Mercanada
Transkript
Mercanada
edito De¤erli hekimlerimiz ve eczac›lar›m›z Mercanada dergisi her zaman oldu¤u gibi çok renkli ve son derece zengin içeri¤iyle karfl›n›zda. Yeni say›m›zda yaz aylar›yla birlikte herkesin meselesi haline gelen diyet ve beslenmeyi ele al›yoruz. Uzman diyetisyen Fatofl Özcan bu konuda bilinmesi gerekenleri bir bir s›ral›yor bizim için. Ard›ndan bir sualt› konumuz yer al›yor. ‹lk bilgisayar›n bulunufluna dair bu ilginç ve tart›flmal› konunun ard›ndan Yeflilçam’›n büyük oyuncusu Hülya Koçyi¤it’in hiç bilmedi¤iniz bir yüzüyle karfl› karfl›ya olacaks›n›z. Nostalji köflemizin ard›ndan ünlü romanc› ‹nci Aral’la ve genç oyuncu Nurgül Yeflilçay’la yapt›¤›m›z söylefliler yer al›yor. Umar›z ki, yeni ç›kan albümler, yeni ç›kan kitaplar, çizgi roman ve DVD sayfalar›m›z da ilginizi çekecek. Unutmadan hat›rlatal›m, bize art›k mn.com.tr adresinden ulaflabilirsiniz. Önümüzdeki aylarda yepyeni Mercanada’larda buluflmak üzere... Sayg›lar›m›zla. Kültür Sanat ve Medikal Haber Dergisi Y›l:2 Say›: 7 Mustafa Nevzat ‹laç Sanayi A.fi.’nin t›p camias›na sundu¤u bir kültür hizmetidir. Epsilon Yay›nc›l›k Hizmetleri Tic. ve San. Ltd. fiti. ad›na ‹mtiyaz Sahibi Grafik Uygulama Film - Grafik Hülya Bilgin Ç›¤ Ebru Grafik ve Matbaac›l›k A.fi. Ömer Yenici ‹dari Müdür Türbedar Sk. No:8 Ca¤alo¤lu/‹stanbul Tel: 0212 520 85 21 Erol fiahnac› Genel Yay›n Yönetmeni Bask› Gülenay Börekçi Kelebek Matbaac›l›k Yaz› ‹flleri Müdürü (sorumlu) Meltem Erkmen Kapucuo¤lu Editör Esen Tezel Sat›fl Koordinatörü Abdül Vardar Litros Yolu 4/1 A Blok Topkap›/‹stanbul Tel: 612 48 35 pbx Reklam Adres Arzu Tuna 0 212 251 21 17- 18-19 Osmanl› Sk. Osmanl› ‹fl Merkezi atuna@epsilonyayinevi.com No: 24/4-5 80090 Taksim/‹stanbul Tel: 0212 244 82 82 pbx Faks: 252 47 29 Grafik Tasar›m Web: www.epsilonyayinevi.com Sevil Ürel e-mail: mercanada@epsilonyayinevi.com 1 içindekiler 4 8 4 . . . . . . . Uzman diyetisyen Fatofl Özcan anlat›yor 8 . . . . . . . Akvaryum: Tarihteki ilk bilgisayar denizden ç›kt› 12 . . . . . . . Balon: Balon pilotu olmak ister misiniz? 14 . . . . . . . Söylefli: Hülya Koçyi¤it’in bilmedi¤iniz yüzü 20 . . . . . . . Söylefli: ‹nci Aral’la son roman› Tafl ve Ten üzerine 26 . . . . . . . Nostalji: Geçmifl de¤il bugün gibi 30 . . . . . . . Söylefli: Nurgül Yeflilçay oyunculu¤u, edebiyat› ve anneli¤i anlatt› 36 . . . . . . . ‹çimizden biri: Eczac› Tülay Kaya’yla “Hayat Güzel” 37 . . . . . . . fiiir: Dr. Hüsamettin Olgun’dan “Yan›k yüreklerin gül kokusuna” 38 . . . . . . . Çizgi Roman: Kedinin fareyle oynad›¤› gibi... 42 . . . . . . . ‹catlar: Foto¤raf›n icad› ve aflamalar› 44 . . . . . . . Kitap 52 . . . . . . . DVD 53 . . . . . . . Ödüllü bulmaca 54 . . . . . . . Satranç 56 . . . . . . . Astroloj 14 34 18 2 38 röportaj Beslenme ve ba¤›fl›kl›k sistemi Uzman diyetisyen Fatofl Özcan yeterli ve dengeli beslenmenin nas›l olmas› gerekti¤inden diyet yaparken dikkat edilecek hususlara, diyetlerin kifliye özel olmas› gerekti¤inden toplumda beslenme bilincinin nas›l yerlefltirilebilece¤ine kadar beslenme konusunda bilmek isteyebilece¤iniz her fleyi anlatt›. 1. YETERL‹ VE DENGEL‹ BESLENME Vücudun büyümesi, ifllevlerinin devam›, sa¤l›¤›n korunmas›, iyi bir ruh hali, hastal›klarla mücadele ve kaliteli bir yaflam için sa¤l›kl›, yani yeterli ve dengeli beslenme flart. Bunun için her insan, ihtiyac› olan yeterli enerjiyi ve besin ö¤elerini günlük olarak almal›. Yetersiz beslenme sonucu yeterli enerji al›nmazsa, dokularda kay›plar oluflur. Besin ö¤eleri gereksinimden fazla veya orant›s›z al›n›rsa, dengesiz beslenmifl oluruz. Bunu sonucunda da obezite, osteoporoz, hipertansiyon, hiperkolesterolemi, büyüme gerili¤i; eklem, akci¤er ve kalp-damar hastal›klar›, kanser, sindirim ve sinir sistemi hastal›klar› ortaya ç›kar. Yeterli ve dengeli beslenme, besin gruplar›ndan kar›fl›k (çeflitli) tüketilerek sa¤lanabilir. Böyle bir beslenme ile ek vitamin-mineral deste¤ine ihtiyaç kalmaz. Ba¤›fl›kl›k sistemimizi koruyan antioksidantlar, vitamin, mineral, posa gibi vücudumuz için ifllevsel olan pek çok madde, kar›fl›k beslenme ile vücuda al›nabilir. Bu yararl› maddeler bir arada al›n›rsa, etkisini daha iyi gösterir. Özellikle yemek piflirirken do¤ru yiyecek haz›rlama, piflirme ve saklama yöntemleri uygulan›rsa, bu yarar daha da artar. Besin gruplar› nelerdir? • Süt grubu; süt, yo¤urt, ayran. • Et grubu; tavuk, bal›k, hindi, kuru baklagiller, k›rm›z› et, kabuklu kuru ye4 Fatofl Özcan mifller, yumurta, peynir. • Ekmek grubu; un ve undan yap›lm›fl g›dalar, pirinç, patates, m›s›r, kuru baklagiller. • Sebze ve Meyve grubu. Günlük al›nmas› gerekli besin ö¤eleri; karbonhidratlar, proteinler, ya¤lar, vitaminler, mineraller, su. Günlük kalori ihtiyac›n›n %50-60’› karbonhidrattan, %25-30’u ya¤dan, %1215’i proteinlerden karfl›lanmal›. Yeterli ve dengeli besleniyorsak sa¤l›kl› kiloda ve formda olmam›z gerekir. Formda olmak sadece ince görünmek de¤il, bedensel, zihinsel ve ruhsal anlamda da iyi olmak demektir. Sa¤l›kl› kiloda olup olmad›¤›m›z› anlamak için en basit ve pratik yöntem, beden kitle indeksi (BKI), bel/ kalça oran› veya bel çevresi ölçümleridir. BKI De¤eri 18,5 kg/m_'nin alt›nda olanlar Zay›f 18.5-24.9 kg/m_ aras›nda olanlar Normal kilolu 25-29.9 kg/m_ aras›nda Fazla kilolu olanlar 30-39.9 kg/m_ aras›nda olanlar Obez (fliflman) 40 kg/m_'nin üzerinde olanlar ‹leri derecede obez Bel Çevresi Ölçüm De¤erleri Erkek > 94-102 cm , Kad›n >80- 88 cm ise sa¤l›¤›n›z risk alt›nda... 2. D‹YET YAPARKEN D‹KKAT ED‹LECEKLER Öncelikle sa¤l›kl› zay›flamak; e¤itim, diyet, egzersiz ve davran›fl tedavisiyle mümkün. Ekip (endokrinolog ve fizik tedavi uzman›, diyetisyen ve psikiyatrist / psikolog) mutlaka iflbirli¤i içinde çal›flmal›. Zay›flama baflvurular›nda beslenme programlar› sadece bu konuda e¤itimli beslenme ve diyet uzmanlar›ndan al›nmal›. Ço¤u afl›r› düflük kalorili ve yetersiz beslenmeyi beraberinde getiren tek tip veya flok ad› alt›nda uydurularak türetilen as›ls›z diyetler, yarardan çok zarar getiriyor. Diyetin ard›ndan ani kilo al›m›, ard›ndan yine diyet derken insan› ç›kmaza sokuyor. Peki, baflta eklem, fleker ve kalp-damar hastal›klar› olmak üzere, birçok sa¤l›k sorununu haz›rlayan fazla kilolardan ne flekilde kurtulmak gerekiyor? • Kararl› olun, kendinize güvenin ve davran›fl de¤iflikli¤i için zaman tan›y›n. Özel zevklerinizi de göz ard› etmeyin. Unutmay›n ki kilolar›n›z k›sa sürede gelmedi, k›sa sürede de gidemez. • Kilo vermenin sihirli ve k›sa bir yolu yok. Tek ve sa¤l›kl› olan›, sa¤l›kl› beslenmeyi düzenli ve ritmik fiziksel aktivite ile desteklemek. Kalp h›z›, maksimum kalp h›z›n›n %60-%70’i olacak flekilde egzersiz önerilir. Maksimum kalp h›z›: 220-yafl. Yani 40 yafl›nda bir hasta için maksimum kalp h›z›: 220-40=180 • Önerilenden fazla protein almay›n, flarküteri ürünlerinden sak›n›n. • Az ve s›k beslenin. • Günde 2-2,5 litre su tüketin, susamadan da su için, spor yap›yorsan›z suyu daha da art›r›n. • fieker ve flekerli yiyeceklerden sak›n›n. • Ö¤ün atlamay›n. • Mutlaka kahvalt› etme al›flkanl›¤› kazan›n. • Posa al›m›n› artt›rmak için lifli g›dalar tüketin. • Alkol tüketimine dikkat edin. • Fast food tüketiminden kaç›n›n. • Az ve uygun ya¤ tüketin, salatalar›n›z› asla ya¤s›z yemeyin; çünkü ya¤s›z beslenme olmaz. • Tuzu az tüketin. • ‹çeri¤ini bilmedi¤iniz haz›r g›dalar› tüketmeyin, etiket bilgilerini mutlaka okuyun. • Yemek piflirme yöntemlerine dikkat edin. • Seyahat ve tatillerde de dengeli beslenmeye gayret edin. • Al›flverifli listesiz ve açken yapmay›n. • Aktif olun; egzersizi düzenli, ritmik ve bünyenize uygun flekilde yap›n. • Naylon ve kauçuk giysiyle egzersiz yapmaktan kaç›n›n. Çünkü bu giysiler ciddi dehidrasyona (su kayb›na), s›cak bitkinli¤i ve s›cak çarpmas›na neden olabilir ve performans› s›n›rlar. • Ev veya bahçe ifllerine daha fazla zaman ay›r›n. • Asansör yerine merdiven kullan›n. • K›sa mesafede araba kullanmay›n. • Araban›z› otopark›n en uzak köflesine park edin. • Stresinizi kontrol alt›nda tutun. 3. D‹YETLER NEDEN K‹fi‹YE ÖZELD‹R? Diyet program›n›n amac›, her yafl ve cinsiyetteki bireyin fizyolojik ihtiyaçlar›n› karfl›larken kifliyi sosyal yaflamdan koparmadan zay›flatmak, bilinçli beslenmeyi ö¤retmek ve yaflam tarz› haline getirmek olmal›d›r. Önemli olan, ya¤s›z kitleyi artt›r›rken ya¤›n da azalmas›n› sa¤lamakt›r. Özel vücut kompozisyonunu gösteren tart› aletleriyle kaybedilen a¤›rl›k saptanabilir ve bu a¤›rl›k kayb›n›n kas a¤›rl›¤› m›, yoksa ya¤ a¤›rl›¤› m› oldu¤u belirlenebilir. Ancak ya¤s›z kitle art›p ya¤ kitlesi azal›yor ise do¤ru zay›flamadan bahsedilebilir. Bu da iyi beslenme, düzenli egzersiz ve su içimiyle olur. Beslenme kar›n doyurmak de¤il, vücudun enerji ve makro-mikro nutrient ihtiyaçlar›n› sa¤layan yeme eylemi olmal›d›r. Do¤ru, sa¤l›kl› ve kal›c› beslenme program›, bireyin boy, yafl, cinsiyet, sosyal yaflam, damak tad›, severek yedikleri, ifl , okul ve ev ortam›, ekonomik durumu ve aktivite düzeyine ba¤l› olarak de¤ifliklik gösterir. Yani diyet, kifliye özeldir. Kiflinin spor yapma durumu, araba kullan›p kullanmad›¤›, çal›flma saatleri, yemek yeme saatleri, bulabilece¤i yemek çeflitleri ve tercihleri günlük enerji ihtiyac› ile metabolizma h›z›n› belirler. Ayr›ca özel durumu (hamile, emzikli, sporcu, ifladam›, ö¤renci, yafll›, bebek, çocuk, ergen vb.) olmas› beslenmesini de¤ifltirir. Kan tahlillerinin içeri¤i ve fizyolojik bir bozukluk varsa hastal›k tedavisi özellikle hassaslafl›r ve ekip tedavisi gerektirir. Günümüzde özellikle ergen gençlerde ve yetiflkin erkeklerde vücut gelifltirme ve kas yap›s›n› art›rma yönünde ciddi bir e¤ilim var. Özellikle spor salonlar›nda uzman olmayan kiflilerin tavsiyesi ile kontrolsüzce protein tozlar› kullan›l›yor. Kas geliflimi ve kuvveti için fazla protein tüketimiyle ilgili bilimsel veri yok. Fazla tüketilen protein vücutta ya¤ olarak depolan›r, afl›r› al›m› idrarla kalsiyum kayb›na neden olarak kemik erimesi riskini art›r›r. Ayr›ca steroid kullan›m› da tehlikeli. Steroidlerin kas yorgunlu¤unu art›rmas›n›n yan› s›ra zararl› yan etkileri de vard›r. Steroid kullan›m› büyümeyi engeller; akneye, sesin kal›nlaflmas›na ve cinsiyet organlar›nda de¤iflikli¤e neden olur. Sa¤l›¤› riske sokmamak için kas geliflimi, beslenme ve diyet uzmanlar› taraf›ndan iyi planlanm›fl diyet, ergojenik yard›mlar ve uygun egzersizle sa¤lanmal›d›r. 4. TOPLUMDA BESLENME B‹L‹NC‹ Toplumumuzda beslenme bilinci yeterli de¤il. Anne karn›nda bafllayan beslenme serüvenimiz yafll›l›¤›m›zdaki sa¤l›k sorunlar›n›n nedeni olabilir. Bugün t›p tahsili yapm›fl pek çok hekim arkadafl bile zay›flamak u¤runa sa¤l›¤›n› bozacak flekilde geçici ve zararl› diyetlere ra¤bet ediyor. Çünkü bu konudaki bilgi, ilkö¤retimde yetersiz ve teorik olarak veriliyor. Oysa bireye beslenme bilincini önce ebeveynler vermeli, sonra d›fl çevre do¤ru örnekler oluflturmal›. Medya da gerek dergi, gazete ve magazin yoluyla, gerekse rad5 röportaj yo ve televizyon yay›nlar›yla üzerine düfleni zaman zaman yap›yor. Ancak do¤ruyla yanl›fl› harmanlayarak ak›l kar›flt›ran bir medya politikas› söz konusu. Halka televizyon arac›l›¤›yla, ailenin bir arada oldu¤u akflam haberlerinden hemen sonra k›sa süreli, vurucu, ilgi çekici flekilde ve do¤ru kiflilerle görsel e¤itim yap›labilir. Hiç böyle bir fley görmüyoruz. Reyting u¤runa zararl›, gelifligüzel, yanl›fl uygulamalarla zay›flayan pek çok ünlü kifli, yap›lanlar do¤ru ya da bilimselmifl gibi halka örnek gösteriliyor. Ancak insanlar yine de yavafl yavafl diyet deyince aç kal›nmayaca¤›n›, her fleyden yiyerek, hareketi art›rarak zay›flanabilece¤ini say›lar› gittikçe artan diyetisyenlere baflvurarak ö¤reniyorlar. Diyetisyenler medyada ve bas›nda daha etkin boy gösterdikçe, diyetin damak tad›n›n yok edilmesi anlam›na gelmedi¤i, ihtiyac›m›z olan beslenme düzeyinin alt›na düflülmemesi gerekti¤i, yap›lan diyetin beslenme al›flkanl›klar›na adapte edilebilece¤i anlafl›ld›. Art›k insanlar, sevilen yüksek kalorili besinleri; çikolata, tatl›, dondurma, pilav, makarna, lahmacun hatta ekmek gibi asl›nda yenmesi gerekli pek çok g›day› devre d›fl› b›rakmadan günlük önlemler almay› ö¤reniyorlar. Yaln›z, iflten kalan zaman›n s›n›rl› olmas›, spor merkezlerinin fiyat politikas›, sporun bir yaflam tarz› haline gelmesini büyük ölçüde engelliyor. Beslenme bilincinin do¤ru yerleflmesinde ve geliflmesinde çözüm, gebe ve emzikli annelere beslenme e¤itiminin gebelik bafllang›c›nda bir diyetisyen taraf›ndan verilmesi. Anneler bilinçli olmazsa gelece¤in neslini iyi infla etmemiz mümkün de¤il. Baflka bir yol da, çocuklara yönelik beslenme hikâyelerinin, tiyatro oyunlar›n›n televizyonda ve radyoda yay›nlanmas›, okullarda temsillerin sergilenmesi, do¤ru beslenme bilgisinin e¤lendirerek yay›lmas›. Bu, toplum bilincini art›rmada çok etkili olacak bir yol. Ayr›ca kantinlerde sat›lan yiyeceklerin içerik ve çeflit olarak denetlenmemesi de ayr› bir 6 Fatofl Özcan kimdir? 1971 y›l›nda Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü’nden yüksek lisansla mezun oldu. Ayn› üniversitede iki y›l daha kalarak master program›n› tamamlad›. Okul öncesi çocuklarda beslenme e¤itimi ve davran›fl de¤iflikli¤i konusunda araflt›rma yapt›; kitap, hikâye ve oyunlar yazd›. 1978-1981 y›llar›nda Beyo¤lu ‹lkyard›m Hastanesi beslenme departman›nda çal›flt›. 1984 y›l›nda Sar›yer Belediyesi’nin iflbirli¤iyle evlerde anne-çocuk beslenme e¤itimi programlar›n› yürüttü. 1985-1999 y›llar› aras›nda özel sektörde sa¤l›kl› zay›flama konusunda çal›flt›. Çeflitli dergilerde sa¤l›kl› beslenme ve zay›flama üzerine yaz›lar› yay›mland›. 2003 y›l›nda diabet diyetisyeni oldu. 1999 y›l›ndan beri Özel Ac›badem Hastanesi’nde uzman diyetisyen olarak çal›flan Fatofl Özcan, iki çocuk annesi. Bafll›ca ilgi alanlar›; diyabetli hastalar›n, fliflmanl›¤›n ve zay›flaman›n psikolojisi üzerine kitap yazmak ve araflt›rma yapmak, genç nesilde sa¤l›kl› beslenmeyi sa¤lamak için okul kantinlerini ve yemekhanelerini düzenleyen çal›flmalar› koordine etmek, devlet bünyesinde gönüllü uzman diyetisyenlerle birlikte okullarda beslenme e¤itimleri vermek, bu konuda çocuklar› e¤iten hikâye, temsil ve fliirler oluflturmak, t›bbi kongreleri takip etmek Hobileri; yürümek, resim, patch-work, ebru sanat›, ev dizayn›. Denizin mavisi, caz, klasik Türk sanat korumay› çok önemsiyor. müzi¤i ve klasik Bat› müzi¤i tutkunu olan Fatofl Dünyadaki çevre kirlili¤i ve ka¤›t israf›, onu en çok Özcan, Anadolu gelenek ve göreneklerini tan›may›, rahats›z eden konular aras›nda. sa¤l›ks›zl›k nedeni. Medya bu g›dalar› zararl› da olsa reklam u¤runa çok iyiymifl gibi gösteriyor. Tabii yine de seçim insanlar›m›z›n... 5. HASTA PORTFÖYÜ Genellikle her yafltan bayanlarda kilo fazlal›¤› ve ayl›k kanaman›n düzensizli¤iyle ilgili baflvuru çok fazla. Ancak özellikle son y›llarda çocuk fliflmanlar say›ca artt›. Dolay›s›yla çocuk ve ergen hasta say›s› da art›yor. Yine performans ve kas art›rmak için futbol, yüzme, basket, voleybol oynayan gençlerden baflvuru çok. Gebe ve emzikli kad›nlar, kolesterolü yüksek, fliflman veya fliflman olmayan fleker hastalar›; reflü, gastrit, hipoglisemi yaflayan, kilo fazlas› olmad›¤› halde sa¤- l›kl› beslenmeyi ö¤renmek isteyenler, halsizlik hissedip sa¤l›k sorunlar› yaflayan her tip hasta gelebiliyor. Anoreksia ve zay›fl›¤›n alt s›n›r›nda kifliler veya zay›f çocuklar ile yiyememe problemi yaflayan kad›n-erkek pek çok kifli de bize gelenler aras›nda. Pütürlü g›da yiyemeyen, hala blenderize g›da alan 2-4 yafl grubu çocuklar da mevcut. Bu sorunlar›n esas nedeni, e¤itim eksikli¤i, k›sa, do¤ru ve anlafl›l›r mesajlar›n medyadan verilmemesi, kiflilerin diyetisyene zaman›nda yönlendirilmemeleri veya birkaç yanl›fl denemeden sonra son çare olarak bize gelmeleri. Oysa tedavinin bafllang›ç noktas›nda do¤ru adres ve do¤ru teflhis, sa¤l›¤›m›z› korumam›z› sa¤layabilir. akvaryum Tarihteki ilk bilgisayar denizden ç›kt›! 8 A. Selcen Güçhan Özhan 1900 y›l›nda Antikithira adas› yak›nlar›nda, 40 metre derinlikte saate benzer bir mekanizma bulundu. Atina’daki Yunan Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen bu alet, günümüzde tam 2100 yafl›nda. 11 y›l kullan›ld›ktan sonra M.Ö. 76 y›l›nda kayboldu. S›rr› ise bilim tarihçisi Derek J. De Solla Price taraf›ndan 1959’da çözüldü. Bu gizemli mekanizma, antik Yunan’da yap›lan analog bir bilgisayard›. 1900 y›l›nda, Elias Stadiatos ad›ndaki Yunanl› sünger avc›s› Antikithira adas› yak›n›nda bir kargo gemisi bat›¤› buldu¤unda, tek ilgisini çeken, denizin dibinde yatan heykellerdi. Suyun üstüne ç›kt›¤›nda ise “bir y›¤›n ç›plak, ölü kad›n” buldu¤unu söyleyip duruyordu. Geminin kargo bölümü lüks eflyalarla doluydu; mücevherler, çömlekler, kaliteli mobilyalar, flarap, bronz heykeller ve daha bir sürü fley. Hepsi de milattan önce birinci yüzy›la aitti. Bütün bu ganimetlerin içinde, Stadiatos’un göz ard› etti¤i paslanm›fl, birkaç yeflil metal y›¤›n› asl›nda çok ince bir iflçili¤in ürünü olan mekanik bir aletti. Tabii “bir y›¤›n ç›plak, ölü kad›n” dedikodular› k›sa sürede yay›ld› ve yerli dalg›çlar geminin yerini buldular. Kaptan Kondos, 1901 y›l›nda Yunan hükümetine Stadiatos’un bulduklar›ndan bahsetti. Bu gemi, flimdiye kadar bulunmufl olan en eski bat›kt›. Kondos, gemisini ve dalg›çlar›n› hükümete kiralamay› kabul etti. Daha sonra gelen arkeologlar, geminin bütün k›lavuz çapalar›n›n kaybolmufl oldu¤unu gördüler. 50 metre uzunlu¤undaki bir gemi, befl çapas›ndan en az›ndan birini böyle bir derinlikte kullanm›fl olmal›yd›. Oysa sünger avc›lar›n›n, ailelerini geçindirmek için paraya, sünger ve nadir bulunan siyah mercan bulabilmek için de bu a¤›rl›klara ihtiyaçlar› vard›. Simi adas› sakinleri de birçok bronz heykelin ‹skenderiye’de sat›ld›¤›n› do¤rulad›. Kaptan Kondos, ekibinin s›n›rlar›n› zorlad› ve denizden tarihin en hayranl›k verici definelerinden birini ç›kard›. Yüzy›llarca denizin dibinde suyun ve canl›lar›n etkisiyle y›pranm›fl, paslanm›fl da olsa, mermer ve bronz heykeller, mücevherler, kaliteli yemek tak›mlar›, ev aletleri gibi lüks eflyalar›n hepsi su yüzüne ç›kt›. Bu zorlu çaba, Kaptan Kondos’a bir adam›n›n ölümüne ve iki adam›n›n da kal›c› olarak sakat kalmas›na mal oldu. K›fl geldi¤inde ise, dalg›çlar da, Yunan hükümeti de çal›flmay› b›rakmaya haz›rd›. Heykeller galerilere gitti, mücevherler özel kutulara yerlefltirilerek sergilendi, di¤er birçok eflya da daha detayl› incelenmek üzere müze depolar›na kald›r›ld›. Sünger avc›s› Stadiatos’un göz ard› etti¤i, tahta kutusundaki mekanik alet de depoya terk edildi. Tahtalar› çekti ve parçaland›. SIR, 55 YIL DEPODA SAKLI KALDI Sekiz ay sonra, Atina Milli Müzesi’ndeki arkeologlardan Valerios StaÎs, k›r›k bir heykelin parçalar›n› ararken, bir mekanizman›n parçalar›n› buldu. Paslanm›fl, üstüne iflaretler kaz›nm›fl olan plakalar, daha sonra Antikithira mekanizmas› olarak adland›r›lacak olan ale- tin iç gövdesiydi. StaÎs, iflaretlerin çok eski oldu¤unu hemen anlad›; epigrafi uzman› Benjamin Dean Meritt de harflerin flekillerinin milattan önce birinci yüzy›la ait oldu¤unu do¤rulad›. Çünkü kullan›lan kelimeler ve astronomik bilgi bu döneme aitti, milattan sonraki geliflmenin eseri olamazd›. Yavafl yavafl alete ait di¤er parçalar da bulundu ve arkeologlar taraf›ndan incelendi. Böylece mekanizman›n ne oldu¤unu ve ne ifle yarad›¤›n› keflfetmek için uzun ve yorucu bir çal›flma bafllad›. Baz› noktalar en bafltan belliydi; alet çok önemliydi ve diflli çarklar etkileyici bir biçimde karmafl›kt›. Üzerindeki iflaretler ve kadran, astronomik bir alet oldu¤unu gösteriyordu. ‹lk akla gelen fikirlerden biri, bir çeflit yön bulma aleti oldu¤uydu; belki de bir usturlap. (1) Ya da belki Arflimed’in yapt›¤› söylenen Planetaryum’un küçük bir modeliydi. Maalesef parçalar kal›n bir kalsiyum ve pas tabakas›yla kapl›yd›. O kadar çok detay bu kimyasal etkilerin alt›nda kalm›flt› ki, aleti tekrar birlefltirmek ve ne ifle yarad›¤›n› bulmak için müze teknisyenlerinin ince iflçili¤ini beklemek gerekiyordu. 1951 y›l›nda fizik ve bilim tarihi uzman› Derek J. de Solla Price, Antikithira bat›¤›yla ilgili kendi çal›flmalar›na bafllamak için Atina müzesine gitti. Ortaça¤’›n günefl saatleri ve usturlaplar›n› yak›ndan tan›yan Price’a göre, alet o döneme göre fazlas›yla karmafl›kt›. Müzenin 1955’te çekti¤i foto¤raflar, temizleme çal›flmalar›n›n art›k sonuç al›nabilecek bir noktaya geldi¤ini gösteriyordu. Price’›n aleti ilk gördü¤ü gün bafllad› çal›flmalar, sekiz y›l sonra sonuçland›. 1959’da, ‘Scientific American’ (3) dergisinde yay›mlanan maka9 akvaryum lesi her fleyi ayd›nlat›yordu. “B‹R GÖKYÜZÜ B‹LG‹SAYARI” Bugün bilinen ad›yla Antikithira mekanizmas›, d›fl›nda kadranlar›n, içinde de bronz diflli tak›mlar›n bulundu¤u, 32x16x10 cm., yani bir ayakkab› kutusu boyutlar›nda tahta bir muhafazayla korunan bir alet. Derek Price’›n vard›¤› sonuç ise, bu mekanizman›n herhangi bir tarihte günefl ve ay›n Zodyak’taki yerini hesaplayabilen astronomik bir bilgisayar oldu¤uydu. Fakat o dönemin uzmanlar›, Price’›n düflüncesine kat›lmad›lar. Hatta Ortaça¤’da birisinin kazara böyle bir makineyi denize, üstelik Antikithira’n›n kayal›k sahilindeki tam da bu gemi bat›¤›n›n üstüne düflürmüfl olma ihtimali bile onlara daha inan›l›r geldi. Hatta baz› uzmanlar, bat›kta bulunan heykelleri yapan dönemin zanaatkarlar›n›n, bu s›rad›fl› mekanik aleti bir kenara b›rak›n, bir usturlap bile yapamayacaklar›n› söylüyorlard›. Antikithira mekanizmas›, iyi yap›lm›fl bir 18. yüzy›l saatine benziyordu. Ne var ki, antik ça¤lardan kalma hiçbir bilimsel metinde, böyle ileri bir teknolojik bilginin kayd› yoktu; benzer bir alet hiçbir yerde bulunmam›flt›. Üstelik Helenistik dönemin bilim ve teknoloji bilgileriyle böyle bir aletin yap›lmas› imkans›zd›. Sonunda Price cesaretini kaybetti ve araflt›rmalar›na sessizce devam etmeye karar verdi. 1971’de Oak Ridge laboratuvar›, metalik nesnelerin içini incelemek için yüksek frekansl› gamma ›fl›n› kullan›m›yla ilgili bir çal›flmas›n› yay›mlad›. Bu, Price’›n sesini yükseltmesi için bir f›rsatt›. Yunan Atom Enerjisi Komisyonu’nun da deste¤ini alarak Antikithira mekanizmas›n›n foto¤raflar›n› çekti. Böylece hem aleti yeniden yapacak, hem de yap›ld›¤› tarihi kesin olarak belirleyebilecek kadar görsel kan›ta sahip oldu. SONUÇLAR X ›fl›n› foto¤raflar›na göre, aletin içinde otuza yak›n diflli tak›m› vard›. Bu sonuç, Price’›n ‘Antik Yunan Medeniyeti10 nin mekanik teknolojide üst noktaya ulaflt›¤›’ teorisini destekliyordu. Makinenin bütün parçalar› 2 mm. kal›nl›¤›nda bronzdan yap›lm›flt›. Baflka hiçbir metal kullan›lmam›flt›. Bütün tak›mlar›n diflleri ayn› aç›yla (60 derece) ve ayn› boyutta yap›lm›flt›; böylece hepsi birbirine uyuyordu. Makinenin en az›ndan iki kere tamir edildi¤ini söyleyebiliriz, hareketli çemberi parma¤› (onu durdurmaya yarayan parças›) ve küçük çemberlerden birinin difli onar›lm›flt›. Bu da, makinenin çal›flt›¤›n› gösteriyordu. Makinenin zaman ayarlama dü¤mesi, daha sonra de¤ifltirilmemiflse, M.Ö. 80 y›l›na ayarl›yd›. Emniyet dü¤mesi ise yar›m derecelik bir farkla M.Ö. 82 y›l›n› gösteriyordu. Bundan ç›karaca¤›m›z sonuç ise, aletin M.Ö. 82 y›l›nda yap›ld›¤›, iki sene kullan›ld›¤› (tamir gerektirecek kadar uzun bir zaman) ve daha sonraki 30 y›l içinde gemiye al›nd›¤›yd›. Antikithira mekanizmas›, maflal› düzene¤i olmayan mükemmel bir astronomik saat veya bütün küçük hesaplar› mekanik parçalar› sayesinde kaydeden modern bir analog bilgisayard›. Maalesef makinenin otomatik olarak m›, bir kol yard›m›yla m› çal›flt›¤›n› ö¤renmemizi sa¤layacak hiçbir ipucu yok. Derek J. de Solla Price’›n yorumu Antik Yunan dönemini çok iyi anlat›yor: “Büyük medeniyetleri çökmeden önce Antik Yunanl›lar›n, sadece düflüncede de¤il, ayn› zamanda bilimsel teknoloji alan›nda da ça¤›m›za yaklaflt›¤›n› bilmek çok ürkütücü.” Dipnotlar: 1- Usturlap (astrolabe): Çok eski dönemlerden beri basit gözlemler için kullan›lan, k›sa devreyle çal›flan y›ld›z haritas›. 2- Planetaryum (Planetarium): Günefl ve gezegen sistemini hareket halinde gösteren makine. 3- 28 A¤ustos 1845’ten beri ayl›k olarak yay›nlanan Scientific American dergisi, Amerika’n›n en eski ve en sayg›n popüler bilim dergilerinden biri. ORTAÇA⁄’IN ASTROLOJ‹K SAATLER‹ Saat, 1300’lerden önce de yap›l›yordu. Bunlar ço¤unlukla, büyük bir havuzun içine yerlefltirilen borudan akan suyun miktar›na göre hesab›n yap›ld›¤› su saatleriydi. Bu saatlerin dezavantaj› ise so¤uk havalarda donma tehlikesiydi. 14. yüzy›lda, saatin içindeki a¤›rl›¤›n hareketini düzenlemeye yarayan, rakkas çark›n›n sekteli hareketini idare eden tak›m›n mekanik olarak yap›lmas› saat alan›ndaki ilerlemelerin birden h›zlanmas›n› sa¤lad›. Kadrans›z saatler ‹lk aflamada kadrans›z saatler yap›ld›. Görevleri, bir saatlik zaman dilimini çan sesiyle belirtmekti. Tabii “bir saatlik” zaman kavram› mekanik saatlerin ortaya ç›k›fl›na kadar tam anlam›yla hesaplanabilir de¤ildi. Bu tip mekanik saatlerin günümüze ulaflan en eski örne¤i, Salisbury Katedrali’nin 1386’da yap›lan saati. 24 saatlik kadranl› saatler Kadran›n yan›na bir imleç veya bir “kol” sabitlendi. Halk›n görebilece¤i yerde olmayan bu kadran, saatten sorumlu olan kiflinin her saat girdi¤inde kaç defa çan› çalaca¤›n› hesap etme- sine yar›yordu. Böylelikle halk saati görerek de¤il, duyarak anl›yordu. Bu tip saatlerden geriye kalan birkaç tanesi müzelerde korunuyor. Günefl saati Üstüne günefl amblemi de eklenen kadran sabitlendi. Saatler bazen 1’den 24’e, bazen de ‹ngiliz sistemine göre 12’ye bölünüyordu. Çünkü 12’den sonra çan›n vurufllar›n› saymak kolay olmuyordu. ‹talya’da saatler güneflin bat›fl›na göre hesaplan›yordu. Saatleri ayarlamak için en çok tercih edilen zaman güneflin en tepede oldu¤u ö¤lendi. Yine de günefl saatleri uzun dönemlerde do¤ru sonuç vermedi¤inden, s›k s›k ayarlanmalar› gerekiyordu. Bu tip saatler teorik olmaktan öteye gidemedi. Günefl-ay saati Saate ay için ikinci bir döner kadran eklendi. Bu plaka, günefl plakas›ndan biraz daha yavafl gidiyor ve 29,5 günde bir iki kadran çak›fl›yordu. Bu tip saatlerin en ünlü örne¤i, Wells Katedrali’nin 1450’lerde yap›lan saati. Günefl-ay-Zodyak saati Saate günefl plakas›ndan daha h›zl› giden bir Zodyak plakas› da eklendi. Böylece Zodyak her gün güneflten yaklafl›k 1 derece önde oluyordu. Bütün bir y›l sonunda günefl 365 turunu tamamlad›¤›nda, Zodyak 366 tur yapm›fl oluyordu. Eksik y›llar için bulunan çözüm ise saati bir gün için durdurmakt›. Bu saatlere daha sonra gün ve ay plakas› da eklendi; böylece güneflin astronomik konumunun yan› s›ra tarih de takip ediliyordu. Bu tip saatlerin en eski örne¤i, Jacopo de Dondi taraf›ndan 1344 y›l›nda yap›lan Padua’daki saat. 1390 y›l›nda, bir kavga s›ras›nda paramparça olan saat, 1423 y›l›nda eskisine uygun olarak yeniden yap›ld› ve günümüze ulaflt›. Usturlap saati: Günefl-ay-ZodyakYükselen Üç plakal› bu saatte, Zodyak y›ld›zlar›ndan hangisinin yükselmekte oldu¤u belirlenebiliyordu. 24 saatlik olan günefl plakas› 12 gün, 12 gece saatine de bölünmüfltü. Bu saat modeli, dönemin ulaflt›¤› en son noktayd›. 1380’lerde yap›lan ‹sveç’teki Lund Katedrali’nin saati, 1920’lerde onar›ld›. Bir di¤er usturlap örne¤i olan Prag Belediye Binas› saatinin ise mekanizmas› dahil, hiç de¤iflmeden günümüze kadar korundu¤u düflünülüyor. 11 içimizden biri Eczac› Tülay Kaya Hayat güzel... Hayat›n içindeki en güzel varl›ksa ‹NSAN. ‹yisine doyulmayan tek varl›k da... Dünyan›n en güzel yerinde olsan›z, en güzel tatlar› deneseniz, mutluluktan uçabilmeniz için yine de insana ihtiyac›n›z var. Bir dost, bir arkadafl, bir kardefl, bir sevgili veya bir efl, hatta bir çocuk, her neyse... Tanr› do¤an›n bütün nimetlerini insan› mutlu etmek için yaratm›fl. Acaba insanlar›n kaç› bunun fark›nda? için tatil vs... Ne zamand›r içimizden gelen herhangi bir fleyi yapm›yoruz... Araçlar arac›l›¤›yla, arkadafl›m›z›n gözlerindeki sevgiyi hissetmeden, birlikte oluflun s›cakl›¤›n› yaflamadan konuflmak yetmiyor. ‹çinde alabildi¤ine rahatlad›¤›m›z güvenli dostluklar yok mu? Var tabii ama o kadar az ki... Ço¤u fley yapay. Sevgiler derinleflmiyor, s›k›nt›lar paylafl›lm›yor ve kalabal›k yaln›zl›klar büyüyor. ÖZLED‹M, Çocuklu¤umdan beri kalem dostumdu ama kalemle dostlu¤umu arkadafllar›mla paylafl›rd›m. fiimdi... Bir dosttan gelen, uzun uzun yaz›lm›fl mektuplar›, uzun uzun konuflup hayallerimi paylaflt›¤›m arkadafllar›m›, sabah evden ç›karken rastlad›¤›m komflu teyzenin gülen yüzünü... Asl›nda fark ediyorum ki özlemeye bile zaman kalmam›fl. Dünya daha m› h›zl› dönüyor? Kendimize bile yetiflemiyoruz. ‹lkgençlik y›llar›nda hat›ra defterlerinden, hayat›n dikenli yollar›nda yürürken baflar›lar dilerdik birbirimize. fiimdi o yürüdü¤ümüz dikenli yollar çoktan temizlendi. Art›k dikensiz yollarda, diken diken yürekler aras›ndan uçarcas›na geçiyoruz selams›z sabahs›z. Ne güleryüzlü teyzeler var, ne de hayallerimiz... Sadece iflimiz ve sa¤l›¤›m›z önemli. Sa¤l›k için yürüyüfl, sa¤l›kl› beslenme, dinlenmek 12 Tülay Kaya kimdir? Hâlâ kalemimden gün süzülür ka¤›tlara. Sonra birkaç dize oluflur, bazen upuzun fliirlere dönüflür ve öylece ka¤›d›n üzerinde, kelimelerde kal›r›m. 16/08/2004 sabah› içimden gelen dört dizeyle güne umutlu ve mutlu bafllam›flt›m. Ayn› dizelerle taflral› bir eczan›n not defterinden “merhaba” diyorum sizlere… Tülay Kaya, 5 Ekim 1951 Düzce do¤umludur. 1975 y›l›nda ‹.Ü. Eczac›l›k Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Sakarya devlet hastanesinde eczac› ola- SELAM SABAHIN ‹LK IfiIKLARI GÜNAYDIN SEVG‹LER GÜNAYDIN ‹Ç‹MDEK‹ ÇOCUK DÜfi ÖNÜME. rak göreve bafllam›fl, 22 y›l bu görevi sürdürdükten sonra 1997 y›l›nda emekli olmufltur. Daha sonra da Ada T›p Hastanesi’nin mesul müdürü olarak ifl hayat›na devam etmifltir. Sakarya’da yaflamakta olan Tülay Kaya halen bu görevini sürdürmektedir. fliir Dr. Hüsamettin Olgun Yan›k yüreklerin gül kokusuna Mezarl›kta bir selviyle dertleflirken bülbülü hem dinledim hem a¤lad›m dün sabah. Ok saplanm›fl yüre¤ine güllerin kan daml›yor yapra¤›ndan dal›ndan. Gül kokusu alamad›m Gül dal›na konamad›m. ••• Güneflteki ayd›nl›¤› y›ld›zlardaki esrar› aydaki dört güzel yüzü Tan›m›flt›m; as›rl›k bir ç›nardan süzülürken zaman. O koskoca ç›nar› Yerinde bulamad›m, Kimselere soramad›m. ••• Üzerinde ‹sa’s›n› bekleyen çarm›hlar dolu Beton y›¤›nlar›na gömülmüfl insanlar. Mahflerin atl›lar› dolafl›yor sokaklarda, Ruhsuz müzikler kar›fl›yor 盤l›klara. Dayanamad›m. ••• Televizyon antenine kargalar konmufl. . . Hüsamettin Olgun kimdir? Paylaflamad›m. ••• Ve dile geldi selvi; Dört mevsimi bahar olan ülkeye hofl geldin bülbül! Yeflil çok özgürdür burada, çiçekler özgür, kufllar özgür. . Ve sessizlik; olabildi¤ince özgür. .. Yar›m kalan besteni tamamla art›k, yeni besteler yap; b›rak demlensin na¤melerin. 1955’te Amasya’da do¤du. 1979’da Atatürk Üniversitesi T›p Fakültesi’ni bitirdi. 1983’te KBB Uzman› oldu. 1983-1986 y›llar› aras›nda Diyarbak›r SSK Hastanesi’nde mecburi hizmetini tamamlad›. On sekiz y›ldan beri SSK Bursa Bölge Hastanesi’inde KBB uzman› olarak çal›fl›yor. Mesleki çal›flma yo¤unlu¤unun yan› s›ra, sanat yaflam› da yirmi befl y›l›n› tamamlad›. 1971 y›l›ndan beri yazd›¤› fliirler, düflünce, sanat ve elefltiri yaz›lar› Töre, Türk Edebiyat›, Öner Sanat, Ça¤r›, Yeni Ad›m, Tömer, Tarih ve Medeniyet, Milliyet, Cumhuriyet, Türkiye, Olay, Bursa Hakimiyet, Bursa Haber gibi dergi ve gazetelerde yay›nland›. 1991’de Amsterdam’da Alt›n fiiir Jüri Özel ••• Ödülü, 1992’de Stockholm’de Hümanist Enternasyonal ETOS fiiir Jüri Özel Ödülü ald›. fiiirleri ‹ngilizce, Almanca, Frans›zca, ‹talyan- Ancak sana efllik edemez kimse (burada sessiz 盤l›klara kar›fl›r güzel (sesin. Yüre¤ini, sesini, nota defterini al ve git buradan. Yan›k yüreklerin gül kokusuna. . ca, ‹spanyolca ve Makedonca gibi yabanc› dillere çevrildi, uluslararas› dergi ve antolojilerde yay›mland›. Dünya Kültür Sanat Akademisi üyesi olarak 1996’da Japonya’n›n Maebashi kentinde 2000 y›l›nda Yunanistan’›n Selanik kentinde Dünya fiairler Kongresi’nde Türkiye’yi temsil etti. Yunanistan Kongre Jürisi’nce Kongre Bar›fl Ödülü’ne lay›k görüldü. ‹lk fliir kitab› Bir Lodos Gibi 1991’de, ikincisi 1998’de ç›kt›. ‹kinci fliir kitab› olan Gide Gide, 1999 y›l›nda Kocaeli Üni. fiiir Okulu taraf›ndan Akademik fiiir Ödülü birincili¤ine lay›k görüldü. Dr. Alaeddin Yavaflça, Dr. Selahattin ‹çli, Cinuçen Tanr›korur, Ak›n Özkan, Avni An›l, ‹rfan Özbak›r, Bilge Özgen, Necip Gülses, Özgen Gürbüz, Turhan Taflan gibi bestekârlarca yüze yak›n fliiri Türk Sanat Müzi¤i formunda bestelendi ve tamam›na ya- Hüsamettin OLGUN 1 Ocak 1999 Bursa k›n› TRT repertuar›na al›nd›. 2004’te bestelenmifl fliirlerinin yer ald›¤› Hüznün Hikâyesi isimli fliir kitab› bestelerin notalar›n›n da yer ald›¤› bir sunumla okuyucular›yla bulufltu. Bu kitapta yer alan flark›lardan ondördü TRT ‹stanbul Radyosu ses sanatç›s› Melihat Gülses taraf›ndan CD’ye okundu. KKTC Cumhurbaflkan› R. Rauf Dut mevsimi de¤il! Ama “bülbül sesi yok flark›lar›n na¤melerinde”. Denktafl’›n tavassutuyla Kenan Güçlütürk taraf›ndan bestelenen K›br›s Marfl› isimli fliiri Türk Silahl› Kuvvetleri marfl repertuar›nda yer ald›. 2000 y›l›n› UNESCO’nun Bar›fl Kültürü Y›l› ilan etmesiyle kurulan IFLAC (Uluslararas› Bar›fl Kültürü Forumu) Türkiye Baflkanl›¤›n› yürütmekte olup, ayr›ca Türkiye’de ayn› amaçl› Bar›fl Kültürü Derne¤i’ni kurdu. 13 balon A. Selcen Güçhan Özhan Balon pilotu olmak ister misiniz? ‘Balon’, ülkemizde e¤itimi verilen hava sporlar›ndan sadece biri. E¤itim ve lisanslar Türk Hava Kurumu taraf›ndan veriliyor. Yapman›z gereken tek fley, yaz aylar›nda tatilinizi ayarlay›p Ankara’ya do¤ru yola ç›kmak. E¤itimden sonraki dura¤›n›z ise Kapadokya ve muhteflem manzaras›… Balon, 1783 y›l›nda Fransa’da Josep ve Montgolfier kardefller taraf›ndan icat edildi. ‹lk y›llarda s›cak hava balonlar›nda yak›t olarak ›slak saman ve odun kullan›l›rken günümüzde s›v› propan kullan›l›yor. Balon uçufllar› için en uygun zaman günün ilk ve son saatleridir; çünkü bu saatlerde rüzgar daha az ve stabil olur. Rüzgar›n yaklafl›k 12 km/h aflt›¤› havalarda balonun fliflirilmesi ve boflalt›lmas› zor oldu¤undan 14 uçufl yap›lam›yor. Balon uçufllar› yer seviyesiyle 4000 m. yüksekli¤i aras›nda yap›labilirken en uygun seyir yüksekli¤i 150 ile 500 m. aras›nda. ‹çi s›cak havayla dolu olan balonda yolculuk yapan yolcular›n rüzgar› ve hava ak›mlar›n› fazla hissetmemeleri ve uçufllarda olumsuz etkilere maruz kalmamalar›, balon uçufllar›n› daha da zevkli hale getiriyor. Peki ya yelken kanat, yamaç paraflütü, planör gibi daha fazla tercih edilen hava sporlar›n›n de¤il de, balon pilotlu¤unun e¤itimini almak istiyorsan›z? Nereye baflvurmal›s›n›z, neler yapmal›s›n›z? ‹STANBUL’UN HAVASI UYGUN DE⁄‹L! Balonla uçufl tüm dünyada oldu¤u gibi ülkemizde de yap›l›yor. Uçufl e¤itimleri THK taraf›ndan veriliyor ama özellikle turistik yörelerde havac›l›k kulüpleri ta- balon raf›ndan ticari uçufllar da düzenleniyor. ‹stanbul’da e¤itim verilmiyor; bunun sebebi de, flehrimizin meteorolojik olarak balon uçufllar›na uygun olmamas›. Elektrik hatlar›n›n da yo¤un olmas›, hem e¤itimi engelliyor, hem tehlike yarat›yor. Kad›köy sahilindeki Turk Balon gibi panoramik kalk›fllar yapmak istedi¤inizde sorun olmuyor, çünkü balon yere sabitlendi¤inden sadece düz bir hat üzerinde yükselebiliyor. Türk Hava Kurumu Antalya’da da balon e¤itimi vermek istedi¤inde ayn› sorunla karfl›laflm›fl: meteoroloji. Tabii balonun yere ba¤l› olarak kalk›fl yapmas› hem e¤lenceli, hem de e¤itim olarak k›s›tl› oldu¤undan Antalya’daki e¤itimler de k›sa süre sonra kald›r›lm›fl. Balon e¤itimi için oval›k, iç bölgeler tercih ediliyor. Bafll›ca e¤itim Ankara’da veriliyor. Bunun d›fl›nda THK lisansl› hocalardan, Kapadokya’da özel e¤itimler alabiliyorsunuz. Bu özel dersleri ayarlamak için ‹stanbul’daki hava sporlar› dernek ve kulüplerini arayarak sizi özel balon e¤itimi hocalar›yla irtibata geçirmelerini isteyebilirsiniz. “Ben ticari e¤itimi ve lisans›m› alay›m, sonra özel derslerle kendimi gelifltiririm,” diyorsan›z, iflte bilmeniz gerekenler… BALONUN ÖZELL‹KLER‹ Balonun yolcular›n› tafl›yan, genellikle hafif ve sentetik bir madde olan ‘vimin’den üretilen sepette propan gaz› tüpleri, irtifay› gösteren altimetre, termometre, t›rmanma aç›s›n› gösteren variometre, balonun iç s›cakl›¤›n› gösteren pyrometre, havaalan› ile haberleflmeyi sa¤layan telsiz ve yang›n söndürücüler bulunur. Sepetin içindeki her biri yaklafl›k 20 kg. a¤›rl›¤›nda olan propan tüpleri, balonun fliflmesini sa¤layan propan gaz›n› ihtiva eder. Her tüp, balona yaklafl›k 40-45 dakikal›k bir uçufl imkan sa¤lar. Balonun toplam kald›rma kuvveti 1.700 pound civar›ndad›r. Balonun havalanmas›, balona dolduru16 lan propan gaz›n›n alttaki ocaklar vas›tas›yla ›s›t›lmas›yla sa¤lan›r. Ocaklar balon hacmine göre iki ya da üç tane olabilir. Balonun içindeki ›s› asla 120 dereceyi geçmemelidir. Uçuflu durdurarak inifli sa¤lamak için içerideki k›rm›z› halat çekilir. Böylelikle harekete geçen düflme sübab›, içerideki havan›n h›zla boflalmas›n› sa¤lar. ‹çerdeki havan›n boflalma h›z› yetmezse, balonun en tepesinde bulunan acil güvenlik deli¤i aç›l›r. Yabanc› pilotlar ülkemiz hava sahas›nda 15 günden fazla uçufl yapacaklarsa, pilot lisanslar›n› Ulaflt›rma Bakanl›¤› Sivil Havac›l›k Genel Müdürlü¤ü taraf›ndan onaylatmak zorundalar. Balonla uçufl öncesinde, uçulacak olan hava arac› tescil iflareti, uçufl amac›, uçufl tarihi, uçufl saati, uçufl bölgesi belirtilerek yine Sivil Havac›l›k Genel Müdürlü¤ü’ne baflvurmalar› gerekiyor. EG‹T‹M Türkiye’de balon e¤itimi Türk Hava Kurumu taraf›ndan veriliyor. 46.30 saatlik uçufl ve 132 saatlik teorik e¤itimi tamamlayanlara Sivil Havac›l›k Genel Müdürlü¤ü onayl› Balon Pilot Lisans› veriliyor. Uçufl e¤itiminin saat ücreti ise 125 Euro. Bafllang›ç kursu 20 gün sürüyor ve ba- lon pilotlar›n›n uçufl kurallar›na göre yetifltirilmesini sa¤layacak temel e¤itim veriliyor. Lisans seviyesine kadar uçmak isteyenler için toplam maliyet 6.200 Euro’yu buluyor. ‹ki aflamal› Bafllang›ç kursunun ilki, yer e¤itimidir. 40 saat yer dersinden sonra kat›l›mc›lar genel kurallar ve emercensi s›nav›na girerler. Emercensi’den 100 üzerinden 100, genel kurallardan ise 100 üzerinden 85 geçerli not alanlar uçufl e¤itimine devam edebilirler. Uçufl bafllang›ç kursu toplam 16 sortilik (16 saat) uçufltan ibarettir. Bu uçufllar›n 14 saati çift kumanda, 1 saati çift kumanda kontrol uçuflu, di¤er 1 saat ise yaln›z uçufl yaparak tamamlan›yor. Bu temel e¤itimi baflar›yla tamamlad›ysan›z, ‘balon tekamül kursu’ alabiliyorsunuz. 40 günlük bu kurs, 92 saat nazari e¤itim, 20 saat çift kumanda, 10 saat da yaln›z uçufltan olufluyor. Tekamül kursu da, bafllang›ç e¤itimi gibi iki aflamadan olufluyor. Uçufllar yer dersleriyle birlikte koordineli bir flekilde yürütülüyor. Tekamül aflamas›n› da baflar›l› bir flekilde bitirdikten sonra Sivil Havac›l›k genel Müdürlü¤ü’nün onaylad›¤› ‘balon pilot lisans›’ alabiliyorsunuz. Tabii ticari olan bu lisansla, Kapadokya’da ticari ve turistik uçufllar da yapabiliyorsunuz. E¤itim almak için harcad›¤›n›z bütün paray›, hatta fazlas›yla geri kazanma flans›n›z var. Yani hobinizi kazanca çevirebiliyorsunuz. Baflvuru Adresi: Türk Hava Kurumu Genel Baflkanl›¤› Atatürk Bulvar› No: 33 Opera - Ankara Tel: 0312 311 32 51 Faks: 0312 310 04 13 di¤er e¤itimler Türk Hava Kurumu ‘Balon Pilot’ e¤itiminin yan› s›ra, di¤er hava sporlar›n›n da e¤itimini veriyor. Motorlu Motorsuz Yelken kanat pilot e¤itimi, Motorlu – Motorsuz Yamaç Paraflüt pilot e¤itimi, Planör, Paraflüt, Radyo kontrollü model uçak e¤itimi de alabiliyorsunuz. söylefli Tolga Meriç / Foto¤raflar: Gamze Kutluk Hülya Koçyi¤it’in bilmedi¤iniz yüzü Geçen ay Dünya Kitap’tan bir nehir söyleflisi ç›kt› Hülya Koçyi¤it’in: Film Gibi Yaflad›m... Sinemam›z›n bu benzersiz oyuncusuyla biz de bir söylefli yapt›k. Edebiyattan hayat›n en gizli alanlar›na dek uzanan söyleflide bugüne dek görmeye pek de al›fl›k olmad›¤›m›z, farkl› ve cesur yüzüyle ç›kt› karfl›m›za. 18 19 söylefli Firar adl› filmdeki diyalogsuz bir sahne sinema sanat›n›n özeti gibidir: Cezaevinin avlusunda geçen bu fl›k›r fl›k›r, çok güçlü sahnede Hülya Koçyi¤it çamafl›r asmaktad›r. Çamafl›r asarken gözleri gökyüzüne, gökyüzünden geçmekte olan kufllara kayar. Kufllar bekçinin minareyi and›ran kulübesine do¤ru uçar. Özgürlü¤ü için iktidarla iflbirli¤i yapmas› gerekti¤ini o an kavrayan Hülya Koçyi¤it, Talat Bulut’a bak›p bluzunun bir-iki dü¤mesini açar... Kendini sinemada, sinema diliyle görkemle gerçeklefltirmifl olan Hülya Koçyi¤it’le insano¤lunun kendini dilde gerçeklefltirme serüvenini konufltuk. Martin Heidegger’in, “insan y›¤›nlar›n›n gündelik konuflmalar›n›n, gevezeliklerinin gerçekle de, kiflinin kendisiyle de iliflkisi olmad›¤›”na yönelik saptamas›n› k›ran bir yan var sizde. Bir y›l kadar önce k›z›n›z Gülflah’›n do¤umunu anlat›rken dilinizin ak›llara durgunluk veren nesnelli¤ine tan›k olmufl, sansürsüzlü¤ünüz karfl›s›nda hayranl›k duymufltum... Gülflah’› getirdiklerinde müthifl bir büyüklük duygusuna kap›lm›fl; “Ben yapt›m”, “Ben yaratt›m” diye böbürlenmifltim. Bu duyguyu yaflad›m. Derin bir piflmanl›k ve korku gelmiflti ard›ndan. “Allah›m beni affet!” dedi¤imi hat›rl›yorum. Gerçi Allah’›n bir parças› oldu¤uma da inan›yorum. Bu, insana hem alçakgönüllülü¤ü ö¤ütlüyor, hem de kendinden hoflnut olmay›... Bu ve benzeri baflka duygular› konu haline getirmekten ürkebilir insan. Neden yok saymay› seçmiyorsunuz? Dile getirmenin, paylaflman›n iyilefltirici bir yan› oldu¤una inan›yorum. Hem kendiniz, hem de karfl› taraf için... Hangi dönemlerde, neleri k›ra k›ra, neleri kata kata oluflturdunuz dilinizi? Lütfü Akad Hoca’yla çal›flmaya bafllay›fl›m kendi dilimi de, sinema diliyle ne ifade etmek istedi¤imi de ortaya ç›karan dönem oldu: Nedenler, niçinler, nas›l bir ülkede yafl›yorum, niçin bu mesle¤i yap›yorum?.. Sorular sordum. Buldu¤um yan›tlar›n bafl›nda sevgi 20 var; cumhuriyet, bafl e¤memek, demokrasi, do¤ruluk, içtenlik, vazife bilinci, meslek eti¤i var. Selim ‹leri’nin Yar›n Yapayaln›z adl› roman›nda Handan Sarp, çocuklukta bir sözcü¤ü ilk kez iflitmenin irkiltici tuhafl›¤›na götürür bizi: Bir misafir gününde, “kar›koca” gibi yaflad›klar› iddia edilen iki kad›n için bafllayan dedikoduda “Zürafa m› yani bunlar?” denmesi Handan Sarp’›n kan›n› dondurur: “Zürafa?” Ayn› sahnede geçen “kar›koca gibi yaflama”n›n, “dudak duda¤a öpüflme”nin de anlamlar›n› bilemeyecek kadar küçüktür; ne var ki “T›rnaklar›n› tüle geçirmiflken yakalar kendini.” Hangi sözcükler ruhunuzu k›sk›vrak yakalay›p gelece¤inizden haberler verdi? Hangi cümleler kader biçti size? Farkl› olmak ve baflar›: “Di¤er arkadafllar›ndan o kadar farkl›s›n ki çocu¤um… Çok yeteneklisin… Bunu fark et, sana destek olal›m.” Ama bunun karfl›s›na flu türden cümleler de ç›kard›lar: “Böbürlenme padiflah›m, senden büyük Allah var”, “Güvenme güzelli¤ine, bir sivilce yeter.” Bunlar da ayn› derecede etkiledi, oluflturdu beni. Sizi korkutan sözcükler oldu mu? Ölüm. Bu sözcükle dedemi kaybedince karfl›laflt›m. Dokuz-on yafllar›mdayd›m. S›cakl›¤›n›, yak›nl›¤›n› duyamayaca¤›m›, dokunamayaca¤›m› izah ettiler. Ben görmesem de onun beni gördü¤ü, istedi¤i gibi fleyler yapmam gerekti¤i anlat›lm›flt›. Kendim için bu sözcü¤ü düflününce yapmay› düfllediklerime, bafllad›klar›ma zaman›n yetmeyece¤i endiflesine kap›l›yorum. Bir de söylemeye korktu¤um bir laf var, hiç kullanamam: “Allah belan› versin!” Diyeceksiniz ki, insanlar insanlar› öldürebiliyor. Cinnet an›nda öldürebilir, savaflta öldürebilir. Ama durduk yerde bir insan›n belas›n› bulmas›n› dilemeyi hiçbir zaman anlamad›m. Nehir söylefli kitab›n›z Film Gibi Yaflad›m’da çok ironik bir saptaman›z var. Feyzan Ersinan gazetede sizin a¤z›n›zdan yaz›lm›fl bir bafll›¤› an›msat›yor: “Sanat için soyunurum de- miflsiniz,” diyor. Siz de gazetecilerin bu laf› çok sevdi¤ini, tekrar tekrar kullanmaktan b›kmad›klar›n› söyleyip soruyorsunuz: “Ne yani, herkes mi böyle konufluyor?” Baflka ne tür cümleler asab›n›z› bozar? Benim a¤z›mdan ç›kmam›flsa ya da düflüncemi ifade etmiyorsa hakikaten asab›m bozulur. “Sen kimsin, senin nam›na konuflurum” durumu çok yaralay›c›. Herkesin ayn› biçimde konuflmas›, klifleler, magazin bas›n›n›n kal›plar› da beni çok rahats›z eder: “Bofland›lar, ayr›ld›lar, yakaland›lar…” Bu tür kliflelerin özgünlü¤ü öldürdü¤ü kadar, insanlara yaftalar yap›flt›r›lmas›na hizmet etti¤ine, önyarg›y› ço¤altt›¤›na da inan›yorum. Bir de “ya”: “B›rak ya, boflver ya...” Özellikle televizyonda rastl›yorum. Cümle bile kurmuyorlar. Mesaj dilinde konufluyorlar. ‹nsan kullanmad›¤›, bilmedi¤i sözcü¤ün duygusunu yaflayabilir mi? Ç›kan sözcüklerin yerine ne koyuyoruz? Bu çok tehlikeli. ‹letiflim kuramayacak hale gelebiliriz. Ayn› nehir söyleflide ‹ngiltere’ye gidip ‹ngilizce ö¤rendi¤inizi anlatm›fls›n›z. Dil ö¤renme tutkunuzun oyunculukla örtüflen yanlar› var m›? Hem de çok. Türk sinemas›n› d›flar›da tan›tmam teklif edildi¤inde geri çevirmek zorunda kald›¤›m y›llar oldu. Komplekse kap›ld›m. Sonunda baflard›m. Kendi mesle¤imi daha iyi ö¤renebilmek, dünyay› takip etmek için flartt› bu. ‹nsanl›k ad›na bir sözüm olacaksa bunu söyleyebilmeliydim ve evrensel bir dilde söylemem gerekiyordu. Karfl›n›zdaki kifli bilmedi¤iniz bir sözcük kullan›rsa, ona karfl›l›k vermek için kulland›¤› sözcü¤ü anlaman›z gerekirse ama anlamam›flsan›z, ne yaparsan›z? O kifli hakk›nda ne düflünürsünüz? E¤er anlamam›flsam do¤rudan sorar›m. “Ben daha önce duymad›m, bilmiyorum,” derim. Anlam›fl gibi davranmam. Sormak, ö¤renmek hiçbir zaman ay›p de¤ildir bence. Bilmeden biliyormufl gibi davranmak insan› tuza¤a düflürür. “Az önce sözünü etti¤iniz fley neydi, aç›klar m›s›n›z?” derim. Hiç iste- mem öyle bir duruma düflmek. Karfl›mdaki insan bana çok uzak bir konuda konuflup anlamayaca¤›m› bile bile ›srarla sürdürürse bu tavr›n›, onun züppe oldu¤unu düflünürüm. Karfl›m›zdakiyle iletiflim kurabildi¤imiz ölçüde insanlafl›r›z. Baz› ifl görüflmelerinde hangi ifl için baflvurdu¤unu bile anlayamayabiliyor insan. Bir özenti, “Yabanc› dil biliyorum, yabanc› ülkeler gezmifl bir insan›m” zavall›l›¤› var, evet. Sanki bir fleyin yerli oldu¤unu söylemek onu kötülemekle eflde¤er. Niye afla¤›l›yoruz kendimizi? Kaz›klanmak, kaz›¤a oturtulmak… Birbirimize hep bu flüpheyle yaklafl›yoruz. Çok ac›kl›. Ama bunun nedenleri var tabii. Son elli seneden söz edersek, bizi buralara getiren birçok siyasi olay yaflad›k. Ezilmifllik, kaz›k yeme korkusu var. Bat›’ya bu kadar özenmemiz buna da ba¤lanabilir. Demokrasilerine, hak alabilmelerine, verdikleri mücadeleye imreniyoruzdur belki de içten içe. Arapçan›n hayat›n›zdaki yeri ne oldu? Ezanlar›n, dualar›n? Anneannemin Kuran’la ilgili aktard›klar›ndan fark ettim Arapçay›. Bende dini bir karfl›l›¤› oldu. Güzel bir sesle okunan ezan ya da Kuran dinledi¤imde yükseldi¤imi düflünürüm. Neredeyse uzaya do¤ru. A¤lamak ve af dilemek gelir içimden o kadar yüksekten bak›nca. Mesele ettiklerin, k›skançl›klar›n, zavall›l›¤›n karfl›s›nda hesaplar›n› önce kendine verebilmen gerekti¤ini görürüm. Türkçesi? Bir flark› dinledi¤inizde, nas›l ki sadece müzik yetiyorsa, Kuran’›n Arapças› da sizi duyguya davet ediyor. Türkçesinde bu yok ama o da akla hitap ediyor. Burada da devreye dil giriyor yine; anlafl›lamayan fley sömürüye, kullanmaya aç›k hale geliyor. Duygular›n›z bu kadar yüksekken… O kadar çok karakter canland›rm›flken… ‹nsan›n bütün duygular›n› içinizde toplam›flken… ‹çinizden isyan, inkar sesleri yükseldi mi? Çok duyarl›y›m, evet… Bu benim yara21 söylefli d›l›fl›m. Mesle¤imle birleflince bu duyarl›l›k çok yak›flt›. Ama ayn› zamanda çok beslendi ve çok inceldi. Lastik gibi… Aç›yorsunuz aç›labildi¤i kadar, b›rak›yorsunuz. Senelerce. Ne hale gelir insan? Bu yüzden sa¤l›¤›m bozuldu… ‹syan… Etmiflimdir herhalde. “Böyle olmamal›yd›, bu insan ölmemeliydi” gibi… ‹syan m›d›r acaba bu?.. ‹nkar, hay›r, etmedim çok flükür. Vüsat O. Bener’in unutulmaz öyküsü Havva’daki flu sahne okuyan› bocalat›r: “Sonra bir gün kap›dan dinledim. Babam anneme: ‘Aç a¤z›n› tü22 kürece¤im’ diyordu. Annem de ‘A! Bey, olur mu öyle fley’ diyordu. Sonra babam kal›n kal›n güldü. ‘Denedim seni be!’ dedi. ‘Sen a¤z›n› aç bakal›m bir kere, tükürecek miyim?’ fiaflt›m kald›m. Neden böyle konufltular?” Anlayamad›¤›n›z ama sizi ürkütüp tedirgin eden benzeri bir konuflmaya flahit oldunuz mu? Ya da bu sahnedeki diyaloglar sizde ne uyand›r›yor? Bu diyaloglar flunu uyand›rd› bende: Kar› koca birbirinin çok yak›n› oluyorlar. Efllerden biri hayattaki en güvendi- ¤i dostunun kendisi oldu¤unu hissetmek, hissettirmek isteyebiliyor. “Senin için ölürüm, kalbimi veririm,” diyebiliyor kar› koca. “Aç a¤z›n› tükürece¤im” her ne kadar olumsuz bir cümle gibi duruyorsa da, “Buna da haz›r m›s›n? Buna da izin var m›? Bu kadar ben misin? Bu kadar içimde, yak›n›mda m›s›n?” sorular›n› içeriyor olabilir. Böyle bir deneme yatabilir alt›nda. Bende bu duyguyu yaratt›. “Öpüflüyoruz, sevifliyoruz. Bedenlerimiz bir oluyor. Güven bana.” Siz neyi ya da hangi konuflmalar› hâlâ çözemediniz? Kennedy suikast sonucu öldürüldü¤ünde radyolarda k›yamet kopmufltu. Bunu duyunca feryat figan a¤lamaya bafllad›m. “Babac›¤›m, babac›¤›m sana bir fley olursa ben ne yapar›m?” diye. O kadar çok a¤lad›m ki babam döndü ve “Ben ölsem bu kadar a¤lamazs›n,” dedi. “Ama babac›¤›m, ben sana bir fley olursa diye a¤l›yorum,” dedim. Bir hafta sonra öldü babam. Böyle bir flok var hayat›mda. Niçin bir yabanc›n›n ölümüne bu kadar a¤lad›m? Sanki hissetmifl olmak beni hep rahats›z etti… Annem hayatta. Fakat o da flöyle demiflti… Ne konufluluyordu, birinin cenazesine mi gitmifltik, hat›rlam›yorum, “Ben ölürsem leylak a¤ac› dikin mezar›ma,” dedi. “Daha 40 yafl›ndas›n, niye böyle fleyler söyleyip bizi üzüyorsun?” dedik. Ertesi sabah felç oldu. Felç onun için bir nevi ölümdü belki. Leylak a¤ac› istedi. Gülten Ak›n’›n muhteflem “k›sa fliir”lerinden biri: “Sözlerin bumerang gibi / döner yaralarsa seni / a¤z›n dilin gereksizdir / susars›n.” ‹flitti¤inizde somut bir ac› yaratan, ömrünüzce peflinizi b›rakmayan cümle ya da cümleler isteyebilir miyim sizden? Safl›¤›m›, iyi niyetimi aptall›kla aç›klayan cümleler. “Aptal.” Bir keresinde annem bile “B›rak, o aptald›r,” dedi. ‹yi niyetliysen, aptals›n. Ben de her fleyi görüyorum ama hissetti¤im, inand›¤›m gibi yafl›yorum. Aptal olarak tan›mlanmak, evet, en çok bu incitti beni. Leyla Erbil’in Karanl›¤›n Günü adl› roman›nda anlat›c›n›n annesinin güvercinle karfl›laflmas›yla “o güne de¤in hiç duyulmam›fl, yürek oynatan bir ‘hiiii!’ çekmesi” bir olur. “Allah›m babam bu!” der, “Gözünden bildim! Babam gelmifl!” Gerçekten de hayvanlar›n suratlar›nda yak›nlar›n›, ölülerini görür gibi olanlar vard›r. Dil sayesinde hayvanla aras›na en büyük fark› koyan insan zihni sizce neden gidip gelir hayvanlar alemine? Hayvanlar›n gözleri, bak›fllar›n›n benzerli¤i yüzünden herhalde. Bakman›n içinde anlatmak, söylemek vard›r. Baz› köpekler için “‹nsan gibi bak›yor,” derler. ‹nsan gibi bak›yor dedikten sonra öldürmekten vazgeçerler ya da hat›rlay›p azap duyarlar. Unutulmaz korku filmi The Exorcist, kutsal› ihlal ede ede güçlenir o kadar. En belirgin ihlal göstergelerinden say›lan ifleme söz konusudur mesela; Regan yata¤›ndan kalk›p konuklar›n bulundu¤u salona gider ve ifler. Piyano susar, herkes donup kal›r. Bekaretini haçla bozmas›, onu durdurmaya koflan annesini bafl›ndan yakalay›p yüzünü kan›na bulamas› ya da istavroz ç›karan rahibe etti¤i küfürler, din fark›na ra¤men, derinden sarsar izleyeni. Onun hipnoz seans›nda doktora söyledi¤i flu söz insan›n hayvanla iliflkisinin karanl›¤›na aç›ls›n istiyorum: “Domuz benim! Becer beni!” Neden bir hayvan, neden domuz sizce? Baz› hayvanlar s›cakl›k, yak›nl›k, baz›lar› da çirkinlik, kötülük, vahflilik duygusu yarat›yor. Yunus dedi¤imiz zaman insanlar›n yüzü gülüyor. Ç›¤l›k 盤l›¤a seviniyorum onlar› görünce. Ama bir domuz görünce ayn› fleyi hissetmiyorum. Bu bak›fl›m›za ba¤l›. Mickey’yi düflünün, fare çizgiyle nas›l sevimli hale gelir. Oysa pisli¤i temsil eder neredeyse. Zaten çeliflkilerimiz hiç bitmez. Domuz pislik yer diye küçümser ama etini de bay›la bay›la yeriz. Exorcist’te Regan kendini o kadar afla¤›l›k, o kadar günahkar, o kadar pis zannediyor ki, “Domuzum ben” diyor. Bunlar› domuzla özdefllefltiriyor. “Yunus benim, becer beni” dese ayn› etkiyi yaratmaz. Cinselli¤i kirli görmek, cinselli¤in tu kaka edilmesinin dini bask›larla olan iliflkisi de var burada. Porno filmlerin bir k›sm› hayvansevicilik üzerine... Anadolu’da çok duyulan bir fley. Hatta fierif Gören’le bunu ima edecek bir sahne kulland›k bir filmde. Cinsellik o kadar tu kaka edilmifl ki, kimileri hiçbir zaman karfl› cinse yaklaflam›yor. Ama di¤er yandan da bu içgüdüsünü kullanmak zorunda. O zaman maalesef hayvanlarla iliflkiye giriyor. Vahfli bir fley tabii. Hayvana eziyet. Bir oyuncu gözüyle… Mesela büyük kediler, atlar çok estetik… ‹nsanlar›n, ulaflamad›¤› bu esteti¤e duydu¤u be¤enide cinsel bir ça¤r›fl›m da olabilir mi? Sanat zaten insan›n bütün bu duygular›n› köpürten, okflayan ya da hat›rlatan olmal›. Sanat eserlerinin ço¤unda hayvan figürleri vard›r, çok estetik de¤erlendirilmifltir. O ince çizgide cinsellik duygusu da bulunabilir. Hayvanlar›n estetik olarak da, güç olarak da hayatta çok yeri var. Hayatta olan her fleyin 23 söylefli sanatta da yeri var. Her duyguyla hayvan› yaflayabilirsiniz. ‹nsanlar “Aslan›m benim!” derler, “Y›lan gibi sokar” derler, “Kuzu kuzu dinler” derler. Hayvanlardan ald›¤›m›z çok fley var. Susan Sontag’›n “pornografinin nihai anlamda cinselli¤e de¤il, ölüme dair oldu¤u”na iliflkin saptamas› size neler söylüyor? Ölümle cinselli¤in, ölümle pornografinin kesiflti¤i, te¤et geçti¤i bir nokta var m› size göre? Çok enteresan bir saptama… Pornografinin içinde ölesiye bir cinsellik olabilir. Ölü görmekten zevk alanlar da var. Ancak ölü bir kad›n ya da erkek onda cinsellik uyand›r›yor. Ancak öldürdü¤ü zaman hofllanabiliyor… Genelleme de¤il tabii bu söylediklerim; pornografi ve ölümü yan yana getirdi¤imde ilk akl›ma gelenler. Attila ‹lhan’›n Fena Halde Leman’›nda Haco Han›m’›n gün ortas›nda, durduk yerde göbek att›¤› bir sahne var. ‹nsan neden böyle fleyler yapar? Siz yapar m›s›n›z? Neden hiçbir fley söylemedi¤i halde onu anlayaca¤›m›z› düflünür göbek atan biri? ‹nsan, coflkular›yla da ifade edebilir kendini. Bu da bir anlat›m biçimi. Anlars›n. Öyle bir coflku, öyle bir d›fla vurma iste¤idir ki, bunu göbek atarak da yapar, karfl›s›ndakinin yana¤›n› s›karak da. Kimse bunu yarg›layamaz. fiafl›r›rs›n belki ama hoflgörürsün. Kendi ad›ma, maalesef. Otokontrol bende öyle güçlenmifl ki, kendi kendime kald›¤›m anlarda dahi özgürce yaflayam›yorum. Bunu bir hastal›k olarak görüyorum. A¤lamak belki daha kolay. Ama temelde paylafl›mlar›m sevince yönelik. Duygular›m›, özellikle bir be¤eni, bir sevgi, bir takdir duygusu ise aç›k aç›k paylafl›r›m. Ço¤unlukla anlafl›lmad› bu. Rol yapmakla, poz vermekle yarg›l›yorlar adeta beni. Bu da çok gücüme gidiyor. “Tolga, arkan›zdaki manzaraya bak›n, çok güzel, siz de görmelisiniz,” derim. Ama a¤l›yorsam sorma bana neden a¤lad›¤›m›. Seni de ac›tmak istemiyorum. Belki sen a¤lat›yorsun beni o anda. 24 söylefli Dürrin Tunç / Foto¤raflar: Eren Aytu¤ ‹nci Aral’la Tafl ve Ten üzerine ‹nci Aral’›n, yaratma ve aflk süreçlerini heykelt›rafl kad›n kahraman›n›n gözünden irdeledi¤i Tafl ve Ten adl› roman› okurlarla bulufltu. Aral roman›nda kahraman›na geriye dönüfllerle y›llar öncesinde yar›m kalan aflk›n›, aflk-sanat iliflkisini ve cinselli¤i sorgulat›yor. Bu söylefli için ‹nci Aral’la bulufltu¤umuzda do¤ruyu söylemek gerekirse Tafl ve Ten üzerine konuflmaya, romandan ne kadar etkilenmifl olsam da - belki tam da etkilenmifl oldu¤um içinçok hevesli de¤ildim. Yazar›n yazarak zaten anlatt›¤›n› bir de söyleflide anlat26 t›rmak konusunda genellikle isteksizimdir. Muhtemelen kibirli bir okur oldu¤umdan ve okuma süreçlerime, imgelemime müdahele edilmesinden, bu müdahele eden yazar›n kendisi bile olsa, pek hofllanmad›¤›mdan. ‹nci Aral’›n da benzer bir biçimde yazar›n bir kez elinden ç›kt›ktan sonra yap›t›na mesafeli durmas› gerekti¤ini düflünmesi içimi ferahlatt›ysa da söyleflinin ak›betini afla¤›da okuyaca¤›n›z gibi çok de¤ifltirmedi. Neden “Tafl ve Ten”? ikisi aras›nda nas›l bir iliflki var romanda? Birbirini tamamlayan, bütünleyen unsurlar m› bunlar? Yoksa tersine birinin oldu¤u yerde ötekinin varolamad›¤›n›, birinin ötekinin yerine geçerek onu kaç›n›lmaz olarak d›flta b›rakt›¤›n› m› düflünmeliyiz? fiundan hareketle bunu düflündüm: Ulya’n›n, tekrar heykel yapmaya bafllayabilmesi için, romandaki ifadenizle “teninin so¤umas›” gerekiyor. Yani yaflam›nda tafl ve ten u¤rafllar› en az›ndan eflzamanl› olarak varolam›yor... Ben tam tersine, bir özdefllik kuruyorum ikisi aras›nda. ‹kisinin de zaman› biriktirdiklerinden yola ç›karak bir benzefllik kuruyorum. Tan›nm›fl bir heykelci arkadafl›m, bir tafl yontucusu, tafllarla u¤rafl›rken ve onlar› biçimlerken yaflad›¤› duygunun orgazm›n t›pat›p ayn›s› oldu¤unu söyler. Tam da bu özdefllikten ötürü biri ötekinin yerini alm›yor mu zaten? Bir bak›ma. Arzunun nesnesi, yani heykelcinin arzusuna karfl›l›k veren fley heykel oluyor. Ancak burada tenden kesin bir vazgeçifl ve sonra baflka bir fleye ba¤lanma de¤il, zaman içinde arzu nesnelerinin geçifllili¤i, birbirine dönüflümü söz konusu. Sanat da, yarat›c›l›k da ancak bu kadar kesin bir vazgeçifl ve kendini vermeyle mümkün. Ben hep aflk›n yerini sanat›n doldurabildi¤ini düflünürüm. Bu duygular›n bir geçifllilik içinde yaflanabilece¤i- ni düflünürüm. Yaratma duygusunun içinde de o arzu vard›r. ‹nsan› temelinden yukar›ya, ›fl›¤a do¤ru iten duygu... Bunun için ikisini birbirinden ay›rm›yorum ben; ama insana zaman zaman ten, zaman zaman da sanat›n nesnesi neyse o egemen olabilir. Sürekli bir dönüfllülük içinde birbirlerine aktar›labilen, birbirini tamamlayan fleylerdir bunlar. Diyalektik bir iliflki içinde yani. Roman›n ad›ndaki “ve” ba¤lac› da bu diyalekti¤e gönderme yap›yor zaten, de¤il mi? Peki, birbirleriyle nas›l bir geçiflim içindeler? O ikisini bir araya getiren fley, zamand›r. Tafl›n üzerinde biriken zamanla tende biriken zaman anlamsal olarak çok benzefltir. Biz tabii kendi tenimizde biriken zaman› hissedebiliyoruz, tafla bakt›¤›m›zda da benzer çizgileri görebiliyoruz. Ya¤muru, f›rt›nay›, yer hareketlerini biriktiriyor tafl da. Ben bu koflutluktan hareket ettim. Dedi¤inize gelirsek; evet, aflkla yarat›n›n birarada olmas› biraz zor. Bu ikisinin aras›ndaki geçifl, düfl k›r›kl›klar›yla beslenebiliyor. Sanattan ya da aflktan düfl k›r›kl›¤›na u¤rad›¤›n›z zaman öbürüne kendini verme, s›¤›nma ihtiyac› hissediyorsunuz. Tabii aflk da h›rç›n, sanat da h›rç›n. Bu aç›dan bakarsak zaman zaman birine, zaman zaman ötekine bir kaç›fl ya da s›¤›nmadan söz edebiliriz. Kahraman›n›z›n sanatç› olmas› size yaz›nsal aç›dan ne gibi olanaklar sa¤lad›? Bu roman›mda kad›n kahraman›m›n öncelikle entelektüel olmas›n› öngördüm. Onun iç derinliklerini ona anlatt›rma amac›yla yola ç›kt›m. S›radan bir kad›n›n kendini anlatmas› daha zor olacakt›. Kendini, bütün psikolojik süreçlerini çok kurcalayan birisi olmas› gerekiyordu. Kad›nlar kendi cinselliklerini dile getirme konusunda çok sak›ngan davranabiliyorlar. Kendilerinden bile gizledikleri, yok sayd›klar› kimi noktalar olabiliyor, kendi arzular›n› silmeye yönelik davranabiliyorlar. Bu yüzden benim kahraman›m›n çok cesur olmas›, cinselli¤iyle ve kendi de- rinlikleriyle yüzleflebilmesi gerekiyordu. Ulya’y› sanatç› olarak tasarlarken önce bu noktadan hareket ettim. ‹kinci bir neden de sanatla aflk aras›ndaki bu demin konufltu¤umuz kopma ya da birleflme noktalar›n› irdelemek isteyiflimdi. Roman›n temalar›ndan biri buydu; ki yaratmaya çal›flan birisi olarak bu konu üzerine çok düflünmüflümdür. Roman yazd›¤›m süreçte ben kendimi dokunulmaz hissederim. En küçük temas bile beni çok rahats›z edebilir. En ufak bir dokunmada bile çok büyük tepki verebilirim. Bu çok sevdi¤im bir insan, eflim, çocu¤um olabilir. ‹çinde yaflad›¤›m dünyay› bu dokunufl bozabilir diye korkar›m. Bunu da sorgulamak istiyordum. Bütün o dokunulmazl›k içinde üreten birisinin aflkla ilgili, cinsellikle ilgili bütün inand›klar›ndan sonra kendini aflka kapt›rmas›n› çok heyecan verici buluyordum. Dolay›s›yla, sorunuza dönersek, bütün bu çeliflkileri dile getirebilmek aç›s›ndan bu kad›n›n derin bir kad›n olmas› gerekiyordu. Sizin öteki yazd›klar›n›za bakt›kça bu derinlikte olmayan, entelektüel olmayan, üzerinde düflünmeyen bir kad›n›n bilinç ak›fl›n› anlatmak çok daha zor geliyor bana. Ulya sizi rahatlatt› m› yaz›m aç›s›ndan? Siz entelektüel olman›zla, kendinize bak›fl aç›n›z ve irdelemenizle Ulya’ya daha yak›ns›n›z ama örne¤in A¤da Zaman›’ndaki müsteflar kar›s›n› anlatmak daha zor de¤il miydi? Kat›lm›yorum sizin görüflünüze. Yal›n ve hayat›n içinden insanlar kendi cinselliklerini, kendi dünyalar›n› anlat›rken çok daha cesur olabiliyorlar. Burada farkl› bir fley var. Ulya durumundaki kad›nlar kendilerini gerçek olmayan birtak›m fleylere inand›rmakla daha çok u¤rafl›yorlar. Kendi yaratma kapasiteleri ve ruh sa¤l›klar› aç›s›ndan bunu daha elveriflli buluyorlar. Mesela Ulya kendi cinselli¤ini s›n›rlad›¤›n› ve buna ihtiyaç duymad›¤›n› düflünüyor. Halbuki sa¤l›kl›, yal›n, s›radan bir e¤itim görmüfl kad›n›n kendi cinselli¤ini dile getirmesi daha kolay. Mahalle arkadaflla- r›yla oturdu¤u zaman imalarla, flakalarla bunu çok daha rahat biçimde d›fla vurabiliyor. Bana onlar› anlatmak daha kolay geliyor, çünkü ben onlar› daha iyi gözlemleyebiliyorum. Tam tersine Ulya daha zordu, çünkü Ulya’n›n dünyas›n›n uçlar› benim dünyama uzan›yordu; benim kendi dü¤ümlerimi çözmem, kendimi irdelemem gerekti. Bu demek de¤ildir ki roman otobiyografik... Ama yaratma ve âfl›k olma süreci aç›s›ndan benzer heyecanlar yaflayan biri olarak beni and›ran bir kad›n› anlat›yordum ben. Yani Ulya’y› çözümlerken, evet, kendimden çok fley aramam gerekti; kilitlenmeleri, dü¤ümlemeleri, kapanm›fl kap›lar› açmam gerekti. Bu aç›dan, bu bana baflkalar›n› anlatmaktan çok daha zor geldi. Ama bunu yapmak istedim. Sanki bunu yapmasayd›m kendimle ilgili birçok fley de kapal› kal›p beni rahats›z etmeye devam edecekti. Ama birçok fleyi aflm›fl olman›n rahatl›¤›yla ifle bafllad›m, çok da yoruldum. Bafltan tasarlamakta çok güçlük çektim, tasarlad›klar›m›n da d›fl›na ç›kt›. Hani terapide de olur bazen; ya söylemek istediklerinizden fazlas›n› anlat›rs›n›z aniden, ya da tam tersi, bilerek gerçekd›fl› fleyler ç›kar a¤z›n›zdan. Bütün bunlar› yaflad›¤›m için, yazma aflamas›n›n benim için bir terapi süreci oldu¤unu da düflünebiliriz. Ama bir roman kahraman› üzerinden tabii. Öyküleriniz bir anda yaz›lm›fl ve bitmifl duygusu veriyor insana. Bu aceleci yap›n›zla nas›l roman yaz›yorsunuz? Görece geç bafllad›n›z roman yazmaya, de¤il mi? Öyküden farkl› olarak roman›n ça¤›na ›fl›k tutma, dönemin tan›kl›¤›n› yapma gibi bir misyonu da var. Size öyküde yetmeyen neydi? Dört öykü kitab›ndan sonra dört befl y›l hiçbir fley yazmad›m, fakat beflinci y›l›n içindeyken yaz›lan kitaplar› çok k›skanmaya bafllad›m. Yak›c› bir k›skançl›kt› bu. Sanki elimde olan bir fleyi, aç›klay›c› bir nedeni yokken terk etmiflim gibi; hani birine küsersiniz de bir süre sonra o küsme size çok anlams›z görünmeye bafllar, bunun gibi bir duy27 söylefli guya kap›ld›m. Ama bu k›skançl›k çok belirleyiciydi. Özellikle ‹ngeborg Bachmann’›n Malina’s›n› okudu¤um zaman yazma duygusu içimde kanatland›. Kitab›nda kad›n ve erkek aras›ndaki kavgay› çok güzel bir biçimde anlatmas› bana çok denk düflmüfltü. Ben de kendimi hep ikiye bölünmüfl hissediyordum. Evlili¤e haz›rlanm›fl, biraz da mürekkep yalam›fl, kendi ayaklar› üzerinde de durabilen ama temelde evlenecek ve ev kad›n› olacak biçimde yetifltirilmifl olmamla içimdeki isyan duygusu hep çat›flm›flt›. Malina’y› okudu¤umda içimdeki isyan duygusunun canland›¤›n› gördüm. Üstelik o roman tam da yaz›dan el ayak çekip aile kad›n› oldu¤um zamana denk geldi. Hasetten öldüm ve Ölü Erkek Kufllar’› yazmaya böyle bafllad›m. Benim o güne kadar biriktirdi¤im yara berelerin bir tedavisi gibiydi Ölü Erkek Kufllar. Bafllad›m, bir ara yazmay› b›rakt›m ama bitirmeden de huzur bulamayaca¤›m› anlam›flt›m. Bu adeta bir zorunluluktu. Bir fleyler gelip dayanm›flt› art›k ve öyküyle bunu anlatamayaca¤›m› hissediyordum. Ölü Erkek Kufllar böyle do¤du. Çok umutsuzdum; hiçbir fleye benzemeyen bir roman yazd›m diye kahroluyor, ne anlatt›¤›m› bile bilmiyordum. Hatta yay›nc›ya, “Bu olmad›, dursun,” dedim ama o hemen yay›mlad›. Kitaba gösterilen ilgi beni çok flafl›rtt›. Romana atlay›fl›m böyle oldu. Sonra roman›n bana daha uygun bir tür oldu¤unu gördüm. Çünkü ekonomik bir yazar de¤ilim, ben de alabildi¤ine anlatma duygusu var. Ama tabii arada yine hikâye yay›mlad›m, çünkü baz› konular ancak o form içinde anlat›labilirdi. Roman bana uygun geldi, diyebilirim. fiimdi bir hikâye kitab› tasarl›yorum. Hikâye formunda biriken fleyler var. Tafl ve Ten’de de arka planda iki askeri darbe var. Yazarl›¤›n›z aç›s›ndan yaflad›¤›n›z dönemle, d›fl dünyayla iliflkiniz nas›l oldu? D›fl dünyada olup bitenler, siyasal 28 olaylar benim bütün yazd›klar›ma yans›d›. 1980’de Marafl’a gidip K›ran Resimleri’ni yazd›m. Orada olup biteni o insanlar›n a¤z›ndan dinleyerek yazd›m. Yetiflme aç›s›ndan, belirli bir dünya görüflüne inand›¤›m ve dünyay› kavray›fl›mda diyaletik bir temel oldu¤u için, daha on sekiz yafl›mdayken büyük yarat›c› inanc›m› kaybetti¤im için de belki, materyalist bir insan olarak yaflad›¤›m dünyadaki politik oluflumlar beni hep çok ilgilendirdi. Ayr›ca bir yazar olarak içinde yaflad›¤›m›z ülkenin, co¤rafyan›n, tarihin, benim anlatt›¤›m insanlar› da biçimledi¤ine inand›m ve bunu somut olarak da gördüm. Dolay›s›yla benim bütün yazd›klar›mda tarihsel ve politik bir fon vard›r. Anlatt›¤›m insanlar›n yapt›klar› ancak o fon önünde anlam kazan›r. ‹sterse apolitik olsun, hiç kimsenin bunun d›fl›nda kalabilece¤ini sanm›yorum. Çünkü apolitik olmak da bir politik tav›rd›r. Dolay›s›yla bu romanda da iki askeri darbe var. Ulya’n›n sevdi¤i iki erke¤in bu iki darbeyi simgeledi¤ini söyleyebilirim. Gençlik y›llar›nda sevdi¤i ve evlendi¤i erkek 1970’lerin sars›n- t›s›yla yurtd›fl›na ç›km›fl ve s›¤›nmac› olmufltur. Zaten Ulya’n›n yirmi alt› y›l sonra yurtd›fl›na gidiflinin ve Sina’ya ilgi duymas›n›n kökeninde bu olgunun da çok önemli bir rolü oldu¤unu düflünüyorum. Bir yinelemedir Ulya’n›n yaflad›¤›. Yineleme de¤il de, daha çok bir özet gibi... Bütün bir evrim sürecinin embriyoda kendini özetlemesi gibi... Siz aç›klay›nca bana çok do¤ru ve mant›kl› geldi ama ben bunu çok bilinçli bir biçimde yapmad›m. Bu bir yan›lsama ve yineleme, bilinçd›fl› bir fley. Ama dedi¤iniz gibi, bu da bir özet, bir evrim ve yar›m kalm›fl bir fleyin tamamlanmas› gibi... Çünkü Ulya’n›n o ilk sevgilisi de hiçbir iz b›rakmadan kaybolmufltur. Bu, bir insan›n sevdi¤i için dayanabilece¤i en zor durumdur. Bir insan› kaybetmek; ama ölüm yoluyla de¤il, birdenbire, yer yar›lm›fl da sevilen insan içine girmifl gibi bir kaybolufl... Üstelik bunun politik bir ortamda oldu¤unu ve kaybetti¤inizin politik bir kifli oldu¤unu düflünün. Bu daha da dayan›lmaz bir fley. Evrim aç›s›ndan bakarsak Ulya’n›n yar›m kalm›fl bir yan› var, sevgisini ve aflk›n› tamamlamak istiyor öncelikle. Dolay›s›yla bunun objesinin, göze hofl gelen ve benzer konumuyla onu etkileyen biri olmas› da çok do¤al. Burada tabii geçen y›llar›n fazla bir önemi kalmam›fl oluyor. Sorunuza dönecek olursak, flunu demek istiyorum: Benim bütün kiflilerim politik bir ortamda, tarihsel ve co¤rafi konumda yer al›r ve bütün bu ö¤elerle biçimlenirler. Kendi yaz›lar›mda bunu her zaman çok önemsedim ve bunun do¤ru oldu¤unu düflünüyorum. Her fleyden ba¤›ms›z dedi¤imiz insanlar yok; çünkü bizi biçimleyen bu toplum, toplumsal iliflkiler ve kavray›fllar... Bunu bir uzun uzad›ya, zamana yayarak anlatmak var, bir de öykü gibi kesitsel biçimde al›p öyle anlatmak var. Öyküde birtak›m fleylerin sonuçlar›n› ya da sezdirimlerini görüyorsunuz da, romanda art›k bu sez- dirim olmaktan ç›k›yor... Bir öyküde küçücük bir cümle onun kim oldu¤unu, nereden gelip nereye gitti¤ini ifade eder. Gölgede K›rk Derece’nin ilk öyküsündeki avukat kad›n çok yak›c›d›r. “Ad›n› Anmamaya Ant ‹çiyorum”da ressamla bir kad›n›n aflk›ndaki s›n›fsal farkl›l›klar çok derin. Çok belirleyicidir, tarihsel ve s›n›fsal olarak da öyledir. Öykü ve roman hiç fark etmez. Tabii romanda daha ayr›nt›l› anlatabiliyorsunuz, Tafl ve Ten’de oldu¤u gibi. Mesela Ölü Erkek Kufllar’da 80 Eylülünü yine fonda tuttum ama burada daha ayr›nt›l› elbette. Kaybolmufl bir kifli ve aflk hikâyesi çevresinde daha trajik bir boyutu var. Roman türünün bu kadar popülerleflmesi hakk›nda ne diyeceksiniz? 70’li y›llar, protest tav›rlar›n etkin oldu¤u ve insanlar›n daha fazla düflünerek yaflad›klar› y›llard›. fiiir de özü dolay›s›yla daha marjinal ve karfl› ç›k›fla uygun bir tür. Roman›n içeri¤i de ticari kurulufllar, bas›n yay›n ve kitap piyasas›n›n endüstrileflmeye do¤ru gitmesiyle yönlendirilmeye baflland›. Asl›nda çok daha fazla roman yaz›l›yor ama büyük bir k›sm› yay›nevleri taraf›ndan eleniyor. Kolay alg›lan›r, kolay anlafl›l›r ve büyük kitleye pazarlanabilecek nitelikte kitaplar seçiliyor. Yaz›lan›n zor anlafl›l›r ve seçkin edebiyata dahil olmas› gerekmiyor. Bunun al›c›s› her zaman çok rahatt›r. Dolay›s›yla nitelikli yap›tlar›n 1000-2000 kadar bas›ld›¤›n› ama pazara bir katk›s›n›n olmad›¤›n› görüyoruz. Pazar için, söyledi¤im nitelikte kitap üretmek gerekiyor. fiiir, hatta hikâye de özü itibariyle buna uygun de¤il. E¤lenmek, yo¤un çal›flan insanlar için televizyonun aç›k b›rakt›¤› alanlar› tamamlamak üzere roman en iyi tür olarak görülüyor. Çok fazla uzun olmas› da gerekmiyor bunlar›n. Roman›n atmosfer yaratma ve dünya sunma özelli¤i oldu¤u için mi acaba? Çünkü fliir okuyucuya atmosfer sunmaz, belki bir dizeden yola ç›karak bunu kendi kendinize yapmak zorundas›n›zd›r. Roman›n okura sundu¤u daha tüketilebilir bir dünya.... ‹nsanlar›n, yaflad›klar› somut hayattan kaçma, daha güzeli ve iyiyi hayal etme gibi istekleri de var. Bunu da karfl›l›yor roman. En çok satan kitaplar, mistik içerikler tafl›yan ve insan› kolay yoldan mutlulu¤a, cennete, zenginli¤e götürme umudu tafl›yanlar. Aniden hayat›n bir dönemeçte de¤iflivermesi gibi konular iflleyenler. Simyac› da bu yüzden, her fleyin çok kolay oldu¤u duygusunu verdi¤i için çok okundu. fiiir daha sorgulay›c›. Düflünsel bir boyutu var. Halbuki burada her fley haz›r. ‹lk yazmaya bafllad›¤›n›zdan bu yana kendinizde nas›l bir de¤iflim görüyorsunuz? Ben kendimle ilgili sorulara cevap veremiyorum, bu çok subjektif olur. Karar veremiyorum da, çünkü çok amatör bir ruhla yaz›yorum. Birinin ç›k›p benim ne yapt›¤›m› söylemesini istiyorum. Sadece giderek daha zor ve titiz yazd›¤›m› söyleyebilirim. Gittikçe elimden daha zor ç›kar›yorum metinleri, sonsuza dek flunu ç›kar›p bunu koyarak elimde tutabilirim onlar›. Bu belki profesyonelleflmenin getirdi¤i bir fley ama benim amatör ruhumla ba¤daflm›yor, beni çok yoruyor. Dil aç›s›ndan bakarsak, bir cümledeki sakatl›¤› ilk anda görebiliyorum. Edebiyatla bu kadar yo¤un u¤raflt›¤›n›z zaman ister istemez bir ustalaflma oluyor. Her meslekte bu böyledir. Günde on-on iki saat çal›fl›yorum. Ben bu kadar sab›rs›z oldu¤um halde kendime flafl›yorum, ben kendimi o masaya nas›l ba¤layabiliyorum diye. Bu bir tutku, bir inat. Kendimle ve zamanla inatlaflmak. Çünkü hiçbir fley beni bu kadar enterese etmiyor. Yaratma sürecindeki kadar ruhsal olarak alabildi¤ine h›rpalanmak ama bu h›rpalanmadan da mazoflistçe bir zevk duymak... Hâlâ yafl›yorum bunu. “Bu gece de ölmesem de roman› bitirsem” diye yafl›yorum. Bunun müthifl bir fley oldu¤unu, o süreçten ç›kt›ktan sonra fark ediyorum. Neden hiçbir roman›n›zda sa¤l›kl› bir anne çocuk iliflkisi yok? Bütün anne tiplemeleri ya ayr›ks› ve uyumsuz, ya da Mor’da oldu¤u gibi düpedüz ak›l sa¤l›klar› yerinde de¤il... Ben annemi çok küçük yaflta kaybettim, hiç anneyle büyüme deneyimim olmad›. Annemi hat›rlad›¤›m dönemlerde annem hastayd›. Bunun bende belli yaralar açm›fl oldu¤unu görüyorum. Ancak patoloji üzerinde infla edebiliyorum anne-çocuk iliflkisini. Gerçekten de hiçbir roman›mda sa¤l›kl› bir anneçocuk iliflkisi yok. Anne-çocuk iliflkisini bilmiyorum, ancak hayal ediyorum ve bu hayal de çok yaral›, çok h›rç›n ve yorucu. Öyleyse neden bunun üzerinde bu kadar duruyorum? Herhalde o a盤›, eksi¤i kapatmak için. Annemden sonra da babam› kaybettim. Bunun fark›nda de¤ilmiflim gibi büyüdüm ama sonra, yazmaya bafllad›¤›mda, bunun bende ne büyük bir gedik açt›¤›n› gördüm. Romanda Ulya’n›n Sina’dan neden etkilendi¤ini elbette kahraman Ulya oldu¤u için onun gözünden görüyoruz. Sina hakk›nda fazla bir ipucu yok. O bir erkek olarak nas›l bir etkilenme süreci yaflad› sizce? Duygular›n› daha kolay denetim alt›na alm›fl gibi duruyor... Romanda anlat›ld›¤› biçimiyle Sina’n›n da etkilenmifl oldu¤unu düflünebiliriz tabii. Ama Ulya’n›nki kadar fliddetli bir fley de¤il de, daha kolay geçifltirilebilecek duygular yaflam›flt›r. Sina aç›s›ndan daha olas›, benzerlerini daha önce de yaflam›fl olabilece¤i bir serüven bu. Muhtemelen Ulya kadar uzun da yaflamad› bunu, daha k›sa sürede bitirebildi. Ama tabii burada bizi as›l ilgilendiren Ulya’yd›; özellikle o yar›m kalm›fl iliflkisini tamamlamas› aç›s›ndan... Roman›n izleklerinden biri de Almanya’daki Türkler. Kimi saptamalar›n›z da o kadar yerinde ki, sizin Almanya’yla iliflkinizi sormadan edemeyece¤im. Benim Almanya’da yaflayan akrabalar›m var. Çeflitli kurumlar›n düzenledi¤i okuma turlar›na da çok gittim. O ortamlardaki ayr›nt›lar› biliyorum; konsolosluktaki davetleri, dernekleri. Bu ayr›nt›lar› bilmesem, yazmak zor olurdu. 29 nostalji Geçmifl de¤il bugün gibi Güncelli¤e, moda deyifliyle popüler kültüre flöyle dikkatlice bakt›¤›m›zda televizyonsuz, sinemas›z günlerden bu yana yaflam›m›z›n hâlâ bir zamanlar klasik Türk edebiyat›na da konu olmufl kaynaklardan, benzer duygusal ve düflünsel çat›flmalardan beslendi¤ini görüyoruz. Yani asl›nda edebiyat, önüne klasik sözcü¤ü gelse bile hep ”geçmifl de¤il, bugün gibi...” “Bofl zamanlar›n›z› nas›l de¤erlendirirsiniz?” Bu soru bir dost sohbetinden ya da bir baflvuru formundan al›nt›d›r. Cevab›nda ise mutlaka “kitap okuyarak” geçer ya... Yaland›r asl›nda. Asl›nda okudu¤umuzu iddia etti¤imiz romanlar; fliir, deneme, tiyatro, elefltiri türündeki her bir kitap, kitapl›¤›m›z› süslemekle meflguldür, bizim meflguliyetlerimiz yüzünden. Kitapl›¤›m›z›n raflar›nda sab›rla “meflgul zaman”lar›m›z›n “bofl zaman”lar›m›za dönüflmesini beklerler. Bizse flöyle derin bir nefes alacak vakit bulur bulmaz, televizyon karfl›s›ndaki rahat koltu¤umuza koflar›z; bazen de vizyon filmlerine. “Edebiyat” sözcü¤ünün ça¤r›flt›rd›¤›, lise y›llar›ndan kalma birkaç sözlü s›nav an›s›d›r. Dolay›s›yla edebiyat, geçmiflte kalm›fl lise y›llar›m›z›n bir parças›d›r; edebiyat, “geçmifl”tir ço¤umuz için. Peki, meflgul hayatlar›m›zda öteledi¤imiz edebiyat, Türk edebiyat› örne¤in, o kadar da uzak m›d›r acaba bugünkü yaflant›m›za? Ahmet Mithat, Nam›k Kemal, Tanp›nar, Peyami Safa... Geçmiflte midirler, bugünümüzde yer yok mudur onlara? Peki, ne var flu s›ralar televizyonlarda? Hâlâ Marimar ve Sergio’nun aflk› varsa ö¤leden sonra kufla¤›nda, güzel yüzündeki gözyafllar›yla Türkan fioray ve bir yanl›fl anlamayla onu evden kovan Kartal Tibet varsa, herkes izledi¤inin ertesi günü Selim ile Esma’n›n, Baran ile Havin’in aflk›n› konufluyorsa, Tülin ile Caner canl› yay›nlardalarsa hâlâ... Aflk m›d›r acaba günlük hayatlar›m›za eklemek istedi¤imiz? Halk edebiyat›m›z Tahir ile Zühre, Kerem ile Asl› gibi halk hikâyeleriyle doludur. Aileleri kavuflmalar›na engel olur, âfl›klar ayr› düflerler. Bazen mutlu, bazen hüzünlü bir son bekler onlar›. Klasik edebiyat›m›zdan Leyla ile Mecnun’u hat›rlar m›s›n›z? Fuzuli’nin o lirik üslubuyla anlatt›¤›, sonradan 30 Mevlâ aflk›na dönüflecek o muhteflem, hüzünlü aflk›? Halit Ziya Uflakl›gil, Aflk-› Memnu’da Behlül ile Bihter’in; Mehmet Rauf, Eylül’de Suad ve Necib’in yasak aflk›n› anlat›r. Reflat Nuri Güntekin, Çal›kuflu’nda Kâmran ile Feride’nin aflk›n›... Sabahattin Ali, “De¤irmen” adl› öyküsünde, bir kolu olmad›¤›ndan kendisini eksik hisseden sevgilisi için kolunu feda eden klarnetçiyi anlat›r. Kim klasik edebiyat›m›z›n Divan fliiri güzellerine adanm›fl o muhteflem gazellerini unutabilir? O zalim sevgilinin kirpikleri ok ok olup saplanmaz m› âfl›¤›n kalbine? Âfl›¤›n kufl olup uçan gönlü sevgilinin da¤›n›k, dolafl›k, siyah saçlar›na yakalan›p tutsak olmaz m›? Âfl›k, sevgilinin dudaklar›nda âb-› hayât› bulmaz m›? Aflk m›d›r acaba günlük hayatlar›m›za eklemek istedi¤imiz? Marimar’›, Türk filmlerini, Selim’le Esma’y› izlerken herkes; halk hikâyelerini, Aflk-› Memnu’yu, Eylül’ü, Çal›kuflu’nu, Leyla ile Mecnun’u kimse okumaz m›? Okur. Çünkü çak›fl›kt›r geçmiflimizle bugünümüz; bu yüzdendir ki Kurflun Yaras›’n› sevenler, Ateflten Gömlek’i de severler. fiu s›ralar popüler olan televizyon programlar›ndan baz›lar› ise S›rlar Dünyas›, Alt›nc› His gibi mistik programlar. Esrarengiz olaylar, gaipten sesler... Bilinmeyene duydu¤u ›srarc› merak› insano¤lunun... Matmazel Noraliya’n›n Koltu¤u’nda da Peyami Safa, Ferit adl› ateist bir gencin, yaflad›¤› parapsikolojik olaylar karfl›s›nda Tanr›’ya inanmaya bafllamas›n›, yaflad›¤› kiflilik de¤iflimini anlat›r. Öyleyse hayatlar›nda mistik bir dünya görüflünün eksikli¤ini duyanlar ya da hayat›na gizem katmak isteyenler ve bu yönde programlar izleyenler, isteseler Peyami Safa da okurlar. Hiç inkar etmemek gerekir ki hepimizde biraz merak vard›r büyülere, cinlere, perilere karfl›. Öyleyse Büyü filmine gidenler, Ahmet Mithat’›n Çengi adl› e¤lenceli oyununu da okuyabilirler. Ahmet Mithat, Çengi’de, rahat bir hayat yaflamak için kendi o¤lunu dahi cinlerle perilerle korkutmufl entrikac› Saliha Han›m’› anlat›r, bofl inançlar› elefltirir. Vakit akflamüstüyse, televizyonlarda kad›n programlar›na mutlaka rastlar›z son zamanlarda. Kad›n›n Sesi, Yaln›z De¤ilsin... Kad›n sorunlar›n›n dile getirildi¤i, toplumun kapanmayan bir yaras›na dokunan programlar... Ne zaman böyle bir programa rastlasam, Taaflfluk-› Talat ve Fitnat gelir akl›ma. fiemsettin Sami yazm›flt›r, edebiyat›m›z›n ilk roman denemesidir; bunlar ders kitaplar›m›zda yazar. Oysa ak›llarda as›l yer eden, görücü usulüyle zorla evlendirilmeye çal›fl›lan zavall› Fitnat’›n dram›d›r. Fitnat, Talat’› sever oysa ki. Talat’›n annesi Saliha Han›m da kad›n olman›n do¤urdu¤u baz› problemleri yaflam›flt›r. Bu yolla kad›nlar›n ezilmesi, çektikleri ac›lar vurgulan›r. Eski âdetler, gençleri onlara sormadan evlendirme, k›zlar›n okutulmamas› elefltirilir. Akflamüstleri yay›nlanan kad›n programlar›nda, kanayan ayn› yara de¤il midir? Hüseyin Rahmi Gürp›nar’›n; o do¤al, sade, ak›c›, e¤lenceli üslubu ve mizah anlay›fl›yla haf›zam›zda yer etmifl yazar›n Kuyrukluy›ld›z Alt›nda Bir ‹zdivaç adl› k›sac›k roman›nda, as›l anlat›lan fley baflka da olsa, o¤luna son derece düflkün Fer- Türkan fioray, Reflat Nuri Güntekin’in roman›ndan uyarlanan Çal›kuflu’nda... 31 nostalji dane Han›m’›n, o¤lu ‹rfan Galip’in evlenmek istedi¤i gelin aday›n› be¤enmemesi, fazla serbest bulmas›, ona türlü türlü kulp takmas› bugünün televizyon izleyicisine bir fley ça¤r›flt›rmaz m›? Yani Semra Han›m’› izleyen, Ferdane Han›m’› okumaz m›? Avrupa Birli¤i kap›s›ndaki biz... Her gün kendimize dönüp sorarken “Bat›l› olmak, Do¤ulu kalmak nedir, bir Bat›-Do¤u sentezi mümkün müdür, diye, elli alt› y›l önce ayn› sorular› soran Tanp›nar’› hat›rlay›p flöyle bir sayfalar›n› çevirmez miyiz Huzur’un? Recaizade Ekrem, Araba Sevdas› deyince, çok eskilerden bir sayfa aç›l›r zihnimizde. Bu an›msama ço¤unlukla bir bilgi yar›flmas› arac›l›¤›ylad›r. Recaizade Ekrem’in çizdi¤i Bihruz tipi, bir alafranga züppedir. Cahildir, para harcamay› sever, gösterifl düflkünüdür; süse, fl›kl›¤a, lükse önem verir, ne Frans›zcay› tam konuflabilir, ne Türkçeyi. Ahmet Mithat’›n Felatun Bey’i de ayn› özelliklerle birlikte daha karikatürize, daha gülünç bir hal sergiler. Günümüzdeki züppe genç k›z karakteri Selin’i sevenler, onun gülünç hallerine, yanl›fl Türkçesine gülenler, Recaizade Ekrem’i, Ahmet Mithat’› okumazlar m›? Ne de¤iflmifltir yani “geçmifl”ten bugüne? Geçmiflte yaflayan biz insano¤lu de¤il miydik, flimdiki popüler hayatlar›m›z›n baflkahramanlar› bizler de¤il miyiz? “‹nsan”›n ilgileri, ihtiyaçlar›, u¤rafllar›, duygular›, dünya var oldu¤undan beri ayn› de¤il mi? Bofl zamanlara döndü¤ünde meflgul zamanlar›m›z, ya da derin bir nefes alacak vakit buldu¤umuzda, tele32 vizyonda, sinemada, video kliplerde ne varsa, kitapl›¤›m›zda da var asl›nda. Bir de yepyeni bask›larla, g›c›r g›c›r bulabilsek edebiyat›m›z›n her bir eserini, seve seve okumaz m›y›z? Edebiyat “geçmifl” de¤ildir, “geçmekte”dir hayatlar›m›zdan. Peki ya “dil” engeli? Son günlerde klasiklerimizi, edebiyat›m›z›n temel tafllar› sayd›¤›m›z isimlerin eserlerini yepyeni bask›larla, g›c›r g›c›r bulma umudumuz filizlendi. Edebiyat yeniden geçmeye bafllad› hayatlar›m›zdan. Yay›nevlerinin klasiklerimizi yeniden basmaya bafllamas›yla tart›flmalar da gündeme geldi tabii ve biz; “ucuz kitap”, “sadelefltirme”, “bozulan üslup özellikleri”, “çeviri metin” gibi pek çok ifade karfl›s›nda, söylenenlere bir anlam veremeyen küçük çocuklar gibi çaresiz kald›k. Asl›nda önemli olan soru fluydu: Biz Türk klasikleri okuyucular›, kimdik? Ya da di¤er bir deyiflle, Türk klasikleri kimlere hitap ediyordu? Okuyan, araflt›ran, üreten, elefltiren akademisyenlerimize, elefltirmenlerimize mi; okuyan, araflt›ran, ö¤reten, paylaflan ö¤retmenlerimize mi; okuyan, anlamaya çal›flan, araflt›rmay› sevmeye çal›flan ortaokul-lise ö¤rencilerimize mi? Asl›nda hepsine. Ve hatta, kendisini günlük hayat›n ak›fl›na, popüler kültürün albenisine kapt›rm›fl ve onca iflin gücün aras›nda yüzünü güldüren birkaç televizyon program›n›n vermeye çal›flt›¤› mesajlar›n hepsinin, koli koli arka odada duran eski kitaplar›nda da var oldu¤unu unutan mühendislere, avukatlara, ev han›mlar›na... Herkese. Zaten ifller bu noktada karmafl›klaflm›yor mu? Madem bu eserlerin okuyucu yelpazesinin bu derece genifl olmas› geçiyor gö- nüllerimizden, ayn› anda nas›l her çeflit insana hitap edecek klasiklerimiz? Kim, nas›l ç›kacak bu iflin içinden? Yay›nevleri eski eserleri sadelefltirseler, günümüzde asla anlafl›lamayacak ifadeleri okuyucunun anlayaca¤› hale dönüfltürseler, akademisyenler, elefltirmenler hakl› olarak isyan ediyorlar; çünkü yazarlar aras›ndaki üslup farklar› kayboluyor o zaman, eserlerin özellikleri kayboluyor, bir tat kalm›yor okuyucunun içinde. Son sayfay› da çevirirken, her fley yavanlafl›yor. Bu eserler orijinal halleriyle bas›lsa, bu kez Osmanl›ca bilmeyenler olarak yelpazenin yüzde seksenini oluflturan kesim kalakal›yor ulaflmak isteyip de ulaflamad›¤› zenginlik karfl›s›nda. Sanki aç›lm›yor kitaplar›n kapaklar›, kilitli günlükler gibi s›r oluyor edebiyat›m›z; okuyabilmek, anlayabilmek için bir anahtar gerekiyor. Marmara Üniversitesi Ö¤retim Üyesi Doç. Dr. Emel Kefeli flöyle diyor: “Klasikler zamana dayanabilen, estetik de¤erleri, içerikleri ile yaz›ld›klar› dönemi ayd›nlatan, gelecek nesilleri besleyen eserlerdir. Klasik, moderne giden yoldur. Dün ile bugünü birlefltirirken yar›na da ›fl›k tutar. Ancak aradan geçen zaman içinde dilin de¤iflmesi de kaç›n›lmazd›r. Bugünün okuru, dildeki de¤iflmeye ba¤l› olarak, klasik edebiyat›n metinlerini okurken içerik çözümlemesinde hayli zorlanmaktad›r. Bu gerçe¤i dikkate ald›¤›m›zda, Türk klasiklerini sadelefltirerek (bugünün diline tafl›yarak) gençleri bu zenginliklerle buluflturmak son derece önemlidir. Ama bu ifllemin ehil ellerde ve dile hassasiyet gösterilerek yap›lmas› flartt›r. Sadelefltirme ifllemi s›ras›nda -tercümede oldu¤u gibi- edebi eserin içeri¤ine, yap›s›na sad›k kal›nmal›, özellikle üslup özelliklerini korumaya özen gösterilmelidir. “Üslup, insand›r.” Üsluptaki de¤ifliklikler esere ve yazara müdahaledir. Dil özellikleri korunmadan, ticari kayg›larla yap›lan sadelefltirmelerin yazarlar›m›za, klasik eserlere ve milli kültürümüze yarardan çok zarar verece¤i kan›s›nday›m.” Bu sözler, biz kilitli zenginli¤imize ulaflmak için bir anahtar beklerken, kararm›fl içimize bir ›fl›k yak›yor. Demek ki üslup ve dil özellikleri bozulmadan sadelefltirilirse metinler, hem onlar› rahatl›kla anlayabiliriz, hem de üslubuyla asl›nda kendini ifade eden yazar› tan›m›fl oluruz, onu kendine has özellikleriyle yerlefltiririz haf›zam›za. fiiflli Terakki Lisesi Türk Dili ve Edebiyat› Bölüm Baflkan› Dilek Özçelengir ise konuyla ilgili görüfllerini flöyle dile getiriyor: “Bir edebi eserin, kuflaklara ulaflacaksa, dil ç›kmaz›n› aflmas› gerekir. Klasik kabul edilen eserin içerik olarak insan› vermesi, onun sorunlar›n› içermesi, toplumla özdeflleflmesi kaç›n›lmazd›r. Ancak bu boyutun bireylere ulaflabilmesi de dil ile sa¤lanacakt›r. Türk edebiyat›nda dili yüzünden okurlar›na ulaflamam›fl, gelecek kuflaklarla ba¤lar›n› koparm›fl nice büyük flair ve yazar görmekteyiz. Bu nedenle eserlerimizin günümüz Türkçesine çevrilmesini onaylar›m; fakat bu da oldukça ciddi bir ifltir. Her fleyden önce yazar›n ya da flairin üslubunu kavram›fl, onun dilinin tad›n› verebilecek özende bir çal›flma yap›lmas› gerekir; ki bizim bu noktada zay›f oldu¤umuzu düflünüyorum. Bizler dilimiz konusunda bilinçli bir yap›lanma içinde de¤iliz ve bir yozlaflma yafl›yoruz. Bu, çevirilerimize de yans›yor. Dili kullanma, sözcükler üzerinde düflünme, dil-düflünce ak›fl› ihmal ediliyor. Kimi zaman sanatç›n›n kimli¤ine ayk›r› ifadelere rastl›yorsunuz.” Görüldü¤ü gibi, Özçelengir de sadelefltirme iflleminin çok önemli oldu¤u kan›s›nda. Konuyu ortaokul ve lise ö¤rencileri aç›s›ndan da de¤erlendiren Özçelengir ekliyor: “Ö¤renciler için sadelefltirilmifl, fakat özelli¤ini kaybetmemifl eserler daima tercih edilmelidir. Çocuklar rahatl›kla okuyacaklar›, dil olarak onlar› zorlamayacak eserleri tercih ediyorlar.” Bir akademisyen ve bir e¤itimci ayn› noktada birlefliyor: Klasik eserlerimiz günümüz Türkçesine tafl›nmal›, ancak bu ifl titizlikle, iflin uzmanlar› taraf›ndan yap›lmal›d›r. Öyleyse bir baflka soru tak›l›yor akl›m›za: Sadelefltirmeler kimler taraf›ndan, nas›l yap›l›yor? Türk klasiklerini en çok basan yay›nevlerinden Özgür Yay›nlar›’n›n sahibi Erol Ulu, “Biz eserleri sadelefltirmiyoruz, orijinal metinlerde eski kelimelerin Türkçelerini köfleli parantezlerle veriyoruz. Örne¤in Halit Ziya Uflakl›gil eserlerinde köfleli parantez, Halide Edip eserlerinde dipnot yöntemini kullan›yoruz,” diyor ve ekliyor: “Bu çal›flmalar tamamen akademisyenler taraf›ndan yürütülüyor. Örne¤in Halide Edip eserlerinin yay›n yönetmeni Bilkent Üniversitesi Ö¤retim Üyesi Mehmet Kalpakl›, Halit Ziya Uflakl›gil eserlerinin yay›n yönetmeni ise Doç. Dr. Rahim Tar›m’d›r.” Öyleyse her fley yolunda gibi görünüyor; çoktan açt›k kilitli zenginli¤imizin kapa¤›n› ama bir türlü elimiz gitmiyor sayfalar› çevirmeye. Eserleri okurken bir eski kelimeyle karfl›lafl›nca dipnota gidip yeni karfl›l›¤›n› buluyoruz, tekrar orijinal metin derken... Bir cümlenin içinde köfleli paranteze rastlay›nca o cümleyi iki flekliyle de okumak istiyor insan. Yani bir eskiye gidip bir yeniye dönmekten, eserin içine giremiyoruz ki... ‹çerikten kopuyoruz. Dil sorunu yine çözülmüfl olmuyor asl›nda. ‹flte bu noktada, Bo¤aziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyat› Bölüm Baflkan› Prof. Dr. Nüket Esen baflka bir çözüm önerisi getiriyor: “Bir kitap içinde eserin hem orijinali, hem sadelefltirilmifli bulunmal›. Sadece orijinal metin gençlere ulaflmaz. Yaln›z sadelefltirme yoluna gidilirse de zaman içinde as›l metni bozmufl, tahrif etmifl oluruz. Eserin orijinali ve sadelefltirilmifl hali bir arada olursa, istendi¤inde karfl›laflt›rmal› okunabilir. Orijinal taraftan metnin özellikleri, duygusu al›n›r; sadeleflmifl metin okundu¤undaysa anlam netleflir. Elbette bu, yay›nevleri için maddi aç›dan sorun olabilir; ancak iyi bir ifl ç›karmak istiyorlarsa bence bunu yapmal›lar.” Belki eserler bir kitapta iki flekliyle de yer alsa, herkes kendi lezzetini al›r ve böylece köprülerimizi kurmufl oluruz dünden bugüne. Asl›nda bugünümüzden hiç de kopuk olmayan klasiklerimizi bizden koparan dil problemiyse e¤er... Böylece, bir çocu¤un konuflmay› söküflü gibi bir toplum okumay› söker, televizyon bafl›ndan kalkar ve kitaplar›na döner. Ne dersiniz? Zeynep Böncüo¤lu Cand›r 33 söylefli Gülenay Börekçi / Foto¤raflar: Eren Aytu¤ Annelik, insan›n Tanr›’ya en yak›n oldu¤u hal E¤reti Gelin filminde Kostak Emine’yi canland›ran ve Anlat ‹stanbul’daki masallardan birinde rol alan Nurgül Yeflilçay art›k anne... Onunla sinema, edebiyat ve anne olmak üzerine konufltuk. Siz sert ç›k›fllar›n›zla, cüretkârl›¤›n›zla tan›n›yorsunuz biraz da. E¤reti Gelin’in çekimleri s›ras›nda da bunu gözlemledik. Ne düflünüyorsunuz tutucu çevrelerin daha film çekilmeden yapt›klar› elefltiriler konusunda? Bildi¤im kadar›yla e¤reti gelinlik kurumu üzerine çok fley söylendi, hatta bu film arac›l›¤›yla Türk kültürünün afla¤›land›¤› bile öne sürüldü... Nurgül Yeflilçay: Önyarg› neredeyse ulusal özelliklerimizden biri oldu. Önyarg›yla be¤eniyoruz ya da önyarg›yla be¤enmiyoruz. Birinin yapt›¤› ifli be¤enmek, o kifliyi sevme oran›m›zla eflde¤er. Seviyorsak, dünyan›n en kötü iflini de yapsa bay›l›yoruz; sevmiyorsak, en güzel ifl bile kötü. Toplum olarak bilinçalt›m›za iflleniyor baz› fleyler ve beynimizle de¤il omurili¤imiz, so¤anc›¤›m›zla tepki veriyoruz. Toplumsal bilinçalt› refleksi yani. E¤reti Gelin’de de tam olarak böyle oldu de¤il mi? Evet, E¤reti Gelin’de de böyle oldu. Erkekli¤e geçen genç bir o¤lana erkeklik dersleri verecek ya e¤reti gelin... Erkek olmay› ö¤retecek ya; eh, o zaman Allah’›na kadar cinsellik, erotizm, ç›plakl›k vard›r diye düflündü baz›lar›. Hani yatak sahneleri, halvetleflmeler falan. Çünkü erkek olmak deyince ak›llar›na cinsellikten baflka fley gelmiyor ve bir e¤itmenin bir erke¤e, kad›na nas›l davranaca¤›n› ö¤retmesi demek, neyi nereye monte edece¤ini ö¤retmesiyle s›n›rl› olmal› sanki. Dolay›s›yla o elefltirilere ac› ac› güldüm. Elefltiri diyerek onlara de¤er yükledi¤imize dikkat çekerim. Bir ulusun kültürü o ulusun yaflad›klar›yla, yaflamla al›flverifliyle, yaflamla uyuflmas›yla ve ne flekilde yaflam buldu¤uyla oluflur. Yaln›zca yaz› çizi, sanat, edebiyattan falan oluflmaz. Kültürü, yaflanm›fl olan gerçekler oluflturur. Bunu da, bu bizim kültürümüze aittir, bu de¤ildir, diye s›n›fland›racak bir yetkili mercii yoktur. Töre cinayetleri de ne yaz›k ki kültürümüzün bir parças›d›r. Bu, uygar dünyan›n gözünde e¤reti gelinlikten daha afla¤›lay›c› de¤il midir? E¤reti Gelin çekildi, tamamland› ve seyirci karfl›s›na ç›kt›. Üstelik en önemsedi¤iniz filminiz oldu¤unu söylüyorsunuz. Siz ilk kez seyirciyle birlikte izlerken neler hissettiniz, kendinize ve filminize d›fltan bakt›¤›n›zda neler gördünüz? N.Y.: Filmografimde bir At›f Y›lmaz filmi olmas› çok k›vanç verici bir kere. Eh, böyle bir kadro da her zaman bir araya gelmez. Çok heyecan verici. Paraflütle ilk atlay›fl› düflünmüflümdür hep. E¤itim bitti, tamam. Ö¤rendik, atl›yoruz. Atl›yoruz da, ya paraflüt aç›lmazsa? ‹flte öyle bir fleydi filmi seyirciyle birlikte seyretmek. Bitti¤inde paraflüt aç›lm›flt› çok flükür. Kostak Emine rolü ve film tatmin etti mi sizi oyuncu olarak? Hem Kostak Emine karakterinde, hem de filmin tamam›nda hedefe ulafl›lm›fl gibi geldi bana. Üstelik Emine, bana yabanc› ve her oyuncuyu zorlayacak bir karakterdi. fiu anda alk›fl›n keyfini yafl›yorum. Sahnede, oyun bitince seyirciyi selamlars›n›z ve seyirci de sizi alk›fllar. O anda e¤riyi do¤ruyu düflünmez, o dünyan›n en güzel müzi¤ini dinler, tad›n› ç›kar›rs›n›z. ‹ki saate yak›n ter dökmüfl ve hak etmiflsinizdir çünkü. Ertesi günkü oyundan önce ancak süzersiniz geçen oyunu. Ben de bir sonraki filmime bafllamadan önce yapaca¤›m E¤reti Gelin’deki Nurgül’ün elefltirisini. At›f Y›lmaz’la çal›flmak nas›l bir fleydi sizin için? N.Y.: At›f Y›lmaz bir filmi kafas›nda en küçük detay›na kadar çekip kurgulayan ve defalarca seyreden bir yönetmen. Böyle olunca da sete çok az bir ifl b›rak›yor. fiu anda faal olanlar içinde en eski yönetmen olmas›na ra¤men, bir yeniyetme gibi heyecanl› ve en genç yönetmenden bile daha taze bir beyni var. Mesela storyboardla çal›fl›yor. K›sacas› sahip oldu¤u her güzel s›fat› hak ediyor. Çekerken de, izlerken de anlayabiliyorsunuz; At›f Y›lmaz sanatta eriflilmesi en güç yere ulaflm›fl: yal›nl›k ve kolayca anlafl›lmaktan korkmamak. Size Türk sinemas›n›n gelecekteki yüzü diyorlar. Zaman zaman, Türkan fioray gibi, fiener fien gibi, Selda Alkor gibi, sinemam›z›n simge isimleriyle de çal›fl›yorsunuz. Bu son filmde At›f Y›lmaz’›n bir dönem fetifl oyuncusu olan Müjde Ar’la çal›flmak nas›ld›? N.Y.: Elbette simge isimlerle çal›flaca¤›m. Oyunculuk da doktorluk gibi, her an yeni bir fley ö¤reniyorsunuz. Deneyimli oyuncular sizi cilal›yor... Ve karfl› tarafa geçebilmek için bir köprü yapmak istiyorsan›z, o köprünün bir aya¤› öncelikle bu tarafta olacak. Yoksa tek ayakl› bir köprü yapars›n›z ve çöker. Müjde Ar da dahil olmak üzere bizden önceki kuflaklar›n sinemaya yaklafl›mlar›ndan, bak›fllar›ndan, aflklar›ndan, sayg›lar›ndan, sab›rlar›ndan ö¤renece¤imiz çok fley var. Biz uçmufluz! Sebebi de televizyonlar sayesinde çabucak popüler oluveriflimiz. Dizi oyunculu¤u sinema oyunculu¤unu besleyen bir fley mi, yoksa kimi zaman bir engel olarak ç›k›yor mu karfl›n›za? N.Y.: Dizi oyunculu¤u, sinema oyunculu¤u, tiyatro oyunculu¤u... Hepsi birbirinden farkl›. Farkl› tempo ve ritimler, farkl› zamanlama, farkl› alg›lama, farkl› jest ve mimik kullan›m› gerektiriyor. Yani yüz metre, dört yüz metre, befl bin metre ve maraton koflmak gibi... Asl›nda hepsinde kofluyorsunuzdur. Çok farkl› fleyler, ama birbirlerine engel de¤iller. Becerebilir ve birinden ötekine do¤ru kazan›mlar› tafl›yabilirseniz, birbirlerini beslerler. Oyunculu¤un e¤itim almay› flart koflan bir meslek oldu¤unu düflünüyor musunuz? N.Y.: Sanat›n bir aya¤› yetenek, di¤er aya¤› e¤itimdir. Biri olmadan di¤eri hiçbir ifle yaramaz. Topal kal›r. Ancak sanatta e¤itim ille de akademik olmak zorunda de¤ildir. Alayl› dedi¤imiz usta-ç›rak iliflkisi de bir yöntemdir. fiimdilerde alayl›l›¤› deneme-yan›lma yoluyla ö¤renme, zamanla piflme gibi falan alg›l›yorlar. Kameraya al›flmak diye bir fley var. Ortal›kta hiçbir ustaya ç›35 söylefli O⁄UZ ATAY’I ÇOK SEVER‹M BEN. KEfiKE DAHA FAZLA YAfiASAYDI, KEfiKE TÜRK‹YE’N‹N RUHUNU YAZSAYDI... BORIS VIAN, DALI’N‹N RES‹MLER‹N‹N EDEB‹YATA UYARLANMIfi HAL‹ G‹B‹... rakl›k etmemifl ve hiçbir e¤itim almam›fl pek çok “usta” var. Olmaz! Sanatta e¤itim, yetene¤e nitelik kazand›r›r. De¤erli bir tafl›n ifllenmesi gibi... Peki, E¤reti Gelin’deki rolünüze nas›l haz›rland›n›z? N.Y.: Meslek s›rr›! fiaka bir yana, epey korkulu, heyecanl›, gergin ve ürkmeme neden olan bir süreçti. Anlat ‹stanbul’da da Uyuyan Güzel’i 36 canland›rd›n›z. Rolünüzden söz eder misiniz? Bu çok yönetmenli, kalabal›k kadrolu filmde rol almak nas›l bir deneyimdi? N.Y.: O filmde canland›rd›¤›m karakter, flizofren bir kad›n. Ama bu durumun da fark›nda. Kendini babaannesi san›yor ve belki de bunu tercih ediyor. Baflrolsüz, deneysel diyebilece¤imiz bir film Anlat ‹stanbul. Kariyerimde bu tip projelerle popüler ifller aras›nda bir denge oluflturmal›y›m, diye düflünüyorum. Evet, film ilk bak›flta kalabal›k gözüküyor ama ben o kalabal›¤›n ancak beflte birini hissettim. Çünkü benim oynad›¤›m bölüm, filmdeki befl hikâyeden biriydi. Ama flu var: Doksan dakikal›k bir rol de, doksan saniyelik bir rol de benim için ayn›. Ayn› emek, ayn› heyecan, ayn› sayg›, ayn› yorgunluk... Fark etmiyor yani. E¤reti Gelin, toplumsal bir yaradan yola ç›k›larak gerçeklefltirilmifl, masals› bir aflk hikâyesi. Anlat ‹stanbul’sa masallardan yola ç›k›larak çekilmifl, epeyce hüzünlü bir film. Karfl›laflt›r›rsan›z... N.Y.: ‹ki film aras›ndaki ortak noktalar ve farklar, masalla gerçek aras›ndaki iliflkide sakl›. E¤reti Gelin toplumsal bir gerçekli¤i ve insana ait en temel duyguyu, aflk› masallaflt›r›yor; Anlat ‹stanbul ise masallardan örülmüfl bir gerçek dramaturjiye yaslan›yor. Kitaplara gelirsek, edebiyatla iliflkiniz nas›l bafllad›? Sevdi¤iniz yazarlar kimler, sevdi¤iniz kitaplar hangileri, nelerden besleniyorsunuz? N.Y.: Bu soruya verilecek dramatik bir öyküm yok, hat›rlam›yorum çünkü; ama konservatuvarda okuman›n çok büyük yarar›n› gördüm. On kiflilik s›n›flarda e¤itim al›yorduk ve ayda en az yirmi kitap okumak zorundayd›k. Zaten bir kere böyle bir al›flkanl›k edinince gerisi geliyor ve siz normal dünyadan s›k›l›nca art›k kitap okuyarak rahatlayabiliyorsunuz. O¤uz Atay’› çok severim ben, her kitab›n› ayr› ayr› be¤enirim. Keflke daha fazla yaflasayd›, keflke Türkiye’nin ruhunu yazsayd›... Boris Vian, Salvador Dali’nin resimlerinin edebiyata uyarlanm›fl hali gibi... Borges’i seviyorum, onun kadercili¤ine bazen çok ihtiyaç duyuyorum. Geçenlerde birisi bana en sevdi¤iniz kitab›n Ulysses oldu¤unu söyledi. Joyce’un kitab›n› defalarca okumuflsunuz. Bu roman, neden sizin roman›n›z? N.Y.: Benim okurken en çok güldü¤üm iki romandan biri Ulysses’tir. Di- ¤eri de Tutunamayanlar. James Joyce’un espri anlay›fl› beni çok e¤lendiriyor. Hele Mr. Bloom ve arkadafllar›n›n Hamlet üzerine yapt›klar› elefltiriler, hiçbir yerde rastlanamayacak cinstendir. Ayr›ca Homeros’un Odysseus’unu pek çok eserin kayna¤› olarak görmemi destekledi¤i için seviyorumdur belki de. Son zamanlarda sizi uykusuz b›rakan elinizden b›rakamad›¤›n›z bir kitap oldu mu? N.Y.: Alice Harikalar Diyar›nda’y› okuyorum yeniden büyük bir hevesle. Malûm, yeniden çocuk kitaplar›yla içli d›fll› olma zaman›nday›m. Me¤er Alice de, t›pk› Küçük Prens gibi, hiç de çocuk kitab› de¤ilmifl. Çocukken okudu¤umuz çocuk kitaplar›n› büyüyünce yeniden okumal›y›z bence. O zaman fark ediliyor ki asl›nda pek de o kadar çocuk kitab› de¤iller. Çünkü hiçbiri çocuklar taraf›ndan yaz›lmam›fl. Hangisi çocuksu? S›radan bir okur musunuz, yoksa okurken de senaryolaflt›r›labilecek kitaplar› araflt›r›yor musunuz? Okudu¤unuz romanlar içinde size en ilginç gelenler hangileri oldu? N.Y.: Asl›nda okudu¤um fleye göre de¤ifliyor. Ço¤unlukla kafamdan cast yap›yorum. Ama her zaman kendime rol veriyor de¤ilim. Mesela E¤reti Gelin’e kaynakl›k eden kitab› okusayd›m, Monica Belluci’ye oynat›rd›m belki. Senaryolaflt›r›lacak kitap bulay›m diye okumuyorum ama okuduktan sonra bundan çok güzel film ya da oyun olur diyorum. Mesela Anlat ‹stanbul’un senaryosunu okuduktan sonra çok güzel tiyatro oyunu olaca¤›n› düflünmüfltüm. Canland›rmay› çok istedi¤iniz roman karakterleri var m›? N.Y.: Fareler ve ‹nsanlar’daki George karakterini, Aynal› Pastane’deki Aliye’yi, Çal›kuflu’ndaki Feride’yi canland›rmak isterdim. Malum, Dünya Kad›nlar Günü yaklafl›yor; o yüzden kad›n olmak, diye soraca¤›m bir de size. Anne olman›z iflinizi etkileyecek mi? N.Y.: Annelik, insan›n Tanr›’ya en ya- fi‹MD‹ YEN‹DEN ÇOCUK K‹TAPLARIYLA ‹ÇL‹ DIfiLI OLMA ZAMANINDAYIM. ME⁄ER KÜÇÜK PRENS H‹Ç DE ÇOCUK K‹TABI DE⁄‹LM‹fi. ÇOCUKKEN OKUDU⁄UMUZ K‹TAPLARI BÜYÜYÜNCE YEN‹DEN OKUMALIYIZ BENCE. k›n oldu¤u durum. ‹çinde bir canl› yarat›yorsun. Bu da insan›n kendini daha önce olmad›¤› kadar güçlü, kad›ns›, ulafl›lmaz hissetmesini sa¤l›yor. Asl›nda pek çok kad›n›n ayn› duyguyu yaflam›fl oldu¤unu düflününce, abart›lacak bir fley yok. Ama bir yandan abartmadan da duram›yorum; hamileyken içimde bir varl›¤›n büyüyor olmas›, zihnimin en uzak köflelerine itti- ¤im varolufl sorunlar›n› da tekrar gündeme getiriyordu, sonra karn›ma okkal› bir tekme yiyince tekrar kendime geliyordum, “Can›m o¤lum benim, annesini ne kadar severmifl,” diyordum duda¤›m› büze büze, hayat›mda ilk defa duda¤›m› büzerek konufltu¤um akl›ma geliyordu sonra, vesaire vesaire… Yani k›saca iyi ki çal›fl›yorum, yoksa kafay› s›y›raca¤›m. 37 çizgi roman Emre Kuzuo¤lu Kedinin fareyle oynad›¤› gibi... Yay›mland›¤› günden beri toplumun çizgi romana bak›fl aç›s›n› de¤ifltiren, onun gücünü ispatlayan en önemli örneklerden biri haline gelen Maus: Hayatta Kalan›n Öyküsü’nde Art Spiegelman, özyaflamöyküsünden yola ç›k›p hayvanlar› sembol olarak kullanarak Almanlar›n Yahudi soyk›r›m›n› anlat›yor. 38 Anlat›m tarz› olarak çizgi roman›n ele ald›¤› konular› düflündü¤ümüzde, önceleri sadece çocuklar› kapsayan hedef kitlesinin zamanla genifllemesiyle, bu türde ürün verenlerin insanlar› gündelik hayat›n s›k›nt›s›ndan, monotonlu¤undan uzaklaflt›rmak için öyküler kurgulad›klar›n› söyleyebiliriz. Bu nedenle karelerin içinde yarat›lan fleyler, bir bütün olarak bak›ld›¤›nda, -pelerinli süper kahramanlardan tutun, maceraperest adamlara kadar- ilginç yarat›klar›n, flövalyelerin, yaln›z kovboylar›n ve küçük sevimli hayvanlar›n renkli dünyas›d›r. Görselli¤in önemi çok fazlad›r; ki bu, türün en ilgi çekici özelli¤idir. Bu yüzden hayal gücünü kullanarak farkl› olan› göstermek, çizgi romanda ön plana ç›kar. Ço¤unlukla da insanlara daha önce görmedikleri dünyalar, maceralar ve karakterler anlat›l›r. Oysa 1973’te Art Spiegelman’›n yaz›p çizdi¤i Maus: A Survivor's Tale (Fare: Hayatta Kalan›n Öyküsü) yay›mlanmaya bafllad›¤›nda, o güne kadar çizgi roman üzerine söylenmifl, yukar›dakilere benzer tüm beylik sözler geçerlili¤ini yitirdi. Önyarg›lar temelden sars›ld›. Spiegelman, hem eserinde anlatt›klar›yla, hem de çizgi roman›n kendine has anlat›m biçimini, iflledi¤i konuyla ba¤daflt›rmas›yla, ak›llar› kar›flt›rd›. Elefltirmenler ortaya ç›kan yap›t›n -sanki bu kesinlikle gerekliymifl gibi- hangi kategoriye ait olmas› gerekti¤ine bir türlü karar veremediler. Sadece bir çizgi roman m›yd› Maus, yoksa belge ve flahitlere dayal› tarihsel bir yap›t m›? (Sanki her ikisi birden olamazm›fl gibi...) Ya da bir tür biyografi miydi? Bu karars›zl›¤›n bir sonucu olarak New York Times bu çizgi roman› ilk ç›kt›¤›nda do¤rudan kurgu bölümünün en çok satanlar listesine koydu. Bir hafta sonra ise Maus’un kategorisi de¤iflmiflti. Spiegelman’a Pulitzer ödülünü kazand›ran Maus’u benzerlerinden ay›ran ve onu emsalsiz yapan özelli¤i kuflkusuz konusuydu. ‹lk kez bir çizgi romanda, unutma yoluyla tarihin derinliklerine gömmeye çal›flt›¤›m›z bir insanl›k suçu, Almanlar›n Yahudi katliam›, çarp›c› bir biçimde anlat›l›yordu. Asl›nda, kendisi de bir Yahudi olan Spiegelman’›n böyle bir ifle kalk›flmas› gayet normaldi. Anne ve babas› Auschwitz’ten sa¤ kurtulan bir sanatç›n›n bu konuyu ele almamas› garip olurdu zaten. Fakat Spiegelman’› ve kitab›n› as›l baflar›l› k›lan, çizerin tarz› ve olaylara katt›¤› farkl› boyutlard›. Maus’ta anlat›lan sadece Yahudi soyk›r›m› m›d›r? “Babam Tarih Kan›yor” ile “Ve Dertlerim ‹flte Burada Bafllad›” bafll›kl› iki bölümden oluflan çizgi roman› bitirdi¤inizde geriye, akl›n›zdan uzun süre ç›kmayacak, iç içe geçmifl üç hikâye kal›yor: Soyk›r›m, bireyin hayatta kalma mücadelesi ve bir baba ile o¤lun kopuk iliflkisi… Hikâyenin en genifl halkas›n›, Almanlar›n Yahudilere ‹kinci Dünya Savafl› boyunca uygulad›¤› bask› ve iflkenceler oluflturuyor. Fakat Spiegelman’›n bu olay› aktarma flekli, yani -bazen neredeyse bir antikahramana dönüflenbabas› Vladek’in an›lar›na baflvurmas›, onun bafl›ndan geçen maceralar›n ve hayatta kalmak için verdi¤i savafl›n anlat›lmas›, ister istemez Vladek’in bir kahramana dönüflmesine neden oluyor. Bunun sonucunda, “hayatta kalan Vladek’in öyküsü” ön plana ç›kmaya bafll›yor. Bu adam›n savafltan önce ne kadar bencil, paragöz, hatta sinsi oldu¤u ve kendini ne kadar be¤endi¤i, o¤lunun çizgileriyle anlat›l›yor. Hikâye kurmaca olmad›¤› için hayat tüm ç›plakl›¤›yla resimli karelere yans›yor ve Vladek’in ilk baflta itici gibi görünen bütün bu özellikleri, daha sonra hayatta kalmas›nda büyük rol oynuyor. Maus, Art’›n babas›n›n savafl an›lar›n› konu alan bir çizgi roman yazmak amac›yla Vladek’i ziyaretiyle bafll›yor. Kitab›n ilerleyen bölümlerinde hikâye, 39 çizgi roman 40’l› ve 80’li y›llar aras›nda gidip gelmelerle devam ediyor. Art’›n bu hikâyeyi yaz›p çizmek için babas›yla belirli aral›klarla buluflup röportaj yapt›¤› bölümlerde ise, savafl›n de¤ifltirdi¤i zaten normalde de katlan›lmaz biri olan- Vladek Spiegelman ve o¤lu aras›ndaki gerilimli iliflki, duygusal çat›flmalar çerçevesinde anlat›l›yor. Özellikle Art'›n annesinin intihar›ndan sonra baba ile o¤ul aras›nda, kötü hat›ralar› unutmaya çal›flmak-geçmifli irdelemek gibi bir kutuplaflma yaflan›yor. Maus’un her okur üzerinde farkl› bir etki yaratmas›n›n bir baflka nedeni de, sanatç›n›n hikâyeyi resmedifl biçimi. ‹nsanlar›n karakter özelliklerini hayvan benzetmeleriyle anlatmak, eski ça¤lardan beri s›kça kullan›lan bir yoldur. Spiegelman, öyküsü gere¤i bu benzetmeyi insanlar aras›nda de¤il, ›rklar 40 aras›nda yap›yor. Tüm Yahudilerin fare, Almanlar›n kedi, Polonyal›lar›n da domuz olarak betimlenmesi, ilk baflta insana sert, abart›l› ve ac›mas›zcaym›fl gibi görünse de, hikâyeyi okudukça, bu benzetmenin Art’›n kiflisel yarg›s›n›n sembolik bir biçimde d›flavurumu oldu¤unu anl›yoruz. Vladek’in yaflad›klar›n› okumaya bafllad›ktan hemen sonra fare benzetmesinin, merhamet nedeniyle de¤il, Yahudilere karfl› bir elefltiri olarak ortaya ç›kt›¤› hissediliyor. Kitapta Vladek ve çevresindekiler ilk önce Almanlar›n sald›r›lar›na hiç cevap vermeden, kendilerini korumaya çal›flmadan kaçmay› düflünüyorlar. Vladek ve zengin kar›s›n›n ailesi, savafl›n bafllamas›yla birlikte kaçmak için planlar kuruyorlar. Böylece tarihin ve insanlar›n onlar› kurban olarak görmesinden önce, Yahudilerin kendilerini “kurban” olarak görmeleri onlar› “fare” yap›yor. Bu aç›dan bak›ld›¤›nda, Almanlar için yap›lan “kedi” benzetmesi de çok uygun düflüyor. Üstelik sadece kedi fareyi kovalad›¤› için de¤il. Almanlarla Yahudiler aras›ndaki iliflki bu iki hayvan aras›ndaki iliflkiye çok benziyor. Çünkü dikkat ederseniz, kedi çizgi filmlerdeki gibi fareyi sadece kovalamaz. Önce oynar, ac› çektirir; patisiyle sersemletip oradan oraya f›rlat›r. S›k›ld›¤›nda da ya öldürür, ya da bir köfleye atar. Vladek’in hikâyesinin geçti¤i ‹kinci Dünya Savafl›’nda da, Almanlar Yahudileri öldürmeden önce takip ettiler, sakland›klar› yerlerde buldular, önce iflkence edip sonra da binlercesini toplama kamplar›na, en sonunda da gaz odalar›na gönderdiler. Hayvan benzetmesi asl›nda kitab›n bütünlü¤ü içinde o kadar iyi bir yere oturtulmufl ki, özellikle baz› karelerde Spiegelman’›n görsel zekas› ve espri anlay›fl› insana büyük zevk veriyor. Mesela Vladek, kar›s› ile birlikte Polonyal› taklidi yap›p s›n›r› geçmeye çal›fl›rken, suratlar›na domuz maskesi tak›yorlar; fakat S.S.’ler onlar›n kuyruklar›n› görüp flüpheleniyorlar. 80’leri anlatan bir baflka karede ise, Maus’un ikinci bölümünü yay›na haz›rlamak için çizim masas›nda oturan ve bunal›mda olan Art’› görüyoruz. ‹lk bölümün baflar›s›n›n ona büyük sorumluluk yükledi¤ini hisseden sanatç›, kendini hikâyeye uzak hissediyor ve kendini fare maskesi takm›fl bir insan olarak gösteriyor. Maus’u bitirdi¤inizde, anlat›lan savafl, dram, ac› ve trajedinin çok daha büyük bir olgunun içinde eriyip yok oldu¤unu hissediyorsunuz: yaflama iste¤i. Ne olursa olsun Vladek Spiegel, kendisine verilen en büyük arma¤ana sahip ç›k›yor; yaflamak için elinden geleni yap›yor. Siz de Art Spiegel ile birlikte katlanamad›¤›, hatta nefret etti¤i babas›na bu özelli¤inden dolay› sayg› duyuyorsunuz; çünkü fare, her fleye ra¤men hayatta kalmay› baflar›yor. icatlar Kronolojik s›rayla Foto¤raf›n icad› ve aflamalar› 1807 - ‹ngiliz William Walloston Camera Lucida’y› yapar. 1839 - Daguerreotype’›n icad› duyurulur. 1839 y›l› ayn› zamanda foto¤raf›n icat edildi¤i tarih olarak da kabul edilir. Daguerre kendi ad›n› verdi¤i yöntem üzerine 1833 y›l›ndan beri çal›flmaktad›r ve ilk Daguerreotype’› 1837 y›l›nda yapm›flt›r. Ayn› y›l içinde (1839) ‹ngiliz William Henry Fox Talbot’ ›n Collotype yönteminin icad› da duyurulur. 1844 - ‹lk foto¤raf albümü, Henry Fox Talbot taraf›ndan bas›l›r. Albümün ad› The Pencil of Nature (Do¤an›n Kalemi) olur. 1846 - Karl Zeiss kendi ad›n› verdi¤i mercek fabrikas›n› kurar. 1847 - ‹lk foto¤raf kulübü The Photografic Club ad› alt›nda Londra’da kurulur. 1850 - Blanquart Eduard ilk albümin ka¤›d›n› yapar. 1851 - Scot Archer Wet Collodian yöntemini uygulamaya bafllar. Bu yöntem pozlama süresini dakikalardan saniyelere indirir. 1852 - ‹lk foto¤raf sergisi Londra’da aç›l›r. Society of Art toplulu¤u 779 foto¤raf› sergiler. 1853 - Luesengeng ilk agrandizörü yapar. 1857 - Pascal Sabah Pera’daki ilk foto¤raf stüdyosunu açar. (1858 y›l›nda da Abdullah Biraderler Beyaz›t’ta kendi stüdyolar›n› açar.) 1859 - Nadar kendi yapt›¤› balondan çekti¤i foto¤raflarla ilk lisansl› hava foto¤rafç›s› ünvan›n› al›r. 1861 - Oliver Wendel Holmes Streoscope cihaz›n› icat eder. Bu makinelerle çekilen Streo kartlar 1890’lara kadar moda olur. 1866 - Alexander Gardner Amerika iç savafl›n›n foto¤raflar›ndan oluflan 42 Savafl›n Foto¤raf Kitab› isimli albümü yay›mlar. 1877 - Eduard Muybridge hareketin görüntülenmesini sa¤layan ve sineman›n da temelini oluflturan Kinetescope cihaz›n› icat eder. 1878 - Leon Warrenke sensitometre cihaz›n› icat eder. 1878 - ‹lk kuru jelatin levha yap›l›r. 1879 - Karl Klic adl› bir foto¤raf sanatç›s› ilk fotogravürü yapar. 1888 - Eastman Kodak 100 pozluk ilk Kodak filmini üretir. 1890 - ‹lk teleobjektif yap›l›r. 1892 - Aralar›nda Robert Demachacy ve Frank Eugene’in de bulundu¤u bir grup pictoryalist foto¤rafç› Londra’da Linked Ring Brotherhood isimli grubu kurar. 1902 - Linked Ring’in kardefl kulübü Photo Scession, Alfred Stieglitz, Edward Steichen ve Clarance White taraf›ndan New York’ta kurulur. 1903 - Alfred Stieglitz Camera Work dergisini yay›mlamaya bafllar ve New York’ta Galeri 291’i açar. 1903 - Foto¤rafl› ilk günlük gazete Daily Mirror Londra’da yay›mlanmaya bafllan›r. 1904 - ‹lk renkli ifllem gerçeklefltirilir. (‹lk renkli film piyasaya 1935 y›l›nda sürülür.) 1907 - Tamamen foto¤raflardan oluflan ilk dergi olan Daily Mail Londra’da yay›mlanmaya bafllan›r. 1924 - ‹lk Leica makine üretilir. (19241936 y›llar› aras›nda 180 bin Leica makine üretilir ve sat›l›r.) 1932 - F-64 grubu kurulur. (Edward Weston, Ansel Adams...) 1935 - Amerika’ da FSA (Çiflik Güvenli¤i Kurulu) k›rsal kesim insan›n›n yaflam›n›n foto¤raflanmas› projesini bafllat›r. (Projenin en önemli foto¤rafç›lar› aras›nda Dorathe Lange, Walker Evans ve Russel Lee vard›r.) 1935 - ‹lk Single Lens Reflex (SLR) makine yap›l›r. 1936 - Life dergisinin ilk say›s› ç›kar. 1936 - Kodak ilk diapozitif filmi (Kodachrome) üretir. (Filmin seri üretimine 1942 y›l›nda geçilir.) 1938 - ‹ngiltere’de Picture Post dergisi yay›mlanmaya bafllan›r. 1947 - Henry Cartier Bresson, Robert Capa, David Seymour, George Rodger Magnum foto¤raf ajans›n› kurar. 1947 - Pozitif görüntü üreten ilk Polaroid foto¤raf makinesi piyasaya sürülür. 1952 - Minor White Aperture dergisini yay›mlamaya bafllar. 1955 - Family of Man sergisi aç›l›r. (Steichen, Lange, Bilbao) 1966 - Uluslararas› Foto¤raf Merkezi New York’ta, Ulusal Foto¤raf ve Film Müzesi Bradford’da (‹ngiltere) aç›l›r. çok satan kitaplar Türkiye / Edebiyat Türkiye / Edebiyat d›fl› 1. Benim Hüzünlü Orospular›m Gabriel García Márquez Can Yay›nlar› 2. ‹hanet Noktas› Dan Brown Alt›n Kitaplar 3. Zaman Yolcusunun Kar›s› Audrey Niffenegger Epsilon Yay›nlar› 4. Metal F›rt›na Orkun Uçar, Burak Turna Timafl Yay›nlar› 5. Leopar›n Izleri Osman Aysu Epsilon Yay›nlar› 6. Boflanan Adam Haldun Ayd›ngün Bir Harf Yay›nlar› 7. Amerika Bizimdir Erdo¤an Ekmekçi, Adem Özyol Akis Yay›nlar› 8. Yatmadan Önce Yüz F›rça Darbesi Melissa P. Okuyan Us Yay›nlar› 9. Türk Ve Annem Mary Helen Stefeniak Yakamoz Yay›nlar› 10. Beyaz Mo¤ollar William Dalrymple Truva Yay›nlar› 11. A¤r› Da¤›'n›n Gizemi Tim Lahaye, Bob Phillips Neden Kitap 12. ‹ki Kiflilik Aflk Olmaz Tuna Serim Nokta Kitap 13.Yolda Üç Kifli Tuna Kiremitçi Do¤an Kitap 14. Seviflme Gerginli¤i Ozanser U¤urlu Epsilon Yay›nlar› 15. fiu Ç›lg›n Türkler Turgut Özakman Bilgi Yay›nevi 1. Erkek Aldat›r Kad›n Affeder Arzu Erdo¤an Neden Kitap 2. Do¤an›n fiifal› Eli Ender Saraç Do¤an Kitap 3. Küçük fieyler Üstün Ökmen Sistem Yay›nlar› 4. Kad›nlar Neden Evlenir ‹lkim Öz Öz E¤itim Dan›flmanl›k 5. Gizli Dünya ‹mparatorlu¤u Jim Marrs Truva Yay›nlar› 6. Bozkurt H.C.Armstrong Nokta Yay›nlar› 7. Küçük Oteller Kitab› Boyut Yay›nevi 8. Dünyan›n En Ak›ll› ‹nsan›ndan Masallar Erdal Demirk›ran Kashna Kitap A¤ac› 9. Diyet Yemekleri Metin Gümüfl Kar Yay›nlar› 10. Pencere Özer Uçuran Çiller Truva Yay›nlar› 11. Kavgam Hitler Emre Yay›nlar› 12. Özür Dilerim Anne Hakan Büyükdere Neden Kitap 13. Türkleri Anlama K›lavuzu Zeki Kayahan Coflkun Bir Harf Yay›nevi 14. Hayat›n› fiimdi Yafla Goa Bas›m Yay›n 15. Zaman›n Eskitemedi¤i Güzel fieyler Ziya Elitez Neden Kitap Kaynak: Yeni Çizgi Yay›n Da¤›t›m Ltd (20 May›s 2005 itibariyle) 44 Türkiye / Çocuk ve ilk gençlik 1. Sabah P›r›lt›lar› ‹pek Ongun Epsilon Yay›nlar› 2. ‹flte Hayat ‹pek Ongun Epsilon Yay›nlar› 3. Ala Çocuk Yollarda Bora Gürsel Gün›fl›¤› Kitapl›¤› 4. Yada’n›n Gizil Gücü Gülten Day›o¤lu Alt›n Kitaplar Yay›nevi 5. Y›ld›zlar›n Alt›nda Christian Bieniek Epsilon Yay›nlar› 6. Bu Hayat Sizin ‹pek Ongun Epsilon Yay›nlar› 7. Uçuruma Bakan Pencere Lemony Snicket Do¤an Egmont Yay›nc›l›k 8. Aflk Denen Küçük Sihirli fiey Zeynep Çömlekçi Epsilon Yay›nlar› 9. Çocuk Bilmeceleri Adnan Ersan Arkadafl Yay›nevi 10. Afacanlar Çetesi ‹pek Ongun Epsilon Yay›nlar› 11. fiimdi Dü¤ün Zaman› ‹pek Ongun Epsilon Yay›nlar› 12. Borçlu Olduklar›m›z Aziz Nesin Adam Yay›nlar› 14. Sihirli De¤nek Salih Memecan Mart Yay›nlar› 15. Mektup Arkadafllar› ‹pek Ongun Epsilon Yay›nlar› ABD / Edebiyat Almanya / Edebiyat 1. 4th Of July J. Patterson/M. Paetro, Little, Brown 2. True Believer Nicholas Sparks, Warner 3. The Mermaid Chair Sue Monk Kiddi, Viking 4. The Da Vinci Code Dan Brown, Doubleday 5. No Place Like Home Mary Higgins Clark, Simon & Schuster 6. In The Company Of Cheerful Ladies Alexander Mccall Smith, Pantheon 7. Revenge Of The Sith Matthew Stover, Lucas/Del Rey/Ballantine 8. The Innocent Harlan Coben, Dutton 9. Pawleys Island D. Benton Frank, Berkley 10. Haunted Chuck Palahniuk, Doubleday 1. Sakrileg Dan Brown, Lübbe 2. Diabolus Dan Brown, Lübbe 3. Der Zahir Paulo Coelho, Diogenes 4. Hector und die Geheimnisse der Liebe François Lelord, Piper 5. Der Schwarm Frank Schätzing, Kiepenheuer& Witsch 6. Tiefe Henning Mankell, Zsolnay 7. Hectors Reise François Lelord, Piper 8. Für immer vielleicht Cecelia Ahern, W. Krüger 9. Molwanîen S. Cilauro/T. Gleisner/R. Sitch, Heyne 10. Die Begnädigung John Grisham, Heyne ABD / Edebiyat d›fl› Almanya / Edebiyat d›fl› 1. The World Is Flat Thomas L. Friedman Farrar, Straus & Giroux 2. Freakonomics S. D. Levitt/S. J. Dubner, Morrow 3. A Lotus Grows In The Mud Goldie Hawn/Wendy Holden, Putnam 4. My Life So Far Jane Fonda, Random House 5. Blink, Malcolm Gladwell, Little, Brown 6. Down Came The Rain Brooke Shields, Hyperion 7. Elvis By The Presleys David Ritz, Crown 8. On Bull, Harry G. Frankfurt, Princeton University 9. Searching For The Sound Phil Lesh, Little, Brown 10. Baby Laughs Jenny McCarthy, Dutton 1. Schluss mit lustig Peter Hahne, Johannis 2. Dschungelkind Sabine Kuegler, Droemer 3. Aus meinem Leben Joseph Ratzinger, DVA 4. Die Kunst des stilvollen Verarmens Alexander von Schönburg, Rowohlt Berlin 5. Schotts Sammelsurium Ben Schott, Berlin 6. Andy und Marwa Jürgen Todenhöfer, C.Bertelsmann 7. Simplify your life W. Küstenmacher/L. Seiwert, Campus 8. Einstein Jürgen Neffe, Rowohlt 9. Moppel-Ich Susanne Fröhlich, W. Krüger 10. Die Entdeckung der Faulheit Corinne Maier, Goldmann ‹ngiltere 1. Darwin’s Watch The Science of Discworld III Terry Pratchett, Ebury 2. I Choose to Live Sabine Dardenne, Virago 3. The Insider Piers Morgan, Ebury 4. Sharon Osbourne: Unauthorised Uncensored- Understood Sue Crawford, Michael O’Mara 5. Bushcraft Survival Ray Mears, Hodder 6. Bollocks to Alton Towers Robin Halstead, M Joseph 7. Grumpy Old Women Judith Holder, BBC 8. Around the World in 80 Treasures Dan Cruickshank, Weidenfeld 9. A Young Man’s Passage Julian Clary, Ebury 10. Goodbye Dearest Holly Kevin Wells, Psychology News Press Fransa 1. Da Vinci Code Dan Brown, Pocket 2. Le Zahir Paulo Coelho, Flammarion 3. Anges et Démons Dan Brown, Lattès 4. Harry Potter and the Half-Blood Prince J.K. Rowling/Jason Cockcroft, Bloomsbury 5. Ces dépendances qui nous gouvernent William Lowenstein, Calmann-Levy 6. Harry Potter et l'Ordre du Phoenix J.K. Rowling, Gallimard Jeunesse 7. Corporate America Vrancken/Desberg, Lombard 8. Détache-moi Marcel Rufo, Anne Carrière Eds 9. Da Vinci code Dan Brown, Lattès 10. Chroniques Bob Dylan, Editions Fayard Kaynak: ABD (The New York Times), Almanya (Der Spiegel), ‹ngiltere (The Guardian), Fransa (Fnac) (20 May›s 2005 itibariyle) 45 kitap Aflk Köpekliktir... Ahmet Ümit, Aflk Köpekliktir adl› son kitab›nda daha önceki çizgisinden kopmayan ama baflkalaflan bir tarz yakal›yor. Yaflam›n s›radanl›¤›nda bir cümbüfl gibidir aflk. Yelpaze misali aç›verir tüm renklerini önümüze. Bize kalansa, t›pk› kendini oyuna kapt›rm›fl çocuklar gibi, tüm safl›¤›m›z ve heyecan›m›zla bu büyülü tonlara dal›fl yapmakt›r. Bir esriklik halinde, teslim olmakt›r. Gün gelecek, yelpaze kapanacakt›r, biliriz. Aflk bizi bir yerden baflka bir yere savuracakt›r, onu da biliriz. Ama ald›r›fl etmeyiz. Bu yüzden, siyah›n dipsizli¤iyle koyulafl›r yüre¤imiz, k›rm›z›n›n ›fl›lt›l› cazibesiyle tutuflur arzular›m›z. ‹çimiz dalga dalga coflkularla da dolar, bitimsiz olmas›n› düflledi¤imiz turuncularda. Tonlar aras›ndaki geçifller, bir sinüs e¤risi gibi en uçlarda yaflan›r. Aflk, yeri gelir bir rüzgar gibi üfler bizi, bir sel gibi süpürür, ama bir kufl gibi de uçurmas›n› bilir. Hep bir fleyler eksik kal›r onu anlat›rken. Tan›mlanamay›fl›, vazgeçilmez oluflu belki de onu dilimize pelesenk eden, üzerine bunca düflündüren, sayfalara cümleler düflürten... Ahmet Ümit de iddial› bir girifl yap›yor bu konuya ve “Aflk köpekliktir,” diyerek sözü al›yor. Do¤an Kitap’tan ç›kan bu son kitab›yla, daha önceki çizgisinden kopmayan ama baflkalaflan bir tarz yakal›yor. On farkl› hikâyeyle bizi bize anlatmaya bafll›yor: aflk hallerimizi, aflk düfllerimizi, aflk ç›kmazlar›m›z›, yani aflk›n üzerimizdeki patolojik etkilerini… Kitab›n kab›na düflen k›rm›z›, aflk kadar tutkuyu ve fliddeti de ça¤r›flt›r›yor zihinlerimize. Sayfalar devrildikçe anl›yoruz ki bu kurmacalar da böyle... Farkl› savlarla burun buruna getiriyor yazar bizleri. Kimi zaman aflk, rüzgar›n söyledi¤i bir flark›ya dönüflüyor, baharla bafll›yor hikâye. Rüzgar, yapraklar›n engin güzelli¤ine usul usul kapt›r›rken kendini, tüm sevgisini, fliddetini, öfkesini de deliflmen bir âfl›k gibi ba¤›ra ça¤›ra yay›yor ortal›¤a. Yaza do¤ruysa büyülü bir doygunluk yerlefliyor üzerine. Derken bir sabah so¤u¤u, sulusepken bir ya¤mur, uyand›r›veriyor onu bu büyülü rüyas›ndan. Böylece rüzgar, u¤ultulu flark›s›yla, yapraklarda savrulmaya bafll›yor. Ta ki bir dahaki bahara kadar... Bazen de yazar aflk›n mucizevi yönünü tart›flmaya aç›yor. O zaman da düflle bafll›yor oyun. Adam bürosundan izliyor her akflamüstü gelip geçen kad›n›. Ama görmek yetmiyor, peflinden gitmek gerekiyor. Bir daha yaflayamam, dedi¤imiz duygular›n birdenbire uyan›p kendini aya¤a kald›rmas›na engel olunabilir mi zaten? Mucizelere inanmaz m›s›n›z? Yoksa düfllerin de yaflam gibi bir sonu mu vard›r sizce? Kimi zaman da aflk, çözümsüz bir problem olarak ç›k›yor karfl›m›za. Matematik ustas› Numan’›n yapt›¤› gibi, aflk›n say›lar dünyas›nda didiklenmesi gerekiyor. Çözemeyece¤i problem = elde edemeyece¤i kad›n olmayan Numan’›n, Müge’yle ve onun beraberinde getirdi¤i çokbilinmeyenli 46 denklemlerle bafllayan serüveninde oldu¤u gibi... Aflk›n bazen de bir cinayet ya da düello olabilece¤inin alt›n› çiziyor yazar. Sorular, sorular› koval›yor. Adam kad›n› öldürür, neden peki? Kad›n onu b›rak›p gitti¤i için mi? Hay›r, adam› ötekilerle birlikte istedi¤i için... Peki adam ne ister? Sadece onun olmas›n› m›? Bencilce de¤il mi? Aflktan daha büyük bir bencillik var m›? Aflkla s›n›rlanm›fl bir yaflamda, aflk bir cinayet mi yoksa? “Madem bana ait olan› ald›, hesab›n› da ödemeli!” Bak›fllar›yla uzaktan uza¤a sevdi¤in bir k›z›n, baflka bir adam›n kapsama alan›na girdi¤ini hissedince, t›pk› oyunca¤› elinden al›nm›fl bir çocuk gibi öfkelenirse kahraman›m›z, aflk da bir düelloya dönüflür o zaman. Aflk bazen de bir yan›lsamadan ibarettir sadece. Ceren Cihan’a âfl›k, Gülsüm de Muhsin’e. Muhsin ve Cihan’›n elleri ayn› güzellikte. Gülsüm, âfl›k oldu¤u parmaklarca sürükleniyor ölüm yolculu¤una. Ya Ceren, onu da ayn› son mu bekliyor ? Yoksa salt bir yan›lsama m› bu, aflktan do¤an? Kimi zaman da aflk›n sadece bir özenti oldu¤unu imliyor yazar. T›pk› Nail Bey’in hikâyesinde oldu¤u gibi... Feride ve Yaflar’›n coflku dolu aflk cümlelerinin pefline düflen Nail Bey, onlar gibi tutkuyla yaflamak için duygular›n›n, hayallerinin peflinden sürükleniyor. Ama… Biri genç, di¤eri yafll› iki adam›n yolu otobüs yolculu¤unda kesifliyor. Aflk her zaman ki gibi konu aç›yor. “Sevda kötüdür,” diyor yafll› olan›. Toy bir merakla soruyor, “Neden? “ diye genç olan›. Ya¤mur sonras› ç›kan tatl› bir esinti gibi geçip giden bir kad›n›n, bir bilezikle alevlendirdi¤i aflk, sözü al›yor hemen. Ve üç at arabas› k›rm›z› çiçe¤in, nas›l kan k›z›l›na dönüfltü¤ünü anlat›yor kafi delil olarak. Gelecek günlerde aflk bir ütopya olarak an›lacakt›r belki de. Önemli olan aflk m›d›r, yoksa bizzat yaflam›n kendisi mi? Duygu ve mant›k karfl› karfl›ya... Robotlar›n mekanikli¤inin öne ç›kt›¤› fantastik bir dünyada mant›k m› mutlu edecektir insan›? Yoksa duygulara öncelik tan›mak m›? Ahmet Ümit, yal›n ve incelikli üslubuyla, k›sac›k öykülerine derin psikolojik anlamlar ve metaforlar yüklemeyi de ihmal etmiyor. Âfl›kla mafluk aras›ndaki hikâyeyi defalarca bozup defalarca kurarak, yepyeni anlamlar yarat›yor. T›pk› Stefon, Ayfle ve Rafo’nun yapt›¤› gibi, “Aflk, bin kere piflman olsan da onun peflinden gitmek midir? Bu yüzden de aflk köpeklik midir? “ diye soruyor son olarak. “… güzelin k›sac›k ömrüne, gidenin çekicili¤ine, sevgilinin hayaline yak›lm›fl, hep tekrarlanmas›na ra¤men y›pranmam›fl, dipdiri kalm›fl ve hüznünü zerrece yitirmemifl bir a¤›t...” yak›yor yazar ve bu yüzden de kalbe dokunuyor, aflkla okutuyor! Yelda Dönmez Hindistan’›n gizemi ve kimliksizlik Hari Kunzru'nun yar› ‹ngiliz yar› Hintli bir çocu¤un hikâyesini anlatt›¤› kitab› Gölgenin Gölgesi, Can Yay›nlar› taraf›ndan yay›mland›. Dünyada efli benzeri olmayan bir kast sisteminin yürürlükte oldu¤u Hindistan'da, köleler olarak bildi¤imiz paryalara el sürmek bile mide buland›r›c› say›l›yor. Tap›naklar› ve kuyular› kullanmalar›na izin verilmiyor, ayr› mahallelerde oturmalar› flart kofluluyor. Bir parya oldu¤unuzu saklayamazs›n›z Hindistan'da. Teninizin rengi veya aksan›n›z hemen ele verir sizi. Her alt› Hintli'den birinin murdar damgas› yedi¤i bu ülkenin dokunulmaz kad›nlar›n›n tacize u¤ramas› do¤al karfl›lan›yor, çocuklar günde bir dolara tu¤la tafl›yor. Hindistan'› bafltan afla¤› dolafl›p “bir kültür mozai¤i” demek günümüzün modas› olabilir ama dünya politikas›na bu denli etki eden bir ülkenin 1500 y›ll›k güçlü bir kast sisteminin de befli¤i olmas› çok büyük bir yara. Hint as›ll› yazar Hari Kunzru, paryalar ve brahmanlar aras›ndaki uçurumu anlatarak bafll›yor roman›na. Kendisinden olmad›¤›n› ö¤renince on befl yafl›ndaki o¤lunu soka¤a atan Amar Nath Razdan, zaman›n ünlü dava vekili. Pran Nath ise, gerçek babas›n›n bir ‹ngiliz oldu¤u ö¤renilen, Amar Nath Razdan'›n eski varisi. Bir anda hayat›na ve kendine dair tüm bildiklerinin kocaman bir yalandan ibaret oldu¤unu anlayan Pran Nath kap› önüne konulunca, çocuklu¤unda “sadece biraz e¤lenmek için” paralar›n› çald›¤› dilencinin yan›na yerlefliyor, gece kulüplerinin kap›s›nda para ve yiyecek dilenirken buluyor kendini. Bütün o beyaz olma çabalar› ve flapka takmalar›na ra¤men, yap›flkan siyah batakl›¤›ndan kurtulamayan insanlar›n önünde, “bir melez güzeli” olarak horlan›yor. Asl›nda sonuç her ne olursa olsun, yeflil gözleri ve kusursuz beyaz teniyle o bir brahman olarak do¤mufltu. Roman boyunca Pran Nath'in bafl›na gelen her fleyin sebebi bu: beyaz tenli bir parya erke¤i olmas›. Bu kusursuz beyaz ve güzel çocuk, hayat› boyunca bir arzu nesnesi olarak kalmak zorunda oldu¤unu ne yaz›k ki fark edemiyor. Kitab›n yay›mland›¤› ülkelerdeki edebiyatç›lar›n bir ço¤u Hari Kunzru'yu bu yüzden çok elefltirdi. Kitab›n baflkahraman›yla duygusal bir ba¤ kurulmas›n› engelleyen bir fleyler vard›. Pran Nath roman boyunca k›l›ktan k›l›¤a giriyordu; bir dava vekilinin tek varisiyken aniden kast sistemi içinde k›vranan bir parya erke¤i oluyor, tüm kad›nlar›n içinde en kad›nken, tüm erkeklerin içinde tek kad›n olabiliyor, ismi “Rüksana” oluyor, “Clive” oluyor, “Jonathan Bridgeman” oluyor; ama tüm bunlara ra¤men Pran Nath durup düflünmüyor, sormuyor, sorgulam›yor. Okur kimliksizlik bunal›m›nda k›vran›rken Pran Nath sadece önüne ç›kan f›rsatlar› de¤erlendirmeyi planl›yor, o kadar. Pran'in derdi bir kimli¤e bürünmekten ziyade, bulundu¤u ortamdaki insanlar gibi “görünmek”. Çünkü insan hissetti¤i fleydir. Öyle de¤ilse de, neysen onu hissetmek zorundas›nd›r. Tüm bu elefltirilere ra¤men Hari Kunzru'nun tam bir hiciv ustas› oldu¤u kimsenin gözünden kaçmam›fl. S›kça kulland›¤› anakronizmleri, çizgi romanlara ve kimi siyasi kifliliklere yapt›¤› göndermeleri ustal›kla hikâyeye yerlefltiren Kunzru, roman›n en can al›c› noktalar›nda okurun istemsiz gülümsemelere kap›lmas›n› hedeflemifl olmal›. Teksas'tan hat›rlad›¤›m›z k›rm›z› urbalardan, Hint mitolojisine yapt›¤› göndermelere kadar her alandan türlü anekdotlara rastlamak mümkün. Hari Kunzru, Gölgenin Gölgesi isimli kitab›yla ‹ngiliz yay›nc›l›k dünyas›nda ödenen en yüksek avans› alarak (1.250.000 Sterlin), daha kitab› yay›mlanmadan hakk›nda en çok konuflulan yazar oldu. Tüm elefltirilere ra¤men roman, yay›mland›¤› y›l birçok ödülle birlikte, 2002 Betty Trask ve 2003 Somerset Maugham ödüllerini de kazand›. Yazar, ikinci roman› Transmission henüz piyasada de¤ilken, 2003’te “yirmi genç ingiliz romanc›s›’ndan biri oldu. Gülüm Da¤l› 47 kitap Gülten Day›o¤lu: Varl›¤›m, yazar kimli¤imle bütünleniyor Baba özlemiyle büyüyen Yada art›k on dört yafl›ndad›r. Geçmiflte ailesinin bafl›ndan geçen korkunç olaylar› bilmedi¤inden, kay›p babas›n›n izine düfler ve internette aç›lan Babam› Ar›yorum adl› siteye girer. Sonra da babas›yla ilgili ipuçlar› vererek onu tüm dünyada aramaya bafllar. Yaz›k ki hiç istemeden babas›n›, kendisini ve tüm ailesini çok büyük bir tehlikenin içine atm›flt›r… K›rk iki y›ld›r yazan Gülten Day›o¤lu, okurlar›n› yeni roman› Yada’n›n Gizilgücü’yle selaml›yor. Uzun y›llard›r dünya çocuklar› için yaz›yorsunuz; çocuk ve gençlik edebiyat›n›n en sevilen isimlerinden birisiniz. ‹ki ayr› dünyan›z var: Yazd›¤›n›z zamanlar ve yaflad›¤›n›z zamanlar... Tüm yaflant›n›z› yazar kimli¤iniz mi belirliyor? Evet, tüm yaflant›m yazar kimli¤ime göre programlanm›flt›r. Yazmad›¤›m zamanlar kesintisiz olarak gözlem, araflt›rma, soruflturma u¤rafllar› içinde oluyorum. Bazen okul söyleflilerinde bile yazmay› planlad›¤›m konularla ilgili olarak, çocuk ve gençlere sorular yöneltirim, onlarla tart›fl›r›m. Bu iliflkiler sürerken, bazen roman kahramanlar›ndan birinin ya da birkaç›n›n tipi ortaya ç›kabilir. Yemek, ütü, hele hele yürüyüfl yaparken, akl›m hep kurgulad›¤›m romanda olur. Yazmaya haz›rl›k aflamas›nda, ailem ve çevremle olan iliflkilerim do¤al düzeydedir. Baflka bir deyiflle, klasik aile kad›n› gibi olurum. Ancak yazma aflamas›na girdi¤imde, yazar kimli¤im taraf›ndan kuflat›l›yorum. Ailem ve yak›n arkadafllar›m, o süreçte benim elle tutulur, gözle görülür biçimde de¤iflti¤imi belirtiyorlar. Hatta zaman zaman, onlara yabanc›laflt›¤›m› bile söylüyorlar. Yazma aflamas› gerçekten yo¤un geçiyor. Baz› geceler birisi beni dürtmüfl gibi uyan›p, yazd›¤›m romanla ilgili notlar ald›¤›m oluyor. Yazarken konuya ve kahramanlara öylesine odaklan›yorum ki, telefon çald›¤›nda bofl bulunup s›çrama hallerine giriyorum. Siz hangi kimli¤inizden hoflnutsunuz? Ben her iki kimli¤imden de hoflnutum. Ancak yazar kimli¤im olmasa, kendimi sudan ç›km›fl bal›k gibi duyumsayaca¤›ma inan›yorum. Varl›¤›m, yazar kimli¤imle bütünleniyor. Yazmaya haz›rlanmak, yeni bir macera kurgulamaya bafllamak nas›l bir duygu? Çocuklar ve gençler için yazan bir edebiyatç›n›n kendi dünyas› da çocuk ruhundan çok soyutlanm›fl olmamal› san›r›m... Yani bir yerlerde “çocuk” Gülten Day›o¤lu da olmal›. Yaramaz bir çocuk mu o? Bana göre yazarl›¤›n en zor aflamas›, ön haz›rl›k ve araflt›rma sürecidir. Yeni bir romana bafllamak, uzun bir yolculu¤a 48 ç›kmak gibi. Merak ve coflkunun yan›nda bir sürü kayg› da var. Yaflam›m›n hiçbir döneminde çocuk ruhumdan soyutlanmad›m. Çocuk Gülten her an benimle. Üstelik dün ne idiyse, bugün de öyle. Var› yo¤u merak etmek, sormak, araflt›rmak… Her fleyi dibine kadar kurcalama huyum sürüyor. Çocuklu¤umda ailemin ve çevremdekilerin yak›n›p durduklar› bu merakl› olma halim, yazarl›kta çok iflime yar›yor. fiu özel durumu belirtmemek haks›zl›k olur: Bu yafl›ma karfl›n, f›rsat buldukça hâlâ çocuklu¤umda oldu¤u gibi a¤açlara, da¤lara tepelere t›rmanmay› sürdürüyorum. Özellikle yurtiçi ya da yurtd›fl›nda yapt›¤›m›z geziler s›ras›nda… Bugüne kadar kaleme ald›¤›n›z romanlarda sizi en çok yoran kahraman›n›z hangisi oldu? Yaratt›¤›n›z kahramanlar›n da birer öyküsü olmal›. Onlar› nas›l yarat›yorsunuz? K›yamet Çiçekleri, çokkahramanl› bir roman. O kitab› yazarken yoruldu¤umu söyleyebilirim. Çokkahramanl› romanlar› yazarken insan bir orkestra yönetir gibi oluyor. Uyumsuz ses ç›kmamal›. Ben, romanlar›m›n kahramanlar›yla iyi geçinmeye çal›fl›r›m. Ama bazen onlar beni kendi güdümlerine almaya da kalk›fl›rlar. Buna zaman zaman izin veririm, zaman zaman direnirim. Günün birinde Fadifl’ten bafllayarak tüm roman kahramanlar›m› ve onlar›n varolufl öykülerini içeren bir kitap yazmak isterdim. Kahramanlar›m› yarat›rken, gerçek insanlardan esinlenirim. Ama hiçbir zaman esinlendi¤im kiflinin t›pat›p ayn›s›n› yaratmad›m. Fantastik edebiyat› seviyor ve bu alanda ürünler veriyor- fadifl hakk›nda Yaz›l›fl›ndan sekiz y›l sonra okuruna kavuflma olana¤› bulan Fadifl, o günlerden bugünlere, kesintisiz olarak yap›lan yeni bask›larla kuflaktan kufla¤a okunageldi. ‹lk okuyucular anne baba oldular. Çocuklar›na okuttular. O çocuklar›n kimileri de anne baba oldular. fiimdilerde art›k üçüncü kuflaklara Fadifl imzal›yor Gülten Day›o¤lu ve “Anne adaylar›, imza günlerime gelip Fadifl’i imzalat›yorlar,” diyor: “Fadifl’le ilgili öyle ilginç an›lar›m var ki! Zaman bulsam da yazabilsem… Dile kolay, tam otuz y›ld›r halk›m›z›n evinde, insan›m›z›n elinde. Fadifl’ten al›nan parçalar, Türkçe kitaplar›nda yer ald›. Fadifl okullarda oyunlaflt›r›l›p sahneye konuldu. On bölümlük radyo oyunu olarak de¤erlendirildi. Üniversitelerde inceleme konusu oldu. Doktora tezlerinde yer ald›. Hatta çocuklara ad oldu. Berlin Kütüphanesi’nin de en çok eskiyen kitap listesinde yer ald›.” sunuz. Yada’n›n Gizilgücü de fantastik ö¤elerin yo¤un bir biçimde yer ald›¤› bir roman... Fantastik edebiyat›n sizin için özgür bir alan yaratt›¤›n› söylüyorsunuz, ancak Türkiye’de fantastik ürün veren genç yazarlar›n dosyalar› pek fazla ilgi görmüyor. Fantastik edebiyat›n en can al›c› yan› nedir sizce? Bence fantastik kurguyla yazarken, nice uçuk olsalar da düfllerin bir aya¤› gerçe¤e de¤meli. En az›ndan ben bu ilkeyi benimsedim. Çünkü tüm Türkiye’de sürdürdü¤üm okul söyleflileri s›ras›nda, okurlar›mla yüz yüze geliyorum. Onlar bana eserlerimde tutars›zl›klar bulundu¤unu ya da konular› anlamad›klar›n› söyleseler, ruhsal aç›dan dibe vuraca¤›m› biliyorum. Bu duruma düflmemek için, her fleyden önce, kendi ayaklar›m yere s›k› basmal›. Mant›k s›n›rlar›n› görmezlikten gelmemeliyim. Gerçekten de, romanlar›m› yazarken, özellikle fantastik kurgular yaparken hep milyonlarca okurumu karfl›mda görür gibi oluyorum. Onlar›n sorgulayan bak›fllar› hep üstümde. K›sacas› fantastik ö¤elerle kurgu yaparken, ön araflt›rma yapmak, fantazyalar› dozunda kullanmak, sorumluluk bilinci tafl›mak gibi ilkeleri benimsemek gerekiyor. Bize Yada’dan söz eder misiniz? ‹lginç bir maceras› var; macera ve dram› bir arada kullanm›fls›n›z... Yada’yla ilgili olarak çok fazla aç›klama yapmaktan yana de¤ilim. Kitab›m›n arkas›nda belirtildi¤i gibi Yada, dünbugün-gelecek boyutlar›nda yaflanan, gerçekten soluk kesici serüvenlerle örülmüfl bir k›rk ikinci y›l roman›… Kahraman› sadece bugüne de¤il, gelece¤e de ait. Konu hem güncel, hem evrensel, hem de bafllang›c› bilinmeyen dönemlerden bu yana süregelen efsanelerle besleniyor. Çocuk ve genç okurlar›m, baz› eserlerimden söz ederken “O kitab› okumaya doyamad›m. Bu yüzden defalarca okudum,” derler. Yada’n›n Gizilgücü de böyle bir roman… Baflak Ümit 49 kitap fiebnem fienyener: Mektuplar›n›n peflindeki casus On yedinci yüzy›ldan beri yaflayan Arap Mahmut, yeni mektuplar›yla karfl›m›zda... Bir Türk Casusunun Mektuplar›, ‹fl Kültür Yay›nlar› taraf›ndan yeniden bas›ld›. Bir Türk Casusunun Mektuplar› yeniden yay›mland›. Kitaba bafllamadan önce nas›l bir haz›rl›k yapt›n›z? Neler biriktirmifltiniz? Bafllad›ktan sonra hangi kaynaklara baflvurdunuz? Kitap fikri bir arkadafl›m›n özendirmesiyle, san›yorum 19951996 y›llar›nda gazetecilik yaparken geliflti. 1982’den itibaren Türkiye’deki çeflitli yay›n organlar›n›n New York muhabirli¤ini yapt›m. Bu süre içinde her hafta bir de New York “mektubum” yay›mlan›yordu. Karfl›laflt›rmal› edebiyat profesörü olan arkadafl›m Deniz fiengel bu mektuplardan yola ç›karak, Bir Türk Casusunun Mektuplar›’ndan söz etti bana; 1684’te Paris’te yay›mlanan bir romand› bu. Yazar› o dönemde Paris’te yaflayan, Ayd›nlanmac› ‹talyan gazeteci Giovanni Marana’yd›. O dönem Avrupa’s›nda y›pratan din savafllar›ndan yorgun düflmüfl bireyler sansür zincirini k›racak, hoflgörüyü benimseyecek bir zemin aray›fl› içindeler. Marana bunun için hoflgörüyle karfl›lanacak bir “baflkas›na” ihtiyaç oldu¤unu düflünüp 1637-1682 aras›nda tam k›rk befl y›l kimsenin dikkatini çekmeden H›ristiyan kurumlar›n gizli kalm›fl bütün s›rlar›n›, kapal› kap›lar ard›nda dönen entrikalar›, Fransa ve Avrupa’daki önemli geliflmeleri Saray’a bildiren, ayr›ca Constantinople’deki Divan’› tarafs›z bir gözle anlatan bir Türk casusu olan Arap Mahmut’un mektuplar›n› “buluyor” ve yay›ml›yor. Son bask›s› 1801’de tükendi¤inden, bu roman›n Amerika’da ancak 1970’lerde yay›mlanan bir özetini bulabildim ve Arap Mahmut’un mektuplar›ndan çok etkilendim. Sizin gibi benim de akl›ma bir soru tak›ld›: Acaba Marana hakikaten Arap Mahmut’un mektuplar›n› bulmufl muydu, yoksa onlar› uydurmufl muydu? Tarihçiler bize uydurdu¤unu söylüyorlar. Bu nedenle Arap Mahmut bir roman kahraman› olarak kabul edilip sevilmifl ve ünlenmifl. Ben, ya hakikaten yaflam›flsa diye hayal kurmaya bafllay›nca, ortaya sevgilisini çeflitli oyunlarla kazanmaya çal›flan, entrika merakl›s› bir casusu anlatan bu roman ç›kt›. Yazmay› bitirince bu sefer Arap Mahmut’la hakikaten karfl›laflmak tutkusuna kap›ld›m ve Londra’ya, ‹ngiliz Kütüphanesi’ne gittim. Memurlar›n gözetimi alt›nda, ‹ngilizceye çevrildikten sonra sekiz cilt haline gelen kitab›n ilk bask›s›n› görebildim. Bugün kapakta gördü¤ünüz Arap Mahmut gravürü, kütüphanede buldu¤um 1723 bask›l› kitaba ait. Baflka hiçbir yerde resmi kay›d› olmayan bu kitab›n 1733 tarihli nadir bir kopyas›n›n, ‹letiflim Yay›nlar›’ndaki editörüm Osman Yener’in evinde bulundu¤unu ö¤renince ne kadar flafl›rd›¤›m› tahmin edebilirsiniz. Kitaba Arap Mahmut’un k›sa biyografisiyle çok inand›r›c› bir flekilde bafll›yorsunuz. Ancak okur, casusluk hikâyesi50 ne kendini kapt›rd›kça araflt›rmas›n› da derinlefltiriyor. Arap Mahmut var m› yok mu, hâlâ flüphe içindeyim. Mektuplar›n s›rr›n› siz çözdünüz mü? Evet, roman yaz›m›n›n benim aç›mdan belki de en çekici yan›, hikâyenin kurmaca “gerçe¤i” en ince ayr›nt›s›yla temsil etmesi, hayat›n kendisine mümkün oldu¤unca benzemesi, hayat› taklit etmesi, yani inand›r›c›l›k oyunu. Mahmut bir de¤iflim dönemi kahraman›. Avrupa’daki Ayd›nlanma kimli¤inin bir “gölgesi”. Bir yandan kanunlar›, bilimi, t›bb›, dini, tarihi, psikolojiyi otoritelerden okuruna aktar›rken, öte yandan içine düfltü¤ü tuhaf durumlarda bir türlü karar veremeyifliyle paradoksun ta kendisi. Edebiyat›n di¤er sanatlar karfl›s›nda bilgisiz, zay›f kal›fl›n›n dürüst bir sözcüsü. Roman›n asla bir kurtar›c› olamayaca¤›n›, kendini alaya alarak anlatan bir meddah. ‹simler, burunlar, et benleri ve her türlü konudaki tuhaf teorileriyle, din, fantezi, mistisizm, dünya bilgisi, önyarg›, yar› cahillik, endifle hakk›ndaki görüflleriyle karakterini d›fla vururken, hayat›n ac›lar› karfl›s›nda iyimserli¤ini kaybetmez, dayan›kl›l›¤› savunur. ‹nsanlar› bir casus hassasiyetiyle takip etmeye yeminlidir, aynadaki aksini en ince ayr›nt›lar›yla anlatmaya ant içmifltir. Bu titizlikle bir y›¤›n saçmal›¤›n içine düfler. Ama fikirleri içten ve gerçekçidir. Hayatla bafla ç›karken gösterdi¤i tepkilerle dürüstlü¤ünü kan›tlar, sahteli¤e düflmez. Tarihi kurtarmaya kalk›flt›¤›nda önüne ç›kan bir a¤aca toslar tabii. Yani zaman›n ve haf›zan›n ac›mas›zl›¤›, yaflam›n dertleri karfl›s›nda ço¤u kez komik duruma düflen elzem cesaretin simgesidir. Romanda, 17. yüzy›lda gazetecili¤e koflut olarak geliflen yaz›m tarz›n›, belki de gazetecilikten geldi¤im için kendime yak›n buldum. Bir hikâyenin anlat›m›nda, dilin kurgusu içinde “gerçek” aray›fl›na kendini kapt›rma meselesi... Bir Türk Casusunun Mektuplar›, sevgilisine yazd›¤› mektuplarda, vaktiyle Bat›’n›n Do¤u’da buldu¤u kimli¤in hikâyesini anlatarak onu yeniden elde etmeye çal›flan ve sonunda diliyle s›rr›n›, kimli¤ini ele veren sürgündeki âfl›¤›n roman›d›r. Gazeteleri “toplumsal günlükler” ya da gelece¤e kalacak birer “tarihi belge” olarak kabul edersek, “gazetelerde romana benzeyen hayatlar›n yaz›ya dökülmesi” tarihi nas›l etkiler? Tarih haline gelen hayat›n yaflanmaya de¤medi¤ine karar veriyorsak, yaflanmaya de¤ecek bir hayat› tarih haline getirme iste¤i olacakt›r kuflkusuz. O aç›dan gazeteler hep bir günlüktür ve ertesi gün yeniden yaz›l›r. S›k s›k bir önceki gün yaz›lanlar birkaç gün, birkaç y›l ya da birkaç as›r sonra yeniden yaz›l›r, hem de bazen aynen. Yeniden yaz›ld›¤› hat›rlanmaz ya da hat›rlan›r ama bu, durumu de¤ifltirmez. nas›l görünüyor? Arap Mahmut’un ortal›¤› kar›flt›rmak için Evet, buradan bak›ld›¤›nda oras› s›rf tarih görükulland›¤› gazeteci Muzaffer Mürüvvet gibi, nüyor; hatta o kadar ki, bugünü görebilmek imgünümüzde de gazetecilerin zaman zaman kans›z bazen. Dünyan›n turizm anlay›fl›na uygun politikac›lar›n ya da istihbaratç›lar›n oyunuolarak yabanc›lar baflka topraklara ilk baflta tarih na geldi¤ini düflünüyor musunuz? Bir gazeolarak bak›yorlar. Tarih olarak bakt›klar› için buteci olarak, gazetelerde dikkatimizi baflka günle karfl›lafl›nca hayretler içinde kal›yorlar. Halyöne çekmek amac›yla olaylar›n sapt›r›labuki tarih, yaz›m sorunu olan bir konu demin korak aktar›ld›¤›n› söyleyebilir misiniz? nufltu¤umuz gibi. Kimin kaç›rd›¤›na ba¤l› olarak. Gazetecilik yapt›¤›m So¤uk Savafl ortam›nda, Tarihin devlet taraf›ndan kaç›r›ld›¤› örnekler de sonra da S›cak Savafl’a dönüflen günlerde vaki. Gelirinin önemli k›sm› turizm olan ülkelerde hep bu endifleyi tafl›d›m. Haber, haber tafl›bu gelirin anamaddesini kaç›rmak büyük bir h›rmak, hatta Amerika’da çal›flmama izin veren s›zl›k kuflkusuz, h›rs›z kim olursa olsun. Esas “istihbarat” vizesine dek her kavram bu endiBir Türk Casusunun Mektuplar› olan, vatandafllar›n tarihlerinin korunmas› için yetflemi kuvvetlendirdi. Reklam geliri sa¤lamas› fiebnem fienyener kili birimler oluflturmas› ve bunlar› denetlemesi. düflünülen bir ifl ortam›nda bir mal›n, bir fikrin ‹fl Kültür Yay., 278 s. Nitekim s›n›rl› da olsa, en az›ndan yurtd›fl›nda sat›labilmesi ya da ticaret koflullar›n›n adilce aç›lan ve kazan›lan davalarla, Türkiye böyle giriflimlerde iflleyebilmesi için kurallar›n bütün taraflarca kabul edilmesi bulundu, bu giriflimlerde gazetelerin ve gazetecilerin önemli gerekir. Hele iflin temelinde tüketicisinin gündemini istedi¤i rolü oldu, baflar›l› sonuçlar elde edildi ve bu tav›r, önayak gibi de¤ifltirebilece¤i inanc›yla iflleyen bir endüstri varsa... olan politikac›lar için bir seçim kazanc› haline gelebildi. Gazete sahibi olman›n, tek kiflinin ticari ve siyasi ç›kar›na in30 fiubat adl› kitab›n›z da bir süre önce yay›mlanm›flt›. dirgenebildi¤i böyle durumlarda, kural tan›madan birbiriyle Orada da “gülmekten ölen” bir halk› anlat›yordunuz. Ançat›flan taraflar söz konusu ise, bir tarafs›z gözcü olabilmek latt›¤›n›z yer asl›nda neresiydi? ne kadar mümkün; ço¤u arkadafl›m›n her gün de¤iflik yarat›Romanda bahsi geçen yerleri iflaretleyip ka¤›da dökersek, c› çözümlerle cevaplad›¤› bir mesele bu. bugün art›k orada olmayan, çeflitli nedenlerle y›k›lm›fl binaMektuplar›n birinde “Hayat›n› adilli¤e ve Allah’›n kullar›na lar›n, de¤ifltirilmifl yollar›n, kapanm›fl kanallar›n, bahçelerin ve adayan ve sonuna kadar da hakikate sad›k kalan zavall› parklar›n yeniden canlan›p dikildi¤i bir New York haritas› fiarkl›ya lay›k göremediklerinden, bütün övgüleri yine ç›kacakt›r ortaya. Gülme salg›n› bu haritada yaflayanlara kendi aralar›ndan seçtikleri bir Garpl›ya mal edip ona veyönelik do¤rudan bir tehdittir. O yüzden roman›n kahraman›, riverdiler sonunda,” diye bir sitem var. Mektubun yazar› fiubat’›n otuz çekmesini dileyen rüyas›z k›z çocu¤u Elif Lale. gibi siz de Bat›l›lar›n tarih boyunca böyle bir tutum sergiKumarbaz annesi Afsane Sahavet ve bir keman korosuyla lediklerini gözlemliyor musunuz? Yoksa bu biraz da bizim birlikte bu tehdide karfl› direnecekler. T›pk› rüyadaki gibi. ‹nbaz› fleyleri sahiplenmememizden mi kaynaklan›yor? Güsan›n rüyay› taklit etme u¤rafl›nda aflk kazanacak m›, kaynümüzde “kültür h›rs›zl›¤›” söz konusuyken, bir ülke için bedecek mi? bu tutum ileride nas›l bir sonuç do¤urabilir? “Yazmak riskli bir seyahat,” demiflsiniz. Bir de mucize anHer ikisi de do¤ru bence. Bir Türk Casusunun Mektuplar›’nda lar›ndan söz etmiflsiniz. O seyahatte bir yazar›n karkendini, kendi yaratt›¤› karfl›t›yla sevmesini ö¤renen Avrufl›laflabilece¤i tehlikeler nelerdir? Ve mucize anlar›nda bir pa’n›n hikâyesini bulabilirsiniz. Ayn› aynada bizi de kendimiyazar neyle “ödüllendirilir”? zi be¤enirken görmek mümkün. Kendi sat›rlar›nda can veren Okudu¤unuz her metin, yazma serüveninin kendisi de¤il mi? yazar›n›n hayalinden do¤up, as›rl›k bir incir a¤ac›nda ömrüLabirent Girit’te de¤il de Rodos’ta olsa ne de¤iflir? Düflman nü öncekilerin eskitti¤i yollarda geçiren kar›ncan›n duas› micanavar de¤il, labirentin kendisi, kaderi hücresindeki ince ipsali bir yaz› serüveninden kanatlanan, Bat›’yla Do¤u’nun etkite salland›ran labirentin kendisi. Bu küçük tuzakta dönüp leflimiyle de¤iflip evrenselleflerek azat olan bir ruhun hikâyedururken bir süre sonra, elinizde s›k› s›k› tuttu¤unuz çantada si... Ayn› aynada buluflan taraflar›n, kendilerini imgelerine duran amac› düflürdü¤ünüzü göreceksiniz. ‹flte risk derken kapt›rmalar› ve ço¤almalar› do¤al. Yaratt›¤›m›z kültürleri birböyle bir riskten söz ediyordum. Onsuz temiz havaya birimizden çal›yorsak, böyle flikayetlerde bulunuruz kaç›n›lulaflamayaca¤›n›za göre, ya geri dönüp arayacaks›n›z, ya da maz olarak. ayn› yerlerden yeniden geçece¤inizi bilerek devam edip karAmerika’y› hep “Yeni Dünya” olarak tan›mlar›z; kendine fl›n›za ç›kmas›n› bekleyeceksiniz. ‹flte bu s›rada yukar›dan bir geçmifl yaratmaya çal›flan, tarihsiz bir memleket... Tabakan üçüncü gözünüzü unutup, serüvene kap›l›p ç›kmazda rihe bu kadar hayran, Avrupa’n›n ve Do¤u’nun geçmifline kalman›z mümkün. Bu durum, nefesini ensenizde sürekli hisbu kadar haset duyan bir ülkeden bak›nca Türkiye’deki setti¤iniz tehlikenin ta kendisi. tarihi eser kaçakç›l›¤›, tarihi sahiplenmeme, baz› konularP›nar Cartier da hükümetin ya da devletin yeterince etkili olamamas› 51 dvd ‹ke Stuart Little-Küçük Kardeflim Oyuncular: Tom Selleck, James Remar Yönetmen: Robert Harmon 2004 – Drama – 85 dak DVD Türkçe Altyaz› VCD Türkçe Dublaj 6 Haziran 1944, 150 bin asker, 5 bin gemi ve 11 bin uçak... Bir adam›n karar›: Normandiya Ç›kartmas› (II. Dünya Savafl›’n›n en büyük askeri operasyonu)! Sonun bafllang›c›… Dwight “Ike” Eisenhower’› Amerika’n›n en güçlü askeri liderlerinden biri olarak belirleyen olay… Eisenhower, bir yandan yüz binlerce askerin kaderine karar verirken di¤er yandan da ‹ngiltere Baflbakan› Winston Churchill, Amerikal› General George S. Patton, ‹ngiliz Saha Mareflali Bernard Montgomery ve Fransa Baflkan› Charles de Gaulle ile kar›fl›k stratejik iliflkileri yönetmeye çal›flmaktad›r. Ç›kartmaya 90 korkunç gün kalm›flt›r. Bu, hiçbir garantinin ve ikinci flans›n olmad›¤› bir zamand›r. Oyuncular: Geena Davis, Hugh Laurie Yönetmen: Rob Minkoff 1999 - Komedi – 84 dak. VCD Türkçe Dublaj Little Ailesi sonunda bir evlat edinmeye karar verince çocuklar› George küçük bir kardeflte ›srar eder. George’un istedi¤i fazlas›yla gerçek olur ve ailesi “uzun araflt›rmalar sonucu” küçük flirin bir fare olan Stuart’› evlat edinir. Bir yandan George mutsuz bir flekilde yeni ve küçücük kardefline al›flmaya çal›fl›rken, evin hain kedisi Snowbell de ailenin yeni üyesinden dolay› oldukça huzursuzdur. Ama yumuflakbafll›, iyi huylu ve muzip Stuart kendisinden hofllanmayan bu iki varl›¤a, yani kardefliyle kedi rakibine sevgiyle yaklafl›r. The Forgotten-Gizemli Parçalar Trois: Escort-Seks Ve Ceza Oyuncular: Julien Moore, Anthony Edwards Yönetmen: Joseph Ruben 2004 - Gerilim - 87 dak. DVD ‹ngilizce, ‹spanyolca VCD Türkçe Dublaj 9 yafl›ndaki Sam Paretta bir uçak kazas›nda hayat›n› kaybetmifltir. Kazadan bu yana 14 ay geçmesine ra¤men annesi Telly (Julien Moore) üzüntüden kendine gelememifltir. Fakat kocas› (Anthony Edwards) aniden onlar›n hiç çocuklar› olmad›¤›n› söylemeye bafllar, psikiyatristi (Gary Sinise) onun sanr› gördü¤ü konusunda ›srar etmektedir. Daha da kötüsü, Sam’in varoldu¤una dair bütün kan›tlar ortadan kaybolmufltur. O¤lunun hat›ralar› hiç akl›ndan ç›kmayan Telly’nin gerçe¤i arama çabalar› onu ak›llara durgunluk veren bir dehfletle karfl› karfl›ya getirir. 52 Oyuncular: Reagan Gomez Preston, Isaiah Washington Yönetmen: Skav One 2004 - Erotik gerilim - 91 dak. DVD Türkçe Altyaz› VCD Türkçe Dublaj Erotik Trois serisinin üçüncü filminde ihanet tek kurald›r. Organize etti¤i bir rap konserinden oldukça yüklü bir para kaybedince Trent Mayer, ac›mas›z gangster Benny Grier taraf›ndan borcunu ödemek için yüksek ücretli bir eskort olarak çal›flmak zorunda b›rak›l›r. Çekici ve güçlü patronu ile sanc›l› ve çok s›cak iliflkiler içindeyken Trent, Madam’›n muhteflem tele-k›zlar›ndan birine âfl›k olur. Tehlikeli sonuçlar ortaya ç›kt›kça aflk›n bedelinin ödemek için çok a¤›r olabilece¤ini fark eder. ödüllü bulmaca Haz›rlayan: Ersin Tezcan Dogma Geçimlik Roma’n›n eski ad› 7 “... E” (Sinan Çetin filmi) Cilveli, nazl› ‘ ‘ ‘ ‘ Lityumun simgesi Avuçiçi ya da parmak uçlar›yla tutulabilen miktar Ya¤mur ‘ getirmeyen güçlü f›rt›na ‘ Üflemeli bir çalg› Afrika’da bir ›rmak Sak›z rak›s› Kutlu¤ Ataman’›n son filmi Ak›ll›ca Bir meyve ‘ Öncecilik ‘ Cemal Gürsel’in lakab› Bir mikroskop malzemesi “Özgü ....” ‘ aktris Dördül, ‘ murabba Kanaat ‘ ‘ 4 ‘ ‘ Kötü, korkulan ‘ “Stanislaw...” “Solaris yazar›) Aile ile ilgili Bir ilimiz ‘ Hitit 5 Deniz yeli Ak›ll› Sar›msak ‘ kokulu bir gaz Y›lan 2 ‹natç›, huysuz Arapça bir ‘ harf ‘ ‘ ‘ Mutedil ‘ Has Yemin etme 8 Ak›lla ilgili, akla dayanan ‘ ‘ ‘ 1 Niyobyumun simgesi Zihin ‘ Paras›, mal› ‘ H›yanet eden çok olan, kimse zengin ‘ ‘ ‘ “... teli” (saz›n ‘ en kal›n teli Bir askeri gücün k›sa yaz›l›fl› ‘ Lenf Baflar›s›z kimse Vekillik Bir say› ‘ Talyumun ‘ simgesi Tan›nm›fl, ünlü Limon ‘ tad›nda olan ‘ Hayret ünlemi‘ 6 ‘ Su Bir yerde ‘ oturma, e¤leflme 3 Anahtar sözcük: 1 2 3 4 5 6 7 8 Bulmacam›zdaki anahtar sözcü¤ü bulup, yan›t›n› mercanada@mn.com.tr adresine gönderen ilk 7 hekimimize, Epsilon Yay›nevi’nin alt› kitab› Mustafa Nevzat ‹laç San. A.fi. taraf›ndan arma¤an edilecektir. Geçen say›n›n çözümü ‘ ‘ ‘ ‘ 8 Bir ay ad› Ferit Edgü’nün bir öykü kitab› Kullanma süresi 2 3 4 5 6 ‘ Lütesyumun simgesi ‘ S ‹ Y A M ‹ 1 ‘ 2 Gelecek H A V A C I V A 10 Müzikte bir çalg› ‘ ‘ Maksim ‘ Gorki’nin roman› 4 11 ‘ 1 ‘ 5 ‘ ‹rlanda’n›n ‘ Galce ad› Yaflken e¤ilirmifl ‘ Anahtar sözcük: Bir gün ad› ‘ Amerikal› bir manken Bir soru sözü ‘ Fikir, düflünce Jüpiter’in bir ‘ uydusu ‘ Evcil bir hayvan Erkeklik, yi¤itlik ‘ Aktiyumun simgesi ‘ B Ahilik oca¤›ndan olan kimse Ac›nacak Ondal›k ‘ durumda olan, zavall› Lenf dü¤ümleri iltihab› 9 3 ‘ Eski dilde ‘ “susam›fl” Külhanbeyi, kabaday› Osmanl›larda ‘ t›mar sahibi bir s›n›f atl› asker Avrupa’da bir‘ ülke ‘ Ç ‘ J. London’›n ‘ bir roman› Popüler bir mankenimiz Süreyya ‘ Duru filmi K›t›r Peru’nun ‘ ‹skambilde plaka imi Elton John’›n “birli” bir flark›s› ‘ Uzm. Dr. Gülay Bekler, Ekflisu Devlet Hastanesi, Erzincan Dr. Ayfle Y›ld›zhan, Datça Devlet Hastanesi, Mu¤la Dr. Gökyar Günayd›n, 3 nolu Sa¤l›k Oca¤›, Samsun Dr. Kürflat Ergün, Alibaba Sa¤l›k Oca¤›, Sivas Dr. Gökhan Bayram, Çifteler Devlet Hastanesi, Eskiflehir Dr. Nuh Baklavac›, Baflkent Hastanesi, Adana Dr. Ümit Yaflar Aksu, 2 nolu Sa¤l›k Oca¤›, Altnoluk, Edremit, Bal›kesir Eden,yapan, iflleyen De¤eri, önemi olmayan, bofl Bir kumafl türü ‘ Geçen ay›n kazananlar›: G Okulda renkli Trabzon’un ka¤›tlarla bir ilçesi yapt›r›lan Müzik yaz›s› çal›flmalar Dahi ‘ G. Afkika’n›n ‘ plaka imi Galyumun simgesi Yank›, akis 6 7 ‘ Ü Oyuk ya da çukur bir fleyin en alt bölümü O E O F A D L A N D Ö K E N E K S ‹ K O L O J ‹ A P E ‹ T A L Y A R A N A fi A R S ‹ P A H ‹ S A L A A K E D ‹ N E E ‹ R E ‹ O A N A R T ‹ N E D E N ⁄ L A fi ‹ K E L A ‹ A T ‹ L U Ç K I N M ‹ A T ‘ A Asya’da bir ‘ ülke “Memduh ..” (yönetmen) Shakespeare Yabanc› bir ’in bir kral a¤›rl›k ölçüsü birimi karakteri Namuslu ‘ P Sözlük ‘ bilimi Kal›n ve kaba kumafl K A L B ‹ N Z A M A N I ‘ Ali Özgentürk ’ün son filmi Tafll›k yokufl ? E R S E K 7 8 9 10 11 53 satranç DÜNYADAN HABERLER Garry Kasparov profesyonel satranc› b›rakt› Garry Kasparov 2005 Linares Turnuvas›n› Veselin Topalov’la efl puanla birinci olarak bitirdikten sonra, herkesi flok eden bir aç›klama yaparak profosyenel satranc› b›rakt›¤›n› aç›klad›. Kasparov daha sonra yapt›¤› aç›klamalarda FIDE Dünya fiampiyonas›n›n iptal edilmesinin karar›nda etkili oldu¤unu söyledi. Profosyenel hayat›na devam etmek için motivasyona ihtiyaç duydu¤unu, Kramnik, Leko, Anand gibi oyuncular› yenecek gücü kendinde gördü¤ünü; buna karfl›l›k oyuncular›n reaksiyonlar›n›n kendisinde menfi etki yaratt›¤›n›, FIDE’nin kendisine flans vereceklerini sanmad›¤›n›, politikaya at›lmay› düflündü¤ünü söyledi. 41 yafl›ndaki eski fiampiyon, Putin’e muhalif bir gurup Rus liberale kat›lacak. Kasparov’un politik gezileri ise olayl› bafllad›. Nisan ay›nda Moskova’da Kasparov sald›r›ya u¤rad›. Elinde satranç tahtas› ile Kasparov’a yaklaflan bir genç, tahtay› Kasparov’un bafl›na geçirdi. Kasparov “Sald›r›n›n y›llarca temsil etti¤im ülkede gerçekleflmesi çok afla¤›lay›c›. Ülke ne hale gelmifl anlay›n art›k. Kasparov sald›r›yla ilgili flunlar› söyledi: "Rusya liberal bas›n› bunun planl› bir sald›r› oldu¤u konusunda hemfikir. Sald›r›n›n y›llarca temsil etti¤im ülkede gerçekleflmesi çok afla¤›lay›c›. Ülke ne hale gelmifl anlay›n art›k. Sald›rgan›n ciddi bir flekilde sorgulanaca¤› konusunda çok flüpheliyim. Kremlin flimdiden benimle bu kadar ilgilenmeye bafllam›flsa, politik hayat›ma baflar›l› bafllad›m diyebilirim. Putin’in Rusya’s› gibi otoriter bir rejimde aktif bir muhalefet yaratmak dokuz Linares Turnuvas› kazanmaktan daha zor... ve kesinlikle daha tehlikeli!” dedi. Haz›rlayan: Cem Pekün SATRANÇ ÖZDEY‹fiLER‹ Evet, hala satranç oynuyorum, ve hay›r, ne zaman yatmaya gelece¤imi bilmiyorum. EVL‹ B‹R SATRANÇ OYUNCUSU Asla oyunu terk etmeyin. Rakibinizin sizi mat etmeden düflüp ölme ihtimali her zaman vard›r. AL HOROWITZ ‹nsan neden satranç oynar? Bu oyunu sürekli oynamak sizi kaç›n›lmaz flekilde bencil, kurnaz, kendini be¤enmifl ve kinci yapacakt›r. E¤er yaln›z bir hayat sürmek istiyorsan›z, trombon çal›flmak daha etkili olur. Ve satranç oynamamak için daha pek çok iyi sebep vard›r. EMANUEL LASKER Evet! Tarzan satranç oynamaz, fakat Bobby biliyor, e¤er Tarzan satranç oynasayd› Çita’y› yenerdi. MIKHAIL TAL Ben satranç oynarken her zaman aile ve arkadafl gibi harici faktörleri göz ard› etmeye çal›flt›m, böylece kendi kendime yetmeyi ö¤rendim. Fakat gene de yan›mda kocam›n olmas› güzel bir his. JUDIT POLGAR AYIN ‹LG‹NÇ OYUNU 4 Jobava,B (2637) - Ivanchuk,V (2739) [E12] Capablanca Mem Elite Havana CUB (9), 14.05.2005 1.d4 Af6 2.c4 e6 3.Af3 b6 4.Fg5 h6 5.Fh4 Fe7 6.Ac3 c5 7.e4 cxd4 8.Axd4 d6 9.Adb5 a6 10.Fxf6 Fxf6 11.Axd6+ fie7 12.Axc8+ Vxc8 13.Aa4 Kd8 14.Vb3 Ad7 15.Va3+ Ac5 16.Fe2 Vc6 17.Axc5 Vxc5 18.b4 Vg5 19.Kd1 Vxg2 20.b5+ fie8 21.Kxd8+ Kxd8 22.Ff3 Vg5 23.bxa6 Vd2+ 24.fif1 Fd4 25.Fe2 Fc5 26.Vg3 Vxa2 27.Vxg7 Kd1+ 28.fig2 Kxh1 29.Vh8+ fid7 30.a7 Vxe2 0-1 1 SATRANÇ H‹KAYELER‹ 4 fiah Mat Sandra Bullock ile birlikte “Two Weeks Notice” filminde oynarken Hugh Grant onun çocuksu mizah anlay›fl›ndan etkilenmiflti. Film sona erdi¤i zaman, Grant Bullock’a ayr›l›fl hediyesi olarak Kama Sutra’dan esinlenerek bir satranç tak›m› hediye etti. Bullock’un buna karfl› verdi¤i hediye ise, bir torba içinde ‹ngiliz çikolatas› ve binlerce prezervatif oldu. 4 Uyutucu Satranç 1980 y›l›nda ‹spanya’da Francisco R. Torres Trois tek bir hamle yapmak için 2 saat yirmi dakika düflündü. ‹ronik olarak, Trois’in yapabilece¤i mümkün olan sadece iki hamle vard›! Kay›tlara geçen en uzun oyun, 17 fiubat 1989 y›l›nda Yugoslavya’da Ivan Nikolic ve Goran Arsovic aras›nda oynand›. 20 saat süren oyun 269 hamle sonra berabere bitti. 54 astroloji Gizem Ersöz Bu ay gökyüzünde çokça hareket ve zenginlik göze çarp›yor. Y›ld›zlararas› kesiflmelerin ve buluflmalar›n etkileri son derece belirgin. Kimi burçlar, bu etkilerden olumlu sonuçlarla ayr›lacak, kimilerininse birazc›k daha dikkatli olmalar› gerekecek. KOÇ (21 Mart-20 May›s) Bazen afl›r› ciddilefliyor ve insanlar› flafl›rt›yorsunuz, bu sefer onlar ciddilefliyorlar ama o zaman da siz geriliyorsunuz. Haydi biraz e¤lenin, ne durumda olursan›z olun. ‹letiflimde ve e¤itimde baz› engeller olabilir, duyular›n›zdan birini veya birkaç›n› k›s›tl› kullan›yorsunuz, tembelli¤iniz de buna neden olabilir. BO⁄A (21 Nisan-21 May›s) Özgün düflünceleriniz sonuçta anlaml› uygulamalara dönüflmeli. Sosyal k›s›tlamalar oluflabilir, hatta düflüncelerinizi, isteklerinizi söylemekte zorlanabilirsiniz Sa¤l›¤›n›z beslenmeyle ilgili olarak sorun ç›karabilir. Aflk konusunda her fley oldukça mükemmel bir biçimde geliflmeye devam edecek. ‹K‹ZLER (22 May›s-21 Haziran) Az arkadafl›n›z olsun, bundan s›k›lmay›n ve dert etmeyin, böylesi çok daha iyi. Baflkalar›n› düflünün hatta bunu tav›rlar›n›z ya da sözlerinizle de kan›tlay›n. Afl›r› hassasl›¤›n›z yüzünden zaman zaman bafl›n›z derde girebilir. Sosyal iliflkilerinizden daha iyi yararlanmal› ve ustaca de¤erlendirmelisiniz. YENGEÇ (22 Haziran-23 Temmuz) Sosyal güdüleriniz keskin ve duyarl›, do¤rudan amaca yönelmenizde yarar var. Baflkalar›yla samimi iliflkiler içine girerken daha uyumlu ama yan› s›ra da ölçülü olun. Yani özetle devaml› uyar›c› iliflkiler aramay›n. Biliyorsunuz ki karmafl›k olmayan arkadafll›klarda daha baflar›l›s›n›z. 56 ASLAN (24 Temmuz-23 A¤ustos) Bu günlerde toplu halde yaflamaya daha e¤ilimli olacaks›n›z, yani ailenize dönüklü¤ünüz duygusal anlamda artacakt›r. Gerek aflk, gerek ifl konular›nda k›skançl›ktan kaç›n›n. Kontrolü elde tutmak istiyorsunuz ama fark›nda olmadan iliflkilerinizde sert ve kat› kurallar, yöntemler uyguluyorsunuz. BAfiAK (24 A¤ustos-23 Eylül) Pratik olma fikrini d›fllamay›n, çünkü o zaman özellikle birinci derecedeki sorununuzu çok daha iyi çözeceksiniz. Bugün ve belki de yar›n maymun ifltahl› olabilirsiniz, bunu pek dert etmeyin, ân› yaflay›n. Uygulamaya yönelik durumlarda yavafls›n›z, bunun fark›nda olun ve uyan›n. Daha düzenli olmal›, detaylar› kaç›rmamal›s›n›z. TERAZ‹ (24 Eylül-23 Ekim) Beklenmedik ve s›ra d›fl› arkadafll›klara girebilirsiniz. ‹htiraslar›n›z› fiziksel ihtiyaçlar›n›zla dengeleyin. ‹flleri kolaylaflt›r›n ve ayn› zevkleri paylaflt›¤›n›z insanlarla kaynaflmaya çal›fl›n. Sadece sosyal iliflkiler olsun diye iliflkiye giren birisi olmamaya çal›fl›n. AKREP (24 Ekim-22 Kas›m) Aran›zdan baz›lar› statü aray›fl› içinde olacak, yükselmeyi hedefleyecek. Mükemmelli¤e yönelik gelifliminiz yavafl oldu¤undan acele etmeyin. Düzenli ve dikkatli olun, detaylar› gözden kaç›rmay›n. Sa¤l›k durumunuz genelde iyi ama kronik sorunlar› olan Akrep’ler daha özenli olmal›lar. YAY (23 Kas›m-21 Aral›k) Duygular›n›z deneyiminize ve olgunluk düzeyinize göre dengelenmeli. Bugünlerde hiçbir ifli flansa b›rakmay›n. Denge ve dengesizlik aras›ndaki çeliflkiyle bafla ç›kmak zorundas›n›z. Özgürlü¤ünüzü ak›ll›ca kullan›n ve sorumlulu¤u korkmadan, çekinmeden hissedin. O⁄LAK (22 Aral›k-20 Ocak) Do¤al bir yap›n›z ve verimli uygulamalar›n›z olmal›. Kesinlikle borca girmeyin, ayr›ca kendinizi kulland›rmay›n. Bu ay içinde bir insan›n s›k›nt›s›ndan gelen dezavantajlar ve k›s›tlamalar yaflam›n›z› etkileyecektir. Karfl›l›¤›n› alamayaca¤›n›z bir fleyi yapmak zorunda kalacaks›n›z. Herfleyin de¤erini iyi tayin edin ve ölçün. KOVA (21 Ocak-19 fiubat) Yarat›c›l›¤›n›z› engellemeyin,. Sorumluluklar›n›z› daha e¤lenceli yaflamaya çal›fl›n. Sanatsal baflar›lar yakalayabilirsiniz ama bu günlerde afl›r› gerçekçi ve k›skanç oldu¤unuzu da akl›n›zdan ç›karmay›n. Bir ortakl›¤›n›z varsa veya taahhütler içindeyseniz organizasyonlarda engeller ya da sorunlar ç›kabilir. BALIK (20 fiubat-20 Mart) D›fl›n›zdaki yani yak›n çevrenizdeki insanlara karfl› otorite gösterme e¤iliminiz bu günlerde afl›r› görünüyor, kendinizi biraz törpüleyin. Aflk iliflkilerinizde daha aç›k kalpli olun ve s›radan iliflki kurmaktan kaç›n›n. Bunu bir fikir jimnasti¤i olarak kabul edin. Yine baz› Bal›k’lar uzun seyahatlar yapabilirler.