ADDİS ABABA Afrika`nın - muğla dalaman havalimanı
Transkript
ADDİS ABABA Afrika`nın - muğla dalaman havalimanı
Eylül | September 2012 Sayı | Issue 14 Alabilirsiniz | Your Complimentary Copy Turizmin kalbinde bakir kalan bir cennet DALAMAN An untrodden paradise in the heart of tourism Babaya vefanın albümüdür A fidelity album to father ADDİS ABABA Afrika’nın ‘yeni çiçeği’ ‘New Flower’ of Africa 1 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 C M Y CM MY CY CMY K Binali Yıldırım Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Minister of Transport, Maritime Affairs and Communication Değerli vatandaşlarım; Fellow citizens; Türkiye’nin hem küresel ekonomide hem de uluslararası platformda ‘yükselen yıldız’ olduğunun en önemli göstergelerinden biri de havalimanlarımız. Başta Avrupa Birliği’ndeki ekonomik durgunluk olmak üzere küresel ekonominin yaşadığı sorunlara rağmen İstanbul Atatürk Havalimanı’nın, gerek yolcu gerekse iniş-kalkış yapan uçak sayısında rekor üstüne rekor kırıyor olması buna en iyi örneklerden biri… Bir ülkenin cazibe merkezi olmasının en dikkat çekici kıstaslarından biri de havalimanlarının yaşadığı yoğunluk zira… Hepimizin gördüğü gibi bölgenin öne çıkan metropolü olan İstanbul’a artık iki havalimanı da yetmiyor. Şimdi üçüncü havalimanının en kısa sürede hizmete girmesi için hummalı bir faaliyet içerisindeyiz. Yüksek Planlama Kurulu kararının çıkmasıyla en geç eylül ayı içerisinde ihale ilanına çıkmayı planlıyoruz. Havalimanının yapılacağı bölgeyle ilgili kamulaştırma çalışmaları şimdiden başlamış durumda… İhale ilanına çıktıktan sonra ilgili firmalara tekliflerini hazırlamaları için iki ay süre vereceğiz. Amacımız aralık ayı içerisinde ihaleyi sonuçlandırmak. Bu havalimanının yapımında da devletin kasasından para çıkmayacak. Bugüne dek havalimanlarımıza yapılan 2 milyar dolarlık yatırımı bu yöntemle, devlete tek kuruş yük olmadan gerçekleştirmeyi başardık. Şimdi de küresel sivil havacılık sektöründe beğeniyle izlenen yap-işlet-devret modeliyle yaptığımız yatırımlara devasa bir yatırım eklemek için yola çıkacağız. Üç etap halinde inşa edilecek İstanbul’un üçüncü havalimanının maliyetinin 10 milyar lirayı aşacağını tahmin ediyoruz. Teklifte ne gelecek onu şimdiden bilemeyiz tabii. Ama tahminimiz bu… Ancak bugüne kadar çıktığımız ihalelerde karşılaştığımız ilgi dikkate alınırsa pek çok uluslararası ve ulusal firmanın ihalede önemli bir yarışa girişeceğini şimdiden söyleyebilirim. Pek çok Alman, Japon, Çin ve Fransız firmasının yetkililerinin konunun detaylarını öğrenmek için ülkemizi ziyaret ettiklerini biliyor olmak, ihaleye uluslararası ölçekte büyük bir ilginin olacağını söylemem için yeterli… Bir dünya kenti İstanbul… Başdöndürücü gelişme hızıyla ancak birkaç kentle kıyaslanacak kadar büyük ve özel… Belki Çin’in birkaç kentiyle kıyaslanabilir bu gelişme hızı… Yapacağımız üçüncü havalimanının bu devasa potansiyele sahip kentimize yaraşacak büyüklük, teknolojik üstünlük ve estetik mimariye sahip olacağını da şimdiden müjdelemek isterim… One of the signs of Turkey’s being the ‘rising star’ in both the global economy and the international platforms is our airports. In spite of all the problems the global economy has been experiencing as in the recession in the European Union, İstanbul Airport’s record breaking statistics in both number of passengers and in that of flights stand as one of the best examples... Because, one of the distinguishing criteria for a country’s being an attraction center is the intensity its airports experiences... As we all know, as the leading metropolis in the region, two airports are not adequate any more for İstanbul. We have been in intense work of introducing the third airport as soon as possible. After the emergence of the decision of The High Council of Planning, we predict to declare the tender announcement in September the latest. Expropriation work considering the region where the airport to be built has already started... After the tender announcement we will give two months to firms to prepare their respective bids. We aim to conclude the bid within December. No money will be spent out of the state budget for the construction of this airport either. We have so far succeeded to realize 2 billion dollars investment in our airports without spending a single dime out of the state budget. Now we are ready to add one more investment with build-operate-transfer method which has been admired very much by the international civil aviation industry. We assume the cost of İstanbul’s third airport that will be built at three separate stages to be over 10 billion liras. We can not know what offers we will be facing with; however, this is what we presume. I can easily say considering our previous experiences that many national and international firms will be competing for the bid. Knowing that the authorities of several German, Japanese, Chinese and French companies have been visiting our country to be able to learn about the project details, I can easily say that there will be a great interest in our project at international platforms. İstanbul is a global city... It can only be compared to a few others with its mesmerizing growth rate – so great and special... It may be compared to couples of Chinese cities... I proudly wish to announce that the third airport to be built will have the grandeur, technological superiority and aesthetical architecture to befit our city with this gigantic potential... İyi uçuşlar dilerim… I wish you a pleasant flight... EYLÜL - SEPTEMBER 2012 3 Orhan Birdal Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdür Executive Board Chairman and General Manager Değerli misafirlerimiz; Dear Guests; Yeni havalimanlarını hizmete sokmaya yönelik çalışmalarımız hızla devam ediyor. Şimdi önümüzde dev bir proje var. İstanbul’a üçüncü havalimanını kazandırmak için çalışıyoruz. 150 milyon yolcu kapasiteli olacak yeni havalimanı dünyada ilk üçte yer alacak. Bu yıl sonuna doğru ihale şartlarının tamamını oluşturarak ihaleye çıkacağız ve imzalar atılmış olacak. Ve en kısa sürede İstanbul üçüncü havalimanına kavuşacak. Çalıştığımız öyle firmalar var ki, ihale tarihinden önce yaptıkları işleri eksiksiz teslim ediyorlar. Mesela ilk bölgesel havalimanımız olan Zafer Havalimanı’nın normal yapım süresi 2014’tü. İmza töreninde Sayın Bakanımız 2013 Ağustos tarihi için söz almıştı. Ama firmamız çok gayretli ve yoğun bir çalışma göstererek bu yıl ekim ayında havalimanını hizmete sunacak. İstanbul için yapılacak olan yeni havalimanımızla Türkiye dışından da birçok firma ilgileniyor. Şimdiden bizlerle irtibata geçenler var ve biz onları bilgilendiriyoruz. Sonuçta bu havalimanımız bittiğinde ‘en gözde havalimanı’ olacağından kimsenin şüphesi olmasın. Bingöl ve Şırnak havalimanları bu yıl açılacak ve açıldıktan sonra DHMİ’ye devredilecek. Şu anda Ağrı, Kars ve Adıyaman havalimanlarının yeni terminal binalarının yapımı devam ediyor. Hakkari, Bingöl ve Şırnak havalimanlarını Bakanlığımız bünyesindeki Alt Yapı Yatırımları Genel Müdürlüğü inşa ediyor. Bu çalışmalar bittiğinde de işletmesi kurumumuza devredilecek. Yoğun çalışmalarımız sonucunda Atatürk Havalimanı’ndaki rötarlı kalkışlar sıfırlandı. Bu havalimanımızdaki en ufak bir hareketi takip edip raporlayarak, oluşan hatalara anında müdahale edip düzeltiyoruz. Havalimanına inen uçakları 24 saat takip altında tutuyoruz. Havalimanlarında tüm yolcularımızın konforlu bir yolculuk yapmasına yönelik girişimlerimiz de devam ediyor. Tüm havalimanlarında başlatmış olduğumuz ‘Engelsiz Havalimanı’ çalışmalarında ilk mutlu sonucu aldık. Engelli vatandaşlarımıza yönelik çalışma ve düzenlemeler Erzincan Havalimanı’nda tamamlandı ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nden ‘Engelsiz Havalimanı’ belgesini almaya ilk hak kazanan Erzincan Havalimanı oldu. Amacımız tüm havalimanlarımızda devam eden ‘Engelsiz Havalimanı’ çalışmalarını bir an önce tamamlamak ve tüm havalimanlarımızın bu belgeyi almasını sağlamak… Yavru Vatan’da da hizmetlerimizi sürdürüyoruz. Ercan Havalimanı’nda görüş koşullarının uygun olmadığı durumlarda, uçakların rahatlıkla iniş kalkış yapmasına imkân tanıyan aletli iniş sistemi 16 Ağustos 2012 tarihinde hizmete girdi. Çalışmalarımız yurtiçiyle sınırlı değil. Somali’nin başkenti Mogadişu’nun dünyayla bağlantısını sağlayan Aden Abdulle Havalimanı’nı uçuşa hazır hale getirdik. DHMİ’nin Somali’deki ekibi tarafından VOR/DME/NDB istasyonu ve kontrol kulesine haberleşme cihazlarının montaj çalışmaları tamamlandı. Ülkemizde ve yurtdışında verdiğimiz hizmetleri artırmayı ve geliştirmeyi sürdüreceğiz. Amacımız, Türkiye’nin küresel sivil havacılık sektöründe örnek gösterilen bir ülke olmasını sağlamak. Our efforts to introduce new airports into the service have been going on without any cease. There is a giant project now in front of us. We have been working on the third airport in İstanbul. This 150 million passenger capacity airport will be in the first three in world. We will be ready for tendering the bid and the signatures will be on paper towards the end of this year. Istanbul will have her third airport as soon as possible. We have been working with such companies that they fully complete the projects before the due date. For instance, the actual due date for Zafer Airport which is our first regional airport was 2014; our minister was promised for August 2013. But, the firm, as a result of a very intense work, will introduce the airport into the service in October 2012. Several foreign companies are also interested in the construction of İstanbul’s third airport. Some have already contacted us and we have been informing them. No one should have any concern: when completed, this airport will be ‘the most favorite airport’. Bingöl and Şırnak airports will be in service this year; then they will be transferred to the SAA. Nowadays, the construction work for new terminal buildings of Ağrı, Kars and Adıyaman Airports has been going on. Hakkari, Bingöl and Şırnak Airports are being constructed by the General Directorate of Infrastructure Investments of our Ministry; then it will also be transferred to our establishment to operate. With our intense work, delayed take-offs at Atatürk Airport have been reduced to zero. Our teams are observing, reporting and immediately interfering even with the most minor moves at our airports to keep everything run smoothly. We keep all aircraft using our airports under observation on 24 hour basis. We continue our enterprises for our passengers to have comfortable trips. We got our first happy result from ‘ Abled Airport’ project that we have began to perform at all airports. All arrangements for the disabled passengers are done at the Erzincan Airport and it’s the first airport that deserved to get “Abled Airport” certificate from the Ministry of Transportation, Naval and Communication, General Management of Civil Aviation. Our plan is to finish our work that is still going on in all airports as soon as possible and make all the airports to get this certificate. We also keep serving at ‘Baby Land’ Cyprus. The Instrument Landing System to help aircrafts land on and take off easily in severe conditions at Ercan Airport was introduced into the service on August 16, 2012. Our work is not limited within our borders. We have prepared Somalia’s connection with the rest of the world –the Aden Abdulle Airport ready for flights. The mounting of VOR/DME/NDB station and the communication devices of the control tower has been completed by the SAA’s technical team consisting in Somalia. We will continue increasing and developing our services in and out of the country. Our aim is to make Turkey as a global model-state in civil aviation industry. İyi uçuşlar dilerim… Wish you a pleasant flight... 4 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 AĞUSTOS - AUGUST 2012 5 13 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 6 MERCEK / ZOOM Sivil havacılıktan son haberler Latest news from civil aviation 20 SEYAHAT / TRAVEL Güneyin parlayan yıldızı: Dalaman Shining star of the south: Dalaman 26 UÇUŞ NOKTASI / FLIGHT POINT Muğla-Dalaman Havalimanı Muğla-Dalaman Airport 40 SÖYLEŞİ / INTERVİEW Fatih Erkoç: Son albümü babaya vefanın en güzel örneği Fatih Erkoç: His last album is for fidelity to his father 48 SPOR / SPORT Karada yelken açmak Sailing on land 56 MUTFAK KÜLTÜRÜ / CULINARY CULTURE Osmanlı’nın leziz balık yemekleri Delicious fish food of Ottomans 62 KEŞİF / EXPLORE Addis Ababa: Afrika’nın ‘yeni çiçeği’ Addis Ababa: Africa’s ‘new flower’ 68 ÇEVRE / ENVIRONMENT Gelecek sizin ellerinizde… The future in your hands 72 HAVACILIK TARİHİ / HISTORY OF AVIATION Tayyare Makinist Mektebi’nin öyküsü Story of Aircraft Machinist’s School 78 TARİHİN İZİNDE / RETRACE Aslanların koruduğu bir Hitit kentinin izinde In search of a Hittite city guarded by lions 82 SANATÇI GÖZÜYLE / ARTIST’S VIEW Gelinciklere aşık bir ressam: Hikmet Çetinkaya A painter in love with poppies: Hikmet Çetinkaya 88 ETKİNLİKLER / EVENTS Festivaller, konserler, sergiler Festivals, concerts, exhibitions 98 BULMACA/ PUZZLE 6 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 68 KÜRESEL ISINMAMAK SİZİN ELİNİZDE... It’s up to you not to ‘global-warm’... 72 YÖNETİM / MANAGEMENT DALAMAN DHMİ Genel Müdürlüğü Personeli Yardımlaşma Vakfı Emek 8. Cadde 75. Sokak No: 7/1 Emek - Ankara / TÜRKİYE Turizmin kalbinde bakirliğini koruyor DHMİ Personeli Yardımlaşma Vakfı Adına Sahibi Onursal Başkan Honorary President and Owner on behalf of DHMI Personnel Assistance Foundation Orhan Birdal Untrodden in heart of tourism 20 40 Yayın Kurulu | Publishing Board Funda Ocak, Mehmet Ateş, Mehmet Karakan, Cemal Köksal, K. Zafer Topuz, Ahmet Ergin, Mustafa Karpuzcu, Cengiz Kurt, Ali Fuat Emre, Ayhan Öztekin, Meral H. Çakır, Alaattin Çınar YAYIN / PUBLISHING FORA MEDYA İstanbul: Valikonağı Caddesi Valikonağı Plaza No: 173/3 Nişantaşı 0212 246 60 65 Ankara: Mahatma Gandi Caddesi No: 90/8 Gaziosmanpaşa 0312 437 10 90 - 437 10 88 Genel Koordinatör | General Coordinator Doğan Uluyüz (Sorumlu) dogan@foramedya.com Yazı İşleri Müdürü | Chief Editor Süleyman Karan suleyman@foramedya.com Editör | Editor Ayşegül Aydın 82 Sanat Yönetmeni | Art Director Ersan Gör İngilizce Bölüm Editörü | English Section Editor Ömer Genç 56 Reklam Departmanı Advertisement Department Müge Özturk muge@foramedya.com Nilgün Çelebioğlu nilgun@foramedya.com Pınar Güneş pinar@foramedya.com Fatih Erkoç Zeynep Kam zeynep@foramedya.com Reklam rezervasyon: 0212 272 41 19 Katkıda Bulunanlar | Contributors Ali Can Gedik, Berna Balcı, Ceren Demirdöven, Sezai Özden, Yunus Aydın Baskı | Printing Bilnet Matbaacılık Biltur Basım Yayın ve Hizmet A.Ş. Dudullu Org. San. Bölgesi 1. Cad. No: 16 Ümraniye-İST Tel: 444 44 03 62 Addis Ababa Basım Yeri ve Tarihi Place and Date of Publication İstanbul, Eylül - September 2012 Yayın Türü | Type of Publication Yerel, aylık, süreli Local, monthly, periodical ISSN 1306 - 6323 www.foramedya.com EYLÜL - SEPTEMBER 2012 7 mercek | zoom Atatürk Havalimanı, Avrupa yedincisi AtatÜrk Airport: 7th in Europe Türkiye genelinde iç hat uçak trafiği, bir önceki yılın temmuz ayına göre, yüzde 0.6 artışla 58 bin 229, dış hat uçak trafiği yüzde 4 artışla 57 bin 536, üst geçiş (owerfilght) uçak trafiği ise 26 bin 179 olarak gerçekleşti. Toplam uçak trafiği ise yüzde 2.3 artışla 141 bin 949 oldu. 2012 Temmuz sonu itibarıyla ise; Türkiye geneli iç hat uçak trafiği yüzde 4 artışla 343 bin 363, dış hat uçak trafiği yüzde 5 artışla 270 bin 85, overflight (üstgeçiş) trafiği 161 bin 920 olurken, toplam uçak trafiği yüzde 3 artışla 775 bin 268 olarak gerçekleşti. Temmuz ayında 33 bin 226 uçağın iniş kalkış yaptığı İstanbul Atatürk Havalimanı, Avrupa havalimanları günlük kalkış trafiği sıralamasında günlük 520 kalkış ortalamasıyla yedince sıraya yükseldi. Ülkemiz ise Avrupa hava sahasına günde eklediği 82 ilave trafikle Avrupa hava sahasına trafik ekleyen ülkeler arasında beşinci oldu. Türkiye geneli havalimanlarından 2012 Temmuz ayında toplam 14 milyon 831 bin 203 yolcu hizmet aldı, geçen yılın temmuz ayına göre yolcu sayısı iç hatlarda yüzde 3.9 artışla 6 milyon 290 bin dış hatlarda ise 8 milyon 540 bin 600 oldu. Türkiye’nin ilk ‘Engelsiz Havalimanı’; Erzincan Havalimanı Özürlüler Kanunu ile ilgili genelgeler ve Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü (SHGM) tarafından başlatılan ‘Engelsiz Havalimanı Projesi’ kapsamında; engelli vatandaşlarımıza yönelik çalışma ve düzenlemeler Erzincan Havalimanı tarafından tamamlandı. Yapılmış olan proje başvurusu, 13 Ağustos 2012 tarihinde SHGM’ce incelendi ve istenilen koşullara uygunluğu neticesinde ‘Engelsiz Kuruluş’ unvanı sertifikasını almaya hak kazandı. 8 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 Last month, compared to July 2011, domestic flight traffic was realized as 58 thousand 229 with 0.6% increase; international flight traffic as 57 thousand 536 with 4% increase; and, over-flight traffic as 26 thousand 179 in all over Turkey. Total number was 141 thousand 949 with 2.3% increase. As by the end of July 2012, domestic flight traffic was actualized as 343 thousand 363 with 4% increase; international flight traffic as 270 thousand 75 with 5% increase; and over-flight traffic as 161 thousand 920, and the total flight traffic was realized as 775 thousand 268 with 3% increase. İstanbul Atatürk Airport with 33 thousand 226 airplanes landing and taking off has reached to the seventh place among the all other European airports with an average of 520 take off per day in July. Turkey, with an average 82 additional flights in European airspace, has become the fifth among the countries adding flights in their airspaces. At Turkish airports in general, by July 2012, 14 million 831 thousand 203 passengers were served in total; compared to the same month of the previous year, number of passengers at domestic lines was realized as 6 million 290 thousand with 3.9% increase, and 8 million 540 thousand 600 increase at international lines. Turkey’s first ‘BarrierFree Airport’: Erzİncan Airport Within the framework of ‘Barrier-Free Airports Project’ initiated by the circular concerning Disability Law No. 5378, and by the Directorate General of Civil Aviation (GDCA), the work and regulations for disabled passengers have been completed at Erzincan Airport. The project application was inspected by the GDCA on August 13, 2012 and Erzincan Airport has been certified as the ‘Barrier-Free Establishment’. EYLÜL - SEPTEMBER 2012 9 mercek | zoom DHMİ, Somali’yi kanatlandırdı SAA wings Somalia Dalaman Havalimanı ‘Yeşil Kuruluş’ unvanı aldı Dalaman Aİrport receives ‘Green Establishment’ title Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü tarafından başlatılan Yeşil Havalimanları (Green Airport) projesi kapsamında, Muğla-Dalaman Havalimanı ‘Yeşil Kuruluş’ unvanı aldı. Muğla-Dalaman Havalimanı’nca gerçekleştirilen proje başvurusunu 7 Ağustos 2012 tarihinde inceleyen SHGM, istenilen koşulları yerine getirdiğini tespit ettiği Dalaman Havalimanı’na ‘Yeşil Kuruluş’ unvanı sertifikası verdi. DHMİ işletiminde bulunan havalimanları içerisinde ‘Yeşil Kuruluş’ sertifikası almaya hak kazanan Dalaman Havalimanı, ‘Yasal Çevre Mevzuatları’ ve ‘Yeşil Havalimanı’ projesinin şartlarını uygulayarak DHMİ işletiminde ‘Yeşil Havalimanı Kuruluşu’ unvanını alan ilk havalimanı oldu. Within the ‘Green Airports Project’ framework initiated by the General Directorate of Civil Aviation (GDCA), Muğla Dalaman Airport has been honored with the ‘Green Airport’ title. The project application of Muğla Dalaman Airport was examined on August 7, 2012 by GDCA and was presented the ‘Green Airport’ certificate fulfilling all the requirements. Dalaman Airport that received this title among the airports run by our Directorate General, has become the first airport within our institution’s airport pool to be given the ‘Green Airport’ title satisfying the ‘Legal Environmental Regulations’ and ‘ Green Airport’ project pre-requisites. 10 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 Somali’nin dış dünyaya açılan en önemli kapılarından biri olan başkent Mogadişu’daki Aden Abdulle Havalimanı’nı, yoğun çalışmalar sonucu uçuşa hazır hale getiren DHMİ, hava trafiği hizmetinin sağlanması için ekip ve ekipman desteğini sürdürüyor. Geçen yıl eylül ayından itibaren Somali’de çalışmalar yürüten ve havalimanını uçuşa hazır hale getiren DHMİ, hava trafiği hizmetinin sağlanması için ekip ve ekipman ğini sürdürüyor. Bu kapsamda Somali Mogadişu Havalimanı`nda hava trafiğine hizmet etmek üzere bir VOR (VHF Omni-directional Radio Range), bir DME (Distance Measurement Radio Range), bir NDB (Nondirectional Radio Beacon) cihazla bu cihazlara ait anten, akü, jeneratör, split klima yakıt tankı gibi malzemeler tahsis edilerek sevkıyatları gerçekleştirildi. After making it ready for the flights after a very intense work, The Turkish State Airports Authority keeps on providing technical and equipmental support for Somalia’s capital Mogadishu’s Aden Abdulle Airport which is one of the most important gates of the country opening to outer world. The SAA which has been continuing its intense work in Somalia since September 2011 to make the airport ready for flights keeps his support to have the airport continue the aviation operations. Within this frame, to operate the aviation traffic at Somalia Mogadishu Airport, a VOR (VHF Omni-directional Radio Range), a DME (Distance Measurement Radio Range), and NDB (Non-Directional Radio Beacon) devices, their antennas, accumulators, generators, split AC fuel tank have been provided and transferred. EYLÜL - SEPTEMBER 2012 11 mercek | zoom Ercan Havalimanı’nda iniş ve kalkışlar çok daha güvenli Safer landing and take off at Ercan Airport Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Ercan Havalimanı’na uçaklar artık daha güvenli iniş-kalkış yapabilecek. Kurulumunu DHMİ’nin gerçekleştirdiği, Ercan Havalimanı’nda görüş koşullarının uygun olmadığı durumlarda, uçakların rahatlıkla iniş kalkış yapmasına imkân tanıyan aletli iniş sistemi 16 Ağustos 2012 tarihinde hizmete girdi. Kurulum çalışmaları kapsamında; öncelikle sistemin kurulabilirliğiyle altyapı ihtiyaçlarının belirlenmesi amacıyla, 3-7 Mayıs 2010 tarihleri arasında, DHMİ Genel Müdürlüğü’nden şube müdürü seviyesinde görevlendirilen iki kişilik teknik ekip tarafından, Ercan Havalimanı’nda keşif ve fizibilite çalışması yapıldı. Yapılan çalışma neticesinde havalimanının 29 pistine, elektronik sinyal performansı açısından, ILS sistemi kurulabileceği tespit edildi. Sonraki süreçte sistemin kurulumu için gerekli kamulaştırma, saha tesviyesi, istasyonların yerleri, enerji, uzak kumanda gibi teknik altyapı ihtiyaçları belirlendi. İhtiyaçların tespitinin ardından maliyeti toplam 3 milyon 964 bin lira olan projenin, Türkiye’de uygulandığı şekilde altyapı hazırlığı, inşaat ekipman temini, elektronik olarak iki safhada ve tamamının DHMİ koordinasyonunda yürütülmesine karar verildi. 23 Temmuz 2012 tarihi itibarıyla sistemlerin, montajları tamamlanarak uçuş kontrole hazır hale getirildi. 13 Ağustos 2012 tarihinde başlayan uçuş testleri, 16 Ağustos 2012 tarihinde bitti. Aynı tarih itibarıyla sistem hizmete verildi ve AIP’te (Havacılık Bilgi Dokümanı) yayım süreci başlatıldı. 12 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 The Turkish Republic of Northern Cyprus Ercan Airport will now have safer landing and take off. Instrument Landing System (ILS) which helps aircrafts land or take-off easily at low visibility was introduced into the service on August 16, 2012 as being established by the State Airport Authorities (SAA). A technical team of two Branch Managers employed by the SAA General Directorate conducted a research and feasibility investigation at Ercan Airport between 3 and 7 May 2010. After the necessary studies it was decided to set ILS for electronic signaling performance on the 29 RW of Ercan Airport. In the following process, in order to set the system, technical infrastructure needs such as expropriation, field leveling, stations’ places, energy and remote control systems were identified. After identification of the needs for this 3 million 964 thousand TL costing project, infrastructure setting, construction equipment supply and electronic applications have been –as it is done in Turkey- decided to be run under the inspection of the State Airports Authority to be realized at two phases. As of July 23, 2012, the assemblies of the systems were completed to be ready for the flight control. Flight tests which began on August 13, 2012, ended on August 16, 2012. As of the same date, the system was brought into the service and AIP (Aeronautical Information Document) publication process started. KALKIŞA ÇOK MU VAR? NE GÜZEL. Uçağınızı beklerken iyi vakit geçirmeniz için TTNET WiFi havaalanlarında da sizinle. Gelin, mail’lerinize bakın, dizilerinizi ya da filmlerinizi izleyin, geçen zamanı dolu dolu yaşayın. Günlük ya da saatlik TTNET WiFi Paketleri’nden biri tam size göre. Üstelik kota derdi de yok. Sizi de ttnetwifi.com.tr’ye bekliyoruz. TTNET’le her şey mümkün! Ayrıntılı bilgi ve kampanya koşulları için www.ttnetwifi.com.tr | 444 0 375 EYLÜL - SEPTEMBER AĞUSTOS - AUGUST 2012 13 9 mercek | zoom HAVACILIK ELEKTRİĞİ TEKNİK PERSONELİ AVIATION ELECTRICITY TECHNICAL PERSONNEL Havalİmanlarının aydınlık yüzlerİ Bright sides of airports Elektrik bir havalimanın can damarı… Uçakların iniş kalkışlarındaki aydınlatmadan tutun, havalimanının tüm birimlerinin sağlıklı ve güvenli hizmet verebilmesi için kesintisiz olarak elektriğe gereksinimi var. DHMİ Genel Müdürlüğü İşletme Dairesi Başkanlığı bünyesinde hizmet veren Havacılık Elektriği Teknik Personeli, havalimanlarını aydınlatıyor. Electricity is the lifeblood of an airport... All units at an airport in order to be able to give a proper and secure service including the lightning for the landing and take off need a constant source of electricity. Aviation Electricity Technical Personnel that operate under the SAA General Directorate, Department of Administrative Affairs is the assurance of well-lit airports. Günümüz şartlarında uçmak insanlar için ne kadar sıradan ise, yaşayan birer organizma olan havalimanlarının bütün kılcal damarlarına işleyerek can veren elektrik enerjisinin kesintisiz devrede olması bütün elektrik, mekanik, elektronik ve seyrüsefer sistemleri ve ışıl ışıl yanan havalimanı ışıkları için son derece önemlidir. Ülkemizde havaalimanlarının işletilmesinden sorumlu kuruluş olan DHMİ (Devlet Hava Meydanları İşletmesi) Genel Müdürlüğü İşletme Dairesi Başkanlığı bünyesinde görev yapan Havacılık Elektriği Teknik Personeli (ATSEP POWER SUPPLY TECHNICAL STAFF); hava seyrüsefer hizmetlerinin sürdürülmesinde aktif rol oynamaktadır. Hava seyrüsefer sistemlerinin ICAO kuralları doğrultusunda kesintisiz hizmet verebilmesini teminen gerekli 14 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 Providing a continuous flow of electricity diffusing into all capillary systems to keep all the electronical, mechanical and navigational units work at brightly lit airports which are in fact living organisms is as ordinary as flying for people these days. ATSEP Power Supply Technical Staff, which operates under the Department of Administrative Affairs of the SAA General Directorate which is the institution responsible for operating airports in Turkey, plays an active role in providing continuity at air navigational services. This personnel takes precautions for aviation services to continuously perform according to the ICAO regulations; prepares energy automation projects both for station-based and airport-based cases; plans the investments on systems and leads in the realization process; and fulfils all tedbirleri alan, gerek istasyon, gerek havalimanı bazlı her türlü enerji otomasyonu projelerini hazırlayan, sistem yatırımlarını planlayarak gerçekleştirilmesinde yönlendirici olarak rol alan bu personel, mevcut sistemlerin bakım ve onarımı görevlerini her türlü olumsuz şartlarda dahi yerine getiriyor. Havacılık sektöründe otorite olarak kabul edilen uluslararası kuruluşlar ICAO (International Civil Aviation Organization), FAA (Federal Aviation Administration), EUROCONTROL (The European Organisation for the Safety of Air Navigation) ve IATA (International Air Transport Association) tarafından koyulmuş olan kurallar ve kaideler, hava seyrüsefer teknik hizmetlerinin teknik yeterliliği uygun personel tarafından sağlanmasını gerektiriyor. Bu amaçla ICAO tarafından yayınlanan ‘ATSEP Eğitim Dokümanları’ndaki güç sistemleri yedi başlık altında sınıflandırılmıştır: 1. Enerji dağıtımı 2. Kesintisiz güç kaynakları 3. Jeneratör sistemleri 4. Aküler ve akü grupları 5. Güç dağıtım şebekesi 6. Güvenlik tutumu ve fonksiyonel güvenlik 7. Sağlık ve güvenlik HAVACILIK ELEKTRİK BİRİMLERİNİN HİZMET VERDİĞİ SİSTEM VE BİRİMLER Hava Seyrüsefer Sistemleri: Havacılık Elektriği Teknik Personeli tarafından RADAR, VOR, DME, NDB, yaklaşma cihaz ve sistemleri, navigasyon sistemleri, kule haberleşme sistemleri, havacılık haberleşme bilgi sistemleri gibi sistemlerinin enerjisiz kalmaması için; a) Yüksek gerilim sistemleri (Enerji nakil hatları, SCADA kontrollü kuvvet santrali ve trafo istasyonları, yeraltı enerji dağıtım ve fiber optik haberleşme sistemleri) b) Güç elektroniği ve sistem otomasyonları c) Kesintisiz güç kaynakları (UPS) d) Yedek enerji sistemlerinin (SCADA kontrollü elektrojen grupları gibi) kinds of tasks such as the maintenance and repair of the existing systems in a high sense of duty even under adverse conditions. The rules and regulations put forth by internationally accepted aviation industry authorities such as ICAO (International Civil Aviation Organization), FAA (Federal Aviation Administration), EUROCONTROL (The European Organization for the Safety of Air Navigation) and IATA (International Air Transport Association) demand air navigation technical services to be given by certified personnel. The power systems, therefore, in the ICAO-released ‘ATSEP Educational Documents’ are classified under seven titles: 1. Power distribution 2. Uninterruptible power supplies 3. Generator sets 4. Batteries and battery stations 5. Power supply network 6. Safety attitude and functional safety 7. Health and safety Görsel ILS olarak adlandırılabilen PAPI ışık sistemleri açık havalarda gece 32 kilometre, gündüz ise 13 kilometreye kadar tesirli görüş mesafesiyle hizmet verebilirken uçağın teker koymasına da, düzgün bir iniş yapmasına da yardımcı olur. PAPI lighting systems, which can also be called as Visual ILS, serve with the visibility up to 32 kilometers at night in clear weather, and 13 kilometers during the day helping the aircraft with a proper landing until the wheel-touch. EYLÜL - SEPTEMBER 2012 15 mercek | zoom e) Yenilenebilir (alternatif) enerji sistemlerinin (kojenerasyon, rüzgâr türbinleri ve güneş panellerinden oluşan hibrit enerji sistemleri) temin, tesis ve işletilmesine yönelik olarak proje, yatırım kontrol, bakım ve onarım görevlerini yerine getirerek hava seyrüsefer emniyetinin sağlanmasına hizmet veriliyor. PAT Sahası Özel Aydınlatma Sistemleri: ICAO Annex dizilim kuralları doğrultusunda, işaret amaçlı olan bu ışık sistemleri, uçağa düzgün yaklaşma ve düzgün iniş açısı sağlar. Uçakların havalimanına hassas yaklaşmasını sağlamak üzere CAT-I, CAT-II, CAT-III seviyesinde özel aydınlatma sistemleri tesis edilir. Görsel ILS olarak adlandırılabilen PAPI ışık sistemleri açık havalarda gece 32 kilometre, gündüz ise 13 kilometreye kadar tesirli görüş mesafesiyle hizmet verebilirken uçağın teker koymasına da, düzgün bir iniş yapmasına da yardımcı olur. Bu hizmet; ILS özelliği olmayan uçaklar ve ILS özelliği olmakla beraber görsel olarak desteklenmesi talep edilen uçaklar için en etkin görsel yardımcı olduğu göz önüne alındığında, PAPI ışık sistemleri bir havalimanına olmazsa olmazı olarak karşımıza çıkıyor. SYSTEMS AND UNITS THAT POWER SUPPLY TECHNICAL STAFF SERVE Air navigation Systems: The Power Supply Technical Staff serve to keep systems such as RADAR, VOR, DME, NDB, approach gadgets and systems, navigation systems, tower communication systems, aviation communication information systems with a constant run of electricity. In order to be able to do that it supplies, establishes and operates accomplishing duties such as project planning, investment control, maintenance and repair including: a) High-voltage systems (Power grids, SCADA-controlled power plants and transformer stations, underground power distribution and fiber-optic communication systems) b) Power electronics and systems automation c) Uninterruptible power supplies (UPS) d) Replacement of energy systems (such as SCADA controlled generating sets) e) Renewable (alternative) energy systems (cogeneration, wind turbines and hybrid energy system consisting of solar panels). PAT Course Special Lighting Systems: In accordance with the sequence rules of ICAO Annex, these indicator lighting systems provides proper approach and smooth landing angle for the aircraft. In order to ensure a safe approach for the planes, CAT-I, CAT-II and CAT-III level special lighting systems are installed. PAPI lighting systems, which can also be called as Visual ILS, serve with the visibility up to 32 kilometers at night in 16 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 EYLÜL - SEPTEMBER AĞUSTOS - AUGUST 2012 17 25 mercek | zoom Havacılık Bilgi Yayınları: Havayolu şirketleri ve uçakların kullanımına sunmak üzere elektrik sistemleriyle ilgili AIP, NOTAM gibi bilgi ve verilerini hazırlayarak seyrüsefer ünitesi aracılığıyla yayınlanmasını sağlar. Genel Elektrik Sistemleri: Havalimanı genel elektrik enerjisi ihtiyaçlarının giderilmesi amacıyla terminal, kargo, güvenlik birimleri, yer hizmet kuruluşları, akaryakıt tesisleri, idari hizmet binaları gibi tesislere de hizmet veriliyor, elektronik ve mekanik gibi ünitelerle koordineli çalışarak teknik destek sağlanıyor. clear weather, and 13 kilometers during the day helping the aircraft with a proper landing until the wheel-touch. Given that PAPI Lightning Systems is the most effective visual aid for the planes without ILS or the planes that need a visual back-up although they have ILS, it becomes as a crucial feature for any airport. Aeronautical Information Publications: They prepare -and publish via the navigation unit- the necessary information and data on electrical systems like AIP and NOTAM to be used by the technical staff, airlines and aircrafts. General Electrical Systems: In order to answer the needs of the airport’s overall electrical energy terminal, cargo, security units, ground service facilities, fuel facilities, administrative buildings are being served and technically supported working in coordination with electronical and mechanical units. 18 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 www.airastana.com Yeni hattımız HONG KONG Orta ve Güney Asya'nın En İyi Havayolu, Skytrax World Airline Awards 2012 İstanbul – Almatı – Hong Kong gidiş dönüş uçuş tarifesi: Uçuş no Gün Destinasyon KC 912 KC 929 1,4 1,4 IST ALA ALA HKG KC 930 2,5 KC 911 2,5 Varış Uçak tipi 12:10/11:20 01:35+1 20:20/19:35 09:45+1 Airbus 320 Boeing 757 HKG ALA 22:15 03:25+1 Boeing 757 ALA IST 07:25+1 10:10+1 Airbus 320 İstanbul Şehir Ofisi Telefon :+90 212 343 49 60/61 E-mail : ist.reservations@airastana.com Kalkış İstanbul Havalimanı Ofisi Telefon: +90 212 465 53 93 E-mail :ist.apt@airastana.com Avrasya'nın kalbinden EYLÜL - SEPTEMBER 2012 19 seyahat | travel Boşuna değil Dalaman’a havalimanı yapılması ve o havalimanının yaz boyu dolu olması… Dalaman’ın kendisi pek çok doğal ve tarihi güzelliği barındırmakla kalmıyor, Fethiye, Datça, Dalyan, Köyceğiz ve Marmaris’e de çok yakın mesafede bulunuyor. Yani Dalaman’ı tercih ettiyseniz tatilde, bir yolculukla beşaltı yöreyi gezmek ve konaklamak mümkün. Önce Dalaman, ardından diğer tatil yöreleri… DALAMAN Turizmin kalbinde bakirliğini koruyor Untrodden in heart of tourism Yazı - By: Ayşegül Aydın 20 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 It is not in vain to build an airport at Dalaman; it has been full during summer season... Dalaman, besides having many natural and historical assets, are very close to Fethiye, Datça, Köyceğiz and Marmaris, too. If Dalaman is your choice for vacation, it is possible to add three or more places to visit during your holiday. First Dalaman and then the other vacation spots... EYLÜL - SEPTEMBER 2012 21 seyahat | travel Biraz Ege, biraz Akdeniz... İki yavrusunu da kucaklayabilecekmiş gibi kollarını açmış bir anne Dalaman. Her anne gibi, kendi değerini sessiz sedasız var etmiş bugüne dek. Ege’nin ‘incileri’ne, Akdeniz’in meşhur kumsallarına ulaşmak için önce ondan izin almak gerek. Dalaman Havalimanı oraya bunun için kondurulmuş sanki. Oradan izni koparan, Ege’nin ve Akdeniz’in turistik koylarına ve beldelerine koşturabilir. Fakat işte belki de en büyük yanılgı burada. Dalaman’ı ünlülerin uğrak yeri, gezi rehberlerinin baştacı ya da turizm ekonomisinin mihenk taşı olarak duymuşluğunuz olmayabilir. Buna aldanmayın. Nitekim şimdilerde ufak ufak da olsa, dokunulmamış doğasıyla ‘turizmin yükselen yıldızı’ namını almaya hak kazanmış görünüyor Dalaman. Hiçbir nedenle değilse bile bu yüzden, geçilip gidilecek değil, durup bakılacak güzellikleriyle ilgiyi hak ediyor. Öyle ya, siz değil misiniz artık her tarafın fazla ‘dokunulmuş’ olmasından yakınan. Köylerin, adaların, koyların doğal yapısını yitirdiğinden şikâyet etmediniz mi daha bu yaz başında? Yıllık izninizi kullandınız ve dönüş yolundasınız belki de. Kara kara düşünüyorsunuz, gelecek yıl nereye gideceğiz?.. Yıl boyu orasından burasında didiklene didiklene dokunulmamış tarafı kalmayan ruhunuzu biraz olsun sağaltacağınız bir yer arıyorsunuz çünkü. Aradığınız o yer Dalaman olmasın? Arkeolojik kazı yapılmadığına sevinmeli mi? Dalaman’ın ‘bakir’ kalışında bölgede arkeolojik kazıların yapılmıyor olmasının da payı var kuşkusuz. Oysa bu bölgede kalıntıların olmaması imkânsız. Tarihi kalıntıların ortaya çıkarılmaması bilim adına üzüntü verici olsa da, bazı şeylerin belli bir yabanilikte kalmasının çekici tarafı yok değil. Düşünün ki, yüzyıllar öncesinden kalma kaya mezarları, eski şehir kalıntıları kendilerini size gösterdikleri ölçüde oradalar. Üzerlerine yığılmış yeni toprakların arasından sıyrıldıkları kadarıyla görüyorsunuz her birini. Bu, insanın merak duygusunu kışkırttığı kadar, hayal dünyasını da zenginleştirmez mi? 22 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 Dalaman’da başka yerde göremeyeceğiniz ve sizi şaşırtacak şeyler var. Garip olan bunların kökeninin Mısır’a dayanıyor olması!.. Mesela hiçbir zaman tren gelmemiş bir istasyon. Sebebi Osmanlı döneminde Mısır’da yaşanan bir bürokratik komedi… Diğeri ise zenci vatandaşların kurduğu bir köy. Yine Mısır Hidivi’nin katkılarıyla… In Dalaman there are surprising things that you can not see any where else. The weird thing about them that they go back to the ancient Egypt! For instance, a train station that has never had a train at all; the reason is a diplomatic comedy that took place in Egypt during the Ottoman Empire period... Another one is a village established by the African people –again by the contributions of the Ottoman Governor of Egypt... Some Aegean and some Mediterranean... Dalaman is like a mother with arms open to hug both children; like all mothers, Dalaman has established its own value in silence. To reach the ‘pearls’ of Aegean and the famous beaches of Mediterranean, one has to get her permission first; this must be the reason to built an airport in Dalaman. Once you get the permit, the touristic bays and towns welcome you with open arms. However, there stands the biggest illusion: you may not hear Dalaman as a celebrity’s vacation spot, a guide-book-favorite or the corner stone of tourism economy. Don’t get fooled by this; Dalaman has recently been considered as the ‘rising star’ of tourism. If not for something else but for only this reason it deserves the attention; not to pass by but to stay and enjoy with its untrodden nature. Aren’t you the ones who always complain about the spoiled vacation spots? Isn’t it you who were grouching about villages, islands and bays losing their naturalistic appearance? You had your vacation and perhaps you are on the way back home. You have already begun to think where to go next summer. You are looking for a place to heal your wounded soul; can that place be Dalaman? Is It better to have no excavatIons? Having no excavation in the region has something to do with Dalaman’s still-being untrodden. However, it is impossible not to have archaeological remains in this region. Although it is scientifically unfortunate to keep all these remains under ground, it is also attractive to leave certain things as they are. Consider it this way: centuries old rock tombs or the remains of an old city are there only if they are visible. You see each as the earth on them permits. It provokes one’s curiosity as well as enriching the imagination, doesn’t it? EYLÜL - SEPTEMBER 2012 23 seyahat | travel A hIstory wIth parades of peoples Lukka, Lec, Solimos, Kava, Persian, Hellenic, Athenian, Roman, Arabian, Byzantine, Menteşoğulları and the Ottoman peoples had been the quests in the region. Lycians, one of the greatest civilizations of Anatolia, lived here for about sixteen hundred years. Lycian rock tombs, Hippocome (Horce City), Octapolis (Eight Cities) remains, parts of the ancient city wall at Delikli Kavak district, the Seljukian fortress on Ardıçlı Tepe (Hill), the old Byzantine winery at Hisar district, Carian rock tombs and walls in Kalinda village, Monastry Hill at Gürköy district, Blacksmiths Market, Gökdağ rock tombs, Kavaklı Dede Shrine, Ak Shrine, Ak Bridge, Cleopatra Bath are among the most important historical spots in the region. Kavimlerin geçit yaptığı bir tarih Lukkalar, Lekler, Solimoslular, Kavalılar, Persler, Helenler, Atinalılar, Romalılar, Araplar, Bizans, Menteşoğulları ve Osmanlılar bölgenin tarih içindeki misafirleri olmuş. Anadolu’nun büyük uygarlıklarından Likyalılar bin 600 sene bu topraklarda yaşamışlar. Likya kaya mezarları, Hippokome (At Şehri), Oktapolis (Sekiz Şehir) eski şehir kalıntıları, Delikli Kavak semtindeki antik kent sur kalıntıları, Ardıçlı Tepe’deki Selçuklu surları, Hisar semtindeki eski Bizans dönemine ait şaraphane, Kalinda Köyü’ndeki Karya dönemine ait kaya mezarları ve surlar, Gürköy’de Manastır Tepesi, Demirci Çarşısı, Gökdağ kaya mezarları, Kavaklı Dede Türbesi, Ak Türbe, Ak Köprü, Kleopatra Hamamı bölgenin tarihi yerlerinden. Bu istasyona hiç tren uğramadı! Dalaman’dan çevresine doğru yapılan tüm yolculuklarda sağınızda solunuzda yükselen yamaçlara yerleşmiş kaya mezarları, coğrafyayla tarihin kucaklaşması gibi gelir insana. Tarih, coğrafyanın içinde kendine bir kucak bulmuş da, oraya yerleşmiştir sanki. Dalaman deyince, tarihin insana yaptığı bir şakadan da söz etmek gerek. Dünya üzerinde 1 kilometre bile tren yolunun döşeli olmadığı ama eşsiz güzellikte bir tren istasyonuna sahip yegâne ‘durak’tır Dalaman. Bu, tarih baba tarafından çağlar sonra yaşayacak çocuklarına bir şakadır sanki. Kaderin cilvesi diyenler de olacaktır tabii. O kısmı, tarihe ve hayata bakışınıza göre değişir. 20’nci yüzyıl başında Mısır valisinin bıraktığı bir armağan olarak da görülebilir bu. Hikâye şu; Mısır valisi (o zamanlar hidiv denirmiş) Dalaman’da geniş mülkler satın almış. Çiftlikler kurmuş. Gel gör ki, Mısır’ın imar bakanlığında bazı dosyalar birbirine karışmış. Valinin çiftlik planlarıyla İskenderiye’ye yapılacak tren garının planını içeren dosyalar karışmış ve tren istasyonu için gerekli bütün malzemeler deniz yoluyla Dalaman’a gönderilmiş! Demek ki, bugün tüm ihtişamıyla orada dikili olan taş yapının yerinde valinin çiftliği olmalıymış aslında. Hata fark edildiğinde iş hangi aşamadaymış bilinmez. Fakat garın önünde bir dekorun parçası gibi duran kısacık rayların garı tamamladığını belirtmeli. Bu haliyle bakınca, gerçeküstü bir kurguya sahip masalların havası esiyor Dalaman’da. Ya da bir turizm kitabının sayfaları matbaada karışmış gibi. Nasıl yorumlarsanız yorumlayın, tarihin ya da valinin Dalaman’a sevimli, şiirli bir hediyesi olmuş bu tren garı, sırf onu görmek için bile gidilmeye değer. 24 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 No traIn has ever come to thIs statIon! When you travel around Dalaman, the rock tombs here and there on high cliffs seem as an embracement of nature and history; as if history finds a nest in the arms of geography to settle. When talking about Dalaman, one should mention about the joke history makes to its people. Dalaman has the sole and a beautiful train station in the world with not even 1 kilometer of railway in or out – just like a practical joke of ‘father’ history to his children in next generations. Some may call it an ‘irony of fate’ depending on how they look at life and history. It may also be considered as a gift left by the Ottoman Governor of Egypt in the beginning of the 20th century. Here is the story: The Governor of Egypt (then called as ‘Hıdiv’) bought lands in Dalaman. He established farms. Alas, there had been some problems with some files at the Egyptian Ministry of Public Works and the plans for the Governor’s farms in Dalaman had accidentally been replaced with those of a train station to be built in Alexandria. All material to build a station had been shipped to Dalaman. According to the story, in the place of the magnificent train station there should have been the Governor’s farm in fact. It is not clearly known at what stage the construction was when the mistake had been discovered, but the short line of rails in front of the station accomplishes the whole decoration. When looked through this perspective, Dalaman seems to have the surreal fiction of older tales; or, rather the pages of a tourist book have been misplaced in the printing office. How ever you interpret the story, the train station has been a nice gift from the Governor to Dalaman; only for this building it is worth to pay a visit there. EYLÜL - SEPTEMBER 2012 25 seyahat | travel Dalaman Çayı; rafting için yaratılmış “Bu kadar edebiyat yeter, buraya gezmeye geldik” diyorsanız, Dalaman’da yapılabilecek en keyifli aktiviteyi söylemenin tam zamanı. Tabii ki rafting. Rafting için adres Dalaman Çayı. Pek çoklarının Dalaman’a asıl geliş nedeni bu bile olabilir. Burada rafting aktivitesini gerçekleştiren acentelerin donanımı karşısında şapka çıkartmayan yok. Zaten Dalaman Çayı’nın debisinin rafting için biçilmiş kaftan olduğunu uzmanları söylüyor. Bir tarafı deniz, bir tarafı dalyan Rafting’ten yorgun düşüp kumsal keyfi yapmak isteyenler içinse önerimiz İztuzu Plajı. Plaj, güzelliğini uzun ve kumlu olmasına olduğu kadar, önünün ve arkasının suyla çevrelenmiş olmasına da borçlu. Şöyle de tarif edebiliriz: Köyceğiz’den gelen nehrin oluşturduğu dalyanla Akdeniz arasına şıkışmış şerit şeklinde ilginç bir plaj... Ayrıca burası dünyaca ünlü caretta caretta’ların da yumurtlama yeri. Unutulmaması gereken bir şey de plajın asıl sahibinin bu kaplumbağalar olduğu, siz onların misafirisiniz... Bu yüzden herhangi bir su sporu yapılması mümkün değil burada. İlla ki spor diyenlere rüzgâr sörfü yapabilecekleri Sarıgerme Plajı’nı önerebiliriz. Ayrıca çocuklu aileler için de ideal özelliklere sahip bir plaj burası. Metrelerce yüzseniz bile sığ kalabilen bir denizin kıyısı olduğu için güvenli. Dalaman termal turizmde de iddialı. Kapıkargın ve İncebel kükürtlü su kaynaklarının şifalı olduğuna inanılıyor. Yöredeki tek kaplıca olan Thememaris Termal Otel de, Sarıgerme sahil şeridinde bulunuyor. Bir de Sarsala Plajı var; burası daha çok yatçıların uğradığı, salaş balıkçı lokantasıyla sempatik olsa da, karayoluyla ulaşması zor bir plaj. 26 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 Dalaman RIver: Perfect for raftIng If you say “enough is enough for stories, we are here to go around”, it is the best time to reveal the best activity to do in Dalaman: It is rafting, of course. The right address for rafting is Dalaman River. It might be the main reason for many people for visiting Dalaman. The well equipped travel agencies for rafting here are admirable. All experts agree on Dalaman River’s flow making it perfect place for rafting. Sea on one sIde, fIsh-garth on the other We suggest Iztuzu Beach for some pleasure on sandy beach after rafting activities. The beach owes its beauty not only to its long sandy shore but also to be surrounded with water. To make it clear: it is an interesting long and thin beach trapped between the Mediterranean and the fish-garth formed by the river runs through Köyceğiz... This beach is also the nesting place for the world famous caretta caretta sea turtles. One thing to keep in mind that these turtles are the real owners of the beach; you are only their guests... Therefore, no water sports are allowed here. If you insist on water sports, we can recommend you the Sarıgerme Beach. This beach is also an ideal place for families with children; it is safe for being very shallow for tens of meters. Dalaman is assertive in thermal tourism too. Kapıkargın and Incebel sulphurous thermal sources are believed to be good for health. The only thermal facility, Thememaris Termal Hotel, is located on Sarıgerme coast. There is also Sarsala Beach; it is mainly the beach for yachters with its downat-heels fish restaurant – difficult to reach by land. Her koy, ayrı bir güzellik Plaj değil de koy tercih edenler için, Dalaman’ın iki koyunu hemen söyleyelim; Kleopatra Koyu (Hamam Koyu da deniliyor) ve Bedri Rahmi Koyu. Bu iki koy dışındaki koyların da içinde bulunduğu gezi programlarına tekne turları aracılığıyla katılmak tabii ki mümkün. Kapıdağ Yarımadası çevresindeki koylar Mavi Yolculuk rotasının vazgeçilmezleri. Sarsala Koyu bunlardan biri. Sarsala Koyu, korunaklı yapısı ve doğal plajıyla hem denize girmek hem de tekenede gecelemek için ideal bir durak. Sayılabilecek sayısız koydan bir diğeri de Darboğaz’dan Karanlıkiçi’ne girdiğinizde göreceğiniz Göbün Koyu. Çam ve zeytin ağaçlarıyla yeşilin her tonuna sahip. Başınızı kaldırıp baktığınızda kral mezarları ve Kaunos kalıntılarını görüyorsunuz. Denizden kıyıya dönüp bakmayı sevenler için başka türlü bir haz... Çevredeki yörelerE de uğramak gerek Dalaman’a gelmişken Dalyan’a, Köyceğiz’e, Göcek’e uğramamak olmaz. Zaten Dalyan’dan tutulabilecek günlük gezi tekneleri sizi Köyceğiz’e, Göcek’e ve öteki koylara götürecektir. Güzelliğine düşkün olanlar, ya da ihtiyacı olduğunu düşünenler çamur banyosu yapabilirler. Biraz kötü kokmak pahasına da olsa, buraya kadar gelip ritülleri eksik bırakmak istemeyebilirsiniz. Each cove Is another beauty For travelers who prefer coves rather than the beaches, here is two of them: Cleopatra Cove (also called ‘Hamam Cove’) and Bedri Rahmi Cove. It is possible visit the coves other than these two simply by joining the daily boat tours. The coves around Kapıdağ Peninsula are among the musts of any Blue Voyage route. Sarsala Cove is one of them; it is a perfect spot to swim and overnight with its protected location and its natural beach. One of the innumerable coves is Göbün Cove that you see when you enter Karanlıkiçi through Darboğaz. It has all the shades of green with pine and olive trees. When you look at cliffs, the remains of Kaunos ancient city and its rock tombs; it is a different pleasure especially for the ones who like watching land from sea. SurroundIngs also deserve payIng a vIsIt When in Dalaman, one should pay a visit to Dalyan, Köyceğiz and Göcek. The rental daily boat tours take you to Köyceğiz, Göcek and the other coves. For people who keen on their looks or for ones who think they need it, the mud bath is an ideal stop. You may smell terrible, but you may not want to miss this ritual. EYLÜL - SEPTEMBER 2012 27 seyahat | travel Afrikalı vatandaşların köyü Dalyan’daki Kaunos Antik Kenti, bölgenin en ilgi çekici tarihi kalıntıları sayılabilir. Buradaki tiyatro da görülmeye değer. Kaya mezarlarından söz etmeye bile gerek yok. Dalaman’ın kültürü açısından çok ilginç bir özelliği de, zenci nüfusunun çok fazla olduğu bir köyünün olması. Bizim Mısır valisinin işi diyebiliriz buna da. Malum inşaat çalışmaları sırasında ülkesinden buraya getirdiği zenci vatandaşlar Mısır’a dönmeyince onların soyundan insanlar da bugünün zenci Türk vatandaşları olarak bu köyde yaşamlarını sürdürür olmuşlar. Köyün ismi de konuya hiç de tezat oluşturmayacak şekilde, ‘Akıncı Köyü’. Köy demişken, Dalaman’ın kültüründe size ilginç gelebilecek ve incelemenizi önerebileceğimiz birkaç şey var. Bu bölgedeki köy düğünleri, el sanatları, yörük çadırları ve göçer yaşamı, ev tipleri, halk pazarları, köy çerçileri, çalgılar, yöresel giyisiler, kültürel konulara ilgi duyanların gözlemlemekten keyif alacağı zenginlikler. Yöresel lezzetlerin başında Ege otları var Hani derler ya, yediğin içtiğin sende kalsın gördüklerini anlat... İşte şimdi, gidip de tadacağınız ve sizde kalacak lezzetlere geldi sıra... Dalaman’ın toprağından yetişen, kendine özgü otları olduğunu hemen belirtelim. Bu yörede yetişen (kayazak, semiz otu, sarı ot, geren, labada) otlardan, yörenin kadınları lezzetli yemekler yapıyorlar. Bu yemekleri esnaf lokantalarında bulabilirsiniz. Ayrıca ilginç bir restoran var ki, mahkûmların kendi elleriyle yetiştirdikleri ürünlerden yapılan yiyecekleri servis ediyor. Cezaevi Restoranı, Gazi Bulvarı üzerinde, bu iş için kurulmuş. Turizmin bu bakir bölgesi, kollarını açmış sizi bekliyor... İncitmeden dokunmanız için. 28 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 Rafting ve rüzgar sörfü Dalaman’da yapabileceğiniz su sporları arasında. Dalaman Çayı, rafting için yaratılmış sanki… Bunun yanı sıra bir yanı deniz bir yanı tatlı su olan plajları da her yerde bulamazsınız. Yine de sıkılırsanız, Fethiye, Marmaris ve Datça pek yakında… Rafting and wind surf are among the sportive activities you can do in Dalaman. Dalaman River is perfect for rafting... You can not find beaches with sea water on one side and fresh water on the other anywhere else other than Dalaman. If you still get bored, consider the nearby towns of Fethiye, Marmaris and Datça... A vIllage of AfrIcan people The ancient city of Kaunos in Dalyan can be considered as the most important historical ruin. Especially the ancient theatre is worth seeing; needless to mention the rock tombs. On of the most interesting features of Dalaman that it has a village with a dense African population. We may call it as another gift of the Governor of Egypt. The Egyptian workers who were brought to work at the construction of the train station had stayed here; their grand children today live in this village as the African citizens of the Turkish Republic. The name of the village fits the situation: Akıncı (Frontiers’) Village. Talking about villages, there are couples of things to mention about Dalaman folklore: village weddings, hand crafts, nomad tents and nomadic lifestyle, housing types, public markets, village vendors, musical instruments, local costumes are interesting subjects for culture enthusiasts. Aegean herbs lead local delIcacIes As in the famous saying “Keep what you’ve eaten to yourself, tell us what you’ve seen”, here comes the samples that you will keep to yourselves. Let us mention first that there are certain herbs special to Dalaman soil. Local women make delicious dishes with local herbs such as kazayak, purslane, yellow weed, geren and labada. You can also find these at local restaurants. There is an interesting restaurant that has food cooked and served by the prisoners of the local penitentiary. The Cezaevi (Jail) Restaurant is located on Gazi Boulevard; it was established especially for this purpose. This untrodden touristic region is waiting for you to touch without hurting it. EYLÜL - SEPTEMBER 2012 29 seyahat | travel DALAMAN’DAN BİR KUŞ UÇUŞU MESAFEDE BIRD’S FLY DISTANCE TO DALAMAN Huzur mu? Tam adresi… DATÇA Tranquility? The right address... Ege’den Akdeniz’e geçişin gümrük kapısı Datça’dır aslında. Dalaman onun biraz aşağısında kalır. Ama Dalaman’a gelmişken, “Civarda kalbimizi fethedecek nereler var?” diyorsanız, ilk işiniz Datça Yarımadası’nı keşfetmek olmalı. Datça’nın bunaltıcı sıcaklarda insanı serinleten rüzgârı meşhurdur. Merkezi olduğu kadar köyleriyle ve o köylerden iniliveren küçük koylarıyla Datça sakin ve huzurlu bir tatil için birebirdir. Palamut Bükü ve Hayit Bükü en bildik koylarıdır. Datça ayrıca Özel Çevre Koruma Bölgesi olarak ilan edildiğinden, doğası bozulmamıştır. 235 kilometrelik sahil şeridi ve 52 koyu, Knidos antik kentiyle en önemli turizm merkezlerinden birisidir. Datça’nın birçok mavi bayraklı plajı bulunduğunu da söyleyelim: Aktur Tatil Sitesi Plajı, Aktur Kamping Plajı, Karaincir Plajı, Hastanealtı Plajı, Periliköşk Plajı, Billurkent Plajı... Trekking, sörf, yelken gibi doğa ve su sporları için Datça çok uygun bir yarımadadır. Bunda sürekli esen rüzgârın da payı var kuşkusuz. Bodrum ve Fethiye gibi turizm merkezlerinden Datça’nın koylarına yatların akın ediyor olması da yarımadanın burada inci gibi parladığının en önemli işaretlerinden biri olmalı. Ayrıca Datça’ya gitmişken bademinden tatmamak, artık ismi Datça’yla özdeşleşmiş şairimiz Can Yücel’i anmamak da olmaz... 30 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 The main customs gate from Mediterranean to Aegean is in fact Datça. Dalaman is located a little below it. However, when in Dalaman, if you are wondering what to discover around, your first thing to do should be to discover Datça Peninsula. Datça is famous with its cooling breeze in sweltering hot days. Datça is a perfect spot for a calm and peaceful holiday with its villages and its bays that are reached through those villages –as well as its center. Palamut Bükü and Hayit Bükü are among the commonly known coves. Since it is a Special Environmental Protection Area, the nature there is unspoiled. It is one of the most promising vacation spots with its 235 km long coastal line, with its 52 coves, and with Knidos ancient city. There are so many ‘blue-flagged’ beaches in Datça: Aktur Holiday Village Beach, Aktur Camping Beach, Karaincir Beach, Hastanealtı Beach, Periliköşk Beach and Billurkent Beach. Datça is an ideal peninsula for trekking, surfing, sailing kind of outdoor sports; mainly because of its constant wind. Sailboats rushing to Datça from places like Fethiye and Bodrum should be a real sign that Datça is the shining pearl of the region. When in Datça, one should taste its famous almond and remember our famous poet Can Yücel. TEMMUZ - JULY 2012 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 27 31 seyahat | travel MARMARİS ‘Merkez kaç’ yapan kazanır! ‘Centrifugal’ moves win! Marmaris de yine Dalaman’ın yakınındaki turizm merkezlerinden biri. Gerçi Dalaman ya da Datça’nın sakinliğinden sonra Marmaris’in merkezine adım attığınızda kendinizi bu ‘medeniyet’in bir parçası gibi hissetmeniz bir hayli zor. Tahminimiz o ki, yeniden doğanın renklerine dönmek, kendinizi insan eliyle yaratılmış renklerden uzaklaştırmak isteyeceksiniz. Neyse ki çaresiz değilsiniz. Marmaris’in merkezinden köylerine, koylarına, limanlarına ve ormanlarına giden minibüslerden herhangi birine atlamanız yeterli. Öyle ki, burada elinizi sallasanız sakinliğe yeniden kavuşacağınız güzellikte yerlere çarparsınız. Bunlardan en meşhurları, Turunç, Bozburun ve Selimiye olsa gerek. Turunç ve Selimiye gerçekten yeşilin ve mavinin kucaklaşmasını yaşatıyor insana. Bozburun, adından da anlaşılacağı gibi onların yanında biraz ‘boz’ kalıyor. Tabii mavi yolculukların en çok tercih edilen güzergâhı Gökova Körfezi’ni unutmamak gerek. Birini saysak ötekinin hatırı kalıyor, o yüzden Marmaris’in çevresinde ziyaret edilebilecek öteki yerleri isimleriyle anıp geçeceğiz: Çamlı Köy, Boncuk Koyu, Sedir Adası, Karacasöğüt’te şelale, mağara ve antik yerleşimler, Kumlubük, Bayır Köyü, Çiftlik Koyu, Turgut Köyü, Orhaniye, Kızkumu, Söğüt Köyü, Taşlıca Köyü, Serçe Limanı, Bozukkale Limanı, Hisarönü Köyü, Bördübet Koyu, Bencik Limanı... Muğla yolu üzerinde Marmaris’in ilk özel Etnografya ve Arkeoloji Müzesi olduğunu da hatırlatalım... 32 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 Marmaris is one of the tourism centers around Dalaman. Although after the tranquility in Datça and Dalaman, it is difficult to feel yourself as a part of this ‘civilization’. What we guess, you will try to leave this man made color as soon as possible to go back to that created by nature itself; you are not hopeless: Just jump to one of the buses to reach the villages, coves, harbors and forest. There are so many places to give you that tranquility back. Among the most famous of those are Turunç, Bozburun and Selimiye. Turunç and Selimiye are placed that the green literally meets the blue. Bozburun (Gray Cape) as the name defines is a bit barren compared to the others. Gokova Bay, the famous spot of Blue Voyagers, should not be forgotten. Just counting the names take a while, hence we do that: Çamlı Village, Boncuk Cove, Sedir Isle, waterfall, cave and ancient ruins at Karacasöğüt, Kumlubük, Bayır Village, Çiftlik Cove, Turgut Village, Orhaniye, Kızkumu, Söğüt Village, Taşlıca Village, Serçe Harbor, Bozukkale Harbor, Hisarönü Village, Bördübet Cove, Bencik Harbor... We should remind that Marmaris’s first private Ethnographical and Archaeological Museum is on the way to Muğla... EYLÜL - SEPTEMBER 2012 33 seyahat | travel Ölüdeniz ile sınırlı kalmayın Do not limit yourself with Ölüdeniz FETHİYE Fethiye denilince akla Ölüdeniz gelecektir mutlaka. Ölüdeniz’in gökyüzünden çekilmiş fotoğraflarına baktığınızda sizde uyanan o sukûneti içine girdiğinizde bulabilir misiniz, emin değiliz ama turizmin tüm civcivli haline rağmen ‘gidip de görmemek olmaz’ dediğimiz bir kumsal burası. Ayrıca spor meraklıları için burada yamaç paraşütünün âlâsının yapıldığını belirtelim. Tabii Fethiye sadece Ölüdeniz demek değil. İkinci sırayı Kelebekler Vadisi alıyor. Kelebekler Vadisi deyince hayalinizde canlanan fotoğrafla ne kadar örtüşeceğini bilemiyoruz, kelebekler giderek azalmış olsa da bu bölgenin doğası bozulmamış yerlerden olduğunu söyleyebiliriz. Ama galiba en etkileyici olan da Saklıkent’tir. Fethiye’ye 50 kilometre mesafede, Türkiye’nin en büyük kanyonu olan Saklıkent’in fotoğrafları, içine girdiğinizde yaşayacağınız duyguya yaklaşamaz bile. Gökyüzünü örtercesine yükselen kayalar arasında koca bir nehir akar. Üstelik sizin o nehrin içinde yürüme şansınız vardır. Saklı bir kenti yürüye yürüye keşfetme hazzı duyarsınız. Ayaklarınızı okşayan suyun serinliği bambaşka bir hazdır. Ayrıca, Fethiye çevresindeki antik kentlerin bazıları şöyledir: Telmessos, Tlos, Pınara, Letoon, Sidyma ve Ksantos. Bunların dışında zengin eserleriyle Fethiye Müzesi de ziyaret edilebilir. 34 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 Say Fethiye, and comes Ölüdeniz to mind first. We are not sure whether you can find the calmness you are familiar through the aerial photos of Ölüdeniz when you enter, but it is certainly a must-see place. For sports enthusiast, we have to mention that this is the place for paragliding. Fethiye does not only mean Ölüdeniz, for sure. Butterfly Valley takes the second pole position. It may not fit the photo you dream of since the number of butterflies is getting less and less each year; however, this is still an untrodden place. Saklıkent, on the other hand, must be the most impressive spot here. The photos of Saklıkent –the biggest canyon in Turkey and it is 50 km to Fethiye- is nothing compared to your personal experience once you get there: a river flows between the cliffs rising to the sky. You have the chance to walk in this river. You have the pleasure of discovering a hidden paradise on foot. The cool water embracing your feet gives a matchless pleasure. Some of the ancient cities around Fethiye are as follows: Telmessos, Tlos, Pınara, Letoon, Sidyma and Xanthos. Another place to visit should be the Fethiye Museum with its rich collection. EYLÜL - SEPTEMBER 2012 35 uçuş noktası | fligth point MUĞLA-DALAMAN HAVALİMANI Önceliği; çevreye ve insana saygı… MUĞLA-DALAMAN AIRPORT Respect to environment and people is its priority... Çeyreye dost uygulamalarıyla ‘Yeşil Kuruluş’ unvanına sahip olan Muğla-Dalaman Havalimanı, aynı zamanda mimarisiyle de bir ödüle hak kazandı. Dalaman Havalimanı Dış Hatlar Yolcu Terminali; mimarisiyle Londra’da ‘Çevreye Duyarlılık’ ödülünün sahibi oldu. Bu ödülün yanı sıra hizmete girdiği yıl ‘Dünyanın En İyi Terminalleri’ sıralamasında 13’üncü sırada yer aldı. Muğla-Dalaman Airport which has the ‘Green Establishment’ title for its environment friendly approaches has also been awarded for its architecture. Dalaman Airport International Passenger Terminal for its architecture was esteemed the ‘Environment Awareness’ award in London. Together with this award, it was also ranked as the 13th airport among the ‘World’s Best Terminals’ in its first year. 36 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 Ege Bölgesi’nin ve ülkemizin en yüksek turizm potansiyeline sahip kenti Muğla… Bu sebeple Muğla’da iki önemli havalimanı birden hizmet veriyor. Bodrum ve çevresine hizmet veren Milas-Bodrum Havalimanı ile birlikte MuğlaDalaman Havalimanı, yaz aylarında milyonlarca yerli ve yabancı turistin tatil yörelerine hızlı ve konforlu şekilde ulaşmasını sağlıyor. Özellikle Fethiye, Marmaris ve Datça’da konaklayacak yolcular Muğla-Dalaman Havalimanı’nı tercih ediyor. 1981 yılında hizmete giren Dalaman Havalimanı, DHMİ Genel Müdürlüğü ve Hava Kuvvetleri Komutanlığı ortak kullanımında bulunuyor. Şehre uzaklığı 6 kilometre... Dalaman Havalimanı’nda; 21,588 metrekarelik terminal binası, 96,417 metrekarelik dış hatlar terminal binası, 3,000 metre x 45 metre boyutlarında beton iki pist, 35 uçak park yeri olan iki beton apron bulunuyor. Havalimanında seyrüsefer hizmetleri, bir PSR radarı, bir SSR radarı, bir ILS, bir VOR, iki DME ve bir NDB ile yürütülüyor. Muğla-Dalaman Havalimanı İç Hatlar Terminali’nin yapımına 1976 yılında başlandı ve 1981 yılında hizmete açıldı. Ağustos 2006’da yap-işlet-devret modeliyle ATM işleticiliğinde Dış Hat Terminal Binası’nın hizmete girmesiyle mevcut dış hatlar binası DHMİ tarafından İç Hatlar Terminali olarak kullanılmaya başlandı. Terminal toplam 10,633 metrekarelik alana inşa edildi. Yolcu kullanım alanı ise 8,265 metrekare... İç Hatlar Terminali’nde dört köprü ve 18 kontuar hizmet veriyor. Terminal önünde 490 araçlık kapasiteye sahip açık otopark bulunuyor. Yolcuların havalimanından şehir merkezine ve çevreye ulaşımı HAVAŞ otobüsleri ve taksilerle gerçekleşiyor. Muğla is the city with the highest tourism potential both in Aegean region and in entire Turkey... For this very reason, two important airports operate together in Muğla. Together with Milas-Bodrum Airport which serves to Bodrum and the surroundings, Muğla-Dalaman Airport helps millions of vacationers reach the vacation spots fast and comfortably. Especially the passengers stay in Fethiye, Marmaris and Datça prefer Muğla-Dalaman Airport. Dalaman Airport which has been serving since 1981 is being cooperated by the SAA Directorate General and the Turkish Air Force. It is 6 km to the city center... At Dalaman Airport, there is a 21, 588 sq meters domestic terminal; a 96, 417 sq meters international terminal; 3.000 meters by 45 meters two concrete stripes; two concrete aprons with 35 aircrafts parking capacity. The aviation services at the airports is being provided with one PSR radar, one SSR radar, one ILS, one VOR, two DME and one NDB. The construction project of Muğla-Dalaman Airport Domestic Terminal initiated in 1976 and brought into the service in 1981. The existing international terminal building was by the SAA made into the new domestic terminal in August 2006 after the new international terminal building was completed by ATM as a BOT project. The terminal has been built in 10, 633 sq meters area; 8, 265 sq meters of which is for passenger use only... Four bridges and 18 counters serve at the domestic terminal. There serves an open car park with 490 vehicles capacity in front of the terminal. The passenger transportation to and from the city center is provided by HAVAŞ buses and taxis. RespectIng the needs of dIsabled passengers Significant investments have been made in order to be able to have disabled passengers travel comfortably. Touch-routes have been established at the Domestic Terminal for blind passengers. A 1.000 meters path between the buildings of the airport complex has been converted into a pedestrian walk separated with phosphorus indicators. Open Gate ApplIcatIon The International Terminal with 96, 417 sq meters of an interior complex -34, 152 sq meters of which is being the passenger area, was commissioned as a build-operate-transfer (BOT) project by the SAA and opened on July 1, 2006. It serves with Engelli yolcuların konforlu bir yolculuk yapabilmeleri amacıyla önemli yatırımlar yapıldı. İç Hatlar Terminali’nde görme engelli kullanıcılara yönelik olarak hissedilebilir yol inşa edildi. Havalimanı yerleşkeleri arasında veya kaldırımı bulunmayan 1,000 metrelik güzergah, taşıt yolundan parlayıcı dubalarla ayrılarak yürüme yoluna dönüştürüldü. Significant investments have been made in order to be able to have disabled passengers travel comfortably. Touch-routes have been established at the Domestic Terminal for blind passengers. A 1.000 meters path between the buildings of the airport complex has been converted into a pedestrian walk separated with phosphorus indicators. Engelli yolcuların gereksinimleri dikkate alındı Dalaman Havalimanı’nda engelli yolcuların konforlu bir yolculuk yapabilmesi amacıyla önemli yatırımlar yapıldı. İç Hatlar Terminali’nde tüm engelli yolcuları kapsayacak şekilde görme engelli kullanıcıların gereksinimleri de dikkate alınarak hissedilebilir zemin uygulaması yapıldı. Havalimanı yerleşkeleri arasında veya kaldırımı bulunmayan 1,000 metrelik güzergâh, alan taşıt yolundan parlayıcı dubalarla ayrılarak yürüme yoluna dönüştürüldü. EYLÜL - SEPTEMBER 2012 37 uçuş noktası | flight point Open Gate uygulaması DHMİ Genel Müdürülüğü’nce yap-işlet-devret (YİD) kapsamında inşa ettirilen Dış Hatlar Terminali 1 Temmuz 2006 tarihinde hizmete açıldı. 34,152 metrekare yolcu kullanım alanı olmak üzere 96,417 metrekare kapalı alana sahip Dış Hatlar Terminali’nde sekiz yolcu köprüsü ve 60 check-in kontuarı hizmet veriyor. Yolcu konfor ve memnuniyetiyle işletme fonksiyonlarına maksimum cevap verecek şekilde dizayn edilen Dış Hatlar Terminal binasında Open Gate uygulaması yapılıyor. Çevreye saygı ‘Yeşil Kuruluş’ unvanını getirdi Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü (SHGM) tarafından başlatılan ‘Yeşil Havalimanları’ (Green Airport) projesi kapsamında, 7 Ağustos 2012 tarihinde DHMİ işletiminde bulunan havalimanları içerisinde, ‘Yasal Çevre Mevzuatları’ ve ‘Yeşil Havalimanı’ projesinin şartlarını uygulayarak ‘Yeşil Havalimanı’ unvanını alan ilk havalimanı oldu. Bunun yanı sıra Dalaman Havalimanı Dış Hatlar Yolcu Terminali; mimarisiyle Londra’da ‘Çevreye Duyarlılık’ ödülü kazandı. Hizmete girdiği yıl ‘Dünyanın En İyi Terminalleri’ sıralamasında 13’üncü sırada yer aldı. 38 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 Litvanya’dan bir kardeş: Kaunas Havalimanı Kaunas Havalimanı ile Dalaman Havalimanı, kardeş havalimanı ilan edildi. Litvanya’nın Kaunas Havalimanı yetkililerinin daveti üzerine DHMİ Genel Müdürü Orhan Birdal ve beraberindeki heyet, Kaunas Havalimanı’nda incelemelerde bulundu. Dalaman Havalimanı Başmüdürü Cevat Yılmaz ve Dalaman Havalimanı Dış Hatlar Terminal işletmecisi ATM’nin Genel Müdürü Hamdi Güvenç’in de katıldığı ziyaret çerçevesinde, Litvanya Ulaştırma Bakanlığı, Vilnius Şehri Belediye Başkanlığı ve Kaunas Havalimanı yetkilileriyle toplantı yapılarak bilgi alışverişinde bulunuldu. LIthuanIan sIster: Kaunas AIrport Kaunas Airport and Dalaman Airport have been declared as the sister airports. On Lithuanian Kaunas Airport authorities’ invitation, The SAA Director General Orhal Birdal and the accompanying Turkish authorities had researches at Kaunas Airport. During the visit which is also participated by Dalaman Airport Head of Directors Cevat Yılmaz and Dalaman Airport International Terminal operator ATM’s Director General Hamdi Güvenç, official meeting were held with the Lithuanian Transportation Ministry, Vilnius Municipality Directorate and Kaunas Airport Authorities. eight aircraft connection tunnels and 60 check-in counters. The International Terminal which has been designed to answer the passenger comfort and the requirements of the operational functions has international standards of security that introduces the Open Gate service. Envıronmental awareness brıngs ‘Green Establıshment’ tıtle Within The Civil Aviation General Directorate (SHGM) initiated project of the ‘Green Airports’, Muğla-Dalaman Airport was given the ‘Green Airport’ title. August 7, 2012, the SHGM presented Muğla-Dalaman Airport the ‘Green Establishment’ certificate. Muğla-Dalaman Airport has become the owner of the first ‘Green Airport Establishment’ title among the other SAA operated airports. Besides, with the architecture of its International Terminal, Dalaman Airport was awarded with ‘Environmental Consciousness’ award in London. The year it was introduced into the service it ranked the 13th on ‘The World’s Best Terminals’ list. EYLÜL - SEPTEMBER 2012 39 röportaj | interwiew nterwiew “Bu albüm babama vefa borcumdur!” Müziğe tutkuyla bağlı bir müzisyen...Yaptığı işin bilincinde usta bir sanatçı... Araba sürmeyi çok seviyor... Modayla arası iyi değil... Bebop dinliyor, seyahat etmeye bayılıyor... Son albümüyle babasına olan vefa borcunu ödediğini söylüyor... Fatih Erkoç ile müzik ve yaşam üzerine keyifli bir sohbet yaptık. A musician who is devoted to music with passion… An artist who is conscious of what he’s doing… He loves driving… He’s not good with fashion… He listens to bebop… He likes travelling… He says he has paid his duty of loyalty to his father with his last album. We had a lovely chat with Fatih Erkoç about music and life. “I have paid my duty of loyalty to my dad” Yazı - By: Ceren Demirdöven Bir nesil var ki onun şarkılarıyla büyüdü... Üç-dört yaşlarındayken babası Hasan Erkoç’un eline tutuşturduğu bir kemanla başlayan müzik tutkusunu nisan ayında ‘Babamdan Miras’ albümüyle pekiştiren Fatih Erkoç, “Yıllar ve farklar var arada” diyor 1987’de çıkardığı ilk albümü ‘Yol Verin A Dostlar’ ile son albümü ‘Babamdan Miras’ı karşılaştırdığında. O artık yaptığı işin çok daha bilincinde, müziği çok daha iyi kavramış ve geçen yıllara inat hâlâ müziğe dört elle sarılmış usta bir müzik adamı. Türkiye’deki müziğin geleceğinden umutlu. Yakın zamanda açacağı müzik okuluyla müziğin daha da fazla yaşamının içinde olacağını söylüyor. 40 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 A generation is grown up with his songs… His passion of music started at the age of 3-4 when his father Hasan Erkoç gave him a violin. With his last album “Heritage From My Father” (Babamdan Miras) that released on April, he strengthen this passion. When he compares his first album “Let Me Go My Friends” (Yol Verin A Dostlar) which was released in 1987 and his last album “heritage from my father”, he says “there are so many years and so many differences”. He is now a musician who is more conscious of what he’s doing, comprehended more and still sticked heart and soul to music. He’s hopeful about the future of music in Turkey. He’s planning to open a music school soon and he says that he will be much more involved with music then. Nisan ayında yeni albümünüz ‘Babamdan Miras’ı çıkardınız. Nedir o miras? ‘Babamdan Miras’ benim babama ithaf ettiğim bir Türk sanat müziği albümüdür. Babam Hasan Erkoç bir ud sanatçısı, yani udiydi. Ben üç-dört yaşlarımdayken bana bir keman aldı ve beni sanat müziğinin içine soktu. Ona olan vefa borcumu bu albümle ödemeye çalıştım. Aynı zamanda, sanat müziğimizin yüzyıllar boyu çalınıp dinlenmesi için bu müziğe kendimce yaptığım bir katkıdır bu albüm. You have released your new album “Heritage From My Father” (Babamdan Miras) last April. What’s that heritage? “Babamdan Miras” is a Turkish Classical Music album that I’ve dedicated to my dad. My father Hasan Erkoç was a lutist. He was a lute artist actually. He bought me a violin when I was 3-4 years old and he introduced me with Turkish Classical Music. I’ve tried to pay my duty of loyalty with this album. Besides, it’s also a contribution to our Turkish Classical Music for it to be played and listened for ages. EYLÜL - SEPTEMBER 2012 41 röportaj | interwiew What has changed in your music life since you first started music? Where does Fatih Erkoç see himself? I’ve comprehended much better what I’m doing and I’ve became a better musician and a singer. I’ve left İstanbul Municipality Conservatory in 1971 but now I’m an İstanbul University State Conservatory undergraduate degreed musician. Moreover, Turkey didn’t know me then, in 1971, but today almost everyone knows me. Furthermore, I appreciate the love and respect anyone shows me. That’s one of the important factors for me to help find myself. Artık Türkiye’de müthiş müzisyenler var. Bu müthiş müzisyenlerin çoğalması bence en önemli gelişmelerden biri. Turkey has great musicians nowadays and this is the best improvement I guess. Sanat hayatınızda neler değişti, neler gelişti? Fatih Erkoç şu an kendini nerede görüyor? Mesleğimi daha iyi algıladım ve daha iyi bir müzisyen ve yorumcu oldum. 1971’de İstanbul Belediye Konservatuarı’ndan ayrılmıştım, bugün ise İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı lisans mezunu bir müzisyenim. Bunlardan başka Türkiye 1971’de beni tanımıyordu, bugün ise tanımayan neredeyse kimse yok... Ayrıca beni tanıyanların bana göstermiş oldukları sevgi ve saygı da, beni ben yapan öğelerden biri. Herkese minnettarım. Onlar sayesinde müziğimi insanlara dinletebiliyorum. Ülkede sanat, özellikle müzik alanındaki gelişmeler, eksiler, artılar neler size göre? Artık Türkiye’de müthiş müzisyenler var. Bu müthiş müzisyenlerin çoğalması bence en önemli gelişmelerden biri. Yani Türk müzisyenleri artık enstrümanlarını çok ama çok çalışmaları gerektiğini biliyorlar ve birçoğu bunu yapıyor. Hem de bilinçli olarak... Bir de artık gittikçe daha fazla müzik okulu ya da kursu açılıyor. Ancak maalesef hepsi aynı kalitede müzik eğitimi veremiyor. Çocuklarını bu tip okul ya da kurslarda okutan aileler, onların bir an önce, hemencecik bilinen bir şeyleri çalmalarını istiyorlar. Bence bunda acele ediyorlar. Bazı okul ya da kurslar, sınav yapıp öğrenci almıyorlar. Herkes okula ya da kursa gelebilir, yeter ki parasını ödesin. Bu çok yanlış diye düşünüyorum. Yeteneği hiç gelişmemiş bir insanı müzikten başka yönlere kaydırmak gerekir. Ritmi ve kulağı zayıf olan birisi müzisyen olamaz... Eksilerden biri, bence halkın iyi müziğe gereken önemi vermemesi, ilgi göstermemesi. Ayrıca iyi müzik çalınan mekânlarda ses düzenlerinin birçoğunun hâlâ Avrupa düzeyinde olmaması ve patronların da müziğe gereken saygıyı göstermemesi, eksilerdendir bence. Özellikle caz müziği ve Türk müziği enstrümanları çalan müzisyenlerin fevkalâde geliştiğini görmek beni çok sevindiriyor ve aynı zamanda umutlandırıyor... 42 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 What are the improvements in music in Turkey? Or are there any? Turkey has great musicians nowadays and this is the best improvement I guess. Turkish musicians are more conscious and they know they have to work a lot and most of them does. Besides, more and more music schools or courses are being opened. But unfortunately not every of them can give real quality education. Some families, who send their children to those courses, are very hasty about them to play a song immediately. They shouldn’t do that for my opinion. Some schools and courses don’t chose the students by exams. They say, everybody can come unless they pay for it. That’s nonsense. What if that child is not talented in music? No need to force him/her. She/he must be canalized to some other thing that he could do better. One of the negative thing is I think, people don’t pay much attention to good music. Besides, in some good music places, they still don’t have good quality surround systems and the bosses also don’t pay much respect to music. But apart from that, seeing the musicians who plays jazz and Turkish music instruments are improving gradually, makes me happy and gives me hope. EYLÜL -MAYIS SEPTEMBER - MAY 2012 AĞUSTOS - AUGUST 2012 43 63 röportaj | interwiew What does Fatih Erkoç listen or who ? Sometimes I listen to my own albums and some of my songs which are not in any of my albums and I work on them. I have a nice digital radio also. I find some good jazz stations and enjoy listening them. I prefer especially Bebop. Can you say, “Music is a way of living for me”? When being involved with so many different kind of music, naturally it becomes your way of living. Actually I don’t prefer this but it happenes like that somehow. I’m planning to open a music school in the upcoming days and I will be more involved with music then. Do you believe in talent? Yes, a little bit! But Dr. Shinici Suzuki don’t. Suzuki believes that, if you educate children well, starting from very young ages, their talent would improve. I agree with that but I still think that some of the children is born less or more talented than the others. Fatih Erkoç ne dinler, kimi dinler? Arada kendi albümlerimi ve albümlere girmemiş bazı şarkılarımı dinler, onlar üzerinde çalışırım. Bir de güzel bir dijital radyom var, onunla dünyanın bazı harika caz çalan istasyonlarını bulur, caz dinlerim. Özellikle de bebop tarzı caz çalan istasyonları... “Müzik benim için bir yaşam biçimi” diyebiliyor musunuz? Bu kadar farklı müzikle haşır neşir olunca, doğal olarak yaşam biçimi haline geliyor müzik. Aslında böyle olmasını istemiyorum ama mecburen oluyor. Hele önümüzdeki günlerde bir de müzik okulu açacağım için daha da çok yaşamımın içinde olacak müzik!.. Yeteneğe inanıyor musunuz? Eh, biraz inanıyorum!.. Ancak Dr. Shinichi Suzuki pek inanmıyor. Suzuki, kendi metodunda, çocukların çok küçük yaşlarda ve doğru eğitildiklerinde, yeteneklerinin gelişeceğini söylüyor. Buna ben de katılıyorum ama yine de bazılarının diğerlerine kıyasla daha çok ya da daha az yetenekli doğduklarını düşünüyorum. Bir nesil, sizin parçalarınızla büyüdü. ‘Yol Verin A Dostlar’ ile ‘Babamdan Miras’ı karşılaştırdığınızda neler söyleyebilirsiniz? Yıllar ve farklar var arada... Hem de çok sayıda... Bir kere ’Yol Verin A Dostlar’ çok güzel bir şarkı olmasına karşın, o şarkının ismini alan albüm bilinçsizce yapılmış bir albüm oldu. 1987’de çıktı. ‘Babamdan Miras’ ise çok ama çok daha bilinçli bir çalışmayla yapıldı. Enstrüman çalmanızın müziğinize katkısı ne oldu? Sizce müzikle uğraşan herkesin bir enstrüman çalması şart mıdır? Katkısı ortada... Bir albümü tek başıma bitirebiliyorum. Tabii ki bir şarkıcının bir enstrüman çalma zorunluluğu yoktur. Ama en azından piyanoyu herkesin biraz tanıması ve gerekirse bir şarkıcının kendi kendine eşlik edebilmesi gerekir. Dolayısıyla, hem piyanoyu hem de solfeji iyi derecede bilmek, bir müzisyene büyük fayda sağlar. 44 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 Tabi ki bir şarkıcının bir enstrüman çalma zorunluluğu yoktur. Ama en azından piyanoyu herkesin biraz tanıması ve gerekirse bir şarkıcının kendi kendine eşlik edebilmesi gerekir. Of course it’s not necessary to play an instrument but at least every musician should know piano and if necessary he/she could accompany him/herself. A generation is grown up with your songs. What can you say when comparing “Yol Verin A Dostlar” and “Babamdan Miras”? There are so many years and differences between them. “Yol Verin A Dostlar” (Let Me Go My friends) was a very good song but that album was made very unconsciously. It was released in 1987. Besides that, “Babamdan Miras” is a product of a more and more conscious work. Did playing instruments make a big contribution to your music? Do you think every musician should play an instrument? Contribution is obvious. I can finish the whole album by myself. Of course it’s not necessary to play an instrument but at least every musician should know piano and if necessary he/she could accompany him/ herself. So, playing piano and knowing about solfege would make the best. EYLÜL -MAYIS SEPTEMBER - MAY 2012 45 How do you go along with fashion? Not very well. Actually I rather not to go along well. I have more important things to deal with and other occupations to spend my time with in my life. Do you have any “I wish I had…” is in your life? Yes, some. My most important “I wish” is, “I wish I have stayed in Norway for 1 year instead of 11 years” Modayla aranız nasıl? Çok iyi değil. İyi olmasını istemem de zaten. Hayatta benim yapmam gereken ve zamanımı daha iyi değerlendirebileceğim uğraşlarım var... Yaşamınızda ‘keşke’leriniz oldu mu? Ufak tefek oldu elbet. En önemli ‘keşkem’, Norveç’te 11 yıl kalmış olmaktır, sadece bir yıl kalmalıydım diye düşünüyorum. Sık yolculuk yapar mısınız? Hem de nasıl... Arabayla özellikle... Araba kullanmayı da çok severim. Eskiden bir minibüsüm vardı, İstanbul’dan Antalya’ya işe giderken, orkestramı da alır o minibüsle giderdim. Tabii ki minibüsü ben kullanırdım. Bir keresinde Kadıköy’de bir barda çaldık. Sabah 03:00’te bitti program. Ertesi akşam da Antalya programı var... Ben oturdum minibüsümün şoför koltuğuna ve bir fincan kahve içip orkestramla yola revân olduk. Antalya’ya 7-8 saat sonra vardık ve işten önce bir güzel uyku çektim. Ertesi sabah yine yollara vurduk tabii ki... Norveç ve Danimarka’da da çok yolculuklarım oldu. Herhalde bugüne kadar birkaç milyon kilometre yapmışımdır şoför olarak. Ama uzun zamandan beri, konserlere giderken tabii ki havayolunu kullanıyorum. Yurtdışına çıkarken en çok hangi havalimanın tercih edersiniz? Sabiha Gökçen Havalimanı olursa çok ama çok sevinirim. Çünkü evim Kozyatağı’nda... Türkiye ve yurtdışındaki havalimanlarını karşılaştırdığınızda neler söyleyebilirsiniz? Bence en iyileri Türkiye’de... Türkiye her şeyiyle Avrupa’dan daha iyi. Bunu yurtdışında 11 yıl yaşamış ve dokuz yıl da Norveçli bir hanımefendiyle evli kalmış bir müzisyen söylüyor! Ve de neredeyse tüm dünyayı görmüş olan bir müzisyen... Bir de şu var tabii; havalimanlarını iyi kullanmayı öğrenirsek, iyi müzik dinlemesini de öğreniriz diye düşünüyorum... Havalimanlarının eski ve yeni hallerini düşündüğünüzde ne gibi farklar var sizce? Eskiler nostaljik oldu artık dimağlarımızda. Şimdikiler ise çok rahat ve modern. Ama bazı insanların bu güzel ortama kendilerini adapte edemediklerini görüp üzülüyorum. Hem de çok kızıyorum! 46 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 Do you travel often? Oh, yes so much. Especially with car. I love driving. I had a minibus once. When I was going to Antalya from İstanbul, I used to take my orchestra with me and drive with that minibus. Of course I was the driver. Once we played at a bar in Kadıköy. Program finished at about 03:00 a.m. and the next night we were going to Antalya. I sat the driver’s seat, drunk a cup of coffee and we set off. It took 7-8 hours to Antalya and I had a good sleep before work. Next morning we were on the roads again… I also drove a lot in Denmark and Norway. I must have made a couple of million kilometers totally as a driver since today. For a long time I’m using airways when I’m going to concerts. Which airport do you prefer when you are going abroad? I prefer Sabiha Gökçen Airport because my house is in Kozyatağı. What can you say when you compare the airports in Turkey and abroad? I think the best ones are in Turkey. But you feel so stupid when you are forced to pay a fortune for a simple sandwich. But still, Turkey is so much better than Europe in many ways. I, a musician who has lived in abroad 11 years and was married a Norwegian Lady for 9 years is saying this. Also, had seen all around the world almost. For my opinion, if we learn to use the airports much better, we could also learn to listen good music. Are there any differences between the old and new styles of the airports? Old is nostalgic. Now they are more comfortable and modern of course but sometimes I feel sad and angry of seeing some people can not adopt themselves to this nice atmosphere. EYLÜL - SEPTEMBER AĞUSTOS - AUGUST 2012 47 spor | sport a r a l a r a k n i ğ i d e m l i Hiç b ç a n e k l e y il to unknown lands Sa e ay hom t s o t ed ave on’t h d; all you ne d u o y the siast to en ced by enthu n is about i t g c n i a l r i o a been p a seas are a s If you ays when se g which has d in these for land sail century. th d is win since the 6 e Chines By: Yazı - 48 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 ül Ayşeg Aydın Eğer bir yelken tutkunuysanız deniz sezonunu yavaş yavaş kapatmaya hazırlandığımız bu sezonda ille de evinize kapanmak zorunda değilsiniz. Zira Çinliler’in 6’ncı yüzyıldan beri yaptığı kara yelkenciliği için tek ihtiyacınız rüzgâr. Rüzgâr sadece denizde esmez ki… Öyleyse neden yelken keyfini denizle sınırlamalı?.. Bazıları sıınrlamıyor zaten… Deniz kenarından tutun çöllere kadar pek çok yerde, yelken yapıyorlar! Bunun için gereken bir araba ve bir yelken… Tabii ki rüzgârı en iyi şekilde kullanmaya yönelik bir tasarıma ve teknolojiye sahip olması şart... Eğer böyle bir aparatınız varsa, rüzgârı da arkanıza aldınız mı, sizi kimse tutamaz! Artık siz de bir kara yelkencisiniz demektir. Kara yelkenciliği ülkemizde henüz çok yaygın olmasa da ABD, Yeni Zelanda, Avustralya veya Belçika gibi birçok ülkede oldukça popüler. Üç tekerlekli bir aracın pilotuyla başrolü üstlendiği bu sporda araç, pilotun kullandığı pedallar, kollar ve yelken yardımıyla hız ve yön kazanıyor. Üstelik pilotlar yelkenin açısını kullanarak hâkim rüzgârdan kat kat fazla hızlara ulaşabiliyorlar. Wind does not blow only on sea... Then why to limit the sailing pleasure to only sea? Some already don’t... They sail everywhere; from beaches to deserts! All you need is a car and a sail with the design and technology to use the wind efficiently... If you have these apparatus, and if you take the wind behind, no one can stop you! You are a land-sailor now. Although it is not very common in our country, land sailing is very popular in some countries like the USA, New Zealand, Australia and Belgium. This three-wheeled vehicle plays the leading role with its pilot and maneuvers via pedals, handles and a sail; pilots, using the angles of the sail, can reach faster speeds than the wind itself. EYLÜL - SEPTEMBER 2012 49 spor | sport Mini-yelken ucuz ve pratik Kara yelkenleri değişiklik gösteren özellikleri doğrultusunda sınıflara ayrılıyor. Örneğin ikinci sınıf bir kara yelkeni 8 metreye kadar ulaşabilen direğiyle diğerlerine nazaran oldukça geniş ve güçlü. Ancak devasa boyutu hızını kısıtlayabiliyor. Bu sınıf Amerika’daki yarışlarda pek tercih edilmezken, Avrupa’daki geniş sahillerde oldukça rağbet görüyor. Üçüncü sınıf tekneler ise görünümleriyle ikinci sınıfa oldukça benzeseler de, onlara nazaran daha küçük boyutlu oluyorlar. Fakat onların hızları da saatte 113 km’ye kadar ulaşabiliyor. Bunların yanı sıra özellikle bu spora yeni başlayanları cezbedecek ‘mini-yelken’ diye anılan bir sınıf da mevcut. Boyları 5 metre civarında olan bu yelkenler hem demonte edilip arabada taşınabilme özelliklerinden hem de tüm diğer sınıflara nazaran daha düşük bütçelere hitap ettiklerinden, kara yelkenleri arasında oldukça popülerler. 6’ncı yüzyıla uzanan mazi Şampiyonaları artık çok çeşitli ülkelerde gerçekleşen kara yelkenciliği, 1950’li yıllardan beri resmi olarak yarış sporu sayılıyor. Fakat mazisi çok daha eskilere, ta 6’ncı yüzyıla kadar uzanıyor. Günümüzde polyester ve fiberglastan üretilen araçlar, o dönemde tahtadan tekerlere 50 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 MInI-saIl: ınexpensıve and practıcal There are classifications for land sails according to their features. For instance, the second class land sail with its eight-meter must is quite wide and strong compared to others. However, its gigantic size can limit its speed. Although this class of land sail is not very much preferred at the races in the States, it is very popular at large European beaches. The third class vehicles –though they are similar to the second class ones in appearance- are smaller in size compared to them. However, they can reach up to a speed of 113 kms per hour. Besides all these, there is one more class for the beginners called ‘mini-sail’. These five meter sails are very popular among the land sails for that they can be demounted and carried easily and also affordable for limited budgets. Goes back to the sıxth century Land sailing has been accepted as a competitive sportive activity since 1950; EYLÜL - SEPTEMBER 2012 51 spor | sport sahip tabii. Ancak bu da Eski Mısırlılar’ın boş zamanlarında eğlenmeleri için yeterli oluyor. Bu tarz yelkenli kara taşıtlarıyla ilgili ilk yazılı belge ise 522-554 yılları arasında Çin İmparatorluğu’nu üstlenen Yuan Lian’ın, ‘Book of the Golden Hall Master’ adlı kitabında yer alıyor. İmparator kitapta, Gaocan Vuşu adlı bir adamın yelkenle giden bir araç tasarladığını ve tek seferde 30’a yakın kişi taşıdığını söylüyor. Karada yelken kullanmak uzun süre Çinliler’e mahsus kalsa da, ülkeye giden Avrupalı gezginlerin oldukça ilgisini çekiyor. Modern matbaanın da icadından sonra özellikle 16’ncı yüzyılda birçok yazılı metinde Çin’in bu taşıtı konuşuluyor. Zaten modern kara yelkeninin ilk adımları da bu dönemden hemen sonra 1600 yılında Flaman bilim insanı Simon Steven’ın aldığı görev üzerine, Flaman Prensi Maurice Orange için bir kara yelkeni tasarlamasıyla atılıyor. Ancak Orange’ın da bu taşıtı istemesindeki amaç taşımacılık değil, misafirlerini eğlendirmek. Eğlenceden hız rekorlarına 1900’lü yıllara geldiğimizde ise eğlence gezmeleri yerini iyice spora bırakıyor. Fransa ve Belçika sahillerinde yarışlar başlarken, Amerika da kuru nehirlerde taşımacılık yaptığı bu taşıta gün geçtikçe daha çok alışıyor. Öyle ki, 1967’de Sahra Çölü’nde gerçekleştirilen 2,700 km’lik yarışta, yedi ülkeden katılan takımlar arasında, Amerikalı Larry Pardey, Richard Arthur ve Warren Zeibarth daha önce yapılmış skorları ikiye katlayan bir dereceyle birincilik kazanarak National Geographic gibi ünlü dergilere kapaktan girmeyi başarıyorlar. 52 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 the championships take place in different countries. However, its history goes back as far as the 6th century. The vehicles that have been made out of fiberglass and polyester today had of course wooden wheels then. We come across with the earliest written document on this kind of a sailed land vehicle in the ‘Book of the Golden Hall Master’ by the Chinese Emperor Yuan of Liang who reigned between 522 and 554 AD. The Emperor says in his book that a man called Gaocang Wushu designed a land vehicle with sail and carried thirty people at once. Although it had been a ‘Chinese thing’ to sail on land for a long time, it draws attention of the European travelers too. Especially after the invention of the modern printing machine, this Chinese vehicle was mentioned in many books after the 16th century. The earliest prototype of a land-sail was made in 1600 by Dutch scientist Simon Steven who was commissioned by the Prince of Flanders Maurice of Orange to design a land vehicle with sails. The purpose why the Prince wants him to design such a thing is not to use it for transportation but to entertain his guests. From amusement to speed records When we reach 1900s, the amusement trips are replaced by sportive activities. While races begin on the coasts of France and Belgium, America gets used to this vehicle for transportation on dry river beds. It comes to such a point that American Larry Pardey, Richard Arthur and Warren Zeibarth winning Kara kayağı her mevsim yapılabilecek bir spor. Zevkli, heyecanlı, farklı... Bunun yanı sıra adrenalin de yüklü... Rüzgar ne kadar eserse hızınız da o kadar artıyor. Bazen en hızlı spor otomobilleri geçecek hıza bile ulaşmak mümkün. Tabii bu durdumlarda küçük de olsa bir kaza riski var. Land sailing is a kind of sport that you can do every season. Enjoyable, exciting, different... Besides it’s full of adrenaline... Your speed depends on how fast is the wind blows. Sometimes you can be even faster than the fastest cars. But unfortunately there’s a little accident risk in that. EYLÜL - SEPTEMBER 2012 53 spor | sport Sporun günümüzdeki hız rekorunu ise İngiliz sporcu Richard Jenkins elinde tutuyor. 32 yaşındaki mühendis, 2009 yılında Nevada’daki İvanpah Nehri kıyısındaki kuru bir arazide kullandığı ‘Greenbird’ adlı bükülmeyen kara yelkeniyle saatte 202.9 km hıza ulaşarak, 1999’da Amerikalı Bob Schumacher’in aynı bölgede kaydettiği 187 km hızını oldukça aşıyor. Plaj rüzgarını küçümsemeyin Eğer keyifli bir kara yelkeni yarışı izlemek istiyorsanız Dünya Kara Yelkenciliği Federasyonu (FISLY) her iki yılda bir dünya şampiyonaları düzenliyor. Eğer izlemekle yetinmeyip “Ben de yapacağım” diyorsanız İskoçya’daki St. Andrews Plajı, Galler’de Newborough Plajı, Avustralya’daki Eyre ve Lefroy nehirleri, Yeni Zelanda’daki Waikanae Plajı bu sporun yapıldığı oldukça popüler yerler arasında. California’daki El Mirage ve Nevada’daki Black Rock Çölü’nü de deneyebilirsiniz. Fakat ilk defa kara yelkenine binecekseniz uyaralım; plajlardaki rüzgarı küçümseyip ulaştığı şaşırtıcı hızlar sonucunda yaralananlar da oluyor. Bizden söylemesi... En iyisi ilk binişte bir eğitmene danışmak. 54 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 the race doubling the previous scores at 1967’s 2700 km race in Sahara desert and become the cover story of the National Geographic. The speed record of the sport today is hold by the British sportsman Richard Jenkins. This 32 year old engineer in 2009, reaching 202.9 kms per hour with his land sail called ‘Greenbird’ on a deserted land near Ivanpah River in Nevada, breaks American Bob Schumacher’s record of 1999 with 187 km that was done in the same region. Do not underestImate beach wInd If you want to watch a nice land sail race, the World Federation of Land Sailing (FISLY) organizes world championships biannually. Should your interest be there to try it by yourself St Andreas Beach in Scotland, Newborough Beach in Wales, Eyre and Lefroy Rivers in Australia, Waikanae Beach in New Zealand are among the popular places for this sport. You may also try El Mirage in California and Black Rock desert in Nevada. But be careful if it would be the first time you try a land sail: underestimating light wind at beaches may result in accidents with serious injuries. The best way is to consult with a professional before you try it. EYLÜL - SEPTEMBER 2012 AĞUSTOS - AUGUST 2012 55 79 mutfak kültürü | culinary culture Osmanlı’da balık zamanından yadigar tarifler Balık mevsimi açılmak üzere… Pek çoğumuz o günü iple çekiyor. Bu Osmanlı İmparatorluğu’nda da böyleydi. Balıkseverler o zaman çok daha şanslıydı, zira ne denizin bereketi kesilmişti ne de balıkların lezzeti… İşte size o zamanlardan bugüne gelen birkaç balık yemeği tarifi… Yazı - By: Ömür Akkor Balık mevsimi yaklaşırken bu sayıda sizlere Osmanlı’nın balık mutfağından bahsetmek istiyorum. Biz şimdilerde genel olarak ızgara ya da kızartma olarak yesek de Osmanlı mutfağında balık yemekleri günümüzden çok daha çeşitlidir. Gerek balık faunasının çeşitliliği, gerek maharetli ustaların yaratıcılığı özellikle Osmanlı’da deniz mutfağını bambaşka bir hale getirmiştir. Bu yazıdaki balık tarifleriniz sizlere ilk yemek kitabımız olan ‘Melce-üt Tabbahin’den seçtim. Ancak önce ilk yemek kitabımızdan bahsetmek istiyorum. “Yahni kebâb-u mâst-bâ hergiz neyâyed pîş i mâ / Ey tâl’-i bed baht-ı mâ hep şûrba hep şûrba / Önüme asla yahni, kebap ve bozcaaş gelmez / Ey kötü talih bizim bahtımıza hep çorba hep çorba mı gelecek” ‘Melce-üt Tabbâhîn’ yani ‘Aşçıların Sığınağı’ basılmış ilk Türkçe yemek kitabıdır. İlk baskısı 1844 yılında İstanbul’da yapılmıştır. Yazarı, II. Mahmut tarafından açılmış Batılı anlamda ilk tıp fakültesi Mekteb-i Tıbbıye-i Adliye-i Şahane hocalarından Mehmet 56 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 Kamil’dir. Yazarın tıp hocası olması yemeğin sağlıkla ilişkisinin günümüzden yıllar öncesinde başladığının önemli bir göstergesidir. Kitap, 1844-1888 yılları arasında dokuz baskı daha yapmış ve kendisinden sonra basılan birçok yemek kitabına temel teşkil etmiştir. Mehmet Kamil’in kitabının önsözünde yer alan yukarıdaki mısralarına halkta kayıtsız kalmayarak kitabı dokuz baskıya ulaştırmıştır. Mehmet Kamil kitabında bu kitabı İstanbul’da hep aynı yemekleri yapan yanı sırada yaptığı yemeklerle malzemeleri ziyan eden kadın, erkek tüm aşçıların elinden bıkan ve feryat eden halkı bu tecrübesizlerden kurtarmak için yazdığını belirtir. Ottoman recipes dating back to ‘fish times’ It’s almost fishing season... We long for it as they used to do in Ottoman period. Fish lovers were luckier then; the sea was fecund and the fish was tastier... Here are some fish recipes from old times... As the fish season arrives I would like to talk about the Ottoman fish cuisine in this issue. Although we prefer fish grilled or fried these days, it was done in various ways in Ottoman kitchen. The richness of fish fauna and the creativity of able cooks created a rich sea food kitchen in Ottoman cuisine. I have chosen the fish recipes for this issue from our first cook book ‘Melce-üt Tabahhin’. But first of all, I would like to talk about the book. “Yahni kebâb-u mâst-bâ hergiz neyâyed pîş i mâ / Ey tâl’-i bed baht-ı mâ hep şûrba hep şûrba / Never served stew, kebab or ‘bozcaaş’ / O my bad luck, here comes soup, and always soup” ‘Melce-üt Tabahhin’ meaning ‘Cooks’ Shelter’ is the first cook book printed in Turkish. The first edition was in 1844 in Istanbul. The author, Mehmet Kamil, was one of the professors at the first modern Medical School established by Mahmut II the Ottoman Sultan. The author’s being a medical doctor proves that the relationship between health and cooking goes way back then. The book had eight more editions between 1844 and 1888 setting an example for the other cook books that came after. His readers reacted positively to the above mention verse from the preface of Mehmet Kamil’s book carrying it up to the eighth edition. The author indicates that he wrote the book to save people of Istanbul from inexperienced male or female cooks who prepare always the same dishes wasting delicious ingredients. EYLÜL - SEPTEMBER 2012 57 mutfak kültürü | culinary culture Şimdi bu ilk yemek kitabımızı bir yana bırakarak çevirilerini ablam Zennup Pınar’ın, düzenlemelerini eniştem Ramazan Çakmakcı’nın ve tariflerini ikizim Yunus Emre’nin günümüze uyarladığı ve önümüzdeki yıl kitapçı raflarında olacak olan ‘Osmanlı Deniz Mutfağı’ kitabının içinden Osmanlı mutfağına ait olan ve Melce-üt Tabbahin’den seçtiğimiz yemeklere bir göz atarak geçmişe yolculuğa başlayalım… UT PALAM PİLAVI ICE PILAF Leaving the book alone, let us begin our journey to past checking out the dishes chosen from ‘Melce-üt Tabahhin’ which takes place in my book called ‘Ottoman Seafood Cuisine’ to be on the bookstore shelves next year; the old text were translated by my sister Zennup Pınar, edited by my brother-in-law Ramazan Çakmakçı, and the recipes adopted to the present day by my twin Yunus Emre for the book. Malzemeler: 1 kg palamut balığı (fileto açılacak)… İki su bardağı pirinç, bir çay bardağı zeytinyağı, yarım çay kaşığı tarçın, iki çay kaşığı tuz… IngredIents: 1 kg bonIto (fIllet)... Two glasses of rIce, a tea glass of olIve oIl, half a tea spoon full of cInnamon, two tea spoon full of salt... BONITO R (Bu tarifin orjinali lüfer balığıyla yapılmaktadır, ancak gelecek nesiller de lüfer yiyebilsinler diye artık lüfer balığı avlamıyoruz, satmıyoruz, pişirmiyoruz!!!) (The original recipe is actually with bluefish; however, for the next generation to be able to eat bluefish, we do not catch, sell or cook it!) Tarifi: Balıklarımızı temizleyip yıkadıktan sonra tuzlayıp hazır edin. Tencereye zeytinyağını koyup yanmaya başlayınca dört bardak su ilave edin. Kaynamaya başlayınca temizlenmiş pirinci yıkayın ve suyun içerisine koyun, balıkları da pirincin üzerine yatırın ve tencerenin kapağını kapatın. Tamamen suyunu çektiğinde biraz dinlendirip pilavı tabaklara servis edin ve üzerine balıkları düzenlice koyup tarçın ilave ederek servise sunun. RecIpe: Have the fish ready after washing and adding salt. Put olive oil in the pot and add 4 glasses of water when it’s hot. When boils, wash the rice and add in the pot; then place the fillet fish on rice. Place the pot lid on. When water is absorbed by rice, wait for a while and serve it on the plate placing the fish on top; and then add some cinnamon. 58 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 Malzemeler: 500 gr. levrek, 500 gr. aşurelik buğday, üç baş kuru soğan, bir çay bardağı zeytinyağı, çeyrek bağ maydanoz, bir su bardağı üzüm sirkesi, iki yumurta sarısı, bir limon, bir tutum safran, bir çay kaşığı tarçın, bir çay kaşığı kuru nane, bir çay kaşığı karabiber, iki çay kaşığı tuz… IngredIents: 500 gr. sea-bass, 500 gr. husked wheat, three onIons, one tea glass full of olIve oIl, a quarter bunch of parsley, one glass full of wIne vInegar, two egg yolks, one lemon, a pInch of saffron, one teaspoon full of cInnamon, one teaspoon of drIed mInt, one teaspoon full of black pepper, two tea spoon full of salt ... BALIK SI ÇORBA Tarifi: Yarım kilo aşurelik buğdayı beş bardak suyla kaynatıp buğday çatlamaya başlayınca kepçeyle karıştırarak üzerine üç-dört kez su ilave edip helmesini artırın. Daha sonra o helmeyi ince süzgeçten geçirip bir kaba alın. Balıkları temizledikten sonra yıkayıp tuzlayın. Kuru soğanı doğrayıp zeytinyağında kavurmaya başlayın, kavrulmaya yakın maydanoz ve naneyi ilave edip biraz daha kavurun ve beş bardak su ilave edip kaynatın, daha sonra suyunu süzüp bir tencereye alın ve balıkları ilave edin. 15-20 dakika pişirin ve piştikten sonra balıkları ayıklayıp bir kenara alın. Süzdüğünüz suya buğday helmesi, iki yumurta sarısı, bir tutam safran ve baharatları atarak yumurtanın kokusu gidinceye kadar pişirin. Tabaklara ayıkladığımız balıkları dizip suyunu da üzerine ilave edin. Tarçınını ilave edip soğuyunca servise sunun. RecIpe: Boil the husked wheat in five glasses of water. When wheat crakes, add water three or four times stirring it with a scoop to make it denser. Then strain it and take it into a separate bowl. Wash and salt the fish. Chop the onions and fry it in olive oil; add parsley and mint; fry it for a while all together; add five glasses of water and boil it. Then rinse it and take it in a separate pot; add the fish. Cook it for 15-20 minutes. Take the fish out of the pan. In the rinsed water, add wheat, two egg yolks, saffron and the other herbs; cook it until the egg smell disappears. Place the fish in the bowl and the boiled rinsed water on top. Add cinnamon on top. It is ready to serve when it temperates. P FISH SOU EYLÜL - SEPTEMBER 2012 59 mutfak kültürü | culinary culture Malzemeler: 1 kg. levrek veya uskumru balığı, iki kuru soğan, bir limon, yarım çay bardağı zeytinyağı, yarım çay bardağı sirke, yarım çay bardağı su, yarım çay kaşığı tarçın, bir çay kaşığı tuz… IngredIents: 1 kg sea-bass or mackerel, two onIons, one lemon, half a tea cup of olIve oIl, half a cup of vInegar, half a cup of water, half a teaspoon of cInnamon, a teaspoon of salt ... PAPAZ İ YAHNİS TEW S PRIEST’S RecIpe: After cleaning the fish, put it in a pot of boiling water and boil it for 7-10 minutes. Take the fish bones off when cooled. Then chop onions in rings and roast them in olive oil. Put half of the onions on the pan, place the fish on anions, and add one more layer of onion rings on top. Add salt, vinegar and water and cook it at low heat. After it’s done, serve it adding lemon juice and cinnamon on top. Tarifi: Balıklarımızı temizledikten sonra, bir tenceredeki kaynamış suya atalım ve 7-10 dakika haşlayalım. Balıklar soğuduğunda kılçıklarını temizleyelim. Daha sonra soğanları halka halka doğrayıp bir tavaya dizelim ve zeytinyağında biraz kavuralım. Soğanların yarısını tavaya dizip üzerine ayıklanmış balık parçalarını onun üstüne de kalan soğanları yayıp tuz, sirke ve suyu ilave edip kısık ateşte pişirelim, piştikten sonra servise sunarken üzerine limon sıkıp tarçınla servis edelim. Malzemeler: Yarım kilo gül yaprağı, bir buçuk su bardağı su, 1 kilo 750 gr toz şeker IngredIents: Half a kIlo of rose petals, one and a half cups of water, 1 kIlo 750 grams of sugar Tarifi: Gül yapraklarının büyüklerini ayırın ve beyaz kısımlarını makasla kesip bu uçları ve küçük yaprakları suyla birlikte bir tencereye koyup bir taşım kaynatın. Sonra bu suyu bir süzgeçten geçirin ve yaprakları iyice sıkıp atın. Gülsuyunu toz şekererle birlikte şeker eriyene kadar karıştırın ve sonra ayırdığınız büyük yaprakları ekleyin. Koyulaşana kadar karıştırarak kaynatın ya da bir tabakta deneyin, eğer tabağa yapışıyorsa olmuş demektir, ateşten alın. Soğuyunca kavanozlara doldurun ve hava almayacak şekilde ağızlarını kapatıp serince bir yerde saklayın. Her bir kase gülbeşekere 1 litre buzlu su ilave ederek şerbet olarak ikram edin. 15’inci yüzyıl Osmanlı mutfağında balık yemeklerinden sonra gülbeşeker veya şerbeti ikram edildiği Şeyhi tarafından kayıtlara geçmiştir. Recipe: Take the bigger rose petals, cut white parts with scissors. Add these fringes and smaller leaves in water, and bring to a boil. Then take this water through a colander and squeeze the leaves before you get rid of them. Mix sugar with rose water and then stir until sugar is dissolved, and then add the big rose leaves you kept aside. Boil it stirring until thickened; or try it on a plate: if it sticks it’s ready. Then remove it off fire. Pour it in jars; close them tight and keep in a cool place. You should add 1 liter of iced water into each bowl of ‘gülbeşeker’; now it is ready to serve as sherbet (syrup). It was recorded by Şeyhî that during the 15th century in Ottoman cuisine, gülbeşeker sherbet was served after sea food plates. KER E Ş E B L GÜ İ ŞERBET ER SHERBET 60 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 K GÜLBEŞE EYLÜL - SEPTEMBER 2012 AĞUSTOS - AUGUST 2012 61 43 ADDIS AB keşif | discovery Özgür Afrika’nın soylu ‘yeni çiçeği’ Batılılar Habeşistan’a Etiyopya adını vermiş… Bu Yunanca isim, ‘yanık yüz’ anlamına geliyor. Bu ismi vermişler ama kolonileştirmeyi başaramamışlar bu ülkeyi… Biz Etiyopya değil Habeşistan diyeceğiz bu güzel Afrika ülkesine… Gizli ırkçılık yapmak yerine… Bu 2 bin 500 yıllık halka başkentlik yapan Addis Ababa’nın ismi ise Afrika’nın umudunun simgesi sanki; ‘yeni çiçek’! 62 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 ABABA The noble ‘new flower’ of Free Africa Westerners call Habeşistan as Ethiopia... This Greek origined word means ‘sunburn face’. They call it so; however they couldn’t colonize the country... We will call this beautiful African country Habeşistan, instead of Ethiopia in order not to be a hidden racist... The capital of this 2 thousand 500 years, Addis Ababa, literally means ‘new flower’ as if it is the symbol of a new hope! Yazı - By: Berna Balcı EYLÜL - SEPTEMBER 2012 63 keşif | discovery Africa has become almost equivalent of colonization in our consciousnesses. Without thinking the situation in their own lands, people justify it easily: Africa equals to colony. But, there is one African country that makes the difference; its name ironically reveals the colonial mentality. The name Ethiopia –in older days it was Habeşistan- comes from Greek. It’s so weird that it reveals the racist perspective with the wording: ‘Ethio’ means sunburn, and ‘Pia’ is face... Obviously, the white man decided that if a face is not white, it must be sunburn! Don’t you also think it’s ironic that a country which has never become a colony had been called so? Perhaps we have to think more on hidden colonialism... Rosebud of AfrIca Probably for this very reason one hesitates using the name Ethiopia for this country; Habesistan is at least more local. God knows what kind of secrets Habeşistan keeps, by the way... Whatever, this article is not on Ethiopia or Habeşistan; it is on Addis Ababa... The capital of Habeşistan holds its country’s hand to rise like a piece of bread on the ground. Addis Ababa means ‘New Flower’ in local language. In spite of ‘Sunburn Face’ it is an optimistic and warming name... Afrika neredeyse sömürge kelimesiyle eşanlamlı hale geldi bilinçlerimizde. Hiç kimse kendi toprağında işler ne alemde diye düşünmezken, kolayca yapıştırıyor etiketi; Afrika eşittir sömürge. Ama ezber bozan bir Afrika ülkesi var ki, ironik bir şekilde ismi sömürgeci bir mantığı ele veriyor. Eski ismi Habeşistan olan Etiyopya’nın bu yeni ismi Yunanca’dan geliyor. Tuhaf ki, ırkçı bakış açısını çırılçıplak ele veren kelimelerle: ‘Ethio’ yanık anlamına geliyor. ‘Pia’ ise yüz... Beyaz adam, beyaz olmayan yüzün ancak ‘yanmış’ olabileceğine hükmetmiş demek! Sizce de hiçbir zaman sömürge olmamış bir ülkenin isminin bu şekilde belirlenmiş olması ironik değil mi? Belki de artık gizli sömürgecilik üzerine daha çok düşünmemiz gerekiyor... Afrika’nın goncası Galiba bunun da etkisiyle, insanın içi el vermiyor Etiyopya ismini kullanmaya, Habeşistan hiç değilse daha yerel. Hoş, onu deşsek neler çıkar kim bilir altından... Neyse ki, bu yazının konusu Habeşistan/Etiyopya değil; Addis Ababa… Habeşistan’ın başkenti, ülkenin bağımsızlık ruhunu ‘yere düşen ekmek’ gibi elinden tutup kaldırıyor. Yerel dilde ‘yeni çiçek’ anlamına geliyor Addis Ababa. ‘Yanık yüz’ün aksine insana iyimserlik veren, içini ısıtan bir isim... Aslında Addis Ababa yalnızca Habeşistan’ın değil, tüm Afrika’nın başkenti olarak da düşünülüyor. Çünkü burası ekonomik, sosyal ve siyasi hayatın başdöndürücü merkezi âdeta. Addis Ababa’da 80 farklı dil konuşuluyor. 64 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 Afrika hakkındaki önyargılarınızı yıkacak bir kent Addis Ababa; göz kamaştıran mimarisiyle, ekonomisiyle, farklı etnik grupların bir arada barış içinde yaşıyor olmasıyla… Bu demek değil ki Afrika’nın kaderinde açlık ve yoksulluğun izleri yok. Var ama, bir o kadar da umut var! Addis Ababa is a city determined to change all your prejudices about Africa wit its astonishing architecture, its economy, and with its uniting different ethnic groups... It does not mean that it has no sign of hunger and poverty –the fate of Africa; but, besides all these, there is also hope! keşif | discovery Addis Ababa, in fact, is considered as the capital of the entire Africa –not only which of Habesistan since this is the mind bugling center of the economic, social and political life. 80 different languages are spoken in Addis Ababa. The city with its Christian, Muslim and Jewish communities is a very important cross road having an international airports and a well functioning railroad network. Besides its leather, metal and textile production, the city has a crucial importance for coffee, tobacco and diary products. The most significant touristic visits in the city are St. George Cathedral (1896), Palace of Menelik II, and museums exhibiting several archaeological, ethnical and artistic pieces. St George Cathedral is a circular building with a small museum inside. Trinity Orthodox Cathedral, on the other hand, has been built in memory of gaining the freedom after Italian invasion between 1936 and 1941. ArchaeologIcal remaIns on sale The most important of all is for sure the National Museum. One expects the remains of the skeleton of ‘Lucy’- the oldest human discovered in Addis Ababa to be exhibited here; alas, ‘uncolonized’ Ethiopia sold Lucy’s bones to the USA for 60 thousand US dollars. What you can see in the museum is unfortunately the replicas of her bones. Addis Ababa University has made the city an important learning center with is music and performance arts schools, and many research institutes. For being the center of the African Union and the African Economic Council of the United Nations, Addis Ababa houses many international conferences. Hıristiyan, Müslüman ve Yahudi toplulukların yaşadığı şehir, uluslararası havaalanı ve demiryoluyla önemli bir kavşak. Deri, metal ve tekstil üretiminin yanı sıra kahve, tütün ve süt ürünleri üretimi açısından kent büyük bir ticari önem taşıyor. Şehrin en önemli turistik yapıları, Aziz George Katedrali (1896), II. Menelik Sarayı ile arkeolojik, etnolojik ve sanatsal birçok eseri içeren müzeler. Aziz George Katedrali yuvarlak bir bina... İçinde bir de küçük müzesi bulunuyor. Trinity Ortodoks Katedrali ise İtalyanlar’ın 19361941 yılları arasındaki işgalinden sonra kavuşulan özgürlüğün anısına yapılmış. Arkeolojik buluntular satılmış! Müzelerden en önemlisi kuşkusuz Ulusal Müze. Addis Ababa’da bulunan ve ‘Lucy’ adının verildiği, dünyada bulunan en eski insan buluntusuna ait kemiklerin bu müzede sergilenmesi beklenir. Ancak ‘sömürgeleştirelememiş’ olan Etiyopya, topraklarına ait bu arkeolojik buluntuyu yılda 60 bin dolara ABD’ye satmış. Müzede karşılaşabilecekleriniz, bu kemiklerin temsili birer kopyası ne yazık ki. Addis Ababa Üniversitesi, müzik ve sahne sanatlarına yönelik yüksek EYLÜL - SEPTEMBER 2012 65 keşif | discovery okulları ve birçok araştırma enstitüsü şehri önemli bir eğitim merkezi haline getirmiş. Afrika Birliği’nin ve Birleşmiş Milletler Afrika Ekonomik Kurulu’nun merkezi olması nedeniyle birçok uluslararası konferansa evsahipliği yaptığını da hemen ekleyelim. Göz kamaştıran mimari gelenek Afrika denilince gözünüzün önüne gelen ‘medeniyetten yoksun’ görüntüleri hemen silmenizi öneririz. Çünkü bu kent mimari açıdan da son derece gelişmiş... Eğer bir zenginlik göstergesi ise ihtişamlı oteller, görkemli villalar ‘aç Afrika’ fikrini de yıkabilir. Arka sokaklarda ne olup bittiğini keşfetmek size düşmüş tabii. Ana caddeler bazen yanıltıcı olabilir. Öte yandan şehrin pek de planlı bir yapılaşmaya sahip olmadığını belirtmeliyiz. Üç bölüme ayrılan şehrin doğu bölgesi devlet ve eğitim binalarının bulunduğu bölge. Menelik ve Jubilee sarayları, Meskal (Devrim) Meydanı ve Hilton Oteli burada. Merkez Bölgesi, kentin ticari bölümü sayılıyor. Belediye Binası, Aziz George Katedrali, bankaların genel merkezleri bu bölgede yer alıyor. Kentin Batı Bölgesi, ülke çapında ithalat ve ihracatın merkezi konumunda. Kentin bu bölümünde yer alan Büyük Cami, Addis Ababa’nın en güzel dini mimarilerinden biri. Ayrıca, Addis Ababa’nın Medhane Alem Katedrali, Afrika’da yer alan ikinci büyük katedral. 66 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 Addis Ababa’nın arka sokaklarında ne olup bittiğini keşfetmek size düşüyor. Ancak ihtişamlı otelleri ve görkemli villaları bir önyargıyı yıkıyor. Afrika Boynuzu’nda her yerde yoksulluk olmuyormuş! It’s up to you to discover what goes on at dark alleys of Addis Ababa. Its sumptuous hotels and splendid villas subvert a prejudice; poverty is not everywhere in the Horn of Africa. AstonıshIng archıtectural tradıtıon We recommend you to get rid of those ‘barbaric’ visions when said Africa. Because, the city is very developed; especially architecturally... If they are signs of wealth, sumptuous hotels, magnificent villas can easily destroy the ‘Hungry Africa’ thoughts. It will be yours to discover what goes on in back alleys of course since the main boulevards might be illusory. We, on the other hand, have to admit that the city does not have a working urban planning. The city is divided into three divisions: Eastern Division is the one with the state and educational buildings. Menelik and Jubilee Palaces, Mescal (Revolution) Square and Hilton Hotel are here. Central Division is accepted as the commercial section of the city. Municipal Buildings, St George Cathedral, headquarters of banks are in this region. The West end of the city is the center of nation wide import and export. The Grand Mosque in this region is one of the most beautiful examples of religious architecture in the city. Besides, Medhane Alem Cathedral is the second biggest cathedral in Africa. Obviously landscaping is as important as architecture for a city. In this manner, we should mention the Africa Park –it is one of the most beautiful parks of Addis Ababa. The park, which is close to the African Economic Council of the United Nations headquarter, has been built by Sheikh Mohammed el Amudi. GettIng lost along no-name streets Addis Ababa certainly exists to demolish all the prejudices about Africa; the weather is not sweltering even in summer. It is also said that crime rate in the city is not very high. Streets in Addis Ababa are crowded all day long. It is so weird that streets and alleys have no names in this city of 2 million people; it is so easy to get lost in this city! Let’s full stop with a minor warning: Before going to Ethiopia, be sure you get vaccinated for yellow fewer – a deadly disease. Once you get vaccinated, you are protected for 10 years. In order for the vaccine to produce anticores and therefore to protect you, you should get it 10 days prior to your visit; you can get it at harbors and airports for free. Kuşkusuz bir kentin mimarisinin yanında çevre düzenlemesi de çok önemli. Bu anlamda Addis Ababa’nın en güzel parklarından biri olan Afrika Parkı’nı anmalıyız. Birleşmiş Milletler Afrika Ekonomi Komisyonu’nun genel merkezi yakınlarında yer alan park, Şeyh Muhammed el Amudi tarafından inşa edilmiş. İsimsiz caddelerde kaybolmak Addis Ababa, sanki Afrika’ya ilişkin ön yargıları yıkmak için ‘var olmuş’. Öyle ki, yazın bile hava bunaltıcı değil. Kentte suç oranlarının fazla yüksek olmadığı söyleniyor. Addis Ababa’da caddeler günün her saatinde oldukça kalabalık. 2 milyonun üzerinde nüfusu olan kentte caddelerin ve sokakların isimlerinin olmayışı ilginç. Yani bu kentte kaybolmak işten bile değil! Küçük bir uyarıyla noktayı koyalım: Etiyopya’ya giderken, ölümcül bir hastalık olan sarı hummanın aşısını olmak gerekiyor. Yapılan bu aşı, sizi 10 yıl boyunca koruyor. Liman ve havaalanlarında ücretsiz olarak yaptırılan aşının antikor üretmeye başlaması ve sizi koruyabilmesi için en az 10 gün önceden yaptırılması lazım. Bu şehre gelmeden önce mutlaka bazı sağlık önlemlerini almanız lazım. Özellikle sarı humma aşısı yaptırmadan yola çıkmayın. Bu aşı havalimanları ve limanlarda ücretsiz olarak yapılıyor. You must definitely take certain health precautions before coming to this city. Never hit the road without yellow fewer vaccine; you can get it at harbors and airports for free. EYLÜL - SEPTEMBER 2012 67 çevre | environment It’s up to you not to ‘global-warm’... Küresel ısınmamak sİzİn elİnİzde… Çağın en büyük sorunlarından biri olan ‘küresel ısınma’ tüm dünyayı tehdit ederken çözüm yine insanoğlunun elinde duruyor. Üstelik bu çözüm için çok da büyük düşünmenize gerek yok. Bir bez çantayla dünyanın sürdürebilirliğine katkıda bulunabilirsiniz. İşte çevreye biraz daha duyarlı yaşamak için ihtiyacınız olan püf noktaları. While one of the most crucial problems of our age -‘global warming’ threatens the world, the solution is still in the hand of human kind; you do not have to thing big for this solution. You can contribute to the global sustainability just by using a cotton bag. Here some clues you may need to live a bit more environmentally responsive. Değişime evden başlayın Evinizdeki birkaç alışkanlığınızı değiştirerek hem tasarruf yapabilir hem de çevreye saygınızı artırabilirsiniz. Örneğin camlar ve kapılar ısı değişimini oldukça etkiler. Yani klimanızı çalıştırmadan önce bir cam açarak daha az elektrik tüketirsiniz. Yine kışın bir hırka giyerek doğalgaz kullanımınızı azaltabilirsiniz. Bunun yanı sıra sarı ampul yerine daha uzun ömürlü ve daha az enerji harcayan floresan kullanarak tüketimi en aza indirebilirsiniz. Elektronik eşyalarınızı kullanmadığınızda bekleme moduna almak yerine kapatıp fişini çekmek bile dünya için büyük bir adım olacaktır. Üstelik bu adımların hepsi daha az fatura ödemenizi sağlayarak cüzdanınıza olumlu etkisini anında gösterecektir. 68 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 Start the change at home You can both make a saving and increase your respect to environment just by changing some of your habits. For instance, windows and doors affect the heat transfer; you can consume less electric by opening a window instead of turning the AC on. You can reduce your natural gas consumption wearing a pullover. Instead of a yellow light electric bulb, you can use fluorescent lamps to reduce your electric consumption. It will make a big difference to pull your electronic equipments out of electric when they are not in use –instead of keeping them at stand-by. With all these, you will not only help the global warming but also save money paying lower bills. Kağıt deme ağaç de Ağaçlar doğaya salınan karbonu emmekte büyük bir rol oynarlar. Siz de gereksiz kâğıt kullanımının bir ağaç kesmekten farksız olduğunu unutmayın. Örneğin bir bilgisayarınız ya da akıllı telefonunuz olduğu halde hâlâ faturalarınızı kâğıt olarak alıyorsanız, siz de bu suça ortak oluyorsunuz demektir. Ayrıca yazıcınızın ayarlarını değiştirip bir kâğıdın iki tarafına da çıktı alarak bu kullanımı da minimuma indirebilirsiniz. Not almak için yine defter yerine telefonunuzu kullanırsanız hem iletişim çağının getirdiği modernliğe ayak uydurur hem de bu süreç içerisinde bir orman kurtarırsınız. Kısacası kağıt aklınızda hep ağaç olarak kalmalı. Don’t call ıt paper – call ıt tree Trees have a vital role in absorbing the carbon released in nature. Remember: unnecessary use of paper is no different than cutting a tree. For instance, if you still have your bills in printed papers although you have a computer or a smart phone, you are the partner of this crime. You can adjust your printer settings to print on both sides of paper; that helps a lot. If you use your telephone to take notes instead of a notebook you both get along with the age of communication and save a forest. In short, you should always keep paper in your mind as a tree. EYLÜL - SEPTEMBER 2012 69 çevre | environment Su hayattır Küresel ısınmanın önüne geçmediğimiz sürece bulmakta en çok zorlanacağımız şeylerden birinin su olacağını unutmayın. Çoğu insan dişlerini fırçalarken ya da traş olurken musluğu hep açık tutarak bu su rezervini boşa harcarken, siz dünyaya bir iyilik yapabilirsiniz. Duşta 5 dakika daha az kalmak, arabanızı ya da balkonunuzu hortum yerine kovayla yıkamak yine çok işe yarayan önlemler. Sifonlarınızı sızıntıya karşı gözden geçirerek de çok büyük bir israfa karşı durmuş olursunuz. Hem şık, hem duyarlı Markete gidip de en ufak alışverişiniz için bile poşet istemeden önce küresel ısınmayı düşünün ve çantanıza sığabilecek eşyaları ait oldukları yere bırakın. İşinizi kolaylaştırmak için hemen her yerde çok çeşitli ve güzel modellerini bulabileceğiniz bez çantalardan birini sürekli çantanızda gezdirebilirsiniz. Ayrıca doğada yok olması çok zor olan bu poşetleri kullanmak yerine değişik desenli bir bez çanta seçerseniz hem daha şık hem daha duyarlı olabilirsiniz. Alırken seçici olun Alışveriş yaparken seçtiğiniz ürünlere dikkat ederek de küresel ısınmanın önüne geçebilirsiniz. Çünkü özellikle ithal malların nakliyesi sırasında dünyaya büyük miktarda sera gazı salınıyor. Oysa gerek markette yiyecek ihtiyacınızı gerekse bir mağazada kıyafet ihtiyacınızı karşılarken buna dikkat ederseniz, hem bu karbon salımının önüne geçer hem de yerel ekonomiye katkıda bulunursunuz. Ürünün nereden geldiğini anlamak içinse etiketine bakmanız yeterli. Gereksiz ambalaja sahip ürünlerden vazgeçtiğiniz takdirde firmaların da bunu dikkate alacağını unutmayın. Hobiniz bahçe olsun Kendinize bir hobi arıyorsanız, küresel ısınmanın çok büyük bir tehdit oluşturduğu bu kritik dönemde bahçeyle uğraşmak dünya için de faydalı olacaktır. Kendi sebze ve meyvenizi yetiştirerek organik beslenmenin yanı sıra az önce bahsettiğimiz nakliye sırasındaki salımı da önlersiniz. Ayrıca unutmamak gerekir ki dalından meyve yemek için bahçenize diktiğiniz her ağaç atmosferdeki karbon miktarının azalmasına oldukça yardımcı olur. Water Is vItal Please remember that if we do not stop the global warming, one of the vital items we will have difficulty to find is water. While many people waste water keeping it running while brushing their teeth or shaving, you can do a favor to world. Staying five minutes less in the shower, washing your car or your balcony with a bucket of water instead of water running out a hose help a lot. You can also save a big amount of water if you check your water reservoir for any leakage. ChIck and responsIve Think of global warming before asking for a plastic bag at a market; use your own bag for the items that fit. You can keep one of those handy and beautiful cloth bags in your purse to use in grocery shopping. You can be more chick and environmentally conscious if you use those cloth bags instead of plastic ones. Be selectIve whIle buyIng You can stop global warming just by being selective when shopping. Excess amount of greenhouse gas emission is realized especially during transferring the imported items. If you consider this fact while grocery shopping or shopping for clothes in a store, you can reduce this emission and also help the local economy. In order to understand the country of the origin of an item, just check its label. Please remember that, if you by pass the items with unnecessary packaging, the firm will take it into consideration. Let your garden become your hobby If you are looking for a hobby, you have your garden: in this critical term of global warming being the biggest threat for our world, gardening seems to be the best hobby. Growing your vegetables and fruits you can support the organic nutrition as well as reducing the greenhouse gas emission since you cause less transportation. Please keep in mind that every single tree you plant to have fresh fruit for your children will also help reducing the amount of carbon in the atmosphere. 70 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 71 havacılık tarihi | history of aviation 72 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 Makinist uç derse uçar uçaklar… Planes can fly only if machinists permit… 23 Nisan 1926 tarihi Türk sivil havacılık tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır. O tarihte Yeşilköy’de Tayyare Makinist Mektebi hizmete girdi. Türk Tayyare Cemiyeti’ne bağlı bir oluşumla birçok sorun aşılmış oldu. Böylelikle Atatürk’ün “İstikbal göklerdedir” sözü doğrultusunda, sivil havacılığa yönelik teknik personel yetiştirecek bir kuruma kavuştu Türkiye… “…Uçuştan önce, uçacak olan tayyareyi hazırlayan makinistin görevi ve sorumluluğu büyüktü. Onun küçücük bir hatası, bir pilotu düşürebilir, April 23, 1926 is a turning point in Turkish civil aviation with the initiation of the Aircraft Mechanics School in Yeşilköy. To bypass certain difficulties it was established as a sub-branch of the Turkish Airplane Society. Hence, Turkey had an institution to train civil aviation personnel fulfilling Atatürk’s motto: “The future is in the sky”... • Yazı - By: Mustafa KILIÇ / Havacılık Tarihi Araştırmacı Yazar / Aviation History Researcher - Writer 20- 30 bin liralık bir tayyareyi parça parça ederdi…” “...Before the flight, the responsibility and the mission of the engineer who was to make the airplane ready for flight was big. The smallest mistake he would make could cause a pilot crashed the plane of 20-30 thousand Liras...” 1924 yılında Hava Kuvvetleri Müfettişi Muzaffer Ergüder, yeniden yapılandırılmaya başlayan Hava Kuvvetleri’nde makinistlerin rolünü böyle açıklıyordu. Daha önceki yıllarda da makinist yetiştirilmeye başlanmasına karşın, organize olunamamış ve savaş yıllarında bu eksikliğin ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmıştı. İlk olarak Avrupa’nın İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya gibi dört devletin hava teşkilatı üzerinde 20 Aralık 1923’ten 29 Nisan 1924’e kadar yapılan derin incelemelerden sonra düzenlenen hava savunma programı, 1924 Haziran ayında ilgili yüksek makamlara sunulmuş ve buradaki hedef alınmış olan havacılığa ülkemizde varmak için iki yıl içinde toplam olarak 25 milyon lira harcanması gerektiği o zamanın parasıyla tespit edilmişti. Air Force Inspector Muzaffer Ergüder was explaining the engineers’ role at the Air Force being renewed in 1924 as stated above. Although engineers in previous years had been trained –but not well organized- it was understood how vital their position was the during the war years. The air defense program which was organized after studying the organizations of four European states – England, France, Italy and Germany- from December 23, 1923 to April 29, 1924, was presented to higher authorities in June 1924 stating that a total sum of 25 million liras had to be invested in two years in order to reach to desired level for aviation in Turkey. EYLÜL - SEPTEMBER 2012 73 havacılık tarihi | history of aviation Havacılığa transfer olan bahriyeliler Bağımsızlık mücadelemiz başladığında Hava Kuvvetlerimiz içinde çalışan sanatkârlar arasında, hava mühendisliği tahsil etmiş bir tek kişi bile yoktu. Nihayet Türk Deniz Kuvvetleri’nde yetişmiş birkaç çarkçının kabiliyetleri denizcilik alanında edindikleri okul ve gemi makineleri bilgilerine dayanıyordu. Gemi çarkçılarının üstün gayretleri sayesinde bu kişiler Deniz Kuvvetleri’nde edindikleri bilgi ve tecrübeyle Hava Kuvvetleri’nde çalışarak, deneme yanılmaları da gözlemleyerek birer pratik havacılık sanatkârı olmuşlardı. İrtifa kazanmak için ilk adım: Türk Tayyare Cemiyeti TBMM’de yapılan çalışmalarda havacılığımızın bir an önce Avrupa havacılığı seviyesine getirilmesi gerekliliği üzerinde duruluyordu. Hava Kuvvetleri Müfettişliği o zamanlar İzmir’de konuşluydu. İzmir’in gözü kulağı Meclis’te alınacak kararlardaydı. Bir gün İzmir’deki karargâha aşağıda kısaca özetlenen telgraf geldiğinde yer yerinden oynamıştı. “…Sarf edilen çabalar ilk sonucu vermiş Türk Tayyare Cemiyeti’nin (T.Ta.C.) kurulması ve bu cemiyetin başkanlığının tarafımdan üstlenilmesi emredilmiştir. Bu cemiyetin kurulması için tarafınızdan düşünülmüş esaslar ve hazırlanmış bir yönerge varsa acele bana ulaştırılması için emir verilmesini rica ederim. Cevat ABBAS Bolu Mebusu…” Çok geçmeden ulu önder Atatürk’ün himayelerinde T.Ta.C. Ankara’da kurulur. 16 Şubat’ta kuruluşu tamamlanan cemiyetin tüzüğü 15 Mart 1925’te TBMM’de onaylanarak yürürlüğe girer. Cevat Abbas Bey ve arkadaşlarının üstün gayretleri sonucunda cemiyet yurt genelinde teşkilatlanmasını kısa sürede tamamlar. Bu süreçteki en önemli destek Türk Ocakları’ndan gelir. 5 Temmuz 1925 tarihinde T. Ta. C. Başkanı Cevat Abbas Bey başkanlığında yurtdışına havacılığı araştırma ve inceleme gezisine gidilir. Bu gezide Hava Kuvvetleri’ni temsilen Binbaşı Hasan İskender, T. Ta. C. Fen Şubesi Şefi Vecihi Hürkuş ve İstihbarat Şubesi Şefi Şakir Hazım da ekipte yer alırlar. Yurtdışına gidiş sebeplerinin başında Hava Kuvvetleri’nin ve özellikle de Genel Kurmay Başkanı Fevzi Çakmak’ın önemle üzerinde durdukları bir konu ağır basmaktadır. Kurtuluş Savaşı’nda eksikliğini çok hissettikleri tayyare makinistlerinin bir an önce yetiştirilebilmesi için, makinist okulu açılması. Ekip bu konuya ağırlık verir. Seyahate çıkılacağı gün İstanbul’da güzel bir tesadüf de yaşanır. Genel Kurmay Başkanı Fevzi Çakmak ile Cevat Abbas Bey karşılaşırlar. Aralarında sohbet ettikleri konu yine aynıdır, makinist okulu. Fevzi Paşa“…Yapacağınız geziye özel bir önem vermekteyiz. Özellikle makinist okulu için hızlı davranılmasının gerekliliğini söylemeliyim. Okul yeri olarak Ankara’yı öncelikli olarak düşünmeyiniz, Ayastofanos’taki (Yeşilköy/İstanbul) terk edilmiş durumdaki eski okul binalarının geçici olarak kullanılması daha uygun olacaktır...” der. Bu gezi sırasında birçok ülke havacılığı yakından incelenmişti. Hem teknik anlamda ilerlemiş, hem de ekonomik olan makinistlik kabiliyetinin kazanılması için Fransızlar’ın Hanriot fabrikaları tercih edilmişti. Her türlü malzeme ve eğitim araçları Fransa’dan gelecektir. Eğitimi verecek öğretmenler de Fransa’dan iki yıllığına Türkiye’ye gelecek ve iki yıl içersinde 200 öğrenciyi mükemmel şekilde yetiştirdikten sonra, tüm malzemeyi bırakarak Fransa’ya 74 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 Naval offıcers beıng transferred to avıatıon When our war of independence has started, there was not even one single person in our Air Force who studied airline engineering. The expertise of a few engineers who were trained at the Turkish Naval Forces was based on their maritime-school education for ship engines. These ship engineers of the Naval Forces, with their extraordinary effort, carried their experiences to the Air Force; and, they became airline masters practically through a trial-anderror learning period. Fırst step to gaın altıtude: turkısh aeronautıcal assocıatıon Studies in Parliament indicated the necessity of bringing the level of Turkish aviation to that of the European aviation as soon as possible. The Air Force Inspectorate was based in Izmir at the time. İzmir was watching the Parliament with four ears and eyes. One day a telegraph –briefly summarized below- received at the headquarter based in İzmir shaking the ground: Soon, under the auspices of the great leader Atatürk, The Turkish Aviation Society (T.Ta.C.) is established in Ankara. The statute of the society is completed on February 16, and takes effect on March 15, 1924 after the Parliament’s approval. Through the outstanding efforts by Cevat Abbas Bey and his friends, the organizational procedures throughout the country are completed in a very short period. During this period, the most important support comes from Türk Ocakları (Turkish Society). On July 5, 1925, the T. Ta. C led by the president Cevat Abbas Bey organizes an aviation research and investigation döneceklerdir. Her sene yetiştirilecek 100 öğrenciye karşılık Hanriot firmasına 45.000 TL. ödenecektir. Türk Tayyare Cemiyeti inşaatı ve okulun idamesi de dahil olmak üzere, makinist okulunu mali yönden finanse edecekti. Ayrıca T. Ta. C. Hava Kuvvetleri’ne yardıma da başlamıştı. Bir kısım satın almaların bedellerini ödüyordu. Makinist okulunun eğitimi doğrultusunda Fransa’dan uçak alımı da yapılıyordu. O yıllarda Türk Hava Kuvvetleri envanterinde bulunan eğitim uçaklarının yüzde 90’ı Fransız uçaklarından oluşuyordu. 29 Ağustos 1925 tarihinde T. Ta. C. ile Hanriot yetkilileri arasında makinist okulu için anlaşmaya varılmış ve mukavele imzalanmıştır. Ödemeler taksitler halinde yapılacaktır. İlk taksit olarak 7.500 TL, ödenecektir. Anlaşma gereği ilk ödeme tarihi 10 Eylül 1925’tir. Havacılık mektebine kavuşunca… 23 Nisan 1926 tarihinde İstanbul, Yeşilköy’de Tayyare Makinist Mektebi açıldı. Yeşilköy hem bir havacılık merkeziydi, hem de Lozan Antlaşması gereği boğazların 15 kilometre etrafına askeri tesis yapılamıyordu. Okulun sivil olması da sağlanarak, Türk Tayyare Cemiyeti’ne bağlı bir oluşumla birçok sorun aşılmış oldu. Ayrıca okulun yönetiminde görev alacak olan subaylar da sivil görev yapacaklardı. Bunlar okul müdürü Yarbay Salim İlkuçan ve müdür yardımcısı Yüzbaşı Avni Okar’dı. trip abroad participated by Major Hasan İskender to represent the Air Force; by Vecihi Hürkuş –the T. Ta. C Science Office Chief; and, by Şakir Hazım – the Chief of the Intelligence Office. The main target of this trip –on which the Air Force and especially Fevzi Çakmak, the Chief of Staff give a great emphasis- was to initiate the school for aviation mechanics in order to train airplane mechanics as soon as possible especially after experiencing the lack of whom during the War of Independence. The team focuses especially on this target. There happens a nice coincidence in Istanbul: The Deputy Cevat Abbas Bey run across with The Chief of Staff Fevzi Çakmak. They talk on the same subject: the school for aviation mechanics. Fevzi Pasha says “... We take your visit very seriously. I have to say that our main emphasis is on the initiation of the school for aviation mechanics. Do not consider Ankara as the location for the school; the old weary school buildings at Ayastefanos (Yeşilköy/İstanbul) would be very suitable...” The aviation technologies of many countries had been inspected during this visit and the French Hanriot factories had been chosen for their advanced technologies and the economics of educating the aviation mechanics. All the necessary equipments and educational tools came from France. The French trainers were responsible to educate 200 students in two years and to be back to their country leaving all the tools and equipments in Turkey. For every 100 students to be trained every year, 45.000 TL was paid to Hanriot Company which was asked to finance the mechanics school and the construction of the school and that of the Turkish Aviation Society. Besides, T.Ta.C had already started assisting the Air Force; it was paying bills for some purchases. Parallel to the education in mechanics school, airplanes had been bought from France. In those years, 90 percent of the Turkish Air Force training aircrafts in the inventory consisted of French originated planes. The T.Ta.C and Hanriot authorities signed contracts and agreed on the establishment of machinist school on August 29, 1925. Payments were made in installments. 7500 TL as the first installment was paid. The agreed date of the first payment was September 10 1925. “…Sarf edilen çabalar ilk sonucu vermiş Türk Tayyare Cemiyeti’nin (T.Ta.C.) kurulması ve bu cemiyetin başkanlığının tarafımdan üstlenilmesi emredilmiştir. Bu cemiyetin kurulması için tarafınızdan düşünülmüş esaslar ve hazırlanmış bir yönerge varsa acele bana ulaştırılması için emir verilmesini rica ederim. Cevat ABBAS Bolu Mebusu…” “...Efforts had given the first results and the establishment of the Turkish Aeronautical Association (T.Ta.C.) and its presidency to be fulfilled by me has been ordered. I kindly request that if there is any instructions and guidelines already prepared by you, I would like to be delivered them as soon as possible. Cevat ABBAS, Bolu Deputy... “ EYLÜL - SEPTEMBER 2012 75 havacılık tarihi| history of aviation Fransızlar’ın kaldığı yerden Türk öğretmenler işi devraldı Tayyare Makinist Mektebi’nden ilk iki yıl 200 öğrenci eğitim aldı. Bu öğrencilerden iki yılda 172 kişi makinist olarak mezun oldu. 15 Eylül 1928 tarihinden sonra makinist okulunun giderleri yine eskisi gibi T. Ta. C. tarafından karşılanmak kaydıyla Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı ‘Yeşilköy Hava Gedikli Küçük Zabit Makinist Mektebi’ adıyla eğitime devam etti. Eğitim süresi iki yıla çıkartılan okuldan astsubay makinistler mezun olmaya başladı. 1935’e kadar İstanbul’da eğitime devam edildikten sonra, 2 Eylül 1935’te okul Eskişehir’e alındı. Ardından Fransız öğretmenler ülkelerine döndüler ve eğitim Türk öğretmenler tarafından verilmeye devam edildi. 76 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 Bir süre Fransız eğitmenlerin ders verdiği mektepten iki yıl içinde 172 makinist mezun oldu. 1935 yılına kadar İstanbul’da eğitime devam edildikten sonra, 2 Eylül 1935 yılında okul Eskişehir’e taşındı. Bü süreçte Fransız eğitmenlerden bayrağı okuldan mezun olan eğitmenler aldı. Artık tümüyyle milli bir havacılık eğitim kadrosuna sahiptik. 172 machinists graduated in two years from the school where French trainers had served for a while. The education was given in Istanbul until 1935; then, it was moved to Eskişehir in September 2, 1935. Meanwhile, new graduates took over the training responsibility from the French teachers. We finally had a national teaching crew in aviation. When havIng the avIAtıon school... The Aviation Machinists School was established in Yeşilköy, Istanbul on April 23, 1926. Yeşilköy was an aviation center; however, due to the Treaty of Lausanne, it was forbidden to establish military facilities 15 km from the straits. Hence, the school was initiated as a civilian school through the Turkish aviation Society to overcome this difficulty. The staff to work at school performed as civilian teachers: They were the principal and deputy Lieutenant Colonel Salim İlkuçan and vice manager Captain Avni Okar. Turkısh teachers take ıt over from theır French colleagues In the first two years, 200 students were trained at the Aviation Machinist School. 172 of them were graduated in the end of these two years. The school carried on as ‘Yeşilköy Small Warrant Officer Machinists’ School’ being a sub brunch of the Ministry of National Defense after September 15, 1928 being financed by the T.Ta.C as before. The school term was increased to two years graduating the machinists as Junior Officers. After continuing its education in Istanbul until 1935, it was transferred to Eskişehir on September 2, 1935. After this change, French teachers returned to their country and the Turkish teachers continued giving the necessary training. EYLÜL - SEPTEMBER 2012 51 AĞUSTOS - AUGUST 2012 77 tarihin izinde | retrace 78 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 Malatya’nın Darende İlçesi’ne bağlı Yenice Köyü’ne 3 kilometre uzaklıkta yer alan mevkide bulunan kaya taşı ‘Aslantaş’ heykellerinin Hitit dönemi eserlerinden olduğu ve kayıp Hitit şehirlerinden birinin kapısı olduğu düşünülüyor. Milattan önce 1500-2000’li yılların başında yontulduğu tahmin edilen ve Hitit İmparatorluğu dönemine ait olduğu sanılan ‘Aslantaş’ heykelleri; Yenice Köyü’nde kuzey-güney yönünde ayakta durur vaziyette ve kaya taşının yontulmasıyla yapılmış. Aralarında yaklaşık olarak 4 metre civarında mesafe bulunan heykeller, birbirlerine paralel olarak, başları kuzeye bakar şekilde duruyorlar. Taştan yapılan heykellerin her biri yaklaşık olarak 4-5 ton ağırlığında. It is believed that the ‘Aslantaş’ stone statues which are three kilometers to Yenice village of Darende town in Malatya belong to the Hittite period and in fact they indicate one of the gates of a lost Hittite city. The ‘Aslantaş’ monuments which were being built out of rock stone standing in the north-south direction of Yenice village are believed to be carved sometime between BC 1500 and 2000 –the Hittite period. The ‘Aslantaş’ stone statues weigh 4-5 tons each heading north being parallel to one another within 4 meters distance EYLÜL - SEPTEMBER 2012 79 tarihin izinde | retrace Geç Hitit Dönemi şehir devletlerinden biri olan ve tarihi Hitit kitabelerinden öğrenilen Malatya’nın; M.Ö. 1750 yıllarında, Hitit kralları II. Mursilis, Muvatalli ve III. Hattusilis dönemlerinde, Kuzey Suriye ile Anadolu arasında önemli bir yol kavşağında olması nedeniyle Hitit birliğine girdiği ve bir Hitit şehri olduğu sanılıyor. Hitit şehirlerinin alamet-i farikası Ağustos ayında başlayan kazılar, yaklaşık bir ay sürecek ve ‘Aslantaş’ heykellerinin çevresinde kalan bölümlerde, üç-dört noktada çalışma yapılacak. Bu çalışmayla bölgenin pek çok kayıp Hitit şehrinden birisi olup olmadığı tespit edilecek. Hititler’in şehirlerinin girişine insan başlı, aslan gövdeli, kartal kanatlı sfenks ya da girişin iki tarafına aslan figürü koydukları bilindiğinden, Yenice’de bulunan iki aslan figürünün bir şehrin girişindeymiş gibi yan yana durması, 2 metreyi bulan yükseklikleri kayıp Hitit şehri tezini güçlendiriyor. Malatya Arkeoloji Müzesi yöneticileri ve Türkiye’nin önemli akademisyenlerinin yürüteceği kazıya, Malatya Valiliği Koruma Uygulama ve Denetim Bürosu Başkanı (KUDEB) Sanat Tarihçisi Levent İskenderoğlu başkanlık edecek. Resim K aynakla Aslan T rı: ektaş, B ora Bilg Ertuğru in, l Anıl, E rcümen Süer, C t üneyt S üer, 20 11 J. H. Ha ynes, 18 Harvard 81/2, Univers ity Libra ry It is believed that Malatya which was one of the Late Hittite Period city-states mentioned with its history in the Hittite documents, for being at the junction of the cross roads between Syria and Anatolia, became a Hittite city entering the Hittite union during the reigns of the Hittite kings Mursilis II, Muvattali and Hattusilis III around BC 1750. Trademark of the HIttIte cItIes The excavation begins in August to continue for about a month focusing around the ‘Aslantaş’ monuments at three or four spots. With this research, the expectation is to understand whether this region is one of the lost Hittite cities or not. Knowing that the Hittites always placed human headed, lion bodied, eagle winged sphinx figures at the entrance of their cities, the 2 meter high ‘Aslantaş’ statues standing as if they guard the gate of a city add on the experts’ expectations of discovering a lost Hittite city. The director of the excavation operated by the Malatya Archaeology Museum experts and the distinguished Turkish academics will be the KUDEB chairman and art historian Levent Iskenderoğlu. Photographs: Aslan Tektaş, Bora Bilgin, Ertuğrul Anıl, Ercüment Süer, Cüneyt Süer, 2011 J. H. Haynes, 1881/2, Harvard University Library 80 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 EYLÜL - SEPTEMBER AĞUSTOS - AUGUST 2012 81 65 sanatçı gözüyle | artist’s view “I owe to this red fragile flower” Onun gelinciğe borcu var. Belki aslında hepimizin var... Gelincik ve resim sanatına doğru Hikmet Çetinkaya ile keyifli bir yolculuk yaptık. He owes to poppy or maybe we do as well…We had an enjoyable journey to art of painting and the world of poppy with Hikmet Çetinkaya. Yazı - By: Ceren Demirdöven 82 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 It’s only a flower for most of us…But you Çoğumuza göre yalnızca bir çiçek o. Oysa içerdiği anlam öyle derin ki... Gelinciğin özel dünyasına girdiğinde, tüm duyguları, sevmeyi, değer vermeyi, hatırlamayı, yaşamda alınan her nefesin ne kadar önemli olduğunu anlıyor insan... Gelincik asla sadece bir çiçek değil; o, nazlı, hüzünlü bir kan çiçeği Gelibolulular’ın deyimiyle. İçimizde saklı kalan en derin duyguların simgesi; vefanın sembolü o... Bize ‘insan’ olduğumuzu yeniden hatırlatıp, belki de yüzleşmekten kaçtığımız en derin duygularımızla yüzleştiriyor gelincik... Gelincik şurubunun aşk acısını dindirdiğine inanılırmış eski Yunan’da... Uyku tanrısı gelincikten örülü bir taç takarmış aşk acısı çekenlerin başına... Peki ya ölen askerlerin her bahar açan gelinciklerle yeniden doğduğunu biliyor muydunuz? Gelinciğin büyülü öyküsünü tablolarına yansıtan bir adam var; ona ‘gelincik adam’ diyorlar. Adı Hikmet Çetinkaya... would never know how really deep meanings it has actually… When you walk in to the world of poppy, you understand how important all that feelings are; loving, appreciating, remembering and also every breath we take… Poppy is not only a flower. It’s a blood flower coy and sad as the people in Gallipoli says… It’s the symbol of the deepest feelings we have inside; symbol of fidelity. It remind us our humanity and maybe brings us face to face with our deepest feelings. Did you know that poppy syrup eases the pangs of love? Hypnos, the god of sleep used to make a crown to people who suffers from love or did you hear that dead soldiers born again every spring as a poppy? There’s a man who paints the magical story of poppy as everyone calls him “the poppy man”. His name is Hikmet Çetinkaya. EYLÜL - SEPTEMBER 2012 83 sanatçı gözüyle | artist’s view Resme kaç yaşınızda başladınız? Hani derler ya, “Küçüklüğümden beri resim yapmasını çok severim” veya “Çocukluğumda her tarafı boyardım, boyamayı çok severdim” diye, benim hiç öyle değil. Birincisi, küçüklüğümde resim yapmasını hiç sevmezdim. Hatta öyle ki ortaokul yıllarımda hiç sevmediğim dersti resim. Çünkü resim malzemesi pahalıydı. Zaten babamın aylık geliri sınırlıydı, ancak önemli olan okul malzemeleri alınırdı. Resim dersi malzemesi olmadığı için de öğretmenimden sürekli dayak yerdim. Ne öğretmenini severdim, ne de dersini. Çocukluğumu yaşayamadan büyüdüğüm için, ne evin duvarlarını boyayabildim, ne de boya yapacak zamanım oldu. Küçük yaşta, büyük insanlar gibi para kazanma derdine düşmüştüm. 17 yaşında, toprak vazoları boyayıp satmak suretiyle, boyalarla tanıştım. O tarihten bu yana, 54 yaşındayım, 37 yıldır her şeyi, her yeri boyuyorum. Küçüklüğümde duvarları boyayamamanın hırsını alırcasına boyuyorum… Resimlerinizi hangi tekniğe göre yapıyorsunuz? Empresyonist tarz çalışıyorum. Yani izlenimcilik. Renkçi ve lekeci bir tarzım var. Çoğunlukla yağlıboya çalışıyorum, ama akrilik boya veya değişik malzemelerle de çalıştığım oluyor. Spatula, fırça, tarak gibi malzemeler ve serpme, püskürtme gibi teknikler de kullandığım oluyor.. Resim yapmak için günün en çok hangi saatini tercih ediyorsunuz? Veya özel bir mekân? Genellikle saat 09.30 gibi her gün atölyemin kapısından içeri girerim. Sert bir sabah kahvesinden sonra, paletimi, boyalarımı, fırçalarımı izlerim. O havayı atmosferi yakalarım ve elime fırçayı alır, başlarım tuvalde boyalarla dans etmeye. Yüreğim nereye götürürse, sürüklenirim oraya. Çoğu zaman gece 24.00 de atölyemi kapatırım. Anadolu’daki inanışlara göre bir bölgede ne kadar çok asker ölürse o bölgede gelincik çiçeğinin biteceğine inanılır, bunun gibi başka inanışlar da var mı? Hiç olmaz mı? Romalılar döneminde de, asil ve soylu Romalı öldüğü Resim benim için, bir konuşma biçimi, günlük tutma, rahatlama yöntemidir. Painting is a way of talking, relaxing, like keeping a diary for me. 84 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 How old were you when you started painting? You know, everybody says they love painting since their childhood or they used to paint everywhere in the house when they were a child but it wasn’t like that for me. First, I never liked painting then. Besides, painting was the class I hated most in secondary school because painting materials were expensive. My father’s salary was limited and we always had to buy the necessary school materials only. My teacher used to beat me up because I never had any materials for his class. I never liked him and his class. Because I grow up without living my childhood, I haven’t had a chance to paint the walls or had any time for painting. I had to earn my own Money like adults when i was little. I met with painting when I was 17 as i started to paint clay vases and sell them Since then, I’m 54 now, i’m painting everything and everywhere for 37 years. I’m painting like I have never had a chance to paint before. Which techniques do you use when painting? I can say i’m an impressionist. I have a colorist and spottist style. I mostly work with oil paintings but i also use acrylics and many different paints. Altough i use materials like spatula, brush, comb and techniques like strewing and spraying. Which time of the day do you chose for painting mostly and do you have a special place? Generally i walk in to my studio like 9:30 a.m everyday. After a strong morning coffee, I clean up my paints, brushes and my palette. When I catch the right atmosphere, I pick up my brush and start to dance with by paints. I go wherever my heart takes me to. Mostly I close my studio about 12:00 a.m at night. According to a belief in Anatolia, if soldiers die somewhere, poppies will grow up there. Are there more beliefs like that? Of course there are. For example in the period of Romans, when a noble dies, he borns again as a poppie. In the culture of Greek, they say, the god of sleep, hypnos makes a crown made of Poppies for the heads of people who can’t sleep because of pangs of love. Also they say poppie syrub eases the pangs of love. Who is your favourite Turkish painter? I would like to explain the meaning of artist first. Paint artist is a person who has a brush in one hand and paints all the time, and a book on the other hand, reads searches, comments, also has moral in heart. Adnan Turani, Mustafa Ayaz, Kayahan Keskinok, Mustafa Ata, Adnan Çoker, Devrim Erbil, Burhan Doğançay are my favourites. How many exhibitions did you hold? How many in Turkey, how many abroad? I’ve hold 89 big individual exhibitions. 19 of them were abroad. Countries like Sweden, Austria, Bulgaria, Greece, France, Canada, Kyrgyzistan, and Cyprus but mostly in France, Canada and Bulgaria. I’m going to hold an exhibition in New York on 9th October 2012. I had 700 group exhibitions also. Besides that, 8 of my 150X150 cm paintings have excepted to Canada/Ottawa War Museum and also Kyrgyzistan / Bishkek National Museum have excepted my paintings as well. zaman da gelincik olarak dünya ya geri dönüyor. Atina kültüründe de, uyku tanrısı Hipnoz’un, aşk acısı çekip uyuyamayanların başına, gelinciklerden yapılmış bir taç yaptığı söylenir. Aynı zamanda gelincik şurubunun da, aşk acısını dindirdiğine inanılır. En beğendiğiniz Türk ressamı kimdir? Önce burada sanatçının tanımını yapmak istiyorum. Resim sanatçısı, bir elinde fırça olan, devamlı resim yapan, diğer elinde kitap olan, devamlı okuyan, araştıran, yorum yapan ve yüreğinde de terbiye ve ahlak olan kişi benim gözümde örnek bir sanatçıdır. Ve ben de böyle olmaya çalışıyorum. Adnan Turani, Mustafa Ayaz, Kayahan Keskinok, Mustafa Ata, Adnan Coker, Devrim Erbil, Burhan Doğançay gibi ustaları çok beğenirim. Kaç sergi açtınız? Kaçı Türkiye de kaçı yurtdışında?.. Şimdiye kadar 89 tane kişisel büyük sergi... Bu sergilerin 19 tanesini yurtdışında açtım. İsveç, Avusturya, Bulgaristan, Yunanistan, Fransa, Kanada, Kırgızistan ve Kıbrıs’ta sergilerim oldu. En çok Fransa, Bulgaristan ve Kanada’da açtım. 9 Ekim 2012 tarihinde de New York’ ta sergim olacak. 700 kadar da karma sergi etkinliğim oldu. Bunların yanında Kanada / Ottowa War Museum da sekiz tane 150 cm x 150 cm boyutlarında eserlerim müzeye alındı. Kırgızistan / Bişkek Ulusal Müze ye de eserlerim kabul edildi. How do Turkish people see art of painting? Can you compare the aspects between Turkish people and foreigners? Turkish people are interested mostly with it’s magazine part instead of artists and art. It’s not really important for them what the art tells or what the artist wanted to say. Artist’s love life, personal life is more important for them. So, I can not say we are very interested in painting. How many people among us went to an art gallery? How many among us have an original painting at home? These are all about reading and having an interest. It’s not necessary to talk about foreigners. This is something we all know. I hope one day we’ll have long cues in front of art galleries. But I should say that I’m not a fan of foreign people or foreign countries. I love living in Turkey. Türk insanının resim sanatına bakışıyla yabancıların bakışı arasında ne gibi farklar görüyorsunuz? Türk insanı, resim sanatı ve sanatçı yerine, onun magazin yönüyle daha çok ilgileniyor. Sanatçının verdiği eser, içeriği, anlatmak istediği pek önemli değil, sanatçının özel hayatı, aşkları, konuşmaları daha çok ilgi çekiyor. Çok fazla ilgili olduğumuzu söyleyemem. İçimizde kaç kişi EYLÜL - SEPTEMBER 2012 85 sanatçı gözüyle | artist’s view bir resim galerisine gidip de bir sergiyi gezdik? Kaçımızın evinde bir sanatçıya ait orijinal bir sanat eseri var? Bu biraz da kitap okuma, ilgi duymayla orantılı. Yabancıları söylemeye gerek yok. Malum herkesin bildiği, gördüğü bir tablo bu. Umarım bizde de resim galerilerimizin, müzelerimizin önünde uzun kuyruklar oluşur. Hemen şunu burada belirtmek istiyorum, kesinlikle yabancı hayranlığım yok, Türkiye’de olmaktan, yaşamaktan son derece mutluyum. Sosyal sorumluluk projelerinizden söz eder misiniz? İşte bu benim en hassas konularımdan birisidir. Ben çok zor şartlarda yetiştiğim için, yokluğu da, acıyı da, çaresizliği de iyi bilirim. Bilmenin de ötesinde yaşadım, kemiklerime, iliklerime kadar hissettim. Şimdi Allah’a çok şükür yaşam koşullarım iyi. Yani karşı kaldırıma geçince, diğer kaldırımdaki yaşam mücadelesi veren insanları görünce, “Bana ne?.. Ben iyiyim, ben kendimi kurtardım artık” diyemezsiniz. Sanatçısınız, duygularınız var. Yemeğinizi rahat yitemezsiniz, uykunuzu uyuyamazsınız. Özellikle çocuk, anne ve hayvan sevgisi bende çok yüksektir. Çocuk Esirgeme Kurumu, LÖSEV, Körler Vakfı, Zihinsel Engelliler Derneği, Şizofreni Derneği, Bedensel Engelliler Derneği, Kadın Sığınma Evleri (Gelincik Projesi), Yaşlılar Bakım Evi (Huzur Evi), öğrenci bursu veren kurum ve dernekler, hayvan barınakları gibi birçok sosyal projeye imza attım. Bizzat görev aldım, çalıştım. Bu faaliyetlerde bulunan derneklerde de üyeliğim devam ediyor. 86 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 Küçüklüğümde resim yapmayı hiç sevmezdim! I never liked painting when I was a child Can you tell us about your social responsibility projects? That’s the situation I’m very sensitive about. Because I grow up in a very difficult conditions I know all about poverty, pain and despair. Without only knowing, I have lived and felt those to my bones. Now, thank to my god, my life conditions are fine. But when you jump from a bad life conditions to a good one, that doesn’t mean that you should close your eyes to people who still suffer. You are an artist, you have feelings. You can not eat your meal or sleep in peace. Especially, child, mother and animal love is so important for me. I’ve put my signature under many projects in Society of protection of Children, LÖSEV, Blinds Foundation, Mentally disabled Foundation, Schizoprenia Assosiation, Physically Disabled Foundation, Battered Woman’s Shelters (Poppy Project) Almshouse, many associations and foundations that give scholarships to students, animal shelters. I’m also a member of those associations. EYLÜL - SEPTEMBER 2012 87 sinema | cinema SADAKATSİZLER/LES INFIDELES Vizyon tarihi: 14 Eylül 2012 Yönetmen: Jean Dujardin, Gilles Lellouche, Emmanuelle Bercot Oyuncular: Jean Dujardin, Gilles Lellouche, Alexandra Lamy Tür: Komedi Yapım: Fransa Release Date: 14 September 2012 Directors: Jean Dujardin, Gilles Lellouche, and Emmanuelle Bercot Starring: Jean Dujardin, Gilles Lellouche, Alexandra Lemy Genre: Comedy Production: France Jean Dujardin yeni filmi ‘Sadakatsizler’de seyirciye erkeğin ihanetini anlatıyor. Toplam sekiz yönetmenin kısa filmlerinin buluştuğu bu seçkide yönetmen koltuğuna da oturan Dujardin ayrıca her filmde, farklı karakterleri canlandırıyor. Yönetmen koltuğundaki bir diğer aktör Gilles Lellouche de aynı şekilde ona eşlik ediyor. Her biri birbirinden çapkın bu adamların hikâyelerinin anlatıldığı filmin mekânları Las Vegas’ın kumarhanelerine kadar uzanıyor. 31. İstanbul Film Festivali’nde de gösterilen film eğlenceli bir gün geçirmek için ideal. Handsome actor Jean Du Jardin, tells about the infidelity of men in his last film The Players. In this composition of short films of eight directors, Jean DuJardin is one of them; besides, he performs eight different characters in each of them. Gille Lellouche, also one of the directors, accompanies him. The scenes of the film which tells the story of these two womanizers vary to Las Vegas casinos. The film was shown at the 31st Istanbul Film Festival. Great to have fun. CESUR/BRAVE Vizyon tarihi: 7 Eylül 2012 Yönetmen: Mark Andrews, Brenda Chapman Oyuncular: Kelly MacDonald, Billy Connolly, Emma Thompson Tür: Animasyon, Macera, Komedi Yapım: ABD Release date: 7 September 2012 Directors: Mark Andrews, Brenda Chapman Starring: Kelly MacDonald, Billy Connolly, Emma Thompson Genre: Animation, Adventure, Comedy Production: USA Hayatta kendi yolunu çizmeye kararlı Prenses Merida, ülkesinde yüzyıllardan beri süren bir geleneğe karşı çıkar. Merida’nın kararları krallık içerisindeki düzeni bozar ve Lord MacGuffin, Lord Macintosh ve Lord Dingwall bu yetenekli, kızıl saçlı kızdan hiç hoşlanmazlar. Okçulukta oldukça yetenekli Prenses, Bilge Kadın’a başvurduğunda ise uğursuz bir dileğin onu beklediğini öğrenir. Prenses’in bu korkunç laneti ortadan kaldırması için okçuluğunun yanında cesaretini de kullanması gerekecektir. ‘İnanılmaz Aile’, ‘Ratatouille’ gibi başarılı animasyonlarda imzası olan Mark Andrews ve ‘Aslan Kral’ın yönetmeni Brenda Chapman bu Pixar klasiği için beraber çalışıyor. Princess Merida who is determined to follow her own path in life protests against centuries old tradition in her country. Merida’s decisions disordinate the order in the kingdom and so, Lord MacGuffin, Lord Macintosh and Lord Dingwall do not like this talented red haired girl. Princess who is very talented at archery finds out that a very unfortunate wish awaits when she consults to the Wise Woman. Princess needs to be brave besides using her archery skills to get rid of the curse. Mark Andrews of “Ratatouille” and Brenda Chapman of “Lion King” direct this film together for this Pixar classic. REC 3 / [REC]³ GénesIs Vizyon tarihi: 28 Eylül 2012 Yönetmen: Paco Plaza Oyuncular: Leticia Dolera, Diego Martín, Ismael Martínez Tür: Korku, Gerilim, Dram Yapım: İspanya Release date: 28 September 2012 Director: Paco Plaza Starring: Leticia Dolera, Diego Martin, Ismael Martinez Genre: Horror, Thriller, Drama Production: Spain Koldo ve Clara için evlenecekleri gün hayatlarının neredeyse en önemli günüdür. Her şey çok normal başlamıştır. İnsanlar dans ederek bu mutlu çiftin neşesine ortak olurlar. Fakat birden bire bazı misafirler, ne olduğu tam anlaşılmayan bir hastalığın belirtilerini göstermeye başlar. Sonunda kendilerini bir kâbusun içinde bulan gelin ve damadın hayatlarının en mutlu günü de hayatlarının en korkunç gününe dönüşür. REC serisinin bu son filminde set apartmandan çıkıyor ve zombi virüsü bu defa düğüne sıçrıyor. Bu son film de yine Paco Plaza tarafından yönetiliyor. Plaza senaryoyu de Luiso Alejandro Berdejo ile birlikte yazmış. 88 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 For Koldo and Clara, their wedding day is their most important day. Everything is very normal in the beginning. People share the happiness of the couple by dancing. Suddenly, some guests show symptoms of an unknown disease; the most beautiful day becomes for the young couple the most horrifying day of their lives. In this last film of the REC series, the set is moved out to a wedding ceremony with its zombie virus. The director is again Paco Plaza who co writes the script with Luiso Alejandro Berdejo. to life”. 336 Pages Translated by: Ahmet Arpad HeIne, İletişim Pu All the deaths in the wo rld of music leave deep sor row behind as well as many questions unanswered. German writer Earnst Wilhelm Heine, probably being fascinated by the se question marks, makes a revolution and presents the deaths of big musici ans in history to its reader’s inspection. “These cases were not made up by a crime novelist. These are true stories from the hist ory of music.” The author says. Reading the book you suddenly find yourse lf investigating the cases of famous musicians such as Mozart, Haydn, Pagannini, Tchaikovsky and Hector Berlioz trying to unveil a curtain of secrets. 88 Pag es Translated by: Melike Özt ürk ozart? Ernst WIlhelm Everest PublIshIng The neglected but essential works of Hans Fallada who became famous with his book ‘Every Man Dies Alone’ continue meeting with the reader through the world classics series by Everest Publishing. Passed away in 1947 from a heart failure caused by drugs, Fallada reflects his own life in “The Drinker”; it tells the story of a businessman who loses the control while trying to be released from the monotony of his marriage and duties. It was 1944, the Nazi period in Germany, when the author began writing “The Drinker”. Fallada, sampling that a suppressive society may limit the individual freedom in several different ways, never leaves irony and humor though becomes harsh and touchy sometimes. Hermann Hesse says “Fallada deserves praise for writing so realistic, so frankly and so close The DrInker, Hans Fallada, 392 Pages Translated by: Mahmut Özışık CarrIon, MaxIme Chattam, The rising star of the crime novels Maxim e Chattam’s new book “Carrion” is a comb ination of crime and thriller genres. “Carrion” begins with the preparation of a war; its name , its time and its place is unknown. Waiting for the order for an evacuation, the hung body of a soldie r is discovered in the storeroom of one of the evacuation ships. The killer cuts the victim ’s head and replaces it with a ram’s head with the mouth shattered apart. As guessed by the Milita ry Police Chief Lieutenant Craig Frewin, this first murder is followed by others. The killer murders and displays the victims each time with archa ic and severe methods. These murders being added on top of the tension of the war create disco mfort among the soldiers; they become suspi cious of each other since everyone has his own dark side. Great dangers await Frewin and Ann who start a journey towards the depth of human psych ology. Maxime Chattam who has a degree in criminology in his last novel handles the relation betw een man and his fears claiming that fear is always needed. The novel enslaves its reader with its intriguing plot. Doğan Books Çevirmen: Ahmet Arpad Who Murdered M 336 Sayfa blIshIng şim Yayınları Yayınları Müzik dünyasında bu zam ana kadar yaşanan ölümle r hayranlara büyük bir hüz nün yanı sıra soru işaretleri de bırakıyor. Alman yazar Ernst Wilhelm Heine da bu sor u işaretlerine takılmış ola cak ki polisiye yazarlığında bir devrim yapıyor ve tarihe mal olmuş müzik dehalarını n esrarengiz ölümlerini okurun kendi teftişine sunuyo r. “Bu vakalar bir polisiye yaz arı tarafından uydurulma dı. Söz konusu olan müzik tarihinde gerçekten yaş anmış hikâyelerdir” diyen kita pta Mozart, Haydn, Pagani ni, Çaykovski, Hector Ber lioz gibi ünlü isimlerin ölü m hikâyelerini okudukça kendinizi yazarla birlikte bu sır perdelerini aralam aya çalışırken buluyorsunuz . 88 Sayfa Çeviri: Melike Öztürk Mozart’ı Kim Öld ürdü? Ernst Wilhelm Heine, İleti 392 Sayfa Çeviren: Mahmut Özışık kitap | book Ayyaş, Hans Fallada, Everest Kitap Leş, Maxime Chattam, Doğan Polisiye romanın yükselen yıldızı Frans ız yazar Maxime Chattam’ın yeni kitabı ‘Leş’, polisi yeyi gerilimle birleştiriyor. ‘Leş’, adı, zamanı ve mekânı belli olmayan bir savaşa hazırl ıkla başlıyor. Yapılacak bir çıkarma için harek et emri beklenirken, yola ilk koyulacak gemil erden birinin ambarında genç bir askerin asılm ış cesedi bulunur. Katil, kurbanın kafasını kesmiş ve yerine ağzını parçaladığı bir koçbaşı koymuştur . Askeri Polis Şefi Teğmen Craig Frewin’in tahm in ettiği gibi ilk cinayeti diğerleri izler. Katil her defasında vahşi ve arkaik yöntemlerle kurbanların ı parçalayıp teşhir etmektedir. Savaş ortam ının gerginliğine bu cinayetler eklenince, asker ler arasındaki huzursuzluk iyice artar ve herke s birbirinden şüphelenmeye başlar. Zira herkesin karanlık birer sırrı vardır. İnsan psikolojisin in çok karanlık bölgelerine doğru korkutucu bir yolculuğa çıkan Frewin ile Ann’i büyük tehlikeler beklemektedir. Kriminoloji eğitimi alan Maxime Chattam son romanında insanoğlunun korkuyla olan ilişkisini ele alarak, her zaman korku ya ihtiyaç duyulduğunu öne sürüyor. Roma n şaşırtıcı kurgusuyla okurunu esir alıyor. ‘Herkes Tek Başına Ölür’ ile tüm dünyada büyük yankı uyandıran Hans Fallada’nın göz ardı edilen önemli eserleri, Everest Yayınları’nın dünya klasikleri dizisinde okurlarıyla buluşmaya devam ediyor. 1947 yılında uyuşturucuya bağlı kalp yetmezliğinden hayatını kaybeden Fallada’nın özyaşam öyküsünden izler taşıyan ‘Ayyaş’, evliliğinin ve sorumluluklarının boğuculuğundan kurtulabilmeye çalışırken kontrolü tamamen kaybeden bir işadamının hikâyesini anlatıyor. Yapıtlarında insanların hayatını kimi zaman gerçekçi kimi zaman mizahi bir dille anlatan yazarın, ‘Ayyaş’ı yazmaya başladığı 1944 yılında Almanya’da Nazi dönemi sürüyordu. ‘Ayyaş’ta da baskıcı bir toplumun insanın özgürlüğünü farklı şekillerde kısıtlayabileceğini örneklendiren Fallada, yer yer sert ve dokunaklı olmasına karşın ironi ile ince mizahı da elden bırakmıyor. Bu romanı ünlü İsviçreli yazar Hermann Hesse “Bu kadar gerçekçi, bu kadar dürüstçe, hayata bu kadar yakın yazdığı için Fallada övgüyü hak ediyor” diye tanımlamıştı. EYLÜL - SEPTEMBER 2012 89 kültür-sanat | culture-art • • • • i m i v k a T k i l n i k Et notes EVENT ’de Sanat eylülde Mardin birçok getirmeye çalışın. Çünkü a rotanızı Mardin’e denk z ğini Siz siz olun eylül sonund ece ebil gör e liler’in gezdikleri yerlerd ci sanatçının işlerini Mardin cak. Bu yılki başlığı ‘İkin nali 21 Eylül’de başlaya Bie rdin Ma sı Sarıaslan a Lor ve 2. Uluslarara bo om Col lo Pao bienalin küratörlüğünü Bakış’ olarak belirlenen bir gezginin girmeyi berberleri gibi normalde rı, cıla çay r’in lile rdin üstlendi. Ma , Edy Ferguson, Mona dar Bay i larında Fikret Atay, Sam gibi akıl edemeyeceği mekân Sikander ve Pae White Murat Şahinler, Shahzia ileyici etk da a Hatoum, Hrair Sarkissian, dah ı mın orta hi ülebilecek. Mardin’in tari sanatçıların eserleri gör iyor. ünü Döne Oytam üstlen rlüğ ktö dire alin bien ek hale getirec Alegria, adı gibi mutluluk verecek Gösteri sanatlarında yepyeni bir boyu t açan dünyaca ünlü gösteri topluluğu Cirque du Soleil’in en popüler şovu ‘Alegria’, 22 Eylül’de İstanbul’da Ülker Sports Aren a’da olacak. Sahne tasarımı, müzikleri, dansları, kostümler i ve makyajlarıyla farklarını ortaya koyan topluluk geçti ğimiz yıl İstanbul’a ilk kez gelmiş ve 16 ‘Saltimbanco’ gösterisin in tükenmesiyle toplamda 80 bin kişiye ulaşmayı başar mıştı. İspanyolca’da mutluluk, sevinç ve başarı anlamların a gelen ‘Alegria’ gösterisi ise, toplamda 15 ülkeden 55 kişilik ulusl ararası bir ekipten oluşuyor. Akrobasi ve atletizmi sanat ın opera ve barok öğeleriyle birleştiren grubun bu ‘Alegri a’ ile Rus barlarından ateş toplarıyla nefes kesen jönglörler e kadar toplamda dokuz farklı şovla izleyicilere adı gibi mutluluk vereceği kesin. AlegrIa to brIng joy as It means Alegria, the most popular show of Cirq ue du Soleil which invented a new dimension in show art, will be at Istanbul Ulker Sports Arena on September 22. The company with its one of a kind stage design, music, danc e, costumes and make ups came to Istanbul last year and reach ed to 80.000 people selling out the tickets for its 16 ‘Saltimban co’ shows. Alegria, meaning joy, happiness and success in Spanish, is performed by 55 artists from 15 different countries. Combining acrobatics and athletics with opera and baroque themes of art, the company will certainly bring joy to its audience with 9 different shows from Russian bars to fire balls. Mardin meets art In September rnational Mardin September; the Second Inte Try to pass by Mardin in l have the wil you ich wh ing dur ber 21, Biannual starts on Septem ple wander. peo al loc ere works at places wh chance to see the artists’ be d to ‘The Second al whose title was decide The curators of the biannu ces like barber shops pla At and Lora Sarıaslan. Look’ are Paolo Colombo ret Atay, Sami Baydar, of the artists such as Fik and tea houses the work rat Şahinler, Shahzia Mu ian oum, Hrair Sarkiss Edy Ferguson, Mona Hat is the director of the can be seen. Döne Otyam Sikander and Pae White rdin will become Ma of e historical atmospher biannual with which the more attractive. 90 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 s’ta m o d a en Asp eri dev lk ’nin i t t tivali acak dör s s e F gö Bale e başlay e k l i V e a r per o ylül’d m is dos O mişti. 3 E inci bölü olarak ediy spen Kill Bill’in pan flütü Türkiye’de Yapılan 200’den fazla albüm, 600 milyo ndan fazla albüm satışı, 90 altın ve platin albüm ödülü, sayısız diğer ödüller ve beş kıtada verdiği turnelerle dünyanın en başar ılı pan flüt virtüozu Gheorghe Zamfir, Türkiye’ye geliyor. Zamfir, altı Romen müzisyen ve sekiz Türk müzisyenden oluşan 14 kişilik orkes trasıyla vereceği konserlerle, Romen, Türk ve dünya müziklerinden oluşan muhteşem bir repertuar sunacak. Romen tarzı pan flütü gelişt irerek 20 borulu sistemi 30’a yükselten Zamfir, dudak hâkimiyetiy le de her borudan dokuz tona kadar değişik sesler çıkarmayı da başar mıştı. ‘Once Upon a Time in America’, ‘Karate Kid’ ve son olarak Taran tino yapımı ‘Kill Bill Vol. 1’ için yaptığı müzikler ve pan flüt yoru muyla dünya çapında üne kavuşan sanatçıyı 1 Eylül’de İzmir Ekonomi Üniv ersitesi Konser Salonu’nda, 2 Eylül’de Bursa Açıkhava Tiyatrosu’ nda veya 4 Eylül’de Antalya Konyaaltı Açıkhava Tiyatrosu’nda izley ebilirsiniz. KIll BIll’s Pan Flute In Turkey World’s most esteemed pan flute virtu oso Gheorghe Zamfir of more than 200 albums, more than 600 millions of album sales, countless awards and tours on five different continent s, comes to Turkey. Zamfir, with its orchestra composed of six Romanian and eight Turkish musicians will perform a magnificent repertoire of Romanian, Turkish and World musi c at his concerts. Improving the Romanian pan flute of 20 pipes to a system with 30 pipes, Zamfir can get 9 diffe rent tones from each pipe by using his lip movements. Famous all around the world with film scores including “Once Upon a Time in America”, “Kar ate Kid” and finally Tarantino’s “Kill Bill Vol. 1” and with his pan flute perfo rmances, the artist will be at Izmir Ekonomi Universitesi Concert Hall on September 1; at Bursa Açık Hava Theatre on September 2; and, at Anta lya Konyaaltı Açıkhava Theatre on September 4. ilk ıA a er ği ik raras uz’da son rgilenece ip. Sahne pera ve e lusla h O t e fly’ il l 19. U ü 4 Temm mansın se grama sa v De utter alesi B n r o u m r o m s f ü p a l r B m ad pe bö bir Sa ve nu ‘M acak sı ile pera teşem muh ü aratmay in Opera rodüksiyo Devlet O karşısına k a i p e ü’ bölüm ’de Çin-P ın ortak se, Antaly ası seyirc uğu Göl l r i ’n ‘K ı e ü , s l e p ı a a y d r lül’ 3E estr or’ o lulukla nkar . 6 Ey p i Ork ermo ’de A Bales n açılacak di Lamm e Bale To , 15 Eylül ser’ v e a au al yenid dan ‘Luci let Opera en festiv i ‘Tannh mında rk eğ ta ev ın taraf . Türk D e sahnele hneleyec rkemli or a ’d ö s ak l g c ü n a l i n k y ı E i’n ç s’u Bales endo ini 10 bales Opera ve ecek. Asp ir fırsat. r t b e e Devl ıyla sona n müthiş içi as oper doymak a sanat on es o pera wg s o o dos O which n e h p s S art lA tiona ond p ces spend terna . The sec rforman A n I h e t 4 ith 9 p y In 1 l s w u e u s J on pen rgeo of th art ded 4 go e stage o msun al en irst p with h The f llet Festiv ember 3 st part. T ra and Sa ly”. On t a r p i pe B f e O S e d tterf h g n a in on surpass t e-Beijin m Bu ll perform a g e d a b s l d ine , “M wi l ely t wi efinit ion of Ch rchestra and Balle Opera an , d l l i O t w h a c t te t r e a u l 0 e t l d 1 S p a o pr the te O kish nd B a co era a ntalya Sta pera. Tur Lake” on auser’ by p O State ber 6, A moor” o m “Swan h ‘Tannh a great it m er is or Septe di Lamm will perf closing w th. This dos. s s a 15 e t i i i c e spen n e h a t k A p a “Lu t n n m o m e o l t c l i e i C l f l i t w Balle e festival ra and Ba l at magn e u h and t State Op d your so ra ee Anka unity to f rt oppo EYLÜL - SEPTEMBER 2012 91 yolcu rehberi | passenger guide Bunlar da unutulur mu demeyin… Uçaktan İnerken kontrolünüzü yapın! See what we have left on a plane... Check it before you leave the aircraft! Avrupa’nın uçak bileti arama motoru Skyscanner, uçak yolculuklarında en çok unutulan eşyaları araştırdı. En çok unutulan eşyalar listesinin başında; kitaplar ve cep telefonları yer alıyor. Listeye göre; uçaklarda alyanstan takma dişe kadar farklı ve ilginç kişisel eşyalarını unutanlar da var. Europe’s online flight ticket search engine Skyscanner has searched for the most ‘left behind’ items at flights. On top of the list there stand books and cell phones. According to the list, there are people who leave interesting personal belongings from wedding rings to dentures. Seyahat etmek isteyenlere bini aşkın havayolunun milyonlarca rotası için en kısa yoldan, en uygun fiyatlı uçak bileti alternatiflerini sunan Skyscanner, yolculara uçakta en çok unuttukları eşyaları sordu. Ankete katılan 700 kişinin, yüzde 67’sinin yolculukları sonrasında, uçakta mutlaka bir eşyasını unuttukları ortaya çıktı. Uçakta unutulan eşyalar listesinin ilk sırasında kitaplar yer alırken, bu eşyaların üçte birini ise; fotoğraf makinesi, cep telefonu ve tablet bilgisayar gibi değerli eşyalar oluşturuyor. Skyscanner that provides for travelers the alternatives for the best priced airline tickets in millions of flight routes of more than a thousand of airline companies asked passengers the items they left on a plane. The poll of over 700 people also reveals that 67 percent of them left at least one item behind after their flights. Books take the first place on the list of the forgotten items; one third of these items are personal valuables such as cameras, cell phones and tablet pcs. 92 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 Alyans mı, tablet bilgisayar mı? Ankete göre; cep telefonu ve tablet bilgisayar gibi telafi edilebilir kayıpların yanı sıra, bazen de alyans gibi, manevi değeri yüksek eşyalarını da unutanlar var. Anket sonuçlarında; uçakta alyansını unutan yolcular, evlerine döndüklerinde eşleriyle gerginlik yaşadıklarını belirtiyor. Uçaklarda en çok unutulanlar arasında yer alan bir diğer eşya da oyuncaklar. Skyscanner’ın anketine göre; katılımcıların yüzde 2’si, uçakta çocuklarının oyuncaklarını unuttuklarını belirtiyor. Çocuklarının en sevdikleri oyuncaklarını uçakta unutan ebeveynler ise çocuklarının gerginliklerinin, kendilerine de yansıdığını üzülerek ifade ediyor. Bunlar da unutulur mu? Katılımcıların yüzde 5’i, pasaport ve diğer seyahat belgelerini uçakta unutuyor. Özellikle yabancı bir ülkeye giderken önemli bir sorun haline gelen bu durum, yolcuların geldikleri ülkelere geri gönderilmeleriyle sonuçlanabiliyor. Unutulan diğer eşyalar ise, anket sonuçlarını okuyanlara “Bu kadarı da olur mu?” dedirtiyor. Ankete katılanlar arasında; uçakta iç çamaşırı, takma diş ve trombonunu unutanlar bile var. Katılımcıların üçte ikisinin, uçaktan bir şeylerini unutarak ayrıldığının ortaya çıktığı Skyscanner anket sonuçlarına göre; uçakta en çok unutulan eşyalar listesinde, ilk sırada kitaplar geliyor. Seyahat sırasında kullanılması yasak olan cep telefonları ise ikinci sırada; dergi ve gazeteler üçüncü sırada yer alıyor. Unutulan eşyalar listesinin devamında; gözlük, kulaklık, pasaport ve kimlik, fotoğraf makinesi, tablet bilgisayar, yiyecek, oyun konsolu, çanta ve oyuncaklar yer alıyor. Weddıng rIng or tablet pc? According to the poll, besides some replaceable items such as cell phones or tablet computers, there are some people who left a very valuable personal item: their wedding rings; these people admit that they had difficulties explaining their lost when they got back home. Children’s toys are among the most forgotten items. According to Skyscanner’s poll, 2% of the passengers admit that they left their children’s toys on plane; they all talk sadly about the unhappiness of their kids being reflected on themselves. How can these be left behInd? 5% of the participants left their passports or similar travel documents on a plane. This becomes a crucial problem especially traveling abroad, and it may end up with being sent back home. All the other items that were left behind provoke one to say “How can these be left behind?” Among the participants, there are people who left their underwear, dentures and even a trombone! With the poll it is understood that the two third of the participants left something on the plane during their flights. According to the results of Skyscanner’s poll, books are among the most forgotten items. Cell phones which are not allowed to use during flights take the second position; magazines and newspapers, the third. Sunglasses, earphones, passports and ID cards, cameras, tablet pcs, food, game pods, bags and toys take the other places in the list of the left-behind items. Uçaklarda En Çok Unutulan Eşyalar Listesi 1. Kitap - %18 2. Cep Telefonu – %9 3. Dergi/Gazete ve Kıyafet – %8 4. Gözlük/Güneş Gözlüğü – %8 5. Kulaklık – %6 6. Pasaport/Kimlik – %5 7. Fotoğraf Makinesi – %3 8. Tablet Bilgisayar – %3 9. Yiyecek&Gıda Malzemesi – %3 10. Oyun Konsolu – %2 11. Çanta – %2 12. Diğer – %23 The Items most commonly leftbehInd on a plane 1. Book (18%) 2. Mobile phone (9%) 3. Magazine/newspaper/clothes (8%) 4. Glasses/Sunglasses (8%) 5. Headphones (6%) 6. Passport/identity documents (5%) 7. Camera (3%) 8. Tablet pc (3%) 9. Food (3%) 10. Game pod (2%) 11. Bag (2%) 12. Other (23%) EYLÜL - SEPTEMBER 2012 93 94 92 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 AĞUSTOS - AUGUST 2012 EYLÜL - SEPTEMBER AĞUSTOS - AUGUST 2012 95 93 TÜRKİYE HAVALİMANLARINDAN YERLİ HAVAYOLU TAŞIYICILARININ TARİFELİ DIŞ HAT UÇUŞ NOKTALARI 96 94 EYLÜL - SEPTEMBER 2012 AĞUSTOS - AUGUST 2012 EYLÜL - SEPTEMBER AĞUSTOS - AUGUST 2012 97 95 İkisi bir arada Ünlü bir şeker Resimdeki sanatçı Bir sebze Manisa’nın bir ilçesi Giysi Tümör İzmir’in bir ilçesi Parola Vilayet Ev bölümü Sığır durdurma sözü Tespih tepeliği Bir balık türü Lüksemburg TV’si Bir tatlı türü Beyaz’ın söyleyemediği harf “Jet …” (aktör) Cezayir’de bir ırmak Bir süs kpeği Küçük vapur, istimbot E Y L Y E B A L I İ L R S O M E V A N A R A İ İ T F İ N O A N A Romatizma ağrısı Kuzu sesi Bir ilimiz Bir göz rengi Şiir İtalya’nın başkenti Yat limanı Ekmek Kuzey Atlantik Paktı İri taneli bezelye Yerine getirme Özen Yabani hayvan barınağı Eski bir Anadolu uygarlığı, Hitit M E L İ O M N A İ K A İ N O E T Samuray kılıcı Peru’nun başkenti Köpek Düzine sayısı Pozitif elektrot Bir sayı K A T A N A Kars’taki ören yeri A N İ ÇÖZÜMLER Yoksul yiyecek evi Muğla’nın bir ilçesi Gökçeada’nın diğer adı Baş çoban F F A S U T O R İ M O H A İ D E R M A R E T A K L M R O Z E Ç A T Bir süs kpeği Bir sayı “Jet …” (aktör) Cezayir’de bir ırmak Özen Yabani hayvan barınağı İri taneli bezelye Yerine getirme Kars’taki ören yeri Pozitif elektrot Bir balık türü Lüksemburg TV’si Sığır durdurma sözü Tespih tepeliği İ A K İ U L İ E K Eski bir Anadolu uygarlığı, Hitit Küçük vapur, istimbot Gökçeada’nın diğer adı Baş çoban Beyaz’ın söyleyemediği harf Yoksul yiyecek evi Muğla’nın bir ilçesi Bir tatlı türü İkisi bir arada Ünlü bir şeker Kuzey Atlantik Paktı Ekmek Ev bölümü Yat limanı Vilayet İtalya’nın başkenti Parola Düzine sayısı İzmir’in bir ilçesi Köpek Şiir Bir göz rengi Bir sebze Resimdeki sanatçı Manisa’nın bir ilçesi Tümör Samuray kılıcı Peru’nun başkenti Bir ilimiz Kuzu sesi Romatizma ağrısı Giysi bulmaca | puzzle TAV_İLAN 100 EYLÜL - SEPTEMBER 2012