Sosyal Yardım Alanı ve Yoksulluk
Transkript
Sosyal Yardım Alanı ve Yoksulluk
SOSYAL YARDIM ALANI VE YOKSULLUK Sosyal Hizmet Uzmanı Cesur CEYLAN 1-BÖLÜM 1-BÖLÜM İÇİNDEKİLER GİRİŞ....................................................2 1- YOKSULLUK............................. ...........2 Yoksulluğun sosyal bir sorun olarak ortaya çıkışı.......................................................2 Bazı yoksulluk tanımları...................... ......3 Yoksulluğun Nedenleri........................ ......4 Yoksulluğun boyutları................................6 Dünyada yoksulluk...................................7 Türkiye’de yoksulluk................................11 Türkiye’de yoksulluğun profili....................14 2- SOSYAL HİZMET MESLEĞİ VE YOKSULLUK.16 3- SOSYAL YARDIMLAR.............................19 Türkiye’de sosyal yardımlarla ilgili mevzuat.20 4- SONUÇ...............................................27 5- KARŞILAŞILAN SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ..............................................28 KAYNAKÇA.............................................33 GİRİŞ Yoksulluk, günümüz dünyasının en önemli sorunları arasında yer almaktadır. Gelişmiş veya gelişmekte olan ülkeler için farklı boyutlarda olsa da, yoksulluk sorunu çözüm bekleyen öncelikli konular arasında yer almaktadır. Yoksulluğu sadece açlık veya yetersiz beslenme olarak ele almak bizi yanlış sonuçlara götürür. Zira insan yemek ihtiyacının yanında giyim, barınma, sağlık, kültür ve diğer insani gereksinmelerini de gidermek için çalışan bir varlıktır. Dolayısıyla yoksulluk sorununun temelini, bireyin insani ihtiyaçlarının yeterince karşılanıp karşılanmadığı, karşılanıyorsa hangi oranda karşılandığı oluşturmaktadır. Çalışmada öncelikle yoksulluğun bir sorun olarak ortaya çıkışı ve yoksulluğun tanımları belirtilerek temel kavramlar açıklandıktan sonra Türkiye’de ve Dünyada yoksulluğun gelişimi ve boyutları açıklanmıştır. İkinci bölümde Sosyal Hizmet Mesleği ve yoksulluk ilişkisi ele alınmıştır. Daha sonra sosyal yardımlar ve bazı sosyal yardım kurum ve kanunları ile Ankara İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü şubeleri ve çalışmaları ele alınmış, son aşamada ise sonuç ve öneriler belirtilmiştir. 1- YOKSULLUK Yoksulluğun sosyal bir sorun olarak ortaya çıkışı İnsanlar topluluklar halinde yaşamaya ve üretim ilişkilerinde bulunmaya başladığından bu yana yoksulluk ve yoksul var olmuştur. İlkel kabilelerde savaşlar, üretenin elinden ürünü almak için yapılmıştır. İlk ve ortaçağ toplumlarında güçsüz, korunmaya ve bakıma muhtaç insanların sorunları geleneksel ve dini yöntemler çerçevesinde çözülmeye çalışılmış; ancak bu sorunlar Sanayi Devrimi ile birlikte büyük boyutlara ulaşmıştır. Sanayi devriminin yaygın düşünce sistemi olan liberalizm ve kapitalist sistem yoksulluk sorununa sosyal darvinizm ile yaklaşmıştır. “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” diye özetlenen bu görüş bireylerin iyilik ya da kötülük hallerinden kendilerinin sorumlu olduğunu ve buna müdahalede bulunulmamasını savunmaktadır. Ortaçağda gerçekleştirilen üretimde esas alınan, küçük topluluklar ve üretimdir. İşbölümü vardır; ancak ilkel düzeydedir. Üretim araçları ise basit ve organik güce dayalıdır. Genel olarak “lonca sistemi”içinde yapılan üretimde usta, kalfa, çırak hiyerarşisi vardır ve dikey geçişenlik mümkündür. Hastalık, yaşlılık, sakatlık gibi durumlarda, sistem geleneksel yardımlaşmalar ve dini yaklaşımlar ile bu sorunları çözebilmektedir. Makineleşme ile birlikte üretimdeki denge bozulmuştur. İlk olarak İngiltere de geniş yığınlar, üretim araçlarının yoğunlaştığı kentlere göç etmeğe başlamışlardır. Siyasal açıdan feodaliteden kurtulan ve özgürleştiğini düşünen yağınlar, bu defada ekonomik ve sosyal güçlüklerle ve ağır bir yoksulluk tablosuyla karşılaşmışlardır. Bundan sonra geleneksel yardımlaşma yöntemleri yetersiz kalmaya başlamış ve yoksulluk kitlesel bir sorun haline gelmiştir. Bazı yoksulluk tanımları Yoksulluğun birçok tanımı vardır. Yapılan tanımlar genel olarak geniş kapsamlı olan “mutlak yoksulluk” ve “göreli yoksulluk” tanımları etrafında toplanır. Mutlak yoksulluk, bir kişinin veya hane halkının yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan asgari temel ihtiyaçlarının tanımlanmasının ardından, bu temel ihtiyaçları karşılamak için gerekli gelirin belirlenmesiyle ortaya çıkan yoksulluk seviyesinin altındaki ayni ve nakdi geliri olanları içerir. Çok basitleştirilmiş yaklaşımlarda, temel ihtiyaçlar günlük asgari kaloriyi sağlayacak harcamalar olarak tanımlanır. Göreli yoksulluk ise, ülke içindeki ortalama gelirin belli bir oranı altında geliri olanları içerir. Bu gün Avrupa Birliği üyesi ülkelerde, göreli yoksulluk seviyesi, ortanca gelirin yüzde ellisinin altındaki geliri kapsamaktadır. Söz konusu olan ortanca gelir, ulusal gelirin nüfusa bölünmesiyle ortaya çıkan gelirdir. Burada somut kişi değil, tüketici birim hesabına dayanarak hane halkı ele alınmaktadır. “Hane halkı üyesi başına eşdeğer kullanılabilir gelir”in hesaplanmasında amaç, hane halkı üyelerinin bir arada yaşamaktan elde ettikleri ölçek ekonomilerini çözümlemeye dahil etmektir. Ayrıca göreceli yoksullukta toplumun yarattığı ortalama gelirin yarısı yoksulluk düzeyi olarak alınmakta, bu düzeyin altına düşen hane halkı yoksul olarak varsayılmaktadır. Dünya bankasının tanımında yoksulluk, en düşük yaşama standardına ulaşamama durumu olarak tanımlanır. Avrupa Topluluğu Bakanlar grubunun 1975’te yaptığı tanım: Yoksul kaynakları kendilerini, yaşamakta oldukları üye devletlerin kabul edilebilir en düşük yaşam düzeyinin dışında bırakacak denli sınırlı olan kişiler ve ailelerdir. SHÇEK tarafından Ayni ve Nakdi Yardım Yönetmeliği’ nın 4. maddesinde kullanılan tanımda ise yoksulluk “kendisini , eşini ve bakmakla yükümlü olduğu çocuklarını, anne ve babasını bulundukları hayat şartlarına göre asgari düzeyde geçindirmeye yetecek geliri , malı veya kazancı bulunmama hali” olarak belirlenmiştir. Yukarıdaki tanımlara benzer olarak, farklı kriterler göz önünde bulundurularak, pek çok tanım yapılmıştır. Ancak tanımlarda en çok dikkat edilmesi gereken yoksulluğun sadece bir yönden ele alınmamasıdır. Bununla beraber yoksulluğu sadece maddi yoksunluk olarak düşünmek son derece yanlış ve yanıltıcıdır. Mutlak yoksulluk tanımlarında geçen öğelerin göreli yoksulluk tanımlarındaki öğeleri doğurduğu da tartışma götürmez bir gerçektir. Yoksulluğun Nedenleri Yoksulluğu tek bir nedene dayalı olarak açıklayabilme ve çözümleme olanağı bulunmamaktadır. Bunun ötesinde karşılıklı etkileşim ve ilişkiler içinde hangi nedenin birey bazında öncül olduğunu belirleyebilmek de çoğu kez olanaklı olmamaktadır. Kaba bir soyutlama ile “işsiz bir bireyin iyi ve yeterli bir eğitim almadığı için mi işsiz dolayısıyla yoksul olduğu ; yoksa esasen yoksul bir aileden geldiği ve o nedenle yeterli eğitimi alamayıp işsiz mi olunduğu” sorusu örnekleri ve nedenleri çoğaltarak sorulabilir. Üretim ilişkilerinde ve teknolojide oluşan değişmeler sorunu yoğunlaştırabilmektedir. Örneğin; büyük oranda bilgisayar teknolojisi kullanımının işsizlik sorununu arttırdığı, bunun gelir güvencesinin tehdit ettiği ve dolayısıyla yoksulluk açısından risk gruplarını çoğalttığı ileri sürülebilir. Sosyal ekonomik sistem ve yapıya ilişkin bu belirlemenin yanı sıra, bireysel bazı durumlarında yoksulluk olgusunun sonucunu doğurabileceğini söyleyebiliriz. Örneğin aileyi geçindirenin ölümü, doğal afetler, hastalık vb. gibi durumlar buna örnek olarak verilebilir. * Birey ve hanehalkı düzeyinde; insanlar iyi bir yaşama kavuşmak için gerekli kaynaklara, becerilere ve fırsatlara erişememek yüzünden güçsüz düşmekte ve sıkıntı çekmektedirler. * Toplumsal düzeyde ise, başta gelen nedenler, kaynakların, hizmetlerin ve gücün dağılımındaki eşitsizliklerdir. Bu eşitsizlikler, toprak, sermaye, altyapı, piyasalar, kredi, eğitim, enformasyon ve danışmanlık hizmetleri biçiminde kurumsallaşmış olabilir. Aynı şey, sosyal hizmetlerin sağlanmasında da geçerlidir. Bunlar arasında eğitim, sağlık, temiz su ve çevre de bulunmaktadır. Hizmetlerdeki eşitsizlikten en çok kırsal bölgeler zarar görmektedir. Dolayısıyla da gelişmekte olan ülkelerdeki yoksulların % 77’sinin kırsal bölgelerde yaşaması şaşırtıcı değildir. Zastrow ve Bowker (1984) yoksulluğun nedenleri olarak; * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * Yüksek işsizlik oranı, Olumsuz fiziksel sağlık, Fiziksel sakatlık, Duygusal sorunlar, Yoğun tıbbi harcamalar, Alkolizm, Uyuşturucu bağımlılığı, Geniş aile, Otomasyon sebebiyle işten çıkarılma, İş yapabilme becerisinden yoksun olma, Düşük eğitim düzeyi ile, Kadının sorumlu olduğu ve küçük çocuklu aileler, Yaşam pahalılığındaki artışa karşı halkın gelirindeki durağanlık, Irka ilişkin suç-suçluluk, Eski mahkum ya da akıl hastası olarak etiketlenmek, Boşanma, terk edilme veya eşin ölümü, Kumar oynama, Seks suçları, Suç kurbanı olma, Çalışmaya ilişkin olumsuz etik değerler, İstediği koşullarda iş bulamama, Düşük ücretli iş, Zihinsel gerilik ve Yaş nedeniyle emekliliği belirtmektedirler Yoksulluk çoğunlukla bir sonraki kuşağa da geçirilmektedir. Gelişmekte olan ülkelerin düşük gelirli olanlarında her 1000 bebekten 73’ü doğdukları ilk yıl içinde yaşamlarını yitirmektedirler. Bebek ölümleri zengin ülkelerdekinin on katıdır. Sağ kalan çocukların çoğuna eğitim verilememektedir. Orta okula devam edenler, devam edebilecek çocukların % 40’ını aşmamaktadır. Ortaya çıkan bu tablo, gelişmekte olan ülkelerin pek çoğunda yoksulluğun gelişme çabalarıyla azaltılamadığını göstermektedir. Dünyanın çeşitli bölgelerinde görülen yoksulluğun, endüstrileşmiş ülkelerde bile yaşanması, bugünkü ekonomik modelin bu sorunla mücadele etmek için yeterli olmadığını kanıtlamaktadır. Bu noktada, yoksulluğun neden olduğu “işgücü, insan kapitali, barınma, aile ilişkileri ve sosyal kapital” gibi yoksunluk görünümlerinin azaltılmasına yönelik bazı belirleyiciler önerilmektedir. Bunların köklü değişimler yaratması beklenmekle birlikte, uygulamaya konulmadığı sürece hatırlatmadan öteye gitmeyeceği de bir gerçektir. Yoksulluğun boyutları Yoksulluk, insanların gıda, barınma gibi temel fizyolojik ihtiyaçlarını karşılayamadıkları yada bunları karşılasalar bile gelir dağılımındaki dengesizlikler sonucu toplumsal standardın gerisinde kaldıkları bir yaşam biçimidir. Uluslar arası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Antlaşması’nın sağlık, eğitim, çalışma, yeterli ve dengeli beslenme ile güvenli bir çevrede yaşama haklarını esas kabul edip ilan etmesinin üzerinden hemen hemen 30 yılı aşkın bir süre geçmiş olmakla birlikte, dünyada yoksulluğa son verme amacını içeren bu en doğal insan haklarına 1.3 milyar insan hala ulaşamamaktadır. Rakamlar yeryüzündeki yoksulluğun gelişme çabaları ile azalıp azalmadığının anlaşılmasını sağlamaktır. Oysa yoksulluğun insanlık onuruna yakışmayan pek çok yoksunlukları ve görünümleri vardır. Bu açıdan yoksulluk, pek çok toplumda benzerlikler göstermekte, temelde beş esas bulgu ile özetlenmektedir : 1. Yoksul insan için kendi işgücü en önemli kaynaktır. Gerçek geliri düşük olan yoksul hane halklarında kadınlar ve çocuklar da dahil olmak üzere her bireyin işgücüne ihtiyaç duyulmaktadır. 2. Yoksul hane halklarını genellikle eğitimsiz yada eğitim düzeylerinin düşük olması, niteliksiz işgücü olarak kabul görmeleri yoksunluklarını pekiştirmektedir. 3. Şiddetli yoksunluk koşullarına karşın hane halkları barınma da dahil pek çok kamu hizmetinden yararlanamamaktadırlar. 4. Yaşlılar, özürlüler,kadınlar ve çocuklar gibi toplumun özel gruplarının yoksul hane halkları içinde sorunları daha da derinleşmektedir. Tüm bunlar insanların bedensel ve zihinsel gelişimlerini olduğu kadar psiko-sosyal durumlarını da olumsuz yönde etkilemektedir. Bu noktada yoksulluk, onur duygusuna dayalı öz saygı, kendine güven gibi temel ihtiyaçlardan yoksunluğun yaşandığı bir süreci de içermektedir. Bu bağlamda, toplumbilimcilerin yoksulların kendilerini algılama biçimlerine ilişkin ortaya koydukları aşağıdaki tanımlar, psiko-sosyal yoksunlukların boyutlarının anlaşılmasına katkı sağlamaktadır: 1. Yoksulluğu hissetme: Yoksullar gelir açısından toplumun gerisinde kaldıklarından, kendilerinin ekonomik açıdan yoksun bırakıldıklarını düşünmektedirler. 2. Yaşamı kontrol edememe: Yoksullar4 yaşamlarını çoğunlukla diğer bireylerin ya da şanslarının etkilendiğini varsaymaktadırlar. Yoksul bir ailede doğmak çocuklar için eğitim görmek yerine erken yaşta çalışmaya başlamaları anlamına gelmektedir. 3. Güçsüzlük: Yaşamları genellikle şansa ve diğer insanların kurallarına bağlı olduğu için yoksullar özellikle yaşlandıklarında kendilerini oldukça yetersiz ve güçsüz hissedebilirler. 4. Dışlanma: Kendilerini toplumdan dışlanmış ve reddedilmiş olarak düşünmektedirler. Bu algılar genel olarak ele alındığında ise karşılıklı bir “sosyal dışlanma” ya işaret etmektedir. Ancak bu sosyal dışlanma yoksulların yaşadığı bir “durum” değildir. İnsanların sürekli olarak içine itildikleri, onur duygusunun kaynağı olan temel haklarından yoksun kaldıkları bir süreçtir. Bu haklar, toplumun tüm üyelerine aittir, ama yetersiz bir yaşam kalitesinin çeşitli yönleri, yoksulluk nedenleriyle örtüştüğünde, insanlar kendileri ve çocukları açısından içinden çıkılmaz bir döngüye kilitlenip kalmaktadır. Dünyada yoksulluk Zengin uluslar daha zayıf ulusların insanlarını, kaynaklarını ve topraklarını istismar etmeyi sürdürmektedirler. Yoksul ülkelerin içine yuvarlandıkları borç batağı 1970’lerden bu yana genişleyip derinleşmektedir. Bugün dünyada her zamankinden daha fazla yoksul insan vardır ve gerek yerel, gerekse ulusal ve küresel ölçekli şiddet, yeryüzünü dehşet ve felâkete boğmaktadır. Gezegenin ekolojisi kuşatma altındadır ve geleceği de tehlikededir. Yeni ekonomik düzen biçiminde de adlandırılan küresel ekonomik ilişkilerin ihtiyaç duyduğu “ulus devletin” küçülmesi ve özellikle gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerin kıskacına alarak gelir dağılımındaki eşitsizliklerin daha da arttırarak bürokratik mekanizmaları erozyona uğratarak yolsuzluk olgusuna dikkat çekmektedir. Yoksulluk, 1980’lerden itibaren gündeme gelen küresel ekonomik politikalar ile bu açıdan doğrudan ilişkili görünmekte olup, gelişmiş-az gelişmiş ayırımını gözetmeksizin evrensel boyutlara ulaşmıştır. Kuşkusuz daha az gelişmiş ülkelerde daha yoğun ve daha kronik olan yoksulluk, daha gelişmiş ülkelerde oransal olarak kısmen daha az ya da belli kesimler açısından daha yoğun olmakla birlikte yine de vardır. Günümüzde sefalet kıtlıktan değil zenginliğin adaletsiz dağılımından kaynaklanmaktadır. İnsanlığın dörtte birini oluşturan sanayileşmiş kesim, dünya zenginliğinin % 85’ini elinde tutmaktadır. G7 ülkeleri gezegenimizin nüfusunun %11’ini oluşturmakta ancak dünya zenginliğinin üçte ikisine sahip olabilmektedir. 1975 ilâ 1995 arasında ABD’nin zenginliği %60 artmış, ancak bu artış nüfusun %1’inin tekelinde kalmıştır. Gezegenimizdeki 358 varlıklı insan 2.3 milyar yoksul insanın geliri kadar bir serveti paylaşmaktadır. Bu, bütün toplumun eninde sonunda varlıklı insanların imkanlarını paylaşacağı yolundaki liberal kuramı yanlışlaşmaktadır : Daha fazla zenginlik, daha çok fakirlik demektir. Dünya Ticaret Örgütü güney ülkelerinden yabancı yatırımcıların önündeki engellerin kaldırılmasını talep etmektedir. Liberal yapısal uyum programlarının bedeli, çoğu yerde, toplumsal istikrarsızlıkta artış ve kitlelerin yaşam koşullarının kötüleşmesi olmaktadır. Bu talepleri karşılamayan ülkeler kenara itilmekte, ihmâl edilmekte veya uluslararası devrelerden çıkarılmaktadır . Yoksul insanlar genellikle dünya üzerinde Afrika ve Asya kıtalarında yaşamaktadır. Dünyada en yoksul 50 ülke nüfusun %20 sini oluştururken, gelirin %2 sine sahiptir. Ama dünya nüfusunun en üst gelir grubundaki %20 dünya gelirinin %83’ünü oluşturmaktadır. Pek çok ülkede yapısal uyum programlarının kötü beslenme ve işsizliği yaygınlaştırdığı, bunun da bireyler ve aileler için psikososyal sorunlar ürettiği dile getirilmiştir Küreselleşmenin yol açtığı ekonomik adaletsizlik yüzünden onarılmaz sosyal çelişkiler dünyaya yayılmaktadır. Sorun zengin ülkelerin yoksul ülkeleri istismarından daha çok, sermayenin küreselleşmesiyle emek gücünün istismarı olarak göze çarpmaktadır. Küresel sefalet oranı gibi işsizlik oranları da yükselmiştir. 1989 yılında her beş kişiden biri ‘mutlak sefalet’ sınırları içinde yaşamaktadır : Bu, Dünya Bankası’nın ifadesiyle ‘çalışamayacak noktaya kadar kötü beslenmeden muzdarip olmak’ demektir. Dünyada hâlâ bir milyar kişi yeterli besin, temiz su, temel eğitim ve sağlık hizmetlerine sahip değildir. Ulusdevletler içinde de zengin ve yoksul sosyal grupları bölen ekonomik uçurumlar giderek büyümektedir. Brezilya’da ‘en tepedeki’ %20, ‘en alttaki’ %20’nin 26 misli daha fazla kazanmaktadır. Küresel ekonomik politikalar ulus-devletlerin zengin kesimlerin ekonomik statüsünü pekiştirmektedir. Son yirmi yılda yoksul ülke ve toplulukların ekonomik olarak zayıflaması bir dizi küresel ekonomik güçle ilişkilendirilmektedir. Yoksul ülkeler kendilerinin etkileme şansı olmadığı ‘dış’ etkenlerce kolayca biçimlendirilebilmektedir. 1970’lerden başlayarak kapitalizmin ekonomik mantığı kendisini sosyal sorumluluklardan soyutlamaya başlamıştır. Küreleşme toplumun kum saati modelini öne çıkarmakta, para üst kürede yoğunlaşırken toplumun ezici çoğunluğu aşağı katmana düşmektedir. Orta sınıf yerinden edilmekte, zenginler ve yoksullar arasındaki uçurum kapanmaz bir durum almaktadır. Sefalet ve yoksulluk, açlık ve kötü beslenmeye yol açmaktadır. Asya, Afrika ve Latin Amerika’ da ekili alanlar dünya mahsulünün yarısını karşılarken bu bölgelerde en az yarım milyar insan yiyecek yeterli miktarda besin bulamamakta; bu da kronik enerji yoksunluğu içinde yaşamalarına yol açmaktadır. Her yıl 15 milyon insan açlıktan ölmekte, kötü beslenme dünya nüfusunun yaklaşık %24’ünün hayatını hemen her gün etkilemektedir. Açlık, yiyecek kıtlığından değil insanların gerekli besini elde edememesinden kaynaklanmaktadır. Uzamış açlık ve kötü beslenme, kronik protein yoksunluğuna, hastalığa, bitkinliğe, bilişsel bozukluklara, normal çocuk gelişiminin engellenmesine, stres ve moral bozukluğuna yol açmaktadır . Sanayileşmiş ülkelerde yoksulluk oranı % 7-17 arasında değişmektedir. Bunun sonucu en az işsizliğin % 7 ile İsveç’te olduğu görülmüştür. Ve yine BM Kalkınma Programına göre 3 milyardan fazla insan günde 2 dolardan az gelirle yaşamaktadır. Başka bir verisi ise dünya nüfusunun 1 milyar 300 milyonunun günlük geliri bir dolardan yani yoksulluk sınırının çok çok altındadır. Günde 100 bin insan açlık ve yan etkilerinden ölüyor. Sadece 2000 yılında 36 milyon kişi bu nedenle yaşamını yitirdi. Bulaşıcı hastalıklardan ölen insan sayısı günde 50 bindir. Her 6 dakikada bir, gerekli A vitamini alamadığı için bir insan kör oluyor. 6,2 milyar insandan 826 milyonu sürekli yetersiz besleniyor ve kronik açlık çekiyor. 1 milyar insan temiz suya ulaşamıyor. 2,4 milyar kişi yeterli sağlık koşullarından yoksundur. Yılda 4 milyon insan ishalden ölüyor. 1,1 milyon Afrikalı çocuk HIV virüsü taşıyor. Avrupa ile Afrika kıtaları arasında ortalama insan ömrü bakımından tam 25 sene fark vardır. ABD ve AB ülkelerinde 1 yılda sadece parfümler için harcanan toplam parayla tüm dünya nüfusunun açlık sorununun çözülebileceği söyleniyor. 2000 yılında dünya çapında silahlanmaya harcanan paranın sadece % 1’i bile açlık sorununu gidermeye yetiyor. Küresel sosyal değişimle birlikte sosyal sorunların da yoğunlaştığı bilinmektedir. Sokak şiddet, alkol ve yasal olmayan madde kötüye kullanımı, ev içi şiddet, şehrin kenar mahallelerinin kaynaması gibi sosyal sonuçlar ruh salığı alanına depresyon, travma sonrası stres bozukluğu, intihar vb. biçimlerde yansıyor. Ruh sağlığı açısından bakıldığında küresel sosyal değişimin pek de hayırlı olmadığı söylenebilir. Bu etkenler bireyleri zayıflatan, aileyi ve topluluk bağlarını tahrip eden bir kısır döngü yaratmışlardır. Ruh sağlığı sorunlarına karşı bir kalkan işlevi gören yapıların güçsüz düşmesi, ruhsal bozuklukların dünya ölçeğinde çok büyük bir artış göstermesine yol açmıştır. 2-BÖLÜM Türkiye’de yoksulluk Türkiye’de yoksulluk durumu, yoksulluk algısı ve daha önemlisi yoksulluk tepkisi sadece kafamızı çevirdiğimizde görebileceğimiz, somutlaşmış, kurumlaşmış ve organik olsa da örgütlenmiş bir sosyal kategori içermiyor. Kolayca fark edilebilecek olan, kafalarımızı çevirip görebileceğimiz, yoksulluğun görüntüleri olabilir ancak. Fakat, kentleşme son yirmi yılda artan atomizasyonla birlikte mekansal ayrışma hızlanmış olsa da, hala “yoksulluk” durumu, algısı, yaşanışı kağıt üzerinde yapılacak endeksleme ile kolayca açığa çıkartılabilecek bir realiteden fazlasını içeriyor. Genel olarak değerlendirildiğinde ülkemizde, yoksulluğun ortaya çıkmasında; işsizlik, yoksul bireyin özellikleri, ülkede yaşanan ekonomik krizler, bireyler arası gelir dağılımındaki dengesizlikler, sosyal güvenceye sahip olamama, ülkemizde uygulanan çeşitli ekonomik politikalar gibi nedenlerin etkili olduğu söylenebilir. Dünya’nın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de sermayenin ulus aşırı hareketliliğinin artması, ulusal yasal çerçeveleri yetersiz ve kullanışsız kılma eğilimindedir. Sermaye hareketi gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerde düşük ücretli emeğe yönelmiştir. Bu bağlamda, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ev eksenli veya evde çalışma artmaya başlamıştır. Evde çalışma küreselleşmeden iki şekilde etkilenmiştir : a) Geleneksel bağımsız ev üretimi bağımlı üretime dönüşmüştür veya dönüşmektedir, b) Yeni emek yoğun evde çalışma biçimleri ortaya çıkmıştır. Sektörel çeşitlilik olmakla birlikte tekstil, elektronik, otomotiv, kimya ve gıda sektörlerinde yaygındır. Uluslar arası platformlarda özellikle gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkeler açısından yoksullaşma nedeni olarak tanımlanan bir konu ise Türkiye’yi de yakından ilgilendiren “yolsuzluklar” olmaktadır. Kayıt dışı ekonominin varlığına sürdürmesine yol açarak, ülkenin kısıtlı mali kaynaklarının mevcut gelir dağılımındaki adaletsizlikleri daha da körükleyerek ülke çapında etik olduğu kadar ekonomik kayıplara da yol açtığı belirlenen yolsuzluklarla mücadelenin yoksullukla mücadele programları ile ayrılmaz bir bütünlük içinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Ülkemizde uygulanan ekonomik ve sosyal politikaların etkisiyle yoksulluk sorunu gittikçe artarken gecekondularda yaşayan bireyler yanında aile kurumu, tüm toplum bu olumsuz koşullardan payını almaktadır. Bu olumsuz koşulların başında aile içi ilişkilerin olumsuz etkilenmesi, yetersiz beslenmeye dayalı fiziksel zayıflık ve hastalıklara yakalanma riskinin çok fazla olması, suç işleme, alkol, sigara gibi kötü alışkanlıklar edinme, en temel ihtiyaçları bile güçlükle karşılama, yeterli bir eğitim alamama gibi nedenler gelmektedir. Ülkemizdeki yoksulluğun bir başka boyutu da kadınlar üzerindeki etkileridir. Ülkemizde yoksulluktan doğan sorunlar, erkeklerden çok kadınları etkilemekte, halen var olan cinsiyet sorunlarını daha da kötüleştirmektedir. Hukuki ve kurumsal korumalara rağmen bu eşitsizlik hala vardır ve yaygınlaşmaktadır. Yalnız Türkiye deki yoksulluk değil bütün dünyadaki yoksulluğun yüzü giderek daha fazla kadın yüzü olmaktadır. Bunun nedeni, kadınların düşük statülü ve düşük ücretli işlerde çalışmaları ile aile işgücü olarak evde yaptıkları ücretsiz işlerin ulusal gelir içinde hesaplanmamasıdır. Türkiye’nin genel durumuna bakıldığında, gelir dağılımındaki adaletsizlik belirgin bir şekilde göze çarpmaktadır. Zengin ile yoksul arasındaki gelir uçurumunun son ekonomik kalkınma politikalarıyla arttığı gözlenmiştir. Gayri Safi Milli Hasılanın 2001 verilerine göre %6 küçüldüğü belirtilmiştir(DİE verileri). Öte yandan DPT verilerine göre Türkiye de yoksulluk çizgisi altında yaşayanların oranı kentlerde: Doğu Anadolu’da %46.6, İç Anadolu’da %32.9, Güney Anadolu’da %13.1, Kuzey Anadolu’da %7.4. Kırsal alanlarda ise, Doğu Anadolu’da %43.5, İç Anadolu’da %23.1, Batı Anadolu’da %4.4, Güney Anadolu’da %20.8, Kuzey Anadolu’da %8.2 dir. Aşağıda Birleşmiş Milletler Çocuk Fonu (UNICEF) tarafından hazırlanan “Türkiye’de Bölgelerin Gelişmesi 2000” raporundan çeşitli istatistikler vardır. Bu istatistikler Türkiye de yoksulluğun hangi boyutlarda olduğunu çok açık bir şekilde gözler önüne sermektedir. • Sağlıklı içme suyu olmayan ev halkı %26.2 • Sağlıklı tuvaleti olmayan ev halkı %31.3 • Yoksulluk sınırı altında yaşayan ev halkı %14.2 • 15-49 yaş arası sağlık sigortası bulunmayan ev halkı %42.4 • Doğum öncesi hiç bakım alamayan kadın %32.5 • Sağlık kuruluşunda gerçekleştirilen doğum %72.5 • Tetonoz aşısı olmadan gerçekleştirilen doğum %53.4 • Modern doğum kontrol yöntemi kullanan kadın %37.7 • 15-49 yaş arası eğitimi olmayan kadın %16.7 • DBT3 aşısı olmamış bebek %34.6 • Polio3 aşısı olmamış bebek %33.5 • Kızamık aşısı olmamış bebek %15.6 • Tam aşılı bebek oranı %45.7 • Bebek ölüm hızı (1000 canlı doğumda) %42.7 • 7-13 yaş arası okula kayıtlı olmayan kız çocuk %31.9 • 7-13 yaş arası okula kayıtlı olmayan erkek çocuk %21.2 Türkiye’de yoksulluğun profili Fertlerin Cinsiyet ve Yaşına göre yoksulluk: Minimum gıda harcaması maliyeti yöntemine göre, cinsiyet ayrımında toplam yoksulların içinde kadınların%51,49, erkeklerin ise %48,51 payı vardır. Yerleşim yerleri açısından yoksulların büyük bir kısmı (%71,67) kırsal alanda yaşamaktadır. Cinsiyet ayrımında da toplam yoksullar içinde kırsal alanda yaşayanlar kente göre daha fazladır. Yaş grupları açısından 15-64 yaş ile 0-14 yaş grupları birbirine oranda ve 65+yaş grubuna göre yüksek oranda yoksul ferde sahiptir. Minimum gıda harcaması maliyetine göre yoksul fertlerin yaş ve cinsiyet dağılımı: Temel gereksinimler maliyeti yöntemine göre,yaş grupları açısından 15-64 yaş grubunda %52.78,0-14 yaş grubunda %42,26, 65+grubunda ise %4,96 yoksul vardır. Kırsal alanda yaşayan yoksullar kentlerde yaşayanlara göre fazladır. Cinsiyet ayrımında kadınlar erkeklere göre daha fazla yoksuldurlar. Fertlerin öğrenim durumuna göre yoksulluk: Fertlerin öğrenim durumu için 6 ve daha yukarı yaştaki fertler incelenmiştir. Türkiye’de toplam fertlerin %90’ı 6 yaş üstüdür. Fertlerin öğrenim düzeyi artıkça yoksul fert oranı azalmaktadır. Yerleşim yeri bazında ise kırsal yerleşim yerlerinde yaşayanlar kentte yaşayanlara göre daha fazla yoksullukla karşı karşıya kalmaktadırlar. Minimum gıda harcaması maliyetine göre yoksul fertlerin öğrenim durumu ve cinsiyet dağılımı: Temel gereksinimler maliyetine göre ilkokul mezunları grubunda daha fazla yoksullukla karşılaşılmaktadır . Yoksulların büyük kısmı kırsal alanda yaşamaktadır. Fertlerin medeni durumuna göre yoksulluk: Türkiye’de toplam fertlerin %76’sı 12 ve daha yukarı yaştadır. Medeni durum yönünden yoksulluk oranları incelendiğinde ,evliler ve evlenmemişler grubunda daha fazla yoksul vardır. 12 ve daha yukarı yaşta olup temel gereksinimler maliyetine göre yoksulluk sınırının altında kalan fertlerin yarısından fazlası evlidir. Hiç evlenmeyenler grubunda bulunan fertlerin %38,19’u yoksuldur. Çalışma durumuna göre yoksulluk: Türkiye’de 12 ve daha yukarı yaşta olanlar toplamın %76‘sını oluşturur. Bu fertlerden yoksul olanların çalışma durumlarına göre dağılımları incelenmiştir. Minimum gıda harcaması maliyeti yöntemine göre, çalışan yoksulların oranı ise %46,33’tür. Çalışan ve çalışmayan fertler içerisinde kırsal alanda yaşayanlar kentte yaşayanlara göre daha fazla yoksuldurlar. Çalışmayan yoksullar içinde ev hanımı öğrenci işi yok olanlar diğerlerine göre daha yüksek oranda yoksul ferde sahiptir. Çalışanlar içinde ise kırda ücretsiz aile işçileri,kentte yevmiyeli olanlar diğer çalışanlara göre daha fazla oranda yoksula sahiptir. Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de yoksulluk, üzerinde durulması gereken bir sorundur. Özellikle ülkemizin toplumsal yapısı ve geri bıraktırılmış bir ülke olmasından dolayı yoksulluğun boyutları giderek büyümekte ve üstesinden gelinmesi çok zor bir hal almaktadır. Ülkemiz nüfusunun çok büyük bir bölümü yoksullukla boğuşmakta ve yoksulluğun getirdiği yoksunluklarla baş edemez duruma gelmiştir. Doğal Afetlerden Kaynaklı Yoksulluk Türkiye’nin %92’si deprem riski altında olup özellikle Karadeniz Bölgesi’nden sel ve heyelan nedeniyle hemen hemen her yıl önemli maddi hasarlar ortaya çıkmaktadır. 1999 yılının 17 Ağustos ve 12 Kasım tarihlerinde Türkiye’de Marmara Bölgesi’nde yaşanan deprem felaketlerinden etkilenen insan sayısı kesin olarak belirlenmemiş olmakla birlikte DİE tarafından 17 Ağustos depremi sonrası bölgenin depreme ilişkin olarak temel ihtiyaçların belirlenmesi amacıyla iki anket çalışması yapılmıştır. Deprem bölgesinde çadır kent dışında kalan hanelerin ihtiyaç sıralamasında gıda %61,6 ile ilk sırayı alırken, çadır kentlerde olan talepler yer değiştirerek ikinci ihtiyaç malzemesi temizlik maddesi%50,6, üçüncü sıradaki ihtiyaç maddesi ise %49,6 ile giyecek olmaktadır. Deprem bölgesinde barınma koşullarının ani ortadan kalkışının yaratmış olduğu yoksulluk halinin temel ihtiyaç maddesi olan gıda, giyim ve temizlik maddelerine olan aşırı ihtiyaç anılan bölgede çalışsın çalışmasın insanların topluca yoksul olduğunun asıl göstergesi olmaktadır. Giyim eşyası dahil kaybedilenlerin yeniden edinimi sorunu ortadayken bir de işsizlik yaşanıyorsa yoksulluk, genel olarak tüm deprem bölgesinde yaşanmakta olan yoksulluktan çok daha derin ve yoğun hale gelmektedir. Zorunlu Göç ve Yoksulluk Türkiye genelinde yapılan araştırmalarda yoksulluk ile göç arasında doğrudan ilişkileri ortaya koyan veri tabanı bulunmadığı gibi, bölgeler arası içgöç konusunda DİE’nin hazır verilerinin anlamlı ayrıntılı çalışmalara uygun olmadığı da saptanmıştır. Ülke genelinde kırsal yoksullaşmaya bağlı olarak yaşanmakta olan göç olgusu 1950’lerden bu yana gündemdedir. 1970’li yıllara kadar kırsal alandan kademeli göç ve göçerler açısından göçülen noktada göreli refah düzeyi artışı tartışmaları yapılırken, 1980’li yılların ortalarından itibaren can ve mal güvenliği talebi göç nedenleri arasına katılmıştır. Güvenlik nedeniyle kitlesel göç göçerlerin geldikleri noktadaki yaşam kalitesinin düşmesine yaptıkları olumsuz katkı nedeniyle geldikleri noktada dışlanmaları söz konusu olabilmektedir. Dolayısıyla yitirmeye bağlı psikolojik yoksunluk reel yoksulluk ile de desteklenerek, göçerlerde yoksulluğun yoğunlaşmasına neden olmaktadır. 2- SOSYAL HİZMET MESLEĞİ VE YOKSULLUK Sosyal hizmet mesleğinin, yoksulluk sorununa yönelik yaklaşımını ele almadan önce sosyal hizmeti tanımlamakta fayda vardır. Sosyal hizmet, sosyal sorunlarla yakından ilgili sorun çözücü bir meslektir. Sosyal hizmet mesleği sorunlarla ilgili olarak müracaatçıların önüne hazır reçete koyan bir meslek değildir. Sorunun çözümü açısından müracaatçıyla beraber hareket eden ve müracaatçının sorunun çözümü sürecinde yer almasını ve katılım göstermesini sağlamaya çalışan bir meslektir. Mesleğin uygulayıcısı olan SHU’ ları müracaatçı ile beraber sorunun çözümüne yönelik alternatifleri değerlendirerek müracaatçının bu konuda ne yapabileceğine ilişkin düşünmeye yönlendirir. Buradaki amaç müracaatçıya sorun çözme becerisinin kazandırılması, böylece müracaatçının ileride benzer sorunlarla karşılaştığında, kazanmış olduğu beceriyi kazanma fırsatı bulacak her konuda karşılaştığında hemen profesyonel yardım almaya yönelecektir. Sosyal hizmet uzmanının nihai amacı bireylerin kendilerini gerçekleştirmesine yardımcı olmak ve bu sayede tüm toplumda sosyal refahı sağlamaktır. Sosyal hizmet mesleği, sosyal refah kurumunun gelişmesinden sonra, sosyal refah sistemi içinde yer almıştır. Sistem içindeki diğer meslek ve disiplinlerin ihtisas alanları dışında kalan konuların ele alınması, sorunların çözümlenmesi için yeni bir mesleğe duyulan ihtiyaç sonucunda sosyal hizmet mesleği ortaya çıkmıştır. Meslekleşme sürecinde sosyal hizmet bazı güçlüklerle karşılaşmıştır. Bunların en önemlisi, sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın insanlık tarihi kadar eski geleneksel bir uygulama oluşudur. Sosyal hizmetin ilk çalıştığı sorun gruplarından biri olan yoksul grupların iç içe olduğu geleneksel sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı yaşamaları sürecinde, mesleği, bilimsel uygulamaları kabul ettirmek kolay olmamıştır. Tarihsel süreçte de görüldüğü gibi sosyal hizmet mesleğinin ilk uygulamalarını gerçekleştirme çabasında olduğu sorun grubu yoksullardır. Bu aşamada sosyal hizmet yoksullara sosyal yardım süreciyle gündeme gelmiştir. Sosyal hizmet, daima yoksulla ve yoksulluğun azaltılmasıyla ilgilenen mesleklerin merkezinde yer almaktadır. Sosyal hizmetin yoksulluk üzerine gitmesinin ve onu azaltmaya çalışmasının iki esas sebebi vardır. Birincisi ; yoksulluk, adaletli bir toplum söylemine engel olmaktadır. Yani yoksulu bulunan toplumda adaletten söz edilememektedir. İkincisi; yoksulluk çoğu problemin altında yatan ana neden gibi görünmektedir. Sosyal hizmet mesleği açısından, yoksulluk sorunun çözümüne makro ve mikro düzeydeki ele alışlarla yaklaşılabilir. Mikro düzeydeki ele alış, sorunun çözümü açısından daha çok bireyle birebir ilişkiyi gerektiren düzeyde bir ele alıştır. Makro düzeyde, sosyal hizmet mesleğinin politika oluşturma sürecindeki katkılarından söz etmek mümkündür. Bu açıdan, diğer bireylere yönelik olduğu kadar, yoksul bireylere yönelik sosyal refah politikalarının oluşturulması sürecinde katkı sağlayıcı role sahiptir. Bir başka deyişle mesleğin uygulayıcısı sosyal hizmet uzmanları bu konuda, günümüzdeki uygulamalarında makro-mikro düzeyde bakıldığında, politikaların oluşturulması ve uygulanması ile ilgilidir. Sosyal hizmet mesleği, muhtaç ve yoksullara sosyal yardım, boyutuna ilişkin uygulama süreçlerini çeşitli kurum ve kuruluşların bünyesinde gerçekleştirmektedir. Sosyal hizmet uzmanları, sosyal yardım için başvuran bireylerin sosyal incelemelerini gerçekleştirerek, yazacağı sosyal inceleme ve değerlendirme raporuyla muhtaçlığın söz konusu olup olmadığına karar verir. Sosyal hizmet mesleği, yoksulluğun nedenlerine de yönelik çalışma içinde bulunmaktadır. Bireylerin mevcut kaynaklardan yararlanma şansını yükseltmeye; insanların sorunların üstesinden gelebilecek donanımı sağlamaya, nedenleri ortadan kaldırmaya yönelik yoksul bireylerle mesleki çalışma yapar. Örneğin; bazı eğitimsel, bilgisel becerilerin olmamasına dayalı bir işte çalışamama, gelir elde edememeye bağlı yoksulluğu ortadan kaldırmak için bireye yol gösterici, destekleyici ve bireyin güçlü yönlerini ortaya çıkarıcı bir yaklaşımla yaklaşma gibi. Bu açıdan bireyin örneğin: dil eğitimi alması, bilgisayar öğrenmesi, yeteneğine uygun işle ilgili kurs vb. eğitim alması teşvik edilebilir. Yoksul bireyle, yeteneklerine uygun yapabileceği işi belirlemeye yönelik çalışabilir. Bireyin farkında olmadığı yeteneklerini görmesi sağlanır. Sosyal hizmet mesleği, yoksullara yönelik uygulama süreçlerinde yerine göre sosyal kişisel çalışma, yerine göre grup çalışması, yerine göre de toplumla çalışma yöntemlerinden ve yöntemlere özgü mesleki tekniklerinden faydalanmaktadır. Sosyal hizmet, sorun çözücü bir meslek olduğuna göre, insanların büyük çoğunluğunu ilgilendiren yoksulluk sorunu gibi oldukça karmaşık bir sorunla, ilgilenmemesi de düşünülemez. Çünkü yoksulluk hem bir sonuçtur, hem de birçok problemi ortaya çıkaran bir nedendir. Sosyal hizmet yoksulluğun ortadan kaldırılması veya azaltılmasıyla birinci derecede ilgili bir meslektir. 3- SOSYAL YARDIMLAR Sosyal yardımlar; “geçinme güçlüğü içinde olan” ve “toplumdan dışlanma tehlikesiyle karşılaşan kişilerin” , yoksul ve az gelirli insanların veya sosyal grupların yaşamlarının güvence altına alınması konusunda, kamu sorumluluğu ilkelerinin kabul edilmesinden doğmaktadır. Sosyal yardımlar genellikle vergiler ile finanse edilmektedir. Herhangi bir karşılık söz konusu olmaksızın gereksinim içinde bulunan kişileri kapsamaktadır. Sosyal yardımlar, tek yanlı olarak devlet ya da kamu makamlarınca yasal yetki ve görev verilmiş gönüllü kuruluşlar tarafından yapılmaktadır. Yaralanan kişinin herhangi bir mali katkısı söz konusu değildir. En geniş kapsamı ile “sosyal yardım; yerel ölçüler içinde asgari seviyede dahi kendisini ve bakmakla yükümlü olduğu kişileri geçindirme olanağından kendi ellerinde olmayan nedenlerden dolayı yoksun kalmış kişilere, resmi kuruluşlar veya kanunun verdiği yetkiye dayanarak yarı resmi veya gönüllü kuruluşlarca muhtaçlık tesbitine ve kontrolüne dayalı olarak yapılan kişileri en kısa sürede kendi kendilerini yeterli hale getirmek amacını taşıyan parasal ve nesnel sosyal gelirden oluşan bir sosyal güvenlik ve sosyal hizmet alanıdır”. Sosyal yardımların temel amacı, muhtaç veya yoksul durumda bulunan kişilerin, muhtaçlık koşulları ortadan kalkıncaya kadar ve yardım almadan kendi başlarına yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayabilecek duruma gelinceye kadar gelir güvencelerinin sağlanmasıdır. Çünkü sosyal yardımın altında, insanı koruma çabası yatmaktadır. Böylece onun yaşamını sürdürmesine destek olunmaktadır. Günümüz Türkiye’sinde sosyal yardım uygulamaları 2022 sayılı altmış beş yaşını doldurmuş muhtaç, kimsesiz ve güçsüz Türk vatandaşlarına aylık bağlanması hakkında kanun, 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu, 4109 sayılı Asker Ailelerinden Muhtaç Olanlara Yardım Hakkında Kanun, 2828 sayılı Sosyal hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu ile kamu kurumları, belediyeler, vakıf ve dernekler eliyle yürütülmektedir. Türkiye’de sosyal yardımlarla ilgili mevzuat 2828 sayılı kanun ve sosyal yardım uygulaması Ülkemizde sosyal ve ekonomik yoksunluk içerisinde bulunan çocuklara, gençlere ve yetişkinlere, özürlülere, yaşlılara, ailelere ve topluluklara yönelik maddi ve manevi içerikli sosyal hizmetleri planlamak, uygulamak ve uygulamasını teşvik etmek, rehberlik sağlamak, yönlendirmek, koordine etmek ve denetlemek görevi, 2828 sayılı Kanunla Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü’ne verilmiştir. Bu görevi yerine getirmekle sorumlu olan SHÇEK, koruyucu-önleyici-destekleyici ve tedavi edici sosyal refah ve sosyal yardım karakterli hizmet modelleriyle bütün muhtaç birey ve ailelere ulaşabilmeyi hedeflemekte ve ülkedeki yoksulluğa karşı mücadelede oldukça önemli rol oynamaktadır. Yoksulluk içerisinde olup da, temel gereksinimlerini karşılayamayan ve hayatlarını en düşük düzeyde dahi sürdürmekte güçlük çeken kişi ve ailelere kaynakların yeterliliği ölçüsünde ayni ve nakdi yardımlarda bulunmak 2828 sayılı Kanun ile Kurum’a verilen görevler arasında yer almıştır. 2828 Sayılı Kanuna Göre Sosyal Yardım Hizmetleri Yoksulluk içinde bulunan kişilerin herhangi bir sosyal hizmet kuruluşu bünyesine dahil edilmeden kendi evlerinde ve ortamlarında korunmasına yönelik olarak gerçekleştirilecek hizmetler 2828 kanun ile SHÇEK’e verilmiştir. 28.9.1986 tarihli 19235 sayılı resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren SHÇEK Ayni ve Nakdi Yardım Yönetmeliği ile 2828 sayılı kanunla verilen görevlerin esasları belirlenmiş ve usulüne bağlanmıştır. Bu yönetmelikle kurumun gerçekleştireceği yardımlar ekonomik yönden muhtaçlık içinde bulunan kişilere kendi evlerinde ve ortamlarında sağlanacak olan parasal ve nesnel sosyal yardımlar olarak belirlenmiştir. Ancak 29.12.1993 tarih ve 21083 sayılı resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren yönetmelik ile de söz konusu yönetmelikte bazı değişiklikler ve eklemeler yapılmıştır. Buna göre ayni yardımın sınırları genişletilmiş ve sosyal inceleme raporu sonucuna göre yardım yapılması koşulu getirilmiştir. Genel Müdürlük tarafından yapılan sosyal yardımlar ayni-nakdi yardım yönetmeliği çerçevesinde belirlenen esaslar dahilinde esaslar dahilinde gerçekleştirilmektedir. Ayni ve Nakdi Yardım Yönetmeliğinin Genel Esasları : * Ayni ve nakdi yardımların yapılmasında ve muhtaçlık tespitinde kurumun takdir yetkisi esastır. * Ayni ve nakdi nitelikteki sosyal yardımların sosyal güvenlik sisteminin boşluklarını dolduracak şekilde planlanıp geliştirilmesi hususuna özen gösterilir. * Ayni ve nakdi yardım uygulamalarında muhtaç durumda bulunan kişilerin en kısa sürede kendi imkanlarıyla geçinebilecekleri bir gelebilecekleri hizmeti sağlama anlayışı içinde bulunulması esastır. 3-BÖLÜM Yardımlardan Faydalananlar : * Muhtaçlık nedeniyle haklarında koruma kararı aldırılarak sosyal hizmet kuruluşlarının himayesine bırakılan çocukların desteklendikleri takdirde yanlarına alabilecek özellikleri taşıyan anne, baba veya yoksa akrabaları, * Korunmaya muhtaç oldukları tespit edilerek haklarında korunma kararı çıkarılmış ancak yuvalara veya yurtlara yerleştirme imkanı bulunmadığı için sıraya alınmış çocuklar, * Doğal afetler muhtaç duruma düşen aileler veya yakınlarını kaybederek kimsesiz ve korunmasız kalan kişiler, * Olağanüstü bir felaket, hastalık veya kaza geçirerek belirli bir süre kendisinin ve geçindirmekle yükümlü bulunduğu aile fertlerinin temel ihtiyaçlarının karşılayamayacak durumda olanlar ile hayati tehlike arz eden ameliyatla karşılaşan kişiler, * Korunma kararı olup da yaş sınırlarını tamamlamaları nedeniyle yetiştirme yurtlarından ayrılan çocuklar, * Yüksek öğrenim gören ancak öğrenimini maddi zorluklar nedeniyle bırakmak durumuyla karşı karşıya kalan yüksek öğrenim gençliğine yapılan yardımlar. SHÇEK’e göre sosyal yardım hizmetlerinin genel ilkeleri • Sosyal yardim hizmetlerinde esas ilke, kişilerin kendi kendilerine yeterli duruma gelmesidir. • Korunmaya muhtaç çocuğa, muhtaç özürlü ve yaşlıya öncelik tanınır. • Yardim talebinin fazla olması durumunda muhtaç olma derecesi, aciliyet durumu, başvuru veya tespit sırası dikkate alınır. • Kamu kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyon ve işbirliği sağlanarak kaynakların yerinde kullanılmasına özen gösterilir. • Yardımların yapılmasında ve muhtaçlık tespitinde kurumun takdir yetkisi esastır. Yardımlardan daha önce faydalanmak sürekli hak doğurmaz. • Yardımlar geçici süre ile verilir ve sürelerin bitiminde kurum tarafından yardımın devam edip etmeyeceğine karar verilir. • Yalan beyanda bulunarak veya sahte evrak tanzim ederek yardim alan kişiler hakkında genel hükümlere göre işlem yapılır. 3816 Sayılı sağlık kanunu çerçevesinde yeşil kart uygulaması Genel sağlık sigortası öncesinde, hiçbir sosyal güvenlik kurumunun güvencesi altında olmayan ve sağlık hizmetlerinin giderlerini karşılayacak durumda bulunmayan kişilerin hastanelerde yatarak yaralanacakları teşhis, tedavi ve ameliyat hizmetlerinin bedellerini genel sağlık sigortasının en yakın bir sistem içinde devletin üstlenmesi amacıyla, 3816 sayılı “ödeme gücü olmayan vatandaşların tedavi giderlerinin yeşil kart verilerek devlet tarafından karşılanması hakkında kanun” 3.7.1992 tarih ve 21273 sayılı resmi gazetede yayımlanarak uygulamaya girmiştir. Kapsam içi olanlar bakımından yasada bir fakirlik çizgisi çizilmiştir. Sağlık hizmetlerinden bedelsiz yararlanma olanağı sağlayan yeşil kart, aylık geliri veya aile içindeki gelir payı 1475 sayılı İş kanununa göre belirlenen asgari ücretin vergi ve sigorta primi dışındaki miktarını 1/32ünden az olan ve Türkiye de ikamet eden vatandaşlarına verilmektedir. Sağlık hizmetlerinden yararlanmak isteyen kişilerin talepleri bu kanundaki esas ve usullere göre illerde idare kurulu ilçelerde ilçe idare kurulu tarafından değerlendirilerek karara bağlanır. Köy ve mahalle ihtiyar heyetleri, muhtarlar, jandarma ve emniyet görevlileri gerektiğinde talep sahiplerinin durumlarını araştırarak yönetmelikte belirtilen esas ve usullere göre il ve ilçe idare kurumlarına bildirirler. 3294 Saylı sosyal yardımlaşma ve dayanışma teşvik kanunu Kanunun Amacı Fakru zaruret içinde ve muhtaç durunda bulunan vatandaşlar ile gerektiğinde her ne suretle olursa olsun Türkiye’ye kabul edilmiş veya gelmiş olan kişilere yardım etmek, sosyal adaleti pekiştirici tedbirler alarak gelir dağılımının adilane bir şekilde dağıtılmasını tevzi edilmesini sağlamak, sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik etmektir. Kanunun Kapsamı Fakru zaruret ve muhtaç durumda bulunan kanunla kurulu sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi olmayan ve bu kuruluşlardan aylık gelir almayan vatandaşlar için geçici olarak küçük bir yardım veya eğitim ve öğretim imkanı sağlanması halinde topluma faydalı hale getirilecek, üretken duruma geçirebilecek kişiler bu kanunun kapsamı içindedir. SYDTF Kuruluşu ve Gelirleri Bu kanunda ön görülen hizmetlerin gerçekleştirilmesi için Başbakanlığa bağlı ve T:C Merkez Bankası nezrinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Teşvik Fonu kurulmuştur. Fonun Gelirleri; * Kanun ve kararnamelerle kurulu bulunan ve kurulacak olan fonlardan Bankalar Kurulu kararıyla %10’a kadar aktarılacak miktar, * Bütçeye konulacak ödenekler, * Trafik para cezası hasılatının yarısı, * TRT reklam gelirinden aktarılacak %30’luk miktar, * Yıllık beyanname veren gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin, hesaplanan gelir ve kurumlar vergisine ilave olarak ödeyecekleri %1’lik miktar, * Her bağış ve yardımlar, * Diğer gelirler. SYDTF ‘nun Görevleri Fon, sosyal güvenlikten yoksun muhtaç ve düşkün kesimlere ilişkin tüm sosyal sorumluluklarını üstlenmektedir. Kaynaklarını ağırlıklı olarak söz konusu kesimlerin himayesi ve güçlendirilmesi için kullanmaktadır. Bu amaçla ; * Sosyal güvenlikten yoksun muhtaç hastaların ilaç ve tedavi giderlerini karşılıyor. * Dar gelirli üniversite gençliğini kapsayan 100 bin kişilik karşılıksız burs veriyor. * Ekonomik ve sosyal yoksunluk içinde bulunan kesimlerin desteklenmesi için her ay tüm il ve ilçelere para gönderiyor. * Terörden zarar görenlerin zararlarını kısmen telafi ediyor. * Göçe maruz il ve ilçeler ile işsizliğin ve yoksulluğun belirginlik taşıdığı yerlerde aşevleri açıyor. * Özür grupları için destek programları uyguluyor. * Fakir-fukaranın iş kurma, mesleki eğitim ve istihdamına yönelik olarak vakıfların her birinin geliştirdiği projelere kaynak tahsis ediyor. Vakıflar Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Teşvik Fonunda toplanan kaynağın ülke çapında ihtiyaç sahibi vatandaşlara nakdi ve ayni olarak dağıtılması ve bu kanunun amacına uygun faaliyet ve çalışmalarda bulunmak üzere her il ve ilçede Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları kurulmuştur. Mülki İdare amirleri vakıfların başkanı olup, İllerde; Belediye Başkanı, İl Emniyet Müdürü, İL Eğitim Müdürü, İl Sağlık Müdürü, Defterdar, İl Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Müdürü ve Müftü. İlçelerde ; Belediye Başkanı, İlçe Emniyet Üst Görevlisi, Mal Müdürü, İlçe Milli Eğitim Müdürü, Sağlık Bakanlığının İlçe Üst Görevlisi, Müftü vakfın mütevelli heyetini oluşturur. Vakıfların gelirleri * Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan aktarılacak miktardan, * Mahalli İdari Bütçelerinden %2 oranında ayrılacak paydan (köyler hariç), * Her nevi fitre, zekat, kurban derileri vb. yadımlardan, * İşletme ve İştiraklerden elde edilecek gelirlerden, * Diğer gelirlerden oluşur. 2022 sayılı Emekli Sandığı kanunu Emekli Sandığı, 1.7.1976 tarihli 2022 sayılı “Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun”u uygulamakta ve esas itibariyle bir sosyal sigorta kuruluşu olduğu halde, 2022 sayılı kanunun özü gereği, bir sosyal yardım kuruluşu gibi işlev görmektedir. 2022 sayılı kanun, esas itibariyle 65 yaşın üstündeki kişilere yönelik olmakla birlikte, bazı istisnai halleri de kapsamaktadır. Kanun istisnaları engellilerle ilgilidir. Buna göre; “başkasının yardımı olmaksızın hayatını devam ettiremeyecek şekilde malül olduğunu resmi sağlık kurumlarında görevli bir hekimden alacakları rapor ile belgeleyen“ ve “durumuna uygun bir işe yerleştirilemeyen“ engelli kişiler, Kanunun gerekli gördüğü diğer şartları taşımları halinde,sosyal gelir elde etme hakkını kazanmaktadır. Ülkemizde Yoksullara Yönelik Sosyal Yardımların Yeterlilik Durumu Ayrı ayrı sosyal yardım programların düzeyindeki bir ele alışın yanı sıra ülkemizdeki tüm yardım programların açısından bir değerlendirme yapılması sosyal yardımların yeterliliği konusunda daha iyi genellemeler olanak sağlayacağı açıktır. Özellikle yönetmelik kapsamında yardım alan bireylerin 2022 kapsamında yardım alan bireylerin tamamına yakın bir bölümü ülkemizde sosyal yardımlar yetersiz görülmüştür. 3294 kapsamında yetersiz görme oranı diğer iki programa göre daha düşüktür. Her üç program kapsamındaki bireyler de sosyal yardımları önemli ölçüde yetersiz bulmuşlardır. Bu sonuçların ortaya çıkmasında ülkemizde dağınık bir yapıya sahip olan sosyal yardımların, yoksul bireylerin sorunlarını çözecek etkililikte olmamasının nitelik ve nicelik olarak yetersiz kalmasının ve tüm yoksul bireylere ulaşamamasının etkili olduğu söylenebilir. Görüldüğü gibi sosyal yardımlara programlar düzeyindeki bakış açısı ülke düzeyindeki bakış açısıyla paralellik göstermektedir. 4- SONUÇ İnsanın onurlu ve insanca yaşmasını sağlayacak yardımları yapma, sosyal refahı sağlayacak önlemleri alma, sosyal devlet olmanın gereğidir. Sosyal Devlet, bireyleri zor durumlarında, yardıma ihtiyaç duyduklarında koruyan ve onlara gerekli imkanları sunan devlet anlayışıdır. Sosyal devletin bireyleri türlü tehlikelere karşı koruma ve refahını sağlama görevi olduğuna göre; yoksul bireylere öncelikli korunacak, yardım edilecek ve refahı arttırılacak bireyler olarak sosyal devlet açısından ön plana çıkmaktadır. Bir ülkede muhtaçlık-yoksulluk sorunları çözümlenmeden sosyal refah devleti düzeyine ulaşmak mümkün değildir.yoksulların ihtiyaçlarının karşılanması, sorunların çözümlenmesinin, sosyal devlet uygulamalarında öncelikli hedef ve görev olarak görülmesinin dayanağı insan haklarıyla da ilgilidir. Yoksulun da diğer bireyler gibi yaşaması hakkını sosyal devlet gözetir. Sosyal devlet, tüm bireylerin olduğu gibi, öncelikli olarak yoksulların refahını sağlamaya yönelir. Bunun içinde, bu konuda gerekli sosyal politika tedbirlerini alarak, toplumdaki refah düzeyi açısından mevcut farklılıkları giderebilir. Sonuç olarak, yoksulların yaşamlarının iyileştirilmesi için bireysel yardımlar yapmak yerine öncelikli olarak ailelerin güçlendirilmesine çalışılmalıdır. Bunun için ailelerin gerekli kaynaklara ulaşma becerilerinin geliştirilmesine yönelik hizmet politikalarına ihtiyaç vardır. Geliri asgari geçim sınırının altında bulunan yoksul bireyler için sosyal yardım standartlarının belirlendiği ulusal düzenlemeler gerçekleştirilmelidir. Böylece toplumun yaşamlarını sürdürmek ve geliştirmek için mücadele eden yoksul bireylere daha uygun fırsatlar sunma sorumluluğu da yerine getirilmiş olabilecektir. Yoksulluk sorununun çözümünde kısa süreli ve geçici önlemler yerine, kalıcı ve makro çözümler getirilmelidir. Özellikle yoksullara eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik hizmetlerinin götürülmesine yönelik çabaların artırılması ve yeni iş olanaklarının yaratılmasına çalışılmalıdır. Yoksul ailelere yönelik ihtiyaç önceliklerini belirleme, ekonomik ve insansal kaynakların kullanımı, insanın kapasitesini geliştirme, nitelikli işgücüne katılım, gelirin aile üyeleri arasında dengeli dağılımı, iletişim gibi konuları içeren programların düzenlenmesi ve bu programlarının bölgeler arası farklılıklar da dikkate alınarak uygulanması gerekmektedir. Böyle bir uygulamanın tek bir disiplinle sınırlanmasının mümkün olmadığı da açıktır. Hizmete yönelik bu çalışmalar farklı uzmanlık alanlarının işbirliği ile planlanmalı ve yürütülmelidir. Böylece yoksulların yaşam koşullarının iyileştirilmesine yönelik sosyal hizmet uygulamaları ve eğitim faaliyetleri yaşamdan duyulan tatmini artırarak öznel yaşam kalitesinin sürdürülebilirliğine katkıda bulunabilecektir 5- KARŞILAŞILAN SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ Son yıllarda yaşana ekonomik krizler ve göç olgusu, Ankara, İstanbul ve İzmir başta olmak üzere büyük metropollere hızla insan akışına neden olmuştur. Bu süreç yoksulluk, işsizlik, niteliksiz iş gücü gibi sorunları da beraberinde getirmiştir. Kentte tutunamayan bu aileler için kurumsal aile destek sistemleri oluşturulamamış, mevcut hizmetlerin dağınık, geçici ve eşgüdümden uzak olması nedeniyle, müracaatçı gruplarına yönelik verilen hizmetler bütünlükçü bir sosyal hizmet sunumuna dönüşmemiştir. Yukarıda söz edilen sorunlar nedeniyle Ankara İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğüne olan başvurular artmış, ayrıca niteliksel olarak da çeşitlilik göstermiştir. İşsizlik ve yoksulluk temel problem olarak görülmekle birlikte işsizlik nedeniyle, parçalanan aileler, terk kadın ve çocuklar, aile içi şiddet vb. sorunlar ortaya çıkmıştır. Bu tür vakalar uzun süreçli mesleki çalışmayı, izleme ve değerlendirmeyi gerekli kıldığı halde çeşitli nedenlerle Müdürlük tarafından verilen hizmetler bu süreçten yoksun kalmıştır. Toplumsal yeni dinamikler ve sorunlara rağmen aynı çeşitlilikte hizmet modelleri geliştirilememiştir. Ruh sağlığı bozuk olan kişilerin, kadın- erkek konuk evi, huzurevi ve rehabilitasyon merkezi ve yetiştirme yurtlarına alınmalarındaki riskler ruh sağlığı bozuk olan kişiler için ilgili tedavi kuruluşlarının açılmasını gerektirmektedir. Ayrıca gerek aile yanında gerekse çeşitli kurumlarda kalan, ancak uzun süreli ve yoğun bakım gerektiren hasta yaşlılar için de özellikli kuruluşlara ihtiyaç bulunmaktadır. Çocuk yuvası, yetiştirme yurdu, huzurevi ve rehabilitasyon merkezi gibi kuruluşların genellikle kışla tipi kuruluşlar olmasından kaynaklı, sıcak aile ortamı, birebir ilişkiler yaratılamamaktadır. Bu nedenle hizmetin kalitesini arttırmak amacıyla kuruluşların daha az kapasiteli ve daha küçük binalar şeklinde inşa edilmesi gerekmektedir. Özürlülere verilecek hizmetlerin özür gruplarına göre yaygılaştırılması gerekmektedir. Mevcut kuruluş kapasitelerinin yetersiz olması nedeniyle acil tertibi yapılan çocuk, özürlü ve yaşlıların alınmalarında büyük problemler yaşanmaktadır. Bu nedenle ihtiyaç duyulan alanlarda yukarıda önerilen biçimde yeni kuruluşların açılmasına gereksinim duyulmaktadır. İl Müdürlüğü tarafından yapılan ayni nakdi yardım hizmetinde ödeneklerin zamanında gönderilememesi ve nakit yokluğu, verilen hizmetin amacına ulaşmasını engellemektedir. Ayrıca Sosyal Yardımlaşma Ve Dayanışma Vakfı Ve Genel Müdürlük arsında Temmuz 2000 tarihinde yapılan işbirliği ile ayni nakdi yardım yönetmeliğinin bazı maddelerine giren müracaatçılara yardımları SYDV tarafından yapılan ödemelerde sık sık yaşanan güçlükler nedeniyle yardımlar zamanında ödenememekte, zor koşullar altında yaşayan müracaatçılar iyice yoksulluğa düşmektedir. Hizmette kuruluş bakımının tercih edilmemesi nedeniyle ekonomik olarak desteklendiği takdirde çocuğuna ,özürlüsüne ve yaşlısına bakabilecek ailelere verilecek nakdi yardım miktarının yükseltilmesi gerekmektedir. İl Müdürlüğünün çalıma temelini başvuru esasına dayalı sosyal inceleme süreci oluşturmaktadır. Bu süreç müracaatçıların ev, okul, iş ziyaretleri gibi aile ve çevre koşullarının sosyo-ekonomik yönden değerlendirilmesini içermektedir. Dolayısı ile de riskli çalışma koşullarında az sayıdaki meslek elemanlarınca tüm başvurulara cevap verilmeye çalışılmaktadır. Bu meslek elemanlarının ne kadar sürede ne kadar vaka ile çalışacağının standardı olmadığından en temel problemlerinden biri olan bu sorunun acilen çözümlenmesi ve meslek elemanlarının sayısal olarak arttırılması gerekmektedir. İl Müdürlüğü ve bağlı kuruluşlar, tasarruf tedbirlerinin uygulanması nedeniyle fiziki koşullarını düzeltememektedir. Tefriş ve donanım, gerekli teknolojik alt yapı açısından desteklenmelerine acilen ihtiyaç bulunmaktadır. Yukarıda belirildiği gibi çalışma esasına ikamet adreslerinde yapılan değerlendirmelere dayalı çalışmalar olması nedeniyle donanımlı araçlara gereksinim duyulmaktadır. Genel olarak tüm yaklaşımlar değerlendirildiğinde, yukarıdaki önerilere ek olarak kendi görüşlerimizi de katarak yoksulluğun sona erdirilmesi veya azaltılmasına yönelik yapılabilecekleri içeren geniş bir liste vermek mümkündür. • Eğitim, sağlık, beslenme ve diğer sosyal hizmetlere ilişkin yapılacak yatırımlar arttırılmalıdır. • Sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmalıdır. • Bireylerin istihdam edilmelerine yönelik, beceri kazanmalarına olanak sağlayacak eğitimden geçmelidirler. • Yatırımlarla istihdam olanaklarının arttırılması, • Devletlerin, sosyal hizmetler kapsamında; yiyecek, konut, sağlık, eğitim, alt yapı, çocuk, gençlik, kadın ve özürlülere yönelik yatırım ve uygulamalarını genişletmesi ve tüm bireylerin sosyal güvenlik hizmetlerinden yaralanması sağlamalıdır. • Ulusal asgari düzeydeki gelirler arttırılmalıdır. • Ekonomik büyümenin paylaşılması; ulusal olarak elde edilen toplam gelirin eşit, adilane dağılımını sağlayacak önlemlerin alınması ve gelirin büyük kısmının çok azınlıkta bir nüfusa küçük bir kısmının ise büyük bir nüfusa dağılmasından ziyade, herkesi hakkettiği ölçüde dengelerin korunduğu bir dağılım yapılmalıdır. • Kaynakların hareketliliğinden; yurt içi kaynakların top yekün harekete geçirilmesi, yurtdışı kaynaklardan da sosyal kapsamlı yardımlar temin edilmelidir. • Uluslar arası yoksullukla ilgili program ve projeler üreten kuruluşlarla (örneğin; Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler Kalkınma Örgütü gibi) hedef alınan ülkelerdeki hükümetlerle iş birliği yapılmalıdır. • Ülkelerin kendi şartları içinde yoksul nüfus gruplarına ilişkin nitel ve nicel verilerin birlikte analiz edilmesi; yoksul bireylerin söylemlerinin alınacak önlemlerde ve hizmet götürmede dikkate alınmalıdır. • Hükümetlerin ve sivil toplum örgütlerinin yoksulluğun önlenmesi için gerek kendi kulvarında, gerekse birbirlerile işbirliği halinde yoğun çaba göstermeleri ve üzerlerine düşen görevleri yerine getirmeleri, yeni fikirler üretmeleri gerekmektedir. • Bireylerin çeşitli sorunlarla baş edebilmelerine yönelik ve yoksun olmalarına neden olan varolan sorunlarını çözmelerine yönelik bilgilendirme, rehabilitasyon, beceri kazandırma ve güçlendirme çalışmaları yapılmalıdır. • Sosyal programlar çerçevesinde sosyal hizmetler ve sosyal güvenlik hizmetlerine yönelik yatırımlara hız verilmesi gerekmektedir. • Doğrudan yardıma ihtiyacı olan yoksul birey ve aileye ayni nakdi yardımlar ve sosyal hizmetler daha aktif götürülmelidir. • Yoksulların refahına yönelik sosyal refah politikalarının geliştirilmesi, iyileştirilmesi ve etkili bir şekilde uygulamaya aktarılması gibi önlemler sayılabilir. • Sosyal sorunların ülke gündemine oturtulmasında, basın-yayın aracılığıyla gündeme getirilmesinde sosyal hizmetlerin yeri büyüktür. Burada sosyal hizmetlere düşen görev medya ile yoksul bireyler arasında aracı kurum olmak ve bu insanların sorunlarını evrensel düzeyde gündeme getirmektir. • Gelir dağılımının iyileştirilerek yoksulluğun azaltılması ve ekonomik refah artışından toplumun büyük kesimlerinin adil pay alması gerekir. • Ekonomik büyümeyi esas alan, mutlak yoksulluğu giderecek, göreli yoksulluğu azaltacak ve yoksul kesimleri ortalama refah seviyesine yaklaştıracak iktisadi ve sosyal politikaların uyum içinde uygulanması temel ilke olmalıdır. • Kırsal kesimde yaşayan nüfusun verimliliğini artıracak ve tarımsal üretim yelpazesini zenginleştirecek mesleki yönlendirme programlarına ve projelere ağırlık verilerek, ilgili yöre halkının katılımı sağlanmalıdır. • Bölgeler arası gelişmişlik farklarını azaltmak üzere, ekonomik yatırımlar yanında, eğitim, sağlık ve sosyal hizmet yatırımlarına hız kazandırılmalı. • Sosyal yardım ve hizmetlerin yoksul kesimlere daha etkin bir şekilde ulaştırılması sağlanmalıdır. • Eğitim, sağlık ve sosyal hizmetlerin dar gelirli ve yoksul kesimler için ulaşabilir olması sağlanacak, bu kesimlerin konut ihtiyacını gidermeye yönelik projeler teşvik edilmelidir. KAYNAKÇA 1- ÇENGELCİ, Ethem. Türk Sosyal Yardım Sistemine Genel Bir Bakış. SHÇEK Dergisi Ankara, 1989 2- ÇENGELCİ, Ethem. Sosyal Hizmetler Ve Çocuk Esirgeme Kurumu. Ankara, 1998 3- ÇENGELCİ, Ethem. Türkiyede Sosyal Yardımlar, Bir Model Geliştirme Denemesi. Yayımlanmış Doktora Tezi, Ankara, 1985 4- KOŞAR, G. Nesrin Sosyal Hizmetlerde Sosyal Yardım Alanı (Yoksulluk ve Sosyal Hizmet). Ankara, 2000 5- TOPLUM VE BİLİM. Yoksulluk ve Yoksunluk. Sayı: 89, Yaz, 2001 6- Sosyal Hizmetler ve Yardımlar. Özel İhtisas Komisyonu Raporu. Ankara, 2001 7- Devlet Planlama Teşkilatı. VIII. 5 Yıllık Kalkınma Planı. Ankara. DPT Yayınları, 2002 8- İLİK, Bülent. Yoksulluğun Genel Belirleyicileri. Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Hizmetler ABD, ( Yayınlanmamış Doktora Tezi),Ankara, 1992 9- İKİZOĞLU, Musa. Yoksulluk ve Sosyal Yardım İlişkisi. Yayımlanmış Doktora Tezi Ankara, 2000 10- KARATAŞ, Kasım. Değişen Türkiye’de İnsan Hakları Açısından Sosyal Hizmetler. Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği Genel Merkezi Yayını, Yayın No: 006,Ankara, 2002 11- COHEN, Daniel. Dünyanın Zenginliği Ulusların Fakirliği. İletişim yayınları, Ankara, 2000