Köy-Koop Haber Gazetesi 7. Sayı
Transkript
Köy-Koop Haber Gazetesi 7. Sayı
MAYIS 2012 Yıl:1 Sayı:7 OKUL SÜTÜ PROJESİNE MUTLAKA DEVAM EDİLMELİ Süne’nin Gen Haritası Çıkartılıyor! »» Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın, Milli Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı işbirliğinde düzenlediği "Okul Sütü Projesi" kapsamında Mayıs ayında uygulamaya başlanılan proje ile 32 bin 500 okulda 7,2 milyon öğrenci süt ile buluşmuştu. Yaşanan talihsiz olaylar projenin başarısını gölgede bırakmak istedi. Yıllardır çıkmaza giren bu ve buna benzer projelerin hayata geçirilmesini isteyen Köy-Koop Merkez Birliği, Okul Sütü Projesinin başlamasındaki mutluluğunu yine bu sayfalardan dile getirmişti. Okul sütü projesi sadece çocuklarımızın geleceğini değil, üreticilerimizin de geleceğini ilgilendirmektedir. Sağlıklı çiğ sütün elde edilmesi, soğutulması, taşınması, işlenmesi, okullara dağıtımının uygun şartlarda yapılması gerekmektedir. Ekonomik veya başka nedenler ile süt içemeyen veya bunu alışkanlık haline getirememiş çocuklarımız için oldukça önemli olan bu projenin ülke geneline yayılmasını umut ediyoruz. İngiltere’de 1934 yılında uygulanan bu proje Dünya genelinde onay görmüş 85 ülkede uygulanmış, 36 ülkede de halen uygulanmaya devam etmektedir. Japonya toplam süt üretiminin %9’unu, Amerika %7’sini, Kanada %3’ünü, Finlandiya %7’sini okul sütü olarak ayırarak gelecek nesillerin daha sağlıklı yetişmesini sağlamaktadır. Yakup YILDIZ Yaşanan sorunların tekrarlanabileceği göz önüKöy-Koop Genel Başkanı ne alınarak tüm önlemlerin alınması gerekÇiğ sütün elde edilmesinde kooperatiflerin önemi mektedir. Süt gibi çok değerli bir besin maddesinin çok sayıda yadsınamaz. Bu projede çiğ sütün soğutma tanklarında muhaçocuğumuza ulaşması önemlidir. Süt ve süt ürünlerinin topfaza edildiği kooperatifler üzerinden sağlanması hem üreticimilumumuz için önemi bilinerek bu ürünlerin sağlıklı bir şekilde zi hem de tüketicimizi korumak açısından oldukça önemlidir. üretimini ve güvenilir biçimde tüketimini artırmak hepimizin sorumluluğundadır. Sağlıklı nesiller oluşturmak için hep birlikOkul sütü projesinde yaşanan sıkıntıları göz önüne alarak, yate çalışılmalı ve bununla birlikte üreticimizin de korunmasını pılacak düzenlemelerle hem çocuklarımızın hem de ailelerinin sağlamalıyız. Tüm ilgili kişi ve kuruluşların bu projeye destek yeniden okul sütü projesine sıcak bakması sağlanmalıdır. Görvermesini bekliyoruz. sel ve basılı medyada sütün önemi üzerinde tekrar tekrar duKöy-Koop Merkez Birliği Yönetim Kurulu rulmalı sütün üzerindeki bulutlar kaldırılmalıdır. 1. Ulusal Süt Zirvesi »»Köy-Koop Bursa Birliği 2012 Uluslararası Kooperatifler Yılı Etkinlikleri Çerçevesinde; “Tarımsal Kalkınma Kooperatiflerinin Dünü, Bugünü, Yarını” Konulu Bir Panel Düzenledi. »»Expo Link Fuarcılık tarafından Burdur'da ilk kez düzenlenen Fuar, 18- 20 Mayıs tarihleri arasında gerçekleşti. Köy-Koop Bursa Tarım Kooperatifleri Birliğince 09 Mayıs 2012 tarihinde Almira Otelde gerçekleştirilen panelde, Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof Dr. Hasan VURAL, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof Dr. Mustafa KAYMAKÇI, Kulaca Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Ahmet UĞUR ve Mali Müşavir Selahattin PEHLİVAN konuşmacı olarak yer aldı. Gazeteci Yazar Tuncer BEYDAĞI moderatörlüğünde gerçekleşen panelde; Vali Yardımcısı Hüseyin EREN, Köy Koop Merkez Birliği Başkanı Yakup Yıldız, Ziraat Odası Başkanları, Bölge birlik başkanları ve üreticiler paneli izleyenler arasındaydı. » Syf 4’de Burdur'da, 350 markanın ve 237 standın yer aldığı fuara Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım ile Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakan Yardımcısı Kudbettin Arzu da katıldı. 72 bin kişinin ziyaret ettiği fuarda Köy-Koop Burdur Birliği standı büyük ilgi gördü. » Syf 3’de Röportaj “Ülkemizde Biyolojik Mücadele Uygulamaları İstenilen Düzeyde Değil” » Syf 11’de Tübitak tarafından desteklenen ve Kanada Tarım Bakanlığı araştırıcıları ile ortak yürütülen proje kapsamında pek çok yeni gen bulundu. Yakın zamanda araştırma sonuçlarını prestijli bilim dergilerinde yayınlamaya hazırlanan proje ekibi, bu yeni keşiflerinin tüm dünya bilim adamlarına tanıtılması için bu yıl Ağustos ayından Güney Kore’de düzenlenecek olan Dünya Entomoloji Kongresine de davet edilmiş durumda. » Syf 8’de Burdur Ulusal Hayvancılık ve Süt Endüstrisi Fuarı Yapıldı Tarımsal Kalkınma Kooperatiflerinin Dünü, Bugünü, Yarını Prof. Dr. Cem ÖZKAN ile biyolojik mücadele ve biyolojik mücadelede doğal düşman böceklerin kullanımına yönelik, Böcek Üretim Merkezi (BÖCÜM) hakkında konuştuk. »»Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü araştırıcıları ülkemizin ve Ortadoğu’nun en önemli tahıl zararlılarından Süne’nin gen haritasının çıkartılmasında büyük bir adım attı. »»Ulusal Süt Zirvesi Süt ve Süt Endüstrisi Konferansı 21-23 Mayıs 2012 tarihleri arasında İzmir’in Çeşme ilçesinde düzenlendi. Konferansa birçok akademisyen, kooperatif-birlik başkanları ve süt firmaları yöneticileri katıldı. Ulusal düzeyde ilk kez düzenlenen süt zirvesinde; sağlıklı beslenmede sütün önemi ve gıda güvenliği, çiğ süt ve süt ürünleri üretimi ve kalitesi, süt, hayvancılığı, hayvan sağlığı ve refahı, süt politikaları ve ekonomisi, 2023 süt vizyonu konuları ele alındı. » Syf 13’de Umut ÖZDİL Erol AKAR Dünden Bugüne Kooperatifçilik -7» Syf 2’de 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü… Kooperatifçilik… Pastörize Siyaset… » Syf 5’de Kooperatiflerde Kurumsal Yapının Güçlendirilmesi » Syf 15’de Prof.Dr. MUSTAFA KAYMAKÇI Ünal ÖRNEK Prof.Dr. Numan AKMAN Süt’de Doğru Politikalar! » Syf 4’de Kooperatifler Yılında Çiftçiler Gününü Kutlamak » Syf 15’de Türkiye’de Kırmızı Et Üretimi » Syf 18’de Erdoğan YILDIZ Dr. Umut TOPRAK Melih ÜLGEN Neden Kooperatifçilik? Tarladan Mektup Var? » Syf 6’da » Syf 10’da KOSGEB Destek Programları! » Syf 20’de Hadi İLBAŞ KOOPERATİFÇİLİK DÜNDEN BUGÜNE KOOPERATİFÇİLİK -7- MAYIS »»1950’LERDE KURULAN İLK KOOPERATİF Bilindiği gibi Köy Kalkınma Kooperatifleri, yasa henüz çıkmadığı için 1964’lerde hazırlanan ana sözleşmeye göre kurulmaya başlandı. Yasa 1969 da çıktı. Ne var ki, Muhittin Kozanoğlu adlı arkadaşımız ilk ormancılık kooperatifini 1950’lerde Adana’nın Saimbeyli İlçesinde kurdu. ğer, her mutluluk sonsuz değilmiş… Her kıvanç arkasında bir dert sürükler dururmuş… O önem vermediğimiz takırtıları bir gün ta yanı başımızda, ta canevimizde duyduk. Sağa baktık: arkadaşlarımız , kardeşlerimiz, ana-babamız yerlerde can veriyor. Sola baktık: yeşil yeşil dallar sessiz, hareketsiz toprakla öpüşüyor.Anldım gerçeği, anladım ama, ölümün soğuk eli yakama yapışMuhittin Kozanoğlu bir öğretmendi. Mehmet Hadi İLBAŞ mıştı. Son bir defa heybetli gövdemi sağa sola Kendisiyle 1946’larda Talas Köy-Koop Eski Genel Başkanı çevirerek ufuklara baktım. Tek bir ağaç, tek bir Amerikan Kolejinde tanışmış, dost yeşil nokta kalmamıştı. Bütün gücümle bağırdım. olmuştuk. Oraya İngilizce öğrenmek için Bu, bir bağırmadan daha çok bir haykırmaydı: KIYMAYIN gelmişti. Benim de Talas’a ikinci gelişimdi. BANA…BENİM TÜRKİYEME… AĞAÇSIZ BARAJLARINIZ Öğretmen yardımcılığı yapıyordum. Muhittin KUPKURU, FABRİKALARINIZ ÖLÜ, KALKINMANIZ BOŞ Kozaoğlu İngilizce öğrenip Amerika’ya gitmeyi BİR ÇABA OLACAK ÇATLAK DUDAKLARINIZLA “SU!” düşünüyordu. DİYE İNLEYECEK, KIVRILAN ELLERİNİZ HAVAYA KALKIP “YAĞMUR” DİYE YAKARACAK. AMA SİZE KİMSE SES Ben 1949 da ayrılarak Ankara’ya giderek Hukuk Fakültesine VERMEYECEK… ÇOCUKLARINIZ, TORUNLARINIZ SİZİ girmiştim. 1952-53 yıllarında Tuzla Uçaksavar Okulunda ye- LANETLE ANACAK…” dek subaylığımı yaparken Muhittin Kozanoğlu vereme yakaM.Hadi İLBAŞ landığını ve İstanbul’da ünlü bir verem Hastanesinde yattığıPazar Postası, 8 Nisan 1959 nı haber verdi. Hafta sonları kendisini ziyaret ediyordum. Bir Amerikalılar aya bir uydu göndermişler, uydu aya iniş yaparak içindeki astronot aya ayak basmıştı. Bu günlerde Muhittin Kozanoğlu bana telefon etti. 25 – 30 kadar köylüyü getirerek Amerikan Sefaretinin karşısına dikmişti. Köylüler Amerikalı astronotun kutsal ayı kirlettiği iddiası ile Amerikan Sefaretini taşa tutacaklardı. 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’na göre kurulan KöyKoop Merkez Birliği; Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatiflerin merkezi kuruluşudur. Tarıma ait farklı çalışma alanlarında (Hayvancılık-Süt üretimi ve işlenmesi, seracılık, halı–kilim üretimi, zeytin ve zeytinyağı işlenmesi, bal, çeltik üretimi ve işlenmesi, çiçekçilik, fidan, salça, reçel, konserve üretimi v.b.) etkinlik gösterir. YAYIN KURULU • Prof.Dr. Lütfü ÇAKMAKÇI • Dr. Bediha DEMİRÖZÜ • Dr. Caner KOÇ • Dr. Tuba ŞANLI • Dr. Güray AKDOĞAN • Dr. Levent DOĞANKAYA • Dr. Alper Serdar ANLI • Dr. Umut TOPRAK SA M LA AÇLI KOO PE RI M Gazetemizin Yayın Kurulu Üyeleri Fahri Olarak Görev Yapmaktadırlar. R MA IN K Ğİ • KÖY KA L Kuşadası-Güzelçamlı mevkiinde yer alan, denize uzaklığı 300 metre olan tesis, 60 yatak kapasitesine sahip. Türkiye’deki Tüm Ortak Kooperatiflerimize ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Mensuplarına %20 İndirim Uygulanmaktadır. • Dr. Özdal KÖKSAL RK Köy-Koop Eğitim ve Dinlenme Tesisi • Dr. Hilal TUNCA LİKLERİ M E REZERVASYON: 0256 646 13 43 - 0312 419 63 95 • Dr. Yener ATASEVEN BİR Mete Akyol’la aynı okulun mezunlarıydık. Kendisine telefon edip durumu anlattım. Mete, “abi çok acayip olmaz mı?” diye cevap verdi. Ben, “Mete, yanına bir foto muhabiri al ve bu durumu tespit et” dedim. Mete istemiyerek de olsa, bir fotoğrafçı ile Amerikan Sefaretine gitti. Köylüler, Sefarete taş atacaklarmış gibi, ellerini havaya kaldırmışlardı. Fotoğrafçı bu durumu tespit etti. Mete de köylülerin protesto nedeni ile ilgili bir yazı yazdı. Ve bu Milliyet’te çıktı. Mete’nin bu yazısı, o yıl haber dalında birincilik ödülünü aldı. Muhittin Kozanoğlu daha sonra 1163 sayılı yasayla kurulan Adana Birliğin yönetim kurulunda görev aldı. Oradan KöyKoop Merkez Birliğinde Adana Birliğini temsil eden üyelerden biri oldu. Şimdi hayatta olmayan bu ilginç arkadaşımın kooperatifçilik serüvenini aktarmakla ona olan dostluk görevimi yerine getirmiş oluyorum. – Sürecek - KÖY-KOOP MERKEZ BİRLİĞİ V E D İ Ğ E R TA Mete Akyol o zaman Milliyet Gazetesinde yazıyordu. Kozanoğlu, Mete Akyol’a haber vermemi, gelip köylülerin elleri taşlarla Amerikan Sefaretini protesto anlamına gelen hallerini tespit etmesini ve bu konuda bir yazı yazmasını istedi. F Kısa zamanda acı gerçek kulaktan kulağa yayıldı: KALKINMA VAAAR! Motorlar insafsızca köklerimizi koparıp toprakla ilişiğimizi kesti. Baltalar hiç acımadan yanımıza böğrümüze indi. Her yerden “KIYMAYIN BANA .. BEN AĞACIM.. GÜNAHIM NE BENİM?” çığlıkları yükseliyordu. Bir süre sonra ne bir ses, ne bir çığlık… Yalnız motor homurtuları, kazma-kürek gürültüleri… Ne zaman doğduğumu, nasıl büyüdüğümü pek hatırlamıyorum. Düşünmeye başladığım zaman ormanda hayli boy atmış, güçlü kuvvetli bir ağaçtım. Yazın hayvanlarla kuşların kurduğu karışık bir orkestra günün değişik saatlerinde konserler verir; kışın üstümüzü örten beyaz karların altında derin uykuya dalardık. Günlerimiz mutluluk içinde, saatlerimiz kıvançla örülü , Tanrıdan başka isteğimiz olmadan yaşayıp gidiyorduk. Arada sırada uzaktan gelen takırtılar rahatımızı pek kaçırmaz; bu takırtıların aslını öğrenmeye çalışmazdık. Me- KÖY-KOOP MERKEZ BİRLİĞİ YÖNETİM KURULU İ AT Ne olmuştu? Göze mi gelmiştik? Bir sabah hepimiz gözlerimizi şimdiye kadar işitmediğimiz bir gürültüyle açtık. Motor sesleri, kazma-kürek, balta takırtıları şehri altüst ediyordu. Burada Muhittin Kozanoğlu’nun ilginç davranışlarından birini nakletmeden geçemiyeceğim. RLİ Bizi anne babalarımızdan ayırıp bir kamyona yükleyerek tozlu topraklı bir şehre getirdikleri günü hiç unutmam. O her bakımdan rahat, verimli topraklardan zorla sökülüp uzaklaştırılmamız, bize hayatımızın sonu gibi geldi.Eminim, arkamızdan tüm orman ağlamıştır.Zaten bir balta sesi, kazma kürek gürültüsü büyüklü küçüklü ağaçların , çalıların, hatta otların gözyaşı dökmesi için yeterli bir sebepti. Üstü başı yollar kadar tozlu topraklı ameleler, bizi bir bir şehrin çeşitli yerlerine diktiler; su verdiler. Biraz kendimize gelir gibi olmuştuk. Herhalde öksüzlüğümüzü unutturmak için olacak, her gün muntazaman suluyorlar havalandırmak amacıyla diplerimizi kazıyorlar, bızı kendi çocukları gibi koruyorlardı. Günler, aylar, yıllar hep böyle geçti. Her ne kadar arada sırada yolunu şaşırmış b ir otomobil, gözleri dönmüş bir kamyon arkadaşlarımızdan birisine toslayıp hayatına son veriyorduysa da, bu değişik çevre, sağımızdan, solumuzdan geçen insan kalabalığı, geceleri karanlıkta altımızda oturup birbirlerini içini döken sevgililer.. hepsi, hepsi hoşumuza gidiyordu. Büyümüş serpilmiştik artık. Dallarımız birbirine karışmış, uzaktaki dostlarımızı selamlamak fırsatına ermiştik. Her yerde sadık birer sevgilimiz olan kuşlar burada da dallarımız arasında yuvalarını kurmuşlar, tatlı cıvıltılarıyla b izi eğlendiriyorlardı. Birleşmiş Milletler örgütü, Uluslararası Sütçülük Federasyonun (IDF) 1956 yılında aldığı bir kararla her yıl 21 Mayıs günü tüm üye ülkelerde " Dünya Süt Günü " olarak kutlanmaktadır. 1991 yılından itibaren Ülkemizde de 21 Mayısın " Dünya Süt Günü" olarak kutlanması kabul edildiğinden, 21 - 28 Mayıs tarihlerini kapsayan hafta ' Süt Haftası ' olarak kutlanıyor. Dünya Süt Günü kutlamalarının amacı, sağlıklı nesiller yetiştirilmesine yardımcı olmak, süte olan talebi canlandırmak, her yaş grubundaki bireylere süt içme alışkanlığı kazandırmak, süt ve mamullerinin tüketimini artırmaktır. Neden Süt 7'den 70'e herkesin tüketmesi gereken en önemli besinlerin başında gelen süt; yetişkinlerde kemik erimesine karşı, gebelerde rahat bir uyku, çocuklarda ise gelişim için tercih ediliyor. Sütü içmek kadar, onu korumayı bilmek de önem taşıyor. Süt, insan neslinin çoğalması için önemli bir besindir. Yeni doğan bir bebeğin, ilk besin gereksinimi anne sütüyle başlar. Niçin Süt Günü Çünkü yıllık kişi başına içme sütü tüketimi Avrupa Birliği ülkelerinde 89 kilo, Avustralya'da 107 kilo, Amerika'da 83 kilo düzeyinde iken bu rakam Türkiye'de ancak 26 kilo civarında seyrediyor. Köy-Koop Merkez Birliği olarak, tüm üreticilerimizin ve tüketicilerimizin “ Dünya Süt Günü “`nü kutluyoruz. Bİ BEN AĞACIM KIYMAYIN BANA Kooperatifin giderlerini karşılamak için Çukurovada bir arazi kiralamışlardı. Orada çeşitli ürünleri yetiştiriyor, satıp giderlerini karşılayacak kadar para kazanıyorlardı. O günlerde Amerikan Gönüllüleri diye bir kuruluş ortaya çıkmıştı.Genç kızlar ve erkeklerden oluşan grup Türkiye’yi dolaşıyordu. Muhittin Kozanoğlu onların Ankara’daki merkezi ile ilişki kurmuş, onlardan destek alıyordu. Daha sonra Muhittin Kozanoğlu, Köy Kalkınma Kooperatifleri ana sözleşmesine uyum sağlayarak kooperatiflerini 1163 sayılı yasaya uygun kooperatif durumuna getirdi. TÜM ÜRETİCİLERİMİZİN VE TÜKETİCİLERİMİZİN DÜNYA SÜT GÜNÜNÜ KUTLUYORUZ Z gidişimde aynı odada Kalan arkadaşı Kozanoğlu’nun hastaneden taburcu edildiğini söyledi. 1956’lı yıllarda haftalık Pazar Postası’nda ve Ulus Gazetesi’nde köşe yazarlığı yapıyordum. Bir sabah Muhittin Kozanoğlu Ulus Gazetesi’ne çıkıp geldi. Şaşırmıştım, hastalığı tamamen atlatmıştı ve memleketi Saimbeyli’de bir Ormancılık Kooperatifi kurduğu müjdesini.verdi. Amaç Ormanları korumak, orman tahribatını önlemekti. Bana ormancılık, ormanların korunması konusunda mümkün olduğu kadar çok yazı yazmamı söyledi. Hemen her hafta ya Pazar Postası’nda ya da Ulus Gazetesindeki köşemde ormanlar ve ormanların korunması ile ilgili yazılar yazdım. Yazılarım Türkiye Ormancılar Derneğinin dikkatini çekmişti. Beni Ormancılık konusunda yaptıkları her toplantıya çağırıyorlardı. Muhittin Kozanoğlu’nun isteği üzerine 8 Nisan 1959 tarihinde Pazar Postasında yazdığım bir yazıyı aşağıda aktarıyorum. 21 DÜNYA SÜT GÜNÜ KUTLU OLSUN E 2 ̇ ̇ Mayıs 2012 Köy-Koop Merkez Birliği İmtiyaz Sahibi ve Yayınlayan: S.S. Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Birliği KÖY-KOOP Adına Yakup YILDIZ Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Mehmet VAROL Genel Yayın Yönetmeni: Emel TUĞRUL Haber Müdürü: Turgay SOLMAZ Haber Koordinatörü: Ayhan ELMALIPINAR Reklam Müdürü: Yasemin ACAR Merkez Adres: Paris Cad. 24/7 Kavaklıdere-Ankara Tel: 0312.419 63 95-96 Faks: 0312. 419 63 95-96 Web: www.koy-koop.org • E-posta: info@koy-koop.org Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın Mayıs 2012 ANKARA Baskı: Atalay Matbaacılık Ltd. Şti. Elif Sk. Sütçü Kemal İşhanı No:7/236-237 İskitler - ANKARA Tel: 0312. 384 41 82 Yazıların Sorumluluğu yazarlara, ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir. ̇ ̇ Mayıs 2012 Köy-Koop Merkez Birliği GÜNDEM “Sütüme Dokunma! Hayat Sütle Başlar” »»Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanlık Konferans Salonu’nda, ‘’Sütüme Dokunma! Hayat Sütle Başlar’’ konulu panel düzenlendi. Panelde katılımcılara okul sütü ile Atatürk Orman Çiftliği üretimi sütler dağıtıldı ve sütlü tatlılar ikram edildi. Burdur Ulusal Hayvancılık ve Süt Endüstrisi Fuarı »»Expo Link Fuarcılık tarafından Burdur'da ilk kez düzenlenen Burdur Ulusal Hayvancılık ve Süt Endüstrisi Fuarı, Burdur Uzay Çatı Fuar Alanı'nda 18- 20 Mayıs tarihleri arasında yapıldı. Burdur'da, 350 markanın ve 237 standın yer aldığı fuara Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım ile Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakan Yardımcısı Kudbettin Arzu da katıldı. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın okunması ile başlayan törende Burdur Gençlik Merkezi öğrencileri tarafından Teke Yöresi Halk Oyunları yarışması yapıldı. Açılış konuşmaları çerçevesinde Burdur Belediye Başkanı Sebahattin Akkaya, CHP Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, AKP Burdur Milletvekili Bayram Özçelik ve AKP Burdur Milletvekili Hasan Hami Yıldırım birer konuşma yaparak, vatandaşların fuar açılışından sonra gerçekleşecek Süt İçme Rekoru'na katılmalarını istedi. Panelin açılış konuşmaları; Ankara Zootekni Derneği Başkanı Prof.Dr. Gürsel Dellal, Türkiye Damızlık Sığır Yetiştiricileri Merkez Birliği Genel Başkanı Cemalettin Özden, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Ahmet Çolak ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Hayvancılık Genel Müdürü Ali Karaca tarafından yapıldı. Ankara Zootekni Derneği Başkanı Prof. Dr. Gürsel Dellal sütün günümüzde dünyada ve Türkiye'de en önemli tarımsal ürün olduğunu belirterek, 2010 yılı FAO rakamlarına göre, sütün Türkiye'deki toplam değerinin yaklaşık 4 milyar lira olduğunu söyledi. Sütün insan sağlığı ve beslenmesinin yanında ülke ekonomisine de son derece büyük katkı sağlayan bir ürün olduğunu son dönemlerde, sütün insan sağlığına etkileri konusunda bir bilgi kirliliği oluştuğunu anımsattı. Bu konudaki argümanlardan birinin de ''süt kanser yapar'' argümanı olduğunu aktaran Dellal, ''Bugün ABD'de, belki çocuklardan daha çok erginler süt tüketiyor. Eğer böyle bir sav doğru olmuş olsaydı, ABD'nin büyük bir kısmının, süte bağlı kansere yakalanmış olması gerekecekti. Böyle bir şey yok'' dedi. AB’de, okul sütünün yanı sıra, yakında meyve ve sebzelerin de okullarda dağıtılması gündemde Dellal, Okul Sütü Projesi'ne olumlu baktıklarını, AB ülkelerinde ve dünyanın çoğu ülkesinde bunun uygulandığını, AB'de, okul sütünün yanı sıra, yakında meyve ve sebzelerin de okullarda dağıtılmasının gündeme geleceğini belirten Dellal, Türkiye'de de başlayan bu tür çalışmaların sekteye uğratılmadan desteklenmesi gerektiğini söyledi. Türkiye Damızlık Sığır Yetiştiricileri Merkez Birliği Genel Başkanı Cemalettin Özden de Avrupa'da kişi başı yıllık 245 litrenin üzerinde süt tüketildiğini, Türkiye'de ise tüketilen sütün içecekler arasındaki payının ise yüzde 9 olduğunu dile getirdi. Özden, Okul Sütü Projesi'nin genç nesillerin sağlıklı gelişmesinin önemli olduğunu, özellikle okullarda gazlı içeceklerin yasaklanmasının ardından süte karşı yürütülen olumsuz kampanyaların bu dönemde yoğunlaştığını savundu. Türk insanı süt içmiyor Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Çolak ise süt, et ve yumurta ile ilgili olumsuz görüşlerin dile getirildiğini anımsatarak, ''Türk insanının, Türk çocuğunun, tüketeceği hayvansal üretim üzerine çok ciddi polemikler, çok ciddi spekülasyonlar yapılmaktadır'', Türkiye'de süt fazlalığı değil, açığının bulunduğunu belirtti. Çolak, ''Çünkü Türk insanı süt içmiyor. Türk çocuğunun süt içmesi lazım. Türkiye'de yaşayan herkesin her yaş grubunda insanın süt içmesi lazım'' ifadesini kullandı. Çolak, toplum- da sütle ilgili yaratılan bilgi kirliliğini önlemek ve toplumu bu konuda bilgilendirmek amacıyla bu paneli düzenlediklerini dile getirdi. Çolak, Okul Sütü Projesi uygulamasını bir sosyal proje ve sosyal devlet anlayışının göstergesi olduğunu son derece olumlu bulduklarını, ''Okul Sütü Projesi çok doğru bir projedir'' dedi. Ankara Üniversitesi olarak bu projenin tümüyle yanında ve devamından yana olduklarını, kusursuz sürdürülmesi konusunda da üzerlerine ne düşerse yerine getirmeye hazır olduklarını belirtti. ''Bu projenin tek amacı çocuklarımızın sağlıklı beslenmesini sağlamak ve ülkemizdeki süt tüketimi alışkanlığını artırmaktır'' Panelde, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Hayvancılık Genel Müdürü Ali Karaca ise Okul Sütü Projesi kapsamında dağıtılan sütleri, önce kendisinin içtiğini kaydeden Karaca, ''Gerçekten şimdiye kadar, iddia ediyorum, siz de hepiniz için ve bakın tadına, marketlerdeki dağıtılan sütten daha kaliteli. Çünkü ben, Okul Sütü Programı'na başlarken, gıda kodeksinde en kaliteli süt olan tam yağlı sütün şartlarını teknik şartnameye koydum'' diye konuştu. Okul Sütü Projesi'nin, Türkiye'de ilk defa uygulanan bir proje olduğunu ve şimdiye kadar 1 milyon 200 bin öğrenciyi geçen bir uygulama yapılmadığını belirten Karaca, ''Ülkemizde şu anda 32 bin 574 okulda, 7 milyon 185 bin 21 öğrenciye okul sütü dağıtılıyor. Sütlerimiz 200 mililitrelik UHT kutu içerisinde, tam yağlı UHT süttür. Türkiye şartlarında, çocukların sağlığı açısından en uygun sütün UHT süt olması nedeniyle bunu tercih ettik” dedi. Panel, Süt Üretimi: Kimler için? Nereden? Nasıl?, Okul sütü ve önemi, Avrupa Birliği Uyum Sürecinde Sütte Malite ve FVO Misyonu, Süt Hakkında Doğrular ve Yanlışlar, konu başlıklarının tartışılmasının ardından sona erdi. 3 Açılış konuşmasını yapan Burdur Belediye Başkanı Sabahattin Akkaya, fuarın Burdur’a hayırlı olmasını diledi. Okul sütünün devam etmesini isteyen CHP Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, “Okul sütü yetmez öğrencilerimize; okul fındığı, okul elması ve okul kayısısı da olmalı.” dedi. Burdur’un hayvancılıkla ön plana çıktığını belirten AKP Burdur Milletvekili Bayram Özçelik, “Burdur hayvancılığı babadan görme yöntemlerle değil, en modern sistemlerle yapıyor. Burdur’da hayvan başına düşen süt miktarı Avrupa standartlarında. Hayvancılığın markası olan ilimizde bu fuarın açılması nasıl bir marka olduğumuzun göstergesi. Fuar herkese hayırlı olsun.” şeklinde konuştu. Burdur’un hayvancılık sektörü bakımından önemli bir potansiyele sahip olduğunu dile getiren Burdur Valisi Süleyman Tapsız, ‘Çalışan nüfusun yüzde 60’ı tarım alanında faaliyet gösteriyor. Geçen yıl tarım alanında Burdur’daki çiftçilere 75 milyon lira destek verildi. Bu fuarın da ticari bir köprü olacağına inanıyorum. Burdur’da bir laktasyondaki süt miktarı 6 ton, 140 bin kayıtlı kültür ırkı hayvanı, 4 üretici birliği ve 3 üst birlik ile Burdur Türkiye’de tarımsal örgütlenme bakımından birinci sırada” dedi. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakan Yardımcısı Kudbettin Arzu ise, “daha önce tarıma 1,9 milyar Dolar destek verilirken, hükümetimiz döneminde geçen yıl 7,2 milyar destek verildi, yani yaklaşık 7-8 kat desteklerde bir artış oldu. Yine, tarımda 23 milyar Dolar gayrisafi milli hasıladan 63 milyar dolar gayrisafi milli hasılaya geldik, 15 milyar dolar ihracata yükseldik. Türkiye tarım sektöründe dünyada 11’inci sıradan 7’nci sıraya yükseldi.” dedi. Ulusal Hayvancılık ve Süt Endüstrisi Fuarı' nda Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, Türkiye'nin tarım ihracatının 4 milyar dolardan 15 milyar dolara yükseldiğini, "Bunda Burdur çiftçisinin, hayvancılıkla uğraşan, üreten Anadolu insanının, 75 milyonun alın teri vardır. Burdur'a tarım ve hayvancılık alanında 13 trilyon lira destek verildi, destekler 2011 yılında 76 trilyon liraya çıktı" dedi. Tarım desteklemelerinin 5 kat arttığını söyleyen Yıldırım, Ziraat Bankası'ndan tarım alanında verilen kredi miktarının 2003 yılında 8.5 trilyon iken, 2011 yılında bu rakamın 271 trilyon liraya çıktığını ifade etti. Burdur'da ilk kez düzenlenen Ulusal Tarım ve Süt Endüstri Fuarı açılış kurdelesi, Burdur Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği tarafından yapılan 4 m uzunluğundaki maket ineğin önünde kesildi. Bakan Yıldırım Kepenek Giydi Açılış kurdelesinin kesilmesinden sonra Bakan Binali Yıldırım'a Köy-Koop Genel Başkanı Yakup Yıldız tarafından kepenek giydirildi. Fuarı gezen Bakan Yıldırım, Türk kahvesi içti, sipsi çaldı, Burdur ceviz ezmesi ve eriştesinin tadına baktı. Bakan Yıldırım, vatandaşlarla da sohbet etti. Köy-Koop Burdur Birliği Fuar Standında Yerini Aldı İlk defa düzenlenen ve 72 bin kişinin ziyaret ettiği fuarda Köy-Koop Burdur Birliği standı büyük ilgi gördü. Birinci gün süt içme rekor denemesi yapıldı Burdur Valisi Süleyman Tapsız, Buna katkıda bulunan herkese teşekkür ediyorum. Dünya ikincisi olduk, Türkiye rekorunu da kırdık.” dedi. Burdur Ulusal Hayvancılık ve Süt Endüstrisi Fuarı, Seneye 5 Gün Olacak Kadın çiftçilerin yoğun ilgi gösterdiği fuar önümezdeki yıl 5 gün ziyarete açık olacak. 4 ̇ ̇ Mayıs 2012 Köy-Koop Merkez Birliği TARIM Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi mustafa.kaymakci@ege.edu.tr SÜT’DE DOĞRU POLİTİKALAR! »»Süt ve ürünleri, temel bir gıda maddelerimizin en önemlilerinden kabul ediliyor. Bu nedenle, konuya sağlıklı bir bakış açısı getirmek için üretimden tüketime değin, sürecin bütünsel olarak ele alınması gerekiyor. ÜRETİM POLİTİKALARI Kısa Dönemde: Fiyat oluşumunda, müdahaleci kuruluşlar devreye sokulmalı. Desteklemeler en az Tarım Kanunu’nda belirtilen oran düzeyine çıkarılmalı. Destekleme ve düzenlemelerde bir büyüklük sınırının getirilmeli, bu bağlamda istihdam ve verimlilik açısından küçük ve orta ölçekli köylü işletmeler öne çıkarılmalı. Küçük ve orta ölçekli işletmelerin sorunları, kooperatif örgütlenmesi ile aşılmalı. Uzun dönemde: Hayvancılık işletmelerinin uzmanlaşması, kooperatifleşme ile birlikte planlanmalı. Desteklemeler, türler temelinde yeniden gözden geçirilmeli. Koyun ve keçinin göreli payı, sütlerinin peynir ve yoğurt yapımındaki önemlerinden dolayı artırılmalı. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde toprak reformu yapılmalı ve koyunculuk öne çıkarılmalı. PAZARLAMA VE ÖRGÜTLENME POLİTİKALARI Kamu iktisadi kuruluşları yeniden kurulmalıdır. Süt sektöründe çok sayıda bulunan örgütlerin (Birlikler, Kooperatifler, Dernekler, Ulusal Süt Konseyi, Sanayici Örgütleri vb) görev alanları yeniden tanımlanmalıdır. Üretimden pazarlanmaya değin desteklemeler kooperatifler aracığıyla gerçekleştirilmeli. Kooperatif Güçlendirilmelidir. Bu amaçla; • Girdilerden alınan KDV’ler ile mazottan alınan ÖTV sıfırlanmalı. • Sanayi tesisleri kurmaları için ekonomik, sosyal ve yasal önlemler alınmalı. Sütünü tarımsal amaçlı kooperatifler kanalıyla pazarlayan ve işleyen üreticilere daha yüksek destekleme primi uygulanmalı. Soğuk zincire sahip, teknik eleman çalıştıran ve laboratuar hizmeti veren kooperatiflere maliyetlerini karşılamak amacıyla teknik destek verilmeli. • Süt ve süt ürünleri, temel gıda maddesi kapsamına alınmalıdır. Bu bağlamda Kooperatif üyelerinin; yem, tohum, gübre, motorin, ilaç ve aşı gibi temel girdilerinden KDV oranı sıfırlanmalı, kooperatiflerin pazarladığı ürünlerde KDV oranı %8’den %1’e düşürülmelidir. Anılan uygulama, tüketici fiyatlarına doğrudan yansıyacak ve tüketimi artıracağı gibi kooperatifleri kayıt dışılıktan doğan haksız rekabete karşı da koruyacaktır. • Üretim ve tüketim kooperatifleri arasında eşgüdüm sağlanmalı. • Köy koperatifleri yerine ilçe merkezli kooperatifleşmeye yönelmeli. İç pazarı koruyacak ve dış ticarette ihracatı geliştirecek düzenlemeler yapılmalıdır. • İşlenmiş Tarım Ürünleri’nin ithalatında iç üretim korunmalı. • Dahili İşleme Rejimi’ne asla yönelmemeli. • Damızlık ve damızlık dışı hayvan dışalımına karşı tavır alınmalı. • Anaç dışsatımında önlemler alınmalı. • Kaçak hayvan ile ürün çıkışı ve girişi mutlaka engellenmeli. SÜT’TE DOĞRU DAĞITIM POLİTİKASI NE OLMALI? Birincisi; Yerel Üret, Yerel Tüket ve Sağlıklı Kal” dır. “Yerel Üret, Yerel Tüket ve Sağlıklı Kal” konusu neden önemlidir? • Süt başta olmak üzere besinler tüketiciye varana kadar besin değerlerini kaybederler. Bu süre zaman ve ulaşım açısından ne kadar kısa ise besinler kalitelerini o ölçüde korurlar. • Besinlerin taşınması için de enerji gereksinmesi vardır. Bir yılda tüketilen enerjinin % 2 -17 sinin besin taşımacılığında harcandığı bilinmektedir. Besinleri yerel üretilip yerel tüketilmesinde, taşımacılığa ayrılan enerji en düşük düzeydedir. • İnsan sağlığına en uygun besin kendi ekosisteminde yetişen ürünlerdir. • Bu nedenlerden dolayı, Avrupa’da büyük dev süt fabrikaları yerine kentlerin etrafında, onların gereksinmelerini karşılayacak kapasitelerde fabrikalar kurulmaktadır. Türkiye’de ise dev fabrikalar yüzlerce kilometre uzaktan aldıkları sütleri işlerler ve yine yüzlerce hatta binlerce kilometre uzaktaki kentlere pazarlarlar. Bu durum, parakende süt fiyatlarını artırdığı gibi sütün kalitesini de olumsuz etkiler. İkincisi; Dağıtılacak sütler, Türkiye’ nin her yanında örgütlenmiş süt kooperatiflerinden alınmalıdır. • Türkiye, süt sığırcılığında da çiftçilerin büyük bir çoğunluğu küçük ve orta ölçekli işletmelerdir. Kooperatifler genellikle küçük çiftçilerden ürünleri alır ve işlerler. Bu nedenle besin değerleri endüstriyel tarımla elde edilenlerden yüksektir. • Kooperatifler sağlıklı koşullarda ve sıkı denetim altında ürünlerini işlerler, merdivenaltı üretim yapmazlar. Kooperatiflerin ürünleri sağlık açısından güvencelidir, tüketicilere aracısız ve kısa yoldan ulaştırıldığı için daha ucuzdur. • Kooperatifler çiftçilerin tarımsal ürünlerini işleyip pazarladıkları için onları aracılara karşı korur, onların emeğini en iyi şekilde değerlendirir. Üçüncüsü ise; sütler, pastörize süt şeklinde dağıtılmalıdır. “Yerel Üret, Yerel Tüket ilkesi”nin gerçekleştirilmesi ve soğuk zincirin kurulması durumunda pastörize süt dağıtımı temel alınmalıdır. Pastörize sütlerin, UHT şeklinde işlenmiş sütlerden önemli farklılıkları vardır. Örneğin B serisi vitaminler ile C vitaminlerin kimileri, UHT teknolojisiyle yüksek düzeyde kaybolmaktadır. A vitamininde ise özellikle depolama sırasında kayıp artmaktadır. Diğer yandan, özellikle okulların kapalı olduğu aylarda,UHT süt yerine peynir dağıtımı üzerinde durulmalıdır. “Tarımsal Kalkınma Kooperatiflerinin Dünü, Bugünü, Yarını” »»Köy-Koop Bursa Birliği 2012 Uluslararası Kooperatifler Yılı Etkinlikleri Çerçevesinde; “Tarımsal Kalkınma Kooperatiflerinin Dünü, Bugünü, Yarını” Konulu Bir Panel Düzenledi. Köy-Koop Bursa Tarım Kooperatifleri Birliğince 09 Mayıs 2012 tarihinde Almira Otelde gerçekleştirilen panelde, Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof Dr. Hasan VURAL, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof Dr. Mustafa KAYMAKÇI, Kulaca Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Ahmet UĞUR ve Mali Müşavir Selahattin PEHLİVAN konuşmacı olarak yer aldı. Gazeteci Yazar Tuncer BEYDAĞI moderatörlüğünde gerçekleşen panelde; Vali Yardımcısı Hüseyin EREN, Köy Koop Merkez Birliği Başkanı Yakup YILDIZ, Bilim Teknoloji ve Sanayi İl Müdürü Fevzi YILDIZ, Bursa İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü, İl Müdür Yardımcısı Gürsel GÜNAY, Kırsal Kalkınma ve Örgütlenme Şube Müdürü Ömer CEYLAN, Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği Başkanı İsmail ANIL, Kastamonu Köy-Koop Başkanı Erol AKAR , Balıkesir Köy-Koop Birlik Başkanı aynı zamanda Köy-Koop Merkez Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Cemil İLCAN, Or-Koop Bursa Bölge Birlik Başkanı İlhami İLHAN, Gıda Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürleri, Köy-Koop Bursa Bölgesi Tarımsal Kooperatifler Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Erdoğan YILDIZ, Ziraat Odası Başkanları, kooperatif başkanları ve üreticiler paneli izleyenler arasındaydı. Panelin açılış konuşmasını Köy-Koop Bursa Bölgesi Tarımsal Kooperatifler Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Erdoğan YILDIZ yaptı. “Kooperatiflerimiz” konulu sinevizyon gösterisi ile panele başlandı. Panelistler; "Tarımsal Pazarlama ve Kooperatiflerin Önemi, Tarım ve Kooperatifçilik, Başarı Öyküsü ile Yeni Türk Ticaret Kanunu ve Kooperatiflerde Kurumsallaşma" konulu sunumlarını izleyicilerle paylaştılar. Neden Dünya Uluslararası Kooperatifler Yılı Birleşmiş Milletler Genel Kurulu; kooperatiflerin sosyo-ekonomik kalkınmaya, yoksulluğun azaltılmasına, istihdam yaratılmasına ve sosyal bütünleşmeye olan katkılarını vurgulayarak 2012 yılını "Uluslararası Kooperatifler Yılı" olarak ilan etti. Bu yılın ilanı "Kooperatif İşletmeler Daha İyi Bir Dünya Kurar" ana temasıyla, dünyada kooperatiflerin kurulmasını ve gelişmesini teşvik etmeyi amaçlamaktadır. Ayrıca; bireylerin, toplulukların ve devletlerin Binyıl Kalkınma Hedefleri gibi uluslararası kabul görmüş hedeflere ulaşmasına, kooperatif kuruluşlarının katkısının önemine vurgu yapmaktadır. Panel Başkanı Tuncer Beybağ; “Dünya ticaretinde üretimden tüketime kadar uzanan zincirde özel sektör, devlet kuruluşları ve kooperatifler olarak üç ana temelde yer almaktadır. Ancak içlerinde tek demokratik yapıya sahip olan sektör kooperatiflerdir. Bu nedenle dünya üzerindeki özel sektörler küreselleştirilen dünyada mali sıkıntılara girip iflaslarla karşılaşarak el değiştiriken devlet kuruluşları ise özelleştirmelerle satılırken kooperatifler ulusların milli sermayesi olarak ayakta kalmaktadır. İşte bu yüzden Birleşmiş Milletler 2012 yılını Kooperatifçilik Yılı ilan ederek krizdeki çıkışlarda kooperatifleri model olarak göstermiştir. Biz bu panelde Türkiye’deki kooperatifçiliği masaya yatıracağız” dedi. Kapitalist anlayıştaki tarım şirketleri dünya ticaretinde krizin başlamasını tetiklediler Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı; “Kırsalın küçük ve orta büyüklükteki üreticileri bir araya gelerek üretimden tüketime kadar demokratik bir paylaşımla ürettiklerine katma değerler kazandırarak faaliyetlerini sürdürmektedirler. Küreselleştirilen dünyada üretimin ancak dev işletmelerle sağlanacağını savunan uluslararası kapitalist anlayıştaki tarım şirketleri zamanla ortaya koydukları verimsiz ve pahalı maliyetli üretimleriyle doğanın ve çevrenin düzenini bozarak tüm insanlığa ait tohumun mülkiyetini ferdileştirerek dünya ticaretinde krizin başlamasını tetiklediler. Orta ve küçük işletmelerin bir araya gelerek kurduğu tarımsal kalkınma kooperatifleri küresel kriz karşısında ortaya koydukları demokratik işletme yapılarıyla kar ve zarraı eşit bir şekilde paylaşarak bu bütün dünyayı etkileyen krizde ayakta kalarak ülke sermeyelerini korumuşlardır.” dedi. Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof Dr. Hasan Vural; “Kooperatiflerin birlikte üretimlerdeki girdilerini ucuza getiren anlayışlarıyla pazarlamadada kayıtlı yapılarıyla üreticiden tüketiciye yada üretimden tüketime ulaşmalarıyla ülke ekonomisinde kalıcı olduklarını ve ticari yapımıza istikrar getirmilerdir. Dünyada amerika gibi kapitalist ülkelerde bile kooperatifçiliğe özen gösterilmektedir. Amerikada 125000 kooperatif bulunmaktadır. AB ülkelerinde üreimde ve ihracatta kooperatifler % 70-80 lere çıkmıştır” dedi. Mali Müşavir Selahattin Pehlivan, Yeni Türk Ticaret Kanunu ve Kooperatiflerde Kurumsallaşma konulu bir konuşma yaptı. Yeni düzenlemelerin defter tasdikleri üye kayıt defterleri ile demirbaş kooperatifi envanterleri ile ilgili bilgiler verirken kanundaki yalnışlıklardan doğru uygulamalardan bahsetti. Kulaca Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Ahmet Uğur, kooperatifinin “Başarı Öyküsü”nden bahsetti. Kooperatifçiliğin gönül işi olduğunu özveriyle çalışmak gerektiğini söyledi. Başarının ise köylünün ürettiği ürüne katma değerler kazandırarak ülke milli hasılasından hak ettiği payı almalarının sağlanmasıyla olacağını belirtti. “Bizler köylümüzün ürettiği domates ve biberi salça haline getirerek ve ondan değişik lezzetler üreterek paketleyip katma değer yarattık” sözleriyle konuşmasına devam etti. Panel sonunda kooperatifçiliğe uzun yıllar hizmet etmiş kooperatif başkanlarına ve panelistlere plaket töreni yapıldı. Kırsal Alan Destiğiyle 30 Köylüye 120 Düve Verildi »»Burdur'un Ağlasun ilçesine bağlı Kibrit köyünde 30 aileye 120 düve dağıtıldı. Burdur'un Ağlasun ilçesine bağlı Kibrit köyünde 30 aileye 120 düve dağıtıldı. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü işbirliği ile yürütülen 'Kırsal Alanda Sosyal Destek' projesi çiftçiyi desteklemeye devam ediyor. Sınırlı Sorumlu Kibrit Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatif'in hazırladığı proje ile 120 düve yeni sahiplerine teslim edildi. Dağıtımı yapılacak gebe düvelerin 2 yıl ödemesiz çiftçiye verildiğini söyleyen İl Tarım Müdürü Ahmet Dallı, "Ödemeler 2 yıldan sonra 8 yıl içerisinde faizsiz taksitlerle ödenecek. Dağıtımı yapılan düveler kaliteli hayvanlardan seçilmiştir. Düvelerin 1 yıllık hayvan sigortaları yapılmıştır." dedi. ̇ ̇ Mayıs 2012 Köy-Koop Merkez Birliği TARIM TMO Buğdayda Tek Alıcı Olmaktan Çıkıyor »» Bu yıl TMO’nun yanı sıra ruhsat almış lisanslı depo şirketleri de çiftçiden buğday alımı yapacak. Bakanlar Kurulu’nda bekleyen kararname TMO’nun buğday alımında 2012 yılında yeni bir buğday alım stratejisi uygulayacak. TMO artık buğdayda tek alıcı olmaktan çıkacak. TOBB ve TMO’nun ortak kurduğu şirkete bağlı lisanslı depolar TMO adına makbuz senedi karşılığında alım yapabilecekler. 2011 yılında 21 milyon tonun üzerindeki buğday üretiminin 931 bin tonunu satın alan TMO, bu yıl tek alıcı olmaktan çıkacak. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın hazırladığı yeni hububat kararnamesi Bakanlar Kurulu gündeminde bekliyor. TOBB ile TMO’nun ortaklığında kurulan TMO-TOBB Lisanslı Depoculuk A.Ş. (LİDAŞ) bu yıl buğday alımlarına başlayacak. Yeni işleyişte, çiftçiler ürettikleri buğdayı ruhsatlı lisanslı depolara da makbuz karşılığında teslim edebilecek. Ürün sahibine kalite analizi yapılan ürünün özelliklerini belirten bir makbuz senedi verilecek. Ürün sahibi makbuz senedi ile TMO’dan ürününün parasını alacak. Ürününü satmak istemeyen çiftçi ise makbuz senedini elinde tutacak. Piyasa fiyatı istediği seviyeye geldiğinde TMO’ya ya da ticaret borsalarında satış yapabilecek. Depolarda bekleyen buğdaylar için üreticiden kira ücreti alınmayacak. Bu yıl alım döneminde ayrıca isteyen çiftçi sıraya girmeden telefonla randevu alarak da ürününü teslim edebilecek. Buğday alımında lisanslı depoların daha etkin hale getirilmesini öngören düzenlemeye rağmen, halen ruhsat alabilmiş Polatlı’daki 40 bin tonluk depo için ruhsatlı tek lisanslı depo şirketi LİDAŞ oldu. Makarnanın Rengi Daha Sarı Olacak »»GAP Uluslararası Tarımsal Araştırma ve Eğitim Merkezi, katkı maddesi kullanılmaksızın makarnaya doğal sarı rengini verecek buğday çeşidi geliştirdi. ‘Güney Yıldızı’ adı verilen buğdayın ekimine başlandı. Bu yıl içinde özel sektöre satışa çıkacak. Hedef, dünya pazarına açılmak. Makarnanın yeni gözdesi ‘güney yıldızı’ Buğday çeşidi geliştirmek için 12 yıldır çalışmaların yapıldığı merkez, şimdiye kadar 13 tane makarnalık buğday çeşidini tescil ettirdi. Bunlar arasından en dikkat çekici olanı ise ‘güney yıldızı’ olarak gösteriliyor. Katkılı ve zenginleştirilmiş makarnaların üretim aşamasında vitamin ve sebze tozu gibi maddeler kullanılarak makarnanın parlak, sarı ve camsı özellik alması sağlanıyordu. Bu yıl ekimine başlanan ‘güney yıldızı’, içerdiği renk pigmentleri sayesinde, katkı maddesi kullanılmadan üretim yapma imkanı sunuyor. Makarna, buğday, irmik ve kuskus yapımında kullanılacak güney yıldızı, bu özelliği ile sanayiciye üretim aşamasında büyük kolaylık sağlayacak. Kaliteli ve Verimli Güney Yıldızı kalite ve verimlilik özellikleri ile de ön plana çıkıyor. Yaklaşık yüz santimetre uzunluğunda olan buğday, hektar başına 6 bin 550 kilogram verime sahip. Protein oranı 14.4-20.8 ile bin dane ağırlığı 42.1 gram olan güney yıldızı, diğer makarnalık buğday çeşitlerinden ayrılıyor. Hastalıklar ile kuraklık ve sulu şartlara dayanıklılık konusunda da farklılık gösteren bu çeşit için özel sektörden şimdiden talep geldiği belirtiliyor. Buğday çeşidini geliştiren merkez, yeni buğday çeşidinin bu yıl özel sektöre satışına başlamayı planlıyor. Satılan veya üretim hakkının devredildiği özel sektör ile anlaşma yapacak olan merkez, ürünün yurt dışına ihraç imkanını da şart koşuyor. 5 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü… Kooperatifçilik… Pastörize Siyaset… »»14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’nde devletin zirvesi Ankara’da bir araya geldi. Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nce düzenlenen etkinlikte, okul sütü projesinde yaşananlar siyasetçilerimizin gündeminin ilk sırasındaydı. Tarım sektörünün yapısal sorunları ve bunların çözümü noktasında verilen mesajlar, sıradan cümlelerin ötesine pek geçemedi. Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, uzun sayılabilecek açılış konuşmasına tarım ve gıda sektörünü küresel ölçekte değerlendirmek ile başladı ve ilerledikçe çok başarılı bir şekilde Türk üreticisinin tarlasına kadar inmeyi başardı. Tarım sektöründeki yaşanan olumlu – olumsuz gelişmeleri çok net bir biçimde aktardı. Özellikle kırsal kesimi kalkındıracak olan tarımda, genç nüfusun muhafaza edilmesi gerektiğini söylemesi kırsalda yaşadığımız temel sorunun en net ifadesi oldu. Üç başlığı ön plana çıkaralım… TZOB Başkanı’nın en çok alkış aldığı bölümlerden biri, Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri aracılığı ile üreticilerimize sıfır ve düşük faizli kredi kullandırılmasına yönelik uygulamada memur kefil, ipotek olarak menkul ve gayri menkul istenmesinin eleştirilmesi oldu. Yatırım kredilerinde ilk kredi açarken toplam kullandırılan kredinin, yüzde 2’si kadar komisyon alınıyor. Ayrıca her yıl için kredi bitene kadar kalan anapara üzerinden yüzde 1 dönemsel komisyon kesiliyor. Bunun dışında ipotek bedeli, limit tesis masrafı alınıyor. Hayat ve tarım sigortası yaptırması talep ediliyor. Bankanın bu konuda yeniden bir düzenleme yapması gerekiyor diyen Şemsi Bayraktar, Ziraat Bankası’ndan kredi kullanamayan çiftçilerin yüksek faiz uygulayan bankalara yönelmesini, bankaların yabancı sermayeli olması nedeni ile tehlikeli buluyor. Kadın üreticilerimizin ilgisi dikkat çekici idi. Günlük giysileri ile toplantıya katılan ve Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı’na hediye vermek için yarıştılar. Bu tabloyu tahmin eden TZOB Başkanı Şemsi Bayraktar, 2011 yılında toplam 6 milyon 973 bin çalışan kadının 2 milyon 944 bini tarımda istihdam edildi. Çalışan kadınların yüzde 42,2’si tarımda istihdam edilirken, tarımda çalışan kadınların yüzde 48’ini kadınlar oluşturdu bilgisini verdikten sonra şu değerlendirmeyi yaptı ‘’ Türk tarımı ancak, kadınların potansiyelini açığa çıkarabildiği ve kadınların toplumsal refahtan pay alabildiği ölçüde gelişebilir. Tarımda sürdürülebilir kalkınma için devletimiz ve sivil toplum örgütlerimiz işbirliği içine girmeli, kadın çiftçilerin sorunlarını hızlı bir şekilde çözüme kavuşturulmalıdır. 2012 BM Dünya Kooperatifler yılı içindeyiz… Tarım sektörümüzün önemli sorunlarımızdan biri örgütlenmedir. Bu gerçekten hareketle TZOB Başkanı’nın şu tespitini önemsemek gerekiyor ‘’ Ne yazık ki üreticilerimiz, birlikte iş yapma, kıt kaynakları birleştirerek güç oluşturma beceri ve bilgisinden yoksundur. Güçlü ekonomik organizasyonlara sahip olmadıkları için çiftçilerimizin, ürün ve girdi fiyatlarını belirleme veya etkileme gücü ve inisiyatifi yoktur. Bu nedenle planlama yapılamadığından, arz-talep dengesi sağlanamamaktadır.’’ Değerli okuyucularımız, Dünya kooperatiflerinin yüzde 10’u ülkemizde bulunuyor. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın gö- Umut ÖZDİL TRT - Bu Toprağın Sesi Programı Sunucusu www.bts.gen.tr · postaumut@gmail.com rev ve sorumluluk alanında faaliyet gösteren 27 ayrı türde yaklaşık 85 bin kooperatif var. 13 bin tanesi tarım ile ilgili. Ülkemizde ‘Türkiye Kooperatifçilik Strateji Belgesi ile birlikte hedefler belirlendi. Kamu teşkilatlanması ve kooperatiflere hizmet sunum biçimin yeniden yapılandırılması, eğitim – bilgilendirme ve ar-ge faaliyetlerinin geliştirilmesi, kooperatifler arası işbirliği imkanlarının arttırılması, sermaye yapısı ile kredi –finansmana erişim olanaklarının güçlendirilmesi, iç ve dış denetimin düzenlenmesi, yönetim kapasitesinin artırılması ve mevzuat altyapısının uluslararası esas ve ihtiyaçlara göre belirlenmesi olarak sıralanan bu hedeflere ulaşma noktasında kat ettiğimiz mesafe ne yazık ki yeterli değil. Yılın ortasına geldiğimiz bu günlerde eylem planında yer alan hedeflerin ne kadarının gerçekleştiğini www.turkiye2012koop.org adresinden takip edebilir, kendi kararınızı oluşturabilirsiniz. Tekrar 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’ne dönecek olursak; Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün tarım ile ilgili detay sayılabilecek konulara hakim olması toplantıya katılan üreticilerimizin dikkatini çekti. ‘’Türkiye’nin kapasitesini, imkanlarını düşündüğümüzde üretimimizin daha da ileri gidebileceğini biliyoruz. Bunun için de sizlerin daha verimli bir tarım, ziraat politikası içerisinde daha verimli olması tabii ki hepimizin en büyük arzusudur. Onun için tarımın girdileri konusunda titiz çalışmaların yapıldığını da biliyorum. Gerek toprakların toplulaştırılması ki Türkiye için çok hayati derecede önemli bir konudur. Maalesef miras hukukumuzdan dolayı küçük küçük parçalara bölünen topraklar verimi azaltmaktadır, diğer yandan da en önemli konulardan birisi sulanacak arazilerin tamamının sulanır hale getirilmesidir’’ vurgusu yapan Sayın Cumhurbaşkanı, ‘’Özellikle sulama kanallarının bir an önce bitirilmesi Türk tarımını, Türk çiftçisini çok daha güçlü hale getirecektir ve üretim kapasitemizi inanılmaz şekilde artıracaktır. Oradan aldığımız bilgilerde bana dediler ki sulanan Şanlıurfa toprakları, sulanan Adıyaman toprakları, sulanacak Diyarbakır toprakları 1’e 40 misli en az topraktaki geliri artırmakta. Daha önceki kurak toprakların geliriyle sulanmış toprakların geliri arasında 40 misli fark oluyorsa o zaman bütün gücümüzle bu sulama kanallarını bitirmemiz gerekir.’’ dedi. Toprağı berekete dönüştüren çiftçiye bütün imkanlarını kullanarak sahip çıktıklarını belirten, kendi kendine yetecek bir tarımsal üretim potansiyeline sahip olmasının Türkiye’nin en büyük gücü olduğunun altını çizen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise; hükümetleri döneminde Türkiye’yi her alanda güçlendirirken tarımın en başta gelen alanlar arasında yer aldığını söyledi. Erdoğan, şöyle devam etti: ‘’Tarımı stratejik bir alan olarak gördük ve bütün adımlarımızı ona göre attık. Böylece tarımsal gayrisafi yurtiçi hasılamızı 2002 yılındaki 23,7 milyar dolar üzerinden 2011 yılında yüzde 165’lik artışla 62,7 milyar dolara ulaştırdık, tarım sektöründeki kişi başına geliri 2000 yılındaki 1000 dolar seviyesinden 2011’de 3 bin 653 dolara yükselttik. Genel ihracatımızla tarım ürünleri ihracatımızı da oldukça yüksek alanlara çıkardık. 2002 yılında 3 milyar dolar olan tarım ürünleri ihracatımız, 2011 yılında yüzde 282’lik bir artışla 15,3 milyar dolara ulaştı. Bütün bu gelişmeler sonunda Türkiye tarımsal ekonomik büyüklük bakımından dünyada 11’inci, Avrupa’da 4’üncü sıradayken, dünyada 7’inciliğe, Avrupa’da 1’inciliğe yükseldi. Elbette bu sonuçlar kendi kendine ortaya çıkmadı. Geçtiğimiz 9,5 yıl boyunca tarımda yapısal bir dönüşüm gerçekleştirdik. Bu dönüşümün yasal altyapısını kurmak için 13 kanun çıkardık. Kaliteyi, sağlığı, verimliliği ve kırsal kalkınmayı esas alan 52 yeni destek uygulamasını hayata geçirdik. Üreticilerimize 2003-2012 döneminde toplamda 46 milyar 400 milyon lira nakit tarımsal destek ödemesi yaptık. 2002 yılında çiftçilerimize 1 milyar 868 milyon lira tarımsal destek ödemesi yapılmışken, 2011 yılında biz bu rakamı yüzde 274’lük bir artışla 7 milyar 100 milyon liraya ulaştırdık. Destek ödemelerini yılın ilk yarısında yaparak çiftçimizin mağduriyetine meydan vermedik. Tarımsal girdilerin en önemli destekleri bizim dönemimizde verilmeye başlandı’’ CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise özellikle 2 konuda hükümete yüklendi; Mazot başta olmak üzere girdi maliyetleri ve okul sütü programı! 1,5 liraya mal edilen mazotun 2,5 liraya çiftçiye verilmesini de eleştiren Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu: ‘’Neden 1,5 liraya vermiyorsun sen çiftçiye mazotu? ‘Efendim hiç kimseye vermiyoruz’. Yatlara veriyorsun ama. Başkalarına veriyorsun çiftçiye gelince vermiyorsun. Çiftçi sabahın köründe kalkar tarlasına gider, üretimini yapar eşiyle çalışır, toprakla haşır neşir olur. Onun emeği var; ona 1,5 liraya vermiyorsun, yatta gezen adama götürüyorsun 1,5 liraya veriyorsun.’’ Hükümetin her fırsatta çiftçiye destek vereceğini söylediğini, ama bunun gerçeği yansıtmadığını da söyleyen Kılıçdaroğlu, Türkiye’de mazot tüketiminin yılda 13 milyar litre olduğu, çiftçinin kullandığı mazotun miktarının ise 3,5 milyar litre olduğunu ifade etti. Kılıçdaroğlu, ‘’3,5 milyar litre karşılığında çiftçiden ÖTV ve KDV olarak 9 milyar lira vergi alınıyor. Peki, çiftçiye verilen teşvik ne? 6-7 milyar lira. Sol cebine koyuyor 6 milyar lira, sağ cebinden alıyor 9 milyar lira. Bunun adı da çiftçiye destek oluyor’’ dedi. Yazının başında da belirtmeye çalıştığımız gibi Okul Sütü programı 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Gününe damgasını vurdu. Bu konuda söylenenleri yazımızın içeriğine bilerek almadık. Bizce bu konu siyasetin malzemesi olmamalı - ki oldu. Ülke bölündü. Çocukları bu sorumsuz siyasi kısırlık sonucu oluşan ruhsal çöküntüden uzak tutmak en iyisi. 6 ̇ ̇ Mayıs 2012 Köy-Koop Merkez Birliği AB - KOOPERATİFÇİLİK Erdoğan YILDIZ Köy-Koop Yönetim Kurulu Üyesi Köy-Koop Bursa Birlik Başkanı NEDEN KOOPERATİFCİLİK? »»Dünyada ve ülkemizde kooperatifçiliğin gelişimine baktığımızda, kooperatifçiliğin başlangıcı sayılan 1840’dan günümüze kadar gelen süreçte üç önemli somut gerçeği görüyoruz. Birincisi, kooperatifler piyasa ekonomisinde krizlere karşı en dayanıklı ekonomik üretim ve örgütlenme modeli olduğu görülmüştür. Kooperatifler krizlerden en az zararla çıkmıştır. İkincisi, kooperatifler her siyasal ve ekonomik sistemde kendine yer bulmuş olmalarına rağmen bakıldığında ülkelerin demokratik gelişimleriyle orantılı gelişmiş ve demokrasisi gelişmiş ülkelerde daha fazla ön plana çıkmaktadır. Bu da kooperatiflerin en demokratik örgütler olduğunun göstergesidir. Üçüncüsü ise birleşmiş milletlerin 2012 yılını kooperatifler yılı ilan ederken altını ısrarla çizdiği konu kooperatiflerin en iyi sosyal örgütlenme modeli olduğunu ilan etmesidir. Ülkemize baktığımızda kooperatif sektörüyle ilgili çok yanlış algılar vardır bu özellikle bilinçli olarak yapılmaktadır. Bir ülkede kooperatifçiliğin gelişmesi kapitalist sermayenin işine gelmemektedir piyasa ekonomisi içerisinde kurulan yüzlerce şirket batarken kimse ses çıkarmazken süreç içerisinde bir iki kooperatif batsa hemen kötü örnekmiş gibi lanse edilmektedir. Oysa geçmiş yıllara baktığımızda kooperatifçilik sektörü pırıl pırıl ülkenin aydınlık yüzü olarak görülecektir 1970’li yıllarda tarıma modernliği getiren kooperatif sektörüdür. Yine, konut sektöründe gecekondudan apartmana, modern konuta kooperatif eliyle geçildiği bir gerçektir. Ayrıca kooperatifler perakende sektöründe tanzim satışlar yoluyla bu ülkeye süper market anlayışını uluslararası sermayeden önce getirmiştir. Fakat tanzim satışların korunmaması yerli üreticinin ürününü satan milli kuruluşlar olan üreticinin öncüsü olan tanzim satışlar kapatılmıştır. Özelleştirme adına yapılmıştır tüm bunlar, bu üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir konudur. Gelinen noktada tarımsal kalkınma kooperatiflerinin ciddi finansal sorunları bulunmaktadır. Karma ekonomik sistemden, serbest piyasa ekonomik sistemine geçerken kooperatiflerin ekonomik yapılarının güçlendirilmesi gerekirdi kurumsal yapıları eğitimlerle güçlendirilmeliydi. Üst örgütlenme mutlaka desteklenmeliydi; bunlar maalesef yapılmadı. Piyasa ekonomisinde vahşi rekabet ve riskler olduğundan, yöneticiler inisiyatif almaktan çekinmekte ve kooperatiflerin kurumsal ve ekonomik yapılarının güçlü olmaması önemli riskler doğurmaktadır. Tarım kooperatiflerinin bir birini destekleyen üç ana unsurdan oluşmaları gerekmektedir; finansman, üretim ve pazarlama. Finansman sorununun çözümü için kooperatif bankası kurulmalı ya da Tarım Kredi Kooperatifleri asli görevlerine dönerek; kooperatiflere ve üreticilere kredi sağlamalıdır. Tarımsal kalkınma kooperatifleri, ortaklarına ucuz girdi sağlamalı, ürünün daha ucuza maletmeli, ortaklarının ürettiği ürünleri gıda kodeksine uygun tüm standart belgelerini alarak ambalajlama-paketleme yaparak katma değer ve istihdam acısından ortaklarına ve ülkemize önemli bir katkı sağlayacaktır. 14 MAYIS DÜNYA ÇİFTÇİLER GÜNÜ KUTLU OLSUN 14 Mayıs 1946 Uluslararası Tarım Üreticileri Federasyon'unun kuruluş tarihidir. Bu kuruluşun kısa adı İFAB' tır. 80 ülkeden 115 tarımsal organizasyonun üye olduğu, dünyadaki 600 milyon çiftçiyi temsil eden Uluslararası Tarım Üreticileri Federasyonu (IFAP) tarafından 1984 yılında Hindistan’da alınan karar doğrultusunda, IFAP’ın 1946 yılındaki kuruluş günü olan 14 Mayıs, her yıl “Dünya Çiftçiler Günü” olarak çeşitli etkinliklerle kutlanmaktadır. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de her yıl 14 Mayıs’ta, düzenlenen toplantılarla tarım sektörünün ekonomik ve sosyal açıdan önemi vurgulanmakta, çiftçilerin hatırlanması, tarımsal sorunların gündeme gelmesi sağlanmaktadır. 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’nün, aklında üretmek ve üreterek bu ülkenin topraklarına değer katmaktan başka düşüncesi, emeğinin karşılığını almaktan başka gayesi olmayan milyonlarca üreticiye atfedilmiş ve tüm dünyada kutlanan bir gündür. Gece gündüz, sıcak soğuk dinlemeden çalışan, üreten tüm çiftçilerimizin Dünya Çiftçiler Günü kutlu olsun. Köy-Koop Merkez Birliği Yönetim Kurulu KOOPERATİF »»Kooperatifçiliğe gönül vermiş sevgili okurlar, Geçen yazımızda, ülkemizin tarım alanında AB ile ilgili pozisyonuna farklı bir bakış açısından bakmış ve Bakanlığımızın AB’ye uyum ile ilgili sorumluluğuna bahsetmiştim. Bu yazımızda ise; AB’de kooperatiflerin görevlerine, piyasadaki etkinliklerine değinmek ve Bakanlığımızda sürdürülmekte olan çalışmalar hakkında bilgi vermek istiyorum. Daha önce de değindiğimiz gibi, AB’nin hem kendi içinde, hem de ülkemiz ile olan ilişkileri öncelikle karşılıklı çıkara dayanmaktadır. AB’nin ilk kuruluşundan bu güne kadar geliştirilen bütün ortak politikalarında bunu görmek mümkündür. Bu durum Ortak Tarım Politikası için de geçerlidir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında, büyük yıkımların ardından özellikle Kuzey Avrupa ülkelerinde büyük bir açlık yaşanmıştır. Avrupalılar bir daha savaş görmemek amacıyla çıktıkları birlik olma yolunda, bu açlığı hiçbir zaman unutmamışlar ve tarıma hep özel bir önem vermişlerdir. Bu durum giderek öyle bir hale gelmiştir ki; 1940-50 yılları arasında yaşanan açlıktan yaklaşık 25 yıl sonra, AB’nde tarım ürünleri dağları oluşmuştur. Tarım alanında uygulanan ortak politikaların finansmanı için harcanan para, AB ortak bütçesinin 3/4’ üne yaklaşmıştır. 1980’li yıllardan sonra bu duruma bir düzenleme getirilmeye çalışılmışsa da geçen yıllar boyunca, hatta Dünya Ticaret Örgütü’nün kısıtlamalarına ve yasaklamalarına rağmen AB ortak bütçesi içinde tarıma ayrılan pay %45’lerin altına düşürülememiştir. sında güçlü olabilmesi için bir örgütün korumasına ihtiyacı vardır. Bir diğer faktör ise; kamunun teşviklerinden faydalanabilme isteğidir. Dr. Erhan EKMEN Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdürlüğü Teşkilatlanma Daire Başkanlığı Projeler ve Dış İlişkiler Çalışma Grubu Sorumlusu tır. Bu destek tedbiri daha sonra halen ülkemizin de içinde olduğu AB Katılım Öncesi Mali Yardım Destekleri (IPA) içinde kırsal kalkınma ile ilgili IV. bileşen olan IPARD kapsamında önemli bir destek olarak tekrar gündeme gelmiştir. Peki AB, kırsal kalkınma ve OPD uygulamalarının hayata geçirilmesinde niçin üretici örgütlerinden istifade etmektedir ? Bundan çıkarı nedir ? Avrupa Birliği’nin üretici örgütlerine yönelik politikası, ağırlıklı olarak kendisini OPD’nin uygulanması ve kırsal kalkınma ile ilgili mevzuatta göstermektedir. Üretici örgütlerinden istifade etme yaklaşımı ilk defa OPD’de 1966, kırsal kalkınma alanında ise, 1978 tarihli mevzuat ile ortaya çıkmıştır. Zaman içinde bir çok ürünün OPD uygulamasında üretici örgütleri ön plana çıkmaya başlamıştır. Daha sonra 2000’li yıllarda Ortak Tarım Politikası içinde çevre ve kırsal yaklaşımın yeniden önem kazanması ile birlikte kırsal kalkınmada üretici örgütleri konusu tekrar gündeme gelmiştir. Özelikle “Mevcut Örgütlerin Yeniden Yapılandırılması Desteği” adı altında Dünya Ticaret Örgüt tarafından da tasvip edilen destekler verilmeye başlamıştır. Bu dönemde Merkezi Doğu Bloğu ülkelerinin adaylık sürecinde uyumları için verilen destekler (SAPARD) kapsamında “Üretici Örgütlerinin Yeniden Kurulması Tedbiri” olarak uygulanmış- Ortak Balıkçılık Politikası (OBP) ve Ortak Tarım Politikası (OTP) politikalar altında Kırsal Kalkınma Tedbirleri ve Ortak Piyasa Düzenlerine ilişkin Avrupa Birliği ortak mevzuatında örgütlenme ile ilgili 100’den fazla mevzuat bulunmaktadır. Ürün ve ürün gruplarına göre ayrı ayrı belirtilen bütün bu AB mevzuatında Üretici Örgütlerinin Görevleri Genel Olarak aşağıdaki şekilde özetlenebilir: 1 - Üretimi, talebe bağlı olarak, kalite, standart ve miktar açısından planlamak. 2 - Üyeleri tarafından üretilen ürünlerin piyasaya satışını - arzını düzenlemek. 3 - Üretim maliyetlerini azaltıcı tedbirler almak. 4 - Piyasada fiyat istikrarını sağlayıcı müdahalelerde bulunmak. 5 - Uygulama için bir fon oluşturmak ve bunu finanse etmek. 6 - Destekleme, depolama, girdi gibi yardımlarını dağıtmak. 7 - Üyeleri ve üretimlerini kayıt altına almak. Aslında açlığın, savaştan daha büyük yıkımlara neden olduğu gören nesiller açısından tarıma büyük destekler vermek gayet normal bir tutumdur. Avrupa Birliği’nde tarım sektörü, her üye ülkeye ortak yükümlülükler getiren Ortak Tarım Politikası (OTP) ve Ortak Balıkçılık Politikası (OBP) adı verilen yöntemler ile idare edilmektedir. Kırsal kalkınmanın da içinde yer aldığı bu politikaların uygulanabilmesi, Ortak Piyasa Düzenleri (OPD) adı verilen bir sistemin işletilebilmesi ile yakından ilişkilidir. Ürün veya ürün gruplarına ilişkin Ortak Piyasa Düzenleri; üretim, destekleme, işleme, pazarlama, dış ticaret, stoklama, kalite standartları ve üretici örgütlenmesi gibi konularda hükümler içermektedir. Kooperatifler, üretici örgütlenmesi ile ilgili işte bu noktada ortaya çıkmakta ve sistemin işleyişi açısından çok önemli roller üstlenmektedirler. Yani sonuçta kaybedenin olmadığı bütün tarafların kazandığı bir durum ortaya çıkmaktadır. 8 - Ürünlerin işlenmesi ve atıkların değerlendirilmesinde çevreyi koruyucu tekniklerin uygulanmasını sağlamak. 9 - Su ve toprak kaynakları ile peyzajın korunması ve biyolojik çeşitliliğin sürdürülmesine yönelik uygulamaları teşvik etmek. AB Komisyonu açısından bu sorunun cevabı; verilen desteklere ve uygulanan politikalara ait verilerin doğruluğunu arttırmak ve kararların uygulanabilirliğini sağlamak olarak açıklanabilir. Yani AB Komisyonu, verilen paraların doğru yere harcandığının izlenebilirliğini ve bildirimlerin güvenilirliğini arttırmaya çalışmaktadır. Bu konuda, üye devlet açısından da bir çıkar söz konusudur. AB Komisyonu’na hesap verme durumunda olan üye devletler, OPD uygulanmasından sorumlu çeşitli kurum ve kuruluşların görevlerinin bir kısmını üretici örgütlerine devrederek sahada büyük kolaylıklar ve maddi kazançlar sağlanabilmektedir. Örneğin Üye ülkeler teşvikler karşılığında OTP hedeflerine ulaşabilmek için piyasa müdahalesi ve girdi desteği, standartlara uyum kontrolü, arzı düzenleme ve denetleme, çevreyi koruma ve kırsal kalkınma gibi konularda aldıkları önlemleri üretici örgütleri aracılığı yürütmektedirler Burada üretici açısından da bir takım faydalar bulunmaktadır. AB üyesi hiçbir ülkede üreticilerin bir örgüte üye olmaları yönünde yasal zorunluluk yoktur. Buna rağmen, üreticiyi örgütlenmeye zorlayan faktörler vardır. Burada en önemli faktör, serbest piyasa koşullarında pazar baskısıdır. Üreticinin; piyasalarda uygun fiyatı bulabilmesi, üretimlerini yönlendirebilmesi, standartlara uyabilmesi ve alıcılar karşı- AB ülkelerinde üretici örgütleri; sayısal açıdan küçülürken, ekonomik anlamda büyümeye başlamışlardır. Global yapı karşısında örgütler sınır aşan işbirliği ve faaliyetlere önem vermeye başlamışlardır. Örgütlerin AB politikaları çerçevesinde faaliyetlerini sürdürmelerinde sahip oldukları teknik ve ekonomik kapasite ön plana çıkmıştır. Ülkemizde de örgütleri bu yapı içinde etkinlikleri kapasitelerinin arttırılması ile yakından ilgili olacaktır. Avrupa Birliği’ne uyum sürecinde olan ülkemiz, AB’ne tam üye olduğunda diğer bütün ortak sorumluluk ve politikalarda olduğu gibi OTP ve OBP’nı da benimsemek ve bunları milli tarım politikasının üstünde uygulamak zorunda olacaktır. Bu politikaların uygulama yöntemi olan OPD’de AB mevzuatında belirtilen minimum sınırlar dahilinde aynen uygulanacaktır. OPD’nin Türkiye’de uygulanabilmesi için oluşturulacak idari yapılanmada; öncelikle mevcut potansiyelin ne olduğunun bilinmesi ve bundan nasıl faydalanılabileceğinin iyi tespit edilmesi, bunun üzerine eksik kalan yapıların AB’dekine benzer bir şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. İşte bu noktada; mevcut üretici örgütlerine önemli görevler düşmektedir. Bu nedenle ülkemizdeki üretici örgütlerinin, Avrupa Birliği üyesi ülkelerindeki emsalleri ile aynı sorumlulukları üstlenebilecekleri bir yapıda olmaları sağlanmalıdır. Burada üretici adına yapılacak işlerin yine üretici tarafından yapılması en doğru yaklaşım olacağı dikkate alınırsa; en büyük sorumluluk üretici örgütlerinin olacaktır. ̇ ̇ Mayıs 2012 Köy-Koop Merkez Birliği TARIM Kastamonu Veteriner Hekimler Odasıyla Kastamonu Köy-Koop Birliği arasında işbirliği protokolü imzalandı. »»Köy Koop Başkanı Erol Akar ile Kastamonu Veteriner Hekimler Odası Başkanı İlhan Uzun arasında işbirliği protokolü imzalandı. Kastamonu Ticaret Borsası toplantı salonunda düzenlenen işbirliği protokolünde konuşan Kastamonu Köy-Koop Başkanı Erol Akar, "Dünyada ve Türkiye'nin gelişmiş bölgelerindeki gelişmiş kooperatifçilik hadisesi maalesef Kastamonu'da çok gecikmeli olarak başlatılabildi” dedi. Akar, 1995 yılına kadar olan sürede kooperatiflerimiz vardı. Ama bu kooperatiflerimiz yalnız başına kendi imkanlarıyla kendi ölçekleriyle bir şeyler yapma çabası içersindeler.” diyerek sözlerine şöyle devam etti: “Her türlü koordinasyondan uzak, ciddi manada kooperatifçiliğimizin gelişmesini sağlayacak fırsatlar, imkanlar veya alt yapı ile organizasyon ve koordinasyon sağlanabilmesi gibi sorunlarımız vardı. 1995 yılında Köy-Koop birliğini faaliyete geçirdiklerinde iki tane konu üzerinde bizler özellikle bölge şeklinde, veyahut işletme müdürlüğü bazında 1-2 kooperatif bu hizmetleri götürebilme noktasına doğru taşıyabilmemiz lazım ki finansal yönden, hizmet kapasitesi yönünden, diğer konularda daha büyük çaplı hizmetler verilebilsin. Dolayısıyla bunları artık hepimizin dikkat almasında yarar var." Alman Kooperatifler Konfederasyonunda Proje Müdürü Handan Avşar ise, Kastamonu'daki kooperatifçiliği küçümsememek gerektiğini, Kastamonu'nun hem ormancılık alanında olsun hem de hayvancılık alanında önder iller arasında bulunduğunu ve bu bakımdan Kastamonu'nun kooperatif bakımından iyi durumda olduğunu söyledi. Konuşmaların ardından merkez ve ilçelerden gelen kooperatif başkanlarına sunum yapıldı. Sunumdan sonra Kastamonu Bakanlık, Balık Varlığını Kurtarmak İçin Tekne Sayısını Azaltacak »»Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, balıkçılıkta aşırı ve bilinçsiz avlanmaya karşı harekete geçti. Balık varlığının korunmasına yönelik çalışma başlatan Bakanlık, denizlerde avlanan 20 binin üzerindeki tekne sayısının azaltılmasını hedefliyor. Balıkçılardan gelen talep üzerine 2012 destekleme programına dahil edilen uygulamayla, sektörden ayrılmak isteyen tekne sahipleri desteklenecek. Uygulama Türkiye'deki avlanma kapasitesinin yüzde 90'ına sahip olan 12 metre ve üzerindeki tekne sahiplerini kapsıyor. Balıkçılığı bırakmak isteyen tekne sahipleri, gemi boyuna göre bakanlıktan destekleme alacak. İlk defa hayata geçecek uygulama ile 12 metre ve üzerindeki balıkçı gemilerinin yüzde 5 azaltılması hedefleniyor. Toplam av miktarının yüzde 10'una sahip 12 metrenin altındaki gemiler ise uygulamanın dışında tutuluyor. Av miktarı aynı kalmasına rağmen 2002 yılına kadar sürekli artış gösteren tekne sayısı, denizlerdeki balık varlığını tehlikeye atıyor. Aşırı tekne sayısı sektörde faaliyet gösteren balıkçıları da olumsuz etkiliyor. Denizlerde aşırı avlanmanın önüne geçmek isteyen Bakanlık, balıkçılığı bırakmayan isteyen teknesi sahiplerine mağdur olmadan sektörden ayrılma imkanı sunuyor. çalışmaya başladık. Bunlardan bir tanesi sütle ilgili pazarlama faaliyetleriydi. Diğeri de ormanla ilgili faaliyetler yer aldı" dedi. Kastamonu'da kooperatifçilik düzeyinde bir eğitim sorunu olduğuna dikkat çeken Akar, şöyle konuştu: "Kooperatiflerimizle birebir ilgilenip kooperatiflerin performansını nasıl geliştiririz? kooperatifleri daha iyi noktalara nasıl taşıyabiliriz? Onlarla daha farklı nasıl hizmetler yürütebiliriz? şeklinde çalışma dönemini de başlatmış oluyoruz. Kooperatiflerimiz çeşitli sorunları var. Bunların başında çok küçük birimler halinde kaldık. Kooperatifi olan bir köye gittiğimizde artık göç veriyoruz. Göç vermekten sadece nüfusun diğer bir kalanını bir yere taşımız olmuyoruz. Ekonomisini de son derece etkiliyor. Orman üretiminde artık öyle bir noktadayız ki gidişatımız iyiye doğru gitmiyor. İş yaptıracak, çalıştıracak adam bulmakta iyice zorlanmaya başladık. Biz artık bu birim kooperatifleriyle yani küçük kooperatiflerle bir yere varamayacağız. Bunun için bir havza bazında veya bir Köy-Koop Başkanı Erol Akar ile Kastamonu Veteriner Hekimler Odası Başkanı İlhan Uzun arasında işbirliği protokolü imzalandı. Protokolle, veteriner hekimler odasına bağlı hizmetli veteriner hekim, kooperatif ortaklarına asgari ücret tarifesinden % 25 indirimli hizmet verecek Köy Koop Başkanı Akar, bu protokolle hekimlerden alacakları hizmet oranını arttırmayı hedeflediklerini, Kastamonu’da kurumlar arası işbirliğinin sağlanması adına bu protokolün iyi bir örnek olduğunu söyledi. Kastamonu Veteriner Hekimler Odası Başkanı İlhan Uzun ise, amaçlarının burada en iyi en kaliteli ve en güzel hizmeti zamanında verebilmek olduğunu ifade ederek, "Kastamonu'da iki kişiyi bir araya getirmek mümkün değil. Fakat biz bunları artık kırmak istiyoruz" dedi. Kırmızı Et Üretimi İstatistikleri »» Kırmızı et üretimi ile ilgili istatistikleri yayınlayan TÜİK 2012 yılına ait Ocak-Şubat-Mart aylarını içeren üretim rakamlarını açıkladı. Kırmızı Et Üretim İstatistikleri, 1. Dönem 2012 Üçer aylık dönemler halinde yayımlanmaya başlanan kırmızı et üretim istatistikleri, hayvansal ürünleri girdi olarak kullanan sanayinin NACE Rev.2’ye göre 10.11 ve 15.11 başlığı altında faaliyet gösteren işletmelerden derlenmektedir. Kırmızı et üretimi 171 465 ton Toplam kırmızı et üretimi, kurban bayramını içeren bir önceki döneme göre %37,5 oranında azalırken, bir önceki yılın aynı dönemine göre %8,6 oranında arttı. Sığır eti üretimi 149 722 ton Sığır eti üretimi, kurban bayramını içeren bir önceki döneme göre %32,6 oranında azalırken, bir önceki yılın aynı dönemine göre %12 oranında arttı. Koyun eti üretimi 17 330 ton Koyun eti üretimi, kurban bayramını içeren bir önceki döneme göre %56,4 oranında azalırken, bir önceki yılın aynı dönemine göre %12,7 oranında azaldı. 7 Balıkçılığın ekonomik sürdürülebilirliğine de olumlu yansıyacak proje, balıkçılık yapmaya devam eden tekne sahiplerinin de ekonomik olarak rahatlamasına yardımcı olacak. Aynı zaman- da sürdürülebilir avcılığın sağlanmasına yönelik bir adım olarak değerlendirilen uygulama ile av ile av gücü arasındaki dengenin kurulmasına katkı sağlanacak. Bu sayede denizlerdeki balık varlığı da korunmuş olacak. Kendi istekleri ile desteklemeden faydalanarak gemilerini avcılıktan çıkaracak gemi sahipleri, geminin tüm haklarını Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'na devredecek. Bakanlık bu gemileri çeşitli amaçlarla kullanmayı planlıyor. Gemilerin bir kısmını su ürünleri araştırma kuruluşlarına veya üniversitelere vermeyi planlayan bakanlık, bir kısmını da TİKA aracılığıyla Afrika ülkelerinden bazılarına yardım amaçlı verecek. Kullanılamaz durumda olan gemileri ise Makine Kimya Endüstri Kurumu tarafından hurda olarak değerlendirilecek. Uygulama sonuçlarına göre, projenin sonraki yıllarda da devam ettirilmesi planlanıyor. 8 ̇ ̇ Mayıs 2012 Köy-Koop Merkez Birliği TARIM Süne’nin Gen Haritası Çıkartılıyor! »»Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü araştırıcıları ülkemizin ve Ortadoğu’nun en önemli tahıl zararlılarından Süne’nin gen haritasının çıkartılmasında büyük bir adım attı. Tübitak tarafından desteklenen ve Kanada Tarım Bakanlığı araştırıcıları ile ortak yürütülen proje kapsamında pek çok yeni gen bulundu. ma ekibi hangi genlerin bu proseste rol aldığını bulmaya başlamış. Dr. Güz, bu reaksiyonların ardındaki fizyolojik ve biyokimyasal mekanizmalar hakkında bilinenlerin dünyada çok az olması nedeniyle mevcut projenin bu alana önemli bir katkısının olacağına inanıyor. Süne malum yurdumuzda ve pek çok Ortadoğu Asya ülkesinde başta buğday olmak üzere pek çok hububatın ana zararlısı konumunda. Popülasyon yoğunluğunun yüksek olduğu yerlerde, mücadele yapılmadığı zaman süne zararı % 100’e varan oranlara ulaşabilmekte. Geçmiş yıllarda devlet tarafından yürütülmekte olan uçakla kimyasal ilaç uygulamaları ise hedef alınmayan pek çok canlının da ilaçlamadan etkilenmesi nedeniyle yasaklandı ve üreticiler süne ile kendileri mücadele etmeye başladı. Tarım ilaçlarının neden olduğu çevre kirliliği, hedef alınmayan organizmaların ölümü ve zararlılarda direnç gibi sorunlar nedeniyle süne de alternatif mücadele araştırmaları bu süreçte hız kazandı. Süne’de alternatif mücadele yöntemleri üzerine olan araştırmalarda parazitoit ve entomopatojen funguslar gibi bazı faydalı etmenler denense de Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü Böcek Moleküler Biyolojisi Araştırma Ekibinden Dr. Nurper Güz, Dr. Umut Toprak ve Prof. Dr. Oktay Gürkan yepyeni bir strateji geliştirmeyi hedefliyor. Bu stratejide sünenin biyolojik döngüsündeki fizyolojik farklılıkların genetik kökeni araştırılarak moleküler tekniklerle yeni bir mücadele stratejisi geliştirilmesi hedefleniyor. Araştırma ekibinden Dr. Umut Toprak ise, kışın dağlardaki çok düşük hava sıcaklığında bile sünenin yaşamına devam edebildiğine dikkat çekerek projedeki başka bir yönü vurguluyor. Nitekim grubun Ecem Konca, Dr. Umut Toprak, Dr. Nurper Güz, yaptığı araştırmalar sünenin Prof. Dr. M. Oktay Gürkan, Aslı Dağeri kışın donmaya dayanımı sağlayan arabalarımızdaki antifrizler gibi bir antiNitekim sünelerin yaşamı aktif ve pasif olmak friz proteini kodladığını ve bu proteinin kışın üzere iki döneme ayrılmakta. Aktif dönem yakböceğin donmasını engellediğini gösteriyor. Dr. laşık 3-4 ay sürüp özellikle ilkbahar sonu ve yaz Toprak, donmaya dayanım sağlayan bu proteidöneminde tarlalarda bitki üzerinde beslenen nin kültür bitkilerine aktarılarak dona dayanıklı süne bireylerinden oluşurken pasif dönem ise bitkiler elde edilebileceğine de dikkat çekiyor. ortalama 7 ay olup sonbahar ile dağlara göçüp, kış mevsiminin tamamını ve ilkbaharın bir kısmını dağlardaki kışlaklarda uyku (diyapoz) halinde geçiren bireylerden oluşmakta. Araştırma ekibinden Dr. Nurper Güz, kışın gerçekleşen diyapozun sünenin biyolojisi açısından fizyolojik bir gereklilik olduğuna dikkat çekerek, kışlayan süne bireylerinde aktif bir beslenme olmamasına rağmen, bireylerin metabolizma faaliyetlerini sürdürerek yaşamına devam edebilmelerinin belirli fizyolojik değişimleri gerektirdiğini belirtiyor. Proje kapsamında yazın beslenen ve kışın dağlarda kar altında kışlayan süne bireylerinin yağ dokularındaki genler tanımlanarak hangi genlerin kışın hangi genlerin yazın aktif olduğu Prof. Dr. Dwayne Hegedus bulunmuş durumda. Kanada Tarım Bakanlığı Araştırıcısı Burada ilginç olan nokta süne’nin yaz esnasında biriktirdiği yağları kışın çeşitli genleriyle enerji için kullanması. Nitekim kışlama öncesinde sünelerin ciddi miktarda yağlandığı görülmekte. İşte araştır- Araştırmalara Kanada’dan destek veren proje danışmanlarından Kanada Tarım Bakanlığı Araştırıcısı Prof. Dr. Dwayne Hegedus ise, “Süne her ne kadar Amerika kıtasında bulunmasa da benzer türlerin orada da yer aldığını ve süneye ait elde edilen gen bilgilerinin çok değerli bir kaynak teşkil edeceğini” belirtiyor. Bakan Eker, Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü’nün 80. Genel Kurulu’na Katıldı »» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker, bütün ülkelerin, dünya hayvan sağlığı konusunda küreselleşmenin getirdiği yeni tehditlere karşı, uyanık ve dikkatli olmaları gerektiğini söyledi. Bakan Eker, Fransa’nın başkenti Paris’te düzenlenen Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü’nün 80. Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, örgütün, bu toplantıyla hayvan sağlığı konusunda dünyanın en etkili ve kapsamlı buluşmasını sağladığını kaydetti. Bakan Eker, tarihte hayvanların yol açtığı bulaşıcı hastalıkların yarattığı felaketlerin, doğal afetlerden daha fazla zararlara yol açtığına dikkati çeken Bakan Eker, 18. yüzyılın ilk yarısında salgın hastalıklar yüzünden 200 milyon sığırın telef olduğunu, tarım üretiminin durmasıyla açlık tehlikesinin ortaya çıktığını, ekonomik ve sosyal yaşamın durma noktasına geldiğini günümüzde küreselleşmenin getirdiği sorunlara dikkati çekerek, nüfus artışının, özellikle gelişmekte olan ülkelerde güvenli ve kaliteli gıda ihtiyacına olan talebi de artırdığını, hükümetlerin bu zorluklara karşı, üretimi artırma yöntemlerini geliştirmek için uğraştığını, ”Küresel ısınma, insan sağlığını tehdit eden ürünler, biyolojik çeşitliliğin sağlanması, uluslararası ticareti artırırken, gıda güvenliğinin sağlanması gibi konular önemli tartışma konularını oluşturmaktadır” dedi. Bakan Eker, sınır ötesine geçebilen bulaşıcı hayvan hastalıklarının, uluslararası ticareti ciddi bir şekilde engellediğini, ulaşıcı hayvan hastalıklarının gıda güvenliği ile ülkelerin ekonomilerine ciddi bir tehdit oluşturduğunu tek çarenin bu konuda ülkeler arasındaki yakın işbirliği ve etkili bir kontrolün, olması gerektiğini söyledi. Hayvan sağlığı konusunda üyelere sağladığı bilimsel ve teknik tavsiyelerle Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü’nün önemli rol oynadığını belirterek, Türkiye olarak 84 yıldır bu örgütün üyesi olmakta büyük gurur ve mutluluk duyduklarını, bu işbirliğinin kesintisiz sürmesini arzu ettiklerini belirten Bakan Eker; “Yeni küresel sorunlar ve gıda güvenliği” gibi konuların daha fazla ön plana çıkmasının veteriner hekimlerin sorumluluk alanlarını da doğal olarak genişlettiğini, ”Gıda güvenliği, kamu sağlığı, organik gıda ve çevre güvenliği, biyotıp gibi konuların araştırma alanlarının genişlemesi, bu mesleğin artık çok disiplinli ve evrensel bir yaklaşım benimsemesi ihtiyacını da açıkça ortaya koymaktadır” diye konuştu. Bakan Eker, Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü’nün uluslararası ticarette ortaya çıkan bulaşıcı hastalıkların sonuçları ve risklerini düşürmek için yaptığı bilgilendirme ve uyarı mekanizmasının çok önemli olduğunu bildirerek, ”Türkiye olarak, Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü’nün çalışmalarından önemli ölçüde yararlanıyoruz. Türkiye’deki veterinerlik hizmetlerinin geliştirilmesinde de yine örgüt önemli destek vermektedir” dedi. Tabi bütün konu dönüp dolaşıp bu bilgilerin süne mücadelesinde nasıl kullanılabileceğine geliyor. Dr. Toprak bu noktada “Sünenin fizyolojisinde hayati olan gerek kışın ihtiyaç duyulan enerjiyi sağlayan yağ dokularının gerekse de kışın dona dayanımı sağlayan anti-friz proteinlerinin böcek tarafından kullanımının bazı moleküler tekniklerle engellenerek sünenin biyolojik döngüsünün kırılabileceğini” belirtiyor ve “bu konseptin sadece süneyi etkileyeceğini ve çevre açısından güvenli olacağını” ekliyor. Proje araştırıcılarından Prof. Dr. Oktay Gürkan ise geliştirilecek mücadele stratejisinin “Entegre Zararlı Yönetimi” çalışmalarıyla da uyumlu bir şekilde kullanılabileceğini ve bu şekilde mücadeledeki başarı şansının daha da artırabileceğine dikkat çekiyor. Yakın zamanda araştırma sonuçlarını prestijli bilim dergilerinde yayınlamaya hazırlanan proje ekibi, bu yeni keşiflerinin tüm dünya bilim adamlarına tanıtılması için bu yıl Ağustos ayından Güney Kore’de düzenlenecek olan Dünya Entomoloji Kongresine de davet edilmiş durumda. Araştırma kapsamında Bitki Koruma Bölümünde master ya da doktoralarını yapan öğrenciler de bulunuyor. Doktora öğrencilerinden Aslı Dağeri, master öğrecilerinden Ecem Konca bu kapsamda Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümünde çalışmalarına devam ederken, diğer doktora öğrencilerinden Mouzghan Mousavi ise şu an Kanada Saskatoon Research Centre’da Prof. Dr. Dwayne Hegedus’un moleküler genetik laboratuvarında çalışmalarına devam etmekte. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Çolak ise, fakülte yönetimi olarak biyoteknolojik çalışmalara oldukça önem verdiklerini ve Bitki Koruma Bölümünde devam ettirilmekte olan süne projesinin bu anlamda tarımsal biyoteknoloji ve süne mücadelesi alanlarına önemli katkılar sağlayabileceğine inandığını belirtiyor. Buğdayda Büyük Tehlike »»Rüzgârla hızla yayılan bir mantar türü küresel buğday üretimini tehdit ediyor. Buğday üretimi tehlikeye sokan bu yeni mantar türünün milyonlarca insanı açlığa sürükleyebileceği belirtiliyor. Tarım ürünlerine zarar veren hastalıklarla mücadelede sağlanan büyük başarılar üzerine kaynakların bir bölümü başka alanlara kaydırıldı. Ancak büyük başarıların ardından rehavetle birlikte geri gelen hastalıklardan biri de buğdayda kara pas olarak bilinen gövde mantarı oldu. Son olarak 35 yıl önce Avustralya’da görülen bu mantarın kökünün kazındığı düşünülürken hastalık Uganda’da başgösterip hızla yayılmaya başladı. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü FAO, Afrika, Ortadoğu ve Asya’da toplam 29 ülkede, dünya buğday üretiminin üçte birine denk gelen ürünün, Ug 99 mantarından etkilendiğini ya da risk altında olduğunu bildiriyor. Rüzgarla hızla yayılan mantarın grip virusü gibi sürekli evrim geçirdiği ve dünyadaki buğday türlerinin bu salgına karşı savunmasız olduğuna dikkat çekiliyor. Büyük kayıplara yol açan salgının küresel boyuta ulaşması halinde son dönemde hasattaki azalma yüzünden yükselişe geçen buğday fiyatlarını daha da artıracağı belirtiliyor. Fiyatlardaki artışın gıda güvenliğini azalttığını vurgulayan gözlemciler gıdanın etkili bir koz haline geldiğine ve tarımsal üretimi güçlü olan ülkelerin küçük bir hareketinin bütün ülkeleri etkilediğine vurgu yapıyorlar. Hastalık yüzünden milyonlarca insanın açlık tehlikesiyle karşı karşıya kalabileceğine dikkat çeken uzmanlar derhal harekete geçilerek tedbir alınması gerektiği uyarısında bulunuyor. ̇ ̇ Mayıs 2012 Köy-Koop Merkez Birliği TARIM SÜT HAKKINDAKİ DOĞRULAR VE YANLIŞLAR »»Süt, çocukların fiziksel ve zihinsel gelişimi ve yetişkinlerin sağlıklı bir yaşam sürmeleri için gerekli besin maddelerini bileşiminde yeterli ve dengeli biçimde bulunduran bir üründür. Sütün beslenme ve sağlıkla ilgili, bu güne kadar bilinen özelliklerine yenileri eklendikçe, değeri daha fazla artmaktadır. Gelişmiş ülkelerde artan meşrubat tüketimine karşı sütü cazip kılmak, gelişmemiş ülkelerde de hayvansal protein ihtiyacını karşılamak üzere kampanyalar ve okul sütü programları yürütülmektedir. Buna rağmen sütle ilgili yanlış beyanlar toplumların gündemini meşgul etmekte ve bu da insanların kutu sütü, hazır yoğurt gibi süt ürünlerine karşı olumsuz bir tutum geliştirmelerine neden olmaktadır. Bu yanlışlardan bazıları şöyle sıralanabilir: • Süt kalp krizi riskini artırır! Süt, kalp hastalığına yol açmaz. Kalp hastalığı riskini artıran faktörlerden birisi yağlı yiyeceklerin tüketimidir. Dolayısıyla, az yağlı süt ürünlerini tüketmek suretiyle sütten beklenen yarar sağlanabilir. Ancak, sürekli olarak az yağlı ya da yağsız süt ve ürünlerini tüketmenin A ve D vitaminlerinde eksikliğe yol açabileceği unutulmamalıdır. • Süt ve ürünleri kilo problemine yol açar! Kilo sorunu değişik faktörlerden kaynaklanabilir. Bu faktörlerden en önemlisi, vücudun ihtiyaç duyduğundan daha fazlasının tüketilmesi ve harcanmayan enerjinin yağ halinde depolanmasıdır. Yetişkinler, az yağlı ya da yağsız süt ve ürünlerini tüketmek suretiyle dengeli bir beslenme tarzı izleyebilirler. • Süt astıma yol açar! Normal bireylerde süt astıma yol açmaz. Ancak, bebeklik çağında süt alerjisi olan bireylerde daha ileriki yaşlarda astıma yakalanma riski ortaya çıkabilir. Süt içtikten sonra, bazı insanların ağız ve boğazlarında ince bir katman halinde süt bulaşığı kalır. Sütün normal kremamsı dokusundan ibaret olan bu kalıntı, ancak, aşırı derecede süt alerjisi olan bireylerde sorun yaratabilir. • Çiğ sütte sindirim sistemi için yararlı bakteriler vardır! Çiğ süt, insanlarda hastalıklara (kimisi ölümcül) yol açan mikroorganizmalar için (Escherichia coli , Salmonella, Coxiella burnetti Mycobacterium tuberculosis, Staphylococcus aureus gibi) iyi bir • Ispanak kalsiyum yönünden süt kadar zengin bir gıdadır! Bir bardak sütteki kalsiyum ancak 16 kase ıspanak tüketimiyle karşılanabilir. Pastörize süt osteoporoza karşı korunmada etkili değildir. Prof.Dr. Asuman Gürsel KIRAL Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Süt Teknolojisi Bölümü gursel@agri.ankara.edu.tr gelişme ortamıdır. Çiğ sütteki bakteriler bağırsaklar için yararlı (probiyotik) bakteriler değildir. Bir mikroorganizmanın probiyotik olması için patojen olmaması ve insan kökenli (insanların bağırsağında rastlanan türden) olması gerekir. Çiğ sütteki bakteriler, tipik olarak, insan kökenli olmayan bakterilerdir. Bunlar, süte, enfekte meme dokularından (örneğin, mastitise yakalanmış hayvanlardan), süt hayvanının çevresinden (örn., toprak, su, ahır) ve sağım makinasından bulaşan bakterilerdir. Çiğ süt tüketimini savunanlar, bifidobakteriler olarak bilinen bakterilerin çiğ sütteki yararlı bakteriler olduğunu belirtmektedir. Bu bakteriler, normal olarak, insanlar ve hayvanların bağırsak florasını oluşturan bakteriler arasında yer almakta, dolayısıyla dışkıda bulunmaktadır. Gerçekte, hijyenik kurallara uyularak üretilen çiğ sütte bifidobakterilerin bulunmaması gerekir. Çiğ sütte bifidobakterilerin varlığına rastlanması, o sütün fekal bulaşmaya uğradığını ve kötü hijyenik koşullarda sağıldığını belirtmektedir. • Çiğ sütte sindirimi kolaylaştıran daha fazla enzim vardır ! Sütte, birçok enzim doğal olarak bulunmaktadır. Bunların bir kısmı proteolitik ve lipolitik karakterde enzimlerdir. Sütteki doğal ya da bakteriyel proteazların insanlarda, proteinlerin sindiriminde, fizyolojik rolü olduğuna dair herhangi bir bulgu mevcut değildir. Sütte doğal olarak bulunan başlıca lipolitik enzim ise lipaz’dır. Sütteki lipidlerin parçalanması üzerinde lipaz enziminin fizyolojik herhangi bir rolü bulunmamaktadır. Süt lipidlerinin parçalanması, sindirim sisteminde, mide ve pankreastan salgılanan lipazlar yardımıyla gerçekleşmektedir. Pastörize sütün osteoporoza karşı etkili bir koruma sağlamadığı ya da çiğ sütün osteoporoz açısından daha iyi bir gıda olduğuna dair iddiaları kanıtlayan herhangi bir bilimsel çalışma bulunmamaktadır. Pastörizasyon işlemi, sütteki kalsiyum miktarını ve kalsiyumun biyoyarayışlılığını etkilememektedir. 9 21 Mayıs Dünya Süt Günü Kutlandı »»Uluslararası sütçülük federasyonu' nun 1956 yılında aldığı bir karar gereğince, 21 mayıs günü, federasyon'a üye tüm ülkelerde "dünya süt günü" olarak kutlanıyor. Bu çerçevede, 21 mayıs dünya süt günü' nün içinde bulunduğu 21–25 mayıs tarihlerini kapsayan hafta, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından "süt haftası" olarak ilan edildi. Hafta dolayısıyla Gıda,Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı' nca süt tüketimini artırma kampanyası da başlatıldı. 21 Mayıs Dünya Süt Günü Atatürk Orman Çiftliği Sergi ve Müze Salonu'nda düzenlenen Süt Pikniğiyle kutladı • Laktozu sindiremeyen (laktoz intolerant) bireyler süt ve ürünlerini tüketemez! Laktoz intoleransı, süte karşı gösterilen alerjik reaksiyon değildir. Laktozun (süt şekeri) sindirim sisteminde parçalanma şekliyle ilgili bir husustur. Normal koşullarda, laktoz ince bağırsakta laktaz enzimi olarak adlandırılan bir enzim yardımıyla parçalanmaktadır. Laktoz intolerant bireylerde ise, laktaz enziminin aktivitesi düşük düzeyde olduğu için, laktoz parçalanamadan kalmaktadır. Laktoz intoleransı olan bireyler, süt ürünlerini tüketebilirler. Bu bireylerin günde 11 g kadar laktoz tüketebilecekleri kabul edilmektedir. Ancak, günlük 200-250 ml süt tüketimine karşılık gelen bu miktarın herhangi bir yan etkiyle karşılaşmadan sindirilebilmesi için, gün içerisine bölünen miktarlar halinde ve yemeklerle birlikte alınması önerilmektedir. Bu konuda izlenebilecek diğer bir yol, laktozu daha az olan ürünleri, örneğin, laktozu parçalanmış içme sütü (tercihan tam yağlı), çikolatalı süt, yoğurt ve sert peyniri tüketmektir. Sonuç olarak, sütün çiğ halde tüketilmesinin sağlık açısından pek çok tehlikesi bulunmaktadır. Kutu sütleri, ister pastörize isterse UHT sterilize süt olsun, besleyici değerleri çiğ süte yakın, sindirimleri kolay ürünlerdir. Süt, 1 yaşına kadar olan bebeklerle bazı metabolik rahatsızlıkları olan ya da süte karşı aşırı duyarlı bireyler hariç, normal ve sağlıklı çocuklar ve yetişkinler için dengeli ve yeterli bir besin kaynağıdır. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, Atatürk Orman Çiftliği’nde (AOÇ) yapılan Dünya Süt Günü kutlamalarına katıldı. Kutlama etkinliklerinde süt ve süt ürünlerinin dağıtımı, yarışmalar ve inek sağımı yer aldı. Stantları gezen Bakan Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker;. 21 Mayıs 1956 yılından bu yana dünyada süt gününün kutlandığını belirterek, dengeli ve sağlıklı beslenme için süt, et, balık ve yumurtadaki hayvansal protein tüketiminin çok önemli olduğunu, bunların içinde de en önemli ve faydalı besinlerden birinin süt olduğunu söyledi. İçerdiği, protein, kalsiyum, fosfor, vitamin ve mineraller açısından, bebeklikten çocukluğa, erişkinlikten yaşlılığa insan ömrünün bütün dönemlerinde süte ihtiyaç bulunduğunu anlatan Eker, sütü başta çocuklar olmak üzere kadın erkek herkesin tüketmesi gerektiğini ifade etti. Türkiye'de 13,5 milyon ton süt üretildiğine işaret eden Eker, göreve geldiklerinde 8 milyon ton süt üretildiğini, bunun önemli bir artış olduğunu belirtti. Eker, çocuklara, gazlı, boyalı, asitli, şekerli içecekler yerine süt tüketme tavsiyesinde bulundu. Bakan Eker, anne babaların da sadece çocuklarına ''süt iç'' demekle kalmaması gerektiğini, örnek teşkil etmek inandırıcı olmak için annelerinin kendilerinin de süt içmesini tavsiye etti. “Tohum biyolojik bir silahtır” Türkiye'nin yeni keçi ırkı 'Bolacalı' basına tanıtıldı! »» İstanbul’da “Şifa Veren Bitkiler” konferansına katılan Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu, “Tohum, biyolojik bir silahtır” dedi. »»Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Veteriner Fakültesi'nce hazırlanan proje kapsamında, Amerika ve Van'da yetiştirilen iki keçi türünden, suni tohumlama yöntemi ile yeni bir ırk elde edildi. Prof.Dr. İbrahim Saraçoğlu; “Lale kültürünün Hollandalılara kaptırıldığını, Osmanlı’nın 700-750 yıllık otacı kültürü var. Bitkiler, otacı, aktar kültürü Türkiye’nin bundan 1 yıllık kaybı 38 milyar dolar. Sarıkantaron bitkisini biliyorsunuz. Türkiye’den gidiyor bu bitki. Özellikle Batı Karadeniz ve Ege bölgesinde bulunur. Biraz sıkıntılı, biraz depresif haliniz varsa sarıkantaron bitkisini kullanın. Ama bu bitki bizden Almanya’ya gidiyor. Kilosu 55 kuruştan Türkiye’den toplanıyor.” dedi. Köküyle Söküp Götürüyorlar Prof.Dr. İbrahim Saraçoğlu, “Çok acı bir şey. Köylüler bunu makasla kesmiyor. Köküyle söküp götürüyorlar. Çünkü değerini bilmiyorlar. Anadolu boşaldı. Ama göreceksiniz Anadolu’ya bir hücum başlayacak. Bu göç başladığında tohumlarımızı bulamayacağız. Bir şeyleri ekip, biçmemiz lazım. Tohum yok. Tohum biyolojik bir silahtır. Onun yapısını öyle bir değiştirirsiniz ki kansere de, MS’e de neden olur. Birçok hastalığa sebebiyet verir. 28 Ağustos 2009′da Hüseyin Çubukçu diye bir vatandaş ki bunun gibi binlercesi bana geliyor. ‘Hocam ben Amerika’ya sık sık gidip, geliyorum. Şimdi gümrükte tohum getirdiniz mi? diye soruyorlar bana’ dedi. Bakın uyuşturucu, silah mı getirdin diye sormuyorlar. Çünkü tohum çok tehlikeli bir silahtır.” Prof.Dr. Saraçoğlu, “Aile içi dengeden tutun, siyasi dengelere kadar, dengeyi bozduğunuz zaman sorunlarla karşılaşırsınız. Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgesine gittiğinizde patlıcan çok tüketilir. Fakat bu insanlar, musakkasını, kebabını yedikten sonra üzerine karpuzunu tüketirler. Siz şimdi bu yörenin insanlarına mangoyu, kiviyi, ananası yedirirseniz, bu üç meyve de tropik meyvedir. O insanların sağlığını bozarsınız.” YYÜ Veteriner Fakültesi Öğretim Görevlisi Dr. Memiş Bolacalı ve 5 kişilik araştırma grubu tarafından yaklaşık bir yıl önce ''Kıl keçisi ve boer melezi keçilerin çeşitli verim özelliklerinin araştırılması'' konulu proje hazırlandı. Proje kapsamında, Amerika'da yetiştirilen boer cinsi keçi ile Van'da yetiştirilen 60 kıl keçisini suni tohumlama yöntemi ile melezleyen Bolacalı ve araştırma ekibinin çalışması meyvelerini vermeye başladı. Uygulama alanı taşlık ve dağlık arazi yapısına sahip Çatak ilçesi olarak seçilen projede, suni tohumlama yapılan dişilerden ilk etapta 5'i yavruladı. Türkiye'nin 'yeni keçi ırkı' olarak tanıtılan keçi türüne ise ''Bolacalı'' adı verildi. Dr.Bolacalı, anavatanı Güney Afrika olan ve Amerika'da da yetiştirilen boer cinsi keçileri, et veriminin yüksek olması nedeniyle tercih ettiklerini, ergin erkek keçilerin canlı ağırlığının 150 kilograma kadar çıktığını söyledi. Bolacalı, suni tohumlama yöntemiyle yaptıkları çalışma sonunda ilk etapta 5 yavrunun dünyaya geldiğini bildirerek, bir haftalık süre içinde de yeni yavruların doğacağını ve toplamda suni tohumlama yapılan 60 keçiden 55'inden yavru beklediklerini kaydetti. Bolacalı, ''Projemizin bu noktaya gelmesi bizim için çok önemliydi. Türkiye'ye yeni bir keçi ırkı kazandırdığımız için ekip olarak çok mutluyuz. Umut ediyorum ki bu ırkın yaygınlaşması ile ülkemizdeki kırmızı et ihtiyacını ve dışa bağımlılığı en alt seviyeye düşüreceğiz. Projemiz, verilen desteklerle bundan sonrası için de kararılıkla devam edecek'' dedi. YYÜ Rektörü Prof. Dr. Peyami Battal öğretim elemanlarının Türkiye'ye kazandırdığı yeni keçi türünün ilçede ve bölgede yaygınlaşması için suni tohumlama yapılmasını olumlu bulduğunu söyledi. Battal, ''Böyle bir keçi ırkının memleketimize, Van'a kazandırılmasında görev alan öğretim elemanlarımıza teşekkür ediyorum'' diye konuştu. 10 ̇ ̇ Mayıs 2012 Köy-Koop Merkez Birliği TARIM Tire’de Süt İşleme Tesisi Hizmete Açıldı Dr. Umut TOPRAK Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü umut.toprak@agri.ankara.edu.tr Tarladan Mektup Var! »»Bu sayıdaki yazımızda köşemizi tarladan gönderilen bir mektuba ayırıyoruz! Mektubu gönderen aslında hepimizin tanıdığı birisi: Peygamberdevesi olarak bilinen Mantis religiosa! Sözü Mantis’e bırakmadan önce kendisini biraz daha tanıtalım. Mantis religiosa zararlı böceklerle beslenen bir faydalı olup, doğal ekosistemin sevimli canlılarından. Uzun boyunları ve dikenli yapıdaki adeta bir kıskaç gibi olan ön bacakları, yeşil renkleri ve iri gözleriyle hepimizin doğada zaman zaman gördüğü sevimli avcı böcekler! Şimdi sözü daha fazla uzatmadan Mantis religiosa’ya bırakalım! “Sayın Üretici Abilerim ve Ablalarım! Malum baharın gelmesiyle birlikte doğa canlandı. Bizler ve diğer böcek kardeşlerimiz evlerimizden çıktık, bitkiler ise tüm doğayı yemyeşil bir şekilde donattı. Baharı çok seviyoruz, ne de olsa doğa tüm nimetlerini baharla birlikte hepimize ve diğer gezegen sakinlerine sunuyor. Sular çağlıyor, yiyecek bol oluyor! Biz Mantis’ler avcılıkla geçinen böcekleriz, o açıdan bitki yemeyiz. Hayatımızı diğer bazı zararlı böceklerle beslenerek kazanıyoruz. Aslında siz üretici abi ve ablalarımızın yetiştirdiğiniz bitkileri yiyen diğer böcek arkadaşlarımıza çok da kızamıyoruz, ne de olsa herkes işini yapıyor! Aslında doğanın o güzel dengesi içerisinde her şey güzel bir şekilde yürüyor. Benim bu mektubu yazma gerekçem baharla birlikte tarımsal sahalarda uygulanan kimyasal tarım ilaçları üzerine. Çok fazla uygulanan bu tarım ilaçlarından biz faydalılar da olumsuzca etkileniyoruz. Geçenlerde birkaç genç Mantis bundan dolayı ne yazık ki zehirlendi. Biz anne ve baba Mantis’ler olarak her ne kadar çocuk Mantis’lere tarım ilacı uygulanan yerlere girmeyin desek te çocuklar çok meraklı oluyor ve ilaçlama sahalarına girebiliyor. Bu durumdan aslında gelin böceği ve bal arısı gibi kardeşlerimiz hatta kuşlar ve diğer bazı doğa sakinleri de oldukça olumsuz etkilenmekte. Nitekim gelin böceği kardeşlerimiz de yaprak biti yemeyi çok seviyorlar ve ilaçlı sahalara girince zehirlenebiliyorlar. Bal arısı kardeşlerimiz ise çiçekten çiçeğe konarak hem bitkilerinizi tozlaştırıyorlar hem de hepimizin çok sevdiği balı üretiyorlar. Ama onlar da ne yazık ki aşırı ilaç uygulamalarından oldukça rahatsız. Geçenlerde bal arısı bir arkadaşım beni bir uzaktan arı bir akrabasıyla tanıştırdı. Onlar ise zararlı böceklere yavrularını içeren yumurtalarını bırakarak yaşamını devam ettiriyormuş. Siz sanırım onlara parazitoit diyormuşsunuz. Bu parazitoit arı ablamız, tarım ilaçlarının direk zehirleyici etkisi bir yana yumurtasını koyabileceği zararlı böcek bulamadığından dert yandı ve yavrularının yeterince beslenemediğini söyledi. Tarımsal ilaç uygulamaları sizin de ürünleriniz yetiştirmek için belki de gerekli ama bizim gibi avcı ve parazitoitlikle geçinen faydalı kardeşlerinizi destekler ve bizim etkinliğini artırırsanız aslında biz size çok iş bırakmayız ve tarlanızdaki bir sürü yaprak bitini ve diğer zararlıyı yiyebiliriz ya da parazitleriz. Geçenlerde bir gazetede okuduk, bizim etkinliklerimizi artırarak mücadele yapmayı düşünen bazı araştırıcı abilerimiz ve ablalarımız bizi kullanarak “biyolojik mücadele” adı verilen bir stratejiyi yaygınlaştırmaya çalışıyorlarmış. Biz seve seve böyle bir ekip içinde çalışmak isteriz. Bu kapsamda bizim etkinliğimizi artırıcı önlemler alınamaz mı? Mesela bizim için tarla kenarlarında özel korunaklı küçük evcikler yapılamaz mı içine de azcıcık mama konulamaz mı? Mesela o konuştuğum parazitoid abla, balla besleniyormuş arazi kenarlarında bir tabak içinde biraz şekerli su ya da bal olsa ne güzel olur diyor. Yani biz desteklenirsek dediğim gibi size çok iş bırakmayız ve zararlı olan böcekleri azaltırız. Ama tarım ilacı uygulamalarında olduğu gibi bütün zararlıları da yok etmemizi bizden istemeyin lütfen. Çünkü onları yok edersek tamamen, biz ne yiyeceğiz, bizler de aç kalır ve ölürüz. Ya da kuş abilerimiz ve ablalarımız ne yer, onlar da aç kalır. Geçenlerde köyde bir evin önünden geçerken televizyona takıldı gözüm, bir Ziraat Mühendisi abimiz “Sürdürülebilir Tarım” diye bir şeyden bahsetti, baya ilgimi çekti. Böyle bir tarım uygulamasında tolere edilebilir zararlardan bahsediyordu ve amaç bütün zararlılarının kökünü kurutmak değil diyordu. Çünkü dediğim gibi yiyecek zararlı böcek bulamazsak biz de ölürüz ve ertesi yıl ürünlerinize daha çok zararlı böcek gelir, ve biz olmadığımız için de zarar katlanır. Aslında uyguladığınız ilaçlar sizleri de etkiliyor diye biliyoruz. Bazı böcek kardeşlerimiz insanlar niye kendilerini de etkileyen bu böcek öldürücüleri bu kadar çok kullanıyor anlayamadıklarını söylüyorlar. Çünkü o tarım ilacı kalıntıları sonra ürünler üzerinde tüketici abi ve ablalarımıza da ulaşabiliyormuş. Ben 200 çocuk babasıyım, eşim çocuklarla tarladaki evimizde ilgileniyor. Yakında çocuklara avlanmayı ve saklanmayı öğreteceğim. Aslında biz çok iyi kamufle olabiliyoruz. Onun için dikkatle bakarsanız bizi yapraklar arasında görebilirsiniz. Çocuklar daha kanatları olmadığı için biraz ürkekler. Pek çok avcı kardeşimiz yumurtalarını kış öncesinde bir paket halinde yapraklara ya da dallara bırakabiliyor. Onun için her yumurta paketini lütfen zararlı gibi görmeyin. Nitekim ilkbaharda bu yumurtalardan çıkan genç Mantis’ler baya oburca zararlı böcekleri yiyebilir. Lütfen bizi ve diğer faydalıları koruyun ve ilaç uygularken en azından daha düşük dozlarda ve daha uzun aralıklarda uygulayın. Benim söyleyeceklerim bu kadar. Hepinize bütün ailem ve tarladaki diğer böcek kardeşlerim adına teşekkür eder, saygılarımı sunarım.” Evet Mantis’in mektubu böyle. Yıllar önce bulduğum bir Mantis’i kavanozda beslemiş ve bu sevimli canlıları çok sevmiştim. Hatta onu doğaya bırakırken üzülmüştüm! Sonuçta doğadaki Mantis gibi faydalıların ve diğer birçok canlının da yaşama hakkının olduğunu unutmamak lazım. Aslında bu faydalıların en azından korunması bile tarımsal mücadele için oldukça önemli bir katkı olacaktır. Bugün tarım ilacı kullanımı bir gerçektir ve çok etkili bir alternatifi bulunmamaktadır. Teknolojinin ilerlemesiyle çevre için daha güvenli ve spesifik böcek ilaçları geliştirilmektedir. Ancak hepimiz bu sürece katkıda bulunabiliriz. En azından güzel tarım uygulamalarıyla doğru ve sadece gerektiği kadar ilaç kullanmak ve de mümkün olduğunca az ilaçlama yapmak sadece bu canlıların korunmasına katkıda bulunmayacak aynı zamanda tüketicilere de kalıntı problemi olmayan ya da çok az bulunan ürünlerin ulaştırılabilmesini sağlayacaktır. »»Tire Süt Kooperatifi tarafından Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulan Süt İşleme Tesisi törenle hizmete girdi. Açılış töreninde konuşan Tire Süt Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Mahmut Eskiyörük, Tire Süt Kooperatifi’nin bugün Birleşmiş Milletler (BM) tarafından dünyanın en iyi kırsal modeli seçildiğini hatırlatarak, “Atatürk’ün çizdiği yoldan şaşmadık. ‘Sömürüye, vahşi kapitalizme karşı Türkiye’nin yol haritası tekelleşme değil kooperatifçilik olmalıdır’ dedik. Bunu gerçekleştirdik.” dedi. Tire Kaymakamı Hüseyin Ergi, Tire Süt Kooperatifi’nin bir başarı öyküsü olduğunu ifade etti. Törene katılarak bir konuşma yapan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu da, Büyükşehir Belediyesi’nin okullarda süt dağıtımına başladığını hatırlatarak, “Bu proje dört dörtlük bir projedir.” dedi. Aziz Kocaoğlu, Tire Süt Kooperatifi ile sürdürdükleri ‘okul sütü’ uygulamasının Türkiye Cumhuriyeti’ne örnek olduğunu belirterek, belediye olarak yeni dönemde düşük gelir grubunda ve 0-5 yaş arası çocuğu bulunan ailelere haftada 2 litre süt dağıtacaklarını bildirdi. Törende Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü Ahmet Güldal da kısa bir konuşma yaptı. Konuşmaların ardından tesisin açılışı dualarla gerçekleştirildi. Tire Süt Kooperatifi Bayilik Vermeye Başladı »»İlk Satış mağazasının açılışı için çalışmaları Narlıdere’de başlatan Tire Süt Kooperatifi, bayilik yöntemiyle (franchising) İzmir’in her semtinde satış mağazası kurmak için düğmeye bastı. İzmir’in değişik semtlerinde bayilik almak isteyen yatırımcıların taleplerini değerlendirdiklerini ve yeni yatırımcılara da kapılarının açık olduğunu belirten Tire Süt Kooperatifi Başkanı Mahmut Eskiyörük, “İzmir’de Üreticiyle Tüketici, Tire Süt Kooperatifi Satış Merkezlerinde buluşacak” dedi. 2 bin üreticinin birlikteliğiyle Avrupa’dan birçok kuruluşun örnek aldığı bir kırsal kalkınma modeli oluşturduk. Tire Süt Kooperatifinin çalışmalarını özetleyen Başkan Eskiyörük, üreticiyi destekleyerek maliyetleri en aza indirgediklerini, kaliteli üretimi sağladıklarını ve üreticinin ürünlerini mamüle dönüştürdüklerini, gıda güvenliği konusunda son derece ciddi çalışmalar yapıldığını; “2 bin üreticinin birlikteliğiyle Avrupa’dan birçok kuruluşun örnek aldığı bir kırsal kalkınma modeli oluşturduk. Bu yapılanma içerisinde üreticilerimizin ihtiyaçlarını karşılayıp destekleyerek yüksek kalitede üretim yapmalarını sağladık. Tüm bu çalışmalarla kaliteli üretimle gıda güvenliğini sağladık” diye konuştu. Eskiyörük, Tire Süt Kooperatifi olarak kurdukları Süt ve Et İşleme Tesisi’yle üreticinin ürününü mamule dönüştürerek halka kaliteli ürün ulaştırmak için tüm alt yapı çalışmalarının tamamlandığını; “Oluşturduğumuz alt yapı ile sütü soğuk zincir içerisinde kontrollü şekilde topluyoruz. Üreticinin ürünlerini mamule dönüştürmek için ileri teknoloji sistemlerinin kullanıldığı Süt İşleme ve Et İşleme Tesisi kurduk. Geldiğimiz noktada üretim tesislerimizde Avrupa’dan bile daha kaliteli süt ve süt ürünleri üretmekteyiz. Tüm bu çalışmaların sonucunda şimdi en önemli safhaya geldik. Yola çıkarken kendimize koyduğumuz hedef olan ‘Üreticiden Tüketiciye’ sloganını hayata geçiriyoruz” Tire Süt İzmir’de Her İlçeye Bayilik Veriyor İzmir’de yakın zamanda ilk mağazanın Narlıdere’de açılacağını müjdeleyen Başkan Eskiyörük, İzmir’in her ilçesinde bir satış mağazası açılmasını hedeflediklerini söyledi. Bu doğrultuda girişimcilerden gelen talepleri değerlendirdiklerini ve bayilik teklifinde bulunanlarla sürekli olarak görüştüklerini dile getiren Mahmut Eskiyörük, “İzmir’in her semtinde Tire Süt Kooperatifi’nin satış mağazalarını açmayı hedefliyoruz. Bayilik (Frenchisig) sistemiyle Tire Süt Kooperatifi Satış Merkezi markası adı altında bayilikler vermekteyiz. İzmir’deki ilk bayimizi Narlıdere’de açıyoruz. Konum olarak araç park yeri sorunu olmayan vatandaşlarımızın kolay ulaşabileceği merkezi konumdaki yerleri tercih ediyoruz” dedi. Tire Süt’ün Türkiye çapında büyük bir marka haline geldiğini bu nedenle de yatırımcılardan bayilik için yoğun talep geldiğini sözlerine ekleyen Tire Süt Kooperatifi Başkanı Mahmut Eskiyörük, tüm talepleri değerlendirdiklerini yeni tekliflere de açık olduklarını dile getirdi. Yatırımcılardan gelen talepler doğrultusunda İzmir’in her ilçesinde yakın zamanda açılışlar yapılacağını kaydeden Eskiyörük; “Bizler tüm çalışmalarımızda öncelikle üretici ve tüketicinin memnuniyetini hedefliyoruz. Çünkü biz bir kooperatifiz, yani ticari amaçların aksine doğrudan vatandaşın faydası için kurulmuş bir organizasyonuz. Var olmamızın en temel amacı üretici ve tüketiciyi buluşturmaktır. Attığımız her adımda üreticiye ve tüketiciye daha kaliteli ve ekonomik hizmet vermenin mücadelesini veriyoruz” diye konuştu. Tire Süt Kooperatifi ürünlerini tercih eden vatandaşların hem sağlıklı beslendiklerinin hem de üreticiye destek olduklarının altını çizen Mahmut Eskiyörük “Üreticiden Tüketiciye sloganının açılımı ticaret zinciri içersinde aracılar olmadan üreticinin ürününün doğrudan tüketiciye ulaştırılmadır. Böylece üretici maddi olarak güçlenme ve rekabet etme şansı yakalayacaktır. Tüketici de kaliteli ve doğal ürünü daha ucuza alabilecektir. Çünkü bu sistemde ürünün değerine fazladan kar oranı koyan aracılar bulunmamaktadır” dedi. ̇ ̇ Mayıs 2012 Köy-Koop Merkez Birliği RÖPORTAJ 11 “Ülkemizde Biyolojik Mücadele Uygulamaları İstenilen Düzeyde Değil” • Emel Tuğrul »»Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cem Özkan ile biyolojik mücadele ve biyolojik mücadelede doğal düşman böceklerin kullanımına yönelik Böcek Üretim Merkezi (BÖCÜM) hakkında konuştuk. Köy-Koop (K.K) - Sayın Hocam, öncelikle kendinizi tanıtır mısınız? Bizim açımızdan Biyolojik Mücadele uygulamaları istenilen düzeyde değildir. Zararlılarla mücadele denildiği zaman ilk akla gelen yöntem Kimyasal Savaşımdır. Ancak ülkemiz biyoçeşitliliği, biyolojik mücadele etmenlerinin varlığı bakımından da oldukça zengindir. Ben Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü Entomoloji Anabilim Dalı’nda Öğretim üyesiyim, 1990 yılından beri de Entomoloji alanında çalışmaktayım. (K.K) - Sayın Hocam Entomoloji Nedir? Entomoloji Böcek Bilimi olarak bilinmektedir. Ancak entomoloji, böcekler dışında tarımda ekonomik önemi olan birçok zararlı grubu (akarlar, nematotlar, kemirgenler vb) üzerinde de çalışmaktadır. Diğer taraftan doğada bu zararlılarla beslenen, onları baskı altına alan birçok doğal düşman tür bulunmaktadır. Bu doğal düşmanlar üzerindeki çalışmalar ise Entomoloji alanında Biyolojik Mücadele olarak bilinir. Benim de ana çalışma konum Biyolojik Mücadele’dir. (K.K) - Biyolojik Mücadele’nin tanımını yapar mısınız ve Biyolojik Mücadelede hangi etmenler kullanılır? Tarımda problem olan hastalık, zararlı ve yabancıotlara karşı insan eli yardımıyla bu etmenleri baskılayan etmenlerin kullanıldığı mücadele yöntemine Biyolojik Mücadele denmektedir. Biyolojik Mücadelede hastalık, zararlı ve yabancıotları baskılayan birçok canlı etmen kullanılabilir. Biyolojik Mücadelede yoğun olarak kullanılan canlı grupları parazitoitler, predatörler ve mikrobiyal etmenlerdir. Ayrıca yabancıotların biyolojik mücadelesinde fitofag türler (bitki yiyenler) de kullanılmaktadır. Biyolojik mücadelede en fazla kullanılan canlı grubu parazitoit ve predatör böceklerdir. Parazitoitler; zararlı türlerin yumurta, larva, pupa ve ergin gibi farklı biyolojik dönemlerinin birinin içine ya da üzerine kendi yumurtasını bırakmakta ve yaşamının belirli bir dönemini bu zararlı üzerinde beslenerek geçirmektedir. Bu beslenme sırasında da bu zararlı türün ölmesine neden olmaktadır. Parazitoitlerde yumurta koyma işini sadece dişiler gerçekleştirdiği için zararlı türleri baskılama işini sadece dişi parazitoitlerin gerçekleştirdiğini söyleyebiliriz. Predatörler ise avcı böcekler olarak bilinirler ve yaşamları süresince birden fazla av tüketirler. Avcı böceğin hem erkek hem de dişisi, zararlı böcekleri tüketir. Bazı avcı böceklerin de sadece larva dönemi avcıdır. Avcı böcekler içinde ‘Gelin Böceği’ ya da ‘Uğur Böceği’ olarak bilinen tür, halk arasında en iyi bilinen örnektir. Uğur Böceği’nin hem larva, hem de ergin dönemi avcıdır. Uğur Böceği’nin tükettiği zararlı türler arasında yaprak biti, kabuklu bit, koşnil ve unlu bitler bulunmaktadır. Mikrobiyal etmenler ise zararlı etmenleri hastalandırarak gelişimlerini engellemektedir. Örneğin Bacillus thuringiensis, biyolojik mücadele uygulamalarında kullanılan bakteri kökenli etkili bir mikrobiyal emendir. Bu bakteri günümüzde ilaç bayilerinde preparat halinde satışa sunulmakta ve birçok önemli böceğin larva mücadelesinde etkili olarak kullanılmaktadır. (K.K) - Sayın Hocam, ülkemizde Biyolojik Mücadele yeterince uygulanmakta mıdır? Bizim açımızdan Biyolojik Mücadele uygulamaları istenilen düzeyde değildir. Zararlılarla mücadele denildiği zaman ilk akla gelen yöntem Kimyasal Savaşımdır. Ancak ülkemiz biyoçeşitliliği, biyolojik mücadele etmenlerinin varlığı bakımından da oldukça zengindir. Dolayısıyla tarım alanlarının sürdürülebilir kullanımı, insan sağlığının korunması ve özellikle bitki koruma yönüyle dış ülkelere olan bağımlığın azaltılması için biyolojik mücadele ürünlerinin ülkemizde yaygınlaştırılması gerekmektedir. Tarımda gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de biyolojik mücadele, önemli ve etkili bir sektör olabilir. Bu konuda başta üniversiteler ve ilgili bakanlıklar olmak üzere birçok kurum, kuruluş ve firmanın etkin rol alması gerekmektedir. Bugün ülkemizde hormon kullanımın önlemek için kullanılan Bombus adlı arı üretimi ve kullanımı, önemli bir sektör haline gelmiş durumdadır. Bu arının ülkemizde kullanımında uluslararası firmalar öncülük etmiştir. Günümüzde ise bu arıların üretimi ülkemizde de gerçekleştirilmektedir. Zararlı türler üzerinde etkili olan parazitoit ve predatörleri üreten iki uluslararası firma desteği ile son birkaç yıldır özellikle güney bölgelerimizdeki seralarda üretici boyutunda çok etkili Biyolojik Mücadele çalışmaları gerçekleştirmektedir. Örneğin bu uluslararası firmalarda teknik elaman olarak çalışan yüksek lisans öğrencilerimizden biliyoruz ki güney bölgelerimizdeki seralarda yıllık 60’a kadar çıkan tarım ilacı kullanımının aynı seralarda biyolojik mücadele etmenlerinin kullanımıyla 3-4’e indirilebilmiştir. Bu sonuçların iyi analiz edilmesi ve değerlendirilmesi ile ülkemizde kronik sorun haline gelmiş olan tarımın sürdürülebilirliği, üretici sağlığı, gıda güvenli, ihracat gibi konularda yaşanan sorunlara önemli katkılar sağlanabilir düşüncesindeyim. (K.K) - Sayın Hocam ülkemizde Biyolojik Mücadelenin yaygınlaştırılması ve bir sektör haline getirilebilmesi için öncelikle neler yapılmalıdır? Bu alanın bir sektör haline gelebilmesi birçok faktöre bağlıdır, ancak öncelikli olarak eş zamanlı iki temel çalışmanın gerçekleştirilmesi gerektiğine inanıyorum. Bunlardan ilki, başta üreticiler olmak üzere konu ile ilgili kesimlerin biyolojik mücadele konusunda bilgilendirilmeleri ve devamında üreticilerde biyolojik mücadele etmenlerinin kullanımı konusunda bir talep oluşturulmasıdır. İkincisi de biyolojik mücadele etmenlerinin temini ve/veya etkili kullanımı için gerekli teknolojilerin ve teknik hizmetlerin kullanıma hazır hale getirilerek üreticiye sunulmasıdır. Bu arada biyolojik mücadelede böceklerin kullanıldığı tek yöntemin, parazitoit ve predatörlerin üretilipsalma yöntemi olmadığı bilinmelidir. Doğada mevcut olan ve zararlıları baskı altına alan biyolojik mücadele etmeni olan canlıların korunması, etkinliklerinin arttırılması da etkili bir biyolojik mücadele yöntemidir. Biyolojik mücadelede kullanımı ve önerisi ihmal edilmemesi gereken bu yöntemin yayınlaştırılması için üreticilerin biyoloji, ekoloji (çevre bilimi) ve alternatif mücadele yöntemleri konusunda sürekli bilgilendirilmesi ve yönlendirilmesi gereklidir. Herhangi bir girdi kullanımı gerektirmeyen bu yöntem ile birçok zararlı problemi çözülebilmektedir. Teknik anlamda ülkemizde birçok üniversite ve araştırma kuruluşu, biyolojik mücadele etmenleri üzerinde uzun yıllardır birçok temel bilimsel çalışma gerçekleştirmektedir. Biyolojik mücadele konusundaki bu temel çalışmaların; uygulamaya dönük kitle üretim, salım, tarım ilaçlarının yan etkisi, depolama, nakliye ve kalite kontrol teknolojileriyle geliştirilmesi gerekmektedir. Bu amaçla bölümümüzde benim de içinde bulunduğum biyolojik mücadele çalışma grubu, biyolojik mücadelede doğal düşman böceklerin kullanımına yönelik Böcek Üretim Merkezi (BÖCÜM)’ni kurmuştur. (K.K) - Sayın Hocam, Böcek Üretim Merkezi (BÖCÜM) hakkında bilgi verir misiniz, ne çalışıyorsunuz, nerelerden destek alıyorsunuz? Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü Entomoloji Anabilim Dalı tarafından kurulan Böcek Üretim Merkezi (BÖCÜM)’ün temel amaçları, birçok kurum ve kuruluşun ihtiyaç duyduğu standart test böcek üretimlerinin sağlanması, biyolojik mücadelede zararlı böceklere karşı kullanılacak doğal düşman böceklerde kitle üretim, depolama, nakliye ve kalite kontrol konularında teknolojilerin geliştirilmesi, ayrıca eğitim için gerekli canlı test materyallerinin sürdürülebilirliğinin sağlanmasıdır. Şu anda bölümümüzde bu işlerin gerçekleştirilmesi için beş adet klimatize edilmiş böcek yetiştirme odamız bulunmaktadır. Biyolojik mücadelenin en önemli ilkelerinden biri sürdürülebilirliktir. Bu ilke her ne kadar biyolojik mücadele de kullanılan etmenler için geçerli gösterilse de bizler bu sürdürülebilirlik ilkesini biyolojik mücadele çalışanları açısından da önemsemekteyiz. Bu yüzden laboratuvarlarımızda biyolojik mücadele konusunda uzun yıllardır (23 yıl) sürdürülebilir olarak çok sayıda böcek kültürünün yetiştiriciliği yapılmaktadır. Böcek üretim merkezimizde on farklı zararlı (fitofag) böcek türü yetiştirilmektedir. Bunlar, Un Güvesi, İncir Güvesi, Balmumu Güvesi, Kurumeyve Güvesi, Pirinç Biti, Mısır Biti, Ekin Kambur Biti, Fasülye Tohum Böceği, Pamuk Yaprak Kurdu ve Yeşil Kurt’tur. Yine bu merkezde zararlı böcekleri baskı altına alan altı farklı doğal düşman parazitoit arıcık yetiştirilmektedir. Kitle üretimi de yapılabilen bu faydalı arıcıklar (parazitoitler), Venturia canescens, Chelonus oculator, Bracon hebetor, Trichogramma pintoi ve Lariophagus distinguendus’tur. Predatör (avcı) bir tür olarak ise Anthocoris nemoralis üzerinde çalışılmaktadır. Biyolojik mücadele etmeni bu altı tür ile 23 yıldır yoğun çalışmalar sürdürmekteyiz. Diğer taraftan bölümümüzde bir kısmı emekli olmuş hocalarımızdan biyolojik mücadele konusundaki birikimlerini de sayarsak biyolojk mücadele konusunda bölüm olarak en az 50 yıllık birikime sahibiz. Bu birikimi üretici düzeyinde kullanabildik mi? sorusunun cevabı ise şimdilik istenen bir cevap değil; ancak genç araştırıcıların biyolojik mücadele konusunda çalışma isteği, bizleri bu konuda ümitlendirmektedir. Söz konusu böceklerin üretiminde bölümümüz uzman elamanları dışında çok sayıda lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencileri gönüllü olarak aktif bir şekilde görev almaktadır. Bizler bu çalışmalar için en önemli desteği yukarıda açıkladığım üzere biyolojik mücadelenin sürdürülebilirlik felsefesinden görüyoruz. Biyolojik mücadele çalışmalarına olan desteklere bakacak olursak, bu destekler ülke genelinde çok sınırlı olmuştur, dahası bu desteklerde sürdürülebilirlik felsefesini de göremiyoruz. Neyse, sorduğunuz için söylüyorum bunları…, bazen futbolcular gibi “Önümüzdeki maçlara bakacağız” gibi düşünmenin faydalı olacağına inanıyorum. Biz BÖCÜM laboratuvarlarında yapılan çalışmalarla bu doğal düşman böceklerin günlük üretimlerini bir milyona kadar çıkartabildik, üretimde depolama ve kalite kontrol çalışmalarına başladık ve önemli mesafeler kaydettik. Örneğin ülkemizde domateste önemli sorun olan Tuta zararlısının çözümü için üç arıcık (Chelonus oculator, Bracon hebetor, Trichogramma pintoi), Armut pisillidi zararlısının çözümü için ise predatör Anthocoris nemoralis’in kitle üretimine yönelik çalışmaların çok önemli bir kısmı tamamlanmış durumdadır. Ülkemiz biyoçeşitliğinin önemli bir göstergesi olan ve zararlıların önlenmesinde oldukça etkili olabilecek bu faydalı böceklerin daha büyük ölçekli kitle üretim metotlarını belirlenmesi ve üreticiye ulaştırılması konusunda BÖCÜM, diğer ilgili kurum ve firmalardan gelecek paylaşımlara açıktır. 12 ̇ ̇ Mayıs 2012 Köy-Koop Merkez Birliği SÜT Üretimden Tüketime Süt ve Sağlık Sorular ve Yanıtlar -2»»Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Süt Teknolojisi Bölümü, Hacettepe Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Orta Doğu Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Türk Toksikoloji Derneği, Ankara Tabip Odası, TMMOB Gıda Mühendisleri Odası ve Ziraat Mühendisleri Odasının ortaklaşa gerçekleştirdikleri “Üretimden Tüketime Süt ve Sağlık Soru ve Yanıtlar” 15 UHT süte koruyucu katkı maddesi katılıyor mu? HAYIR, UHT tekniği ile sterilize edilen süt ürünlerinde herhangi bir koruyucu katkı maddesi kullanılmamaktadır. Ticari içme sütü üretiminde (pastörizasyon, UHT), sütün temel besin öğelerinde (protein, yağ, karbon- hidrat) önemli bir değişim olmazken, suda çözünen bazı vitaminlerde kayıplar oluşmaktadır. Bunlar kaynatma işlemiyle karşılaştırıldığında önemsenmeyecek düzeydedir. 16 17 UHT süt kullanılar ak yoğurt yapılabilir mi? EVET, yoğurt, kefir gibi fermente ürünler UHT süt kullanılarak rahatlıkla üretilebilir. Evde yapılan yoğurt mu, yoksa endüstri yoğurdu mu tüketilmelidir? Gerek evde, gerekse endüstride üretilen yoğurt tüketilebilir. Ancak, evde üretilen yoğurtların üretiminde genel olarak kullanılan teknolojik uygulamalarda bazı hatalar veya eksiklikler gözlenmektedir. Temel hatalardan en önemlisi, hammadde olarak yararlanılan sütün kuru maddesini artırmak için sütün uzun süre kaynatılmasıdır. Gerçekte yoğurt üretiminde uygulanan sıcaklık/süre kombinasyonları (örneğin 85°C/20-30dakika), süt proteinleri arasındaki etkileşim, diğer bir ifade ile proteinlerin (serum proteinleri ve kazein) birbirine bağlanmasını sağlayarak, bir ağ yapısının oluşmasını olanaklı kılar. Bu değişimin yoğurdun pıhtı sıkılığı üzerine etkisi son derece önemlidir. Özetle, kıvamlı bir yoğurdun oluşmasında, sütteki serum proteinlerinin uygulanan sıcaklık ve süre normuna bağlı olarak, belirli düzeyde değişime uğraması (denatürasyon) zorunludur. Oysa evde uygulanan kaynatmada, anılan serum proteinlerinin hemen hemen tamamının denatürasyona uğraması iki açıdan olumsuzluk yaratır. Birincisi üretilen yoğurdun kıvamı/sertliği çok düşük olur, ikincisi ise, değişim sonucu serum proteinleri kabın çeperlerine yapışarak ortamdan ayrılır. Oysa, serum proteinleri, insan sağlığı açısından son derece önemli işlevlere sahiptir. Dolayısıyla, evde kaynatma sırasında serum proteinlerinin ortamdan ayrılması yoğurdun besin değerinde önemli kayıplara yol açar. Evde yoğurt üretiminde, başka bir sorun, yararlanılan kültürden (mayadan) kaynaklanabilir. Evde üretim için, sütün mayalanmasında bir gün önceki yoğurt kullanılır. Yoğurt kültürü iki bakteriden oluşmuştur. Evdeki mayalıklarda, yoğurt bakterilerinden başka mikroorganizmalar (kontaminantlar) çoğunluktadır. Özellikle mikroorganizmaların ayrı bir grubu olan mayalar ortama hakimdir. Çünkü bu grup, yoğurt bakterilerine göre aside daha da yanıklıdır ve daha düşük sıcaklıklarda gelişebilir. Evlerde üretilen yoğurtlarda ortaya çıkan gaz çıkışına bağlı kabarma, bulaşan mayalardan kaynaklanır. Yoğurdun tad aroması da istenilen nitelikte değildir. Bu hatalar önlendiği takdirde, evde yapılan yoğurdun tüketilmesinde elbette sakınca bulunmamaktadır. Bu bağlamda, evde yoğurt yapımında aşağıdaki önerinin dikkate alınması gerekmektedir: Pastörize ya da UHT süt, 40°C-50°C’de ısıtma, 1 litre süte 1-2 çorba kaşığı süttozu ilavesi, süttozunun çözünmesi için karıştırma, 80°C-85°C/20-30 dakika ısı uygulaması, 42°C-43°C’ye soğutma, %2-3’lük kültür ilavesi (mayalama), 42°C-43°C’de 3-4 saat inkübasyon, buzdolabında muhafaza. 18 Homojenizasyon ne anlama gelmektedir? Sütte ortalama olarak 2-4 mikrometre çapında tanecikler halinde bulunan süt yağı, süt bir süre kendi haline bırakıldığında yüzeyde toplanır. Süt yağının sütün üst yüzeyinde toplanarak kaymak tabakası oluşturmasını önlemek ve süt içerisinde eşit biçimde dağılmasını sağlamak amacıyla, çok küçük parçalara ayrılması işlemine homojenizasyon denir. Genellikle 50-70°C’de ve 150 bar basınç altında gerçekleştirilen bu uygulama sonucunda, sütteki yağ tanecikleri çapı 1 mikrondan daha küçük olan tanecikler haline dönüştürülmektedir. Homojenizasyon işlemiyle sütün sindirimi de kolaylaşmaktadır. Bu işlem sayesinde, paketlenmiş sütün, saklama süresince kaymak tutması engellenmiş olur. 19 Pastörize ve UHT sütün açılmadan ve açıldıktan sonra dayanma süresi ne kadardır? Pastörize sütlerin raf ömrü, ambalajı açılmadan, buzdolabında saklandığı takdirde, 5 ile 7 gün arasındadır. Kimi kaynaklarda bu süre 3-21 gün olarak da belirtilmektedir. Ambalajı açıldığında dayanma süresi kısalır, 1-2 gün arasında değişir. UHT sütler ambalajı açılmadan oda ısısında 3 ay saklanabilir. Ambalajı açıldıktan sonra, UHT sütler de buzdolabında saklamak koşuluyla bir hafta içerisinde tüketilmelidir. 20 Kaynatılmış sütle, pastörize ve UHT sütlerin besin değerleri arasında farklılık var mıdır? Sütün kaynatılması sonucunda, suda çözünen ve ısıya duyarlı olan vitaminlerde (B kompleksi vitaminler, C vitamini) fazla miktarda kayıp meydana gelmektedir. Pastörizasyon ve UHT (sterilizasyon) uygulamaları, kontrollü ısıl işlem uygulamaları olarak kabul edilmektedir. Bu uygulamalar, sütün doğal, biyolojik ve besleyici değerinde en az değişim yaratacak, fakat sütü mikrobiyolojik açıdan güvenli kılacak şekilde yürütülen işlemlerdir. Dolayısıyla, pastörize ve UHT sütlerin besin değeri birbirine yakın ve kaynatılmış sütten daha fazladır. 21 Günlük yaşamda ulaşılabilen süt alternatifleri ile ilgili bilinmesi gerekenler nelerdir? Tüketim ile ilgili olarak son zamanlarda kamuoyunda tartışılan UHT süt, içme sütü tüketiminde bir zorunluluk değildir. Pastörize süt bu bağlamda aynı değerdedir, ancak süt asla çiğ olarak tüketilmemelidir. Eğer güvenli gıdaya ulaşım söz konusu değilse (örneğin metropoller dışında ve/veya onların da banliyöleri dahil, kırsal kentlerde ve kırsal alanda, ekonomik koşulların yetersizliği söz konusu olduğunda), İSTENİLDİĞİ AN, İSTENİLEN MİKTARDA işlenmiş içme sütüne ulaşmanın ve sütü satın almanın sorun olduğu durumlarda ya da hayvan sahibi/ üreticilerden içme sütü ve süt ürünleri temini durumlarında sağlıklı hayvanlardan sağlanabilen çiğ sütün, 10 dakika kaynatıldıktan sonra içilmesi ve süt ürünlerine işlenmesi de elbette olanaklıdır. Kaynatılmış sütün (en az10 dakika), bilinen düzeyde süt bileşenleri kaybı söz konusudur, ancak tüketilmesinde asla bir sakınca yoktur. Beslenmedeki yeri bu koşullarda önemlidir. 22 Süt tozu nedir? Süt ve yoğurt üretiminde süt tozu kullanılmakta mıdır? Süt tozu, sütteki suyun tamamına yakın kısmının buharlaştırılıp ayrılmasıyla elde edilen toz halindeki süt ürünüdür. Sütün bileşiminde yüksek oranda su bulunduğu (ortalama %86) için, sıvı halde saklanması güçtür ve depolanması için büyük alanlara gereksinim vardır. Bu nedenle, özel kurutma ekipmanları yardımıyla kontrollü koşullarda teknolojik uygulamalarla, süt toz haline dönüştürülmektedir. Nem içeriği çok düşük olduğu (en fazla %5) için, süttozları belirli sıcaklık ve nem koşullarında, ambalajı zarar görmemiş durumda 1 yıl kadar dayanabilirler. Pastörize ve UHT sütlerin üretiminde süt tozu kullanılmamaktadır. Yoğurt üretiminde ise süt tozu, yoğurttaki kuru madde miktarını artırmak ve uygun kıvamı sağlamak için %3-4 oranında kullanılmaktadır. Aksi durumda, elde edilen yoğurt gevşek, kaşık daldırıldığında kolaylıkla su salan bir yapıya sahip olur. Süt tozunun yoğurda eklenen zararlı bir katkı maddesi olarak algılanması son derece yanlıştır. Çünkü süt tozu yabancı bir madde değil, sütün özüdür. 23 Isı uygulaması ile sütteki mikroorganizmaları öldürülmesi sütü zararlı bir içecek haline getirir mi? HAYIR. Aksine pastörizasyon ve UHT sterilizasyon gibi ısıl işlem uygulamaları, çiğ sütte bulunabilecek hastalık nedeni olan mikroorganizmaların yok edilmesini sağlayarak, süt tüketiminden kaynaklanabilecek zehirlenme ve salgın durumlarını en az düzeye indirger. Örneğin, Amerika’da yapılan bir çalışmaya göre, 2000-2008 yılları arasında çiğ süt ve süt ürünlerinin tüketiminden kaynaklanan salgın sayısı 29 iken, ısıl işlem uygulanmış süt ve süt ürünlerinden kaynaklanan salgın sayısı sadece 2’dir. 24 UHT süt ve pastörize süt ürünleri içilmeden önce kaynatılmalı mıdır? HAYIR. UHT ve pastörize sütler, sağlık tehdidi oluşturacak ve bozulmaya neden olabilecek mikroorganizmalardan zaten arındırılmıştır. Bu nedenle, bu ürünlerin tüketilmeden önce kaynatılmasına gerek yoktur. 25 UHT süt ambalajlarının özellikleri nelerdir? Ambalajlamanın insan sağlığına zararlı herhangi bir etkisi var mıdır? UHT süt ambalajları, sütün bozulmasına neden olabilecek özellikle de ışık ve oksijen gibi çevresel faktörleri engellemek amacıyla tasarlanmış çok katmanlı ambalajlardır. Esas olarak kartonolan ambalajın polietilen ve alüminyum folyo katmanları bulunmaktadır. Bu katmanlar, gıda kodeksine uygun materyallerden üretilmektedir. Dolayısıyla, bu güne kadar UHT süt ambalajlarının insan sağlığına zararlı herhangi bir etkisi görülmemiştir. 26 Hangi hayvanların sütleri tüketilebilir, en uygunu hangisidir? Süt teknolojisinde, inek, koyun, keçi ve manda sütleri çeşitli süt ürünlerinin üretiminde hammadde olarak kullanılmaktadır.Ancak, içme sütlerinin tamamına yakını inek sütünden üretilmektedir. Süt protein alerjisi bulunan bireyler hariç, normal ve sağlıklı bireyler tarafından bu sütler rahatlıkla tüketilebilir. Keçi sütü de içme sütü olarak kullanılabilir. 27 Sütün mayalanması ne anlama gelmektedir? Yoğurt üretiminde; ısıl işlemden sonra 40°C45°C’ye kadar soğutulmuş olan süte 1:1 oranında Streptococcus thermophilus ve Lactobacillus delbrueckii subsp. bulgaricus bakterilerini içeren starter kültür (yoğurt mayası) katılması işlemine mayalama veya inokülasyon adı verilir. Peynir üretiminde ise mayalama, süte peynir mayası olarak adlandırılan pıhtılaştırıcı enzimlerin katılması anlamına gelmektedir. 28 Süte zararlı kimyasal maddeler bulaşabilir mi? İçme suyu dahil her gıdaya zararlı kimyasal maddeler bulaşalabilir. Sütte bu maddelerin bulunmaması için alınacak önlemler başta Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı olmak üzere kamunun sorumluluğundadır. 29 Gerektiğinde süt analizi nerede yapılabilir? Bireysel olarak bu olanak var mıdır? 30 Süt şişmanlatır mı? Yağlı, yarım yağlı, yağsız sütlerden hangisi seçilmelidir? Gerek duyulan durumlarda, sütün analizi üniversitelerin ilgili bölüm laboratuvarlarında, Hıfzısıhha Enstitüsü laboratuvarlarında, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Ulusal Referans Laboratuvarı ve il kontrol laboratuarlarında, özel sektör gıda laboratuvarlarında yapılabilir. Süt, bileşiminde yer alan, protein, laktoz, kalsiyum gibi besin maddeleri nedeniyle besleyici değeri yüksek bir gıdadır. Diğer tüm gıdalarda olduğu gibi, sütten beklenen yararın sağlanabilmesi için de ölçülü miktarda tüketilmesinde (günde 2-3 bardak) yarar vardır.Tam yağlı sütte en az %3, yarım yağlı sütte %1.5 ve yağsız sütte de %1.5’in altında yağ bulunmaktadır. Bunların seçiminde tüketicinin damak zevki ön planda olmaktadır. Vücut ağırlığını kontrol altında tutmak isteyen bireyler yarım yağlı ya da yağsız sütleri tercih edebilirler. Ancak, sürekli yağsız süt tüketmenin A vitamini eksikliğine yol açabileceği de akılda tutulmalıdır. 31 Sütün kaliteli olması ne anlama gelmektedir? Kaliteli çiğ süt üretimi; hayvan sağlığı, hayvan barınaklarının özellikleri, besleme, sağım koşulları, üretilen sütün soğutulması ve benzeri birçok faktörün bir bütünlük içinde uygulanması ile son derece zahmetli bir uğraştır. Süt ürünlerine işlenecek çiğ sütün sağlıklı hayvanlardan elde edilmesi ve gıda kodeksine uygun özellikler taşıması gerekir. Bu üretilecek süt ürünlerinin kalitesi açısından önemlidir. Herhangi bir teknolojik işlemden (pastörizasyon, UHT sterilizasyon) geçmeden tüketime sunulan süt sağlıklı süt olarak kabul edilemez. Kaliteli, güvenilir süt, tüketicilerin beklentileri doğrultusunda ve gıda kodeksine uygun olarak üretilen süttür. Tüketicilerin, sütü satın alırken, üretim iznine sahip bir işletme tarafından üretilmiş olmasına, ambalajlı ve ambalajının bozulmamış olmasına ve üzerinde etiket bilgilerinin (üretim, son kullanma tarihi, bileşimi vb.) bulunmasına dikkat etmeleri gerekir. ̇ ̇ Mayıs 2012 Köy-Koop Merkez Birliği SÜT 13 1. Ulusal Süt Zirvesi Yapıldı »»21-23 Mayıs 2012 tarihleri arasında düzenlenen Ulusal Süt Zirvesi Süt ve Süt Endüstrisi Konferansı birçok akademisyen, kooperatif - birlik başkanları ve süt firmaları yöneticilerinin katılımıyla gerçekleşti. Ulusal düzeyde ilk kez düzenlenen süt zirvesinde; sağlıklı beslenmede sütün önemi ve gıda güvenliği, çiğ süt ve süt ürünleri üretimi ve kalitesi, süt, hayvancılığı, hayvan sağlığı ve refahı, süt politikaları ve ekonomisi, 2023 süt vizyonu konuları ele alındı. Ulusal Süt Zirvesindeki ilk oturumu Ege Üniversitesi Tire Kutsan Meslek Yüksek Okulu Müdürü Prof. Dr. Harun Uysal, Ankara Üni- versitesi Gıda Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nevzat Artık, Pınar Süt Eskişehir Fabrika Direktörü Gürkan Hekimoğlu, İzmir Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü Ahmet Güldal gerçekleştirdi. İlk olarak konuşma yapan Ege Üniversitesi Tire Kutsan Meslek Yüksek Okulu Müdürü Prof.Dr. Harun Uysal, Türkiye’nin coğrafi olarak çok önemli bir yerde olduğuna dikkatleri çekerek şöyle konuştu: “Türkiye’nin coğrafi konumundan ötürü çok üstün özellikleri var. Coğrafi özelliklerinden ötürü tarım alanları geniş. Aynı anda birçok mevsimi yaşıyoruz. Genç nüfusumuz çok dinamik. Bölgelerimiz hem büyükbaş hem de küçükbaş hayvancılık yapmaya uygun. Ayrıca, Türkiye’nin en önemli avantajı büyük pazara yakın olmasıdır. Ortadoğu, Rusya ve Çin gibi yeni ve büyük pazarlara çok yakın konumda. Bu avantajı kullanabiliriz” Akredite laboratuvarların az sayıda olduğunu söyleyen Uysal; “Bir süt üreticisi antibiyotikli sütü alıp bir firmaya götürüyor. Firma antibiyotikli sütü almıyor. Sonra üretici başka firmaya gidiyor ve sütü 35 kuruşa satıyor. O firmada o sütü kaşar peyniri yapıp marketlerde 5 Türk lirasına satıyor. Bunlara dikkat etmeliyiz” diyerek uyarıda bulundu. Türkiye Süt Tozunda İhracat Yapacak Konuma Geldi Türkiye’nin süt ürünleri açısından yüzyıllar öncesine dayanan kültürel zenginliği olduğunu dile getiren Uysal; sözlerine şöyle devam etti: “Teşviklerle birlikte birçok yabancı ülkede firmalarımız ticaret yapmakta. Bunu görmek- teyiz. Bu açıdan süte verilen teşvik desteklenmelidir. Ancak, üretimin az hayvanla çok sayıda işletmeye yapılması sıkıntı olmaktadır. Üretimdeki dalgalanma sütte önemli bir problem. Ancak, süt tozuna yönelik yapılan politikalar süt tozu ihtiyacımızı karşılamış. Artık ithalat yapmamıza gerek kalmamıştır. Hatta elimizdeki süt tozu miktarı ihracat yapılacak konuma gelmiştir.” Süt üretimindeki mevsimsel değişikliklerin süt fiyatlarına etki etmesini istemediklerini dile getiren İzmir Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü Ahmet Güldal; “Hedefimiz, sütün kalitesini korumak, sütün üretimden tüketime kadar olan süreci izlenebilir yapmak, sütü üreten işletmelere ahır ve sağım hijyenikliğine yönelik eğitim çalışmaları yapacağız. Ayrıca, hayvan bakıcılarını eğiteceğiz. Soğutulmuş ve kaliteli süte farklı fiyat verilmesini sağlamak istiyoruz. Kayıtsız işletmelerin kısa sürece kayıt altına alacak şartlara kavuşması için bir ekip kurduk yıl sonuna kadar kayıtsız işletmeleri kayıt altına almayı planlıyoruz. Gıda ile ilgili resmen savaş veriyoruz. Hafta sonları gece gündüz demeden alınan ihbarları bakanlık talimatı ile çok yoğun tempoda çalışıyoruz.”dedi. Köy-Koop Merkez Birliği Süt Zirvesindeydi 1. Ulusal Süt Zirvesinde Köy-Koop Merkez Birliği adına konuşma yapan Köy-Koop Merkez Birliği Genel Başkan Vekili Mehmet Varol, tarımın öneminden bahsederek, “tarım birilerine, yabancılara emanet edilmeyecek kadar önemli ve stratejik bir sektördür, onun içindir ki, üretmek, sağlıklı ürünü inadına üretmek zorundayız” dedi. Varol, üreticilerin misyonu; sağlıklı, devamlılık gösteren, istihdamı artırmak için üretmek olduğunu, üretmenin de yetmediğini de söyleyerek; planlamanın, kaliteyi artırmanın, üretimi artırmanın, dünya pazarlarına ulaşmanın önemini belirtti. Varol, “Tarım ve hayvancılık bir bütünün parçaları, hayvancılığın sadece süt olarak değil, et üretimindeki yeri de çok önemli” dedi. Tarım ve hayvancılıkta hedeflerimizi, AB ya da Kopenhag kriterleri denilmesinden rahatsızlık duyduklarını belirten Varol, “üretimimiz kendi insanımız ve dünya insanları içindir” dedi. Süt sığırcılığı sektörünün güçlü ve zayıf yönlerini anlatan Varol; küçük işletmelerin desteklenerek verimli hale getirilmesi, her köy veya kasabada kooperatif aracılığı ile ortak sağım üniteleri, ortak makina parkları, köy ve kasabalarımızda alt yapı çalışmaları yapılarak yeni hayvancılık bölgelerinin, bu bölgelerde silaj depoları, yem depoları, merkezi sağım üniteleri oluşturulmasının gerektiğini, iklim şartlarına uygun ırklar seçilerek, hayvan başına verimliliğin artırılması zorunluluğunun, gelişmiş dünya ülkelerinde olduğu gibi kooperatiflerin güçlendirilmesinin, örgütlerin görev tanımlarının kuruluş kanunlarına uygun olarak belirlenmesinin, eğitimin örgütler kanalı ile yapılmasının, üretim ve tüketim planlaması yapılmasının, tarım politikalarının Mehmet VAROL - Köy-Koop Merkez Birliği Başkan Vekili oluşturulmasının, iç pazarın yanı sıra, kalite ve markamız kantinlerinde sağlıksız, asitli içeceklerin yaile dünya pazarında yer almamızın gerekliliğisaklanmış olmasının, bazı sektörleri rahatsız ni dile getirdi. ettiğini düşündüğünü, sözde bilim insanları, 2009 yılına kadar hükümetin ve bakanlığın, asitli içecekler sektörünün paralı kalemşorlahayvancılık ve süt sektörüne bakış açısını eleşrını şiddetle kınadığını belirterek sözlerine son tiren Varol, “2008 yılında geliyorum diyen verdi. kriz, 2009 yılında sektörü vurdu. Bu krizin Çeşme ilçesinde düzenlenen 1. Ulusal arkasında hükümetimiz ve bakanlığımız doğSüt Zirvesi 23 Mayıs 2012 tarihinde sona ru politikaları hayata geçirerek, çökmek üzere erdi. Zirvenin ardından açıklanan sonuç bilolan sektörü kurtardı. Bu günlerde süt üretimi, dirgesinde hükümetin yürüttüğü Okul Sütü tüketimi ve pazarlanmasında sorunlar yaşanProgramı’nın devam etmesi gerektiği belirtildi. dığını, ancak krizlerin önüne geçildi. Hükümetimiz, bakanlıklarımız, konu uzmanı bürokratZirveye katılan kooperatif ve birlik başkanlalarımıza sektörün içinden biri olarak teşekkür rının imzasıyla açıklanan sonuç bildirgesinde, ediyorum” dedi. düzenlenen zirvenin başta üretici olmak üzere sektörün tüm paydaşlarının ortak iradesini orYılların özlemi olan “Okul Sütü Projesi” taya koyduğu ve Türk tarımının geleceğine daha üreticilerin talebi doğrultusunda hayata Umutlu bakmasının yolunu açtığı belirtildi. geçirildiğini söyleyen Varol, hükümetten başka taleplerinin de olduğunu belirtti. Okul Sütü Programı’nın hayata geçirilmesinYerelde çalışan orta ölçekli mandıralar, koopeden dolayı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ratif işletmelerin ürettiği ürünlerin yoksul aileve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi lere dağıtılan gıda torbalarında yer almasının Eker’e teşekkür edilen açıklamada, şu taleplere uygun olacağını söyledi. yer verildi: “Okul Sütü Programı’nın mutlaka devam etmesini istiyoruz. Soğutulmuş çiğ süOkul Sütü Projesi’nin öneminden bahtün destek kapsamına alınmasını olumlu karseden Varol, yapılan eleştiriler konuşılıyoruz. Türkiye’nin Uluslararası Sütçülük sunda sözlerine şöyle devam etti. ProjeFederasyonu’nun 2016 yılında yapılacak topnin, üretimde ve dağıtımdaki soğuk zincirde, lantısına aday olmasını ve bu önemli toplantıöğrencilere ulaştırılması noktasında bir sorun nın İzmir’de yapılmasını talep ediyoruz. Miras olursa eleştirilmesi gerekir. Herkes eleştiride yolu ile arazi bölünmesi kaba yem ekilişinde bulunmakta, daha da önemlisi konu uzmanı hayvancılığımıza olumsuz etki yapmaktadır. olduğunu iddia eden bazı kişiler, UHT süt ile Miras hukukunun bu olumsuz durumu telafi pastörize sütün farkını bilmeden, okul sütüedici biçimde düzenlenmesi ve arazi bütünlünün peynir altı suyundan yapıldığını iddia etğünün sağlanmasını talep ediyoruz.” mektedirler. Bu kişilerde kasıt aradığını, okul Bakan Eker: Türkiye 2016 Uluslararası Süt Zirvesine talip »»Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker, Türkiye’nin 2016 Uluslararası Süt Zirvesi’ne talip olduğunu açıkladı. Bakan Eker, “Türkiye’nin bu organizasyona ev sahibi olma hakkını kazanması durumunda, İzmir’in evsahipliği yapması, bu kente yakışacaktır’’ dedi. İzmir’de gerçekleşen Ulusal Süt Zirvesi 2012 Süt ve Süt Endüstrisi Konferansı’na katılan Bakan Eker, Bakanlık olarak et ve süt üreticileri ile tüketicilerini koruma amaçlı bir düzenleyici kurumu oluşturma çalışmalarında son aşamalara geldiklerini ifade etti. Bu kurumun piyasayı gerektiğinde regüle edecek kurumun ani fiyat değişikliklerinden hem üreticileri hem de tüketicileri koruyacağını söyleyen Bakan Eker, geçmişte ‘üvey evlat’ olarak görülen ve tarım teşviklerinin sadece yüzde 4’ünü alabilen hayvancılık sektörünü geliştirmek için de strateji geliştirdiklerini vurguladı. Bakan Eker, yapılan düzenlemelerle tarım destekleri içinde hayvancılığın oranını yüzde 27-28 düzeyine getirdiklerini bildirerek, son 3 yılda koyun ve keçi sayısında önemli artış olduğunu kaydetti. Anadolu coğrafyasının küçükbaş hayvan yetiştiriciliğine daha uygun olması nedeniyle, büyükbaş hayvan ıslahına önem verdiklerini anlatan Bakan Eker, saf ırk oranının çoğalmasına paralel verimliliğin de artığını belirt- ti. Hayvan ithalatı nedeniyle eleştirildiklerini, oysa ırk ıslahı amacıyla ithalatın 1925’te ilk kez yapılmaya başlanan bir uygulama olduğunu kaydeden Bakan Eker, hayvancılıkta daha da ilerlemek için en öncelikli konunun işletmelerin büyütülmesi olduğunu ifade etti. Son sekiz yılda bu yönde ciddi çalışmaların yapıldığını anlatan Bakan Eker, bu dönemde 50 ve daha fazla büyükbaş hayvanı olan 20 bin yeni işletme kurulduğunu dile getirdi. Toplantıda konuşan Ulusal Süt Konseyi Baş- kan Yardımcısı ve Namık Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölüm Başkanı Muhittin Özder, Okul Sütü Projesi’nin 36 ülkede uygulandığını, Tayland’da üretilen sütün yüzde 25’inin okullarda dağıtıldığını belirterek, ‘’Türkiye’de üretilen sütün yüzde 5 ile 7’si okullarda dağıtılacak. Bu gözardı edilmemeli’’ dedi. Ulusal Süt Konseyi olarak Okul Sütü Projesi’ni desteklediklerini, ‘gençlerin sağlıklı gelişimi ile düzenli tüketim alışkanlığına sahip olmalarının’ konseyin temel hedefleri arasında bulunduğunu vurgulayan Özder, hedefleri arasında süt üretiminde istikrarın sağlanmasının da yer aldığını ifade etti. Özder, ‘’Okul Sütü Projesi 85 ülkede uygulandı, 36 ülkede halen uygulanmakta. Uygulayan ülkeler arasında Tayland’da ülke içi üretilen sütün yüzde 25’i ABD’de ise yüzde 7’si okullarda dağıtılıyor. Türkiye’de üretilen sütün yüzde 5 ile 7’si okullarda dağıtılacak. İşin bu kısmı da gözardı edilmemeli’’ diye konuştu. Gürcistan Acara Özerk Bölgesi Tarım Bakanı Donari Surmanidze de çok uygun iklim ve coğrafyaya sahip bölgelerinde hayvancılık, süt ürünleri ve tavukçuluk alanlarında ciddi yatırımlara ihtiyaç duyulduğunu belirterek, Türk girişimcileri, bölgeye yatırım yapmaya davet etti. İzmir Valisi Cahit Kıraç da İzmir’de günde 300 bin çocuğa süt içirmeye devam ettiklerini anlatarak, bu uygulamanın devam etmesini istediklerini kaydetti. İzmir’in önemli bir tarım ve hayvancılık kenti olduğuna işaret eden Kıraç, sığır sütünün yüzde 9’nun bu kentte üretildiğini vurguladı. İzmir’de günde 3 bin ton süt üretildiğini açıklayan Kıraç, ‘’İzmir, süt üretimi ve endüstrisinin önemli aktörlerinden biridir. 2016 yılındaki Uluslarararası Süt Zirvesi için en uygun kentin İzmir olduğunu düşünüyorum. Buradan aday olduğumuzu ilan ediyorum’’ dedi. Uluslararası Sütçülük Federasyonu Başkanı Richard Doyle da federasyon bünyesinde bin 200 uzmanın çalıştığını, 18 farklı çalışma komitesinin görev yaptığını kaydetti. Doyle, ‘sütün kalitesi ile endüstriyel kullanımının artırılması ve çiftlik yönetimi’’ gibi alanlarda yapılan çalışmalar hakkında bilgi verdi. İzmir Ticaret Borsası Başkan Vekili Barış Kocagöz ise bazı sorunların ortaya çıktığı sektörün geleceğine şekil verilmesi gerektiğini belirterek, sektör konseylerinin de güçlendirilmesini istediklerini vurguladı. 14 ̇ ̇ Mayıs 2012 Köy-Koop Merkez Birliği TARIMDA SAĞLIK TARIMSAL MAKİNALARIN KULLANIMINDA İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ »»Tarımsal faaliyetlerin gerçekleştirilebilmesi için birçok araç ve gereç, en eski çağlardan beri kullanılagelmiştir. Artan nüfus ile birlikte özellikle son 250 yıldır, tarımsal ürünlere olan talep de aşırı miktarda artmıştır. Malthus gibi bazı bilim adamları ve düşünürler ise nüfus artışı ve yiyecek artışı oranlarının dengelenmemesi durumunda ortaya çıkabilecek ciddi tehlikeleri ortaya koymaya çalışmışlardır. Açlık çağlar boyunca ve hala günümüzde bile insanoğlunun karşı karşıya bulunduğu en ciddi tehlikelerden biridir. Tarlaları sürmek, tohumları ekmek, gübrelemek, sulamak ve ekinleri hasat etmek ya da toplamak için saban ve hayvan gücü ile birlikte mekanik birçok alet kullanılmıştır. Ancak sanayi devrimi ile birlikte, buhar gücünün yaygın olarak kullanılmaya başlaması, tarım sektörünü de yakından etkilemiştir. Devrimle birlikte, hayvanların yürüttükleri işler çok daha hızlı, seri ve hatasız bir şekilde makinalar tarafından yapılmaya başlanmıştır. Daha sonra akaryakıtla çalışan diğer motorlu makinaların keşfiyle birlikte, hem verim daha da artmış hem de insangücüne olan bağımlılık giderek azalmıştır. Günümüzde gelişen teknoloji ile birlikte, ekimden hasata kadar yapılan bütün işlerde makinalar kullanılmaktadır. Bu zamandan büyük bir kazanç sağlarken, verimlililk konusunda da çok ciddi katma değerler sağlamaktadır. Bu nedenle, gelişmiş tarım tekniklerinin uygulandığı çağdaş ülkelerde, nüfusun sadece çok küçük bir oranı çiftçilik yapmaktadır. Makinaların kullanılması, büyük arazilerin kolayca ekilmesini-biçilmesini sağladığı için tarımsal reformun gerçekleştirilmesini de kolaylaştırmıştır. Tarım makinalarının kullanımı verimliliği arttırmaktadır ancak bunun yanında birçok tehlikeyi de beraberinde getirmektedir. Bu makinaları kullananların, iş sağlığı ve güvenliği bakımından tehlikeleri iyi tanımaları gerekmektedir. ABD’de, makinalara ve yüksek teknolojiye dayalı tarım faaliyetleri sürdürülmektedir. Tarım sektörü ABD’de 100.000 kişi başına en çok ölüm görülen sektörlerden biridir. Bütün sektörlerin ortalaması (1980-1989) 100 bin kişi için 7,0 iken tarım için bu 22,9 olmuştur. Makinaların doğurduğu tehlikeler, gerçekten çok ciddidir. ABD’de çiftliklerde yaşayan 19 yaş altındaki 2,000,000 çocuktan, her yıl 100,000 kadarı üretim ve çiftlikte yapılan işlerle bağlantılı bir sebepten ötürü kazaya uğramaktadır. Tarım, genç işçilerin çok görüldüğü bir sektördür. Makinalaşmanın bu kadar yoğun olması, beraberinde birçok risk getirmektedir. ILO’nun 1921 tarihli Tarımda Asgari Yaş Sözleşmesinin tamamlayıcısı olarak görülebilecek 1973 tarihli 138 sayılı sözleşmesinde, 15 yaşı tamamlamak ve zorunlu eğitimi bitirmiş olmak bir sınır olarak görülmüş, ayrıca tehlikeli işlerde de 18 yaş altı yasak olarak kabul edil- miştir. Tarım makinaları, son derece tehlikelidir. Bu nedenle mevzuatta tarım makinaları için de 18 yaş sınır olarak kabul edilmelidir. venlik kurallarına uymayı ihmal etmektedir. Kazalar çoğu zaman sakatlıklara ve hatta ölümlere neden olmaktadır. Bu nedenle tehlikelere karşı uyanık olmak ve önlem almak gerekmektedir. Biçme makinası, traktör, öğütücü, biçer döğer, körük, kıyma makinası, matkap, balya makinası birbirinden farklı görünse de, benzer tehlikeler yaratmaktadırlar: Kesilme, parçalanma, makinaların içine çekilme veya çalışırken fırlattıkları nesnelere maruz kalma. Tarım makinaları; keskin köşelere, dişlilere ve zincirlere, dönen millere, haraketli bıçaklara ve kaldıraçlara sahiptir. Makinaların üzerinde çalışırken düşme ve yakınında bulunma da yaralanmalara neden olabilmektedir. Makinaların bazı tehlikeli parçalarının üzeri, işin gerekleri nedeniyle tamamen kapatılamaz. Makinaları kullananlar bakım için bazı koruyucu parçaları yerinden çıkardıktan sonra geriye takmamaktadır. Bu çok ciddi tehlikelere neden olmaktadır. Genel olarak makinaların doğurduğu tehlikeleri aşağıdaki ana-başlıklar halinde toplamak mümkündür. Kesme Noktaları TEHLİKELER Tarım makinalarının büyük bir miktarda güç kullanıyor olması, yaptıkları işin hem makinayı kullanan hem de etrafında ve yakınında duranlar açısından tehlikeli olmasına neden olmaktadır. Makinaları üretenler güvenlik konusunda önlemler alsalar da, işin doğası gereği bazı risklerden kaçınmak mümkün olmamaktadır. Tarım makinalarının neden olduğu kazaların önemli bir bölümü insan hatalarından kaynaklanmaktadır. Birçok durumda kullanıcı, birşeyi unutmakta, risk almakta, uyarıyı dikkate almamakta, yeterince dikkatli davranmamakta ya da gü- Tıpkı makaslarda olduğu gibi keskin iki yüzeyin birbirine güç kullanılarak yaklaştırılması tehlikeli noktalar oluşturur. Kesme amamcıyla yapılmış olan bıçaklar gibi toprağı delmek kumaş parçaları, bu dönen parçalara yaklaşırken kişilerin haberi olmamakta ve bir anda parmakların, ellerin veya ayakların kısıtırılmasına neden olmaktadır. Sıkışma noktaları Özellikle hareket eden iki parçanın birbirinin içine geçmesi veya yaklaşması sırasında bazı önemli tehliekeler meydana gelebilir. Traktörlerin arkasına takılan ve bağlanan bazı parçalar vardır. Traktörler bu parçaları çekerken, bu parçaların üzerindeki makinalar kesme ve biçme gibi çeşitli işleri yaparlar. Bu parçalar traktöre bağlanırken motor hala çalışıyorsa eller ve parmaklar ani bir hareket sonucunda iki parçanın arasına sıkışablir. Spiral yaylar Yaylar genellikle esneklik özelliklerine sahip oldukları için tarım makinalarında da sıkça kullanılırlar. Bir güç ile esnetilmemişken ya da gerilmemişken bir tehlike arz etmezler. Ancak gergin durumdayken, gevşeme sırasında hareket yönlerine bağlı olarak kıstırabilir ya da sıkıştırabilirler. Bu nedenle spiral yaylarla da dikkat etmek gerekmektedir. Hidrolik sistemler amacıyla kullanılan burgulu matkaplar da kesme noktaları oluşturur. Büyük bir güçle dönerek toprağı delen bu makinalar aynı zamanda birer kesme noktalarıdır. Bu nedenle tarım işçileri bu konularda eğitilmeli ve tehlikeleri iyice öğrenmeleri sağlanmalıdır. Bu tür kesici ve delici makinalar aynı zamanda büyük bir güçle çalıştığı için yakın çevreye topraktaki çakıl ve taş gibi bazı sert nesneleri de fırlatırlar. Kıstırma noktaları Dönen iki parçanın tıpkı çamaşır makinalarının sıkmak için kullanılan merdanelerinde olduğu gibi nesneleri kıstırma noktaları oluşturması oldukça tehlikelidir. Kayış ve zincirlerle çalışan silindirik dişliler de yine aynı şekilde kıstırma noktaları oluşturular. Elbette kendi başlarına hareket ederken bu parçaların oluşturduğu bir tehlike yoktur. Bu kıstırma noktalarına ellerin, parmakların ya da ayakların yaklaşması tehlikeli sonuçlar doğurmaktadır. Özellikle giyilen elbislere son derece dikkat edilmelidir. Yırtık, sökük ve bol elbiseler her zaman çok tehlikelidir. Sarkan Hidrolik makinalar çok yüksek basınç altında sıvılar içerirler. Bu nedenle bu sistemlere ayit olan parçalar sıkıştırılır, gevşetilir ya da çıkarılırken öncelikle basıncın alınması gerekir. İğne deliği kadar bir aralıktan bile jet hızıyla fışkıran basınçlı sıvılar insan derisini rahatlıkla delebilirler. Ayrıca unutmamak gerekir ki bu sıvılar genellikle çok sıcaktır. Hidrolik makinalarla ilgili çalışmalar yapılmadan önce sistemi çalıştıran motor kapatılmalı ve basınç alınmalıdır aksi takdirde çok tehlikeli kazalarla karşılaşmak olasıdır. (www.isguvenligi.net ) ̇ ̇ Mayıs 2012 Köy-Koop Merkez Birliği KOOPERATİFÇİLİK 15 Kooperatifler Yılında Çiftçiler Gününü Kutlamak »»14 Mayıs geldiğinde dünyanın her tarafında Dünya çiftçiler günü kutlanır. Çiftçinin ve tarımın dünya için önemi anlatılır. Sokaktaki insandan politikacılara kadar her seviyedeki insana mesaj verilir. Tarımı desteklemek geleceğimizi desteklemektir diye. Çiftçilerin sorunlarının çözümünün Gerek iç gerekse dış pazarda sadece çiftçilere faydası olmadığı, rekabet gücünü elde etmekte, ülkenin de menfaatine olduğu ifade üretim ve pazardaki dalgalanedilir. Çiftçinin desteklenmesinin malardan kendini korumaktabir yönüyle ülkenin gıda güvenliğini dır. Pazarda gerçek rekabetin Ünal ÖRNEK sağlamak olduğu vurgulanır. sağlanmasında üreticinin ve Ziraat Yüksek Mühendisi tüketicinin menfaatlerinin koAslında birçoğumuz tarımın ve çiftrunmasında rol oynamaktadır. çinin öneminin farkındayız. Biliyoruz ki; tarım insanlık için nasıl önemli ise tarım içinde Batı çiftçisi kooperatiflerini sahiplenmekte, kooperatiçiftçiler o kadar önemlidir. Tarımsal üretimi yapan fini sadece yüksek fiyat veren ve kendine her zaman çiftçilerdir. Gıdayı da üreten çiftçilerdir. Bugün artık menfaat sağlayan bir aracı gibi görmeyip, kooperainsanlık şunun bilincindedir. Çiftçilik yapılmazsa gıda tifinin pazardaki zor günlerinde düşük fiyatla ürün da üretilemeyecektir. Belki içinde bulunduğumuz yüzvermekten çekinmemektedir. Çiftçiler kooperatifin yılda küresel ısınmanın yol açtığı iklim değişikliği nesahibi olduğu bilinci ile hareket etmekte, işine gelmedeniyle gıda güvenliği fazla dillendirilmeye başlansa diğinde kooperatifini karalama ve siyasilere şikâyet da, gerçekte dünyada yüzyıllardan beri gıda savaşları etme yerine, yönetimine talip olma veya muhalif bir yaşanmaktadır. ortak olarak yönetime gerekli eleştirileri yöneltmekten çekinmemektedir. Kooperatiflerini basit siyasi ve 19. yüzyıla kadar tarım ve gıda dünya gündeminin ön menfaat tartışmaların içine çekmemektedirler. sırasında iken, sanayileşme süreci ile birlikte enerji kullanımının artması sonucu 19. ve 20. yüzyıllarda Bugün ülkemiz gündemindeki tablo hepimizin önündünyanın siyasi gündeminde petrol konusu daha fazla dedir. Tarım işletmelerindeki yapısal sorunlar hala ön planda olmuştur. 21 yüzyılda ise çevre sorunları ve karşımızdadır. Tarım ürünleri pazarlamasında sodaralan gıda kaynakları nedeniyle gıda ve su sorunları runlar devam etmektedir. Artan akaryakıt fiyatlarının petrolden daha fazla tartışılmaya başlanmıştır. gölgesinde şekillenen girdi fiyatları ile pazarda rekabet edecek düşük fiyatın yakalanması hayal gibi kalBu tartışmalar ışığında gelecekte yaşanması kaçınılmaz maktadır. Yeterli geliri elde edemeyen üreticiler borç olan gıda sorununun çözümü için bilim adamları tarım batağı içindedirler. Bırakın sosyal güvenlik primlerini teknolojisi konusunda yoğun bir çaba içine girmişlerödemek geçimlerini bile sağlamada güçlük çekmekdir. İnsanlığın önünü açacak çözümler üretmeye çalıştedirler. Kırsalda yoksulluk hızla yükselmekte ve göç maktadırlar. Ancak iyi niyetli çabalar yanında gıdanın devam etmektedir. Kooperatifler ne girdi ne de ürün gelecekte silah olarak kullanması olasılığı dünyayı rapazarında etkin rol oynayamamaktadırlar. Bu yönhatsız etmektedir. Gıdada tekelleşme tehlikesi ülkelede hizmet veren kooperatiflerin iyi niyetli çabaları da rin gıda güvenliğini kadar gıda güvenirliliği konusunda buna yetmemektedir. Üretici örgütlerinin yer almadığı politika geliştirmelerini mecburi hale getirmektedir. serbest pazar ekonomisi üreticinin aleyhine işlemekteDiğer taraftan dünyada başta Afrika ülkeleri olmak dir. Devletçe verilen desteklerle onca yeni örgüt kurulüzere olmak üzere birçok ülkede yıllardan beri açlık masına rağmen yine de sorunlar yaşanmaktadır. ve yoksulluk sorunu yaşanmakta milyonlarca insan Çözüm; ortağının desteğini alan, siyasi baskılardan ve ölmekte, zarar görmekte ya da sağlık sorunları ile bohesaplardan uzak, kötü niyetli yöneticilerin gölgesinde ğuşmaktadır. İnsanlığın karşı karşıya olduğu bu üzücü olmayan güçlü kooperatifler ile mümkündür. Çünkü tabloda sorunlar ve çözüm yolları olmasına rağmen kooperatifler sosyal ve ekonomik amaçlı tüm ortakne gelişmiş ülkeler bu sorunu çözmek için kalıcı tedların menfaatini gözeten ticari örgütlenmelerdir. Batı birler almaya yanaşmakta, ne de geri kalmış ülkelerin dünyasının kalkınmasında önemli rol üstlenen koopeyöneticileri yeterli gayreti göstermektedir. Özellikratifler ülkemiz için tarımdaki çıkış noktasıdır. Bugüle Afrika’da yaşanan açlık karşısında yapılan yardım ne kadar devletin verdiği destekleri akıllıca kullanan kampanyalarının büyük bir kısmı gelişmiş ülkelerin ve büyük başarılar sağlayan kooperatiflerin hikâyeleri gösterisinden öteye gitmemektedir. Yardımlar bazen ortadadır. Bir zamanlar KÖY-KOOP’un bu ülkede 600 halka bile ulaşmamaktadır. sanayi tesisine, TARİŞ’in yüzlerce sanayi tesisine ve bir Her ne kadar Birleşmiş Milletler ve FAO dünyayı açlık bankaya sahip olduğu unutulmamalıdır. Pankobirlik’in ve gelecekte yaşanacak gıda krizi için uyarsa da dünya ve Tarım Kredi’nin başarıları gözardı edilmemelidir. pazarlarındaki acımasız rekabet geri kalmış ülkelerin Son günlerde basında yer alan Tire Süt Kooperatifinin tarımını olumsuz etkilemekte, pazarlar gelişmiş ülkeet ve sütteki başarıları ortadadır. İstedikten sonra üllerin destekli tarım ürünlerinin baskısı altında şekilkemizde de kooperatifler batı ülkelerinde olduğu gibi lenmektedir. Bir ölçüde dünya pazarlarındaki fiyatlar önemli başarılara imza atabilmektedirler. ile oynanmakta, daha ucuza ithal edelim kolaycılığı 2012 Uluslararası Kooperatifler yılını kutladığımız bu politikası tercih edildiğinde, bundan o ülkenin tarıyılda 14 Mayıs Dünya Çiftçiler gününü kutlarken koomı ve çiftçisi zarar görmektedir. Zayıf olan ve hüküperatifçilik konusunda bir zamanlar ülkemizde de bir met baskısından çekinen üretici örgütleri bu duruma ölçüde var olan, bugün dünyanın tercih ettiği okullarmüdahale edememekte, ithalatı destekleyenler ise geda kooperatifçiliği sevdirme ve teşvik etme politikasılişmiş ülkelerdeki çiftçinin ucuz maliyetini sağlayan na yeniden dönülmesi gerektiğini bilmeliyiz. Sadece kolaylıkları ve destekleri görmezlikten gelmektedirler. kırsalda değil tüm alanlarda kooperatifler daha ilkokul Çiftçilik insanlığın en eski mesleğidir. Dünyanın en çağından itibaren sevdirilmeli ve okullardaki kantinzor mesleklerinden biridir. Bedensel güç olduğu kadar lerin kooperatifler eliyle işletilmesini teşvik etmeliyiz. bilgi ve deneyim isteyen bir meslektir. Doğayı, çevreyi, Bugün başta ABD, Japonya, Malezya, İngiltere olmak bitkiyi ve hayvanı sevmeyen insan çiftçilik yapamaz. üzere birçok ülkede bile bu yönde politikalar uygulanAslında çiftçilik bir yaşam tarzıdır. Bugün dünyada çiftdığını unutmamalıyız. çilik ailece yapılan bir iş kolu gibidir. Bunların büyük bir bölümü de polikültür dediğimiz birden fazla alanda Tarımın, çiftçilerin ve kooperatifleşmenin neden üretim yapılan işletmelerden oluşur ve bu işletmelerde önemli olduğunu, neden toplumun tamamını ilgilentarımsal üretim 24 saat devam eden bir süreç gibidir. dirdiğini anlamalı ve anlatmalıyız. Bugüne kadar yaAileler büyük küçük beraberce adeta tüm gün çalışır. şadığımız deneyimlerden ders çıkarmalıyız. Dünyada tarımdaki sorunların kooperatifçilikle çözüldüğünü Ülkemizde de tarımsal üretimin tamamına yakın kısmı artık anlamalıyız. Türk tarımının ve çiftçisinin sorunküçük aile işletmeleri tarafından yapılır. Çiftçilerimizin larının çözümünün ekonomik örgütlenmeden yani koyeterli finansman kaynakları yoktur. İşletmeler küçük operatifçilikten geçtiği gerçeğini görmeliyiz. olduğu kadar parçalı ve dağınıktır. Bu durum işletmelerin verimli çalışmasını güçleştirdiği gibi gelişmesinin Aksi halde yoksullaşan çiftçi ve her geçen gün güç önündeki en büyük engel olarak görülmektedir. İşletkaybeden örgütsel yapılar altında 14 Mayıs Çiftçiler melerin ekonomik anlamda bir güç birliği sağlamadan Gününü kutlayacağımızı, kürsülerden dertlerimiz anpazarda etkin olmaları ve yeni teknoloji kullanmaları latmaktan kurtulamayacağımızı bilmeliyiz. Bazen hüoldukça zordur. Bu nedenle küçük üreticilerin koopekümetlerin bile çözemeyeceği beklentilerle zaman kayratifleşmeden sorunlarından kurtulması ve gelişme bedeceğimizi anlamalıyız. Çiftçinin sektördeki sosyal elde etmesi uzak bir hayal olarak görülmektedir. ve ekonomik gücünün kooperatifler olduğu gerçeğinin farkına varmalıyız. Bugün batı ülkelerinin kalkınmasının temelinde çiftçilerin ve kooperatiflerinin payı büyüktür. Bugün bile Güçlü kooperatiflerin sosyal ve ekonomik olarak güçlü batı çiftçisi güçlü kooperatifleri ile tarımsal üretimden ve bilinçli çiftçiler yaratacağını, bu çiftçilerin desteği elde ettiği gelir ile gerek kendisinin gerekse ülkesinin ile gerçek ve aktif bir üretici örgütlenmesinin yaratılaekonomisine katkı sağlamakta ve refah düzeyini daha bileceğini bilmeliyiz. İşte o zaman oluşturulan birlikteda artırmaktadırlar. Sorunlarına kooperatifleri aracılik ile 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günlerini daha anlamlı lığıyla büyük ölçüde kendisi çözüm yolu bulmaktadır. kutlamalıyız. Erol AKAR Köy-Koop Kastamonu Birlik Başkanı KOOPERATİFLERDE KURUMSAL YAPININ GÜÇLENDİRİLMESİ ZORUNLULUĞU VE ÇÖZÜMLER »»Tarımsal Kalkınma Kooperatiflerinde yaşanan en önemli sorunlardan birisi köyden kente yaşanan göç olgusu nedeniyle birim kooperatiflerin giderek küçülmesidir. Diğer taraftan Örgüt çeşitliliği yüzünden birimler giderek küçülmekte ve zafiyetleri artmakta, üretici mevcut örgüt yapısı içerisinde rekabet gücü oluşturamamaktadır. Hatta bu yapılanma içerisinde sadece kooperatifler değil hiçbir üretici örgütünün arzulanan kurumsal kapasiteye ulaşması mümkün olmayacaktır. Yaşanan göç ve örgüt çeşitliliği sonucu olarak, birim kooperatiflerde: Sermaye birikimi sağlanamamakta, İş gücü yetersizliği ortaya çıkmakta, Kredi kullanma ve Proje uygulama olanağı giderek azalmakta, Kurumsallaşma sağlanamamakta, Yönetim ve denetim kurullarının oluşturulmasında dahi zorluklar yaşanmaktadır. Bu nedenle; Havza bazında, güçlü, profesyonelce yönetilen kooperatiflerin kurulması ve kurulmuş kooperatiflerin birleştirilmesi yönünde çalışmaların başlatılması gerekmektedir. Arzulanan hedefe ulaşmak için farklı argümanlar ve kriterler kullanılabilir. Kooperatiflerden alınacak hizmetlerde üye sayısı, çalışma alanı, Teknik eleman ve mekanizasyon durumu ve diğer alt yapı kapasiteleri ile ilgili kriterler esas alınarak işlendirilmelerinde, (Örneğin, orman üretiminde, bu ve benzeri kriterlerin uygulanması) Proje uygulaması ve Kredi verilmesinde, Tarımsal desteklemelerin verilmesinde, Kooperatif birleşmelerinin ve tasfiyelerinin kolaylaştırılması gibi özendirici tedbirlerin alınması halinde birim kooperatiflerin daha güçlü hale getirilmesi mümkün olacaktır. Çözümlerin oluşturulmasının zor olacağı düşüncesine katılmak mümkün değildir. Çünkü; Yeni oluşumların sağlanması yönünde geçmiş yıllardan bu güne önemli örnekler vardır. Örneğin; Kooperatiflerin ilk kurulduğu 1960 yıllarda yurt dışına işçi gönderilmesinde sağlanan öncelikler, Orman kooperatiflerinin kurulmasının ana sebebi diyebileceğimiz %25 ilave destek verilmesi, Yakın geçmişte süt desteklemesine 0,015 krş fark verilmesi nedeniyle sayıları beş yüzleri bulan üretici birlikleri kurulmuş olması gibi veya benzeri argümanların kullanılması ile bu yapılar kolaylıkla oluşturulabilmiştir. Bu sorunların çözümü için, en kısa süreç içerisinde, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı ve Merkez Birliklerinin yetkilileri ile müşterek çalışmaların başlatılması önemli bir adım olacaktır. Gelişmiş ülkelerdeki kooperatiflerin benzer süreçleri yaşadığı, hatta kooperatif birleşmelerinin halen devam ettiği, bu süreç içerisinde uluslararası faaliyet yürüten devasa şirketler haline geldikleri ve banka sistemlerini oluşturdukları dikkate alındığında alınacak tedbirlerin ne kadar önemli olduğu görülecektir. Hiç şüphesiz başka başka sorunlar da vardır. Ancak, gerek siyasi iradenin ve gerekse bürokrasinin bu konuda atacağı her adıma destek olmakta, gerçek kooperatifçilerin asıl görevi olmalıdır. Ağaçta Mantar Çiftçilerin Kazanç Kapısı Oldu »»Çarşamba Ovası'nı kaplayan kavak, söğüt ağaçları mantar yetiştiriciliğinde kullanılmaya başlandı Samsun-Çarşamba Gıda Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürlüğü'nün öncülüğünde başlatılan çalışma ile ağaç mantarı yetiştiriciliği yaygınlaşıyor. Kayın Mantarı da denilen mantarlar, çeşitli ağaç kütüklerine aşılanarak çiftçilere önemli bir gelir kapısı oluyor. Çalışma ile hastalık ve zararlılara dayanıklı, düşük ve yüksek sıcaklıklara kolay adapte olabilen, yüksek miktarda besleyiciliği olan, lezzetli bir mantar çeşidi olan ürün sayesinde Çarşamba Ovası'nın, orman olmasının önüne geçilmesi hedefleniyor. Yenikaracalı köyünde, Gıda Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürlüğü ve Ondokuzmayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü işbirliği ile “Ağaç Mantarı Yetiştiriciliği” yaygınlaştırma ve tanıtım programı düzenlendi. Ağaç mantarının nasıl yetiştirileceği, ağaç kütüklerine mantarın nasıl aşılanacağı uygulamalı olarak çiftçilere gösterildi Samsun Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü Kadir Güven, "Pazarda yüksek fiyatlara satılacak olan bu gibi ürünler hem çiftçiye getiri sağlayacak ve hem de atıl durumdaki kaynakların üretime dahlini mümkün kılacaktır. Bu bağlamda bütün emeği geçenleri katkılarından dolayı ve bizzat çiftçimizin kendisini de cesaret ve ilgisinden dolayı kutluyorum." dedi. 16 ̇ ̇ Mayıs 2012 Köy-Koop Merkez Birliği KOOPERATİFLERİMİZ KÖY-KOOP BURSA BİRLİĞİ Zeytin Diyarı »»Köy-Koop Bursa Bölge Birliği, 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’na dayanılarak 1998 yılında kurulmuştur. Köy-Koop Bursa Bölge Birliğimiz, 1998 yılında, üreticilerimizin müşterek iş yapma ihtiyacı duyduğu konularda, gelişmiş ülkelerdeki, kooperatifçilik modellerini örnek alınarak, üreticinin örgütlü bir yapı içerisinde sorunlarını çözmelerine katkı sağlayabilmek amacıyla, 1163 Sayılı Kooperatifler Kanununa dayanılarak kurulmuştur. 2012 itibarıyla ilimizde toplam kooperatif sayımız 290’a ulaşmıştır. Çalışma konuları itibari ile çok amaçlı bir birlik statüsünde olup, bünyesinde tarım, hayvancılık, ürün işleme, girdi temini ve ürün pazarlaması yapan birim kooperatiflerini kapsamaktadır. Birliğimiz, bağlı birim kooperatiflerin faaliyet konuları dikkate alınarak kurumsal yapısını oluşturmaya çalışmıştır. Birliğimiz, Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatif Birlikleri Merkez Birliği (KÖY-KOOP) ortağıdır. İLÇELERE GÖRE ÜYE SAYIMIZ Osmangazi 14 Kestel 11 Orhangazi 9 İnegöl 8 Gürsu 7 Gemlik 7 Yalova 6 Mudanya 6 Yıldırım 5 İznik 5 Karacabey 3 Yenişehir 3 Keles 1 Mustafa Kemel Paşa 1 Kooperatifler birlik ruhunun kalesidir. Birliğimiz bu söylemle faaliyetlerini sürdürmektedir. Birliğimiz Yalova ve Bursa illerini kapsamaktadır. Haziran itibarıyla üye sayımız 87’e ulaşmıştır. Üyelerimizin üye sayısı toplamı ise 14300 kişidir. Birliğin Varlıkları Birliğimizin; 14 adet, 36 bin top kapasiteli soğuk hava deposuna, 14 adet de, 27 bin top kapasiteli zeytin işleme ve depolama tesisleri mevcuttur. 2 adet günlük 120 ton işleme kapasiteli zeytinyağı fabrikası, 1 adet 1.500 ton salça fabrikası, 2 adet günlük 22 ton işleme kapasiteli süt işleme ve ambalajlama tesisi bulunmaktadır. Aktif istihdam önlemleri hibe programı teklif çağrısına birliğimizin, Hayvancılığı Geliştirme Birliğinin ve Tarım İl Müdürlüğünün ortaklaşa oluşturduğu Organik Tarımda Kadın İstihdamı konulu projeyle katılım sağlanmıştır. Erdoğan YILDIZ Köy-Koop Yönetim Kurulu Üyesi Köy-Koop Bursa Birlik Başkanı Köy-Koop Bursa Bölge Birliğimizin Hizmetleri Birim kooperatiflerimiz ortaklarına süt ve anaç sığır icmallerini düzenleyerek, kooperatif ve ortaklarının devlet desteklerinden faydalanmalarını sağlamaktadır. Kooperatif ortaklarımızın ve yöneticilerimizin; kooperatifçilik ve kooperatif yöneticileri, desteklemeler konusunda eğitim ve bilgilendirme toplantıları düzenlemektedir. Birim kooperatiflerimizin yıllık olağan genel kurul toplantılarına iştirak edilerek, genel kurulların sağlıklı yapılmasına destek olunmaktadır. Birim kooperatiflerimiz arasında birbirleri ile olan yardımlaşma, dayanışmayı çeşitli etkinliklerle sağlamaktayız. Birliğimiz bağlı birim kooperatiflerimizin ürünlerinin yurt genelinde pazarlanması amacıyla çeşitli fuarlarda ya da organizasyonlarda tanıtımına katkı sağlamaktayız. Kooperatiflerimize yeni çıkarılan ya da düzenleme yapılan kanun ve yönetmeliklerle ilgili, Köy-Koop Merkez Biriliğimiz ile koordineli olarak, birim kooperatiflerimize bilgilendirme çalışmalarında bulunmaktayız. Birlik olarak çalışmalarımızın temelini, ortaklarımızın ürünlerinin değerlendirilmesi, pazarlanmasını sağlamak ana hedeflerimizi oluşturmaktadır. Eğitim ve Destek Hizmetleri: Birliğimize bağlı bu işletmelerde sigorta kapsamında çalışan 820 kalifiye eleman bulunmaktadır. Birliğimize bağlı kooperatiflerimiz yatırım ve işletme sermayesi olarak yaklaşık 300 milyon tl Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca kullandırılarak desteklenmiştir. Bursa ilimiz tarımda ürün çeşitliliği açısında ilk sıralarda yer almaktadır. İlimizle özdeşleşmiş tarımsal ürünlerimiz bulunmaktadır. Bunlardan birkaçını saymak gerekirse; Bursa siyah inciri, Gemlik sofralık zeytin ve zeytinyağı, şeftali ve Deveci armudu bulunmaktadır. Bu ürünlerin önemli bir kısmının depolanması, ambalajlanması ve pazarlanmasında birim kooperatiflerimizin öncülüğünde yapılmaktadır. nan Sorunlar konulu seminer yapılmıştır Aynı konulu eğitim Bursa Ticaret Odasının katkılarıyla tekrarlanmıştır.. Birliğimize bağlı 87 tarımsal kooperatifimizin ürünlerinin satışının yapılacağı KOOPERATİF PAZARI oluşturulması planlanmış,bunun için çalışmalara başlanmıştır. Kooperatif pazarı ile hem üretici hem tüketici kazanç sağlayacatır. Suluk meyve ile ilgili ilimizde faaliyet gösteren firmalarla görüşmeler yapılmış, kalite ve fiyatlandırma konusunda ortak çalışmanın nasıl yapılması gerektiği konuşulmuştur IRFO (çiftçi örgütlerinin kurumsal güçlendirilmesi) projesi kapsamında 19 birim kooperatifimizde eğitimler düzenlenmiştir. Birim kooperatiflerimizin ve çalışan personellerinin eğitimleri gerçekleştirilmiştir. Eğitimlerde kullanmak üzere eğitim cd si hazırlatılmıştır. Proje kapsamında Uludağ Alkoçlar otelde yöneticilerin eğitimi konulu seminer çalışması yapılmıştır. Son olarak eğiticilerin eğitimi konulu 2 hafta süren ürgüpte gerçekleşen eğitimler yapılmıştır. DNV(det norske veritas) firması ile global gap, İyi Tarım Uygulamaları Ve Gıda Standartları konulu eğitim çalışması yapılmıştır. Birlik olarak Bursa Tarım Fuarlarına katıldık, kamuoyunda tanınma ve etkinlik düzeyimizi artırmaya çalıştık. Soğuk hava deposu bulunan birim kooperatiflerimizde çalışan elemanların forklift operatörlüğü sertifakısının olmadığı gözlemlenmiştir. Bu nedenle makine mühendisleri odası ile işbirliği yapılarak 15 gencimize belge alınması sağlanmıştır. Aynı zamanda istihdama katkı sağlanmıştır. Bursa Valiliğinin öncülüğünde oluşturulan Bursa’da süt içimini artırmak amacıyla oluşturulan Süt Platformuna aktif katılım sağlanmıştır. Köy-Koop Merkez Birliğimizin, Tarım İl Müdürlüğünün düzenlediği toplantılara birliğimizi temsilen gitmeye özen gösterilmektedir. Tarım İl Müdürlüğü ve Halk Eğitim Merkezleri ile birlikte Meyvecilik, Mekanizasyon, İyi tarım uygulamaları ve europgap, Zeytin yetiştiriciliği ve işleme, Hayvancılık, Tarla bitkileri, Bitki besleme Sebzecilik konularında birliğimize başvuru yapan 12 birim kooperatifimizde sertifikalı eğitimler yapılmış, tarımın bilinçli yapılmasına katkı sağlanmış ve gençlerimize Avrupa Birliği uyum sürecinde yeni iş imkânları sağlama yoluna gidilmiştir. Tarım İl Müdürlüğü Destekleme Şubesi ile birlikte Kooperatifçilik Ve Kooperatiflerde Yaşa- Tarımsal Yayım Ve Danışmanlık Teknik Komitesi, Bursa Kent Konseyi ve Bursa Ticaret Odası 55. Yaş Sebze Meyve Teknik Komitesinde çalışmalar sürdürülmektedir. Kooperatiflerimize faaliyetlerle ilgili konularda eğitim hizmeti verilmekte, sempozyum ve paneller düzenlenmektedir. Bu kapsamda en yakın zamanda “Kooperatiflerin, Dünü, Bugünü, Yarını” konulu bir panel Bursa’da gerçekleştilmiştir. Kooperatif yönetici kadrosunun iletişim teknikleri, modern yönetim, proje planlama, kooperatiflerde muhasebe ve denetim konuları ile kooperatif ortaklarına yönelik olarak üretim ve pazarlama konularında bölgeler itibariyle eğitimler gerçekleştirilmektedir. Kooperatif ortaklarına, mevcut teknik kadromuz tarafından yapılacak olan yatırım ve faaliyet konularında her türlü hizmeti de verilmektedir. ZEYTİNİYLE, DOĞASIYLA GEMLİK »»Gemlik zeytini Ülkemizin en iyi,en kaliteli siyah sofralık zeytinlerin elde edildiği Gemlik çeşididir. Yıllık zeytin üretimimiz 35 Bin ton civarında olup zeytin ağaç sayımız 2.300.000.’dir. Gemlik İlçesi Bursa İlinin 30 km kuzeybatısında Marmara denizi kıyısında Gemlik Körfezinde bulunan Orhangazi, Yalova , Mudanya İlçeleri ve Bursa İlinin arasında Kurulmuş şirin bir ilçedir. Gemlik tarihiyle, turizmiyle , zeytini, balığı ,sanayisi ve deniziyle yeşil ve mavinin birleştiği dünyada ender rastlanan yerlerdendir. Eşsiz güzellikleri ile bir doğa harikası olan Gemlik Bursa çevresinde kurulan en eski bir yerleşim bölgesidir. Ekonomik yapıyı oluşturan ana yapı tarımdır Bu sektör içinde yer alan önemli ekonomik dilim zeytinciliktir. Gemlik zeytini Ülkemizin en iyi,en kaliteli ve lezzetli siyah sofralık zeytini olarak bilinir ve tanınır. Bölgemizde başta incir olmak üzere çeşitli meyveler yetiştirilmektedir. Marmara denizinin verimliliği balık hallerine hamsi,istavrit,paparin, sardalya, palamut ,kefal, mezgit ,çinekop,lüfer izmarit,ispari,kolyoz,tekir, dil,pisi , kırlangıç, karides, midye v.s. olarak yansımaktadır.Bu verimliliği yanında herdem yeşil gemlik zeytininin yeşil görüntüsü ile marmaranın mavisinin güzelliği yanı sıra gerek Gemlik zeytini gerekse maramara ‘nın balığı mutfakları şenlendirip , sofraları doyumsuz lezzet ve tadlara kavuşturmaktadır. Tarıma dayalı sanayi gün geçtikçe gelişmekte olup , Zeytin yağı ve sabun fabrikaları ile diğer sanayi kuruluşlarının büyüyüp gelşmesi ile de ilçe göç almaya devam etmektedir. Tarım arazisinin % 56.7 ‘ sinde zeytin üretimi yapılmaktadır. Gemlik İlçesi Türkiye ‘nin en kaliteli sofralık siyah zeytininin yetiştiği yerlerdendir. Bu da ilçe ve köylerin Zeytin ve Zeytin Yağı üretim sektörünü olumlu yönde etkilemektedir. Konservecilik sektörünün gelişmesi ile birlikte sebze ve meyvecilik gelişmektedir. Köylerimiz geçimini tarımsal üretimden sağlamaktadır. Başta zeytin ve diğer bitkisel üretimlerin yanısıra az miktarda büyük ve küçük baş hayvancılık da yapılmaktadır. . İlçede tavukçuluk ve balıkçılık yaygınlaşmaktadır. ̇ ̇ Mayıs 2012 Köy-Koop Merkez Birliği BAŞARILI KOOPERATİFLERİMİZ 17 S.S. AĞAKÖY TARIMSAL KALKINMA KOOPERATİFİ - Gürsu/BURSA S.S. ÇINARLI KÖYÜ TARIMSAL KALKINMA KOOPERTİFİ- Mudanya/BURSA »» Bursa’nın Gürsu ilçesine bağlı Ağaköy’de 1958 yılında kurulmuştur. »»Kooperatifimiz 2006 yılında Mudanya ilçesi Çınarlı köyünde kurulmuştur. Ağaköy bir çiftlik arazisi üzerinde kurulmuş olup; yaklaşık 3000 dönüm araziye sahiptir.Cumhuriyet öncesi yıllarda kuru tarım yapılan köyde genellikle hububat üretimi yapılmıştır. Üzerinde bulunduğu arazinin coğrafi özelliği nedeniyle hububat üretimi dışında hiçbir tarımsal faaliyet gösterebilme durumu yok iken, Cumhuriyetin ilk yıllarında ova ıslah planı gereğince açılan kanallar ve Toprak-Su ile DSİ tarafından yapılan yatırımlar neticesi sulu tarıma geçme imkanına kavuşan tüm ova köyleri gibi Ağaköy’de sebze çiftçiliğine geçmiştir.1945-1950 yıllarına kadar sebze üretimi yapan Ağaköy halkı bu yıllardan sonra şeftali ve diğer meyve çeşitlerinin üretimine yönelmiştir. 1950-1960 yılları arasında sebze ve meyve üretimi ile gelirini elde eden köy halkı 1958 yılında kurulan kooperatif vasıtas ile ürününü İstanbul-Ankara-İzmir gibi büyük şehirlerde pazarlama imkanına kavuşmuş olup; 19601970 yılları arasında tamamen meyve üretimine ağırlık vermiştir. Meyve üretiminin artması ve piyasalardaki arz-talep dengesinin köy halkının aleyhine işlerlik göstermesi sonucunda 1975 yılında kooperatifçe soğuk hava deposu kurulması planlanmış ve proje 1977 yılında hayata geçirilmiştir. Köy halkının üretimini arz-talep dengesi koşullarının olumsuzluğundan kurtaran depoculuk hareketi üretimi olumlu yönde etkilemiştir. S.S.Ağaköy Tarımsal Kalkınma Kooperatifi olarak bünyemizde bulunan 33 üyemizle beraber iyi tarım uygulamasına 02/03/2010 tarihinde yola çıkarak ve avecert international sertifikasyon firmasıyla 05/06/2010 tarihinde anlaşma yapılarak resmen İTU(iyi tarım uygulaması)’ya geçmiş bulunmaktayız.21/07/2010 tarihinde yapılan tüm analiz ve tahliller İTU tüzüğüne uygun olarak başarıyla tamamlanmış olup 33 üyemizde İTU ( iyitarım uygulaması) sertifikası alarak mutlu sona ulaşılmıştır . 33 üyemizde yapılan tahlil sonuçlarında hiçbir üyemizde ruhsatsız ilaç kullanımı ve ilaç kalıntısına rastlanılmamıştır. Üreticilerini, üretmiş olduğu zeytini hammadde olarak değil işlenmiş olarak satmak istemesi neticesinde 2010 yılında zeytin salamura tesisi kurulmuş, paketleme ve ambalajlanarak pazara ulaştırılmaya başlanmıştır. Ortak sayısı 96 dır. 100 tonluk zeytin salamura tesisi bulunan kooperatifimizde; günlük 1 ton paketleme kapasitesine sahip bulunmaktadır. Trilyebirlik markası ile siyah zeytin ve zeytinyağı üretmektedir. Zeytin için, 16 çeşit ambalaj bulunmakta olup, 250 gr’lık ambalajdan, 15 kg’lık ambalaja kadar paketleme yapılmaktadır. Ürünler iç piyasaya arz edilmektedir. S.S. KAZIKLI KÖYÜ TARIMSAL KALKINMA KOOPERATİFİ – Gürsu/BURSA »»Kazıklı Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Bursa'nın Gürsu ilçesine bağlı Kazıklı köyünde 1984 yılında kurulmuştur. S.S. Kazıklı Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifinin 191 ortağı bulunmaktadır. Köy bir çiftlik arazisi üzerinde kurulmuş olup; yaklaşık 5.000 dönüm araziye sahiptir. Köyde 230 hane bulunmakta olup köy nüfusu 925 kişidir. Cumhuriyet öncesi yıllarda kuru tarım yapılan köyde genellikle hububat üretimi yapılmıştır. Üzerinde bulunduğu arazinin coğrafi özelliği nedeniyle hububat üretimi dışında hiçbir tarımsal faaliyet gösterebilme durumu yok iken, Cumhuriyetin ilk yıllarında ova ıslah planı gereğince açılan kanallar ve Toprak-Su ile DSİ tarafından yapılan yatırımlar neticesi sulu tarıma geçme imkanına kavuşan tüm ova köyleri gibi Kazıklı Köyü de sebze çiftçiliğine geçmiştir. 1945-1950 yıllarına kadar sebze üretimi yapan Kazıklı köy halkı bu yıllardan sonra şeftali ve diğer meyve çeşitlerinin üretimine yönelmiştir. 1950-1960 yılları arasında sebze ve meyve üretimi ile gelirini elde eden köy halkı 1984 yılında kurulan kooperatif vasıtası ile ürününü İstanbulAnkara-İzmir gibi büyük şehirlerde pazarlama imkanına kavuşmuş olup; 1960-1970 yılları arasında tamamen meyve üretimine ağırlık vermiştir. Meyve üretiminin artması ve piyasalardaki arz-talep dengesinin köy halkının aleyhine işlerlik göstermesi sonucunda (çünkü ürün hasat dönemi tüm ova köylerde aynı dönemde olduğundan) 2005 yılında kooperatifçe soğuk hava deposu kurulması planlanmış ve Tarım Bakanlığı Destekleme Genel Müdürlüğüne proje başvurusu yapılmış ve 2006 yılında 1.000 ton/yıl kapasiteli Soğuk Hava Deposu hayata geçirilmiştir. Köy halkının üretimini arz-talep dengesi koşullarının olumsuzluğundan kurtaran depoculuk hareketi üretimi olumlu yönde etkilemiştir. Kooperatifimiz en çok armut, şeftali yetiştirmektedir. Kooperatifin bünyesinde; • Soğuk hava deposu: Kooperatif ortaklarımızın tarladan toplamış oldukları çeşitli meyveler kooperatifimize ait kantarda tartımı yapıldıktan sonra, ön soğutma odalarına alınarak, ön soğutma işlemi bittikten sonra, ürün çeşidine ve ürünün sahipliğine göre ayrı ayrı odalarda forklifle istiflenerek malların korunması sağlanmaktadır. Ayrıca müşterinin isteğine göre malları depodan forklifle çıkarmak ve gerekirse nakliye araçlarına yüklenmesini sağlamak bu bölümün görevleri arasındadır. • Kantar işletmeciliği: Ortaklarımıza ait meyveleri soğuk hava deposuna girmeden önce veya çıktıktan sonra miktarlarını tayin etmek,ihracata satılan, iç piyasaya, tüccara veya illerdeki hallere gönderilen malların tartımı kantarımızda gerçekleştirilmektedir. • Shell petrol bayiliği; Ortaklarımızın her türlü araç yakıt ihtiyaçla- rını (traktör, binek araç, kamyonet, kamyon) karşılamaktadır. • Kooperatife ait bahçe işletmeciliği: Kooperatifimize ait bahçede 5 çeşit şeftali üretimi gerçekleştirmekte olup; 15 yıllık ağaçlarımızın tüm bakım, ilaçlama, yer sürme, gübreleme ve sulama faliyetlerini yürütmekteyiz. • Zirai ilaç bayiği: Zirai ilaç bayiliğimizde Kooperatif ortaklarımızın, çiftçilerinin yetiştirdikleri meyve ve sebzelerin hastalıklardan korunması için büyük firmalarla antlaşma yaparak uygun fiyatta ortaklarımıza ilaçlar temin etmekteyiz. S.S. KATIRLI KÖYÜ TARIMSAL KALKINMA KOOPERATFİ- Gemlik »»Bursa ili Gemlik ilçesine bağlı Katirli Köyü'nün toprak verimliliği ve arazinin coğrafi yapısı nedeniyle Sofralık zeytin yetiştiriciliği içinde bölgesinde özel bir yeri vardır. Sanayi bölgesinden uzak olup denizden 450 metre yüksek (yayla ortamında) zeytin yetiştiriciliği yapılmaktadır. Köylünün üretmiş olduğu zeytin kendi kurdukları kooperatif kanalıyla pazarlanmaktadır. Bu kooperatifimiz 1981 yılında kurulmuş 1982 yılında faaliyete geçmiştir. Kendi köyünden ham olarak aldığı zeytinlerini kooperatif kendi özel depolarında hazırlayıp gıda yönetmeliğine uygun olarak işleyerek satışa sunmaktadır. Kooperatifçe işlenen ürün çok iyi özelliklere sahiptir. S.S. KULACA KÖYÜ TARIMSAL KALKINMA KOOPERATİFİ »»Kooperatifimiz, 1974 Yılında salça yapımı ve sebze meyve depolama amacı ile kurulmuştur. 1976 Yılında salça üretimine, 1979 Yılında soğuk hava depoculuğuna başlamıştır. Kuruluşunda 350 ton/yıl kapasiteli olan salça tesisleri bugün 1500 ton/yıl kapasiteye ulaşmıştır. • Spor kulübü: Kulübümüz, köyümüzün gençlerinin spor yapmalarını ve sosyal yönden gelişmelerini sağlamakta ve yarışmacı olarakta Bursa 2. amatör kümede mücadele etmelerini desteklemektedir. • Servis işletmeciliği: Karşılıklı olarak 2 adet minübüs aracımız, her saat Köyümüzden ve Bursa’dan köyümüze yolcu taşıma işlemi gerçekleştirmektedir. Kooperatifçilik anlayışıyla Kulaca markası adı ile üretilen Domates, tatlı biber,acı biber salça çeşitleri ile yurt içi ve yurt dışına pazarlanmaktadır. Kalite yönetim sistem TSE-9000 ve gıda güvenliği sistemi TSE 22000 belgeleri ile üretim yapan kooperatif markalaşma ve kurumsallaşma yolunda önemli mesafe almıştır. Kooperatif güvencesi ile yöresel ürünlerden üretilen tüm ürünler kalitesi ve lezzetiyle yurt içi ve yurt dışında beğeni ile tüketilmektedir. Ortaklı kooperatif Bursa’ya 50.km İnegöl-Eskişehir yolu 5.ci km’de 1000 Nüfuslu tarihi özellikleri, tabiat güzellikleri olan şirin köy de bulunmaktadır. 18 ̇ ̇ Mayıs 2012 Köy-Koop Merkez Birliği TARIM Türkiye’de Kırmızı Et Üretimi (1) Sığır Eti Üretimine Etçi Irkların Katkısı Ne Olur? »»Prof. Dr. Numan AKMAN - Araş. Gör. Ayşe Övgü ŞEN - A.Ü. Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü Giriş Türkiye’nin, başta sığır eti olmak üzere kırmızı et üretimiyle ilgili önemli sorunları olduğu 2010 yılının ikinci çeyreğinden itibaren iyice su yüzüne çıkmıştır. İzlenmekte olan etkisiz ya da olumsuz politikalarda ısrar edilirse mevcut sorunlar daha da büyüyecektir. Yani, Türkiye daimi sığır eti ithalatçısı durumuna düşecek, iç piyasa fiyatları aşağı çekilemeyecek, zaten yetersiz olan kırmızı et üretimi artış hızı iyice yavaşlayacak ve geçmiş yıllarda olduğu gibi kişi başına kırmızı et üretimi azalmaya devam edecektir. Türkiye’nin dünya sığır eti piyasalarının daimi müşterisi ya da sığır eti ithalatına mahkum hale gelmesini bir sorun olarak görmeyenler olabilir. Hatta bunun ülkeye birçok fayda sağladığını düşünenlere ve bu faydaları sıralayanlara rastlamak da mümkündür. Nitekim 2010 yılında başlatılan ithalatın gerekçesi de ülke insanlarına ucuz et yedirmek olarak sunulmuştur. Bir sorunun varlığı kabul edilmeden sebepleri ve çözümü üzerinde sağlıklı bir tartışma yürütülemez. Bu nedenle önce, 2000 yılından 2010 yılının ortalarına kadar hemen hiç sığır eti ile kasaplık ve besilik sığır yanında koyun-kuzu ithalatı yapmayan Türkiye’nin son 20 ayda (Ağustos 2010-Mart 2012) bu grup ürünlerden yaklaşık 1.8 milyar dolar tutarında ithalat yapmasının nedenleri ve ülke için bir sorun olup olmadığı tartışılmalıdır. Gerçi, Türkiye’de tartışmaları sağlıklı bir zeminde yürütecek objektiflik konusunda bazı eksiklikler vardır. Ama konu tarım, özellikle de hayvansal üretim olduğunda eksiklik bununla sınırlı kalmamakta, tartışmaya kaynaklık edecek bilgilerdeki yetersizlik ve hatalar da gündeme gelmektedir. Kırmızı Et ve Süt Üretimi İle İlgili İstatistikler Tartışmaya katılanların yetersiz bulduğu veya güvenmediği özelde hayvansal üretim, genelde de tarımsal üretim ile ilgili istatistiklerdir. Bu durum, yani istatistiklerin güvenilir ve doğru bir zemine oturtulamamış olması, hemen her dönem yöneticilere istatistikler üzerinde şu ya da bu şekilde tasarrufta bulunma imkânı sağlayabilmektedir. Örneğin, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerinden 2002 yılından 2004 yılına sağılan koyun ve keçi başına süt veriminin sırasıyla %62 ve %78 artırıldığı, 2004-2011 yılları arasında ise söz konusu verimlerde hemen hiçbir değişiklik olmadığı hesaplanabilmektedir (Çizelge 1). Benzer durum inek başına süt verimi için de geçerlidir. Kültür ırkı, kültür ırkı melezi ve yerli ırklar olarak isimlendirilen gruplarda sağılan inek başına süt verimi 2002 yılından 2004 yılına, aynı sırayla %33, %38 ve %80 artırılmış, ama 2004 yılından 2011 yılına hemen hiç değiştirilmemiştir . Bunlardan daha da ilginci bu durumun herhangi bir değerlendirme ya da incelemeye konu edilmemiş olmasıdır. Çizelge 1. Sağılan hayvan başına süt verimi*, kg YIL Koyun Keçi 1991-2001** 48.1-48.7 2002 Prof.Dr. Numan AKMAN Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü sikliği gidermek için de 2010 yılından bu yana kırmızı et üretimi daha gerçekçi olduğu ifade edilen bir yolla tahmin edilmekte ve sonuçlar aylık olarak yayınlanmaktadır. “Hayvansal ürünleri girdi olarak kullanan sanayinin NACE Rev. 2’ye göre 10.11 ve 15.11 başlığı altında faaliyet gösteren işletmelerden” derlendiği ifade edilen2 bu değerlerin güvenilirliği de tartışılabilir. Fakat 2010 yılından önceki değerler gibi bunların üretimi her zaman eksik yansıttığını veya yansıtacağını söylemek doğru olmaz. Türkiye’nin kırmızı et üretimi çeşitli kaynaklarda, farklı değerlerle ifade edilmektedir. Örneğin TÜİK ve FAO veri tabanlarında 2008 ve 2009 yılları sığır eti üretimi aynı, fakat koyun ve keçi eti üretim miktarları farklıdır. Bu ve buna benzer nedenler, özellikle uzun dönemi gerektiren mukayeselerde, kırmızı et üretimini; hayvan varlığı, popülasyonun kasaplık gücü ve ortalama karkas ağırlığının bir fonksiyonu olarak tahmin etmeyi gerekli kılabilmektedir. Bu değişkenlere dayalı bir tahminde kullanılan değerlerin en güveniliri karkas ağırlığıdır. Azından istatistiklerden 2010 yılından öncesi için hesaplanacak ortalama karkas ağırlıklarının mezbaha kesimlerinden elde edilen gerçeğe yakın değerler olma ihtimali oldukça yüksektir. Toplam et üretimini tahmin etmede kullanılacak önemli unsurlardan biri olan “hayvan sayısı”na ilişkin istatistiklerde de güven sarsıcı değişiklikler vardır. Örneğin 1991 yılından 2009 yılına kadar azalma eğilimi gösteren kıl keçisi sayısı 2009 yılından 2010 yılına yaklaşık 1.16 milyon baş, 2010 yılından 2011 yılına da 1 milyon başa yakın artmıştır. Bir başka ifadeyle kıl keçisi sayısında son iki yılın artış hızları sırasıyla %23 ve %16 olmuştur. Bu değerlere akılcı bir açıklama bulmak pek mümkün değildir. Hele bir yılda sağlanan 1.16 milyon başlık sayısal artışın yaklaşık yarısının üç ildeki (Mersin, Siirt ve Mardin) artıştan ileri geldiği, bu illerdeki yıllık artış hızının %80-%120 arasında değiştiği ve bir ara keçi sayısının azaltılmasının kamu politikası olarak belirlendiği gibi hususlar dikkate alınırsa, istatistiklerde yer alan hayvan sayılarına, en azından keçi sayısına, güvenilemeyeceği daha kolay anlaşılır. Keçidekine benzer bir durum Türkiye koyun varlığının büyük bölümünü oluşturan yerli koyun sayısı için de geçerlidir. Türkiye yerli koyun varlığında 2009 yılından 2010 yılına meydana geldiği ifade edilen toplam 1,28 Sığır ne ölçüde güvenileceği ve bu durumun nedenleri etraflıca irdelenmelidir. Türkiye kırmızı et üretiminin büyük bölümü sığırdan sağlanmaktadır. Son iki yılda (2009’dan 2010’a ve 2010‘dan 2011’e) Türkiye sığır sayısı sırasıyla yaklaşık 650 bin ve 1 milyon baş artmıştır. Bunlardan ilkinin yaklaşık %40’ı beş ildeki (Sivas, Konya, Ardahan, Balıkesir ve Diyarbakır) sığır sayısının artışından kaynaklanmıştır. İkinci dönemdeki 1 milyon başlık artışın %25’i de yine beş ildeki (Konya, Diyarbakır, Erzurum, Ağrı ve Van) artıştan ileri gelmiştir. Koyun ve keçi sayısı için duyulan kaygı, bir ölçüde sığır sayısı için de geçerli olabilir. Yalnız, sığır varlığının en azından bir bölümü için güvenilir ve güncel sayılabilecek kayıtlar olduğu da unutulmamalıdır. Yukarıda sayılan kusurlarına rağmen TÜİK veri tabanında yer alan hayvan sayıları ve bir kısmı 9. Kalkınma Planı Hayvancılık Özel İhtisas Komisyonu raporunda da kullanılan kasaplık güç değerleri ile mezbaha kesimlerini esas alan dönemler için TÜİK verilerinden hesaplanan karkas ağırlıklarına dayalı olarak yapılan kırmızı et üretim tahminleri ve kişi başına düşen kırmızı et miktarları Çizelge 2’de verilmiştir. Çizelgeden görüleceği üzere son 20 yıllık dönemde kırmızı et üretiminde önemli bir değişiklik olmamış, ama kişi başına kırmızı et üretimi, yaklaşık 2.5 kg azalmıştır. Bu durum göz ardı edilerek, son birkaç yıldır sorun olarak görülen fiyat artışını talebin yükselmesiyle açıklamak doğru olmaz. Çünkü ülke nüfusu artarken üretim düşmekte, hatta aynı kalmakta ise, fiyat artışını öncelikle arz düşüklüğüne yani üretim azlığına bağlamak gerekir. Çizelge 2. Türkiye sığır, manda, koyun ve keçi sayısı (1000 baş) ile kişi başına kırmızı et üretimi (kg/kişi) YILLAR na sığır eti üretiminde ise önemli bir değişikliğin olmadığı, hatta yapılan canlı hayvan (kasaplık ve besilik) ithalatı nedeniyle biraz arttığı bile söylenebilir. Et ve Canlı Hayvan İthalatı Türkiye’de kişi başına kırmızı et üretiminin artırılamaması, hatta azalması, çoğu kez önemli bir sorun olarak görülmemiştir. Ancak kırmızı et fiyatları artmaya başlayınca, başta yetkililer olmak üzere toplumda hafif bir telaş veya bir hareketlenme başlamıştır. Önceki yıllarda yok pahasına süt ve et satan üreticilerin dertlerine aldırış etmeyenler, sığır eti fiyatındaki artışı bile üretim azlığı ile değil, büyük besicilerin spekülatif davranışları ile açıklama çabasına girmişlerdir. Bu suçlama gerçekçi bulunmuş olmalı ki, ülkedeki birkaç büyük besiciyi terbiye etmek için Hükümet; sığır eti, kasaplık sığır, besilik sığır ve koyun-kuzu ithalatına karar vermiştir. Öyle ki, 2012 yılı Mart ayına kadar olan son 20 aylık dönemde yaklaşık %60’ı sığır eti için olmak üzere, bu unsurların ithalatına ödenen tutar 2.0 milyar dolara yaklaşmıştır. Kısaca Türkiye sadece doğrudan sığır eti ve kırmızı et üretiminde kullanılacak canlı hayvanların ithalatına her ay 100 milyon dolara yakın para ödeyen bir ülke haline gelmiştir. Bundan daha ilginci ise 2010 ve 2011 yıllarında, yani 24 ayda hayvancılığa verilen desteklerin toplamı yaklaşık 3 milyar TL iken, sadece canlı sığır ve koyun ile sığır eti ithalatına 20 ayda ödenen tutarın 2,240 milyar dolar, yani yaklaşık 4 milyar TL olmasıdır. Daha önce söylendiği gibi, kırmızı et üretimine koyun ve keçinin katkısı her geçen yıl azalmış, dolayısıyla sığırın payı artmıştır. Hem bu değişim hem de sığır etinin kullanım alanlarının fazlalığı, uluslar arası ticarete konu olması vb özellikleri piyasayı sığır eti fiyatına daha duyarlı hale getirmiştir. Hayvan Sayısı (1000 baş) Kişi başına kırmızı et üretimi, kg/kişi/yıl ManManKeçi Keçi Toplam Sığır Koyun (Kıl+Ankara) Sığır Koyun (Kıl+Ankara) da da Toplam Üretim t 1991 11973 366 40432 10764 8,56 0,20 5,03 0,99 14,78 828439 1992 11951 352 39416 10454 8,56 0,20 5,01 0,98 14,76 840896 1993 11910 316 37541 10133 8,20 0,18 4,81 0,96 14,15 819652 1994 11901 305 35646 9564 7,98 0,16 4,53 0,90 13,56 798031 1995 11789 255 33791 9111 8,95 0,17 4,77 0,85 14,79 886610 1996 11886 235 33772 8951 9,05 0,15 4,24 0,80 14,23 863524 1997 11185 194 30238 8376 8,63 0,13 4,13 0,78 13,67 841962 1998 11031 176 29435 8057 8,18 0,11 3,81 0,74 12,84 802328 1999 11054 165 30256 7774 8,50 0,10 3,72 0,73 13,05 826980 2000 10761 146 208492 7201 8,14 0,09 3,68 0,70 12,61 810324 2001 10548 138 26972 7022 8,31 0,08 3,39 0,65 12,44 810114 2002 9803 121 25174 6780 8,25 0,08 3,39 0,69 12,40 818730 2003 9788 113 25432 6772 7,49 0,07 2,87 0,61 11,04 738490 Kültür Irkı Melez Yerli 2004 10069 104 25201 6610 7,97 0,07 2,86 0,58 11,48 777360 56.2-58.2 2797.7-2966.6 1947.8-2006.9 735.1-743.7 2005 10526 105 25304 6517 8,11 0,06 2,81 0,55 11,54 791308 48.2 59.0 2900.9 1961.5 735.7 2006 10871 101 25617 6643 8,26 0,06 2,70 0,53 11,54 801055 2003 61.7 89.0 3107.7 2042.4 978.0 2004-2011** 77.4-78.0 104.6-105.7 3879.1-3885.8 2705.9-2721.3 1313.3-1317.4 2007 11037 85 6286 9,36 0,06 2,87 0,58 12,87 903861 2008 10860 86 239975 5594 9,28 0,05 2,67 0,51 12,51 889,163 2009 10724 87 21750 5128 9,14 0,05 2,67 0,48 12,34 889273 2010 11370 85 23090 6293 8,93 0,06 2,53 0,43 11,94 871669 2011 12386 98 25032 7278 9,34 0,06 2,62 0,51 12,53 926750 2010*100 1991 2011*100 1991 95 23 57 58 104,3 30,4 50,2 42,9 80,8 105,2 103 27 62 68 109,1 30,7 52,1 *) http://tuik.gov.tr/VeriBilgi.do?alt_id=46, den elde edilen verilerden hesaplanmıştır. **) Bu yılların en küçük ve en büyük değerleri Süt üretimi ile ilgili istatistikler için söylenenler kırmızı et üretimi için geçerli değildir. Çünkü istatistiklerde yer alan kırmızı et üretimi uzun yıllar mezbaha kesimleri esas alınarak belirlenmiştir. Yani hemen tamamen resmi mezbahalarda kesilen hayvanlar ve bunlardan elde edilen et üretimi verilmiş, Türkiye’de yaygın olan mezbaha dışı kesimlerde elde edilen et üretimi resmi istatistiklere dahil edilememiştir. Yani resmi istatistiklerde kırmızı et üretimi uzun yıllar, gerekli uyarılar da yapılarak, gerçek değerinden daha düşük olarak yer almıştır. Bu ek- milyon başlık sayısal artışın %50’den fazlası üç ilde (Muş, Uşak ve Mardin) gerçekleşmiş görünmektedir. Aynı şekilde 2009 yılından 2011yılına yerli koyun sayısı yaklaşık 3.1 milyon baş artmış, artışın 1.4 milyonu 5 ilde (Elazığ, Konya, Muş, Bitlis, Uşak) gerçekleşmiştir. Buna karşılık aynı dönemde yaklaşık 1 milyon başı Şanlıurfa’da olmak üzere, Şanlıurfa, Van, Hakkari ve Gaziantep illeri koyun varlığı 1.2 milyon baş azalmıştır. Koyun sayısının artması arzulanan bir durum olsa da, bazı illerde iki yılda %140’ı bulan sayısal artışların herhangi bir açıklama olmaksızın yer aldığı istatistiklere 25462 Türkiye’de kişi başına kırmızı et üretiminin son 20 yılda %15-20’ye yakın azalmış olması, maliyetler aynı bile kalsa, tüketim isteğinde bir azalma yoksa fiyat artışına yol açar. Kişi başına üretim bakımından azalma hızı en yüksek olanlar manda, keçi ve koyun etidir. Kişi başı- 51,2 84,8 119,9 Sığır Eti Üretimi, Türkiye Sığır Eti Üretimini Etçi Irklarla mı Yapmalı? Etçi Irktan Besi Materyali Yüksek Fiyatla Satılabilir mi? Konuları ile Sonuç ve Öneriler gelecek sayımızda devam edecektir. ̇ ̇ Mayıs 2012 Köy-Koop Merkez Birliği TARIM Zirai ilaç kutuları geri dönüşüme gidecek »»Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın koordinatörlüğünde hayata geçirilecek projeyle, zirai mücadelede kullanılan ilaçların ambalajları geri dönüştürülecek. Proje, mayıs ayının sonunda Kumluca’da başlayacak. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın koordinatörlüğünde hayata geçirilecek projeyle, zirai mücadelede kullanılan ilaçların ambalajları geri dönüştürülecek. Proje, mayıs ayının sonunda Kumluca’da başlayacak. Koordinatörlüğünü Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ nın yaptığı proje ile zirai mücadelede kullanılan bitki koruma ürünlerinin ambalaj ve atıklarının toprak altına gömülmesi, açıkta yakılması, rastgele çevreye atılması ve başka amaçlarla kullanılması sona erecek. Proje mayıs ayının son haftası pilot olarak Antalya’nın Kumluca ilçesinde başlayacak ve 16 ay sürecek. Projenin ortaklığını Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Kumluca Belediyesi, Zirai Mücadele İlaçları Üreticileri Derneği ve Tarım İlaçları Sanayi İthalatçıları ve İhracatçıları Temsilcileri Derneği yapıyor. Projeyle, çevre ve bitki sağlığı mevzuatı ile sağlık koşullarına aykırı şekilde hareket edilmesinin önüne geçilmesi hedefleniyor. Bu kapsamda, bitki koruma ürünlerinin ambalaj ve atıkları, uluslararası literatürlerde geçerliliği olan 'üçlü yıkama yöntemi' ile tehlikesiz hale getirilip, çevre mevzuatına uygun şekilde toplanarak, geri dönüştürülecek ya da bertaraf edilecek. Kumluca’daki uygulamada; projeyle ilgili çiftçilere üçlü yıkama konusunda eğitim verilecek, atık toplama noktaları oluşturulacak, toplanan atıklar uygun şekilde geri dönüştürülecek veya bertaraf edilecek. Ayrıca, sürdürülebilirliği sağlamak amacıyla izleme ve kontrol faaliyetleri düzenlenecek. Proje sonunda elde edilen veriler rapor haline getirilerek ardından hazırlanacak mevzuatla ülke genelinde yaygınlaştırılacak. Türkiye Pirinç Üretim Artışında Çin'i Solladı »»Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının çeltik ürününe verdiği destekler pirinçte hem üretimi, hem verimi hem de ihracatı arttırdı. Son 10 yılda çeltik ekim alanları 60 bin hektardan 99 bin 300 hektar alana yükseldi. Ekim alanlarındaki artışa paralel olarak 2002 yılında 360 bin ton olan çeltik üretimi, 2011 yılında 900 bin tona yükselerek üretimde yüzde 150 artış sağlandı. Böylece Türkiye son 10 yıl içinde, başlıca çeltik üreticileri Çin, Hindistan gibi ülkeleri geride bırakarak oransal olarak en fazla pirinç üretimi gerçekleştiren ülke oldu. Türkiye'nin yıllık pirinç tüketimi 500-580 bin ton arasındadır. Bu miktar yaklaşık yüzde 60 randımanla 800-850 bin ton çeltiğe eşittir. 10 yıl önce pirinçte yeterlilik derecesi yüzde 35 iken 2011 yılında bu oran yüzde 90'a yükseldi. Böylece Türkiye, pirinçte kendine yeter hale gelmiştir. Pirinç üretiminde yaşanan büyük artışlar, pirinç ihracatını arttırırken ithalatı da düşürdü. 2002 yılında 2.3 bin ton olan pirinç ihracatı 2011 yılı itibariyle 91 bin tona yükseldi. 2011 yılında en çok çeltik ihracatı yapılan ülkeler ise Mısır, Rusya Federasyonu, Ukrayna ve Irak oldu. Bm Yabancı Şirketlere Büyük Arazi Satışlarına Kurallar Getirdi »»Birleşmiş Milletler'e göre çokuluslu şirketler son 10-15 yıl içinde yoksul ülkelerden milyonlarca hektar arazi satın aldı. Yüz yıllardır bu arazilerde tapusuz oturan yerli halk satıştan sonra yerlerinden sürülüyor, üretilen gıda maddeleri başka ülkelere ihraç ediliyor. Bu tür büyük arazi satışları, bedel ödenmiş olsa da şüpheli koşullar altında yapıldığından “toprak gaspı” (land grabbing) olarak niteleniyor. Uganda hükümeti böyle bir olayı belgeleyen İngiliz yardım örgütü Oxfam'ı geçen hafta sınır dışı etmeye çalıştı. İngiliz bir yatırımcının ağaç çiftliği kurmak için Ugandalı yetkililerle yaptığı anlaşma sonucu 22 bin kişi yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kalmış. Birkaç kuşak bu arazide yaşayan yoksul halka ne önceden haber verilmiş ne de tazminat ödenmiş. www.enterthesolutıon.com Okul Sütü Programı Bilim Kurulu, Uygulamayı Durduracak Bir Durum Bulamadı »»Okul Sütü Projesi kapsamında öğrencilere dağıtılan sütlerin analiz sonuçlarını değerlendiren Okul Sütü Programı Bilim Kurulu, uygulamanın kesintiye uğratılmasını veya durdurulmasını gerektirecek bir durum tespit edilmedi. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından süt dağıtımı yapılan bütün illerden süt örnekleri alınarak ayrıntılı fiziksel, kimyasal ve mikrobiyolojik analizlere tabi tutulurken, örneklerin hiç birisinde hastalık yapıcı mikroorganizma ya da bakteri toksinine rastlanmadı. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı' ndan yapılan yazılı açıklamada, okul çağı çocuklarına süt içme alışkanlığı kazandırılması amacıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı işbirliğinde Ulusal Süt Konseyinin desteği ile 2 Mayıs'ta 'okul sütü' programı başlatıldığına dikkat çekildi. Açıklamada, "Bu program kapsamında günde yaklaşık 7,2 milyon kutu süt dağıtımı planlanmıştır. Söz konusu uygulamanın ilk günlerinde çeşitli nedenlerle rahatsızlanan bazı öğrenciler sağlık kuruluşlarına başvurmuştur. Sağlık ve gıda güvenilirliği yönünden programı ve gelişmeleri değerlendirmek, bir rapor hazırlamak ve kamuoyuyla paylaşmak üzere Sağlık ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık bakanlıklarınca aşağıda isimleri belirtilen uzmanlarla iki ayrı kurul oluşturulmuştur." denildi. Her iki bilim kurulunun müşterek çalışması sonucunda süt, bileşiminde yer alan yüksek kalitede protein, yağ, laktoz, kalsiyum, fosfor, riboflavin gibi bileşenler ile üstün besleyici değere sahip olduğu belirlenirken, "Sütün bileşimine bakıldığında çeşitli yaş grupları için temel besin öğelerini içerdiği görülmektedir." ifadelerine yer verildi. Programın başlamasını takiben sağlık kuruluşlarına değişik şikayetlerle başvuruların Bakanlık çeltikte yerli üretimi arttırmak amacıyla bu yılda destek uygulamasına devam ediyor. Bu kapsamda çeltiğe 2012 yılı itibariyle; fark ödemesi desteği olarak kilogram başına 10 kuruş, dekar başına mazot desteği olarak 4 lira, gübre desteği için 5 lira, sertifikalı tohum kullanım desteği için 8 lira, toprak analizi için 2,5 lira, organik tarım yapan üreticilere ise 10 lira destek veriyor. Oxfam'ın suçu satışın yol açtığı sorunlara hükümetin dikkatini çekmesi. Özel şirketlerin yanı sıra nüfusu giderek artan ya da toprakları tarıma uygun olmayan hükümetler, satın alma ya da kira yoluyla yoksul ülkelerin tarım alanlarını hatta balıkçılık için karasularını kendi çıkarına kullanıyor. Dünya Gıda Örgütü'ne bağlı komisyon arazi satışlarının şeffaf bir şekilde yapılmasını, satışlarda yerel nüfusun haklarının güvence altına alınmasını ve tapu anlaşmazlıklarına çözüm yolu bulunmasını istiyor. Üç yıldır üzerinde çalışılan yönetmeliğin hazırlanmasına 150 ülkeden temsilci, uzman ve yetkili katıldı. Ancak kurallar bağlayıcı değil. 19 HAL VE GİDİŞ olması üzerine Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından süt dağıtımı yapılan bütün illerden süt örnekleri alınarak ayrıntılı fiziksel, kimyasal ve mikrobiyolojik analizlere tabi tutulduğu belirtilen açıklamada, bugüne kadar örneklerin hiç birisinde hastalık yapıcı mikroorganizma ya da bakteri toksinine rastlanmadığına dair veriler mevcut olduğu vurgulandı. Fiziksel özellikleri uygun olmadığı bildirilen Sivas süt örnekleri hem Sağlık Bakanlığı, hem de Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı laboratuvarlarında incelendiği, hastalık yapıcı mikroorganizma ya da bakteri toksini ve diğer toksik maddeler yönünden hiçbir olumsuzluğa rastlanmadığı aktarılan açıklamada, "Sivas ili süt örneklerinde hastalık yapıcı olmayan (saprofit) mikroorganizmaların bulunması nedeniyle örnekler sterilite şartlarını sağlamadığından; Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nca bu firmaya ait ürünlerin dağıtımı durdurulmuş ve bu firma dağıtım zincirinden çıkarılmıştır. Hastaneye başvuran çocuklarla ilişkili olarak, mevcut veriler gıda zehirlenmesini düşündürmemektedir. Ancak okul sütü programının tüm aşamalarının dikkatlice ve titizlikle ileri incelemelerine devam edilecektir." ifadeleri kullanıldı. Türkiye'de süt tüketiminin sınırlı olduğu göz önüne alındığında, okul sütü programı sağlıklı nesillerin yetiştirilmesinde ve beslenme ile ilişkili muhtemel sağlık sorunlarının azaltılmasına katkı sağlayacağı vurgulanan açıklamada, mevcut veriler ışığında, uygulamanın kesintiye uğratılmasını veya durdurulmasını gerektirecek bir durum tespit edilmediği kaydedildi. Sait MUNZUR 20 ̇ ̇ Mayıs 2012 Köy-Koop Merkez Birliği KIRSAL KALKINMA KOSGEB DESTEK PROGRAMLARI! Sertifikalı tohum kullanım destekleri »»Sertifikalı Tohum kullanım destek miktarları açıklandı. Melih ÜLGEN mulgen@mulgen.com »»Değerli kooperatifçilerimiz. Yürütmekte olduğunuz projeli faaliyetleriniz için mali destek alabileceğiniz bir başka kurum da T.C. Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığıdır. Yani kısa ve bilinen adıyla “KOSGEB”. KOSGEB desteklemeleri “KOBİ”lere yapılmaktadır ve öncelikle kooperatifimizin “KOBİ” statüsünde olup olmadığının sorgulanması gerekir. Kooperatifimiz; bir ekonomik faaliyette bulunuyorsa, ikiyüzelli (250) kişiden az yıllık çalışan istihdam ediyorsa ve yıllık net satış hasılatı ya da mali bilançosu yirmi beş milyon (25.000.000) Türk Lirasını aşmıyorsa "KOBİ" dir. Destek Programları; 1. KOBİ Proje Destek Programı: Programın Amacı; KOBİ’lerin, • Proje kültürü ve bilincinin oluşturulması, • Proje yapabilme kapasitelerinin geliştirilmesi, • Ulusal ve uluslararası rekabet güçlerinin ve ülke ekonomisine sağladıkları katma değerin arttırılmasıdır. araya gelerek, ortak tedarik, ortak tasarım, ortak pazarlama, ortak laboratuvar, ortak imalat ve hizmet sunumu ve benzeri konularda hazırlayacakları projelerin desteklenmesi. İşbirliği-Güçbirliği İşletici Kuruluş Ortaklık Modelleri; Program kapsamında tesis edilecek proje ortağı işletmeler; • Mevcudiyetlerini koruyarak kurulacak işletici kuruluşa ortak olabilir. • Bir kısmı ya da tamamı kendilerini feshederek kurulacak işletici kuruluşa ortak olabilir. • Bir kısmı kendilerini feshederek ortaklardan birinin bünyesinde birleşebilir. Desteklenecek Proje Konuları; KOBİ’lerin, • Üretim, • Yönetim-Organizasyon, • Pazarlama, • Dış Ticaret, • İnsan Kaynakları, • Mali İşler ve Finans, • Bilgi Yönetimi ve bunlarla ilişkili alanlarda sunacakları; istihdam, ihracat, pazar payı, verimlilik ve kapasite artırıcı, maliyet düşürücü, ürün/ hizmet kalitesi yükseltici, bölgesel gelişim düzeyine katkı sağlayıcı, kaynakların etkin kullanımını sağlayıcı, kurumsallaşmaya yönelik, müşteri memnuniyetini artırmaya yönelik projeleri desteklenir. KOBİ’lerin, • Hammadde, ara mamul, mamul, lojistik ve diğer hizmetleri daha hızlı ve ucuz temin edebilmeleri amacıyla ortak tedarik, • Üretim ve hizmet kapasitelerini, çeşitlerini, verimliliğini ve kalitelerini artırmak amacıyla ortak imalat ve hizmet sunumu, • Ürün ve hizmet kalitelerini yükseltmek, ulusal ve uluslararası pazar paylarını artırmak, marka imajı oluşturmak, uluslararası pazarın ihtiyaçlarına cevap vermeleri amacıyla ortak pazarlama, • Ürün ve hizmet standartlarını geliştirmeleri amacıyla ortak laboratuvar, • Müşteri istekleri ve pazarın talebi doğrultusunda ürün ve hizmet geliştirmeleri, ürettikleri ürün ve hizmetleri yeni pazarlara sunmaları amacıyla ortak tasarım, vb. alanlarda ortak sorunlara ortak çözümler getirecek projeler işletici kuruluş marifetiyle desteklenir. Desteklenecek Proje Giderleri; Desteklenecek Proje Giderleri; • Yeni istihdam olması şartı ile net personel ücreti, • Yeni makine-teçhizat, hammadde ve malzemeye ilişkin giderler, • Proje hazırlama konusunda alınacak danışmanlık hizmeti ve Kurul tarafından uygun bulunan diğer giderler. Desteklenmeyecek Proje Giderleri; • Arsa, bina, inşaat, tadilat, tefrişat vb. • Taşıt aracı, • Vergi, resim ve harçlar, • Sosyal güvenlik primleri, • Haberleşme giderleri, • Proje ile ilgili olmayan personel giderleri, • Enerji, su ve kira giderleri, • Finansman giderleri, • Proje ile ilişkilendirilmemiş diğer maliyetler. urul tarafından uygun bulunması kayK dı ile; • Makine, teçhizat ve donanım giderleri (yeni olma şartı ile), • Proje ile ilgili personel giderleri (yeni istihdam olması şartı ile net ücret üzerinden), • Teknik, hukuki ve mali danışmanlık giderleri, • Proje, etüt , fizibilite çalışma giderleri, • Proje ile ilgili hammadde ve malzeme giderleri, • Proje ile ilişkilendirilmiş diğer giderler. Desteklenmeyecek Proje Giderleri; • Bina inşaat, tadilat, tefrişat. • Gayrimenkul alım, • Taşıt aracı alımı ve kiralama, • Haberleşme, enerji ve su, • Finansman giderleri, • Proje ile ilgili olmayan personel giderleri, • Vergi, resim ve harçlar. Program Süresi, Destek Üst Limiti ve Oranı; • Proje Süresi : 6-24 Ay • Destek Üst Limiti : 750.000 TL Geri Ödemesiz : 250.000 TL Geri Ödemeli : 500.000 TL • Proje Destek Oranı: Bölgeye göre %50 - 60 Değerli kooperatifcilerimiz, KOSGEB desteklerinin devamı bir ay sonraki sayımızda verilecektir. Selam ve saygılarımla. Desteklenecek Projeler; Program Süresi, Destek Üst Limiti ve Oranı; • Proje Süresi : 6-24 Ay • Destek Üst Limiti : 150.000 TL (Hibe) • Proje Destek Oranı: Bölgeye göre %50 -60 2. İşbirliği Güçbirliği Destek Programı: Programın Amacı; KOBİ’lerin işbirliği-güçbirliği anlayışıyla bir Karara göre tohum kullanım destek miktarları şu şekilde sıralanıyor. • Buğday ve Yonca’da dekar başına 6 TL • Arpa, Tritikale, Yulaf ve Çavdar’da 4.5 TL • Çeltik ve Yer Fıstığın’da 8 TL • Nohut, Kuru Fasulye ve Mercimek’de 7 TL • Susam, Kanola ve Aspir’de 4 TL • Patates ve Soya’da 20 TL • Korunga ve Fiğ’de 3 TL olarak açıklandı. Meyve fidanları ve diğer tohum kullanım desteklerinde ise rakamlar şu şekilde sıralandı. • Standart Bodur Meyve fidanları ve bahçe tesisi için dekar başı 150 TL • Sertifikalı olanlarda 350 TL • Standart bağ ve meyve fidanları ile bahçe tesisi için dekar başı 100 TL • Sertifikalı olanlarda 230 TL • Standart zeytin, yağlık çeşitler ve bahçe tesisi için dekar başı 50 TL, • Sertifikalı olanlarda 100 TL • Sertifikalı çilek fidanı desteği için dekar başı 300 TL destekleme ödemesi yapılacak. Hayvancılık Kredisi Veren Bankalar Anaç sığır ve buzağı desteklemeleri yatırıldı »»Ülkemizde hayvancılık kredisi veren bankalar sıralaması »»Tarımsal destekleme ödemeleri kapsamında anaç sığır ve buzağı desteklemeleri 29 Mayıs 2012 tarihinde hesaplara yatırıld. Tarımsal destekleme ödemeleri kapsamında anaç sığır ve buzağı desteklemelerinin bugün hesaplara yatırılacağı bildirildi. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre, anaç sığır ve buzağı desteklemesi olarak 560 milyon lira ödeme yapılacak. Desteklemeler bugün itibarıyla hesaplarda olacak. Hayvancılık kredisi veren bankalar içerisinde özel bankalar ve devlet bankaları var. Bu bankalar; Ziraat Bankası, Halk Bankası, TEB, Akbank, Denizbank, Garanti Bankası. Ziraat Bankası devlet destekli hayvancılık kredisi kullandırıyor. Sıfır faizli hayvancılık kredisi ve faiz indirimli hayvancılık kredisi uygulaması yapmakta. Diğer hayvancılık kredisi veren bankalar ise hayvancılık kredisini 12 ay ile 60 ay arası vadeli vermektedir. Bankalara kredi geri ödemeleri, aylık, üç aylık, altı aylık ve 12 aylık dilimler halindedir. Her bankaya göre vade ve geri ödeme şekli değişmektedir. Özel bankalar hayvancılık kredisi alma şartaları için kredi alacağınız bankayı seçtikten sonra ilgili banka şubesi ile detayları görüşebilirsiniz. Birikim ve deneyimden doğan büyük güç. Pamuk küspesi üretiminde lider kuruluş. 322 4591212 www.serinler.com ̇ ̇ Mayıs 2012 Köy-Koop Merkez Birliği SAĞLIK 21 KIRIM-KONGO KANAMALI ATEŞİ ve KENELERİN ÖNEMİ Nurgül KARAGÜL Fizyoterapist BEL SAĞLIĞIMIZI ÖNEMSEYELİM »»Bel bölgesinde ortaya çıkan problemler günlük hayatı olumsuz yönde etkiler ve kişinin yaşam kalitesini düşürür Özellikle kişide ‘ bel fıtığı’ varsa, günlük hayatında nelere dikkat etmesi gerektiğini çok iyi bilmelidir. Bu konuda uzman kişilerden mutlaka destek alınmalıdır. Dikkat edilmesi gereken noktaları kısaca özetlersek; • Yerden bir cisim alırken dizleri bükerek, çömelerek almalıyız. • Ağır cisimleri kaldırmamaya özen göstermeliyiz. • Uzun süre ayakta kalmamalı aynı şekilde uzun süre aynı şekilde oturmamalıyız. Her 30 dakikada bir 5 dakika bulunduğumuz pozisyonu değiştirmeliyiz. • Bel ağrısını, özellikle bacağa ve ayağa yansıyan ağrı, uyuşma, karıncalanma gibi durumları dikkate almalıyız ve böyle bir sıkıntı varsa doktora başvurmalıyız. »»İnsan ve hayvanlarda klinik ve subklinik seyreden ve son yıllarda daha sık görülmeye başlayan virüs, bakteri ve parazit kaynaklı artropodların vektörlük yaptığı birçok hastalık ortaya çıkmaya başlamıştır.Bu hastalıklar, ensefalit, ateşli hastalıklar, kanamalı ateşler, poliartritler gibi kendini gösterebilir. Ülkemizde 2000’li yıllardan sonra tespit edilen ilkbahar ve yaz aylarında kendini gösteren Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi kene ısırığı ile bulaşan virüs kaynaklı bir hastalıktır.İnsanlarda belirti gösteren hastalık kuş ve memeli hayvanlarda herhangi bir klinik belirti oluşturmaz sadece maksimum 10 gün taşıyıcı kalırlar.İnsanlarda ise %30-%50 ölümle sonuçlanabilir. İnsanlarda Klinik Belirtiler • Ateş ,halsizlik, baş ağrısı, iştahsızlık, aşırı duyarlılık, sırt ve bacak ağrıları, • Yüz ve göğüste kan oturmaları, gözlerde kızarıklık, • Gövde ve kol bacaklarda derialtı kanamalar, • Kan İşeme, dışkıda kan, • Ağır olgularda (5.gün) karaciğer, böbrek ve akciğer yetersizliği, • 5-14. günlerde ölüm • İyileşme 10. günden itibaren Kuluçka süresi: Kene ile bulaşma: 1-9 gün. Kan ve diğer yollarla bulaşma: 5-6 gün Ülkemizde bu hastalık % 7-8 gibi düşük ölüm oranı ile seyretmektedir. • Yatarken; • Sırtüstü yatışta, dizlerimizi bükerek yatmalıyız. • Yüzükoyun yatışta, karnınızın altına yastık koymalıyız. • Yan yatışta, bacaklar arasına yastık koymalıyız. • Aşırı kilodan kaçınmalıyız. İdeal kilonuzu kazanmak için bir diyetisyenden yardım almalıyız. • Yataktan kalkmadan önce tam yan dönmeli, daha sonra ellerimizle yataktan destek alarak kalkmalıyız. • Araç kullanırken, koltuğumuz sert olmalı ve sırtımızı ince bir yastıkla desteklemeliyiz. • Bel ağrısının neden kaynaklandığını bilmeden bir doktora danışmadan ASLA belimizi çektirmemeliyiz. Bu durum bazen felce kadar giden sonuçları doğurabilir. Unutmayalım! • Ayakta çalışırken gövdenin normalden fazla geriye gitmesine izin vermemeliyiz. Aynı şekilde uzun süre eğilerek çalışmamalıyız yapmanız gerekiyorsa eğer yarım saatte bir dinlenmeliyiz. • Ve mutlaka uzman doktor ve fizyoterapist tarafından önerilen egzersizleri düzenli olarak yapmalıyız. Hastalık etkeni 30’a yakın kene türünde saptanmıştır. Ülkemizde sığırlarda daha çok rastlanan 2-3 konaklı Hyalomma cinsine ait Hyalomma marginatum marginatum aktif taşıyıcıdır. Ayrıca Rhipicephalus bursa (2 konaklı) türünde de etkene rastlanmıştır.Ülkemizin hemen hemen her bölgesinde ilkbahar ve yaz aylarında (Mart-Eylül)çayır, mera ve hayvanlarda görülen bu kenelerin erişkinleri sığırlar kadar diğer canlılara da saldırabilir. Hyalomma’lar erişkin dönemlerinde daha çok sığır gibi büyük hayvanları tercih ederler ve kırsal kesimde daha yaygın bulunurlar.Bu nedenle şehir merkezlerinde bu keneler için çevresel ilaçlamalara gerek yoktur. Keneler ısırmadan önce ısıracakları bölgeye lokal anestezik benzeri bir madde salgılarlar Bu nedenle ısırığı takiben eğer kene görülemez ise ilk 24-48 saatte ısırık farkedilemez. Taşıdıkları hastalık etkeni kan emmeye bağlı olarak 12-16 saatte aktive olarak tükrük bezlerine gelir ve bulaştırıcılık olur. Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi virüsü kan emme ile ilk 36 saatte kenede çoğalmasını tamamlayabilir. Kene ısırığının 3-5.günlerinde bulaştırıcılık maksimuma ulaşır. Keneler bir bölgeden diğerine ara dönemlerini geçirdikleri kuş ve kemiricilerle taşınır.Bu nedenle keneleri bir yörede tamamen yok etmek imkansızdır. anda nakledemezler. Bu nedenle ilk 12-16 saat önemlidir. Kene ısığını tespit eden kişiler hemen en yakın sağlık kuruluşuna başvurarak keneyi vücuttan uzaklaştırması enfeksiyonun bulaşmasına engel olabilir. Keneler mera ve mesken keneleri olarak iki büyük ailede olurlar. Keneler Ve Hastalıktan Korunma Hayvanlar ve barınakları kenelere karşı ilaçlanmalı eğer hayvanlar yoğun kene enfestasyonu olduğu dönemlerde meraya çıkıyorsa ,kontrol ve ilaçlama yapılabilir. Çalı, su kenarları ve gür otların bulunduğu alanlara giren insanlar pantolon paçaları çorap içinde olacak şekilde ve uzun kollu giymeli Bu bölgelere giren insanlar daha sonra başta koltukaltı ve kasık bölgeleri olmak üzere tüm vücutlarını kontrol etmeli. Eğer keneye rastlarlarsa hemen sağlık kuruluşuna başvurmalı, kene ezilmemeli, yapay ısı uygulanmamalı, herhangi bir kimyasal madde uygulanmamalıdır. Keneler, battığı yönün tam tersi yöne ani tek hamle ile bir pensle çekilip alınabilir. Bu hekim kontrolünde yapılmalıdır. Çıkarılan keneler atılmaz.Tür teşhislerinin yapılması hastalığın hızlı tanısında ve diğer hastalıklardan ayırıcı tanıda son derece önemlidir. Keneler bulaştırdıkları enfeksiyon etkenlerini kan emmeye başladıkları Mera keneleri daha yaygın olup bir, iki veya üç konakçıda gelişimlerini tamamlarlar. Buna göre salgınların olduğu dönemlerde; Bir konakçılılar: 23 gün İki konakçılılar: 14 gün Üç konakçılılar: 7 gün ara ile hayvanlarda ilaçlama gerektirebilirler. Meralarda ise karışık otlatma kene populasyonunun gelişmesini olumsuz etkiler. Sabah erken saatler de eski bir pamuklu çarşafı meranın ve piknik alanının değişik yerlerinde sürükleyerek kontroller yapılması alanda kene bulunup bulunmadığını anlamak için önemlidir. Aşırı kontamine alanların sürülerek bir sezon boş bırakılmaları kene ara dönemlerinin (larva, nimf) ve yumurtalarının ölmesini sağlar. Ahır, ağıl ve hayvan barınakları sıvalı olmalı ve kenelerin barınacağı çatlaklar kapatılmalıdır. Keçiboynuzunun faydaları Süt Hipertansiyonunuzu Dengeliyor! Keçiboynuzu yüzyıllardan beri insanların en büyük besin kaynağı. »»Sayısız yararı bulunan sütün kalp hastalıklarının önlenmesinde etkili olduğu belirtiliyor. Akdeniz havzasında yetişen keçiboynuzu 5 bin yıldan beri insanların derdine deva olmaya devam ediyor. En önemli özelliği nefes darlığına karşı oldukça etkili ve kan yapıcı olması. “Keçiboynuzunun en önemli özelliği nefes darlığına karşı oldukça etkili olması. Alerjinin neden olduğu nefes darlığı problemlerinde de rahatlıkla kullanılabiliyor. Gençler kabuklu keçiboynuzu, yaşlılar ise genelde pekmez veya toz olanı tercih ediyor. Çocuklarda kan yapması için günlük 50 gram, yetişkinlerde ise 100 gram kullanılması faydalı. Keçiboynuzunun faydaları • Nefes darlığına karşı çok etkili olan keçiboynuzu bronşları açar, göğsü yumuşatır ve göğüs ağrısını azaltır. • Balgamı ve öksürüğü keser. • Astımda faydalıdır. • Akciğer kanserine karşı koruyucu etki gösterir. • Mide ve bağırsak hastalıklarında faydalıdır. • Sinirleri rahatlatır. • Vücudu şişmanlatır ve kan yapar. • Özellikle çocukların zeka ve kemik gelişimini destekler. • Hafızayı güçlendirir ve dikkati arttırır. • Kemik erimesini azaltır. Uzmanlar, kalp sağlığını yakından ilgilendiren hipertansiyonu önlemek için süt içilmesini önerirken yapılan araştırmalardan sütün hipertansiyonu dengelediği ifade ediliyor. Bu nedenle her gün 2 bardak tüketilen sağlıklı süt ve türevleri sayesinde hipertansiyondan ve koroner kalp hastalıklarından da korunabileceği vurgulanıyor. Süt ve süt türevlerinin içeriğinde kan yağları ve kan basıncının düşürülmesinde etkili olan protein, kalsiyum, fosfor gibi besin öğelerinin olması nedeniyle, her gün yeterli miktarda tüketimi koroner kalp hastalıklarından korunmada büyük önem taşıyor. Her gün düzenli içilen 2 bardak sağlıklı süt sayesinde hipertansiyon da dengeleniyor. Kan basıncı, kanın vücut atardamarlarına yaptığı basınçtır. Bu basınç, kanın vücutta dolaşımı, gereken yerlere oksijen ve gıda vermesi, atıkları toplayarak böbrek ve karaciğere götürmesi için gereklidir. Sistolik kan Türkiye’de 24 saat esasıyla hizmet veren tek Merkez olan Ulusal Zehir Danışma Merkezi, zehirlenmeler hakkında size bilgi verir... basıncı yüksek olarak ve kalbin her kan pompalayışında ölçülen basınçtır. Diastolik kan basıncı ise kalp dinlenme halindeyken kaydedilen ve daha düşük ölçülen basınçtır. Hipertansiyon kan basıncındaki artıştır. Hipertansiyon kalbin iş yükünü artırır ve atar damarlara zarar verir. Zaman içerisinde özellikle kalp, böbrek, göz ve beyine kan götüren atar damarlarda harabiyet oluşur. Kalp, böbrek, göz ve beyin damarları bu yüksek basınca uzun yıllar boyunca sessizce direnebilir. Bu nedenle kan basıncındaki yükselme yıllarca belirti vermeden, tamamen sessiz, sinsi, ilerleyebilir. Ancak bu hastalara zarar vermediği anlamına gelmez. Yüksek tansiyon inme, kalp krizi ve böbrek yetersizliğinin önemli kilit nedenlerinden biridir. Sağlıklı yaşam için süt 22 ̇ ̇ Mayıs 2012 Köy-Koop Merkez Birliği ETKİNLİKLER HAZİRAN 2012 TARIM FUARLARI TAKVİMİ HAZİRAN AYI TARIM TAKVİMİ TARLA ZİRAATI a) Genel olarak toprak sürümü bitmiş olmalıdır. Ancak, Sonbahar ekimleri için toprak sürüldüğü gibi, anızlar bozularak da ikinci mahsul ekimi için toprak hazırlanır. Bazı bölgelerde ikileme ve üçleme yapılır. b) Bazı bölgelerde de geç kalınmakla beraber tütün, ayçiçeği pamuk gibi mahsullerle ikinci mahsul olan mısır, bostan, fasulye, turp ekimleri yapılır. SEBZECİLİK a) Serin bölgelerde sebze ekilecek toprakların hazırlığı ay başında bitmelidir. 07 Haziran - 09 Haziran 2012 Future Fısh Eurasıa 6. Uluslararası Su Ürünleri İhracat Ve İşleme, Akuakültür Ve Balıkçılık Teknolojileri Fuarı Akuakültür Ekipmanları, Balıkçılık Malzemeleri, Su Ürünleri İşleme Makineleri, Deniz Ürünleri - Uluslararası İzmir Fuar Alanı Avrasya Fuarcılık c) Her türlü mahsulde çapa, sulama, ot alma, boğaz doldurma ve diğer bakım işleri yapılır. d) Her türlü hastalık ve zararlılarla mücadele devam eder. e) Hububatta hasat ve harman işleri devam eder. Mahsüller ambarlanır ve saklanır. MEYVECİLİK a) Bahçelerde ve fidanlıklarda toprak işlea) Bazı bölgelerde bahçelerde ve fidanlıklarda toprak işlemesi sürüm ve belleme devam eder. b) Dikim işleri bitmiştir. c) Ilık bölgelerde sürgün göz aşısı başlar. Budama bitmiştir. Ancak bazı bölgelerde mücadele amacıyla kanserli dallar kesilir.Uç alma devam eder. Sulama, çapa ve her türlü bakım sıkı bir şekilde ay boyunca yürütülür. Meyvelerde seyreltme yapılır. d) Meyve ağaçlarnıda görülecek her türlü hastalıklara karşı mücadele yapılır. DLG-ÖÇP Tarla Günleri 2012 Tohumlar, Gübreler, Zirai İlaçlar, Tarım Makinaları, Fidanlar Sulama Ekipmanları, Sera Teknolojileri, Fideler, Hayvancılık, Gıda Açık Alan Uygulamalır Tarım Fuarı. Osmangazi Tarım Meslek Lisesi Alanı DLG Fuarcılık. 14 Haziran - 17 Haziran 2012 Seaxpo Turkey 2012 Su, Deniz ürünleri, Balıkçılık ve Teknolojileri Fuarı Donmuş Taze Su ve Deniz Ürünleri üretimi, İşlenmesi, Ticareti, İşleme ve Paketleme Makineleri, Soğuk Hava Sistemleri, Açık Deniz Kafes Sistemleri, Havuzlar, Tanklar, Ağ ve Sistemleri, Aşı, İlaç, Kuluçka, Yem ve Yem Katkı Sanayi İstanbul Fuar Merkezi HKF Fuarcılık Animalia İstanbul 2012 9. Hayvancılık ve Teknolojileri Uluslararası Fuarı Süt ve Besi Sığırcılığı Entegreleri, Canlı Hayvan Ticareti, Damızlık, Yem ve Hammadde, Sperma, Besleme, Sulama Sistemleri, Laboratuvarlar ve Analiz Cihazları, Süt ve Gıda Sanayi Üreticileri İstanbul Fuar Merkezi HKF Fuarcılık c) Sebzelerde çapalama, uç alma, koltuk alma, sulama ay boyunca devam eder. Gübreler sulama ile şerbet halinde verilir. Boğazlar doldurulur, çeşitli sebzeler sırıklara alınır ve hereklere bağlanır. d) Her türlü sebze hastalık ve zararlılarına karşı mücadele devam eder. e) Her çeşit sebze hasadı başlar. Sebzeler ambalajlanarak piyasaya arz edilir. Bazıları yerinde salça, konserve, turşu, kurutma, reçel şeklinde değerlendirilir. Domates suyu çıkarılır. BAĞCILIK a) Bazı bölgelerde toprak işlemesi ve gübreleme devam eder. b) Bağlarda sulama, uç alma, boğaz açma, çapalama, hereklere bağlama ve diğer bakım işleri devam eder. c) Her türlü hastalık ve zararlılarla mücadele yapılır. Ay sonuna doğru turfanda üzümler hasat edilmeye başlanır. Piyasaya arz edilir. 20 Haziran - 24 Haziran 2012 3. Hediyelik Yöresel ve Geleneksel Ürünler Fuarı Gıda, İçecek, Yiyecek, Hediyelik Eşya El Sanatları, Sanat Antalya Fuar Merkezi Forum Fuarcılık 21Haziran - 28Haziran 2012 El Sanatları Eğitim Merkezleri ve Tarımsal Ürünler Sergisi Ankara Zafer Çarşısı Sergi Salonu Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 23 Haziran - 29 Haziran 2012 Ordu 16. Karadeniz Sanayi ve Ticaret Fuarı Tarım, Gıda ve Hayvancılık, Temizlik Ürünleri, Bilgisayar, Eğitim, Ev Tekstil, El Sanatları, Ev Elektroniği, Medikal Ürünler Ordu Belediyesi Fuar Alanı Ege Fuarcılık TAVUKÇULUK a) Kümeslerde bakım ve temizlik işleri devam eder. b) Kuluçka işleri ayın başında biter. Tavuklara yeşil yemlerden başka takviye amacıyla diğer yemlerden de verilir. Özellikle civcivlerin beslenmelerine önem verilmelidir. c) Çeşitli tavuk hastalıklarına karşı mücadele edilmeli ve tavukların gezindikleri yerler kireçlenmelidir. ARICILIK a) Bal ile dolmuş çerçeveler alınarak yeni boş çerçeveler konulur. Kovanlarda bakım ve temizlik devam eder. b) Her türlü hastalığa karşı mücadele devam eder. c) Bazı bölgelerde bal hasadı başlamıştır. 2012 - Panel-Kongre ▶▶ 35. Dünya Bağ ve Şarap Kongresi Tarih: 18-22.Haziran.2012 İl: İzmir 18 Haziran - 24 Haziran 2012 Edirne Sanayi ve İş Fuarı Traktör ve Tarım Ekipmanları, Otomotiv, Beyaz ve Kahverengi Eşya, Elektronik Aletler, Gıda Edirne Fuar Alanı Renkli Fuarcılık HAYVANCILIK a) Geceleri hayvanlara barınak yeri olan ahırlarda temizlik, dezenfeksiyon ve diğer bakım işleri devam eder. b) Hayvanlar genel olarak meralarda beslenirler. Yeni doğan yavrulara kepek, yulaf ezmesi, fiğ ve yonca verilir. Kırkım devam eder. c) Süt işlemesi ve değerlendirilmesi devam eder. d) Meralar hayvanların devamlı bulunacağı yer olduğundan münavebeli otlatma yapılmalıdır. Çayır ve yem bitkilerinin hasadı, kurutulması ve depolanması devam eder. e) Her türlü hayvan hastalık ve zararlılarına karşı mücadele edilir. b) Her türlü sebze tohumu ve fide ekim ve dikimleri bu ay bitirilir. İkinci mahsul olarak ekilecek sebzeler ile Sonbahar turfandası sebzelerin ekimleri yapılır. 07 Haziran - 10 Haziran 2012 14 Haziran - 17 Haziran 2012 e) Ilık bölgelerde her türlü meyve hasadı başlar ambalajlanarak piyasaya sevk edilir. Bazı meyvelerde kurutularak değerlendirilir. ▶▶ Tarla Günleri “Tarımda Yenilikler ve Trendler” Tarih: 7-10 Haziran 2012 İl: Tarım Meslek Lisesi Hürriyet / Bursa ▶▶ 10. Ulusal Tarım Ekonomisi Kongresi Tarih: 05-07 Eylül 2012 İl: Selçuk Üni. Ziraat Fakültesi - Konya ▶▶ II. Yumuşak Çekirdekli Meyveler Sempozyumu Tarih: 04-07. Eylül 2012 İl: Onsekiz Mart Üniversitesi - Çanakkale KİTAP Prof.Dr. Erhan REHBER • Kooperatifçiliğin Tarihçesi • Kooperatif Tanımı, Sınıflandırılması • Kooperatifçilik Değer ve İlkeleri • Kooperatif Teorisi • Dünya ve Türkiye'de Kooperatifçilik • Kooperatiflerin Geleceği www.ekinyayinevi.com Mevzuat ▶▶04 Mayıs 2012 Tarihli ve 28282 Sayılı Resmî Gazete, 2012/3008 2011 Yılında Yapılacak Tarımsal Desteklemelere İlişkin Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Karar ▶▶04 Mayıs 2012 Tarihli ve 28282 Sayılı Resmî Gazete, 2012/3080 2012 Yılında Sulama Birliklerince İşletilen Sulama Tesislerinde Uygulanacak Su Kullanım Hizmet Bedeli Tarifelerine İlişkin Karar ▶▶04 Mayıs 2012 Tarihli ve 28282 Sayılı Resmî Gazete, Türk Gıda Kodeksi Hayvansal Gıdalarda Bulunabilecek Farmakolojik Aktif Maddelerin Sınıflandırılması ve Maksimum Kalıntı Limitleri Yönetmeliği ▶▶07 Mayıs 2012 Tarihli ve 28285 Sayılı Resmî Gazete, 2012/3106 2012 Yılında Yapılacak Tarımsal Desteklemelere İlişkin Karar ▶▶10 Mayıs 2012 Tarihli ve 28288 Sayılı Resmî Gazete, 6298 Bozulabilir Gıda Maddelerinin Uluslararası Taşımacılığı ve Bu Taşımacılık Faaliyetinde Kullanılacak Özel Ekipmana İlişkin Anlaşmaya Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun ▶▶12 Mayıs 2012 Tarihli ve 28290 Sayılı Resmî Gazete, Kızartma Amacıyla Kullanılan Katı ve Sıvı Yağların Kontrol Kriterleri Tebliği (Tebliğ No: 2007/41)’nin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Tebliğ ▶▶17 Mayıs 2012 Tarihli ve 28295 Sayılı Resmî Gazete, Bitki Karantinası Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ▶▶25 Mayıs 2012 Tarihli ve 28303 Sayılı Resmî Gazete, Asma Fidanı ve Üretim Materyali Sertifikasyonu ile Pazarlaması Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ▶▶25 Mayıs 2012 Tarihli ve 28303 Sayılı Resmî Gazete, Çilek Fidesi Üretimi, Sertifikasyonu ve Pazarlaması Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ▶▶25 Mayıs 2012 Tarihli ve 28303 Sayılı Resmî Gazete, Meyve Fidanı ve Üretim Materyali Sertifikasyonu ile Pazarlaması Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ̇ ̇ Mayıs 2012 Köy-Koop Merkez Birliği SPOR - TARIM BULMACA 19 Mayısın Ardından... Adnan YAHŞİ Atletizm Yıldız Milli Takım Antrenörü adnanyahsi@hotmail.com İlk defa bu yıl hükümetin genelgesiyle stadyumlar dışında kutlanması planlanan ve kutlamaların sorumluluğunun da Gençlik ve Spor Bakanlığına verildiği milli bayramımız, kimilerine göre çok sönük, kimilerine göre de günün anlam ve önemine uygun olarak kutlandı. Peki milli bir bayramın kutlanışı bu kadar önemli mi? Kesinlikle çok önemlidir. Çünkü milli bayramlar bir hatırlatmadır,unutturmama uğraşısıdır. Milli bayramlar, ulus olmayı, beraber aynı kaderi, aynı üzüntüyü, aynı sevinci ve aynı yaşama gücünü paylaşmak zorunda olduğumuzu hatırlatan gündür,günlerdir. Milli bayramlarımızın ortaklaşa çoşkuyla kutlanmasının toplumun birlik ve beraberliğinin sağlanmasında ve bunun bireylerin bilincinde yer etmesinde büyük önemi vardır. 19 Mayıs Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı Büyük Ata’mızın doğum günüm dediği 19 mayıs tarihinin anlam ve önemine uygun şekilde kutlanılmayı hak eden en önemli milli bayramlarımızdandır. Yasalaştığı 20 Haziran TARIM BULMACA 1 2 3 4 5 6 7 23 » 19 Mayıs Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı yurtta ve yurtdışında milli bayramın ruhuna yakışmayan tartışmaların gölgesinde kutlandı. 1938 tarihinde, önce Gençlik ve Spor Bayramı,07 Mart 1981 yılından itibaren de Atatürk’ü Anma bölümü de eklenerek kutlanmaktadır. Bu ayki yazımızda bayramın içeriğinde olması gereken ama çok da göz önüne alınmayan Atatürk’ün sporla olan ilgisini ele alacağız. Atatürk iyi bir devlet adamıydı iyi bir askerdi ve o günün şartlarına bakıldığında iyi de sporcuydu. Atatürk’ün yaptığı işlere bakıldığında nedense sporla ilgili konular yeterince dile getirilmemiştir. Ancak yakın çevresinin anlattıklarına ve kaynaklara göre sporun her türlüsüne yoğun bir ilgisi vardı. Özellikle kişisel olarak yaptığı sporlar, atıcılık, yürüyüş, avcılık, jimnastik, güreş, binicilik, yüzme, kürek, bilardo, eskrim, satranç, briç ve danstı. Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkede yaşayıp da su sporlarına ilgisiz olmamız onu son derece rahatsız ediyordu. Gerek yüzerek gerekse kürek çekerek halkın arasına karışır ve milletine örnek olmaya çalışırdı.Kaynaklara baktığımızda Atatürk’ten sonra hiçbir devlet adamının mayoyla halkın arasında bir resminin bile bulunmayışı ,elde bulunan resimlerin o günler için ne anlam ifade ettiğinin büyük kanıtıdır. Asker olmasının getirdiği tecrübeyle ustaca ata binen önderimizin emirleriyle kurulan ve Avrupa parkurlarında “Atatürk’ün Süvarileri” adıyla nam salan Türk ekibinin uluslar arası başarıları da o dönemde en çok konuşulan spor olaylarındandı. Kurtuluş Savaşının ağır maddi yükü altında ezilen Genç Türk Devletinin bütün kaynak ve imkansızlıklara rağmen, 1924 Paris Olimpiyatlarına katılma kararının altında da Atatürk’ün imzası vardı. Bu onun spora ve sporcuya verdi- ği desteği göstermektedir. 3 atlet, 1 eskrimci, 4 güreşçi, 3 bisikletçi, 19 futbolcu ile katıldığımız Paris Olimpiyatlarında sporcularımız başarılı olamasalar da Genç Türkiye Cumhuriyetinin dünya spor arenasında biz de varız gayretini gösterme açısından örnek oldular. 1924 yılında Köy Yasası, 1930 yılında Belediye Yasası ve 1932 yılında Halkevleri Yasalarındaki spor alanları yapılmasındaki zorunluluklar, kişilere spor yaptırılmaya özendirici maddeler sadece yurt içinde değil yurtdışında da dikkat çekmiştir. Atatürk’ün ölümü üzerine o dönemin en ünlü günlük Fransız spor gazetesi L”Auto ‘da yayınlanan bir makalede şöyle yazılmıştır: “Dünyada ilk defa beden eğitimini zorunlu kılan devlet adamıydı. Söylev ve kağıt üzerinde kalmayan icraatlarıyla stadyumlar ve spor tesisleri yaptırdı. Döneminde Türkiye’de spor gittikçe artan önem ve değer kazandı…” Günümüzün en popüler spor dallarından futbol ile de Atatürk’ün ilgisi oldukça ilginçtir. Zamanımızda neredeyse her ortamda konuşul- masına rağmen Atatürk futbola hep mesafeli olmuştur. Kaynaklara göre bunun en büyük nedeni İstanbul’un işgal yıllarında spor kulüplerinin, işgal kuvvetleri takımlarıyla maçlar yapıp, onlarla dostane resimler çektirmeleriydi. Bu durum Atatürk’ü çok üzüyordu. İşgal sırasında yabancı takımlarla maç yapmayan Fenerbahçe Takımına ise Atatürk’ün bu yüzden sempati duyduğu biliniyordu. Ölümünün üzerinden yıllar geçmesine rağmen Atatürk’ün spor anlayışının, yaklaşımının güncelliğini hala koruduğunu görmekteyiz. Ülkelerin tanıtımında, propaganda aracı olarak sporun ne kadar büyük bir güç olarak kullanıldığı ortadadır. Uluslararası spor arenasında daha fazla başarı için,daha fazla tesis, daha fazla “bizden” sporcuya ve daha fazla çalışmaya ihtiyacımız var. Unutulmaması gereken ise şudur: “Muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur.” Spor dolu günler sizinle olsun... Y. İzzettin BAŞER 8 9 10 11 12 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 Soldan Sağa 1- 1940 Yılında Hasan Ali Yücel tarafından köy çocuklarını yetiştirmek amacıyla kurulan okulların genel adı 2- Geniş toprakları olan, sözü geçen, varlıklı kimse... Sezgin Burak’ın çizgi roman kahramanı 3- Düş... İhanet etmek 4- Bir engeli sıçrayarak veya fırlayarak aşmak... Sakırga... 5- Rütbesiz asker... Bir mastar eki 6- Kırmızı... Temel, esas... Notada duraklama işareti 7- Ün, şan... Eşi ölmüş veya eşinden boşanmış kadın veya erkek... Kasaplık hayvanların kesilmiş ayağı 8- Genç dişi inek yavrusu... Ekin biçme aleti 9- Hızlı koşan yırtıcı bir hayvan... Bir yağış şekli... En kısa zaman 10Türkiye’nin Asya kıtasında bulunan toprağı... İkincil 11- Eski Mısır da güneş tanrısı... Bir isim 12- Bir süs ve gölge ağacı... Kemik ucu. Yukarıdan Aşağıya 1- Bir koyun türü... Toprağı işlemek için kullanılan ağaç veya demir saplı kazı aracı 2- Nasihat... Bir çam çeşiti 3- Yüksek yaz merası... Askerin su kabı 4- Bir ajansımız... Toprağı dinlendirme 5- Biriçte sanzatü... Su sığırı 6- Alan... Altının simgesi 7- Eklem bacaklılarda bulunan özel solunum kanalları... Meşhur Türk şekerlemesi... 8- Bir sayı... Bir nota... Eski Mısır da güneş tanrısı 9- Eski Yunan bir şehir devleti... 10- Nida... Beyaz... İlişkin 11- İtikat, iman... Bilen, bilgin 12- Korkuya çabuk kapılan... Para olarak değil, madde olarak verilen. KAFALAR KARIŞINCA... »»Hırsız bir evi gözüne kestirmiş, etrafı kolaçan etmiş. En iyisi balkondan girmek. Gece bastırınca bahçeye dalmış, balkona tırmanmaya başlamış... Bir adım, bir adım daha, tam çıkmak üzere, balkonun korkuluğu kırılıp kopmuş. Hırsız düşüp ayağını kırmış... Sabah olunca, hırsız doğru “Hükm-i Karakuşî”leriyle meşhur “Karakuş Kadı’ya gitmiş, hâlini göstermiş: “Kadı Efendi, ben soymak için eve girecektim, fakat balkon korkuluğu çürük çıktı, koptu. Ben de düşüp ayağımı kırdım!” Kadı da pek anlamamış: “Eeee ne istiyorsun, şimdi seni hırsızlığa teşebbüsten içeri atayım mı?” “Hayır Kadı Efendi, bir dinleyin!” “Anlat bakalım!” “Ev sahibinden davacıyım. Eğer balkonun korkuluğunu sağlam yaptırsaydı, ben de düşüp ayağımı kırmazdım... Tamam hırsızlık suç ama, cezası balkondan düşüp ayak kırmak değil!” *** Karakuş Kadı keyiflenmiş, tam ona göre bir dava, çağırmış ev sahibini: “Be adam, niçin evinin balkonunu sağlam yaptırmıyorsun? Korkuluk sağlam olsaydı bu adam düşüp ayağını kırmazdı!” Ev sahibi şaşırmış: “Aman efendim, balkonun korkuluğunu marangoz Ahmet Usta yaptı. Çürük yaptıysa benim günahım ne?” *** Marangoz gelmiş: “Efendim ben balkonun korkuluğunu çakarken yoldan yeşil başörtülü bir hanım geçiyordu. Başörtüsü o kadar güzel yeşile boyanmıştı ki, herhâlde gözüm ona daldı. Çiviyi boşa çakmış olacağım!” *** Kadı emretmiş: “Hemen o yeşil başörtülü kadını bulup getirin!” Kadıncağız gelmiş, tir tir titriyor: “Kadı Efendi, benim günahım ne? Ben başörtüsünü, boyasın diye boyacıya verdim, o boyadı!” Sıra boyacıya gelmiş; kadı sorguya çekmiş: “Ulan, başörtülerini böyle göz alıcı renge boyuyorsun, marangozun gözü başörtüsüne takılıyor, çiviyi boşa çakıyor. Balkona tırmanmaya çalışan hırsız düşüp ayağını kırıyor!” Boyacı, verecek cevap bulamayınca, kadı da hükmünü vermiş: “Götürün bu herifi asın!” Biraz sonra cellat gelmiş: “Kadı efendi, bu boyacının boyu sehpaya uzun geldiği için asamıyorum!” Kadı, elini sarığına dayamış, çözüm bulmuş: “Git, kısa boylu bir boyacı bul, onu as!” (* “Karakuş” Selâhaddin Eyyubî’nin döneminde sert kararlarıyla tanınan meşhur Kahire Kadısı) EN İYİSİ BİZ EŞEK KALALIM! Köylünün iki tane eşeği iki ineği varmış. İneklerine titizlikle bakar, yemini suyunu hiç ihmal etmezmiş. Onları çok severmiş. Bu durumdan sürekli rahatsız olan köylünün eşekleri: “sahibimiz bize hiç bakmıyor, doğru dürüst yem vermiyor üstelik durmadan bizi çalıştırdığı gibi bizi sopalıyor” demişler. Eşekler ertesi sabah köylünün ahırından kaçmaya karar vermişler. Ertesi sabah da kurban bayramıymış. Köylü erkenden kalkmış ineğin birini almış onu öpüp, sevip, koklamış ve yatırmış kesmeye başlamış. Bunu gören eşeklerin gözleri faltaşı gibi açılmış. Eşeklerden birisi: “boşver arkadaş en iyisi biz yine eşek kalalım” demiş.