Bölge İdare Mahkemesi
Transkript
Bölge İdare Mahkemesi
HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU HUKUKİ MÜZAKERE TOPLANTILARI 14-17 KASIM 2013 / ADANA Grup Adı : BİM Grup Konusu : Bölge İdare Mahkemesi Konuları Grup Başkanı : Hicabi ECE (Danıştay Üyesi) Grup Sözcüsü : Sezgin ÖZER (Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi Üyesi) Raporlama Heyeti : Koray NAZİK (Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi Üyesi) Aylin COŞKUN (Danıştay Kıdemli Tetkik Hâkimi) ___________________________________________________________________________ 4483 SAYILI KANUNLA İLGİLİ RAPOR 1-4483 sayılı Kanunun 9.maddesinin son fıkrasındaki, bu Kanun uyarınca yapılan itirazların en geç 3 ay içinde karara bağlanacağına ilişkin hükmün uygulanması ile ilgili olarak Danıştay ve Bölge İdare Mahkemesi arasındaki uygulama farklılıkları tartışıldı, Bölge İdare Mahkemelerinin ilgililerin itirazlarına ilişkin dilekçeleri esas kaydına alarak ara kararı ile işlem dosyalarını istedikleri, ara kararı yanıtı geciken dosyalarda üç aylık sürenin aşılması durumuyla karşılaştıkları belirtildi, Danıştay 1. Dairesinin ise bu dilekçeleri muhabere kaydına alarak müzekkere ile ilgili kurumlardan işlem dosyalarını talep ettiği, dosyalar geldikten sonra dosyaların esas kaydına alındığı, böylece üç aylık inceleme süresi ile ilgili pek sorun yaşanmadığı ifade edildi. Danıştay 1. Dairesinin bu husustaki uygulamasının Kanundaki 3 aylık sürenin aşılmaması için daha elverişli bir uygulama olduğu konusunda fikir birliğine varıldı. 2-Danıştay’da esas kaydına alınmış dosyalarda tebligata ilişkin bir eksiklik görülürse bu eksikliğin tamamlanması için dosyanın ilgili kuruma iade edildiği ve dosya esas kaydının kapatıldığı. Bölge İdare Mahkemelerinde ise istisna olmakla birlikte genel uygulamanın ara kararı ile tebligat eksikliğinin giderilmesi yönünde ilgili idareden talepte bulunulması olduğu hususları tartışıldı. 3-Cezaevindeki hükümlülerin yetkili merci kararlarına vasileri yoluyla mı, doğrudan doğruya mı itiraz etmeleri gerektiği hususu konuşuldu, Danıştay’ın yerleşik uygulamasında şikayet ve 1 itiraz haklarının şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan olması, bu hakların kullanılması için yasal temsilcilerin rızası gerekmediği nedenleriyle ilgilinin doğrudan itirazının kabul gördüğü ifade edildi. Ancak bazı Bölge İdare Mahkemelerinde benzer durumlarda ilgilinin vasisinin muvafakatıyla itiraz edebileceği beyan edildi. Ayrıca bu durumdaki kişilere yapılacak tebligatın geçerli sayılabilmesi için vasi kanalıyla mı tebliğin aranması gerektiği hususu tartışıldı; Danıştay’ın uygulamasında vasiye yapılmayan, doğrudan kişiye yapılan tebligatın da geçerli sayıldığı belirtildi. 4-Cumhuriyet Başsavcılıklarınca yapılan itirazlarda dilekçe tarihinin mi, yoksa dilekçenin ilgili mercilerce kayda alındığı tarihin mi esas alınması gerektiği hususu konuşuldu. Ayrıca Başsavcılıklara yapılan tebligatta, Başsavcılık kalemlerine tebliğ evrakının verildiği tarihin mi yoksa itiraz dilekçesini imzalayan Savcının öğrenme tarihinin mi esas alınması gerektiği görüşüldü. Danıştay uygulamasında, evrakın Başsavcılık kalemlerince teslim alındığı tarihin tebliğ tarihi olarak kabul edildiği, Savcının öğrenme tarihinin dikkate alındığı, ancak bazı Bölge İdare Mahkemelerinde, Tebligat Kanunu uyarınca yetkili merci kararlarının Savcıya bizzat tebliğ edilmesi gerektiği belirtilerek itiraz süresinin hesaplandığı anlaşıldı. Danıştay tarafından Başsavcılıkların itirazlarında, dilekçelerin ilgili mercilerce kaydedildiği tarihin esas alındığı ifade edildi. Öte yandan Başsavcılıkların itiraz dilekçelerini nerelere verecekleri hususunda Danıştay 1. Dairesince geliştirilen içtihat anlatıldı. Buna göre “…. itiraza bakmakla yetkili yargı mercine gönderilmek üzere, postaya verilme hariç kararı veren yetkili mercinin görev yaptığı kurum veya kuruluşlara ya da Başsavcılığın bulunduğu yerdeki adliye mahkemelerine veya Bölge İdare Mahkemeleri, İdare veya Vergi Mahkemelerinden herhangi birine verilmesi gerektiği” yolundaki içtihat açıklandı. 5-4483 sayılı Kanunun 6.maddesindeki “….. hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisinin ifadesini de almak suretiyle ……” hükmünün nasıl uygulanacağı, bu kişilerin Ceza Muhakemesi Kanunu uyarınca yeminli ifadelerini mi almak gerektiği hususu tartışıldı. Danıştay’ın uygulamasının, Kanundaki “ifade alma” işleminin, Anayasanın 83.maddesinde belirtilen sorguya çekilme anlamına gelmeyip, sadece hakkında ön inceleme yapılanın ön inceleme konusu olaya ilişkin bilgi ve görgüsüne başvurulması anlamını taşıdığı yolunda olduğu ifade edildi. 6-4483 sayılı Kanunun 7.maddesinin 1.fıkrasındaki, yetkili mercinin soruşturma izni konusundaki kararını suçun öğrenilmesinden itibaren ön inceleme dahil en geç 30 gün içinde 2 vereceği, bu sürenin zorunlu hallerde 15 günü geçmemek üzere bir defa uzatılabileceği yolundaki hükmün Danıştay’da ve Bölge İdare Mahkemelerinde farklı yorumlandığı görülmüştür. Bazı Bölge İdare Mahkemelerinde söz konusu sürelerin emredici süreler olduğu belirtilerek bu süreler içerisinde tamamlanmayan ön incelemelerde bu hükmün ihlaline karar verildiği anlaşılmıştır. Ancak Danıştay’ın uygulamasında bu sürenin emredici değil, disipliner bir süre olduğu, bu süreyi aşan ön incelemelerin salt bu nedenle sakatlanmadığı ifade edilmiştir. 7-Uygulamada çok sık karşılaşılan şikayet konuları arasındaki bezdiri (mobbing) konusu tartışılmıştır. Danıştay’daki yeni uygulamada mobbing şikayeti ile ilgili ön incelemeler üzerine mobbing eyleminin varlığına kanaat getirildiğinde soruşturma izni verilmemesine ilişkin yetkili merci kararının kaldırıldığı ifade edilmiştir. 8-Hekim hatalarına ilişkin ön incelemelerde bazı Bölge İdare Mahkemelerince tek hekim raporunu içeren bilirkişi raporlarının yeterli görüldüğü ifade edilmiştir. Danıştay’a 4483 sayılı Kanun kapsamında hekim hatalarına ilişkin ön inceleme konuları gelmemekle birlikte, 2547 sayılı Kanunun 53.maddesi kapsamında pek çok dosya geldiği, Danıştay’daki genel uygulamada, farklı bir kurumda görevli en az üç kişiden oluşan bilirkişi heyetlerinin verdikleri raporların dikkate alındığı anlaşılmıştır. 9-Şikayetçi ve muhbir kavramları tartışıldı. Suçtan doğrudan zarar gören, ismi ve adresi belli kişilerin şikayetçi, kimliği belirsiz kişilerin muhbir olarak değerlendirilmesi gerektiği ifade edildi. 10-Hakkında ön inceleme yapılan kişilerin mutlaka ismen ve görev unvanlarıyla belirtilmesi gerektiği, genel ifadeler içeren belirtmelerin ön incelemede kabul görmediği, bu durumda ilgili kuruma dosyaların iade edilerek hakkında ön inceleme yapılan kişilerin ismen belirlenmesinin istenilmesi gerektiği açıklandı. 11-Danıştayca veya Bölge İdare Mahkemelerince verilen kararlarda ön incelemeye konu eylemin belirtilmesi, bu eylemin hangi suça karşılık geldiği konusunda suçun ismini belirten ifadelerden kaçınılması gerektiği, zira ön inceleme müessesesinin sadece Başsavcılıklara soruşturma yapabilme yolunu açan bir müessese olduğu, ön incelemeye konu eylemin hangi suça karşılık geldiği hususunun Başsavcılıklarca yapılacak tahkikat sonucunda ilgili Savcı tarafından belirlenmesi gerektiği, Danıştay’ın ve bir çok Bölge İdare Mahkemesinin uygulamasının da bu yönde olduğu anlaşıldı. 3 12-Ön inceleme raporunun yetersiz olması halinde veya olayı aydınlatmak için başkaca hususların da ön incelemede incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılırsa, Danıştay’daki genel uygulamada, bu dosyadaki itirazın esasına ilişkin bir karar verilmeksizin eksik inceleme nedeniyle dosyanın ilgili kuruma iadesine, eksiklik giderildikten sonra dosyanın Danıştay’a gönderilmesine karar verildiği, Bölge İdare Mahkemelerindeki genel uygulamanın da bu yönde olduğu ifade edildi. 13-4483 sayılı Kanun kapsamında kimlerin ön incelemeci olarak görevlendirilmesi gerektiği hususu tartışıldı. Uygulamada hakkında ön inceleme yapılan kişinin görevli olduğu kurum dışında başka bir kurumdan ön incelemeci görevlendirilmemesinin Kanunun genel düzenlemesine uygun olduğu, olayın özelliğine göre ve istisnai olarak başka kurumlarda görevli kişilerin de ön incelemeci olarak görevlendirilebileceği hususunda fikir birliğine varıldı. 14-Belde Belediye Başkanları hakkındaki ön incelemede kimlerin görevlendirilebileceği ve bu Başkanların üstü konumunda bir memur olup olmadığı hususu tartışıldı. Bu konunun her ön incelemede olayın özelliğine ve ön inceleme yapanın konumuna göre değerlendirilmesi gerektiği açıklandı. 15-Uygulamada çok karşılaşılan ve yıkım kararlarının uygulanmaması, hukuka aykırı ruhsat düzenlenmesi gibi hususlardaki Danıştay ve Bölge İdare Mahkemeleri kararları tartışıldı; bu hususlarda Danıştay ve Bölge İdare Mahkemeleri arasında verilen kararlar açısından uygulama birliği olduğu görüldü. 4 BÖLGE İDARE MAHKEMESİ KONULARI(4483 SAYILI KANUN HARİÇ) 1-İlk ve orta öğretim öğrencilerinin, sınıf geçme, not tespiti, kayıt, nakil, ilişik kesme ve disiplin cezaları işlemlerinden kaynaklanan uyuşmazlıklarla ilgili olarak sınıf geçmede not tespitine ilişkin açılacak davalarda karnelerin dağıtıldığı tarihin süre başlangıcı olarak esas alınacağı kabul edilmiş, idarece öğrenci velilerine herhangi yazılı bildirimin yapıldığının ispatlanması durumunda tebliğ tarihide esas alınacağı görüşü benimsenmiştir. Not tespitine ilişkin açılacak davalarda bilirkişi olarak görev yapan kişinin eğitim ve öğretim müfredatındaki niteliklere haiz olması gerektiği benimsenmiştir. Medeni Kanunda yapılan değişiklikle reşit olmayan öğrencilerin velisi olarak açılacak davalarda anne ve babanın birlikte dava açması esas alınmış, anne yada babadan birinin dava açması halinde bu hususun tamamlanması mahkemece istenmesi gerektiği benimsenmiştir. Öte yandan, anne ve babanın ayrılığı durumunda velayete haiz kişi tarafından dava açılacağı kabul edilmiştir. 2-Yükseköğretim öğrencilerinin, sınıf geçme ve notlarının tespiti işlemlerinde kaynaklanan uyuşmazlıklarda reşit olan öğrencilere notların panoya asıldığı tarih yada kişiye yazılı tebligatın yapıldığı tarihin süre başlangıcında esas alınacağı kabul edilmiş, reşit olmayan öğrenciler içinde veliye yapılacak tebligatlar esas alınmıştır. Üniversite öğrencilerinin başarısız sayılmasında notu veren akademik unvana uygun bilirkişinin seçilmesi, aynı yargı çevresinde akademik unvana haiz öğretim görevlisinin bulunmadığı hallerde başka yargı çevresinde not tespiti yaptırılmasının hukuka uygun olduğu benimsenmiştir. 3-Valilik, kaymakamlık ve yerel yönetimler ile bakanlıkların ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının taşra teşkilatındaki yetkili organları tarafından kamu görevlileri hakkında tesis edilen; Geçici görevlendirme, ikinci görev, vekaleten atama, görev ve unvan değişikliği içermeyen il içi naklen atama, görevden uzaklaştırma, yolluk, lojman ve izin işlemlerinden kaynaklanan uyuşmazlıklarla ilgili olarak il içinde yapılacak atamaların Vali yada vekil olan Vali Yardımcısı tarafından yapılacağı, vekil olmayan Vali Yardımcısının yapacağı atamaların şekil yönünden hukuka aykırı olduğu bütün bölgelerce ittifak halinde kabul edilmiştir. Görevlendirmelerde yapılacak sürelerin makul olarak üç aylık süreyi geçmemesi ancak özel kanunlarında ayrı bir süre belirlenmesi halinde bu süreyle uyumlu görevlendirmelerin hukuka 5 uygun olduğu, bu süreyi aşan görevlendirmelerin ise kamu yararı ve hizmet gereklerini ortaya konulamaması halinde hukuka aykırı olduğu kabul edilmiştir. Dolu olan bir kadronun geçici görevle boşaltılmak suretiyle yerine yapılacak vekaleten görevlendirmelerinde hukuka aykırı olduğu benimsenmiştir. Yolluklarla ilgili açılan davalarda ise; kanun yararına bozma kararları ile konu Danıştay tarafından incelenmiştir. Danıştay’ın 2. ve 5. Dairelerince verilen kararlarda, atama nedeniyle hak edilen görev yolluğunun ödenmesi istemli davalarda dava açma süresinin hesaplanma usulü karara bağlanmıştır. Bu tür davalarda Danıştay 2. ve 5. Dairelerince: -Yolluksuz ibaresinin bulunması durumunda dava açma süresinin 2577 sayılı Yasanın 11.maddesi uyarınca hesaplanacağı, atamanın yolluksuz yapılacağına dair işlemin tebliğinden itibaren 60 günlük dava açma süresi içerisinde ya da 2577 sayılı Yasanın 11.maddesi uyarınca yapılacak başvuru üzerine hesaplanacak dava açma süresi içerisinde davanın açılabileceği hususunun karara bağlandığı, -Yolluksuz ibaresinin bulunmaması durumunda, dava açma süresinin 2577 sayılı Yasanın 10.maddesi uyarınca hesaplanacağının belirtildiği, -Atamanın bu konuda hiçbir ibareye yer verilmeksizin yapılması durumunda, atamada yolluksuz ibaresinin bulunmadığı biçiminde değerlendirme yapıldığı ve yine dava açma süresinin 2577 sayılı Yasanın 10.maddesi uyarınca hesaplanması gerektiğinin belirtildiği, -Genel düzenleyici işlemlere ilişkin olarak Danıştay tarafından verilen kararlar sonucu oluşan yeni hukuki duruma dayanılarak, her zaman, yolluk isteminde bulunulabileceği, 2577 sayılı Yasanın10.maddesi uyarınca yapılacak başvuru üzerine yasal idari dava açma süresi içinde dava açılabileceği yolunda kararlar verildiği hususu görüşülmüştür. 4-Kamu görevlileri hakkında tesis edilen; Uyarma ve kınama disiplin işlemlerinden kaynaklanan uyuşmazlıklarla ilgili olarak daha önceki hukuki müzakere toplantılarında da alınan grup raporlarındaki çalışmalar bu grup çalışmasında da aynen belirlenmiştir. Ancak, 657 sayılı Yasada disiplin cezası olarak öngörülmeyen ikazen uyarı ya da yazılı uyarı şeklindeki işlemlerin dava konusu olabileceği kabul edilmiştir. 5-6-7 ve 8.konu olarak belirlenen; 6 Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının üyeleri hakkında verdiği mesleki faaliyeti sona erdirmeyen her türlü disiplin ve sınav işlemlerinden kaynaklanan uyuşmazlıklar, asker ailelerine yardım ile ilgili işlemlerden kaynaklanan uyuşmazlıklar, 4081 sayılı Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanunun uygulanmasından kaynaklanan uyuşmazlıklar ve 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ile 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu gereğince kamu kurum ve kuruluşları tarafından sosyal yardım amacıyla bağlanan aylık ve yapılan sosyal yardımlarla ilgili uygulamalardan kaynaklanan uyuşmazlıklarla ilgili olarak İdare ve Bölge İdare Mahkemeleri içtihat birliği oluşturacak konu gelmediği müşahade edildiğinden bu konularda istişari mahiyette görüşme yapılmamıştır. 9-3091 sayılı Taşınmaz Mal Zilyetliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanunun uygulanmasından kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümünde Bölge İdare Mahkemeleri arasında uygulama birliği vardır. 10-4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanununun uygulanmasından kaynaklanan uyuşmazlıklarla ilgili olarak 4982 sayılı Yasanın 4.bölümünde düzenlenen bilgi edinme hakkının sınırları çerçevesinde sınırları dışındaki her türlü bilgi ve belgenin bilgi edinme başvurusunda bulunan kurum ve kuruluşları ile bilgi edinme başvurusunda bulunanlara verileceği kabul edilmiştir. 11-Tek hakimle verilen idare ve vergi mahkemesi kararlarında, Bağlantı nedeniyle bir kısmı Danıştay’da temyizen incelenmek üzere bekleyen dosyaların temyiz incelemesi, Danıştay’ın iş yükü nedeniyle uzamakta, ilgisi olan ve tek hakim tarafından karara bağlanan dosyaların bir bölümü ise, Bölge İdare Mahkemelerinde itirazen incelenmek üzere tekemmül ederek karar aşamasına gelmektedir. Bu tür grup dosyalarda Danıştay’da bulunan dosyaların karara bağlanmasının beklenilmesi, Bölge İdare Mahkemesinde itirazen incelenmek üzere dosyaların bekletilmesine neden olmaktadır. 12-İdare veya Vergi Mahkemesi tarafından yürütmenin durdurulması isteminin kabulüne ya da yürütmenin durdurulması isteminin reddine ilişkin kararların Bölge İdare Mahkemesi tarafından 7 gün içinde sonuçlandırılması dava dosyalarının sağlıklı olarak incelenmesine imkan tanımamaktadır. 7