Bugün Evrensel Bir Etiğe Gereksinim Duyuyor muyuz
Transkript
Bugün Evrensel Bir Etiğe Gereksinim Duyuyor muyuz
Bugün Evrensel Bir Eti e Gereksinim Duyuyor muyuz? Yoksa Bu [Etik] Yaln zca Avrupa Merkezli Bir Güç "deolojisi mi1? Karl-Otto Apel Bayanlar ve Baylar, Bildirimin ba l nda ortaya at lan soruyu yan tlamay deneyerek toplant m z n ba l olan “L’universel et l’Europe” [“Evrensellik ve Avrupa”] konusuna bir katk da bulunmak istiyorum. Ama, bu konu ile sunmay dü ündü üm bildiri aras nda nas l bir içsel ba lant olabilir? I. Avrupa’n n Evrensel bir Misyonu Var m ? Aranan yan ta ili kin aç k bir ipucunu “L’universel” [“Evrensel”] sözcü ü veriyor. Eski ulus devletleri ve onlar n “raison d’etat” [varl k nedeni] aç s ndan Avrupa kendi kendine evrensel olman n örne i olarak görünebilir. Bu anla labilir bir ey gibi görünüyor. Çünkü Avrupa, kültürel bir birlik olarak, kendini Avrupal devletlere antikça dan beri “Hümanizma” denilen eyin bütün rönesanslar ndaki “do al hukuk”, “insan onuru” ve “insan haklar ” gelene i gibi evrensel geçerli normlar ve de erler anlam nda bir dü ünce gelene i biçiminde sunuyor. Fakat Avrupa, bu anlamda gerçekten de Universelle (Evrensel) olman n kendisi de ildir. Örne in birle ik Avrupa’n n politik–hukuksal düzeni, –e er ba ar labilirse– Kant’ n arzu edilmeye de er ve en sonunda da zorunlu oldu una inand , “dünya yurtta l na dayal hukuk düzeni”ni olu turmayacakt ri. Avrupa en fazla – sözgelimi günümüzde ABD, Çin ve [eski] Sovyetler Birli i gibi– Birle mi Milletler’de bir süper güç rolü oynayabilir. Birle mi Milletlerin kendisi de olsa olsa, Kant’ n gelecekte 1 “Benötigen wir in der Gegenwart eine universalistische Ethik, oder ist dies nur eine eurozentrische Machtideologie”. Metnin çevirisinde, bir konu ma metni olmas n n yaratt güçlükleri a abilmek amac yla, yer yer 9ngilizce çevirisinden de yararlan ld . Universitas, An Interdisciplinary Journal for the Sciences and Humanites, 1993 1 gerçekle ece ini öngördü ü dünya yurtta l na dayal hukuk düzeninin öncelenmesi (Antizipation) olarak kabul edilebilir. Bu durum sosyo–ekonomik alan için de geçerlidir. ?imdilerde, olu turulmaya ba lanan “refah n koruyucusu bir Avrupa’dan” (Wohlstandsfestung Europa) söz ediliyor. Ve ayn zamanda bugün üçüncü dünya ülkelerinden yoksul insanlar n kitleler halinde göç etmeye ba lad n da –örne in 9ngiltere’de, Fransa’da ve Almanya’da– bir olgu olarak ya yoruz. A.B.D böyle bir göç dalgas n Rio Grande’de bir tel örgü in a ederek engellemeye çal yor. (Sözü edilen ülkelerdeki mülteci haklar na ili kin olarak ya anan güncel sorunlar iyi biliniyor.) K saca sözünü etti im ve bugüne kadar tarihsel olarak olu turuldu u biçimiyle hiçbir ku ku duyulmadan evrensel oldu u dü ünülen Avrupa’ya özgü insan onuru ve insan haklar gelene i, asl nda bütün insanlar için evrensel-geçerli olarak kabul edilebilir görünmüyor. Bugün üçüncü dünya ülkelerinde, evrensel etik ve hukuk felsefesine ili kin bu tinsel gelene in özü bak m ndan “Avrupa merkezci” oldu u s k s k dile getiriliyor. Bu da, bu geleneklerin birinci dünyan n zengin ülkelerinin ekonomi ve iktidar ç karlar n n ifadesi oldu u anlam na gelir. Bu geleneklerin bugüne kadar üçüncü dünya ülkelerinin sömürgeci ya da yeni sömürgeci yollarla bask alt na al nmas n ve sömürülmesini engellememesi; hatta ideolojik olarak (gizlice) olanakl k lm olmas bu sav n kan t olarak gösteriliyor. Bu [dü ünceler] Latin Amerika’da “Teoloji” ve “Özgürle me Felsefesi” taraf ndan iddia ediliyorii. Avrupa’n n dünyaya ili kin evrensel görevi hakk nda ortaya konan bu güncel itirazlara ilkin u yan t vermek istiyorum: Avrupa’n n evrensel felsefesinin kullan ld ba lamlarda –ki bu ba lam her zaman siyasi ve ekonomik olmu tur– kendini tekrar tekrar Avrupa merkezli bir güç ideolojisi olarak ortaya koydu u olgusal olarak do rudur. Ne olursa olsun, Üçüncü Dünya ülkelerindeki kitlelerin bak aç s ndan Avrupa’n n evrenselci felsefesi, böyle görünüyordu ve böyle görünmek zorundayd da. (Çünkü bu kitleler bugüne kadar kendi ç karlar n aç kça dile getiremedikleri gibi, Avrupal lar n sömürgecilik döneminde ortaya koyduklar evrenselci taleplerinin kendileriyle olan ili kileri hakk ndaki tart malara bile kat lamad lar. Ayn ekilde bugün de dünya bankas n n kararlar na ya da dünya zirve toplant lar na kat lam yorlar. Hatta birinci dünyada seçmen kitleleri için olanakl oldu u ölçüde bile kendi ç karlar n n u ya da bu ekilde ortaya konmas n sa layam yorlar. Çünkü bu ülkelerde dünyaya aç k 2 olmay temsil eden elit kesimler her zaman –en az ndan ekonomi alan nda– birinci dünyan n bak aç s n n –onlar bunu ister kavram , isterse de kavramam olsunlar– etkisi alt ndad rlar iii.) Bu olgular nda, bugün dünya ekonomisine yön veren kurumlar n –örne in Dünya Bankas ve Uluslararas Para Fonunun– geli me politikalar n –borçlanma ve üçüncü dünya ülkelerinin olanakl borçtan kurtulma yollar yla ilgili politikalar gibi– tan mlamalar n sa layan varsay mlar ve ko ullar da son derece sorunsald r. Bu varsay mlar ve ko ullar n evrensel olarak geçerli olduklar da savunulamaz. Bana göre, do uda devlet sosyalizminin çökü ünden sonra bile emperyalizm taraf ndan esinlenen ba ml l k kuram n n kan tlar n n (die Argumente der Dependenztheorie) hiçbir ekilde çürütülmedi i de itiraf edilmelidir. E er bir kimse küresel pazar sisteminin geli imini, insani kültürel evrimin geri dönü süz bir ba ar s n olu turan kapitalist sistemde ba lam oldu unu varsaym olsayd bile ki isel olarak benim kabul etmeye e ilim duydu um -bu varsay m kabul etmi olsayd bile, bunun hiçbir ekilde birinci ve üçüncü dünya aras ndaki imdiki ekonomik ili kilere e lik eden politik ve sosyal ko ullar gerektirmedi ini ahlâkî olarak temellendirmez. E er birisi kapitalizmle ba layan, küresel pazar sisteminin farkl yanlar ndan ar nd r lmas n n insansal kültür evriminin geri döndürülemez bir ba ar s oldu unu varsaym olsayd bile; bu, günümüzde birinci ve üçüncü dünya ülkeleri aras ndaki ekonomik ili kilerin toplumsal ve siyasal çerçevesinin ahlâksal olarak do ru oldu u anlam na gelmez. (Do rusu, dünya ekonomik sisteminin kaç n lamaz talepleri ile sistemin politik olarak amaçlanan etkileri ve bundan dolay da sonuçta ahlâksal bir sorumluluk yükleyen çerçeve ko ullar aras nda ayr m yapmak son derece güç. Bu nedenle bugün demagog durumuna dü mek istemeyen filozoflar evrensel geçerli bir eti in gerçekle tirilebilmesinin belirleyici ko ullar n –evrensel geçerli ekonomi ve politik-ekonomi ko ullar n da– ayraç içine almaya e ilim duyuyorlar. Filozoflar i leri art k “uzmanlar” na (Fachleute) havale ediyorlar. Fakat uzmanlar da, dünya ekonomik sisteminin toplumsal-siyasal çerçeve ko ullar n n ele tirisinin ve ahlâksal aç dan yarg lanmas n n ideolojik oldu una inanmaya yatk nlar. Örne in, birinci dünyan n “Multis’i [çoklu u] yoluyla üçüncü dünyan n ucuz i gücünün ve kaynaklar n n sömürülmesinden” söz edildi inde [duruma böyle bak yorlar]. Fakat birinci dünyan n –Avrupa’n n, Kuzey Amerika’n n ve günümüzde Japonya’n n da– hesaba gelmez orandaki enerji harcamas ve 3 bu harcamayla orant l bir miktarda at k madde emisyonuyla, gezegen ölçe indeki “ekolojik kriz”den –dolayl olarak Üçüncü Dünya Ülkelerindeki tropik ya mur ormanlar n n yok edilmesinden de– öncelikle sorumlu olduklar olgusu gibi güncel kan tlar n ekonomik sistemin kaç n lmaz ko ullar nedeniyle görmezden gelinemeyece ini dü ünüyorum. Ekolojik kriz –bundan hiç ku ku duymuyorum– bugün bütün insanlar için ba lay c ve ayn ölçüde de evrensel geçerli bir sorumluluk eti i talebini ortaya koyuyoriv. Bu noktada öncelikle birinci dünyan n kurumlar n n ve geleneklerinin evrensel geçerli olma savlar n n ele tirel sorgulan n yapmak istiyorum. Kald ki bu da Avrupa merkezcili e yönelik bir ideoloji ele tirisi anlam na gelir. Ben bu ele tirinin geni ölçüde yeterli oldu una inan yorum. Bana göre bu noktada, Avrupa Birli inin ekonomik ve politik aç lardan gerçekle mesinin dünya ölçüsünde bir evrensel adalet idesinin gerçekle mesi anlam na gelmeyece i dürüstçe kabul edilmelidir. Fakat öte yandan Avrupa’n n tinsel gelene i ve etik evrensel sav aras ndaki içsel ba üretmeye elveri li bir kan t vard r. Dünyan n Avrupa taraf ndan fethinin ba lamas ndan bu yana –ve bu da K z lderililerin göç ettirilmesi ve siyahlar n kölele tirilmesi gibi Avrupa’n n zalimliklerine kendili inden e lik eden dü ünme (Begleitreflexiyon) demektir– ideolojik Avrupa merkezcili e yöneltilen bütün ele tirel kan tlar n daima Avrupa’n n evrensel felsefesi temelinde geli tikleri de tarihsel bir olgudur. Bu Latin Amerika özgürle me felsefesinin ve teolojisinin kan tlar ile “ba ml l k kuram ” (Dependenztheorie) için de geçerlidir. Bu noktada evrensel bir felsefenin –sözgelimi gerçekten dünyan n bütün sakinlerinin üzerinde uzla ma varmas na uygun bir etik ve hukuk felsefesinin– Avrupa’n n tinsel gelene i temelinden ba ka bir temel üzerinde kurulamayaca ne yaz k ki anla lamad . Bu, Avrupa’n n evrensel misyonunu –tabii ki, henüz yerine getirilmemi , gelece e ili kin bir ödev olarak– onaylamak gibi görünüyor. Bu a amada konu mam n konusunu daha dar, akademik felsefe anlam nda sürdürece im. Bildirimin ba l nda dile getirilen soruyu Jürgen Habermas ve benim taraf mdan “Tart ma Eti i” [Diskursethik] ad verilen bir ahlâk felsefesi aç s ndan yan tlamak istiyorumv. Eti in bu temellendirilmesini dialektik ba lama ta mak için günümüzde akademik felsefedeki etik, e deyi le metaetik tart may da k saca ele alaca m. Bu amaçla ‘günümüzün önde gelen filozoflar n n evrensel bir eti in ya da 4 global bir insan haklar eti inin zorunlulu u ya da olanakl l olarak nas l bir tutum tak nd klar ’ sorusunu soruyorum yla ilgili II. Evrensel Bir Eti e Taraftar ve Kar0 t Dü0ünceler Günümüzün önde gelen dü ünürlerinin pek ço unun evrensel bir eti in ya istenmeye de er olmad na ya zorunlu olmad na ya da –bir k sm n n da– olanakl olmad na inanmalar son derece dikkate de er ve beni her zaman rahats z eden bir olgudur. Postmodernizm’in temsilcileri – örne in Jean Francois LYOTARD ve bu yak nlarda yitirdi imiz Michael FOUCAULT– evrensel bir eti in istenmeye de er olmad na inan yorlar. Bu filozoflar evrenselcilik ad alt nda ya am biçimlerinin bireysel farkl l klar na zarar verilece inden korkuyorlar. Richard RORTYvi gibi Amerikan Neopragmatistleri ve Alasdair MACINTYREvii gibi 9ngiliz Yeni Aristotelesçiler ise evrensel geçerli bir eti in gerçekten olanakl oldu una inanmayarak bu ikisine yak n duruyorlar, çünkü onlara göre her etik tekil (partiküler) bir kültür gelene inin “olumsal uzla temeli” (kontingenten Konsensbasis) (RORTY) taraf ndan belirlenmi olmak zorundad r. En sonunda da –Hermann Lübbe ve Odo MARQUARD gibi– Almanya’daki muhafazakar yeni Aristotelesçiler uzla sonras (postkonventionell) ve evrensel bir eti in hem zorunlulu unu hem de olanakl l n reddettiler: “al kanl klar ”, e deyi le bir gelene in kurumlar n ve uzla lar n (Konventionen) evrensel ak l ölçütlerine göre de erlendirme çabas bu filozoflar taraf ndan tehlikeli ve yard ma muhtaç bir giri im olarak görüldüviii. Bu yakla mlar daha yak ndan ele almadan önce k saca u noktalara de inmek istiyorum: E er burada an lan yakla m biçimleri do ruysa, ya da bu dü ünceler (Meinung) uygulanabilirse, bu durum aç kça Üçüncü Dünya entellektüellerinin evrenselcili in gizli bir Avrupa merkezcilik oldu u ele tirilerinin dolayl olarak onaylanmas n sa layacakt r. Avrupa’n n evrenselci misyonu sanki hem içerden hem de d ardan bir yads ma üretiyor (Absage erteilt). Ama bu yads mayla bugünün dünyas nda insan haklar gibi herkes taraf ndan kabul edilen bir e itlik makroeti inin ve ekolojik krizin yol açt sorunlar gibi insanl ilgilendiren sorunlar n çözümünde ortak sorumluluk ta man n (Mitverantwortung) olana da özünde reddedilmi oluyor. A a da evrenselli e yönelik ele tirinin kan tlar n Tart ma Eti i nda incelemeyi ve çürütmeyi deneyece im. Bunun yan s ra kendimi – 5 zaman azl ndan ve genius loci2’ye sayg l olmak için– bu iki Frans z dü ünürle ana noktalarla tart mak üzere s n rlayaca m. M. Foucault son çal mas olan birkaç ciltlik “Histore de la sexualité”ye [Cinselli in Tarihi] yazd bir yorumda, güzel bir ya ama biçimi içerisinde “souci de soi”ye [ki inin kendini gerçekle tirmesine] yönelik klasik Yunan eti inin Stoik-Hristiyan etik taraf ndan (ki sonradan Kant taraf ndan en uç noktas na götürülmü tür) “d’une loi universalle s’imposant de la mem facon a tout homme raisonnable”a [“her ak l sahibi insana kendini ayn biçimde dayatan evrensel bir yasa”ya dönü türülmesinden yak n r (Les Nouvelles litterarires, 29.5.1984). Foucault bu ba lamda evrenselcili in ac verici reddedili ini öyle ifade etti: “La recherce d’une forme morale qui serait acceptable par tout le monde en ce sens que tous devrait s’y soumettre me parait catastrophique” [tüm dünyada herkesin boyun e ece i anlamda bir ahlâk formunu ara t rmak, i te bu bana felakete yol aç c bir ey olarak görünüyor] (Les Nouvelles litteraries, 28.6.1984). K saca söylenirse, Foucault daha sonra insan haklar n n evrensel geçerlilik sav n n sorgulanmas yla yüzle mek zorunda kald ; sonuçta da ilerici (progressiv) bir entelektüel olarak insan haklar na onay verdi. Bu, Foucault'nun, kendi iktidar ele tirisi ve Nietzsche'den al nm olan, birinin kendi argümanlar n da kapsayacak biçimde tüm argümanlar n, güç istencini ifade eden bir iktidar uygulamas ndan ba ka bir ey olmad n dile getiren tezi aras ndaki çeli kiye benzer bir çeli kiyi göstermez mi? Bu noktay ileride yeniden ele alaca m. Jean Francois LYOTARD evrensel geçerlili e kar duyulan tepkiyi “La condition postmoderne” adl kitab nda FOUCAULT’dan daha tek yanl ve daha paradoksal bir biçimde dile getirdiix. Buradaki ele tiri, Habermas’ n hakikatin ve ahlâksal normlar n evrensel geçerlili i koyutunu kan t göstermeye dayal tart malarda (argumantativ Diskurs) uzla ya varman n (Konsensbildung) düzenleyici idesi olarak aç klama çabas na yöneliktir. Lyotard, Habermas’ n bu giri imine kar u sav ileri sürüyor: “Me ruluk, Habermas’ n dü ündü ü gibi, tart ma arac l yla ula lan bir uzla ya (Konsens) dayand r labilir mi? Bu türden bir uzla dil oyunlar n n 2 [Genius loci: “ruh, mekan n koruyucu tanr s ”, bu deyimle bir yandan bir kent, bir bölge, bir yöre için önemli olan bir ki i, di er yandan da, bir mekan için ralay c atmosfer ifade edilir. Ç.N.] 6 çe itlili ine (Heterogenität) kar zor kullanmak anlam na gelir. Çözüm bulmak (Erfindung) her zaman farkl l ktan (Dissens) kaynaklan r”x. Bu sat rlar n ilk okunu unda farkl olan savunman n bütün uzla ya uygun olarak kabul gören geçerlilik savlar n n (öncelikle hakl olarak tart man n içinde yer ald dü ünülen bütün dogmalar n) ele tirel sorgulanmas talebi kadar basit oldu u san labilir. Biz insanlar n tart malar yoluyla ula abilece imiz bütün olgusal uzla lar n evrensel geçerlilik anlam nda de i mez bir düzenleyici uzla idesine hiçbir zaman kar l k gelemeyece i, hatta ayr ca kendilerinin ele0tiriye gereksinim duyduklar bile dü0ünülebilir. Lyotard [bu dü ünceleriyle] Charles PEIRCE’la ba layan, HABERMAS ve benimle tamamlanan bütün tart ma –di er bir deyi le uzla kuramc lar yla u ra arak bo a kürek çekiyor. LYOTARD aç kça –en sert ele tiride bile daima göz önünde bulundurulan– kan t göstermeye dayal uzla ya varman n düzenleyici hedef-idesi (Zielidee) tasar m na sald r yor. ?öyle söylüyor Lyotard: “... bilimsel pragmatikte gösterdi im gibi, uzla , tart man n yaln zca özel bir durumudur, onun hedefi de il. Tart man n hedefi tam kar t d r: Yan l md rxi (Paralogie). Bu yarg n n (Verdikt) –geçerlilik sav (Geltungsanspruch) ortadan kald r lmad kça– LYOTARD’ n kendi felsefi kan tlamas için bile kullan lamayaca çok aç kt r. (Burada her kan t n geçerlilik sav (Gültigkeitsanspruch) ve onun uzla ya uygun olma sav (Konsensfähigkeit) aras nda içsel bir ba oldu u aç a ç k yor). LYOTARD belki de yaln zca bilimde ve daha tam olarak da Etikte içeriksel çat ma konular hakk nda – dil oyunlar n n çok biçimlili i (Heterogenität) nedeniyle– ilkece hiç bir uzla ya varamayaca m z n ve bundan dolay da uzla y amaçlamamam z gerekti inin uzla ya gelir oldu unu dü ünüyordur. Tabii ki bu yorum da oldukça ku ku uyand r yor. Çünkü kuramsal alanda kan t göstermeye dayal tart man n mant bizi uzla ya varmay ummak için uzla ya uygun hiçbir neden bulunmad nda bile bizi en az ndan uzla ya varmay amaçlamaya zorluyor. Böyle bir neden taraflar n farkl öncüllerden, farkl perspektiflerden ya da farkl dil oyunlar paradigmalar ndan hareket ettikleri durumlarda ortaya ç kar. (Do al olarak W9TTGENSTE9N ve Thomas KUHN’dan bu yana çok sözü edilen farkl dil oyunlar n n “paradigma”lar n n tam olarak “kar la t r lamazl n n” (definitiv als “inkommensurabel) gösterilip gösterilemeyece i de son derece sorunlu bir hal al yor. Bu en az ndan “bilim 7 pragmati i” alan nda hiç bir ekilde tam (definitiv) olarak yerine getirilemez. Burada bütün var olan ölçütler temelinde -do al olarak her zaman geçici- farkl “ara t rma programlar ”n n seçilme anslar konusunda bir uzla ya varma giri iminden asla bütünüyle vaz geçemez -farkl “ara t rma programlar ” e zamanl olarak izlenmi olsa bile bu de i mez. Uzla ya varma koyutuna kar LYOTARD’ n kar ç k n n asl nda kuramsal alanda de il, pratik alanda, eti in alan nda bulundu u görülüyor. Lyotard için –WITTGENSTE9N’a görexii farkl dil oyunlar ba lam n olu turan– farkl insansal “ya am biçimlerinin” üretken kendine özgülü ü (kreative Eigenart) söz konusudur. Bu kendine özgülük, egemen olma (Vereinnahmung) ve asimilasyon (Nivellierung) kar s nda, bugün –özellikle de Avrupa’da ve kapitalizmde– egemen olan araçsal ve sistem-i levci dü ünme biçiminin rasyonalitesi taraf ndan korunmal d r. 9 te burada daha önce sözünü etti im Latin Amerikal entelektüellerin Avrupa merkezcili e yönelik ele tirilerine bir yak nl k da aç a ç k yor. Bugün postmodernizmin ussall k, evrenselcilik ve uzla ele tirilerinin Avrupa merkezcili e yönelik ele tirilerde s k s k al nt land görülüyor. Sao Paulo’da ve Mexico’da oldu u kadar Paris’te “College International de Philosophie”de bile akl n birli i ve özde li ine kar pluralité [ço ulluk] ve différence [farkl l k] öne sürülüyor. Peki daha yak ndan bak ld nda bu kutupla man n etik bak mdan bir verimlili i var m d r? E er yaln zca –teknik-araçsal ak l, stratejik ak l ve sisteme ili kin i levselci ak l gibi– belirli rasyonalite tiplerini kendi yerine oturtabilmek, ya da en az ndan kuramsal-hakikate ili kin ak l, etik-normativ ak l ve estetik expressiv ak l aras nda ayr m yapmak söz konusu olsayd ; Tart ma Eti inin temsilcilerine yönelik böyle tek biçimli bir rasyonalite ele tirisi bir kez daha bo a kürek çekmek olurdu. Çünkü bu ki iler zaten ony llardan beri sözü edilen rasyonalite tiplerinin bask n hale getirilmesinin ele tirisiyle me gullerxiii. Tart ma Eti inin temsilcileri her eyden önce, tart msal yolla uzla ya varman n –etik bak mdan da önemli olan bu uzla ya varma yolunun– burada an lan ussall k tiplerine dayan l rsa pek de olanakl olmad n göstermeye çal yorlar. Çünkü teknik-araçsal ya da stratejik yönlendirme arac l yla kimse ikna edilemez. Rasyonalite ele tirisi “différence” ve “pluralitée” ad alt nda akl n her türlü birli i ya da özde li iyle –ayn ekilde, kan tlarla uzla ya varma koyutunda varsay lan akl n birli iyle (Vernunfteinheit) de– çat maya yönelirse, bu ele tiri ele tiri olarak yaln zca kendini ortadan kald rmakla 8 kalmaz, Avrupa merkezli egemen olma (Vereinnahmung) kar s nda korunmas gereken kendine özgü ya am biçimlerini ortadan kald rmaya da var r. Çünkü, e er insansal ya am biçimleri aras nda gerçekte yaln zca birbiriyle kar la t r lamaz farkl l klar varsa ve yaln zca onlar n –“temel farkl l klar n”– kabulü insansal ileti imin son amac olacaksa: farkl ya am tarzlar aras nda –s kl kla ç kar çat malar n n stratejik bak mdan etik olarak önemli bir seçene i olarak gösterilen– anla maya varman n ne gibi bir anlam olabilir? Yaln zca differencé ya da temel farkl l klar oldu unun apriori kabul edilmesi, beyaz sömürgecilerin k z lderililer ya da siyahlarla kar la t klar nda varma e iliminde olduklar sonuçlara benzer sonuçlara götürmez mi? Beyaz sömürgeciler büyük bir ciddiyetle, bu son derece garip yarat klar n pek de insan olmad klar n bundan dolay öldürülebilmelerinin ya da i çi köleler olarak araç haline getirilebilmelerinin olanakl oldu unu dü ündüler. Akl n birli ine kar giri ilen postmodern sald r larda do al olarak bunun kastedilmedi i söyleniyor. Daha çok (sosyolog Max Weber’in insanlar n haklar nda karar vermeleri gereken bir son de erler politeizminden söz etti i anlamda) son etik de erler ya da de er aksiyomlar yla ilgili temel farkl l klar n (Grunddissensen) rasyonal olarak ortadan kald r lamazl n n kabul edilmesi kastediliyormu xiv. Farkl kültürlerin ve ya ama tarzlar n n gezegen ölçe inde bar ç l bir düzen içinde bir arada ya amas n n ve çal mas n n ilk defa gerekli oldu u dünyan n bugünkü durumunda, ço ulcu bir de er eti i evrensel bir normlar eti iyle tam olarak uyu mal d r: Kant taraf ndan da öngörüldü ü gibi, mutluluk aray , e deyi le iyi ya ama anlam nda kendini gerçekle tirme ve buna kar l k gelen en yüksek de erlerin seçimi, geni ölçüde tekilli i ve özel ya am tarzlar n terk etmeyi zorunlu k lar. Ama ayn zamanda, birlikte ya amay –ve insanl k problemleriyle ilgili olarak sorumlulu u payla t ran birlikte çal may – düzenleyebilecek türden normlar n evrensel olarak geçerli ve ba lay c oldu unun herkes taraf ndan kabul edilmesi gerekti inde de srar edilmelidir. Bütün insanlar n e itli ini ve ortak sorumlulu unu dile getiren bu evrensel geçerli normlar ku kusuz, farkl ya ama biçimlerinin ve kendini gerçekle tirme anlam nda farkl de erlendirmelerin (Foucault’nun verdi i anlamla, “souci de soi’nin) hareket alan n her zaman s n rlamak zorundad rxv. Ba ka bir ifadeyle: bugün talep edilmesi gereken ey, evrensel geçerli normlar kar s nda tek tek ya am tarzlar n n “souci de soi”[kendini 9 gerçekle tirme]sinin ve tekil farkl l klar n n ortadan kalkmas de il; evrensel–deontolojik normlar eti i ve ya ama biçimleriyle ba lant l Yeni Aristotelesçi bir de er eti inin tamamlay c ili kisidir. Bunun yan s ra – Kant’ n da öngördü ü gibi– evrensel-deontolojik etik, kendini gerçekle tirme eti inin önünde yer almal d r. Bana göre, bu önünde yer alma, bireysel kendini gerçekle tirmenin yarar nad r. Roma hukukunun Stoal lardan esinlenen evrenselcili inden bu yana bireysel farkl l klardan kaynaklanan ç karlara önem verilmesi daima bir ilerleme göstermi tir herkesin e it olarak sahip oldu u insan haklar n n ahlâksal ve hukuksal bak mdan gerçekle mesinde oldu u gibi. 9 te bunun görülememi olmas – lütfen bu sert ifade biçimini kullanmama izin veriniz– NIETZCHE ve FOUCAULT’nun izinden giderek, teklere özgü farkl l klar normatif akl n evrenselli i ve birli inin kar s na diyalektik olmayan bir tarzda ç karan postmodernistlerin dü ünce yanl n olu turur. Tart ma eti i ileti imsel uzla ya varma eti i olarak u ahlâksal ödevi yerine getirir: deontolojik eti in evrensel normlar ve farkl ya am tarzlar nda kendini gerçekle tirmenin –kar la t r lamaz– de erlendirmeleri aras nda ileti imsel arac l k yapmak. Bu arac l n kendisi de pratik tart malarda kan tlamaya dayal uzla ya varma yoluyla düzenlenmelidir; e deyi le, yaln zca aç k iddeti de il, yaln zca öneri ve tehditlerle i gören ve geçerlilik savlar n n temellendirilmesine ili kin tart malara f rsat vermeyen pazarl da kapsayan, stratejik araçlarla elde edilen bir arac l k de ildir bu. Burada tart ma eti inin ayr nt lar n ele almayaca m. (Ayr ca tart ma eti inin yard m yla, kan tlar kullanarak kand rma ve ikna etme aras ndaki fark ya da bir yandan uzla lar n sistemle ba lant l manipülasyonu ve stratejik tart ma pratikleri, di er yandan da yordamsal olarak daha do ru uzla ya varma aras nda ne bak mdan ve ne dereceye kadar bir fark yap labilece ini de maalesef ele almayaca m.) Fakat yaln zca LYOTARD’ n tart msal yolla uzla ya varmaya kar sürdürdü ü genel polemi e bir kez daha geri dönmek istiyorum. FOUCAULT’nun yukarda al nt lanan ifadesinin bir çe itlemesiyle u dü ünceyi dile getirmek istiyorum: bugün hemen hemen bütün alanlarda insanl k sorunlar n n çok ya da az tart msal olarak ele al nd binlerce konu mada uzla yerine farkl l a ula may buyuran maksimleri izlersek, as l bu “catastrophic” olacakt r. (Bana göre, LYOTARD’ n görü lerini kabul edersek, “biz” olmak anlam nda insanl n dayan mac birli i bugün kesin olarak yok edilmi 10 olurdu, ya da bir hayal olarak görünürdüxvi. Söyledi im gibi, ben insanl n – 18. yüzy lda Avrupal filozoflar n yaln zca bir öngörüsü olan– bu birli inin ve tarihinin bugün geriye döndürülemez bir teknik, ekonomik, politik ve ekolojik gerçeklik haline geldi i dü üncesindeyim. Bu nedenle bu gerçeklik–birlikte sorumluluk ta maya yönelik dayan ma olarak– ahlâksal bir gerçeklik haline gelmelidir.) Bu ve benzeri dü üncelerden Avrupa’n n evrenselci misyonunun eti in alan nda da olanak ve ödev olarak varolmaya devam edece i sonucunu ç kar yorum. Bu ödevin yerine getirilip getirilmeyece ini ve onun bir güç ideolojisi olarak Avrupa merkezcilikten ayr l p ayr lamayaca n gelecek gösterecektir. Çeviren: Ta k ner KETENC9 i Bkz. I. Kant, “ Idee zu einer allgemeinen Geschichte in weltbürgerlicher Absicht” [Dünya Yurtta l Aç s ndan Genel Bir Tarih Dü üncesi], Akademie- Textausgabe, Berlin: W. de Gruyter, 1968, Bd. VIII, 15-32, und ders.: “Zum ewigen Frieden” [Ebedi Bar Üzerine], a.a.O. 341-386 ii Bkz. Raul Fornet Betancourt (Yay. Haz.): Positionen Lateinamerikas, Frankfurt a. M.: Materialis Verlag, 1988, sowie insbesondere Enrique Dussel: Filosofia de la Liberacion, Mexico, 1977, Almancas : Philosophie der Befreiung, Argument Verlag, 1989, sowie ders.: “Die ‘Lebensgemeinschaft’ und die Interpellation der Armen’. Die Praxis der Befreiung”,: R. Fornet Betancourt: Ethik der Befreiung, Aachen: Verlag der Augustinus- Buchhandlung, 1990, 69-96 iii Bkz. Dieter Senghaas: Imperialismus und Strukturelle Gewalt. Analysen über abhängige Reproduktion, Frankfurt a.M.: Suhrkamp, 1972, sowie Darcy Ribeiro: As Americas e a civilizacao, Petropolis/Rio de Jeneiro: Editora Vozes, 1977, Almancas : Amerika und die Zivilisation, Frankfurt a. M.: Suhrkamp, 1985. iv Bkz. K.–O. Apel: “The Ecological Crisis as a Problem for Discourse Ethics”, in: A. Öfsti (ed.): Ecology and Ethics, Melbu: Akademie Verlag, 1992 v Bkz. J. Habermas Moralbewußtsein und kommunikatives Handeln, Frankfurt a. M.: Suhrkamp 1983, sowie ders.: Erläuterungen zur Diskursethik, a.a.O., 1991; 11 ferner W. Kuhlmann (Hrsg.): Moralität und Sittlichkeit, Frankfurt a. M.: Suhrkamp, 1986; ferner K.–O Apel: “Das Apriori der Kommunikationsgemeinschaft und die Grundlagen der Ethik”.: in ders.: Transformation der Philosophie; Frankfurt a. M.: Suhrkamp, 1973 ayr ca, (9ngilizceye, Frans zcaya, 9talyancaya, 9spanyolcaya, Japoncaya, Çinceye, S rp-H rvat dillerine ve 9sveççeye çevirisi yap lm t r) ferner ders.: Diskurs und Verantwortung, Frankfurt a. M.: Suhrkamp, 1988 u. ö. (9ngilizceye, Frans zcaya çevirisi yap lm t r; 9talyancaya çevirisi ise haz rlan yor,) vi Bkz. R. Rorty: Contingency, Irony an Solidarity Cambridge Univ. Press, 1989, und ders.: Philosophical Essays, 2 Bde, Cambridge Univ. Press, 1991.Vgl. auch Rortys Beitrag “Le Cosmopolitisme sans émancipation (en response á Jean Francois Lyotard”, in Critique, 456 (1985), 569 ff. vii Bkz. A. MacIntyre: After Virtue, [Erdem Pe inde] London: Duckworth, 1985, und ders.: Whose Justice? Which Rationality” London: Duckworth, 1988. viii Kar : H. Lübbe: Philosophie nach der Aufklärung, Düsseldorf, 1980, besonders S: 179ff, S:197ff, 239ff., sowie O. Maquard: “Das Über–Wir. Bemerkungen zur Diskursethik”: K. Stierle/R. Warning (Hrsg): Das Gespräch, Poetik und Hermeneutik XI München: Fink, 1984, sowie ders: Schwierigkeiten mit der Geschitsphilosophie, Frankfurt a.M.: Suhrkamp, 1982, besonders S. 13, sowie ders.: Abschied vom Prinzipiellen, Stuttgart, 1981. –Lübbe ve Marquard’ n yaz lar n n E. Dussel’in yaz lar yla (Bkz. dipnot 2) bir arada okunmas n öneriyorum. Daha sonra Üçüncü Dünyan n Avrupa ele tirisi ve yeni muhafazakar-pragmatik bir biçimde onaylanan Avrupa merkezcilik aras nda bir ba lant olamayaca fark edilecektir. Orada adeta Lyoratd’ n “Dissens” kuram n n talihsiz bir onaylan vard r. Bkz. 9lgili tart malar K.–O. Apel: Diskurs und Verantwortung’da da bulunabilir (bak n z dipnot 5) ix Jean–Francois Lyotard: La condition postmoderne, [Postmodern Durum] Paris: Les Editions de Minuit, 1979, buradaki al nt lar 9ngilizce bask dan: The Postmodern Condition, Univ. of Minesote Press. 1984.Vgl. auch . J.–F. Lyotard: Le différend, Paris: Les Ed. de Minuit, 1983 x a.g.y. s:XXV. xi a.g.y. s:66 xii Bkz. I. Lakatos: “Falsification and the Methodology of Scientific Research Programmes”. I. Lakatos/ A. Musgrave (eds.): Criticism and the Growth of Knowledge, Cambridge Univ. Press, 1970, 91-196 xiii Bak n z J. Habermas: Technik and Wissenschaft als Ideologie [9deoloji olarak Bilim ve Teknik], Frankfurt a. M.: Suhrkamp, 1968 (9ngilizce Çevirisi) in: Towards a Rational Society, Boston: Beacon Press, 1979, ve ayr ca: Rationality Today, Ottawa: Univ. Press, 1979, und ders: Theorie des kommunikativen Handelns [leti imsel Eylem Kuram ], 2 Bde, Frankfurt a. M.: Suhrkamp, 1981. K.–O. Apel: “The Common Presuppositions of Hermeneutics and Ethics: Types of Rationality 12 beyond Science and Technology”: “J. Sallis (Haz.): Phenomenology and the Human Sciences , Humanities Press Inc., 1979, 35-53, auch in: J. Bärmark (ed): “Perspectives in Metascience, “Types of Rationality Today: The Continuum of Reason between Science and Ethics”, : TheGeraets (ed.): Rationality Today, Ottawa: Univ. Press, 1979, 307-40, sowie ders. Herausforderung der Totalen Vernunftkritik und das Programm einer philosophischen Theorie der Rationalitätstypen” Concordia 11 (1987), 2-23 (Frans zca çevirisi için: Le debat, 49 (1988, 9talyanca çevirisi için: G. Barbieri/p. Vidalli (Haz.): La ragione possibile, Milano: Feltinelli, 1988 9spanyolca çeviri için: Anales de la catedra Francisco Suarez 29 (1989), Portekizce için: Novos estudios 23 (1989), 9ngilizce çeviri için: D. Freundlieb/H. Hudson (Haz.): Reason and its Other (forthcoming) xiv Bkz: M. Weber: “Poltik als Beruf”, in Gesammelte polit. Schriften, Tübingen: Mohr, 1958, 493-548, ve: “Der Sinn der Wertfreiheit”: Logos 7 (1917), 49-88 (9ngilizce: M. Weber: The Methodology of the Social Sciences, Glencoe / :Free Press, 1949). xv Bkz: K.–O. Apel: “A Planetary Macroethics for Humankind: The Need, the Apparant Diffuculty, and the Eventual Possibility”, in: E. Deutsch (ed.): Culture and Modernity: East-West Philosophical Perspectives, Honolulu: Univ. of Hawaii Press, 1991 (forthcoming); ayr ca bkz: K.–O. Apel: “The Problem of a Macroethics of Co– resposibility”. in : S. Griffioen (ed.): What Right does Ethics have?, Amsterdam: VU Univ. Press, 1990, 23-40 katalen. Übers. in: Angel Castineira (ed.): Eurpa a la fi del Segle XX, Acta, Quaderns Num. 6, 1990, 121-148). xvi Bkz. Critique 456’daki Lyotard ve Rorty aras ndaki tart malar (Mai 1985, 55985). Bu konuda ele tirel olarak K.–O. Apel:Diskurs und Verantwortung, (bak n z dipnot 5), 395 ff. 13