sayfa 15 - Ayrıntı Dergisi
Transkript
sayfa 15 - Ayrıntı Dergisi
ÖZET: Burdur’da faaliyet gösteren Küçükkaya Şirketi başta Avrupa ve ABD olmak üzere dünyanın çoğu ülkesine ürettiği müzik aletlerini gönderiyor. Küçükkaya Şirketi Genel Müdürü Erkan Küçükkaya, 1980li yıllarda Almanya’ya gittiğini, orada müzik aletlerine ilgi duyduğunu ve sonunda müzik aletleri üretmeyi öğrendiğini söyledi. Küçükkaya; 1990lı yılların ortalarına doğru Türkiye’ye döndüğünü ve Burdur’da 5700 metrekarelik bir alana fabrika kurduğunu belirtti. Erkan Küçükkaya, her sektörde olduğu gibi müzik aletleri sektöründe de ucuz ve kalitesiz mallara dikkat edilmesi gerektiğini kaydetti ve Çin malı müzik aletlerinin dayanıksız olduğunu vurguladı. Erkan Küçükkaya: “Öncelikli hedefim bu mesleği Türkiye’de geliştirecek ustalar yetiştirip, ülkemizi tüm dünyada başarıyla temsil etmektir.” ANAHTAR KELİMELER: Erkan Küçükkaya, çello, viyolonsel, keman, kontrbas, Çin, saz, Süleyman Demirel Üniversitesi, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Almanya, Fransa, Amerika, BAKA. ABSTRACT: Küçükkaya Company which is located in Burdur sells musical instruments to many countries especially Europe and the USA. Erkan Küçükkaya the General Manager of Küçükkaya Co. stated that he had been to Germany in 1980s and he was interested in musical instruments and at last he learnt to manufacture them. Mr. Küçükkaya said that he returned to Turkey in 1990s and launched a factory in Burdur on a 5700 square meters field. Erkan Küçükkaya noted that the consumers should be aware of the cheap and poor quality products in the musical instrument sector as well as every sector and indicated that the Chinese products are perishable. Erkan Küçükkaya stresses 'My priority is to train experts of this occupation in Turkey and to represent our country successfully in the whole world' Müziğin atölyesi KÜÇÜKKAYA Göller Bölgesi Aylık Hakemli Ekonomi ve Kültür Dergisi Ayrıntı/ 15 Ürettiği müzik aletleriyle Avrupa kıtası başta olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinde bir etiket olan Küçükkaya, adeta müziğin atölyesi. Erkan Küçükkaya, Almanya’ya gittiği yıllardan itibaren müzik aletlerine ilgi duymuş ve zamanla viyolonsel yapımını Türkiye’ye taşımış bir isim. 1980’de Almanya’da viyolonsel yapmaya başlayan; 1992’de usta olan ve aynı yıl memleketine dönen Küçükkaya, Organize Sanayi Bölgesinde 5700 metrekarelik alana atölye açarak, mesleğin inceliklerini Burdur’a taşıdı. Günümüzde ürettiği ürünlerin büyük bir kısmını yurt dışına gönderiyor. Erkan Küçükkaya: “Öncelikli hedefim bu mesleği Türkiye’de geliştirecek ustalar yetiştirip, ülkemizi tüm dünyada başarıyla temsil etmektir.” Küçükkaya Şirketinde el emekleriyle takım kemanlar, çello (viyolonsel), viyola ve kontrbas üretiliyor. Bu şirket; ziyarete gelen Kültür ve Turizm Bakanlarının, Devlet Bakanlarının ve Başbakanın ilgisini çekiyor. Burada üretilen kontrbaslar da Uluslararası Jüriler tarafından övgü görüyor. Göller Bölgesi’nin bu yegâne işletmesini ve Erkan Küçükkaya’yı ziyaret ediyor, kendisiyle müzik aletlerinin ABC’sini konuşuyoruz. BEKTAŞ: Böyle bir düşünce sizde nasıl oluştu? Kaç yıldır bu işi yapıyorsunuz? KÜÇÜKKAYA: Bu benim mesleğimdir. Ben bu işi Almanya’da öğrendim. Oraya gittiğim zaman müzik aletlerine; keman, viyolonsel gibi yaylı çalgılara ilgi duydum. Sonra zamanla bu işin atölyesinde çalıştım; usta oldum ve Türkiye dönüş yaptım. Bunları, bu işin inceliklerini ülkemde öğretmek ve burada yetişen ustalarla Türkiye’nin adını duyurmak amacıyla hayata geçirdim. 30 yılı aşkın süreden beri bu işi yapmaktayım. 1992’den itibaren kurduğum atölyede 4 yıl Antalya’da müzik aletleri ürettim. Sonra Antalya’nın hava durumunun bu iş için elverişli olmadığını gördüm. Hem Burdurlu olduğumuz için ve hem de Antalya’nın rutubetli ve sıcak olmasından dolayı buraya geldim. Antalya’nın hava durumu bizim kullandığımız ağaçlara zarar verdi. Göller Bölgesi Aylık Hakemli Ekonomi ve Kültür Dergisi Ayrıntı/ 16 TÜRKİYE’DE FABRİKA DÜZEYİNDE TEK ÜRETİCİYİZ BEKTAŞ: Türkiye’de viyolonsel üretiminde sizin firmanızdan başka firmalar da var mı? KÜÇÜKKAYA: Bildiğim kadarıyla tek kişi olarak üretenler ve en fazla 5 kişiyle çalışıp da üretenler var. 30- 40 metrekarelik atölyelerde de üretenler var. Pazarları olmasa da hobi olarak, yılda en çok 5 tane üretim yapılıyor. Viyolonsel, keman, kontrbas üreten ve hele ki ihracat yapan hiç yok. Diğer üretimler ise kayıt dışı olarak yapılıyor. Hobi olarak yapılıyor, resmi anlamda üretim yok. Burada ürettiğimiz müzik aletlerinin tamamına yakınını yurt dışına gönderiyoruz ve zaten bu iş zevk almadan yapılmaz. Bu işi eğer ki sevmezseniz ve zevk almazsanız bu kadar uzun zaman yürümez, bugünlere kadar gelmez. Ben esasen tek kişi olayım diye bu işi kurmadım. Zaten bu benim mesleğim. Buna ek olarak Almanya’ya gitmişliğim ve yurt dışı bağlantım da var idi. Bana yurt dışından teklif de geldi, yapıpyapamayacağım soruldu. , BEKTAŞ: Sisteminiz nasıl işliyor, malzemeleri nereden temin ediyorsunuz? KÜÇÜKKAYA: Biz malzemeleri yurt dışından getiriyoruz. Çalıştığımız firma üzerinden malzemeleri getiriyoruz. Biz sadece Almanya değil birçok firma ile çalışıyoruz. Almanya’dan, Fransa’dan, İtalya’dan firmalarımız var. Ağaç olarak genelde Akçaağaç, ladin ağacı ve abanoz ağacı kullanıyoruz ki bunların da en az 6 yıl kurutulmuş olması, depolanmış olması gerekiyor. Bizden nasıl ve hangi renkte isterlerse biz siparişe göre üretiyoruz. Pazarımız sadece Almanya değil, tüm dünyadır. Amerika Birleşik Devletlerine dahi müzik aleti gönderiyoruz. Burada atölyemizde galerimiz de mevcuttur. Çok meraklı müzisyenler geliyor ve bazen buradan keman bakıyorlar. BEKTAŞ: Bu işin dergimizle paralel bir açısı var. Evet, çok güzel bir etiket oluyorsunuz ama bunun derinliğinde neler yaşandığı ve çekilen sıkıntıların ne olduğu bilinmiyor. Bu etiketin devam etmesi, bu çarkın dönmesi için de topluma ve devlete düşen görevler var. Sizin sektörünüzde devletten beklentileriniz nedir? KÜÇÜKKAYA: Biz burada kendi yağımızla kavruluyor ve üretim yapıyoruz. Aç kalmayacak kadar kazanıyoruz ve 10 kişi buradan ekmeğini kazanıyor. Ancak bu işte öyle çok paralar kazanılmıyor. Boş da oturmuyorum. Arada sırada Türkiye içinden müzisyenler gelip sipariş de veriyor. Bu açıdan baktığınızda sizin sorduğunuz sorudaki gururu duyuyoruz. Mesela konserlere gittiğim zaman, ürettiğim sazların konser alanında kullanıldığını görünce de apayrı bir gurur duyuyorum. Bu gurur da devam etmemiz gerektiği duygusunu uyandırıyor. Zaman zaman bırakmayı düşünmedim değil ama işte bu gururlar bırakmamamızı sağlıyor. İşte bu büyük bir sorundur. Genellikle çarkın nasıl döndüğünü pek bilen olmaz. Ve sanki buradan çuvallar dolusu para kazandığımız düşünülüyor. Sizin de dediğiniz gibi fabrika gibi zannediyorlar. İhale Kanunu’nun değiştirilmesi gerekiyor. Birçok laboratuvar, orkestra ve üniversitelerin Müzik Bölümleri var. Bunlar zaman zaman müzik enstrümanı ihalesi açıyor. Bu ihaleler neticesinde en ucuz veren yani Çin malları veriliyor. Sorun bu. Sadece Küçükkaya olarak değil, İstanbul’daki küçük yerler de birleşerek bu sektörü geliştirebiliriz ama ürettiğiniz ürünü satamayınca veya zarar ettiğiniz zaman üretim kapasiteniz azalıyor ve hatta bitiyor. Bence Türk Devleti önce Türk Malına değer vermesi lazım. Yani ihalelerde Türk Malı olması şartı yer alacak. Böylelikle ithalatın da önü kesilmiş olacak. Ve bu sektörün önü açılır. Konu yalnız müzik aletleri sektörü değildir. Diğer sektörlerde de Türkiye’de üretilen ürünlere öncelik tanınması gerektiğini düşünüyorum. Şu anda bakıyorsunuz her tarafta Çin malı var. Kullandığı müzik aletlerinin nerede üretildiğine müzisyenler karar vermiyor BEKTAŞ: Sayın Küçükkaya, bu kapsamda sizin üniversitelerle görüşmeleriniz olmuyor mu? KÜÇÜKKAYA: Kullandığı müzik aletlerinin nerede üretildiğine müzisyenler karar vermiyor ki! Üniversitelerin açtığı ihalelerde ve müzisyenlerin hangi sazı kullanacağına müzisyenlerin kendisi karar vermiyor. Orada bir İhale Heyeti var ve o heyet de kanun gereği ucuz veren firmanın sazlarını alıyor, bu alımı kabul ediyor. İhalelerde sazın el yapımı olması gibi diğer özellikleri yazıyor ama Çin malı da olsa el yapımıdır; saz başka türlü üretilemez, başka bir yapım da olsa el yapımıdır. Şartnameye bakıyorsunuz tamir garantisi istiyor ancak ihaleyi kazanan firma üretici değil mağazacı. Bir mağazacı size o müzik aletlerinin nasıl garantisini verebilir ki! O firmanın atölyesi mi var, hayır. Mağazacı; ticaret yapıyor; alıyor ve satıyor. Bütün şartnameyi de imzalıyor. Sazlar ihale sonrasında alınıyor, bir yıl içerisinde de o sazlar hurdaya çıkıyor ve üniversitenin verdikleri paralar da boşa gitmiş oluyor. Paraların boşa gitmesinin yanında konservatuarda okuyan öğrencilerin kaliteli uygulamalı bir eğitim de alamamış oluyorlar. Bildiğim kadarıyla o sazlar çöpe atılıyor ve çocuklara kendi sazlarını kendilerinin almaları söyleniyor. Göller Bölgesi Aylık Hakemli Ekonomi ve Kültür Dergisi Ayrıntı/ 17 Dikkatinizi çekerim, üniversitemizde müzik bölümü de var. Güzel Sanatlar Fakültemiz var. Ben, yıllar önce üniversitemize, hatta Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi kurulmasından önce, burası sadece bir fakülte iken ‘Çalgı Yapım Bölümü’ kuralım diye öneride bulundum. Çünkü Türkiye’de akademik olarak İstanbul’da, İzmir’de ve Eskişehir’de yani 3 tane yer var. Yaylı sazlardan, her türlü sazın yapımı için bir bölüm açılmasını söyledim ve Türkiye’de böyle bir sektörün olmadığını vurguladım. Avantajımız, o üç şehirde her şey teorik olarak, kitaplardan anlatılıyor. Siz ne kadar okursanız okuyun evet yapımını teorik olarak öğrenirsiniz ama uygulamaya gelince öyle olmuyor. Çünkü bu iş el emeği- pratik ister. Siz teorik olarak yaylı sazların yapımını öğrenebilirsiniz, hatta bunun için konferanslar da verebilirsiniz. Pratikte ise başarılı olmanız çok zor çünkü bir anlamda yap-boz gibidir bu tür müzik aletlerinin imalatı. Biz de Türkiye’de olmayan bir şeyin Burdur’da açılmasını, Süleyman Demirel Üniversitesi Burdur Fakültesinde bu bölümün kurulmasını ve elimizden gelen desteği vereceğimizi söyledik. İlgilenmediler. İlgilenenler de orf aleti imalatının kurulması gibi ciddiye almayan cevaplar verdi. Ben, atölyemizin Burdur’da olduğunu ve zaman zaman öğrencileri atölyemde ağırlayıp, imalatın pratiğini gösterebileceğimi belirttim. Bizim malzemeyi temin etmemiz durumunda üniversitemize bir döner sermayenin oluşacağını ve üniversitenin de bundan gelir elde edeceğini söyledik. Ve hatta bu öğrenciler mezun olduktan sonra devletin kendi müzik aleti alımlarında bu öğrencileri kullanabileceğini, devletin müzik aletlerini bu öğrencilerin imal edeceğini de ekledik. Böylelikle ne Avrupa’ya ne de Çin’e gitmeye gerek kalacağını söyledik, önerdik. Sanırım üniversitemiz buna, müzik enstrümanı yapmayaçalmaya pek sıcak bakmadı. BEKTAŞ: İhale Kanunu nedeniyle öğrencilerin hem kaliteli eğitim almaları önleniyor hem de satın alınan sazların çöpe atıldığını mı söylüyorsunuz? İlimizdeki Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi’nin, sizin gibi fabrika düzeyinde üretim yapan ve Türkiye’de tek olan bir işletmeyle eşgüdümlü çalışması vicdani bir görevi değil midir? KÜÇÜKKAYA: Bunu söylüyorum ve burasının Çin’in hurdası olduğunu ekliyorum. Bakınız, Avrupa’da bu iş böyle değil. Orada, müzisyen ve bu sazları alacak olanlar en Göller Bölgesi Aylık Hakemli Ekonomi ve Kültür Dergisi Ayrıntı/ 18 yakınlarındaki imalathanelere gidiyor. Çünkü kullanılan sazın düşmesi, çatlaması, patlaması riski var. Bu açıdan bu riskler gerçekleşirse en yakınındaki imalathanelere gidiyorlar. Kırılan sazı Çin’e göndermeleri ihtimali yok. Bizim de Çin’e gönderme ihtimalimiz yok. Alınan sazları kullanıyorsunuz, bu riskler oluştuğunda da çöpe atıyorsunuz. Bence bu şekilde olması yanlış. Asıl sorun bu. Vicdani görev mi bilemem ama demin de söylediğim gibi, üniversitemizin müzik aletlerini alırken, hurdaya gönderilecekleri almaması kendi açısından daha iyi olacağını düşünüyorum. Bakınız, müzik aleti imalatı bölümü açılsa, o bölümü bitiren öğrencilerin illa gelip burada, Küçükkaya’da çalışması gerekmiyor. O öğrenci kendi atölyesini de kurabilir ve hatta biz buna yardım da ederiz. Yurt dışı pazar bulmaları konusunda biz yardımcı da olabiliriz. Bilemiyorum ama belki de böyle bir bölümü geleceği olmayan bir meslek dalı olarak da görüyor olabilirler. Buna Avrupa kültürü olarak bakabilirler ve belki de Türk kültürü olmadığını düşünebilirler. BEKTAŞ: Siyasilerin desteği yok mu? KÜÇÜKKAYA: Yok desem olmaz ama yeterli değil diyeyim. Burdur’a bir bakan gediğinde o bakanı görüyorum ya da ona keman hediye edip, etiketimi güncelliyorum. Bakan buraya atölyeme geliyor; ama ben Burdur için o bakandan ne isteyebilirim. Burdur için istemeliyim kendim için değil. Bunu düşününce de karışıklık oluyor. Türkiye’de bu açıdan bazı terslikler var. Demin söylediğim konuya dönersem, insanlar ucuz ve maliyetsiz bir ürün, bir müzik aleti isteyebilir ama insanlar istese de devletin bunu yapmaması ve bir yıl sonra hurdaya gönderilecek malzemeler almaması gerekir diye düşünüyorum. BEKTAŞ: Televizyon kanallarından belgesel çekmek için de geliyorlar mı? KÜÇÜKKAYA: Evet geliyorlar. En son ‘Kıyıdan Köşeden’ isimli bir programdan gelmişlerdi. Ben, bu tür programların, ülkemizin küçük yerlerinde, kasaba, köy ve küçük şehirlerindeki özgün değerleri ve güzellikleri daha fazla göstermelerini istiyorum. Bu tür programların çekimde Valiliklerin, Belediyelerin, Muhtarlıkların ya da Sivil Toplum Örgütlerinin bütçe ayırması gerekir. BEKTAŞ: Göller Bölgesinin ekonomik kalkınması ilgilendiren batı Akdeniz Kalkınma Ajansımız(BAKA) var. Bundan yararlanmayı düşünüyor musunuz? KÜÇÜKKAYA: BAKA ilk kurulduğunda, elime geçen tanıtım dergilerinde ‘Kırsal bölgelerde turizmi bütün seneye yaymak’ amacında oldukları yazıyordu. Bunu göz önüne alarak; “Biz otel kuralım. 3 yıldızlı bu otele kültürel bir bağlantı kurup, kurslar verelim. Bu işi Avrupa’da okullarda öğreticilerin gözetiminde bir haftalık kurslarla oluyor. Tahtadan, bir müzik aletinin yapılmasını gösteriyorlar. Çünkü buna meraklı insan çok fazla sayıda. Ben, bugün pek çok profesör, pek çok doktor tanıyorum ki evinde keman yapmaya çalışıyor. Bu otelde 10’a kişilik gruplara birer- ikişer hafta kurs verelim. Böylece hem Burdur’un kültürünü tanıtmak hem de o otelde ürettikleri sazı paketler içerisinde götürecekler.” diye düşündük ve bu düşüncemizi aktardık. Cevap olarak sıfırdan otel yapılamayacağını aldık. Dergiyi bir daha inceledik ve hiçbir sayfada sıfırdan otel yapamaz diye bir ibarenin olmadığını gördük. Sorduk, yapabilirsiniz cevabı aldık. Sonrasında BAKA’nın seminerlerine katıldık, semineri anlatan profesör sıfırdan otel olamayacağını, mevcut bir otelin genişletilerek olabileceğini, ek binalarla yapılabileceğini söyledi. Ben, 3 milyon TL’lik bir yatırım yapacağımı ve BAKA’dan 500 bin TL destek geleceğini söyledim. Kültürel açıdan sağlam bir adım atmak ve bu gaye ile Burdur’un turizmini geliştirmek için düşündüğümüzü söyledik. Otelimizdeki kurslara Türkiye’den ve Avrupa’dan insanların geleceğini, o insanların 10’ar, 15’er gün Burdur’da kalacaklarını ifade ettik. Bilfiil kültür elçisi görevini üstleneceğimizi söyledik. Ama olmadı. Sonrasında araştırıyoruz, görüyoruz ki BAKA’nın çok zengin firmalara zaten yapılan bir konuda destek verdiklerini ve o firma sahiplerinin de BAKA’dan gelen bu destekle son model araba aldıklarını gördük. Buna üzüldük. Misal 500 bin TL dedim, o parayı alan firmaların zaten buna ihtiyacı yok ki. Çünkü çok zengin firmalar. Uygulamada bir yanlışlık olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de olmayan bir uygulama idi. Şehir merkezine otel yapacaktık, bu otele ülke içinden ve yurt dışından gelen insanlar 15 gün konaklayacak, Burdur’dan alışveriş edip, Burdur’a para kazandıracaklar ve kurslarda ürettikleri ürünleri ülkelerine götüreceklerdi. Bu da ekonomik ve kültür turizmlerine büyük katkı sağlayacaktı. BEKTAŞ: Lisinia Yaban Hayatında yurt dışından gelen bazı öğrencilerin konaklayıp, çalışıp, ülkelerine geri dönmeleri gibi mi? KÜÇÜKKAYA: Evet o şekilde. Hatta benim heykeltıraş arkadaşım vardı, bir akademisyendi. O açacağımız otelde yalnızca müzik aletleri yapımı değil heykelciliği de ekleyecektik. Hobi kursları düzenleyip, genellikle bu kurslara katılan üst düzey insanları konuk edecektik. Buna resim gibi diğer sanat dallarını da ekleyecektik. Bunun gibi güzel bir düşünceminprojemin kabul görmemesi bende büyük bir kırgınlık ve moral bozukluğu oluşturdu. Oysaki BAKA da bu tür projelere ortak oluyordu. Bu açıdan BAKA’nın daha fazla turizme eğilmesi gerekir diye düşünüyorum. BEKTAŞ: Efendim, söyleşimizin sonuna geldik. Ziyaret ettiğimiz tüm yerlerde ortak bir son sorumuz oluyor, bunu size de sormak istiyoruz. Dergimize, dergimiz vasıtasıyla Göller Bölgesindeki okuyucularımıza bir mesajınız olacak mı? KÜÇÜKKAYA: İnsanlar, bir müzik aleti satın alacaklarsa ve viyolonsel, keman, kontrbas gibi müzik aletlerinden düşünüyorlarsa öncelikle bunun yapımından anlayan kişilerle görüşsünler. İlla bizden satın almaları gerekmiyor ama öncelikle o müzik aletinin nasıl üretildiğini bilen birisine danışsınlar isterim. Çünkü müzik aletleri çok nadirdir ve düştüğünde hemen kırılır, çatlar ve bir yerde tamir ettirmeleri gerekir. Tamir için de satın aldıkları yere ulaşsınlar ama satın aldıkları yer mağaza ise tamir ettirme şansları olmaz ve direkt çöpe atarlar, böylelikle o müzik aletine verilen para da boşa gider. Bir de satın alırlarken yerli malına, Türk malı olmasına özen göstersinler. Sizin vasıtanızla Almanya’dan burayı sıkça ziyarete gelen Sayın Rudiger Wolf’a da saygılar sunuyorum. Kendisi benim bu işi öğrenmemde katkı sağlamıştır. Göller Bölgesi Aylık Hakemli Ekonomi ve Kültür Dergisi Ayrıntı/ 19