senden değildir. 12. Mutlak adalet bu dünyada yok, zira Hakem, Hakim, Adil, Kahhar, Cebbar, Gafur, Rahim olan Rabbin gerçek adaleti büyük mahkemede tescil ettirecek, istemez misin bu dünya Allah düşmanlarının, ahiret senin olsun. O halde ne diye insanlardan adalet ister, isyan bayrağı açarsın? Adalet, eşitlik, hürriyetin tek yolu Allah’a köle olmaktan geçer. 13. Yunus (aleyhisselam) misali hep balık karnında bir günahkarsın. Sana yardım edecek tek güç tüm sebeplere müdahale etme kudreti olaan Müsebbibü’l-Esbab olan Allah’tır. O halde ‘La ilahe illa ente sübhaneke inni küntü minazzalimin’ duasını günde 7 defa yap ki, sahil-i selamete çıkasın. Cinni insi tüm şeytanlar kaçar, belki şeytanın bile teslim olur. 14. Rabbini hakkıyla tesbih ve hamd etmeden dilinle Sübhanallah demen gırtlaktan aşağıya inmeyen boş bir lakırdıdır. La ilahe illa ente aleyhi tevekkeltü ve hüve Rabbül arşıl azim duasını parola gibi günde 7 defa tekrar etmeden kalbin zümrüt tepelerine çıkamazsın. 15. İnsani ve cinni şeytanların şerrrinden emin olmak istiyorsan evden çıkarken, yatarken, her araca bindiğinde havada, karada, suda her zaman ve her yerde Bismillahillazi la yadurru ma’smihi şeyyün fil ardı vela fissemai ve hüvessemiül alim duasını 3 defa oku ve tevekkül et. Haşrin son üç ayetini sabah ve akşam ihmal etme ki 70 bin melek muhafızın her daim insani, cinni, özellikle nisa şeytanlarına karşı korusun seni. 16. Salim kalb ile ‘Allah’ım Yalnız Sana Kulluk Eder ve Yalnız Senden Yardım İsteriz’ duasını, yani ‘İyyake na’büdü ve iyyake nestain’i en az günde 40 defa sağlam yapıp duanı Sidretü’lMünteha ötesine ulaştırmadan ve salihlerin kabul olunan duasına katılmadan kul olamazsın, şirket-i maneviyeden hisse alamazsın. 17. Her hayrın başı Bismillahı imzan haline getir. İçi dolu gerçek hamd ile Rabbini anmadan şükretmiş olmazsın. Elhamdülillah yetmez, bu sadece Allah’ın sana önceden vermiş olduğu nimetlerin borcunu kısmen takdir etmeni sağlar. Hamd ise karşılıksız yapılandır, Tefekkür et, Rabbinin Sana Ezelde ve Ebedde verdiklerini hatırla. O halde her gün ‘Allah’ım Celali vechinle azim sultanlığınla Sana hamd olsun’ de, tam hamd et. 18. Nimetlere karşı şükür etmek kolaydır, belalar ilk isabet ettiğinde ‘Elhamdülillahi ala külli hal’ deki, gerçekten şükreden kullardan olasın. İflas eden kul öfkesine mağlup olandır. 19. Günahlara, ibadetlere karşı sabır sıradan müslüman işidir, gerçek mümin olmak istiyorsan zamanın çıldırtıcılığına, en yakın dava arkadaşlarının samimiyetsizliğine, vefasızlığına kadir kıymet bilmezliğine karşı sabredip canını, malını verip, derviş gibi elsiz, dilsiz ve gönül 150 koymayanlardan olmalısın. Dünyada ve uzayda tek bir inanmayan kalmayana kadar Hak dostu olmalısın, nefsinde temsil kabiliyeti edinerek çevrene nur saçmalısın. 20. Sırr-ı ihlasa iştirak, sırr-ı uhuvvetle tesanüd ve sırr-ı ittihatla teşrik ü mesai etmek senin ana mesleğindir. Bu üç lamba hayatını ışıklandırmıyorsa ‘Şahs-ı Maneviye’nin bir neferiyim diye boş yere sevinme, emaneti taşıyamadığından dolayı kazananlar kuşağında kaybetmekten kork, hatta korkman yetmez, titre kendine gel. 21. ‘Ene’n sana Allah’ı bilmen Marifetullah’a erişmen için verilmiş bir araçtır, yanlış kullanıp kibirlenme, fahirlenme, gururlanma, padişah da olsan senden büyük Allah var. İkilik yoktur, teklik vardır, ‘ene’n teki bulamıyorsa vay haline, zerre miktar kibirle cennete gidilmez; gurur, kin, haset, kıskançlık dolu kalbde ihlas ne arar, aldatma kendini. 22. Taklidi imanı, tahkikiye çevirmen yetmez, kalbin ve ruhun derecelerinde mesafe katedip veli olunmadan bu davada yürünmez. İlme’l-yakin iman işi avam işidir, ayne’l-yakin iman havas işidir, hakka’l-yakin seviyede yol alıp havaslar havasıyla hemdem olmazsan tepetaklak taklid-i iman seviyesine düşersin, düştüğün zirve gökdelendir, düştüğün yerde açtığın çukur ise bataklık.Geçmişle övünmeye başladı isen tarih yapmıyorsun demektir. 23. Kalb ehli ol, zekasına aşık akıl ve mantık ehli olma. Akıllardan üstün akıl, mantıklardan üstün mantık vardır ve bunu ancak fetanetinle, basiretinle, ferasetinle görebilirsin.Kalb gözün açık olmadan ise burnunun ucunu bile göremezsin. 24. Burnun pek büyük, uzatma her işe. Enaniyetin granitten bir şişe. İhlas, samimiyet, uhuvvet sana üç ilaç. Gıybet, ümitsizlik ve tembellik üç bela her dem kaç. 25. Vedud ol, karşılıksız veren el ol, alan el olma. Vedud olurken şedit olup yaptığın hayır ve hasenatı başa kakma, ücret isteme, kimsenin minnet ve şükranını kabul etme, vefa bekleme, onları gerçek Vedud olana yönlendir ki, kalbleri ibreyi şaşırmasın. 26. Ruhunu başkasının aynasında araman boş, O Allah’tır tek kılavuz. Doğrudan Allah’a bağlı ol, kula kul olma, sahte aynalara bakıp da aşık olma, tek aşkın olan Allah’ı kalbine koyarsan ballar balını buldun demektir, başka ballar acı gelir, zehir tadı verir. 27. Can kuşun olan Allah’ı bulmak zordur, bedel ister. Belki anneni, babanı, eşini, evlatlarını diyet olarak ister. Bazen makamın mansıbın, şöhretin, izzetin, şerefin, onurun bazen de sana verilen diğer dünya nimetleri aşkına bedel olarak istenir. Allah seninle ticaret yapar, cömert ol, cimri olma, cennet ucuz değil cehennem ise lüzumsuz değil. 28. Haset, kin, nefret, kıskançlık sana pusu kurmuşlar her köşe başında seni bekler. İyi niyetliliğin saflık aptallık mesleğine dönüşebilir ve aşkına pusu kurabilir.Aldırma, imtihandasın, aptal dostun olacağına akıllı düşmanın olsun.Delilik ile velilik arasında ince bir çizgi vardır, sen sen ol kimseyi kınama, kalbleri yarıp bakamazsın ki. 151 29. Allah’ı çıkarsız, hesapsız, pazarlıksız sev, dünyanın yaldızlı rüşvetlerine kanıp da aşkını satma. Unutma bir Allah’a aşık olma zamanı vardır, bir de yazılı ölüm zamanı; gerisi zaman israfıdır, insan ziyandadır, aldanmıştır. Zamana hapis bir kölesin o kadar. 30. Ya Allah aşkının merkezindesin veya hasretle dışında divanesin. Allah aşkınla kendini yenilemek istiyorsan ‘La İlahe İllallah ve Muhammedün Rasulullah’ sözünü diline değil kalbine günde bin defa söylet ki, doğmak için ölmeden ölesin, yoksa gönül viranedir. 31. Kaderin Levh-i Mahfuz’da yazılı, kaderin her yol ayrımında safi Allah aşkının vicdanındaki sesini dinle. Zira Allah’ın izni olmadan yaprak kımıldamaz: Evvel ve Ahir, Batın ve Zahir’dir O. 32. Ararsan Allah buldurur ruh ikizin olan Rahman’ı ve seni hiçlikten varlığa yükseltir, zerre iken ‘Ene’nin sahibiyle muhatap olursun ve namazında miraç edersin.Aramayan bulmaz İlahi aşkını.Unutma, arama dışarıda şeytanı, damarlarında dolaşır, engeller tek aşkını. 33. Yok ben sen biz, onlar şunlar bunlar; var hiçlikten varlığı Yaradan. Hepimiz birbirine bağlı tek inciyiz, Bir’dir Bir’i sever, Bir Yaradan. 34. Allah ve Rasulullah Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) sana candan, canandan öte candır. Samimi olarak anam babam Sana feda olsun ya Rasulallah (sallallahu aleyhi ve sellem) demeden gerçekten iman etmiş mü’min olamazsın ve iman kalbine yerleşmez, sadece müslüman kalırsın. 35. Sönmeyen ziya, eskimeyen yeni ancak Allah ve Hatemü’l-Enbiya’dır, dillerde, gönüllerde ışık, dertlere deva derman, rehberdir. Sevdan, hayalin, ufkunda tütendir.Kalbinin tahtında soluduğun hava, nefestir, başka rehber arama. 36. Ölsün nefsin ve cismin, ama kalbde aşk ölmesin. Dirilsin vicdan ve ruhun, ama canın canı ruhun ölmesin.İnlesin garip neyinin sesi vicdanın ama, yurdunu tanımasın.Girsin kabre bedenin, ruhun ölümü ölüm bilmesin, yani kısaca ancak şehitlik seni kurtarır. 37. Aklın aklı ve mantığın mantığı fetanetin bile olsa şeytan sana seni aşırı sevdirebilir, deha insanların nefislerini firavunlaştıran aşırı özgüvendir. İlahi aşkını ararken dolaştığın ledünni ilmin derelerinde şeytan da dolaşabilir, gaybet gurbet sırrını sormazsan akıl ve mantık yanılır, kendini şeyh sanırsın.Doğrudan sadece Hakk vardır, düz mantık ve akıl kifayetsizidir.Kuru aklın ve mantığın kutlu vahiy olmadan yolunu şaşırır. 38. Felsefe ve sosyoloji dahil bilumum ilimler Allah’ındır ama Allah’ı anlamaya yetmez. Kalbini akla gözcü etmeden okunan ilim, eşeğe kitap yüklemeye benzer, okuduklarını bizzat amele dökmeden kitaplarda okuduklarını insanlarda görmeyi bekleme, hayal kırıklığına uğrama, kalıbının adamı ol, kibrin riyasını, tevazusunu yapma, kalbindeki gibi görün takiyye yapma.Karar ver, eşek misin yoksa insan mı, eşekler cennete gitmez. 39. Güllerin Efendisi olmadan Allah’ı idrakten aciz kulsun, O bile hakkıyla bilemediğini söylüyor ise sen kimsin ki bileceksin, hiç bir şey bilmeyen, anlamayan bir hiçsin. Emanetinde 152 kabzetme gününe kadar emin olmak için yalvar, Rabbinden vakit geç olmadan ölmeden öldürmesini dile, kabre ölmeden gir hesabını ver ki, ölüme severek koşabilesin. 40. Son kuralı Hızır’dan (aleyhisselam) bil de her dem oku: Hızır gibi hızlı koş ve acil yardım et. Sorma ben kimim, insana selam et. Bekleme Hazreti Hızır’ı, hikmetli kelam et. Aç sineni, üveykler gibi kanatlan boca et. Durma, arkana bakma, sorgusuz sual et. Doğru düz söyle sözünü, o kalbini uca et. Aldırma kem gözlere, Hızır gibi sırlı dua et. Yardım isteyeni boş çevirme, himmeti ali et. İnsanı insandan ayırma, gözünü kapkara et. Muhtaç her kula karşılıksız hemen yardım et. Sorarlarsa sus, Hızır gibi hızlı ol, özlü beyan et. Emniyeti telkin et, emin sıfatla sıkça tebliğ et. Ehil bulunca emaneti taşıma, derhal teslim et. Kalb gözünü aç, hiç ücret isteme, ak beraat et. Hakkı sev, koru, yay, doldur kabını, hızlı Hızır et. İhlas-ı etemmeye ulaşmayan herkesi şeytan kandırdı, sende ayrıcaklı, azade değilsin. Aşık olma Allah’tan başkasına, zira kalbinde başka aşka yer yok, yakma fanileri cismani sufli aşkla, zira senin aşkında en büyük Allah var, gayrisine bir umut yok… 18 Nisan 2012 Toronto, Kanada NOT: 23 Nisan 2012′de Herkul.org’da yayınlanmıştır. 153 Ölümsüz Aşk Sen Allah’lasın daim, O’na koşarsın, O’ndan gelenle yolculuk yaparsın Ölümsüz aşka sefere çıkan özgürleşir, beden ve ruh tek öze, yol yaparsın Doğar kalbine dosdoğru Hakk, zikreden bir nefesle aşka seyahat yaparsın Şükre hamde doymazsın, Ben Sen kalmaz, Rabbin evi kalbe yol yaparsın Her bir mevcûdun, uluhiyyet’ten aldığı hisse ve nasîb belli Kısmeti ancak kendisinin Rabb-i hâssı olan bir isimden kelli O mevcûdun Allah’a irtibâtı, o isim vâsıtasıyladır; eser belli Eseri mevcûdun görünen sûreti, hakîkatı bâtın bundan kelli Bilge bir insan olmak isterim, adil bir şekilde kazanan sade kul Rabbin sunduğu nimetleri gösterişsiz şekilde tüketen şâkir kul Neşeyle, cömertce dağıtan, civanmert, sağlam iradeli vedüd kul Huzurla fazlasını arzulamayan, kalbi, ruhu müstâğni sıradan kul Aşığım; ben, sen, biz, siz, onlar, o demene gerek kalmadı Şükür şehidim ölümsüz aşk var, dünya güzelim kalmadı Ölümüm yakın dedim, kimse inanmadı, vaktim kalmadı Son nefesime dek elimdeki fideyi dikerim, vade kalmadı Vasiyetimi yazdım bıraktım bir dosta, eşim, dost inanmadı 154 Dünyada dikili ağacım yok, mirasımı duyan âhî inanmadı İsteyene dünyayı ver, bana seni gerek seni, âşık inanmadı Oyun bitti, rakip şâh vezir girdi aynı kafese, nefis inanmadı İnsanların niyeti neyse, neyin peşinden koşarsa sonuçta ulaşır Hakka kavuşmayı aşkla dileyen, fânide fenalaşır, Bâkî’ye ulaşır Rabbin şekerlemeleri Hâlleri kaybolunca hüsrana, korkuya ulaşır Ya bulunduğu makama ait olamaz kaybolur ya üst makama ulaşır Yükseklerde uçan uçurumun kenarında dolaşır, o Hâlden kurtulur Önemli olan geçici Hâller değildir, kalıcı olan sonsuz ilimle kurtulur İlim marifete kapı açar, marifet bilmek, ‘Kendini Bilmek’le kurtulur Kimisi sabit beklentisini bulur, kimisi sonuna kadar gider, kurtulur Unutma ey nefsim, içinde bulunduğun hâl ve makamın adamı değilsin Çok daha küçük birisin, ilim dersen ilmin yok sıfırsın, takvâlı değilsin Sırrı, rüyayı ifşâ edersin ilham perin küser, o giderse hiç bile değilsin Derin yüzün yüzleşir, bilemedin bilinmezi, cüz’î aklınla bilen değilsin Tek ses duyarım, Ezelden Ebede yolcuyuz, ümitliyiz elbet nurun yarını var Duyularım hassas, her kışın baharı, yazın güzü, leylin umut dolu nehârı var Sesim kısılamaz, iniş bitti, zaman tükendi, çıkış vakti yakın, onca îş’ârı var İkilik kalmadı, milletimin yıkılmaz imanı, muhkem şi’ârıyla aşk güneşi var 155 Lazım değil dargınlık, dosta selam, düşmanı güllerle sevmeye, yola devam Malını canını verip Hakka giden yola, aslı özü unutmadan yaşamaya devam Elinde Kur’an, dilinde o kelam, Rehberin İki Cihan Serveri, salavata devam Maksadın ölümsüz aşka hizmet, terki terke, Hak dostlarıyla, tek yola devam Ecdâtını dosdoğru temsille, sövene dilsiz, dövene elsiz, ahsız gönülle devam Dosta düşmana sevgi sunan, ofsuz sözle, haramı helalı bilen, ince yola devam Şimşek olup yağmur yağdırmaya, âleme kardeşlik muştusuna şevkle devam Her gönüle kapı açıp, hiç kırmadan yapmaya, insanca ölümsüz aşkıma devam Kitchener, Kanada 11 Temmuz 2012 156 Ölümsüz Aşka Güler Ölüm Senli ve sensiz olamam Senlilik haram olamaz Belki sensizlik haram Olmaz, bitmez ihtiyacım Her soluğuna muhtacım Yalvarırım anla anla anla Senli de sensizde yapamam Sensiz boğulur sevinç, neşem Şimdi söyle neylim, nere gidim Yalvarırım duy acı acı acı Bilirsin, halimi anlatamam Seni ben hiç aldatamam Herşeyimi söylerim aptalım Sevgilimsin cariyem, aşkım İnan, güven, sev, doyma Kendimi sevemem artık Severim yalnız seni Senin sevdiğin kadar Sensizlik yalan sende yalan Ruhum kalbim bedenim senin Olmasın bedenin benim Yalvarırım öldür ağla ağla ağla Bilirsin, halimi anlatamam Seni ben hiç aldatamam Herşeyimi söylerim aptalım Sevgilimsin cariyem, aşkım Sensiz günüm gecem uykusuz Aç, susuz, yorgunum Şaşkın topal ördek kulun Ölürüm acılarla ölürsen Yalvarırım doğ ölme ölme ölme 157 Ölüm bile ayıramaz bizi Ölüm ne ki Beyaz Gül’üm Ölümsüz Aşka güler ölüm Ölmez bizim aşkımız gülüm Yalvarırım anla, ağla, acı, ölme sakın… Toronto, Kanada 27 Haziran 2012 NOT: Bu şiir değil şarkı sözüdür. Bestekarını bulduğu zaman ölümsüz klasik bir eser olacaktır.Vasiyetimdir bu sözleri besteleyen sanatkara bu şarkım aramağanım olsun. 158 Sabır İyi ve kötü ne dokunursa, çek bir ya Sabır Belayı veren alırda, eğer seninleyse Sabır Dosta düşmana, acıya tatlıya karşı de Sabır Dinin yarısı şükür, geri kalanı ise bil Sabır Sabreden kulu korur daim beş bin melek Gökteki kuş, ormanda Şîr, denizde semek Sabah akşam oku Haşri, yetmiş bin melek Ne ins u cin dokunur dualı dile, nede felek İnançsıza, masiyete, ibadete, densize Sabır Zamanın çıldırtıcılığına, zamaneye et Sabır Kadere, nefse, vefasızlara, nankörlere Sabır Kahra, lütfe, aşka, kadre, ne verdiyse Sabır İsabet eden her derde dermandır zikir Sabır Hastalığa, kedere, onulmaz her illetede Sabır Aldatan dosta, eşe, evlada, mala mülke Sabır Zehirleyen şöhrete, makama, riyalı ucba Sabır 159 Seven kalpde tek Sevdiği’ne samimi aşkım Sabır Çile çektirenlerin Rabbine şikayetsiz iltica Sabır İddiacı olmamak için her halime her halde kıl Sabır Hamdım, yandım, piştim, ocağına düştüm, ya Sabır Toronto, Kanada 02 Haziran 2012 160 Sefer Ok yaydan çıktı, gayri sebep kalmadı Ay, gökyüzü, güneş, dünya kalmadı Evren ahirette mekan, ben kalmadı Cemalinden başka aşk, aşık kalmadı Zaman durdu, çok söze hacet kalmadı Ölümsüzlük yolcusuyum, yolcu kalmadı Özgür uçan kuşum, dert deva kalmadı Beden ve ruh tekleşti, derman kalmadı Doğdun kalbime dosdoğru, yok kalmadı Birlik zikreder nefes, kelam-ı nefs kalmadı Şükre hamde doymadım, mecal kalmadı Ben Sende Sen bendesin, ayrım kalmadı Tek ses duyarım, işitecek başka ses kalmadı Duyularım hissetmez oldu, kısık ses kalmadı Bilemedim bilinmezi, cüz’i akılda yer kalmadı Derin yüzüm Hakk’la yüzleşince, ikilik kalmadı Uyanık kulağı, gören gözüyüm, enaniyet kalmadı Kalbim O’nu sever tek, saza söze gerek kalmadı Kölesiyim bir Rabbin, kula kulluğa gerek kalmadı Emrolduğum gibi söylerim, kibre gerek kalmadı Toronto, Kanada 22 Nisan 2012 NOT: Herkul.org’da Sizden Gelenler’de 30 Nisan 2012′de yayınlanmıştır. 161 Şehit Ölümü Garip doğdu, yaşadı, hicreti ve ölümü tam sır işi. Onsekizinde ölmüştü, ölü diriydi, ölmezdi bir daha. Korkutmadı, sevdi ölümü, ‘şehadettir’ dedi ulu Kişi. Film şeridi gibi geçti hayatı, dirildi nurlu ikinci bahara. Hep ölü sandı kendini, yaşarken bir şehit gibi dipdiri. Hayır ölmedi, öldü öldü dirildi duayla, havf ve recayla. Ecel bir değişmez ki, pervasız Arslandı, hep diri ve iri. Ol dedin, son nefesinde döndü, ölmüşken geri semaya. Olmasın hiç mezar taşı, isimsiz bir garip, yetim gibi. Ağlamadan oturun üstüne, oku Fatiha kimsesiz gibi. Kabirde de yalnız, gurbet içinde kurbet, bir garip gibi. Önderi yetim ve garip, ümmeti ağlar tıpkı gurbet gibi. 28 Mayıs 1996 Bakü Azerbaycan Herkul.org’da yayınlanmıştır. 162 Sen Olmadan Ölsün nefsim ve cismim, kalpte aşk ölmeden Dirilsin vicdan ve ruhum, canın canı ölmeden İnlesin garip neyimin sesi, yurdunu bilmeden Girsin kabre bedenim, ölümü ölüm bilmeden Aklın aklı ne bilir, O ledünni ilmini pek sormadan Mantıkın mantıkı ne bilir, İlahi aşkı, sırrı sormadan Doğrudan sadece Hakk var, düz mantık olmadan Kuru aklın, mantığın ne bilir, kutlu vahiy olmadan Mantıklar üstü fetanetindir ilim, sarfı nazar etmeden Felsefe anlamaya yetmez, kalbi akla gözcü etmeden His dünyan çeşit çeşit akar, tekce mantıka vurmadan Feyzin coşar ilhamla cayır cayır, yekce akla vurmadan Celali vechinle yanar kainat, perdeler hiç yanmadan Azim sultanlığında alim cahildir, O aşkınla yanmadan İdrakten aciz kulun ne bilir, kalplerde tek Sen olmadan Ölmeden öldür bizi, sok kabre, vakit çok geç olmadan Toronto, Kanada 08 Nisan 2012 163 Seven Kalp Seven kalp incitmez İnciten kalp sevemez Seven aşık bilmez incitir Bilerek yıkmaz seven kalp Samimiyet aşkı kurtarır Kurtaran aşık samimidir Seven sevdiğini üzemez Sezerek yıkmaz seven kalp Sevmeyi seven kalp ısıtır Isıtan kalp seveni yakamaz Ne yapsa seven kalp doymaz Doymazda yıkmaz seven kalp Bir kuş olsa kalbin konabilir Konamayan kalp aşka kanamaz Samed olsan konsan o yaralı yüreğe Dolardı yüreğim, yıkmaz seven kalp 164 Kalbin öper kalbimi sevişir Sevişen kalp sevdiğine kıyamaz Af eder, kızamaz, şefkatle sarılır Kuşatan aşkı yaşatır, yıkmaz seven kalp Toronto, Kanada 27 Haziran 2012 165 Siz Hiç… Siz hiç, davanız uğrunda candan, canandan, yarenden, vatandan geçtiniz mi? Siz hiç, davanız uğrunda şehit olmak için 7 yıl aralıksız ızdırarla dua ettiniz mi? Siz hiç, “yerin altı da bir üstü de bir” deyip, iki dünya saadetinden de geçtiniz mi? Siz hiç, tüm dünya nimetleri yüzünüze gülmüş iken, elinizin tersiyle ittiniz mi? Siz hiç, davanız uğrunda çok sevdiğiniz okulunuzdan zorla kapı dışarı edildiniz mi? Siz hiç, davanızdan ötürü deli divane olup, delilik ile velilik arasında gelip gittiniz mi? Siz hiç, zalimin gözünün içine bakıp üç defa Yunus’un (AS) ism-i Azam’ını haykırdınız mı? Siz hiç, davanız uğrunda işinizi kaybedip medet umduğunuz tüm kapılardan kovuldunuz mu? Siz hiç, garip yetim gibi itilip kakılıp, en yakın dostlarınızca vebalı muamelesi gördünüz mü? Siz hiç, davanız uğrunda aç kalıp, günlerce aylarca bir kuru ekmek suya talim ettiniz mi? Siz hiç, davanızı anlatmak için kimsesizliği göze alıp, cebinizdeki son kuruşu harcadınız mı? Siz hiç, bir insanın gönüle girmek için çaldığınız onlarca, yüzlerce kapıdan kovuldunuz mu? Siz hiç, bir yıl boyu her gece namazında, Yasini Şerifi okuyup, göz yaşlarınızı boşalttınız mı? Siz hiç, davanız uğrunda sizi seven annenizin hatırından dahi geçip sadece davam dediniz mi? Siz hiç davanız uğrunda hayatından geçen annenizin nur ruhuyla yakazeten buluştunuz mu? Siz hiç babanızı, kardeşlerinizi, memleketinizi davam deyip bir çırpıda hemen terkettiniz mi? … Siz hiç, davanız uğrunda gurbet içinde gurbet, hicret içinde hicretler hicranlar yaşadınız mı? Siz hiç, davanızdan bir lahza olsun ayrılmayıp, helal haram çizginizi sürekli korudunuz mu? Siz hiç, hak hukuk dairesinde yürürken aptal ve saf diyenlere aldırmayıp, gülüp geçtiniz mi? Siz hiç, kul hakkına girmemek için kılı kırk yarıp, emanetin sözün namusunu korudunuz mu? Siz hiç, davanız uğrunda ölümü göze alıp, meçhul diyarlara bir umut eri diye yollandınız mı? Siz hiç, davanızdan dolayı sizi takip edenlere gocunmayıp, güller gülücükler dağıttınız mı? Siz hiç, derviş misali gece gündüz gurbet diyarını arşınlarken, halinize için için ağladınız mı? Siz hiç, hiç olduğunuzu anlayıp, hiçlikte bir Rabbinize şükredip hiçlerin hiçi olabildiniz mi? Siz hiç, davanız uğrunda makam, itibar, şan, şöhret ve servetinizi bir kalemde sildiniz mi? Siz hiç, davanızdan ötürü mahkemede aşağılanıp, iftira ve hakaretlere maruz kaldınız mı? Siz hiç, gaybet, gurbet ve kurbiyet derelerinde iken Hızır ile görüşüp, el eman aldınız mı? Siz hiç, hiçlik deryasında nefsinize şerri, her hayır ve şerri sadece Yaradana bağladınız mı? 166 Siz hiç, hiç olmazsa tek bir gece yüz rekat namaz kılıp, Ümmet-i İslam için yalvardınız mı? Siz hiç, hiç olmazsa bir kere seccadenizi gece boyu sabaha kadar gözyaşlarınızla ıslattınız mı? Siz hiç, hiç olmazsa bir defa, gerçekten de O’ndan hudu huşuyla duada yardım istediniz mi? Siz hiç, hiç olmazsa yalnızca bir kerecik nefsinizi ayaklar altına alıp; sahi hiç oldunuz mu? 4 Mart 2011 Toronto, Kanada 7 Mart 2011′de www.herkul.org’da yayınlanmıştır. 167 Şükür Kalben, ilmen, kavlen her dem Şükür Her halukârda, hayırda, şerde Şükür Hamd olsun Azîm sultanlığına Şükür Celâl-i vechinle rahmetine aşk Şükür Şükrünü edâ edemeğime sabr Şükür Yeterince hamd yok, bari söyle Şükür Küçük büyük verdiğine aldığına Şükür Vermediklerini vermediğine bin Şükür Ruhuma, kalbime inen inşirâha Şükür İman dolu nefesimde nefestir, Şükür Geceme gündüze, ele göze, aşa Şükür Dalâlete atmadığına, hidâyete Şükür Zikreden dile, mevhibeli kalbe Şükür Ruhumun kumaşına, işleyene Şükür Üzerimde parıldayan tecelline Şükür Usandırmayan kulluğu yaşatan Şükür 168 Yakaran arı vicdanıma, hiçliğime Şükür Bereketli geçen gençliğime, yaşa Şükür Duâlı geçen ömürde dinin yarısı Şükür İhlâs’a, samimi sarsılmaz imana, Şükür Toronto, Kanada 02 Haziran 2012 169 Tevâzu Merhamet, afv eden af edilir Gerçek tabiatın tez fark edilir Kaliteli insansa baş göz edilir Karakter gizlenmez açık edilir Güzel ruh, meyvesinden bilinir İncitmez kimseyi seviyesi bilinir Öfkesini yenen belada tiz bilinir Gösterişli tevazu, sözden bilinir Tevazu kibirle karışmaz seçilir Altın kömürden bir bakış seçilir Yaman ruh yahşiden berk seçilir Cennet öper, alnında nur seçilir Firavunda soğuk mühür okunur Zalimde kibir edepsizlik okunur Nefsi gemli pak yüzünden okunur Hayalıda şefkat kalpde aşk okunur Hilmiyle tek cehennemden korunur 170 Küçükler iki dünya da açık korunur Hiçlikte kaybolan, varlıkta korunur Hatasını bulan hatasından korunur En Sevgili’yi seven sayılır, sevilir Sevilen sevmez teveccühü, sevilir Üstünlük taslamayan kulsa sevilir İnsanlıkta sade gülse sevilir, sevilir Toronto, Kanada 31 Mayıs 2012 NOT: Şiirde geçen ve halen Azerbaycan Türkçe’sinde kullanılan berk hızlı, süratli, tiz tez, erken, yaman kötü ve yahşi güzel anlamlarına gelmektedir. 171 Tevbe Yanıyorum ırak zemherilerde tevbe ateşine, nedir bu vecd u iştiyak İçi sevgi, ilim, irfan, hasret, özlem dolu derin aşk, bu şevki iştiyak Başkalarını hayret içinde bırakan hal dehşet, aşk u vecd ve iştiyak Allah aşkına yanmak, cezbi bağlılık, tevbem kulluğa sevki iştiyak Tevbem iki damla gözyaşımla süslenmeden isyankâr firardayım… Yapayalnız tenhadayım, dostum yok, dertliyim yine tenhadayım… Efendisinden kaçan bir köleyim, özü kül Yusuf gibi zindandayım… Gecenin koyu karanlığında duayla çiçek açan vicdanıma ayineyim Ben kimim, nerdeyim? Bu yabancılar da kim? Ruhânilere yoldaşım Neden İbrahim(as)’i yakmadı da ateş beni aşkın pek hararetli yakar Ateşin, aşktır yanarım ne kadar yüreğime zemzemden saf su serpsen, Susuzluğumu sende fark ederim, suyu da senle aşk şarabı diye içerim Vicdan, kalp, akıl, ruh dile gelir: Affeyle Allah’ım hakkıyla bilemedim! Af et Allah’ım, sen öğrettin tevbeyi, nisyana müptela beşerim unuttum! Avuçlarıma yanağıma damlayan acıtan gözyaşı yakıcı, günahı bilemedim Kalbimi, vicdanımı, ruhumu yakıp kazanmıştı sıcaklığını, şaşarım unuttum 172 Tevbe için dökülen gözyaşı yakıcı bir kezzap, pişmanlık vadisinde nefis Boydan boya geçmiş, tevbe kapısına gelip Rabb’ine el açmıştır kul nefis Yanmış, yakılmış, pişmiş ve “olmuş”turda şeytandan meleğe sığındı nefis Yüce dergâha üzerindeki kirli kaftanı atıp beyazlara bürünmeye geldi nefis Efendimiz (sas) der: Günahtan tevbe eden, bir günah işlememiş gibi temiz Tevbe, af kapısı sonuna kadar açık, günaha batırmaz, müjdeli mümin temiz Ne büyük bir çıkış, haber bu, günaha dalan boğulmazda kurtulur, kalır temiz Ne güzel bir din İslam, bir arınma vadisidir tevbe, Rabbin evi kalp hep temiz Kitchener, Kanada 20 Temmuz 2012 173 Tevhid Yaşam Sevgili’de devamlı Bir’e doğru Çoğunluk dünyasında Bir O’na doğru Yek’tir Bir kesin, aşık Tevhid’e doğru Vahid’de Tek Ehad O Vahdet’e doğru Kutsal gerçekte sonsuzluk, O tek doğru Eşi benzeri yok, cümleden evladır doğru Yer ve zamandan münezzeh, Rab doğru Alemler tecellisiyle okunur, Allah doğru Güneş birliktir, aynaları Vahdet’e doğru Herkesin gözünde farklı Rahman, doğru Kur’an tecellisiyle konuşur Rahim, doğru İlk derece Hz. Ahmed Muhammed doğru Tüm ilimlerin kaynağı sınırsız tecelli doğru Sonsuz kimliktir bilinmez, aşkı zuhur doğru Güzellikte mükemmel O gölgeler tek doğru Perde sebep gizler, kapasiteye göre doğru 174 Yardımlaşma dayanışmayla bilinir, O doğru Mizanda harmonide parlar, Azim’dir doğru Arşı tahtı alemlerin tepesinde, Hakim doğru Şehadetden lahutiye geçen bilir, gayb doğru Mülk aleminde dolaşan anlar, söyler tek doğru Ruhlar alemine ulaşmayan kul ne bilir, ne doğru Çoklukta birlik, birlikte Vahdettir, doğruya doğru Bilinmezler O’nunla bilinir, Vahdet ü Ehad doğru Toronto, Kanada 27 Nisan 2012 175 Uyuyamıyorum Kalbim yaralı, yıkık gönlümle metrûk bir harâbeyim Araftakiler çarpar, duâ bekler, ben muhtaç vîrâneyim İlacım olsa kel başıma sürerdim, kalbi yaralı hazîneyim Dert babasıyım, dermansız derde dûçâr olana âyânîyim Uyuyamıyorum, 14 gündür dik ayaktayım, şâhâneyim Yemeden içmeden kesik, ismini sayıklayan âvâneyim Çaresi bilinmez derde düştüm, yanar kebâbı püryanım Medet Rabbim, kapında aşkını arayan deli dîvâneyim Gecelerim boyu ağlarım, gece gündüz rüyamda pîrim Sırılsıklam âşığım aşkına, önümde arkamdasın bilirim Uyur uyumaz diri aşkınla fırlarım yerimden, aşka şîrim Sözlerim lirikleşir seni anlatır, fışkırır dilimden şiirim Sen ile ölümsüz aşka talibim, kudurdum doymam açım Aşk bâdesini içtikce susan berduş sarhoşum, aşka açım İnanmazdım aşka, küçümserdim, inan pişman çok açım Güneşten böceğe hep seni sordum, Ölümsüz Dost’a açım 176 Samimi niyetim, kalbim kurtarıyor tevhidi, tek davayı Vazifem tebliğ, ögüt, telkin, nurun sahibi korur davayı Karışmam Mütevekkil’in işine Azîmdir, kaldırır davayı Davamın delisiyim, uyuyamam, yemem anlatırım davayı Toronto, Kanada 30 Haziran 2012 177 Vasiyetimdir: Ölümü öpün Ölümsüz aşka gülerek öldürenlerle öz ölümü öpün Tevekkül, teslim, tefvîz, tevfîk, Rab aşkına ölü öpün Güveni tam, kimsesiz gönlü sev, Sevgilide ölü öpün Açık dergâhım, kalbim her insana, aşkta ruhu öpün Gayretle tebliğe memurum, davamı sevin, âşıkı öpün Belki köpekten beter bir Kıtmîrim, nankör, vefasız ölü Vakitsiz anıran eşeklere hep acı, kitap yüklü eşekler ölü Ölümü ölmeden sevin, öpün, acıyın, bunak Ulu Şâir ölü. Aşkımızı, sırrı deşifrede zehri içip öldün oysa ölüm ölü Hakkını helal et, bari cennetde evlen, bu şehidin aşkı ölü Doğruya doğru der eğilmez bir sözün, yok hiç tıraşı, telaşı Tüm sesleri Hakka vurur, yok başka ölçü, ayar mihenk taşı Dik duran diklenmez yürek tek atar, yalnız, yok hiç yoldaşı Bir ayağım sağlam basar, öteki âlemi gezer, sensin tek adaşı İhsân et, buyur et kapına kapında kölen, kulundur gözü kaşı Görsem ki evliya bir kulun su üstünde yürür, aman kime ne! Güvenmem, belki istidraçda yüzer, denemez canım bana ne! Balıklarda yüzer, kurbağalar suda yürür, tecelli mucize mi ne! 178 Uçmaksa marifet sineklerde uçar, bırak gururu, yoksa aşk ne! Paylaş hayallerini, uçalım ankayla Kaf dağı ardına, gel bana ne! Acizim, fakirim, dertliyim, yılmaz azmim yardımına muhtaç Tut elimden, kimsesizim, cüzi ilmim, o desti kudretine muhtaç Tüm kapılar kapansada kapında gedâ şefkatli Rahim’e muhtaç Sebepler tükendi, aç gönlümü ilâhî aşkım inayetine pîr muhtaç Kalabalıklar içinde yalnızım, Hz.Yusuf gibi zindanda muhtaç Hızlı koşar, çatlar nefesim, durduran zata hayret eder, kızarım Ruhunu Rahman’a teslim etmiş bir hiçim, yoksa yolda azarım İçim dışım bir değilse, kazanma kuşağında kaybeden Sezar’ım Zayıf, naîf kulunum, tevekküle yapıştım, aşkıma destan yazarım İzin ver seveyim, duysun herkes aşkımızı, âleme, fezâya kazırım Lütfuna da kahrına da sevinen, şerlerde hayrı arayan kul oldum Her şeyde hayır var dedim buldum, perdesiz bir Sana kul oldum Razıysan tevfîk et öldür kulunu, emanetinde emin düz kul oldum Yaradana doğduğumdan pîr u pâk dönen kasr-i emele kul oldum Tek bir tûlî emel girmedi rüyama, Azîmden aşkına âşık kul oldum Kitchener, Kanada 02 Temmuz 2012 179 Yakaza Gözlerim uyur, rikkâtli kalp uyanık, şâkir uyumaz Ruhum sevgiye vecdle açık, ruhum dolaşır uyumaz Rahmetine susamış gönlüm, özde deli âşık uyumaz Özlemiş, kanamış vicdanım, Sufi kalp gözü uyumaz Gaflet uykusunda insanlar, nefis ancak ölümle uyanır Uyanık fitne kavurur, yıkar, derdi zor konuşan kınanır Cahil bilmez uçurumda dolanır, garipler rüyada sınanır Tavan dinlemezse tabanı, o A’raftakiler A’raf’ta uyanır Kimi kalp kırar, kimi kalp yapar, ikiside insanlıkta şahâne! Yaşatmak için yaşayan ayakta kalır, gerisidir kayıp âvâne! Davan varsa insansın, yıkık gönüller aşka yabancı virâne! Candan maldan geçen satın alır nefsini, satmayan divâne! Kalbindeki haşyet ruh zekandır, fıtratın tekce Hak yola uyar Tuzaklar, tepeler O’nunla aşılır, bilmeyen naif, şeytana uyar Bozulmamış tabiatın, kimliğin, huyun suyun, o cennete uyar A’raf’ta simasından belli, kim cennete kim cehenneme uyar 180 Ruhun aydınlık ikliminde berrak, tertemiz tecelli solur, âr arar Kalbinin saati hamde şükre ayarlı, tevekkülle atar, o aşkı arar Zâkir olmuş dilin esmanla yanar, inletir garip bülbül gibi bizâr Yakazaten ruh görüşür, huşuyla kalp dinler, vefalıdır tek Yâr 17 Mayıs 2012 Toronto, Kanada NOT: 21 Mayıs 2012′de www.herkul.org’da Sizden Gelenler köşesinde yayınlanmıştır. 181 Yakîn Ufkum, hülyam ukbâda, bir ayağım pergelse yerde Dervişim, tecellini, işaretini okurum, şâhidim yerde Kâinat kitabını, Furkân’ı zikreyler dilim, şâkir yerde Vicdan hazinem Sen’i konuşur, nâmerde her merde Sorgulamam sonsuz ilmini, esman ilmin bana yakîn Taklit değil safî imanım, meydan okur tahkîke yakîn Hak bir Ehad, İlme’lyakîn, Ayne’lyakîn, Hakk’el yakîn Alem-i Gâyb’da Şehâdet’te inancım Rahman’a yakîn Kim sual edebilir ilmi amelini var iken kudreti izzetin Gölgeler gölgesidir kullar ilmi, âlimin yanında izzetin Sîreti sûreti bilen Sen’sin, bilinmez Azîm olan izzetin Hamd Celal-i vechinle yüce sultanlığına, büyük izzetin Bilirim, ölümsüzlük şerbeti ki içimde gizlenen bir tohum Dileklerim küçük, davan büyük, dilersen saçarım tohum Mûridîm muradına, izninle atılır ukbâna dünyada tohum Sen’den başka güç arayan nâdân küf eker, çürük tohum Aç, genişlet göğsümü, dest-î kudretinden bol inşirâh ver 182 Sonum, başlangıcım, âh kalbim elinde, ne olur felâh ver Yeminler olsun, Sen Rabbim ben aciz kulunum, salâh ver Artır yakînimi, çaresiz aşkıma, dermansız derde bî ilâç ver Sadık, vefâlı, garip yolcun yolda şaşmaz, kutlu davan emin Niyetim, ihlâsım, kalbim kâvî, adım Rüyeti Şîr Fârûk’ul emin Kulaklarım sadece Sen’i duyar, damarda dolaşan kan emin Gözlerim görmez başkasını, tek aşkım Allah’a yakînim emin Toronto, Kanada 03 Haziran 2012 NOT: 11 Haziran 2012′de Herkul.org’da Sizden Gelenler bölümünde yayınlanmıştır. 183 Yeni bir dünya kuruyorlardı Onlar, adanmış ruhlu önden giden atlılardı… Onlar, başı dik, alnı ak, duru güzel insanlardı… Onlar, bilinmekten kaçan meçhul kahramanlardı… Onlar, “Türk Dünyası”na sevdâlı arı gönüllerdi… Onlar, Türk’ün coşkulu, samimi yürek sesiydi… Onlar, Türkiye’nin canı, cananı, yareni, nefesiydi… Onlar, idealizmin türküsünü çalan son efsâneydi… Onlar, Anadolu’nun helal kazancı, emeği alın teriydi… Onlar, “Bu Ülke”nin gerçek sahibi, “yerli”leriydi… Onlar, ecdatın şuuraltı kredisinden bize yâdigârdı… Onlar, ana kuzusuydu ama “cesur ihlaslı çocuklar”dı… Onlar, yaşanmadık bir hayat bırakan saf gönüllerdi… Onlar, kolektif destanın yılmaz sıradan neferleriydi… Onlar, Hakk’ın şahsi manevisi yolunun sevdâlılarıydı… Onlar, uyanmış Ashabı Kehf’in yedileri, Kıtmir’i idi… Onlar, hicret ufkunda gemileri yakan ilk muhacirlerdi… Onlar, yeni bir dünya kuruyorlardı… Toronto, Kanada 08 Temmuz 2012 184 Yola Devam Eller ne derse desin, sevmeye, yola devam Lazım değil dargınlık, dosta selama devam Ver malını canını, Hakka giden yola devam Özünü aslını unutmadan yaşamaya devam Elinde Kur’an, dilinde kelamı, o zikre devam Rehberin İki Cihan Serveri, salavata devam Maksadın Hakka hizmet, terki terke devam El elesin Hak dostlarıyla, düzgün yola devam Ecdatını dosdoğru temsille, o kutlu söze devam Sövene dilsiz, dövene elsiz, ahsız gönülle devam Dosta düşmana sevgi sunan, ofsuz sözle devam Haramı helalı bilip, kılı kırk yaran yolla devam Şimşek olup yağmur gibi yağdırmaya devam Yeryüzüne o kardeşliği yaymağa, aşka devam Her gönüle kapı açıp, kalp kırmamaya devam Cümle aleme dostuz, Hak davaya, yola devam Toronto, Kanada 28 Nisan 2012 185 Yolcu Ezelden Ebede yolcuyuz, ümitliyiz elbet nurun yarını var Her kışın baharı, yazın güzü, leylin umut dolu neharı var İniş bitti, zaman tükendi, çıkış vakti yakın, onca iş’arı var Milletimin yıkılmaz imanı, muhkem şi’arıyla yılmaz gideriz Yol uzun, yol bozuk, tepe engebeli, çetin has yolcu dertli Manzara herc ü merc, bilmem ki insanlar niye boş niyetli Para, söz, makam, şan, şöhret, ihtiraslar kopkoyu kasvetli Güven tarumar olmuş, dini ahlak sükut, nazlı nazlı gideriz Sorarız eşe dosta ne ola, nedir bu keşmekeş, bu hal Derler: Evlad, yüzyıllardır ışık yoktu, dilimiz tutulu lal Boş avuntu idi bizimki, ne eşitlik, adalet kaldı ne de mal Ayağınızda pranga, öz vatanınız da parya, ağlar gideriz Gözyaşımız Kür olur, Aras olur, yanar ciğer paremiz Yeter çektiğimiz acılar, bitsin çile, dinsin artık yaremiz Yürekler yahşi yek atsa, Fizandan duyulur gür naremiz İhlaslı gayretimiz, ay parçası nurumuzla parlar gideriz Bilirim nutkumuz tutuk, malı da mülkü de yalan dünyaya Hazar yeli yaman esti uyutuldun, dön artık o eski hülyaya Mazlumlar yolunu gözler, es deli rüzgar, çevir bizi o rüyaya Aşkımız pek kavi, önümüzdeki tepe aşılmaz olsa da gideriz 12 Nisan 2012 Toronto, Kanada NOT: Bu şiir www.herkul.org’da Sizden Gelenler’de 16 Nisan 2012′de yayınlanmıştır. Şiirin ilk orjinali 1992’de Azerbaycan’ın Kürdemir kentinde yazılmıştır. 186 Şiirin 1992′de yazılan ilk hali aşağıdaki gibidir. Arzuhal Bakü’den yolcuyuz Kürdemir’e, sık sallanan. Hoplaya zıplaya, çukurlarda eli kolu bağlanan. Beşikteki bebe gibiyiz, çaresiz halimize ağlanan. Aslında arzuhalimize dağlanan sinemizle gideriz. Yol uzun, yol bozuk, engebeli, has yolcu dertli. Manzara vahim, bilmem ki insanlar neye niyetli! Para, söz, makam, herşey olmasa ki tam senetli. Güven tarumar olmuş, ahlak sükut, nazlı gideriz. Sorarız eşe dosta ne ola, nedir bu keşmekeş, bu hal. Derler: Evlad, yüzyıllardır ışık yoktu, dilimiz tutulu lal. Boş avuntu idi bizimki, güya herkes eşitti, müsavi mal. Ayağınızda pranga, öz vatanınızda parya, ağlar gideriz. Gözyaşımız Kür olur, Aras olur, yanar ciğer paremiz. Yeter çektiğimiz acılar, bitsin çile, dinsin artık yaremiz. Yürekler tek yahşi atsa, Fizandan duyulur gür naremiz. 187 İhlaslı gayretimiz, ay parçası nurumuzla parlar gideriz. Bilirim nutkumuz tutuk, malı da mülküde yalan dünyaya. Hazar yeli yaman esti uyutuldun, dön artık o eski hülyaya. Mazlumlar yolunu gözler, es deli rüzgar, çevir bizi o rüyaya. Aşkımız pek kavi, önümüzdeki tepe aşılmaz olsa da gideriz. Güneş doğmuş, batmış ne çıkar, elbet nurun yarını var. Her kışın baharı, yazın güzü, leylin umut dolu neharı var. İniş bitti, zaman tükendi, çıkış vakti yakın, onca iş’arı var. Milletimin yıkılmaz imanı, muhkem şi’arıyla yılmaz gideriz. 3 ve 7 Nisan 1992 Bakü ile Kürdemir arası otobüs, Azerbaycan 188 Zikir Zikrî lillâh kalpde aşkın özü, dile pelesenk Görünmez tecellilere hâyrân ruha ne denk Hayal edilmez zevkler yüzyıla bedel, denk Alem konuşur lisânı hâliyle, kalpde o zenk Zulmet dağıldı esmanla, kör nâdâna yazık Aldanmışım cüzî ilmime, aşk ruhuma azık Ne âciz ne zavallı hiçim, ölen esmaya yazık Yalanmış aynalarda aksim, zikir kalbe azık Şükür ki tez uyandım, bende nâkşın Rahim Işıklandı ömrüm, ummandır aşk-u Rahman Andıkca Sen’i irfanın göründü, affet âmân Kürsün arşın ferşinde benden kuru saman Huzurla barışan kalbimdesin Bâsîr, ya Şehît Ölmeyen letâifini diriten Hayy’sın, ey Şâhît Temizle lekeli kalbimi ey Kuddüs, yap ahît Ahdî emanımızı yenile Akâbe’ye denk ahît 189 Tüm güzel isimlerini bildir, bilinmez Sultan Gedâya gedâlık yaraşır, ey gönlüme Sultan Göster tecellini izninle, doğ kalbime Sultan Ayrılmaz, zikirle vururum kapını, ey Sultan Toronto, Kanada 03 Haziran 2012 190 Niyaz Yârabbi, sâlih kullarına karıştır, kıl niyaz ile kerem Tecellin doğar, aşk aramızda dolaşır, eyle bol kerem Ne mutludur Habibini gören, görmüş olan bahtiyâr Ne mutlu âlemde aşkı gören, seyrini seven bahtiyâr Kur’ân gelini peçesini kaldırmaz, kıskançtır Gıybet eden havada uçsa Furkân kıskançtır İmân ülkesini emniyette görürse peçe açar Tûl'i emel kalbin değişirse iyiliğe kapı açar Kimi namaz kılan vardır, zihinde kahvehânede Kimi sarhoşun libâsı çirkin, fikri Hû âşıkhânede Hırkası süslü, niyazsız biri cehenneme yaklaşır Niyazı sağlam garip ayılamaz, cennete yaklaşır Bilgine aklı perde, Rabbi tanımaz niyaz eylemez Ne olur bilseydim, kim âlim, kim niyaz eylemez Şüpheden kurtulsa nice putlara tapar, sakil içer 191 Mutmâinne evlâ, Levvâme'den kıymetli ant içer Her aşk şarabı içen sarhoş olur, düğün gereksiz Cümle bilse bilmese ne yazar ki şöhret gereksiz Kibir fışkırsa davulcu zurnacı yeri göğü inletir Hevâ ile heves ehliyle oturan şaşı âlemi inletir Müflistir zâhir, kendini padişâh, Karun sanır Benzi sapsarıdır, gönlü boş, sanki erdim sanır Ne maldan mülkten razı, ne aşk-ı Hüda'yı sever Başkası ne derse önemli, şeytanı Hak diye sever Zengin nâdân, âr derdine razı, şifayı helak sanır Gitmez tabibe dermânı derde zehir bühtân sanır Asrın akılısı mayhoş gönlüne düşen sâf aşkı sever Rezil rüsvâ olur, aşk nöbetini Hak’tan bilir sever Kiralık ağlayıcı nevvâheler sarmış her yanı Fazileti yok ki ağıt yaksınlar, harap her yanı Rasûl ışığı pâk gönle düşerse, cevher nur saçar 192 Aşkla göze bir baktıysa başkalarına aşk saçar Sevgilim benim içimdedir, özde aşkın zârı var Hatib-i Edib'den aşk satın alan âşığın Yâri var İkimiz bir beden içinde tek ruhuz, dil tercümân Şânı yüce olanı ulular dil, aşkı zikre tercümân Gönlün kadir kıymetini gönülsüz niyazsız ne bilir Kalp ikrâr etmezse birliği, hâfızın zikrini kim bilir Teşbih ile tesbihi karıştıran tevhîdi çekse boşuna Rabbini anan dili cândan anar, gerisi hep boşuna Kitchener, Kanada 1 Kasım 2012 193 Kurban Bayramınız Mübârek! Bugün kurban bayramı, gurbette ilk kurbanım Dün akşam başladı kar, tipi; tam arâfe gecesi Fırtınayı unuttu bir milyon Kanadalı Müslüman Erken koştular câmiye, sessizce şafak sökerken Saflar sıktı, huşu hudu içinde kılındı namazlar Gurbette bayram bir başkadır tatlı, acı ve buruk Hem sevinç yaşanır bayramda, hem keder iç içe Herkes vatan kokusu duyar, muhabbet soluklar Onca zaman buluşmayanlar kucaklaşır, dertleşir Hicrette kerâmet vardır dedi Nebi: Tastamam doğru Bu benim üçüncü hicretim, kelime, mefhum yâd değil İstanbul, Bakü gurbet değildi, Toronto, Kanada gurbet Gurbet gurbet içinde, bilinir kurbet, bayram ayrı gurbet Allah hayırlı etsin bayramınızı, garibe bir duâ lûtfedin Kanada İslam’ı yaşıyor, üçü eksik: İmân, ihsân, tevhid Adalet, kul hakkına, emanete riayet, doğru söz burada Dil, renk, cins ayrımı gözetmeden münâsebet burada Din, vicdan, teşebbüs hürriyeti, hayırda yarış burada 194 Müsâvat, eşit muamele, hukuka saygı insanlık burada İman neşv ü nümâ ederse İslam Batı’dan doğar bu sefer Resûl-i Edib’in öngördüğü gün belki kıyâmetden yakın Gemileri yakmak kolay değil, atın buzdan eneyi denize Anadolu’da onca medeniyetin yirmisi hicret eden güruh Sıcak döşekte yatarken kurulan hayaliniz hüsnü kuruntu Rehâvet, evlad ü ıyal, mal mülk, şan ayağınızda pranga Hangi sahabe, çileli veli, er memleket yatağında ölmüş? Ekonomik kriz, psikolojik bunalım; pek canınız sıkılmış! Siz kesmezseniz göbeğinizi Rab keser rızkınızı, amelinizi Bazen öylesine savrulurcasına aşk, maziyi silmek gerektir Hiç umursamadan, takmadan, ince dokuyup sık elemeden Belki de kelleyi koltuğa alıp yaşamak, hür dolaşmak gerek En azından denemek, ruh kuşumuzu uçurmak gerek usulca Gurbete alışmak, vatanın tozunu, toprağını özlemek gerek Her neyse sevdiğini, lüksü şatâfatı, arzularımızı terk gerek Sözü çok uzattım, dert büyük, bayram tebriği şiire bahane Gurbetde bayram yaşanmadan gurbet şâirliği ne mümkün İslam’ı yaşayarak tevhidi temsille alperen olmak mümkün Toronto, Kanada 06 Mart 2001 195 Sakın O Zaman Yalan söyleme sakın Kalbin tel tel dökülür Doğru konuş o zaman Dile bal şerbet dökülür Politika yapma sakın Yüzün kapkara kesilir Ruha işkence yalan Benzin sapsarı kesilir Yapmacık olma sakın Neye yarar ruh çıplak Rabbinden dile âmân Firavunlaşandır çıplak Uçan söz, yazıdan sakın Kalem yazar, akıl unutur Fitne varsa kaç heman İhlâs kazanır, âsi unutur 196 İlmi ara, boşluktan sakın Akıllıdan belki zâhid çıkar İmânı var, kalbinde az izan Kâmil insan dervişten çıkar Şâkirt üçtür dörtten sakın Medrese şâkirdi âlim olur Askerse idarecidir o zaman Tekke şâkirdi ise eren olur Dostuna vefasızlıktan sakın Sâdıklar şehitlerle bir dirilir Simâsında yalan yok her an Kalbi ruhu bir atar, aşk dirilir Brantford, Kanada 24 Ocak 2013 197 "Şüphesiz Allah, bir sivrisineği de, ondan üstün olanı da, (herhangi bir şeyi) örnek vermekten çekinmez. Böylece iman edenler, kuşkusuz bunun Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler; inkâr edenler ise, 'Allah, bu örnekle neyi amaçlamış?' derler. (Oysa Allah,) Bununla birçoğunu saptırır, birçoğunu da hidayete erdirir. Ancak O, fasıklardan başkasını saptırmaz." BAKARA:26 Sineknâme Yunus yükledi sıkleti sineğin kanadına Kırk kağnı çekemedi, çekti kahrı sinek Kimyâger sinek pâkladı kadri kararınca İmhâ eder mikrobu nâme hakkın sinek Elsiz ayaksız minik arı yedirir tatlı balı Hor görme, küçümseme küçücük sinek Bilmezsin ki, sinek zehirden yapar balı Zehri değişime uğratır itaatkâr ol sinek Duyun ahâli, bırakın sinek düşmanlığını Nice sâri hastalıkları önler şâhâne sinek Yıkar zehri, sağlar tertemiz hava akımını Şükür bol yarattı Yaradan, boldur sinek Kimi yaldızlı, kimi altın desenli parıldar 198 Yıldız böceğine benzer ışığın nurlu sinek Mızraklı eşkıya yaban arısına bir vızıldar Eşek arısından kurtarır cihanı kara sinek Kudret helvâsını yer pis böcekli ağaçtan Çoğu zaman kirli bulaşıkları yıkar sinek Zehri emer, şifalı şurubu çeker ağaçtan Kimi zaman zâlim Nemrud’u yıkar sinek Tebelleş olur erkek incirin kurtlu özüne Ocaklara diker incir ağacını, yayar sinek Nice çiçekler ağlar döllenmez özü özüne Lisan-ı hâliyle Sübhânallâh dedirtir sinek Elini yüzünü hep yıkar, abdest alır daima Gurbette, yalnızlıkta dost, arkadaş sinek Rûku ve secde eder kullukta örnek daima Gelir namazda kafana konar, uyarır sinek Bir kanadı zehirsiz, bir kanadı zehir onun 199 İkisini batırsan yemeğine panzehir sinek Kuddûs’ün sıhhıye memuru nezâfet onun Haksızlık etme emeğine beriyyedir sinek Sinek risâlesinde Rabbin kahraman askeri Baharda badem ve zerdaliye yapışır sinek Sivrisinek, pireler gibi fıtrî hacâmat askeri Mikroplu zehirden balı çıkartır cins sinek Sineği kovan, öldüren insan dengeyi bozar Mikrobu nakletmez, temizler kâinatı sinek Hikmeti anlamayan insan azar, ezer, bozar Ders alsan hocandır istihâle makinesi sinek Kitchener, Kanada 25 Aralık 2012 Herkul.org’da 31 Aralık 20112’de yayınlanmıştır 200 SON ŞİİR: HİÇ ŞAİRE NASİHAT Narsist Dervişe Nasihat! Avamın semasını dolama diline ey derviş yoksa nefsi derdine düşersin Havasım der kasılır, Hak yola ulaştım sanır, egona doğru sema edersin Aheste revlik eyleme ey derviş yoksa Hak kervanından cüda düşersin Şeytan vermesin sana teşviş bir keman kaşa kendini zebun edersin Bilmez de yardan gizlersen halini o dem yârını kaybeder ağyar eylersin Sakın unutma nefis denen zalimi yoksa sofrana şeytanı sağki eylersin Rıza yoksa gönlünde zikrinde fikrinde dünyayı kendine maksut eylersin Yetimin rızkını elinde tut her dem yoksa zalime varidatını taksit eylersin Bir lokmayı kendine haram edip bir hırkaya sırtına giysen de giymesen de Marifet ufku yoksa eğer sende kendini cahile cühelaya rüsva eylersin Ağyarla düşüp kalksan her dem çağırsalar seni işrete gitsen de gitmesen de İlim irfan ister dünya denen bu diyar yoksa işreti kulluğa tercih eylersin Başında baykuş tünemiş Sarayı hamamı viranedir bunlar desen de demesen de Ne viraneler var bağrında hazine saklar, sen de hazineye kalkar virane dersin Sözüm sanadır ey derviş bu yol erkana riayet ister, sen uysan da uymasan da Sövene dilsiz dövene elsiz gözsüz gönülsüz olmazsan sen Muradına eremezsin 16 Temmuz 2012 NOT: Bu şiirin sadece ilk beyiti bana aittir, kalanı Ahmet Mevlana adındaki meçhul bir şair dostumundur. 16 Temmuz 2012’de herkul.org da yayınlandı. Avamın seması ile havasın seması arasında arasında ne fark olduğunu soran Sufi derviş dostuma, en başta kendini beğenmiş nefsime ve egosu yüksek hizmet erlerine okkalı nasihattır. Bu şiiri defalarca okudum. Belki bana yazılmıştır veya ben öyle algıladım. Belki de size anlatıyor… 201