Yeni Divriği Gazetesi SAYI-27(15.05.12)
Transkript
15 MAYIS 2012 SAYFA 1 SAYI: 27 İrtibat: yenidivrigigazetesi@gmail.com Prof.Dr. Mahir Tevrüz başkanlığında yapılan toplantı HABER: İhsan Çalapverdi FOTOGRAF: Mustafa Akgün Sayın Mahir Tevrüz’ün davetiyle bir araya gelen İstanbul’daki Divriğililer, 5 Mayıs 2012 günü saat 14.00’te, Taksim’deki Sivas Hizmet Vakfı İstanbul Şubesi’nde bir araya geldi. Divriği hakkında çeşitli görüş ve öneriler ileri sürüldü. Katılımcılar ve öne çıkan görüşleri şöyle: Prof. Dr.Mahir Tevrüz; Açış konuşmasında Divriği’ye birlikte neler yapabiliriz, devlet hastanesinin kadro sorununun çözümü için Ankara’da Sağlık Bakanlığı’nda yaptığı temasları, sağlık bilimleri yüksek okulu açılması, yurt konaklaması, turizm konusu, ulu camii ve çevresi ile ilgili konular üzerinde bilgi ve düşüncelerini açıkladı. Çekül Vakfı Başkanı Sayın Prof.Dr. Metin Sözen’den Divriği ile ilgili konularda destek almamız konuları üzerinde durdu. Nursuna Memecan; Konuşmasında Ulucami ve maden konusunun ön plana çıkması gerekliliği üzerinde düşüncelerini anlattı. Ulucami alan çalışması konusunda bakanlık nezdinde çalışmaları anlattı. Yeni yol güzergâhı konusu üzerinde konuşuldu. Yol güzergâhındaki değişiklik konusunu bakanlık nezdinde araştıracak.Divriği-Erzincan demiryolu hattı ve hızlı tren güzergahı konularıyla ilgili konular konuşuldu. Necdet Sakaoğlu-Ulucamii ve çevre koruması için Mengücek Alanı Sit Alanı olarak tescil edilerek Kültür Bakanlığı yetkisine bırakılması, Divriği’nin tarihsel konumu nedeniyle sınıf üstü ilçe statüsüne alınması, Divriği Konakları konusunda bilgiler verdi ve Ayan ağa Konağı’nın tamamının onarılıp konaklamaya açılmasının üzerinde durdu. Ulu Camii hakkında bilgiler sundu, köylerimizin tarihsel önemi hakkında bilgiler sundu. Alan yönetimi ile ilgili teknik bilgiler anlattı. Muharrem Yağbasan; Bu toplantıların devamlılığı üzerinde konuştu. Orhan Delipınar; Divriği’de konaklama konularına dikkat çekti. Mehmet Bıyık; Turizm ağırlıklı konular üzerinde konuştu. Nihat Şenol; Divriği’ye ulaşım yolu üzerinde konuştu. Yahya Bayar; Divriği’de yapılan yanlışlıkların tekrar edilmemesi konusunda görüşlerini ifade etti. Habil Yılmaz; Divriği’ye Divriklilerin sahip çıkması ve yolla ilgili görüşlerini ifade etti. Cafer Çelik; Göç, özelleştirme, hes santralleri konuları yönünde düşüncelerini ifade etti. Mehmet Tanrıkulu; Toplantıların devamını önerdi. Hüseyin Gülseven; Yol konusu, Divriği’deki tamiratların doğru yapılması üzerinde durdu. Erol Erçoklu; Yolun kısalması, maden rüsumunun alınması, turizm de alt yapı çalışmaları konuları üzerinde konuştu. Yusuf Ateş; Toplantıların devamını, gelecek olarak neler yaparız konuları üzerinde durdu. Alaettin Pancaroğlu; Turizm konusunda görüşlerini ifade etti. Sabahattin Ural; Divriği’ye havaalanı konusunu dile getirdi. Mehmet Soy; Gelecekte neler yapabiliriz ve turizm konusunda düşüncelerini ifade etti. Rıza Gürünlü; Çalışmalar için yol haritamızın olması, derneklerle müşterek çalışmaların yapılması konuları üzerinde durdu. İlhan Amca; çeşitli konular hakkında gerekli açıklamalarda bulundular. Yusuf Gürsoy; Nuri Demirağ araştırma merkezi kurulması, Divriği insan ve sermaye kaynaklarının çıkarılması, kalkınma modeli şekli üretilmesi, Abdullah Paşa Konağı tavan konularını ifade etti. Duran Önder-Yıllardır yapımı süregelen Arapkir yolu, kütüphane yapımı ve Cürek konuları üzerinde durdu İhsan Çalapverdi; Sivil toplum kuruluşların Divriği kalkınmasındaki katkısı, alan yönetim çalışmalarının devamı üzerinde durdu. Bekir Çoştanoğlu; Hemşerilerimizin ferdi çalışmalarla Divriği’ye katkı sağlamaya çalışıyorlar. Birlikte neler yaparız konuları üzerinde durdu. Toplantının sonunda gönüllülük esasına dayalı bir çalışma grubu oluşturuldu. BU SAYIDA RÖPORTAJ KONUĞUMUZ DİVRİĞİLİ HEMŞERİMİZ MİMAR HASAN BASRİ HAMULU 19 MAYIS’I İPTAL ETMEK YERİNE HALKA YAYMAK MUSTAFA TARAKÇI * 19 Mayıs Atatürk‟ü anma Gençlik ve Spor Bayramı‟nı zorlama gerekçelerle iptal etmek ve sembolik kutlamalara dönüştürmek yerine, bir kesimin eleştirdiği ve haklılık payı da olan despotik, faşizan, militarist görüntüsünü bertaraf edip, kısmen hıdrellez kutlamalarını anımsatan... ( Devamı s.8‟de) ÖNEMLE VURGULADIĞI HUSUSLAR ŞUNLARDI: -Divriği de rastgele bina yapılmamalı, -Divriği’de yapılacak her iş Belediye Meclisi’nin onayından geçmeli. Belediye Meclisi’nin de danışmanları olmalı. Fahri olarak danışman olacak çok hemşerimiz var. -Çarşı bizim kültür birikimimizdir. Dükkânlar başıboş bırakılmamalı, fonksiyon yüklenmeli. Bu konuda Kaymakamlık, Belediye, Vatandaş birlikte çalışmalıdır. ( Devamı Sayfa 5’te) ( Devamı Sayfa 5’te) * www.mustafatarakci.com Özgeçmiş 15 MAYIS 2012 SAYI: 27 SAYFA 1 ÜCRETSİZDİR malik ecder özdemir malik ecder özdemir 15 MAYIS 2012 SAYI: 27 SAYFA 2 YEŞİL YAPRAKLAR VE DİVRİĞİ SEVDASI İrtibat: yenidivrigigazetesi@gmail.com Kızının eğitimi için Eskişehir’de bulunan,boş zamanlarının bir kısmını seramik kursunda değerlendiren Divriğili Hemşerimiz, Gazetemizin Köşe Yazarlarından Şengül Duran Gençdal,bu birikimini Divriği’nin turizm hizmetine dönüştürdü. İstanbul’a bahar geldi. Bakmayın yağmurun durup durup yağmasına, Lodosa, poyraza onlar işin ayrıntıları... Ağaçlara, toprağa bakmak lazım.Çamların,selvilerin dışında, yaprak döken ağaçlar bir bir yeniden yeşile büründüler. 15 Nisan itibari ile başlayan bu küçük küçük yaprakçıklı yeşile bürünme 1 Mayıs itibari ile son şeklini aldı. Yapraklar tamamen açtı. Kimi ağaçlarda bu esnada dallarından bir şeyler yere kustu. Kışın birikmişlerini adeta dışarı attılar. Geçtiğimiz yaz Divriği’de eski kaymakam Sayın Salih Ayhan’la görüşen Şengül Hanım,çalışmaları hakkında bilgi ve örnekler sunar; aldığı olumlu tepki ve sipariş üzerine üretimine artarak devam etmeye başlar. Hazırlayıp Kaymakamlığa ilk parti olarak gönderilen el emeği göz nuru bu eserlerden örnekler görüyorsunuz. Amaç, Divriği’yi ziyaret edenlerin eli boş dönmemeleri yanı sıra, Divriğili herkesin evinin bir köşesinde bu eserlerden en az bir tanesinin yer alması. Şengül Hanım, Divriği’ye gönül veren herkesi bu ve benzer çalışmaya davet ediyor. Baharla birlikte bu ağaçlar gibi insanlarda kuruntularından husumetlerinden kindarlıklarından kurtulsalar; yaradılışlarından gelen “ İyi olma” hürriyetine bürünseler, iyiliğe güzelliğe barış ve kardeşliğe kucak açsalar ne iyi olur... Şu misafir sayılabileceğimiz dünyada, beraberimizde hiç bir şey alıp götüremeyeceğimiz şu dünya da sevgiye önem versek sevgiyi çoğaltmanın yollarını arasak ne iyi olur değil mi? Hiç bir şey için geç kalınmış değildir. Bu gazete sevgiyi bir güç olarak görür. Sevginin çoğaldığı yerde kötülüklerin azalacağına inanır. Genelde, dünya da barıştan Türkiye’de” tam bağımsızlık”tan, kardeşçe birlikte yaşamaktan, özelde de “Divriği sevdalılarını çoğaltmaktan” yanadır! Nerden nereye ağaçlar yeşerdi bizim Divriği sevdası depreşti. DEĞERLİ OKURLARIMIZ, LÜTFEN DİKKAT: YENİ DİVRİĞİ GAZETESİ OKUNMAYA DEĞMEYECEK HİÇ BİRŞEY YAZMAZ! Genel Yayın Yönetmeni ve Yayın Koordinatörü MUSTAFA TARAKÇI Mizanpaj: Mutlucan AYDIN Bünyamin ŞAHİN Halkla İlişkiler-Tanıtım: Ayla YERLİKAYA VERGİ DAİRESİ: Göztepe VERGİ KİMLİK NO: 8.230.105.579 15 MAYIS 2012 40 ÜLKE UNESKO HEYETİNİN 3 GÜNLÜK SİVAS ZİYARETİNİN BİR GÜNÜ DİVRİĞİ’DE GEÇECEK 17 HAZİRAN PAZAR GÜNÜ ONLARI YALNIZ BIRAKMAYALI M! SAYI: 27 SAYFA 2 ÜCRETSİZDİR 15 MAYIS 2012 SAYI: 27 KEMAL BEY’İN YERİNDE OLSAM NE Mİ YAPARDIM? Hürriyet Gazetesi Köşe yazarı Ahmet Hakan, yabana atılacak biri değil. En çok okunanlardan. Kendini geliştirmiş biri; dingin, derin düşünceli... Yıllardır yaptığı “tarafsız Bölge” programı ile yüzlerce insanımızı çok değişik konularda dinlemiş, kendini geliştirmiş biri. Geçenlerde, “İyi bir insan iyi bir lider olabilir mi?”deyip bir analiz yapıyor. Kemal Kılıçdaroğlu’nu ele alıyor. Onun hakkında Olumlu olarak; -Çok kibar ve anlayışlı bir insan, -Tevazu sahibi, -Kindar değil, -Tamahkâr değil, Olumsuz olarak da; -Radikal çıkış yapabilme cesaretinden yoksun, -Topluma umut verecek büyük bir hikâyeye sahip değil, -Gündemi tayin edemiyor, -Kendi tabanını dönüştürme azim ve yeteneğine sahip değil, -Ezberi bozamıyor, diyor ve yazısını bitiriyor. Kemal Bey’in herkese cevap verecek hali yok! Ben Kemal Bey’in yerinde olsam ne mi yaparım? İşte size ilk aklıma gelenler: 1. Kürt Sorununun çözümü için yalnız Güneydoğu’da değil Türkiye’nin 7 bölgesinde Eyalet Sistemine geçer, Yerinden Yönetimleri güçlendirir, Genel Meclis’in Ankara’da daha büyük işler için çalışmalarına devam edeceğini bildirirdim. 2.Atatürk zamanındaki Türkçe İbadet’e dönüleceğini ancak, Kahire’de, Bağdat’ta, Şam’da yani bütün Müslüman ülkelerde aynı olsun diye Ezan’ı Arapça okutmaya devam ederdim. Bunun yanı sıra haftalık mesai günlerini yeniden düzenler vatandaşın Cuma namazını rahat bir şekilde kılması için Cuma öğleden sonraları tatil eder onun yerine cumartesi öğlene kadar mesai yaptırırdım. 3.Herkesin ortalama 3 çocuk yapmasını tavsiye eder ancak, 3 çocuktan fazla yapanlardan ilave eğitime ve sağlık harcamaları için katkı payı alırdım.(Güneydoğu gerçeği) 4.Yerli Malı kullanmasını teşvik etmek adına, Kamu Kurum ve Kuruluşların yapacağı ihalelerde %10 pahalı da olsa yerli malı alımını zorunlu kılardım. 5.Her Kaymakamlığa 3 adet traktör, 1 adet biçerdöver dağıtır, ekilmeyen tarla sürülmeyen bahçe bırakmazdım. Ürünleri DMO’da toplar, isteyenlerin icarını da verirdim. 6.Diyanet İşleri Başkanlığını lağveder, imam maaşları ve başka giderleri cami cemaatinin ödemesi yoluna giderdim ( Alevilerde olduğu gibi). Ancak, Haç ibadetinin düzenli yürümesi için Dışişleri Bakanlığı bünyesinde ilave bir Daire başkanlığı ihdas ederdim. 7.Yıllık geliri 3 milyon liradan fazla olanların gelirlerinin % 50’sini vergi olarak alırdım. Sevgili Ahmet Hakan, Saygı değer okurlar nasıl, Kemal Bey bunları söylese heyecanlanmaz mısınız? Ezberiniz bozulmaz mı? Olmayacak şeyler mi? 15 MAYIS 2012 SAYI: 27 SAYFA 3 İrtibat: yenidivrigigazetesi@gmail.com İSTANBULDA İNSANLAR BARUT GİBİ Hafta içi bir gündü Söğütlüçeşme Metrobüs İstasyonundan Zincirlikuyu’ya gidiyorum, sabah mesai gidişi ,Metrobüs tıklım tıklım. Ben durakta iki metrobüsü göndermiş üçüncüsüne ilk binenlerden olmuş ve bir koltuğa oturmuştum. Orta kapı arası sahanlık, iğne atsan yere düşmeyecek kadar doluydu. İnsanlar birbirine olabildiğince yanaşmıştı. Nefes alış verişler bile duyulacak cinstendi. Hemen biraz önümde 28-30 yaşlarında siyah güneş gözlüklü, kulaklarında kulaklık müzik dinleyen bir genç ve onun da hemen yanında çıtı pıtı cinsten bir genç kızımızda aynı şekilde kulaklıktan müzik dinliyordu. Gazete, kitap okunması tavsiye edilse de doğrusu o şartlarda mümkün değildi. Genç adamın müziği onun kulaklığından dışarı taşıyor çevresindeki herkes tarafından duyuluyordu. Müzik herkesin sevebileceği cinsten değildi. Rock müzik türünden bir şeydi. İki üç durak geçince yanımda oturanda oflama puflama, ayakta duranlarda bir boyun bükmeler görür oldum. Nihayet ayaktaki patladı. - Yeter be kardeşim kes şu müziğin sesini seninle beraber biz de dinlemek mecburiyetinde değiliz! Müzik dinleyen genç modern külhanbeyi görünümüne rağmen olabildiğince nazik bir tarzda; - Tamam kardeşim, ne kızıyorsun kes diyorsan keseriz müziği sevmiyorsan o senin sorunun! Yanımdaki muhalif de lafa karıştı: - Tabi keseceksin! Sabah sabah kafamızı kazan ettin, nedir bu müzik böyle. Halk müziği desen değil sanat müziği desen değil. Müzik dinleyenin diğer yanında balıkçı kazağı, Karadeniz şivesi ile 60lı yaşlarında biri: - Ne bu sinir sabah sabah müzik sesi vardı, kes dediniz kesti susalım artık. İlk itirazcı ayaktaki yolcu: - Susarsan sus beyefendi ne bu vurdumduymazlık,açmış müziğin sesini kendisi ile beraber herkes dinliyor. Nerede yaşıyoruz, saygılı olmak lazım. Ben mecbur muyum onun müziğini dinlemeye. Kulağında kulaklık olan delikanlı “ Tamam artık, kapatalım artık susar mısınız” dedi. Bu kez ben devreye girdim.: - Her halde sorun belediyede, metrobüs de alçak sesle bir müzik yayını olsa fena olmaz. Örneğin sanat müziği, bu kavgalar da sanırım yaşanmaz. Dedim Her kes olup biteni iç dünyasında analiz ederken çok geçmedi metrobüsün arka kapısı bölgesinde çığlık atan bir kadın sesi yükseldi. - Ne terbiyesiz adamsın sen durak gelince inersin sürtünmenin âlemi ne! - Ne sürtünmesi kardeşim, rüya mı görüyorsun sıkışık vaziyetteyiz dokunduysak sürtünme mi oluyor. Bu konuda ki atışma düşük sesle biraz daha devam etti, derken 15dk bitmiş metrobüsümüz Zincirlikuyu’ya yanaşmıştı. İstanbul’da bir gün böyle başlıyordu... SAYFA 3 Divriği ne vaatler görmüş!? Geçenlerde Beyazıt Devlet Kütüphanesi’ne uğradım. Eski Yeşil Divriği Gazetelerini istedim. Getirdiler. Sayfalarda geziniyorum, karşıma ilginç bir haber çıktı sizinle paylaşmak istedim: “ Sene 1969, Divriği’den bir heyet Ankara’ya gidiyor, Divriği için bazı kapıları çaldıktan sonra son olarak Başbakan Süleyman Demirel’e çıkmayı başarıyorlar. Demirel onları dinliyor. En çok konuşan da Sayın Hayber Bozkurt. Divriği’ye demir çelik fabrikasını kurulmasını istiyorlar. Demirel, “ Dördüncü mutlaka sizin.” Demiş. Hatırlatmışlar,” Sayın Başbakanım daha üçüncüsü kurulmadı dördüncüsü sizin diyorsunuz!” Demirel’de cevap hazır: “ Bu memleket daha çok demir çelik fabrikası kaldırır. Üçte yapılır dört de beş de” der.( 3. Demir çelik fabrikasının temelleri 3 Ekim 1970 de İskenderun’da atılacaktır.) Malumunuz birinci demir çelik fabrikası Ereğli ikincisi Karabük’e yapılmıştı. Ereğli genelde sac, Karabük de çubuk demir ve ray üretir. İskenderun’da da her ikisi birden üretilmektedir Yeni Divriği İnternet Gazetesi eski sayılarını okumak için www.mustafatarakci.com Sitesini tıklayınız. ÜCRETSİZDİR 15 MAYIS 2012 SAYFA 4 SAYI: 27 DİVRİĞİ ÖDP ÖRGÜTÜNDE NÖBET DEĞİŞİMİ İrtibat: yenidivrigigazetesi@gmail.com NÜKLEER SANTRAL ÖDP Divriği İlçe Örgütü 29.04.2012 tarihinde parti Lokali’nde 7. olağan kongresini gerçekleştirdi. Kongrede parti üyelerinin katılımının yanı sıra DKÖ ve parti dostları da katıldılar. Divan Başkanlığına Satılmış Karababa Kılıç, Divan Kâtip Üyeliklerine Dilek Gençdal ve Tekin Dinçer seçildiler. İlçe Başkanı Muharrem Asil yaptığı konuşmada ülkenin içinde bulunduğu zor koşulları AKP’nin ülkede sivil diktatörlük yaptığını muhalefet etmek isteyen tüm kesimlerin susturulduğunu ve AKP ye karşı toplumun tüm muhalif ve ezilen kesimlerinin ortaklaşa mücadele etmelerinin bir zorunluluk olduğunu anlattı. Divriği Belediye, yerel sorunlarıla ilgili, Başkanın seçimler öncesi vaatlerinin hiçbirini yerine getirmediğini, yaptığı en önemli işin Belediye’nin mal varlıklarını satmak, Pazar yerini göçebe çadırına dönüştürerek Pazar esnafı ve halkı perişan etmek olduğunu söyledi. Yapılan oylama sonucunda tek liste ile girilen seçimde; İlçe Başkanlığına Güzel Karayılan, Yönetim Kurulu Üyeliklerine; Yasemin Erdoğan, Ali Gençdal, Teyyar Kaya, Hüsnü Coşkun, Hüseyin Ercan ve Ali Kaybaki seçildiler. Enerji bakanı Taner Yılmaz, Fikret Bila’ya anlatıyor; “Çin’de Türkiye’de nükleer santral kurmaya adaydır. Rusya ile Aktütün nükleer santrali konusundaki anlaşmamız sürüyor. Bizim üç nükleer santrale ihtiyacımız var. ABD ile bu konuda işbirliği yapma mamızın nedeni politik ayrılık değil stratejik. ABD nükleer santral ihalesinde bizim arzu ettiğimiz şekilde düşünmüyor. Biz eğitimde, yapımda ve sökümde ortaklık istiyoruz. Dünyanın nükleerden vazgeçtiği doğru değil. Şuanda 67 nükleer santralin yapımı sürüyor. Dünyada 442 tane nükleer santral var. Bunların yarısı ABD, Japonya ve Fransa’da. ABD ‘DE 107 nükleer santral var. Bize yapılacak nükleer santral üçüncü nesil ileri teknoloji olacak, ömrü de 60 yıl. 2071’e kadar problem olmayacak. Nehirler, denizler kirlenecek diye bir şey yok. Paris yakınında 4 nükleer santral var. Loire nehri üzerinde de 14 reaktörleri var nehir kirlenmiyor.” Önemli konu bilginiz olsun istedik... 2 SİVAS MİLLETVEKİLİ, DİVRİĞİ BELEDİYE BAŞKANI VE 3 BAŞKAN DİVRİĞİ SORUNLARI İÇİN ANKARA’DAYDILAR Sivas Milletvekilleri Nursuna MEMECAN, Hilmi BİLGİN, Divriği Belediye Başkanı Hakan Gök, Divriği Taşıyıcılar Kooperatifi Başkanı Nurettin ÖZBEK, Sanayi Sitesi Kooperatifi Başkanı Vedat BAHRA, Divriği Kültürel ve Doğal Varlıklarını Koruma Güzelleştirme ve Tanıtma Derneği Başkanı Salim Altun 10.05.2012 günü, Ankara’da, Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarı Habib Soluk’u makamında ziyaret ettiler. Toplantıda öncelikli olarak Divriği şehir içi geçiş yolunun durumu konuşuldu. Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarı Habib SOLUK yolun Divriği’nin dokusuna uygun olarak kilitli parke taşı ile kaplanacağını ve çalışmaların hemen başlayarak Haziran ayı ortasında sonuçlanacağını söyledi. SOLUK ayrıca Sanayi esnafının adeta çilesi haline gelen sanayi içi ve etrafı yollarının da asfaltla kaplanacağının da sözünü verdi. Başkan Hakan GÖK ve yanındaki heyet daha sonra D.S.İ Genel Müdürlüğüne giderek İçme suyu hakkında Genel Müdür ve Yardımcısı ile görüşerek bilgiler aldılar. Projelerin D.P.T’ye gönderildiğini söyleyen yetkililer en kısa zaman da projenin hayata geçeceğini beklediklerini belirtiler. CHP İstanbul İl Kongresi 13 mayıs 2012 Abdi İpekçi Kapalı spor Salonu‟nda yapıldı. Saat 10.00 da başlayacağı duyurulan kongre, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu‟nun saat 13.00‟te Ankara‟dan uçakla gelip katılmasıyla başladı. Divan Başkanlığını Milletvekili Engin Altay „ın yaptığı, veciz konuşmasının sonunda yukarıdaki cümleyi söyledi: “CHP kimsenin malı değil ama sahipsiz de değil.” Sayın Kılıçdaroğlu kürsüye bağlı kalmadan yaptığı konuşmada olabildiğince rahattı. Liderlik vasıfları daha da gelişmiş durumdaydı. İktidar partisinin icraatlarına, Sn. Başbakan‟ın hatalarına ve CHP‟nin mecliste neler yaptığından uzun uzun söz etti. Kılıçdaroğlu‟nun konuşmasında kayda değer cümleler şunlardı: 15 MAYIS 2012 SAYI: 27 -Siyasal demokrasi yalnız halkça bölüşmek değil, Yeni CHP anlayışında önce üreteceğiz sonra halkça bölüşeceğiz. -Sosyal Demokrasinin bir diğer özelliği, örgütlü olmaktır. -Halkın vicdanı esastır. Onun değerine inanacak ve saygı duyacağız. -Değişmeden, dönüşmeden yana olmalıyız. Düzenden yana olanlar değişime karşı olurlar. -Yeni anlayışımızda “insan” bütün politikalarımızın merkezinde olacaktır. -Evrensellik esastır. Evrensel değerlere saygı duyacağız. -Küreselleşme bir gerçektir. Ama buna boyun eğmeyeceğiz. -Siyaseti ahlaklı yapacağız. CHP halkın cebine el atmaz. -Devlet fabrika yapmaz derler. Biz Anadolu’da özelleştirme yapmayacağız. Gerekirse fabrikaları da devlet olarak yapacağız. SAYFA 4 “CHP hiç çalışmıyor, söylemi doğru değil.” Sayın Kılıçdaroğlu, bir saate yakın konuşmasında çok şeylerden bahsedip, son günlerde gündemi önemli ölçüde işgal eden “anayasa” ve “başkanlık Sistemi”nden bahsetmemesi dikkati çeker bulundu. Genel Başkan’dan sonra çok sayıda kongre delegesi5-10 dakika süreyle konuşma yaptılar. Bu konuşmacılardan biri de hemşerimiz Diş Tabibi Hüseyin Özkahraman’dı. Konuşmacılardan bazıları 15 milyonluk İstanbul’da kongre salonunun dolu olmamasından yakındılar. Bir ara küçük de olsa arbede çıktı.”Çarşaf liste” yönteminin kullanıldığı, Ali Özcan ve Oğuz Kaan Salıcı ’nın yarıştığı seçimde İstanbul İl Bşk. lığını Oğuz Kaan Salıcı kazandı. ÜCRETSİZDİR 15 MAYIS 2012 SAYI: 25 SAYFA 5 İrtibat: yenidivrigigazetesi@gmail.com Basri Bey, rahmetli Abim Avukat Ahmet Tarakçı ve amcamın oğlu Hüseyin Tarakçı’nın Sivas 4 Eylül Lisesinden sınıf arkadaşı. İsmimi duyduğunda ilk sıcaklığın buradan geldiğinden söz etti. Randevulaşıp Beşiktaş- Maçka arasında Akaretler yokuşu sonunda İnönü Parkı yanındaki mimarlık büro/dairesine gittiğimde bir kaç dakika içinde kaynaşıp 40 yıllık dost olduk. Divriği’de kırk yıldan daha önce yaşadığımız o güzel çocukluk ve ilk gençlik yıllarının samimiyeti sıcaklığı bize bu imkânı verdi. Kendisinin de ifade ettiği gibi biz 50li yaşların Divriği kuşağı çok güzel çocukluk günleri geçirdik. Ulu Camii önü dahil. Bulduğumuz her alanda top peşinde koştuk; misket, aşık oynadık; gazoz kapağına yassı taş bulamazsak eski terlik attık . Annelerimizden biri elinde havlu ile çıkıp geldiğinde ayrım yapmadan hepimizin yüzündeki teri ayrı ayrı siler kuruturdu. İşte bu sıcaklık ilk dakikadan itibaren kendini hissettirdi. “ Mustafacığım seni gıyaben çok duydum ama doğrusu pek tanıma fırsatım olmamıştı.” Deyince kendi geçmişimden kısaca söz ettim: Divriği’de Nuri Demirağ Ortaokulu bitirdikten sonra, 1970de Kuleli Askeri Lisesi sınavını kazanıp gittim. Oradan Harbiye Harp Akademisi, derken Kurmay Subay olarak muhtelif görevlerde bulunduğumdan; son olarak da Beyrut’ta iki yıl Askeri Ataşelik yaptığımdan, oradan dönüşte alay komutanı olarak Konya’da görev aldığımda nihayet Generallik kısmet olmayınca meslekte sonunda kadar beklemeyip 3 yıl önce emekli olduğumdan bahsettim. Bu kararımda da daha binbaşı rütbesindeyken dışarıdan Hacettepe Üniversitesinde Cumhuriyet Tarihi Doktorası yapmamın etkisi olduğundan,8 yıldır da Yardımcı Doçent olarak bir üniversitede öğretim üyesi olarak görev yaptığımdan söz ettim. Sevinci gözlerinden okunuyordu. O da söze çok samimi olarak “ Babalarımız komşuydu. Sen Kalaycı-Bakırcı Yusuf Usta’nın Oğlusun ben de demirci Çolak Ömer’in” dedi. - Çolak mıydı Abi rahmetli, dediğimde. Yok dedi. “ Solaktı da herkes ona çolak derdi. Beraberce gülüştük, o günlere gittik, babalarımızı özlemle hatırladık derken, ben röportaj için önceden tespit ettiğim beş soruyu arka arkaya okudum: 1- Basri Hamulu’yu mimar kimliği ile tanıyor bunu biraz açabilir miyiz? Çocukluğunuzdan başlayarak bugünlere kadar kısa da olsa bir öz geçmiş taraması yapar mısınız? 2- Mimarlık şaheseri Divriği Kültür Mirası’na ait bir eseri bünyesinde barındıran Divriği’den yetişen bir mimar olarak neler söylemek istersiniz. Divriği’nin mimari zenginliği sizi biraz yük altında bırakmıyor mu? 3- Divriği’nin eski mimari tarzını son zamanlarda bozuyor gibiyiz. Polis lojmanları karayolu üzernde 5 katlı yapılaşması, Uluzar da apatrman daireleri, TOKİ’nin yapacağı modern tarzda binalar. Divriği’nin tarihi dokusunu biraz bozmayacak mı? Eski Divriği Yeni Divriği mi diyeceğiz? Sizce ne gibi tedbirler almak lazım. En azından yeni kamu binalarına ve turistik tesislere Selçuklu mimari tarzı zorunluluğu mu getirmeli 4- Divriği de önümüzdeki süreçte otobüs terminali pazar yeri yapımı Cumhuriyet Meydanı düzenlemesi gibi önemli faaliyetler var. Bu konulardaki görüşleriniz neler olabilir? 5- Son olarak da sizin şu “ Cennetin Kapıları” hikayesini anlatır mısınız? Ne güzel oldu, sizin sayenizde Kültür Bakanı, Başbakan Divriği’ye gitti yol yapım çalışmaları, içme suyu meselesi çözüm yoluna girdi... Sayın Basri Hamulu, çoğu kez televizyonlarda sorulan sorulara verilen yanıtlardan da tanık olduğumuz gibi . Kendisinden kısaca söz etmeyi müteakip uzun uzun son sorudan başlayıp. Cevap vermeye başladı. Divriği’de Selçuklu Mimarisi şaheseri Ulu Camii Kapılarından, Çarşıdan, Konaklardan söze girdi. Ses kayıt cihazımızı dinlerken tespit ettiğimiz önemli hususları siz değerli okurlarımızın da bilgisine sunmak istedim. Çünkü Basri Hamulu da çoğumuz gibi bir “ Divriği Sevdalısı” “mümkün olsa iki ayda bir gider hiç birşey yapmasam bile gördüğüm herkese Divriği’nin bulunmaz kıymeti ölçülmez mimari özelliklerinden bahseder toplantılar yapar. Konferanslar verir Divriği’nin kıymetini herkese elimden geldiğince anlatmak isterim.” Sayın Basri Hamulu neler söylemiş bir bakalım. - 1952 yılında Divriği Ulu Camii Mahallesi’nde doğdum. Babam, Demirci Çolak Ömer Lakabı ile tanınan Ömer Hamulu. Evimiz Ulu Cami’nin yakınlarında idi. Halen var olan Sadık Danacı İlköğretim Okulu’nun yeri bizim evin bahçesi idi. Babamın yanında kalfa dayanmazdı. Çok çalışkan biriydi. İyi bir ustaydı. Babamın övünerek ifade edeceğim bir başka özelliği de o gün için yetiştireceği işi alır, fazla iş gelince komşu demircilere gönderirdi. Babamın yapmasını ıslarla isteyen daha çok köylü vatandaşlarımız elindeki sapan kazma balta ne ise dükkanın içine atar giderdi. Bilirlerdi ki Ömer Usta ne yapıp edip onları akşama kadar yetiştirirdi. Babamın çalışma hızı yüksekti. Bende dükkanda körük çekmişimdir. Babamın çalışması ile ilgili bir hususu hatırlıyorum İyi demir bulmak kolay değil. İkinci Dünya Savaşı sonu Almanya’daki Amerikan Tankları’nın hurdası Kayseri’ye gelmiş; sökmüşler parça parça satışa çıkarmışlar. Babamda onların paletlerinden biraz almış; Palet çeliği çok dayanıklı ondan çift sapanı yapardı. O sapanları kullananlar, sapan demirinin hiç incelmediğini söylerlerdi. Hani sende hatırlarsın “ Zortlama” denilen sapan demiri tamir işi... Babamın terbiyesi ve çalışkanlığı ile büyüdük. Bizim evde ağaç dikim mevsiminde her pazar ağaç dikilirdi. Kayısı ve elma bahçemiz vardı. Ark suyu ile sulardık. Ark suyu Divriği için çok önemlidir. Mutlak surette korunması lazımdır. Birde şunu söyleyeyim hatırlarsın Ark suyu kimi mahallelerde yol kenarından, kimi yerlerden yolun tam ortasından kaldırım eğiminde göre akardı. Japonlar gelip görmüşler, hayranlıklarını ifade etmişler. 15 MAYIS 2012 SAYI: 27 ÜCRETSİZDİR SAYFA 5 15 MAYIS 2012 SAYI: 25 SAYFA 6 İrtibat: yenidivrigigazetesi@gmail.com Bir abim var inşaat müteahhidi, Divriği’de hazır beton işi yapıyor bende önermiştim. Divriği’de yapılan binaların sağlam olması için hazır beton önemli. Atatürk İlkokulu, Nuri Demirağ Ortaokulu sonra Balıkesir Öğretmen Enstitüsü... Önce öğretmen oldum. Keban Lisesi’ne tayin oldum. O günlerim sıkıntılı geçti. Balıkesir’de okuduğum Mustafa Necati Eğitim Enstitüsü kapısında “ Muallimler yeni nesil sizin eseriniz olacaktır” yazılıydı. Bizi orada çok iyi yetiştirdiler. Sanki Türkiye’yi biz kurtaracaktık! Ancak Keban’da beklediğimi bulamayınca moralim bozuldu. Başka şeyler yapmalıyım dedim yeni baştan üniversite sınavlarına girdim. İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümünü kazanıp orayı okudum 28-29 yaşlarında mezun oldum. 2 senede endüstrileşmiş yapı sistemleri üzerinde mastır yaptım. Divriği’de bizim çocukluğumuz muhteşemdi hepimiz çocukken biraz çalıştık. Siz de rahmetli babanızın yanında çalıştınız. Memur ve işçi çocukları da yaz tatillerinde bir dükkânda terzi, berber yanında çıraklık yapardı. Yani Divriği Okul arkadaşlığı, sokak arkadaşlığı bizi çok iyi yetiştirdi. Bizim bugün ki kültürümüz üzerinde Divriği Çarşısı’nın, çocukluğumuzun pozitif bir etkisinin olduğunu inanıyorum. Bir şey üzerinde özellikle durmak isterim. Bugüne de ders olsun isterim. Mimar olduktan sonra bu konuyu daha da önemser oldum: Biz çocukluğumuzda Ulu Camii önünde top oynardık. Topumuz sık sık o güzelim kapı bezemelerine çarpardı. Bizim umurumuzda değildi. Bundan daha da vahimi hiç kimse çıkıp “ Çocuklar Ulu Camii Kapısı, şurası burası çok kıymetlidir. Topu burada oynayıp onlara zarar vermeyin falan da demedi.” Ulu Camii’yi koruma onun kıymetini bilme kültürü anlayışı yerleşmemişti. Bugün de bu konuda arzu edilen seviyede olduğumuzu düşünmüyorum. Bu bilinci ne yapıp ne edip eğitimle seminerlerle panelle konferansla halka anlatmamız; Ulu Camii, Konaklar, Kümbetler ve Kalenin ne kadar kıymetli olduğunu tanıtmalı anlatmamız lazım . önce biz kendi varlığımızın kıymetini bilmeliyiz sonra turistin gelmesini beklemeliyiz. Bende mimarlığımın ilk yıllarında bunun bilincinde değildim. Mimarlıkta bir yere gelince babamın adına Divriği’ye bir şeyler yapmak istedim. Yaptığım işlerden kazandığım paranın bir kısmını bunun için ayırdım. Cebimde para Divriği’de Kaymakamlığa başvurdum. Ne yapabilirim dedim. Ulu camii kapılarında bazı taşların yıprandığını bazılarının düştüğünü gördüm moralim çok bozuldu. İstanbul’a geldiğim de Ulu Camii için bir şeyler yapmanın kararındaydım. Okulda hocam Prof. Dr. Doğan Kuban beni görür görmez 40 yıldan beri Divriği Ulu Camii ile ilgilenen Sayın Kuban “ Bunca yıldır kimse bana gelmedi. Divriği için ilk gelen, ne yapmalıyım diyen sen oldun.” Dedi. Doğan Kuban Hoca Divriği Ulucami’nin kapı taşları için önce durum tespiti adına konunun uzmanı bir fotoğrafçı bulmuş, valiye göndermiş çekim yapılsın teşhis konulmanın ilk aşaması olsun diye. Vali duymamazlıktan, görmemezlikten gelmiş. Benim bu konuda harcama yapabileceğimi görünce çok sevindi. Mimari fotoğrafçı lazım dedi. Bana bu konuda çalışanların isim ve telefon numaralarını verdi. Cemal Emden diye biriyle anlaştık. İskele kurdu ışıklandırdı. Gece 90°den kapıların fotoğraf çekimini yaptı. Amaç oymaların derinliğini ortaya çıkarmakmış. Fotoğraflar elimizde bir belge olsun diye yaptığımız bir işti. Allah korusun bir deprem olursa elimizde belgesi kalır dedik. Kuzey kapı yüksekliği 14,5 metre, biz alttan görüyoruz. Oysa kapı birebir cepheden yapılmış. Güzellikleri cepheden bakınca görebiliyorsun. İşte bu fotoğraflar o güzellikleri ortaya koyuyor. Bezemelerde çok fazla kültür birikimi vardı. Ulu Cami’yi yapan ustalar daha önce yaptıkları işleri geyik derisine çizmişler kalıbını çıkarmışlar. Onu bizim Ulu Cami kapısında uygulamışlar. O kalıplar içinde İran’dan, Hindistan’dan örnekler var. Bezemelerin hemen hepsi doğada birebir karşılığı olan objelerde değil. Ne öyle benzer bir kuş var nede tam ona benzer bitki var. O bezemelerde birazda mistik düşünce izleri var. O bezemelere Orta Asya kültür sentezi diyebiliriz. Bizim Ulu Camii kapı taş oymalarında, bezemelerinde böyle bir durum söz konusu. Bu fotoğrafları sergilemek istedim. Önce İTÜ’de sınıf arkadaşlarım desteği ile sergiledim. Ulu Camii’nin kuzey kapısını 7x12 ebadında fotoğrafını oraya taşıdık. 1,5 yıl orada kaldı ayrıca 150x240 ebadında başka ışıklı panolarımız da vardı. Burada Divriği Ulu Camii büyük fotoğrafı çok ses getirdi. O günlerde Mustafa Akgün’de Taksim metroda sergi salonunda “Divriği Günleri” hazırlıkları yapıyor, benden de yardım istedi, bende oraya gidip elimdeki bazı fotoğrafları asıyorum derken bu esnada Kültür Bakanı Ertuğrul Günay oradan geçiyormuş. Divriği Günleri yazısını görünce içeride ne var diye girmiş. O esnada beni Divriği ulu camii kapı resimlerini duvara monte ederken gördü, konuştuk. Teknik Üniversite’de ki sergiyi söyledim. Oraya gideceğiz dedim, ısrar ettim beni kırmadı arabasına bindik gittik. O büyük resmi görünce şunu söyledi.“ Bu resmi Başbakan’ın da görmesi lazım.” Dedi telefonumu aldı ben seni ararım dedi ayrıldık. Tesadüf bu ya 15 gün sonra telefon geldi. “ Başbakan geliyor çabuk yetiş.” dedi. Gittim ter kan içindeyim Başbakan’ı İTÜ Divriği Ulu Camii Kuzey Kapı fotoğrafını gösterdim. Beni Hoca zannetti. “ Hocam ne yapıyoruz” dedi. Kapıyı ayrıntıları ile anlattım. Çok çabuk algıladı ve şunu söyledi. “Divriği’ye gitmek farz oldu.” dedi. Ben hemen ilave ettim ama Sayın Başbakanım, Divriği’de bazı sorunlarımız var” dedim. Su ve yol problemimiz var dedim. Yolumuz yok ki Divriği’ye gidip bu eseri görsünler Sayın Başbakanım dedim. Oradan hemen Karayolları Genel Müdürünü aradı. “Divriği’nin yolları yapılsın” dedi. Kısmet bu ya biz de buna vesile olduk. Başbakan biliyorsunuz 3 ay gibi bir süre sonra Divriği’ye gitti. Bende gittim. Mustafa Akgün’le beraberdik. Sayın Başbakan Divriği’de otobüs üzerinden halka seslendi. Konuşmasını girişinde. “ Ben bir mimara İstanbul’da söz vermiştim, Divriği’ye gideceğimi söylemiştim, kısmet bu güneymiş” dedi. Tesadüfi güzel şeyler. Biliyorsun orada Belediye Başkanı da Divriği sorunları ile ilgili bir dosya verdi içme suyu çalışmaları böyle başladı. Elimde Divriği Ulu Camii ve Darüşşifa ile ilgili çok resim var. Kültür bakanlığı ile temasa geçtim. Bakanlık Müsteşar Yardımcısı Sivaslı Sayın Nihat Gül de çok yardımcı oldu. 75 bin lira ödenek ayırdılar. Divriği Ulu Camii resimleri ağırlıklı 4 bin adet kitap basıldı. 2 bin tanesini Kültür Balkanlığı ilgili yerlere dağıttı bizim de dağıttığımız yerler oldu. Şimdi elimde hiç kalmadı. (Devamı Gelecek Sayıda) 15 MAYIS 2012 SAYI: 27 SAYFA 6 ÜCRETSİZDİR 15 MAYIS 2012 SAYI: 27 SAYFA 7 İrtibat: yenidivrigigazetesi@gmail.com DİVRİĞİ BELEDİYE BAŞKANI SAYIN HAKAN GÖK İSTANBUL’DA DİVRİĞİ KÜLTÜRDERNEĞİ’Nİ ZİYARET ETTİ Ankara‟daki temaslarından sonra İstanbul‟a gelen Hakan Gök, ihalesi tamamlanan, hafriyat işleri başlatılan Divriği Kültür merkezi /Cem Evi için yardım ve destek sağlamak maksadıyla, ilk ziyaretini Beyoğlu‟nda Suriye Pasajı‟ndaki Divriği Kültür Derneği‟ne yaptı.10 Mayıs 2012 günü gerçekleşen bu ziyaret 19.00 da başladı. Dernek yöneticisi, üye ve Köy Dernek Başkanlarının bir kısmının katıldığı toplantıda Belediye Başkanı Hakan Gök;Divriği‟de gündemde olan önemli gelişmeler,Yeni Yapılan Hastanenin kadro sıkıntısı, yapımına henüz başlanan Cem Evi‟nin maddi destek ihtiyacından söz etti.Toplantıda söz alan diğer konuşmacılar, genel olarak Kültür Merkezi/ Cem Evi yapım konusunda olumlu görüş beyan ettikler.Benzer dayanışma gayretlerinin yaz aylarında yapılacak etkinliklerle de devam edeceği bildirildi. 15 MAYIS 2012 SAYI: 27 SAYFA7 ÜCRETSİZDİR 15 MAYIS 2012 SAYFA 8 SAYI: 27 DÜNYA MİRASI DİVRİĞİ Uluslararası önem taşıyan ve bu nedenle takdire ve korunmaya değer doğal oluşumlara, anıtlara ve sitlere “Dünya Mirası” statüsü tanınmaktadır. Son yıllarda hızla yok olma tehdidiyle karşı karşıya kalan eserleri korumak amacıyla UNESCO tarafından kurulan uzmanlar kurulu ülkelerdeki kültürel ve doğal değerleri belli kriterler ölçüsünde inceleyerek 1985 tarihinde Türkiye’den 3 eser Dünya Miras Listesine alınmıştır. 1-Sur içi İstanbul 2-Kapadokya 3-Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası Divriği Ulucamii ve Darüşşifası Unesco’nun Dünya Miras Listesine alınma kriterleri olan 6 unsurdan 2 kritere uygunluğu nedeniyle Dünya Miras Listesine alınmıştır. Sıra : 358 Niteliği: Kültürel Varlığın Adı: Divriği Ulu Camii Ve Şifahanesi Dünya Miras Listesine Alınma Tarihi : 6 Aralık 1985 Listeye Kabul Edilme Ölçütleri: C ( i ) ( iv ) Divriği eserinin Dünya Miras Listesine girmesindeki iki temel kriter: ( i ):Benzersiz sanatsal bir başarı ürünü olan bu kültürel mülkiyet, kendi içinde İslami mimarinin en güzel anıt yapılarından birini temsil eder. ( iv ):Divriği Ulu Cami’si, Anadolu’daki Selçuklukların camilerinden göze çarpanlardan bir tanesi olmakla birlikte ne avlusunun ne sıra sütununun ve de abdesthanesinin olmamasına rağmen (muhtemelen iklimin şiddetine bağlı olarak) bu kapalı alanda bütün dini görevler yerine getirilebilir. Hayırsever müessesesi şifahanesi de cömert yönetimiyle birlikte caminin bu listeye kabul edilme sebeplerinden DİVRİĞİ DEĞERLERİ Divriği, kardeşliktir , "bize gidelim"dir , "bizde yiyelim"dir , "bizde kalalım"dır... "Bende para var oğlum sen gel"dir.. Beraber dayak yiyip kahkahalarla seneler boyu hatırlamaktır... Sevgidir Divriği... İzmirli, İstanbullu gibi denizini boğazını değil, sebepsiz yere seversin Divriği’yi Tıpkı anneni sever gibi karşılık beklemeden... Annelerin oğullarını gönderirken "dikkatli ol oğlum" değilde , "kimseye bulaşma oğlum" dediği yerdir Divriği.. "Yanında kız arkadaşı var boşver"dir .. Divriği.. İçindeki Anadolu hamurunu kaybetmeyen tek büyük şehirdir... İşte bu yüzdendir ki; sizin orada dost dediklerinize, biz DİVRİGİi ' ta gardaş deriz..Beraber dayak yiyip seneler boyu hatırlamaktır. Sevgidir Divriği, İzmirli, İstanbullu gibi, denizi, Boğazı değil, Sebepsiz yere severiz Divriği’yi. Tıpkı Anneni sever gibi, karşılık beklemeden, Annelerin oğullarını gönderirken “dikkatli ol oğlum” yerine, “Kimseye bulaşma oğlum” dediği yerdir Divriği. İçindeki Anadolu Hamurunu kaybetmeyen Şehirdir. İşte bu yüzden, senin orada “dost” dediklerine, Biz Divriği’de “gardaş” deriz. biridir. Yeşil Divriği’m Doğum yerim Divriği’dir ili de Sivas, Ulucami’yi anlatsam, tarifle olmaz. Dağları demirdendir asla bükülmez, Havası gibi insanı sıcak Divriği’m. TAM MANASI İroni :Söylenen sözün tersini kastetme,alay sama Elit :Seçkin, Mütecanis :Bağdaşık, Teberru :Bağış, bağışlama, Muhafaza :Koruma, saklama, Mamafih :Bununla birlikte, Bahusus :Bilhassa, özellikle, Subaşı : Belediye reisi, komutan, Mıntıka: Bölge, belli, bir alan İçtima:Toplanma, İstibdat :Sınırsız monarşi, despotluk, Miadı dolmak: kullanım süresi bitmek, Demir raylar döşenmiş vadi boyunca, Fabrikaya Cevher yollar vagonlar dolunca, Koyunları Demirdağ eteğinde yayınca, Eksilmez süt, yoğurt, yağı yeşil Divriği’m.. sende bulur yirmi dört güzel Mahalle, Tarihi en güzel konaklar onlarda sende, Mengücekoğulları adını yazmış tarihe, Hep şanlıdır, geçmiş çağı Yeşil Divriği’m. Hiç eğilmemiştir başıda, Yeşil Divriği’m Halil ÇOLAK Halil Çolak 15 MAYIS 2012 SAYI: 27 İrtibat: yenidivrigigazetesi@gmail.com İBRETLİK MAHMUT ESAD BOZKURT “ATATÜRK İHTİLALİ” ADLI KİTABINDA ANLATIYOR …fes giymek bir mesele değildir. Fakat mesele fese bir kutsallık veren, onu çıkarıp atmayı mukaddesata hakaret sayan zihniyettedir. Şapka giymek, işte böyle sakat bir zihniyeti yerlere, çamurlara çalmak için gerekliydi ve gereklidir. Şapka giymekle, ilerlemelere mani olan bu kara engel söküldü, yıkıldı, yerin dibine geçirildi. Büyük yürüyüş yolları açıldı. Atatürk’e bir gün bu husustaki fikrini sormuşlardı: O sırada Musul işi aleyhimizde sonuçlandığı için rahmetli hayli sıkıntılı idi. Şu cevabı vermek cesaretinde bulundum: “Şapka giymek bu millet hesabına bir Musul fethinden üstündür. Atatürk hafifçe gülümsediler ve başlarını birkaç defa eğerek beni onayladılar.”(1) (1): Mahmut Esad Bozkurt Atatürk İhtilali, Kaynak Yayınları İST. S. 118 ATATÜRK EĞİTİM ALANINDA YENİLEŞMENİN ÖNDERİDİR Atatürk, büyük bir asker, büyük bir devlet adamı ve diplomat olduğu kadar, eğitim alanında da milletimizin çağ değiştirmesini, atılım yapmasını sağlayan büyük bir önderdir. Atatürk’ün milli eğitim konusunda gösterdiği ilgi ve bu konuda ileri sürdüğü görüşler incelendiği zaman, bu konuya adeta bir eğitim düşünürü gibi eğildiği, konunun bütün yönleriyle çok yakından ilgilendiği, çevresine milli eğitimin önemini anlatmak için her fırsatı değerlendirdiği, milli eğitimde göz önünde tutulması gereken amaç ve ilkeleri açıklığa kavuşturduğu görülür. Atatürk eğitim alanında yenileşmenin önderidir. Atatürk’e yıllar sonra “Cumhurbaşkanı olmasa idiniz ne olmak isterdiniz?” sorusuna: “Milli Eğitim Bakanı olarak eğitim davasına hizmet etmek isterdim.” Diye cevap vermesi, eğitimi millet hayatında ne kadar önemli etken olarak gördüğünün işaretidir. (2) (2): Turhan Feyzoğlu, Belirli Günler, 24 Kasım (www.meb.gov.tr) 05.08.2008 ANKARA SAYFA 8 ÜCRETSİZDİR 15 MAYIS 2012 SAYI: 27 SAYFA 9 Oysa bayramlar halkın bayramlarıydı ! Hele hele milli bayramlar halkın bilinçlenmesi, milli duygularının geliştirilmesi, millet olma bilincinin yükseltilmesi, vatan sevgisine bir nebze de olsa katkıda bulunmak için birer fırsattı. Oysa,her şeyin devlet protokolüne dönük yapılması ister istemez halkta otoriter devlet yapısına bir tepki oluşturuyor, devletin varlığı ve onu temsil eden hükmü şahsiyetler tepki çekiyordu. Kaymakam, halkın kaymakamı değil devletin kaymakamı, garnizon komutanı halkın komutanı değil, devletin silahlı gücünü temsil ediyordu. Sıkıcıydı, özgürlükleri kısıtlayıcıydı, sevimli değildi... Oysa bu günler var olmalıydı. Bugünler, imparatorluktan Cumhuriyete giden tarihimizin, tebaadan vatandaş olma demokratik gelişimimizin temel taşlarıydı. Bugünleri bu havada değil, herkesin şu veya bu şekilde katıldığı, başkasına göstermek için değil de bizzat katılarak yaptığı törenlere dönüştürmemizin daha isabetli olacağına inanıyorum. Nasıl mı? Örneğin; 19 Mayıs da bütün meydanlar, stadyumlar, sahiller, mahalleli için bayram yeri olmalı. Tek merkez değil çok merkezden kutlama, aynı an da yapılmalı. Bir köşede davul , zurna eşliğinde halaylar çekilirken diğer tarafta voleybol, basketbol , masa tenisi maçları yapılabilmeli… Bir diğer yan da güreş, eskrim gibi müsabakalar tertiplenmeli. Resim yapanlar, heykel yapanlar başka sanatlar için icra edenler sembolik olarak kendilerini gösterebilmeli. Yani spor, sanat, kültür, üretim elamanlarının kendilerini gösterdiği etkinlikler olmalı. Akşam, halk konserleriyle ikramlar yapılmalı. MUSTAFA TARAKÇI Alb. İrtibat: yenidivrigigazetesi@gmail.com Yrd. Doç. Dr./ Em. Kur. Alb. tarakci.mustafa@gmail.com 19 MAYIS’I İPTAL ETMEK YERİNE HALKA YAYMAK 19 Mayıs Atatürk‟ü anma Gençlik ve Spor Bayramı‟nı zorlama gerekçelerle iptal etmek ve sembolik kutlamalara dönüştürmek yerine, bir kesimin eleştirdiği ve haklılık payı da olan despotik, faşizan, militarist görüntüsünü bertaraf edip, kısmen hıdrellez kutlamalarını anımsatan, gençlerle birlikte tüm halk kesiminin katılacağı, fiilen rol üstleneceği veya varlığını hissettireceği “milli buluşmalar” haline getirmemiz lazım. 19 Mayıs, 23 Nisan, 30 Ağustos, 29 Ekim törenleri her sene birbirine benzer, resmi, soğuk , tek düze bir görüntü içinde kutlanan, olsun bitsin denen törenler havasına girmişti. Yurtdışında seyircisi olmayan voleybol, basketbol maçlarımızın TRT‟den naklen verilmesi gibi bu bayramlar da yerinde seyircisi olmayan, televizyon kameralarına çekim yapılması için düzenlenen suni seremoniler gibi algılanır oldu. Bunların içinde 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı en büyük milli bayram olarak daha kapsamlı ve daha katılımlı oluyordu. Ama o da her geçen gün rutin olmaktan kendini kurtaramadı... 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak zaten okulda kutlanıyordu.. 30 Ağustos asker bayramı olarak algılanıyor; Askeri tören geçişleri özellikle Ankara‟da yabancı misyon şeflerine „‟bizde şu şu silahlar var‟‟ gösterisine dönüşüyordu. Paraşütle protokol tribünü önüne iniş yapmak belki en renkli sahnesiydi. Ama o da tepki topluyordu. Çünkü her şey tribünlere oynanıyor, halk bir kenara itiliyordu. Bunun sonucunda halka şu bilinç aşılanmalı: İyi ki 19 Mayıs, 23 Nisan, 30 Ağustos, 29 Ekim yaşanmış; Bugünleri bize yaşatan başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere onun silah arkadaşları ve ecdadımız iyi ki varlarmış, Allah onlardan razı olsun. Mekânları cennet olsun… GEÇMİŞİNE SAHİP ÇIKMAYAN ULUSLAR GELECEĞİNİ İYİ TASARLAYAMAZLAR AHMET YOZGATLI Öğretmen (E) Divriği Tabiat Varlıklarını Koruma Derneği Bşk. Yrd. DİVRİĞİ ZİYARETİMİZ 30 Nisanda bir yakınımın düğünü nedeni ile Divriği’ye gittim. Gitmişken babadan kalan evimizin ayaz duvarı orta yerinden bel vermiş bari onu yaptıralım dedik. Ben bir usta tutar anlaşır yaptırırım diye düşündüm ama hiç de bizim bildiğimiz gibi değilmiş. Kasaplar çarşısında çay içerken yanıma Mamahar geldi laf duvardan açılınca. -Hoca belediyeye müracaat ettin mi dedi. Ben de ya ne müracaatı kendi arsam, içerisinde duvar ördüreceğim dedim. -Yok senin bildiğin gibi değil. Belediyeye müracaat edeceksin onlar evraklarını Sivas’a gönderecekler oradan KUDEP gelecek bakacak izin verirse yapacaksın yoksa hem para hem de hapis cezası var dedi. İster istemez belediye ye gittim bana tapunu, veraset ilanını, duvarın fotoğraflarını çekip getireceksin biz Sivas’a göndereceğiz izin gelince başlarsın dediler. Çarşamba günü ister istemez tapuya gittim tapu kayıt örneğini aldım,nufusdan aile vukaat örneği çıkardım bir de fotoğrafçı götürüp duvarın fotoğraflarını çektirip onlarla birlikte müracaat ettim. Cuma günü KUDEP elemanları geldi onları alıp eve götürdüm duvara baktılar bu duvarı aynen böyle aralarına tapan atmak şartı ile yapabilirsin izin gelince başla dediler.Ayrıca duvarın üst tarafı dedemin zamanından kalma bir metre kerpiç aynen böyle olacak dediler,Güler misin ağlar mısın? Evim tescilli değil kendi arsam üzerinde örecem ama anlatamadık gitti. 15 MAYIS 2012 SAYI: 27 Şimdi size iki örnek vereceğim halimize bakın: Abdullah Kırksekiz evlerinin ayazındaki duvarların üzerine yağmurdan etkilenmemek için zamanında tenekelerden koruma yapmışlar,tenekeler çürüdüğü için kaldırıp yerine kiremit koymuşlar anında gelip tutanak tutmuşlar cezasıda caba. Konak Lokantasını bilirsiniz o bina beton tek katlı yeni yapılan bir bina bitişiğinde birahane vardı. Birahane oradan kalkmış onlarda orayı kiralayıp lokantaya katmak istemişler,gelen müşterilerimiz lavabo önünde beklemesinler diye lavabo yaptırıyorlar belediye’ye de müracaatları olduğu halde cumartesi günü KUDEP gelip durduruldu.İşin garip tarafı tam karşılarında ki boşluk mezbahana gibi eski sökülmüş ardıçlar mı dersin? Tuğla yığıntısı mı dersin? B ir de briketten kulübe yıkıntısı var yani ne ararsan var. Aslında amaç çok güzel. Amaç Divriği dokusunu korumak ama uygulama hiç de öyle değil, kraldan daha kralcılar olmuşlar. Divriği Sivas yoluna gelince yolu yapan Kızılırmak şirketi hakikatten bayağı iş yapmış. Davutoğlu Yellice arsında, Yellice Yalnız söğüt arsında,Karasar keskin virajda,Pağram Odur arasında bayağı dolgu yapmış.Ayrıca Odur Divriği arasında da çok yerde hem dolgu hem de hafriyat işi yapmış ama nedense müteahhitler arasındaki çekişme nedeniyle mahkeme kararı ile Kızılırmak şirketinden alınıp Şimşekler diye bir şirkete verilmiş.Divriği de herkes Kızılırmak şirketinden övgü ile söz ediyor.Adamlar yaz kış demediler çalıştılar sadece 150 ye yakın kamyonları vardı makine parkıda çok genişti diyorlar. Yol çalışması bir aydır durmuş halde yeni şirketin gelip çalışmasını bekliyorlar bakalım ne zaman gelecek. Ama olan Divriği ye olmuş yol bitimi en az bir yıl geriye gitmiş durumda. İnanırmısınız sahipsiz bir memleketimiz var. Olan Divriği’ye oluyor. SAYFA 9 KRALDAN ÇOK KRALCI OLMAMAK LAZIM! ÜCRETSİZDİR 15 MAYIS 2012 SAYI: 27 SAYFA 10 ŞENGÜL DURAN GENÇDAL Divriği ÖDP eski İlçe Bşk zemheri_ilkyaz254@hotmail.com HIDIRELLEZ VE MARE NOSTRUM 6 Mayıs Hıdrellez umut ve dilek günü...Hıdrellez bayramı Ruz-ı Hızır(hızır günü).Rivayet odurki Hızırla İlyas buluşmuşlardır semada ve bütün dilekler yerine gelecektir.Hızır yaşam suyu (Ab-ı Hayat)içerek ölümsüzlüğe ulaşmış baharın bu güzel gününde aramızda dolanarak bolluk,bereket ve sağlık dağıtır.Hızırın uğradığı yerlere ve dokunduğu şeylere bereket vereceğine inalır bu amaçla ambarların,yiyecek dolaplarının ve para keselerinin ağzı açık bırakılır.Gül ağacına kırmızı kurdeleler bağlanır bozuk paralar toplanıp altına gömülür.Hayal ettiğiniz evin resmi çizilir gül ağacının dallarına asılır(mış).Mezopotamya,Anadolu,İran,Balkanlar,Orta Asya ve Doğu Akdeniz ülkelerinin bir çoğunda farklı uygulamalarla Hızır dan medet umulur.Hıristiyanlarda baharın döngüsü,doğanın döllenmesi olarak kabul edilir Ortodokslarda ''Aya Yargı'',Katoliklerde ''St.Georges '' günü olarak kutlanır.Darda olana,zorda kalana,derman dileyene,mazluma,garibana yoldaş olandır Hızır ''Yetiş Ya Hızır'' dendiğinde yetişendir Hızır.Büyüklerimizden duyduğumuz bir duadır ''Hızır Yoldaşın ola'',''Hızır’ın eli değe'',''Hızır uğraya'',''Hızır yetişe''... 72 yılının Hıdrellezinde gül ağacına değil dar ağacına asılan üç genç Deniz,Yusuf ve Hüseyin...Yetişemedi Hızır onlara,zalimlere ve cellatlara gücü yetmedi Hızır’ın. İrtibat: yenidivrigigazetesi@gmail.com Bağımsız bir Türkiye için mücadele eden kanı kıpır kıpır üniversiteli bu gençleri asmak için olağanüstü bir gayret içerisinde olanlar gül ağacına asmadılar dileklerini dar ağacına ki bu gencecik,körpecik gençlerin boynuna doladılar kalın urganları.Bilemediler,tahmin edemediler o tarihten sonra binlerce Deniz,Yusuf ve Hüseyni yurdumun dört köşesine tohum gibi serptiklerini.Onlarında bir dileği vardı cellatlarına bırakmadan,kendilerinin tekmelediği sehpaya çıkmadan önce var güçleriyle bağırarak dile getirdikleri ''yaşasın tam bağımsız Türkiye,yaşasın işçiler,yaşasın köylüler,kahrolsun Amerika emperyalizmi ve faşizm''bir dilekleri daha vardı o da son kez birbirlerine sarılmak.... Onları en son ana kadar canla başla savunan ve onları kendi evlatlarının yerine koyan avukatlarının da bir isteği vardı''beni onların yanına gömün''...Ne büyük bir tesadüftür ki 39 yıl aradan sonra yine bir Hıdrellez gününde 6 mayısta AV. Halit Çelenk de aynı gün veda etti onurlu yaşamına.''Dar Ağacında 3 Fidan'' adlı kitabındaki unutulmaz idam gecesi anılarıyla.. Denizin isminin yasaklandığı, Deniz Gezmiş için bir eser yapmak şöyle dursun adının bile telaffuzunun suç sayıldığı bir dönemde Can Yücel denizin adını kullanmadan bir şiir yazar.Ezgi olur dilden dile gezer MARE NOSTRUM ( Latince bizim deniz demek) 6 mayıs da tüm dileklerin gül ağacına asıldığı Hıdrellezi umutla,darağacına asılan 3 fidanı onurla ve saygıyla anıyorum...Ruhunuz ve mücadeleniz tüm evrene Hızır gibi yetişe.Bütün dünyaya salgın bir hastalık diledim bende bu Hıdrellezde...Adı SEVGİ ve BARIŞ olan aşısı hiç bulunamayan.... SEVGİYİ ÇOĞALTMAK, PEKÇOK KÖTÜLÜĞÜ BERTARAF EDER! KONUK YAZAR Bilindiği gibi dinimiz ve kültürümüz anne-baba-çocuk ilişkisine çok önem vermiştir. Bu konu ile ilgili birkaç hadisi şöyle sıralayabiliriz: "Kim ömrünün uzamasını ve rızkının bollaşmasını istiyorsa, anne babasına iyilik etsin ve akrabalarına sılayı rahimde bulunsun." "Cennet annelerin ayağı altındadır." "Annelerin ayaklarının altı, cennet bahçelerinden bir bahçedir." Anneler Günü “Annelik nedir?” diye bir soru sorulacak olsa, bildik beylik laflarını sıralayacak, belki de kısa yoldan “dünyaya evlat getiren varlık” diyerek işin içinden sıyrılmaya çalışacağız. Bu tabir kısmen doğrudur. Dünyaya getirmekle annelik bitiyor mu peki? Elbette ki hayır! Asıl mühim olan, ondan sonrası. Annelik, dünyaya henüz gelmiş, eli senin eline uzanan, gözü senin gözüne kilitlenen bir sabi ile ruh bağı, gönül bağı ve kan bağıyla sıkı düğümler atılan bir beraberliğin ilk adımlarını yaşamaktır. Yaradan‟ın annelere hediye ettiği o özel duygu ile sarıp sarmalayan şartsız ve sınırsız sevgi ile yola koyulmaktır. Annelik; çay kaşığı ile damlata damlata reçel yemeye çalışan çocuğunuzu izlerken kendi karnınızın doyduğunu hissettiğiniz; onun başarıları karşısında gurur duyup, ayaklarının yerden kesilmesine sebep olduğunuz hallerdir. Annelerin yazıyor olması çok da alışık olunmayan bir durumdur. Çamaşır, bulaşık, ütü üçgeni arasına sıkıştırmaya çalıştığım yazı işim, anneliğimin tam ortalarına denk düştü. Hiç de kolay olmadığını itiraf edeyim. Kalem, daktilo, bilgisayar... çocuklar için zaman zaman kuma olabiliyor. Anneyi kendilerinden ayıran bir düşman olarak görülebiliyor. Yazı yazmamam için bilgisayarıma şifre koyarak beni yalvartan çocuklarımı, annesinin daktilosunu çatı katına saklayıp, altı ay fellik fellik aratan arkadaşımın çocuklarını biliyorum. Biz anneler çocuklarla bazen bal kaymak, bazen Tom ve Jerry rolleri oynasak da dünyanın en zor sanat dalında öğrenim görmeye devam ediyoruz. Bu öğrenim asırlardır sürmekte ve asırlar boyu da süreceğe benziyor. Her ne kadar onları kendi çizdiğimiz çerçevenin içine oturtmaya, kendi oyduğumuz şablona uydurmaya, filancanın oğlu, filancanın kızı gibi yapmaya çalışıyorsak da onların apayrı bir can, apayrı bir insan olduğunu da unutmuyoruz. Bizim onlardan öğrenecek daha çok şeyimiz var! 15 MAYIS 2012 SAYI: 27 Kültürümüzde annelik ile ilgili pek çok özlü söz bulunmaktadır. Bunların bir kaçını sıralayacak olursak… Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar. Ana gibi yar, vatan gibi diyar olmaz Analı kuzu, kınalı kuzu Anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al “Çocuğunu kaybeden bir anne için her gün ilk gündür; bu ıstırap ihtiyarlamaz” der Victor Hugo. “Hiçbir süs ve makyaj, bir kadını, analık sevgisi kadar güzelleştiremez” der Emile Zola. “Kadınlar zayıftır, ama analar kuvvetlidir” der yine Victor Hugo... Analar, sadece kendi evlatları, kendi yakınları için de çırpınmaz. Mahallesindeki, sokağındaki bir çocuk için de kendini sorumlu görür. Gizli gizli sigara tüttüren bir çocuğu gören komşu kadın, lisanı dille annesine anlatırdı bunu. Kıyamazdı çocuğa. Şimdilerde adına mahalle baskısı deniyorsa da eski dönemlerde bu böyle idi. Öksüz kızlar, sıra ile mahallenin kadınlarınca hamama götürülür, saçları taranırdı. Evlerde pişirilen taze ekmekler sokakta oynayan çocuklara kokuyor diye pay edilirdi. Ben şahsen bu özel günlere fazla itibar etmiyorum. Her günün, herkese özel olduğunu düşünüyorum. Gene de bu tür günler insanlar arasında bir kaynaştırma yaşatıyor, esnafın kazancı çoğalıyor, çarşı-pazar canlanıyor. Bütün annelerin anneler günü kutlu olsun. SAYFA 10 Fatma Pekşen CENNET ANNELERİN AYAKLARI ALTINDADIR! ÜCRETSİZDİR 15 MAYIS 2012 SAYFA 11 SAYI: 27 İrtibat: yenidivrigigazetesi@gmail.com SELANİK-KAVALA-İSKEÇE-GÜMÜLÇİNE-DEDEAĞAÇ GEZİ İZLENİMLERİ-1 KALEME ALAN:Mustafa tarakçı 4-5 Mayıs 2012 günleri,2 gün Tur Otobüsü ile eşimle birlikte Yunanistan’ın Batı Trakya turuna çıktık.Bir gece Selanik’te yattık.Otobüsümüz her yere girip çıktı. Bol bol resim çektik, gözlem yaptık. Bunları kısa da olsa Siz değerli okurlarımızla paylaşmak istedim. Selanik, bizim için özelliği olan bir şehir. Atamızın doğduğu, çocukluğunun geçtiği şehir. Yaklaşık 500 yıl Osmanlı hakimiyetinde kalmasına rağmen terk edilmesi çok sessiz sedasız olmuş. Selanik’i biliyorsunuz Balkan Savaşında kaybettik.Balkan Devletleri kendi güçlerini birleştirip Osmanlıya savaş açmıştı.Eğitim ve disiplini önemli ölçüde zayıflamış Osmanlı ordusu başarılı olamadı.Selanik, Edirne, Sofya dahil bütün Balkanları boşalttık.Aylarca yollar göçmenlerden geçilmez oldu.Ancak, bizden ele geçirdikleri toprakları kendi aralarında bölüşemediler.Aralarında çatışmalar oldu. Bu durumdan istifade eden Osmanlı Yönetini, özellikle İttihat Ve Terakki Subayları savaşı yeniden başlatarak Edirne’yi geri almasını başardılar. Bunda Enver Paşa’nın büyük rolü Oldu.Edirne Fatihi olarak anıldı. Bu süreçte Selanik’i almak için pek Çaba göstermedik.Bana göre bunun Sebebi coğrafya ile ilgili.Yerinde de Gördüğümüz gibi Selanik’te Osmanlı Eseri “yok” denecek kadar az. Siz şayet toprağa, coğrafya’ya sahip çıkmış,orada eserler yapmışsanız orayı kolay kolay terk edemezsiniz, direnirsiniz. Edirne pek çok Osmanlı eserine sahip tarihi bir şehrimiz. Mimar Sinan en güzel eserini orada yapmış,( Selimiye Cami) konaklar, kervansaraylar, köprüler, medreseler... Oysa Selanik bom boş! Kolay terk etmemizin bir sebebi de bu olsa gerek diye değerlendiriyorum.... Koca şehirde göze çarpan belli başlı Osmanlı Eserleri;2.Murat döneminde yapılmış,bugün kültür merkezi olarak kullanılan “Bey hamamı”,1467’de yapımı başlatılan Hamza Bey Cami ve Bedesten’i, başta Ulu Önderimiz Mustafa Kemal’in doğduğu ev olmak üzere,bu evin yakınından Kale’ye giden yol üzerinde Türk Mahallesi’ndeki iki katlı ahşap evler bizden kalan belli başlı mimari eserler... Yunanistan,1831’de bağımsızlığını kazanıyor. Gün olarak ta 25 Mart. Bu günü bağımsızlık günü olarak kutluyorlar.1981’den beri Avrupa Birliği üyesi.3 bin kadar kayalık, adacık ve adaya sahip. Bunların 252’sinde yaşam var.78’inin nüfusu100’den fazla. Nüfusu da 11 milyon Romalılar’dan kalan kale surları içinde yerleşim yerleri mevcut.Selanik’te binaların nerdeyse tamamı bitişik nizam modern apartmanlar.Sahili de bizim İzmir GöztepeNarlıdere arasını hatırlatıyor. Kıyıya paralel 3 caddesi var.Bu caddeler birbirine dar ama” şık “ara sokaklarla birbirine bağlanıyor. REK LAM İÇİN AY RIL MIŞ TIR. REK LAM İÇİN AY RIL MIŞ TIR. Şehir merkezinin nüfusu 1 milyon civarında. Sahilin orta yerinde devasa bir liman tesisleri var. Selanik bir Liman Şehri. Sahilin güzel bir mevkiinde Bizanslılar tarafından kıyı koruma/ gözetleme maksadıyla yapılan bir tarihi eser var.Resimde de gördüğünüz “Beyaz Kule”.Beyaz Kula Osmanlı döneminde bir ara hapishane olarak kullanılmış.Bugün turistik amaçla kullanıyorlar. Beyaz Kule-Liman arası yaklaşık 1 km.lik mesafe boyunca yükselen ilk sıra apartmanların hemen hepsinin zemin katı kafe-bar olarak faaliyet gösteriyor. Yola koltuk, tabure, sandalyesi taşmış bu mekânlar 18-30 yaş gurubu insanlarla dolup taşıyor. Saat 14.00-18.00 arası eğlence mekânları dışında çoğu yer kapalı. Siesta diyorlar. Dinlenme, eğlenme, uyku vakti! İzmir’e benziyor dedik ama İzmir sahillerinden çok daha fazla kafe- bar var Selanik’te. Rehberimizin anlattıklarına göre yazın Selanik’te, özellikle de Kavala’da pek çok dükkan sahibi vitrinlerine “yaz tatili nedeniyle 4 ay dükkan kapalı olacaktır, bilgilerinize” diye yazıp asıyorlarmış! Kafe- Barlar arasında gezinip oturmak için bir yer ararken, sehpalar üzerindeki içecekler dikkatimi çekti. Çay bardağı hiç yoktu! (DEVAMI GELECEK SAYILARDA) 15 MAYIS 2012 SAYI: 27 SAYFA 11 ÜCRETSİZDİR
Benzer belgeler
Yeni Divriği Gazetesi SAYI-54
Genelde, dünya da barıştan Türkiye’de” tam bağımsızlık”tan, kardeşçe birlikte yaşamaktan, özelde de “Divriği sevdalılarını çoğaltmaktan” yanadır! Nerden nereye ağaçlar yeşerdi bizim Divriği sevdası...
DetaylıYeni Divriği Gazetesi SAYI-31
Genelde, dünya da barıştan Türkiye’de” tam bağımsızlık”tan, kardeşçe birlikte yaşamaktan, özelde de “Divriği sevdalılarını çoğaltmaktan” yanadır! Nerden nereye ağaçlar yeşerdi bizim Divriği sevdası...
DetaylıYeni Divriği Gazetesi SAYI-32
arazinin azlığı, artan aile nüfusu nedeniyle arazilerin bölünmesi, küçük baş hayvancılığın tama yakın yok olması, 1938lerde kurulan Divriği Demir Madenlerinin işletme ömrünün ve verimliliğinin azal...
DetaylıYeni Divriği Gazetesi SAYI-23
İdaresi Genel Sekreterliğine tayin oldu. Sayın Ayhan, Yeşil Divriği Gazetesi “ Aynalı Kahve Sohbetleri” köşesinde Doktor Cahit’in de sözünü ettiği gibi az zamanda Divriği’ye
DetaylıYeni Divriği Gazetesi SAYI-42
Hiç bir şey için geç kalınmış değildir. Bu gazete sevgiyi bir güç olarak görür. Sevginin çoğaldığı yerde kötülüklerin azalacağına inanır. Genelde, dünya da barıştan Türkiye’de” tam bağımsızlık”tan,...
DetaylıYeni Divriği Gazetesi SAYI-44
Gerek bakanlık gerekse kamu kurum ve kuruluşlarından edinilen bilgilere göre çeşitli aşamalardan geçip, restorasyonu tamamlanıp hizmete hazır hale getirilen Divriği’nin gözde konaklarından olan Abd...
Detaylı