EMEK ÖYKÜLERİ (4 CİLT)
Transkript
EMEK ÖYKÜLERİ (4 CİLT)
EMEK ÖYKÜLERİ (4 CİLT) ADNAN ÖZYALÇINER-SENNUR SEZER Sennur Sezer ile Adnan Özyalçıner’in Türk ve dünya edebiyatından derlediği iş ve işçi yaşamını sanatsal açıdan en güzel, en etkili anlatan öykülerden oluşan dört ciltlik seçki. Kitaplardaki öyküler doğum tarihi ya da ada göre sıralanmış değil. Her öykünün bir sonrakini çağrıştırması ya da tamamlaması gözetilmiş. Böylece okuma sürekliliğiyle kitapların bütünlük taşıması amaçlanmış. Emek Öyküleri seçkilerinden birinci cilt Ekmek Kavgası’ndaki 25 öyküde işçinin, emekçinin yaşama savaşını, el emeği göz nuru ile ürettiklerine sahip olamayışının nedenleri, ikinci cilt Grev Bildirisi’ndeki 29 öyküde emekçinin bileğinin hakkıyla kazandığı ekmek uğruna verdiği savaşımı, üçüncü cilt Motorize Köleler’deki 17 öyküde ulusal ve uluslararası sermayenin emekçinin emeğini sömürmekle yetinmeyip, köleleştirip robotlaştırma çabalarını, dördüncü kitap Dokumacının Ölümü’ndeki 22 öyküde üretimle yaşamı değiştirip dönüştürmenin sevinci, emeğin gücünün birleştiriciliğinin güzelliği işleniyor. Kimi acı, kimi duygusal kimi de güldürücü ama düşündürücü bu öykülerin yazarlarıyla ilgili bilgiler kitabın sonunda yer alıyor. Seçkiyi hazırlayan Sezer ve Özyalçıner, her kitabın sunusunda ciltte yer alan öykülerle ilgili bilgiler de veriyorlar. Emekçilerin kitaplığında bulunması gereken; gençlere, kadınlara, okumayı sevdirmek istediğiniz herkese öğütlenecek kitaplar. MÜZİK NEDİR NASIL BİR SANATTIR AHMET SAY “Halk kitabı” özelliğinde ilginç bir örnek sunuyoruz size. Yetkin bir müzik yazarı olan Ahmet Say, şöyle diyor: “Bu kitapla amacım, müzik sanatının temel asgarî bilgilerini herkesin yararlanabileceği yalın, anlaşılır bir dille anlatabilmekti.” MÜZİK ÜZERİNE TARTIŞMALAR AHMET SAY Yetkin eserlere imza atmış, alanlarında başarı kazanmış müzik ustalarının makalelerinden ya da kendileriyle yapılmış söyleşilerden bir kurgu ekseninden özenle derlenmiş bu kitap, sanattaki ezeli bir tartışmanın başlıca öğelerini yeniden gündeme getiriyor. Kitaptaki tartışmalar asıl olarak müzik alanında cereyan etmiş olsa da daha ilk satırlardan anlaşılacağı üzere, bu aslında sadece bir müzik kitabı değil. Sanat izleyicilerinin ve sanatçıların, daha önce başka vesilelerle ama 90’lı yılların başından bu yana da postmodernizm dolayımında karşı karşıya kaldıkları, her gün bir sanat dalının ölüm ilanıyla birlikte verilen “sanatta paradigma değişikliği” haberlerinin ne anlama geldiğini tarihsel içeriğiyle birlikte görmeyi kolaylaştıracak bir rehber kitap olarak da okunabilir. ELEM VE ISTIRAP KARİKATÜRLERİ SEFER SELVİ Sefer Selvi’nin karikatürlerinden derlediğimiz “Elem ve Istırap Karikatürleri” kitabı yayınevimiz tarafından basıldı. Sefer Selvi’nin karikatürleri nedeniyle Evrensel gazetesine 10 bin TL’lik maddi tazminat davası açmış olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın avukatı tarafından hazırlanan dava dilekçesinde, “Mezkur saldırıların yarattığı acı, elem ve ıstırabın hukuka aykırı mezkur saldırılardan kaynaklandığı aşikârdır” diye yazıyor. Evet bu karikatürler Tayyip Erdoğan ve onun temsil ettiği politikaları hayata geçirenler için acı, elem ve ıstıraplıdır. Bu aynı zamanda Sefer Selvi’nin çizgisinin doğru yolda olduğunun da kanıtıdır. Gerçekleri çizmek, çizerken mizahın dilini kullanmak ve yanlış politikaları eleştirmek... Sefer Selvi’nin çizgilerini bu öğelerden ayıramazsınız. Tayyip Erdoğan halkı diliyle kandırmaya çalışırken de Sefer Selvi’nin çizgileri hep gerçekleri anlattı. Tayyip’in açtığı davalar yargıtaydan dönerken mizah ve gerçekler kazandı. Tayyip Erdoğan ne yapıyor, nerede duruyor, kimlerin dostu, kimlerin düşmanı “Elem ve Istırap Karikatürleri” çizgilerle işte bu gerçeği anlatıyor. KENDİLERİ HAZIRLAYAN: SELİM ESEN 1977-1982 yılları arasında 72 sayı yayınlanan aylık edebiyat dergisi “Türkiye Yazıları” yayın kurulu, edebiyatımızın önde gelen yazarlarına birer mektup yollayarak kendilerini anlatmalarını istemiş. Yazarlar kendi kalemlerinden kendilerini anlatırken, kendi seçtikleri fotoğrafları da eklemişler yazılara. Ve ortaya kendi kalemlerinden bir özyaşam öyküsü çıkmış. Sadece “Türkiye Yazıları” dergisinde 30 yıl önce yayınlanmış olan 27 yazarımızın özyaşam öyküsü, Ahmet Say ve Selim Esen’in yaptığı titiz bir çalışmayla gün ışığına çıkarıldı. Okurun, özellikle de genç kuşakların, bugün dahi ulaşmakta zorlanacağı belgesel özelliği taşıyan bu yazılar, dergi sayfalarında kalsaydı önemli bir kayıp olurdu. Yayınevimiz, geçmiş tarihin sayfalarında “unutulmuş” belge niteliği taşıyan yazıları genç kuşakların ilgisine sunarken, aynı zamanda bugün aramızda olmayan seçkin yazarlarımızın anısına, okurlarına ve yakınlarına bir armağan olarak düşündü. “Kendileri”ni anlatan yazarlarımız: Hasan İzzettin Dinamo, Cahit Külebi, Edip Cansever, Mehmed Kemal, Adalet Ağaoğlu, Yaşar Kemal, Fikret Otyam, Kerim Korcan, Mahmut Makal, Şükran Kurdakul, Tahsin Saraç, Fakir Baykurt, Hasan Hüseyin, Nâzım Hikmet, Muzaffer Buyrukçu, Talip Apaydın, Abdullah Aşçı, Turhan Selçuk, Gülten Akın, Ömer Faruk Toprak, Mehmet Başaran, Orhan Asena, Muzaffer Hacıhasanoğlu, Tarık Dursun K., Ferruh Doğan, Muzaffer İzgü, Samim Kocagöz. 68’İN EDEBİYATI EDEBİYATIN 68’İ HAZIRLAYAN: SENNUR SEZER Bir inceleme-seçki özelliği taşıyan bu kitapta 1950'lerin 1975'in sonuna kadar ki dönemin siyasal, toplumsal gelişimiyle dönemi yansıtan coşkulu şiir ve öyküleriyle edebiyat hareketlerini iç içe bulacaksınız. Ben incelememde edebiyata yansıyan yanlarıyla da ele alacağım dönemi iki ayrı bölüme ayırdım: “Yeter Söz Milletindir”den “Olur mu Böyle Olur mu” ya; ”Hatırla Menderes O Mesut Geceyi”den “Deniz Mahkemeye Düşmüş Avukatı Ben Olaydım”a. Sloganların belirlediği dönemi tarihlersek 1950’nin 14 Mayısı’ndan, 28 Nisan 1960’a, 27 Mayıs 1960’tan 6 Mayıs 1972’ye uzanan bir zaman kesitiyle karşılaşırız. Kitabı 1977’nin olaylarıyla ağırlaştırmamak için, 1975 yılıyla sınırladım. Olaylar edebiyata kimi zaman sözcük ve imge ağırlığıyla, kimi zaman bütünüyle yansımıştır. Dönemi 1965 yılına kadar kimi zaman teksirle, kimi zaman daktilo kopyalarıyla elden ele dolaşan Nâzım Hikmet şiirleri bütünledi. TOPLU ÖYKÜLER (4 CİLT) ADNAN ÖZYALÇINER Adnan Özyalçıner, toplumcu edebiyatımızın en önemli adlarından biridir. O, yönetenle yönetilen, emekle sermaye, köleyle efendi, nesneyle insan, ezen ve ezilen arasındaki çelişkiden başlayarak hayatın temel çelişkilerini işler öykülerinde. Kimi zaman gülmece çizgilerini abartarak, kimi zaman masal yanını gözler önüne sererek. Onun öykülerinde film gibi görüntüler çizilir, ayrıca bu görüntülerin arkasında olup bitenler de ihmal edilmez. Çünkü bu öykülerin çekirdeğinde dünya vardır. Adnan Özyalçıner, emekçinin bakışıyla anlatıp yansıttığı bu dünyanın öykülerinde, en acı olayı anlattığında bile kötümser değildir. En karanlık öyküye bile nereden olduğu bilinmeyen bir ışık demeti sızar. Çünkü o geleceğin emeğin ve emekçilerin olduğuna inanır. Adnan Özyalçıner’in öykü kitapları ikişer ikişer bir araya getirilerek 4 cilt biçiminde yayımlanmıştır. KLİM SAMGİN’İN YAŞAMI 40 YIL MAKSİM GORKİY Gorkiy’nin son ve en önemli, aynı zamanda üzerinde en çok tartışılan yapıtıdır. 1870’li yılların ortalarından başlayarak 1917 devrimine kadar çelişkilerle, kavgalarla ve düşünsel çatışmalarla geçen dönemin ruhsal ve entelektüel yaşamını ortaya koymakta, dönemin barometresi sayılan, toplumdaki siyasal kamplaşmaları ve sınıf bilinci gelişimini çok kesin olarak yansıtan orta sınıf Rus aydın kesimine özel bir yer vermektedir. Sovyet edebiyatında, destansı boyutlara varan ilk ideolojik, toplumsal-felsefi aynı zamanda da toplumsal-psikolojik yapıttır. MASALIN ASLI 1-2 VASIF ÖNGÖREN Vasıf Öngören, Türk tiyatrosunun öncü epik yazarı. Onun çocuk kitabı Masalın Aslı ise üretim tarihinin masallaştırılışı ile benzersiz. Masalın Aslı 10 masaldan oluşuyor. İlk 6 masalın yer aldığı kitap “Aydınlıktan Karanlığa” alt başlığını taşıyor. 4 masalın yer aldığı ikinci kitabın alt başlığı ise “Karanlıktan Aydınlığa”. Masalı bir çocuk anlatır. Anlatmadan önce de masalı dinleyebilmenin ilk koşulunu açıklar, masalı on kişi dinlemek zorundadır. İkinci koşulsa masalı her öğrenenin on çocuğa daha anlatmasıdır. Masal on kimsesiz çocuğu anlatır: “Bu çocuklar elbirliğiyle bir madenden ışık gibi görünen bir cevher elde ederler. Bu cevherin özelliği, onu çıkaranların düşledikleri/ istedikleri nesnelere dönüşebilmesidir: Et, ekmek, bıçak, tuz... Barınılacak bir eve de dönüşmektedir ama bunun için bir tek günlük cevher yetmemektedir. Bir gün...” Masalın devamını ve bu çocukların serüvenini öğrenmek için kitabı okumak gerekiyor. Türkçe basılmadan önce Almanca’ya çevrilip basılan ve Merkezi Lüksemburg’da bulunan AWMM adlı kuruluşun “1979 Kitap Ödülü”nü verdiği Masalın Aslı, eğlenerek uygarlık ve üretim tarihini öğrenmek isteyen her yaşta okur için uygun. BENİM NASRETTİN HOCAM 12 Yazar 1 Çizer HAZIRLAYAN: SENNUR SEZER Ali Balkız, Adnan Özyalçıner, Ahmet Say, Burhan Günel, Feyza Hepçilingirler, Mustafa Balel, Mehmet Başaran, Muzaffer İzgü, Orhan Duru, Suzan Samancı, Tarık Dursun K., Tahsin Yücel, resimleyen: Sefer Selvi. Kimdi Nasrettin Hoca, gerçek bir okumuş mu? Kimilerinin iddia ettiği gibi her sözünde bir mistik gerçek gizli bir ermiş mi? Öyleyse neden bunca sıkıntı çekti? Muhalifliği yüzünden mi önemli görevlerden dışlandı? Yoksa mizahla gerçeği göstermesi mi onu 'hoca' ilan etti hepimize... 800 yaşında bir bilgenin gerçek kimliğini artık istesek de öğrenemeyiz. Ama Hoca'nın herkes için bir başka önemi olduğunu, fıkralarının bir başka anlam taşıdığını biliriz. Günümüzün on iki ünlü yazarı yeniden yorumladı Hoca Nasrettin'i ve dünyasını. Onun dünyasının içerdiği öğelerle bizim dünyamızdan farksızlığı iyice göründü bu on iki öyküde. ATEŞİ ÇALMAK (5 CİLT) GALİNA SEREBRYAKOVA Karl Marx’ın Gençliği (1. Cilt); Karl Marx’ın çocukluk ve gençlik yılları ile aynı dönemdeki büyük mücadeleleri anlatır. Fransa’da 1831 Lyon Ayaklanması, İngiltere’de Chartistler, Almanya’da Hessen Prensliği’nde “Kulübelere Barış, Saraylara Savaş” şiarıyla eyleme geçen proleterler ve köylüler... Fırtınanın Ortasında (2. Cilt); Marx ve Engels’in birlikte mücadeleye karar verdikleri andan başlayarak, 1848 devrimleri sonrasına kadar uzanan çalkantılı dönem, bir “devrim kıtası” görünümü kazanan Avrupa’nın tüm devrimci karakteristikleri anlatılıyor. Sınamalar (3. Cilt); 1848 devrimlerinin yenilgisinden I. Enternasyonal’in kurulduğu 1864 yılına kadar uzanan Avrupa çapında koyu bir gericilik ve işçi hareketinde durgunluğun egemen olduğu dönem, belli başlı özellikleri ve olaylarıyla canlandırılıyor. Bu yıllar Marx’ın temel eseri Kapital’in yazılış sürecini de kapsıyor. Yaşamın Doruğu (4. Cilt); İşçi hareketini Enternasyonal çatısı altında birleştirme çabalarını, aynı dönemde yayınlanan Kapital’in yankılarını ve an an, çarpıcı betimlemelerle Komün günlerini anlatıyor. İkinci Keman (5. Cilt); Marx’ın ölümünden sonra Engels’i, onun, Kapital’in 2. ve 3. ciltlerini yayına hazırlama çabasını, sosyalist hareketin gelişimini anlatır. MEVLÂNA BİR ANADOLU HÜMANİSTİ RADİ FİŞ Mevlâna, "İnsan yüreğinin mucizeleri"nden başka bir mucizeye inanmamış; dogmaların boyunduruğuna karşı, insan ruhunun özgürlüğünü öne çıkarmıştır. Dinsel çelişkilerin en yüksek olduğu Haçlı Seferleri döneminde din, dil, ırk ayrımı gözetmeksizin bütün insanların eşit olduğunu, insanın yüceliğini savunmuştur. Radi Fiş, Ben de Halimce Bedreddinem romanında Bedreddin'i anlattığı gibi bu kitabında da tarihsel hakikate bağlı kalarak Mevlâna'nın hayatını roman formu içinde sunuyor. Yirmi yıllık bir çalışmanın ürünü olan kitapta, insancıl, eşitlikçi ve özgürlükçü gerçek Mevlâna anlatılıyor. TARİHTE BİLİM 1-2 J.D. BERNAL Tarihte Bilim kitabı ilk kez 1954 yılında yayınlanmıştır. Kitap ülkemizde ilk defa 1976 yılında dilimize çevirilerek Materyalist Bilimler Tarihi adıyla yayımlanmıştır. Bundan yaklaşık 32 yıl sonra, bugün Evrensel Basım Yayın tarafından İngilizce ilk baskısından tekrar çevirilerek Tarihte Bilim adıyla basılmıştır. Tarihte Bilim kitabı ve yazıldığı toplumsal arka planı daha iyi anlamak için öncelikle kitabın yazarı John Desmond Bernal’in(1901-1971) yaşamına bir göz atalım. Bernal biyofizik(X-ışını kristalografisi) alanında çalışan ve biyoloji bilimine fizik ve kimyanın girişini sağlayan, alanında öncü bir bilimcidir. Çalışmalarını önce Cambridge Üniversitesi’nde daha sonraları da Londra’daki Birckbeck Koleji’nde yapmıştır. Çalışmaları biyofizik alanıyla sınırlı kalmamış, İngiltere’de bilimin verimli planlanması, bilim ve toplum üzerine olan Marksist çalışmaları ve bilimi devrimin bir aracı olarak yorumladığı görüşleri kendi zamanındaki ve kendinden sonra gelen pek çok bilimciyi etkilemiştir. John Desmond Bernal’in düşünce dünyasında tüm bunların uyanışına 1931 yılında Londra’da düzenlenen İkinci Uluslararası Bilim Tarihi Kongresi’nin çok büyük etkileri olmuştur. Bu kongreye katılan Sovyetler Birliği delegasyonunun sunduğu çalışmalar, İngiliz aydınları arasında bilim ve toplum ilişkisi, planlı gelişme ve planlı bilim, kapitalizmde ve sosyalizmde bilim tartışmalarını başlatmıştır. Bu tartışmalar İngiltere’de Bilimin Toplumsal İlişkileri Hareketi’nin oluşumuna yön vermiştir. Bu dönem aynı zamanda kapitalizmin büyük buhranının yaşandığı bir dönemdir. Bernal bu hareketin öncülerinden biridir. Onun Bilimin Toplumsal İşlevi (1939) kitabı bu hareketin bir sembolü olmuştur. ŞİİRİN DİLİ ANADİL YAŞAYAN BİR ŞİİR ATAOL BEHRAMOĞLU Ataol Behramoğlu, her yaştan okurun sevdiği şiirleri kadar, Türkiye ve dünya şiirinden yaptığı kapsamlı seçkileriyle de tanınır. Şiirin DiliAnadil bu seçkileri tamamlayan bir denemeler bütünü. Kitapta Türk ve dünya şiiri ve şairleri üstüne Behramoğlu’nun yazıları yer alıyor. Yunus, Kaygusuz Abdal, Namık Kemal ve Teyfik Fikret’ten günümüzün en genç şairlerine yüzlerce yıllık şiirimizin birikimlerini irdeleyen; Dante ve Hugo’dan Marti, Eluard, Ritsos ve Neruda’ya dünya şiirinin doruklarından seslenen bu kitap sizi şiirin evrensel coğrafyasında doyumsuz bir geziye çıkaracak. İKİ AĞIT ATAOL BEHRAMOĞLU Ataol Behramoğlu , insanı hem bireysel hem de toplumsal varlık olarak kavrayıp yansıtan şiirleriyle her yaştan gencin ozanı olmayı başaran bir şairdir. Asya Afrika Yazarlar Birliği’nin Lotus Ödülü’nü 1982 yılında alan Behramoğlu’nun yeni şiir kitabı İki Ağıt, onun olgunluk dönemi ürünü olarak ayrı bir önem taşıyor. Yalnız duyguları değil, soruları da aktaran bu şiirler, edebiyatı önemsememeyi alışkanlık durumuna getirenleri de etkileyecek. BİZİM ‘68 HAZIRLAYAN: AYDIN ÇUBUKÇU Neydi ‘68? Tarihin bir şakası mı, yoksa, tarihe yön veren çelişmelerin bir düğüm noktası mı? Bulutsuz gökyüzünde çakan bir şimşek mi, yoksa küller arasındaki kıvılcımın parlaması mı? Yalnızca bir “gençlik isyanı” mı, yoksa, emperyalizme karşı savaşan köylülerin, kapitalizmin yakasını tutup silkeleyen işçilerin de ayağa kalkışı mı? Türkiye’nin ‘68’i, “dünyadaki hareketlerin taklidi” miydi, yoksa kendi tarihsel dinamiklerinin bir ürünü mü? Toprak ve fabrika işgalleri, 15-16 Haziran... Demokratik üniversite mücadelesinin, anti-emperyalist direnişin başlıca özellikleri, olaylar, kişiler ilişkiler... Üniversiteden dağlara, Fikir Kulüpleri’nden gerillaya... Deniz, Yusuf, Hüseyin, Mahir, İbrahim, Sinan... Dönemin bütün fırtınasını; neşesi, heyecanı ve acısıyla yaşamış olanların tanıklıklarıyla, devrimcinin ‘68’i... SINIF ARKADAŞLARI HAVADA BULUT YOK KARINCAYI TANIRSINIZ CEVDET KUDRET Cevdet Kudret’in romanları bence yakın tarihimizin tüm sınıflarını, insan olarak, çocukluklarında yaşadıkları yoksunluklardan, özlemlerine kadar tanıyarak gözlemleyeceğimiz anlatılar. (Sennur Sezer) Süleyman’ın Dünyası’nın ilk cildi olan Sınıf Arkadaşları, İstanbul’un Birinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesinden başlayarak savaş ve işgal dönemlerini de kapsayarak anlatır. Bunun için yazar Süleyman’ın ve onun sınıfındaki arkadaşlarının çevresini ve yaşadığı olayları kullanır. Havada Bulut Yok, İkinci Dünya Savaşı’nın Türkiye’ye yansıyışının romanıdır. Bu roman İstanbul dışındaki büyük şehirlerdeki toplumsal yaşamı ya da eğitim emekçilerinin dar çevrede yozlaşmasını irdeleyen bir roman olarak da okunabilir. Karıncayı Tanırsınız, İstanbul’un Cumhuriyet döneminde, tıpkı işgal dönemini andıran bir biçimde zorlaşan yaşam koşullarını yansıtır. Bir yanda süren emek sömürüsü, öte yanda “sakıncalı fikir sahibi olma” nedeniyle iş bulma zorluğu... İPEK HALIYA TERS BİNEN KEDİ KOCAKURT GÜNEŞİN SAVRULDUĞU YERDEN AHMET SAY Ahmet Say, İpek Halıya Ters Binen Kedi’de, masallarımızın geleneksel başlangıç tekerlemesinin diliyle bir dolandırıcı tüccarın öyküsünü anlatıyor. Günümüzün olayları kadar gerçek, masal kadar inanılmaz bu anlatının inanılmaz yanlarından biri öykünün kahramanının bir kedi oluşu. Ticaretin kurallarına uyarak hırsızlık yapabilmesi ve bu yüzden yasaların çaresiz kalması da masalsı ikinci yan. Bu buruk gülmece okura ticaret, piyasa, rekabet benzeri deyimleri ve kurumları sorgulatıyor. Ahmet Say’ın Koca Kurt romanı, yakın tarihimizin en önemli dönemlerinden 1960-1970 arasını toplumumuzun değişik bir kesiminden yansıtıyor... Reklamcı ve partici Koca Kurt ile bar kızı Züleyha’nın serüvenini izlerken okur hem hapishaneden eğlence yerlerine o dönemin ilginç mekanlarını dolaşırken hem de değişik kesimden insanları tarihsel dönemin değişen ve değişemeyen koşullarını da tanıyacak. Ahmet Say’ın, Güneşin Savrulduğu Yerden kitabının alt başlığı Bingöl Hikâyeleri. Yazar, kimi zaman bölgenin , kimi zaman halk öykülerinin kimi zaman masalların dilini yansılayarak “Doğu öyküleri” anlatıyor. Zor koşulların keyifli öyküleri bunlar. İncecik bir mizah çizgisi de bu kitabı inanılır kılmakta yardımcı oluyor. METİN ELOĞLU-EDİP CANSEVER ASIM BEZİRCİ Bir yazar ya da şair üzerine ayrıntılı inceleme demek olan monografinin edebiyatımızda örneği çok azdır. Nesnel eleştirinin ve monografi yazarlığının da öncülerinden Asım Bezirci’nin Metin Eloğlu ve Edip Cansever monografisi yorumlanması güç şiirlerin zor kişilikli şairlerini konu aldığından çok önemlidir.. Ayrıca bu çalışma her iki şairi de yaşadıkları dönemde değerlendirmenin benzersizliğindedir. Çok sesli, düşünsel bir şiirin şairi Cansever’i yorumlamanın, dili alaycı ve eleştirel bir biçimde değiştiren Metin Eloğlu’nu irdelemenin, bunları yaparken de nesnel/bilimsel eleştirinin kurallarına bağlı kalabilmenin örneği olan bu kitabı okura yeniden sunmaktan onur duyuyoruz. ASIM BEZİRCİ NEREDEYSE BİR BALİNA STEVE JONES “Benim kitabım Darwin’i güncelleştirmektedir. Kitabım, olabildiğince, ‘Türlerin Kökeni’ni yeniden yazma girişimidir. Onun planını, tarlalardan fosillere, arı kovanlarından adalara kadar uzanan bir iskelet üzerinde geliştirdiği planı kullandım; ama benim Büyük Gerçeklerim (Grand Facts -Darwin’in çok sevdiği ifadelerden biridir), 20. yüzyılın sonlarının bilgi düzeyi üzerine kuruludur. Neredeyse Bir Balina (Almost Like A Whale), Darwin’in düşüncelerini, bilimsel gelişmelerin ışığında yeniden okumaya çalışmak ve evrim kuramının biyolojiyi bütünleştirdiğini göstermek için yazıldı.” (Steve Jones) Kitabı okurken; AIDS hastalığına yol açan HIV virüsünün evriminden başlayarak, ‘kölelik’ koşullarında yaşayan evcil hayvanların evrimine, doğal seçilim yasasından, canlılarda içgüdüye kadar geniş bir yelpazede evrim teorisine bugünden bakma fırsatı bulacaksınız. Kitabın yalın ve sade dili eseri herkesin okuyabilceği bir çalışmaya dönüştürmüş. Jones’un konu başlıklarını anlatırken seçtiği örnekler kimi zaman bir roman alıntısı oluyor, kimi zaman tarihten bir örnek kimi zaman da gündelik yaşamdan bir kesit. Bu kurgu, konunun anlaşılırlığını artırırken okumayı da daha zevkli bir hale getirmiş. REŞAT ENİS BÜTÜN ŞİİRLERİ EĞİN TÜRKÜLERİ ENVER GÖKÇE “Eğinli Enver Gökçe ile, onun kuşağından ve daha sonraki kuşaktan şairler kadar nice hikâyeci ve romancılarımız, Eğin türkülerinin dilini, anlatımını daha da güçlendirerek, topraklarından kopmuş insanlarımızın acı-tatlı gerçeklerini, yurtiçi ve yurtdışı gurbetlerdeki alın yazılarını yazıya döktüler. Demek istiyorum ki, “Eğin Türküleri” konusu, kültür sosyolojisi, folklor, karşılaştırmalı halk ve aydın edebiyatları alanlarında araştırmalara girişecek olanlar için bu bakımdan da bir çıkış noktası değerindedir. Enver Gökçe’nin derleme ve incelemesinin yayınlanmasında bu düşünce ile de yarar görüyorum.” Pertev Naili Boratav Enver Gökçe, 1940 kuşağı şairlerindendir. Halk şiirinin bütün zaman ve mekânlarını sarmalayan lirizmiyle, paylaşımcı dünya görüşünün akılcı çizgisi onun şiirinde sevecen bir söyleyişte birleşir. O yüzden onun dizeleri hem ipek gibi yumuşak ve ışıltılıdır, hem de bıçak gibi keskin. Doğanın el sürülmemiş güzelliği ile yağmalanışının yan yana oluşu, geceyle alaşafağın, çığlıkla türkünün iç içeliği yansır şiirlerinde. Ve umudun emek gibi yazgımız gibi cayılmazlığı dile gelir. Sanat ve yaşamla ilgili söyleşileri de bu kitapta yer alıyor. Okurları onu daha iyi tanıyabilsin diye. PİR SULTAN ÖLÜR ÖLÜR DİRİLİR MEHMET BAŞARAN Mehmet Başaran, Anadolu ve Trakya toprağının kültürünü şiire ve öyküye taşıyanlardandır. Söylenceler tarihle birlikte kıpırdar bir ağaca yel vurmuş gibi dizelerinde. Ölümler, acılar, kırımlar kırgınlar yaşamı yeniden körüklüyor onun bir öğretmen bilgeliği taşıyan söyleyişinde. Çünkü bu öğretmen, doğayı tanıyan bir köylü çocuğu. Sellerin, tipilerin, cehennem sıcaklarının olgunlaştıracağı buğdayı tanıyor. Yaşamdan ve aydınlıktan umudu kesmiyor. Tarihi bildiği için de zulme karşı çıkanların ölümsüzlüğüne inanıyor. Acının gündüzü kabarmış tomurcuk Ama gecesi Ölümün ağzı Bir uzun ağıt mı ki insan Ve uçurumun kenarında açan Göz kamaştırıcı bir çiçek mi yaşam YAZILAR FİLMATİK YILMAZ ONAY Yazılar Filmatik’te Avrupa’ya çalışmaya giden baba-anne-oğuldan oluşan bir ailenin öyküsü anlatılıyor. Fakat anne, gittikten hemen sonra yurduna geri döner. Baba-oğul orada yıllarca birlikte yaşarlar. Çocuk delikanlı olunca artık tam bir Hollandalıdır; dilinden, davranışlarından onu yabancı saymak olanaksızdır. Ancak delikanlı, bir gün, “yabancılığını” suratına çarpan bir olay yaşar. Bir Hollandalı gibi yetişmiş olan genç, derinden sarsılır ve kendi öz kaynaklarına dönme kararı verir, Türkiye’ye gelir. Bu kez de yıllarca ayrı kaldığı annesi ve kendi yurttaşları karşısında “yabancı” gibi hisseder kendini... Yabancı olmanın getirdiği eziklik içindeki bir gencin, ancak delikanlılık döneminde keşfedebildiği anne ve yurt sevgisi ile kimlik arayışının duyarlı bir anlatımı... Bir sinema filmi senaryosu ile iç içe ve birbirine geçişlerle süren roman, sonradan filme de uyarlandı. OYUN DEĞİL YILMAZ ONAY Yılmaz Onay bu romanda, 12 Eylül’ün karanlığında belli belirsiz başlayan bir ilk gençlik aşkının öyküsünü 2000’li yıllara taşırken, varoşlardan “mutena semtler”e, yanmayan sokak lambalarından holding gazetelerine uzanan sürükleyici bir toplumsal panorama çiziyor. “Sanki iki ayrı sistemin birer gezegeni, yörüngelerinden kopup uzayda buluşmuşlar” gibi hem çatışmalı, hem çekimli giden bu “aşk”ın çevresinde, anneler, babalar, kardeşler, arkadaşlar, kendilerince yerlerini alıyorlar. METİN ALTIOK AĞITI FAZIL SAY Metin Altıok, Madımak ateşe verildiğinde yaşamını kaybeden aydınlarımızdan biri. Edebiyatımızın büyük şairlerinden. İnsanın iç dünyasındaki sarsıntıları okuruna olanca açıklığı ile yansıtabilen bu ustanın şiirleri, Fazıl Say gibi bir müzik dehasının elinde önemli bir müzik eserine dönüştü. Fazıl Say’ın bu kitabı, “Metin Altıok oratoryosu”nun öyküsünü ve bir müzikçinin dünyasını ele alıyor. ŞÜKRAN KURDAKUL DÜNYA HALK VE DEMOKRASİ ŞİİRLERİ 1-2-3 A. KADİR Yaşadığımız dünyayı olduğu gibi değil iletişim araçlarının bize gösterdiği gibi algılıyoruz çoğunlukla. Sanat gibi özel alanlarda bu yanılsama daha büyük. Gerçek dünyayı ve dünyadaki gerçek sanatı görebilmemiz için başvurulacak bir dizi kitaptan oluşuyor Dünya Halk ve Demokrasi Şiirleri. A. Kadir’in hazırladığı bu ciltlerde Fransa, İspanya, Portekiz, İngiltere, Almanya, Çek, Slovak, Macaristan, İtalya, Bulgaristan, Romanya, Arnavutluk şiirleri yer alıyor. A. Kadir’in yanı sıra, Şerif Hulusi, Süleyman Salom, Asım Bezirci, Afşar Timuçin, Alaattin Bilgi, Selahattin Yıldırım, Asım Tanış, Eray Canberk, Yeşim Salman, Mahir Şaul, Fahri Erdinç, G. Santaro, Hasan Karahüseyinov, Mehmet Günsür, Ali Meriçboyu, W.Söllner, Gülen Fındıklı emek vermiş çevirilere. Kemal Özer bu şiirlerin “mayasında emeğin, emekçinin yer aldığı dünyanın gerçek yüzünü” anlattığını söyler. Bizce bu şiirler, size gerçek dünyayı da sevdirecekler. AKDENİZLİ TANRILAR YAŞAR ATAN “Tanrılar, insanların isteyip de yakalayamadığı kendi gölgeleriydi aslında... Çünkü ta ilçağlarda insanoğlu, kendisine bir yol, bir kimlik bulabilmek için korkularını ve doğa güçlerini hep tanrılara dönüştürdü. Ne var ki tanrılar, insanların korkularından doğdukları için onlara hep köleliği bir yazgı olarak dayatıyordu. Ama bazı soylu ozanlar da, tanrıları uysallaştırarak insanoğlunu özgürlüğe götürecek bir yol açmaya çalışıyordu...” A. Bonnard’ın “İnsan ve Tragedya”sını dilimize kazandıran Yaşar Atan’ın Akdenizli Tanrılar kitabı, mitolojiye ilgi duyanlar için önemli bir kaynak özelliği taşıyor. BAHAR DALI ELİF ÇINAR Elif Çınar’ın Evrensel Kültür, Ekin Sanat, Patika dergilerinde yayınlanan öyküleri bu kitapta bir araya getirildi. Sade dili, yaşamdan karakterleri ile bu öykülerde kendinizden ve yaşamdan izler bulacaksınız. Yusuf Eradam’ın dediği gibi; “… öğretilmiş korkulara teslimiyete, insana yabancılaşmaya hakkınız olmadığına bir kez daha kanaat getireceksiniz…” ANTİK YUNAN UYGARLIĞI 1-2-3 ANDRÉ BONNARD İNSAN VE TRAGEDYA ANDRÉ BONNARD Bu kitapta, Ayshülos, Sofokles, Evripides gibi ölümsüz ozanların; insanın ve tanrıların evrenle birlikte aralıksız süregiden bu evrim sürecini, tragedyalarıyla nasıl yönlendirdikleri anlatılmakta ve simgesel insan-tanrı çatışması, günümüz dünyasıyla içselleştirilerek yorumlanmaktadır. Batı’nın ünlü Helenoglarından biri olan André Bonnard; insanın insanlaşma ve evrene egemen olma yolundaki uzun ve çileli evrim sürecini, mitologyaya dayanarak, diyalektik bir açıdan irdelemektedir. Yazar, insanın bir gün tam anlamıyla özgürleşebilmesi için, savaşsız yeni bir dünya yaratabilmesi için, onun yenmesi gereken o trajik yazgısından söz etmektedir. TIRTIL YAZILARI ERDAL ŞEKEROĞLU “Prof. Dr. Erdal Şekeroğlu, ‘doğayı konuşturanlar, okuyanlar’ sülalesinin on binlerce üyesinden biridir ve ne mutlu bize ki, bizim zamanımızda ve bizim ülkemizde yaşamaktadır. Ataları arasında Ezop ve Bacon da vardır. Ama ne Ezop gibi ‘köle diliyle’ konuşur, ne de Bacon gibi, kafası karışıktır. Bilimsel sosyalizmle, diyalektik materyalist düşünceyle aydınlanmış bir çağdaşımızdır. Tırtıl Yazıları, Ezop masalları gibi, doğayı perde olarak kullanmaya çalışmayan, doğayı insanın dünyasını anlamak için bir kaldıraç olarak kullanırken Tanrı’ya sığınma ihtiyacı da duymayan tam anlamıyla özgür bir bilim adamının güncel yazılarından oluşuyor. (…)” Aydın Çubukçu YALNIZ KARANFİL SOKAĞI AYDIN HATİPOĞLU Aydın Hatipoğlu, 160 Kuşağı’nın önemli şairlerinden biri. 1960’lardaki Yeni Gerçek bildirisi günlerinden bugüne, toplumsal çelişkileri anlatmada ustalaştı, şiirinde, beklemedik anlarda beliriveren toplumsal ağırlık inceldi, seçkinleşti. Benzetmeler, göndermeler, sezdirmelerle şiirimizin geleneksel yapısından güç alan, dünyaya bakışıyla sürekli yenilenen bir anlatıcı o. Anlattığı da bizim hayatlarımızdan birinin yansıması mutlaka. SEVDAMIZ ÇİÇEKLENİR ZULADA GÜLSÜM CENGİZ Gülsüm Cengiz, yalın sözün gücüne, yaşamın çelişkilerinin çarpıcılığına dayandırır şiirini. Bir çocuğun içtenliği, bir ananın sabrı, bir işçinin yorgunluğu onun şiirinin mayasıdır. Gelişmekte olan ülkelerin kadınlarının ve çocuklarının yaşadığı koşulları kendi yaşamından bilir. Zor sevdaları, anadili yasaklı olanları gözlemler, gazetelerin satır aralarında yazdıklarını ekler bunlara. Acıları yeneceğine inanan, çocuklara güvenen bir şair ve insanın yaşama sevincini tazeleyen bir şiirle tanışacaksınız. MEDYA GÖZCÜSÜ ESRA ARSAN İnternet ya da gazete arşivlerinde kaybolup gideceği yerde, derli toplu bir kitap olarak ve her halükârda fikir ve yaklaşım birliği oluşturan bu makaleler, Türk egemen medyasının perişan halini somut olarak gözler önüne seriyor. Ragıp Duran BİR KADIN İŞÇİNİN GENÇLİĞİ ADELHEID POPP A. Popp’un anıları yalnızca işçi kadınlar için değil, öğrenci, emekli, kamu emekçisi kadınlar, ev kadınları ve erkek işçiler için de öğretici ve yol göstericidir. Kendisi değiştikçe, çevresindekileri de değiştirebileceğine güvenen bir militanın yapabileceklerinin sınırı yoktur. İnsanları uyandırmak, mücadele saflarına kazanmak ve her adımda daha çok işçi ile birleşebilmek için Popp, nasıl yaşamamız ve savaşmamız gerektiğini gösteren büyük bir örnektir. Düşüncelerinin ve örgütünün doğruluğuna, davasının haklılığına yürekten inanmış bir partilinin, çekingen, utangaç, özgüvenden yoksun biri olarak kalması olanaksızdır. Levent Tüzel 21. YÜZYILDA BEYİN STEVEN ROSE Steven Rose, yaşamın ilk ortaya çıktığı dönemlerden günümüz kompleks toplumlarına, beyni ortaya çıkaran evrimci köklerin keşfine çıkıyor; diğer canlılarla farklılık ve benzerliklerini ortaya koyuyor. Daha ötesi; beynin, tek bir döllenmiş yumurtadan o akıl almaz derecede kompleks organ haline nasıl geldiğini açıklıyor. Sonra da son bilimsel araştırmaları, en son bilgi ve teknikleri gözden geçirerek sorusunun peşine düşüyor: Gelecek, insan beyni için elinde neler tutuyor? KARAKALPAK KIZI TULEPBERGEN KAİPBERGENOV Karakalpakların ünlü yazarı Tulepbergen Kaipbergenov’un değişim sürecini anlattığı Karakalpak Kızı, bu süreçte yaşanan zorlukları, gerici kesimin devrimin hayat bulmasını engelleme çabalarını, Sovyetler’in karşılaştığı zorlukları, bayların (beylerin, toprak ağalarının) devrime karşı tutumunu, devrimin tüm Sovyetler’de hayat bulmada, hayatları değiştirmede karşılaştığı zorlukları bir küçük Karakalpak köyünü kendine sahne seçerek anlatıyor. Ve ortaya hem bir kadın, hem bir tarih, hem bir devrim romanı olarak okunacak keyifli bir roman çıkıyor. SU GÖLGESİ CENGİZ BEKTAŞ Cengiz Bektaş’ın şiirini tanımlamak kolaydır: Çıkarsız bir yaşam, dostça paylaşılan bir dünya özlemi. Bu tanımda yer alan yalınlık, çocukluğun özlenen günleri kadar çeşitlenir her okurun kendi dünyasında. Çünkü Cengiz Bektaş’ın şiiri yalın ve kunt bir yapıdadır. Güneşin pişirdiği kerpiç, ceviz yaprağının boyadığı yün gibi yerli ve ilk ateş gibi evrenseldir. Mehmet Başaran onun şiirini “Dünyanın, insanın nabzını tutuyor, ‘yaşamın yalın hali’yle dizelerinde” sözleriyle anlatır. Cengiz Bektaş’ın şiirinin genişliğini duymak için sözcüklerin çağrışımlarını sezmek, seslerin çınlayışlarına dikkat etmek gerekir. Bunları yapmazsanız hep bir fesleğen kokusu izleyecektir sizi, nerden geldiğini sezemeyeceğiniz. Bu koku için bile bu şiirler okunmalı. VE DURGUN AKARDI DON 1-2-3-4 MİHAİL ŞOLOHOV Ve Durgun Akardı Don bir Kazak ailesi ekseninde Don bölgesini ve savaşın, devrimin ve iç savaşın bölgeye yansıyışını, çok yönlü, derinlemesine, ama sade bir şekilde dile getirir. Eserin birinci cildinde Don Kazakları’nın Çar dönemindeki yaşam koşulları, gelenekleri görenekleriyle anlatılır. İkinci cilt, Birinci Dünya Savaşı yılları ve 1917 Ekim Devrimi’ne ayrılmıştır. Üçüncü ve dördüncü ciltlerde Don Kazakları’nın ayaklanmaları, Don bölgesinde kurulan bağımsız cumhuriyetler, İç Savaş ve Avrupa’nın bu İç Savaş’taki rolü irdelenir. Canlı bir belgesel ve çağdaş bir destan sergiler Şolohov. Bozkır çiçekleri kadar canlı ve birbirine benzemez insanlarıyla, yaşanmışlığın sahiciliği ve olağanüstü anlatımıyla Ve Durgun Akardı Don, bütün zamanların en önemli romanlarındandır. PARİS DÜŞERKEN, FIRTINA VE DİPTEN GELEN DALGA İLYA EHRENBURG Paris Düşerken, Fırtına ve Dipten Gelen Dalga’dan oluşan nehir roman, 20. yüzyılın en hareketli dönemini tüm tarafları ve çeşitli yönleriyle tasvir eden dev bir eserdir. Üçlemenin bu son cildi, İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan yeni dünyayı anlatıyor. 20. yüzyılın ortasında büyük bir yara açarak beliren dehşet bitmiştir ama, şimdi daha sinsi ve daha gizli bir savaş başlamıştır. Dolayısıyla, o önüne çıkan her şeyi yakıp kavuran fırtına dinmiş gibi görünse de küller arasında kalan kordan yeni fırtınalar körüklenmektedir. Ehrenburg bu kitabında Soğuk Savaş’ın ilk yıllarına ayna tutuyor. Faşizmin yıkamadığı Sovyetler Birliği’ne karşı ABD’de yapılan planlar, Pentagon’dan Paris Hükümeti’ne kadar uzanan entrikalar ekseninde hayata geçirilirken, sosyalizm ve kapitalizm arasındaki savaşın yeni cephesinde yaşayan direniş güçleri de yeni durum için mevzilenmektedir. Yüzyılın en büyük romanlarından sayılan ve sayısız dilde basılarak milyonlarca insan tarafından beğeniyle okunan bir klasik. GÖRÜNMEZ ADAM NEVZAT GÜNGÖR MAKİNE HAYDAR DEMİR Nevzat Güngör, hapishane penceresinden hayata bakan bir öykücü. Kendi yaşadıklarıyla bizim yaşadıklarımızı iç içe anlatıyor. Hapishane yaşamından keskin izlenimlerin de yer aldığı öykülerinde hayvan masallarıyla masal ve söylencelerden yararlanarak fantastik bir anlatımla günümüze, yaşadıklarımıza sembolik göndermeler yapıyor. Böylelikle gerçekleri, yaşadığımız ya da yaşatılan gerçeklikleri bütün acılıkları ve gülünçlükleriyle, başka bir deyimle gerçek yönleriyle ortaya koyuyor. Haydar Demir, hapishane ortamında yetişmiş, kendini yetiştirmiş bir yazar. İş ve işçi yaşamında kendi yaşadıklarıyla emekçilere yaşatılanları kimi acı, kimi hüzünlü, kimi umutlu, kimi direngen yönleriyle ortaya koyuyor ilk kitabı Makine de. Haydar Demir, çelişki ve aksaklıkların hakim olduğu işçi yaşamını, ev-iş-fabrika üçgeni içinde alaysı bir dille aktarıyor BEN DE HALİMCE BEDREDDİNEM RADİ FİŞ Şeyh Bedreddin, günümüzden altı yüz yıl önce yaşadı. Dönemin en büyük düşünürlerinden biri olarak çağını çok çok aşan cesur fikirler ileri sürdü; güçlü bir toplumsal adalet ve özgürlük özlemini dile getirdi. Amacını gerçekleştirmek üzere, ezilmiş Türk, Rum, Yahudi... emekçilerini bir araya getirip eğitti. Osmanlı yönetimine karşı Anadolu tarihinin en önemli köylü ayaklanması onun adıyla anıldı. Ben de Halimce Bedreddinem, bu büyük halk hareketinin belgesel romanı. Türk ve Osmanlı tarihine yoğunlaşan Sovyet yazar Radi Fiş, ayaklanmanın yaşandığı dönemden bugüne kalmış tüm belgeleri titizlikle incelemiş ve dönemin ayrıntılı bir resmini çıkarmış ortaya. Hem karanlık ortaçağ, Osmanlı devlet yönetimi, taht kavgaları, hem de Osmanlı’nın baskısı altındaki halkın yaşayışı; hem dinsel bir örtü altında gelişen muhalefet düşüncesi, hem halk isyanı başarılı, akıcı bir roman tekniğiyle anlatılıyor. Günümüze ışık tutan bir geçmişin gerçekçi romanı. BİR ANNENİN NOTLARI DİLSİZ DENGBÊJ SENNUR SEZER Sennur Sezer, 1960 kuşağının tek kadın şairi. O çalışan kızların, eşi vurulmuş kadınların şiirleriyle tanındı. Doğum ağrısıyla işkencelerin acısını birleştirerek geliştirdi şiirini. Şimdi yaşadığı topraklardaki halkların söylencelerini, emekçilerin ortak düşlerini katıyor şiirine. Onun şiirleri hem bir annenin, bir emekçinin, bir toplumcunun notları ve tanıklığıdır, hem de cezaevlerinden gelen bir mektuptur. BEKTAŞİ DEDİKLERİ METİN ELOĞLU VE OĞUZ TANSEL Halk biliminin büyük ustası Pertev Naili Boratav. Bektaşi Dedikleri’nin önsözünde halk fıkralarının “Bektaşi”sinin Tanrı’nın buyrukları konusunda şeriatın şekilci ve taklitçi tutumuna dayanamayan, özgür bir insan olduğunu belirtir. Ayrıca insanın Tanrı ile çekinmeden, korkmadan konuşmasının bizim düşün ve edebiyat geleneğimizdeki yerinin eskiliğini de vurgular. Dinle dünya işlerini birbirine karıştıranların ders alacağı pekçok küçük öykü Metin Eloğlu ile Oğuz Tansel’in diliyle yeniden söylendi, Bektaşi Dedikleri’nde . Abidin Dino ise bu öyküleri desenlerle süsledi. Kitapta ustaların yorumuyla bir halk bilgesini tanıyacaksınız, gülümseyerek. DESENLER KAVGAYA DURDU KEMAL VURAL TARLAN Anadolu coğrafyasında, Halk Edebiyatı içinde halk destanları önemli bir yer tutar. Anadolu destanları, halkların gizli tarihini ve felsefesini de içermiştir bir anlamda. Uyutan, yanlış bilinçlendirip yanlış yönlendiren egemen tarih anlayışına karşı bir kültür kalkanı, demokratik, sosyalist ve insancıl, ilerici bir insanlık mirası olagelmiştir destanlar. Desenler Kavgaya Durdu (Ünaldı Dokumacı Destanı), adı geçen dokumacı sitesinin işçilerinin direnişini ve Antepi anlatmaktadır. Konu çetin ve çetrefildir. Hem bir işçi direnişini, hem de Antep ve Antepliyi anlatabilmek zor bir iştir gerçekten. Ama şair zoru seçmiş, ilk destanı olmasına, yolun başında bulunmasına karşın, önemsenecek bir düzey tutturmayı başarmıştır. Ozan Telli MADALYONLAR ZOFİA NALKOWSKA Madalyon, Polonya geleneğinde, ölmüş olan değerli yakının anısına sadık kalındığını belgeleyen bir semboldür. Ve bu başlık sembolik olduğu kadar kitabın içeriğine de uygundur. Nalkowska öykülerinde II. Dünya Savaşı’nda yaşanan trajedileri ve bu büyük yıkımın insanlarını anlatıyor. Zofia’ya ölümden kurtulan tanıklar eşlik etmiştir öykülerinde. Hatta bu tanıklar öykülerde ön plandadır. Faşizmin dev fırınlarında katledilen insanların küllerinden başka ne kalmıştır geriye. Nalkowska’nın öykülerinde acı, gözyaşı ve umudu bir arada bulacaksınız. İŞÇİ B PETER MAIWALD Bu kitapta İşçi B’nin Hikâyeleri var. Onun hikâyeleri gerçekte bütün işçilerin hikâyesidir. İşçi B. kıvrak zekalı, hazırcevap ve nüktedandır. Sınıf kardeşleri adına sömürü ilişkilerinden komşuluk sorunlarına kadar bütün güncel ve toplumsal konularda zekice fikir yürütür. Onu, tezgâhı başında sınıf kardeşleriyle dünya meseleleri konuşurken, patronun izahatlarını ustaca boşa çıkarırken, bir emeklinin cenazesinde papaza laf yetiştirirken, bireyci ve burnubüyük bir yazara çatarken görebilirsiniz. Zekice buluşlarla taşı gediğine kor, kanıksadığımız gerçekleri çarpıcılaştırır, eleştiri iğnesini ustalıkla kullanır. Okurken onun bir Alman olduğunu unuturuz, sanki Türkiye’nin herhangi bir fabrikasındaki işçiyi dinler gibi oluruz. Anlattığı meseleler tanıdıktır. Ve bir daha görürüz ki, dilleri farklı olsa da işçilerin uğradıkları haksızlıklar aynıdır, duygu ve özlemleri aynı. İşçi B, hayat gibi, çetin, canlı ve neşeli bu işçi, bir emekçinin dünyanın bütün halleri hakkında fikirlerini açıklarken, okuru şaşırtır, düşündürür, güldürür. “– Güzel günler gelmez bize, Diyor İşçi B, Biz güzel günlere yürümedikçe!”