SARAI LATINInew.indd
Transkript
SARAI LATINInew.indd
9 saray Sayı:48 - 15 Haziran 2011 Atilla ve Avrupa Hun Türk Devleti Atilla, Romalı karısı tarafından zehirlenerek hayalleri suya düştü Hazırlayan: Sezer Ömer Çeviren: Ahmet S. Yakup Kuruluşu Kuzey Hun Devleti’nin yıkılmasının ardından dağılan ve batıya çekilen Hunlar, Ural Nehri ve İdil Nehri arasına yerleşmişlerdir. Ardından Hunlar, bu bölgedeki Türk boylarını egemenlikleri altına almıştır. 4. yüzyılın ortalarında Alan Ülkesi’ni ele geçirdikten sonra, 374 yılında İdil Nehri kıyılarında görünmüşlerdir. Balamir komutasındaki Hunlar, Karadeniz’in kuzeyindeki düzlüklerde yaşayan Ostrogotları ve Vizigotları yenilgiye uğratmışlardır. 375 yılında Ostrogotlar ve Vizigotlar, Hunların saldırılarından dolayı batıya doğru yönelmişlerdir. Böylece Kavimler Göçü başlamıştır. Balamir’den sonra 378 yılında Alypbi, Hun İmparatoru olmuştur. 378 yılında Hunlar, Tuna Nehri’ni geçmişler ve Trakya’ya kadar ilerlemişlerdir. Hunlar, Trakya’ya kadar ilerlemelerine rağmen Roma İmparatorluğu’ndan bir direniş görmemişlerdir. Hunların baskısı altındaki Barbar Kavimler, Roma İmparatorluğu’nu zorlamaya başlamışlardır. Roma İmparatoru I. Theodosius’un 17 Ocak 395 tarihinde ölmesi üzerine Hunlar tekrar harekete geçmişleridir. 395 yılında Hun orduları Balkanlar üzerinden Trakya’ya akın etmişlerdir. Yine aynı yıl Kafkasya’dan gelen Hunlar, bugün Lübnan’da bulunan Sur şehrinde, Şanlıurfa’da ve Antakya’da bir süre kalmışlar sonra tekrar Karadeniz’in kuzeyindeki topraklara dönmüşlerdir. Bu olay ile Türkler ilk defa Anadolu’ya gelmişlerdir. Uldız Dönemi 390 yılında Alypbi’den sonra başa geçen Uldız zamanında Hunlar, Karpat Dağları’nı aşarak bugünkü Macaristan’ın bulunduğu bölgeye girmişlerdir. Hun İmparatorluğu’nun dış siyaseti Uldız zamanında belirlenmiştir. Buna göre, Bizans İmparatorluğu’nu baskıda tutulacak, Barbar Kavimlere karşı Batı Roma İmparatorluğu ile iyi ilişkiler içinde bulunulacaktı. Bunun nedeni Batı Roma İmparatorluğu’nun düşmanı olan Barbar Kavimler aynı zamanda Hunların da düşmanıydı. Bu nedenle Hunlar, Batı Roma İmparatorluğu ile iyi ilişkiler içinde bulunmayı seçmişlerdir. Uldız’ın Tuna boylarına kadar ilerlemesi ile Barbar Kavimler, Batı Roma İmparatorluğu topraklarına girmeye başlamıştır. Batı Roma İmparatorluğu, sınırlarını aşan barbar Kavimleri durdurmakta güçlük çekince, Uldız’dan yardım istemiştir. Uldız yardım isteği üzerine 406 yılında Radagais idaresindeki Barbar Kavimleri, bu günkü Floransa’nın güneyinde yenilgiye uğratmıştır. Ağustos 406 tarihinde Radagais idam edilmiştir. Uldız, elde ettiği başarısı ile bir yandan Batı Roma İmparatorluğu’nu kurtarmış, diğer yandan Barbar Kavimleri Galya’ya göçe zorlayıp, Hunlara batıda hareket serbestliği sağlamıştır. Uldız, Bizans’ı baskı altına almak amacıyla 409 yılında Tuna Nehri’ni geçmiştir. Kendisi ile barış görüşmeleri için gönderilen Bizans İmparatorluğu elçisine “Güneşin battığı yere kadar her yeri zaptedebilirim” diyerek meydan okumuştur. Uldız’ın 412 yılında ölümünden sonra yerine Karaton geçmiştir. Donatus isimli hükümdar ise 412 yılına kadar Karade- niz’in çevresindeki Hun topraklarını yönetmiştir. Karaton 422 yılına kadar hükümdarlık yapmıştır. Rua Dönemi Oktar’dan sonra 422 yılında devletin başına Rua geçmiştir. Atilla’nın babası olan Muncuk ise 408 yılında ölmüştür. Rua 422 yılında Bizans İmparatorluğu’nun, Hun ordusunu isyana kışkırtmak ve bağlı kavimleri Hunlardan ayırmak amacıyla Hun topraklarına gönderdiği casusları ileri sürerek Balkan seferine çıkmıştır. Direniş göstermeyen Bizans İmparatorluğu, vergi ödemek zorunda bırakılmıştır. Bizans İmparatoru II. Theodosius, Batı Roma İmparatorluğu’ndaki karışıklıklardan yararlanarak İtalya’ya ordu ve donanma göndermiştir. Batı Roma İmparatorluğu Rua’dan yardım istemiştir. Rua bölgeye asker gönderince II. Theodosius, Hunlar ile savaşmayı kabul etmeyerek geri çekilmiştir. Bizans İmparatorluğu, Hunların baskılarına karşı Hun idaresinde yaşayan kabileleri kışkırtmaya devam etmiştir. Bunun üzerine Rua, Bizanslı tüccarların Hun İmparatorluğu’nda ticaret yapmalarını ve ücretli asker toplamalarını yasaklamıştır. Rua, Bizans İmparatorluğu’na sığınan Hun kaçaklarını geri verilmesi ile uğraştığı sırada, 434 yılında ölmüştür. DİZGİ ROMYO BEKİR Atilla Dönemi Rua’nın ölümü üzerine Atilla ve Bleda, Hun İmparatorluğu’nun başına geçmiştir. Atilla, babası Muncuk’un ölümünden sonra amcası Rua’nın yanında yetişmiş, birlikte savaşlara katılmış, devlet yönetimini ve Hun siyasetini öğrenerek tecrübe kazanmıştır. Büyük kardeşi Bleda ile birlikte tahtı paylaşmaktaydı ama bir süre sonra Bleda’nın savaşlarda yeterince iyi sonuçlar alamaması ve büyük obaya fazla savaş ganimeti getirememesi yüzünden Atilla önderliğinde yapılan isyanda Bleda, Atilla tarafından öldürülmüştür(445) ve bu isyandan sonra devletin tüm yetkisi Atilla’ya geçmiştir. Atilla’nın amacı Batı Roma İmparatorluğu’nu ve Bizans İmparatorluğu’nu egemenlik altına alarak devleti büyütmektir. Atilla, 434 yılında Tuna ve Morava Nehirleri’nin birleştiği yerdeki Margos Kalesi önünde Bizans İmparatorluğu ile Margos Antlaşması’nın imzalamıştır. Antlaşmanın başlıca maddeleri şunlardır; -Bizans İmparatorluğu, Hunlara ödemekte olduğu vergiyi iki katına çıkaracak, -Bizans İmparatorluğu, Hunlara bağlı kavimlerle antlaşma yapmayacak. -Ticari ilişkiler sınır kasabalarında devam edecek. -Bizans İmparatorluğu, elindeki Hun esirleri iade edecekti. Atilla, Margos Antlaşması’ndan sonra ülkenin doğu bölgesini denetimi altına almıştır. 435 yılında Volga boylarındaki Ak-Oğurların ayaklanma girişimlerini bastırmıştır. Birinci Balkan Seferi (441– 442) Bizans’ın Margos Antlaşması’nın hükümlerine uymaması üzerine Atilla, Bizans üzerine sefere çıktı. Doğu Trakya’ya kadar ilerleyen Hun ordusundan çekinen Bizans, barış istemek zorunda kaldı. Bu Antlaşma ile Atilla Bizans’ın ödediği vergiyi artırdığı gibi bazı sınır kalelerini de ele geçirdi. Bu seferden sonra Avrupa Hunları’na, Balkanların yolu açılmış oldu. İkinci Balkan Seferi (447) I.Balkan Seferi’nden sonra Bizans imzaladığı antlaşma şartlarında öngörülen vergiyi ödemediği için Atilla yeniden sefere çıktı. İki kola ayrılan Hun ordusunun bir kolu Yunanistan’a girip Teselya’ya kadar ilerledi. Diğer kolu ise Sofya, Filibe ve Lüleburgaz şehirlerini alarak Büyükçekmece yakınlarına kadar ulaştı. Bizans İmparatoru barış istemek zorunda kaldı. Yapılan Anotolyos Antlaşması’na göre; BAŞYAZAR 07504487791 07704487791 Email: emad.rafeet@yahoo.com Email: sarayarbil@yahoo.com •Bizans ödediği vergiyi üç katına çıkaracak, •Savaş tazminatı ödenecek •Tuna’nın güneyindeki yerler askerden arındırılacaktı. Batı Roma ( Galya ) Seferi (451) Roma İmparatoru’nun kızıyla evlenen Atilla, çeyiz olarak imparatorluk topraklarının yarısını isteyince, bunu kabul etmeyen Batı Roma’nın üzerine yürüdü. Katalon Ovası’nda Atilla, 100 bini Hun geri kalanı da Germen ve İslav kavimlerinden oluşan 200 bin kişilik bir ordu ileyken Roma ordusu da aynı bölgeye 200 bin kişilik ordu ile gelmişti. Hun düşmanı olan barbarların hepsi Aetiüs ordusunun safında idiler. 20 Haziran 451 günü dünyanın iki yarısı birbiri üzerine yüklendi. O güne kadar görülmüş en kanlı savaş oldu. Savaş 24 saat sürdü. İki taraf da çok büyük hasar gördü. Büyük kayıplar verdi. Fakat savaş gününün akşamı Roma ordusu dağıldı. Roma’yı destekleyen Batı Got ordusu da kralları savaşta ölünce çekilmek zorunda kalmıştır. Atilla çekilmekte olan Aetiüs’ü takip etmedi ordusunu dinlendirdi. Zaten amacına ulaşmış Roma’nın asker deposu sayılan Galya’yı işgal etmişti. Bundan sonraki ilk ciddi saldırıda bütün Roma’yı tam olarak çökerteceği kesindi. Aradan geçen 20 günde Atilla ordusunu kendi başkentinin bulunduğu bölgeye getirdi. Savaş sonrasında, dünya onun yenilmezliğini bir kere daha anlamış ve kabul etmişti. Bu savaştan 1 yıl sonra Atilla Dağıttığı Roma İmparatorluğu’nun tamamını idaresi altına almak için harekete geçtiği zaman, ona karşı koyacak güçleri kalmamıştı. 452 yılında Atilla, Po Ovası’na geldi. Roma’dan yola çıkan Papa 2.Leo, Hun hükümdarının huzuruna cıktı ve Atilla’dan Roma’yı esirgemesini istedi. Bütün şartları kabul ettiklerini, zaten Atilla’nın Roma’ya hâkim olduğunu söyledi. Sadece Hıristiyanlık merkezinin yıkılmaması temennisini iletti ve Atilla Roma’ya saldırmadan vergilerini daha da katlı almış oldu ve hâkimiyetini tanıtmış oldu. İtalya Seferi (452) Atilla, 452 yılında yüz bin kişilik ordusuyla Alpler üzerinden İtalya’ya girdi. Papa I. Leo başkanlığında bir heyet Roma’nın bağışlanmasını istedi. Papa’nın ricasını kabul eden Atilla geri döndü. Daha sonra Atilla, Çin’in üzerine yürüdü. Çin imparatoru, ordusunun büyüklüğüne dayamayacağını ve kendisini savunmak için zaman istediğini söyleyince Atilla, Çin İmparatoru’nun kızını eş olarak aldı ve geri döndü. Avrupa’ya yürüyen Atilla’nın karşısına yine papa çıktı ve af diledi. Önceden ismine saygı duyduğu için teklifini kabul ettiği papaya bu kez adını hak etmiyorsun, deyip başını kesti ve tün Avrupa seferi boyunca sokaklarda dolaştırdı. Tekrardan Çin’e yürüyen Atilla için, Çin imparatoru, Çin Seddi’ni topraktan inşa etmişti. Atilla, ordusuyla setin üstünden geçtikten sonra yine setin üstünden geri döndü. Çin prensesi olan karısı gelenekleri gereği kocasına bağlıydı. Çinli karısı, Atilla’yı Romalı karısı için uyarmasına rağmen, Atilla, Romalı karısı tarafından zehirlenerek öldürülmüştür. Tabutunun dışı çelik, ortası gümüş, içi altından yapılmıştır. Düşmanlarından dolayı gömen kişiler öldürülmüştür. Mezarı bilinmemektedir Adres: Erbil, Minare Mahallesi, Aşğal Caddesi 10 saray Sayı:48 - 15 Haziran 2011 SOLiTiN nedir ? bulundular. SOLİTİN aslında gıdalarda hiç bulunmaması gereken tamamen kimyasal bir ajan hatta basit olarak melaminimsi bir plastik,sütlere,yoğurt ve ayranlara ve sütün girdiği her çeşit besine katılıyor çünkü bu molekül su ile inanılmaz şekilde bağlanarak kıvam arttırıyor,bu hem imalat procesleri açısından zaman kazanDerleyen: Sevcan dırıyor,hem gıda doğallıKasapoğlu-Serdarlı ğını kaybettiğinden son Bu kadarına da pes artık, kullanma tarihini uzatıgıda firmaları birkaç yor ve firmaların stoklu kuruş için hayatlarımızı çalışmasını sağlıyor,hem hiçe sayıyor ve halkımızı maliyeti inanılmaz düşübu yönde bilinçlendiren rerek firmaların rekabet bilimadamlarımızı tehdit gücünü arttırıyor. etmeye kadar işi vardırÇocuklarınıza beş kudılar. ruşa,yirmi kuruşa,elli Ankara Hıfsızsıhha Gıda kuruşa gofret,çikolata ve Denetim Bölüm Başkan süt ürünleri alabilmemiYrd.Gönül Özdeğer ve z,evlerimize çeşit çeşit iki asistanı SOLİTİN adlı peynir,yoğurt,hazır sütlü kimyasal ile ilgili çalışma- tatlı vs girebilmesi hep ları ve yayınları dolayısı bu yüzden. ile ölüm tehditleri aldıkla- SOLİTİN bir tricalcid rını açıkladılar ve savbileşiği yani doğada en cılığa suç duyurusunda bol ve bedava bulabileceğiniz türden,tebeşir gibi,alçı taşı gibi,oysa bu bileşik böbreklerden atılırken renal tubuluslardaki glomerüllerde birikiyor ve filtrasyonu yani böbreklerin kanı süzmesini engelliyor,ve sonuç böbrek yetmezliğine kadar uzanan böbrek rahatsızlıkları serum üre ve kraetinin düzeylerinde artış ve bunun getirdiği devamlı yorgunluk hali, hafıza ve konsantrasyon bozuklukları ve hatta ciddi mental bozukluklar,Almanya Solingen üniversitesi Pskyatri bölümünce 2009 da 21.Europe Pscyhatry Society’e sunulan bildirgede Şizofreni ve SOLİTİN kullanımı arasında ilişkiler olması muhtemel olduğu,Özellikle Paranoid Şizofreni vakalarında kanda tricalciophospate bileşiklerinin normalden 16 kat yüksek olduğu belirtilmesine rağmen bildirge nedense Kongrede sunum için kabul edilmedi. Üretici firmalar SOLİTİN’i hiç bir şekilde ürün etiketlerinde bildirmiyor,aldığımız ürünlerde SOLİTİN olup olmadığını yine de bir kaç basit deney ile anlayabiliriz,eğer bu yönde bir şüphe oluşursa derhal bulunduğunuz il Hıfsızsıhha Md.ile ilişkiye geçerek şüpheli gıdanın test edilmesini talep ediniz,bu şekilde binlerce hatta yüzbinlerce insanın sağlığını kurtarabilirsiniz,çevrenize baktığınızda ne kadar çok dializ merkezi ve böbrek hastası olduğunu siz de görüyorsunuz bu artışın sebebi bazı ahlaksız firmaların kar hırsından başka bir şey değil. Aldığınız sıvı ürünler (süt,ayran,çikolatalı süt vs) için şu yolu izleyebilirsiniz bir metal’i (çatal,kaşık vs) el yakacak düzeyde ısıtın ve test etmek istediğiniz sıvıya batırarak çalkalama hareketi yapın,metali çıkardığınızda birbirinden ayrılmış öbekler halinde beyaz topaklar görürseniz o üründe SOLİTİN var demektir. Peynir vs türü ürünlerde ise üründen bir parça alarak sirkeli suya koyunuz eğer sirkeli suyun üzerinde kalan beyazımsı bir tabaka görürseniz o üründe SOLİTİN var demektir. Çikolata,gofret türü ürünlerde ise ürünü elinizle basitçe kırın,eğer kırığın her iki tarafında süt beyazı noktalar varsa o üründe de SOLİTİN vardır. Sağlığımız için,geleceğimiz için,çocuklarımız ve sevdiklerimiz için bu bilgileri bütün çevremize yayalım ve toplumsal olarak tepkimizi ortaya koyarak AB Normlarında olmayan bu katkı maddesinin üretici firmalar tarafından daha fazla kullanılmasını engelleyelim. Erbil’de büyük takımların formasının kapış kapış gitmesi, tezgâh sahiplerinin yüzünü güldürüyor Saray-Erbil Dünyadaki büyük futbol takımlarının taraftar sayısı, her geçen gün daha da artıyor. Taraftar derken sadece gençleri kastetmiyoruz. Çünkü bu takımlara gençler kadar yaşlılar ve bayanlar da ilgi gösteriyor. Erbil’de bazı gençler, moda gibi bu takımların yeni formalarını takip edip satın alıyorlar. Behmen Gafur adlı genç, her gün spor malzeme ve kıyafetleri satan tezgâhları dolaşanlardan biri. Real Madrid ve Christiano Ronaldo hayranı olan Behmen Gafur, “Ne zaman yolum çarşıya düşse mutlaka Real Madrid’in formasını satın alırım” diyor. Behmen İspanya’nın Real Madrid ve Barcelona takımlarının hayran kitlelerine her geçen gün yenilerini eklediklerini söyledi. Ahmet Aziz adlı genç ise, zamanının büyük bir bölümünü spor yaparak değerlendirdiğini söyledi. Messi formasını giymekten çok hoşlandığını ifade eden Ahmet Aziz, Barcelona ve Messi’ye hayran olduğunu söylüyor. Erbil takımının formasını da sürekli giyen Ahmet Aziz : “Erbil Spor’un taraftarıyım. Maçlarında hep formasını giymeye özen gösteririm. Şimdi takımın yeni formasını almaya geldim Saray-Erbil Asya Kulüpleri Kupası’nda oynayan Erbil Spor’un rakibi belli oldu. Kupanın yarı finali için vize almayı başaran Erbil Spor, yapılan kura çekilişinde, Endonezya’nın Jayapura Futbol Takımı ile eşleşti. Irak’tan Duhok Spor ve Erbil Spor’un yer alacağı kupanın yarı final karşılaşmaları için hazırlıklar başladı. Erbil Spor’la eşleşen Endonezya’nın Jayapura Futbol Takımı, maçı Irak’ta oynamayı kabul etti. Malezya’nın başkenti Kuala Lampur’da yapılan kurada; Irak, Ürdün, Kuveyt, Tayland, Özbekistan ve Endonezya’dan sekiz takım katıldı. Yapılan ku- rayla ilgili gazetemize konuşan, Erbil Spor Futbol Takımı yetkililerinden Mahmut Aziz, takım olarak hazırlıklarını sürdürdüklerini söyledi. Erbil Spor Futbol Takımı Sekreteri Aziz, “Takımımız, tarihinde ilk kez karşılaşacağı Endonezya’nın Jayapura takımı ile yeterince güçlü olmasaydı bu aşamaya gelemezdi. Ancak yabancı takım ile ilgili hiçbir bilgimiz yoktur. İlk karşılaşmamızı Endonezya’da yapacağız. Takım rövanş için Erbil’e gelecek.” diye konuştu. Erbil takımı yetkilisi Mahmut Aziz, yarı finali geçmeleri durumunda bazı iyi futbolcuları takımlarına katabileceklerini de sözlerine ekledi. ama bulamıyorum” diye konuştu. Real Madrid ve Milan takımlarının formalarını giydiğini ifade eden beden eğitimi mezunu Zana Faysal, sporun hayatın büyük bir parçası olmaya başladığını söyledi. Zana Faysal, özellikle Christiano Ronaldo’nun formasını giymeye özen gösterdiğini söyledi. Erbil Spor maçlarında bile Real Madrid’in formasını giydiğini belirten Zana Faysal, Erbil’in yeni formasını piyasaya sürmesini istedi. Zana Faysal: “Şimdi Barcelona’nın yeni forması piyasada, ancak Erbil Spor’un formalarını bulamıyoruz” dedi. Spor malzemesi satan Raat Erbilli, Erbil’de spora gösterilen ilginin her geçen gün daha da arttığını söyledi. Özellikle halı sahalarının yaygınlaşmasının, insanları spora yönelttiğini ifade eden Raat Erbilli, “Bu sahalar satışlarımıza olumlu yansıdı. Özellikle İngiliz ve İspanya lig takımlarının formaları büyük ilgi görüyor. Real Madrid ve Barcelona formaları gibi.” dedi. En çok Messi ve Ronaldo’nun formalarının kapış kapış gittiğini kaydeden tezgâh sahibi Raat Erbilli, “Gençler Messi ve Ronaldo’nun formalarını çok alıyor. Birinci derecede Ronaldo’nun ikinci derecede ise Messi’nin formaları fazla satılıyor. Bize yalnız gençler değil, yaşlılar ve kadınlar da geliyor. Ayrıca spor aletleri almak için bize bazı yetkililer ve milletvekilleri de geliyor. Bu sezon Asya Ligi’nde oynayan Erbil’in formasını alabilmek için bize çok sayıda genç başvuruyor” dedi. Spor malzemeleri satan İsmail Vahit ise, Erbil’e formaların, Türkiye ve Çin’den geldiğini söylüyor. İnsanların artık marka aradığını ifade eden Vahit, “Türkiye’den gelen formalar çok kaliteli ve birinci sınıf formalar” dedi. “İnsanlar artık eskisi gibi değil, şimdi marka ve sağlam malzeme arıyor.” diye konuştu. Diğer bir spor malzemesi satıcısı olan Azat Şerif’de ilgiden memnun. Özellikle Real Madrid ve Barcelona’nın formalarının büyük bir ilgi gördüğünün altını çizen Azat Şerif, satışlarının yaz mevsiminde arttığına dikkat çekti. Erbil Spor’un rakibi belli oldu 11 Sayı:48 - 15 Haziran 2011 Erbil’de demircilik mesleği Saray-Erbil Demircilik mesleği, Erbil’in en eski mesleklerinden biridir. Zamanında Erbil’in Kayseri Çarşısı’nda bu mesleği sayılı insanlar icra ediyordu. Bu insanlar, bu mesleği baba ve dedelerinden devralmışlardı. Yirminci yüzyılın başında Kayseri Çarşısı’nda, Demirciler Sokağı, Marangozlar Sokağı’nın tam karşısındaydı. Seyit Sait Demirci, Erbil’in en eski demircilerinden. Seyit Sait ömrünün elli yılını bu mesleğe vermiş. Gazetemize konuşan Seyit Sait Demirci, demirci dükkânlarının Kadir Kebaphanesi’nin tam karşısında olduğunu, ilk dükkânın merhum Gulan Şaho Hacı Kaka Bezzaz’ın babası Hacı Yunus’un dükkanı olduğunu, sol tarafında ise Hacı Hasan Hidoş’un kardeşi Abo Demirci ve İbrahim ve Abbas Demirci’nin dükkanı olduğunu söyledi. Seyit Sait Demirci şöyle konuştu: “Dükkânlar şöyle sıralanıyordu; Şeyh Yunus Topal dükkânı, Topal’ın amcasının oğlu Hacı Mustafa Demirci dükkânı, Hacı Bekir ve Hacı Tevfik Demirci dükkânı. Demircilerin kıyafeti çapan kumaşından yapılıyordu. İlk önce boyaya konularak koyu bir renk alıyordu sonra giyiniyordu. Demirciler, çalışma sırasında sıçrayan ateş kıvılcımından korunmak için peştemal denilen kalın bir bez takıyorlardı. Demirciler sabahın erken saatlerinden, akşam saatlerine kadar çalışıyorlardı. Ancak hasat dönemlerinde geceleri de çalışıyorlardı. O günler Musul’dan ham demir alınarak Erbil’e getirilirdi. Bugüne kadar hala hayatta olan Erbil’in tanınmış demir- cileri şunlardır. Hacı Yunus Demirci, Kadir Koca Usta, Seyit Sait Demirci, Seyit Kerim Demirci, Aziz Şeyho, Yunus Topal’la tanınan Şeyh Yunus Mahmut, İlyas Usta, Mevlüt Usta ve oğlu Ömer, Sabır Hacı Şeyhalllah, İlyas Usta, Şakir Demirci, Hacı Hıdır Kadir Demirci, Abo Demirci, Abbas Demirci, Mustafa Demirci, Hacı Bekir ve Hacı Tevfik ve başkaları. Zamanında bir demircinin dükkânı aşağıdaki bölümlerden oluşuyordu: 1-Küre bölümü: Dükkânın bir köşesinde bulunan küre, kerpiçten ve çamurdan yapılırdı. Kürenin bir kapısı vardı. Kapıdan üflenerek demirler içeri gönderilirdi. 2-Üfleme mekanizması: Bu mekanizma ineğin derisinden yapılırdı. Mekanizma küreye hava üflemek amacıyla kullanılırdı. Erbil demircileri bu mekanizmayı Musul’dan alıyordu. Mekanizmayı bazı Yahudiler’nin imal ettiği söylenir. Mekanizmanın ortasında bulunan boru üflenerek küreye hava takviyesi yapardı. Bu eylem birkaç defa tekrarlandıktan sonra küre ateşlenmeye başlardı. 3-Dövme masası: Masa üstünde demir dövülürdü. Dövme işini iki amele yapardı. Ha ha sesleri çıkararak ellerindeki büyük çekiçle demiri uygun hale getirirdi. 4-Kömür: Kömürler dağlık bölgeden gelirdi. Çuvallar dolu kömürler petrol dökülerek ateş alırdı. Kömür, demiri köz haline getirmek için kullanılırdı. 5-Demir maşa: Demirler, küreye demir maşayla gönderilirdi. 6-Demir çubuk: Bu çubuk vasıtasıyla küre içindeki kömür düzeltilirdi. Demirci, kazma, orak, çapa gibi tarım ve inşaat araçları imal ederdi. Şirzat Şeyh Muhammet Erbil’de bostanlar yirminci yüzyılın ellili ve altmışlı yıllarına kadar Kale ve Minare etrafında toplanıyordu. Çünkü kent o dönemlerde Haneka, Tacil ve Arap Mahallelerinden oluşuyordu. Buna göre; Haneka ve Hacı Mevlit Camilerinin arkasından, Ali Ağa Hamamı’na uzanan yol üzerinde birkaç bostan vardı. Büyük Mezarlık’ın doğusunda, Kale’nin kuzeyindeki Sirvan Sineması ve Erbil Eğitim Dairesi’nin bulunduğu bölgede de bostan vardı. Bu bostanlar, Kale ve Haneka Mahallelerinin lağım sularıyla sulanırdı. Setakan’a yakın bölgede ve sahibi Said İbrahim olan bir bostan vardı. Sonra bostana Said İbrahim’in çocukları bakmaya başladılar. Şeyh Çöli Camii’ne bakan bir bostan vardı. Ancak bundan önce, burada Hacı Kadir, tabakçılık yapardı. Sonra Hacı Mikail Sebzeci bura bostan yaptı. Hacı Mikail Sebzeci, bostanda; turp, pırasa, kereviz, marul gibi sebzeler ekerdi. Arap ve Tacil Mahallesi sakinleri gelip buradan sebze ihtiyaçlarını karşılardı. Aynı zamanda bugün mahkeme olarak kullanılan yerde ve Hacı Reşit ve Hacı Mustafa Bahçeci’nin sahibi oldukları bir bostan daha vardı. Buna ilaveten Şeyhalla Camii’ne yakın ve Hacı Selim Küreci’nin sahibi olduğu bir bostan da vardı. Hacı Selim Küreci vefat ettikten sonra, bostanı oğlu Cemal Küreci ekmeye başladı. Erbil’in diğer bostanları şöyleydi: 1-Kale arkasındaki eski benzin istasyonu yakınında bulunan ve Hacı Abdullah’ın sahibi olduğu bahçe. Kale’nin lağım atıklarıyla sulanan bahçeye Hacı Abdullah öldükten sonra, oğlu Yusuf bakmaya başladı. 2- Erbil Mahkemesi’nin bulunduğu mevkide ve sahibi Kerim Grav ve oğlu Hacı Bekir olan bir bahçe vardı. 3-Hacı Mevlit Camii arakasında bulunan ve sahibi Hacı Cercis Kasap’ın babası Maruf Amca’nın sahibi olduğu bahçe. Ayrıca Çöl Minaresi yakınında da birkaç bostan vardı. Bahçeciler çocuklarıyla birlikte ve yanlarına birkaç işçi alarak yıl boyu bostanı eker, sulardı. Burada; turp, pırasa, kereviz, marul, yeşil soğan ve sarımsak eken bahçeciler, ürünlerini merkep ve bineklerle çarşıya pazarlardı. Ürünler, Büyük Kayseri Çarşısı’nın tam girişinde bulunan Sebzeciler Sokağına getirilirdi. Sebzeciler sebzeleri çok iyi yıkadıktan sonra satmaya başlardı. O dönemin en meşhur sebzecileri şunlardı: 1876’da doğan 1966’da vefat eden Hacı Mikail Sebzeci. Hacı Kerim Gıra, Hacı Bekir Eyüp Sebzeci, Abdullah Sebzeci, Hacı Yusuf Sebzeci, Hacı Selim Sebzeci, Hacı Cemal Sebzeci. Ancak buna karşı Erbil’de bağcılık çok fazla ilgi görmüyordu. Öyle ki kentte Said Ağa’dan başka kimsenin bir tane bağı bile yoktu. Said Ağa’nın bağı Musul yolu üzerindeydi. Bağda her türden binlerce meyve ağacı vardı. Bahar mevsiminde Erbilliler piknik için bu bağın etrafında toplanırdı. Erbil’in eski bağ-bahçeleri saray 12 saray Sayı:48 - 15 Haziran 2011 Küçük fotoğrafçının enstantaneleri birincilik getirdi Saray-Erbil Erbil’de 13 fotoğrafçının katıldığı bir sergi düzenlendi. Sergide 15 yaşındaki Ömer Halit Cemil birinci oldu. Erbil’deki Fransız Kültür Merkezinde düzenlenen fotoğraf sergisi beğeni topladı. Sergide birincilik elde eden Ömer Halit Cemil, yaşıtlarının içlerindeki yeteneği yansıtmalarını ve dışa vurmalarını temenni ettiğini söyledi. Gazetemize konuşan Ömer Halit Cemil, sergiye katılmanın ve burada elde ettiği başarının kendisini cesaretlendirdiğini ifade etti. Hobisine devam edeceğini belirten küçük fotoğrafçı Ömer Halit Cemil, serginin içindeki yetenekleri keşfetmesine vesile olduğunu söyledi. Serginin fotoğrafçılık hobisini sürdürmesi için kendisini heveslendirdiğini kaydeden Ömer Halit Cemil, sergide her katılımcının 3 fotoğrafla yer aldığını Ömer Halit, çekmiş olduğu fotoğraflardan bir albüm yapmak istediğini ifade etti. Başarılı fotoğrafçı Ömer Halit: “Fotoğraflarımla Erbil’in güzelliklerini, tarihi dokusunu ve doğasını tüm dünyaya tanıtmak istiyorum” belirtti. Sergideki fotoğrafların Fransız Kültür Merkezi’nin sitesi ve dergisinde yayınlandığını kaydeden küçük yetenek Ömer Halit, sergide en iyi dereceyi elde ettiğini söyledi. Çektiği fotoğraflarla Erbil’in güzelliklerini ve tarihi dokusunu ve doğasını tüm dünyaya tanıtmak istediğini dile getiren başarılı fotoğrafçı Ömer Halit, yaşıtlarından içlerindeki yetenekleri idrak ederek en iyi şekilde değerlendirmelerini istedi. Gençlerimiz neden Türkmen partilerinin dışında bir araya geliyorlar? bilmesi için düzgün bir politika yürütmesi kaçınılmazdır. Bu da elbette ki, kendi etrafında her alanda uzman insanları özellikle de gençleri toplamasıyla olur. Genç derken toplumun en aktif kesiminden söz ediyoruz. Genç; kuvvet demek, başarı, istikbal ve devamlılık demektir. Şunu biliyoruz ki; Yüce Efendimiz Muhammed (s.a.s), yüce İslam Ahmet Seyit Yakup dininin yayılmasında bu Büyük imparatorlukların kesime bel bağlamıştır birer birer yıkılmasının ardından oluşan ortamda ve başarılı olmuştur. Türkmenler olarak, tarihi siyasi partilerin iktidarı ele alma zamanı gelmiş, belge ve kitapların da ispat ettiği gibi bölgede böylece aile iktidarları büyük devlet ve beylikler birçok ülkede tarih olkurarak muazzam bamuştur. şarılara imza atmış bir Oluşan demokratik toplumuz. ortamda, halkın seçime Ancak bugün hem Irak, katılması sağlanarak, hem de bölgedeki siyasi iktidarı belirlemede söz durumumuza bakarsak sahibi olmuştur. Bir iktidarın başarılı ola- göreceğiz ki bu başarı- larımız yerini çöküntü ve zararlara bırakıyor. Ben bu yazımda bu çöküntü ve gerilemenin bazı nedenlerine ışık tutmaya çalışacağım. Osmanlı’nın çöküşünün ardından kurulan Irak’ta iktidarı ele alan hem krallık hem de cumhuriyetin ardından, bir darbeyle iktidara gelen Baas idaresi, kendi dışındaki partilere nefes aldırmadı. Siyasi hayat adeta tıkandı. Bu noktada, diyebiliriz ki siyasi partilerin rolünü, gazeteler devraldı. Bu süreçte Türkmen yazarların da yararlı katkıları olmuştur. Kuveyt Savaşı’na müteakip bölgemizde meydana gelen 1991 halk ayaklanması siyasi anlamda büyük bir değişime önayak oldu. Bölgede oluşan yeni ortamdan Türkmen- ler de büyük bir yarar gördüler. Türkmen siyasi partileri kendi söylem ve çizgilerini birleştirmek için bir cephe kurdular. Bu da bizim için, hem ilk başarı, hem de ilk çöküştü. Başarıydı, çünkü Türkmen Cephesi gençleri kendi etrafına toplamayı başardı. Çöküştü, çünkü bölgedeki şartları göz önünde bulundurmak suretiyle uygun ve başarılı bir politika yürütemedi. Ki bu da ister istemez Türkmen Cephesi’nin parçalanmasına ve zayıflanmasına yol açtı. Ardından Türkmen Cephesi’ni oluşturan partiler birer birer ayrıldılar. Bu durum Türkmen siyasetçilerin zayıflılığını ve vizyon eksikliğini gösteriyor. Böyle bir durumdan gençlerin etkilenmemesi imkânsızdır. Siyasetçile- rinin bu duruma düştüğünü gören gençlerimiz siyasi partilerine olan güvenlerini yitirdiler. Öyle ki seçimde bile oy kullanma ihtiyacı duymadılar. Artık siyasi partilerden uzak ve ümidini yitirmiş bir gençlik görüyoruz. Durum böyle olunca gençlerimizin, facebook ve twitter gibi sosyal paylaşım sitelerine yöneldiğini görüyoruz. Gençlerimiz “Oğuz boyları”, “Dostluk kervanı” gibi adlarla kurulmuş adreslerde, sosyal paylaşım sitelerinde bir araya geliyorlar. Hedefleri de elbette Türkmen evi içinde reform yapmaktır. Saydığım bu sitelerde bir araya gelen gençlerimizin beklentilerini aşağıdaki noktalarda sıralayabiliriz: 1-Türkmenlerin kendi içinde birleşmesi, 2-Türkmen şahsiyetlerin ilgili meselelerde tek ses olması, 3-Kürdistan Parlamentosu’nda görev yapan Türkmen milletvekillerin aktif olması, 4-Gençlerimizin siyasi çalışmalara katılmalarını sağlamak amacıyla, gençlere güven sağlanması, 5-Tüm tarafların Türkmen okullarıyla işbirliği içinde olmasının sağlanması, 6-Hem Bağdat hem de bölge yönetiminden milli ve kültürel haklar talep ederken, tek ses olarak hareket edilmesi, Gençler bu beklenti ve taleplerine cevap verilmesini şiddetle istemektedirler. Türkmen partilerin kendi şahsi menfaatlerinden vazgeçmelerini talep ediyorlar. Türkmen Kültür ve Sanat Genel Müdürlüğü’nden izah Gazetenizin (47) sayılı 30 Mayıs 2011 tarihli nüshasında, Türkmen ses sanatçılarının kaset ve CD çalışması için Kültür ve Gençlik Bakanlığı’ndan yardım talep ettiği ve bunlara kimsenin yardım etmediği gibi bir yazı yayınlanmıştır. Kültür ve Gençlik Bakanlığı’nın teşkilatı arasında yer alan Türkmen Kültür ve Sanat Genel Müdürlüğü olarak sayın ses sanatçıları Yunus Tütüncü ve Seyfi Azeri’ye müdürlüğün bütçesinden yardım yapıldığını teyit eden liste aşağıda görülmektedir. Üçüncüsü; ses sanatçı Muhammet Neccar ise, yapacağı CD çalışmasına maddi destek için adı sıraya konulmuştur. Müdürlük olarak sadece bu iki ses sanatçısı değil, adlarını saklı tutuğumuz birçok ses sanatçısına da maddi yardım yapmıştık. Yeri geldiği zaman bunların da kimliklerini açıklayacağız. İnsan nerede çalışırsa çalışsın elini vicdanına koyarak konuşmalıdır. Gazetenizin söz konusu yazısında müdürlüğün adı geçmemekle birlikte, bakanlık bize dönüp meseleyi araştırabilir. Bu izahımız, basın yasasının 6. Maddesine göre; gazetenizde yayınlanmasını ve kamuoyuyla paylaşılmasını rica ederiz. 13 saray Sayı:48 - 15 Haziran 2011 KDP Siyasi Büro üyesi Cafer İbrahim: Türkmenler mazlum ve mağdur bir halktır Kürdistan Demokratik Partisi üyesi Cafer İbrahim ile Türkmenlerin hakları ve istekleri üzerine konuştuk. Cafer; “Bizim bazı eksikliklerimiz olabilir. Türkmen halkı mazlum ve haksızlığa uğrayan bir halk olduğu için kendilerine imtiyazlı bir gözle bakılmalıdır.”dedi. Saray: KDP, Türkmenlerin isteklerine nasıl bakıyor? Cafer İbrahim: KDP’ye göre Türkmenler de çok zulüm görmüş bir millet. 1991 yılından sonra Kürdistan Bölgesi’nde Türkmenlere çok iyi bakmak için çok çaba gösterdik. Çünkü Türkmen milleti vardır. Biz de elimizden geleni yapıyoruz. Türkmenlerin de diğer milletler gibi aynı hakka ve hukuka sahip olması için elimizden geleni yapıyoruz. Kürtler, Araplar, Hıristiyanlar gibi rahatça yaşamaları için uğraşıyoruz. Belki de bizim bazı eksikliklerimiz olmuştur. Ama her zaman Türkmenlerin eksikliklerini tamamlamak için uğraşıyoruz. Çünkü bir toplumun güçlü olması için, içinde yaşattığı tüm unsurlara aynı gözle bakılması şarttır. O zaman o toplum güçlü olur diye düşünüyoruz. Bizler için Türkmen milletinin ayrı bir önemi de var. Çünkü Türkiye ile aramızda bir akrabalık köprüsüdürler. Türkiye bizim komşumuzdur. Siyasi ve tarihi açıdan pek çok ortak yönümüz vardır. Bizler de Türkiye’ye çok önem veriyoruz. Bizim de Türkiye’nin desteğine ihtiyacımız var. Saray: Neden siyasi kararlar alınırken Türkmenleri de katmıyorsunuz? Cafer İbrahim: Şunu unutmamak gerekir ki bizler Aynen Sayın Barzani, Irak’ın Cumhurbaşkanı Yardımcısının Türkmen olması için öneri verdi. Bizim Türkmenler ile iyi diyalogumuz vardır. Saray: Doğrudur. Konuşarak destek veriyorsunuz. Ancak şimdiye kadar; ne Cumhurbaşkanı yardımcılığı görevi Türkmenlerin hakları için çok mücadele verdik. Mesela Sayın Mesut Barzani, Türkmenlerin Irak Anayasası’na dahil olması için çok çaba gösterdi. verildi, ne de bölge başkanı yardımcılığı görevi verildi Türkmenlere. Bununla ilgili ne söylemek istersiniz? particilik yapıyoruz. Çünkü bizim içimizde Türkmenler de var. Parti içinde çalışıyorlar. Eylül Hareketi’nde bizimle onuz omuza savaşan pek çok Türkmen vardı. Bizim partimiz demokratik bir partidir. Mesela partimizde çalışan yetkili Araplar da vardır. Biz her parti ile iyi geçinmek istiyoruz. Hatta bizi tepkiyle karşılayan Türkmen Cephesi ile bile iyi geçinmeye çalışıyoruz. Saray: Partiniz içinde Türkmenlere özel bir büronuz var. Hatta ikinci şubeye bağlı olarak açılmış. Bu duruma nasıl bakıyorsunuz? Cafer İbrahim: Anlattığım gibi partimiz içinde Türkmenler de vardır. Saray: Kültür alanında ve basın yayın açıCafer İbrahim: Bu yakınsından Türkmenlerin larda bu meselelerin hepsi istekleri vardı. Ancak çözülecek. Sadece Türkmen- bunlar halen yapılmadı. lerin hakları değil. Türkmenler Bu konu hakkında neler siyasi ve kültürel haklarına söyleyeceksiniz? kavuşacaklar. Bu yakınlarda Cafer İbrahim: Doğrusu bu gelişmelere birlikte şahit Türkmenlerin bu konuda ekolacağız. sikliklerinin neler olduğu koSaray: Pek çok defa nusunda bilgi sahibi değilim. Kürt partileri, Türkmen- Ben bir KDP üyesi olarak açıkça söylüyorum. Bizler Türkmenler ile her tür iyi muameleyi yapmaya hazırız. Özellikle zulme uğrayanlara her zaman yardımcı olmaya hazırız. Hem ben bir vatanlerin yeni açtıkları parti- daş olarak hem de siyasetle lere tepki gösteriyorlar. uğraşan bir kişi olarak her Bu konuyla ilgili neler zaman hazırım. söylemek istersiniz? Cafer İbrahim: Bizler Saray: Siz bir milletvekili olarak Türkmenlerin haklarının verilip verilmediği konusuna nasıl bakıyorsunuz? Dr. Perihan: Sadece Türkmenler değil, bence Kürtlerin de hakları daha tam olarak verilmiş değildir. Ben Kürdistan Bölgesi’nde kimsenin hakkını aldığını düşünmüyorum. Her ne kadar Kürdistan Bölge Hükümeti, hem Türkmenlerin hem de bölge milletlerinin haklarını vermiş gibi görünse de inanınki bu sadece propagandadır. Başka bir şey değildir. Mesela ben Türkmen gazetelerine röportaj veriyorum. Ancak bu gazeteler benim elime güçlükle geçiyor. Bu çok küçük bir örnektir. Kerkük’te özgürce ana dilde eğitim verilmesi konusuna izin vermiyorlar. Çoğu zaman da Türkmen ailelerin çocuklarını bu okullara göndermesine izin verilmiyor. Şimdiye kadar da Türkmenlerin özel bir televizyonu yoktur. Saray: Eğer Değişim Hareketi iktidara gelirse Türkmenler için neler yapacak? Dr. Perihan: Bizler insan haklarına inanıyoruz. Türkmenler de Irak’ta yaşayan bir millettir. Haklarını almaları için bizde çalışacağız. Değişim Hareketi milletin sesini duyuyor. Ne yazık ki şimdiye kadar bölge hükümeti, Türkmenlerin evlerini ziyarete gitmemiştir. Veya Türkmenlerin arasına girmemiştir. Ne istediklerini ne beklediklerini “Türkmenler bizim partimizde her kademede yer almaktadırlar. Türkmenlerin özel bir parti açmalarına gerek yok.” Değişim Hareketi Milletvekili Dr. Perihan Kubilayzade: İktidara gelirsek Türkmenler’in milli ve insani haklarını garantiye alacağız Değişim Hareketi’nin Türkmen kökenli milletvekili Dr. Perihan Kubilayzade, Kürt idaresinin eksikliklerini bizimle paylaştı. Türkmen halkının meşru haklarına henüz kavuşmadığına inandıklarını ifade eden Kubilayzade, Türkmenler’e kendi anadilleriyle eğitim yapmalarına müsaade edilmediğini söyledi. “Eğer Değişim Partisi iktidara gelirse, Türkmen milletinin insani haklarını verecek.” diyen Kubilayzade, “Eğer Değişim Hareketi’nin içtüzüğü okunursa, o zaman anlaşılır ki Değişim Hareketi; Kürtlerin, Arapların, Türkmenlerin ve Hıristiyanların haklarına farklı gözle bakmıyor” diye konuştu. Kubilayzade; “İktidardakiler, Kerkük ne zaman Kürdistan Bölgesi’ne bağlanırsa o zaman Türkmenlerin haklarını vereceğiz diyorlar. O zaman soruyorum eğer Kerkük Kürdistan Bölgesi’ne bağlamazsa ne olacak?” Saray- Röportaj Saray: Değişim Hareketi, Türkmen meselesine ne kadar inanıyor? Dr. Perihan: Eğer Değişim Hareketi’nin içtüzüğüne baka- cak olursanız milletler arasında (Türkmen, Kürt, Arap ve Hıristiyan) ayrım yapmadığını görürsünüz. Çünkü bizim için herkes insandır. Herkesin hakkının verilmesini istiyoruz. Irak vatandaşları bizim gözümüzde aynıdır ve hepsini her türlü farklılığı saygıyla karşılıyoruz. sormamıştır. Bizler eğer iktidara gelirsek, Türkmenlerin ve diğer milletlerin haklarını vereceğiz. Çünkü aralarında fark gözetmezsek sorun da olmaz. Saray: Kürdistan Bölge Parlamentosu başkanı birkaç defadır, eğer Kerkük Kürdistan Bölgesine verilmezse Türkmenlerin hakları verilmez diyor. Siz bu konuda neler söylemek istersiniz? Dr. Perihan: Kendisine saygı duyuyorum. Ancak ben öyle düşünmüyorum. Ne demek Kerkük, Kürdistan Bölgesine verilmezse Türkmenlerin hakları verilmez demek. Acaba Erbil’deki Türkmenler Türkmen değil mi? Erbil’in % 70’i Türkmen’dir. Türkmence konuşuyorlar. Bizler Kerkük’ün Kürdistan Bölgesi’ne verilmesini beklersek, peki verilmezse ne olacak? Bölge Hükümeti, 140. madde kabul edilmezse ne yapacak peki? Bu yüzden bu konuşmaları ve düşünceleri doğru bulmuyorum. Eğer isteseler Türkmenlere pek çok şey verebilirler. Hatta Kerkük’te bölgeye verilmese bu hakları Türkmenlere verebilirler. 14 saray Sayı:48 - 15 Haziran 2011 Türkmenler’den özel üniversite talebi Saray- Erbil Birkaç üniversite öğretim görevlisi ve Türkmen vatandaş, Erbil’de bir Türkmence üniversite açılmasını istiyorlar. Bu isteklerini de bölge hükümetinin yerine getirmesi gerektiğini düşünüyorlar. Selahattin Üniversitesi öğretim görevlisi Dr. Salim Otrakçı, bu üniversite açma işinin bölge hükümetine bağlı olduğunu söyledi. Öğretim Görevlisi sözlerine şöyle devam etti; “Türkiye’de merhum İhsan Paşa çok iyi bir insandı. Milletine de çok bağlıydı. O yüzden iki üniversite kurdu. “dedi. Bu konuyla ilgili gazetemizin yaptığı araştırmalara göre; Bölge hükümeti Türkmence bir üniversitenin açılmasına izin vermiyor. Bir şarta bağlamışlar. O şarta göre de açılan üniversitenin yüksek okula bağlanması gerekiyormuş. Bu şart yerine getirilirse ancak o zaman izin verilebilirmiş. Dr. Salim’e göre ilk önce sosyal bilimler fakülteleri açılmalı. Çünkü bu fakültelerin kurulması için masraf daha az gidiyor. Taife Rüstem ile de bu konuyu görüştük. Bayan Rüstem konuyla ilgili fikirlerini gazetemize şöyle anlattı; “Türkmence yüksek okul ve üniversitenin olmaması, Türkmenlere büyük sorunlar yaratmaktadır. Çünkü öğrencilerimiz kendi ana dilleriyle eğitim alamıyorlar. Hâlbuki kendi ana dilleriyle eğitim almalılar." Taife Rüstem; “Üniversitelerin bütçeleri de hükümete bağlıdır. Biz Türkmenlere çok vaatler verildi. Türkmence yüksek okulun açılması da bu vaatlerdendi. Ancak şimdiye kadar bir şey yok.”dedi. Taife Rüstem; “Keşke bir Türkmence üniversite açılmış olsaydı. Çünkü şimdi öğrencilerimizi yurt dışına göndermek zorunda kalıyoruz. Kurulursa o zaman buna gerek kalmaz. Burada eğitim görürler.”diyr konuştu. İhsan Doğramacı Vakfı Erbil Bilkent-Erbil Koleji'nin İdare Müdürü Nihat İlhanlı ise; Türkmence bir üniversite açmanın çok zor bir iş olduğunu düşünüyor. İlhanlı üniversite açmak için iki şeyin olması gerektiğini söylüyor. Birincisi güç, ikincisi ise maddi imkan. Eğer bunlar olmazsa, o zaman üniversite açmak zor diye konuşan Nihat İlhanlı,” Türkmenlerde profesör ve uzman çok. Irak’ın genelinde ve Kürdistan Bölgesi’nde üniversitelerde ders veriyorlar.”dedi. Türkmen tüccarların neden yardım etmediklerini sorduğumuzda İlhanlı; “Tüccarlarımız maddi fayda sağlıyorlar burada. Eğer yabancı olurlarsa işlerine zarar gelir diye korkuyorlar. Bu yüzden üniversiteyi hükümet açarsa daha iyi olur. Başarılı olamasa da çok zarar da etmez. Ama tüccarlar çok zarar edebilir.”dedi. Köysancak Üniversitesi Türkçe Bölümü Eski Başkanı Dr. Goran İlhanlı’ ya göre; Erbil’deki hiçbir üniversite halkın isteklerine cevap vermiyor. Bu yüzden Türkmenlere özel bir üniversite kurmakta pek kolay bir iş değil. Dr. Goran; “Kürdistan Bölgesi’nde Kürtçe bir üniversite yoktur. Sadece tarih ve coğrafya bölümlerinde Kürtçe okunuyor. Ama üniversite Kürtçe değildir. Türkmenler ve Türkmen milletvekilleri, Türkmence üniversite kurulmasını istesinler. Türkmenler için de tarih ve coğrafya bölümleri Türkmence eğitim versin.”dedi. Türkmen sivil toplum örgütlerinin pasif olması eleştirilere neden oluyor Saray- Erbil Türkmen Reform Hareketi üyesi; “Eğer Türkmenler küçük bir sivil toplum örgütü kurmak isteseler bile, bölge hükümeti iki üç yıl sonra izni verir.” Türkmen Demokratik Düşünce Merkezi Başkanı; “Türkmen partileri için baraj olsa da Türkmenler birleşmedikten sonra hiçbir şey olmaz.” Güneş Örgütü Müdürü; “Özel sivil toplum örgütleri farklıdır. Birlik, toplum, sendika, millet ve parti hepsine bağlıdır.” Şuana kadar Türkmenler birbirlerini tutmadıkları için, sivil toplum örgütleri yoluyla kendi haklarını alamıyorlar. Türkmen milleti içindeki aktif siyasi kişiler, bu tezi doğru bulmuyorlar. Bir Türkmen partili; “Bazı partililer sanki Türkmenler tek parti içinde olsalar haklarını alabileceklerini düşünüyorlar.” dedi. Güneş Örgütü Müdürü Hogır Çeto; “Türkmenlerin sivil toplum örgütleri az. Sivil toplum örgütlerinin de az olması bazı sebeplere bağlı. Bunun siyasi, ekonomik, toplumsal sebepleri var. Her ne kadar Türkmenlerin kültürel ve siyasi örgütleri olsa da, sivil toplum örgütleri yok. Sivil toplum örgütleri farklıdır. Birlikler, sendikalar ve partilere bağlıdır. Sivil toplum kuruluşları, toplum fark edemeden toplumun yararına çalışırlar.”dedi. Türkmenlerin pek çok konuda sorunları olsa da sivil toplum örgütleri olmadığı Diğer yandan Türkmen Reform Hareketi üyesi Muhammet İlhanlı, eskiden sadece partiler insanlarımızın haklarını koruyabilir diye biliniyordu, diyor. İlhanlı; “Düzen değişti artık sadece partiler yeterli değildir. Artık sivil toplum örgütleri insan hakları için önemli çalışmalar yürütüyorlar.”dedi. Türkmenlerin sivil toplum örgütlerindeki eksiğini üç sebebe bağlayan İlhanlı, “Bence sivil toplum örgütlerimizin az olmasının birinci sebebi için, protesto ve imza siyasetçilerimizdir. İkincisi toplamak gibi baskı unsurları siyaset yapanlar yeterince yoluyla isteklerini alamıyorlar. deneyimli değiller. Üçüncüsü Sivil toplum örgütü aktivisti ise bölge hükümeti Ali Kerim, Hogır Çeto ile Türkmenlerin sivil toplum aynı görüşte. Türkmenlerin örgütleri kurmasına destek sivil toplum örgütlerine vermiyor. Mesela Türkmenler ihtiyacı var, diyor. Ali bir sivil toplum örgütü kurmak Kerim; “Türkmenlere de için izin başvurusunda diğer milletler gibi hakları verilmiştir. Türkmenlerin bazı bulunsa bu izin iki üç yıl sonra çıkar. “dedi. örgütleri de vardır. Örneğin Türkmen Demokratik öğrenci ve kadın birlikleri Düşünce Merkezi Başkanı vardır. Ama sivil toplum Ümit Benna; “Örgütümüzün örgütleri yok.” dedi. adını değiştirmek istiyorum. Çünkü Türkmenlere hizmet etmek istiyorum. Ben ilk Türkmen sivil toplum örgütünü kurdum. Bizler her zaman Türkmen eğitiminden, Türkmen siyasetinden ve Türkmen örgütlerinden Kürt aktif sivil toplum örgütleri; Türkmenlerin sivil toplum kuruluşlarının ve örgütlerinin yeterli olmadığını vurguladılar bahsediyoruz. Çünkü bizler yeni dünyada çalışıyoruz. Bu yüzden Kürt kardeşlerimizle beraber çalışalım, Kürdistan Bölgesi’nin sorunlarına ortak çözümler üretelim istiyoruz.”dedi. 15 saray Sayı:48 - 15 Haziran 2011 Bir ilk; Saray Gazetesi, Çanakkale’de şehit olan Türkmenlerin aileleriyle konuştu Türkiye Cumhuriyeti’nden madalya istiyorlar Ahmet Seyit YakupErbil Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu, Çanakkale’de büyük bir savaşın içinde kendini bulur. İngiltere, Avustralya ve Yeni Zelanda kuvvetleri ile ( ki bunlara Anzaklar deniliyordu) Çanakkale’de eşi benzeri görülmemiş bir mücadeleye girişir. Çanakkale Türkiye’nin Kuzeybatısında bir sahil şeridinde yer almaktadır. Bu savaşta Osmanlı, 250 bin şehit vermiştir. Erbil’den ise dinini ve milletini korumak isteyen Türkmenlerin çoğu savaşa katılmıştır. Erbilliler’in çoğu şehit olur, bazıları ise hala kayıptır. Sadece 19 kişi Erbil’e geri dönmüştür. Geri dönenler ise şu an hayatta değiller. Yalnız onların çocukları, torunları bize geri dönen dedelerinin neler anlattıklarını bize aktardılar. Kiminin dedesi, kiminin babası bu savaştaydı. Onların anılarını gazetemizle paylaştılar. Öğretmen Yakup Seyit Celal, Çanakkale Savaşına katılmış olan dedesi Seyit Kerim Seyit Ali Seyit Osman Ağa'yı bize şöyle anlattı; “Dedem onbaşı rütbesiyle savaşa katılmış. Amcam Seyit Abdulcabbar ile savaşa katılmışlar. Seyit Abdulcabbar amcam kayıplara karışmış. Hala mezarının nerede olduğu bilinmiyor. Ama dedem Seyit Kerem savaşın sona ermesiyle Erbil’e dönmüş.”. Öğretmen Yakup şimdi Eğitim Bakanlığı Türkmence eğitim programı müdürü olarak görev yapıyor. Seyit Yakup, Çanakkale savaşına katılan büyük dededi ile ilgili bildiklerini şöyle anlatıyor: “Dedem nasıl bir savaş olduğunu bize anlatıyordu. her şeyi bir kenara bırakıp, sadece ve sadece İslam ahlakı için ve milletleri için savaştıklarını söylüyordu. Onlar hakikaten Erbil’in gururuydu. Çok mertçe savaşmışlar. Ama ne yazık ki ne kendi hükümetimiz ne de Türkiye Cumhuriyeti şehit ve gazilerimiz için bir şey yapmadı şimdiye kadar.”diyor ve ekliyor. “Şimdiye kadar kayıplarımız için de bir şey yapılmadı. Şuana kadar amcam Seyit Abdulcabbar’ın mezarı da yok. Türkiye’den bu kayıplar için bir anıt mezar yaptırmasını istiyorum. Erbil’de bir anıt mezar olması bizim için ve bizim gibiler için çok anlamlı olacaktır. Çanakkale’de de Seyit Yakup Seyit Celal bu kayıpları şehit anıtıyla onurlandırılması iyi olurdu. Erbil şehitleri olarak.” Öğretmen Rafet Cemil, onunda dedesi Veli Mevlit, Çanakkale Savaşı’na katılmış ve bir daha da kendisinden haber alınamamış. Orada şehit olmuş. Rafet Hoca şimdi emekli. Babannesinin bu savaşla ilgili anlattıklarını hatırlıyor. Rafet Hoca; “Babannem Çanakkale Savaşı’nı bize anlatırdı. Osmanlı'da zamanında büyük bir seferberlik Rifat Cemil Muhammet; “Dedem o zamanlar çok gençmiş. Türkiye’ye gidip Çanakkale Savaşı’na katılmış. Çanakkale’yi savunmuş. Osmanlı İmparatorluğu’nu korumak için savaşta can vermiş. Savaşa gittiğinde 6 aylık bir oğlu varmış. Onu geride bırakıp savaşa gitmiş. Ancak dedem bir daha geri dönememiş. Tahir’in çocukları yaşıyor şimdi.” diye duygulanarak anlatıyor. İngilizce bölümü mezunu olan Ahmet; “Dedem bir kahramandı. Adı altın harflerle yazılmalı. Esat Erbil ile Çanakkale savaşı’na gitmişler. Mecit, Ali, Abbas, Çanakkale’de düşmana karşı savaşmışlar. Mecit ve Ali ikisi aynı siperde düşmana karşı savaşmış. Bir top mermisi sipere isabet etmiş. Kardeşi Ali gözünün önünde şehit olmuş. Kardeşi Abbas’ta şehit olmuş sonra. Sadece Mecit savaş bittikten sonra dönmüş. Zana’nın dedesi şöyle anlatıyor; “Babannemin anlattığına göre; Abbas şehit olduktan sonra, dedem de savaşın bitmesiyle memlekete olmuş. İngilizlere karşı olan bu seferberlik zamanında bizim evimiz de Tacil Mahallesi’nde ifi. Ziver Muhtar diye biri ve birkaç asker evimize gelmiş. Dedem de onlarla beraber Çanakkale’ye gitmiş. Bir daha da geri dönmedi. Şehit oldu. Şimdiye kadar da mezarının nerede olduğunu bilmiyoruz. Kardeşim bir ara dedemizin mezarını bulmak için Türkiye’ye gitti. Orada araştırmış ama bir şey bulamamış.”diyor. Ahmet Muhammet, Saray’a anlattığına göre; onun da dedesi Hurşit Şerif Çanakkale Savaşı’na katılmış. Ahmet Erbilliler kahramandır. Gözü dönmüş insanlarla mücadele ettiler korkusuzca. Dedem bunun ispatıdır. Ne yazık ki bize kimse sahip çıkmıyor. Şimdiye kadar ne Irak Hükümeti, ne de Türkiye Çanakkale Şehitlerimiz için bir şey yapmadı. Türkiye devletinden şehitlerimize hak ettikleri madalyaları vermelerini istiyorum. Bölge hükümetinden de Erbilli Türkmenler için Çanakkale de şehit düşenler için adlarının yazılı olduğu bir anıt mezar yaptırmasını bekliyorum.” Mecit Aziz Yunus, 15 yaşındaymış. Üç kardeşi dönmüş. Dedem savaştan döndükten sonra çocuklarının adlarına Çanakkale kahramanlarının adlarını koymuş. Kemal adını, Mustafa Kemal’in adı olduğu için koymuş. Cemal adını, Cemal komutanını sevdiği için koymuş. Kızlarına da Melike ve Sabiha adlarını koymuş. Herhalde bu kadın adlarıda o dönemde tanınan kadınlar olduğu içindir.” diyerek bildiklerini gazetemizle paylaşıyor. Abdülkerim Bekir, Kerim Berber olarak tanınmaktadır. O da savaşta çavuş rütbesiyle katılmışlardandır. Ancak o bilfiil savaşmamış. Savaşta sıhhiyeciymiş. Hastaları tedavi ediyor, yaralıları tedavi ediyormuş. Esat Şakir Emin bize dedesini şöyle anlatıyor; “Dedem çavuş olarak savaşa katılmış. Yaklaşık 10 Jandarma askeri varmış. Dedem Erbil’de de bitkisel ilaçlar yapmakla meşguldü. Savaşa gidince orada da sağlıkçılık yapmış. Yaralıları tedavi etmiş.”diyor. Esat Erbilli Türkmen şair ve yazar aynı zamanda Barış Dergisi’nin başyazarı, dedesi ile ilgili şunları söylüyor; “Biz Erbilliler olarak gururluyuz. Çünkü hem dinimiz, hem de milletimiz için her zaman omuz omuza savaşırız. Dedem savaştan döndükten sonra geceleri bize anılarını anlatıyordu. Onun anlattıklarına göre Mustafa Kemal, Erbil’e de gelmiş ve Erbil’de çalışmış. Ancak bu insanlarımızın adlarını Çanakkale’ye gittiğimizde bulamıyoruz.” Diyor. Hacı Muayyet Kaka Hamit, dedesi ile ilgili anılarını gazetemize şöyle anlattı; “Dedem muhtarın yanına gitmiş. Oradan birkaç askerle birlikte Musul’a gitmiş. Yaklaşık bir ay Ankbrit Kalesi’nde kalmışlar. Sonra oradan savaşa göndermişler. Dedem yemek dağıtım işindeymiş. 2 buçuk yıl kayıplara karışmışlar. Sonra bir askeri arabayla Erbil’e geri gelirler. Erbil’e geldikleri gün Erbil halkı çadırlarda kalıyormuş. İlk başta anlamamışlar göçmenler geldi sanmışlar. Sonrasını dedem şöyle anlatıyordu; “Erbil’in merkezine girdim. Paşa Camisi’ne girdi. Erbil’de kimse yoktu. Camidekilerden sordum. Ne oldu burada? Diye. Herhalde sen yoktun dediler 15 gündür Erbil’de deprem oluyor, dediler. Millet korkudan mezarlıklara ve çöllere çıkmışlar. Çadır kurmuşlar. Sonra komşumuzu gördüm ona karımı sordum. Babasının mezarına gitti dediler. Haber gönderdim gelsinler diye. Geldiler ve hayatımıza devam ettik. diye anlatırdı.” Hacı Muayyet sözlerine devam etti; “Dedemin anlattığına göre; o savaşta çok Erbilli şehit olmuş. Türkiye devletinden isteğimiz, savaşa katılanlar şehitler ve kayıplarla ilgili ailelerine bilgi vermesidir.”dedi.- Ünlü sözler Yaşlı aslandan yaralı kurtan korkulur. Çünkü onlar hiç bir şeyden kormazlar Karakoyunlu Sultan Karayusuf Han Sayı:48 - 15 Haziran 2011 Hun Türk Devleti lideri Atilla 9 Türkmenler için parti kurmuyoruz.. 13 Değişim Hareketi herkesle aynı mesafede 13 Türkmenler'in sivil örgütü yok .. 14 Gazetemiz, bu güne kadar bilinmeyen bir konuyu gün ışığına çıkardı Saray, Çanakkale savaşına katılan Türkmenleri araştırdı ve yakınlarıyla görüştü Saray-Özel Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu, Çanakkale’de büyük bir savaşın içinde kendini bulur. İngiltere, Avustralya ve Yeni Zelanda kuvvetleri ile ( ki bunlara Anzaklar deniliyordu) Çanakkale’de eşi benzeri görülmemiş bir mücadeleye girişir. Çanakkale Türkiye’nin Kuzeybatısında bir sahil şeridinde yer almaktadır. Bu savaşta Osmanlı, 250 bin şehit vermiştir. Erbil’den ise dinini ve milletini korumak isteyen Türkmenlerin çoğu savaşa katılmıştır. Erbilliler’in çoğu şehit olur, bazıları ise hala kayıptır. Sadece 19 kişi Erbil’e geri dönmüştür. Geri dönenler ise şu an hayatta değiller Abdülkerim Bekir, Kerim Berber olarak tanınmaktadır. Esat Şakir Emin bize dedesini şöyle anlatıyor; “Dedem çavuş olarak savaşa katılmış” Türkmenler'den özel üniversite talebi Saray-Özel Bazı üniversite öğretim görevlisi ve Türkmen vatandaş Erbil’de bir Türkmence üniversite açılmasını istiyorlar. Bu isteklerini de bölge hükümetinin yerine getirmesi gerektiğini düşünüyorlar. Selahattin Üniversitesi öğretim görevlisi Dr. Salim Otrakçı, böyle bir üniversiteyi açma işinin bölge hükümetinin işi olduğunu söyledi. Öğretim Görevlisi sözlerine şöyle devam etti; “Türkiye’de merhum İhsan Paşa Doğramacı çok iyi bir insandı. Milletine de çok bağlıydı. O yüzden iki üniversite kurdu. “dedi Bu konuyla ilgili gazetemizin yaptığı araştırmalara göre; Bölge hükümeti Türkmence bir üniversitenin açılmasına izin vermiyor. Hükümet böyle bir talebi bir şarta bağlamış. O şarta göre de açılan üniversitenin yüksek okula bağlanması gerekiyor. Bu şart yerine getirilirse ancak o zaman izin verilebilir. Konuyla ilgili görüşüne başvurduğumuz Taife Rüstem fikirlerini gazetemize şöyle anlattı; “Türkmence yüksek okul ve üniversitenin olmaması, Türkmenlere büyük sorunlar yaratmaktadır. Çünkü öğrencilerimiz kendi ana dilleriyle eğitim alamıyorlar. Hâlbuki kendi ana dilleriyle eğitim almalılar. “. İhsan Doğramacı Vakfı Erbil Bilkent-Erbil Koleji İdare Müdürü Nihat İlhanlı; Türkmence bir üniversite açmanın çok zor bir iş olduğunu düşünüyor. İlhanlı üniversite açmak için iki şeyin olması gerektiğini söylüyor. Birincisi güç, ikincisi ise maddi imkan Köysancak Üniversitesi Türkçe Bölümü Eski Başkanı Dr. Goran İlhanlı’ ya göre; Erbil’deki hiçbir üniversite halkın isteklerine cevap vermiyor. Bu yüzden Türkmenlere özel b,ir üniversite kurmakta pek kolay bir iş değil. S14’te Esat Erbilli Türkmen şair ve yazar aynı zamanda Barış Dergisi’nin başyazarı, dedesi ile ilgili şunları söylüyor; “Biz Erbilliler olarak gururluyuz. Çünkü hem dinimiz, hem de milletimiz için her zaman omuz omuza savaşırız Dedem savaştan döndükten sonra geceleri bize anılarını anlatıyordu. Onun anlattıklarına göre Mustafa Kemal, Erbil’e de gelmiş ve Erbil’de çalışmış Ancak bu insanlarımızın adlarını Çanakkale’ye gittiğimizde bulamıyoruz.”. Seyit Yakup Seyit Celal, dedesi Seyit Kerim Seyit Ali Seyit Osman Ağa’yı bize şöyle anlattı; “Dedem onbaşı rütbesiyle savaşa katılmış. Amcam Seyit Abdulcabbar ile savaşa katılmışlar. Seyit Abdulcabbar amcam kayıplara karışmış. Hala mezarının nerede olduğu bilinmiyor. Ama dedem Seyit Kerem savaşın sona ermesiyle Erbil’e dönmüş.”. Mecit Aziz Yunus, 15 yaşındaymış. Üç kardeşi ile Çanakkale savaşı’na gitmişler. Mecit, Ali, Abbas, Çanakkale’de düşmana karşı savaşmışlar. Mecit ve Ali ikisi aynı siperde düşmana karşı savaşmış. Bir top mermisi sipere isabet etmiş. Kardeşi Ali gözünün önünde şehit olmuş. Zana’nın dedesi şöyle anlatıyor; Dedem savaştan döndükten sonra çocuklarının adlarına Çanakkale kahramanlarının adlarını koymuş Ahmet Muhammet: “ Dedem savaşa gittiğinde, 6 aylık bir oğlu varmış. Oğlunun adı Tahir’miş. Şimdi Tahir’in çocukları hayattalar. S15’te Cemal Şen'dan Türkmeneli Vakfı’na çağrı: Para yardımını iade edin Saray-Özel Irak Milli Türkmen Partisi (IMTP) Başkanı Cemal Şen, Türkmeneli Vakfı’nın sadece Türkmen Cephesi’ne para yardımı yaptığını söyledi. Gazetemize konuşan Şan Türkmeneli Vakfı’nın kendilerine yaptığı para yardımını neden kestiğini bilmediklerini sözlerine ekledi. Saray Gazetesi’ne konuşan IMTP Başkanı Cemal Şen, para yardımının kesilmesiyle birlikte, Türkmen siyasetinin gerileyeceğini, zayıflayacağını düşündüğünü de sözlerine ekledi. Cemal Şen; “Türkmeneli Vakfı’nın siyasi partiler destek vermesi lazım. Çünkü bu şekilde bir siyasi eşitlik yaratılabilir. Seçimlerde sandalye kazanılacak bu sayede.”dedi. 1993 yılından beridir Türkmeneli Vakfı’nın Irak Milli Türkmen Partisi’ne ödenek sağladığını, ancak bu yakınlarda herhangi bir sebep ileri sürülmeden ödeneğin kesildiğini söyleyen Cemal Şen; “Sebebin ne olduğunu bilmiyoruz. Bu sadece kendi kararlarıdır. Bu yüzden bu kararı doğru bulmuyoruz. Para yardımının kesilmesiyle, kendi üyelerimizin destekleriyle faaliyetlerimizi yürütüyoruz.”dedi. Cemal Şen’in Türkmeneli Vakfı’ndan isteği ise para yardımlarının tekrar sağlanması. Şan “Bu sorun giderilirse minnettar kalırız” dedi. Türkmen milletvekillerin çabası sonuç verdi. Dışişleri Bakanlığı sitesinden milletler hanesini kaldırdı Saray-Özel Irak Dışişleri Bakanlığı’nın resmi internet sitesinde milletler bölümünde Irak’ta yaşayan Türkmen milletine yer verilmemişti. Bu durum Türkmen siyasetçileri rahatsız etmişti. Irak Parlamentosu Türkmen milletvekillerinin çabaları sonucunda bu bölüm siteden kaldırıldı. Bu konuyla ilgili Konuştuğumuz Irak Parlamentosu Türkmen milletvekili Jale Neftçi, bu haberi doğruladı. Jale Neft- çi; “Bizler Irak Parlamentosu Türkmen milletvekilleri olarak, Dışişleri Bakanlığı’nın resmi internet sitesinde, Irak’ta yaşayan milletler bölümünde, Türkmenlerin olmadığını öğrendikten sonra bu yanlışın düzeltilmesi için hemen girişimlerde bulunduk. Çabalarımız sonuç verdi ve milletler bölümü bakanlığın sitesinden kaldırıldı.”dedi. Jale Neftçi sözlerine şöyle devam etti; “Şimdiye kadar resmi bir sayım yapılmadığı için Irak’ta Türkmen nüfusu belli değil. Bu diğer milletler için de geçerli. Bu yüzden İnternet sitesinde yayınlanan bu eksik bilgilerin kaldırılması en doğrusuydu.”dedi.