KIDEM TAZMİNATI ÜZERİNE BİRAZ DAHA
Transkript
KIDEM TAZMİNATI ÜZERİNE BİRAZ DAHA
Yeni Dünya İçin ÇAĞRI • Özel Sayı • Şubat 2012 • Fiyatı: 1,00 TL Kazanılmış haklarımızı koruyarak mücadelemizi büyüteceğiz! KIDEM TAZMİNATI ÜZERİNE BİRAZ DAHA Madenciler Günü Gürleyik’de Kutlandı Saya İşçileri Dernek Kurma Yolunda Tunus Dersleri Güvercin Anıldı Ülker Grubuna Tez-Koop İş Sendikası’ndan Uyarı On binler Hrant’ı andı Emekçiler Torba'ya Girmeyecek! Kazanılmış haklarımızı koruyarak mücadelemizi büyüteceğiz! KIDEM TAZMİNATI ÜZERİNE BİRAZ DAHA D aha önceki yazılarımızda kıdem tazminatı ile ilgili görüşlerimizi belirtmiştik. Bu yazılarımızda kıdem tazminatının bir hak olduğu, bu hakkın kullanılması için mücadele edilmesi gerektiğine vurgu yapmıştık. Kıdem tazminatı üzerine yürütülen tartışmalarda genel olarak kıdem tazminatının AKP hükümeti tarafından ortadan kaldırılacağına dair görüşler savunulmaktadır. Bu konu ile ilgili bizim görüşümüz şudur: Biz AKP hükümetinin şu ana kadar sunduğu görüşlerde, kıdem tazminatının kaldırılacağı yönünde herhangi bir tespite rastlamış değiliz. AKP hükümeti kıdem tazminatının bir fona devredilmesi gerektiğini savunmaktadır. Patron örgütleri de bu öneriye sıcak bakmaktadırlar. Bu konudaki öneri yeni değil ve AKP’nin de yeni ortaya sunduğu bir öneri değildir. Bu konu ile ilgili durum şöyledir: 1475 sayılı İş Kanununun 14. Maddesinde Kıdem Tazminatı ile ilgili şunlar söylenmektedir: “Kıdem tazminatı: Madde 14 - (Değişik birinci fıkra: 29/7/1983-2869/3 md.) Bu Kanuna tabi işçilerin hizmet akitlerinin: 1. İş veren t a ra f ı nda n bu Kanunun 17 nci maddesinin II numaralı bendinde gösterilen sebepler dışında, 2. İşçi tarafından bu Kanunun 16 ncı maddesi uyarınca, 3. Muvazzaf askerlik hizmeti dolayısıyla, 4. Bağlı bulundukları kanunla kurulu kurum veya sandıklardan yaşlılık, emeklilik veya Malullük aylığı yahut toptan ödeme almak amacıyla; Feshedilmesi veya kadının evlendiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde kendi arzusu ile sona Erdirmesi veya işçinin ölümü sebebiyle son bulması hallerinde işçinin işe başladığı tarihten İtibaren hizmet akdinin devamı süresince her geçen tam yıl için işverence işçiye 30 günlük ücreti tutarında kıdem tazminatı ödenir. Bir yıldan artan süreler için de aynı oran üzerinden ödeme yapılır.” 1475 sayılı İş Kanununun Geçici 5. Maddesinde ise şu tespit yer almaktadır: “Geçici Madde 5 - (4/7/19751927 sayılı Kanun ile gelen Geçici md. hükmü olup Madde nu ma ra sı teselsü l ettirilmiştir.) 14 üncü maddenin son fıkrası gereğince tesisi öngörülen fona ilişkin kanun çıkarılıncaya kadar, Kıdem tazminatının işveren tarafından doğrudan doğruya ödenmesine devam olunur.” 4857 sayılı İş Kanunun geçici 6. Maddesinde ise şunlar söylenmektedir: “GEÇİCİ MADDE 6. – Kıdem tazminatı için bir kıdem tazminatı fonu kurulur. Kıdem tazminatı fonuna ilişkin Kanunun yürürlüğe gireceği tarihe kadar işçilerin kıdemleri için 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesi hükümlerine göre kıdem tazminatı hakları saklıdır.” Alıntılarda da görüleceği gibi, kıdem tazminatının bir fona devredilmesi isteği yeni değildir. Patron örgütleri ve onların hükümetleri uzun yıllardan bu yana kıdem tazminatının bir fona devredilmesini istemektedirler. Patron örgütleri ve onların hükümetleri kıdem tazminatının ortadan kaldırılmasını değil, bunun ödenmesi biçimini değiştirmek istemektedirler. Bu sebeple “AKP hükümeti kıdem tazminatını ortadan kaldırıyor” şeklindeki bir iddia gerçekleri yansıtmamaktadır. Bizim görevimiz olguları olduğu gibi tespit edip, mücadelemizi somut olgular çerçevesinde yürütmeliyiz. Bizler gerçekler temelinde mücadelemize yeni unsurlar katmalı ve o şekilde sermayeye karşı mücadelemizi büyütmeliyiz. Kıdem tazminatı ile ilgili olarak şu gerçeklerin de bilinmesi gerekmektedir: Tablo 1. Kayıt Dışı İstihdam Toplam İstihdam Şubat 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ Toplam İstihdam 2 Tarım Dışı İstihdam Bir sosyal güvenlik kurumuna kayıtlı olmayanlar Kişi (bin) 1990 18.538 1993 18.047 1995 19.892 1997 20.360 1999 21.413 2000 20.579 2005 21.928 2006 22.330 Kişi(bin) 10.314 8.784 10.134 10.946 11.494 10.925 10.863 10.430 % 55,6 48,6 50,9 53,7 53,6 53,0 49,5 48,5 Tarım Dışı İstihdam Kişi (bin) 9.848 10.638 11.506 12.367 13.193 13.812 16.008 16.360 Bir sosyal güvenlik kurumuna kayıtlı olmayanlar Kişi (bin) 2.465 2.656 3.040 3.060 3.580 4.038 5.655 5.354 % 25,0 25,0 26,4 24,7 27,1 29,2 35,3 32,7 Kaynak: Candan 2007/Setav.org Bu verilere göre, 2006 yılında toplam istihdam edilen 22 milyon 330 bin kişinin 10 milyon 430 bin kişisi kayıt dışı çalışma durumundadır. Bu yaklaşık olarak çalışanların yarısının çalışmalarına ve yasaya göre kıdem tazminatı hakkı olmasına rağmen, kayıtlı çalışmadıklarından dolayı bu haktan yararlanma durumunda değildirler. Tablo 2. 1950-2005 Yılları Aktif Sigortalı-Aylık Alanların Sayıları (bin) Yıl SSK 1950 - 1955 - 1960 - 1965 896 Aktif Sigortalılar ES 200 281 359 548 Bağ-Kur - - - - Aylık Alanlar SSK - - - 55 ES 9 34 62 96 Aktif Sigortalılar Bağ-Kur - - - - Toplam 200 281 359 1.444 Aylık Alanlar Toplam 9 34 62 151 1970 1975 1980 1985 1990 1995 2000 2005 1.314 1.823 2.205 2.608 3.287 4.209 5.283 6.966 824 1.092 1.325 1.400 1.560 1.880 2.156 2.402 - 817 1.101 1.682 1.967 1.791 2.182 2.104 145 290 636 1.071 1.597 2.338 3.339 4.308 181 341 454 597 706 952 1.297 1.596 - 4 138 294 596 881 1.277 1.600 2.138 3.732 4.631 5.690 6.814 7.880 9.621 11.472 326 635 1.228 1.962 2.899 4.171 5.913 7.504 Üstteki tabloda da aktif sigortalılar içerisinde 2005 yılında toplam 6 milyon 966 kişinin teorik olarak kıdem tazminatına hak kazanacağını tespit edebiliriz. Bu veriler temelinde bir değerlendirme yapacak olursak, çalışanların yaklaşık yarısı yasal olarak kıdem tazminatı hakkından mahrum kalmaktadırlar. Bunun sebebi kayıtlı bir işte çalışmıyor olmalarıdır. Bunun tabii ki sebebi patronlar ve onların hükümetleridir. Sonuçta kayıt dışılığa göz yumanlar onlardır. Ama bu gerçeklik bir başka gerçeği de ortaya koymaktadır: O da, kıdem tazminatı meselesinin objektif olarak çalışan insanların önemli bir bölümünün kendi sorunu olarak görmemesidir. Çünkü onlar zaten bu hakka sahip değildirler. Ancak kayıt dışılığın kalkması koşullarında onlar da böyle bir hakka sahip olanlar olarak bu konudaki mücadeleye katılabilirler. Fakat kayıt dışılık farklı oranlarda da olsa tüm kapitalist ülkelerde patronların daha fazla kar amacıyla başvurdukları bir yoldur. Buna şunun da ek lenmesi gerekmektedir: Sigortalı çalışan işçilerin önemli bir bölümü de kıdem tazminatı hakkına sahip olmasına rağmen patronlar tarafından bu haktan yararlandırılmamaktadır. Patronlar işçileri değişik sebeplerle işten atmakta ve genel olarak da düzmece sebeplerle tazminatsız işten atmaktadırlar. Biz işçilerin büyük bölümü yasal haklarını bilmediği için ve bu yasa dışı tutumlara karşı nasıl mücadele edeceklerini bilmediğimiz için de hak arayışında bulunmuyoruz. Çok az bir kesim bu mücadeleyi vermektedir. Artık herkesin de kabul ettiği şekliye yaklaşık 700 bin kişi bir toplu sözleşmeden yararlanmaktadır. Bu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın istatistiklerinde mevcut olan bir bilgidir. Bu 700 bin kişi yine bir sendikanın üyesidir. Sendikaların büyük bölümü de işten atılan üyelerine sahip çıkma- maktadır. Biz bunu bir dizi sarı işbirlikçi sendikanın işten atılan işçilere karşı takındığı tavırdan biliyoruz. Az sayıda sendikanın işten atılan üyelerinin hakları için mücadele ettiklerine tanık oluyoruz. Bu sebeple gerçekten kıdem tazminatı alan çalışanların sayısının çok az olduğunu söylediğimizde gerçekleri ifade etmiş olacağız. Bu gerçeklere, daha önceki yazılarımızda da yer yer değindiğimiz şu gerçekleri de eklemeliyiz: Kıdemli işçi denilen, uzun yıllar bir fabrikada çalışan işçi arkadaşlarımızın yeni örgütlenen işyerlerinde sendikal örgütlenme dönemlerinde ya da politik aktiviteleri sırasında en önemli engelleyici unsurların başında kıdem tazminatını kaybetme korkusu gelmektedir. İşçi arkadaşlar varolan gerici burjuva yasalarca yasak olan ve fakat işçiler için işyeri somutunda ya da toplumsal mücadele açısından zorunlu olan bazı haklar için meşru mücadele içerisinde saydı- ğımız direniş, dayanışma eylemi gibi eylemlere kıdem tazminatını kaybetme korkusundan hareketle katılmamaktadır. Ya da bu mücadeleye vermesi gereken aktiflikte bir destek sunmamaktadırlar. Yine sendikalı olan ve patronların saldırılarına karşı meşru hak mücadelesi vermekle yüz yüze gelen işçiler içerisinde de kıdem tazminatını kaybetme korkusuyla mücadeleye destek vermekten imtina eden çok sayıda işçi vardır. İşyerindeki örgütlülüğü dağıtma hedefli patron saldırısına karşı kıdemli işçiler aktif bir karşı mücadele yürümekten çekinmektedirler. Bunda tazminatsız işten atılma korkusu büyük rol oynamaktadır. Ya da toplu sözleşme dönemlerinde kendi taleplerini patronlara ve onların örgütlerine kabul ettirme konusunda da üretimden gelen güçlerini kullanmaktan aynı sebeplerle korkmaktadırlar. Kıdem tazminatı hakkının bir fona devredilmesi sonucunda işçilerin böyle bir korkuları da olmayacaktır. Yukarıda belirttiğimiz sebeplerle hiçbir hak kaybına uğramadan patronların biz işçilerin hak ettiği kıdem tazminatını bir fona devretmesi bugün ki gerçeklikler temelinde savunulabilir bir gelişme olarak görülebilir, görülmelidir. Burada bizim mücadele etmemiz gereken esas unsur, kıdem tazminatı fonu ile ilgili hazırlanacak yönetmeliğin nasıl olması gerektiğidir. Böyle bir yönetmelikte yer alması gereken minimum kıstas bu fonun işçiler tarafından yönetilmesi ve denetlenmesidir. Biz bunu talep etmeliyiz. Biz işçilerin, kazanılmış haklarının gasp edilmesine karşı mücadele etmek görevimizdir. Bunun için de bugüne kadar kazanmış olduğumuz kıdem tazminatı bizlere ödenmelidir. Fon yönetmeliği çıktıktan sonraki dönem için ise bir yıllık çalışma karşılığı bir aylık brüt ücret fona devredilmelidir. Bu bir aylık brüt ücrete, kazanılmış olan ve değişik dilimlerle işçiye bir yıl içerisinde ödenen sosyal haklar da aylık brüt ücretin üzerine eklenerek fona aktarılmalıdır. İşçi her zaman kendisi için biriken kıdem hakkını denetleyebilmeli ve kendisine tahsis edilen bir şifre üzerinden görebilmelidir. Yine bu fonda biriken paranın işçi tarafından ne zaman kullanılacağına da biz işçiler karar vermeliyiz. Bu fonda biriken paralar hiçbir şekilde bir başka amaç için kullanılmamalıdır. Biz işçilerin ve işçi örgütlerinin mücadelesini bu temelde yürütmesi gerekmektedir. Bugün biz işçilerin büyük bir bölümünün yararlanamadığı, yararlandırılmadığı bir kıdem tazminatının olduğu gibi devamını savunmak işçilerin çıkarına uygun düşmemektedir. Bu sebeple de dedik ki, “Kazanılmış haklarımızı koruyarak mücadelemizi büyüteceğiz!” 04.02.2012 Şubat 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ Kaynak: DPT Ekonomik ve Sosyal Göstergeler ( 1950-2006) Tablo 8.10’dan derlenmiştir 3 “TEHDİT DEĞİL, SENDİKAL ÖZGÜRLÜK İSTİYORUZ!” Son günlerde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik yaptığı açıklamalarda, İş Kanunu’nda yapılacak değişikliklerle bazı sendikaların Toplu İş Sözleşmesi için yetki almayabileceğini açıkladı. Bakan Çelik yapılacak değişiklikle yalnızca 12 sendikanın yetki alabileceğini belirtirken, üstüne basa basa DİSK’in hiçbir sendikasının ‘barajı’ aşamayağını vurguladı. Bu açıklamaları ile sanki DİSK dışında hiçbir sendikanın etkilenmeyeceği havasını estirerek, diğer sendikaların tepkisini azaltmaya çalıştı. Faruk Çelik, bu açıklaması ile DİSK’i açık hedef gösterdi. Bu açıklamanın arkasından DİSK sessizliğini bozarak, yasa tasarısına karşı sokağa çıkarak tepkisini ortaya koydu. Mersin’de DİSK’e bağlı Genel İş Sendikası, 31.01.2012 tarihinde sendika binası önünde bir araya gelen üyeleri ile İstiklal Caddesi boyunca taşıdıkları dövizleri ile SSK önüne kadar sloganlar atarak yürüdüler. Bu eylem tüm sendikalara bildirilmesine rağmen, Petrol-İş üyesi 5 işçi dışında diğer sendikalardan eyleme katılım olmadı. Eyleme destek sunması gereken, Birleşik Metal İş Mersin Şubesi de eylemde yoktu. SSK önünde basın açık laması yapıldı. Açıklamayı Genel İş Mersin Şube Başkanı Kemal Göksoy okudu. Göksoy yaptığı açıklamada DİSK’e bu saldırıların yeni olmadığını, “40 yıl öncede bizi yok etmeye kalkıştılar, bir Çalışma Bakanı çıktı DİSK’ın canına ot tıkayacağız dedi. Ama Türkiye işçi sınıfı ve onun önc ü g üc ü DİSK 15-16 Haziran direnişiyle bu girişime yanıt verdi.” diyerek, bugüne kadar bütün baskılar bizi yok edemedi, bundan sonra da edemeyecek dedi. Ama bize baskı yapanlar tarih oldu diyerek 12 Eylül faşizmine gönderme yaptı. “Bu taslağının, Türkiye’nin uymakla yükümlü olduğu İLO sözleşmelerine aykırı olduğunu” açıkladı. Basın açıklamasının yapıldıktan sonra, işçiler sessizce sendikalarına geri döndü. 02.01.2012 Yeni İşçi Dünyası/Mersin MADENCİLER GÜNÜ GÜRLEYİK’DE KUTLANDI Şubat 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ “Ege Yolcu” Dergisi ve motorcuları grubu, üç krom maden ocağının bulunduğu Gürleyik Köyü’nde 4 Aralık 2011’de ilk defa Dünya Madenciler Günü vesilesiyle bir etkinlik düzenledi. “Bilindiği gibi dünyanın en ağır ve riskli mesleklerinden biri maden işçiliğidir. Gürleyik Köyü, birçok maden ocağına ortak uzaklıkta olması nedeniyle Ege Yolcu Dergisi olarak burada bir etkinlik düzenliyoruz” çağrısı yaptılar. Biz de Yeni İşçi Dünyası okuyucuları olarak bu etkinlikte yer almak ve desteklemek amacıyla katıldık. 4 ‘Dünya Madenciler Günü’ nasıl kutlanmaya başlandı? Roma İmparatorluğu döneminde babasının gazabından kaçarak, 4 Aralık tarihinde madencilerin çalışmakta olduğu bir mağaraya sığınan ve bu madenciler tarafından “Azize” kabul edilen Santa Barbara’nın anısına her Aralık ayının dördüncü günü, ‘Dünya Madenciler Günü’ olarak kutlanmaktadır. Madencilerin koruyucu Azizesi olarak kabul edilen Barbara' nın bu mağaraya yerleşmesi ve mağarada çalışmakta olan madencileri koruyor olması nedeniyle, önce Anadolu'da daha sonra da Avrupa ve tüm dünyada 4 Aralık "Dünya Madenciler Günü" olarak kabul edilmiştir. Dünyada krom madeninin ilk bulunduğu yer, Bursa’nın Harmancık ilçesidir. 1848 yılında Amerikalı jeolog Lawrance Smith tarafından Koca Maden de bulunup 1868 yılında üretime başlanmış. O günden buyana kaç maden işçisi çalıştı, kaç tanesi yaralandı veya öldü, net bilgiye sahip değiliz; “Türkiye’de 1955' ten bu yana ölen maden işçilerin sayısı 2 bin 715, yaralanan işçilerin sayısı ise 326 bin 321. Türkiye, bu konuda Avrupa birincisi, dünyada ise üçüncü sırada yer alıyor.” Gürleyik Köyü’nde düzenlenen etkinliğe gittiğimizde bizi Emekçi’nin ve Ali Asker’in madenciler üzerine söyledi türküleri çalarak karşıladılar. Zaten biz de yolculuğumuz sırasında aynı türküleri söyleyerek gelmiştik. Emekçi’nin ve Ali Asker’in kendileri yoktular, fakat madenciler üzerine söylediği türküler Gürleyik dağlarında yankılanırken, birkaç maden işçisiyle sohbet etme imkânı yakaladık. Edinebildiğimiz bilgileri gazete okuyucularımızla paylaşalım istedik. Ozan Emekçi’nin ve Ali Asker’in madenciler üzerine okudukları türküler Gürleyik köyünü ve dağlarını inletirken, bizde maden işçileriyle tanışmaya başladık; ilk konuştuğumuz işçi arkadaş bayağı çekingendi, selamımızı alırken ve bizimle konuşurken maden oca- ğında çalışmaktan kararmış dişlerini eliyle saklayarak sohbet etti. Daha sonra ise SEKA’dan emekli bir işçi emeklisi ağabeyimizle ve biri maden ocağında çavuş olarak, diğeri de işçi olarak çalışan iki arkadaşla kısa sohbet etme imkânı bulduk. Buradaki maden ocakları 1930 yıllarında Fransızlar tarafından açılmaya başlamış ve maden ocaklarına giden yol ise Alman mühendislerinin planlamasıyla açılmış. Önceleri sırasıyla Fransızlar, Türk Maden, Etibank, şimdi ise Günsoy Madencilik Şirketi adı altında işletilmekte. Maden ocaklarında çalışma kaba kuvvete dayanmakta, işçilerin aldığı aylık net ücret ise 720 TL. Gürleyik Köyü’ndeki emeklilerin % 90’nı burada bulunan maden ocaklarından emekli. Sohbet ettiğimiz maden işçilerinin çalıştığı ocakta 100 kişi çalışıyor. Diğer iki maden ocağında ise toplam 80 kişinin çalıştığını öğrendik. Çalışma şartlarının zorluğu yanında, kafalarına taktıkları miğferler ince ve ucuz olandan, ayaklarındaki çizmeler ise normal lastik çizmeler, kullandıkları lambalar ise karpit lambası; bir yıl öncesi Ma¬den Mühendisi İbrahim Ağaya girişimi sonucu Alman maden işçilerinin kullandığı miğfer, akülü lamba ve çelik burunlu çizmeler işçilere dağıtılmış. Sohbetimiz sırasında işçilerin sendikalı olmadığını öğrendik. Nedenini sorduğumuzda ise bir işçi böyle olmasının daha iyi olduğunu, zaten işletmecinin aylıklarını ve primlerini zamanında ödediğini onun için memnuniyetini belirtirken; diğer işçi, önce etrafını kol açan ettikten sonra aldığı maaşın kendisine yetmediğini, sendikanın olmasının iyi olacağına değinirken, çavuş Eti Bank döneminde sendikanın olduğunu; fakat sendika yöneticisinin o zamanlar zaten köşeyi döndüğünü; onun için de sendika konusunda kötü bir tecrübenin olduğu için, maden ocağının özelleştirilmesinden sonra sendika örgütlenmesinin işçiler arasında pek rağbet görmediğine değindi. Bizim işçilerin örgütlenmesi gerektiğinin önemini anlatmamıza da; böyle bir şeye girişildiğinde işten atılma tehlikesi ve işçiler arasındaki patrona yalakalıktan dolayı imkânsız olduğu yanıtını verdiler. Bu maden ocaklarından çıkan krom madeninin Türkiye’de işlenemediği için Antalya’dan gemilerle yurt dışına gönderiliyormuş ve bu madenden altın ve gümüş ayrışımı da yurtdışında gerçekleşiyormuş. Etkinlik başladığı için sohbetimizi kesmek zorunda kaldık. Gürleyik Köy ü İlköğretim Okulu bahçesi etkinlik alanında günün anlam ve önemini belirten konuşmayı, Maden Mühendisi İbrahim Ağaya yaptı. Araştırmacı Yazar Günür Karaağaç’ ta Gürleyik İlköğretim Okulunda görev yap- tığı yıllarda maden ocaklarında yaptığı araş¬tırmalardan söz etti. Daha sonra maden ocağında yanarak yarala¬nan maden işçisi Hüseyin Eşmeli’ye, en uzun süredir çalışmakta olan işçi çavuşu Kadir Ermiş’e, en yaşlı madenci Durmuş Bayıl¬mış’a ve bölgedeki maden ocaklarının kontrollüğünü yapan Ma¬den Mühendisi İbrahim Ağaya’ya onur belgeleri ve çiçek bu-ketleri verildi. Maden işçilerinin çalışma şartlarını görüntüleyen fotoğraf sergisi ve işçilerin kul¬landığı karpit lambası gibi çalışma malzemelerinden oluşan küçük bir sergi de vardı. Maden Mühendisi Faik Yazıcı’nın maden işçileri üzerine yazdığı şiir okundu: Biz madenciyiz,/ Yaşamımız dağ başlarında geçer./ Düşüncelerimiz taş üzeredir./ Dilimiz taşça konuşur,/ Taşça söyler./ Tüm sıcaklığımızla kucaklarız,/ Yer altını, yeryüzünü./ Kedi gibi içine içine sokulur,/ Çözümleriz doğanın gizini./ Alın terimizle yoğurur toprağı,/ Krom olur,/ Demir- bakırkurşun -kalay oluruz./ Menevişli denizlerin kıyısında,/ Mermerden saray oluruz./ Evinizde süs, sofranızda tabak,/ Banyonuzda fayans oluruz./ Sizi sevgiyle birbirinize bağlayan,/ Parmağınızda alyans oluruz./ Petrol olur, kömür oluruz./ Yarım yaşanmış ömür oluruz./ Yitersek öldük sanmayın bizi,/ Sonsuzluğa kanat açarız,/ Ak donlu güvercin olur./ Her gün üstünüzde uçarız. 199 0’ l ı y ı l la rda Gü rley i k Köyü’ne sürgün olarak gönderilen öğretmen yöreyle ve işçilerle anılarından bir kesit anlattı ve bu yörede yaşananların bir kitap olarak toplanması için muhtara öneri getirdi, muhtarın onaylamasından sonra resimler çekilindi. Maden işçilerin etkinlikte az olduğuna (9 kişi) dikkat çekildi. Maden oca- ğını (Pazar olduğu için) ziyaret edemedik. ( Not: bu yazıyı yazarken “Yolcu” dergisi ve “Güney Ege” gazetesinden de yararlandık.) Güney Ege’den Yeni İşçi Dünyası okurları 17.12.2011 SODAP’ın çağrısı ile bir araya gelen YDİ ÇAĞRI, BDSP, Partizan, DHF, BDP, KÖZ’den oluşan bileşenler, devletin Uludere’de yaptığı katliamı protesto etmek için basın açıklaması yapma kararı aldı. Alınan karara göre, 8 Ocak Pazar günü Esenyurt Meydanı’nda toplanılacak, yürüyerek AKP ilçe başkanlığı önüne gidilecek ve orada basın açıklaması yapılacaktı. Gözlemci olarak bir toplantıya katılan Halk Evi birliğe katılmadı. Eylem birliği içinde yer alan bileşenlerin imzasını taşıyan ve eyleme çağrı yapan binlerce el ilanı ilçenin çeşitli caddelerinde ve mahalle pazarlarında dağıtıldı. “AKP'nin ilçe binasına yürüyüş ve orada basın açıklaması yapma” şeklinde kararlaştırılan eyleme iki gün kala KÖZ eylemin biçim ve yöntemini doğru görmeyerek platformdan çekildi. Biz YDİ ÇAĞRI, BDP, BDSP, DHF, SODAP ve PARTİZAN, kararlaştırıldığı gibi 8 Ocak 2012 Pazar günü AKP İlçe binasına yürümek üzere Esenyurt C u m h u r i y e t M e y d a n ı'n d a toplandık. Toplanma alanına gelenlere kimlik kontrolü yapmaya çalışan, kitleyi tehdit eden ve ablukaya alan polis, kitleyi provoke edip saldırmak istediğini her hareketinden belli ediyordu. Bu durumu slogan ve konuşmalarımızla protesto ettik. Ve basın açıklamamızı meydanda yaptık. Yapılan ortak açıklamada, devletin katliamcı ve faşist yüzü, yakın tarihte yaptığı katliamlar, işkence, sokak infazları örnek gösterilerek teşhir edildi. AKP hükümetinin bugün de işçilerin, emekçilerin ekonomik, demokratik hakları uğruna mücadelesine, ulusal hakları için mücadele eden Kürtlere, ilerici ve devrimcilere, yurtsever güçlere karşı katliamcı faşist saldırılarıyla ezilen ve sömürülenleri susturmaya çalıştığı ifade edildi. Devletin Uludere'de 35 Kürt yoksulunu hunharca katletmesinin amacının tüm ezilen ve sömürülenlerin susturularak daha fazla sömürü ve talanlarına devam etme amaçlı olduğu vurgulandı. Buna karşı birleşerek, dayanışarak ve mücadele ederek haklarımızı koruyacağımız, özgürlüğümüze kavuşacağımız dile getirildi. Eylem boyunca; “Kürdistan faşizme mezar olacak!, Faşist devlet hesap verecek!, Yaşasın halkların kardeşliği!, Bıji bratıya gelan!, Baskılar bizi yıldıramaz!, Anaların öfkesi katilleri boğacak!” sloganları atıldı. Platformda yer alan her kurum, açıklamaya birer flamasıyla ve kendini ifade eden sloganların yazılı olduğu dövizlerle katıldı. EMEP’de eyleme destekçi olarak katıldı. Basın açıklaması yapıldıktan sonra, polisin gözaltı saldırısına karşı toplu olarak dağılacağımızı belirtip birkaç adım attığımızda polis saldırıya geçti. Dağılan kitleye saldıran polis, bir kadın göstericiyi yaraladı ve 14 kişiyi de gözaltına aldı. Ertesi gün, 9 Ocak Pazartesi günü saat 19.30’da biz YDİ ÇAĞRI, BDSP, DHF, SODAP, PARTİZAN polisin saldırısını bir basın açıklamasıyla protesto ettik. İki gün gözaltında tutulan 14 kişiden iki kişi tutuklandı. 11.01.2012 Şubat 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ Uludere Katliamı Protesto Açıklamasına Saldırı 5 Saya İşçileri Dernek Kurma Yolunda 11 Ocak günü çalışma koşullarının iyileştirilmesi, saya ücretlerinin arttırılması, sigortalarının yapılması ve dernek çatısı altında birleşmek gibi taleplerle iş bırakan Büyüksaat Ayakkabıcılar Çarşısı’nda faaliyet gösteren saya işçileri dernek kurmaya hazırlanıyorlar. Bir hafta boyunca iş bırakıp direnişe geçen saya işçilerine, direnişlerinin son günlerinde sektörün farklı dallarında çalışan ayakkabı işçileri de destek verdiler. Bu süreçte işçiler arasından 20 kişilik bir heyet seçildi. Bu heyet hem işverenlerle görüşmeleri yürütmek, direnişi yönlendirmek hem de kurulması planlanan dernek yönetiminde yer almak üzere seçildi. Heyetin ilk icraatı saya fiyatlarının artırımı için bir oran belirlemek oldu. İşçilerle de görüşülerek saya başı ücretlerinin %35 oranında arttırılması talebi işverenlere iletildi. Görüşmelerde yapılan pazarlıklar sonucunda saya üc- retlerine bir zam uygulandı, fakat bu işçilerin belirledikleri oranın altında kaldı, %25 oranında zam alındı. Bunun ardından işçiler atölyelerine, işlerinin başına döndüler. İşçilerin iş koşullarının iyileştirilmesi, sigortalı olmak gibi talepleri ise şimdilik askıda kaldı. İşçilerin daha öncelikli ve acil olarak gördükleri bir konu dernek kurulması meselesi… Bunun için yönetimde olacak kişiler seçildi, öngörüşmeler yapıldı. Şimdi iş yasal prosedürleri hayata geçirmeye kaldı. Fakat şu ana kadar bu prosedürleri gerçekleştirmek için bir girişimde bulunulmuş değil. İşçiler kurulması planlanan dernekten çok şey bekliyorlar. En önemlisi örgütlülüklerinin sağlanması, bu sayede işverenlere karşı ortak hareket edebilmek, ilk aşamada hayata geçiremedikleri taleplerini dernek yoluyla hayata geçirebilmek istiyorlar. Öte yandan sosyal yardımlaşma ve atöl- yelerde kullandıkları malzemeleri dernek aracılığıyla daha düşük maliyetle temin etme vb. istekleri var. İşçilerin haklı talepleri uğruna başlattıkları bu direniş çok büyük öneme sahip. Zira artık canlarına tak dedirten bir noktaya gelmişlerdi. Örgütlenmek istemeleri, bunun için girişimde bulunmaları da ayrıca öneme sahip. Fakat ilk anda, direnişin verdiği heyecanla alınan kararlar eğer hemen hayata geçirilmez, sürüncemede bırakılırsa işçilerin beklentileri, talepleri havada kalmış olur. Bu nedenle acil olarak dernek kurmak için gerekli işlemlere zaman kaybetmeden başlanmak zorundadır. 22.01.2012 Adana Mersin Emek ve Demokrasi Platformu “Savaşa ve Nükleer Santrale” Karşı Yürüdü Şubat 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ M 6 ersin Emek ve Demokrasi Platformu “Ağacı kanla sulamayın, dalları sizden intikam alır. SAVAŞA HAYIR!” mitingi düzenledi. Saat 12.00’de Devlet hastanesi önünde bir araya gelen sendikalar, çevre örgütleri ve siyasi partiler Metropol miting alanına doğru sloganlar atarak yürüyüşe geçtiler. Yol boyunca “Emperyalistler yenilecek, direnen halklar kazanacak!, Savaşa değil eğitime, sağlığa, emekçiye bütçe!, Gün gelecek devran dönecek AKP halka hesap verecek!, Genel grev genel direniş, Nükleer santral istemiyoruz,…” sloganları atıldı. Sendikalardan Genel İş’in güçlü katıldığı yürüyüşte TÜMTİS, Petrol İş ve KESK üyesi sendikalar ve Mersin Nükleer Karşıtı Platform “NÜKLEER SANTR AL İSTEMİYORUZ” Pankartı ile İnsan Hak ları Derneğ i “İFA DE VER MEK D E Ğ İ L , İ FA D E E T M E K İSTİYORUZ” pankartı ile yürüdü. Roboski katliamının dö- vizleri taşındı. Yürüyüş Metropol Miting alanında son buldu. Katılanların selamlandığı miting alanında açılış konuşmasını Emek ve Demokrasi Platformu adına Yusuf Kaya gerçekleştirdi. AKP’nin izlediği politikaların ülkeyi sermayenin ihtiyacına göre şekillendirdiğini belirten Kaya, kamusal alanın tasfiye edildiğini ve eğitim, sağlık, sosyal güvencenin sermayenin talanına açıldığını ifade etti. Emperyalistlerin Suriye’ye yönelik operasyon hazırlıkları içinde olduğunu söyleyen Kaya Türkiye’nin de bu işin taşeronluğuna soyunduğunu belirtti. Kaya’nın ardından genel merkez yöneticileri ve Mersin milletvekillerinden Aytuğ Atıcı ve Ertuğrul Kürkçü sahneye çağrılarak beyaz güvercinler ve beyaz balonlar gökyüzüne bırakıldı. BDP Mersi n Mi l let vek i l i Ertuğrul Kürkçü ve CHP Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı kürsüde birer konuşma yaptı. Er tuğ r u l Kürkçü, Türkçe Kürtçe ve Arapça kitleyi selamlayarak konuşmasına başladı. Kürkçü Roboski katliamından bahsederek, iktidarın kendi halklarıyla savaştığını ve savaşa hazırlandığını kaydetti. Kürkçü’den sonra konuşma yapan Aytuğ Atıcı ise emperyalistlere ve AKP’ye hayır demenin savaşa hayır demek olduğunu belirtti. Yapılan konuşmaların ardından miting, Grup Yelken’in türküleriyle sona erdi. 23.01.2012 Yeni İşçi Dünyası/Mersin G ama Reklam Grup Isıso Sanayi Sitesi’nde bulunan bir işyeridir. Beş bölümden oluşuyor. Digigraf, MBS Reklamcılık, Fasad Mühendislik, Art Metal ve Teknopark. Bu bölümler sanki kendi aralarında bağımsızmış gibi çalışıyorlar, ama kazanılan para bir havuzda birikiyor. Bölümler tek elden yönetiliyor aslında, her bölümün genel müdürü var. 2009 krizi bahane edilerek maaşlarımız geciktirildi, çoğu zaman da ödenmedi. İşveren her bölümde ayrı ayrı toplantı yapıp, krizden etkilendiğini, global bir kriz olduğunu ve bunun içinden çıkmak için işçilerden kendisine destek olmasını isteyip, sözüm ona fedakarlık yapmamız gerektiğini, kendisinin fabrikasına bir şey olmayacağını, ancak işçilerin bu kriz durumunda işsiz kalacaklarını her toplantıda yenileyip duruyordu. Hep işçilerin tarafında olduğunu, kendisinin de işçilikten geldiğini söylüyordu. Ayrıca fısıltı gazetesi üzerinden kendi adamları (muhbirleri ve yalakaları) tarafından psikolojik olarak da sürekli baskı yapıyordu. 2009 yılına ait hiçbir işçinin ne agilerini, (çocuk parası) ne de maaşlarını ve mesai ücretlerini vermedi. İşveren söylediği yalanlara yenilerini ekleyip “iyi bir yönetimle çalışmadığını” söyleyip yeni bahaneler uydurmaya devam etti. İşçilerde yavaş yavaş bir araya gelip bir şeyler yapmak gerektiğini anlayıp “oturma eylemleri” yapmaya başladılar. 2010 yılında da oturma eylemleri her bölümde ayrı ayrı devam etti. İşveren önce “küçültme” yaptım diye eylemlerde sesi çıkanları ve öncü işçileri işten attı ve atarken de “işine gelmeyen çalışmaz, işte kapı burada” deyip, on, on iki yıllık işçileri işten attı. Ve işçilere “ben sizi işten çıkarıyorum” deyip, yasal haklarını on beş-on altı taksite bölüp ödeyeceğini vaat etti. Bıktırılmış ve sindirilmiş işçilerin çoğu bunu kabul etti. İşten çıkan bir pişman, çıkmayan bin pişman oldu. İşveren de işçileri bölüp parçalamak için elinden gelen her numarayı yaptı. Bazen bir bölüme ödeme yapıyor, diğer bölümlere ödeme yapmayarak bölümler arasında işçileri birbirine düşürüyordu. Sermaye gibi böl, parçala, yönet politikasını 2010 yılı, 2011 yılında da uyguladı. İşçiler bu oyuna gelmemek için uzun süre direndiler. Oturma eylemlerine devam ettiler. Her eylemden sonra sürekli kelle alıyordu patron. Ne kadar öncü işçi varsa işten çıkarıyor ve diğer işçileri sömürmeye devam ediyordu. İşveren her oturma eyleminden sonra toplantı yapıp, işçilerin ağzına bir parmak bal sürüp sömürmeye devam ediyordu. “Ya benimle olursunuz ya da çeker gidersiniz, sizin paranız bende kalmaz, makineleri satar yine sizin paranızı öderim” gibi palavra atıyordu. Bütün bunlara rağmen öncü işçiler, sürekli bu du r umun böyle gitmemesi gerektiğini söyleyip, diğer işçileri ikna edip daha büyük ve daha kapsamlı bir oturma eylemi yapmamız gerektiğini söylüyorlardı. Tabii bu durumdan hemen işveren de haberdar oluyor ve önlemini alıyordu. Bize, “artık her bölüm kendi içinde çalışacak, bir bölüm diğer bölümle ilgilenmeyecek” deyip bölümlerdeki işçilerin bir arada olmasını engelliyordu. İşten çıkardığı ve artık bu duruma dayanamayıp işten çıkan işçilerin yerine “Taşeron” işçiler işe aldı. Bu şekilde kadrolu işçileri tavsiye planını ustalıkla sürdürdü. Taşeron işçiler her ay maaşlarını düzenli alıyor, kadrolu işçiler alamıyordu. Resmen işveren, işçileri ikiye ayır- mıştı. Kadrolu işçiler ve taşeron işçiler. Kadrolu işçiler maaşlarını almak için eylem yaptığında taşeron işçiler harıl harıl çalışıyordu. 2010 ve 2011 yılı bu şekilde geçti. Halen işçiler 2009 yılına ait maaş ve mesai ücretlerini alamadılar. 2010 ve 2011 yılının da birikmiş maaşlarını alamadılar. Zamdan söz edilmiyordu. Yine eylem, yine işten çıkartılan işçiler ezber bozulmuyordu. Pişkin patron, “benim en büyük kredim işçilerimdir” diyordu yaptığı toplantılarda. Her toplantıda işçilere “arkadaşlar çalışalım kazanalım, maaşlarınızı ödeyeyim” diyordu. Artık her bölüm kendi içinde eylem yapıyor, bir bölümden diğer bölüme geçemiyordu. Hafif metal ve plastik bölümü çalışanları olarak bir araya gel ip ot u r ma eylemi yapıyorduk. Art metal bölümünde çalışa n işçi lere maaşlarını veriyordu. Bu şekilde de işçiler arasındaki mesafeyi iyice açıyor, işçileri birbirine düşman ediyordu. Sü rek l i bi r alicengiz oyunu oynuyordu. Bu arada işveren taşeron sistemini iyice yerleştirdi fabrikaya. Öyle bir duruma geldi ki, bazı bölümlerde yapılan oturma eylemleri boşa çıktı. Kadrolu işçilerin yaptığı eylem işverenin taşeron işçileri tam gazla çalıştırmasına sebep oldu. Yıllarını Gama Reklam’a vermiş işçiler çaresiz, ya işyerine ihtar çekerek işten ayrılıyor ya da mecbur oldukları için işverenle konuşup anlaşmalı olarak işten ayrılıyordu. 45 yıllık bir geçmişi olan Gama Reklam yeşil sermayeye hoş görünmek için fabrika bünyesinde kocaman bir cami (mescit) yaptırdı. Zaten şükürcü işçilere de” böyle bir şey lazımdı” diye Billur Tuz / İzmir Tek Gıda-İş Sendikası üyesi olan Çiğli’deki Billur Tuz işçileri işten atıldı. Taşeron firmanın sözleşmesinin bitmesi nedeniyle işten atılan ve çoğunluğu kadın olan işçiler fabrika önünde direniyorlar. 2 Ocak’ta işten atılan 54 işçi soğuk geçen günlere rağmen fabrika önündeki direnişlerini sürdürüyor. Sendikalı olarak işlerine dönmek isteyen işçiler direnişi sürdürmekte kararlılar. düşündü. Cuma günleri işyerine gelen hoca (imam) işverenin ağzından konuşuyor, hatta bazen de Kuran-ı Kerimden cımbızla hadisler, ayetler söyleyip “aşınıza işinize sahip çıkın, fitneye fesada aldanmayın, dört elle işinize sarılın” deyip inançlı işçileri ikna çalışması yapıyordu. Yine ödenmeyen maaşlar, mesailer, agiler, bol bol taşeron işçiler … İşçiler ailelerine ekmek götüremez, kiralarını ödeyemez, kredi kartı ve elektrik, su gibi faturalarını ödeyemez durumdalar. Krediyle ev sahibi olanlar taksitlerini ödeyemez duruma geldiler. Çocuğunu dershaneye gönderemeyenler, karısından ayrılmak zorunda kalan işçiler var. Vb. vb. Bayramlarda verilen ödeme sözleri boşa çıktı. İşveren acil ödemesi olan işçi varsa, kendi bölüm müdürüne dilekçe yazsın, muhasebe değerlendirsin, uygunsa ödenir talimatı verdi. İşçiler kendi emekleriyle kazandıkları maaşı almak için artık dilekçe yazmaya mecbur bırakıldı. Bu duruma dayanamayan bazı işçiler işverene noterden protesto çekip mahkemelik oldular. Bazıları kendi yasal haklarından vazgeçip işten çıktılar. Bazılarına da (en çok işverenin işine yarayanlar) gizliden alacakları ödenip işlerine devam etmeleri sağlandı. İşveren bazı işçileri de tek tek yanına çağırıp “sana zam yapacağım, işler düzelince bonus (fazladan para) vereceğim” deyip, ikna etti. Patron her türlü oyunu oynayarak sömürüsünü devam ettiriyor. Gama Reklam bünyesinde 4 taşeron var. Bunun sonucu olarak ve işçiler arasında birlik olmadığı için sendika fabrikaya giremiyor. İşçilerin önemli bir bölümü sendikaya sıcak bakmıyor. Gama Reklam’da işçiler açısından temel sorun, birikmiş alacakların, tazminatların nasıl alınacağından ibarettir. Ocak 2012 Yeni İşçi Dünyası Okuru Gama Reklam işçisi Şubat 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ Gama Reklam’da Her Türlü Oyun Var 7 Hukuk Köşesi Bu bölümde iş yasalarına göre açıklamalarda bulunmaktayız. Burjuva devletlerde yasalar patronlar ve sermaye yararına yapılır. İşçi sınıfı haklarını almak ve bu haklarını genişletmek için tüm yol ve araçlarla mücadele yürütmelidir. Bunlardan birisi de hiç kuşkusuz Hukuk mücadelesidir. Bu nedenle mücadele yürüten işçi sınıfı yasaları bilmek zorundadır. 2821 sayılı Sendikalar Kanunu – V Genel Kurul - II Bu sayımızda sendikaların genel kurullarında yapılan seçimlerdeki yasal kurallar konusu ile devam ediyoruz. Genel kurulu Valilik tarafından görevlendirilen hükümet komiseri izler ve denetler. Eğer hükümet komiseri yoksa genel kurul başlatılır ancak bu durum derhal Valiliğe bildirilir. Seçimli genel kurullardan en az on beş gün önce genel kurula katılacak üye veya delegelerin listesi, genel kurulun gündemi, yeri, zamanı ve çoğunluk sağlanamadığı takdirde yapılacak ikinci toplantının bilgileri bölgede yetkili bulunan seçim kuruluna ve mülki amire verilir. Seçim kurulu genel kurul ile ilgili bilgileri onaylar. Onaylanan listeler ve genel kurula ilişkin diğer bilgiler toplantıdan en az yedi gün önce sendika şubesi, sendika veya konfederasyon binasında asılarak ilan edilir. İlan en az üç gün asılı kalmalıdır. Bu listelere yapılacak itirazlar seçim kurulunca görevlendirilen hakim tarafından incelenir. İtirazlar en geç iki gün içinde karara bağlanır. Genel kurulların Cumartesi görüşmeler ve Pazar günü seçimler biçiminde planlanması zorunludur. Seçimler Pazar günü 17’ye kadar tamamlanmak zorundadır. Şube genel kurulları bir günde de tamamlanabilir. Seçim kurulu tarafından görevlendirilen hakim bir başkan ve iki üyeden oluşan seçim sandık kurulu oluşturur. Sandık kurulu başkanı en az 15 yıllık hizmeti bulunan Devlet memurları arasından seçilir. Diğer iki üye ise seçimlerde aday olmayan delegelerden seçilir. Seçim sandık kurulu, seçimlerin kanunlara, sendika veya konfederasyon tüzüğüne uygun bir şekilde yürütülmesi, oyların sınıflandırılması ile görevlidir. Bu görev seçim ve sınıflandırma işlemleri bitinceye kadar aralıksız olarak devam eder. Genel kurulda sendikanın zorunlu organları için yapılan seçimler seçim sandık kurulunun gözetimi ve denetimi altında serbest, eşit, gizli oy, açık sayım ve döküm esasına göre yapılır. Delege olabilmek ve oy kullanabilmek için 16 yaşını doldurmuş olmak şarttır. Genel Kurulda adayların listeleri tek veya organlara göre ayrı ayrı olarak başkanlık divanı tarafından seçim kurulu başkanına mühürlenmek üzere verilir. Genel kurulda delege olmayanlar oy kullanamazlar. Seçim kurulu delegenin nüfus cüzdanı ve resimli üyelik veya delegelik kartını kontrol eder. Delege, delege listesindeki isminin karşısını imzaladıktan sonra oy kullanır. Oylar seçim kurulu başkanı tarafından mühürlenmiş listedeki isimlerin işaretlenmesi şeklinde kullanılır. Seçilecek organı oluşturan üye sayısından daha fazla adayın işaretlendiği pusulalar veya pusula yerine başka kâğıtlara kullanılan oylar geçersiz sayılır. Seçimlerin sonunda sonuçlar tutanağa geçirilir. Tutanak sandık kurulu başkan ve üyeleri tarafından imzalanır. Tutanakların bir örneği seçim yerinde asılarak ilan edilir. Kullanılan oylar ve diğer belgeler tutanağın bir örneğiyle birlikte seçim kurulu başkanlığı tarafından üç ay saklanır. Seçimlere tutanakların düzenlenmesinden sonraki iki gün içerisinde itiraz edilebilir. İtirazlar hakim tarafından incelenerek, kesin olarak karara bağlanır. İtiraz süresi geçtikten ve itirazlar karara bağlandıktan sonra kesin sonuçlar hakim tarafından ilan edilir, ilgili sendika, sendika şubesi veya konfederasyona bildirilir. Ancak sendika yöneticileri, adaylar veya delegeler seçimlerin yukarıdaki hükümlere aykırı yapıldığı veya seçim sonuçlarını etkileyecek ölçüde bir usulsüzlük yapıldığını iddia ederek seçimlere itiraz edebilirler. Bu durumda seçimler hakim tarafından iptal edilebilir. Eğer iptal kararı verilirse 2-7 gün içerisinde sadece seçimlerin yenilenmesi için yeniden toplantı yapılır. (Madde 52) Yapılan seçimler sonrasında seçim kurulu başkanı, seçim sandık kurulu başkanı ve üyelerine Kanunda belirtilen hükümlere göre ücret ödenir. Genel Kurullardaki seçimler sırasında sandık kurulu başkanı ve üyelerine karşı işlenen suçlar, kamu görevlilerine karşı işlenen suçlar olarak kabul edilir ve buna göre cezalandırılır. (2821 sayılı Sendikalar Kanunu 14. madde) Bu sayımız ile Genel Kurul konusunu bitirmiş oluyoruz. Gelecek sayımızda sendika ve konfederasyonların diğer organları ile devam edeceğiz. iscikosesi@gmail.com adresine sorularınızı gönderebilirsiniz. Ülker Grubuna Tez-Koop İş Sendikası’ndan Uyarı Şubat 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ 12 8 Ocak Perşembe günü, Şok Marketlerde çalışan işçiler tarafından, Ülker Grubunun işçileri zorla sendikadan istifa ettirmesi Yıldız Holding önüne konulan siyah çelenk ve Şok Marketler Genel Müdürlüğü önünde yapılan basın açıklamasıyla protesto edildi. Te z -Ko o p İ ş t a r a f ı n d a n İstanbul’un çeşitli noktalarından servisler kaldırılarak Üsküdar Kısıklı’da bulunan Şok Marketler Genel Müdürlüğü önünde basın açıklaması yapıldı. Basın açıklamasından önce, Yıldız Holding önüne işçiler tarafından sendikalarına yapılan saldırıları protesto etmek amacıyla siyah çelenk bırakıldı. Çelenk bırakıldığı zaman işçiler adına açıklama yapan Genel Eğitim Sekreteri Haydar Özdemiroğlu “Ülker grubu Şok marketleri Migrostan satın aldığı sırada yürürlükte olan bir toplu iş sözleşmesi vardı. Bunu bilerek satın almıştı. Ve bugün bu sözleşme maddelerini yerine getirmiyor. Bununla da kalmıyor ve sendikalı olan işçileri zorla sendikadan istifa etmeye zorluyor. Biz bu durumu kınıyor ve buradan Ülker grubunu uyarıyoruz.”dedi. Yapılan açıklamanın ardından Şok Market işçileri, sendikaya üye işçiler, direnişte olan Kampana deri işçileri, Yeni İşçi Dünyası okurları, sloganlar eşliğinde Şok Marketler Genel Müdürlüğü önüne kadar yürüyüş yaptı. Yürüyüş esnasında şu sloganlar atıldı. “Yaşasın sınıf dayanışması!, İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!, İnadına sendika inadına TezKoop!, Ülker şaşırma sabrımızı taşırma!, Şok işçisi yalnız değildir!” Şok Marketler Genel Müdürlüğü önünde önce Türk-İş 1. Bölge Temsilcisi Faruk Büyükkucak konuşu. Büyükkucak şunları söyledi: “Günümüz Türkiye’sinde emeğe ve sendikalara yönelik bilinçli ve kapsamlı saldırılar var. Siyasal iktidar ileri demokrasiden bahsederken, emeğe dönük saldırıları görmezden geliyor. Şok marketler Ülker Grubu tarafından satın alındıktan hemen sonra sendikalı işçilere yöneliyor. Baskı ve şantajla işçileri sendikadan istifa ettiriyor. Bunun hesabını verecekler. Bugün buradayız. Yarın bu inatları ısrar eder, suç işlemeye devam ederlerse her türlü yaptırım için, üretimden gelen gücümüz dahil, Ülker ürünlerini satın almama dahil, Türk-İş çalıştığı ambalaj şirketi Polinas’ta, işçileri kendi kurdurduğu ancak toplu iş sözleşmesi yapma yetkisi olmayan Öz-Petrol-İş’e üye yapan Ülker Grubu, Türk-İş’e bağlı Petrol-İş Sendikası’na geçen ve tüm baskılara rağmen istifa etmeyen işçileri işten attı. Ülker Grubunun işçileri üye olmaya zorladığı Hak-İş’e bağlı Öz-Petrol-İş Sendikası’nın, ne Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı kayıtlarında adı vardı, ne de toplu sözleşme imzalaya hakkı ve yetkisi vardı” Basın açıklaması işçilerin uyarısıyla son buldu. “Ülker Grubu, uyarımıza kulak vermez, üyelerimiz üzerindeki baskılara devam ettiği sürece Tez-Koop-İş Sendikasıyla karşı karşıya kalacak. Şok işçisi ve örgütlü bulunduğu Tez-Koop-İş Sendikası, sendikalı ve toplu sözleşmeli çalışma hakkından asla vazgeçmeyecek. Baskılar son buluncaya dek mücadelemizi ve eylemlerimizi sürdüreceğiz.” 13.01.2012 Sefalet Ücreti Güncellendi! Asgari Ücret Tespit Komisyonu, 2012 yılı için geçerli olacak asgari ücreti açıkladı. Buna göre, 16 yaşından büyükler için aylık brüt ücret ilk 6 ay için 886,50 lira, ikinci 6 ay için 940,50 TL olarak açıklandı. Bekar bir işçi için aylık net ücret ilk 6 ay için 701,14 lira, ikinci 6 ay için 739,80 TL olacak. 16 yaşını doldurmamış işçiler için aylık brüt ilk 6 ay için 760,50 lira, ikinci 6 ay için 805,50 lira olarak tespit edildi. Bu işçiler için de aylık net ücret ilk 6 ay için 610,94 lira, ikinci 6 ay için ise 643,15 lira olarak uygulanacak. Asgari ücret, yılın ilk 6 ayı için yüzde 5,91, ikinci 6 ay için yüzde 6,09, toplamda yıllık artış oranı yüzde 12,37’dir. Yıllık sefalet ücretinde yüzde 12 artış olması, hükümet ve işçileri temsilen komisyonda yer alan Türk-İş’li sendika ağaları tarafından başarı olarak sunuluyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, 2002'den bu yana net asgari ücretteki artışın yüzde 257,6 olduğunu belirterek, ''Enflasyondaki artışın yüzde 120 olduğu göz önünde bulundurulduğunda, asgari ücrete yapılan artışın enflasyonun üzerinde olduğu açıkça görülecektir'' diyor. Çalışma Bakanı 2002 yılından bu yana, örneğin ulaşıma, temel gıda maddelerine, elektriğe, doğalgaza, suya vb. yaptıkları zamları unutmuş galiba!! Bu zamların asgari ücret artışının çok çok üze- rinde olduğu gerçeğini Bakan ortadan kaldıramaz!! Asgari ücret ile çalışan milyonlarca işçiyi, yüzdelik artış miktarı değil, cebine giren para ve bu para ile alabildiği temel ihtiyaç maddeleri ilgilendiriyor. A s g a r i Ü c r e t Te s p i t Komisyonu’nda işçileri temsilen yer alanlardan biri olan Türk-İş Genel Eğitim Sekreteri Ramazan Ağar ise, “Asgari ücret görüşmelerinde işverenin ilk 6 ay için yüzde 3, ikinci 6 ay için de yüzde 2.2 zam istediğini” ifade ederek, ''Bu varılan rakam çok iyi bir rakam değil ama oranlarda yüzde yüz artış var. Biz bu artışı mücadele vererek sağladık. Sonuç oy birliğiyle imzalandı. TÜRK-İŞ muhalefet şerhi koysaydı bu artış olmazdı'' dedi. Ramazan Ağar adlı sendika ağası da, sonuçtan memnun. Çünkü o milyonlarca işçi gibi asgari ücret ile çalışmıyor!! Türk-İş’in Aralık 2011 verilerine göre, bu ülkede açlık sınırı 940 TL, yoksulluk sınırı 3.063 TL’dir. Türk İş’in her ay yaptığı açlık sınırı, yoksulluk sınırı araştırma sonuçları ile asgari ücret miktarı arasında görüleceği üzere önemli fark vardır. Biz işçiler asgari ücret, sefalet ücreti ile çalışmaya mahkum değiliz. Yaratan ve üreten biziz. Kendi iktidarımız için mücadele etmeliyiz. Kendi iktidarımızda sefalet ücreti uygulaması olmayacaktır. Ka hrolsu n ücret l i kölel i k düzeni! 02.01.2012 Eğitim Köşesi Fiyat ve Fiyatın Belirlenmesinde Pazarın Etkisi II Fiyatlarla ilgili olarak kullanılan çeşitli kavramların anlamları şöyledir: Maliyet fiyatı: Bir metayı (veya hizmeti) üretmek için ve satışa sunmak için gerekli giderlerin tümü olarak adlandırılır. Bu giderler içinde üretim sürecinde işçilerin işgücünün ödenmeyen bölümü olarak el konulan artı değer yoktur. Bu, kapitalist muhasebede kâr olarak görünür. Böylece kârın kaynağının gerçekte işçilerin alınteri olduğu gözlerden gizlenir. Toptan satış fiyatı: Bir metanın fabrikada, aracı, toptancı, satıcıya satılışındaki fiyatı. Bu fiyat içinde artı değerin sanayici kapitaliste + toprak rantına giden kesimi vardır. Bu, görünürde maliyet fiyatına eklenen bir sanayici kârı ile belirlenir. Perakende satış fiyatı: Toptan satış fiyatının üzerine görünürde ticari sermaye kârının eklendiği fiyattır. Ticari sermaye kârının kaynağı da, üretim ve metanın tüketiciye ulaştırılması sürecinde çalışan insanların emeklerinin karşılığının el konulan bölümüdür. Art değerdir. Meta tüketiciye bu fiyat üzerinden ulaşır. Tekel fiyatı: Bir alanda pazarın tümünü veya önemli bölümünü elinde tutan tekellerin, bu konumlarını kullanarak tüketiciler aleyhine gerçek değerin çok üzerinde belirledikleri satış fiyatıdır. Tekel konumu, bazen de piyasadan küçükleri silip atmak ya da daha küçük bir tekeli iflasa sürükleyip yutmak için kısa süreli damping fiyatları uygulaması için kullanılabilir. Dampinge uğrayan metalar, bir süre gerçek değerlerinin altında fiyatlarla satılır. Bu fiyat politikası, kısa süre açısından tüketicilere yararlı görünse de, uzun süre açısından, kapitalist ekonominin düzenleyicilerinden biri olan rekabetin iyice sınırlandırılmasına yol açtığı için, sonuçta uzun evrede tüketicilerin zararınadır. Fiyat makası: İki grup ürünün fiyatlarının birbirinden giderek uzaklaşmasına verilen addır. Kapitalizm bu noktada, tarım ürünleri ve hammaddelerin fiyatlarının, işlenmiş sanayi ürünleri fiyatlarına göre çok daha yavaş gelişmesi ile belirlenir. Fiyat makası, sürekli olarak işlenmiş sanayi ürünleri lehine açılmaktadır. Destek fiyatı: Özellikle tarım kesimindeki üreticilerin gelirlerini belirli bir düzeyde koruyabilmeleri amacıyla, ürünlerini onun altında satamayacakları fiyat. Bu fiyat kapitalist ülkelerde devlet tarafından belirlenmektedir. Üreticiler serbest pazarda bu fiyatın üstünde veya bu fiyata satamadıkları bütün ürünlerini söz konusu fiyata devlete satmaktadır. Bütün emperyalist kapitalist ülkelerde, tarımın tümden ortadan kalkmasını engellemek için; bunun yanında belirli sanayi dallarında da üretimin durmasını engellemek için bu tip destek fiyatları, destek alımları yapılmaktadır. Bu gerçekte, kapitalist devletin, tüm kapitalist sınıfın çıkarları adına, bir alandan diğer alana kaynak, artı değer transferidir. Fiyat indirimi: Özellikle perakende satışlarda, genelde eldeki stokları eritmek, depolarda yeni metalara yer açabilmek için bir malın fiyatının daha önce ilan edilmiş düzeyinin altına indirilmesidir. Fiyat indirimi emperyalist-kapitalist ülkelerde, genellikle mevsim değişiklikleri dönemlerinde ‘mevsim sonu satışları’ adı altında özellikle tekstil alanında yaşanan bir olgudur. Fiyat ayrımı: Aynı meta veya hizmetin değişik bireylere ve tüketici gruplarına değişik fiyatlarla sunulmasının adıdır. Bu, esas olarak tekelci kapitalizmin ürünüdür. Satıcı tüketici pazarına ne ölçüde egemense, o ölçüde fiyat ayrımı yapabilecek durumda, şu gruba şu kadara sattığı aynı mal ve hizmeti, şu gruba bu kadara satabilecektir. Örneğin Türkiye’de elektrik enerjisinin kilovat/saat olarak normal hane elektrik kullanımındaki fiyatı; büyük alıcı konumundaki sanayi işletmelerindeki kilovat/saat fiyatının iki misli kadardır. Ocak 2012 Şubat 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ Konfederasyonu ve bağlı sendikaları olarak her kararı alacağımızı bildiriyoruz.” Basın açıklamasını Tez Koop İş Sendikası Genel Eğitim Sekreteri Haydar Özdemiroğlu okudu. Basın açı k lamasında şunlar belirtildi. “ Toplu iş sözleşmesi Şok Marketler henüz Migros bünyesindeyken 1 Mayıs 2011’den 1 Mayıs 2014’e kadar geçerli olmak üzere imzalandı. Ülker Grubu Şok Marketleri yürürlükte olan toplu iş sözleşmesini bilerek satın aldı.” “İşçiler bizzat bölge sorumluları tarafından Ülker Grubunun arabalarına bindirilerek notere götürülüyor. Sendikadan istifa ettiriliyor, istifa noter paraları Ülker Grubu tarafından, yani işveren tarafından ödeniyor.” Basın açıklamasında, Ülker Grubunun işçiler üzerinde yapmış olduğu saldırının ilk olmadığı, daha önceden de sabıkalı olduğu vurgulandı. “2004 Mayıs’ında 494 işçinin 9 Şubat 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ On binler Hrant’ı andı 10 19 Ocak 2007 tarihinde, kalleşçe kurşunlayarak aldılar O’nu aramızdan. Katlettiler O’nu. Hrant’ı, güvercini. Katledilişinin 5. Yılında on binler, Hrant’ın vurulduğu yerde, Agos gazetesi önündeydi… İ s t a n bu l 14 . A ğ ı r C e z a Mahkemesi’nde görülen Hrant Dink cinayeti ana davası, beş yılın ardından 25. duruşmada karara bağlandı. Tüm delillere rağmen ortada örgüt bulamayan mahkeme, örgüt üyeliği suçlamasından tüm sanıkları beraat ettirirken, Yasin Hayal hakkında tasarlayarak insan öldürmeye azmettirmekten ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi. Sanıklardan Coşkun İğci hakkında hüküm kurulmasının unutulması, mahkemenin nasıl çalıştığını gösteriyor. Demokratik hak talep eden, mücadele eden öğrencileri, işçileri örgüt üyeliğinden yargılayan, ceza veren bu devletin adaleti, söz konusu devletin de içinde olduğu suçlar olunca, ortada örgüt bulamıyor!! Burjuvazinin adaleti haklıdan yana işlemiyor, işlemez de! Egemenlerin adaleti egemenlerin ve onların devletinin çıkarlarını koruyor. Hrant Dink davası bu gerçeği bir kez daha görmek isteyene gösteriyor. Bu 5 yıl içinde ana davada, Trabzon’daki ve diğer davalarda, cinayetin gerçek sorumlularının ortaya çıkarılması için Hrant’ın avukatlarının tüm araştırma ve soruşturma taleplerine karşı takınılan tavırlar; devlet yetkililerinin gerçeğin açığa çıkarılmasını engellemek için takındıkları tavırlar değişmeden bugüne kadar sürdü. İstanbul Valiliği’ne Hrant’ın çağrılmasının ve tehdit edilmesinin emrini verenlerin kim ve kimler olduğu sorusu hala yanıt bekliyor! Hrant’ın katledildiği dönemde Vali, Emniyet Müdürü ve devletin değişik kademelerinde görevli olan kişiler korunmakla yetinilmedi! Örneğin Muammer Güler, Celalettin Cerrah gibileri ödüllendirildiler de! Tüm çabalara rağmen Hrant’ın katledilmesi ile ilgili dava, tetikçi ve birkaç destekleyicinin yargılanması ile sınırlı tutuldu. Tetiği çeken Ogün Samast Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’nce toplam 22 yıl 10 ay hapis ile cezalandırıldı. Ana davada azmettirici Yasin Hayal ömür boyu hapis cezası aldı. Bu 5 yıl şunu gösterdi: Emniyet kurumundan jandarmasına, valisinden kaymakamına, hakiminden savcısına, medyasından tetikçisine kadar herkes cinayet işinin içindedir. Tüm dezenformasyon, yalan yanlış haberlere rağmen bu gerçek açığa çıkmış durumdadır. Hrant’ın katledilmesinden bu yana yaşananlar, katilin, suçlu ve sorumlunun tüm kuruluş ve kurumlarıyla devlet olduğu gerçeğini ortaya çıkarmıştır. Cinayette tetikçi ve destekçi olarak kullanılan kimilerinin yargılanması, tetikçi ve azmettiriciye ceza verilmesi bu gerçeği değiştirmez. Katledilişinin 5. Yılında Hrant on binlerce kişi tarafından anıldı. Taksim Meydanı’nda toplanan on binler saat 13.00’de Agos gazetesine doğru yürüyüşe geçti. Yürüyüş slogansız, pankartsız, f lamasız olarak planlanmış olmasına rağmen, on binler sık sık slogan attılar. Yürüyüşte pankart açan, flama taşıyan gruplar oldu. “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeniyiz!, Faşizme inat, kardeşimsin Hrant!, Bu dava böyle bitmeyecek!, Faşizme karşı omuz omuza!, Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz!, Katil devlet hesap verecek!, Yaşasın halkların kardeşliği!, Hrant için adalet için” sıklıkla atılan bu sloganlar yanında biz de; “Soykırımcı devlet yıkacağız elbet!, Katliamcı devlet yıkacağız elbet!, Hrant’ın katili faşist TC devleti!, Katliamcı devlet Uludere’de!, Halkların kardeşliği için tek yol devrim!, Faşizmi döktüğü kanda boğacağız” sloganlarını attık. Hrant’ın vurulduğu saatte 1 dakikalık saygı duruşu yapıldı. Hrant Dink'in arkadaşı gazeteci ve yazar Karin Karakaşlı bir konuşma yaptı. “19 Ocak bir anma günü değil. Hiçbir zaman olmadı. Herkes acısının yaşandığı gün bir başına kahroldu" diyen Karakaşlı, "Sonra 23 Ocak geldi, Türk düşmanı ilan edilen bir Ermeni gazetecinin cenazesi hepimizi buluşturdu. Onu güpegündüz bu caddede sırtından vurdular hepimizi de görgü tanığı kıldılar" diye konuştu. "Onu bir kere de öldürmediler canlar. Barış çağrıları yapan yazılarını yazarken öldürdüler. Valilik binasında uyarırken öldürdüler. Mahkemeden mahkemeye koştururken öldürdüler. Kendisi yetmezmiş gibi oğlunu ölümle tehdit ederken ve kim bilir ona, bizlere hiç söyleyemediği neler neler ederken öldürdüler. Gerisi çorap söküğü gibi geldi. Gizlenen telefon görüşmeleri, başlatılmayan ya da üstü kapatılan soruşturmalar... Hepsi birbirini izledi. Veli Küçük ve Kemal Kerinçsiz başta olmak üzere pek çok Ergenekon sanığının Dink sağken linç kampanyası yürüttüğü biliniyordu ama bu cinayet davasının bir türlü Ergenekon ile bağlantısı kurulamadı" diye konuştu. Konuşması sık sık sloganlar ve yuhalamalarla kesilen Karin Karakaşlı, "Bu kepazeliğe bir son verin artık. Yargıtay bir kez de adalet adına temyiz makamı olsun. Bunları yapmak şarttır, farzdır. Çünkü bize yaşatılan ayıptır, zulümdür, günahtır. 'Dosya kapandı' diyorlar bize. Hrant Dink dosya değil ki kapansın. O bir yara" dedi. Karakaşlı, Türkiye’de öldürülen Ermenilerin isimlerini okurken, binlerce kişi de hep bir ağızdan ‘Burada!’ diye haykırdı. Hrant’sız geçen bu 5 yılda, H r a n t ’ı h i ç u n u t m a d ı k , unutturmayacağız! Katledilişinin 5. yıldönümünde O’nu katledenleri, soykırımcı zihniyeti lanetliyoruz. Hrant’ı halk ların kardeşliğini sağlama mücadelemizde yaşatacağız! Hepimiz Hrant’ız! Hepimiz Ermeniyiz! 19.01.2012 Hrant polise rağmen anıldı… Hrant Dink katledilişinin 5. yılında bir yürüyüş ve basın açıklaması ile anıldı. Demokratik ve barışçıl bir şekilde yapılmaya çalışılan eyleme ise Adana polisinin tahammülsüzlüğü ve provokasyon çabası damgasını vurdu. 19 Ocak akşamı saat 18’de Beşocak Meydanı’nda bir araya gelen yaklaşık 500 kişi sloganlar atarak yürüyüşe başladı. Ancak yürüyüş henüz başlamışken polis şefleri kitle örgütleri temsilcilerini uyarmaya başladı. Çakmak Caddesi boyunca polis yol keserek, müdahale etmekle tehdit ede- rek yürüyüşü provoke etmeye çalıştı. Cadde boyunca kitleyi abluka altında, polis koridoru içerisinde yürütmeye çalıştı. Ayrıca yürüyüş boyunca biber gazı hazır tutuldu ve bir ara gaz maskelerini takma talimatı verildi. Ancak polisin bütün bu çabalarına rağmen kitle “Faşizme inat kardeşimsin Hrant!, Faşizme karşı omuz omuza!” ve “Emekçiye değil katillere barikat!” sloganları atarak yürüyüşü tamamladı. Yol boyu polisin müdahaleleri nedeniyle önde taşınan pankart yırtıldı. İnönü Parkına gelindiğinde basın açıklaması öncesi polisin anti-demokratik tutumu teşhir edildi, bir süre sloganlar atıldı. Daha sonra Hrant anısına mumlar yakıldı. Okunan basın açıklamasında 17 Ocak’ta sonuçlanan mahkemenin Hrant Dink’in öldürülmesinde örgüt bağlantısı olmadığına karar vermesinin ve Erhan Tuncel’in beraat ettirilmesinin bu cinayetin “arkasındaki güçleri örtbas etmeye” yönelik olduğu vurgulandı. Açıklamada Başbakanın ve Adalet Bakanının “Bu adaletin işidir, mahkemenin kararıdır. Bizim yapacağımız bir şey yoktur” diyemeyeceği, olayın “bir mahkeme ve yargılama işi olmaktan çıkıp, bir siyasi suça dönüştüğü” belirtildi. Basın açıklaması “Ermeni halkının uğradığı mezalimi, halkların kardeşliğiyle sorgulamak, mahkum etmek için çırpınıp duran, karanlık tarihle, katliamlarla, soykırımlarla yüzleşmenin insanlaşmaya erişmek ol- duğunu ısrarla söyleyen Hrant’ın davasının takipçisi olacağız. Tekçi, ırkçı ve şoven anlayışı mahkum edeceğiz, halklar, inançlar, kültür- ler zengini bu topraklarda boyun eğmeyeceğiz, teslim olmayacağız. Eşitlik, özgürlük, kardeşlik için tüm halklarımızı el ele vermeye, katillerden hesap sormaya çağırıyoruz.” denilerek bitirildi. Basın açık laması Hrant’ın Arkadaşları, Halkların Demokratik Kongresi (BDP, EDP, EMEP, ESP, TÖP, SDP, SGH, SP, TG, Kaldıraç), KESK Adana Şubeler Platformu, DİSK Adana Bölge, Adana Tabip Odası, Alevi Kültür Derneği, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, Anadolu-Der, İHD, ÖDP, DİP ve TKP tarafından düzenlendi. 19.01.2012 Yeni İşçi Dünyası / Adana Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, Mersin'in Akdeniz Belediyesi Kent Konseyi ve İnsan Hakları Derneği Mersin Şubesi (İHD) tarafından düzenlenen etkinlikte ölümünün 5'inci yıldönümünde anıldı. Akdeniz Belediyesi Konferans Salonu'nda düzenlenen etkinliğe, Akdeniz Belediye Başkanı BDP’li Fazıl Türk, belediye başkan yardımcıları ve meclis üyeleri, Akdeniz Kent Konseyi bileşenleri, siyasi parti, sivil toplum örgütü temsilcileri ile çok sayıda konuk katıldı. Anma toplantısının yapıldığı salonun girişine, üzerinde Türkçe, Kürtçe ve Ermenice, 'Hrant için, adalet için' yazılı pankart asılırken, mum ışıklarıyla aydınlanan salona, 'Hepimiz Hrant'ız, hepimiz Ermeni'yiz!', 'Katili tanıyoruz, adalet istiyoruz!', 'Bu dava böyle bitmez!' yazılı dövizler konuldu. Hrant Dink 'in yazılarından alıntıların okunduğu etkinlikte bir konuşma yapan İHD Mersin Şube Başkanı Ali Tanrıverdi, "Biz isterdik ki 5 yıl aradan sonra sevgili Hrant Dink'i katledenler ve bu katliamı organize edenler hak ettikleri cezayı buldular, diyebilseydik. Ama ne acıdır ki devletin karanlık veya derin değil, o açık olan yüzü, Hrant'ın yargılanması sürecinde kendisini açıkça deşifre etmiştir. Biz diyoruz ki bu dava bitmemiştir. Bu dava, biz bitti dediğimiz zaman bitecektir" dedi. Yazar Adil Okay ise Fransız, Osmanlı ve devlet arşivlerinden derlediği, '1915'ten Hrant Dink'e' başlıklı bir sunum yaptı. Hrant Dink ile öldürülmeden 1 ay önce düzenlenen Özgür Düşün Kolektifinin düzenlediği, ‘Aydınlık Sorgular Sempozyumu’nda Hrant Dink’le birlikte konuşmacı olarak katıldığı bu forumda Hrant ile tanıştığını belirten Adil Okay, Dink ile sohbetinden söylediklerinden çok etkilendiğini ifade etti. Okay, "Hrant Dink ve Ermeni meselesi birlikte ele alınmalıdır. Çünkü Hrant Dink, Ermeni olduğu için, 'Ermeni meselesi var. Ermenilere karşı soykırım yapılmıştır' dediği için öldürüldü. Sadece Hrant Dink değil, Cumhuriyetin kuruluş yıllarından itibaren gazetecilere yönelik yargısız infazlar yapılmıştır. Ali Kemal'le başladı yargısız infazlar, Sabahattin Ali ile devam etti. Uğur Mumcu, Musa Anter, Metin Göktepe ve Hrant Dink'e kadar geldi. Muhalif birçok gazeteci öldürüldü. Ama Hrant Dink'in bir farkı vardı o da Ermeni olmasıydı" diye konuştu. Adil Okay sunumunda; Hrant Dink’in bu sempozyumda konuşmasına, “Ağrı dağını bilirsiniz değil mi arkadaşlar" diye başlamıştı. "Dünyanın her yerine zorla dağıtılan Ermenilerin evlerinde, mutlaka Ağrı dağının fotoğrafı vardır. Düşünebiliyor musunuz dört bin yıllık bir tarihin, uygarlığın yok edilişini. Ağrı dağının yerinden sökülüşünü tahayyül edebiliyor musunuz? O Ağrı dağı ki, yüksekliği kadar da kökü vardır yerin altında. Ve siz o kökü söküp atmayı başardınız. O halkı, birlikte yaşadığınız, o toprakların sahiplerini, dört bin yıllık bir kültürü yok ettiniz." "Ya sonra" diye devam etmişti Hrant Dink. "Hadi o olayların sorumluluğunu Osmanlı'nın üzerine attınız. Ya sonra ne oldu biliyor musunuz? Cumhuriyetin kuruluş aşamasında bu ülkenin nüfusu on beş milyondu. Tehcirden sağ kurtulup, Türkiye'de yaşamaya devam eden Ermenilerin sayısı ise üç yüz bindi. Bu gün itibariyle artan nüfusa paralel olarak, Türkiye'de bir buçuk milyon Ermeni olması gerekiyordu. Oysa kalan Ermenilerin say ısı a lt mış bi n. Ne oldu? Kısır mıydı bu insanlar? Hayır. Cumhuriyet Türkiye'sinde de Ermenilere baskılar devam etti. Ve Ermeniler psikolojik, maddi baskılara dayanamayıp göç ettiler. Hâlâ da ediyorlar. Gözleri arkada kalıyor. Topraklarında. Ülkelerinde." "Bana göre" demişti Hrant Dink, sempozyumun konusuna gönderme yaparak, "Türk aydını sınıfta kalmıştır. Tarihiyle yüzleşmeyi göze alamamış, Ermeni sorununu tartışmaya açamamış, resmi ırkçı söylemlerden etkilenmiş ya da korkmuş susmuştur. Birkaç istisna dışında. " Doğruydu Hrant’ın söyledikleri. 1915 Tehcirinden sonra geride kalan bir avuç Ermeni'yi, Süryani'yi, Keldani'yi, Rum'u Cumhuriyet Türkiye'sinde çeşitli baskılara maruz bıraktık, taciz ettik ve kaçırdık. Gönüllü sürgüne yolladık. Bellek tazeleyelim: 1942 varlık vergisi, 20 kura askerlik uygulaması, 6-7 Eylül 1955 talanı, 1974 yılından sonra gayrimüslim vakıf mallarına el konulması, 28 Aralık 1988 tarihli "sabotajlara karşı koruma yönetmeliği"nde potansiyel suçlular arasında "yerli yabancıların" yani gayri-Müslimlerin işaret edilmesi, politikacıların ağzını açtığı zaman, "Ermeni" kelimesini küfürle özdeş tutması ve diğer toplumsal baskılar. Adil Okay, Osmanlı’da azınlıklara hoşgörülü davranıldığı söyleminin gerçeği yansıtmadığını kaydeden ve gayrimüslimlerin o dönem özel baskılara maruz kaldığını ifade ederek, “Örneğin Hıristiyanlar, ibadetlerini Müslümanları rahatsız etmeyecek şekilde yapmak zorundaydılar. Ata binmeleri, silah taşımaları, bir Müslüman ile karşılaştıklarında kaldırımda yürümeleri yasaktı. Hamamlarda takunya giymeleri yasaktı. Peştamallarına çıngırak takmaları gerekiyordu. Müslümanların evlerinden daha yüksek ev yapmaları yasaktı. Evlerin, Müslüman mahallelere bakan tarafına pencere açmaları yasaktı. Ermenice konuşmak ve öğrenmek yasaklanmış, Ermenice 7 kelime küfür sayılıyor ve ceza öngörülüyordu” dedi. İşte biz, "kardeşlerimiz" dediğimiz Hrant'ları bu uygulamalarla, faşist yasalarla, saldırılarla yorduk, yıprattık, psikolojik olarak katlettik ve kaçırdık. Hadi 1915 tarihte kaldı diyelim ama cumhuriyet Türkiye'sinde, başta Ermeniler olmak üzere tüm gayrimüslimlere eziyet etmeye devam ettik. Onları korumadık. Hrant'ı korumadık. Koruyamadık. Hra nt ’ı n k at led i l mesi nden iki gün sonra yazdığım bir makalenin sonu şöyle bitiyordu: ‘Ruhun şen olsun Hrant. Bu gecikmiş özrümü kabul et. Senden ve tüm Ermenilerden özür diliyorum. Konuşmaların ardından Adil Okay'ın yazdığı 'Karanlığın İçinde Aydınlık Yüzler' adlı tiyatro oyunu sahnelendi. Daha sonra A.Rahim Kılıç ve Özgür Çevik imzalı 'Meçhul - İçimdeki Güvercin Tedirginliği' adlı kısa film gösterimi yapıldı. Merhaba Sanat Tiyatrosu Oyuncularının sergilediği 'Ah Ahbarik Hrant' adlı tiyatro oyunu sinevizyon eşliğinde sahnelendi. 23.01.2012 Yeni İşçi Dünyası/ Mersin Şubat 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ Hrant Dink Mersin'de Anıldı 11 Katledilişinin 5. Yıldönümünde Hrant Dink Berlin’de Anıldı H Şubat 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ ra nt Di n k `i n Dost lar ı, A l l mende-A lter nat i f Göçmen Politikaları ve Kültür Evi, Berlin Hrant Dink Forumu`nun çağrısıyla 19 Oak`ta T.C. Berlin Büyükelçiliği önünde yapılan gösteride Hrant Dink bir kez daha anıldı. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin devleti aklayan mahkeme kararı protesto edildi. Onlarca kişinin katıldığı gösteride Almanca ve Türkçe yapılan konuşmalarda; “Biz, Hrant Dink‘in hayatını, çalışmalarını ve kendisinin öldürülmesini unutmayacağız. Tüm elebaşıları, işbirlikçileri ve suçluları ortaya çıkarmak, onlardan hesap sormak ve Hrant Dink‘in öldürülmesine yol açan kurumsal kök ve bağlantıları eksiksiz açığa çıkarmak için kamuoyunun dikkati hala çok önemli. Bu yüzden öldürülmesinin beşinci yılında Hrant Dink‘i anmak ve acımızı hiç bir zaman gömmediğimizi, adalet için, milliyetçiliğe ve ırkçılığa karşı mücadeleden hiç bir zaman vazgeçmediğimizi göstermek için bir araya geldik. Çocuklardan katillerin yaratıldığı karanlıkla hiç bir zaman uzlaşmayacağımızı birlikte göstermek için buradayız.” denildi. Daha sonra oluşturulan “açık mikrofon” kürsüsünde konuşan bazı kişiler duygu ve düşüncelerini anlattılar. Gösterinin sonunda ise, T.C Berlin Büyükelçiliğine siyah çelenk bırakıldı. Bu esnada “Katil devlet hesap verecek!, Faşizme inat kardeşimizsin Hrant!, Hepimiz Hrant'ız hepimiz Ermeniyiz!” sloganları atıldı. 12 19 Ocak 2007 tarihi ve sonrası Hrant Dink, 19 Ocak 2007 tarihinde kurucusu ve genel yayın yönetmeni olduğu AGOS Gazetesinin önünde katledildi. Cinayet günü televizyon kanallarında ve ertesi gün hemen bütün gazetelerde, Hrant Dink’in ölümünden çok kısa süre önce yazmış olduğu iki yazı haberleştirildi. ‘Niçin Hedef Seçildim?’ ve ‘Ruh Halimin Güvercin Tedirginliği’ başlıklı yazılarda Hrant Dink, kimler ve hangi kurumlar tarafından hedef gösterildiğini, kimler tarafından ve nasıl tehdit edildiğini, tedirginliğini ve ruh halini açıkça yazarak bir bakıma katilin nerede aranması gerektiğine işaret ediyordu. Soruşturmayı yürüten savcılar, Hrant Dink’in söz konusu yazılarını görmezden geldiler. Oysa Dink ailesi savcılığa verdikleri ifadelerinde bu yazılarda ismi geçen kişi ve kuruluşlardan şikayetçi olduklarını açıkça dile getirdiler. Savcılar, Hrant Dink’in yazıları gibi, Dink ailesinin şikayetini de araştırma ve soruşturma konusu yapmadılar. Avukatlar Hrant Dink’in yazılarını ve yakınlarının şikayetini destekleyen çok sayıda delil sunmalarına rağmen cinayetin hazırlık sürecinde rol alan kişi ve kurumlar için soruşturma başlatılmadı. Hrant Dink’in katledileceği devlet yetkilileri tarafından önceden biliniyordu. Ama nedense bir türlü önlem alma gereğini duymuyorlardı. Hrant’ın katledilmesinin ardından İstanbul Valisi Muammer Güler “basit bir olay”, Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah “örgüt bağlantısı yok, milliyetçi duygularla işlenmiş bir cinayet” yönünde açıklamalar yaptılar. Kolluk güçleri, Hrant’ın katil zanlısı Ogün Samast ile “vatan toprağı kutsaldır, kaderine terk edilemez” yazısı bulunan bayrak önünde hatıra fotoğrafı çekme yarışına girdiler. Katilleri duruşmaya getiren resmi aracın plakasında “ya sev, ya terk et” yazısını okuduk hep birlikte. Futbol maçlarında “ayağa kalkmayan Ermeni olsun!” tezahüratlarını ve “beyaz bere” takıp “hepimiz O.S.’yiz” sloganlarını duyduk. Yasin Hayal’in avukatının duruşmalarda, Hrant’ın yakınları ve müdahil avukatlara yönelik ırkçı ve hakaret eden sözleri basına yansıdı. Hrant Dink cinayeti soruşturmasında, maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için çok büyük önem taşıyan deliller toplan- madı, kimi deliller bu aşamada yok edildi. Kimi önemli deliller soruşturmayı yürüten savcılardan gizlendi. Hatta deliller üzerinde oynandığı gibi sahte deliller de üretildi. Ne yazık ki; delilleri toplamayanlara, gizleyenlere, yok edenlere de dokunulamadı. Örneğin; Kolluk güçleri tarafından el konulan Akbank Osmanbey Şubesine ait ATM kamera kayıtlarının önemli bir bölümü Emniyet birimleri tarafından yok edildi. Görüntülere takılan ve cinayetin ardındaki örgütü ortaya çıkarabilmek için gerekli adımlar atılmadı. Çok önemli bir delil olmasına rağmen Ogün Samast’ın cep telefonu ve sim kartına ilişkin ifadeler arasındaki çelişki ve karmaşıklık çözümlenmedi. Basında çıkan haberlere ve görgü tanıklarının anlatımlarına göre, cinayetten sonra Ogün Samast, cep telefonunu çok sık kullanmıştı. Ogün Samast, cinayetten hemen önce, bir saatten fazla zamanını Agos’un bulunduğu Sebat Apartmanının yanındaki Şafak Sokaktaki internet cafe de geçirmiş ve birileriyle chatleşmişti. Katilin cinayetten hemen önce gittiği mekan, bu mekanın sahiplerinin ve o sırada orada bulunan kişilerin tanıklığı ve katilin kullandığı bilgisayar kayıtları çok önemli olduğu halde, polis, bu konuda hiçbir araştırma yapmadı. İnternet cafenin bilgisayar kayıtlarına ulaşılamadı. Ogün Samast’ın cinayetten önce birileriyle chatleştiği internet cafe, bir binanın ikinci katındaydı ve tabelasında Kritik Güvenlik Sistemleri Temizlik Hizmetleri ve Danışmanlık Şirketi yazılıydı. Buranın bir internet cafe olduğu dışarıdan bakıldığında anlaşılamıyordu. Şirketin sahibi Adem Kılıç, Feriköy Karakolunda görevli bir polisti. Adem Kılıç’ın oğlu Cavit Kılıç, cinayet günü bürodaydı. Cinayetten iki ay sonra alınan ifadesinde, Ogün Samast’ı hiç görmediğini söylemişti. Oysa Cavit Kılıç, daha sonra Mahkeme önünde verdiği ifadede cinayet gününe ve Ogün Samast’a dair çok önemli ayrıntılar anlatmış, soru üzerine bu bilgileri cinayet günü terörle mücadele şubesi ekiplerine de aktardığını söylemişti. Cinayetin ardından katil, şafak sokakta koşarken saray kumaşçılık kameralarına takıldı. Samast’ın hemen arkasından onu izleyen ve uzaklaştığını gördükten sonra, sokağın köşesindeki inşaatın kapısından içeri girip kaybolan iki kişiye ilişkin hiçbir araştırma yapılmadı. Oysa davranışlarıyla şüphe çeken bu iki kişinin eşkali, Samast’ın yalnız olmadığını söyleyen kimi tanıkların anlatımlarıyla örtüşüyordu. Bunlar arasında Akbank ATM ve Saray Kumaşçılık Mağazasının kameralarına, cinayet günü, çeşitli noktalarda yaptığı telefon görüşmeleri ile takılan ve oldukça şüpheli görünen kişinin kimliği hiçbir şekilde soruşturma konusu yapılmadı. Cinayet günü tespit edilen ve dosyada mevcut kamera kayıtlarına takılan şüpheli kişinin, cinayet saatinin hemen öncesinde başka kişilerle işaretleştiği, Hrant Dink’in Akbank’tan çıktığı sırada bu kişilerin hareketlendiği Akbank güvenlik kamerası kayıtlarında açıkça görülmesine rağmen bu kişilerin kimliklerinin tespiti yapılmadı. Soruşturma ve kovuşturma sürecinde, görevlerini ihmal eden, delilleri karartan ve sahte deliller üreten görevliler hakkında hiç bir işlem yapılmadı. Güvenlik ve istihbarat birimlerinin, maddi gerçeği ortaya çıkaracak nitelikteki bilgi ve belgeleri sakladıkları, değiştirdikleri, yok ettikleri, yalan beyanda bulunarak soruşturma makamlarını yanıltmaya çalıştıkları, deliller üzerinde oynadıkları olgusu, bu aşamanın en belirgin ve sistematik olgusu olarak ortaya çıktı. Bu eylemlerin her biri ciddi cezaları gerektiren suç oluşturmasına rağmen, güvenlik ve istihbarat görevlilerine bu suçlarla ilgili bir soruşturma açılmadı. Cinayeti önleme konusunda be- lirleyici sorumluluğu olanlara dokunulmadı. Dokunulamayanlar kritik konumlardaki devlet görevlileri idi. Devletin sorumlu bütün güçlerinin Hrant Dink’e yönelik cinayet planlarından en ince ayrıntısına kadar bilgi sahibi oldukları halde hiçbir önlem almadıkları soruşturmalar ve incelemeler sırasında açıkça ortaya çıktı. Bu bilgi ve bulgular üzerine Hrant Dink cinayetini bildikleri halde önlem almayanlar hakkında inceleme başlatıldı. Trabzon Emniyet görevlileri, Trabzon İl Jandarma görevlileri, İstanbul Emniyet görevlileri ile Samsun Emniyet ve Jandarma görevlileri hakkında başlatılan bu incelemelerde, güvenlik güçleri ile istihbarat görevlilerinin, Hrant Dink’i ve onu öldürenleri izledikleri, Hrant Dink’in yaşamının yakın ve ciddi tehlike altında olduğunu bildikleri halde harekete geçmedikleri, cinayeti önleyici tedbirler almadıkları ortaya çıktı. Ancak bu yöndeki somut tespitlere ve sayısız belgeye rağmen, yürütülen inceleme ve soruşturmalar, Hrant Dink’in neden korunmadığı sorusunu yanıtsız bıraktığı gibi korumayanların suç oluşturan eylemleri de yaptırımsız bırakıldı. Hrant’ın katledilmesinde sorumluluğu bulunanların bir bölümü de ödüllendirildi. Hrant davasında sadece tetikçiler yargılandı. Deliller ve gerçek suçlular gizlendi. Hrant’ın katledilmesinin ardından İstanbul Valisi Muammer Güler “basit bir olay”, Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah “örgüt bağlantısı yok, milliyetçi duygularla işlenmiş bir cinayet” şeklindeki açıklamaları, 17 Ocak 2012’de mahkeme kararı haline geldi. Sorulacak soru şudur? Kim kimi yargılıyor? Hrant’ın katledilmesi için ortamı hazırlayanlar, katil ile resim çekme yarışına girenler kim? Hrant’ın katledilmesinin ardından, egemenlerin hiç bekleme- diği bir şekilde kamuoyu oluştu. Göstermelik yapılan bir yargılama ertesinde devlet temize çıkarıldı. Hrant’ın katledilmesinde bu devlet sorumludur. Bu devletin mahkemesinden başka türlü bir karar beklenemezdi. Bu devletin mahkemesi gerçek bir adil yargılama yapamaz, gerçek suçlulara ulaşamaz. Bu anlamda bu devletten adil bir yargılama beklemek boş bir çabadır. Hrant’ın öldürülmesi ve sonrasında yaşanan, yaşatılan hukuk komedisine karşı, öfkemiz mücadeleye dönüşmelidir. Berlin’den YDİ Çağrı Okuru 22 Ocak 2012 GÜNCEL KIDEM TAZMİNATI TARTIŞMALARINA KATKI SUNMAK AMACIYLA A vusturya’da uygulanan kıdem tazminatı sistemi T.C. Çalışma Bakanlığının T.C. de yürürlükteki kıdem tazminatını değiştirmek için yapılan araştırmalarda incelenen yurtdışında (özellikle de AB’de) uygulanışlardan biridir. Bu yazımızda sözü geçen bu ülkede kıdem tazminatı sistemini ele alacağız. Umarız, bu yazı şimdi Türkiye’de güncel olarak tartışılan kıdem tazminatı değişikliği konusuna bir nebze katkıda bulunur. Avusturya’da 31. 12. 2002 tarihine kadar tek bir kıdem tazminatı düzenlemesi vardı. Bu düzenleme özet olarak şöyleydi / şöyledir: En az 3 yıl bir işyerinde çalışmış bir işçi, çıraklık süresi dikkate alınmaksızın ( çıraklık süresi dikkate alındığında pek fark yok – BN), kendisi işveren tarafından işten ihbarlı olarak çıkarıldığında veya iş akdi karşılıklı olarak anlaşılarak fesh edildiğinde 2 aylık ücreti (404,4 saat) tutarında kıdem tazminatı; Bir işyerinde 5 yıl çalışan bir işçi, yukarda belirtilen koşullarda 3 aylık ücreti (606,5 saat); Bir işyerinde 10 yıl çalışan bir işçi, yukarda belirtilen koşullarda 4 aylık ücreti (808,7 saat); Bir işyerinde 15 yıl çalışan bir işçi, yukarda belirtilen koşullarda 6 aylık ücreti (1213,0 saat); Bir işyerinde 20 yıl çalışan bir işçi, yukarda belirtilen koşullarda 9 aylık ücreti (1819,6 saat); Bir işyerinde 25 yıl çalışan bir işçi, yukarda belirtilen koşullarda 12 aylık ücreti (2426,0 saat) tutarında kıdem tazminatı alır. Bu kıdem tazminatı hesabına iş akdinin fesh edilmesinden önceki son 13 hafta içinde yapılan fazla mesailer ve harcırah gibi ek ödemeler dâhil edilir. İlgili toplu iş sözleşmelerinde kıdem tazminatlarına dair daha iyi düzenlemeler varsa, bunlar tercih edilir. İşçi işten kendisi çıkış aldığında veya kendi kabahati nedeniyle işten atılırsa bu kıdem tazminatını kaybeder. İnşaat işçileri, genelde 15. 12 – 15. 03. tarihleri arasında kışın ağır hava koşulları nedeniyle çalışmadıklarından ve farklı çalışma zamanları bulunduğundan onlar için ayrı bir kıdem tazminatı uygulaması vardır, kendilerinin ayrı bir inşaat işçilerinin izin ve kıdem tazminatı kasası bulunur. Avusturya’da geleneksel olarak uygulanan emekçiler ve patronlar arasındaki sosyal ortaklık düzeni uyarınca sendikalar ve işçi odaları işverenlerin temsilcisi örgütlerle pazarlıklarla 01. 01. 2003 den itibaren geçerli olmak üzere yeni kıdem tazminatı üzerine anlaşmaya vardılar. Hükümet de bunu aynen kabul ederek yasalaştırdı. Bu yeni kıdem tazminatı düzenlemesi şöyledir: - 01. 01. 2003 den itibaren işe alınacakların iş akitleri yeni kıdem tazminatı uygulamasına tabidir. - Firmalar bu iş ilişkileri için oluşturulacak kıdem tazminatı kasasına aylık brüt ücretin % 1,53 ü oranında ödeme yapacaklar. Bu ödeme firmanın bağlı bulunduğu hastalık ve emeklilik sigortası tarafından kıdem tazminatı kasasına ödenir. İş başı yapılan ikinci ayın başlaması ile kıdem tazminatı ödentisi kasaya yatırılmak zorundadır. İşveren işçiyi bu kıdem tazminatı kasasına kayıt ettirmekte yükümlüdür. - Bu kıdem tazminatı kasalarını bankalar ve büyük sigorta şirketleri (9 adet) kurdu. - İşletmeler tarafından hangi kıdem tazminatı kasasının seçilmesinde sendika veya işyeri temsilcisinin onayını alma zorunluluğu vardır. - İşveren tarafından kıdem tazminatı kasasına ödenmiş primin aylık ücret bordrosunda gösterilmesi gerekir. - Ödemenin yapılıp yapılmadığına dair denetimi yetkili bölge hastalık/emeklilik sigortası kurumları yaparlar. - Askerlik, doğum izni, lohusalık yardımı gibi süreler için de kıdem tazminatı primi ödenmelidir. - Prim ödenen kıdem tazminatı kasaları üye işçiye her yılın sonunda kasada ne kadar kıdem tazminatı biriktiğine dair rapor yollamak zorundadırlar. - Yeni kıdem tazminatı uygulamasında kıdem tazminatı, işçinin iş ilişkisini bitirmesi (kendisinin iş sözleşmesini feshetmesi) halinde veya işveren tarafından haklı bir şekilde iş atılması halinde kıdem tazminatı kasasında saklı kalır. Birikmiş olan bu kıdem tazminatı hakkı daha sonraki iş ilişkisinin bitirilmesinde ödenir. - Birikmiş olan kıdem tazminatının durumu ile ilgili dört yol izlenebilir: 1. K ıdem ta zmi nat ı nı n ödenmesi. Bu durumda yapılan ödemeden % 6 vergi kesilir. 2. Kıdem tazminatından dolayı birikmiş olan para kıdem tazminatı kasasında tutulabilir. 3. Birikmiş olan para yeni çalışılan firmanın üye olduğu yeni kıdem kasasına aktarılabilir. 4. Kıdem tazminatı herhangi bir (özel) emeklilik sigortasına aktarılabilir. Kıdem tazminatının ödenmesi için başvurunun, iş ilişkisinin bitiminden itibaren altı ay içinde yapılması gerekir. Kıdem tazminatı ödeme günü, iş ilişkisinin bitiminden sonraki iki ayın sonrasındaki ilk beş gündür. Yeni kıdem tazminatı düzenlemesi aynı zamanda çıraklar ve cüzi miktarda ücretle çalışanlar (hastalık, işsizlik ve emeklilik sigortasına tabi olmadan çalışanlar - BN), serbest çalışanlar için de geçerlidir. Eski kıdem tazminatı yasasına göre kazanılmış kıdem tazminatı hakkı dondurulabilir. Hak edilmiş önceki kıdem tazminatı hakkı kıdem tazminatı kasasına devredilebilir. Bu aktarma için on yıl süre tanınmıştır. Her iki durumda da (kazanılmış eski hakların dondurulması ve kasaya aktarılması) çalışılan firma ile yazılı anlaşma yapılmalıdır. Esas itibariyle üç ödeme yılından sonra (değişik işverenlerde de) işveren tarafından işe son verildiğinde, iş ilişkisi karşılıklı anlaşarak sona erdiğinde, önceden işten ayrılındığında, haksız yere işten çıkarılmada, emekli olurken ve çalışanın ölmesi halinde kıdem tazminatını nakit para alma hakkı doğar. Şubat 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ AVUSTURYA’DA UYGULANAN KIDEM TAZMİNATI SİSTEMİ (*) ÜZERİNE (AVUSTURYA) 13 Üç yılı bir firmada doldurmadan, başka firma(lar)da iş başı yapanlar veya kendileri işten çıkış verenler, kıdem tazminatı kasasına ödedikleri primleri (sırt çantası ilkesi) yeni işverenlere, yeni kıdem tazminatı kasalarına taşıyabilir. Bir işletmede en az üç yıl çalıştıktan sonra kendisine işveren çıkış verdiğinde veya karşılıklı anlaşarak çıkış aldıklarında hak edilen kıdem tazminatlarını kasadan alabilirler. 31 Aralık 2002 tarihinden önce yapılan iş ilişkilerinde bunlar – eğer kazanılmış haklarını dondurmamış veya kasa devretmemiş ise – eski düzenlemeye devam ederler. Bu iş ilişkilerinde tazminat hakkı sadece üç yıl sonra işveren tarafından işten çıkarıldığında doğar. İşveren eski sistemde kalmak isteyen çalışanlar için kıdem tazminatı kasasına ödeme yapmaz. - İş sözleşmesinde işçinin hangi kıdem tazminatı kasasına bağlı bulunduğu somut olarak yazılmalıdır. - Eğer işçi için en az 5 seneden beri herhangi bir kıdem tazminatı kasasına prim yatırılmamışsa, bu halde işçi için kıdem tazminatı kasalarında biriken primlerin ödenmesi talep edilebilir. - Bağlı bulunulan / kıdem tazminatı primi ödenen kasa işçiye, ödeme süresi geldiğinde/dolduğunda biriken kıdem tazminatı meblağı ile ne yapacağını bildirmek zorundadır. - Prim ödenen kıdem tazminatı kasası bu primleri borsada kullanabilir. Ancak kıdem tazminatı yasası ile belirlenmiş işçinin kazanılmış kıdem tazminatı hakkı yüzde yüz güvence altındadır. Kasa borsada kaybetmesi halinde bunun ceremesini işçiye çektiremez. Bu koşulu sendikalar kabul ettirdiler. Kasa isterse, borsa kazancından işçiye pay verebilir. - Sendikacılar ayrıca, kıdem tazminatını ödeme hakkı doğunca, - en az üç yıl prim ödendikten sonra - işçinin / emekçinin acil nakit para ihtiyacını göz önünde bulundurarak – çocuğun evlenmesi, okul masrafları, hastalık, ölüm gibi hallerde – bu parayı hemen alma tercihini yasaya koydurdular. - Bağlı bulunulan kıdem tazminatı kasası tarafından ödenen primlerin % 1 – 3,5 u arasında genel idari masraflar kesilir. - Eski sistemden yeni sisteme geçiş yukarda belirtildiği üzere işveren ve işçi arasında yazılı yapılmak zorundadır. Bu geçiş / devir / aktarma tek tek her çalışan tarafından özel olarak yapılmalıdır. Kolektif geçiş / devir / aktarma olmaz. - Eski hakların aktarılmasında aktarılacak miktar yasal olarak belirlenmemiştir. Ve bu konuda asgari bir standardı da yoktur!!! - Eğer kazanılan kıdem tazminatı hakkı emeklilikten önce alınırsa, bundan kesilen vergi daha yüksektir. Emeklilik ile birlikte alınan kıdem tazminatından kesilecek vergi % 6 olarak sabittir. Şimdi gelelim işin, yani eski sistem ile yeni sistemin kıdem tazminatı ödemeleri arasındaki farkı olan can alıcı noktasına. Yukarda belirttiğimiz üzere eski sistemde 25 yıl kesintisiz bir işletmede çalışan işçi 12 aylık üc- reti tutarında kıdem tazminatı almaktadır. Yeni sistemde ise bizzat bu kasa uzmanlarının yaptığı hesaplara göre, eğer çok fazla iyimser bir tahmine göre primlerden yılda % 6 faiz elde edildiğinde işçi 37 yıl çalıştığında bir yıllık ücret toplamı miktarında kıdem tazminatı almaya; primlerden yılda % 4 faiz elde edildiğinde ise 45 yıl prim ödedikten sonra 12 aylık ücreti tutarında bir kıdem tazminatı alabilir. Borsadan elde edilebilecek faizlerin son dönemlerdeki hali pür meali düşünüldüğünde yukarda varsayılan faiz oranlarının ne kadar gerçekçi olduğu çok su götürür… Kazanılan hakların mücadele edilerek savunulması her yerde doğruluğunu korumaktadır. Aralık 2011 (*) Bu yazıdaki bilgiler ve veriler Avusturya Sendikalar Birliği (ÖGB) ve İşçi Odası (AK)’nın kıdem tazminatı ile ilgili çıkardığı broşür ve bilgilendirme yayınlarından alınmıştır. Şubat 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ Köyceğiz ve Çevresini Sel Vurdu 14 Değerli okuyucularımız, dergimizin çeşitli sayılarında “tabiat”, “doğa” ve “çevre” felaketleri üzerine yazılar yazıldı. Doğa kanunlarını dikkate alarak yaşamayı öğrenmezsek, insanlığın başına neler geleceğine değindik ve değinmeye devam edeceğiz. Köyceğiz ilçesinde 6 Aralık Cuma gecesi başlayan; son 40-50 yılın en fazla yağışının düştüğü sağanak yağış nedeni ile sabahın erken saatlerinde taşan Namnam Deresi ve Ka rg ıc a k Deresi Köyceğiz’i sular altında bıraktı. 7 Aralık Cumartesi günü de devam eden yağmur sabah saatlerinde Kargıcak Deresine sığmadı. Derenin doğal akışını setlerle engelleyerek dere yatağının havzası içerisine Köyceğiz Mesleki Teknik Eğitim Merkezi Okulu yapılmıştı; aşırı yağış nedeni ile dere bulunduğu bölgeden seti yararak taştı ve bu okulu su bastı. Daha sonra suların daha da artması nedeni ile sanayi bölgesinden ve Köyceğiz Garajı civarlarındaki seti yararak ilçeye dağıldı. Hamitköy’den Köyceğiz Gölüne ulaşan Namnam Çayının da aşırı yağış nedeni ile Karabörtlen ve Hamitköy köylerinde oluşturduğu taşkınlar su baskınlarına sebep oldu. Köyceğiz ilçesindeki Yangı Deresinin taşması nedeni ile derenin akış güzergâhında bulunan yerlerdeki ev ve ziraat arazilerini su bastı. Kargıcak Deresinin taşması nedeni ile de aralarında okulların da bulunduğu 100 den fazla ev ve iş yerini su bastı, Köyceğiz Otogarı sel suları altında kaldı. Kargıcak Deresi kenarında bulunan setlerin üzerindeki yolların çökmesi nedeni ile enerji nakil hatları devrildi. Kargıcak Çayı üzerinde bulunan ve Çayboyu Mahallesini ilçeye bağlayan yaya köprüsü yıkıldı. Köyceğiz Belediyesine ve çevre belediyelere bağlı iş makineleri ile ilk müdahale yapıldı. Hamitköy’de ise Namnam Deresinin taşması nedeni ile Namnam Köprüsüne yakın yerlerden Köyceğiz, Ekincik Köyü yolu çökme nedeni ile zarar gördü; telefon hatları devrildi. Ayrıca tarım arazilerini basan sel, ürünlerin zarar görmesine neden olurken, 500 adet kadar arı kovanını sular Köyceğiz gölüne sürükledi. Diğer taraftan Namnam Deresi kenarında bulunan Ula ilçesine bağlı Bağcılar ve Kıvra köylerinde de 2000 kadar arı kovanı selden zarar gördü. Bataklık haline gelen narenciye bahçelerinde turunçgiller meyvelerinin toplanmasına ara verildi. Zaten bu durum ne turunçgiller ne de nar yetiştiricilerin yüzünü güldürmedi. Göl Taştı Köyceğiz Gölü su seviyesi aşırı yağış nedeni ile yükseldi ve Cumartesi günü öğle saatlerinde taştı. Gölün taşması nedeni ile gölde demirli bulunan iki adet tekne battı ve göl kenarında bulunan işyerleri zarar gördü. Öğrenciler tahliye edildi. Kargıcak Çayı’nın taşması sonrasında, sel sularının bastığı Köyceğiz Yatılı İlköğretim Bölge Okulunda bir süre mahsur kalan okul görevlilerinden Sami Tok, “Biz kendi imkânlarımızla okulun kapısına barikat kurduk. Bir süre sonra sel suları okulun içine girmeye başladı. Okulda yatılı olarak kalan 25 öğrenci vardı. Hemen onları tahliye ettik. Okulun birinci katındaki derslikler ile kazan dairesine sel suları girdi” dedi. Vali Sel Bölgesinde Muğla Valisi Fatih Şahin, Köyceğiz Kay makamı Yücel Gemici, Ortaca Kaymakamı Mustafa Gürdal ve diğer yetkililerle birlikte Kargıcık Çayı’nın taştığı dere yataklarında ve Köyceğiz ilçe merkezinde incelemelerde bulundu. Vali Şahin, yaptığı açıklamada, Köyceğiz’de 40-50 yıldır bu tür şiddetli yağışın yaşanmadığını, yağışın ardından Kargıcak Çayı’nın 3 noktadan taştığını söyledi. Çayın geçtiği ilçe merkezinde su baskınlarının yaşandığını dile getiren Şahin, “Ekiplerimiz öncelikle suyun taştığı 3 önemli noktayı kapatmaya çalışıyorlar. Şiddetli yağış gece yarısına kadar sürecek. Son 30 saatte metrekareye 170 kilogramın üzerinde yağış düştüğü öğrenildi. Yağış gece yarısına kadar süreceği için vatandaşların dikkatli olmaları gerekiyor” dedi. Özellikle yerleşim alanlarının dere kenarlarında çalışma yaptıklarını belirten Şahin, Köyceğiz ilçe merkezindeki yerleşim alanlarının yanı sıra otogarda da su baskınının yaşandığını kaydetti. Dere kenarlarında yaşayan vatandaşların dikkatli olmalı gerektiğini vurgulayan Şahin, “Uzun vadede derenin mutlaka ıslah edilmesi gerekiyor. Ayrıca Yatılı Bölge Okulunda mahsur kalan öğretmen ve öğrencilerin hepsi tahliye edildi” diye konuştu. Vatandaşlardan Karayollarına Tepki Ev ve araçları sular altında kalan vatandaşlar tüm uyarılara rağmen gerekli önlemleri almayan Karayollarına tepki gösterdi. Duran Yorulmaz adlı vatandaş “sel suları aniden geldi anlıyoruz ancak tüm uyarılarımıza rağmen Karayolları bu yolu yaparken buraya büz koymadı. Su geçecek yer bulamayınca evim ve aracım sular altında kaldı” diye konuştu. Yangı Köyünden bir vatandaş ise Karayolları gerekli yerlere büz koymadığı için evlerini su bastığını söyledi. Değerli okuyucularımız yetk ililer hâlâ derelerin “ıslah edilmesi”nden dem vuruyorlar. Oysa ıslah edilmesi gereken yetkili merciler değil mi? “Yaralar Sarılmaya Başlandı!” Köyceğiz ilçesinde etkili yağıştan sonra taşan Kargıcak Çayı’nın neden olduğu selin ardından ilçeye gönderilen Devlet Su İşleri ve İl Özel İdaresine ait iş makineleri, çayın taştığı noktalarda kayalarla doğal barikatlar oluşturarak yıkılan setleri yeniden yapmaya başladılar. Yıkılan enerji nakil hatları yetkililerce yeniden aynı yerlere yapılmaya başlandı. Köyceğiz ilçe merkezinde ve selden zarar gören köylerde hasar tespit çalışmaları sürdürülüyor. Bu arada bazı vatandaşlar küçük çocukları ile birlikte tehlikeye aldırış bile etmeden Kargıcak Çayı’ndan selin getirdiği ağaçları ve ağaç köklerini toplamaya çalıştılar. Lodos Dalyan Kanalında Suları Yükseltti Köyceğiz ilçesinde Namnam ve Kargıcak Çayı'nın döküldüğü Köyceğiz Gölünü denize bağlayan Dalyan Kanalında denizdeki şiddetli lodos ve bölgedeki sel nedeni ile su seviyesi yaklaşık 1,5 metre yükseldi. Dalyan Kanalında su seviyesinin yükselmesi sebebiyle Dalyan Kordonboyu, Gülpınar mahallesi ve Köyceğiz ilçesine bağlı Çandır Köyünde bazı ev ve işyerlerini su bastı. Dalyan Kanalında bulunan iki tekne battı, bir restoran sular altında kalırken restorana ait mutfak tüpleri ve çeşitli malzemeler kanala sürüklendi. Dalyan Tekneciler Kooperatifine ait Deniz Kızı Restoranının bulunduğu bölgedeki sel nedeni ile caddeden geçişler kooperatife ait trak- törle yapılabildi. Dalyan Belediye Başkanı Arif Sarı, daha önceki aylarda alınan tedbirler sayesinde Dalyan merkezindeki ev ve işyerlerinde herhangi bir su baskını yaşanmadığını belirterek “daha önceki yıllarda beldenin içinden geçen Sarısu Deresinin ıslahını yaptığımızdan dolayı herhangi bir sıkıntı yaşanmadı. Ancak Namnam ve Kargıcak Çayından Köyceğiz Gölüne gelen aşırı sel suları ve denizden esen lodos fırtınası dolayısı ile Dalyan Kanalında bir şişme oldu. Kanalın su seviyesi yaklaşık 1,20 ile 1,40 metre yükseldi. En son böyle bir şişmenin 40 yıl önce yaşandığını hatırlıyorum. Bu da lodostan dolayı meydana geldi. Yağışlar devam ederse biraz daha yükseleceğini tahmin ediyorum. Dalyan’da ilk tespitlerimize göre herhangi bir hasar meydana gelmedi” dedi. Dalyan Kanalında tekne işletmeciliği yapan kaptan Ruhi Üreyen “1980 yılında da buna benzer bir durum yaşamıştık. Denizden şiddetli lodos estiği zaman bu gibi durumlarla karşılaşabiliyoruz” diye konuştu. Köyc e ğ i z’e b a ğ l ı Ç a nd ı r Köyünde Dalyan Kanalı kıyısında restoran işletmeciliği yapan Arif Yalılı “Dalyan Kanalında akşamüzeri su seviyesi iskeleden 10 santim aşağıdaydı, aniden yükseldi. Restoranımızda malzemelerimiz sular altında kaldı. Çalışan hiçbir şey kalmadı hepsi zarar gördü, Çandır Köyünde bulunan tarım arazileri de sular altında; çok büyük zararımız oldu” dedi. Akköprü Barajı Faciayı Önledi Muğla Valisi Fatih Şahin, Köyceğiz ve Ula'da yaşanan sel felaketinin ardından hasar tespit çalışmalarının devam ettiğini açıkladı. Bölgeye son 40-50 yılın en fazla yağışının düştüğünü açıklayan Vali Şahin, Dalaman Akköprü Barajı’nın sayesinde büyük bir felaketten dönüldüğünü söyledi. Köyceğiz ilçesine yağan yağışın sıra dışı bir olay olduğunun altını çizen Vali Şahin, “Muğla’nın Köyceğiz, Ula, Dalaman ve Ortaca ilçeleri ile köyleri son yağışta büyük bir tehlike atlattı. Meteoroloji İşleri Genel müdürlüğü yağış ve lodos konusunda uyarı yapmasına rağmen beklenenin üzerinde bir yağış düştü. Metrekareye 240 kg yağış düşmesi sonrası son 4050 yılın yağış rekoru kırıldı. Tek tesellimiz arılar haricinde insan olarak can kaybının yaşanmamış olması. Kamu, Belediye ve özel sektör yaraların sarılması için canla başla çalıştı ve halen çalışıyor. Dağlardan güçlü gelen su akıntısı zayıf noktalara baskı yaparak hasar oluştu. Dere kenarlarına, problem olabilecek yerlere acil müdahale yaparak zararı önledik. İnşaatı tamamlanan ve hizmete giren Dalaman Akköprü Barajı, sulama, elektrik üretimi ve taşkınları koruma amaçlı yapılan bir baraj. Eğer Akköprü Barajı olmasaydı ve suyu tutmasaydı Dalaman, Ortaca ve Köyceğiz ilçelerinde büyük hasarlar oluşabilirdi” dedi. Güney Ege’den YDİ ÇAĞRI okuru. 13.1.2012 Yunanistan'da Genel Grev Yunanistan'da kamu ve özel sektör çalışanları, hükümetin, yeni yardım karşılığında Avrupa Birliği (AB), Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve Uluslararası Para Fonu'nun talepleri doğrultusunda almayı tasarladığı ek önlemleri protesto etmek amacıyla 8 Şubat’ta 24 saatlik grev kararı aldı. AB, tasarruf önlemleri için Yunanistan hükümeti üzerinde baskıyı artırırken, sendikalar genel greve gidiyor. Günlerdir uzlaşamayan hükümet ve muhalefet bir kez daha masaya oturacak. AB'den ek yardım alabilmek için yeni tasarruf paketi uygulamak zorunda olan Yunanistan hükümeti, muhalefeti ikna etmeyi başaramıyor. Yunanistan'daki görüşmelerde belirsizlik uluslararası piyasalarda endişelere yol açarken, ülkenin iki büyük sendikası tasarruf önlemlerini protesto etmek için 24 saatlik genel greve gitme kararı aldı. Yunanistan, pazartesi günü de protesto gösterilerine sahne oldu. Ha l k, şidde t l i sağanak yağmura rağmen meydanlarda yürüdü. Yu nanistan Komü nist Par tisi (K K E) Mücadeleci İşçi Kolları Birliği üyesi bir grup Omonia meydanından, Sol İttifak (SYRIZA) üyesi bir grup da Atina Üniversitesi kampüsünden parlamentonun bulunduğu Sintagma meyda n ı na y ü r üy üş düzenledi. Ya ğ mu r u n ş iddetini arttırması ile birlikte meydanda k i metro istasyonuna sığınan gruptan bir kısmı Parlamento önünde pankart ve Yu na n i s t a n bayrakları açarak, "hainler" şeklinde sloganlar attı.Polisin, grubun başbakanlığa y ür ü mesi ni engel lemek üzere barikat kurduğu görüldü. Gösteri nedeniyle Sintagma ve Evangelismos istasyonlarına iki saat süreyle durdurulan metro seferleri protestocuların dağılmasının ardından yeniden başladı. Reuters Çalışanları Greve Gidiyor Reuters'te çalışan basın emekçileri, maaşlarına enflasyon oranının altında zam yapıldığı gerekçesiyle 2 günlük greve çıkacaklar. Bu karar, 25 yıl sonra Reuters'teki ilk grev olacak. Dünyaca ünlü Reuters Haber Ajansı'nda çalışan basın emekçileri, maaşlarına enf lasyon artış oranının altında zam yapıldığı gerekçesiyle grev yapmaya karar verdiler. Ulusal Gazeteciler Sendikası'na (NUJ) üye çalışanlar, ajans ta- Şubat 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ DÜNYADAN İŞÇİ HABERLERİ 15 Bütçe konusundaki uluslararası anlaşma, 9 Aralık 2011’de Avrupa Konseyi’nde tartışılmaya başlandı. Avrupalı liderler, mali krize çözüm adı altında kemer sıkma politikalarını sertleştirmeyi planlıyor. ETUC, bu planda hiçbir büyüme perspektifi olmadığını belirterek, bu yaklaşıma karşı çıkıyor. rafında önerilen yüzde 1,75'lik zammı kabul etmedi. Reuters'in yıllardır çalışanlarından ve sendikadan gelen uyarılara kulak asmadığını belirten NUJ temsilcileri, dayanma noktasının aşıldığını, ajansın yıllardır enflasyon oranının altında zamlar yaptığını, çalışanlarını değerinin altında ücretlendirdiğini belirttiler. Gazeteciler, zam teklifinin, ailesi Londra'da yaşayan Reuters çalışanlarına yetmesinin mümkün olmadığını söylediler. NUJ'a üye Reuters çalışanları arasında yapılan grev oylamasında, çalışanların yüzde 83 gibi ezici bir çoğunluğu greve evet dedi. Grev, 9 Şubat gecesi başlayacak ve 2 gün sürecek. Reuters, Canary Wharf ofislerinde çalışan gazetecileri işten çıkarttığı için de eleştiri oklarının hedefinde. Belçi k a'd a G enel Gre v Hayatı Durdurdu Belçika'da hükümetin aldığı kemer sıkma önlemlerini protesto eden sendikaların çağrısıyla düzenlenen 1 günlük genel grev AB zirvesinin yapıldığı ülkeyi kilitledi. Belçika'da sendikalar, hükümetin ekonomi planlarına tepki olarak son 20 yılın en büyük grevini düzenliyor. 1993'ten bu yana ülkenin en büyük üç sendikasının birden katıldığı ilk eylem olan genel grev ulaşım, posta, eğitim ve sağlık hizmetlerinde etkili oldu, hemen hemen tüm fabrikalarda üretim durdu. Üretimin durduğu fabrikalar arasında Audi, Volvo ve Coca Cola fabrikaları da bulunuyor. Grevde Anvers, Zeebrugge ve Gent limanları devre dışı kalırken Brüksel-Londra arasındaki Eurostar ve Brüksel-Paris-Köln ve Amsterdam arasındaki Thalys hızlı tren seferleri de yapılmadı, Brüksel havaalanında uçak seferleri grevden etkilendi. Ülkenin en büyük havalimanlarından Charleroi ise tamamen kapandı. Grev süresince mal ve hizmet üretimini durdurulurken yer yer yollar da kesildi. Üretimi Anvers, Charleroi, Namur ve Liege kentlerinde ve Almanya sınırında bazı ana yolları birkaç saat boyunca trafiğe kapatan protestocular, krizin müsebbibinin bankalar olduğunu ve bedelinin kendilerinden tahsil edilmesini kabullenmeyeceklerini haykırdı. Grev, AB devlet ve hükümet başkanlarının Brüksel'de düzenlenen borç krizi zirvesinden hemen önce başladı. Grevin hava ulaşımını etkilemesi nedeniyle zirveye gelen AB liderleri askeri havalimanını kullandılar. Zirvede görev yapacak AB çalışanlarının aksamalardan etkilenmemek için 14.00’teki zirve için 05.30’da AB kurumlarında bulunması istendi. Belçika İşçi Konfederasyonu FGTB, zirvenin yapıldığı AB binaları yakınında miting düzenlenmesi ve Avrupa'ya mesaj gönderilmesi çağrısında bulundu. Belçika'da seçimlerden 541 gün sonra, geçen ay kurulabilen 6 partili koalisyon hükümeti, 2012 yılında bütçe açığını azaltma gerekçesiyle 11,3 milyar avroluk kemer sıkma önlemlerini hayata geçirme kararı almıştı. Tasarruf paketi işsizlik ödemeleri başta olmak üzere sosyal harcamaları kısmayı ve emeklilik yaşını yükseltmeyi öngörüyor. 29 Şubat Avrupa'da Eylem Günü Av r upa Sendikalar Konfederasyonu, AB ülkelerinin yeni kemer sıkma politikalarına karşı, 29 Şubat'ta büyük bir eyleme hazırlanıyor. Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (ETUC) AB liderlerinin Brüksel’de yeni bütçe anlaşmaları için bir araya gelmelerinden bir gün önce, 29 Şubat günü Avrupa merkezli Brüksel’de eylem yapacaklarını açıkladı. Avrupa ülkelerinin içinde bulunduğu ekonomik krizi görüşmek ve yeni paketler hazırlamak, yani bütçe oluşturmak bir araya gelecek olan AB liderleri, oluşturacakları bütçe taslağını 1-2 Mart’a karara bağlayacaklar. ETUC, 25 Ocak günü yaptığı olağanüstü toplantı sonucu, Avrupa genelinde eylem ve grev kararları aldı. ETUC Genel Sekreteri Bernadette Segol, “Hazırlık aşamasındaki bu sözleşmeye karşıyız, zira tünelden çıkış için çözümler sunmuyor. Avrupa projesini frenlemektir, büyümeyi söndürecek bir frendir ve kesinlikle sosyal Avrupa’yı frenlemektir” dedi. Eylem biçimlerini ülke konfederasyonlarına bırakan ETUC, 27’si Avrupa Birliği üyesi toplam 36 ülkeden 84 sendika ve 12 federasyonu bünyesinde barındırıyor. Avrupa düzeyindeki eylem gününün sloganı, “Aşırı, aşırıdır! Kemer sıkma tedbirleri krize verilecek tek yanıt değildir” olarak belirlendi. Gösterilerde işçiler Avrupalı yöneticilere “sosyal kırılmayı durdurun! Alım gücünü azaltan ve gelecek perspektiflerini karartan bu kemer sıkma trenlerini durdurun!” çağrısı yapacaklar. ETUC, başka çözümlerin mümkün olduğunu belirterek “Alternatifler vardır. Oynanacak başka kartlar da var!” açıklamasında bulundu. Nijerya Grevi Sona Erdi N i j e r y a C u m hu r b a ş k a n ı Goodluck Jonathan'ın benzin fiyatlarının düşürüleceğini açıklaması ardından sendikalar, bir haftadır süren grevi durdurma kararı aldı. Ülkede süren protesto gösterileri ve grevleri örgütleyen Nijerya Emek Kongresi başkanı Abdülvahid Ömer tarafından yapılan açıklamada eylemlerin durdurulduğu bildirildi. Ancak sosyal medya üzerinden örgütlenen eylemcilerin tavrını kestirmenin kolay olmadığını belirtiliyor. Gün içinde (16 Ocak) Nijerya Cumhurbaşkanı Jonathan "halkın zorluk çekmesi" nedeniyle benzin fiyatlarının yüzde 30 düşürüleceğini açıklamıştı. Bu açıklamadan önce sendikalar güvenlik kaygıları nedeniyle protesto gösterilerini iptal etmiş, ancak bir haftadır devam eden genel grevi sürdüreceklerini duyurmuşlardı. Protesto eylemlerine öncülük eden Elhacı Balarabe Musa adlı eski bir vali, "Cumhurbaşkanı'nın açıklaması hiçbir şeyi değiştirmeyecek" demiş ve eski fiyatlara dönülmesini istemişti. Nijerya hükümeti 1 Ocak'tan itibaren yakıt fiyatlarını sübvanse etmekten vazgeçince benzin fiyatları ikiye katlanmıştı. Ülkede bir haftadır kararı protesto için gösteriler düzenleniyor ve grev yapılıyordu. Gösteriler nedeniyle ordudan yardım istenmiş askerler, Lagos kentinde kontrol noktaları oluşturmuştu. Jonathan bugünkü açıklaması sendikalarla hükümet arasındaki görüşmelerin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından yaptı. Protestolar kapsamında petrol tesislerinde de üretimin azaltılacağı belirtilmişti. Ancak sendikaların görüşmelere şans tanımak için hafta sonunda bazı tesislerde grevleri iptal ettiği kaydediliyor. Yeni Dünya İçin ÇAĞRI Sahibi ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Aziz Özer • Yönetim Yeri ve Adresi: Fatih Mah. Bahçeyolu Cad. Ülbeği İş Merkezi No: 9 Kat: 4 Esenyurt - İstanbul • Tel/Fax: (0212) 620 67 57 • e-mail: mail@yid.ydicagri.org • web: www.yid.ydicagri.org YDİ ÇAĞRI Sayı 155’nin İşçi Özel Sayısı • Şubat 2012 • Fiyatı: Türkiye: 1,00 TL · Türkiye Dışı: 1,00 Avro Baskı: Berdan Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven San. Sit. C Blok No: 215-216-239 Topkapı/İstanbul Tel: (0212) 613 11 12 • Yayın Türü: Yerel Süreli