Sosyal Pol t ka - TC Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
Transkript
Sosyal Pol t ka - TC Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
Sosyal Poltka Çalışmaları Journal Of Socıal Polıcıes T.C. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Hakemli Araştırma Dergisi Yıl: 14 Sayı: 31 Ocak - Haziran 2014 MOBBİNG ÖLÇEĞİ: GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASI Ayşegül LALEOĞLU / Prof. Dr. Emine ÖZMETE SULTAN II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİNDE SOSYAL POLİTİKA UYGULAMALARI Esra DEMİRCİ AKYOL THE VIEWS AND BEHAVIOURS OF WOMEN ON THE DISTRIBUTION OF RESPONSIBILITY IN HOUSEHOLD ACTIVITIES Prof. Dr. Sibel ERKAL / Prof. Dr. Zeynep ÇOPUR EBEVEYN EĞİTİM PROGRAMININ ANNELERİN EBEVEYNLİK ÖZ - YETERLİKLERİNE ETKİSİ Uzm. Psk. Dan. Tuba BAĞATARHAN / Doç. Dr. Serap NAZLI DOMESTIC VIOLENCE IN TURKEY: AN EXAMPLE OF AGRI PROVINCE Yrd. Doç. Dr. Aysun DOĞUTAŞ / Doç. Dr. Cemil DOĞUTAŞ İLKÖĞRETİM OKULLARINDA KAYNAŞTIRMA EĞİTİMİ UYGULAMALARININ ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİNE GÖRE DEĞERLENDİRMESİ Dr. Ahmet YILMAZ AİLE YILMAZLIĞI: BİR ENGELE RAĞMEN BİRLİKTE GÜÇLENEN AİLE Prof. Dr. Yaşar ÖZBAY / Arş. Gör. Didem AYDOĞAN Sa yı : ISSN : 1303 - 0256 31 T.C. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Hakemli Araştırma Dergisi • Yıl: 14 Sayı:31 Ocak-Haziran 2014 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Hakemli Araştırma Dergisi Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Adına Sahibi Doç. Dr. Mustafa DURMUŞ Sorumlu Yazı İşleri Faruk Nafiz FAZLIOĞLU faruk.fazlioglu@aile.gov.tr Yönetim ve İletişim Eskişehir Yolu Söğütözü Mahallesi 2177. Sokak No: 10/A Çankaya-ANKARA e-posta: faruk.fazlioglu@aile.gov.tr web: http://eydb.aile.gov.tr/tr/html/198/SPC Yayın Türü Yaygın süreli yayın ISSN 1303-0256 Grafik-Tasarım Gökhan Yoldaş Baskı-Cilt Azim Matbaacılık • 0.312 342 03 72 Baskı Adedi : 3.000 Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi’nde yayımlanan yazılardaki görüşler yazarına aittir. © Her hakkı saklıdır. Dergide yer alan yazı, makale, fotoğraf ve illüstrasyonların elektronik ortamlar da dâhil olmak üzere kullanma ve çoğaltılma hakları sadece Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'na aittir. Yazılı ön izin olmaksızın yazıların tamamının ya da bir bölümünün çoğaltılması yasaktır. Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi altı (6) ayda bir yayımlanır. Mülga Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanan AİLE VE TOPLUM Dergisi'nin devamıdır. -- TÜBİTAK-Ulakbim veritabanında taranmaktadır. -- ASOS Index tarafından taranmaktadır. T.C. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Hakemli Araştırma Dergisi • Yıl: 14 Sayı:31 Ocak-Haziran 2014 YAYIN KURULU DANIŞMA KURULU BU SAYININ HAKEMLERİ Dr. Dursun Ayan Doç. Dr. Aşkın Asan Prof. Dr. Aylin Görgün Baran Dr. Sermet Başaran Dr. Nail Abdulgazi Alataş Prof. Dr. Aytül Kasapoğlu Doç. Dr. Selim Coşkun Prof. Dr. Mustafa Acar Prof. Dr. Esra Ömeroğlu Dr. Pınar Çağlayan Prof. Dr. Ahmet Hamdi Aydın Prof. Dr. Fatma Alisinanoğlu Prof. Dr. Ömer Çaha Prof. Dr. Nilay Çabuk Kaya Prof. Dr. Sibel Kalaycıoğlu Prof. Dr. Sibel Erkal Prof. Dr. Jülide Yıldırım Öcal Prof. Dr. Songül Sallan Gül Prof. Dr. Ferhunde Öktem Prof. Dr. Sunay İl Prof. Dr. Emine Özmete Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu Prof. Dr. Metin Toprak Prof. Dr. Veli Duyan Prof. Dr. Zeynep Bengi Semerci Prof. Dr. Zeynep Çopur Prof. Dr. Metin Yerebakan Doç. Dr. Eda Purutçuoğlu Prof. Dr. Sibel Kalaycıoğlu Dr. Sermet Başaran Dergimizin diğer hakemleri http://eydb.aile.gov.tr/tr/html/198/SPC adresinde sürekli güncellenerek yer alacaklardır BİLİMSEL YAZIŞMA Makaleler ile ilgili tüm soru ve yazışmalarınız için; Faruk Nafiz Fazlıoğlu Tel: 0312 705 57 32 e-posta: faruk.fazlioglu@aile.gov.tr Editörden Faruk Nafiz Fazlıoğlu Değerli okurlar, Sosyal Politika Çalışmaları dergisinin 31. sayısını da çıkarmış bulunuyoruz. Bu sayımızda 7 çalışmamız bulunuyor. İlk çalışmamız olan “Mobbing Ölçeği: Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması” adlı çalışma Ayşegül Laleoğlu ve Prof. Dr. Emine Özmete’ye ait. Son zamanlarda daha sık duymaya başladığımız bir konuya, mobbinge değinen çalışma, iş yaşamında bireylerin mobbinge uğrama durumlarını değerlendirmek için geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı geliştirme amacı gütmekte. İkinci çalışmamız Esra Demirci Akyol’a ait. Akyol, “Sultan II. Abdülhamid Döneminde Sosyal Politika Uygulamaları” adlı bu çalışmasında, döneminde modern ve geleneksel uygulamaları bir araya getirmeyi amaçlayan II. Abdülhamid’in kurduğu ve bugün bazıları hala hayatını sürdüren kurumların tarihini ve değişen toplumsal yapının, sosyal politika uygulamalarına yansımasını inceleme amacını güdüyor. Bir diğer çalışma ise Prof. Dr. Sibel Erkal ve Prof. Dr. Zeynep Çopur’un “The Views and Behaviours of Women on the Distribution of Responsibility in Household Activities” adlı çalışması. Bu çalışma Ankara’da yaşayan kadınların evle ilgili faaliyetlerde sorumluluk dağılımı konusundaki davranış ve görüşlerini belirlemek amacıyla hazırlandı. Uzm. Psk. Dan. Tuba Bağatarhan ve Doç. Dr. Serap Nazlı’nın yazdığı “Ebeveyn Eğitim Programının Annelerin Ebeveynlik Öz-Yeterliklerine Etkisi” adlı çalışma ise dergimizin 4. makalesi. Bu çalışmada yazarlar ilköğretim 1. sınıf öğrencilerinin annelerine yönelik olarak hazırlanan ebeveyn eğitim programının annelerin ebeveynlik öz-yeterlikleri üzerindeki etkisini incelemekteler. Sonraki çalışmamız ise dergimizin bir diğer ingilizce yazılmış çalışması: “Domestic Violence in Turkey: An Example of Ağrı Province”. Yrd. Doç. Dr. Aysun Doğutaş tarafından kaleme alınan çalışma Ağrı ilinde şiddete maruz kalmış olan kadınların profilini inceliyor. İlköğretim okullarında kaynaştırma eğitimi uygulamalarına ilişkin öğretmen görüşlerinin belirlenmesini amaçlayan “İlköğretim Okullarında Kaynaştırma Eğitimi Uygulamalarının Öğretmen Görüşlerine Göre Değerlendirilmesi” adlı 6. çalışmamızın yazarı Dr. Ahmet Yılmaz. Ve nihayet son çalışmamız olan “Aile Yılmazlığı: Bir Engele Rağmen Birlikte Güçlenen Aile” adlı makaleyi geçtiğimiz sayıda yayınlamıştık fakat dizgideki bir hata yüzünden bu sayıda tekrar yayınlıyoruz. Makalenin yazarları Prof. Dr. Yaşar Özbay ve Arş. Gör. Didem Aydoğan’dan bu hatamız için özür dileriz. Hazırladığımız bu sayıyı beğeneceğinizi umuyor, tüm okurlarımızın bizleri ilgi ve çalışmalarıyla desteklemesini temenni ediyoruz. İçindekiler Mobbing Ölçeği : Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması ......................................................9 Ayşegül LALEOĞLU / Prof.Dr. Emine ÖZMETE Sultan II. Abdülhamid Döneminde Sosyal Politika Uygulamaları ..............................33 Esra DEMİRCİ AKYOL The Views and Behavıors of Women on the Distribution of Resbonsibility in Household Activites......................................................................49 Prof. Dr. Sibel ERKAL / Prof. Dr. Zeynep ÇOPUR Ebeveyn Eğitim Programının Annelerin Ebeveynlik Öz - Yeterliklerine Etkisi ...........................................................................67 Uzm. Psk. Dan. Tuba BAĞATARHAN / Doç. Dr. Serap NAZLI Domestic Violence in Turkey : An Example of Example of Ağrı Province..............................................................................................91 Yard. Doç. Dr. Aysun DOĞUTAŞ / Doç. Dr. Cemil DOĞUTAŞ İlköğretim Okullarında Kaynaştırma Eğitimi Uygulamalarının Öğretmen Görüşlerine Göre Değerlendirilmesi .......................................................111 Dr. Ahmet YILMAZ Aile Yılmazlığı : Bir Engele Rağmen Birlikte Güçlenen Aile ....................................129 Prof. Dr. Yaşar ÖZBAY / Arş. Gör. Didem AYDOĞAN MOBBİNG ÖLÇEĞİ: GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASI* Ayşegül LALEOĞLU** / Prof.Dr. Emine ÖZMETE *** Özet Bu çalışmanın amacı insani hizmet örgütlerinde çalışan bireylerin mobbinge uğrama durumlarını değerlendirmek için geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı geliştirmektir. Mobbing Ölçeği’nin (Vol. Mob. Scale)Türkçe versiyonunun geçerliğini ve güvenirliğini belirlemek üzere yürütülen bu araştırmada kamu kurumlarında çalışan toplam 120 sosyal çalışmacı araştırma kapsamına alınmıştır. Ölçeğin yapı geçerliliğini kontrol etmek için bir faktör analizi tekniği olan “Dönüştürülmüş Temel Bileşenler Analizi” uygulanmış, faktör yükü 0.30’ dan düşük olan cümleler ölçekten çıkarılmıştır. Ölçeğin güvenirliğini belirlemek için hesaplanan iç tutarlılık katsayısı Cronbach Alpha 0,94 olarak bulunmuştur. Faktör analizi sonuçlarına göre mobbing davranışlarını tanımlayan beş alt faktör ortaya çıkmıştır. Yapılan bu çalışmalar ile Mobbing Ölçeğinin Türkiye’de insani hizmet örgütlerinde çalışanlar için geçerli ve güvenilir olduğuna ilişkin sonuçlar elde edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Mobbing, Mobbing Ölçeği, Geçerlik ve Güvenirlik, İnsani Hizmet Örgütleri, Sosyal Çalışmacılar * Bu makale; “İnsani Hizmet Örgütlerinde Mobbing Davranışlarının Değerlendirilmesi” konulu Yüksek Lisans Tezinin bir parçasıdır. ** Bilim Uzmanı, Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü, Diyarbakır *** Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Sosyal Hizmet Bölümü 9 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 MOBBING SCALE: STUDY ON VALIDITY AND RELIABILITY Abstract The aim of this study is develop valid and reliable measurement for assessing exposure to mobbing behaviors to employees who are working in human services organizations. Determine the validity and reliability of the Turkish version of mobbing scale (Vol. Mob. Scale) 120 social workers, who are working in public institutions, included in the study. “Transformed Principal Components Analysis”, which is a technique of factor analysis, has been implemented in order to control the construct validity of the scale; the sentences which have factor loading less than 0.30 have not been figured in calculate to determine the reliability of the scale, Cronbach Alpha internal consistency was found 0,94. According to results of factor analysis to describe the behaviors of mobbing five sub factors were determined. As a result of this study, it is determined that the Mobbing Scale is valid and reliable tool that can be used in human service organizations in Turkey. Key words: Mobbing, Mobbing Scale, Validity and Reliability, Human Service Organizations, Social Worker GİRİŞ Toplumsal yaşamda ve çalışma yaşamında geçmişten günümüze her zaman var olan mobbing; diğer şiddet türlerinin yaygınlığı ve kavramın tanımlanmasında ki güçlükler nedeniyle öne çıkmamıştır. Günümüzde bu denli tartışılmaya başlamasının temel nedeni ise, gerek çalışanların bireysel farkındalıklarının artması, gerekse bu şiddet biçimine dair cezai yaptırımlar içeren düzenlemelerdeki gelişmelerin sağlanmasıdır. Ayrıca bilgi çağını yaşadığımız son yıllarda çalışma yaşamında, bedensel emeğin ağırlığını kaybederek fikri emeğin yerini alması; alın teri yerine akıl terinin öne çıkması ile rekabet ve stres düzeyinin artması mobbing olgusunun daha da yaygınlaşmasına neden olmuştur. Fiziksel şiddet/bullying hedef olarak seçilen çalışana saldırgan davranışlar uygulayan ya da fiziksel zarar veren tek bir kişinin etkisini ifade eder. Oysa hedef olarak seçilen çalışana yönelik açıkça ve kasıtlı olarak uygulanan davranışlar kadar hilekar ve kurnazca davranışlarda yıkıcı olabilmektedir. Bu yönü ile daha çok psikolojik ve duygusal örselenmeleri içeren mobbing kavramı ile (duygusal ve psikolojik istismar) fiziksel şiddeti içeren bullying (fiziksel istismar) kavramları da tanım ve kapsam olarak birbirinden ayrılmaktadır (Reichert, 2003; Çev. E. Özmete, 2010). Mobbing rahatsız edici davranışlarla kendini gösteren, zaman geçtikçe bireye acı vermeye başlayan ve olayların sarmal biçimde hız kazandığı; çeşitli aşamalardan oluşan bir süreçtir. Mobbing kavramı ilk olarak 1960’larda, hayvan davranışlarını inceleyen Avusturyalı bilim adamı Konrad Lorenz tarafından kullanılmıştır. Lorenz, “mobbing” kavramını, küçük hayvan gruplarının daha güçlü ve yalnız bir hayvana 10 Ayşegül LALEOĞLU / Prof.Dr. Emine ÖZMETE MOBBİNG ÖLÇEĞİ: GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASI toplu şekilde hücum ederek uzaklaştırmaları; grubun dışına atmaları durumunu ifade etmek amacıyla kullanmıştır (Westhues, 2003:2). Mobbing, iş yaşamında her zaman yaşanan ancak yeni adlandırılmış bir olgudur. Mobbing, kültür farkı gözetmeksizin tüm işyerlerinde ortaya çıkabileceği gibi cinsiyet farkı gözetmeksizin herkesin de maruz kalabileceği ağır bir durumdur (Tınaz, 2006:19). Mobbing süreci; çalışanın kişiliğine, onuruna dürüstlüğüne, güvenilirliğine ve yeteneklerine saldırıyla başlar. Mobbing mağdurları korkutan, örgütün dışında tutan, kaynakların kullanımında adaletsizlik yaratan çatışan düşünce ve davranışlara maruz kalırlar. Bu davranışlar bir bireye, yöneticileri (üstleri), aynı statüdeki iş arkadaşları ya da astları tarafından yöneltilebilir. Uzun süre mobbing uygulayan kurumdaki birey ya da bireyler diğerlerini de etkileyerek mağdura yönelik saldırgan davranışlarını sıklaştırabilirler (Yıldırım ve ark., 2007:447). MOBBİNGİN TANIMI Mağduru yalıtan ve ümitsizlik nedeniyle intihara kadar götürebilen mobbing süreci davranış bilimciler tarafından farklı şekillerde tanımlanmıştır: Brodsky 1976 yılında, mobbing kavramını bir bireyin iş yerinde bir başkasını yıpratmak, engel olmak ya da eziyet etmek için sürekli ve tekrar eden davranışlarda bulunması olarak tanımlamıştır. Mobbingin karşı tarafı kışkırtacağını, üzerinde baskı yaratacağını, korkutup, sindireceğini diğer bir anlatımla rahatsız edeceğini açıklamıştır (Brodsky, 1976: 30). İş yerinde mobbing kavramı geniş şekli ile 1980’li yılların sonunda İsveç’te yaşayan Alman Çalışma Psikoloğu Dr. Heinz Leymann tarafından tanımlanmaktadır. Leymann’a (1990) göre mobbing; bir ya da birkaç bireyin genellikle tek bir bireye karşı sistematik bir şekilde uyguladıkları düşmanca ve ahlaki olmayan davranışları içermektedir. Bu durum bireyi savunmasızlığa ve çaresizliğe itmekte; devam eden taciz davranışlarıyla da bireyin bu durumdan kurtulması engellenmektedir. Söz konusu davranışlar sıklıkla tekrarlanmakta (en az haftada bir kez) ve belirli bir süreçte (en az altı ay) devam etmektedir. Hoel, Cooper ve Faragher (2001) kavramı tanımlarken, çalışanı bir ya da birden fazla birey tarafından olumsuz davranışlara belirli bir zaman periyodunda sürekli olarak maruz bırakmaya odaklanmışlardır. Bu durumda bir kez gerçekleşen vakalar mobbing olarak kabul edilmemektedir. Mobbing duygusal bir saldırıdır. Ancak mobbingin yalnızca duygusal ve psikolojik şiddet ya da istismar kavramları ile açıklanması çoğu zaman yeterli olmamaktadır. Çünkü bu bakış açısında mağdurun durumuna odaklanılmakta, genellikle mobbing uygulayanlar ihmal edilmektedir. Mobbing bir birey saygısız ve zarar verici 11 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 davranışların hedefi haline geldiğinde başlar. Böylece mobbing sürecini başlatan mobbing uygulayanların saldırgan davranışlarıdır. Mobbing işyerinde bir kişiye ya da gruba güç katmak için süregelen kötü niyetli hareketlere istekli ya da isteksiz bir şekilde katılarak bir araya gelen bireylerin, hedef olarak belirledikleri bir bireye karşı imalı davranmaları, dedikodusunu çıkarmaları, itibarını düşürmeleri, saldırgan ve düşmanca bir çevre oluşturmaları ile gerçekleşir (Davenport ve ark.,1999:33). Zapf (1999) mobbing kavramını; bireyin, itibar ve statüsünü düşürecek şekilde kötü davranışlarda bulunma, taciz etme, incitme, dışlama ya da işine zarar verme olarak açıklamaktadır (Zapf, 1999:498). Salin (2001) ise açıklamalarında iş yerindeki güç dağılımına dikkat çekerek; bir ya da daha fazla bireye yönelik, düşmanca bir çalışma ortamı yaratan, sürekli ve tekrar eden olumsuz davranışları mobbing olarak değerlendirmiştir (Salin, 2001:427). Thylefors’a (1987) göre mobbing; bir ya da birden fazla bireyin bir süre boyunca bir birey ya da grubun negatif ve tekrarlanan eylemlerine maruz kalmasıdır (Thylefors, 1987:87). Maarit (2003) bir ya da daha fazla sayıda bireyin iş ortamında bulunan bir ya da daha fazla sayıda bireye karşı bir süre boyunca sürekli olarak gösterdikleri olumsuz davranışları mobbing olarak açıklamaktadır (Maarit, 2003:203). Mobbing ile ilgili farklı tanımlar ortaya çıkmasına karşın; bu tanımlarda araştırmacıların hemfikir oldukları bazı temel noktalar bulunmaktadır. Bunlardan ilki, mobbingin kurbana yönelik agresif ve düşmanca hareketleri içermesidir. İkinci olarak, bu davranışların bir kez ve birbirinden bağımsız olarak gerçekleşen davranışlar değil, belirli bir süredir devam eden ve belirli bir sıklıkta gerçekleşen davranışlar olmasıdır. Üçüncü olarak, taraflar arasında belirgin bir güç dengesizliğinin bulunmasıdır. Bu güç dengesizliği nedeniyle kurban eşit koşullarda kendisini savunamayacağı hissine kapılmaktadır (Salin, 2003:9). Söz konusu güç dengesizliği, kurumsal hiyerarşiden kaynaklanan resmi bir güç farklılığı olabileceği gibi, bireysel, durumsal ya da toplumsal güç farklarından da oluşabilmektedir (Salin, 2003: 10). Mağdurun ağır psikosomatik etkilerle karşı karşıya kaldığı mobbing süreci beş aşamada gerçekleşmektedir (Şekil 1) (Davenport ve ark.,2003). Bireylerin mobbingi uygulama ya da buna maruz kalma durumlarında belirleyici olan faktör, onların kişilikleridir. Mobbing sürecinde; fizyolojik yatkınlıklar, deneyimler, kişilik özellikleri, sosyal destek kaynakları gibi pek çok faktör etkili olmaktadır. Kişilik özellikleri, bireylerin mobbinge karşı direncini etkilemektedir (Eroğlu, 1996:153). Yeni fikirler üretebilen, farklı bakış açılarıyla dünyayı yorumlayabilen bireyler mobbing mağduru olabilmektedirler. Eğitim, dış görünüş, entelektüel birikim açısından parlak çalışanlar, rekabetçi ve bencil bireyler için kolay hedef haline gelebilmektedirler. Çalışanın aksanı, temsil ettiği alt ve üst sosyal sınıf, bazı kimselerce yadırganan ve 12 MOBBİNG ÖLÇEĞİ: GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASI Ayşegül LALEOĞLU / Prof.Dr. Emine ÖZMETE 0 0REELQJå%LULQFLå$ëDPD REELQJå%LULQFLå$ëDPD å$QODëPD]OæèæQåEDëODPDVæGæU å$QODëPD]OæèæQåEDëODPDVæGæU å0REELQJåKHQ]åGDYUDQæëåGHèLOGLU å0REELQJåKHQ]åGDYUDQæëåGHèLOGLU 0 0REELQJåéNLQFLå$ëDPD REELQJåéNLQFLå$ëDPD å6DOGæUJDQåH\OHPOHUåDUWDU å6DOGæUJDQåH\OHPOHUåDUWDU å0REELQJåEDëODPæëWæU å0REELQJåEDëODPæëWæU 0REELQJåhoQFå$ëDPD 0 REELQJåhoQFå$ëDPD å<|QHWLPåoRèXQOXNODåQHJDWLIåG|QJQQ å<|QHWLPåoRèXQOXNODåQHJDWLIåG|QJQQ ååLoLQGHå\HUåDOPD\DåEDëODU ååLoLQGHå\HUåDOPD\DåEDëODU 0REELQJå'|UGQFå$ëDPD 0 REELQJå'|UGQFå$ëDPD å%XåDëDPDGDåPDèGXUåUXKVDOåVRUXQODUæåRODQåSUREOHPOL å%XåDëDPDGDåPDèGXUåUXKVDOåVRUXQODUæåRODQåSUREOHPOL åååNLëLåRODUDNåHWLNHWOHQLU åååNLëLåRODUDNåHWLNHWOHQLU åéëWHQåNRYXOPDå\DåGDå]RUXQOXåLVWLIDåJHUoHNOHëHELOLU åéëWHQåNRYXOPDå\DåGDå]RUXQOXåLVWLIDåJH J UoHNOHëHELOLU 0 0REELQJå%HëLQFLå$ëDPD REELQJå%HëLQFLå$ëDPD å6UHoWHå\DëDQDQåROD\ODUåYHåWUDYPDåVWUHVåER]XNOXèXQXåWHWLNOHU å6UHoWHå\DëDQDQåROD\ODUåYHåWUDYPDåVWUHVåER]XNOXèXQXåWHWLNOHU å'X\JXVDOåJHULOLPåYHåRQXåL]OH\HQåSVLNRVRPDWLNåKDVWDOæNODUåGHYDP å'X\JXVDOåJHULOLPåYHåRQXåL]OH\HQåSVLNRVRPDWLNåKDVWDOæNODUåGHYDP HGHUåKDWWDå\RèXQODëæU ååå åååHGHUåKDWWDå\RèXQODëæU åéëLQHåVRQåYHULOPHåVUHFLGLU åéëLQHåVRQåYHULOPHåVUHFLGLU Şekil 1: Mobbing süreci (Davenport ve ark.,2003 den uyarlanmıştır) küçümsenen etnik unsurlar da mobbinge yol açabilmektedir (Kırel, 2007:330). Mobbing katı hiyerarşik sistemi olan örgütler, otoriter yönetim biçimleri, çalışma grubu içindeki yetersiz iletişim, kötü davranışlar ile birlikte ortaya çıkar ve riskleri artırır (Leymann, 1996:174; Vartia, 1996:205). Mobbing davranışlarını genel olarak alışkanlık haline getirmiş olanlar (mobbingciler/mobbing uygulayanlar), kendi yetersizlik duygularını hedef aldıkları kişinin zor durumlarıyla eğlenerek yenmeye çalışan, ikiyüzlü, farklılıklara karşı hoşgörüsüz, kıskanç ve aşırı denetleyici kişilerdir (Işık, 2007: 39). Mobbing örgütlerde, bireyler arası anlaşmazlık ve çatışmalara, olumsuz örgüt iklimine, örgüt kültürü değerlerinde çöküşe, güvensizlik ortamına, genel saygı duygularında azalmaya ve çalışanlarda isteksizlik nedeniyle yaratıcılığın kısıtlanmasına neden olmaktadır (Tınaz, 2006:97; Tınaz, 2008:23). 13 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 İnsani hizmet örgütlerinde hizmet sunan meslek grupları için işyerinde mobbing konusu; birey, grup ve toplumun tümü üzerindeki duygusal ve diğer olumsuz etkilerinin ortaya çıkması nedeni ile önemlidir. İtibar ve saygı herkesin hakkı olduğu için işyerinde bireye nasıl davranıldığı temel insan hakları sorunudur (Reichert, 2003; Çev. E. Özmete,2010). İnsani hizmet örgütlerinde değerlendirmede ve yükselmede, meslektaşlar ve yöneticiler ile ilişkiler önemlidir. Bu nedenle örgütlerde çalışanların çıkarlarının çatışması saldırgan davranışlara ve sonunda da mobbinge kolayca neden olabilmektedir. Diğer yandan yoğun bir şekilde insanlarla yüz yüze çalışan bireyler arasındaki mobbing davranışları stres ve baskılara yol açarak; iş motivasyonunu ve iş performansını düşürmektedir. Örgütte mobbinge maruz kalan çalışanların performans düzensizliklerinin neden olduğu olumsuzluklar örgütün verimliliğinin düşmesine neden olmaktadır. Özellikle çalışanın kurumda istenilen performans düzeyine ulaşamaması çoğunlukla mobbing sürecinin sonucudur. Mobbing sürecinde stres ve baskı yaşayan bireyler, örgütte iletişimde bulunduğu iş arkadaşlarının da olumsuz etkilenmesine, sunulan hizmetlerin kalitesinin düşmesine ve kurumun genel performansının azalmasına yol açmaktadır (Vartia, 1996:209). MOBBİNGİN ÖLÇÜLMESİ Mobbing kavramı son yıllarda oldukça fazla kullanılmaya başlanmasına karşın; hem Dünya’da hem de Türkiye’de mobbing ölçme aracının geliştirilmesi ile ilgili çalışmaların sayısı oldukça sınırlıdır. Bu ölçeklerden çalışmalarda en fazla kullanılanı Heinz Leymann’ın 1990 yılında geliştirdiği ve 45 maddeden oluşan “Psikolojik Terör Ölçeği ‘(Inventory of Psychological Terror -LIPT)’dir. Psikolojik Terör Ölçeği 1990’ların başında Leymann tarafından oluşturulmuştur. Ölçekteki soruların her biri 1 – 7 arasında puanlandırılmıştır. Ölçek, bireyler arası ilişkilere dayanmaktadır. Bu ölçekte çalışan bireyin iş arkadaşları ile ilişkilerinin ne düzeyde olduğu, bireyin fiziksel, psikolojik şiddete ve tacize maruz kalıp kalmadığı, yaptığı işle ilgili geribildirimlerin ne düzeyde olduğu, bireyin kendisini de ilgilendiren konularda görüşünün alınıp alınmadığı, işle ilgili değişikliklerden haberdar edilip edilmediği gibi konuları tespit etmeye yönelik sorular yer almaktadır. Diğer araştırmalara da temel oluşturan bu ölçek (LIPT) 45 maddeden ve 5 faktörden oluşmaktadır. Bu faktörler; (i) Sosyal ilişkilere saldırı, (ii) Sistematik dışlanma, (iii) İş ile ilgili görevlerde değişiklikler, (iv) Kişinin itibarına karşı yapılan saldırılar, (v) Tehdit ve tacizler olarak sıralanmaktadır. Leymann’ın Psikolojik Terör/Mobbing Envanteri 2002 yılında İtalyan araştırmacı Ege H. tarafından tekrar ele alınmış ve İtalya’daki yapıya uyarlanmıştır. Ege H.’nin bu yeni ölçeği 30 maddeden oluşmuş ve üç kategoriye ayrılmıştır. Ölçek bazıları açık uçlu 14 Ayşegül LALEOĞLU / Prof.Dr. Emine ÖZMETE MOBBİNG ÖLÇEĞİ: GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASI bazıları ise kapalı uçlu sorulardan oluşmaktadır. Ege’nin uyarladığı ölçekte yer alan üç kategorinin içeriği ise aşağıdaki gibi açıklanmaktadır: 1.bölüm; bireysel ve örgütsel verilerden oluşmaktadır. Buradaki amaç kişisel ve mesleki durumları kategorize etmektir. 2.bölüm; altı alt kategoriye ayrılmıştır. Düşmanca davranışlara maruz kalmada ilk beş kategori Leymann’ın kategorilerine benzemektedir. Ancak altıncı kategori düşmanca davranışlar için daha ileri bir gruplamadır. 3.bölüm; düşmanca davranışların sonuçlarını içermektedir. Norveçli araştırmacılar S. Einarsen ve B.I Raknes 1997’de bireylerin son altı ayda mobbinge maruz kalma durumlarının hangi sıklıklarda (asla, nadiren, bazen, sık sık, her zaman) gerçekleştiğini ölçmek amacıyla 22 sorudan oluşan olumsuz davranışlar (NAO) ölçeğini geliştirmişlerdir. Bu ölçek (i) Kişisel aşağılama, (ii) Toplum içinde bir çalışanı yaptığı işten dolayı eleştirme, (iii) Sosyal dışlanma, (iv) Sosyal kontrol, (v) Fiziksel taciz olmak üzere beş bölümden oluşmaktadır. D. Salin ise 2001 yılında iş yerinde olumsuz davranışlar ölçeğine son halini vermiştir. Salin’in (2001) şekillendirdiği ölçekte olumsuz davranışları içeren 32 madde bulunmaktadır. Bu ölçek İtalya’da 2007 yılında ISPESL tarafından kurulan Ulusal Ağlarda işyeri bunalımı ve bunun bir parçası olan İş Yerinde Psikolojik Bunalımı Önleme Merkezlerinde kullanılmıştır. İşyerindeki İlişkileri Algılama (QRPCL) ölçeği ise Pastore (2006) tarafından geliştirilmiştir Üç bölüme ayrılan ölçek 116 maddeden oluşmakta ve çeşitli cevaplama metotlarını içermektedir. • 1. bölüm; sosyal ve kişisel bilgilerden oluşmaktadır. • 2. bölüm; kimlerin sistematik ve tekrarlanan bir biçimde haksızlığa uğradığını ve işyerinde psikolojik tacize maruz kaldığını belirlemeye yönelik maddelerden oluşmaktadır. • 3.bölüm; çalışanların zarar görme ya da benzer bir davranışla karşılaşma durumlarını; diğerleri tarafından kendilerine kötü davranılıp davranılmadığını belirlemeye yönelik maddeler yer almaktadır. Bu maddeler; saldırıları, çalışma ortamını, bireylerarası ilişkileri, aile ve iş arasında denge kurabilmeyi ve ruh halinin iyilik durumu incelenmektedir. 15 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 ARAŞTIRMANIN AMACI Bu çalışmanın amacı, Aiello, Deitinger, Nardella ve Bonafede (2008) tarafından geliştirilen Mobbing Ölçeğinin Türkiye örneğinde geçerlik ve güvenirlik çalışmasını yapmaktır. Aiello, Deitinger, Nardella ve Bonafede (2008) tarafından geliştirilen Mobbing Ölçeği (Vol. Mob. Scale) çalışanların mobbing davranışlarına maruz kalma durumlarını değerlendirmeye olanak sağlamaktadır. Türkiye’de çalışanların mobbinge uğrama durumlarını güvenilir ve geçerli bir biçimde ortaya koyacak ölçme araçlarının sayısı oldukça sınırlıdır. Bu nedenle Mobbing Ölçeğinin Türkçeye uyarlanmasının, bu gereksinimi büyük ölçüde karşılayacağı düşünülmektedir. YÖNTEM Mobbing Ölçeği: Tanıtım Çalışma ortamındaki, mobbing olgusunun karmaşıklığı, mobbingin tanımlanmasını ve değerlendirilmesini de güçleştirmektedir. Bu nedenle mobbing ölçeğinin geçerli ve güvenilir olması amacıyla geliştirilmesi gerekliliği bulunmaktadır. Geçerlik ve güvenirlik çalışmaları; • Güvenirlik ve ayrıştırma kapasitesine • Örgütteki olguların tahmin edilebilirliğine olanak sağlayacak ve kategorize edilecek araçların üretimini amaçlamalıdır. Bu araştırmada kullanılan Mobbing Ölçeği Aiello, Deitinger, Nardella ve Bonafede tarafından 2008 yılında “Örgütsel Çevrede Mobbing Riskinin Değerlendirilmesi” adlı çalışma için geliştirilmiştir. Ölçek, bireyler arası ilişkilere dayalı olarak mobbing davranışlarını belirlemeyi hedefleyen sorulardan oluşmaktadır. Ölçekte çalışan bireyin iş arkadaşları ile ilişkilerinin ne düzeyde olduğu, bireyin fiziksel, psikolojik şiddete ve tacize maruz kalıp kalmadığı, yaptığı işle ilgili geribildirimlerin ne düzeyde olduğu, bireyin kendisini de ilgilendiren konularda görüşünün alınıp alınmadığı, işle ilgili değişikliklerden haberdar edilip edilmediği gibi konuları tespit etmeye yönelik sorular yer almaktadır. Ölçekte belirtilen ifadelere, bireylerden “Tamamen katılıyorum – 7”, “Kesinlikle katılmıyorum – 1” olmak üzere yedi derecede görüş bildirmeleri istenmiştir. Böylece yüksek puanın daha çok mobbing davranışına maruz kalmayı açıklaması beklenmiştir. Maddelerden ve ölçekten elde edilen düşük puan ise mobbing davranışlarına daha az maruz kalındığını ifade etmektedir (Ek 1). Böylece ölçekte en yüksek puan alan maddeler ya da alt faktörlerde mobbing davranışlarının daha çok olduğu anlamı ortaya çıkmaktadır. 16 Ayşegül LALEOĞLU / Prof.Dr. Emine ÖZMETE MOBBİNG ÖLÇEĞİ: GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASI Mobbing Ölçeğinin adını “VAL. MOB.” olarak belirten Aiello, Deitinger, Nardella ve Bonafede; soruları tanımlarken konu ile ilgili olarak 6 ana alan oluşturmuştur: • Rahatsız edici unsurlar (terfiyi önleme, aşırı iş yükü, iş ile ilgili araç – gereçlere zarar verme, engellenme, bilgi eksikliği, dedikodu, çalışma saatlerinin belirsizliği) • Tehdit ve Taciz (sözlü ve yazılı tehditler, fiziksel ve psikolojik taciz, özel yaşama müdahale, sıkça kontrol edilme, şantaj), ayrımcılık (dışlanma, marjinalleşme) • İletişim (örgüt içinde resmi ve resmi olmayan iletişim, sözlü taciz, alay) • Yatay ve dikey ilişkiler ( iş arkadaşları ve amirlerle ilişkiler), • İşe bağlılık • Duygusal ortam (teslimiyetçiliğin sonuçları, mesleki gelişim, duygusal duyarlılık, çalışma motivasyonu) Aiello, Deitinger, Nardella ve Bonafede 48 maddelik mobbing ölçeğindeki maddelerin geçerliliği ve güvenirliliği için faktör analizi tekniğini kullanmışlardır. Analiz sonucunda Aiello ve arkadaşları mobbing ölçeğini dört faktör altında incelemişlerdir: (i) Birinci faktör (α:.97): Çalışanın iş arkadaşları ve amirleri ile olan ilişkilerini grupladığından, örgütte sözlü - sözlü olmayan, resmi – resmi olmayan iletişime, sözlü tacize iş dışındaki ve molalardaki katılımlardan dışlanmaya ilişkin cümleleri içerdiğinden “ilişki faktörü” olarak adlandırılmıştır. (ii) İkinci faktör (α:.87): Bu faktör “ tehdit ve taciz” faktörü olarak adlandırılmıştır. Özel yaşama müdahale, fiziksel ve psikolojik şiddet, dar görüşlülük, ön yargı, sözlü ya da yazılı tehdit, şantaj ve aşırı denetleyicilik gibi davranışları içeren cümleler bu faktörde yer almaktadır. (iii) Üçüncü faktör (α:.90): Mobbing mağduru olarak seçilen hedef bireyin niteliksiz ya da yeteneksiz olduğuna ilişkin yargıları güçlendirmeye yönelik davranışlar bu faktörde yer almaktadır. Çalışana kendi bilgi ve becerileri dışında görevlerin verilmesi, terfisini engelleme çabaları, dışlanma, gereğinden az ya da fazla çalışmasını isteme, işle ilgili araç – gereçlere zarar verdiği kanısını oluşturma, boykot etme gibi maddeler yer almaktadır. Bu nedenle bu faktör “ iş ve kariyer ile ilgili engellemeler” ismi ile tanımlanmıştır. (iv) Dördüncü faktör (α:.70): Bu faktör “işe bağlılık” olarak adlandırılmıştır. Bu faktördeki maddeler, bireylerin çalışma ortamı ve çalışma ortamındaki iş arkadaşları ile olan duygusal bağları, mesleki değerleri ve diğer çalışanların bu değerlere uyumu ile ilişkilidir. 17 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 Çalışma Grubu Araştırmanın evrenini halen bir insani hizmet örgütünde (yalnızca kamu kuruluşları) görev yapan sosyal çalışmacılar oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemi kartopu örnekleme yöntemi ile belirlenmiştir. Kartopu örnekleme yöntemi, özellikle bir çerçevenin mevcut olmaması ya da oluşturulmasının güç olduğu durumlarda kullanılmaktadır. Bu yöntemde, örnekleme süreci tanımlanan evrende yer alan bir bireyin, genellikle rassal olarak seçilmesiyle başlar. Belirlenen bu birey örneklemeye giren birinci birimdir. Temas kurulan birimin yardımıyla ikinci birime, ikinci birimin yardımıyla üçüncü birime gidilir. Bu şekilde, sanki bir kartopunun büyümesi gibi örneklem büyüklüğü genişler (Yazıcıoğlu ve Erdoğan, 2004:40). Bu süreç araştırmacı tarafından belirlenen en hacimli örneklem oluşturuluncaya kadar sürdürülür. Bu araştırmada örneklem; araştırma sırasında ulaşılabilen ve araştırmaya gönüllü olarak katılmayı kabul eden Türkiye’nin farklı illerinde insani hizmet örgütlerinde görev yapan sosyal çalışmacılardan oluşmaktadır. Mobbing Ölçeğinin Türkçe formu, insani hizmet örgütlerinde (Kamu Kuruluşlarında) çalışan 120 sosyal çalışmacıya uygulanmıştır. Sosyal çalışmacıların yaklaşık yarısı (%49.2) kadın, diğer yarısı ise (%50.8) erkektir. Bireylerin yarısı (% 50.8) 40 ve daha büyük yaş grubundadır. 29 ve daha küçük yaş gurubunda olanların oranı %29.9’dur. Ortalama yaş 31.99 olarak belirlenmiştir. Sosyal çalışmacıların % 14.2’si yüksek lisans mezunudur. Çok az sayıda (% 1.7) meslek elemanının ise doktora yaptığı görülmektedir. Sosyal çalışmacıların yarsının (%50.0) evli, yaklaşık yarısının ise bekar (%47.5) oldukları anlaşılmaktadır. BULGULAR Geçerlik Dil geçerliği: Mobbing Ölçeğinin dil geçerliğini belirlemek amacıyla aşağıdaki işlemler yapılmıştır. Mobbing Ölçeğinin İngilizce orijinalinde yer alan maddeler önce araştırmacı tarafından daha sonra da üç sosyal hizmet alanında çalışan akademisyen, bir ölçme ve değerlendirme ve İngilizce öğretmenliği bölümünde çalışmakta olan beş uzman tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir. Daha sonra bu çeviriler bir araya getirilerek hepsinin ortak yönleri aranmış ve farklılık gösteren ifadeler, çeviri yapan kişiler ile görüşülerek ortak bir cümle haline getirilmiştir. Uzman görüşüne dayanarak oluşturulan Türkçe formu, öncekinden farklı beş kişi tarafından tekrar İngilizceye çevrilmiştir. Ölçeğin orijinal hali ile tekrar İngilizceye çevrilmiş hali öncekinden farklı üç uzman ve akademisyene incelettirilerek, ikisi arasında farklılığın olmadığı yönünde ortak görüşe varılmıştır. Aşamalı olarak Türkçeye çevirisi tamamlanan form Türkçe uzmanlarının görüşüne sunulup önerileri alınmıştır. Ölçeğin Türkçe formunun bu ilk şeklinin dil ve anlaşılırlığını test etmek amacı ile denek grubundan 20 kişiye 18 Ayşegül LALEOĞLU / Prof.Dr. Emine ÖZMETE MOBBİNG ÖLÇEĞİ: GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASI uygulanmıştır. Geri bildirimler doğrultusunda ölçeğe son şekli verilerek uygulamaya hazır hale getirilmiştir. Yapı geçerliği: Veri toplama işlemi bitirildikten sonra elde edilen veriler uygun istatistiksel işlemleri bilgisayarda yapmak üzere hazır hale getirilmiştir. Verilerin analizi SPSS-15 kullanılarak yapılmıştır. Ölçekte yer alan soruların, insani hizmet örgütlerinde görev yapan sosyal çalışmacıların mobbinge maruz kalma durumlarını ölçüp ölçmediği yapı geçerliliği analizi ile test edilmiştir. Analiz sonucunda ölçekte aynı ve farklı yapıyı ölçen sorular belirlenmiş, soruların bir yapı altta yer alıp almadıkları ise madde faktör yük değeri ile incelenmiştir. Faktör yükü 0.30’dan büyük olan maddeler değerlendirilmeye alınmıştır. Ayrıca, özdeğeri 1’den büyük olan faktörler üzerinde işlem yapılmıştır (Kerlinger, 1973; Tabachnick ve Fidell, 2007:1008). Mobbing Ölçeği’nde yer alan maddelerin geçerliğine kanıt sağlamak amacıyla madde toplam test korelasyonları hesaplanmıştır. Uyarlama çalışması yapılan Mobbing Ölçeği’nin faktör yapısını belirlemek amacıyla 120 meslek çalışanının ölçeğe verdiği tepkilerden elde edilen puanlara temel bileşenler faktör analizi uygulanmıştır. Temel bileşenler faktör analizinde Kaiser-Meyer-Olkin (KMO) değeri kabul edilebilir sınır olan 0.70’nin üzerinde, 0.89 olarak oldukça kabul edilebilir bir düzeyde bulunmuştur. KMO testi, kısmi korelasyonların küçük olup olmadığını, dağılımın faktör analizi için yeterli olup olmadığını test etmek için uygulanan bir yöntemdir. KMO katsayısı 1’e yaklaştıkça verilerin analize uygun olduğu, 1 olmasında ise mükemmel bir uyum olduğu anlamına gelmektedir. Parametrik çoğu yöntemi kullanabilmek, ölçülen özelliğin evrende normal dağılıma sahip olmasına bağlıdır. Barlett Sphericity testi incelendiğinde ise yüksek düzeyde anlamlı bir sonuç elde edildiği (p= 0.000) görülmektedir. Bu test sonucunda elde edilen chi-square (4.34903) test istatistiğinin anlamlı çıkması verilerin çok değişkenli normal dağılımdan geldiğinin göstergesidir. Çalışma içerisinde yapılan analiz sonucunda Barlett Sphericity testi anlamlı bulunmuştur. Temel bileşenler faktör analizi işlemi için Kaiser ölçütü benimsenmiş ve faktör yükünün en az 0.30 olması ölçütleri esas alınmıştır. Yapı geçerliğini belirlemek amacıyla faktör analizi yapılmıştır. Faktör analizi ile ölçeğin, ölçmek istediği yapıyı ölçüp ölçmediği belirlenmeye çalışılmıştır. Faktör analizine alınan değişkenlerin (maddelerin) kaç faktörde toplandığını belirlemek amacıyla öncelikle özdeğerlere (Eigenvalue) ve varyansın açıklanan yüzdelerine bakılmıştır. Verilere uygulanan temel bileşenler (Principal Component) analizinde, döndürme (Varimax) seçeneği kullanılmış ve elde edilen özdeğerlerin (Scree Plot) dağılımına göre 1’in üzerinde olan veriler değerlendirmeye alınmıştır. Bununla birlikte Şekil.1’de sunulan Özdeğerlerin Dağılımı (Scree Plot) grafiğinin analiz edilmesi ile beşinci değerden sonra verilerde bir değişiklik olmadığı saptanmıştır. 19 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 20 ELGENVALUE 15 10 5 0 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 COMPONENT NUMBER Şekil 2: Özdeğer Grafiği Güvenirlik Ölçeklerin güvenirliği için iç tutarlılık katsayısı olan “Cronbach Alpha” hesaplanmıştır. Ayrıca ölçekte yer alan soruların olumlu tutum ve olumsuz tutumları ayırt etme gücü madde analizi yapılarak incelenmiştir. Bu amaçla madde toplam puanları arasındaki korelasyonlar hesaplanmıştır. Mobbing Ölçeğine uygulanan faktör analizi sonucunda orijinal ölçekteki 10 madde negatif değere sahip olduğu ve güvenirliği azalttığı için ölçekten çıkarılmıştır. Bu maddeler; “İş arkadaşlarım ile iyi ilişkilerim vardır”, “İş arkadaşlarım ile olan ilişkilerimde mutluyum”, “İş arkadaşlarım iş dışındaki görüşmelere beni çağırmaz”, “İşimi değiştirmek istemiyorum”, “Çalıştığım kurumun benim bir parçam olduğunu düşünüyorum”, “İşim benim temel yapı taşlarımdan biridir”, “Kurumumun değerleri benim değerlerim sayılır”, “Öncelikli ihtiyaçlarımın başında işin gelmesi yanlış bir şey değildir”, “İş konusundaki bilgi eksikliği performansımı etkiler”, “İş ile ilgili ve iş dışındaki toplantılara çağrılmam” şeklinde sıralanmaktadır. Bu maddeler ölçekten çıkarıldıktan sonra rotasyon sonrası faktör yük değerleri elde edilmiştir. Mobbing Ölçeği’nin faktör yapısı, madde-toplam test korelasyonları ve iç tutarlık katsayısı ile ilgili bulgular Tablo 1’de verilmiştir. Tablo 1 incelendiğinde ölçeğin 5 faktörlü bir yapıya sahip olduğu görülebilir. Böylece ölçeğin, orijinalinde dört faktörde dağılım gösteren maddelerin Türkçeye uyarlanan bu ölçekte beş faktörde yer alabileceği anlaşılmaktadır. Ayrıca, ölçeğin madde geçerliğine ve faktörlerin homojenliğine ilişkin olarak madde test 20 MOBBİNG ÖLÇEĞİ: GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASI Ayşegül LALEOĞLU / Prof.Dr. Emine ÖZMETE Tablo 1: Varimax Rotasyonu Sonucu Mobbing Ölçeği’nin Faktör Yapısı, Madde Toplam Test Korelasyonları ve Cronbach Alpha İç Tutarlılık Katsayısı Ölçek Maddeleri å éëåDUNDGDëODUæPåEHQå\RNPXëXPåJLELåGDYUDQæUODUå å å éëåDUNDGDëODUæPåEHQLPOHå\NVHNåVHVåWRQX\ODåNRQXëXUODUåå 0DGGHåWRSODP WHVWåNRUHODV\RQODUæ å å ,712 å å åéëåDUNDGDëODUæPåDUNDPGDQåNRQXëXUåå å å å åéëåDUNDGDëODUæPæQåEHQLåD]DUODPDNåLoLQåEDKDQHåDUDUODU å åéëåDUNDGDëODUæPæQåEHQLåER\NRWåHWWLNOHULQLåGëQ\RUXPå ROPD\DQåWDYæUODUODå\DNODëWæNODUæQæåGëQ\RUXPå å å å å åéëåDUNDGDëODUæPGDQå\D]æOæåWHKGLWOHUåDOæ\RUXP å å ådHYUHPGHåGëPDQFDåELUåKDYDQæQåROGXèXQXåKLVVHGL\RUXPå å å ådDOæëæUNHQåNHQGLPLåoRNåND\JæOæåKLVVHGL\RUXP å éëåDUNDGDëODUæPæQåEHQLPOHåLOJLOLåRODUDNåGHGLNRGXå å \DSWæNODUæQæåGëQ\RUXPå å å å 6D\JæVæ]FDåGDYUDQæëODUæQåKHGHILåKDOLQHåJHOGLèLPL GëQ\RUXPå å å å å åéëåDUNDGDëODUæPåWDUDIæQGDQåJQDKåNHoLVLåLODQåHGLOGLèLPL GëQ\RUXPå å å å ååéëåDUNDGDëODUæPæQåVUHNOLåEDQDåEDNWæèæåL]OHQLPLQH NDSæOæ\RUXPå å å å å0RODODUGDå\DOQæ]åNDOæ\RUXPå å å å å.LPVHQLQåEHQLåGLQOHPHGLèLQLåGëQ\RUXPå å å+DILIåGHUHFHGHåIL]LNVHOåëLGGHWHåPDUX]åNDOæ\RUXP å &LQVHOåWDFL]HåPDUX]åNDOGæèæPæåGëQ\RUXP å &LQVHOåLoHULNOLåNDEDFDåëDNDODUDåPDUX]åNDOæ\RUXP å å'æëåJ|UQëPåLOHåGDOJDåJHoLOL\RUå å å å6L\DVLåJ|UëOHULPåHOHëWLULåRGDèæåKDOLQHåJHOL\RU å ,844 ,846 å å ,748 ,475 å ,743 å ,805 ,808 ,619 å å ,810 ,473 å å ,607 ,781 ,622 ,859 ,781 ,808 ,760 ,762 ,559 ,678 ,467 ,748 ,548 ,763 ,836 ,752 ,668 ,768 ,785 ,598 ,733 ,650 5 ,801 ,634 å 4 ,777 ,719 å å éëåDUNDGDëODUæPåWDUDIæQGDQåL]OHQGLèLPLåGëQ\RUXPå ,808 3 ,633 ,674 å åéëWHåDëDèæOD\æFæåV|]OHULQåKHGHILåKDOLQHåJHOGLèLPL å ,771 2 ,584 ,813 å åéëåDUNDGDëODUæPæQåEHQLåUHGGHWWLèLQLåYHåEDQDåDUNDGDëoD GëQ\RUXPå å ,709 å åéëåDUNDGDëODUæPåLOHåGëPDQFDåLOLëNLOHULPåYDUGæUå å ,598 )DNW|Uå\NOHUL 1 ,603 21 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 0DGGHåWRSODP WHVWåNRUHODV\RQODUæ Ölçek Maddeleri å åéëåDUNDGDëODUæPåNLëLVHOåHë\DODUæPDå]DUDUåYHUL\RU å åéëåDUNDGDëODUæPåEHQLPåGLQLåLQDQoODUæPODåLOJLOLåRODUD å HOHëWLULOHUGHåEXOXQPDNWDGæUODUå å åéëåDUNDGDëODUæPGDQåWHOHIRQODåWHKGLWOHUåDOæUæP å $OGæèæPåFUHWHåX\JXQåROPD\DQåLëOHUåEDQDåYHULOLU å .DUL\HULPLQå\|QHWLPåWDUDIæQGDQåHQJHOOHQGLèLQL ,819 ,677 ,799 ,817 ,598 ,775 å .DUL\HUåJHOLëLPLPLQåNDVWHQåHQJHOOHQGLèLQLåGëQ\RUXP å 751 ,626 å å <HWHQHNåJHUHNWLUPH\HQåLëOHUåEDQDåYHULOL\RUå g]GHèHUOHUå ,598 ,622 å *HUHNVL]åLëOHUåLOHåLOJLOLåRODUDNåoDOæëPDPåLVWHQPHNWHGLUå å ,733 ,637 å å %HQLPåX]PDQOæNåDODQæPDåX\JXQåROPD\DQåLëOHUåEDQDåYHULOLUå å ,846 ,638 å éëåLoLQåNXOODQGæèæPåDUDoåJHUHoOHUåEDQDåKDEHUå GëQ\RUXPå ,815 ,871 å 8]PDQOæNåJHUHNWLUPH\HQåEDVLWåLëOHUåEDQDåYHULOLU å ,777 ,871 å éëLPåEHQLPåLoLQåKHUåëH\GHQå|QFHåJHOLU YHULOPHGHQåNDOGæUæOæUå ,641 ,795 å +LoELUåëH\åLëWHQåGDKDå|QHPOLåGHèLOGLU 5 ,709 ,729 å 4 696 ,792 å 3 ,583 ,770 å åéëåDUNDGDëODUæPåEHQLPå|]HOå\DëDPæPODåLOJLOLåRODUDN JHUHNVL]åHOHëWLULOHUGHåEXOXQX\RUODUå 2 ,751 å åéëåDUNDGDëODUæPæQå|]HOLPHåJLUGLèLQLåGëQ\RUXP å )DNW|Uå\NOHUL 1 ,818 ,700 ,655 18,70 4,586 3,380 2,946 1,411 $oæNODQDQåYDU\DQVåRUDQæå 20,946 12,317 11,072 73,149 5,088 &URQEDFKåDOSKDå ,961 ,904 ,902 ,867 ,931 Tablo 2: Mobbing Ölçeği Alt Faktörleri Geçerlik ve Güvenirlik Sonuçları Faktör yük GHèHUOHULåDUDOæèæ Madde toplam NRUHODV\RQåGHè åéëåDUNDGDëODUæåLOHåLOLëNLOHU åå å7HKGLWåYHåWDFL] åå åéëåYHåNDUL\HUåLOHåLOJLOLåHQJHOOHPHOHU $oæNODQDQ Varyans (%) Cronbach Alpha åå å®å å åå åå åg]HOå\DëDPDåPGDKDOH åå åå åéëHåEDèOæOæN å å Mobbing Faktörleri 22 Ayşegül LALEOĞLU / Prof.Dr. Emine ÖZMETE MOBBİNG ÖLÇEĞİ: GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASI korelasyonları hesaplanmış ve ölçeğin madde toplam test korelasyonları r=0,59 ile r=0,87 arasında değerler aldığı görülmüştür. Mobbing Ölçeğinin Türkçe uyarlamasında ortaya çıkan beş faktör orijinal ölçeğin yapısı dikkate alınarak isimlendirilmiştir (Tablo 1). (i)Birinci faktör: İş arkadaşları ile ilişkiler faktörü başlığı altında incelenen birinci faktörde 17 madde yer almaktadır. Faktör yük değerleri 0.467 ile 0.810 arasında değişmektedir. Madde toplam korelasyon değerleri ise 0.598 ile 0.859 arasında bulunmuştur. Ölçeğin güvenirliği için hesaplanan alpha değeri 0.961, açıklanan varyans ise % 20.946’dır. (ii) İkinci faktör: Tehdit ve taciz başlığı altında incelenen ikinci faktörde 7 madde yer almaktadır. Faktör yük değerlerinin 0.583 ile 0.836, madde toplam korelasyon değerlerinin de 0.668 ile 0.795 arasında değiştiği saptanmıştır. Güvenirlik için hesaplanan alpha değeri 0.904, açıklanan varyans ise % 12. 317’dir. (iii) Üçüncü faktör: İş ve kariyer ile ilgili engellemeler başlığı altında incelenen üçüncü faktörde 8 madde bulunmaktadır. Faktör yük değeri 0.598 ve 0.819 olup madde toplam korelasyon değeri 0.622 ile 0.799 arasında bulunmuştur. Ölçeğin alpha değeri 0.902, açıklanan varyansı ise % 11.072’dir. (iv) Dördüncü faktör: Özel yaşama müdahale başlığı altında incelenen dördüncü faktörde 4 madde bulunmaktadır. Faktör yük değeri 0.603 ve 0.709 olup madde toplam korelasyon değeri 0.650 ile 0.792 arasında bulunmuştur. Ölçeğin alpha değeri 0.867, açıklanan varyansı ise % 73.149’dur. (v)Beşinci faktör: İşe bağlılık başlığı altında incelenen dördüncü faktörde 2 madde yer almaktadır. Faktör yük değeri 0.815 ile 0.846 arasında değişmektedir. Madde toplam korelasyon değeri 0.815ve 0.846 ’dır. Ölçeğin alpha değeri 0.931, açıklanan varyansı ise % 5.088’dir. Bu korelasyon katsayılarının tümü 0.005 düzeyinde anlamlıdır. Anket formunun güvenirliğine ilişkin Cronbach alpha iç tutarlılık kat sayısı 0.948’dir. Elde edilen tüm sonuçlar, ölçeğin orijinalini geliştiren araştırmacıların (Aiello, Deitinger, Nardella ve Bonafede, 2008) sonuçlarıyla tutarlılık göstermektedir. Tartışma Bu çalışma, Türkiye’de insani hizmet örgütlerinde mobbing davranışlarına maruz kalmayı ortaya koyabilecek geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı geliştirmek amacıyla yürütülmüştür. Türkiye’de insani hizmet örgütlerinde görev yapan sosyal çalışmacılara uygulanan mobbing ölçeğinin puanlanması sonucunda; katılımcıların tehdit ve tacizi içeren mobbing davranışlarına çok yüksek düzeyde maruz kaldıkları; iş ve kariyer ile 23 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 ilgili engellemelere dayalı mobbing davranışları ile de yüksek düzeyde karşılaştıkları görülmektedir. İş arkadaşları ile ilişkiler düzeyinde mobbing davranışlarının çok düşük düzeyde ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Türkiye’de son yıllarda bu konuda birçok ampirik çalışma yapılmakta, ancak, işyerinde mobbing oranına ilişkin bulguların çok geniş bir aralıkta değişiklik gösterdiği görülmektedir (Akgeyik, Güngör ve Uşen, 2007:150–158; Bilgel, Aytaç ve Bayram, 2006: 228; Gök, 2011:323; Yıldırım ve ark., 2007:565). Benzer bir duruma, uluslararası çalışmalarda da rastlanmaktadır (Nielsen, Matthiesen ve Einarsen, 2010:965). Özellikle çalışmalarda kullanılan farklı yöntemlerin oranlar arasında kıyaslama yapılmasına engel olduğu öne sürülmektedir (Zapf, Einarsen, Hoel ve Vartia, 2003:104). Türkiye’de kamu alanında çalışmak, iş güvencesi anlamına gelmekte ve çalışanların olası bir mobbing durumu ile karşılaşmaları halinde, iş garantisi haklarından vazgeçip, işten ayrılmaları kolaylıkla gerçekleşmemektedir (Tınaz, Gök ve Karatuna, 2010; Tınaz, Gök ve Karatuna, 2013; Zapf, Einarsen, Hoel ve Vartia, 2003). Diğer yandan, kamu sektöründeki yöneticilerin sektöre özgü katı bürokrasi kurallarını kötüye kullanarak, işyerinde mobbinge neden olabilmeleri de söz konusudur (Einarsen, Hoel, Zapf ve Cooper, 2003:12). Tınaz, Gök ve Karatuna’ın (2013), Sosyal Güvenlik Kurumu Çalışanlarının İşyerinde Psikolojik Taciz Algıları: Yaygınlık, Türler, Nedenler ve Bireysel Mücadele Yöntemleri araştırmasında işin aşırı düzeyde izlenmesi, sorumluluk alanının daraltılması gibi işe yönelik davranışlar olduğu ve bu davranışların da, en sık yöneticiler tarafından yöneltildiği belirlenmiştir. Diğer birçok çalışma da, tacizcilerin genellikle yönetici kademesindeki kişiler olduğunu göstermektedir (Quine, 1999:230; Rayner, 1997:202; UNISON, 2000:10; Vandekerckhove ve Commers, 2003:42). Yapılan bazı araştırmalarda mobbing eylemleriyle karşılaşma durumları karşılaştırıldığında, cinsiyetler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır. Leymann’in (1996), Rayner’in (1997), Soares’in (2002), Djurkovic McCormack ve Casimir’in (2004), Carnero ve Martinez’in (2005) ve Çalışkan’ın (2005) araştırmaları bu yöndedir. Günümüze değin yapılan araştırmalar, mobbing mağduru olmanın cinsiyetten bağımsız bir olgu olduğunu ortaya koymaktadır. Mobbingi uygulayanların cinsiyetine ilişkin olarak ise literatürdeki bazı araştırma bulguları (Zapf, Einarsen, Hoel ve Vartia, 2003), erkeklerin kadınlara göre daha fazla tacizci olarak nitelendirildiğini ortaya koymaktadır. Bu durum, kadınların üst düzey yönetim kademelerindeki düşük temsil oranı ile ilişkilendirilebilir (Rayner, 1997: 206; TÜİK, 2011). Ayrıca bazı araştırmalarda (Yeşiltaş ve Demirçivi 2010:214), genç ve alanda tecrübesiz çalışanların mobbing davranışlarına daha çok maruz kaldıklarını göstermektedir. 24 Ayşegül LALEOĞLU / Prof.Dr. Emine ÖZMETE MOBBİNG ÖLÇEĞİ: GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASI SONUÇ Bu çalışmada, Mobbing Ölçeği’nin Türkiye için uyarlaması yapılmıştır. Öncelikle mobbing kavramına açıklık getirilmeye çalışılmıştır. Aiello, Deitinger, Nardella ve Bonafede tarafından 2008 yılında geliştirilen Mobbing Ölçeği, “Örgütsel Çevrede Mobbing Riskinin Değerlendirilmesi” adlı çalışmada kullanılmıştır. Ölçek, bireyler arası ilişkilere dayalı olarak mobbing davranışlarını belirlemeyi hedefleyen sorulardan oluşmaktadır. Çalışan bireyin iş arkadaşları ile ilişkilerinin ne düzeyde olduğu, bireyin fiziksel, psikolojik şiddete ve tacize maruz kalıp kalmadığı, yaptığı işle ilgili geribildirimlerin ne düzeyde olduğu, bireyin kendisini de ilgilendiren konularda görüşünün alınıp alınmadığı, işle ilgili değişikliklerden haberdar edilip edilmediği gibi konuları tespit etmeye yönelik 48 maddeden oluşmaktadır. Ölçekten alınan yüksek puanlar, çalışanların mobbinge uğradığını, düşük puanlar ise mobbinge uğramadıklarını göstermektedir. Bu çalışmada Mobbing Ölçeği’nin yapı geçerliliğini kontrol etmek için bir faktör analizi tekniği olan “Döndürülmüş Temel Bileşenler Analizi” uygulanmış, analiz sonucunda 10 madde hesaplamalara dahil edilmemiştir. Böylece ölçekteki toplam madde sayısı 38’e düşmüştür. Ölçeğin güvenirliği için iç tutarlılık katsayısı olan Cronbach Alpha 0,948’dir hesaplanmıştır. Mobbing ölçeğinin yapı geçerliliği için faktör analizi sonucunda araştırma için temel oluşturan mobbing ölçeğinde beş faktör ortaya çıkmıştır. Bunlar; İş arkadaşları ile ilişkiler, Tehdit ve taciz, İş ve kariyer ile ilgili engellemeler, Özel yaşama müdahale, İşe bağlılık olarak isimlendirilmiştir. Sonuç olarak Mobbing Ölçeğini oluşturan maddelerin mobbing davranışlarını tanımlayıcı gücü, ölçeğin güvenirliliğinin ve geçerliliğinin yüksek olması, bu ölçeğin Türkiye’de çalışanların mobbinge uğrama durumlarını belirlemede kullanılabileceğini, ayrıca elde edilen sonuçlar ve ölçeğin bu özelliklerinin orijinal haliyle benzerlik göstermesi, Türkçe formunun geçerli ve güvenilir olduğunu göstermektedir. Ancak, gelişmekte olan bir ülke olarak Türkiye’nin, teknolojik gelişmelere bağlı olarak, toplumsal ve kültürel yapısının sürekli değişmekte olması, bireylerin gerek günlük yaşam gerekse çalışma yaşamlarında sorunlar ile karşı karşıya kalmalarına neden olmaktadır. Bu nedenle, ölçeğin farklı çalışma ortamlarında farklı meslek grupları ile yapılan uygulamalarında güvenirlik katsayısının hesaplanmasının, bilgilerin niteliğini ve bilimselliğini güçlendireceği düşünülmektedir. Bundan sonra yapılacak çalışmalarda mobbing ölçeğinin, bu çalışmanın örneklemi dışında kalan farklı meslek gruplarında yer alan meslek çalışanları üzerinde uygulanmasının, ölçeğin geçerlik ve güvenirliğinin pekişmesine katkı sağlayacağı açıktır. 25 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 KAYNAKÇA Aiello, A., Dientinger, P., Nardella,C., Bonafede, M. (2008), A Tool for Assessing the Risk of Mobbing in Organizational Environments: The “Val.Mob.” Scale, Prevention Today, 3: 9– 24. Akgeyik, T., Güngör, M., Uşen, Ş., (2007), Individual and Organizational Consequences of Mobbing in the Workplace: A Case of Banking Sector (A Survey), Journal of Academy of Business and Economics, 7: 3, 150-158. Bilgel, N., Aytaç, S., Nuran, B., (2006), Bullying in Turkish White-Collar Workers, Occupational Medicine, (56):4, pp. 226-231. Brodsky, C.M. (1976), The Harassed Worker. Toronto- Lexington: Lexington Books Carnero, M. A., Martinez, B. (2005), Economic and Health Consequences of the Initial Stage of Mobbing: The Spanish Case. June, 2005. http://www. webmeets.com/files/papers/SAE/2005/104/CM05_june05.pdf, Erişim Tarihi: 17 Temmuz 2013 Çalışkan, O.(2005), Turizm İşletmelerinde Çalışanlara Yapılan Yıldırma Davranışları. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). İçel: Mersin Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü. Davenport,N., Distler S.R., Elliot G.(1999),Mobbing Emotional Abuse in The American Workplace. Ames, Iowa :Civil Society Pub. Davenport, N., Schwartz, R., Elliott, G. (2003), Mobbing İşyerinde Duygusal Taciz (Çev: O.Önertoy). Sistem Yayıncılık, İstanbul. Djurkovic, N., Mccormack, D., Casimir, G. (2004), The Physical and Psychological effects of Workplace Bullying and Their Relationship to Intention to Leave: A Test of the Psychosomatic and Disability Hypotheses, International Journal of Organization Theory and Behavior, (7) : 4, pp. 469-497. Ege, H. (2002), The Expert Appraisal of The Damage Bullying. Milan, Giuffrè Editore. Einarsen, S., Raknes, B.I. (1997), Harassment at Work and Victimization of Men. Violence and Victims, 12, pp. 247-263. Einarsen, S., Hoel, H., Zapf, D., Cooper, C.L. (2003), Bullying and Emotional Abuse in the Workplace: International Perspectives in Research and Practice, Taylor and Francis, eScholarID:4b2215. 26 Ayşegül LALEOĞLU / Prof.Dr. Emine ÖZMETE MOBBİNG ÖLÇEĞİ: GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASI Eroğlu, F. (1996), Davranış Bilimleri, Birinci Baskı, Sistem Yayıncılık, İstanbul. Gök, S., (2011), Prevalence and Types of Mobbing Behavior: A Research on Banking Employees, International Journal of Human Sciences, (8):1, pp. 319-334. Hoel, H., Cooper, C.L., Faragher, B. (2001), The Experience of Bullying in Great Britain: The İmpact of Organizational Status. European Journal of Work and Organizational Psychology. 10, pp. 443 – 465. Işık, E. (2007), İşletmelerde Mobbing Uygulamaları İle İş Stresi İlişkisine Yönelik Bir Araştırma. Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, S.B.E İşletme Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, İstanbul. Kerlinger, F.N. (1973), Foundations of Behavioral Research. Hold, Rinehart and Winston. Kırel, Ç. (2007), Örgütlerde Mobbing Yönetiminde Destekleyici Ve Risk Azaltıcı Öneriler, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 7: pp. 317 – 334. Leymann, H. (1990,) Important Note in Preface to Heinz Leymann, Mobbing And Psychological Terror At Workplaces, Violence and Victims. Leymann, H. (1996), The Content and Development of Mobbing at Work, European Journal of Work and Organizational Psychology, 5(2), pp. 165-184. Maarit, V. (2003), Workplace Bullying- A Study on the Work Environment, Wellbeing and Health, Unpublished PhD Thesis, Helsingfors. Nielsen, M.B., Matthiesen, S. B., Einarsen, S. (2010), The Impact of Methodological Moderators on Prevalence Rates of Workplace Bullying. A Meta-Analysis, Journal of Occupational and Organizational Psychology, 83, pp. 955-979 Pastore, L. (2006), The Phenomenon of Bullying, Psychological Aspects And Tools of Action Research. Milan, Franco Angeli Quine, L. (1999), Workplace Bullying in NHS Community Trust: Staff Questionnarie Survey, British Medical Journal, (318): pp. 71 - 78, 228-232. Rayner, C. (1997), The Incidence of Workplace Bullying, Journal of Community & Applied Social Psychology, (7): 3, pp. 199 – 208 Reichert, E. (2003), Workplace Mobbing: A new Frontier for the Social Work Profession, Professional Development: The International Journal of Continuing Social Work Education. Vol. 5 No. 3. İşyerinde Mobbing: Sosyal Hizmet Mesleği İçin Yeni Bir Öncelik Alanı. (Çeviren: E. Özmete). Hacettepe Üniversitesi Sosyolojik Araştırmalar e- 27 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 Dergisi.21 Ekim 2010. Salin, D. (2001), Prevalence and Forms of Bullying Among Business Professionals: A Comparison of Two Different Strategies for Measuring Bullying. European Journal of Work and Organizational Psychology, Volume 10, Issue 4. Salin, D. (2003), Workplace Bullying Among Business Professionals – Prevalance, Organisational Antecedents and Gender Differences, Swedish School of Economics and Business Administration, Unpublished Report, Helsingfors. Soares, A. (2002), Bullying: When Work Becomes Indecent, Canada Tabachnick, B. G., Fidel, L. S. (2007), Using Multivariate Statistics, Fifth Edition, Pearson Education. Inc., p. 1008. Thylfors, I. (1987), Scapegoats: On Exclusions And Bullying in Work Life, Stockholm, Sweden: Natur och Kultur. Tınaz, P. (2006), Mobbing: İşyerinde Psikolojik Taciz, Çalışma ve Toplum Dergisi, 10: 19 – 24. Tınaz, P. (2008), İş Yerinde Psikolojik Taciz. Beta Basım Yayın, İstanbul. Tınaz, P., Gök, S., Karatuna, I., (2010), Türkiye’de İşyerinde Psikolojik Taciz Oranının ve Türlerinin Belirlenmesi: Bir Ölçek Geliştirme Çalışması, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Öneri Dergisi, (9): 34, pp. 1-11. Tınaz, P., Gök, S ve Karatuna, I., (2013), Sosyal Güvenlik Kurumu Çalışanlarının İşyerinde Psikolojik Taciz Algıları: Yaygınlık, Türler, Nedenler ve Bireysel Mücadele Yöntemleri. Çalışma İlişkileri Degisi. Cilt 4, Sayı 1, Sayfa: 39-53 TÜİK (2011), İstatistiklerle Kadın, http://www.tuik.gov.tr/Kitap.do?metod= KitapDetay Erişim Tarihi: 01.10.2012 Unison (2000), Police Staff Bullying Report, 1777, London: UNISON. Vandekerckhove, W., Commers, M.S.(2003), Downward Workplace Mobbing: A Sign of Times, Journal of Business Ethics, (45):1, pp. 41-50. Vartia, M.(1996),The Sources of Bullying: Psychological Work Environment and Organizational Climate. European Journal of Work and Organizational Psychology, 5(2), pp. 203-215. 28 Ayşegül LALEOĞLU / Prof.Dr. Emine ÖZMETE MOBBİNG ÖLÇEĞİ: GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASI Westhues, K. (2003), The Mobbings at Medaille College in 2002, University of Waterloo,Canada. Yazıcıoğlu, Y., Erdoğan, S. (2004), Spss Uygulamalı Bilimsel Araştırma Yöntemleri, Detay Yayıncılık, Ankara. Yeşiltaş, M., Demirçivi, B. M. (2010), İş Görenlerin Yıldırma Eylemlerine Maruz Kalma Durumları Üzerine Bir Araştırma: Antalya Örneği, Anatolia: Turizm Araştırmaları Dergisi (21), 2, pp. 214. Yıldırım, D., Yıldırım, A. ve Timuçin, A. (2007), Mobbing Behaviours Encountered by Nurse Teaching Staff. Nursing Ethics, 14(4):447-63, 463-5. Zapf, D. (1999), Organizational Work Group Related and Personal Causes of Mobbing/Bullying at Work, International Journal of Manpower, 20: pp. 70 – 85. Zapf, D., Einarsen, S.,Hoel, H., Vartia, M. (2003), Empirical Findings On Bullying in The Workplace. (Eds.: Einarsen, S.; Hoel, H.; Zapf, D., Cooper, C.L.). Bullying and emotional abuse in the workplace: International perspectives in research and practice. London: Taylor &Francis, 104 – 126. 29 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 Ek 1 : Mobbing Ölçeği 0REELQJå'DYUDQæëODUæ åéëåDUNDGDëODUæPåLOHåL\LåLOLëNLOHULPåYDUGæU åéëåDUNDGDëODUæPåLOHåRODQ ååååLOLëNLOHULPGHåPXWOX\XP åéëåDUNDGDëODUæPåLëåGæëæQGDNL ååååJ|UëPHOHUHåEHQLåoDèæUPD] åéëåDUNDGDëODUæPåEHQ åååå\RNPXëXPåJLELåGDYUDQæUODU åéëåDUNDGDëODUæPåEHQLPOH åååå\NVHNåVHVåWRQX\ODåNRQXëXUODU åéëåDUNDGDëODUæPåDUNDPGDQåNRQXëXU åéëåDUNDGDëODUæPåLOHåGëPDQFDåLOLëNLOHULPåYDUGæU åéëåDUNDGDëODUæPæQåEHQLåER\NRWåHWWLNOHULQL ååååGëQ\RUXP åéëåDUNDGDëODUæPæQåEHQLåUHGGHWWLèLQLåYHåEDQDåDUNDGDëoD ååååROPD\DQåWDYæUODUODå\DNODëWæNODUæQæåGëQ\RUXP åéëåDUNDGDëODUæPGDQå\D]æOæåWHKGLWOHUåDOæ\RUXP åéëWHåDëDèæOD\æFæåV|]OHULQåKHGHIL ååååååKDOLQHåJHOGLèLPLåGëQ\RUXP ådHYUHPGHåGëPDQFDåELUåKDYDQæQ ååååååROGXèXQXåKLVVHGL\RUXP ådDOæëæUNHQåNHQGLPLåoRNåND\JæOæåKLVVHGL\RUXP åéëåDUNDGDëODUæPåWDUDIæQGDQåL]OHQGLèLPL ååååååGëQ\RUXP åéëåDUNDGDëODUæPæQåEHQLPOHåLOJLOLåRODUDN ååååååGHGLNRGXå\DSWæNODUæQæåGëQ\RUXP å6D\JæVæ]FDåGDYUDQæëODUæQåKHGHILåKDOLQH ååååååJHOGLèLPLåGëQ\RUXP åéëåDUNDGDëODUæPåWDUDIæQGDQåJQDKåNHoLVL ååååååLODQåHGLOGLèLPLåGëQ\RUXP åéëåDUNDGDëODUæPæQåVUHNOLåEDQDåEDNWæèæ ååååååL]OHQLPLQHåNDSæOæ\RUXP å0RODODUGDå\DOQæ]åNDOæ\RUXP å.LPVHQLQåEHQLåGLQOHPHGLèLQLåGëQ\RUXP å+DILIåGHUHFHGHåIL]LNVHOåëLGGHWHåPDUX]åNDOæ\RUXP å&LQVHOåWDFL]HåPDUX]åNDOGæèæPæåGëQ\RUXP å&LQVHOåLoHULNOLåNDEDFDåëDNDODUDåPDUX]åNDOæ\RUXP 30 7DPDPHQ .DWæOæ\RUXP .DWæOæ\RUXP %LUD] .DWæOæ\RUXP %LUD] 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 .HVLQOLNOH .DUDUVæ]æP .DWæOPæ\RUXP .DWæOPæ\RUXP .DWæOPæ\RUXP MOBBİNG ÖLÇEĞİ: GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASI Ayşegül LALEOĞLU / Prof.Dr. Emine ÖZMETE 0REELQJå'DYUDQæëODUæ å'æëåJ|UQëPåLOHåGDOJDåJHoLOL\RU å6L\DVLåJ|UëOHULPåHOHëWLULåRGDèæåKDOLQHåJHOL\RU åéëåDUNDGDëODUæPåNLëLVHOåHë\DODUæPDå]DUDUåYHUL\RU åéëåDUNDGDëODUæPæQå|]HOLPHåJLUGLèLQLåGëQ\RUXP åéëåDUNDGDëODUæPåEHQLPå|]HOå\DëDPæPOD ååååååLOJLOLåRODUDNåJHUHNVL]åHOHëWLULOHUGHåEXOXQX\RUODU åéëåDUNDGDëODUæPåEHQLPåGLQLåLQDQoODUæPODåLOJLOL ååååååRODUDNåHOHëWLULOHUGHåEXOXQPDNWDGæUODU åéëåDUNDGDëODUæPGDQåWHOHIRQODåWHKGLWOHUåDOæUæP åéëLPLåGHèLëWLUPHNåLVWHPL\RUXP ådDOæëWæèæPåNXUXPXQåEHQLPåELUåSDUoDP ååååååROGXèXQXåGëQ\RUXP åéëLPåEHQLPåWHPHOå\DSæåWDëODUæPGDQåELULGLU å.XUXPXPXQåGHèHUOHUL ååååååEHQLPåGHèHUOHULPåVD\æOæU å+LoELUåëH\åLëWHQåGDKDå|QHPOLåGHèLOGLU åéëLPåEHQLPåLoLQåKHUåëH\GHQå|QFHåJHOLU ågQFHOLNOLåLKWL\DoODUæPæQåEDëæQGDåLëLQ ååååååJHOPHVLå\DQOæëåELUåëH\åGHèLOGLU åéëåNRQXVXQGDNLåELOJLåHNVLNOLèL ååååååSHUIRUPDQVæPæåHWNLOHU å8]PDQOæNåJHUHNWLUPH\HQ ååååååEDVLWåLëOHUåEDQDåYHULOLU åéëåLoLQåNXOODQGæèæPåDUDoåJHUHoOHU ååååååEDQDåKDEHUåYHULOPHGHQåNDOGæUæOæU å%HQLPåX]PDQOæNåDODQæPDåX\JXQ ååååååROPD\DQåLëOHUåEDQDåYHULOLU å$OGæèæPåFUHWHåX\JXQ ååååååROPD\DQåLëOHUåEDQDåYHULOLU å*HUHNVL]åLëOHUåLOHåLOJLOL ååååååRODUDNåoDOæëPDPåLVWHQPHNWHGLU åéëåLOHåLOJLOLåYHåLëåGæëæQGDNL ååååååWRSODQWæODUDåoDèUæOPDP å.DUL\HULPLQå\|QHWLPåWDUDIæQGDQ ååååååHQJHOOHQGLèLQLåGëQ\RUXP å<HWHQHNåJHUHNWLUPH\HQåLëOHUåEDQDåYHULOL\RU å.DUL\HUåJHOLëLPLPLQåNDVWHQ ååååååHQJHOOHQGLèLQLåGëQ\RUXP .HVLQOLNOH %LUD] 7DPDPHQ .DWæOæ\RUXP .DWæOæ\RUXP %LUD] .DWæOæ\RUXP 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 7 6 5 4 3 2 1 .DUDUVæ]æP .DWæOPæ\RUXP .DWæOPæ\RUXP .DWæOPæ\RUXP * *YHQLUOLNåWHVWLQGHåG|QëWUOPëåWHPHOåELOHëHQOHUåDQDOL]LåVRQXFXQGDå|OoHNWHQååPDGGHåoæNDUæOPæëWæU 31 32 SULTAN II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİNDE SOSYAL POLİTİKA UYGULAMALARI Esra DEMİRCİ AKYOL* Özet Bu çalışma, Osmanlı Devleti’nde sosyal politikalar alanında modern uygulamalarıyla anılan Sultan II. Abdülhamid dönemini inceleyerek bugün dahi devamlılık gösteren bazı kurumlarının tarihini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Sosyal politikanın her alanında yeni uygulamalar planlanırken tarihsel süreç içerisinde bu tip faaliyetlerin geçirdiği değişim ve gelişimi incelemenin gerekliliğinden hareketle, II. Abdülhamid döneminde görülen sosyal politika uygulamaları ele alınmıştır. Osmanlı döneminde modern ve geleneksel uygulamaları bir araya getirmeyi amaçlayan II. Abdülhamid, bu amacı dolayısıyla sosyal politika alanında önemli bir yere sahiptir. Değişen toplumsal yapının sosyal politika uygulamalarına yansımasını görmek açısından da önem arz eden bu dönem, sosyal politikaya yaklaşımı ve kurumları açısından değerlendirilecektir. Anahtar Kelimeler: Sosyal Politika, II. Abdülhamid, Sosyal Güvenlik, Sosyal Yardım * Aile ve Sosyal Politikalar Uzmanı, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 33 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 SOCIAL POLICY APPLICATIONS DURING THE REIGN OF SULTAN ABDULHAMID II Abstract The aim of this study is to examine the reign of Abdulhamid II who is known with his modern applications and also to show the historical background of some of his institutions which are still existent. With the idea that the planning of new social policies requires the examination of the historical change and evolution of older policies, social policy applications during the reign of Sultan Abdulhamid II are studied. Abdulhamid II has a special place in the area of social policy resulting from his desire to combine modern and traditional applications. The reign of Abdulhamid II will be examined for its approach to social policy and its institutions as well as to see the reflections of the changing social structure on the social policies. Key Words: Social Policy, Abdulhamid II, Social Security, Social Assistance Giriş On dokuzuncu yüzyılda tüm dünyada yaşanan askeri, siyasi, kültürel ve ekonomik değişimlerden Osmanlı İmparatorluğu da payına düşeni fazlasıyla almıştır. İmparatorlukları derinden sarsan milliyetçilik fikirleri Osmanlı İmparatorluğu’nda da son derece etkili olmuş ve bünyesinde barındırdığı farklı milletlerin ulus devlet kurma girişimleri sonuç verince İmparatorluk dağılmıştır. Tüm bunlar yaşanırken bir yandan da İmparatorluğu kurtarma fikirleri ortaya atılmıştır. Osmanlıcılık, düşünürler ve bürokratlar tarafından ortaya atılan en önemli fikirlerden biri olup temelinde Osmanlılar olarak İmparatorluk çatısı altında birlikte yaşamayı içermektedir. İmparatorluk için en tehdit edici fikirlerden biri milliyetçilik olduğundan Osmanlı olmak tek bir millet olmak gibi sunulup bu çatı altında yaşayanları birleştiren noktanın aynı imparatorluğun parçası olmak olduğuna vurgu yapılmıştır. Milliyetçiliğin yanında modernleşme fikirleri de etkili olmuş, bu fikirler, kökten değişimden geleneksel değerlerle teknolojik gelişmelerin bir arada yer aldığı modellere kadar geniş bir yelpazede sunulmuştur. Uzun savaşlar ve askeri yenilgiler sonucunda yeni askeri teknolojilerin adapte edilmesine olan ihtiyacın giderek artması modernleşme teorilerinin daha baskın hale gelmesine neden olmuştur. Modernleşme konusunda devlet adamları arasında yaygın olan bir görüş de teknik ilerlemeler alınsa da sosyal yapının korunmasının gerekli olduğudur. Tanzimat dönemi, imparatorluk için modernleşmenin başlama dönemidir. Tanzimat’tan önce değişim hareketleri olduysa da Tanzimat Fermanı’nın ilanıyla 34 Esra DEMİRCİ AKYOL SULTAN II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİNDE SOSYAL POLİTİKA UYGULAMALARI birlikte imparatorluk için değişim ve yenilenme dönemi başlamıştır. Bu sefer, değişime olan ihtiyaç Avrupalı güçler tarafından dikte edilmemiş Osmanlı sultanları tarafından hissedilmiştir. “Tanzimat adamları” diye adlandırabileceğimiz, Tanzimat’ta etkili olan kişiler değişimlere orduyla başlayıp bu değişimleri hayatın diğer sahalarına da yaymışlardır. Her ne kadar II. Abdülhamid Tanzimat’ın ilanından sonraki dönemde, 1876-1908 yılları arasında, tahtta olsa ve reformculara modernleşme adına daha fazla faaliyette bulunacağı ve Meşrutiyet’i ilan edeceğine dair söz vererek tahta çıkmış olsa da Stanford Shaw’un da içinde bulunduğu bazı tarihçiler tarafından son Tanzimat adamları arasında sayılmaktadır (Shaw, 1989: 181). II. Abdülhamid, II.Selim’le başlayan ve II. Mahmut’la devam eden değişim dalgasını devam ettirmiştir. Sultan, Osmanlı İmparatorluğu’nun dünyanın her yerinde görülen değişimleri yakalaması gerektiği görüşündedir fakat bir devrimci olduğu da söylenemezdi. Onun için merkezi otorite hala önemlidir ve gerekli teknik yeniliklerin güçlü bir merkezi otoriteyle birleşmesi sonucunda imparatorluğun tekrar güçleneceğine inanmaktadır. II. Abdülhamid, modern ve geleneksel uygulamaların bir arada kullanılmasıyla imparatorluğu modernleştirmeyi amaçlamıştır. Değişen siyasi ortamın farkındadır ve Avrupa’da yaşanan gelişmeleri yakından takip etmiştir. On dokuzuncu yüzyılın sonlarında Avrupa’da kurulan sosyal refah kurumları1 da Sultan için önemli bir örnek oluşturmaktadır fakat bunları da kendi ideolojisi ve imparatorluğun ihtiyaçları doğrultusunda almak gerektiği fikrindedir. Batıda devletin değişen rolü apaçık ortaydı ve II. Abdülhamid de durumu analiz edip ve Sultan olarak etkisini azaltmadan modernleşmecileri, Avrupalıları ve gelenekselcileri memnun etmenin yollarını aramıştır. On dokuzuncu yüzyıl sosyal devlet anlayışının ortaya çıkmaya başladığı bir dönemdir. Değişen siyasi, iktisadi ve sosyal koşullar devlet, rolünü değiştirmiştir. Sanayileşme ve seri üretim, sosyal yapı üzerinde son derece etkili olan iktisadi yeniliklerdir. Zenginlik artmaktadır fakat bu artış herkes için değildir ve fakirler daha kötü koşullarda yaşamak zorunda kalmıştır. Büyük şehirlerin kurulmasıyla sosyal ağlar giderek zayıflamış ve insanlar birbirlerinden uzaklaşmıştır. Devlet de fakir ve ihtiyaç sahiplerinin koruyucusu rolünü üstlenmeye başlamıştır. Sosyal refah programları sadece yoksullarla sınırlı kalmamıştır. Engelliler de devlet tarafından ilgilenilmesi gereken gruplar arasında yer almıştır. Özellikle on dokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru engellilerin eğitimi Avrupa ülkelerinin ilgilendikleri bir konu olmuştur. II. Abdülhamid de Avrupa’daki sosyal politika eğilimlerini takip edip onları 1 Avrupa’daki örnekler hakkında daha detaylı bilgi için bakınız Sylvia Schafer, Children in Moral Danger and the Problem of Government in the Third Republic France (New Jersey: Princeton University Press, 1997) and Edward Ross Dickinson, The Politics of German Child Welfare from Empire to the Federal Republic (Cambridge, Massachusetts: Harvard University Press, 1996) 35 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 Osmanlı’da uygulamaya çalışmıştır. Sağır ve dilsizler için açılan okullar ve iş kazası mağdurları için oluşturulan sigorta fonu, Osmanlı halkı için oluşturulmaya çalışılan standart sosyal servislerin bir parçası olmuştur. II. Abdülhamid, devlet eliyle gerçekleştirilen sosyal refah programlarının ve bu bağlamdaki kurumsallaşmanın öncüsüdür. Sultan’ın sosyal yardım projelerini ve modern sosyal kurumları kendi hazinesinden finanse etmesindeki amaç, modern bir devletin gerekliliklerinden olan kapsamlı bir sosyal refah sistemi oluşturmaktır. Bunu yaparken de Avrupa’da görülen yararlı uygulamaları geleneksel yollarla İmparatorluğuna getirmiştir. Sultan her zaman tebaasını korumakla görevlidir ve sultanın halkına hediyeler vermesi imparatorluk için geleneksel bir uygulamadır. Fakat II. Abdülhamid, modern, sistemli, kurumsallaşmış ve standart sosyal refah uygulamalarını kendi hazinesinden destekleyerek modern ve geleneksel uygulamaları bir araya getirmiştir. Yoksula ve ihtiyaç sahibine yardım etmek Osmanlı İmparatorluğu’nda bir gelenektir. Bu geleneğin oluşmasında dini vecibelerin yanısıra bu topraklarda Bizans İmparatorluğu döneminde bile görülen vakıf sisteminin etkisi olmuştur. II. Abdülhamid ve onun sosyal refah uygulamaları Osmanlı’da önemli bir yere sahiptir çünkü Tanzimat’la başlayan reformlar onun döneminde sosyal refah alanına yansıtılmıştır. II. Abdülhamid bir reformcudur ve imparatorluğu modernleştirmek için son derece merkezi bir devlet sistemi oluşturmuştur. Devlet kurumları bağlamındaki reformlarının yanında Osmanlı İmparatorluğu’nda sosyal devlet bağlamında ortaya çıkan fikirleri uygulamaya koymak için de ilk adımları atmıştır. Bu bölümde Osmanlı’da gelenek olarak yürütülen sosyal yardım faaliyetlerinin II. Abdülhamid döneminde kurumsallaştırıldığını ve bunu yaparken de II. Abdülhamid’in, geleneksel ve modern sosyal yardım metotlarını birleştirerek imparatorluğun modernleştirilmesinde gerekli teknik yenilikler alınırken gelenekseli korumanın da mümkün olduğunu göstermeyi amaçladığı anlatılacaktır. II. Abdülhamid dönemi sosyal politika uygulamaları araştırılırken ikincil kaynakların yanı sıra arşiv kaynakları ve dönemin gazetelerine de başvurulmuştur. Bu döneme ait birçok kurum ve uygulama bulunmasına rağmen sadece uzun yıllar devamlılık gösteren ve hatta halen devam eden kurumlar ve uygulamalar araştırma kapsamına alınmıştır. II. Abdülhamid Döneminde Sosyal Yardım ve Sosyal Politika II. Abdülhamid, sosyal refahın kurumlaştırılması yönünde yaptığı yeniliklerle Osmanlı dönemi sosyal yardım uygulamaları tarihinde önemli bir rol edinmiştir. İmparatorlukta başlayan modernleşme sürecini merkezi devleti güçlendirerek devam ettirmiştir. 36 Esra DEMİRCİ AKYOL SULTAN II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİNDE SOSYAL POLİTİKA UYGULAMALARI Merkezileştirme politikalarının yanı sıra Avrupa’daki genel trende uygun olarak sosyal refah uygulamalarını kurumsallaştırmıştır. Bu bağlamda II. Abdülhamid sosyal yardımın bir devlet sorumluluğu olması yolunda ilk adımları atmıştır. On dokuzuncu yüzyılın siyasi ortamında sosyal yardım ve sosyal refah anlayışı tüm dünyada değişmeye başlamıştır. Batıyı etkisi altına alan bu değişime Osmanlı Devleti de ayak uydurmak durumunda kalmıştır. İmparatorlukta hissedilen değişim gerekliliği Osmanlı’nın yıkılışına karşı son çare olarak görülmüştür. Bunun yanında milliyetçilik fikri tüm dünyada etkili olmuş ve ulus devletler kurulmaya başlanmıştır. Bu ortamda farklı halkları bir arada tutmanın tek yolu sosyal refah da dâhil her alanda modern metot ve uygulamaların adaptasyonu olarak görülmüştür. Modern devlet kavramını diğer devlet türlerinden farklı kılan bazı özellikleri vardır. Bunlar temel olarak bürokrasi, insanlar için standartlaştırılmış hizmetler ve vatandaşlık anlayışı olarak sıralanabilir. Bu özellikleri barındıran bir devlet modern bir devlet olarak kabul edilebilir. Osmanlı’da bürokrasi II. Abdülhamid’den önce ortaya çıkmıştır (Özbek, 1999/2000:112). Tanzimat ilan edildiğinde etkili üst düzey devlet adamları gücü ellerinde tutuyorlardı. Modernleşme, bu devlet adamları ve imparatorluğu modernleştirerek yeniden güçlendirmeyi amaçlayan sultanların çabalarıyla gerçekleştirilmiştir. O dönemde var olan vatandaşlık anlayışı da bugünkü gibi değildir. Osmanlı olmak bir millete tabi olmakla eş anlamlı olarak görülmüştür. Her ne kadar farklı etnik kökenlerden gelseler de ortak tarih, ortak topraklar ve diğer ortak özelliklerin onların kendilerini bir bütünün parçaları olarak görmeleri için yeterli olabileceği düşünülmüştür. Ayrıca, refah devleti anlayışının ortaya çıkışıyla birlikte devlet, halkına sosyal hizmet sağlamakla sorumludur. “Tüm halka standart hizmet verme”, modern devletin özellikleri arasındadır ve halk arasında Osmanlı vatandaşlığı fikrinin oluşumunu pekiştirmiştir. II. Abdülhamid de tüm halk için standartlaştırılmış sosyal hizmetler vermek amacıyla sosyal refah kurumlarını oluştururken Osmanlı devletinin modern bir devlet haline geldiğini göstermek istemiştir. Bu kurumlar doğrudan devletin sorumluluğundadır ve geleneksel uygulamanın aksine sürdürülebilirliği için bir vakfa bağlı değildir. II. Abdülhamid döneminin sosyal politikalarını genel olarak değerlendirdikten sonra, oluşturulan kurumlardan bazıları yakından incelenerek önceki örneklerinden farklılık ve benzerlik gösteren yönleri ortaya konacaktır. İlk olarak, geleneksel bir Osmanlı sosyal yardım yöntemi olarak Atiyye-i Seniyye2 ve diğer bazı doğrudan yardım türleri irdelenecek ve II. Abdülhamid’in bunları nasıl devam ettirdiği belirtilecektir. İkinci 2 Bizzat padişahın servetinden verilen yardımlar. 37 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 olarak, II. Abdülhamid’in hayır kurumları incelenerek modern sosyal yardım metotlarıyla geleneksel yolların nasıl birleştirildiğine değinilecektir. II. Abdülhamid Dönemi ve Sosyal Yardım Bağlamında Atiyye-i Seniyye Atiyye-i Seniyye padişah tarafından halkını mutlu etmek ve onlarla ilgilendiğini göstermek için verilen hediyeler anlamına gelmektedir. Fakat II. Abdülhamid döneminde verilen atiyyeleri politik bağlam olmaksızın incelemek anlamsız olacaktır. Çünkü II. Abdülhamid imparatorluğu, merkezi otoriteyi güçlendirerek modernleştirmeyi hedeflemiştir. Bu bağlamda, kurumları merkezileştirmenin yanında; imparatorluğu modernleştirirken geleneksel özelliklerin kaybedilmesine gerek olmadığını anlatacak her türlü aracı kullanılmıştır. II. Abdülhamid Atiyye-i Seniyye’yi imparatorluğun bir simgesi olarak kullanmıştır. Daha önceleri, Osmanlı’da devlet çalışanlarına ödenen standart maaş sistemi olmadığından bu hediyeler devlet görevlilerine destek ödemeleri olarak verilmektedir. On dokuzuncu yüzyılda devletin yoksul ve yardıma muhtaçların koruyucusu rolünün oluşmasıyla, uzun süredir devlet geleneği olarak zaten var olan padişah hediyelerinin bu amaçla kullanılabileceği düşünülmüştür. II. Abdülhamid de birçok durumda bunları sosyal yardım olarak kullanmıştır (Özbek, 2002:126). II. Abdülhamid sultanın hediyeleri için bir bütçe oluşturan ilk padişah olmuştur (Cezar, 1986: 289). Bu durum imparatorluğun modernleşmesinde önemli bir rol oynar çünkü böylece sultanın hediyesi şeklinde de olsa sosyal yardımların devletin sorumluluğu haline gelmesi söz konusu olmuştur. 1841’den itibaren, sultanın hediyeleri devlet bütçesinde “atiyye-i seniyye tertibi” başlığı altında kaydedilmeye başlamıştır (Güran, 1989:187). II. Abdülhamid Dönemi ve Sosyal Güvenlik Alanında Atılan İlk Adımlar İş kazası mağdurları ve engellilere yönelik olarak verilen sosyal yardımlar sosyal refah sisteminin önemli bir kısmını oluşturmuştur. II. Abdülhamid bu tip sosyal desteklerin kurumsallaştırılmasında önemli bir rol oynamıştır. II. Abdülhamid döneminden önce iş kazası mağdurlarına verilen “tekaüdiye” isimli bir maaş türü bulunmaktadır fakat bu maaş türü standartlaştırılmamıştır. On dokuzuncu yüzyıldaki modernleşme hareketlerinin de etkisiyle iş kazası mağdurlarına ve savaş gazilerine standart maaşlar bağlanmaya başlanmıştır. Fakat bu maaşlar modern sosyal sigorta sisteminin özelliklerini taşımamaktadır. 38 Esra DEMİRCİ AKYOL SULTAN II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİNDE SOSYAL POLİTİKA UYGULAMALARI II. Abdülhamid modernleşme bağlamında Avrupa’da uygulanan sosyal sigorta sistemini İmparatorluğa uygulamak için çalışmalar yapmıştır. Fakat ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda radikal değişiklikler yapmaktan kaçınmıştır çünkü imparatorluğun geleneksel yönlerinin korunarak modernleşmenin mümkün olduğu anlayışına sahiptir. Batıdan alınan uygulamaların geleneksel toplum yapısını en az değiştirecek şekilde uyarlanmasına çalışılmıştır. Engellilere ödenen maaşların kurumsallaştırılması Avrupa’da on dokuzuncu yüzyılın ortalarında gerçekleşmiştir (Conrad, 1991:174). Aynı dönemde Osmanlı devletinde de iş kazası mağdurları için geleneksel sosyal güvenlik sistemlerinden modern sistemlere geçiş görülmektedir (Karakaş Özbayrak, 2011:49). Her ne kadar Avrupa’da modern sosyal güvenlik sistemlerine geçişi zorunlu kılan sosyal ve ekonomik faktörler Osmanlı’da oluşmamış olsa da II. Abdülhamid Avrupa stili emeklilik sistemini getirmiş ve sosyal güvenlikle ilgili uygulamaları standartlaştırıp merkezileştirme yolundaki adımları bu ülkelerle aynı dönemde atmıştır. Emeklilik uygulamalarının daha önceki örnekleri sadece askeri sınıf denilen yönetici gruba yöneliktir. On dokuzuncu yüzyılda hedef kitle başta devlet kurumlarında çalışanlar olmak üzere diğer meslekleri de içerecek şekilde genişletilmiştir (Özdemir, 2004:289). II. Abdülhamid aynı zamanda sosyal güvenlik sisteminin daha geniş kitlelere ulaştırılmasında etkili olmuştur. İş kazası mağdurları ve engelliler için oluşturulan emeklilik fonlarının sayısı artırılmıştır. Bu sistematik fonların yanı sıra padişah, halkından gelen yardım taleplerini geleneksel “atiyye” ödemelerinden de karşılamaya devam etmiştir (Karakaş Özbayrak, 2011:66). Emeklilik fonlarının artırılması ve ihtiyaç sahiplerine atiyyelerin sağlanmasının yanında II. Abdülhamid tarafından fakirler ve ihtiyaç sahiplerinin yararlanması için Darülaceze ve Darülhayr gibi kurumlar kurulmuştur (Yıldırım, 1997:33). II. Abdülhamid döneminde engellilere yönelik sosyal refah faaliyetlerinin kurumsallaştırılması sadece emeklilik fonlarıyla kısıtlı kalmamıştır. On dokuzuncu yüzyılın sonlarında Avrupa’da engellilerin eğitimi bir devlet sorumluluğu olarak ortaya çıkmıştır. Bu değişimden haberdar olan II. Abdülhamid de İstanbul’da sağır, dilsiz ve kör çocuklar için bir okul kurmuştur (BOA, İ.DH,1891). Bu okul modern bir kurumdur ve II. Abdülhamid bunu her fırsatta imparatorluğun modernleşmesine örnek olarak kullanmıştır. Avrupa ülkelerine gönderilen hediye albümlerde bu bunun gibi modern kurumların fotoğraflarına mutlaka yer verilmiştir (Karakaş Özbayrak, 2011:46). II. Abdülhamid’in Hayır Kurumları On dokuzuncu yüzyılda sosyal konularda devletin rolü yeniden gözden geçirilmiş ve değişen sosyal ve ekonomik koşullar sonucunda devlete bazı yeni sorumluluklar 39 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 verilmiştir. II. Abdülhamid de oluşan bu yeni role ayak uydurmuş ve fermanlarında devletin, halkının refah ve mutluluğunu sağlamakla görevli olduğunu söylemiştir.3 Aslında Osmanlı geleneğinde var olan Daire-i Adalet kavramıyla da sultan halkına adil davrandığı sürece halkın da sultana ve devlete bağlı kalacağı ve ona iyi hizmet edeceği fikrine vurgu yapılmıştır. Bu yüzden de bu adalet dairesinin korunması imparatorluğun devamı için şarttır. Modern dönemde de sosyal alanda ve sağlık konusunda verilen hizmetler bu dairenin korunması için yapılanlar arasında sayılabilir. On dokuzuncu yüzyıl boyunca devletin kamu sağlığı, sosyal yardım ve çocuk refahı gibi konulardaki etkisi artmıştır. Osmanlı İmparatorluğu modern bir devlet olma yolunda ilerledikçe halkının refahı, güvenliği ve sağlığı ile daha çok ilgilenmeye başlamıştır (Özbek, 2002:197). II. Abdülhamid’in kurduğu modern sosyal refah kurumları geleneksel atiyye-i seniyye sistemini desteklemektedir. Abdülhamid’in kendi hazinesinden katkıda bulunarak oluşturduğu kuruluşlar, Avrupalıların gözündeki geri kalmış Osmanlı Devleti imajını yıkmaya ve Avrupa içinde kendine bir yer edinmeyi başarmış, modern bir monarşi olduğunu kanıtlamaya yöneliktir (Özbek, 2002:198). Darülaceze ve Hamidiye Etfal Hastanesi bu modern anlayışın somutlaşmış halleridir. Darülaceze Darülaceze İstanbul’un ilk modern sosyal refah kurumu ve sultanın en önemli hayır kurumu olarak anlatılmaktadır (Sabah, 29 Eylül 1891). Darülaceze’nin kuruluşunda İstanbul’un sokaklarındaki fakir ve dilencilerin sayısının arttığı düşüncesi yatmaktadır. Fakat bu kurum sadece fakirlere ve dilencilere hizmet etmekle kalmamış aynı zamanda yaşlı ve çocuklara da sosyal hizmet veren bir kurum haline gelmiştir (Yazıcı, 2007: 44). Padişahın Darülacezenin kurulması konusunda görev verdiği Halil Rıfat Paşa teşekkül ettirdiği bir komisyonla yaptığı tetkikler neticesinde, Darülaceze’nin Okmeydanı’nda kurulmasının muvafık olacağını ve inşaatının 72.000 altın liraya çıkabileceğini padişaha arz etmiştir. Bunun üzerine Darülaceze’nin Okmeydanı’nda inşasına başlanması Padişahın 25 Mart 1306 tarihi fermanı ile emir buyurulmuş ve bu ferman 30 Mart 1306 tarihli Resmi Tebliğ ile yayınlanmıştır. Padişah II. Abdülhamid, Darülaceze’nin kuruluş masraflarını karşılamak üzere 7.000 altın lira kıymetindeki eşyasını hediye ederek ayrıca 10.000 altın lira da vermiştir. Yine ayrıca piyango tertip edilmiş ve toplanan teberrularla 50.000 altın lira toplanmıştır (Yıldırım,1997:10). 3 40 “Refah ve saadet-i umumiyeyi temin” bu dönemin resmi kaynaklarında görülen terimlerdir. Esra DEMİRCİ AKYOL SULTAN II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİNDE SOSYAL POLİTİKA UYGULAMALARI Bu kurumun kuruluşu için başlatılan bir fon toplama kampanyası sayesinde II. Abdülhamid bu hayır girişiminin hem ülke içinde hem de dışında görünür olmasını sağlamıştır (Koçu, 1974:32). Kurumun ana bölümlerinin sultan tarafından finanse edilmesi, sultanın halkın koruyucusu ve gözeticisi olarak üstlendiği geleneksel rolün bir parçasıdır. Diğer yandan, bu kurum devlet kontrolünde olan modern bir sosyal refah kurumudur. Darülaceze kapsam ve tür olarak ilk defa devlet tarafından planlanmış ve hizmete açılmış bir kurumdur. Darülaceze’nin açılmasına zemin hazırlayan 30 Mart 1890 tarihli Meclis-i Vükela’da dilenciler ve diğer gruplarla ilgili şu kararlar alınmıştır: “(…) dilencilerden İstanbullu ve taşralı olanların tespit edilmesi; hasta kimsesiz ve çalışamayacak durumda olanların listesinin hazırlanması, taşradan işi gücü ve sanatı olmayıp da İstanbul’a gelmek isteyenlerin bundan böyle memleketlerinden salıverilmemeleri; işe güce yaramayanlar ile kimsesiz çocuklara bulundukları yerin belediyesi tarafından bakılması, çalışabilecek durumda olanların yol yapımında ve diğer imalat işlerinde çalıştırılarak geçimlerinin sağlanması için vilayetlere tebligat yapılmasının Dahiliye Nezaretine yazılması…” (Yıldırım,1997:15-22). Padişah iradesiyle 1895 yılında İstanbul da kurulmuş olan ve resmi açılışı 31 Ocak 1896 tarihinde yapılan bu kurumun amacı, Darülaceze Nizamnamesinde şu şekilde belirtilmektedir : “İstanbul da doğmuş ve yerleşmiş olup ta malul, iş göremez durumda olan geçinmesini temin edecek miktarda mala malik olmamakla beraber kazanabilme imkânlarından da aciz olduğu halde İstanbul da veya taşrada kanunen kendisine bakacak kudrette ve mükellefiyette bulunmayanlar ve sokakta bulunmuş olanlara hizmet etmektir” (http://www.darulaceze.gov.tr/nizamname). Başlangıçta 6 aceze, 1 erkek, 1 kadın hamamı, 2 hastane pavyonu ile mutfak, imalathane, çocuk yuvası, yetimhane, cami, kilise ve memur binalarından oluşan Darülaceze’ye 1321 (1905/1906) senesinde İngiltere’den çamaşır makinaları getirilerek çamaşırhane ve tephirhane (dezenfekte odası) ilave edilmiştir. Daha sonra müdüriyet binası, hastane ve aceze dairelerinin bir kısmına kalorifer tesisatı yapılmıştır. 1332 (1916) senesinde de müesseseye bir fırın ilave edilmiştir. Tam teşekküllü ilkokul 19521953 yılında müesseseden ayrılmıştır. (Aytekin, 2006: 25). Çatısı altında barındırmakta olduğu 1000 den fazla kimsesiz, sakat aceze ve sokağa atılmış kimsesiz çocuğun ihtiyaçlarını zamanın icaplarına göre temin edip karşılamak üzere imalathaneler genişletilmiş, kreş ıslah edilmiş, yoğurthane ve berberhane ilaveleri yapılarak aceze ve hastaların süt, yoğurt ihtiyaçları kurum içerisinden temin edilmeye başlanmıştır. Ayrıca, daha önce 4 doktorla idare edilmekte olan hastane 41 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 tadil edilerek poliklinikler oluşturulmuş ve röntgen dâhil bütün uzman doktorlarıyla 200 yataklı tam teşekküllü bir hastane haline getirilmiştir (Yıldırım, 1997:32). Sosyal bakımdan memleket ölçüsünde büyük faydalar sağlamakta olan bu şefkat müessesesi katma bütçe ile 1916 yılında yapılmış ve hâlâ yürürlükte olan bir Nizamname ile doktorları, hemşiresi, memuru ve yeterli sayıda personel kadrosu ile idare edilmektedir. Nizamnameye göre; Darülaceze’ye, mezhep gözetilmeksizin İstanbul’da doğmuş veya İstanbul’da ikamet eden yoksul, kimsesiz, alil, çalışamayacak derecede ihtiyarlarla sokağa terk edilmiş kimsesiz çocuklar durumlarını gösterir ilmühaber ve nüfus cüzdanları ile kabul edilirler. Müracaat eden acezenin evvela doktor tarafından muayenesi yapılıp, hasta ise hastane, değilse aceze dairelerinin birine yatırılmaktadır (Aytekin, 2006:29). Darülaceze bir yandan şehirdeki dilencilerin tutulduğu bir merkez olmakla birlikte; “hastaneleri, süt çocukları için kreşi, yetimler için eytamhanesi ile birlikte külli bir müessese olarak düşünülmüş olmanın yanı sıra, aynı zamanda sahip olduğu atölyelerle bir tür iş-evi, Osmanlıca tabiriyle, darüssaydır da.” Darülaceze bu niteliği ile günümüze kadar varlığını sürdürmüştür. Darülaceze kent yoksullarından sadece dilenciler değil; kimsesiz genç, özürlü, yaşlı ve terk bebeklere de bakım hizmeti veren; hatta barındırdığı bazı atölyeleri ile 19. yüzyıl batı modelleri olarak ‘çalışma evleri’gibi kurumlardan esinlenilerek oluşturulan bir kurumdur (Karatay,2007:119-120). Hamidiye Etfal Hastanesi Bu hastane 1899 yılında kurulmuştur ve masrafları Hazine-i Hassa Nezaretinden sağlanmıştır; böylece II. Abdülhamid gelişimini yakından takip edebilmiştir (Özbek, 2002:218). Dönemin gazeteleri ve hastane yıllığına göre, II. Abdülhamid kızı Ayşe Sultan’ın difteriden ölmesi üzerine çocuklar için bir hastane kurmaya karar vermiştir (Yıldırım, 2010:29). Bu hastane her türlü modern tıbbı malzemeye ve çeşitli laboratuvarlara sahiptir. Avrupa’da eğitim görmüş ve modern tıbbi yöntemlere aşina olan Osmanlı doktorları için bu hastane çok iyi bir uygulama alanıdır. Hastanenin hijyenik koşulları ve iyi eğitimli doktor ve hemşireleri her fırsatta bu kurumun ne kadar modern ve gelişmiş olduğunun kanıtı olarak sunulmuştur. Bu kurum, insanların tıbbi ihtiyaçlarını karşılamanın yanında sultanın siyasi ihtiyaçlarını da karşılamıştır. Avrupa’dan gelen doktorlar ve tıp alanında çalışan kişiler için Hamidiye Etfal Hastanesi önemli bir ziyaret mekânıdır. Bu, çok iyi teçhizatlara sahip ve gelişmiş kurum aracılığıyla II. Abdülhamid batılı ülkelere Osmanlı İmparatorluğu’nun ne kadar modern olduğunu göstermeyi hedeflemiştir. Diğer 42 Esra DEMİRCİ AKYOL SULTAN II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİNDE SOSYAL POLİTİKA UYGULAMALARI taraftan da kendisi, halka hizmet amacıyla kurulmuş olan bu kurumun ana kurucusudur ve bu bağlamdaPadişahın, halkın koruyucusu olarak üstlendiği geleneksel rol devam etmiştir. Önemli olan, bu geleneksel rolün pozitif bilimler ve modern tıpla ilişkilendirilerek sunuluyor olmasıdır (Özbek, 2002:224). Dönemin gazete makalelerinde sultanın sosyal refah faaliyetlerini anlatırken sultana hitap etmek için geleneksel sıfatların yanında modern bir sıfat olarak “Tebaaperver-i hazret-i hilafet-penahi” sözünün kullanılması, II. Abdülhamid’in modern roller üstlenirken geleneksel rolleri de koruma fikrinin halka gazeteler yoluyla yayılması olarak okunabilir. Darüleytamlar Özellikle büyük savaş dönemlerinde İstanbul’a gelen göçmen sayısında görülen büyük artış beraberinde barınma sorununu da getirmiştir. Aynı zamanda, savaşlarda verilen büyük kayıplar neticesinde geride kalan dul ve yetimlerin devlet tarafından bakılması gerekliliği de ortaya çıkmıştır. II. Abdülhamid’in tahtta olduğu 1876-1908 yılları arasında İstanbul’a olan büyük göçler bu dönemde İttihad ve Terakki’nin de destekleriyle kimsesiz çocuklar sorununa çözüm amacıyla Darüleytamların açılmasıyla sonuçlanmıştır. İkinci büyük göç dalgası da 1912-1913 Balkan Savaşları sonrasında yaşanmış ve İstanbul’a gelen kitlelerin yerleştirilmesi için yeni mekânların oluşturulması gerekmiştir. 1877 Osmanlı-Rus Savaşı sonucu İstanbul’a akın eden kitleler şehirde asayiş sorununun da başlamasına neden olmuştur. Özellikle dul ve yetimlerin yerleştirilmesi için devlet tarafından yeni kurumlar oluşturulmuştur: “1877 Osmanlı -Rus Savaşı’ndan sonra Rumeli’den binlerce kişinin İstanbul’a göç etmesi kentin yaşam düzenini büyük ölçüde etkilemişti. İlk göçmen kafilesi Temmuz 1877’de gelmiş bunu Ocak 1878’den itibaren günde 10.000 kişiye varan büyük göçler izlemişti. Göçmenlerin barındırılması, doyurulması, hastaların tedavi edilmesi büyük sorun olmuş bu işler için ‘İdare-i Umumiye-i Muhacirin Komisyonu’kurulmuştu. Göçmenler bu komisyon denetiminde geçici olarak cami, medrese, tekke, okul, han hatta saraylara, bunlar yetmeyince uygun konaklara, yalılara ve evlere yerleştirilmişti. Temmuz 1877-Eylül 1879 arasında İstanbul’a 387.804 göçmen gelmiş, bakacak kimsesi ve geliri olmayan dul kadınlarla yetim ve öksüz çocuklar, Gülhane’deki Kırmızı Kışla’da açılan Muhacirin Dul ve Eytamhanesi’ne yerleştirilmişti. Hasta olanlar ise yine buradaki Muhacirin Hastanesi’nde tedavi edilmekteydi. Göçmenlerin azalması nedeniyle Muhacirin Komisyonu’nun lağvedilmesi üzerine 15 Ocak 1894 tarihinde bu kurumlar Şehremaneti’ne geçmiş ve Temmuz 1894’te Dulhane’deki kadınlar ve küçük çocuklar Darülaceze’ye nakledilmiştir” (Yıldırım, 1996:8). 43 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 Darülhayr-ı Âli Kimsesiz çocuklar sorununun boyutunun büyümesi üzerine halkın girişimiyle çözüm arayışlarına girilmiş, girişimlerin yetersiz kalması üzerine Devlet kanalıyla çözümler aranmıştır. Devlet kanalıyla yapılan çalışmaların ilki II. Abdülhamid döneminde kurulan Darülhayr-ı Âli’dir. 1903 yılında Abdülhamid’in tahta çıkışının yıldönümü nedeniyle açılan, Darülhayr-ı Âli’de bakılan çocuk sayısı 400’e ulaşmıştır. Esas olarak Müslüman kimsesiz çocukların barındırılması eğitimi ve meslek sahibi kılınması için II. Abdülhamid’in kurduğu varsayılan Darülhayr-i Âli’nin kuruluşunun gerisinde, 1890’lı yıllardaki Ermeni olayları ve bu olaylardan arta kalan binlerce savaş yetiminin bakımının uluslararası bir sorun haline gelme potansiyeline karşı önlem alma düşüncesi yatmaktadır (Okay, 1999: 492-493). Nadir Özbek bu durumu şöyle açıklamaktadır: “3 Nisan 1899 tarihinde Dâhilîye Nezareti tarafından Abdülhamid’e sunulan bir raporda bu durum açıkça ifade edilmektedir. “Bikes kalan Ermeni fukara-i Etfal’inin iskân ve iaşe ve talim ve terbiyeleri maksadıyla Palu ve Çünkeş’de tesis olunan yerler hükümetçe sedd olunduğundan etfal-i merkumenin iaşe ve terbiyesi niyet-i hayriye-i insaniyetkârane müsteza olduğu cihetle bunlara hükümet-i seniyyece bakıldığı takdirde bir şey denilemeyeceği Almanya ve İngiltere sefaretleri tarafından ifade kılınmış ve tebaa-i Devleti-i Aliyye’den bivaye ve muhtac-ı himaye olan Ermeni çocuklarının umur-ı iskam ve terbiyelerinin ecanibe bırakılmayıp hükümet-i seniyyece deruhte edilmiş bilvücude mütezi olmakla etfal-i merkumeden hakikate fakir ve bikes olanların miktarıyle bunların ne suretle ve nerede iskân ve infak ve talim edilmeleri lazım geleceğinin vilayetlerde bilmuhabere kararlaştırıl[ması]… ”(Özbek, 1999:13). Kurum, II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinin ardından, 1909 yılında kapatılmıştır (Kapcı, 2012:5). Sonuç II. Abdülhamid dönemi sosyal politika faaliyetlerinin incelendiği bu çalışmada genel anlamda sosyal politika alanına bakışın yanında Osmanlı Devleti’nin özellikle son dönemlerinden Türkiye Cumhuriyeti’ne intikal eden ve günümüzde bile hala varlığını sürdüren sosyal politika alanında faaliyet gösteren kurumlar incelenerek onların geçirdiği değişimler ortaya konmuştur. Avrupa’da sosyal politikaların devlet eliyle yapılması gerektiği anlayışının gelişmesiyle birlikte, Osmanlı Devleti’nde de kendi sosyal dinamiklerinden ziyade modernleşme çabaları çerçevesinde bu anlayış benimsenmiştir ve II. Abdülhamid döneminde geleneksel ve modern uygulamaların bir araya getirilmeye çalışıldığı bir takım faaliyetler olarak tezahür etmiştir. 44 Esra DEMİRCİ AKYOL SULTAN II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİNDE SOSYAL POLİTİKA UYGULAMALARI II. Abdülhamid döneminde kurulmuş olup halen süreklilik gösteren sosyal refah kurumları, değişen toplumsal ihtiyaçlar ve gelişen teknolojilerle yenilenmiş ve zamanın gerekliliklerine uygun hale getirilerek varlıklarını sürdürmüşlerdir. Hamidiye Etfal Hastanesi, Darüşşafaka, Darülaceze ve Çocuk Esirgeme Kurumu bahsi geçen köklü kurumlarından sadece bazılarıdır. Özellikle modernleşme hareketlerinin yoğun olarak görüldüğü II. Abdülhamid döneminde yapılan bu kurumlar, kuruldukları dönemde Avrupa’da görülen sosyal politika uygulamaları da örnek alınarak oluşturulmuştur. Batıda görülen yenilikçi uygulamalarla Osmanlı Devleti’nin köklü geleneklerini bir araya getiren bu kurumlar, sosyal yapı korunarak modernleşmenin mümkün olduğunu ispat etme kaygısıyla kurgulanmışlardır. II. Abdülhamid döneminde uygulanan modernleşme politikalarının geneli incelendiğinde bu kurumların devamlılıklarını, toplumun sosyal yapısını tamamen göz ardı etmemelerine bağlamak yerinde olacaktır. Dolayısıyla günümüzde oluşturulacak sosyal politikalarda da toplumun yapısı ve tarihsel süreçte bu alanda görülen uygulamaların incelenmesi gerek kaynakların daha verimli kullanılması gerekse toplumun ihtiyaçlarına cevap verecek politikaların oluşturulması açısından son derece önemlidir. 45 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 KAYNAKLAR Aytekin, H. (2006), 1914-1924 Yılları Arasında Korunmaya Muhtaç Çocuklar ve Eğitimleri, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul Cezar, Y. (1986), Osmanlı Maliyesinde Bunalım ve Değişim Dönemi (XVIII. yy’dan Tanzimat’a Mali Tarih), Alan Yayıncılık, İstanbul Conrad, C. (1991), “The Emergence of Modern Retirement: Germany in an International Comparison (1850-1960)” Population: An English Selection, Vol. 3, pp. 171-200 Güran, T. (2006), Ekonomik ve Mali Yönleriyle Vakıflar, İstanbul Kapcı, H. Z. (2012), Yetimlere Yönelik Bir Eğitim Kurumu Darülhayr-İ Âli, Erciyes Üniversitesi SBE, (Basılmamış Doktora Tezi), Kayseri Karakaş Özbayrak, İ. (2011), II. Abdülhamid Döneminde Uygulanan Sosyal Yardım Politikaları (1876- 1909), Libra Kitapçılık, İstanbul Karatay, A. (2007), Cumhuriyet Dönemi Korunmaya Muhtaç Çocuklara İlişkin Politikanın Oluşumu, Marmara Üniversitesi S.B.E. (Basılmamış Doktora Tezi), İstanbul Okay, C. (1999), “Meşrutiyet Döneminde Savaş ve Çocuk”, Osmanlı, c. V, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara Özbek, N. (1999), “İkinci Abdülhamid ve Kimsesiz Çocuklar: Darülhayr-i Ali,” Tarih ve Toplum, Sayı: 182, Şubat 1999 Özbek, N. (2002), Osmanlı İmparatorluğu’nda Sosyal Devlet, İletişim Yayıncılık, İstanbul Özdemir, S. (2004), Küreselleşme Sürecinde Refah Devleti, İTÖ Yayınları, İstanbul Shaw, S. (1989), “Sultan Abdülhamid: The Last Man of the Tanzimat”, Tanzimat’ın 150. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu (Bildiriler), Milli Kütüphane Yayını, Ankara Sofuoğlu, E. (2003), “Osmanlı Devletinde Yetimler İçin Alınan Bazı Tedbirler,” Savaş Çocukları- Öksüzler ve Yetimler içinde, (edt.) Emine Gürsoy-Naskali ve Aylin Koç, (kendi yayınları), Umut Kağıtçılık, İstanbul 46 SULTAN II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİNDE SOSYAL POLİTİKA UYGULAMALARI Esra DEMİRCİ AKYOL Yazıcı, N, (2007), “Osmanlılarda Yetimlerin Korunması Üzerine Bazı Değerlendirmeler”, AÜİFD, XLVIII, Sayı:1, s 1-46 Yıldırım, N. (1996), İstanbul Darülaceze Müessesesi, Darülaceze Vakfı Yayını, İstanbul Yıldırım, N. (1997), İstanbul Darülaceze Müessesesi Tarihi, Darülaceze Vakfı Yayını, İstanbul Arşiv Belgeleri: Başbakanlık Osmanlı Arşivi BOA, İ.DH,1891 Gazeteler: Sabah, 29 Eylül 1891 İnternet Kaynakları: http://www.darulaceze.gov.tr/nizamname (son ziyaret tarihi 27.11.2013) 47 THE VIEWS AND BEHAVIOURS OF WOMEN ON THE DISTRIBUTION OF RESPONSIBILITY IN HOUSEHOLD ACTIVITIES* Prof. Dr. Sibel ERKAL** / Prof. Dr. Zeynep ÇOPUR*** Abstract The pilot study was planned and carried out to determine views and behaviors of women living in Ankara-Turkey, on distribution of responsibility in household activities. This study was conducted in the region of Eryaman-Ankara, which is thought to represent families in different socio-economic levels in 2005. A total of 600 women were selected by a Systematic Sampling Method which was statistically determined. This research is a descriptive study. Depending on the prepared questionnaire form, the data was collected through face-to-face interviews with women in the families. According to the results, women in the family are responsible for carrying out physical and some social activities. The women think that women and men should take the responsibility together in some social and economic activities. This results show that women think the traditional structure in household activities should change. Key Words: Women, Household Activities, Gender Roles, Domestic Chores, Division of Domestic Chores, * ** *** This manuscript was presented at the Annual Meetings of the International Conference on Social Sciences (ICSS), October 2010, Kuşadası, Turkey. Hacettepe Üniversitesi İ.İ.B.F. Aile ve Tüketici Bilimleri Bölümü Hacettepe Üniversitesi İ.İ.B.F. Aile ve Tüketici Bilimleri Bölümü 49 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 KADINLARIN EVLE İLGİLİ FAALİYETLERDE SORUMLULUK DAĞILIMI KONUSUNDAKİ DAVRANIŞ VE GÖRÜŞLERİ Özet Bu pilot çalışma Ankara da yaşayan kadınların evle ilgili faaliyetlerde sorumluluk dağılımı konusundaki davranış ve görüşlerini belirlemek amacıyla planlanmış ve yürütülmüştür. Araştırma farklı sosyoekonomik düzeydeki katılımcıları temsil edeceği düşünülen Ankara-Eryaman bölgesinde 2005 yılında yapılmıştır. Evreni temsil edebilecek örneklem sayısı istatistiksel yöntemlerle belirlenmiş ve toplam 600 kadın araştırma kapsamına alınmıştır. Araştırma tanımlayıcı nitelikte bir çalışmadır. Hazırlanan anket formuna bağlı olarak, veriler ailede kadın ile yapılan yüz yüze görüşme sonucu toplanmıştır. Araştırma sonuçlarına göre, evle ilgili fiziksel ve bazı sosyal aktiviteleri yürütmekten ailede kadınlar sorumludur. Kadınlar bazı sosyal ve ekonomik faaliyetlerin yürütülmesinde kadın ve erkeğin birlikte sorumluluk almaları gerektiğini düşünmektedirler. Bu sonuç kadınların evle ilgili faaliyetlerdeki geleneksel yapının değişmesi gerektiği düşüncesinde olduklarını göstermektedir. Anahtar Kelimeler: Kadın, Evle İlgili Faaliyetler, Cinsiyet Rolleri, Ev İşleri, Ev İşlerinin Dağılımı 1. INTRODUCTION The roles of men and women within the family are socially constructed that shows the expectations of society. The tasks within a family unit are distributed among family members as social roles. Role distribution is not only technical phenomenon, but is strongly influenced by sociological and psychological factors (Imamoglu, 1991:832; Murstein, 1970:465). All members of the family should take part in domestic chores to the extent that their age and skills allow, because equal distribution of responsibilities plays an important role in solving the problems of family life, establishing positive relations between family members, forming a group solidarity and unity, and transmitting experiences about life (Safak, 1985:6). Domestic chores as unpaid work contribute to the wellbeing of family members and maintenance of their home (Shelton, John, 1996:337). Most of the research focuses on the domestic chores, which consists of physical activities such as cleaning, laundry, and cooking. Few studies include the other components of domestic chores, like child care (Coltrane, 2000:1208; Lee, Waite, 2005:328). The increased participation of women in the labor force has served as an impetus for growing interest in the effect of their employment on the division of domestic chores (Lobel et al., 2001:829). Women’s participation in the labor force has increased dramatically over the past several decades. Today, the majority of women, including 50 Prof. Dr. Sibel Erkal / Prof. Dr. Zeynep Çopur THE VIEWS AND BEHAVIOURS OF WOMEN ON THE DISTRIBUTION OF RESPONSIBILITY IN HOUSEHOLD ACTIVITIES those with small children, work in paid labor. Yet, women’s and men’s time in domestic chores remains unequal (Kroska, 2004:900). Indoor domestic chores are still unequally divided between most couples, with wives doing almost twice more work than husbands (Lennon, Rosenfield, 1994: 506; Wilkie et al, 1998:577). The division of domestic work remains as a source of conflict in contemporary marriages: men and women often hold different views on how domestic work should be allocated, and have a disagreement, over the division of labor causes marital dissatisfaction (Wilkie et al., 1998:577; Himsel, Goldberg, 2003:843). The problem of the unequal division of domestic work extends beyond marital satisfaction and affects individual well-being (Himsel, Goldberg, 2003:843) There have been changes in the dimension of attitude toward domestic chores, which is currently limited in behavioral dimension. Evidence on the relationship between wife’s employment status and husband’s domestic chores is also inconsistent. Some observers note that husbands’participation in household activities increases when their wives work outside the home for pay (Weingarten, 1978:43; Coverman, 1985:81), whereas other find husbands’attitudes tend to become unfavorable toward women in the labor market since they are not used to see their wives in the labor market (Ferber, 1982: 457). In Turkey, men are observed to have more traditional gender role attitudes than women. Women’s participation in the labor force is seen to lead to improvements in the relationships of couples as well as changing the meanings related to the roles and responsibilities of men and women. Studies, done in Turkey on this issue, reveal that most domestic chores are still performed by women (Atalay, Kontas, Beyazit, and Madenoglu, 1993; Dokmen, 1997:39). This study was planned and carried out to determine the views and behaviors of women who living in Ankara-Turkey, on distribution of responsibility in household activities. 1.1 Literature Review Previous studies show that the responsibilities of men’s and women’s for the household activities differs, in the way that women do a wider range of household activities, and spend much more time doing domestic work (Miller, Garrison, 1982:237). Berk and Berk (1979) examined the differences between daytime and evening patterns of household activities for wives and husbands. They found that working women did more domestic work and child-care tasks in the morning than did their husbands. Schooler et al. (1984) found that wives are responsible for and actually do a vastly wider range of household activities than husbands. Working women react similarly to similar domestic work and paid-work conditions; this is not the case for men. Ross (1987) examined that 76 percent of the wives who are 51 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 employed full-time still do the majority of the domestic work. Mederer (1993) listed three tasks for which men are responsible as care of cars, household repair, and snow/lawn care, whereas wives are overwhelmingly responsible for the household management items, but assigning chores, making money decisions, and arranging the home repairs are less obviously skewed toward the wife. Furthermore Davis and Greenstein (2004) found that respondents in households with a full-time working wife compared with a non-working wife were almost twice as likely to report that the husband performed at least half of the domestic work. 27 % of the respondents with a part-time working wife in the household stated that the husband performed at least half of the domestic work. Cunningham (2007) examined women’s employment status at a given point in time also increases men’s relative participation in routine domestic work and women’s employment status influences in part by increasing women’s support for egalitarian roles between spouses. In Turkey, Başaran (1984) reported that both men and women stated that women must take more responsibilities than men related to domestic chores. In this context both men and women exhibit more traditional behavior. Ozgun and Hanig (2005) found that regardless of whether they were rearing typical or atypical children, mothers reported a higher level of involvement than fathers in every domain of childcare. Motherhood is still regarded as central to women’s status in Turkey’s patriarchal culture. According to Adana and etc.’s (2011) research majority of participants (%75) stated that household activities should be shared between men and women and half of the participants stated that men should decide on the way how money is spent. According to Uslu (2011), apart from the technical knowledge and skill requiring tasks (maintenance, repair), all household activities is mostly (%88-95) done by women. 2. METHOD This study was conducted in Eryaman neighborhood in Ankara, which is thought to represent families in different socio-economic levels in 2005. Women to be interviewed were chosen via “Systematic Sampling Method” by using house determination forms in the Eryaman Health Care Centre No. 2. Sampling number that would represent the population was statistically determined and a total of 600 women were included in the study. This research is a descriptive study. While collecting data, various questions were addressed in order to determine women’s household activities. Depending on the prepared questionnaire form, the data of the study was collected by face-to-face interviews with the women in families. Since some families were not interested in such activities as garden care; domestic animal care; painting; whitewash; patient and child care; buying a present; buying cinema and theatre tickets; buying books; 52 Prof. Dr. Sibel Erkal / Prof. Dr. Zeynep Çopur THE VIEWS AND BEHAVIOURS OF WOMEN ON THE DISTRIBUTION OF RESPONSIBILITY IN HOUSEHOLD ACTIVITIES arranging indoor leisure activities; taking children to school, helping them study and meeting teachers, the number of respondents were diminished for these topics. 3. RESULTS AND DISCUSSIONS Table 1 shows the people who responsible for household activities. It was found that 13 physical activities performed in the house, 10 of those daily house cleaning (90.5 %), preparing food (89.2 %), laundry (88.0 %), ironing (85.2 %), washing-up (83.3 %), occasional cleaning (79.2 %), preparing and clearing the dining table (77.5 %), child care (43.0 %), patient care (26.5 %) and garden care (3.7 %) are performed by women. Maintenance–repair works (48.0 %) and domestic animal care (4.3 %) activities are performed by men. It was also found that painting–whitewash works (57.0 %) are conducted mostly by paid laborers. This result indicates that the traditional culture continues to assign women as the primary responsible for physical domestic chores. Consistent with current study, many studies have shown that most domestic work is done by women (Imamoğlu, 1991: 382; Manke et al., 1994: 657; Schooler et al., 1984:97; Uslu, 2011). In a study conducted by the Republic of Turkey Prime Ministry General Directorate of Women’s Status and Problems (1998), it was found that, in terms of sharing the load of domestic work, mostly women performed the tasks. According to the working status, it was determined that daily house cleaning, food preparation, laundry, ironing, washing up, occasionally cleaning, preparing and cleaning the dining table, among the physical activities in the house are mostly performed by women in all three working status. It was found that men took more part in patient and child care in families with women employed outside the home. For garden care, those employing paid workers come to the forefront in all three working status. There is a high rate of respondents mentioning that domestic animal care is conducted together in the families with working and retired women, and conducted by women in the families with nonworking women. Results revealed that painting–whitewash works were conducted mostly by paid laborers in all three working status. Traditional patterns continue and women do more physical domestic chores. However, men take more responsibility in some matters such as patient care and child care in families with women working outside the home. Consistent with our study, Ross (1987) found that even when a woman works, domestic chores remained her responsibility. Results show that while paying an installment and bills are men’s responsibility (44.2 %), other activities such as shopping (43.7 %), budgeting (46.5 %) and saving (50.3 %) are administered by both women and men. This result gives the impression that 53 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 Table1: The Person Who Performs Household Activities by Working Status of Women. 54 Prof. Dr. Sibel Erkal / Prof. Dr. Zeynep Çopur THE VIEWS AND BEHAVIOURS OF WOMEN ON THE DISTRIBUTION OF RESPONSIBILITY IN HOUSEHOLD ACTIVITIES 55 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 they are more egalitarian in economic activities relating to the home whether the woman works outside or not. A high rate of respondents indicated that couples do the budgeting and saving together. Many respondents also claimed that the women is responsible for shopping among retired couples; men and women shopping together either women are work outside or stay at home as housewives. A high rate of respondents answered that men and women pay installments and bills together when the women are work outside the home; men pay the bills if women are housewives. Results showed that retired women and men manage their financial obligations together. The study revealed that women are responsible for four social activities: serving houseguests (68.3 %), taking children to school (18.2 %), helping children’s study (15.7 %) and meeting with the teachers (20.3 %). Women and men are responsible together for activities such as buying presents (36.0 %), buying cinema–theatre tickets (27.7 %) and buying books (25.8%). Women and men are responsible together for arranging indoor leisure activities (34.5 %). This result reveals women’s regulatory role within the family. 56 Prof. Dr. Sibel Erkal / Prof. Dr. Zeynep Çopur THE VIEWS AND BEHAVIOURS OF WOMEN ON THE DISTRIBUTION OF RESPONSIBILITY IN HOUSEHOLD ACTIVITIES In general, retired women and non-working women are responsible for serving guests in home. Women and men entertain together in families with women who are work outside the home. Both sexes buy books and presents together and arrange leisure activities in home with retired women and in those with women working outside the home. Cinema and theatre tickets are purchased together in all of the three groups. Women with no income are solely responsible for taking children to school, helping them with their study, and meeting with teachers. However, women who work outside the home share these responsibilities with others. Table 2 shows opinions about who should take responsibility for household activities. As seen in Table 2, those who believe women are supposed to carry out any physical activities except for garden care, domestic animal care, painting and whitewash, maintenance-repair and patient care come to the forefront: daily house cleaning 64.5 %, occasional cleaning 41.2 %, food preparation71.3 %, preparing and cleaning the dining table 52.8 %, washing up 62.0 %, laundry 70.2 %, ironing 66.8 %, child care 29.0 %. Higher numbers of participants think that painting/whitewash (60.5 %) should be conducted by wage labor, patient care (23.8 %) should be conducted by both sexes and maintenance-repair (45.8 %) should be conducted by men. This result reinforces the idea that traditional culture still holds women responsible for most of the physical activities. This belief is widespread among women themselves. In this study, working women appear to have more egalitarian opinions than nonworking women. Our results have similarities with the earlier research (Başaran, 1984; Adana and etc., 2011). The current study demonstrates that there are significant number of women who think that women should be responsible for daily house cleaning, food preparation, laundry and ironing among the physical activities in all of the three working status. These respondents also believe that paid laborers should be responsible for occasional cleaning and maintenance/repair for families with women who work outside the home and/or retired. In families with housewives reported that women’s responsibility to do occasional cleaning and men’s responsibility to do maintenance and repair. A higher number of respondents think that preparing and cleaning the dining table, washing up and child care activities should be conducted by all in the families with women employed outside the home. Likewise many think that these chores should be the women’s tasks in retired families and those with women who were housewives. A high rate of respondents thinks that child care should be women’s responsibility when the women are housewives; it should be a cooperative effort in homes with women retired. It was found that the higher rate of people who think that domestic animal care and patient care should be conducted by both sexes together in all of the three working status. This gives the impression that families are more inclined towards an egalitarian distribution of roles as a result of women’s 57 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 Table 2: Women’s Opinions Regarding Who Should Have the Responsibility for Household Activities by Working Status 58 Prof. Dr. Sibel Erkal / Prof. Dr. Zeynep Çopur THE VIEWS AND BEHAVIOURS OF WOMEN ON THE DISTRIBUTION OF RESPONSIBILITY IN HOUSEHOLD ACTIVITIES 59 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 participation in the workforce. Cunnigham (2007) found that women’s employment status at a given point in time increases men’s relative participation in routine housework, and the influence of women’s employment status operates in part by increasing women’s support for egalitarian roles between spouses. We also confirmed that higher rate of people noted women and men should be responsible for shopping (61.3 %), budgeting (64.7 %), and saving (65.5 %) together. These respondents also believe that men should be responsible for paying installments/bills (43.2%). A high rate of respondents point out that budgeting, saving and shopping should be conducted together in all of the three working status. These respondents also believe that paying installments and bills should be shared among families with women who work outside the home or with retired women. Husbands and wives increased their financial cooperation as a result of wives’participation in the workforce. It was found that all social activities (serving the houseguests 45.8%, buying presents 50.0 %, buying cinema and theatre tickets 38.8 %, buying books 36.0 %, arranging 60 Prof. Dr. Sibel Erkal / Prof. Dr. Zeynep Çopur THE VIEWS AND BEHAVIOURS OF WOMEN ON THE DISTRIBUTION OF RESPONSIBILITY IN HOUSEHOLD ACTIVITIES domestic leisure activities 49.2 %, taking children to school 17.7 %, helping children to study 21.7 %, meeting teachers 22.0 %) are thought to be conducted by both sexes. Many respondents reported that all social activities, except for serving houseguests, should be conducted by men and women together. Many respondents reported that hospitality should be a joint responsibility in households with women work outside. These respondents also think that women should serving houseguests who visit families with retired women or families with housewives. 4. CONCLUSION This study shows that most of the responsibility for physical, economic and social activities belongs to parents and especially to mothers. Most men still do much less domestic chores than women do. Women still perform most routine cooking and cleaning tasks, although fewer man confine their efforts to the occasional outside chore, husbands rarely take full responsibility for a wide range of domestic chores. Our results also show that even though women take more responsibility for household activities, their opinions were more inclined towards women and men having a balanced division of domestic chores related to some social and economic activities. In conclusion, gender differences were found to be persistent in distribution of husband and wife responsibilities for domestic chores. Women remained primarily responsible for household activities. However, the ideal is participation of all family members in household activities in accordance with their ages and skills. Egalitarian distribution of household responsibilities can be ensured by raising awareness of this goal through formal and non–formal education. Families can be informed with the support of visual and written media, research companies, universities, nongovernmental organizations etc. Also similar researches should conduct in order to lead the family in an accurate way. Limitations of the current study must be considered when interpreting results. The respondents were not a representative sample of the society, so the observations cannot be generalized to the population in general. Participants were relatively married women, who were middle and upper-middle class. Further research is warranted using broader and more representative samples, especially including a wider range of socioeconomic backgrounds and aspirations. A second limitation is the absence of specific information on particular kinds of satisfaction with division. The survey does not identify measure of the satisfaction of performance in domestic chores and measure of conflict for both genders. Further research of distribution of responsibility in household activities is needed to determine these measures. 61 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 REFERENCES Adana, Filiz, Hülya Arslanbaş, Filiz Ergin, Necla Biçer, Nilüfer Kıranşal and Sultan Şahin (2011). Views of Male University Students about Social Gender Roles: An Example from East of Turkey. J. Fam. Viol, 26, 519-526. Atalay, Beşir, Mehmet Y Kontas, Sema Beyazıt and Kemal Madenoglu (1993). Türk Aile Yapısı Araştırmaları. DPT: 2313, Nisan, Ankara. Başaran, Fatma (1984). Ailede Cinsiyet Rollerine İlişkin Tutum Değişmeleri. Sosyal Bilimler Derneği Yayınları, 145-160. Benin Mary Holland and Debra A Edwards (1990). Adolescents’chores: The difference between dual-and single earner families. Journal of Marriage and Family, 52, 361-373. Blair, Sampson and Daniel Lichter (1991). Measuring the division of household labor: Gender segregation of housework among couples. Journal of Family Issues, 12, 91-113. Brines, John (1994). Economic dependency, gender and the division of labor at home. American Journal of Sociology, 100, 652-688. Coltrane, Scott (2000). Research on household labor: Modeling and measuring the social embeddedness of routine family work. Journal of Marriage and Family, 62, 1208-1233. Coverman, Shelley (1985). Explaining husbands’participation in domestic labor. The Sociological Quarterly, 26 (1), 81-97. Cunnigham, Mick (2007). Influences of women’s employment on the gendered division of household labor over the life course. Journal of Family Issues, 28(3), 422-444. Davis, Shannon N, Theodore, N. Greenstein, Jennifer P. Gerteisen (2004). Cross-national variations in the division of household labor. Journal of Marriage and Family, 66, 1260- 1271. Denmark, Florence, Jeffrey Shaw and Samuel Ciali (1985). The relationship among sex roles, living arrangements, and the division of household responsibilities. Sex Roles, 12(5/6) 617-25. Dokmen, Zehra (1997). Calısma, cinsiyet ve cinsiyet rolleri ile ev isleri ve depresyon iliskisi. Türk Psikoloji Dergisi, 12(39), 39-53. 62 Prof. Dr. Sibel Erkal / Prof. Dr. Zeynep Çopur THE VIEWS AND BEHAVIOURS OF WOMEN ON THE DISTRIBUTION OF RESPONSIBILITY IN HOUSEHOLD ACTIVITIES Ferber, Marianne (1982). Labor market participation of young married women: causes and effects. Journal of Marriage and Family, .44, 457-468. Goldscheider, Frances and Linda Waite (1991). New families, no families. Berkeley: University of California Press. (In: Manke, B, Seery B L, Crouter A C and Michael, S. M. (1994). The three corners of domestic labor: Mothers’, fathers’, and children’s weekday and weekend housework. Journal of Marriage and the Family, 56, 657-668. Himsel, Amy and Wendy Goldberg (2003). Social comparison and satisfaction with the division of housework: implications for men’s and women’s role strain. Journal of Family Issues, 24(7), 843-866. Imamoglu, Olcay E. (1991). Aile icinde kadın-erkek rolleri. Turk Aile Ansiklopedisi, T.C. Basbakanlık Aile Arastırma Kurumu, pp.832-35. Kamo, Yoshinori (1994). Division of household work in the United States and Japan. Journal of Family Issues, 15, 348-378. Kluwer, Esther, Jose Heesink, and Evert Van de Vliert (2002). The division of labor across the transition to parenthood. Journal of Marriage and Family, 64, 930-943. Kroska, Amy (2004). Divisions of domestic work. Journal of Family Issues, 25(7), 900-932. Lee, Yun Su and Waite Linda (2005). Husbands’and wives’time spent on housework: a comparison of measures. Journal of Marriage and Family, 67, 328-336. Lennon, Maryclare, Sarah, Rosenfield (1994). Relative fairness and the division of housework: the importance of options. American J Sociology, 100, 506-531. Lobel, Thalma, Michelle Slone, Yael Ashuach and Iris Revach (2001). Division of household labor and social judgments in Israel: the influence of gender and education. Journal of Marriage and the Family, 63(3), 829-839. Manke, Beth, Brenda L Seery, Ann C Crouter and Susan M Mchale (1994). The three corners of domestic labor: Mothers’, fathers’, and children’s weekday and weekend housework. Journal of Marriage and the Family, 56, 657-668. Miller, Joanne, Howard Garrison (1982). Sex roles: The division of labor at home and in the workplace. Annual Review of Sociology. pp.237-262. Mederer, Helen J (1993). Division of labor in two-earner homes: task accomplishment versus household management as critical variables in perceptions about family work. Journal 63 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 of Marriage and Family. 5, 133-145. Murstein, Bernard (1970). Stimulus-value-role: A theory of marital choice. Journal of Marriage and Family, 3, 465-81. Ross, Catherine (1987). The division of labor at home. Social Forces, 65(3), 816-833. Safak, Sükran (1985). Ailede sorumluluk dagilimi ve bunu etkileyen faktörler. Hacettepe Universitesi Ev Idaresi ve Aile Ekonomisi Programı Doktora Tezi, Ankara. Schooler, Carmi, Joanne Miller, Karen Miller and Canol Richtand (1984). Work for the household: its nature and consequences for husband and wives. American Journal of Sociology, 90(1), 97-124. Shelton, Beth Anne and Daphne John (1996). The division of household labor. Annual Review of Sociology, 22, 299-322. (Accessible from: Erickson, R. J. (2005). Why emotion work matters: Sex, gender, and the division of household labor. Journal of Marriage and Family, 67, 337-351. T.C. Basbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlügü (Republic of Turkey Prime Ministry Directorate General on the Status and the Problems of Women) (1998). Cumhuriyet’in 75. Yılında Türkiye’de Kadının Durumu. Takav Matbaacılık Yayıncılık A.S. Ankara. Uslu, İbrahim (2011). Türkiye’de Aile Yapısı Araştırması. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Yayınları, Afşaroğlu Matbaası, ISBN: 978-605-4628-37-7, Ankara. Vander-Lıppe Tanja, Kea Tijdens and Esther de Ruijter (2004). Outsourcing of domestic tasks and time- saving effects. Journal of Family Issues, 25 (2), 216-240. Weingarten, Kathy (1978). The employment pattern of professional couples and their distribution of involvement in the family. Psychology of Women Quarterly, 3, 43-52. Wilkie Jane, Ribbett, Myra Marx, Ferree and Kathryn Strother, Ractclift (1998). Gender end fairness: marital satisfaction in two earner couples. Journal of Marriage and the Family, 60, 577-594. 64 Prof. Dr. Sibel Erkal / Prof. Dr. Zeynep Çopur THE VIEWS AND BEHAVIOURS OF WOMEN ON THE DISTRIBUTION OF RESPONSIBILITY IN HOUSEHOLD ACTIVITIES 65 EBEVEYN EĞİTİM PROGRAMININ ANNELERİN EBEVEYNLİK ÖZ-YETERLİKLERİNE ETKİSİ* Uzm. Psk. Dan. Tuba BAĞATARHAN** / Doç. Dr. Serap NAZLI*** Öz Problem Durumu: Çocuk yetiştirme sürecinde yaşanan sorunlar anne babaların ebeveynlik öz-yeterliklerini azaltmaktadır. Bu süreçte ebeveynlerin desteklenmesi gerekmektedir. Araştırmanın Amacı: “Ebeveyn Eğitim Programı”nın annelerin ebeveynlik öz-yeterlikleri üzerindeki etkilerini incelemektir. Yöntem: Araştırma, tek gruplu ön-test, son-test ve izleme modeline dayalı deneysel bir çalışmadır. Deney grubuna 7 oturumluk “Ebeveyn Eğitim Programı” uygulanmıştır. Veri toplama aracı olarak “Anababalık Yetkinliği Ölçeği” (AYÖ) kullanılmıştır. Verilerin analizinde “Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi” kullanılmıştır. Bulgular ve Sonuçlar: Araştırma sonuçları, “Ebeveyn Eğitim Programı”nın annelerin ebeveynlik öz-yeterliklerini arttırmada ve bu etkiyi sürdürmede etkili olduğunu göstermektedir. Öneriler: Bulgular, Ebeveyn Eğitim Programı’nın, ilkokul öğrencilerinin annelerinin ebeveynlik öz-yeterliklerini artırmak amacıyla kullanılabileceğini göstermektedir. Anahtar Kelimeler: Ebeveyn Eğitim Programı, Ebeveynlik Öz-Yeterliği, Anneler, Öz Yeterlik, Ebeveynler * ** *** Bu çalışma Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Eğitimde Psikolojik Hizmetler Anabilim Dalında Doç. Dr. Serap NAZLI’nın Danışmanlığında Yürütülen Yüksek Lisans tezinin bir özetidir. Aydın Ilıcabaşı Ortaokulu Psikolojik Danışmanı Ankara Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Fakültesi 67 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 THE EFFECT OF PARENT EDUCATION PROGRAM ON MOTHERS’ PARENTAL SELF-EFFICACY Abstract Problem Statement: The problems that is faced during bringing up children decreases parents’self-efficacy. In this process parents should be supported. Purpose of the Study: The research analyzes the effect of “Parent Education Program” on mothers’parental selfefficacy. Procedure: The research is an experimental study based on a single group pretest-posttest and follow up model. Parent Education Program, consisted 7 sessions, has been applied to experimental group. To gather data, Parental Self-Efficacy Scale was used. For analysis of data, “Wilcoxon Signed Rank Test” was used. Results and Conclusions: The results of the research shows that “Parent Education Program” increases mothers’parental self-efficacy significantly. And this increase is permanent. Recommendations: The findings show that “Parent Education Program” can be used for increasing primary school childrens mothers’parental self-efficacy. Key Words: Parent Education Program, Parental Self-Efficacy, Mothers, Self-Efficacy, Parents 1. GİRİŞ Aile, çocuğa en yakın olan ve çocuğun en uzun süre etkileşimde bulunduğu çevresidir. Bu yakınlık ve etkileşim ailenin çocuk üzerinde en önemli etkiye sahip kişiler olmasını sağlar. Anne babalar, çocuğun fiziksel, bilişsel, davranışsal, psikososyal, kişilik ve ahlak gelişimi üzerinde önemli bir role sahiptirler. Aile içindeki etkileşim örüntülerinin sağlıklı olması, çocuğun bir bütün olarak gelişmesini sağlar. Aile, çocuğun ilk sosyal deneyimlerini edindiği yerdir. Çocuğun dünyaya gelişiyle içerisine girdiği ilk sosyal çevre olan ailesi onun temel ihtiyaçlarını karşılamakla birlikte kişiliğinin oluşmasında önemli bir etkiye sahiptir. Çocuğa yöneltilen davranış ve ona karşı takınılan tavır bu ilk yaşantıların örülmesinde büyük önem taşır. Aile üyeleriyle olan ilişkileri, çocuğun diğer bireylere, nesnelere ve tüm yaşama karşı aldığı tavırların, benimsediği tutum ve davranışların temelini oluşturur. Aile, aynı zamanda çocuğa, aile ve toplumun bir üyesi olduğu bilincini aşılar ve uyum biçimlerinin temelini atar (Yavuzer, 1996; Yavuzer, 2005; Yörükoğlu, 2000). Büyüme aşamalarında başarılı olan çocuklar, iyi aile ilişkileri içerisinde yetişmiş bireylerdir. Aile içinde gerçekleşen başarılı ilişkiler, mutlu, arkadaşça, bunalımdan uzak ve yapıcı bireylerin oluşumunu sağlar. Çocuğun sevgi ve güven ortamında sağlıklı yetişmesini sağlamak, çocuğa yol göstermek, davranışlarına yön vermek ve 68 Uzm. Psk. Dan. Tuba BAĞATARHAN / Doç. Dr. Serap NAZLI EBEVEYN EĞİTİM PROGRAMININ ANNELERİN EBEVEYNLİK ÖZ-YETERLİKLERİNE ETKİSİ kurallara uyumunu sağlamak ailenin görevleri arasındadır (Özgüven, 2001; Yavuzer, 1996). Ebeveynler çocuklarını, kendi ebeveynlerinin onları yetiştirirken gösterdikleri davranışları model alarak ya da kitap, dergi, internet gibi kaynaklardan ebeveynliğin doğasına ilişkin elde ettikleri bilgilere dayalı olarak yetiştirirler. Ebeveynlik davranışlarının bir diğer önemli belirleyicisi anne babaların ebeveynlik sırasındaki tutumları, inançları, düşünceleri ve duygularıdır (Grusec, 2007). Anne babaların, ebeveynliği ne kadar yeterli düzeyde yaptıklarına ilişkin inanç, düşünce ve duyguları literatürde ebeveynlik öz-yeterliği kavramıyla ifade edilmektedir. Ebeveynlik öz-yeterliği, ebeveynlerin kişisel inançlarını, kendi yetenekleriyle farklı koşullar altında neler yapabileceklerini, zor koşullar altında farklı görevler için düzenlenmiş birtakım eylemleri ve duruma özgü görevleri gerçekleştirebilmeyi temsil etmektedir (Bandura, 1997). Coleman (1998)’a göre ebeveynlik öz-yeterliği, ebeveynlikte talep edilen rol ile ilişkili çeşitli görevleri gerçekleştirme yeteneğine ilişkin ebeveyn algılarının derecesidir. Başka bir tanıma göre ebeveynlik öz-yeterliği, ebeveynlerin ebeveynlik rollerini yetkin ve etkili bir şekilde gerçekleştirme beklentilerinin derecesidir (Teti ve Gelfand, 1991). Yapılan araştırmalarda ebeveynlik öz-yeterliğinin çok sayıda faktörle ilişkili olduğu görülmektedir. Araştırma bulgularına göre, ebeveynlik öz-yeterliğinin annelik depresyonu (Bor ve Sanders, 2004; Coleman, 1998; Teti ve Gelfand, 1991), annenin stres düzeyi (Scheel ve Rieckmann, 1998), çocuğun mizacı ve sosyal destek (Coleman, 1998), ebeveynlik stratejileri (Ardelt ve Eccles, 2001), çocukların okumaya ilişkin algıları (Lynch, 2002), annenin ebeveynlik becerileri, çocuğun bilişsel gelişimi ve davranışları (Coleman ve Karraker, 2003), çocuğun okuma başarısı ve motivasyonu (Townsend ve Choi, 2004), çocukların dil ve konuşma becerilerinin geliştirilmesi (Desjardin, 2006), annelerin çocuk gelişimi ile ilgili bilgi düzeyleri (Hess, Teti ve Hussey, 2004), erken çocuklukta dil gelişimi (Diken ve Diken, 2008), çocuğun akademik başarısı ve sosyal yeterliği (Junttila, Vauras ve Laakkonen, 2007), çocuğun sosyal-duygusal uyum düzeyi (Kotil, 2010) gibi birçok faktörle ilişkili olduğu görülmüştür. Ebeveynlik öz-yeterliği, ebeveynlerin esenlik duygusu ve ebeveynlik doyumu için önemlidir. Ebeveynlik öz-yeterliği inançları, ebeveynlik uygulamaları için doğrudan belirleyici bir faktördür (Coleman, 1998; Salonen, Kaunonen, Åstedt-Kurki, Järvenpää ve Tarkka, 2008; Salonen ve diğerleri, 2009). Ebeveynlik öz-yeterliğinin yüksek olması motive edicidir ve ebeveynlerin çocuk yetiştirme konusundaki eylemlerine rehberlik etmektedir. Anne babaların ebeveynlik 69 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 öz-yeterliklerinin yüksek olması için etkili çocuk bakımı ile ilgili yeterli bilgi düzeyine sahip olmaları ve sahip oldukları bilgiler doğrultusunda ebeveynlik görevlerini başarılı bir şekilde gerçekleştireceklerine inanmaları gerekmektedir. Ayrıca, çocuklarının istenilen gelişimi Göstereceğine ve davranışlarının sosyal çevre içerisinde yer alan aile üyeleri ve arkadaşlar gibi sevdiği kişiler tarafından destekleneceğine inanmaları da gerekmektedir. Yüksek ebeveynlik öz-yeterliği, ebeveynlerin daha fazla çaba sarf etmelerini sağlamaktadır (Bandura, 1997; Coleman ve Karraker, 1997). Jones ve Prinz (2005), anne babaların öz-yeterliklerinin çocuğun uyumu üzerinde doğrudan etkili olduğunu belirtmektedir. Ebeveynlik öz-yeterliği düşük olan annebabaların çocuklarının daha fazla davranış problemleri yaşadıklarını gözlemlemişlerdir. Ebeveynlik öz-yeterliği düşük olan anneler ebeveynliği etkili bir şekilde yapabildiklerine inanmazlar. Bu ebeveynler, çocukları ile olan ilişkilerinde soğuk, duygusuz ve ilgisizdirler (Teti ve Gelfand, 1991). Bu araştırma çerçevesinde ilköğretim 1. sınıf öğrencilerinin annelerine yönelik olarak hazırlanan Ebeveyn Eğitim Programı’nın annelerin ebeveynlik öz-yeterlikleri üzerindeki etkisi incelenmiştir. İlkokul 1. sınıf öğrencilerinin ebeveynleri çocuğun okula uyum ve okuma-yazmaya geçiş sürecinde yaşadığı zorluklar nedeniyle yorucu bir dönem geçirmektedirler. Bu dönem, anne babaların çocuğun okula uyum sağlaması ve başarı duygusunu tatması için çocuklarına yardımcı olmalarını ve okul ile işbirliği içerisinde çalışmalarını gerektirmektedir. Thompson ve diğerleri (1997), ebeveynlik öz-yeterliği yüksek olan ebeveynlerin çocuğun başarısını desteklemek için ailenin iç kaynaklarını ve çocuğun başarılarını destekleyecek güvenli diğer dış kaynakları kullandıklarını belirtmektedirler (Akt. Porter, 2008). Coleman ve Karraker’e (1997) göre, anne babaların ebeveynlik öz-yeterliğinin yüksek olmasında etkili faktörlerden birisi de etkili çocuk bakımı ile ilgili yeterli düzeyde bilgiye sahip olmalarıdır. Yapılan araştırmalarda çocuk gelişimi, eğitimi ve bakımı ile ilgili konularda yeterli düzeyde bilgiye sahip olmanın ebeveynlik öz-yeterliğini ve çocuk yetiştirme tutumlarını olumlu yönde etkilediği yapılan çalışmalarda ortaya konulmuştur. Bu durum, ebeveynleri bilgilendirici eğitim çalışmalarının gerekliliğini göstermektedir. Ebeveyn eğitim programları, ebeveynlerin çocuk yetiştirmeye yönelik geçmiş bilgileri dikkate alınarak ailelerin gereksinimi olan noktalarda onlara yol göstermektedir. Bu programlar, ebeveynlere hem ebeveynlikle ilgili bilgileri hem de çocuk bakımı ve eğitimiyle ilgili bilgileri kazandırmaktadır (Tezel Şahin ve Ersoy, 1999; Tezel Şahin ve Özbey, 2007). Özellikle okul çağında çocuğu olan anne babalar üzerinde ebeveyn eğitim programlarının önemli etkileri vardır. Bilgin (1990), okul-aile işbirliği ve sorunları üzerine yaptığı araştırmada anne babaların okul-aile ilişkilerini geliştirmede 70 Uzm. Psk. Dan. Tuba BAĞATARHAN / Doç. Dr. Serap NAZLI EBEVEYN EĞİTİM PROGRAMININ ANNELERİN EBEVEYNLİK ÖZ-YETERLİKLERİNE ETKİSİ yetersizlikler gösterdiklerini, anne-baba eğitiminin okul-aile ilişkilerinin düzene girmesinde ve öğrencilerin okul başarılarının artırılmasında etkili olduğunu ortaya koymuştur. Ülkemizde anne baba eğitiminin ebeveynlik öz-yeterliklerine etkisi üzerine yapılan deneysel çalışmalar oldukça sınırlıdır. Literatür incelendiğinde yurtdışında anne babaların ebeveynlik öz-yeterliklerini geliştirmek amacıyla yapılan birçok deneysel çalışma olmasına karşılık ülkemizde bu konuda sınırlı sayıda deneysel çalışmaya rastlanmıştır. Yurtdışında bu konuda yapılan araştırmalar (Bloomfield ve Kendal, 2010; Gross, Fogg ve Tucker, 1995; Gross ve diğ., 2003; Hess ve diğ., 2004; Hindin, 2001; Landy ve Menna, 2006; Melnyk ve diğ., 2001; Pisterman ve diğ., 1992; Sofronoff ve Farbotko, 2002; Tucker, Gross, Fogg, Delaney ve Lapporte,1998) incelendiğinde ebeveyn eğitim programlarının anne babaların ebeveynlik öz-yeterliklerini arttırmada etkili olduğu görülmektedir. Ülkemizde de ebeveyn eğitim programları aracılığıyla, anne babaların ebeveynlik öz-yeterlikleri üzerinde etkili sonuçlar elde edilebilir. Bu araştırma kapsamında annelerin ebeveynlik öz-yeterliklerini geliştirmek amacıyla Ebeveyn Eğitim Programı hazırlanmış ve etkililiği test edilmiştir. Bu bağlamda araştırmanın genel amacı, Ebeveyn Eğitim Programı’nın annelerin ebeveynlik özyeterlikleri üzerindeki etkisini incelemektir. Araştırmanın genel amacına dayalı olarak aşağıdaki denenceler test edilmiştir: • Ebeveyn Eğitim Programı’na katılan annelerin etkili anababalık yapabilme becerilerine ilişkin öz-yeterlikleri artar ve bu artış kalıcı olur. • Ebeveyn Eğitim Programı’na katılan annelerin eğitime aktif katılabilme becerilerine ilişkin öz-yeterlikleri artar ve bu artış kalıcı olur. • Ebeveyn Eğitim Programı’na katılan annelerin ebeveynlik öz-yeterlikleri artar ve bu artış kalıcı olur. 2. YÖNTEM 2.1. Araştırma Modeli Araştırmada, annelere uygulanan Ebeveyn Eğitim Programı ile annelerin ebeveynlik öz-yeterliklerini artırmak amacıyla ön-test, son-test ve izleme testi, tek gruplu deneysel bir desen kullanılmıştır. Araştırmanın bağımlı değişkeni: Annelerin ebeveynlik öz-yeterlikleri (Anababalık Yetkinliği Ölçeği’nden alınan puanlar) bu araştırmanın bağımlı değişkenini oluşturmaktadır. 71 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 Araştırmanın bağımsız değişkeni: Araştırmanın bağımsız değişkeni, deney grubuna uygulanan Ebeveyn Eğitim Programı’dır. 2.2. Çalışma Grubu Bu araştırmanın çalışma grubunu 2010–2011 eğitim öğretim yılı Düzce TOKİ Mehmet Akif Ersoy İlköğretim Okulunda 1. sınıfta öğrenim görmekte olan 16 öğrencinin annesi oluşturmaktadır. Araştırmaya katılan anneler gönüllülük esasına dayalı olarak programa katılmışlardır. Okula yeni başlamaları nedeniyle uyum sorunları yaşayan 1. sınıf öğrencilerinin annelerinin desteğe daha fazla ihtiyaç duyacakları düşüncesinden hareket edilerek 1. sınıfta çocuğu olan annlerin ebeveynlik öz-yeterliklerinin geliştirilmesinin daha yararlı olacağı düşünülmüştür. Katılımcılar, 25-40 yaş grubu aralığındadır. Eğitim durumlarına bakıldığında, annelerin 6’sı ilkokul, 5’i ortaokul, 5’i lise mezunudur. Programa katılan annelerin tamamı çalışmamaktadır. Katılımcıların 3’ü geniş aile, 13’ü ise çekirdek aile yapısına sahiptir. 2.3. Ebeveyn Eğitim Programı Ebeveyn Eğitim Programı’nın annelerin ebeveynlik öz-yeterlikleri üzerindeki etkililiğini araştırmayı amaçlayan bu çalışmada, araştırmacı tarafından 7 oturumluk bir Ebeveyn Eğitim Programı tasarlanmıştır. Programın tasarım süreci Nazlı (2011)’nın önerdiği gibi 2 adımda gerçekleştirilmiştir. Bu adımlar aşağıda verilmiştir: 2.3.1. Programın Alt Yapısının Hazırlanması Ebeveyn Eğitim Programı’nın alt yapısı hazırlanırken üç faktör göz önünde bulundurulmuştur: Öncelikle programın felsefi ve kuramsal temelleri belirlenmiştir. Hazırlanan Ebeveyn Eğitim Programı’nda “hümanist” felsefi akım temel alınmıştır. Programın kuramsal temeli ise Davranışçı Aile Danışmanlığı Kuramına özellikle de Bandura’nın Sosyal Öğrenme Kuramına dayanmaktadır. Sosyal Öğrenme Kuramına göre birey, kendi davranışlarını gözleyip, kendi ölçütleriyle karşılaştırarak değerlendirebilir ve pekiştirerek ya da cezalandırarak davranışlarını düzenler (Senemoğlu, 2005). Araştırmada üzerinde durulan öz-yeterlik kavramı ilk olarak Albert Bandura’nın Sosyal Öğrenme Kuramında ele alınmıştır. Bandura’ya göre öz-yeterlik ve öz-düzenleme davranış üzerinde etkili olan iki temel kavramdır (Senemoğlu, 2005). Bandura’ya (1997) göre öz-yeterlik, kişinin belli koşullar altında ne yapabileceğine olan inancıdır ve bireylerin olası durumların yönetimi için gerekli etkinlikleri organize edip başarılı bir şekilde yürütme yeteneğine ilişkin kendi haklarındaki yargılarını temsil eder. 72 Uzm. Psk. Dan. Tuba BAĞATARHAN / Doç. Dr. Serap NAZLI EBEVEYN EĞİTİM PROGRAMININ ANNELERİN EBEVEYNLİK ÖZ-YETERLİKLERİNE ETKİSİ Sosyal Öğrenme Kuramında öz-yeterlik kavramı incelenirken ebeveynlerin ebeveynlik öz-yeterlikleri de ele alınmıştır. Ebeveynlik öz-yeterliği, ebeveynlerin kendilerinden talep edilen ebeveynlik rolü ile ilgili çeşitli görevleri gerçekleştirme yeteneklerine ilişkin ebeveyn algılarının derecesi olarak tanımlanmaktadır (Coleman, 1998). Sosyal Öğrenme Kuramına göre anne babaların kendilerini ebeveynlik konusunda yeterli hissedebilmeleri için sahip olmaları gereken özelliklerden birisi, ebeveynlerin çocuk bakımı ile ilgili yeterli bilgi düzeyine sahip olmalarıdır (Coleman ve Karraker, 1997). Yapılan araştırmalarda ebeveynlik öz-yeterliği annelerin çocuk gelişimi ile ilgili bilgi düzeyleri (Hess ve diğerleri, 2004) ve ebeveynlik becerileri (Coleman, 2003) ile de ilişkili bulunmuştur. Bu bulgulardan hareket edilerek hazırlanan ebeveyn eğitimi programı çerçevesinde annelerin ebeveynliğe ilişkin bilgi ve becerilerinin arttırılması sağlanmaya çalışılmıştır. Ebeveyn Eğitim Programı’nın oturumları yapılandırılırken literatürdeki mevcut ebeveyn eğitim programları (örneğin Elibol, 2007; Kaya, 1992; Öğretir, 2004; Sanan Şenbay, 2004) gözden geçirilmiştir. Programın felsefi ve kuramsal temelleri belirlenip literatürdeki ebeveynlik öz-yeterliği ile ilgili çalışmalar gözden geçirildikten sonra, deney grubunun eğitim düzeyi, sosyokültürel değerleri ve ihtiyaçları dikkate alınmıştır. Eğitim programına katılan anneler ilkokul, ortaokul ve lise mezunudurlar. Ebeveyn Eğitim Programı’nın içeriği gruptaki annelerin tamamının rahatlıkla anlayabileceği kadar yalın bir hale getirilmiş, konular örnek olaylarla somutlaştırılmıştır. Ayrıca, ilkokula yeni başlayan çocukların annelerinin özellikle çocuğun okul başarısını evde destekleme ve okul ile işbirliği içinde çalışma konularına yönelik bilgilendirme çalışmalarına ihtiyaçları olduğu düşünülerek Ebeveyn Eğitim Programı’nın içeriğine bu konular da dahil edilmiştir. 2.3.2. Programın Tasarım Süreci Program dört ana öğeye göre (kazanım, içerik, süreç ve değerlendirme) tasarlanmıştır. a. Programın birinci öğesi kazanımlardır. Kazanımlarla eğitim programına katılanlara hangi bilgi, beceri ve tutumların kazandırılacağı belirlenmiş olur (Nazlı, 2011). Ebeveyn Eğitim Programı’nın kazanımları Wellman ve Moore’un taksonomisi (Nazlı, 2011) dikkate alınarak hazırlanmıştır. Ebeveyn Eğitim Programı’nın kazanımları Wellman ve Moore’un taksonomisine göre algılama ve kavrama düzeyinde belirlenmiştir. Ebeveyn Eğitim Programı’nın kazanımları şu şekildedir: 73 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 1. Oturum: • Çocuk gelişiminde temel kavramları fark eder. • 7-11 yaş dönemi fiziksel ve sosyal gelişim özelliklerini kavrar. 2. Oturum: • 7-11 yaş dönemi duygusal-sosyal, zihinsel ve kişilik gelişim özelliklerini kavrar. 3. Oturum: • Cezanın çocuklar üzerindeki etkilerini fark eder. • Olumlu disiplin yöntemlerini bilir. 4. Oturum: • Çocuk yetiştirme tutumlarının çocuklar üzerindeki etkilerini fark eder. • Çocuk yetiştirmede benimsediği tutumları gözden geçirir. 5. Oturum: • Çocukları ile iletişimde dinleme ve ben iletilerinin önemini fark eder. 6. Oturum: • Okul başarısında ailenin rolünü fark eder. 7. Oturum: • Çocuklarının sınıf öğretmeni ve okul idaresi ile iletişim halinde olmanın önemini bilir. b. Programın ikinci öğesi içeriktir. Araştırmada annelerin ebeveynlik özyeterliklerini arttırmak amacıyla hazırlanan Ebeveyn Eğitim Programı’nda şu konulara yer verilmiştir: 1. Oturum: 7-11 Yaş Fiziksel ve Sosyal Gelişim Özellikleri 2. Oturum: 7-11 Yaş Duygusal Gelişim, Kişilik Gelişimi, Zihin Gelişimi ve Ahlak Gelişimi Özellikleri 3. Oturum: Olumlu Disiplin Yöntemleri 4. Oturum: Çocuk Yetiştirme Tutumları 5. Oturum: Aile İçi İletişim 74 Uzm. Psk. Dan. Tuba BAĞATARHAN / Doç. Dr. Serap NAZLI EBEVEYN EĞİTİM PROGRAMININ ANNELERİN EBEVEYNLİK ÖZ-YETERLİKLERİNE ETKİSİ 6. Oturum: Okul Başarısında Ailenin Rolü 7. Oturum: Okul Aile İşbirliği c. Programın üçüncü öğesi süreçtir. Deney grubunu oluşturan anneler ile haftada bir kez her biri 90 dakika süren 7 oturum yapılmıştır. Oturumların başında oturumun konusuna üyelerin dikkati çekilmeye çalışılmıştır. Daha sonra, oturumun içeriğine uygun bir bilgilendirme çalışması yapılmıştır. Oturumlar kısa grup tartışmaları ve etkinliklerle desteklenmiştir. Oturumların sonunda ise üyelere oturumun içeriğine ilişkin yazılı bir doküman verilmiştir. Ayrıca, oturum sonlarında öğrenilen bilgilerin hayatta uygulanmalarını sağlayacak nitelikte ev ödevleri verilmiştir. İkinci oturumdan itibaren oturumların başında öncelikle bir önceki oturumda ele alınan konuların kısa bir özeti yapılmış ve 5-10 dakika kadar önceki oturumda verilen ev ödevleri üzerinde durulmuştur. Sonrasında, o haftaki oturumun konusuna geçilmiştir. d. Programın dördüncü öğesi değerlendirmedir. Annelerin ebeveynlik özyeterliklerini ölçmek için Anababalık Yetkinliği Ölçeği (AYÖ) kullanılmıştır. Anababalık Yetkinliği Ölçeği deneysel işlemden önce ön-test olarak, deneysel işlemin son oturumunda son-test olarak, deneysel işlemin tamamlanmasından 2 ay sonra ise programın etkilerinin kalıcılığını ölçmek amacıyla izleme testi olarak uygulanmıştır. 2.4. Veri Toplama Araçları Araştırmada tek bağımlı değişkene ilişkin bilgi toplanmıştır. Araştırmanın bağımlı değişkeni olan ebeveynlik öz-yeterliğini ölçmek amacıyla Kaner (2007) tarafından geliştirilen Anababalık Yetkinliği Ölçeği (AYÖ) kullanılmıştır. Ayrıca grup üyelerine ilişkin bazı bilgileri edinmek için de araştırmacı tarafından geliştirilen “Aile Bilgi Formu” kullanılmıştır. 2.4.1. Anababalık Yetkinliği Ölçeği (AYÖ) Anne-babaların, anababalık davranışlarıyla ilgili yetkinlik inançlarını belirlemek amacıyla Kaner (2007) tarafından geliştirilen AYÖ, 52 maddeden oluşan 5’li likert tipi bir ölçektir. AYÖ’nün iki alt ölçeği bulunmaktadır (Kaner, 2007): a. Etkili Anababalık Yapabilme (EABY): Bu alt ölçekte, etkili anababalık davranışları ölçülmektedir. Çocuğun sağlıklı beslenmesini sağlama, sorunlarıyla ilgilenme, ihtiyaçlarına cevap verme, çocuğa söz hakkı tanıma, onun için öncelikli bir başvuru kaynağı olabilme ve ebeveynin kendini geliştirme çabasının olup olmaması gibi konularda anne babaların ne durumda olduğunu belirlemek amacıyla yazılmış 39 madde bulunmaktadır. 75 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 b. Eğitime Aktif Katılabilme (EAK): Bu alt ölçekte, anne-babaların çocuklarının eğitimlerine katılım dereceleri ölçülmektedir. Anne babaların okul ile işbirliği içerisinde çalışması, okuldaki öğrenmeleri takip etmesi, çocuğa çalışma ortamının evde düzenlenmesi ve akademik başarısının evde desteklenmesi gibi konularla anne babaların ne kadar ilgilendiklerini belirlemek amacıyla yazılmış 13 madde bulunmaktadır. AYÖ’deki maddeler, 5’li likert tipi ölçek ile puanlanmaktadır: Kesinlikle yaparım (5 puan), genellikle yaparım (4 puan), yaparım (3 puan), nadiren yaparım (2 puan), kesinlikle yapamam (1 puan). AYÖ’den yüksek puan almak, anababalık özelliklerine ilişkin yüksek yetkinliği ifade etmektedir. AYÖ’nün alt ölçeklerinin yanı sıra ölçekten toplam puan da alınmaktadır (Kaner, 2007). AYÖ’nün benzer ölçekler geçerliliğini saptamak amacıyla Dağ (2002) tarafından geliştirilen Kontrol Odağı Ölçeği’nin Kişisel Kontrol Alt ölçeği ile AYÖ 90 anne ve babaya uygulanmıştır. Kişisel Kontrol Alt ölçeği toplam puanı ile AYÖ toplam puanı arasında pozitif ve anlamlı bir korelasyon katsayısı elde edilmiştir (r=0.49, p<0.01). Buna göre yüksek anababalık yetkinliği olan anne-babalar içsel kontrol odağına sahiptirler. Ancak, Kontrol Odağı Ölçeği’nin, üniversite öğrencileri üzerinde geliştirildiğini dikkate alıp bu sonucu dikkatle değerlendirmek ve Kontrol Odağı Ölçeği’nin anne-babalardan toplanan veriler ile geçerlik ve güvenirliğini incelemek gerekmektedir. AYÖ’nün ayırt edici geçerliğine Beck Depresyon Ölçeği ile bakılmış, iki ölçeğin toplam puanları arasında negatif ancak anlamlı olmayan bir ilişki bulunmuştur (r= 0.03, p>0.05). AYÖ’nün ayırt edici ve benzer ölçek geçerlikleri ileri araştırmalarda incelenmesi gerekmektedir (Kaner, 2007). AYÖ’nün güvenirliliğini belirlemek amacıyla Cronbach Alpha iç tutarlılık analizi yapılmıştır. AYÖ’nün alpha katsayısını belirlemek amacıyla hem tüm ölçeğin, hem de alt ölçeklerin Cronbach-Alpha iç tutarlılık katsayıları belirlenmiştir. Yapılan analiz sonucunda, iç tutarlılık katsayılarının birinci faktör (Etkili Anababalık Yapabilme) için 0.92 ve ikinci faktör (Eğitime Aktif Katılabilme) için 0.86 olduğu görülmüştür. Ölçekte yer alan tüm maddeler için yapılan analizde ise iç tutarlılık katsayısı 0.93 olarak bulunmuştur (Kaner, 2007). 2.4.2. Aile Bilgi Formu Araştırmada veri toplama aracı olarak ailelerin demografik özelliklerini belirlemek amacıyla araştırmacı tarafından geliştirilen “Aile Bilgi Formu” kullanılmıştır. Aile bilgi formu tek bölümden oluşmaktadır. Form kapsamında ebeveynlerden anne ve babanın yaşı, öğrenim durumu, çalışma durumu, ailenin gelir durumu gibi konulara ilişkin bilgi elde edilmektedir. 76 EBEVEYN EĞİTİM PROGRAMININ ANNELERİN EBEVEYNLİK ÖZ-YETERLİKLERİNE ETKİSİ Uzm. Psk. Dan. Tuba BAĞATARHAN / Doç. Dr. Serap NAZLI 2.5. Verilerin Analizi Bu araştırmada Ebeveyn Eğitim Programı tek bir gruba uygulanmıştır. Ön-test, sontest ve izleme testinin uygulandığı bu araştırmada öncelikle kullanılacak istatistik tekniğini belirlemek amacıyla AYÖ’den alınan puanların dağılımının normalliği test edilmiştir. Dağılımın normal olmaması ve katılımcı sayısının az olması (n<30) nedeniyle verilerin analizinde parametrik olmayan bir teknik kullanılmıştır. Araştırmada, deney grubunun ön-test, son-test ve izleme testi ölçümlerinin istatistiksel anlamlılığını test etmek amacıyla Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi kullanılmıştır. Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi, ilişkili iki ölçüm setine ait puanlar arasındaki farkın anlamlılığını test etmek amacıyla kullanılır. Bu test, ilişkili iki ölçüm setine ait fark puanlarının yönünün yanı sıra miktarını da dikkate alır (Büyüköztürk, 2009). Veri toplama araçlarıyla toplanan veriler SPSS 13.0 paket programında istatistiki işlemlere tabi tutulmuştur. Anlamlılık düzeyi 0.05 olarak kabul edilmiştir. 3. BULGULAR 3.1. Annelerin Ebeveynlik Denencelerin Test Edilmesi Öz-Yeterliklerine ilişkin Araştırmada annelerin ebeveynlik öz-yeterliklerine ilişkin denencelerin test edilmesinde kullanılacak verilerin toplanması amacıyla Anababalık Yetkinliği Ölçeği, deneysel işlemden önce ön-test olarak, deneysel işlemden sonra son-test olarak ve deneysel işlemin tamamlanmasından 2 ay sonra izleme testi olarak üç kez uygulanmıştır. Deney grubundaki annelerin Anababalık Yetkinliği Ölçeği’nden almış oldukları ön-test, son-test ve izleme testi puanlarına ilişkin Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi sonuçları denencelerin sırası dikkate alınarak verilmiştir. 1. denence “Ebeveyn Eğitim Programı’na katılan annelerin etkili anababalık yapabilme becerilerine ilişkin öz-yeterlikleri artar ve bu artış kalıcı olur.” şeklindedir. Annelerin Ebeveyn Eğitim Programı öncesinde ve sonrasında elde ettikleri etkili anababalık yapabilme becerilerine ilişkin öz-yeterlikleri ile ilgili ön-test ve sonn 6æUD 2UWDODPDVæ 1HJDWLIå6æUD 3R]LWLIå6æUD (ëLW Son Test - Ön Test 6æUDå7RSODPæ z S S Tablo 1: Deney Grubunun Etkili Anababalık Yapabilme Alt Ölçeği Ön-test ve Sontest Puanlarına İlişkin Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi Sonuçları å å å åå å å 77 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 test puanlarına ilişkin Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi sonuçları Tablo 1’de, son-test ve izleme testi puanlarına ilişkin Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi sonuçları ise Tablo 2’de verilmiştir. Tablo 1, deney grubundaki annelerin Anababalık Yetkinliği Ölçeği Etkili Anababalık Yapabilme Alt Ölçeğinden aldıkları deney öncesi ve sonrası puanları arasında anlamlı bir fark olduğunu göstermektedir, z=3,46, p<.01. Fark puanlarının sıra ortalamaları ve toplamları dikkate alındığında, gözlenen bu farkın pozitif sıralar, yani son-test puanları lehine olduğu görülmektedir. Bu sonuca göre, eğitim programına katılan annelerin etkili anababalık yapabilme becerilerine ilişkin öz-yeterliklerinin programdan sonra anlamlı düzeyde artış gösterdiği görülmektedir. Tablo 2, deney grubundaki annelerin Anababalık Yetkinliği Ölçeği Etkili Anababalık å Yapabilme Alt Ölçeğinden aldıkları deney sonrası ve izleme testi puanları arasında å anlamlı bir fark olmadığı görülmektedir, z=1,34, p>.05. Bu bulgu, izleme testi å sonuçlarına göre uygulanan Ebeveyn Eğitim Programı’nın etkilerinin devam etmekte olduğunu göstermektedir. Elde edilen bulgular, araştırmanın “Ebeveyn Eğitim Programı’na katılan annelerin etkili anababalık yapabilme becerilerine ilişkin özyeterlikleri artar ve bu artış kalıcı olur.” şeklinde ifade edilen denencesini desteklemektedir. é]OHPHå7HVWLåågQå7HVW n 6æUD 2UWDODPDVæ 6æUDå7RSODPæ z S 1HJDWLIå6æUD 3R]LWLIå6æUD (ëLW Tablo 2 : Deney Grubunun Etkili Anababalık Yapabilme Alt Ölçeği Son-test ve İzleme Testi Puanlarına İlişkin Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi Sonuçları 2. denence “Ebeveyn Eğitim Programı’na katılan annelerin eğitime aktif å S katılabilme becerilerine ilişkin öz-yeterlikleri artar ve bu artış kalıcı olur.” å şeklindedir. Annelerin Ebeveyn Eğitim Programı öncesinde ve sonrasındaki eğitime å aktif katılabilme becerilerine ilişkin öz-yeterlikleri ile ilgili ön-test ve son-test puanlarına ilişkin Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi sonuçları Tablo 3’te, son-test ve izleme testi puanlarına ilişkin Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi sonuçları ise Tablo 4’te verilmiştir. Tablo 3, deney grubundaki annelerin Anababalık Yetkinliği Ölçeği Eğitime Aktif Katılabilme Alt Ölçeğinden aldıkları deney öncesi ve sonrası puanları arasında anlamlı å å 78 å åå å å å å å å EBEVEYN EĞİTİM PROGRAMININ ANNELERİN EBEVEYNLİK ÖZ-YETERLİKLERİNE ETKİSİ Uzm. Psk. Dan. Tuba BAĞATARHAN / Doç. Dr. Serap NAZLI n 6æUD 2UWDODPDVæ 6æUDå7RSODPæ z S 1HJDWLIå6æUD å 3R]LWLIå6æUD å (ëLW å S Son Test - Ön Test Tablo 3 : Deney Grubunun Eğitime Aktif Katılabilme Alt Ölçeği Ön-test ve Son-test Puanlarına İlişkin Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi Sonuçları å åå å å n å 1HJDWLIå6æUD 6æUD 2UWDODPDVæ 3R]LWLIå6æUD (ëLW å é]OHPHå7HVWLåågQå7HVW 6æUDå7RSODPæ z Så åY Tablo 4: Deney Grubunun Eğitime Aktif Katılabilme Alt Ölçeği Son-test ve İzleme Testi Puanlarına İlişkin Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi Sonuçları bir fark olduğunu göstermektedir, z=2,43, p<.05. Fark puanlarının sıra ortalamaları å ve toplamları dikkate alındığında, gözlenen bu farkın pozitif sıralar, yani son-test puanları lehine olduğu görülmektedir. Bu sonuca göre, eğitim programına katılan å Så annelerin eğitime aktif katılabilme becerilerine ilişkin öz-yeterliklerinin programdan å å sonra anlamlı düzeyde artış gösterdiği görülmektedir. å Tablo 4, deney grubundaki annelerin Anababalık Yetkinliği Ölçeği Eğitime Aktif Katılabilme Alt Ölçeğinden aldıkları deney sonrası ve izleme testi puanları arasında anlamlı bir fark olmadığı görülmektedir, z=1,11, p>.05. Bu bulgu, izleme testi sonuçlarına göre uygulanan Ebeveyn Eğitim Programı’nın etkilerinin devam etmekte olduğunu göstermektedir. Elde edilen bulgular, å araştırmanın “Ebeveyn Eğitim å åå å Programı’na katılan annelerin eğitime aktif katılabilme becerilerine ilişkin özå å å åå å yeterlikleri artar ve bu artış kalıcı olur.” şeklinde ifade edilen denencesini å å desteklemektedir. å 3. denence “Ebeveyn Eğitim Programı’na katılan annelerin ebeveynlik özyeterlikleri artar ve bu artış kalıcı olur.” şeklindedir. Annelerin ebeveynlik özyeterlikleri ölçeğin toplam puanı dikkate alınarak değerlendirilmiştir. Annelerin Ebeveyn Eğitim Programı öncesinde ve sonrasında elde ettikleri ebeveynlik özyeterlikleri ile ilgili ön-test ve son-test puanlarına ilişkin Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi 79 å å å SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 n 6æUD 2UWDODPDVæ 1HJDWLIå6æUD 3R]LWLIå6æUD (ëLW å Son Test - Ön Test 6æUDå7RSODPæ z S S å å Tablo 5 : Deney Grubunun Anababalık Yetkinliği Ölçeği Ön-test ve Son-test Toplam Puanlarına İlişkin Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi Sonuçları å åå å å å å é]OHPHå7HVWLåågQå7HVW n 6æUD 2UWDODPDVæ 6æUDå7RSODPæ z S 1HJDWLIå6æUD 3R]LWLIå6æUD (ëLW Tablo 6 : Deney Grubunun Anababalık Yetkinliği Ölçeği Son-test ve İzleme Testi Toplam Puanlarına İlişkin Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi Sonuçları sonuçları Tablo 5’te, son-test ve izleme testi puanlarına ilişkin Wilcoxon İşaretli Sıralar Testi sonuçları ise Tablo 6’da verilmiştir. Tablo 5, deney grubundaki annelerin Anababalık Yetkinliği Ölçeğinden aldıkları deney öncesi ve sonrası puanları arasında anlamlı bir fark olduğunu göstermektedir, z=3,18, p<.01. Fark puanlarının sıra ortalamaları ve toplamları dikkate alındığında, gözlenen bu farkın pozitif sıralar, yani son-test puanları lehine olduğu görülmektedir. Bu sonuca göre, eğitim programına katılan annelerin ebeveynlik öz-yeterliklerinin programdan sonra anlamlı düzeyde artış gösterdiği görülmektedir. Tablo 6 incelendiğinde deney grubundaki annelerin Anababalık Yetkinliği Ölçeğinden aldıkları deney sonrası ve izleme testi puanları arasında anlamlı bir fark olmadığı görülmektedir, z=1,19, p>.05. Bu bulgu, izleme testi sonuçlarına göre uygulanan Ebeveyn Eğitim Programı’nın etkilerinin devam etmekte olduğunu göstermektedir. Elde edilen bulgular, araştırmanın “Ebeveyn Eğitim Programı’na katılan annelerin ebeveynlik öz-yeterlikleri artar ve bu artış kalıcı olur.” şeklinde ifade edilen denencesini desteklemektedir. 80 Uzm. Psk. Dan. Tuba BAĞATARHAN / Doç. Dr. Serap NAZLI EBEVEYN EĞİTİM PROGRAMININ ANNELERİN EBEVEYNLİK ÖZ-YETERLİKLERİNE ETKİSİ 4. TARTIŞMA VE YORUM Araştırma bulguları, annelerin etkili anababalık yapabilme becerilerine ilişkin özyeterlikleri ile ilgili ön-test ve son-test puanları arasında pozitif yönde anlamlı bir fark olduğu yönündedir. Son-test ve izleme testi puanları arasında ise anlamlı bir fark bulunmamaktadır. Programa katılan annelerin etkili anababalık yapabilme becerilerine ilişkin öz-yeterliklerinde programdan sonra artış olmuştur. İzleme çalışmasında da bu artışın korunduğu görülmektedir. Ebeveyn Eğitim Programı’na katılan annelerin etkili anababalık yapabilme becerilerine ilişkin öz-yeterliklerinde meydana gelen artışın gruba uygulanan Ebeveyn Eğitim Programı’ndan kaynaklandığı söylenebilir. Araştırma bulguları, annelerin eğitime aktif katılabilme becerilerine ilişkin öz-yeterlikleri ile ilgili ön-test ve son-test puanları arasında pozitif yönde anlamlı bir fark olduğu yönündedir. Son-test ve izleme testi puanları arasında ise anlamlı bir fark bulunmamaktadır. Programa katılan annelerin eğitime aktif katılabilme becerilerine ilişkin özyeterliklerinde programdan sonra artış olmuştur. İzleme çalışmasında da bu artışın korunduğu görülmektedir. Ebeveyn Eğitim Programı’na katılan annelerin eğitime aktif katılabilme becerilerine ilişkin öz-yeterliklerinde meydana gelen artışın gruba uygulanan Ebeveyn Eğitim Programı’ndan kaynaklandığı söylenebilir. Ebeveynlik özyeterliğini ölçmek amacıyla kullanılan Anababalık Yetkinliği Ölçeği toplam puanına bakılarak annelerin ebeveynlik öz-yeterlikleri belirlenmiş, annelerin ebeveynlik özyeterlikleri ile ilgili ön-test ve son-test puanları arasında pozitif yönde anlamlı bir fark olduğu, son-test ve izleme testi puanları arasında ise anlamlı bir fark bulunmadığı görülmüştür. Son-testte meydana gelen artışın izleme çalışmasında korunduğu söylenebilir. Ebeveyn Eğitim Programı’na katılan annelerin ebeveynlik özyeterliklerinde meydana gelen artışın gruba uygulanan Ebeveyn Eğitim Programı’ndan kaynaklandığı söylenebilir. Bu sonuçlar çeşitli araştırma bulgularıyla paralellik göstermektedir. Pisterman ve diğerlerinin (1992) yaptıkları çalışmada grupla ebeveyn eğitiminin eğitimden hemen sonra ve üç ay sonra yapılan ölçümlere göre ebeveynlik öz-yeterliği üzerinde olumlu bir etkiye sahip olduğu, ebeveynlik öz-yeterliğini arttırdığı görülmüştür. Gross ve diğerlerinin (1995) çalışmaları, iki yaşında çocuğu olan ailelere olumlu ebeveyn-çocuk ilişkilerini geliştirmek için uygulanan 10 haftalık bir ebeveyn eğitim programının anneçocuk etkileşiminin kalitesinde iyileşme sağlamasının yanı sıra annelerin ebeveynlik öz-yeterliklerini önemli ölçüde arttırdığını göstermiştir. Tucker ve arkadaşlarının (1998) çalışmalarında da davranışçı ebeveyn eğitim programının annelerin ebeveynlik özyeterliklerini arttırmada etkili olduğu ortaya konulmuştur. Bu artış uygulanan eğitim programından bir yıl sonra yapılan izleme çalışmasında değişiklik göstermemiştir. Hindin (2001) tarafından yapılan çalışmada ise çocuklarının yiyecek tercihlerinde televizyon reklamlarının etkilerini konu edinen “Head Start” programına katılan 81 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 ebeveynlere medya okur-yazarlığı yoluyla verilen beslenme eğitiminin bu programı takip eden anneler üzerindeki birçok farklı etkisinin yanı sıra annelerin ebeveynlik öz-yeterlikleri üzerinde de önemli etkileri olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Melnyk ve arkadaşları (2001) tarafından yapılan çalışmada ebeveyn merkezli müdahale programının annelerin ebeveynlik öz-yeterliklerini arttırmada etkili olduğu bulunmuştur. Sofronoff ve Farbotko (2002) tarafından yapılan çalışmada da asperger sendromlu çocuğu olan ebeveynlere verilen ebeveynlik yönetimi eğitiminin annelerin ebeveynlik öz-yeterliklerini arttırmada etkili olduğu görülmüştür. Bu artış eğitimden dört hafta ve üç ay sonra yapılan ölçümlerde değişiklik göstermemiştir. Gross ve diğerlerinin (2003) yaptıkları çalışmada ise Chicago’da düşük gelirli ailelerin çocuklarını gönderdikleri gündüz bakım merkezlerinde 2-3 yaşlarındaki çocukların öğretmenleri ve ebeveynlerine uygulanan 12 haftalık ebeveyn eğitim programının ebeveynlerin ebeveynlik öz-yeterliklerini arttırmada etkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Landy ve Menna (2006) tarafından yapılan çalışma, 3-6 yaşları arasındaki saldırgan ve uyumsuz çocukların annelerine verilen grup eğitiminin eğitim programına katılan ebeveynlerin ebeveynlik öz-yeterliklerinde kontrol grubuna göre önemli bir farklılık oluşturduğunu, programa katılan ebeveynlerin ebeveynlik öz-yeterliklerinde anlamlı düzeyde bir artış sağladığını göstermiştir. Son olarak, Bloomfield ve Kendal (2010) tarafından yapılan çalışma çerçevesinde ebeveynleri, çocuklarının davranışlarını yönetebilecekleri stratejileri araştırmaya, tartışmaya ve uygulamaya teşvik eden “123 Magic” adlı grup tabanlı bir ebeveynlik eğitim programının ebeveynlerin ebeveynlik öz-yeterliklerini geliştirmede etkili olduğu görülmüştür. Ebeveynlik öz-yeterliğini arttırmak amacıyla yapılan birçok ebeveyn eğitim programının da bu araştırmanın sonucunu destekleyecek şekilde anne babaların ebeveynlik öz-yeterliklerini arttırmada etkili sonuçlar verdikleri görülmektedir. Bu araştırmanın, üzerinde durulan diğer çalışmalardan farklı ise ilkokul 1. sınıf öğrencilerinin annelerine yönelik olarak hazırlanmış bir programın annelerin ebeveynlik öz-yeterlikleri üzerindeki etkisinin ele alınmasıdır. Çocuklarının eğitim hayatına başladıkları oldukça stresli bir dönemde ebeveynlere destek vermek ve ebeveynlik öz-yeterliklerini geliştirmek amacıyla gerçekleştirilen programda annelere, çocuk gelişimi ve eğitiminin yanı sıra çocuklarının okul başarısına nasıl katkıda bulunabileceklerine ilişkin bilgiler verilmiştir. Program aracılığıyla annelerin çocuklarının hem bireysel hem de akademik gelişimlerini anlayıp onlara yardımcı olmaları ve okul ile iletişimlerinin artmasına katkı sağlayacak nitelikte çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Bu araştırma çerçevesinde gerçekleştirilen ebeveyn eğitimi çalışması okullardaki psikolojik danışma ve rehberlik hizmetleri içerisinde ebeveynlere yönelik olarak 82 Uzm. Psk. Dan. Tuba BAĞATARHAN / Doç. Dr. Serap NAZLI EBEVEYN EĞİTİM PROGRAMININ ANNELERİN EBEVEYNLİK ÖZ-YETERLİKLERİNE ETKİSİ gerçekleştirilen bir çalışmadır. Ülkemizde psikolojik danışma ve rehberlik hizmetlerinde gerçekleştirilmeye çalışılan gelişimsel rehberlik anlayışı ancak kapsamlı gelişimsel rehberlik programları ile etkili bir şekilde yürütülebilir. Kapsamlı gelişimsel rehberlik programları, öğrencinin gelişimsel ihtiyaçlarına yönelik düzenlemeleri kapsarken onu çevresiyle bir bütün olarak ele almayı hedeflemektedir. Bu nedenle sadece çocuklarla gerçekleştirilen rehberlik çalışmaları yeterli olmamakta, bu çalışmalara çocuğun çevresi ve ailesinin dahil edilmesi gerekmektedir. Aile, çocuğa en yakın olan ve çocuğun en uzun süre etkileşimde bulunduğu dolayısıyla çocuk üzerinde en fazla etkiye sahip olan çevredir. Bu durum, rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri çerçevesinde çocuk üzerinde en fazla etkiye sahip olan ebeveynler ile konsültasyon çalışmaları yapılmasının gerekliliğini ortaya koymaktadır. Ebeveyn konsültasyonu çalışmalarında çocukların içerisinde bulundukları gelişim dönemleri ve bu dönemde yaşanabilecek sorunlar gibi konularla ilişkili olarak ebeveynlerin bilgilendirilmesi ve aile ile işbirliği içerisinde çalışılması önemlidir. Bu çerçevede ele alınan anne-baba eğitimleri psikolojik danışmanların konsültasyon rollerini içine alan ve ebeveynler üzerinde doğrudan etki yaratabilecek uygulamalardır. Bu çalışma kapsamında hazırlanan Ebeveyn Eğitim Programı da okullarda çalışan psikolojik danışmanların konsültasyon çalışmalarına kaynaklık edebilecek nitelikte bir program olması yönüyle önem taşımaktadır. 5. SONUÇ VE ÖNERİLER 5.1. Sonuç Araştırma sonucunda elde edilen bulgulara dayalı olarak ulaşılan sonuç şu şekildedir: Ebeveyn Eğitim Programı, eğitim programına katılan annelerin etkili anababalık yapabilme becerilerine ilişkin öz-yeterliklerini arttırmada ve bu etkiyi sürdürmede etkili bir programdır. Ebeveyn Eğitim Programı, eğitim programına katılan annelerin eğitime aktif katılabilme becerilerine ilişkin öz-yeterliklerini arttırmada ve bu etkiyi sürdürmede etkili bir programdır. Ebeveyn Eğitim Programı, eğitim programına katılan annelerin ebeveynlik özyeterliklerini arttırmada ve bu etkiyi sürdürmede etkili bir programdır. 5.2. Öneriler Ebeveyn Eğitim Programı, özellikle ilkokul 1. sınıf öğrencilerinin annelerine çocuklarının okul hayatına uyum sağlarken ebeveynlik öz-yeterliklerini arttırmalarına 83 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 katkı sağlayacak bir rehberlik çalışması olarak uygulanabilir. Ebeveyn Eğitim Programı, 1. sınıf öğrencilerinin ebeveynlerinin yanı sıra ilkokul öğrencilerinin ebeveynlerine de uygulanabilir. Programa sadece anneler dahil edilmiştir. Eğitim programına babaların da katılımı sağlanarak Ebeveyn Eğitim Programı’nın babalar üzerindeki etkililiği de incelenebilir. Ayrıca, eşlerin birlikte katılımı sağlanarak programın anneler ve babalar üzerindeki etkililiği karşılaştırılabilir. Programa katılan annelerdeki değişimin çocuklar üzerindeki yansımaları ve bu şekilde programın dolaylı olarak çocuklar üzerindeki etkisi test edilebilir. Araştırmanın tekrarlanması durumunda deney grubunun yanında kontrol ve plasebo grupları da kullanılabilir. Deneysel çalışmanın etkisinin daha uzun süre kalıcılığını sürdürebilmesi için oturumlar sonlandıktan sonra izleme ölçümleri arasında ara oturumlar düzenlenebilir. Ara oturumların düzenlenmesiyle Ebeveyn Eğitim Programı’nın daha kalıcı nitelikte bir etki oluşturması sağlanabilir. 84 Uzm. Psk. Dan. Tuba BAĞATARHAN / Doç. Dr. Serap NAZLI EBEVEYN EĞİTİM PROGRAMININ ANNELERİN EBEVEYNLİK ÖZ-YETERLİKLERİNE ETKİSİ KAYNAKÇA Ardelt, M. and Eccles, J. S. (2001). Effects Of Mothers’Parental Efficacy Beliefs And Promotive Parenting Strategies On Inner-City Youth. Journal Of Family Issues, 22(8), 944-972. Bandura, A. (1997). Self-Efficacy: The Exercise Of Control. New York: Freeman. Bilgin, M. (1990). Ankara Merkez İlçelerindeki Ortaokullarda Okul ve Ailenin İşbirliği ve Sorunları. Yayınlanmamış doktora tezi. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. Bloomfield, L. and Kendall, S. (2010). Audit As Evidence: The Effectiveness Of ‘123 Magic’ Programmes. Community Practitioner. 83 (1), 26-29. Bor, W. and Sanders, M. R., (2004). Correlates of Self-Reported Coercive Parenting of Preschoolaged Children at High Risk for The Development of Conduct Problems. Australian and New Zealand Journal of Psychiatry, 3 (9), 738-745. Büyüköztürk, Ş. (2009). Sosyal Bilimler için Veri Analizi El Kitabı. (7. Baskı). Ankara: Pegem A Yayıncılık. Coleman, P. K. (1998). Maternal Self-Efficacy Beliefs As Predictors Of Parenting Competence And Toddlers’Emotional, Social And Cognitive Development. Unpublished doctoral dissertation. The Eberly College Of Arts And Sciences. West Virginia University, Mongantown. Coleman, P. K. and Karraker, K. H. (1997). Self-Efficacy And Parenting Quality: Findings and Future Applications. Developmental Review, 18, 47–85. Coleman, P. K. and Karraker, K. H. (2003). Maternal Self-Efficacy Beliefs Competence in Parenting and Toddler’s Behavior and Developmental Status. İnfant Mental Health Journal, 24 (2), 126-148. Desjardin, J. L. (2006). Family Empowerment: Supporting Language Development İn Young Children Who Are Deaf Or Hard Of Hearing. The Volta Review, 106 (3), 275-298 Diken, İ. ve Diken, Ö. (2008). Turkish Mother’s Verbal Interaction Practies And Self Efficacy Beliefs Reparaling Their Children With Expensive Language Delay. International Journal Of Special Education, 23(3), 110-117. Elibol, F. (2007). 12-36 Aylar Arasında Çocukları Olan Annelere Verilen Grup Eğitiminin Annelerin Anne-Babalık Görevlerinde Öz Yeterliliklerine Yönelik Katkısının 85 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 İncelenmesi. Yayınlanmış doktora tezi. Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimler Enstitüsü, Ankara. Hindin, T. J. (2001). A Media Literacy Nutrition Education Curriculum for Head Start Parents About The Effects of Television Advertising on Their Children’s Food Requests, A Thesis Colombia University. New York . Gross, D., Fogg, L. and Tucker, S. (1995). The Efficacy of Parent Training for Promoting Positive Parent-Toddler Relationships. Res Nurs Health, 18 (6), 489-499. Gross, D., Louis, F., Webster-Stratton, C., Garvey, C., Julion, W. and Grady, J. (2003). Parent Training of Toddlers in Day Care in Low-Income Urban Communities. Journal of Consulting and Clinical Psychology, 71 (2), 261-278. Grusec, J. (2007). Parents Attitudes and Beliefs: Their Impact on Children’s Development. Encyclopedia on Early Childhood Development. 22.01.2012 tarihinde http://www.child-encyclopedia. com/documents/GrusecANGxp.pdf adresinden indirilmiştir. Hess, C. R., Teti, D. M. and Hussey, B. (2004). Self-Efficacy and Parenting of High-Risk Infants: the Moderating Role of Parent Knowledge of Infant Development. Journal of Applied Developmental Psychology, 25 (4), 423-437. Jones, T. L. and Prinz, R. J. (2005). Potential Roles Of Parental Self-Efficacy In Parent And Child Adjustment: A Review. Clinical Psychology Review, 25, 341–363. Junttila, N., Vauras, M. and Laakkonen, E. (2007). The Role Of Parenting Self-Efficacy In Children’s Social And Academic Behavior. European Journal of Psychology of Education, 22, 41-61. Kaner, S. (2007). Öğretmenlerin ve Anne-Babaların Öz-Yetkinlik İnançları, Tükenmişlik Algıları ve Çocukların Problem Davranışları. Ankara Üniversitesi. Bilimsel Araştırma Projesi. Ankara. Kaya, Ö. (1992). Annelere Verilen Eğitimin Çocuklarına Karşı İstenmedik Tutumlarına Etkisi. Yayınlanmamış doktora tezi. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. Landy, S. and Menna, R. (2006). An Evaluation of A Group Intervention for Parents with Aggressive Young Children: Improvements in Child Functioning, Maternal Confidence, Parenting Knowledge and Attitudes. Early Child Development and Care, 176 (6), 605620. 86 Uzm. Psk. Dan. Tuba BAĞATARHAN / Doç. Dr. Serap NAZLI EBEVEYN EĞİTİM PROGRAMININ ANNELERİN EBEVEYNLİK ÖZ-YETERLİKLERİNE ETKİSİ Melnyk, B. M., Alpert-Gillis, L., Feinstein, N. F., Fairbanks, E., Schultz- Czarniak, J., Hust, D., Sherman, L., LeMoine, C., Moldenhauer, Z., Small, L., Bender, N. and Sinkin. R. A. (2001). Improving Cognitive Development Of Low-Birth-Weight Premature Infants With The COPE Program: A Pilot Study Of The Benefit Of Early NICU Invertention With Mothers. Research in Nursing &Health, 24, 373-389. Nazlı, S. (2011). Kapsamlı Gelişimsel Rehberlik Programları. Ankara: Anı Yayıncılık. Öğretir, A. D. (2004). Pozitif Düşünmeye Dayalı Grup Eğitimi Programının Annelerin Benlik Algısı, Eşlerine ve Çocuklarına Yönelik Tutumları İle Kendini Denetleme Becerisi ve Otomatik Düşünceleri Üzerinde Etkisi. Yayınlanmış doktora tezi. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Özgüven, İ. E. (2001). Ailede İletişim ve Yaşam. (1. Basım). Ankara: Pdrem Yayınları. Pisterman, S., Firestone, P., McGrath, P., Goodman, J. T., Webster, I., Mallory, R. and Goffin, B. (1992). The Effects of Parent Training on Pareting Stress and Sense of Competence. Canadian Journal of Behaviour Science, 24 (1), 41-58. Porter, L. (2008). Teacher-Parent Collaboration: Early Childhood To Adolescence. Melbourne: ACER. Salonen, A. H., Kaunonen, M., Åstedt-Kurki, P., Järvenpää, A. L., Isoaho, H. and Tarkka, M. T. (2009). Parenting Self-Efficacy After Childbirth. Journal of Advanced Nursing, 65 (11), 2324-2336. Salonen, A. H., Kaunonen, M., Åstedt-Kurki, P., Järvenpää, A. L. and Tarkka, M. T. (2008). Development Of An Internet-Based Intervention For Infants’Parents. Journal of Advanced Nursing, 64 (1), 60-72. Sanan Şenbay, Ö. (2004). Anne Babaların Çocuklarının Okul Başarılarına Yardımcı Olma Konusundaki Tutum ve Beceri Algılarını Geliştirici Bir Eğitim Programı. Yayınlanmış yüksek lisans tezi. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Senemoğlu, N. (2005). Gelişim Öğrenme ve Öğretim. (12. Baskı). Ankara: Gazi Kitabevi. Scheel, M. J. and Rieckmann, T. (1998). An Empirically Derived Description Of Empowerment for Parents of Children Identified as Psychologically Disordered. The American Journal of Family Therapy, 26, 15-27. Sofronoff, K. and Farbotko, M. (2002). The Effectiveness of Parent Management Training To Increase Self-Efficacy In Parents of Children With Asperger Syndrome. Autism, 6(3), 271-286. 87 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 Teti, D. M. and Gelfand, D. M. (1991). Behavioral Competence Among Mothers Of Infants In The First Years: The Mediational Role Of Maternal Self-Efficacy. Child Development, 62, 918-929. Tezel Şahin, F. ve Ersoy, Ö. (1999). 0-6 Yaş Döneminde Anne-Baba Eğitim Önemi. Mesleki Eğitim Dergisi, 1(1), 58-62. Tezel Şahin, F. ve Özbey, S. (2007). Aile Eğitim Programlarına Niçin Gereksinim Duyulmuştur? Aile Eğitim Programları Neden Önemlidir?. Aile ve Toplum Dergisi, 12, 7-12. Townsend, M. and Choi, S. F. (2004). Reading Achievement In New Zealand: Effects Of Self-Efficacy And Children’s Motivation. British Educational Research Association Annual Conference, University of Manchester, 16-18 September 2004. Tucker, S., Gross, D., Fogg, L., Delaney, K. and Lapporte, R. (1998). The long-term efficacy of a behavioral parent training intervention for families with 2-years-olds. Research in Nursing and Health, 21, 199-210. Yavuzer, H. (1996). Çocuk Psikolojisi. (13. Basım). İstanbul: Remzi Kitabevi. Yavuzer, H. (2005). Anne-Baba ve Çocuk. (18. Basım). İstanbul: Remzi Kitabevi. Yörükoğlu, A. (2000). Çocuk Ruh Sağlığı. (24. Basım). İstanbul: Remzi Kitabevi. 88 Uzm. Psk. Dan. Tuba BAĞATARHAN / Doç. Dr. Serap NAZLI EBEVEYN EĞİTİM PROGRAMININ ANNELERİN EBEVEYNLİK ÖZ-YETERLİKLERİNE ETKİSİ 89 DOMESTIC VIOLENCE IN TURKEY: AN EXAMPLE OF AĞRI PROVINCE Yrd. Doç. Dr. Aysun DOĞUTAŞ * / Doç. Dr. Cemil DOĞUTAŞ ** Abstract This study examines the profiles of the victims of domestic violence in Ağrı province in Turkey. In this regard, the study focuses on the ages of women victims, the number of years of their marriage, having a job or not, and having marriage contract or not. Looking at the stories of women victims during the filling a complaint against their abuser, what they did following the domestic violence, and if they demand for government protection, this study explores the issues on domestic violence. Within the scope of the study, total of 62 files for domestic violence victims who made a complaint at a police station are examined. The profile of domestic violence victims are analyzed in a descriptive way. This study showed that women ages between 20-30 are the most common ages for being exposed to domestic violence, most of them who applied to the police station later got divorced, and lastly, most of these women don’t know their rights and what to do. Keywords: Domestic Violence, Ağrı, Marriage, Women * ** Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Eğitim Programları ve Öğretimi Anabilim Dalı Denizli Emniyet Müdürlüğü 91 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 TÜRKİYE’DE AİLE İÇİ ŞİDDET : AĞRI İLİ ÖRNEĞİ Özet Bu çalışma Ağrı ilinde aile içi şiddete maruz kalmış kadınların profilini incelemektedir. Bu bağlamda, kadınların yaşları, kaç yıllık evli oldukları, resmi nikahlarının bulunup bulunmadığı gibi değişkenler aracılığıyla şiddete maruz kalan kadınların öne çıkan özellikleri saptanmaya çalışılmaktadır. Şiddet mağdurlarının emniyete yaptıkları şikayet başvurusunda anlattıklarına, şiddete uğradıktan sonra ne yaptıklarına ve devletten koruma isteyip istemediklerine bakılarak kadınlara karşı şiddet olgusu betimsel olarak analiz edilmektedir. Bu çalışma kapsamında, 2011-2012 yılları arasında aile içi şiddete uğramış ve emniyete şikayet başvurusunda bulunmuş 62 kadının dosyaları incelenmiştir. Şiddet gören kadınların profili betimsel yöntemle analiz edilmiştir. Bu çalışmada, 20-30 yaş arası kadınların daha çok şiddetle karşılaştıkları, aile içi şiddetten dolayı polise başvuran kadınların çoğunun daha sonra boşandıkları ve son olarak, çoğu kadının doğuştan sahip oldukları haklarının neler olduğunu ve şiddete maruz kaldıklarında ne yapmaları gerektiğini bilmedikleri görülmüştür. Anahtar Sözcükler: Aile İçi Şiddet, Ağrı, Evlilik, Kadın 1. INTRODUCTION Violence is a phenomenon that can be seen in all the fields of human life. “Violence is the intentional use of physical force or power, threatened or actual, against oneself, another person, or against a group or community, which either results in or has a high likelihood of resulting in injury, death, psychological harm, maldevelopment, or deprivation” (World Health Organization, 2013). Violence is defined by Elliot et al (1998) as the threat or use of physical force with the intention of causing physical injury, damage, or intimidation of another person. Elliot et al (1998) continues that violence includes shoving, punching, hitting, and throwing objects when the intent is to harm or intimidate another human being. Belkin and Goodman (1980) also stated that domestic violence is defined as a family member’s being exposed to physical violence by another family member. According to World Health Organization’s 2002 report, it was identified as violence is mostly seen within family environment and toward women. It is also a growing and serious social problem of the world. Recent statistics indicate that 35% of women worldwide have experienced either intimate partner violence or non-partner sexual violence in their lifetime. Worldwide, as many as 38% of murders of women are committed by an intimate partner (Violence against Women, 2013). Domestic violence is a serious problem for our society as well. Based on our sociocultural instruction domestic violence is a phenomenon that nobody wants to inter- 92 Yrd. Doç. Dr. Aysun DOĞUTAŞ DOMESTIC VIOLENCE IN TURKEY: AN EXAMPLE OF AĞRI PROVINCE vene and do something about it. It is like a double edged sword. Deciding to conceal or reveal the problem is very difficult because nobody knows which one is the best way to solve the problem and is sure about the possible results of the action. During my stay in Ağrı and work at the university there, I happen to see the desperation of girls and women about their future and for the time they live. I realized that there is a vicious circle like a chicken and egg situation. Women receive death threat if they report on their victimization to the police and men take courage from the fear of women. Domestic violence as a vicious circle starts to turn around and you do not know why domestic violence happens either because women fear and do not seek their rights or men get angry since women protest against themselves. Nevertheless, the desperation of girls and women in Ağrı province motivates me to make this study and understand the features of women who have been exposed to domestic violence. Eventually, this study aims to explore the profiles of women who have been exposed to domestic violence. First, this study focuses on types and reasons of domestic violence. Second, it explores the studies done on domestic violence around the world and in Turkey. It continues with the method section. In method section, rationale for the study, research questions, sample, data collection and analysis will be presented. Results of the study and discussion will be the last part of the study. 1.1 TYPES OF DOMESTIC VIOLENCE The most common type of violence is domestic violence. Violence toward women is a common phenomenon in the world and in every culture without looking at its education, development level and geographical position. Even though domestic violence is common and serious still it is not well identified due to its being a covert issue (Guler et al., 2005) Some kinds of behaviors in any relationship which applied to gain or sustain power and control over an intimate partner can be defined as domestic violence. Domestic violence can be physical, sexual, emotional, economic or psychological actions or threats of actions toward another person. Any behaviors that frighten, intimidate, terrorize, manipulate, hurt, humiliate, blame, injure or wound someone are called as domestic abuse. Domestic violence can happen among couples who are married, living together or who are dating. Thus, domestic violence can be seen at all socioeconomic and educational levels (Prime Minister’s Institution of Family Research, 1995). Robert Audi concurs that violence, in addition to physical attack, can be ‘highly vigorous psychological abuse of, or the sharp, caustic psychological attack upon, a person or animal…” (Audi, 1971, p.33). Psychological harm, in contrast to physical injury, 93 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 is usually much more difficult to diagnose; physical injury is more readily observable and measurable than psychological harm, which would differ personally with the individual. Moreover, criteria for physical harm are more generally agreed on by authorities than that referring to psychological harm. According to Aksoy et al. (1999), in forensics course notes, domestic violence is generally examined within four subcategories such as; Physical violence: Type of violence that includes behaviors like beating, slapping, kicking and burning. In this type men mostly beat up women physically. Sexual Violence: A type of violence applied due to sexual motivation. This is having a sexual intercourse without women’s desire. Psychological Abuse: A type of violence that includes behaviors such as not showing love, contempt, always criticizing, envy and refusal. This type is mostly seen with physical or sexual violence. It can also be seen alone. It can be seen as contempt, shouting, saying her being inadequate, and not being unequal to a task, not being able to raise her kids, envy at pathological level, threatening, not believing and researching what she is doing. Economic Abuse: It can be seen mostly on old people. Directing someone’s money and not allowing one’s earning money or belongings. As a domestic violence type it is disposing working women’s money. 1.2. REASONS OF DOMESTIC VIOLENCE People who apply violence to their partners and people who are under risk of being abused mostly have violence experiences in their previous lives. As Altinay and Arat (2007) found that the most important factor affected women’s being victimized of domestic violence is her own mother’s being beaten by her own father. These women are twice more under risk than other women. In short, being witnessed of violence during childhood affects the probability of men’s using violence toward their wives and a woman’s being abused. This finding of Altinay and Arat (2007), which is called as “violence cycle” in international literature, shows parallelism with studies done in other countries such as Tjaden & Thoennes (2000); UNICEF (2000); and Heise & Garcia-Moreno (2002). Another reason of domestic violence is alcohol and drug addiction. People who are addicted to use alcohol and drugs are more prone to use violence toward people around them. These people mostly have personality disorders and psychiatric disease (Aksoy et al., 1999). Factors related to environmental stress plays important role on domestic violence. These are economic stress, work stress, unemployment, social isolation and living in big families. Economic stress is one of the most defined reasons of domestic violence. If a family is having economic problems these people especially men will be under 94 Yrd. Doç. Dr. Aysun DOĞUTAŞ DOMESTIC VIOLENCE IN TURKEY: AN EXAMPLE OF AĞRI PROVINCE stress of survival. As normal, this will lead depression and violence among family members. Another reason mostly repeated in previous studies is living in big families especially with mother in law (Aksoy et al., 1999). Vahip and Doganavsargil (2006) compared women who are living with their mother in law to women who are living in nuclear family. They found that domestic violence among women living with their mother in law are more common that women living in nuclear family. Prime Ministry Turkish Institution of Family Research (1998) stated that violence increases when families grow especially problems within bride and mother in law create traditional bride and mother in law problems and this leads to conflict between spouses. Contrast to male dominant marriages which are more open to domestic violence, domestic violence is less common in equality marriages. This means in male dominant cultures and societies domestic violence is more common and it is mostly seen as normal. Women’s earning more money than their husbands is another reason of domestic violence. Women’s earning more money causes at least twice more risk for physical violence. As Aksoy et al (1999) stated every three out of ten women in this situation are exposed to physical violence. The situation physical violence is seen at minimum level is that both spouses have equal earning. Studies done in other countries showed that women being isolated especially from their close environment and domestic violence had a close relationship. Physical and social isolation mostly accompany with physical violence (UNICEF 2000; Johnson 1998). In Turkey, in marriages occurred without families’approval, women usually leave alone and must live without family support. Thus, this situation makes women more prone to expose domestic violence. 1.3. DOMESTIC VIOLENCE AROUND THE WORLD AND IN TURKEY Several studies on domestic violence have been done for the last 15-20 years around the world. According to World Health Organization report “in 48 population-based surveys from around the world, between 10% and 69% of women reported being physically assaulted by an intimate male” (Krug et al., 2002, p.90). A woman is beaten every 15 seconds (Federal Bureau of Investigation, 1991). Females who are 20-24 years of age are at the greatest risk of nonfatal intimate partner violence (U.S. Department of Justice, December 2006). Even though domestic violence is being common in Turkey and is a serious problem 95 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 of the world, there have been very few studies done on domestic violence in Turkey. It is also difficult to deal with the problem of domestic violence since most cases of domestic violence are never reported to the police (Frieze & Browne, 1989). In Turkey, especially after 1980s, campaigns on struggle with domestic violence have been started. The first campaign started 17 May 1987 on this issue was “No Beating” (Yildirim, 1998, p. 38-39). To protect women who face with domestic violence, in 1998 a law was made and this law no. 4320 “Law on Family Protection” which was reorganized in 2007 became a milestone for domestic violence struggle (National Action Plan on Fight against Domestic Violence toward Women, 2007-2010). To annihilate domestic violence, in our country, Turkey, studies have been compounded in recent years. Prime Ministry circular (with publishing number of 2006/17), struggle with domestic violence became a government policy. With this circular, A National Action Plan was presented. The aim of this action plan was to annihilate all kinds of violence against women in our country, to put necessary precautions into practice with cooperation of all parties (National Action Plan on Fight Against Domestic Violence Toward Women, 2007-2010). Though many campaigns and programs were conducted domestic violence or violence against women is growing in Turkey. PIAR-GALLUP Company’s study can be accepted as the first study done on domestic violence in Turkey in 1990. The name of the study was “Women’s Problems and Expectations”. The results of the study showed that %11 of married women argues with their husbands and %18 of these women were beaten by their husbands (Kocacik & Caglayandereli, 2009). In 1990, Sahika Yuksel did a study with 140 women who consulted Istanbul University Health Center for psychological consultation. According to the results of this study, %57 of these women was beaten by their husbands (Yuksel, 1993, p. 43). This study was the first study on psychological effects of violence done in Turkey. Another study called “Violence against Women in a Family and Women Delinquency” showed that %21,2 women stated that they were beaten by their husbands (Icli, 1995). Pınar Ilkkaracan and Leyla Gulcur conducted a study both in Berlin and Ankara called “Violence against Women in a Family”. In Ankara, the most common violence was psychological violence and second one was physical violence with the rate of %39 (Ilkkaracan & Gulcur, 1996). Another database was gathered from MORCATI Women Shelter and Solidarity Foundation. According to these, %87,6 of 550 women, who applied to them for the last three years, faced with physical violence. %30,8 of them faced with emotional violence while %16,6 faced with sexual violence (1996). In a case study done in Turkey in 1997, 10% women (3,5% often and 6,5% sometimes) 96 Yrd. Doç. Dr. Aysun DOĞUTAŞ DOMESTIC VIOLENCE IN TURKEY: AN EXAMPLE OF AĞRI PROVINCE stated that they have been beaten by their husbands, it has been determined that 2,1% men often and 1,2% men sometimes have been exposed to physical violence by their wives. Gulcur (1999) identified that women’s 89% were exposed to psychological violence, among these women 39% were exposed to physical violence, 15,7% were forced sex and 5,2% were threatened with economic constrictions. A study done with married women who applied to Sivas Cumhuriyet University Medical Faculty Psychiatry Clinic exposed the existence of domestic violence in Turkey and this was hidden by women. A study with 300 women, applied to the clinic, done a study on domestic violence. Study showed that these women, ages between 16-59, were exposed to violence as follows; %57 physical, %36 emotional, %32 economic, %30,7 sexual and %29,3 verbal (Akyuz et.al, 2002,p. 43-46). The above studies were small scale studies done in Turkey. There were two nationwide studies in Turkey. These were Prime Ministry Institution of Family Research (1998) and Altinay and Arat (2007) studies. In a study done by Prime Ministry Institution of Family Research showed that 34% physical violence and 53% verbal violence occurred within families (Prime Minister’s Institution of Family Research, 1998). The other study showed that one out of every two women who have been victims of domestic violence (in eastern part two out of every three women) is trying to deal with violence alone they are faced with. Also, they cannot share this with anybody (Altinay & Arat, 2007). In the same study, the rates of women who were exposed to domestic violence once in her lifetime were %35 in Turkey and %40 in East part of Turkey. Studies show that domestic violence is more common in Eastern parts of Turkey. This study was conducted in Ağrı province of Turkey. Ağrı is a province in eastern Turkey, bordering Iran to the east. There were 8 districts, 12 municipals and 568 villages in Ağrı province. According to the 2012 address-based population registration system, population of Ağrı is 552 404. People’s living is based on agriculture and husbandry. %80 of area is not suitable for planting, thus people mostly earn money from husbandry in Ağrı. Based on 2011-2012 net migration flow, Ağrı is the most emigrant city in Turkey with the rate of thousandth (-27,02). 2012-2013 academic year schooling rates for primary school children were at %99,31 level, however, for secondary school children schooling rates were at %35,46 level under Turkey averages (TUIK, 2012). Especially girls don’t go to school after primary school. According to Ucecam Karagel (2009), in Hakkari, Sirnak, Van, and Ağrı province 6 years and over women population’s literacy rates are the lowest. Dogutas (2011) argues that ten provinces (Ağrı, Batman, Bitlis, Diyarbakir, Hakkari, Mus, Siirt, Sanliurfa, Sirnak, and Van) were targeted by the campaign “Off to School Girls” since these provinces’school enrollment of girls’ratio at compulsory education level was the lowest. 97 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 2. METHOD In a descriptive manner, this study aims to determine the profiles of domestic violence victims through their complaints filled at the police station. Univariate analysis techniques are used to see the age range of women victims, the number of years of their marriage, and whether they have marriage contract or not. This study also looked at and analyzed the women victims’perception about the reasons of domestic violence, what they did following exposure to the violence, if they demand for government protection. 2.1. Rationale for the Study Nowadays, “a woman is murdered by her husband” is started to be usual daily news for Turkey. Even if government is developing new campaigns or programs to stop violence against women, studies showed that it continuous as it was (Prime Minister’s Institution of Family Research, 1998; Altinay & Arat, 2007). Thus, this study aimed to examine the victims of domestic violence and identify their profiles and behavior following the exposure to violence. The study was conducted in Ağrı, an eastern province of Turkey. Why Ağrı? Previous studies showed that domestic violence is persistent in Turkey and the rates are higher in the eastern part of Turkey (Altinay & Arat, 2007). Also, according to Turkish Statistical Institute’s statistics (TUIK), rates of domestic violence in the eastern part of Turkey are higher than other parts with the rate of %48,5 (see Table 1). In addition, another statistics of TUIK also shows that Ağrı, accepted as one of the Northeast Anatolia cities by TUIK, is one of the cities that domestic violence is the highest (see Table 2). In this respect, Ağrı was chosen as an example of women who are under deep pressure of their husbands and who don’t have any economic freedom. As well, Regions Anytime in Lifespan In last 12 months Number of married women West 33.0 06.August 2,839 South 41.7 11.September 964 Middle 44.7 10.September 2,508 North 38.9 07.March 1,328 East 48.5 17.July 3,159 Source: The data retrieved from Turkish Statistical Institute (TUIK). Table 1: Rates of women who were faced with physical violence by her husband or partner based on 5 regions of the country 98 DOMESTIC VIOLENCE IN TURKEY: AN EXAMPLE OF AĞRI PROVINCE Yrd. Doç. Dr. Aysun DOĞUTAŞ Regions Anytime in Lifespan In last 12 months Number of married women Istanbul 38.4 11.1 691 West Marmara 26.2 8.8 859 Aegean 34.7 8.0 848 East Marmara 38.5 10.2 822 West Anatolia 44.1 14.7 915 Mediterranean 44.0 14.7 964 Middle Anatolia 52.8 18.5 887 West Black Sea 46.6 12.0 779 East Black Sea 42.6 12.5 874 Northeast Anatolia 57.1 27.4 1,000 Middle East Anatolia 51.5 21.5 994 Southeast Anatolia 51.1 24.6 1,165 Turkey 41.9 13.7 10,798 Source: The data retrieved from Turkish Statistical Institute (TUIK). Table 2: Rates of women who were faced with physical violence by her husband or partner based on 12 regions of the country for the last three years, I lived and work in Ağrı. I saw that women are under pressure and don’t have any right to say or do by themselves. Also, the murder of Melek triggered me to do this study. Melek was 16 years old women who were murdered by her husband and father in law after her second pregnancy. This was another reason for me to do a study in Ağrı. Domestic violence is one of the toughest issue to study because the incidents and cases are commonly undisclosed. Therefore this study preferred to examine the complaint files of domestic violence victims who went to the police. As seen in other parts of the country, most of the women experiencing domestic violence probably don’t go to police station after violence, here in Ağrı as well. We have to accept that the data is only limited to determine the profiles of the victims to some extent and restricted with the ones who reported to the police. 2.2. Research Questions Without any generalization goal, for the scope of Ağrı province the main research question was “What is the profile of domestic violence victims?” Other research questions were; 1- What are the types of domestic violence? 2- What are the effecting fac- 99 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 tors of domestic violence based on the perceptions of victims? and 3- What did the victims after facing domestic violence? 2.3. Research Sample Sample of the study were 62 women who went to the Ağrı police station for being exposed to violence between 2011 and 2012, which reflect and compromises the population at the term of the study. These women’s statements in official police reports were used. All the current files at the period of the study (total of 62 files) were included. In general, doing a research on the victims of domestic violence is too difficult because they usually opt out involving a study. Thus, only women, who went to the police station due to domestic violence, were available to include into the study. These women’s ages range from 16-60. 2.4. Data Collection and Analysis Data were collected from 62 women’s official police reports. The statements of victims were quantitatively analyzed. Descriptive statistics are used to describe the basic features of the data in this study since they provide a powerful summary that may enable comparisons across people or other units. For this study, descriptive statistics enabled us to make comparisons among women victims’features such as age, the number of the years of marriage, having a marriage contract or not, having a job or not etc. 3. RESULTS The results of the study are presented here step by step and compared with the results of previous studies in the literature especially with the statistics of Van Kadın Derneği (VAKAD). First, age range of women who were exposed to domestic violence is explored. According to the descriptive statistics, women from 20 to 30 years old were mostly exposed to violence and women who are between 15 to 20 years old are the least exposed to violence (see Table 3). It can be said that it is normal to have the Age Range Percentages % 15-20 6 9.68% 20-30 30 48.39% 30-40 18 29.03% Above 40 8 12.90% Total 62 100% Table 3: Age Range of Women 100 Number of Women DOMESTIC VIOLENCE IN TURKEY: AN EXAMPLE OF AĞRI PROVINCE Yrd. Doç. Dr. Aysun DOĞUTAŞ least domestic violence between 15 and 20 since these are very young girls. However, according to the culture of eastern part of Turkey, girls mostly marry after 15 years old. This result is not paralleled with VAKAD’s 2011 statistics. According to their statistics the age range of applied to them was 35,6 (VAKAD; 2013). Second, the results show the exploration of the employment status of women who were exposed to violence. Whereas women who are working have some economic freedom, women who don’t have any job are attached to their husbands. Mostly in eastern part of Turkey, there is an understanding that while working women are allowed to talk and express their ideas, women who don’t work cannot say anything about any matter. Thus, women who don’t have any job cannot say much about their children, financial matters of the house and so on. When we look at the results of the study, most of the women exposed to violence are not working in any place. While the working women’s number is 6 (9.68%), not working women’s number is 54 (87.10%). It shows that not working women are the ones who are highly exposed to domestic violence by their husbands rather than women who are working and have some kind of financial freedom (see Table 4). This result is paralleled with VAKAD’s 2011 statistics. %93,8 women, who applied to VAKAD, are not working. Third, while most of the women legally married, there are some men and women who are living together but aren’t legally married in Turkey. Especially in small cities or places, it is not good to live together without marriage; Ağrı is one of these places. As seen in Table 5, this study showed that almost all of the women who applied to police station are married, so that 57 women out of 62 women are married (91.93%). Age Range Number of Women Percentages % Working 6 9.68% Not working 54 87.10% Don’t know 2 3.22% Total 62 100% Marital Status Number of Women Percentages % Married 57 91.94% Not Married 5 8.06% Total 62 100% Table 4: Women Employment Status Table 5: Marital Status of Women 101 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 But, only 5 of these women aren’t married (8.06%). VAKAD’s statistics of 2011 also showed that married women are more exposed to domestic violence than non-married women. %69,8 of women applied to VAKAD is married and %31,2 of them are not married. Fourth, using violence, exposed to violence, and/or occurring domestic violence should have a reason. This study also examined what women told about the reasons of their being exposed to violence. Table 6 shows the details of these reasons women stated. When we look at the table there are many different reasons that these women stated. However, it is interesting that most of the women (15 of them, 24.20%) stated that their husbands or partners used violence against them without a reason. They said that their husbands beat them regularly without any reason. Second most repeated reason was because of relatives, especially mother and sister in laws. Nine women said that their mother and sister in laws always tell something to their husbands and their husbands beat and use violence against them without listening anything (n=9, 14.52%). Those husbands only listens their mothers and sisters. These mother in laws mostly do this because they don’t like and see these women as their daughter in laws (see Table 6). Perceived Reasons Number of Women Percentages % No reason 15 24.20% After discussion 4 6.45% Alcohol 4 6.45% Neuropathy 2 3.22% Terror 1 1.61% Birthing another girl 1 1.61% Food and housework 5 8.07% Because of children 1 1.61% Relatives (mother in law, sister in law) 9 14.52% Wanting to get divorce 4 6.45% Money 4 6.45% Cheating 7 11.30% Leaving home 4 6.45% Not getting along 1 1.61% Total 62 100% Table 6: Reasons of Domestic Violence Perceived by Women 102 Yrd. Doç. Dr. Aysun DOĞUTAŞ DOMESTIC VIOLENCE IN TURKEY: AN EXAMPLE OF AĞRI PROVINCE Seven women stated that their husbands use violence against them because their husbands cheat them (n=7, 11.30%). Since their husbands cheat them they use violence against their women just to make them silent (see Table 6). Marital conflict, alcohol, wanting to get divorce, and financial incompatibility were also perceived by women as reasons of domestic violence. These reasons were repeated by four women each. First one of these factors was after discussion. When wife and husband start to argue, some men get really angry and start to beat their wives. Some of the women have these kinds of men. Their husbands get angry when they start to argue or discuss something and they end up using violence against their wives. Another factor is alcohol. Some women stated that after their husbands drink alcohol, they come home and start to beat them without any reason. A previous study of Prime Ministry Directorate General on the Status of Women (2008) identified that most women stated that men who use violence against themselves were under the effect of alcohol (p.126). The other two factors were financial incompatibility and wanting to get divorce. Four women (6.45%) stated that their husbands don’t have any job and since they cannot bring food or money to home they get angry and beat their wives. Another four women (6.45%) stated that since their husband don’t look after them and their children and use violence against them, these women want to get divorce but when their husband hear this they beat them again and again (see Table 6). Table 4 shows that other factors of domestic violence weren’t repeated often. Only one or two women mentioned these factors as their being exposed to violence. These reasons are husband’s being neuropathy (3.22%), terror (1.61%), birthing another girl (1.61%), because of children (1.61%), and not getting along (1.61%). These reasons perceived by victims above are paralleled with previous studies. Prime Ministry Directorate General on the Status of Women’s study presented not getting along, psychological problems, relatives, cheating, alcohol, money and envy as the main factors of domestic violence stated by women and men participated in the study (2008). Fifth, it is important to look at if these women were being complainant or not. Even though women came to the police station to file a complaint about their husbands for being exposed to violence, they are afraid of their husbands and don’t be complainant. In this study, 87.09% of women became complainant and only 12.91% of them didn’t become complainant about their husbands (see Table 7). Sixth, this study also examined if women request taking shelters or not. It is interesting that even though women applied to police station to file complaint about their hus- 103 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 Number of Women Percentages % 54 87.09% Non-complainant 8 12.91% Total 62 100% Complainant Table 7: Number of Complainants bands and being complainant for their husbands, most of them (80.64%), didn’t request to take shelters. They wanted to go to their home. This result parallels with previous studies. The study of Prime Ministry Directorate General on the Status of Women (2008) showed that %52 of women who exposed to violence from their husbands wanted to go home even if they left the house. Only a few of them want to go their parents’houses. Additionally, only a few of these women (11.29%) requested to take shelters. We don’t know five of them (8.07%) if they requested or not (see Table 8). These results show that women mostly prefer to go back home with different reasons. Seventh, most of the women (82.25%) stated that they have been exposed to violence since they get married. Contrary to that, only a woman of them (1.61%) stated that violence she encountered wasn’t permanent. Some women (8.07%) stated that they have been victimized by domestic violence lately. They said that they have been exposed to violence lately since their husbands have financial or alcohol problems lately. But, five women (8.07%) didn’t answer this question (see Table 9). VAKAD’s statistics also showed that only %15 were exposed to violence before marriage or lately, on the other hand, exposed to violence after marriage and following years were %85 of them. Finally, this study looked at what these women do after being exposed to domestic violence. We did not know what 24 women (38.71%) out of 62 women did following exposure to the violence because police could not reach them by police to ask their final situation. We don’t know why these women didn’t answer this question. Almost Number of Women Percentages % Requesting to take shelter 7 11.29% Not requesting 50 80.64% Don’t know 5 8.07% Total 62 100% Table 8: Distribution of requesting to take shelter 104 DOMESTIC VIOLENCE IN TURKEY: AN EXAMPLE OF AĞRI PROVINCE Yrd. Doç. Dr. Aysun DOĞUTAŞ Number of Women Percentages % Since getting married 51 82.25% Lately 5 8.07% Didn’t answer 5 8.07% Not permanent 1 1.61% Total 62 100% Table 9: Duration of violence exposure half of women gave different reasons why they couldn’t apply to court for getting divorced following exposure to violence. Some of the reasons are; because of having children (17.75%), being afraid or threatened by their husbands (12.91%), no place to go (3.22%), and endured (3.22%). Interestingly, 3.22% of these women want to reconcile with their husbands and go to their homes again. Nevertheless, 20.97% of women applied to court to get divorce from their husbands. 4. CONCLUSION This study aimed to understand domestic violence phenomenon by examining the profile of women victims in Ağrı province of Turkey. For that reason, police reports prepared for 62 women applied to police station because of being exposed to domestic violence from their partners or husbands were analyzed. Through the files of police department, this study focused on domestic violence profiling regarding age of victims, the number of the years of marriage, having a marriage contract or not, having a job or not and etc. Number of Women Percentages % No place to go 2 3.22% Endured 2 3.22% Want to reconcile 2 3.22% Being afraid-Threat 8 12.91% Because of children 11 17.75% Applied to court to divorce 13 20.97% No answer 24 38.71% Total 62 100% Table 10: What They Do After Domestic Violence 105 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 When we look at the perceived reasons for domestic violence, there are some similarities and differences with the existing literature regarding age range, employment and marital status of women. First of all, according to Prime Minister Family Research Center’s study of 1995, there isn’t any age differences on being exposed to domestic violence by partner or husband, but they also stated that domestic violence is most common between ages 15-22 (Nadelson, 1996). However, this showed that women victims who applied to the police are mostly between ages 20 and 30. This study’s results are similar to the 2004 study of Erbek et al. They found that domestic violence is common during the ages of 21-36 which is similar to the results of this study. Also, they stated that most of the marriages consisting of violence resulted with divorce. This study also found that most of the women who applied to the police station later got divorced. According to the World Health Organization’s (1990) records, it is possible that domestic violence occurs during the first years of marriage rather than further years (Gelles, 1985 & Frazer, 1986). Opposite to this literature, this study found that most of the women who applied to the police station said that they had been exposed to domestic violence since they get married. In a field study done in 1993 in Turkey, it was determined that using alcohol raises the chance of violence and partners’are being educated reduces the chances of using violence towards their partners (Prime Minister’s Institution of Family Research, 1995). Women’s being educated and working reduces being exposed to domestic violence is also determined in this study. As a result of this study, women go to police station however they usually don’t want to go to shelters and they want to go back to home which they will be exposed to domestic violence again. There are many different reasons of this. Some of these reasons are not to leave their kids, being afraid of or don’t know their rights. Most of these women don’t know their rights and what to do. Thus, for further studies, this study recommends to study or develop a policy to inform these women about their rights and what they can do. This study’s limitations were related to the field of the study and number of participant. Although there are many women who are exposed to violence, I had to analyze only a small part of them disclosed in police reports since many others did not file a report to the police. Thus, this study’s findings cannot be generalized to the whole society even in Ağrı province. Besides, this study was conducted in a small city of the country, however if the study could be done in different cities, this would give researchers better understanding. It is hoped that this study helped researchers or policy makers to understand domestic violence issue in eastern part of Turkey better. 106 Yrd. Doç. Dr. Aysun DOĞUTAŞ DOMESTIC VIOLENCE IN TURKEY: AN EXAMPLE OF AĞRI PROVINCE REFERENCES Aksoy, E., Cetin, G., Inanici, M. A., Polat, O., Sozen, S. & Yavuz, F. (1999), Domestic Violence, Retrieved on October 12, 2011 from www.ttb.org.tr. Akyuz, G., Kugu, N., Dogan , O, & Ozdemir, L. (2002). “Bir Psikiyatri Poliklinigine Basvuran Evli Kadın Hastalarda Aile Ici Siddet, Evlilik Sorunları, Basvuru Yakinmasi ve Psikiyatrik Tani”, Yeni Symposium, 40 (2), s. 41-48. Altinay, A.G. & Arat, Y. (2007), Report on Violence against Women in Turkey, Punto Publications, Istanbul. Audi, R. (1971), On the Meaning and Justification of Violence, In Schaffer, J. (Eds.) Violence, New York: McKay. Belkin, G.S. &Goodman, N. (1980), Marriage, Family, and Intimate Relationship, Rand Mcnally College Publishing Company, Chicago. Dogutas, A. (2011), an Age of Democracy and Girls Education in Turkey: Cross-Cultural and International Analysis, International Review of Turkish Studies, 1 (1), pp. 8-19. Elliot, D. S., Hamburg, B. & Williams, K.R. (1998), Violence in American Schools, Cambridge University Press. Erbek, E., Eradamlar, N., Beştepe, E., Akar, H. & Alpkan, L. (2004), Thinking Man, 17(4), pp. 196-204. Frazer, M. (1986), Domestic Violence: A Medico-legal Review, Journal of Forensic Sciences, 31, pp. 1409-1411. Gelles, R.J. (1985), Family Violence, Ann Rev Social, 11, pp. 347-67. Gulcur, L. (1999), A Study on Domestic Violence and Sexual Abuse in Ankara, Turkey, Retrieved on 22 March, 2012, from http: //www.kadinininsanhaklari.org/smages/ sexual_abuse.pdf Guler, N., Tel, H., & Ozkan Tuncay, F. (2005), Women’s Perceptions on Violence Within Family, C. U. Journal of Medicine Faculty, 27(2), pp. 51 – 56. Heise, L. & Garcia-Moreno, C.( 2002), Violence by Intimate Partners, World Report on Violence and Health, In Etienne G. K. , Linda L. D., James A. M., Anthony B. Z., & Rafael L. Geneva: World Health Organization. 107 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 Icli, T. (1995). Kriminoloji (Criminology). Bizim Buro Basimevi. Ankara. Ilkkaracan, P. & Gulcur, L. (1996). Aile Icinde Kadina Karsi Siddet (Violence against Women in the Family). In Sicak Yuva Masali: Aile Ici Siddet ve Cinsel Taciz, eds. Pınar Ilkkaracan, Leyla Ggulcur and Canan Arin, 21-39. Istanbul: Metis Yayinlari. Johnson, H. (1998), Rethinking Survey Research on Violence Against Women, In Dobash, H. & Emerson, R. (Ed); Dobash, Russell P. (Ed), Thousand Oaks, CA, US: Sage Publications. Kadinin Statusu Genel Mudurlugu (Directorate General on the Status of Women) (KSGM). (2008). Kadina Yonelik Aile Ici Siddetle Mucadele Ulusal Eylem Plani 2007-2010, Ankara. Kocacik, F. & Caglayandereli, M. (2009). Ailede Kadina Yonelik Siddet: Denizli Ili Ornegi (Violence against Women in the Family: An Example of Denizli). Uluslararasi Insan Bilimleri Dergisi. 6(2). Access: http://www.insanbilimleri.com Krug, E.G., Dahlberg, L.L.&, Mercy, J.A. (2002), World Report on Violence and Health, Geneva, World Health Organization. Mor Cati Kadin Siginagi Vakfi, (1996). Evdeki Teror: Kadına Yonelik Siddet (Terror at Home: Violence Against Women). Istanbul: Mor Cati Yayinlari. Nadelson, C.C. (1996), Vulnerability and Response to Trauma in Women: Developmental Issues, In Nersessian, E. &Kopff, R. (Eds.) Textbook of Psychoanalysis, APA Press, Wahington. National Action Plan on Fight against Domestic Violence toward Women 2007 – 2010, (2007), Prime Minister’s General Directorate for the Statute of Women, Ankara. Prime Minister’s Institution of Family Research (1995), Domestic and Community Violence, Family Research Institution Publications, Ankara. Prime Minister’s Institution of Family Research (1998), Domestic and Community Violence, Family Research Institution Publications, Ankara. Tjaden, P. &Thoennes, N. (2000), Full Report of the Prevalence, Incidence, and Consequences of Violence against Women: Findings From the National Violence Against Women Survey, Washington, D.C. US Department of Justice, Office of Justice Programs, National Institute of Justice. 108 Yrd. Doç. Dr. Aysun DOĞUTAŞ DOMESTIC VIOLENCE IN TURKEY: AN EXAMPLE OF AĞRI PROVINCE Turkish Statistical Institute (2013). Retrieved from http://tuikapp.tuik.gov.tr/kadinasiddetdagitim/ kadin.zul on 10.11.2013. Turkish Statistical Institute (2012). Ağrı With Chosen Indicators (Secilmis Gostergelerle Ağrı).Turkiye Istatistik Kurumu Matbaasi, Ankara. UNICEF, (2000), Domestic Violence against Women and Girls, Innocenti Digest, 6. Florence: UNICEF Innocenti Research Center. Uniform Crime Reports. (1991). Federal Bureau of Investigation. Ucecam Karagel, D. (2009), Illiteracy Rates of Women Population in Suburban Parts of East Anatolia Region (2000), East Anatolia Region Researches, 8 (1), pp. 14-23. World Health Organization (2013). Violence. Retrieved from http://www.who.int/topics/ violence/en/ on 14.11.2013. VAKAD. (2013). 2011 Year Statistics of Violence Applications. Retrieved from www.vakad.org.tr on 05.11.2013. Violence Against Women (October, 2013). World Health Organization, Factsheet No:239. Vahip, I. & Doganavsargil, O. (2006), Domestic Violence and Women Patients, Turkish PsychiatryJournal, 17(2), pp. 107-114. Yildirim, A. (1998). Siradan Siddet (Ordinary Violence). Boyat Kitaplari, No: 9. İstanbul. Yuksel, S. (1993). Es Dayagi ve Dayaga Karsi Dayanisma Kampanyasi (Partner Beating and Cooperation Campaign against Beating). In 1980’ler Turkiye’sinde Kadin Bakis Acisindan Kadinlar, ed. Sirin Tekeli, 341-350. Istanbul: Iletisim Yayinlari. 109 İlköğretim Okullarında Kaynaştırma Eğitimi Uygulamalarının Öğretmen Görüşlerine Göre Değerlendirilmesi Dr. Ahmet YILMAZ* Özet Bu araştırmanın amacı, ilköğretim okullarında kaynaştırma eğitimi uygulamalarına ilişkin öğretmen görüşlerinin belirlenmesidir. Bu amaçla 2010-2011 öğretim yılında Afyonkarahisar İli İscehisar İlçesi İscehisar İlköğretim Okulunda bulunan 30 öğretmen çalışma evreni olarak alınmış ve bu evrenin tamamına ulaşma imkanı olduğundan tamamı örnekleme dahil edilerek anket uygulanmıştır. Araştırmada geliştirilen anketin kişisel bilgiler bölümü 2 maddeden, ana bölüm ise 25 maddeden oluşmaktadır. Anketin yapı geçerliliği için faktör analizi yapılmıştır. Anketin “Pearson Korelasyon Katsayısı” r = .891 ve iç güvenirliği için hesaplanan “Cronbach (Alpha)” katsayısı .956 olarak bulunmuştur. Verilerin çözümünde birinci alt problem için aritmetik ortalama ve standart sapma; ikinci alt problem için t-test ve tek yönlü varyans analizi (ANOVA) yapılmıştır. Yapılan tüm istatistiksel işlemlerde anlamlılık düzeyi p: .05 alınmıştır. Araştırmada öğretmen görüşlerinin cinsiyet değişkenine göre yapılan t-test sonuçlarına göre bayan öğretmenlerin [t=5,130;(P=3,0600); p<05] ve bay öğretmenlerin [t=5,197; (P=2,0829); p<.05] görüşleri arasında anlamlı fark olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Yine öğretmen görüşleri arasında branşları bakımından [F=1.303;(P=.295); P>.05] tek yönlü varyans analizi sonuçlarına göre anlamlı farklılık bulunmamıştır. Araştırmadan elde edilen tüm bulgular değerlendirildiğinde; öğretmenlerin anket maddelerine verdikleri cevapların genel ortalaması (X=2.6040) olduğundan öğretmenlerin görüşlerinin “yeterli” sınırlar içersinde kaldığı sonucuna ulaşılmıştır. Anahtar Sözcükler: İlköğretim, Öğretmen, Öğrenci, Kaynaştırma. * Afyonkarahisar İl Eğitim Denetmeni 111 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 ACCORDING TO TEACHERS’ VIEW, ASSESSMENT OF DEFECTIVE STUDENTS’ EDUCATION PRACTICE IN THE PRIMARY EDUCATION SCHOOL Abstract This research’s aim is determination of teachers’views about practice of defective students’education in primary education school. For this aim,the study zone is 30 teachers who are working in İscehisar Primary Education School in İscehisar /Afyonkarahisar in the education year of 2010-2011.All of the study zone are example and investigated because of being possibility of all of the zone’s communication. This investigation consists of personal information part and main part.Personal information part consists of 2 questions and main part consists of 25 questions.Factor analysis is applied for structure validity of this investigation.Pearson Korelasion Coefficient (r) is .891 and Cronbach (Alpha) Coefficient for calculation of inside guarantee is .956. Arithmetik average and standard deviation are used for the first base problem and T-test and one way varyans analysis are used for the second base problem in the data solution. Meaningfulness level (p) is .05 in all of the statistical calculations.According to making sex factor of these teachers’views in the reseach,T-test result is meaningful difference between female teachers’[t=5,130;(P=3,0600); p<05] and male teachers’[t=5,197; (P=2,0829); p<.05] views.According to one way varyans analysis’result[F=1.303;(P=.295); P>.05], the teachers’views between different branches aren’t meaningful difference. In the assessment of all of the findings at the end of the research,according to the teachers’answers of investigations general average is (X=2.6040) so the result is that the teachers’views is in the sufficient limits. Keywords: Primary Education, Teacher, Student, Defective Students. GİRİŞ Türkiye’de 2012-2013 eğitim-öğretim yılından itibaren zorunlu eğitim kurumları kesintili 4+4+4 şeklinde düzenlenmiş olup bu okullar kadın erkek bütün Türklerin milli gayelere uygun olarak bedeni, zihni ve ahlaki gelişmelerine ve yetişmelerine hizmet eden eğitim ve öğretim kurumları olarak kabul edilmiştir. Türkiye genelinde Milli Eğitim Bakanlığına (MEB) bağlı 284 özel eğitim okulu, 17559 özel eğitim öğrencisi, 4735 öğretmen ve 3290 derslik bulunmaktadır. Bunlardan eğitilebilir zihinsel engelliler ilköğretim Okulu sayısı 54, öğrenci sayısı 2933; görme engelliler ilköğretim okulu sayısı 15 öğrenci sayısı 1325; işitme engelliler ilköğretim okulu sayısı 49, öğrenci sayısı 4598; ortopedik engelliler ilköğretim okulu sayısı 3, öğrenci sayısı 485; Otistik çocuklar eğitim merkezi (İlköğretim) sayısı 33, öğrenci sayısı 1206; öğretilebilir zihinsel engelliler eğitim uygulama okulu (ilköğretim) sayısı 129, öğrenci sayısı 6973; uyum güçlüğü olanlar ilköğretim okulu sayısı 1, öğrenci sayısı ise 39’dur (MEB İstatistikleri, 2010b). Anayasanın 42. Maddesindeki”…Devlet durumları sebebiyle özel ihtiyacı olanları topluma yararlı kılacak tedbirleri alır.” hükmüne uygun olarak (TC 1982 Anayasası), 112 Dr. Ahmet YILMAZ İlköğretim Okullarında Kaynaştırma Eğitimi Uygulamalarının Öğretmen Görüşlerine Göre Değerlendirilmesi 1973 yılında kabul edilen 1739 sayılı METK’nun 7. maddesinde “Eğitim hakkı” ile 8. maddesindeki “Fırsat ve İmkan” başlığındaki “özel eğitime ve korunmaya muhtaç çocukları yetiştirmek için özel tedbirler alınır.” hükmü getirilmiştir (METK, 1973). Yine 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununun 6. Maddesinde “özel eğitim gerektiren bireyler için okul ve sınıfların açılmasının zorunlu olduğu belirtilmektedir.” Bu kanunun yürürlüğe girmesiyle özel eğitim gerektiren bireylerin de zorunlu eğitimleri kesintisiz sekiz yıl olmuştur (İlköğretim ve Eğitim Kanunu, 1961). Yine 5378 sayılı Özürlüler ve Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanununun “Eğitim ve Öğretim Başlıklı” 15. Maddesinde: “Hiçbir gerekçeyle özürlülerin eğitim alması engellenemez. Özürlü çocuklara, gençlere ve yetişkinlere özel durumları ve farklılıkları dikkate alınarak bütünleştirilmiş ortamlarda ve özürlü olmayanlarla eşit imkan sağlanır” denilmektedir. Buna göre özel eğitim gerektiren öğrencilerin de en az ilköğretim düzeyinde eğitim ve öğretim görmesi gerekmektedir. Dolayısıyla bu öğrenciler normal öğrencilerle aynı eğitim öğretim imkânına sahip olması için kaynaştırma eğitimine tabi tutulmaktadır. Kaynaştırma Eğitimi, özel eğitime ihtiyacı olan bireylerin akranları ile birlikte eğitim ve öğretimlerini bütün kademelerde sürdürme esasına dayanan, destek hizmetlerinin sağlandığı özel eğitim uygulamalarıdır. Başka deyişle engelli bireylerin engeli olmayan bireylerle eğitsel ve sosyal olarak bütünleşmesini sağlama işlemidir. Her insanda olduğu gibi özel eğitime muhtaç birey de sevilmek, takdir edilmek, beğenilmek, değer görmek ve kimseye bağımlı olmadan yaşamak ister. Bu onların en doğal hakkı olduğu gibi toplumsal bütünlüğün ve kalkınmanın temelidir (MEB, 2010a). Kaynaştırma eğitiminin amacı, özel eğitime ihtiyacı olan bireylere destek eğitim hizmetleri de verilerek yetersizliği olmayan akranlarıyla birlikte aynı ortamda eğitimlerini sürdürmelerini sağlamaktır. Bu uygulamalar kapsamında özel eğitime ihtiyacı olan bireyler kaynaştırma yoluyla eğitimlerini, yetersizliği olmayan akranları ile birlikte aynı sınıfta tam zamanlı sürdürebilecekleri gibi özel eğitim sınıflarında yarı zamanlı olarak da sürdürebilirler (MEB, 2008). Özel eğitime ihtiyacı olan bireylere verilen eğitimin niteliği ne kadar iyi olursa olsun sonuçta onu, içinde yaşadığı toplumun bir üyesi haline getirmiyor ve kabul görmesini sağlamıyorsa verilen eğitim işe yaramayacaktır. Bu nedenle kaynaştırma eğitimi her türdeki özel eğitime ihtiyacı olan bireyin devam ettiği okullarda bir hizmet alanı olarak görülmesini ve bazı tedbirlerin alınmasını gerektirmektedir. Böylelikle etkili bir öğretim ile kişilerin bakış açılarının değişmesini sağlayacak yöntemler üzerine odaklanılmalıdır (Uslu ve arkadaşları, 2009). İlköğretim okullarında kaynaştırma eğitimine tabi olan öğrenci grupları şunlardır: 113 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 • Görme yetersizliği olan öğrenciler • İşitme yetersizliği olan öğrenciler • Ortopedik yetersizliği olan öğrenciler • Dil ve konuşma güçlüğü olan öğrenciler • Özel öğrenme güçlüğü olan öğrenciler • Hiperaktivite ve dikkat yetersizliği olan öğrenciler • Otistik ve duygusal uyum güçlüğü olan öğrenciler (MEB, 2010a; Oskamp, 2002). Kaynaştırma eğitimine tabi öğrenciler normal öğrencilerin takip ettiği programa göre eğitim almaları zordur. Bu nedenle öğrencilere güçlük derecelerine ve özel eğitimine uygun şekilde uzmanlarca hazırlanan bireyselleştirilmiş eğitim program uygulanır. Buna göre, Bireyselleştirilmiş Eğitim Program (BEP): “özel eğitime ihtiyacı olan öğrencinin farklı gelişim alanlarında yapabildiklerini dikkate alarak, kazandırılacak davranışların neler olduğu, bu davranışların nerede, nasıl, kimler tarafından, hangi yöntemlerle ve ne kadar sürede kazandırılacağını belirten, gerekli destek eğitim hizmetlerini içeren, içinde ailesinin de yer aldığı bir ekip tarafından hazırlanan yazılı bir program” olarak tanımlanır (MEB, 2010a). Kaynaştırma eğitimi ile özel eğitime ihtiyacı olan öğrencilerde, BEP aracılığı ile kapasite ve öğrenme hızına göre eğitim alır. Kendine güven, takdir edilme, işe yarama, cesaret, sorumluluk gibi sosyal değerleri gelişir. Özelliklerine uygun ortamdan dolayı uyum ve başarısı artacaktır. Olumsuz davranış yerine olumlu davranışları artacaktır. Normal öğrencilerle birlikte çalışmaları daha büyük başarılar için kendilerinde istek ve cesaret uyandırır. Bu öğrenciler normal öğrencilerden bazı davranışları öğreneceklerdir. Eğitim programlarına ek olarak aile eğitimi, sosyal, kültürel ve serbest zaman etkinlikleri sayesinde öğrenmeleri gelişir. İlköğretim okullarında üç şekilde kaynaştırma eğitimi verilmektedir: 1-Tam Zamanlı Kaynaştırma: Özel eğitime ihtiyacı olan öğrencinin kayıtları normal öğrencilerle aynı sınıftadır. Öğrenci tam gün boyunca normal sınıfta eğitim ve öğretim alır. 2-Yarı Zamanlı Kaynaştırma: Özel eğitime ihtiyacı olan öğrencinin kaydı özel sınıftadır. Özel eğitim sınıfı öğrencisi başarılı olabileceği derslerde kaynaştırma sınıfında eğitim alır. 114 Dr. Ahmet YILMAZ İlköğretim Okullarında Kaynaştırma Eğitimi Uygulamalarının Öğretmen Görüşlerine Göre Değerlendirilmesi 3-Tersine Kaynaştırma: Yetersizlikleri olmayan bireyler istekleri doğrultusunda özellikle okul öncesi eğitimde, çevrelerindeki kaynaştırma uygulaması yapan özel eğitim okullarında açılacak sınıflara kayıt yaptırarak eğitim alır (MEB, 2010a). Ancak ilköğretim okullarında öğrenciye kaynaştırma lecek hususlar vardır. Bunlar: eğitimi verilirken dikkat edi- •Öğrencinin yetersiz yönleri kadar yeterli yönleri de bilinmelidir. •Çocuklara başarabilecekleri görevler verilmeli başarılar ödüllendirilmelidir. •Çocuğun güvenini, kişiliğini, ilgisini sarsacak sözlerden kaçınılmalıdır. •Çocuğu normal hale getirmek değil de yeteneklerini en iyi şekilde kullanmalarını sağlamak en önemli hedef olmalıdır. •Yapılan etkinlikler bireyin duyu kalıntısına hitap edecek şekilde planlanmalıdır. •Ders konularının analizleri yapılmalı konular parçalara ayrılmalıdır. •Her aşamada çocuklar güdülenmeli ve teşvik edilmelidir. •Yetersizlik ne olursa olsun bireyi olduğu gibi kabul etmek esas alınmalıdır. •Çalışmalarda aile ve yakın çevresinin desteği alınmalıdır. •Öğrencinin öğrenciye rehberlik etmesine yer verilmelidir (MEB,2010a). İlköğretim okullarında kaynaştırma uygulamalarında okulda çalışanların bazı önemli görev ve sorumlulukları vardır. Müdür, kaynaştırma uygulamaları için kurumda gerekli düzenlemeleri plânlar uygulanmasını sağlar ve özel eğitim hizmetleri kurulu ile iş birliği yapar. Gezerek Özel Eğitim Görevi Verilen Öğretmen, bireyselleştirilmiş eğitim programlarını uygular, değerlendirir, gerektiğinde bireye, aileye, öğretmene ve kuruma bilgi verir. Öğretmen, özel eğitime ihtiyacı olan öğrencilerin sınıf tarafından sosyal kabulü için önlemler alır. Bireysel ve gelişim özelliklerini dikkate alarak değerlendirme yapar. Programını bireyselleştirerek uygular ve aileler ilgili kurum ve kuruluşlar ile iş birliği içinde çalışır (MEB, 2010a). Öğretmenlerin bu öğrencilere karşı geliştirilen önyargıları engellemeleri de önemli görevleri arasında yer almaktadır (O’Day, 1999). Rehber Öğretmen-Psikolojik Danışman, kaynaştırma uygulama kararı ile gelen öğrenciler için uygun eğitim ortamının düzenlenmesi, öğrencilerin gelişimlerini izleme ve aile eğitimi konularında öğretmenlere rehberlik ederek işbirliği yapar (MEB, 2010a). Ailenin de rolü oldukça önemlidir. Özel eğitim gerektiren bir çocuğa sahip olmak engeli ne olursa olsun beraberinde pek çok güçlükleri de getirmektedir. Çünkü aileler 115 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 çocuklarının diğer normal çocuklar gibi gelişip gelişemeyeceklerini merak ederler. Bu nedenle programın uygulanması sırasında çalışmalara etkin bir şekilde katılma ve gerektiğinde çocuğu için gerekli olan eğitim araç-gereç desteği sağlama olumlu katkı sağlayacaktır (Ünal ve Baran, 2010). Ayrıca öğretmen ebeveyn (anne-baba) ile sık sık bir araya gelerek deneyimler mutlaka paylaşılmalıdır (Özmen, 2010). Çünkü bir çocuğun gerek doğuştan gerekse de sonradan engelli olması ailenin tüm hayallerini yıkmakta ve kaygı durumlarını da beraberinde getirmektedir (Suizzo, 2002). Türkiye’de özel eğitim gerektiren öğrencilere yönelik okul sayısının azlığı ve özel eğitim gerektiren öğrenci sayısının fazlalığı zorunlu ilköğretim okullarında kaynaştırma eğitiminin önemini daha da artırmaktadır. Dolayısıyla bu araştırma; ilköğretim okullarında kaynaştırma eğitimi uygulamalarında sorunların ortaya konması ve bu sorunlara çözüm önerileri sunmayı amaçlaması bakımından ve kaynaştırma eğitimi uygulamalarının geliştirilmesine ve öğrencilerin mevcut şartlarının iyileştirilmesine yönelik diğer araştırmalara kaynaklık etmesi bakımından önemlidir. Buna göre bu araştırmanın ana problemi de, ilköğretim okullarında kaynaştırma eğitimi uygulamalarının öğretmen görüşlerine göre belirlenmesidir. Bu amaca ulaşmak için aşağıdaki şu alt problemlere cevap aranmıştır. 1)İlköğretim okullarında kaynaştırma eğitimi uygulamalarına ilişkin öğretmen görüşleri nelerdir? 2) İlköğretim okullarında kaynaştırma eğitimi uygulamalarına ilişkin öğretmen görüşleri arasında; a) cinsiyetleri b) branşları bakımından anlamlı fark var mıdır? YÖNTEM İlköğretim okullarında kaynaştırma eğitimi uygulamalarına ilişkin öğretmen görüşleri ortaya koymayı amaçlayan bu araştırma tarama modelindedir. Evren ve Örneklem Araştırmada mevcut durum ortaya konulacağından betimsel niteliktedir. Araştırmanın çalışma evrenini Afyonkarahisar İline bağlı İscehisar İlçesinde İscehisar İlköğretim Okulunda 2010-2011 öğretim yılında okulda bulunan tüm öğretmenler oluşturmaktadır. Çalışma evreninin tamamına ulaşmak mümkün olduğundan ayrıca örneklem alınma yoluna gidilmeyerek çalışma evreninde bulunan 30 öğretmen aynı zamanda örneklem olarak kabul edilmiştir. Buna göre çalışma evrenindeki örneklemi oluşturan 116 İlköğretim Okullarında Kaynaştırma Eğitimi Uygulamalarının Öğretmen Görüşlerine Göre Değerlendirilmesi Dr. Ahmet YILMAZ (YUHQ gèUHWPHQOLNå%UDQëæ gUQHNOHP N % N % 6æQæIåå 16 16 0DWHPDWLN 1 1 $QDVæQæI 1 1 'LQå.OWåYHå$KONå%LO 1 1 5HVLP0]LN%HGHQ 4 4 )HQå%LOJ 2 2 7UNoH 2 2 éQJLOL]FH 3 3 TOPLAM 30 30 Tablo 1. İscehisar İlköğretim Okulunda Evren ve Örnekleme Giren Öğretmen Sayıları ve Branşları öğretmenlerin sayıları ve branşları Tablo 1’de verilmiştir (Karasar, 2004;Ural ve åKılıç, åå å å å 2005). Araştırmada öğretmen sayıları İscehisar İlköğretim Okulu müdürlüğünden alınå å å å mıştır. å å å å å å bağlı İscehisar İlçesinde å Tablo 1’e ågöre hazırlanan anketler Afyonkarahisar İline İså å å å å cehisar İlköğretim Okulunda bulunan 30 öğretmene uygulanmıştır. Buna göre anket åå uygulanan okulda sınıf öğretmeni branşı en fazla sayıya sahip iken (%53,3) matematik, anasınıfı, din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni branşı ise en az sayıya sahiptir å (%3,3). å å å å å Veri Toplama Aracı å å å Araştırmada geliştirilen anketin kişisel bilgiler bölümü 2 maddeden, ana bölüm ise å 25 maddeden oluşmaktadır. Anket maddeleri seçenekler ise “Hiç Katılmıyorum (1), å Arasıra Katılıyorum (2), Çoğunlukla Katılıyorum (3) ve Tamamen Katılıyorum (4)” şeklinde sıralanmıştır. Ankette, puan aralık değeri; aralık sayısı (3), seçenek sayısına (4), (3/4=0.75) bölünerek şöyle tespit edilmiştir (Tablo 2). 6HoHQHNOHU 3XDQ $OWååhVWå6æQæU 3XDQDå.DUëæOæNå*HOHQå<RUXP +Loå.DWæOPæ\RUXP å®å +LoåG]H\L $UDVæUDå.DWæOæ\RUXP å®å $UDVæUDåG]H\L dRèXQOXNODå.DWæOæ\RUXP å®å dRèXQOXNODåG]H\L 7DPDPHQå.DWæOæ\RUXP å®å 7DPDPHQåG]H\L Tablo 2. Araştırma Anketine Ait Puan Tablosu ve Değerleri å å å å 117 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 Tablo 2’ye göre öğretmenlerin anket maddelerine verdiği cevaplarla ilgili olarak ortalamanın (X=2.50) ve üzeri olması katılımın yeterli olarak kabul edilmiş ve yorumlanmıştır. Hazırlanan anketler Afyonkarahisar İline bağlı İscehisar İlçesinde İscehisar İlköğretim Okulunda bulunan 30 öğretmene uygulanmadan önce, anketin geçerlik ve güvenirlik çalışmasını yapmak için çalışma evreninde örnekleme girmeyen İscehisar İlçesindeki Fatih İlköğretim Okulundaki 20 öğretmene 15 gün ara ile uygulanmıştır. Bu iki uygulama arasındaki “Pearson Korelasyon Katsayısı” r = .891 bulunmuştur. Anketlerden elde edilen veriler “SPSS 13.0 for Windovs (Statistical Package For Social Sciences)” paket programına yüklenmiş ve anketin iç güvenirliği için hesaplanan “Cronbach (Alpha)” katsayısı .956 olarak bulunmuştur. Ayrıca parametrik test işlemlerinde varyansların homojenliği ile ilgili cinsiyete ilişkin olarak hesaplama (p=.602;p>.05) bulunduğundan hazırlanan anketin parametrik test koşullarını sağladığı ortaya çıkmıştır. İşlem Hazırlanan anketler 2011 yılı mart ayında İscehisar İlköğretim Okuluna gidilerek okul müdürü aracılığıyla okulda görevli 30 öğretmene uygulanmıştır. Okulda görevli 2 yönetici branşlarına göre öğretmenler arasına dahil edildiğinden bu öğretmen sayısında yöneticiler de bulunmaktadır. Araştırmada öğretmenlerin görüşlerini yansıtan veriler “SPSS 13.0” paket programına kodlanarak kaydedilmiştir. Birinci alt problem için aritmetik ortalama ve standart sapma; ikinci alt problem için t-test ve tek yönlü varyans analizi (ANOVA) yapılmıştır. Yapılan tüm istatistiksel işlemlerde anlamlılık düzeyi p: .05 alınmıştır. Ayrıca öğretmenlerin anket maddelerine verdikleri cevaplara göre değişkenler arasındaki korelasyon hesaplanarak birbiri ile ilişkili olan ve aynı boyutu ölçen değişkenlerin gruplandırılmasına yönelik faktör analizi yapılmıştır. Anket maddeleriyle ilgili faktörlere ilişkin korelasyon matrisi sonuçları Tablo 3’te verilmiştir. Tablo 3’e göre uygulanan anketteki 25 maddeye ilişkin ölçeğin 5 faktörlü (boyutlu) olduğu görülmektedir. Bu 5 faktör toplam varyansın % 75.346’sını açıklamaktadır. Bunlardan birinci faktör toplam varyansın % 50.604’ünü, ikinci faktör toplam varyansın % 8.276’sını, üçüncü faktör toplam varyansın % 6.740’ını, dördüncü faktör toplam varyansın % 5.293’ünü, beşinci faktör toplam varyansın % 4.433’ünü açıklamaktadır. Her bir soruya ilişkin yapı geçerliliğine ilişkin faktör yükleri de Tablo 4’teki gibidir. Tablo 4’e göre 25 maddeye ilişkin olarak birinci faktör 7; ikinci faktör 2; üçüncü faktör 2; dördüncü faktör 2; beşinci faktör 1 soruyu içermektedir. Birinci faktörü oluş- 118 å å å å å å å å å å å å İlköğretim Okullarında Kaynaştırma Eğitimi Uygulamalarının å å å Öğretmen Görüşlerine Göre Değerlendirilmesi Dr.å Ahmet YILMAZ %LULNLPOLå9DU\DQV 9DU\DQV )DNW|UOHU % % å)DNW|U å)DNW|U å)DNW|U å)DNW|U å)DNW|U Tablo 3. Anket Maddeleriyle İlgili Faktörlere İlişkin Korelasyon Matrisi Maddeler Faktör Yükleri 3. Faktör 4. Faktör N 1. Faktör 2. Faktör 5. Faktör 6. Faktör madde1 ,611 -,361 ,304* ,304* ,372* -,219 madde2 ,637 ,617* ,007 ,007 -,214 -,039 madde3 ,730 ,533 ,007 ,007 ,015 -,140 madde4 ,836* -,132 -,210 -,210 -,088 -,105 madde5 ,882* ,008 -,223 -,223 -,115 -,099 madde6 ,616 ,103 ,456 ,456 ,175 -,267 madde7 ,707 ,195 -,338 -,338 -,041 -,341 madde8 ,681 -,397 ,279 ,279 -,270 ,052 madde9 ,594 -,119 -,094 -,094 ,271 -,444 ,044 madde10 ,708 ,178 ,209 ,209 -,261 madde11 ,825* -,029 -,173 -,173 -,313 ,156 madde12 ,771 ,005 ,217 ,217 -,199 -,143 madde13 ,354 -,145 ,800* ,800* -,207 ,035 madde14 ,683 -,146 ,180 ,180 ,008 -,078 madde15 ,864* ,068 -,069 -,069 ,031 ,295 madde16 ,761 ,006 -,236 -,236 -,288 ,181 madde17 ,811* ,271 -,101 -,101 ,115 -,099 madde18 ,768 -,339 ,035 ,035 ,182 ,166 madde19 ,798 -,439 -,112 -,112 -,055 -,025 madde20 ,556 -,095 -,164 -,164 ,594* ,115 madde21 ,788* -,092 -,232 -,232 ,032 -,161 madde22 ,603 -,385 -,193 -,193 ,109 ,408* madde23 ,582 ,420 ,279 ,279 ,267 ,283 madde24 ,826* -,098 -,038 -,038 -,080 ,145 madde25 ,525 ,473* ,120 ,120 ,337 ,335 Tablo 4. Anketin Yapı Geçerliliğine İlişkin Faktör Analizi Sonuçları å å å å 119 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 turan 4, 5, 11, 15, 17, 21. ve 24. maddelerin faktör yükü 0.788 ile 0.882 arasında; ikinci faktörü oluşturan 2. ve 25. maddenin faktör yükü 0.473 ile 617 arasında; üçüncü faktörü oluşturan 1. ve 13. maddelerin faktör yükü 0.304 ile 0.800 arasında; dördüncü faktörü oluşturan 1. ve 20. maddelerin faktör yükü 0.372 ile 594 arasında değişmekte ve beşinci faktörü oluşturan 22. maddenin faktör yükü 0.408’dir. BULGULAR Bu bölümde araştırmanın kişisel bilgilerine ait, yine araştırmanın birinci ve ikinci alt problemine ait bulgular tablolar halinde sunulmuştur. Araştırmanın Kişisel Bilgilerine Ait Bulgular İscehisar İlçesi İscehisar İlköğretim Okulundaki örnekleme giren öğretmenlerin cinsiyetleriyle ilgili kişisel bilgilerine ait bulgular Tablo. 5’te sunulmuştur. Tablo 5’e göre bayan öğretmenlerin sayısı 16 (% 53) ve erkek öğretmenlerin sayısı ise 14’tür (% 47). Örneklemde bulunan toplam öğretmen sayısı ise 30’dur. Bu sayıya okulda görevli 2 yöneticinin branşları da (sınıf-İngilizce) dahildir. Araştırmanın Birinci Alt Problemine İlişkin Bulgular Araştırmanın birinci alt problemi olan “İlköğretim okullarında kaynaştırma eğitimi uygulamalarına ilişkin öğretmen görüşleri nelerdir?” sorusuna ilişkin bulgular Tablo 6’da verilmiştir. Tablo 6’ya göre ilköğretim okullarında kaynaştırma eğitimi uygulamalarına ilişkin öğretmen görüşlerine ait bulgulara göre; kaynaştırma eğitimi öğrencileri için Bireyselleştirilmiş Eğitim Planları (BEP) hazırlanmıştır (X=3,0667), kaynaştırma eğitimi öğrencileri için bireyselleştirilmiş eğitim planları (BEP) uygulanmaktadır (X=2,7667), kaynaştırma eğitimi öğrencilerine yönelik RAM ile işbirliği yapılmaktadır (X=2,6667), gèUHWPHQOLNå%UDQëODUæ Cinsiyet Bayan Bay Toplam 5HVå0]å%HG Fen Bil. 6æQæI Mat. $QDå6æQ Din Kült. N 9 0 1 1 2 1 1 1 % 56,3 ,0 6,3 6,3 12,5 6,3 6,3 6,3 éQJLOL]FH N 7 1 0 0 2 1 1 2 % 50,0 7,1 ,0 ,0 14,3 7,1 7,1 14,3 N 16 1 1 1 4 2 2 3 % 53,3 3,3 3,3 3,3 13,3 6,7 6,7 10,0 Tablo 5. Örnekleme Giren Öğretmenlerin Cinsiyet Dağılımları 120 Türkçe Dr. Ahmet YILMAZ İlköğretim Okullarında Kaynaştırma Eğitimi Uygulamalarının Öğretmen Görüşlerine Göre Değerlendirilmesi Maddeler å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULåLoLQåVæQæIWDåJHUHNOLåHèLWLPå å |èUHWLPåRUWDPæåG]HQOHQPLëWLU å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULåLoLQåELUH\VHOOHëWLULOPLëåHèLWLP å SODQODUæå%(3åKD]æUODQPæëWæU å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULåLoLQåELUH\VHOOHëWLULOPLëåHèLWLP å SODQODUæå%(3åX\JXODQPDNWDGæU å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULQHå\|QHOLNå5$0åLOH å LëELUOLèLå\DSæOPDNWDGæU å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULQHåX\JXQå|OoPHGHèHUOHQGLUPHå å \DSæOPDNWDGæUåååå å 7PåND\QDëWæUPDåHèLWLPLåDOPDVæåJHUHNHQåå|èUHQFLOHUåWHVSLWåHGLOPLëWLU å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULQLQåDLOHOHULåLOHåLëELUOLèLå\DSæOPDNWDGæU å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULåHYåRUWDPæQGDNL å oDOæëPDODUæåL]OHQPHNWHGLU å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULåLoLQåDFLOåGXUXPåELOJLOHULåDOæQPæëWæUåå å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULåLoLQåGHUVåVæUDVæQGDåX\JXQ å \|QWHPåYHåWHNQLNåNXOODQæOPDNWDGæU å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULQLQåDLOHOHULQHå|èUHQFLQLQåJHOLëLPL å KDNNæQGDåVUHNOLåELOJLåYHULOPHNWHGLU å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULåLoLQå5$0åWDUDIæQGDQ å HèLWVHOåWDQæVæå\DSæOPæëWæU å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULQHåJHUHNOLåSVLNRORMLN å GDQæëPDåYHåUHKEHUOLNå\DSæOPæëWæU å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULåLoLQåDLOHåHèLWLPåSURJUDPODUæ å KDNNæQGDåVUHNOLåELOJLåYHULOPHNWHGLU å 2NXOGDåIDUNOæåVæQæIåYHåëXEHGHåND\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLVLåRODQ å VæQæIODUGDNLå|èUHWPHQOHUåDUDVæQGDåNRRUGLQDV\RQåVDèODQPDNWDGæU å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULåLoLQå|èUHWPHQOHUåNXUXOXQGDåNDUDU å DOæQPDNWDGæU å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULQLQåJHOLëLPå|]HOOLNOHULåYHåLKWL\DoODUæ å GLNNDWHåDOæQDUDNåJHUHNWLèLQGHåELUH\VHOOHëWLULOPLëåHèLWLPåSURJUDPæQGD å GHèLëLNOLNåYHåG]HQOHPHOHUå\DSæOPDNWDGæU å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULQLQåHYGHåHèLWLPåVUHFLQLQåLëOH\LëL\OH å LOJLOLåDLOHåLOHåLëåELUOLèLå\DSæOPDNWDGæU å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULQHå\|QHOLNåG]HQOLåHY å ]L\DUHWOHULå\DSæOPDNWDGæU å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULåLOHåLOJLOLå|èUHWPHQOHULQåKL]PHWåLoL å HèLWLPåDOPDODUæåWHëYLNåHGLOPHNWHGLU N X S 30 2,2333 ,89763 30 3,0667 1,08066 30 2,7667 ,97143 30 2,6667 1,24106 30 2,7667 1,30472 30 2,5667 1,04000 30 2,7333 ,98027 30 2,2000 ,96132 30 2,4667 ,93710 30 2,4000 1,00344 30 2,5333 1,00801 30 3,2000 ,84690 30 2,5333 1,13664 30 2,4333 ,89763 30 2,7000 ,98786 30 3,0000 ,87099 30 2,8333 ,87428 30 2,4667 ,93710 30 2,4000 1,06997 30 1,9333 1,11211 N 121 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Maddeler å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULQLQåNXOODQGæèæåWHNQLNåFLKD] å YHåDOHWOHUåKDNNæQGDåELOJLåYHULOPHNWHGLU å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULåLoLQåHYGHåHèLWLPåKL]PHWOHULQLQ å \UWOHFHèLåRUWDPæQåG]HQOHQPHVLQGHåDLOH\HåUHKEHUOLNåHGLOPHNWHGLU å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULQåRNXODåGHYDPODUæååLoLQ å KHUåWUOåWHGELUåDOæQPDNWDGæU å .D\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULåLoLQåVæQæIWDNLåGLèHU å |èUHQFLOHUåELOJLOHQGLULOPHNWHGLU åå6æQæIWDåND\QDëWæUPDåHèLWLPLå|èUHQFLOHULåLoLQåJHUHNOLåVRV\DOOHëPH å RUWDPæåROXëWXUXOPDNWDGæU Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 N X S 30 1,9667 1,15917 30 2,4333 1,04000 30 2,7333 1,01483 30 3,0667 1,01483 30 3,0000 ,98261 N *HQHOåDULWPHWLNåRUWDODPD X= 2,6040 Tablo 6. Öğretmenlerin Kaynaştırma Eğitimi İle İlgili Görüşlerine Ait Aritmetik Ortalama ve Standart Sapmaları kaynaştırma eğitimi öğrencilerine uygun ölçme-değerlendirme yapılmaktadır (X=2,7667), tüm kaynaştırma eğitimi alması gereken öğrenciler tespit edilmiştir (X=2,5667), kaynaştırma eğitimi öğrencilerinin aileleri ile işbirliği yapılmaktadır (X= 2,733), kaynaştırma eğitimi öğrencilerinin ailelerine öğrencinin gelişimi hakkında sürekli bilgi verilmektedir (X=2,5333), kaynaştırma eğitimi öğrencileri için RAM tarafından eğitsel tanısı yapılmıştır (X=3,2000), kaynaştırma eğitimi öğrencilerine gerekli psikolojik danışma ve rehberlik yapılmıştır (X=2,5333), okulda farklı sınıf ve şubede kaynaştırma eğitimi öğrencisi olan sınıflardaki öğretmenler arasında koordinasyon sağlanmaktadır (X=2.7000), kaynaştırma eğitimi öğrencileri için öğretmenler kurulunda karar alınmaktadır (X=3,000), kaynaştırma eğitimi öğrencilerinin gelişim özellikleri ve ihtiyaçları dikkate alınarak gerektiğinde bireyselleştirilmiş eğitim programında değişiklik ve düzenlemeler yapılmaktadır (X=2.8333), kaynaştırma eğitimi öğrencilerin okula devamları için her türlü tedbir alınmaktadır (X=2,7333), kaynaştırma eğitimi öğrencileri için sınıftaki diğer öğrenciler bilgilendirilmektedir (X=3,0667), sınıfta kaynaştırma eğitimi öğrencileri için gerekli sosyalleşme ortamı oluşturulmaktadır (X=3,0000) maddelerine katılım yeterli düzeydedir. Yine öğretmenlerin görüşlerine göre; kaynaştırma eğitimi öğrencileri için sınıfta gerekli eğitim öğretim ortamı düzenlenmiştir (X=2,2333), kaynaştırma eğitimi öğrencileri ev ortamındaki çalışmaları izlenmektedir (X= 2,2000), kaynaştırma eğitimi öğrencileri için acil durum bilgileri alınmıştır (X=2,4667), kaynaştırma eğitimi öğrencileri için ders sırasında uygun yöntem ve teknik kullanılmaktadır (X=2,4000), kaynaştırma eğitimi 122 İlköğretim Okullarında Kaynaştırma Eğitimi Uygulamalarının Öğretmen Görüşlerine Göre Değerlendirilmesi Dr. Ahmet YILMAZ öğrencileri için aile eğitim programları hakkında sürekli bilgi verilmektedir (X=2.4333), kaynaştırma eğitimi öğrencilerinin evde eğitim sürecinin işleyişiyle ilgili aile ile iş birliği yapılmaktadır (X=2,4667), kaynaştırma eğitimi öğrencilerine yönelik düzenli ev ziyaretleri yapılmaktadır (X=2,4000), kaynaştırma eğitimi öğrencileri ile ilgili öğretmenlerin hizmet içi eğitim almaları teşvik edilmektedir (X=1,9333), kaynaştırma eğitimi öğrencilerinin kullandığı teknik cihaz ve aletler hakkında bilgi verilmektedir (X=1,9667), kaynaştırma eğitimi öğrencileri için evde eğitim hizmetlerinin yürütüleceği ortamın düzenlenmesinde aileye rehberlik edilmektedir (X=2,4333) maddelerine katılım yetersiz düzeydedir. Araştırmadan elde edilen tüm bulgular değerlendirildiğinde; öğretmenlerin anket maddelerine verdikleri cevapların genel ortalaması (X=2.6040) olduğundan, ilköğretim okullarında kaynaştırma eğitimi uygulamalarına ilişkin öğretmenlerin görüşlerinin “yeterli” sınırlar içersinde kaldığı ve buna göre ilköğretim okullarında kaynaştırma eğitimi uygulamalarının “çoğunlukla düzeyinde” olumlu olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Araştırmanın İkinci Alt Problemine İlişkin Bulgular Araştırmanın ikinci alt probleminde; “İlköğretim okullarında kaynaştırma eğitimi uygulamalarına ilişkin öğretmen görüşleri arasında cinsiyetleri bakımından anlamlı fark var mıdır?” sorusuna cevap aranmış olup bulgular Tablo. 7’de sunulmuştur. Tablo 7’ye göre ilköğretim okullarında kaynaştırma eğitimi uygulamalarına ilişkin öğretmen görüşlerinin cinsiyet değişkenine göre fark olup olmadığını belirlemek üzere yapılan t-test sonuçlarına göre bayan öğretmenlerin [t=5,130;(P=3,0600); p<05] ve bay öğretmenlerin [t=5,197; (P=2,0829);, p<.05] görüşleri arasında anlamlı fark olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca ortalamalara göre de erkek öğretmenlerin görüşleri (X=2.0829) bayan öğretmenlerin görüşlerinden (X=3.0600) daha olumsuz olduğu anlaşılmaktadır. Yine ikinci alt problemle ilgili olarak: “İlköğretim okullarında kaynaştırma eğitimi uygulamalarına ilişkin öğretmen görüşleri arasında branşları bakımından anlamlı fark var mıdır?“ sorusuna cevap aranmıştır. Cinsiyet N X S WGHèHU Sd Bayan 16 3,0600 ,56342 5,130 28 Bay 14 2,0829 ,46607 5,197 28 P ,000 P >.05 Tablo 7. Öğretmenlerin Cinsiyetlerine İlişkin t-Test Sonuçları å å å å 123 2 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI 9DU\DQVå.D\QDèæ .DUDOHUå7RSODPæ Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 Sd .DUDOHUå2UWDODPDVæ *UXSODUDUDVæ 4,312 7 ,616 *UXSåLoL 10,403 22 ,473 *HQHO 14,715 29 - F P 1,303 ,295 P >.05 Tablo 8. Öğretmenlerin Branşlarıyla İlgili Görüşlerinin Varyans Analizi (ANOVA) Sonuçları Tablo 8’e göre, ilköğretim okullarında kaynaştırma eğitimi uygulamalarına ilişkin öğretmen görüşleri arasında branşları bakımından aralarından [F=1.303;(P=.295); P>.05] tek yönlü varyans analizi sonuçlarına göre .05 düzeyinde anlamlı farklılık bulunmamıştır. TARTIŞMA Milli Eğitim Bakanlığına bağlı ilköğretim okullarında eğitim bölgeleri içersinde uygun olan bazı ilköğretim okullarına tam zamanlı, yarı zamanlı ve tersine kaynaştırma eğitimi verilecek olan öğrenciler özellikle yönlendirilmektedir. Bu tür okullara imkan dahilinde özel eğitim alanında bilgi ve deneyim sahibi okul müdürleri atanmaktadır. Yine bu okullara atanan öğretmenlerin özel eğitim sınıf öğretmeni olmasına dikkat edilmektedir. Gerektiğinde özel eğitim branşı dışındaki öğretmenlere imkan dahilinde kaynaştırma eğitimi uygulamalarına yönelik derslerde uygulanabilecek yöntem ve tekniklerin verildiği hizmet içi eğitim faaliyetleri de düzenlenmektedir. Bu konularda RAM’lar okullara her türlü uzmanlık desteğini vermektedir. Yine kaynaştırma eğitimi alan öğrenciler eğitim öğretim saatleri dışında Milli Eğitim Bakanlığının desteği ile Özel Rehabilitasyon Merkezlerine devam etmekte ve buralarda okula yardımcı olacak şekilde eğitim almaktadırlar. Bu araştırmadan elde edilen bulgulara göre; öğretmenlerin anket maddelerinde yer alan sorulara verdikleri cevapların genel ortalaması (X=2.6040) olduğundan görüşlerinin “yeterli” sınırlar içersinde kalması oldukça anlamlıdır. Ancak kaynaştırma eğitimi öğrencileri için sınıfta gerekli eğitim öğretim ortamı düzenlendiği (X=2,2333), kaynaştırma eğitimi öğrencileri ev ortamındaki çalışmaları izlendiği (X= 2,2000), kaynaştırma eğitimi öğrencileri için acil durum bilgilerinin alındığı (X=2,4667), kaynaştırma eğitimi öğrencileri için ders sırasında uygun yöntem ve teknik kullanıldığı (X=2,4000), kaynaştırma eğitimi öğrencileri için aile eğitim programları hakkında sürekli bilgi verildiği (X=2.4333), kaynaştırma eğitimi öğrencilerinin evde eğitim sürecinin işleyişiyle ilgili aile ile iş birliği yapıldığı (X=2,4667), kaynaştırma eğitimi 124 Dr. Ahmet YILMAZ İlköğretim Okullarında Kaynaştırma Eğitimi Uygulamalarının Öğretmen Görüşlerine Göre Değerlendirilmesi öğrencilerine yönelik düzenli ev ziyaretleri yapıldığı (X=2,4000), kaynaştırma eğitimi öğrencileri ile ilgili öğretmenlerin hizmet içi eğitim almaları teşvik edilmesi gerektiği (X=1,9333), kaynaştırma eğitimi öğrencilerinin kullandığı teknik cihaz ve aletler hakkında bilgi verildiği (X=1,9667), kaynaştırma eğitimi öğrencileri için evde eğitim hizmetlerinin yürütüleceği ortamın düzenlenmesinde aileye rehberlik edildiği (X=2,4333) maddelerine öğretmenler olumsuz görüş belirtmiş olmaları da oldukça düşündürücüdür. Bu araştırmadan elde edilen; kaynaştırma eğitimi öğrencileri için sınıfta gerekli eğitim öğretim ortamı düzenlendiği (X=2,2333) bulgusuna katılımın yetersiz olmasıyla; Uslu, Doğan, Kozlan ve Pesen, (2009) tarafından yapılan “Engelli Kişilere Yönelik Önyargı ve Ayrımcılık” adlı çalışmasında elde edilen “İlköğretimde görevli eğitimcilerin eğitim programlarında planlanması ve yürütülmesi gerektiği” sonucuyla paraleldir. Yine bu araştırmadaki kaynaştırma eğitimi öğrencilerinin evde eğitim sürecinin işleyişiyle ilgili aile ile iş birliği yapıldığı (X=2,4667), kaynaştırma eğitimi öğrencilerine yönelik düzenli ev ziyaretleri yapıldığı (X=2,4000), kaynaştırma eğitimi öğrencileri ile ilgili öğretmenlerin hizmet içi eğitim almaları teşvik edilmesi gerektiği (X=1,9333) bulgularla Uslu, Doğan, Kozlan ve Pesen’in (2009) araştırmasından elde edilen “okul dışında verilecek hizmet ve çalışma gruplarına yönelik hizmet içi verilmesi gerektiği” sonuçlarıyla ve Ünal ve Baran (2010) tarafından yapılan “Zihinsel Engelli Çocukların Annelerinin Çocuk Yetiştirme Tutumlarının İncelenmesi” araştırmasından elde ettikleri engelli çocuğa sahip öğrencilerin ailelerine gerekli eğitimin verilmesi ve bu öğrencilerin kaynaştırma eğitimine alınması gerektiği” sonuçlarıyla paralel olduğu söylenebilir. Buna göre araştırmadan elde edilen bulgular sonucunda; ilköğretim okullarında kaynaştırma eğitimi uygulamalarına ilişkin uygulamalara yönelik mevcut durumun daha da geliştirilmesine ilişkin şu önerilerde bulunulabilir: “Kaynaştırma eğitimi öğrencileri için sınıfta gerekli eğitim öğretim ortamı düzenlenmesi” gerektiğiyle ilgili olarak gerektiğinde özel eğitim okulları ziyaret edilerek buradaki uygulamalardan faydalanıp ilköğretim okulunda düzenlemeler yapılabilir. “Kaynaştırma eğitimi öğrencileri ev ortamındaki çalışmaları izlenmesi” ile ilgili olarak kaynaştırma eğitimine tabi öğrencilerin velileriyle daha çok işbirliğine gidilmelidir. Burada Okul-Aile birliği daha aktif çalışma yapabilir. Burada öğrenci velilerinin cesaretlendirilmesi de oldukça önemli olduğu unutulmamalıdır. “Kaynaştırma eğitimi öğrencileri için acil durum bilgilerinin alınması” ile ilgili olarak bu tür bilgiler e-okul sistemine de işlenerek bilgilere kolaylıkla ulaşılma yoluna gidilebilir. Burada sınıf rehber öğretmenleri ve okul rehber öğretmenleri gerektiğinde bu bilgileri her an ulaşabilecekleri yerlerde bulundurabilir. 125 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 “Kaynaştırma eğitimi öğrencileri için ders sırasında uygun yöntem ve teknik kullanılması” ile ilgili olarak öğrencilerin normal öğrencilerle aynı programı takip edemeyeceklerinden BEP planlarına uygun olarak yöntem ve teknik kullanılabilir. 2005 öğretim yılından itibaren uygulamaya giren yeni “yapılandırıcı program” öğrencinin bilgiyi yapılandırılması istediğinden aynı uygulama kaynaştırma öğrencilerine de uygulanıp amaca göre yöntem ve teknik seçilebilir. Gerektiğinde bu konuda öğretmenlere hizmet içi eğitim verilebilir. “Kaynaştırma eğitimi öğrencileri için aile eğitim programları hakkında sürekli bilgi verilmesi” ile ilgili olarak okul genelinde bulunan kaynaştırma eğitimi öğrenci velileri her ay düzenli olarak uzmanlardan kaynaştırma öğrencilerinin eğitimine yönelik “aile eğitimi” almaları sağlanabilir. “Kaynaştırma eğitimi öğrencilerine yönelik düzenli ev ziyaretleri yapılması” ile ilgili olarak gerek sınıf rehber öğretmenleri gerekse rehberlik araştırma merkezi (RAM) çalışanları ile işbirliğine gidebilir. Çünkü kaynaştırma eğitimi alan öğrencilerin ev ziyaretlerinin eğitimlerine önemli katkı sağlayacağı unutulmamalıdır. “Kaynaştırma eğitimi öğrencileri ile ilgili öğretmenlerin hizmet içi eğitim almaları teşvik edilmesi” gerektiği ile ilgili olarak öğretmenler düzenli olarak hizmet içi eğitimden geçirilmelidir. Burada üniversitelerin “özel eğitim” bölümleriyle işbirliğine gidilebilir. “Kaynaştırma eğitimi öğrencilerinin kullandığı teknik cihaz ve aletler hakkında bilgi verilmesi” ile ilgili olarak bu tür cihazlar öğrenciler için hayati önem taşıyabilir. Bu nedenle öğretmenlerin bu tür cihazlarla ilgili mutlaka ailelerinden bilgi almalıdır. Gerektiğinde okulda bu tür alet ve cihazların yedeği bulundurulabilir. 126 Dr. Ahmet YILMAZ İlköğretim Okullarında Kaynaştırma Eğitimi Uygulamalarının Öğretmen Görüşlerine Göre Değerlendirilmesi KAYNAKLAR KARASAR, N. Bilimsel Araştırma Yöntemi, Nobel Yayınları, Ankara, (2004), Ss:117-118. MEB. “Kaynaştırma Yoluyla Eğitim Uygulamaları” konulu Özel Eğitim Rehberlik ve Danışma Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 02.09.2008 tarih ve 3601 sayılı resmi yazısı, (2008). MEB. Okullarımızda (3N 1 K) Neden, Nasıl, Niçin: Kaynaştırma Kılavuzu, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara, (2010a), Ss:1-88. MEB. Milli Eğitim İstatistikleri(Örgün Eğitim 2009-2010). Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara, (2010b), Ss: 53. O’DAY, B. Policy Barriers For People With Disabilities Who Want to Work, American Rehabilitation. 25, 1, 8-17, (1999). OSKAMP, S. Environmentally Responsible Behavior: Teaching and Promoting It Effectively, Analyses Of Social Issues and Public Policy, 2, 1, 173-182, (2002). ÖZMEN, S. K. Dikkat Eksikliği ve Aşırı Hareketliliği Olan Çocuklara Yönelik Sınıf Ortamındaki Düzenlemeler. Çağdaş Eğitim Dergisi. 35, 379, 24-31, (2010). SUIZZO, M. French Parent’s Cultural Models and Childrearing Beliefs. International Journal of Behavioral Development, 26, 4, 297-307, (2002). USLU, Özden, Doğan, Ş., Kozlan L., & Pesen, T. Engelli Kişilere Yönelik Ön Yargı ve Ayrımcılık, Çağdaş Eğitim Dergisi. 34, 369, 35-40, (2009). URAL, A. & Kılıç, İ. Bilimsel Araştırma Süreci ve SPSS ile Veri Analizi, Detay Yayınları, Ankara, (2005), Ss: 31. ÜNAL, N. & Baran, G. Zihinsel Engelli Çocukların Annelerinin Çocuk Yetiştirme Tutumlarının İncelenmesi, Çağdaş Eğitim Dergisi, 35, 375, 37-43, (2010). TC. 1982 Anayasası, (1982). 5378 Sayılı Özürlüler ve Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hak kında Kanun (01.07.2005). 222 Sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu. 12.1.1961 Tarih ve 10705 Sayılı Resmi Gazete, (1961). 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu. 24.6.1973 Tarih ve 14574 Sayılı Resmi Gazete, (1973). .(Erişim Tarihi: 02.04.2011). 127 AİLE YILMAZLIĞI: BİR ENGELE RAĞMEN BİRLİKTE GÜÇLENEN AİLE* Prof. Dr. Yaşar ÖZBAY** / Arş. Gör. Didem AYDOĞAN*** Özet Bu araştırmada, engelli çocuğa sahip olan ailelerde, aile yılmazlığının incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma, nitel bir çalışma olup, çalışma 6 çift olmak üzere 12 anne-baba ile görüşme yöntemi kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya ilişkin veriler Walsh (1998) Aile Yılmazlık Modeli ve araştırmacılar tarafından geliştirilen Özgünlük Sistemi Modeli temel alınarak yapılandırılan “Aile Yılmazlık Görüşme Formu” aracılığıyla toplanmıştır. Veriler, içerik analizi kullanılarak analiz edilmiştir. Bulgulara göre, ailelerin yılmazlıklarına katkı sağlayan en önemli etkenlerin sosyal destek, maneviyat, sahip oldukları pozitif bakış açısı, aile içerisindeki birbirlerine bağlılıkları, esnek olmaları ve özgünlük / ilişkisel özgünlük olduğu belirlenmiştir. Anahtar kelimler: Aile Yılmazlığı, Pozitif Aile Gelişimi, Engelli Bir Çocuğa Sahip Olma FAMILY RESILIENCE: GROWING AGAINST ALL THE ODDS OF EXCEPTIONALITY Abstract In this study, it is aimed to investigate the family resilience in families with an exceptional child. This study is qualitative in nature and it is conducted on 6 married couples with parental interviewing method. Qualitative data were collected with the Family Resilience Interviewing Form based on Walsh’s (1998) Family Resilience Model and Authenticity System Model developed by the authors. Qualitative data were analyzed with content analysis. Major findings of the study appears to be that the most significant contributors of family resilience are social support, spirituality, maintaining positive view, intrafamily connectedness, flexibility and relational authenticity. Keywords: Family Resilience, Positive Family Growth, Having a Child With Dissabilities * ** *** Bu makale bir önceki sayımızda hatalı olarak basıldığı için bu sayıda tekrar yayınlıyoruz. Çalışmanın yazarlarından özür dileriz. Gazi Üniversitesi, Psikolojik Danışma ve Rehberlik Bölümü, Gazi Üniversitesi, Psikolojik Danışma ve Rehberlik Bölümü, 129 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 1. GİRİŞ Yılmazlık, yetişkinlerin zor ya da beklenmeyen yaşam olaylarıyla başa çıkma yollarını açıklamak için kullanılmaktadır. Yılmazlık çalışmalarının başlangıcı 1954 yılında Werner ve Smiths’in (1989) Kauia’daki zorluk ya da risklerle karşı karşıya kalan çocukların başarılı bir şekilde bu durumun üstesinden gelmelerine odaklanan boylamsal çalışmalarına dayanmaktadır. Yılmazlığa ilişkin yapılan ilk çalışmalar daha çok çeşitli stres durumlarına uyum sağlayanlar için gerekli olan bireysel özellikleri tanımlamaya çalışmışlardır. Bunun yanında son zamanlarda yapılan çalışmalar yılmazlıkta sadece bireysel süreçlerin değil aynı zamanda belirli sosyo-kültürel bağlamında ele alınması gerektiğini ileri sürmektedir (McCubbin, Thompson, Thompson ve Futrell, 1999). Bu açıdan bakıldığında yılmazlık içsel ve dışsal kaynakları başarılı bir şekilde kullanmayı kapsamaktadır. Yılmazlık sadece bireysel bir olgu olmayıp, aile ve toplumsal bağlamda da yılmazlık süreci yaşanmaktadır. Aile araştırmacıları, olumsuzluklarla/ zorluklarla (adversity) karşı karşıya kalan ailelerden bazılarının bununla iyi bir şekilde başa çıkabildiklerini ve daha da güçlendikleriyle ilgilenmişlerdir (McCubbin ve McCubbin, 1988;Patterson, 2002; Walsh, 1996). Sağlıklı bir aile; bir bütün olarak ailenin optimal (en üst düzeyde) gelişim, fonksiyon ve iyi oluş için etkileşimsel özellikler sergilemesi olarak tanımlanır (Black ve Lobo, 2008). Pozitif psikoloji insanların yaşadıkları olumsuzluklara odaklanma yerine bu olumsuzluklara rağmen sağlıklı bir şekilde başa çıkmalarına ve gelişimlerini sürdürmelerine odaklanmaktadır. Bir kriz durumu içerisinde ailenin iyi bir şekilde işlevsel olmasını sağlayan faktörler ve aile yılmazlık kavramı, pozitif psikoloji kapsamında ele alınan konulardan biridir (Seligman ve Csikszentmihalyi, 2000). Aile yılmazlık kavramı; bireysel yılmazlık kavramının ötesinde işlevsel bir birlik olarak aile içerisinde “ilişkisel yılmazlığa” odaklanarak, aile sistemine ilişkin değerlendirme ve müdahale ile ilgili bir kavram olarak ele alınmıştır (Walsh, 1996). Aile içerisinde emeklilik, boşanma, yeniden evlenme, ani iş kaybı ve aile üyelerinin beklenmeyen ölümü ya da sürekli yaşanan göç normal yaşam döngüsü içerisinde karşılaşılabilecek risklerdir (Walsh, 1996). Risk, patoloji ya da uyumsuzluğa doğrudan neden olan bir değişken olarak tanımlanmaktadır (Rutter, 1987). Aile içerisinde bedensel/zihinsel engeli olan bir bireyin varlığı, aile için bir risktir. Pek çok çalışma içerisinde engelli çocuğa sahip olan ailelerin ya da kronik rahatsızlığı olan çocukların bulunduğu ailelerin yılmazlıkları incelenmiştir (Bayat, 2000; Kerry-Jan Van Der Walt, 2006; Klerk ve Greeff, 2011; Lee, Lee, Kim, Park, Song& Park, 2004; Plumb, 2011). Bu risk durumuyla karşı karşıya kalan ailelerden bazıları bu durumla sağlıklı bir şekilde başa çıkıp, pozitif atmosferi aile içerisinde koruyabiliyorken; bazı aileler için tam tersi bir durum olmaktadır. Aile yılmazlığı (family resilience), yaşamın zorluklarına 130 Prof. Dr. Yaşar ÖZBAY / Arş. Gör. Didem AYDOĞAN AİLE YILMAZLIĞI: BİR ENGELE RAĞMEN BİRLİKTE GÜÇLENEN AİLE ve risklerine karşı başarılı bir şekilde uyum ve sağlıklı aile işleyişini sürdürme ya da geliştirmede aile sisteminin gücü olarak değerlendirilir (Patterson, 2002). McCbubbin, McCubbin ve Thompson (1993), bir kriz durumuyla karşı karşıya kalan ailelerin bu durumun yönetimi için paylaşılan inançlar, standartlar, öncelikler ve beklentileri içeren bir aile şemasına sahip olduğunu belirtmişlerdir. Bu aile şeması ailenin bu kriz durumunu değerlendirmesini sağlamaktadır. Aile yılmazlık kavramı aynı zamanda stres, başa çıkma ve uyum ile ilgili kuramlarla da şekillendirilmiştir (Walsh, 1996). Figley (1989), 11 işlevsel aile başa çıkma özelliği tanımlamıştır: (1) stresörün açık bir şekilde kabulü, (2) probleme aile merkezli odaklanma, (3) problemi çözmede çözüm odaklı yaklaşım, (4) yüksek tolerans, (5) sevgi ve bağlılığın açık ve net bir şekilde ifade edilmesi, (6) açık ve etkili iletişim, (7) yüksek aile bağlılığı, (8) esnek aile rolleri, (9) etkili kaynakların kullanımı, (10) şiddetin olmayışı, ve (11) çok nadir madde kullanımı. McCubbin, Thompson ve McCubbin’inin (1996) Stres, Uyum ve Uyarlama Yılmazlık Modeli aile yılmazlığını açıklayıcı bir modeldir. Bu model içerisinde geçen temel varsayım; stres, bir bütün olarak aile birliğinin gelişimini teşvik eden ailenin yeteneklerini geliştiren yaşamın doğal bir parçasıdır. Aileler bu kriz dönemi içerisinde kendi yaşamlarını yeniden düzenlemeye çalışırlar. Yaşam döngüsü içerisindeki her bir dönemde ailenin normatif geçişleri ve stresli yaşam olaylarına uyumda yetenekleri dört faktör tarafından etkilenmektedir (McCubbin ve McCubbin, 1988). Bunlar; (1) Aile üyelerinin kişisel yılmazlık kaynakları (örneğin pozitif benlik saygısı ve benlik yılmazlığı gibi), (2) Aile inanç sistemi, ailenin kültürel mirası, zorluğa verdikleri anlam, (3) Aile, arkadaşlardan ve daha büyük gruplardan/ toplumdan alınan sosyal destek, ve (4) Ailenin başa çıkma stratejileri, problem çözme teknikleri ve aile bütünlüğünü devam ettirmesidir. Walsh (1998) aile yılmazlığının, ailenin başa çıkma ve fonksiyonel bir birlik olarak ailede uyum sürecini ifade ettiğini belirtmiştir.Walsh (1998, 2002, 2006), aile yılmazlığının aile inanç sistemleri, yönetim şekilleri ve iletişim süreçleri olmak üzere üç boyutu kapsamaktadır. Aile inanç sistemleri alanı içerisinde; (a) İyileşme, acı, krizi değerlendirme, bağlılık hissi, birleştirici değerler için kullanılan olumsuzluğa anlam verme, (b) Azim, cesaret, iyimserlik, güce odaklanan pozitif bakış açısı, (c) Genişletilmiş değerlendirme, cinsellik, inanç, dinsel törenler ve dönüşümü içeren üstünlük ve maneviyat yer almaktadır. Yönetim şekillerinde; (a) Kararlılığı dengeleyecek değişim yeteneği olan esneklik, (b) Yakınlık, güçlü liderlik, bireylerin ihtiyaçlarına karşılıklı saygı göstermek için kullanılan bağlanmışlık, (c) Finansal güvenlik, iletişim ağları ve çeşitli sosyal desteği içeren sosyal ve ekonomik kaynaklar. İletişim Süreçleri; (a) Belirsiz durumları açıklama, uygun mesaj ve açıklık, (b) Duygu, karşılıklı empati ve espriyi içeren açık duygusal ifade, (c) Yapıcı problem çözme, karar almaya katılma, yaratıcı beyin fırtınasını içeren işbirlikçi problem çözme. 131 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 McCubbin ve McCubbin (1993), kriz ve zorluklar karşısında etkili olan koruyucu ve iyileştirici faktörler tanımlamışlardır. Aile yapısı, ritüelleri ve uygulamaları farklı olmasına rağmen, yılmaz aileleri tanımlayan kültürel ve etnik gruplar arasında yaygın faktörler görünmektedir (Patterson, 2002). McCubbin ve McCubbin (1988) aile içerisinde koruyucu faktörleri uzlaşma, önemli günlerdeki kutlamalar, açık iletişim, ekonomik durum, dayanıklılık, aile üyelerinin fiziksel ve psikolojik sağlığı, aile üyelerinin boş zaman faaliyetleri, aile üyelerinin kişilik özellikleri, destekleyici iletişim ağı, ailenin gelenekleri ve alışkanlıkları olarak belirlemişlerdir. Aile koruyucu faktörlerinden biri de aile içerisinde birlikte paylaşılan/yapılan aktivitelerdir. Hutchinson, Afifi ve Krause (2007) yaptıkları araştırmada paylaşılan aile aktiviteleri boşanma sonrası stresle başa çıkmada ve pozitif duyguların oluşmasında etkili olduğunu bulmuşlardır. Walsh’ın (1996) aile yılmazlığını kavramsallaştırması, sistematik ve ilişkisel olup, ekolojik ve gelişimsel bağlamda etkileşimsel süreçleri de içerir. Bu çalışma içerisinde Walsh (1998) tarafından önerilen Aile Yılmazlık Modeli temel alınarak görüşme formu hazırlanmıştır. Ancak, Aile Yılmazlık Modeline katkı sağlayacağı düşünülen Özgün Olma ve İlişkisel Özgünlük kavramlarından oluşan Özgünlük Sistemleri de modele ek olarak sunulmuştur. Özgünlük kişinin günlük yaşamında kendi gerçek ya da öz benliğine göre sürdürebilmesi olarak tanımlamıştır (Kernis ve Goldman, 2006). Özgünlüğün ilişkisel süreci ise kişinin yakın ilişkileri içerisinde açıklığı, samimiyeti, dürüstlüğü, sadakat/gerçekliği (truthfulness) için çaba göstermesi ve değer vermesini içerir (Goldman ve Kernis, 2002; Kernis ve Goldman, 2006). İlişki içerisinde özgünlük, dürüstlük, kişinin tam olarak kendini açmasıdır (Lopez ve Rice, 2006). Kernis ve Goldman (2006), yüksek düzeyde özgünlüğe sahip olan bireylerin daha uyumlu başa çıkma stratejileri kullandıklarını ve düşük düzeyde özgünlüğe sahip olan bireylere göre daha az savunmacı olduklarını bulmuşlardır. Dolayısıyla, özgünlüğe ilişkin teoriler ve araştırma bulguları dikkate alındığında, aile yılmazlık sürecinde özgünlük aile üyelerinin sahip olduğu içsel koruyucu faktörler içerisinde yer almaktadır. Aile içerisinde üyelerin sahip oldukları özgünlükleri ve ilişkileri içerisinde özgün olmaları, kendilerini açık bir şekilde ifade etmelerinde, içinde bulundukları durumu kabullenip daha sağlıklı bir şekilde başa çıkacakları düşünülmektedir. Yukarıda belirtilen tüm kuramsal ve ampirik değerlendirmeler ışığında aile yılmazlığına ilişkin teoriler ve araştırmalar, kriz durumunda ya da bir risk durumuyla karşı karşıya kalan aileleri bir arada tutan ve tüm bunlara rağmen birlikte yol alabilen ailelerin özelliklerine ilişkin geniş açıklamalar sunmaktadır. Her aile kendine özgüdür ve her ailenin başa çıkma kaynakları, gelişim gösterme süreci farklıdır. Özellikle de risk durumuyla karşı karşıya kalan aileler içerisinde bu durum daha da farklılaşmaktadır. Bu çalışma kapsamında engelli çocuğa sahip olan ailelerin yılmazlık 132 Prof. Dr. Yaşar ÖZBAY / Arş. Gör. Didem AYDOĞAN AİLE YILMAZLIĞI: BİR ENGELE RAĞMEN BİRLİKTE GÜÇLENEN AİLE kaynaklarının araştırılması amaçlanmıştır. Engelli çocuğa sahip olan ailelerin yılmazlık kaynaklarının araştırılması, bu ailelere sunulacak olan aile danışmanlığı uygulamaları açısından önemlidir. Ayrıca, spesifik bir grup üzerinde çalışılmasına rağmen Türk kültürü içerisinde aile yılmazlık kaynaklarının anlaşılabilmesi açısından da bu araştırmanın önemli olduğu görülmektedir. 2. YÖNTEM Araştırma nitel bir çalışma olarak desenlenmiştir. Nitel bir çalışma olarak desenlenmesinin nedeni, aile yılmazlığını derinlemesine ele almak ihtiyacından dolayıdır. Yılmaz ve Şimşek’in (2006) belirttiği gibi, nitel araştırma olguyu ilgili bireylerin bakış açıklarından görebilmeyi ve bu bakış açılarını oluşturan sosyal yapıyı ve süreçleri ortaya koymaya olanak vermektedir. Alan literatürü incelendiğinde, Türkiye’de aile araştırmalarında nitel yöntemlerin kullanımının yok denecek kadar az olduğu görülmüştür. O yüzden bu çalışmada nitel bir çalışma desenlenmesiyle, aile danışmanlığı kapsamında yapılacak araştırmalar için bir yenilik getirmesi beklenmektedir. Ayrıca, yılmazlık kaynaklarının görüşme yöntemiyle ele alınmasının söz konusu kavrama ilişkin daha derinlemesine bilgiler elde edilmesi açısından da önemlidir. McCubbin ve arkadaşları (1999) nitel çalışmanın yılmazlık sürecini anlamak için en uygun yöntem olduğunu belirtmişlerdir. Böylelikle, aile danışmanlığı alanı içerisinde bu çalışma ailelerin zor koşullar altında başa çıkmada sahip olduğu pozitif kaynakların derinlemesine belirlenmesi aynı zamanda araştırma yöntemleri açısından yenilik getirmesi açısından önemlidir. Araştırmada veriler nitel araştırma yöntemi içerisinde sık kullanılan görüşme yöntemiyle gerçekleştirilmiştir (Yıldırım ve Şimşek, 2006).Görüşmeler, bireysel görüşmeler ve odak grup görüşmeleriyle gerçekleştirilmiştir. Araştırmada bireysel görüşmelerin yanında odak grup görüşmesi yapılma nedeni, odak grup görüşmesi farklı insanlardan eş zamanlı olarak veri toplamaya olanak sağlamasıdır. Bu şekilde grup dinamiğinden grup etkileşimiyle bireysel görüşmelerden farklı olarak yeni verilerde sağlanmıştır. 2.1. Araştırma Grubu Araştırma grubunda yer alan ailelere, Ankara’da Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezin’den izin alınarak ulaşılmıştır. Araştırmaya gönüllü olarak katılmak isteyen aileler dahil edilmiştir. Araştırma grubunda toplam 12 kişi, 6 çift bulunmaktadır. Araştırmaya katılan anne-babaların yaş ortalamaları 38.83 (Ss=9.74). Ortalama olarak evlilik süreleri 10 (Ss= 6.96) yıldır. Anne-babalardan 7’si lise mezunu, 2’si üniversite mezunu ve 3’ü ise yüksekokul mezunudur. Araştırma 133 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 grubunda yer alan annelerden biri hariç, diğer anneler çalışmamaktadır. Babaların ise düzenli olarak kazanç elde ettikleri bir işleri vardır. Ailelerin %58.3’ü aileye giren kazançların aile geçimi için yeterli olmadığını belirtmişlerdir. Araştırma grubunda yer alan ailelerden 2’si otizm, 1 aile epilepsi, 2 aile serabral palsi ve bir ailede görme engelli çocuğa sahiptir. Ayrıca ailelerden ikisi ikiz çocuğa sahiptir fakat diğer bir kardeşte herhangi bir engel türü yoktur. Ayrıca araştırma grubunda yer alan aileler, bu zamana kadar profesyonel bir psikolojik yardım almamışlardır 2.2. Veri Toplama Araçları : Aile Yılmazlık Görüşme Formu: Araştırmacılar tarafından, engelli çocuğa sahip olan ailelerin yılmazlık kaynaklarını ortaya koymak amacıyla geliştirilmiştir. Yarıyapılandırılmış bir görüşme formudur. Aile Yılmazlık Görüşme Formunun geliştirilme sürecinde aşağıdaki işlem basamakları gerçekleştirilmiştir. (1) İlgili literatür incelemesi sonrasında Walsh (1996) tarafından geliştirilen aile yılmazlık yaklaşımındaki aile inanç sistemleri, yönetim şekilleri ve iletişim süreçleri bileşenlerini temel alan açık-uçlu sorular hazırlanmıştır. Ayrıca Walsh (1996)’ın önerdiği aile yılmazlık yaklaşımına ek olarak, ilgili literatür temel alınarak araştırmacılar tarafından özgünlük/ilişkisel özgünlüğü de içeren açık-uçlu sorular eklenmiştir. (2) Hazırlanan taslak görüşme formundaki sorular, Psikolojik Danışma ve Rehberlik alanında aile ve yılmazlıkla ilgili araştırmaları bulunan üç alan uzmanı tarafından içerik açısından uygunluğu ele alınmıştır. (3) Uzman görüşlerinden sonra soru ifadelerinin görüşme formatına uygun olup olmadığını değerlendirmek üzere nitel araştırma konusunda uzman iki kişiden hazırlanan formun nitel araştırmada kullanılabilirliği açısından ele alınmıştır. (4) Görüşme formuna ilişkin görüşlerden sonra, ailelerin görüşme öncesinde cevaplamaları için “Aile Bilgi Formu” eklendikten sonra 9 sorudan oluşan “Aile Yılmazlık Görüşme Formu”nun son hali verilmiştir. 2.3. İşlem Yolu Araştırmada görüşmeler ikinci araştırmacı tarafından gerçekleştirilmiştir. Görüşmeler odak grup görüşmeleri ve bireysel görüşmeler şeklinde yapılmıştır. Görüşmelere başlanılmadan önce, araştırma etiği kapsamında ailelerden görüşme sonuçlarının araştırma için kullanılacağına dair izin alınmıştır. Görüşme esnasında elde edilen cevapların kaydedilmesinde, ses kayıt cihazı kullanılmıştır. Odak grup görüşmeleri 134 Prof. Dr. Yaşar ÖZBAY / Arş. Gör. Didem AYDOĞAN AİLE YILMAZLIĞI: BİR ENGELE RAĞMEN BİRLİKTE GÜÇLENEN AİLE ortalama olarak bir saat, bireysel görüşmeler ise 30 dk sürmüştür. Odak grup görüşmeleri iki kez, dörder kişilik oluşan bir grup üzerinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmadan elde edilen görüşme kayıtlarının analizi için içerik analizi yapılmıştır. 3. BULGULAR Araştırmada, görüşmeler yoluyla elde edilen verilerin analiz süreci üç aşamada gerçekleştirilmiştir: • İlk olarak bireysel ve odak grup görüşmelerinden elde edilen görüşme kayıtlarının ikinci araştırmacı tarafından transkripleri bilgisayar ortamında çıkarılmıştır ve 12 anne-babaya ait yaklaşık 40 sayfalık bir veri seti elde edilmiştir. • İkinci olarak, Walsh (1996) Aile Yılmazlık Modeli ve araştırmacılar tarafından eklenen Özgünlük Sistemi içerisinde bulunan kategorilere göre transkirip içerisinden içerik analizi yapılmıştır. Bireysel ve odak grup görüşmeleri birlikte analiz edilmiştir. O yüzden görüşmeden elde edilen veriler ayrı bir şekilde tekrardan kodlanıp, kategori yapılmamıştır, çünkü görüşme formu geliştirme süreci belirli model ve bu model içerisinde geçen kategoriler temel alınarak geliştirilmiştir. Temalar ve kategorilere göre Microsoft Excell programı yardımı ile içerik analizi yapılmıştır. Her bir tema ve kategorilerinin frekansları çıkartılmıştır. · • Son olarak NVIVO programı kullanılarak elde edilen modele ilişkin, ailelerin yılmazlık kaynaklarında içsel ve dışsal koruyucu faktörler ve frekanslarıyla birlikte verilmiştir. · • Nitel araştırmada güvenirlikte, ortamda meydana gelen her şeyi veri olarak kaydetmek önemlidir. Bu nedenle görüşme esnasında ses kayıt cihazı ile detaylı kaydın alınması güvenirliği sağlama yollarından biri olarak kullanılmıştır. Aynı zamanda, araştırma sürecinin detaylı olarak tanımlanması ve kaydedilen verilerin analiz sürecinde birden fazla uzmanın görüşleri alınarak, güvenirlik sağlanmaya gidilmiştir. Bu aşamada belirli kategorilere yapılan içerik analizi için uzman görüşleri alınmıştır. Görüşme yoluyla elde edilen veriler, 4 kategori ve 11 alt kategori içerisinde tanımlanmıştır. Tablo 1’de kategoriler ve alt kategoriler verilmiştir. Aile içerisinde birlikte yapılan aile aktiviteleri,aile yılmazlığı için koruyucu faktörlerdir. Aile aktivitelerine ilişkin veriler, görüşmeye başlanılmadan önce aileler için hazırlanmış olan demografik bilgi formundan elde edilmiştir. Ailelerin birlikte yaptıkları aktivitelerin betimsel sonuçları Tablo 2’de verilmiştir. 135 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 .DWHJRULOHU $OWå.DWHJRULOHU 2OXPVX]OXèDå$QODPå9HUPH $LOHåéQDQoå6LVWHPOHUL 3R]LWLIå%DNæëå$oæVæ 'HèHUOHUåYHå0DQHYL\DWå Esneklik <|QHWLPåêHNLOOHULå %DèOæOæN 6RV\DOå'HVWHNå $oæNOæN $LOHåéoLåéOHWLëLPå6UHoOHULå 'X\JXODUæåéIDGHå(WPH éëELUOLNoLå3UREOHPåd|]PH g]JQå2OPD g]JQONå6LVWHPOHULå éOLëNLVHOåg]JQONå å Tablo 1: Aile Yılmazlığına İlişkin Kategoriler ve Alt Kategorilerå å å å å å å å å å å å å å å å å Tablo 2’de aile aktiviteleri dışında, ailelerin %16.6’sı birlikte pikniğe gitme, å verilen å å å å seyahat etme, %16.6’sı birlikte yürüyüş yapma ve bir kişide %8.3’ü de å å yine å ailelerin å å å şarbone eğitimine katıldıklarını belirtmişlerdir. Bununla birlikteå ailelerin birlikte en å å aktivitelere å çok yaptıkları bakıldığında bunların sırasıyla, (1) birlikte dini bayramlarda å å å å å å å å å akrabaları ve komşuları ziyaret etme, (2) akşamları birlikte televizyon izleme, (3) aile å å å doğum å üyelerinin günlerini kutlama-misafirliğe gitme, (4) birlikte akşam yemeği yeme, å å å å å birlikte å haftasonu kahvaltı yapma ve alışveriş yapma gelmektedir. å å å å å Etkinlikler å Frekans % %LUOLNWHåGLQLåED\UDPODUGDåDNUDEDODUæåYHåNRPëXODUæå]L\DUHWåHWPHå 12 100 $NëDPODUæåELUOLNWHåWHOHYL]\RQåL]OHPH 11 91.7 $LOHå\HOHULQLQåGRèXPåJQOHULQLåNXWODPD 10 83.3 0LVDILUOLèHåJLWPH 10 83.3 %LUOLNWHåDNëDPå\HPHèLå\HPH 9 75 %LUOLNWHåKDIWDVRQXåNDKYDOWæå\DSPD 9 75 $OæëYHULëå\DSPDå 9 75 %LUOLNWHåoRFXèXQåHèLWLPL\OHåLOJLOLåWRSODQWæODUDåNDWæOPD 8 66.7 6LQHPD\DåJLWPHå 1 8.3 Tablo 2: Aile Aktiviteleri 136 AİLE YILMAZLIĞI: BİR ENGELE RAĞMEN BİRLİKTE GÜÇLENEN AİLE Prof. Dr. Yaşar ÖZBAY / Arş. Gör. Didem AYDOĞAN 'æëVDO Destek éoVHO Destek Aile <æOPD]Oæèæ 28 6 17 Sosyal Destek YHå(NRQRPLNå.ROD\OæN 5 Özgünlük Sistemleri Yönetim êHNLOOHUL 14 7 2 3 .RPëX <DNæQOæN %DèOæOæN 4 5 Aile éQDQo Sistemleri 7 $LOHåéoL éOHWLëLP 6UHoOHUL 3 éOLëNLVHO Özgünlük Özgün Olma (VQHNOLN Aile Toplum 3 2 1 (ë 1 9 2OXPVX]OXèD Anlam Verme 2 7 3R]LWLIå%DNæë $oæVæ 'X\JXODUæ éIDGHå(WPH 'HèHUOHU Maneviyat éëELUOLNoL 3UREOHP Çözme $oæNOæN Şekil 1: Pozitif Aile Yılmazlık Modeli Yapılan içerik analizi sonucuna göre, aile yılmazlığına ilişkin içsel ve dışsal koruyucu faktörler Şekil 1’deki model içerisinde tanımlanmıştır. Aile Yılmazlık Modeli içerisinde araştırmacılar tarafından modele eklenen özgünlük sistemleri de aile yılmazlık sürecine katkı sağladığı görülmektedir. Şekil 1’de görüldüğü üzere, aile yılmazlık sürecine Walsh (1996) tarafından önerilen Aile Yılmazlık Modeli’ne dayalı olarak geliştirilen model içerisinde aile yönetim şekilleri, aile inanç sistemleri ve aile içi iletişim süreçleri aile yılmazlığına katkı sağlamaktadır. Ayrıca bu çalışma içerisinde aile içi ilişki süreçlerine, yönetim şekillerine, aile inanç sistemlerine katkı sağlayacağı düşünülen Özgünlük Sistemleri 137 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 eklenmiştir. Özgünlük sisteminin yani aile içerisindeki üyelerin sahip oldukları kendi özgünlükleri ve ilişki içerisindeki özgünlükleri karşılaştıkları kriz durumuyla başa çıkmalarına katkı sağlamaktadır. Aile içerisinde yılmazlığa katkı sağlayan içsel ve dışsal koruyucu faktörlere bakıldığında Şekil 1’de gösterilen frekans dağılımı ve kategorilere göre aile yılmazlık sürecinde en çok (1) yönetim şekilleri, (2) aile inanç sistemleri, (3) özgünlük sistemleri, (4) aile içi iletişim süreçleridir. Kategoriler içerisinde yer alan temalar dikkate alındığında aile yılmazlık sürecinde en fazla katkı dışsal koruyucu faktör olan sosyal destek olduğu görülmektedir. Bunu takiben ailelerin sahip oldukları pozitif bakış açısı gelmektedir. Sonrasında ise, ailenin sahip olduğu değerler / maneviyat, yakınlık/bağlılık ve esnekliktir. Aşağıda her bir kategori ve alt temalara ilişkin bulgular verilmiştir. Kategori 1: Aile İnanç Sistemleri Katılımcılara, aile içerisinde zor durumlarla baş etmede sahip oldukları bakış açısı ve bu başa çıkmada var olan maneviyatın etkisi sorulduğunda, olumsuzluğa anlam verme, pozitif bakış açısı, değerler ve maneviyata ilişkin cevaplar aile inanç sistemleri kategorisi içerisinde değerlendirilmiştir. Aileler sahip oldukları pozitif bakış açısını yaşadıkları kriz durumundan güçlenip, yaşamlarına bunu yansıtmaya çalışmaktadır. Katılımcılardan yaşadıkları bu duruma ilişkin iyimser (n=4) ve geleceğe ilişkin umuta (n=5) sahip olduklarını belirtmişlerdir. Katılımcı annelerden biri yaşadığı bu duruma ilişkin iyimser bakış açısını şu şekilde değerlendirmiştir. A2: Ben hep artısını görmeye çalışıyorum. Eksi tarafından baktığımda işin içinden çıkamadım. O yüzden hep artısını görmeye çalışırım. Ben eşimle de çok paylaşırım. Biliyormusun şunu yaptı, bunu yaptı. Şunu söyledi. Böyle böyle oyunlar oynadı. Artısını görmeye çalışıyorum. Bir de çocuğu ben getiriyorum. Derslerine giriyorum başka hasta olan çocukları gördüğümde bakıyorum içlerinden en sağlıklısı bizimki bana göre. Gördüğüm zamanda daha çok halime şükrediyorum.Bu ifade, ailenin sahip olduğu iyimser bakış açısında inancının da bir etkisinin olduğunu göstermektedir. Katılımcı annenin belirttiği bu ifade, annenin sahip olduğu iyimser bakış açısı sahip olduğu maneviyatla beraber yaşadıkları bu durumla başa çıkmalarında beraber katkı sağlamaktadır. Yine annelerden biri bu duruma ilişkin şu şekilde bir cevap vermiştir. A3: Yani böyle bir şey var, umutla yaşıyorum. Umut olmadan değiştiremiyorsunuz ki. Ben azmediyorum. Geleceğe dair umut, bireylerin içlerinde bulundukları zor koşulları daha iyi üstesinden gelmelerinde oldukça önemlidir. Annenin sahip olduğu bu geleceğe dair umut, onun azmetmesine katkı sağlayan bir süreçtir aynı zamanda. Katılımcıların (n=7) sahip oldukları dini inançların, özellikle engelli çocuğa sahip 138 Prof. Dr. Yaşar ÖZBAY / Arş. Gör. Didem AYDOĞAN AİLE YILMAZLIĞI: BİR ENGELE RAĞMEN BİRLİKTE GÜÇLENEN AİLE olmalarından kaynaklanan yaşadıkları bu durumla başa çıkmada oldukça etkili olduğunu belirtmişlerdir. Sahip olunan maneviyata ilişkin katılımcı babalardan, B1: Evet.. o konuda biraz manevi olarak yani inançsız biri olsa biraz daha farklı olurdu. Çocuğa zarar bile verebilirdi. Allah korusun tabi öyle bişey söz konusu bile olmaz. Bir anne ise;A1: Allah bize gerçekten. Bu kadar bu sürecimize. Yani biz sebeplere müracat ediyoruz. Çünkü cenabı allahta demiş. Sebeplere müracat edin ki ben vereyim. Elimizden geleni veriyoruz. Cenabı haktan gerçekten bizim için veriyor. Yavaş yavaş adımlarla da olsa onu görüyorum. Yani benim çoçuğumla ilk başta kasılmaları falan yoktu. Sonraları çıktı bazı problemlerimiz. Ben ona göre yol katediyoruz. Eşimin dediği gibi inanç olmasa olmaz yani. Katılımcıların sahip oldukları maneviyat duygusu onların bu durumu kabullenmelerine katkı sağlamaktadır. Çünkü, engelli bir çocuğa sahip olan aileler bu durumu kabullenmekte zorlanmaktadır. Kabullenme sağlandıkça başa çıkmada daha sağlıklı olabilmektedir. Olumsuzluğa anlam verme aile yılmazlığı için önemli bir durumdur. Pozitif gelişim gösteren aileler, yaşadıkları olumsuzluklara rağmen buna ilişkin olumlu anlamlandırmalarda bulunmaktadırlar. Bu çalışma içerisinde, katılımcı babalardan biri yaşadıkları bu duruma ilişkin,B2: İnsanlar güçlü olacaklar. Güçlü ve sabırlı olacaklar. Şeklinde bir cevap vermiştir. Aileler, sahip oldukları kendi güçlerine odaklanarak yaşadıkları bu olumsuz durumu değerlendirmeyi olumlu duruma dönüştürmeye çalıştıklarının da bir göstergesidir. Kategori 2: Yönetim Şekilleri Ailenin sahip olduğu sosyal destek ve ekonomik kaynaklar, eşlerin birbirlerine yakınlık ve bağlılığı aynı zamanda yaşanan bu duruma olan esneklik, yılmaz aileye katkı sağlayan durumlardır. Ailelerin yaşadıkları bu durumla başa çıkmada çevresindekilerin ve toplumun destek sistemleri ve engelli çocuğun aile hayatına katılımıyla birlikte eşlerin birbirlerine olan yakınlıkları yada uzaklıklarına ilişkin cevaplar yönetim şekilleri kategorisi içerisinde değerlendirilmiştir. Bu çalışma içerisinde sosyal desteğin aile yılmazlığına çok fazla katkısı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Sosyal destek kapsamında aileler, eşlerin birbirine olan desteklerinden (n=4), komşularının desteklerinden (n=2), toplumdaki kurum ve kuruluşların desteklerinden (n=3) ve akrabalarının desteklerinden (n=5) bahsetmişlerdir. Sosyal destek, aile yılmazlığını sağlayan dışsal koruyucu faktörler içerisindedir. Akrabalarından ve komşulardan daha çok çocuklarına bakım konusunda destek aldıklarını belirtmişlerdir. Alınan bakım konusunda destek bile anne-babaların komşuları ve akrabaları tarafından engelli çocuklarının kabul edildiğini düşünmektedirler. Aileler en çok diğerleri tarafından kabul edilmemekten dolayı 139 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 üzüntü ve kaygı yaşamaktadırlar. Ancak yakın çevredekilerin kabulü ailelerin bu durumla daha olumlu başa çıkmalarında etkili olduğunu göstermiştir. Bir anne, ailelerinden aldığı sosyal desteği şu şekilde ifade etmiştir. A2: Evet, bakım konusunda yardımcı oluyorlar. Ya bizim ikiz olduğu için şöyle bir desteği oldu. Benim kendi ailem için. Birini anneme ya da kızkardeşime bırakıp eylülün doktor işleriyle ya da özel işleriyle. Komşularının desteğinden ise bir baba şöyle bahsetmiştir, B1: Eylülü seven komşularımız çok fazla. Gelip alıp gidiyorlar. Oynayıp geri getiren çok fazla veya işim olduğunda onu alıp gidiyorlar. Yani bir iki saat acıktığında getirirler. Ailelerin, toplum tarafından aldıkları destek daha çok çocuklarına sağlanan eğitim olanaklarıyla ilgilidir. Babalardan biri bu durumu şöyle belirtmiştir: B4: Yani. Ben emniyet personeliyim. Yaklaşık işte haftada iki saatte emniyet karşılıyor. 4 saate çıkıyor. Mesela sorduk daha önce. Devlet iki saat veriyor. İki saat kendim özel olarak almak istediğimde baya bir külfetti. En kötü ihtimalle 500 aylık. Bunu da her aile karşılayamaz. 4 saat bunun için yeterli oluyor. Hem mesleğimden dolayı dört saat haftada eğitim vermiş oluyorlar. Bu da çocuğumu çok iyi yere getireceğine inanıyorum. Toplum tarafından alınan destek engelli çocuğa sağlanan olanaklar, ailelerin çocuklarının gelişimi için bir umut kaynağı olmaktadır bu durumda ailelerde pozitif bir inanç oluşmasını sağlamaktadır. Eşlerin birbirlerine olan desteği ve durum karşısında birbirlerinden uzaklaşmayıp yakınlıklarını, bağlılıklarını korumaları aile yılmazlığı için önemlidir. Ailelerin yaşadıkları bu durum karşısında birbirlerine bağlılıkları ve yakınlıkları (n=7) onların bu durumun üstesinden gelmelerinde yardımcı olmuştur. Babalardan eşiyle arasında bağlılığını yaşadıkları bu durum karşısında arttığını şu şekilde ifade etmiştir: B4: Uzaklaştırdığını sanmıyorum da. Daha çok bağladı. Sonuçta ortak noktamız oldu. Ortak paylaşımımız oldu. Aynı sıkıntıyı beraber yaşadığımız için daha çok bağladığını düşünüyorum. Yine eşlerden biri birbirlerinden aldıkları desteği ise şöyle ifade etmişlerdir: B3: Tabi. Yani birbirimize destek olmaya çalışıyoruz. Ben olmadığım zaman o, o olmadığı zaman ben üzerine düşmeye veya destek olmaya çalışıyoruz. Hem birbirimize hem de çocuğa. Katılımcıların vermiş olduğu cevaplar, eşlerin birbirlerine olan destekleri bağlılıkları ve yakınlıklarını artırmış olduğu ve yaşadıkları bu olumsuzluğun üstesinden gelip pozitif gelişim göstermeleri açısından önemli olduğu görülmektedir. Uyum yeteneği, değişim için aile sisteminin yeteneğini ve esnekliğini yansıtır. Bu elementler bu alan içerisinde: kendine güveni, kontrol, disiplin ve görüşme tarzını ifade eder. Aile içerisindeki üyelerin yaşadıkları bu duruma ilişkin birbirlerine karşı esneklikleri, kendilerini kontrol etmeleri yılmazlık sürecine katkı sağlamaktadır. Katılımcı babalardan biri yaşadıkları bu durumun üstesinden gelmede sahip oldukları kişisel kontrolü şu şekilde ifade etmiştir: B5:Oto-kontrollerimiz daha fazla kendimize 140 Prof. Dr. Yaşar ÖZBAY / Arş. Gör. Didem AYDOĞAN AİLE YILMAZLIĞI: BİR ENGELE RAĞMEN BİRLİKTE GÜÇLENEN AİLE karşı.Yine aile içerisinde katılımcı babaların hepsi yaşadıkları bu duruma ilişkin aile içerisinde annenin daha kolay uyum sağladığını belirtmişlerdir. Böylelikle annenin uyum sağlaması, onların da bu durumla daha rahat başa çıkmasında katkı sağladığını da düşünmektedirler. Kategori 3: Aile İçi İletişim Süreçleri Ailenin yaşadığı kriz durumu, aile içerisindeki iletişim süreçlerinin bu durumu zorlaştırması ya da kolaylaştırması açısından önemlidir. Bir engel durumu karşısında eşlerin ve ailedeki diğer üyelerin birbirlerine açıklıkları, olumlu olumsuz yaşanan duyguların ifade edilmesi ve kriz durumlarında birlikte işbirliği içerisinde problem çözmeleri ve karar vermeleri önemlidir ve bunlar aile içi iletişim süreçleri içerisinde değerlendirilir. Eşler birbirlerine karşı açık, net ve duygularını ifade edebildiklerini belirtmişlerdir (n=2). Örneğin katılımcı annelerden biri bu durumu; A5:Biz eşimle her şeyi konuşarak hallediyoruz. Sürekli birbirimize destek oluyoruz. Çocuğumun problemlerini çözmeye çalışan biziz. Eşimin ailesi problemlerden çok bir haberdar değil. Ailelerimiz farklı şehirlerde. Dediğim gibi en çok birbirimize destek olarak, konuşarak.. birbirimize nasıl diyim, geçecek, halledeceğiz, yapıcaz diyerek… Annenin vermiş olduğu bu cevaptan da anlaşılabileceği gibi, eşlerin birbirlerine duygularının açık ve net olması, birbirlerini anlamaları yaşadıkları olumsuzluk karşısında birbirlerine destek olmalarına da neden olmaktadır. Yılmaz aileler, zor zamanlarda aile içerisinde pozitif tutumu korumaya devam ederler. Yaratıcı bir şekilde problemlerini çözerler ve kendi yaşamlarındaki zorluklarla etkili bir şekilde başa çıkarlar. Katılımcılar, aile içerisinde birbirlerine destek olduklarında, yaşanılan bu duruma daha uyumlu bir şekilde yaklaştıklarında ve sahip oldukları pozitif bakış açıları onların aile içerisinde daha fazla işbirliği içerisinde problem çözmelerine katkı sağlamaktadır. Kategori 4: Özgünlük Sistemleri Bireylerin sahip oldukları özgün benlik durumları ve eşlerin ilişki içerisindeki özgünlükleri yılmazlık sürecine katkıda bulunmaktadır. Bireyin gerçekten sahip olduğu duygu, düşünce ve değer yargılarına göre davranışta bulunması ve kendiliğini koruyarak ilişkisini sürdürmesi önemlidir. Babalardan biri çocuklarının kendi aile yaşamlarına katılımıyla birlikte ilişki içerisinde kendileri olmaya devam ettiğini şöyle belirmişlerdir: B2:Biz kendimizdik. Bu varken de kendimizdik. Özümüz aynıydı. Bundan sonra da değişmedi. Bir baba ise kendi özgünlüğünü şu şekilde ifade etmiştir: B3:Valla ben….Olduğum gibiyim hiç Eylül’den önce nasılsam Eylül’den sonra da. 141 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 4. TARTIŞMA ve SONUÇ Bu çalışma engelli çocuğa sahip aile yılmazlık sürecini belirlemeye yönelik gerçekleştirilmiştir. Çalışma içerisinde engelli çocuğa sahip olan ailelerin yılmazlık kaynakları derinlemesine ele alınmıştır. Engelli çocuğa sahip olan ailelerin yılmazlıklarına en büyük etken sosyal destek kaynaklarıdır. Yılmazlıkta, sosyal destek dışsal koruyucu faktörler içerisindedir. Toplumdan, komşulardan, akrabalardan ve eşlerin birbirine olan destek süreçleri ailelerin bu durumla daha sağlıklı başa çıkıp pozitif gelişim göstermelerinde olumlu bir etkiye sahiptir. Destekleyici bir aile çevresi, yüksek düzeyde bağlılığı artıracaktır ve ailenin daha başarılı bir şekilde uyum sağlamasını kolaylaştıracaktır. Literatürde de engelli çocuğa sahip olan ailelerde sosyal destek kaynakların artmasının, aile uyumunu arttırdığına dair araştırma bulguları bulunmaktadır (Henderson ve Vandenberg, 1992). Bristol (1994), sosyal destek kaynağı güçlü olduğunda annelerin daha az depresif semptomlar gösterdiğini, daha mutlu evliliklerinin olduğunu ve otistik çocuklarını daha çok kabul ettiklerini belirtmişlerdir. Mullin ve Arce (2012), yoksulluk riskiyle karşı karşıya kalan ailelerin yılmazlıklarını inceledikleri çalışmada desteğin aile yılmazlığında önemli olduğunu belirtmişlerdir. Özellikle de iki tür destekten söz etmişlerdir. Bunlardan birincisi, aile içerisindeki destek, ikincisi ise toplum tarafından alınan destektir. Yılmaz ailelerin çoğu, aile dışındaki sosyal yapılardan nasıl destek alacaklarını bilirler. Yılmazlık gösteren aileler hem destek alırlar, hem de verirler. Aile içerisinde aile desteği, pozitif aile inançları ve eylem birlikte çalıştığında aile zorluklarla karşı karşıya kalındığında güçlü bir aile hissi verir. Germain ve Bloom (1999), aile ile çevre arasında iyi bir şekilde uyum varsa, ailenin daha yılmaz olacağını belirtmişlerdir. Toplum bağları / sosyal bağlar düşük gelirli ailelerin amaçlarını başarmada ihtiyaç duydukları yardımı almalarında etkili bir stratejidir. Özellikle ailelerin komşularıyla ilişkileri iyi olduğunda, aileler kendilerini genellikle toplum içerisinde daha güvenli hissetmektedirler (Furstenberg ve diğ., 1999). Bu güven ve aitlik hissi düşük-gelirli aileler arasında daha yaygındır ve bu durum çocuklar ve ailedeki yetişkinlerde daha fazla yılmazlığa katkı sağlamaktadır (Bowen, Richman ve Bowen, 2000). Bu çalışmanın bir diğer sonucu ise dışsal koruyucu faktör olan sosyal desteğin aile yılmazlığına katkısının fazla olmasıyla birlikte, ailenin sahip olduğu maneviyat ve pozitif bakış açısı bu süreçte ailenin pozitif gelişim göstermesi üzerinde önemlidir. Bayat (2007), otistik çocuğa sahip olan ailelerin yılmazlıklarını ele aldıkları çalışmada aile bağlılık ve yakınlığının, engelliğe yükledikleri pozitif anlam oluşturma ve maneviyat ve kişisel gelişimi ele almışlardır. Araştırmanın sonucuna göre ise; engelliğe ilişkin pozitif anlam oluşturma, bir aile olarak birliktelik ve yakınlık, sahip olunan 142 Prof. Dr. Yaşar ÖZBAY / Arş. Gör. Didem AYDOĞAN AİLE YILMAZLIĞI: BİR ENGELE RAĞMEN BİRLİKTE GÜÇLENEN AİLE maneviyat gücünün ailelerin yılmazlıklarına katkı sağladığı sonucuna ulaşılmıştır. Klerk ve Greeff (2011), görme engelli çocuğa sahip olan ailelerin yılmazlıklarını ele aldıkları çalışmada ailenin sahip olduğu tutumların, kader/ dini inancın ve yakınlığın onların yılmazlıklarına etki eden içsel koruyucu faktörler olduğunu belirtmişlerdir. Maneviyat, ailelerin stresli durumların üstesinden gelmesini, anlamalarını ve aile birliğini sağlamaktadır (Defrain, 1999). Aile maneviyatında meta-analiz çalışmaları, aile içerisinde dinin baskın faktör olduğunu, ailelerin %95’in dinle yakın ilişki içerisinde olduğunu belirtmişlerdir (Mahaney, Pargament, Tarokeshwar&Swank, 2001). Bu çalışma içerisinde de ailelerin maneviyatında dinin büyük bir etkisi olduğu görülmüştür. Aile üyeleri dini inançlarından dolayı bu durumu daha kabullenip, çocuklarına daha da çok sahip çıkmaktadırlar. Walsh (1998), aile yılmazlığı için iletişimde üç önemli ögeyi vurgulamıştır: açıklık, açık duygusal ifade ve iş-birlikçi problem çözme. İletişimde açıklık, netliği ve tutarlı mesajları vurgular. Açık ve dürüst iletişim aile üyeleri arasında temeldir. İletişimin açıklığı duyguların anlaşılmasına, rahat bir şekilde ifade edilmesini sağlar. Aile üyelerinin ilişkisel özgünlükleri, aile içerisinde ilişkisel sürece olumlu bir katkı sağlamaktadır. İlişkisel özgünlük, aile içerisindeki üyelerin birbirlerine karşı dürüst, gerçekçi olmalarını sağlar. Böyle bir ortam içerisinde aile, karşılaştığı zorluklarla başa çıkmada daha çok birlik ve beraberlik içerisinde olacaktır. Bu çalışma içerisinde, aile üyelerinin hem kendi özgünlükleri hem de ilişkisel özgünlükleri aile yılmazlığına katkı sağlamaktadır. Bu bulgu, yılmazlıkta sosyo-kültürel bir yapı içerisinde nasıl işlendiğinin anlaşılmasına da katkı sağlamaktadır. Aile yılmazlığı içerisinde aile esnekliği önemlidir. Aile içerisinde esneklik, diğer aile üyelerinin ihtiyaçları karşılandığında ve ihtiyaçlara cevap verildiğinde artmaktadır. Açık bir esnekliğin olmayışında ailelerin duygusal bir katılık yaşadıkları görülmektedir (Cohen, Slanim, Finzi ve Leictentritt, 2002). Bu çalışma içerisinde de aile üyelerinin esnekliği, onların uyumunu ve kendilerine ilişkin kontrolü arttırdığı sonucuna ulaşılmıştır. Böylelikle aileler, stres ya da kriz durumunun daha kolay üstesinden gelebildikleri görülmektedir. Aile içerisinde birlikte yapılan etkinlikler, aile içi koruyucu faktörlerdir. Bu çalışma içerisinde eşlerin birlikte yaptıkları aile içi aktivitelerin fazla olduğu bulunmuştur. Birlikte yapılan aile aktiviteleri, aile üyelerini birbirlerine yakınlaştırır ve aile içi bağlılığı arttırmaktadır. Hutchinson ve diğ. (2007), yılmaz aileler içerisinde yapılan aile aktivitelerinin aile yılmazlığına toplumsal başa çıkma, ilişki sürdürme, gelişmeye uyum sağlama açısından bir işleve sahip olduğunu belirtmişlerdir. Bu araştırmanın genel olarak sonuçlarına bakıldığında, aile yılmazlığına ilişkin Türk 143 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 kültürüne özgü aile yılmazlığına ilişkin önemli bilgiler saptanmıştır. Özellikle de, aile yılmazlığın kültürel boyutunda sosyal desteğin, maneviyatın, pozitif bakış açısının bu sürece katkısının büyük olduğu görülmüştür. Nitel araştırmalarda amaç belli bir olgunun derinlemesine anlaşılmasını sağlamak olduğu, geniş bir örneklemi temsil etmediği ve seçilen yöntem yapılan çalışmaya özgü olduğu için nitel araştırmanın genellenebilirliğini düşürmektedir (Büyüköztürk, Kılıç Çakmak, Akgün, Karadeniz, 2012). Bu genellenebilirliğinin düşük olması araştırmanın bir sınırlılığı olarakta görülebilir.Aynı zamanda çalışmanın bir diğer sınırlılığı ise, yalnızca engelli çocuğa sahip olan aileler üzerinde gerçekleştirilmesidir. Genellenebilirliği düşük olmasına rağmen sonuçların Türk kültüründe yılmazlığı derinlemesine ele alması bakımından önemli olduğu değerlendirilmektedir. Bundan sonraki aile yılmazlığına ilişkin yapılacak araştırmalarda, engelli çocuklarla çalışırken engel türüne göre ayrı olarak aile yılmazlığının ele alınması, içsel ve dışsal süreçlerin daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Bu çalışma aynı zamanda, Türk kültürüne özgü geliştirilecek Aile Yılmazlık ölçüm araçlarının geliştirilme sürecine de katkı sağlayacağı beklenilmektedir. Bununla birlikte ailelere sunulacak psikolojik danışma hizmetlerinde, müdahale programı sağlamada özellikle ailelerin başa çıkma, pozitif gelişimlerine yönelik müdahale programların hazırlanmasında da yardımcı olacağı beklenmektedir. 144 Prof. Dr. Yaşar ÖZBAY / Arş. Gör. Didem AYDOĞAN AİLE YILMAZLIĞI: BİR ENGELE RAĞMEN BİRLİKTE GÜÇLENEN AİLE KAYNAKÇA Bayat, M. (2007). Evidence of resilience in families of childrenwithautism. Journal of IntellectualDisabilityResearchç. 51(9), 702-714. Black, K. andLobo, M. (2008). A ConceptualReview Of FamilyResilienceFactors. Journal of FamilyNursing. 14(1); 33-55. Bowen, G. L., Richman, J. M. &Bowen, N. K. (2000). Families in thecontext of communitiesacross time. In S. J. Price, P.C.McKenry, &M.J.Murphy (Eds), Familiesacross time: A life courseperspective (pp.117-128). Los Angeles, CA: RoxburyPublishers. Bristol, M.M. (1984). Familyresourcesandsuccesfuladaptationtoautisticchildren. In E. Schopler& G.B. Mesibov (Eds.), Theeffects of autism on thefamily (pp. 289-310). New York: Plenum. Cohen, O., Slonim, I., Finzi, R., Leichtentritt, R. D. (2002). FamilyResilience: IsraeliMothers’ Perspectives. TheAmericanJournal of FamilyTherapy, 30, 173-182. DeFrain, J. (1999). Strongfamiliesaroundtheworld. FamilyMatters, 53, 6-13. Figley, C. R. (1989). Helpingtraumatizedfamilies. San Francisco: Jossey-BassHenderson, D. &Vandenberg, B. (1992). Factorsinfluencingadjustment in thefamilies of autisticchildren. PsychologicalReports, 71, 167-171. Germain, C., &Bloom, M. (1999) Human behavior in thesocialenvironment: An ecologicalview. New York: Columbia UniversityPress. Goldman, B. M., &Kernis, M. H. (2002). The role of authenticity in healthypsychologicalfunctioningandsubjectivewell-being. Annals of theAmericanPsychotherapyAssociation, 5(6), 18–20. Hutchinson, S.L., Afifi, T., Krause, S. (2007). TheFamilythatPlaysTogetherFaresBetter: ExaminingtheContribution of SharedFamily Time toFamilyResilienceFollowingDivorce. Journal of Divorce&Remarriage, 46(3), 21-48. Kernis, M. H., &Goldman, B. M. (2006). A multicomponentconceptualization of authenticity: Researchandtheory. In M. P. Zanna (Ed.), Advances in ExperimentalSocialPsychology (Vol. 38, pp. 284-357). San Diego, CA: AcademicPress. Klerk, H. &Greeff, P. A. (2011). Resilience in Parents of YoungAdultswith Visual Impairments. Journal of VisiualImpairment&Blindness, 414-424. Lee, I. Lee, E. O., Kim H.S., Park, Y. S., Song, M. & Park, Y. H. (2004). Conceptdevelopment of familyresilience: a study of Koreanfamilieswith a chronicallyillchild. Journal of ClinicalNursing, 13, 636-645. Lopez, F.G. ve Rice, K. G. (2006). Preleminary Development andValidation of a Measure of RelationshipAuthenticitiy. Journal of CounselingPsychology, 53(3), 362-371 Mahoney, A., Pargament, K. I., Tarakeshwar, N., &Swank, A. B. (2001). Religion in thehome in the 1980s and 90s: A meta-analyticreviewandconceptualanalyses of linksbetweenreligion, marriageandparenting. Journal of FamilyPsychology, 15(4), 559596. McCubbin, H. I., &McCubbin, M. A. (1988). Typologies of resilientfamilies: Emergingroles of socialclassandethnicity. FamilyRelations, 37, 247–254 145 SOSYAL POLİTİKA Ç ALIŞMALARI Yıl:14 • Sayı: 31 • Ocak - Haziran 2014 McCubbin, M. A., &McCubbin, H. I. (1993). Familiescopingwithillness: Theresiliency model of familystress, adjustment, andadaptation. In C. B. Danielson, B. Hamel-Bissell, & P. Winstead-Fry (Eds.), Families, health, &illness: Perspectives on copingandintervention (pp. 2161). St. Louis, MO: Mosby McCubbin, H. I., Thompson, A. I., &McCubbin, M. A. (1996). Familyassessment: Resiliency, copingandadaptation: Inventoriesforresearchandpractice. Madison: University of Wisconsin Publishers McCubbin, H. I., McCubbin, M. A. &Thompson, A. I. (1993). Resiliency in families: The role of familyschemaandappraisal in familyadaptationtocrisis. In T. H. Brubaker (Ed.), Familyrelations: Challenges fort he future (pp:153-177). Newbury Park, CA: Sage. McCubbin, M.A., Thompson,A.E., Thompson, A.I. &Futrell, J. A. (1999). The Dynamics of Resilient. – ThousandOaks, CA: Sage. Mullin, J. W., Arce, M. (2008). Resilience of FamiliesLiving in Poverty. Journal of FamilySocialWork, 11:4, 424-440. Olson, D. H. (1993). Circumplex model of maritalandfamilysystems: Assessingfamilyfunctioning. In F. Walsh (Ed.), Normal familyprocesses(pp. 104–137). New York: GuilfordPress. Patterson, J. M. (2002). IntegratingFamilyResilienceandFamilyStressTheory. Journal of Marriageand Family.64, 349-360. Plumb, Jennifer C., “TheImpact of theSocialSupportandFamilyResilience on parental stres in Familieswith a Child Diagnosedwith an AutismSpectrumDisordes” (2011). Doctorate in SocialWork(DSW) Dissertations. Paper 14. Rutter, M. (1987). PsychosocialResilienceandProtectiveMechanisms. AmericanJournal of Orthopsychiatry, 57, 316-331. Seligman, M. &Csikzentmihalyi, M. (2000). Positivepsychology: An introduction American Psychologist, 55, 5-14. Walsh, F. (1996). Theconcept of familyresilience: Crisisandchallenge. FamilyProcess, 35, 261281 Walsh, F. (1998). Strengtheningfamilyresilience. New York, NY: GuilfordPress. Walsh, F. (2002). A familyresilienceframework: Innovativepracticeapplications. Walsh, F. (2006). Strengtheningfamilyresilience(2nd ed.). New York: Guilford Publications. Yıldırım, A. ve Şimşek, H. (2006). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri. (6. Baskı). Ankara: Seçkin Yayıncılık Werner, E . E ., & Smith, R . S . (1989) Vulnerable but invincible : A longitudinalstudy of resilientchildrenandyouth . New York: Adams, Bannister, Cox . 146 YAYIN İLKELERİ • Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından altı ayda bir yayımlanır. Dergide telif ve tercüme makaleler, araştırma makaleleri, bildiriler, yayın değerlendirme tartışma yazıları, Türkçe ya da İngilizce yer alır. • Dergi, “Hakemli” bir yayındır. Dergiye gönderilen yazı, konusu ile ilgili iki akademisyen ve Yayın Kurulu tarafından incelendikten sonra yayımlanabilir. Dergiye gönderilen yazıların başka bir dergide yayınlanmamış ya da yayınlanmak üzere gönderilmemiş olması gerekir. Gönderilen yazıların yayımlanma zorunluluğu yoktur. Dergiye gelen yazılar yayımlansın ya da yayımlanmasın geri gönderilmez. • Dergide yayımlanan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. • Makale yazımında Microsoft Office Word programı kullanılmalıdır. Yapılacak çalışmaların elektronik posta yoluyla gönderilmesi yeterlidir. Makaleler 4000-8000 kelime arasında olmalıdır. Bu uzunluk sonnotları, referansları ve ekleri kapsamaktadır. Metinlerinin tamamı 12 punto Times New Roman yazı tipi kullanılarak yazılacak ve satır aralığı 1,5 olacaktır. • Makalenizin 150 kelimeyi aşmayacak bir özeti (Türkçe ve İngilizce) bulunmalı, özetler italik olarak yazılmalıdır. Ayrıca makale için 5 İngilizce 5 Türkçe anahtar sözcüğe yer verilmelidir. •. Yazının kapak sayfasında, çalışmanın adı yazar/yazarların (Birden fazla yazar varsa sıralama yapılarak) adı, soyadı, unvanları, çalıştıkları kurumlar belirtilmelidir. Makalenin değerlendirilmesinde aşağıdaki hususlar dikkate alınacaktır. Bu sebeple göndereceğiniz makalenin yeterliliğini ölçmek üzere bu konulara dikkat etmeniz uygun olacaktır. 1. Başlık - içerik uyumu 2. Türkçe ve İngilizce özetlerin, çalışmanın amacını, yöntemini, uygulama sahasını ve sonucunu içermesi 3. Giriş (problemi tanımlama ve ortaya koyma, böyle bir çalışmanın niçin gerektiği vb.) uygunluğu 4.. Sorunun özgünlüğü 5. Sorunun ortaya konuluş niteliği 6. Yaklaşım özgünlüğü 7. Gerekçelendirme 8. Konu bütünlüğü 9. İlk elden kaynaklara ulaşma 10. Terminolojiye hâkimiyet 11. Dil hâkimiyeti, anlaşılabilirlik, akıcılık ve akademik üslup 12. Değerlendirme ve sonuca ulaşma 13. İstatistikî bilgi tutarlılığı (Varsa) Çalışmalar, faruk.fazlioglu@aile.gov.tr adresine gönderilmelidir. 147 ATIFLAR Metin içinde atıf yapılmasına yönelik Geleneksel Anglo-Sakson Sistemi veya dipnot ile atıf yapılan Geleneksel Kıta-Avrupa’sı Sistemi tercih edilebilir. Geleneksel Anglo-Sakson Sistemi tercih ediliyorsa aşağıdaki örneklerde olduğu gibi gönderme yapılır. i. Tek Kaynak-Tek Yazar: (Güler,1998: 192) ii. Tek Kaynak-İki Yazar: (Ergun ve Polatoğlu, 1992: 58-67) iii. Çoklu kaynaktan atıf: (Şaylan, 1998; Çitçi, 1989) iv. Yazarın aynı yıl içinde yayımladığı birden fazla eserine atıfta metin içindeki atıf sırasına göre yılın yanına alfabetik, a, b, c harfleri konulur: (Aslan, 2007a: 23), (Aslan, 2007b: 125). Geleneksel Kıta-Avrupası Sistemi tercih ediliyorsa; aşağıdaki örneklerde olduğu gibi gönderme yapılır. i. Kitaplarda: Turgut Tan, Ekonomik Kamu Hukuku, TODAİE Yayını, Ankara, 1984, s. 24. ii. Aynı kaynağa arka arkaya göndermede bulunuluyorsa : a.g.e., s. 24. iii. Aynı kaynağa farklı sayfalarda göndermelerde bulunuluyorsa: T. Tan, 1984, s.25. iv. Aynı yazarın aynı yıl yayınlanan eserlerine gönderme yapılıyorsa: -Mesut Gülmez, İnsan Hakları Eğitimi Hakkı, TODAİE Yayını, Ankara, 1996a, s. 34. -Mesut Gülmez, Dünyada Memurlar ve Sendikal Haklar, TODAİE Yayını, Ankara, 1996b, s. 55. v. Makalelerde;Korkut Boratav, Oktar Türel, Erinç Yeldan, “The Turkish Economy in 1981-92: A Balance Sheet, Problems and Prospects”, ODTÜ Gelişme Dergisi, Cilt 22, Sayı:1, 1995, s. 9. vi. Aynı kaynağa arka arkaya göndermede bulunuluyorsa : a.g.m., s. 9. vii. Aynı kaynağa farklı sayfalarda göndermelerde bulunuluyorsa :K. Boratav, O. Türel, E. Yeldan, 1995, s. 10. KAYNAKÇA Kaynakça aşağıdaki örnekler gibi hazırlanmalıdır. i. Tek yazarlı kitap: Bumin, Tülin (2005). Hegel, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul. ii. Çift yazarlı kitap: Coşkun, Dr. Selim, Tireli, Münir (2008), Avrupa Birliğinde Yoksullukla Mücadele Stratejileri ve Türkiye, Nobel Yayınları, Ankara 148 iii. Makale: Tsakloglou, P. ve Papadopoulos, F. (2002), “Aggregate Level and Determinig Factors of Social Exclusion in Twelve European Countries”, Journal of European Social Policy, 12(3), pp.211225 iv. Internet: http://www.unctad.org/en/docs/wir2006overview_en.doc Erişim Tarihi: 2 Ocak 2012 Sosyal Poltka Çalışmaları