İklim adaleti için tesis zamanı - ipc
Transkript
İklim adaleti için tesis zamanı - ipc
SAYFA 12 ‹mtiyaz Sahibi ve Yay›nlayan: Birgün Yay›nc›l›k ve ‹letişim Tic. A.Ş. ad›na Bülent Y›lmaz Yaz›işleri Müdürü: Bar›ş ‹nce Sorumlu Müdür: ‹lker Yaşar Haber Müdürü: ‹brahim Varl› Ankara Temsilcisi: Yaşar Aydın Politika: Can Uğur, Uğur Koç Dış Haber: Semih Güven Çalışma Yaşamı: Sevgim Denizaltı Eğitim-Kent: Çağla Ağırgöl Yaşam-Çevre: Seçil Türkkan Medya: Berkant Gültekin Kültür-Sanat: Canan Aydın Ankara Temsilciliği: 0 312 419 91 02 ‹zmir Temsilciliği: 0 232 463 83 08 Reklam Direktörü: Ayşegül Akbulutlar Reklam Rezervasyon: Eylem Deniz Durgun reklam@birgun.net Merkez Adres: Gülbahar Mah., Altan Erbulak Sk. Karaca Apt. No: 9/A Mecidiyeköy ‹stanbul Merkez Tel: 0 212 288 28 00 • 288 20 02-03-04 Faks: 0 212 288 51 16 ‹letişim: info@birgun.net 5 EKİM 2 0 1 4 PA Z A R SIYAH Bas›ld›ğ› Yerler İstanbul: Arslan Güneydoğu Gaz. Mat. Ve Kağıtçılık A.Ş. Akçaburgaz mah. Hadımköy yolu San1 Bulvarı, 169. Sokak, No: 6 Kıraç/Esenyurt / İstanbul 0212 886 17 95 • Ankara: Arslan Güneydoğu Gazetecilik Matbaacılık ve Kağıtçılık A.Ş. Saray Osmangazi Mah. Sütçü İmam Cd. No:33 Pursaklar/Ankara - 0312 419 20 03 • İzmir: Metalişleri Sanayi Sitesi 1’nci Cadde No: 173 Kısıkköy-Menderes/ İzmir - 0232 257 69 03 • Adana: Yenidoğan Mh 2108 Sk No: 13/A Yüreğir/Adana - 0322 346 03 71 Dağ›t›m: Turkuvaz Dağ›t›m Pazarlama A.Ş. Yay›n Türü: Yayg›n Süreli Yay›n İklim adaleti için tesis zamanı 4 mik büyüme fetişini kıracak küçülme ve düşük-karbonlu sistem dönüşümü mücadelelerine tanık olduk. Bulunduğumuz noktada, Naomi Klein’in “Bu Her Şeyi Değiştirecek” isimli yeni kitabında da dediği gibi, küresel ortalama sıcaklıklardaki 3-4oC derecelik bir artış gezegeni hiç tanıyamayacağımız bir yer haline getirebilecek. Velhasıl iklim krizine adil ve eşitlikçi bir çözüm bulabilmek için son düzlükteyiz. 00.000’den fazla kişinin New York sokaklarında, on binlerin ise dünyanın diğer pek çok şehrinde sokağa çıktığı ve iklim adaleti mücadelesini ayağa kaldırdığı 'Halkların İklim Yürüyüşü' üzerinden 2 hafta gibi bir süre geçti. Rüzgâr DAHA FAZLASI GEREK dindi, toz çöktü. Mathieu Kassovitz’in 1995 tarihYELKEN ŞİŞİRECEK RÜZGÂR li filmi ‘La Haine’ şöyle bir sahBM Genel Sekreteri Ban-Ki Moon’un inisiyatifiyle toplanan Liderler Zirvesi, yeni ve anlamlı taahhütler yerine (2016 itibariyle yüzde 100 yenilenebilir elektrik arzı sözü veren Kosta Rika gibi ülkeler dışında) anaakım sözler ve halihazırdaki politikalara devam edileceği sözleriyle tamamlandı. Yine de 2015 yılının sonunda Paris’te düzenlenecek 21. Taraflar Toplantısı’nda karara bağlanacak bir uluslararası anlaşma için yelkenleri hafif de olsa şişirecek bir rüzgâr oluşturuldu. BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ni 12 yıl gecikmeyle imzalayan Türkiye'nin resmi pozisyonunun ise, kendisine pek dinleyici toplayamayan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasında çizildi. neyle başlar: "Bir gökdelenden aşağı düşmekte olan adamın hikâyesini duydunuz mu? Adam her katta kendini avutmak için şöyle diyormuş: Jusqu'ici tout va bien (Buraya kadar her şey yolunda). Fakat asıl önemli olan düşüş değil, yere çarpıştır." İçinde bulunduğumuz dönem iklim adaleti meselesinin yerelden küresele sadece mücadeleleri bağlamak değil yeni bir yaşam biçimini de tesis etmekten, yani “liderlere taleplerimizi iletiyoruz” demekten çok daha fazlasını gerektiriyor. Ekonomi başta olmak üzere birlikte ya- şama biçimlerimiz ve doğa ile ilişkimiz hakkındaki düşünce ve hareketlerimizde radikal bir dönüşüme ihtiyacımız var. Bu dönüşüm, ulus-devlet odaklı müzakerelerle, ulusal çıkarları ve kısa dönemli seçim kaygılarını ön planda tutan politikalarla veya atmosferi, suyu, toprağı birimlere ayırıp metalaştıran piyasa-bazlı (karbon ticareti ve denkleştirmesi -offsetting- gibi) sahte çözümlerle gelmeyecek. Zira bu dönüşüm, iklim krizinin sadece aşırı hava olayları şeklinde ortaya çıktığı fikrinden ve dolayısıyla sadece afet riski azal- tımına vurgu yapmaktan öteye geçerek, üretim ve paylaşım sistemimize, 3. Köprüye, 3. Havalimanına, enerji açlığına yeni bir politik gözle bakmak demektir. Bu da Kassovitz’in filminde dediği gibi yere çarpmadan ve kırılmadan bu kırılgan gezegen üzerinde eşitçe yaşamamızın yegane biçimi olacaktır. Halkların İklim yürüyüşündeki yüzbinlerin sembolik gücü yüksekti, ancak liderlere yöneltilen bu adalet talebinin içini doldurmak ve yaşamı dönüştürmek küresel ekonomik sistemi parça parça değiştirmekten geçecek. İKLİM LİDERLERİ DEĞİL BİZİ İLGİLENDİRİYOR Halkların iklim hareketi sürüyor AGRESİF KALKINMACILIK Erdoğan, küresel iklim kriziyle mücadele yolunda Türkiye'nin 1.3 milyar hektarlık orman alanı oluşturacağını, 1990-2012 döneminde sera gazı salım miktarından yüzde 21 oranında düşüş sağladığını ve aynı dönem için karbon yoğunluğunu yarı yarıya azalttığını iddia etti. Ancak görünen köy net bir azaltıma değil o dönem için -hiçbir iyileştirme yapılmaması halinde- öngörülen sera gazı artış miktarındaki azalmaya işaret ediyor. Karbon yoğunluğundaki azalmanın ise alınan önlemler değil büyük ölçüde GSMH'deki artışla ilgili olduğu düşünülüyor. 2015 itibariyle sonraki süreçlerde uluslararası karbon piyasalarına eklemlenmek beklentisi ile ulusal bir karbon ticareti sistemi kurmaya hazırlanan Türkiye’nin HES, termik santral, nükleer rüyalar ve kaynağı şüpheli petrol ve doğalgaz yatırımlarıyla beslenen, stratejik olarak sığ ve agresif kalkınmacılığı göz önüne alınınca pek de farklı bir vizyonla masada olması mümkün değildi zaten. İKLİM KRİZİ: YOKUŞ AŞAĞI 2009 yılında Kopenhag’daki iklim zirvesinde adil, etkili ve bağlayıcı bir anlaşma üretemeyen liderler, bir kez daha ulus-devlet sistemine, küresel ekonomik güç odaklarına ve tekil çıkarlara bağlı bir müzakerenin freni patlamış şekilde yokuş aşağı giden iklim krizine cevap olmayacağını gösterdiler. Kopenhag’daki zirveden bu yana geçen 5 yıl içerisinde BM İklim Sözleşmesi sürecindeki atalete ve çıkmazlığa cevaben küresel iklim adaleti hareketinin bazı unsurlarının talep etmekten tesis etmeye evirildiğine tanık olduk. Pek çok farklı bileşen, salonlardan sokaklara, mahallelere, şehirlere, bölgelere daha güçlü biçimde yayıldı. Geçen eylül başında Almanya-Leipzig’de düzenlenen Planlı Ekonomik Küçülme (Degrowth) Konferansı’ndaki ortak bilinç de New York sokaklarında Seattle’dan sonra tekrar yan yana gelen çevre ve emek örgütleri de dünyaya iklim adaleti çatısı altında büyüme-bağımlı kapitalizmin meselenin fiziksel ve sosyoekonomik aciliyetine derman olamayacağını hatırlattı. SON DÜZLÜK Yoksulların yaşam alanlarını savunmak için kır-kent ayrımlarını aşan ekoloji mücadelesiyle, sanayileşmiş ülkelerdeki ekono- BM İklim Zirvesi ‘dünya liderlerinin’ büyük fakat anlamı olmayan sözler etmesiyle sona erdi. İklim değişikliğinin artık liderlere bırakılmayacak kadar önemli bir mesele olduğu konusunda ise dünyanın tüm halkları hemfikir. Belki bu yüzden ‘halkların iklim hareketini’ tartışmaya devam etmek hepimizin sorumluluğu. •H. İlksen Mavituna (Açık Radyo, Halkların İklim Zirvesi) İklim mücadelesi insanlığın bugün karşı karşıya olduğu en büyük adalet mücadelesi. Öyle ki politik doğruculuğun pozisyonlarından biri de iklim aktivizmi olmuş vaziyette. Bu Türkiye’nin Cumhurbaşkanı’nın BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’un çağrısıyla toplanan Liderler Zirvesi’ndeki “radikal” konuşmasından, dünya basınının büyük bir bölümünün artık iklim değişikliği inkârından vazgeçmiş olduğu olgusuna kadar izlenebilir. İklim mücadelesinin gelmiş olduğu bu nokta sokakta karşılığını aramakta ve geçtiğimiz haftalarda bir ölçüde buldu da. İSTANBUL'DA 'MEVZU' VARDI "Her şeyi değiştirmek için herkese ihtiyaç var demiştik ve herkes geldi!" New York'ta 400 binden fazla insanın katıldığı, dünyada 166 ülkede 2.808 ayrı eylemle desteklenen tarihî iklim yürüyüşü, örgütleyenlerin internet sitesi peoplesclimate. org’da böyle özetleniyor. İki hafta önce dünyada sayılarının 600 bin kadar olduğu tahmin edilen insan, iklim adaleti için sokağa çıktı. Bu küresel eylem çoktan geçerliliğini yitirmiş olan Kyoto Protokolü’nün ardından seneye Paris’te imzalanacak olan hükümetlerarası ya da üstü protokol için dünya halklarının yöneticilere verdikleri mesaj niteliğiyle anlaşılabilir. Bu 2.808 eylemden biri de İstanbul’daydı. Halkların İklim Zirvesi iki forum, iki panel, bir film gösterimi, dört eşzamanlı atölyenin yanı sıra ve tabi ki bir sokak yürüyüşünü, mitingi de kapsıyordu. Etkinlik günler öncesinden peoplesclimate.org’da Halkların iklim adaleti ‘İklim adaleti için tüm dünyada 600.000 kadar insanın sokağa çıkması çoktan geçerliliğini yitirmiş olan Kyoto Protokolü’nün ardından seneye Paris’te imzalanacak olan hükümetlerarası ya da üstü Protokol için dünya halklarının yöneticilere verdikleri mesaj niteliğiyle anlaşılabilir’ “büyük etkinlik/olay” kategorisine alındı; yani İstanbul’da bir “mevzu” vardı. GERÇEKÇİ TALEPLER Küresel/evrensel hakikatlerin, olguların (IPCC vd raporlar ışığında) değerlendirilmesinin ardından, (11 yerel hareketin toplandığı forumla) Türkiye yerelindeki deneyimlerin kazanımlarını yanına katarak bir aktivizm haritası çıkarmak hedefiyle planlanan etkinliklerin “hükümetlerden taleplerimiz” başlığını taşıyan son bölümünde yeni kömür santrallarının projelendirilmesinden vazgeçilmesi, yenilenebilir enerjinin avantajlandırılması, toplu ve temiz ulaşımın teşviki, ÇED süreçlerinin işlevlendirilmesi ve şeffaflaşması, sera gazı emisyonlarının azaltılması olan temel talebin altına sıralanan talepler oldu. KATILIM SORUNUNU ES GEÇTİK Tarım arazileri, dereleri kâr ve ilerleme odaklı “projelerle” kuruyan, yerin altında ve üstünde ömür çalan kömür işletmeleri ve santrallarının sayısı artmaya devam eden bir ülkenin; betona gömülü, kuraklık ve ani seller arasında bocalayan en büyük şehrinde geçen yaz bir hortum görüldüğü, artık kimilerinin yağmurun yağdığı zamanlarda mesela Üsküdar sahil yolunu kullanmaktan çekindiği gibi aşırı iklim olgularının üzerine de gitmeyeceğim. Zirve’nin çağrısına imza veren kurumların katılımı sorununu da bu turda es geçelim. BİZ BU ADALETİ KİME BIRAKACAĞIZ? Sadece, etrafımızı şimdi ve burada saran büyük sorunun teşkil ettiği aciliyetin dayatmasıyla bir hatılatma: New York yürüyüşünde kortejin ön sırasında “ön-cephe hareketleri” olarak adlandırılan grup vardı. Bu grubu halihazırda yani şimdi ve bugün iklim değişikliğinin etkilerini yaşayan coğrafyaların sakinleri oluşturuyordu. Bu İklim sorunun tekabül ettiği adalet sorununun altının çizilmesiydi. Son on yılın tüm küresel hareketleri de benzer adalet talepleri değil miydi zaten? Bu gazetenin okuyucularına ülkemizin adalet konusundaki meziyetlerini hatırlatmama gerek olmadığı için içim rahat. Ama yürüyüş günü çok renkli ve kararlı geçmiş olsa da Tünel’den Galatasaray’a İklim Yürüyüşü’nün çok daha kalabalık olabileceğine inandığımdan sormak istiyorum. Biz bu adaleti kime 2015 Paris. Saygılar. bırakacağız? SARI İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı ‹stanbul 05:33 06:59 13:01 16:13 18:51 20:10 Ankara 05:17 Erzurum 04:40 06:04 12:07 15:20 17:58 ‹zmir 05:42 07:04 13:08 16:22 18:59 20:15 Diyarbakır 04:50 06:13 12:17 15:31 Zonguldak 05:19 06:46 12:48 16:00 18:38 19:57 06:41 12:44 15:57 18:35 19:52 19:15 18:08 19:24 ÇİMLERE BASMAYIN ÖZGÜR GÜRBÜZ “Kopenhag’daki zirveden bu yana geçen 5 yıl içerisinde BM İklim Sözleşmesi sürecindeki atalete ve çıkmazlığa cevaben küresel iklim adaleti hareketinin bazı unsurlarının talep etmekten tesis etmeye evrildiğine tanık olduk” •Ethemcan Turhan (Mercator-IPC araştırmacısı, Sabancı Üniversitesi) •Arif Cem Gündoğan (Y. Lisans, King’s College London) MAVI KIRMIZI ozgurgurbuzblog@gmail.com Çanakkale 100 bin parça P lanlamaya hiç karşı olmadım. Hatta bizim gibi herkesin kafasına eseni yaptığı ülkelerde bir zorunluluk olduğunu bile düşünürüm. Ancak planı doğru yapacaksınız. Yanlış plan yaparsanız geri dönüşü olmaz. Balıkesir-Çanakkale 1/100 bin ölçekli Çevre Düzeni planı da geri dönüşü olmayan planlardan biri. Türkiye’nin en güzel illerinden Çanakkale bu planda katlediliyor. Türkiye’nin en temiz havası kömürcülerin tozuna, madencilerin siyanürüne feda ediliyor. El değmemiş ormanlar, eşine az rastlanır verimli tarım toprakları inşaat ve yol çetelerinin işgaline sunuluyor. Planlar doğru yerleşmenin, sürdürülebilir yaşamın koruyucuları gibidir. Yanlış planlarsanız ya da bilerek yanlış yaparsanız çarpık kentleşmeye, ormansızlaşmaya, tarımda dışa bağımlılığa ve bin türlü sağlık sorununa davetiye çıkarırsınız. En değerli hazinemiz toprak biter. Çevre düzeni planı bavul değil. Boşaltıp yeniden dolduramazsınız. Orman, su ve hava gitti mi gider. Çanakkale için yapılan planda dev sanayi bölgeleri, madencilik sahaları, Gökçeada ve Bozcada gibi korunması gereken yerlerin ranta açıldığı görülüyor. Bunların hangisine Çanakkale’nin ihtiyacı var? Tek tek bakalım. Dünyada çıkarılan altınların yüzde 80’inden mücevher yapılıyor. Mücevher bir ihtiyaç değil, hayat kurtarmıyor, dünyayı ileri götürmüyor. Kalan yüzde 20’nin büyük bir kısmı da yatırım amaçlı alınıyor. Çıkarılan altının çok azı elektronik eşya yapımında kullanılıyor. Bunu iyi bir şey kabul etsek bile dünyada bilgisayarlara yüzlerce yıl yetecek altın zaten var. Mesele sadece bu değil. Altın madeni işletmelerinin ocak başı satış gelirinin sadece yüzde 2’si devlet payı olarak ödeniyor. Bergama’dan başlayarak hukukun askıya alınması, madencilere istedikleri gibi kirletme izni verilmesi birkaç kişiyi zengin etmekten ibaret. Bir altın yüzük için 18 ton maden cevheri atığı üretilen bir sektörden bahsediyoruz. Aklı, vicdanı olan biri bu madenleri plana koyar mı? Koymaz. Planda termik santraller de var. Türkiye’nin elektrik talebi 2013’te sadece 1,3 oranında arttı. Santral yapımı ise hız kesmedi. Fazla kapasite var. Önümüzdeki yıllarda da elektrik talebi yüksek oranlarda artmayacak çünkü ekonomideki büyüme sınırlı kalacak. Daha da önemlisi, istenirse ekonomideki büyüme daha az enerji tüketimiyle gerçekleşebilir. Türkiye zaten enerjiyi kötü kullanan bir ülke. Verimlilikle aynı gelişmiş ülkelerin yaptığı gibi daha az elektrik tüketerek büyüme sağlanabilir. Türkiye’nin tüketimini klimaların zorladığı gerçeğini de unutmayalım. Ortada sanayi kaynaklı bir talep yok. O nedenle Çanakkale’yi kömür tozuna boğacak, tarımı bitirecek termik santraller plandan çıkarılmalı. Çanakkale Boğazı’na yapılmak istenen köprü ise aynı İstanbul’da olduğu gibi trafik ihtiyacından değil, yol boyunca yeni yerleşim yerleri açma isteğinden o plana dahil edilmiş. Bina dikilen topraktan zeytin, domates, buğday, arpa, yulaf, çavdar, susam, tütün, fasulye, nohut, bezelye, börülce çıkacak mı? Siyanür toprağa ve suya bulaşınca kavun, karpuz, şeftali, ceviz, erik, badem, vişne, elma, armut, kiraz, domates, patlıcan, pırasa, lahana, ıspanak, havuç, biber ve türlü türlü üzüm yetişecek mi? Termik santralden bırakılan soğutma suları denize varınca tekir, mercan, barbunya, sardalye, lüfer, palamut, kılıç ve kolyoz oltaya takılacak mı? Hurda demirciler ve otomobiller ili işgal edince koyun, keçi, sığır ve 50 bine yakın arı kovanı yüz bin parçaya bölüp mahvettiğiniz Çanakkale’de yaşayacak mı? Yukarıdaki saydıklarım ürünlerin hepsi Çanakkale’de üretiliyor. Bir zahmet şu listeye bir daha bakıp Çevre Bakanlığı’na itiraz dilekçenizi hemen kaleme alın. İtiraz süresinin son günü 8 Ekim 2014. Bakanlığa, “Çimentoya su verilince karınlarımız doyacak mı” diye sormayı da ihmal etmeyin.