Türkiye Ne Kadar Kırılgan?
Transkript
Türkiye Ne Kadar Kırılgan?
2023 Giriş B elli bir toprak parçası üzerinde münhasır yetkiye/egemenliğe sahip olmak, “devlet” olmanın temel kriterlerinden biridir. Belli sınırlar üzerinde egemenliğin tek sahibi olmanın yanı sıra, bu egemenlik alanında (vatan) yaşayan bireylerin (vatandaşların) temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek, sınır ötesi güçler (diğer devletler ya da terörist örgütler) karşısında sınırların güvenliğini sağlayabilmek ve vatandaşlar arasında huzur ve asayişi -gerekirse kuvvet (coercion)1 kullanaraktemin edebilmek, organize olmuş bir yapının “devlet” olarak nitelendirilebilmesi için olmazsa olmazdır. Zikredilen bu nitelikleri tam olarak yerine getiren kurulu düzenler “devlet” sıfatını haizse, bu şartları sağlayamayan devletleri ne şekilde nitelendirmek gerekir? Devleti devlet yapan kriterlerin birini ya da bazılarını sağlayamayan devletler, genellikle “fragile state” (kırılgan devlet) olarak adlandırılmaktadır. Bu terim üzerinde evrensel bir mutabakatın varlığından bahsedilemese de OECD’nin genel kabul gören tanımına göre “kırılganlık”; devletin güvenlik, eğitim, sağlık, adâlet gibi temel kamu hizmetleri sunmakta acziyet içine düşmesidir.2 Devletin bireylerin ihtiyaçlarını eksiksiz şekilde karşılayamadığı durumlarda ortaya çıkan “kırılgan devlet”; siyasî, ekono- Türkiye Ne Kadar Kırılgan? KONUR ALP KOÇAK TASAV YÖNETİM KURULU ÜYESİ 58 ağustos ikibinondört mik ve toplumsal krizlere mâruz kalma potansiyeli doğurur. Devletin kırılganlığı, devletin etkinlik ve otoritesiyle ilgili olduğu kadar, “meşruiyeti” ile de yakından ilgilidir. Dolayısıyla, kırılganlığın artması, devletin etkinliğinin ve otoritesinin zayıflaması ve meşruiyetinin sorgulanması anlamına gelmektedir.3 TÜRKİYE NE KADAR KIRILGAN? lar yaparken benzerî diğer araştırmalara referanslar vermek sûretiyle Türkiye hakkında daha sağlıklı tespitler yapılmaya çalışılacaktır. Son olarak, Türkiye’nin dikkat çeken durumlarının sebeplerinin ne olduğu tartışılacak ve bu alanlarda nelerin yapılmasının kırılganlığı azaltabileceği üzerine bazı öneriler sunulacaktır. FFP ve Kırılgan Devletler Endeksi Kırılganlığın önlenememesi ve daha da ileri bir boyuta ulaşmasıyla merkezî otoritenin tamamen işlevsiz kalması hâlinde ise “başarısız” (failed) devletler ortaya çıkmaktadır. Meseleyi siyasî ekonomi açısından inceleyen Acemoğlu ve Robinson’a göre; başarısız devletler; Afganistan’da olduğu gibi bazen tüm devlet kurumlarının çökmesiyle, bazen Sierra Loene’de olduğu gibi iç savaş neticesinde, bazen de potansiyelinin çok altında bir refah seviyesi sağlayarak bireyleri çok zor şartlar altında yaşamaya mecbur bıraktığı için ortaya çıkmaktadır.4 Başarısız ve kırılgan devletlerin varlığı, uluslararası toplum açısından bir tehdit kaynağı olarak algılanagelmiştir. Örneğin, ABD’nin 11 Eylül sonrası Afganistan ve Irak’a yönelik “terörle savaş” gerekçesiyle başlattığı operasyonlar çerçevesinde söz konusu ülkeler, “failed state” olarak nitelendirilerek meşruiyet zemini aranmıştır. Bu operasyonların ardından sıklaşarak kullanılmaya başlanan kavram, akademik alanda daha fazla ele alınmaya başlanmış ve nicel araştırma yöntemleri sayesinde rakamlarla ifâde edilebilen bir boyuta ulaşmıştır. Dünya Bankası, Economist Intellegence Unit, Political Risk Services (PRS), Freedom House, Center for Systemic Peace (CSP) gibi birçok akademik kuruluş ve uluslararası örgüt, devletlerin kırılganlığına ilişkin endeksler oluşturmaya başlamıştır. Bu çerçevede hazırlanan çalışma- lardan biri de ABD merkezli Fund For Peace (FFP) adlı düşünce kuruluşu ile Foreign Policy Dergisi’nin işbirliğiyle 2005 yılından bu yana yayınlanan “Başarısız Devletler Endeksi” (Failed States Index) olmuştur. Haziran 2014’te onuncu kez yayınlanan endeksin adı “Kırılgan Devletler Endeksi” (Fragile States Index) olarak güncellenmiştir.5 “Arap Baharı” adıyla anılan fakat birçok ülkenin ne kadar kırılgan olduğunu ve merkezî devlet otoritesinin kaybolduğunda nasıl bir kargaşanın hatta Suriye’de olduğu üzere iç savaşın- patlak vereceğini gösteren gelişmelerin ardından, IŞİD adlı terör örgütünün Irak’ı, etnik/dinî temelde üç ayrı de facto “devletçik” hâline getiren eylemleri, devletlerin kırılganlığını tekrar gündeme getirmiştir. Zira, Irak hükümetinin IŞİD’ın ilerlemesine karşı çâresiz kalması, ABD işgalinden bu yana bir türlü muktedir devlet görünümü vermeyen Irak’ın kırılganlığını açıkça gözler önüne sermiştir. Bu çerçevede, Suriye ve Irak’taki gelişmelerden olumsuz yönde etkilenen Türkiye’nin de kırılganlığında nasıl bir trend yaşandığı da incelemeye değerdir. Bu makalede, öncelikle FFP tarafından oluşturulan endeks hakkında bir bilgilendirme yapılacak, ardından Türkiye’nin kırılganlık açısından yıllar itibarıyla ne gibi değişiklikler yaşadığı ortaya konulacaktır. Tek başına Türkiye’nin sıralamasını incelemek yerine, bazı ülkelerle kıyaslama- FFP kendisini, şiddet içerikli çatışmaların önlenmesine ve sürdürülebilir güvenliğin sağlanmasına yönelik çalışmalar yürüten, kâr amacı gütmeyen, bağımsız ve tarafsız bir araştırma kuruluşu olarak tanımlamaktadır. FFP’nin odağında kamu güvenliğini ve huzurunu sağlamakta zafiyet içine düşen “zayıf” (weak) ve “başarısız” (failing) devletler yer almaktadır.6 Bunun altında yatan temel saik, böylesi devletlerin uluslararası topluma tehdit oluşturduğu görüşüdür. Zira, küreselleşen dünyada herhangi bir başarısız devletin başka bir ülkeye güvenlik riski yaratabilmesi ihtimali göz ardı edilemeyecek derecede artmıştır. Suriye’deki iç savaş ortamında palazlanan IŞİD’in Irak ve Türkiye’ye yönelttiği tehdit bunun somut göstergelerinden birisidir. Kamu otoritesini sağlamakta zorlanan devletler, vatandaşları arasındaki etnik/dinî temelli çatışmaları engelleyemediği gibi, sınır ötesinden gelen tehditlere karşı vatandaşlarını korumakta da zorlanabilmektedir. Bu tehditlerden sâdece askerî kuvvet kullanımı içeren eylemler anlaşılmamalıdır. Sudan’da olduğu üzere doğal kaynakların kullanımına dayanan çatışmalar ülkenin ikiye bölünmesine sebep olabilmekte, “Arap Baharı” sürecinde görüldüğü üzere yönetici elitler ile halk arasındaki gelir dağılımındaki uçurum, bireyleri hükümetlere karşı isyâna sevk edebilmektedir. FFP, bu gibi sorunların takip edilmesi ve risklerin önceden belirlenerek gerekli politikaların belirlenmesi gerektiği düşüncesiyle; 12 ayrı sosyal, ekonomik, siyasî ve askerî göstergeye dayanarak; devletlerin ne derecede kırılgan olduğunu ortaya koymaktadır.7 Endeksi oluşturan verinin ilk kümesini dörde ayrılan “sosyal göstergeler” oluşturmaktadır. İçme suyu ve yiyecek kıtlığı, hastalık, çevre kirlili- ağustos ikibinondört 59 2023 ği, doğal âfetler, aşırı nüfus artışı gibi durumlar, devletin bireyleri korumasına engel teşkil edeceği gerekçesiyle, “demografik baskılar” (demographic pressures) başlığı altında ilk göstergeyi oluşturmaktadır. “Mülteciler ve yerinden edilmiş insanlar”ın (refugees and IDPs) sayısı ve toplam nüfusa oranı da, kamu hizmetlerinin yeterli ve dengeli sunumuna tehdit oluşturduğu düşüncesiyle, bir diğer gösterge olarak ele alınmaktadır. Sosyal göstergelerin üçüncüsünü oluşturan “gruplar arası ihtilâf” (group grievance) etnisite, din/mezhep temelli şiddet ve ayrımcılığa ilişkin durumu ortaya koymaktadır. Sosyal göstergelerin sonuncusu ise göç ve beyin göçüne (human flight and brain drain) ilişkindir. Zira nitelikli insan kaynağından mahrum kalmak anlamına gelen beyin göçü de kırılganlığı artırıcı faktörlerden biri olarak kabul edilmektedir. “Ekonomik göstergeler” ikiye ayrılmaktadır. Gini katsayısı, kırsal ve kentsel hizmetler arasındaki farklılık, gecekonduda yaşayanların sayısı gibi kıstaslara dayanılarak belirlenen “adâletsiz ekonomik kalkınma” (uneven economic development) başlıklı gösterge, gruplar ve bölgeler arasında adâletsiz paylaşımın gerilime sebep olacağı gerekçesiyle dikkate alınan bir göstergedir. Diğer ekonomik gösterge ise; işsizlik, genç nüfusta işsizlik, kamu borcu, satın alma gücü paritesi, kişi başına düşen millî gelir, enflas- 60 ağustos ikibinondört yon gibi verilerle belirlenen “yoksulluk ve ekonomik geri gitme” (poverty and economic decline) başlığını taşımaktadır. Altı ayrı göstergeyi kapsayan “siyasî ve askerî göstergeler”den “devletin meşruiyeti” (state legitimacy) başlığını taşıyan gösterge; yolsuzluk, siyasî katılım, demokratikleşme düzeyi, protesto ve gösteriler, seçim süreci gibi kıstaslara göre belirlenmektedir. Devletin temel hizmet alanlarını oluşturan asayiş, eğitim, sağlık, altyapı ve enerji gibi hizmetleri ne derecede sağlayabildiği de “kamu hizmetleri” (public services) göstergesini oluşturmaktadır. Basın hürriyeti, siyasî haklar ve tutuklular, işkence, insan kaçakçılığı, mahkûmiyetler gibi kıstaslar aracılığıyla belirlenen “insan hakları ve hukukun üstünlüğü” (human rights and rule of law) bu alandaki üçüncü göstergedir. Meşru kuvvet kullanımının devlete özgü bir yetki/ hak olması sebebiyle, iç çatışmalar, askerî darbeler, küçük silâhların yayılması, isyân hareketliliği gibi gelişmeler de endekste “güvenlik aygıtı” (security apparatus) başlığı altında yer verilen göstergeyi teşkil etmektedir. Yerel ve ulusal liderler/elitler arasındaki siyasî güç rekabeti (factionalized elites) de bir kırılganlık göstergesi olarak ele alınmaktadır. Bir devletin uluslararası ve ulusal yükümlülüklerini yerine getirmemesi hâlinde dış müdahalelere mâruz kalma ihtimali ortaya çıkacağı gerekçesiyle, dış yardımlar, BM Barış Gücü personelinin varlığı/sayısı, askerî müdahale ve yaptırımlara dayanılarak “dış müdahale” (external intervention) göstergesi de endekste yerini almaktadır.8 Devletler, her bir gösterge için 0 ilâ 10 arasında bir rakamla (toplan 120 puan üzerinden) değerlendirilmekte, en yüksek puanı olan devletin en kırılgan olduğuna hükmedilmektedir. 178 ülkenin9 sıralandığı 2014 listesinde en kırılgan devletlerin Afrika ve Ortadoğu bölgesinde, en az kırılgan devletlerin ise Kuzey Avrupa’da yer aldığı görülmektedir. Liste- de ilk on sırayı; 112,9 puanla en kırılgan devlet olan Güney Sudan ve onun ardından gelen Somali, Orta Afrika Cumhuriyeti, Kongo, Sudan, Çad, Afganistan, Yemen, Haiti ve Pakistan oluşturmuştur. 18,7 puanla en az kırılgan devlet olan Finlandiya’yı; İsveç, Danimarka, Norveç, İsviçre, Yeni Zelanda, Lüksemburg, İzlanda, İrlanda ve Avusturalya, Kanada, Avusturya ve Hollanda izlemiştir.10 Türkiye’nin Kırılganlığı 2014 sıralamasında Türkiye, 74,1 puanla 94’üncü sırada yer alarak yüksek riskli (high warning) ülkeler arasında yer almıştır. Türkiye açısından bakıldığında hemen dikkat çeken hususlardan birisi, Türkiye’nin tüm AB ve OECD üyesi ülkelerden daha yüksek seviyede kırılganlık taşıdığıdır. Center for Systemic Peace (CSP) tarafından yayınlanan “Devlet Kırılganlığı Endeksi” de yakın bir değerle (167 ülke arasında 97) Türkiye’nin yüksek derecede kırılganlık barındırdığını teyit emektedir.11 Sâdece 2014 sıralamasına bakmak yerine, 2007-2014 dönemini12 incelemek ve 12 göstergenin her biri açısından Türkiye’nin yerini analiz etmek daha sağlıklı tespitler yapılmasına zemin hazırlayacaktır. Aşağıdaki grafik, Türkiye’nin 2007-2014 yılları döneminde aldığı puanlar ve elde ettiği sıralama açısından bir kıyaslamaya imkân vermektedir. Türkiye’nin 2007-2014 trendi incelendiğinde dikkat çeken hususlardan ilki, bu süreçte olumlu ve olumsuz yönde dalgalanmaların yaşandığı ve 2014 yılında hâlen 2007’deki kırılganlık potansiyelinin altına dikkate alınacak derecede düşülemediğidir. 2007-2009 döneminde kırılganlığın arttığı, 2011-2012 arasında Türkiye’nin pozitif yönde on sıra yükseldiği, 2014’e gelindiğinde ise tekrar 2007 seviyesine ulaştığı görülmektedir. Dolayısıyla, bu dönem boyunca Türkiye’nin yerinde saydığını söylemek pek TÜRKİYE NE KADAR KIRILGAN? Sosyal 5. İstikrarsız Ekon. Kalk. 6. Yoksulluk 7. Devletin Meşruiyeti 8. Kamu Hizmetleri 9. İnsan Hak. ve Huk. Üst. 10. Güvenlik Aygıtı 8.7 8.2 8.0 7.8 7.4 7.1 6.8 6.5 7.6 4.7 4.6 5.3 5.8 5.5 5.6 5.3 5.3 5.3 6.1 6.0 6.5 6.0 5.9 6.2 5.9 6.0 6.1 5.4 5.2 5.3 5.4 5.7 6.0 5.5 5.2 5.5 5.1 5.5 6.0 5.5 5.2 5.3 5.5 5.9 5.5 6.7 6.7 7.0 7.4 7.4 7.7 7.9 7.4 7.3 _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ de yanlış olmayacaktır. Diğer yandan, endeksi oluşturan 12 göstergenin her biri açısından ayrı ayrı incelemeler yapıldığında, yıllar itibarıyla yaşanan dalgalanmanın sebeplerini anlamak mümkün olacaktır. Sosyal göstergelerden ilki olan demografik baskılar açısından Türkiye’nin iyileşme içerisinde olduğu görülmektedir. Türkiye, süreç içerisinde aşağı yönde bir trend izleyerek 2014’te 5,4 puana düşmüş ve “orta seviyede riskli” olarak değerlendirilmiştir. Bu değer, ciddî demografik sorunlarla Türkiye’nin sâdece belli bölgelerinde karşılaşıldığını göstermektedir.13 İkinci sosyal gösterge olan “mülteciler ve yerinden edilmiş insanlar” açısından ise 2007’den bu yana ciddî bir artış olduğu gözlemlenmektedir. Hatta Türkiye 2014 sıralamasında 178 ülke arasında 132’nci ülke olarak ortalamanın bir hayli altında kalmıştır. 2011’den beri bu alanda yaşanan kötü gidişatın, Suriye’de yaşanan iç savaştan kaynaklı mülteci akını ile ilişkili olduğu muhakkaktır. Üçüncü gösterge olan etnik/dinî “gruplar arası çatışma” potansiyeli ise belki de tablodaki en önemli noktaya işaret etmektedir. Zira, zaten yüksek olan kırılganlık istisnasız bir şekilde artmış ve 9,0 puana yükselerek “alarm” seviyesine ulaşmış ve böylelikle Türkiye sâdece endekse dahil edilen 15 ülkeden daha iyi bir performans sergilemiştir. Türkiye’nin göstergeler bazında 2014 ortalamasının yaklaşık 6,2 (74,1/12) olduğu dikkate alındığında, bu alandaki aşırı risk potansiyeli daha kolay anlaşılacaktır. (Bu husus, bir sonraki bölümde ayrıca ele alına- rak irdelenecektir.) Son sosyal gösterge olan “beyin göçü” açısından Türkiye’de bir iyileşme olduğu, dolayısıyla nitelikli insan kaynağının yurtdışına gidişinde bir azalma olduğu anlaşılmaktadır. Bu göstergede elde edilen 3,9 puanlık değer, diğer göstergelerin tümünden daha iyidir ve dolayısıyla Türkiye için en düşük oranda risk barındıran alandır. Ekonomik göstergelerden birisinin olumlu diğerinin ise olumsuz yönde bir trend izlediği görülmektedir. Ekonomik kalkınmanın ne derece adâletli olduğunu ortaya koyan 5 no’lu göstergeye bakılırsa, Türkiye’de ekonomik adâletsizliğin daha düşük bir risk faktörü hâline geldiği söylenebilir. Ne var ki, sosyo-ekonomik göstergelerin birleşiminden olan 6 no’lu gösterge söz konusu olduğunda olumlu bir değerlendirme yapmak müm- Toplam Puan 4. Göç ve Beyin Göçü 5.0 5.0 5.0 4.8 4.5 4.2 3.9 3.7 4.5 12. Dış Müdahale 3. Gruplar Arası Çatışma 7.4 7.6 7.7 8.0 8.3 8.6 9.0 9.0 8.2 11. Elitler Arası Kutuplaşma 2. Mülteciler ve IDPs 5.8 6.2 6.6 6.3 6.0 6.5 7.4 7.1 6.5 7.1 7.5 7.8 7.8 7.5 7.5 7.3 7.3 7.5 6.0 6.2 6.2 6.0 5.6 5.9 5.6 5.3 5.9 74.9 75.4 78.2 77.1 74.9 76.6 75.9 74.1 75.9 _ 6.9 6.7 6.8 6.3 5.9 6.0 5.7 5.4 6.2 _ 1. Demografik Baskı Siyasî ve Askerî _ 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 ortalama trend Ekonomik kün değildir. Zira, bireylerin günlük hayatını doğrudan etkileyen ekonomik göstergelerin Türkiye için yükselen bir kırılganlık potansiyeli taşıdığı anlaşılmaktadır. Yine de bu alandaki riskin, ortalama puanın (6,2) altında kaldığını da belirtmek gerekir. Aşağıdaki grafik, Türkiye’nin sosyal ve ekonomik göstergeler alanında geçirdiği değişimi özetlemektedir. Siyasî ve askerî göstergeler açısından da dikkate değer durumlar gözlemlenmektedir. Yolsuzluk ile doğru orantılı, demokratikleşme düzeyi, şeffaflık ve hesap-verebilirlik ile ters orantılı olan “devletin meşruiyeti” açısından hemen hemen hiçbir değişim yaşanmamıştır. 2007-2014 ortalaması olan 6,1 puan dikkate alındığında, “yolsuzluğun ciddî bir mesele olduğu ve devletin bazı kademelerinde bununla mücadele edilmeye çalışıl- Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Göstergelerdeki Trendi 10.0 9.0 8.0 7.0 6.0 5.0 4.0 3.0 2.0 1.0 0.0 1. Demografik Baskılar 10.0 9.0 8.0 7.0 6.0 5.0 4.0 3.0 2.0 1.0 0.0 06 07 08 09 10 11 12 13 14 10.0 9.0 8.0 7.0 6.0 5.0 4.0 3.0 2.0 1.0 0.0 4. Beyin Göçü 06 07 08 09 10 11 12 13 14 2. Mülteciler ve YEİ. 10.0 9.0 8.0 7.0 6.0 5.0 4.0 3.0 2.0 1.0 0.0 06 07 08 09 10 11 12 13 14 10.0 9.0 8.0 7.0 6.0 5.0 4.0 3.0 2.0 1.0 0.0 5. Adâletsiz Ekon. Kalkınma 06 07 08 09 10 11 12 13 14 3. Gruplar Arası Çatışma 06 07 08 09 10 11 12 13 14 10.0 9.0 8.0 7.0 6.0 5.0 4.0 3.0 2.0 1.0 0.0 6. Yoksulluk 06 07 08 09 10 11 12 13 14 Kaynak: FFP ağustos ikibinondört 61 2023 dığı” değerlendirmesi yapılmalıdır.14 2013-2014 arasındaki küçük (0,1 puanlık) artışın 17 ve 25 Aralık 2013’te kamuoyuna ifşa olan yolsuzluk soruşturmalarıyla ilgili olabileceği akla gelmektedir. Ayrıca Gezi olaylarının ortaya çıkardığı siyasî katılımı engellemeye yönelik otoriterleşme eğiliminin de bu alandaki kırılganlığı artırıcı etkisi olduğu göz ardı edilmemelidir. Devletin meşruiyeti açısından, Türkiye’nin en iyi 67’nci ülke olduğu ve bu dereceyle Mali, Jamaika, Butan ve Moğolistan gibi ülkelerin dahi gerisinde kaldığı da belirtilmelidir. Bu şartlar altında, hükümetin son yıllarda uygulamaya koyduğu “demokratikleşme paketleri”nin fayda sağlamadığına hükmetmek yanlış olmasa gerektir. 8 no’lu gösterge olan “kamu hizmetleri” açısından ise az da olsa bir iyileşmeden bahsetmek mümkündür. Yine de Türkiye’nin 2007-2014 ortalaması olan 5,5 puan, FFP’nin kullandığı çizelgeye göre kamu hizmetlerinin kentlerde yeterliyken kırsal kesimde yetersiz olduğu anlamına gelmektedir15 ve bu alanda iyileştirmenin şart olduğuna işaret etmektedir. “İnsan hakları ve hukukun üstünlüğü” göstergesi söz konusu olduğunda, Türkiye’nin kötüye gittiğini belirtmek gerekmektedir. Türkiye’nin 2007-2014 dönemindeki ortalaması 5,5 puan iken bu rakamın 2014 yılında 5,9 puana yükselmesi, yani 2014’te bir önceki seneye göre 0,4 puanlık bir artış yaşanması, bu alandaki kötü gidişi açıkça ortaya koymaktadır. FFP’nin çizelgesine göre Türkiye, “insan hakları ihlâllerinin ara sıra yaşandığı ve sivil toplum ve basın özgürlüğünün zayıf olduğu” bir ülke olarak nitelendirilmektedir.16 17 Aralık 2013 sonrasında ortaya çıkan yolsuzluk iddialarının, yürütme tarafından basın özgürlüğüne müdahale yoluyla ve yargıyı etkisiz kılacak düzenlemelerle gündemden düşürülmeye çalışılması, bu göstergede yaşanan kötüleşmede şüphesiz önemli bir paya sahiptir. Türkiye’nin Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 180 ülke içerisinde 154. sırada yer alması ve son on yılda sürekli olarak geriye düşmesi17 de bu kötüye gidişi ortaya koymaktadır. Ayrıca, Economist Intellegence Unit’in “hukukun üstünlüğü” göstergesi bakımından Türkiye’nin 2002-2009 döneminde sürekli aynı düzeyde (0,53) kaldığı ve 2009 sonrasında gerilediği (0,50) yönündeki tespiti ile Dünya Bankası Yönetişim Göstergeleri’nin (Worldwide Governance Indicators) Türkiye’nin 2012’de 2004 yılı seviyesinin altına düştüğüne dair bulgusu18 da FFP’nin tespitlerini destekler mahiyettedir. Türkiye’nin en yüksek puan aldığı, yâni en büyük kırılganlık sergilediği alanlardan biri “güvenlik aygıtı” göstergesidir. Türkiye’nin 2007-2014 dönemi ortalaması olan 7,3 puan, devletin ülke sınırları içerisinde belli bir bölgede güvenliği meşru kuvvetleri aracılığıyla sağlayamadığı, yâni sözkonusu bölgede devlet “dışı gayrimeşru bir silâhlı grubun faal olduğu” anlamına gelmektedir.19 Devletin otoritesine ciddî bir tehdit olarak kabul edilmesi gereken bu durum, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yol kesme, haraç alma, kimlik kontrolü yapma, yolları kapatma gibi eylemler yapabilen terör örgütü PKK’nın varlığı ile doğrudan ilişkili olsa gerektir. Türkiye’nin Türkiye’nin Siyasî ve Askerî Göstergelerdeki Trendi 10.0 9.0 8.0 7.0 6.0 5.0 4.0 3.0 2.0 1.0 0.0 7. Devletin Meşruiyeti 10.0 9.0 8.0 7.0 6.0 5.0 4.0 3.0 2.0 1.0 0.0 06 07 08 09 10 11 12 13 14 10.0 9.0 8.0 7.0 6.0 5.0 4.0 3.0 2.0 1.0 0.0 10. Güvenlik Aygıtı 10.0 9.0 8.0 7.0 6.0 5.0 4.0 3.0 2.0 1.0 0.0 06 07 08 09 10 11 12 13 14 10.0 9.0 8.0 7.0 6.0 5.0 4.0 3.0 2.0 1.0 0.0 06 07 08 09 10 11 12 13 14 Kaynak: FFP 62 8. Kamu Hizmetleri ağustos ikibinondört 11. Elitler Arası Ayrışma 06 07 08 09 10 11 12 13 14 9. İnsan Hak. ve Huk. Üst. 06 07 08 09 10 11 12 13 14 10.0 9.0 8.0 7.0 6.0 5.0 4.0 3.0 2.0 1.0 0.0 12. Dış Müdahale 06 07 08 09 10 11 12 13 14 bu gösterge açısından en iyi 135’inci ülke olabildiği de dikkate alınırsa, güvenlik alanında Türkiye’nin ihmal edilmemesi gereken bir risk potansiyeli taşıdığı anlaşılmaktadır. Millî kimliğin tüm vatandaşlar tarafından benimsenip benimsenmediğini, devlet yönetiminde söz sahibi olanlar arasında etnik, dinî, sınıfsal ayrışmanın olup olmadığını ve ulusal bütünlüğe halel getirecek ayrılıkçılı söylem ve eylemlerin (varlığını ve) etkisini ölçen 11 no’lu “elitler arası kutuplaşma” göstergesi açısından da Türkiye’nin kötü bir performans sergilediği görülmektedir. Türkiye’nin 178 ülke arasında ancak 101’inci sırada olmasında, PKK/KCK güdümündeki ve “demokratik özerklik” gibi bir söylemlerle asıl maksadı gizlenmeye çalışılan etnik temelli bölünme girişimlerinin büyük payı olduğunu tahmin etmek zor olmayacaktır. Ülke sınırları içerisinde yabancı askerî güçlerden ya da ekonomik yardımlardan yararlanılması ile doğru orantılı olarak artan 12 no’lu “dış müdahale” başlıklı gösterge açısından Türkiye’nin iyileşme eğiliminde olduğu görülmektedir. Yine de, 2007-2014 ortalaması 5,9 olan Türkiye’nin sınırlı seviyede de olsa dışarıdan siyasî ve askerî yardıma hâlen ihtiyaç duyduğunu söylemek mümkündür.20 Nitekim, NATO’dan Patriot füze savunma sistemlerinin talep edilmesi ya da AB üyelik müzakereleri kapsamında Avrupa kurumlarından alınan siyasî ve hukukî yönlendirmeler bu tespiti doğrular niteliktedir. Türkiye’nin Durum Analizi Türkiye’nin Batılı ülkeler ile mukayese edildiğinde daha yüksek derecede kırılganlık potansiyeli taşıdığı görülmektedir. AB ve OECD ülkeleri ile yapılacak bir kıyaslamada, Türkiye’nin daha geride kalması şaşırtıcı bir durum olarak kabul edilmeyebilir. Yine de, Türkiye’nin bilhassa 2, 3, 10 ve 11 no’lu göstergeler açısından çok yüksek puanlar almış olmasının analizini yapmak gerekmektedir. Zira bu göstergeler, Türkiye’nin bazı alanlarda ciddî kırılganlık riski taşıdığına ve dolayısıyla devlet otoritesinin bu alanlarda tehdit altında olduğuna işaret etmektedir. Mülteciler ve yerinden edilmiş insanlara ilişkin 2 no’lu göstergenin yüksek olmasının, sayıları bir milyonu aştığı tahmin edilen Suriyeli göç- TÜRKİYE NE KADAR KIRILGAN? menlerle yakından ilişkili olduğu bir gerçektir. Çoğu sınırda kurulan mülteci kamplarında barınmak yerine çeşitli şehirlerde halka karışarak yaşayan Suriyeli göçmenlerin günlük hayatta bazı olumsuz gelişmelere sebep olduğu bilinmektedir. Sayıları her gün artan ve sosyal hayata adaptasyon sorunu yaşayan bu göçmenlerin bir güvenlik tehdidi hâline geldiğini bu göstergede alınan yüksek puan somut bir şekilde ortaya koymaktadır. Türkiye’nin kırılganlığı açısından en büyük risk faktörünün 3 no’lu göstergeyle ortaya konan “gruplar arası çatışma” olduğunun altı çizilmelidir. 10 üzerinden alınan 9 puan, Türkiye’de etnik ya da dinî temelde kutuplaşmanın had safhaya ulaştığı, gruptemelli çatışma riskinin ise kuvvetle muhtemel olduğu anlamına gelmektedir.21 Bu göstergeyi daha da kaygı verici hâle getiren husus, trendin 2006’dan bu yana hiç aşağı yönde olmamasıdır. Ayrıca, 2009’da başlatılan, önce “Kürt Açılımı”, daha sonra “Millî Birlik ve Barış Projesi” adı verilen süreç çerçevesinde yürütülen politikaların, vatandaşlar arasında millî birliği sağlamakta olumlu etkisinin olmadığı ortaya çıkmaktadır. Bilâkis, gruplar arası çatışma ihtimalinin 2009’dan sonra ciddî derecede arttığı görülmektedir. Hâl böyleyken, Türkiye’yi oluşturan farklı etnik ya da dinî grupları odak noktasına alıp diğer grupların aleyhine olacak şekilde “açılım” politikaları yürütmenin millî aidiyet ve birlik ülküsüne zarar verdiği anlaşılmaktadır. Nitekim, Dünya Bankası’nın “siyasî istikrar ve şiddetsizlik” göstergesi de Türkiye’nin 2005’ten sonra bu alanda olumsuz bir yönde ilerlediğini teyit etmektedir.22 Bireyler arasında hiçbir fark gözetmeksizin temel insan hakları açısından eşitliğe odaklanmak yerine, hükümetin silâhlı bir terör örgütü olan PKK ile müzakere yürütmesi ve bir terör örgütünün üstünden belli bir etnik gruba (Kürtler’e) bazı imtiyazlar tanınmasının Türkiye’deki gruplar-arası ayrışma sorununu çözemeyeceği açıktır. Nitekim kimi kamuoyu araştırmaları da Türkiye’de kutuplaşmanın arttığına işaret etmektedir. Örneğin, BİLGESAM tarafından yapılan bir araştırmaya göre, “Türkiye etnik temelde bölünmeye doğru gitmektedir” diyenlerin oranı %56; “Türkiye’de kutuplaşma oranı her geçen gün kötüye gitmektedir” diyenlerin oranı %64,5’tir.23 Kadir Has Üniversitesi’nin yaptığı bir diğer araştırmaya göre, hükümetin Kürt sorununa ilişkin politikalarını başarısız bulanların oranının 2011’de %39,7 iken 2013’te 49,4’e yükselmiş olması da bir önceki bulguyu desteklemektedir.24 Türkiye’de kutuplaşmanın artıyor olması, 11 no’lu göstergede alınan yüksek puanla yakından ilgilidir. Türkiye’nin “açılım politikaları” çerçevesinde 2009’dan bu yana “Türkler” ve “Kürtler” şeklinde ikiye bölünmekte olduğu dikkate alındığında, Kürtler’i ya da belli bir bölgeyi temsil ettiğini savunan siyasetçiler ile diğerleri arasında bir kutuplaşmanın yaşanması şaşırtıcı olmayacaktır. Zaten PKK ile hükümet arasındaki müzakerelerde BDP’li vekillerin aracılık yapması sebebiyle, Kürt siyasetçiler ve hükümet adeta masada karşı karşıya oturan çatışan gruplar hâline gelmiştir. Toplumda etnik temelde kutuplaşmanın artması ve terör örgütü PKK’nın siyasî bir aktör olarak kabul edilmesi ve öne çıkartılması, devletin güvenlik aygıtında da zafiyete yol açmaktadır. İzinsiz gösteri yapıp kamu düzenini bozanlara müdahale etmek isteyen emniyet mensuplarına tokat atan bir bölge milletvekilinin varlığı bile, tek başına güvenlik aygıtının ülkenin belli bölgelerinde acz içine düşebildiğini göstermektedir. Üstelik, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde paralel devlet yapılanması kurmaya çalışan PKK/KCK unsurları tarafından yol kapatma, gönderden Türk bayrağı indirme, asayiş kontrolü yapma gibi vukuatların yaşanması, ülkenin bazı noktalarında devlet otoritesinin kaybedildiği anlamına gelmektedir. Bu tespiti kanıtlayan 10 no’lu gösterge- de alınan yüksek puan, bu gidişatın tersine döndürülmemesi hâlinde Türkiye’nin daha ciddî güvenlik sorunlarıyla karşılaşabileceğine işaret etmektedir. Bu analiz çerçevesinde dikkat çeken bir hususun altını çizmekte fayda vardır: Türkiye açısından en büyük oranda kırılganlık potansiyeli barındıran alanlar, hükümetin açılım politikalarından olumsuz yönde etkilenmektedir. Hükümetin “demokratikleşme” çabalarını PKK ile yürütülen müzakerelere bağlaması, toplumda kutuplaşmayı körüklemektedir. Bir yandan Türk ve Kürt siyasî elitler arasında anlaşmazlık artmakta, diğer yandan ise ülkenin bir bölümünde devletin güvenlik aygıtının otoritesi zayıflamaktadır. Bu bir kısır döngü yaratmakta, bölünme ihtimaline inananların sayısını artırdıkça kutuplaşma da derinleşmektedir. Sonuç Devletlerin devlet olmanın gereklerini ne derecede sağlayabildiklerini ortaya koyan Kırılgan Devletler Endeksi, 2005’ten bu yana yayınlandığı ve 2007’den beri 177 ülkeyi araştırma kapsamına aldığı için her bir devlete önemli bir karşılaştırma ve trend analizi yapma imkânı sunmaktadır. Devletlerin karşılaşabileceği sorunların önceden tespit edilmesini, böylelikle uluslararası toplumun güvenlik tehditlerine karşı önlemler alabilmesini hedefleyen endeks, Türkiye için de önemli risk alanları tespit etmiştir. Üstelik, Türkiye için ortaya çıkan kı- ağustos ikibinondört 63 2023 rılganlığın, diğer kurum ve kuruluşların hazırladığı endekslerle de desteklendiğini görülmektedir. FFP’nin oluşturduğu 12 gösterge içerisinde “beyin göçüne” ilişkin olan 3 no’lu sosyal gösterge haricindeki tüm alanlarda Türkiye’nin önemli sorunlar yaşadığı görülmektedir. Toplumu oluşturan farklı etnik/dinî gruplar arasında çatışma ihtimali başta olmak üzere, devletin güvenlik aygıtı aracılığıyla asayişi ve kamu huzurunu sağlama açısından ciddî bir kırılganlık riski taşıdığı hemen ilk bakışta anlaşılmaktadır. Ayrıca, demokratikleşme ve bireysel özgürlüklerin genişletilmesi bağlamında hükümetin attığı adımların bireylere elle tutulur bir kazanım sağlamadığı gibi, beklentilerin aksine olumsuz bir tablo ortaya çıkardığı belirtilmelidir. Endeksin Türkiye açısından en dikkat çeken 3 no’lu (gruplar-arası çatışma) göstergesi bağlamında, Türkiye’de millî kimlik üzerinde son yıllarda yürütülen tartışmalar ve terör destekli ayrılıkçı söylemin, Türkiye’de yaşanan etnik temelli kutuplaşmayı artırdığını ve bunun Türkiye’nin “yumuşak karnı” hâline geldiğini söylemek mümkündür. Millî birlik ve bütünlüğün devamının, ülke topraklarının tamamında her bireyin eşit hak ve sorumluluklara sahip olması ve millî kimlik bilincinin alt-kimlikler tarafından örselenmesine müsaade edilmemesi ile mümkün olacağı göz ardı edilmemelidir. İncelenen endekste, özellikle Gezi protestoları sonrasında ayyuka çıkan siyasî otoriterleşme ve toplumsal kutuplaşmanın somut kanıtı olacak nitelikte bazı bulgular yer almaktadır. Başka araştırmalarla da desteklenen bu durum, önemli bir politika değişikliğinin kaçınılmazlığını ortaya koymaktadır. Türkiye’de temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi, lâkin bu süreçte etnik/dinî gruplara değil bireylere odaklanılması gerekmektedir. Endeks, -devletin tüm ülke sathında egemenliği tekeline almasının devlet olmanın bir gereği olduğu unutulmadan- güvenlik aygıtının etkinliğinin âcilen artırılması gerektiğini de ortaya koymaktadır. Güvenlik aygıtının daha etkin olması, hükümetlerin uygulamaya koyacağı politikaların daha sorunsuz hayata geçirilmesini sağlayacağından, bu tedbirin demokratikleşmeye zarar verecek bir gelişme olduğu sanılmamalıdır. Devletin kamu düzenini ve güvenliğini sağlamakta acz içine düşmesi- 64 ağustos ikibinondört TÜRKİYE NE KADAR KIRILGAN? nin ne gibi sonuçlara yol açabileceğinin örnekleri Mısır, Suriye ve Irak’ta yakın bir geçmişte tecrübe edilmiştir. Sınır güvenliğinin sağlanamamasının ciddî bir Suriyeli mülteci sorunu yarattığı; demokrasi seviyesinin yetersizliği; temel özgürlüklerin kısıtlanmasının ya da yolsuzlukların yaygınlaşmasının Arap ülkelerinde olduğu üzere halkı isyâna sevk ettiği; devletin meşru silâhlı kuvvetlerinin etkisiz kalmasınınsa IŞİD’in Irak’taki kanlı eylemleri gibi gelişmelere davetiye çıkardığı açıktır. Dolayısıyla, Türkiye’nin risk unsuru taşıdığı yukarıda vurgulanan alanlara yoğunlaşarak adımlar atmasının âcil bir zaruret hâlini aldığı sonucuna varmak gerekmektedir. Dipnotlar 1 2 3 4 5 Uluslararası hukuk, devletlerin kuvvet (force) kullanımını belli istisnaî hâller dışında yasaklamaktadır. Burada devletin kullanması gerekli ve meşru görülen “kuvvet”ten (coercion) kast edilen ise devletin, düzeni koruma ve asayişi sağlama amacıyla başvurabileceği yaptırım gücüdür. Devletin kamu düzenini korumak adına hukuk sınırını aşmamak kaydıyla kuvvet kullanımının meşru olması, devletin kuvvet kullanabilen diğer grup/örgütlerden farkını ortaya çıkaran temel kriterlerden biridir. OECD, “Principles for Good International Engagement in Fragile States & Situations: Principles”, Nisan 2007, http://www.oecd.org/development/ incaf/38368714.pdf. Kırılgan devletler hakkında bir literatür taraması olan şu kaynaktan kırılganlığın tanımı, sebepleri ve ölçümüne dair çalışmalara ulaşmak mümkündür: Claire Mcloughlin; “Topic Guide on Fragile States”, Governance and Social Development Resource Centre (GSDRC), University of Birmingham, Mart 2012, http:// www.gsdrc.org/docs/open/CON86.pdf Javier Fabra Mata ve Sebastian Ziaja; “Users’ Guide on Measuring Fragility”, German Development Institute & UNDP, 2009, http://www4.carleton.ca/ cifp/app/serve.php/1245.pdf, ss.5-6. Daren Acemoğlu ve James A. Robinson; “10 Reasons Countries Fall Apart”, Foreign Policy, 18 Haziran 2012, http://www.foreignpolicy.com/ articles/2012/06/18/10_reasons_countries_fall_apart “The Failed States Index Becomes the Fragile States Index”, Fund for Peace, 28 Mayıs 2014, http: //library.fundforpeace.org/blog20140528-fsinamechange (Endeksin isminin değişmiş olması, hazırlanmasında kullanılan metodolojinin de değiştiği anlamına gelmemektedir. Dola- 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 yısıyla, herhangi bir devletin 2014 ve öncesindeki puanları/sıralaması arasında karşılaştırma yapmanın herhangi bir mahzuru olmayacaktır.) Fund for Peace, “About The Fund for Peace” , http://global.fundforpeace.org/ aboutus Fund for Peace, “The Methodology Behind the Index” , http:// ffp.statesindex.org/methodology Endeksin hazırlanmasında kullanılan yönteme ve her bir göstergede elde edilen puanın ne anlama geldiğine ilişkin detaylı bilgi için bakınız: Fund for Peace, “Conflict Assessment Framework Manuel”, Washington, D.C., 2014. http://library.fundforpeace.org/ library/cfsir1418-castmanual2014-english-03a.pdf Endeksin ilk kez yayınlandığı 2005 senesinde, listede 76 devlet yer almıştır. Liste 2007’de 177, 2013’te Güney Sudan’ın da dâhil edilmesiyle 178 devleti kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Fund for Peace, “Fragile States Index 2014”, http://ffp.statesindex.org/ rankings-2014 Center for Systemic Peace, “State Fragility Index and Matrix 2013”, http://www.systemicpeace.org/inscr/ SFImatrix2013c.pdf Endekse dâhil edilen ülke sayısındaki değişiklik nedeniyle, Türkiye’nin trendi incelenirken endeksteki mukayeseli yerini görmeyi kolaylaştırmak düşüncesiyle 2007 sonrası dönem esas alınmıştır. Fund for Peace, “Conflict Assessment Framework Manuel”, s.5. Fund for Peace, “Conflict Assessment Framework Manuel”, s.11. Fund for Peace, “Conflict Assessment Framework Manuel”, s.12. Fund for Peace, “Conflict Assessment Framework Manuel”, s.13. Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF), “Türkiye 180 Ülke İçinde 154. Sırada Kaldı”, http://rsf.org/ index2014/tr-index2014.php# Dünya Bankası, “Country Data Report for Turkey 1996-2012”, file:///D: /47193/Downloads/c221%20(1).pdf, s.6. Fund for Peace, “Conflict Assessment Framework Manuel”, s.14. Fund for Peace, “Conflict Assessment Framework Manuel”, s.16. Fund for Peace “Conflict Assessment Framework Manuel”, s.7. Dünya Bankası, “Country Data Report for Turkey 1996-2012”, s.3. BİLGESAM , “Türkiye’de Etnik, Dinî ve Siyasî Kutuplaşma”, Rapor No. 61, Temmuz 2014, Ankara, http://www.bilgesam.org/Images/ Dokumanlar/0-262-2014072522kutuplasmaanketi.pdf Kadir Has Üniversitesi, “Türkiye Sosyal-Siyasal Eğilimler Araştırması 2013”, 05 Şubat 2014, http:// www.khas.edu.tr/uploads/pdf-doc-vb/ news/05022014-1siyasal-egilimler.pdf