Deniz Þengel
Transkript
Deniz Þengel
Deniz Şengel. Shakespeare’in Sonelerini Yorumlama Sanatõ Helen Vendler. The Art of Shakespeare’s Sonnets. Cambridge, Mass. ve Londra: The Belknap Press of Harvard University Press, 1997. x + 672ss; ekte, yazarõn seçtiği Shakespeare sonelerini seslendirdiği CD. ISBN: 0-67463711-9. Parşömen 2: 2 (Kõş 2000): 216-23’de yayõmlanmõştõr. © Deniz Şengel Shakespeare’in soneleri ilk defa 1609’da Thomas Thorpe tarafõndan yayõmlandõ. Gerçi ikisi (Nr. 138 ve 144) 1599’da The Passionate Pilgrim adlõ antolojide yer almõştõ, ama Thorpe edisyonunun iç kapağõ, şiirlerin ‘daha önce yayõmlanmamõş’ olduğunu iddia ediyordu. 1598’de ise, ilk İngiliz edebiyatõ tarihçisi Francis Meres, İngiliz şairlerinin ve yapõtlarõnõn envanterini çõkardõğõ Palladis Tamia’da, Shakespeare’in ‘yakõn arkadaş çevresinde’ elden ele dolaşan ‘şekerli Soneleri’nden söz eder. On üçüncü yüzyõlda İtalya’da doğan sone, İngilizce’ye öteki Avrupa dillerine kõyasla geç girmiş, fakat 1591’de Philip Sidney’in Astrophel and Stella dizisinin yayõmlanmasõyla c.1597’ye kadar müthiş moda olmuştu. Shakespeare’in bu dönemde yazdõğõ bazõ oyunlar modayõ yansõtõr. Loues labors lost adlõ komedyada, sone yazmak âşõk olmanõn gülünç ifadelerinden biridir. Romeo and Iuliet adlõ tragedyada ise Koro’nun ve âşõklarõn ilk konuşmalarõ sone formunu izler. Shakespeare sonraki bazõ oyunlarõnda da bu formu kullanõr fakat büyük ihtimalle, sonradan kullandõklarõ da dahil olmak üzere, sonelerin tamamõnõ o erken dönemde, sone formunun İngiliz edebiyatõnda ön planda bulunduğu 1592-1597 yõllarõnda yazmõştõr. Bunun dõşõnda, Shakespeare’in soneleri ne zaman yazdõğõna dair kesin olarak bildiğimiz bir şey yok. Ayrõca, halen sonelerin edisyonunda Thorpe’un yayõnõnõn temel alõnmasõna rağmen, yakõn geçmişte iki araştõrmacõ (Katherine Duncan-Jones ve Park Honan) aykõrõ görüş ifade edinceye kadar, Thorpe baskõsõnõn Shakespeare’in inisiyatifi dõşõnda gerçekleştiği düşünülürdü. Rönesansda, bir eserin müellifin bilgi ve onayõ dahilinde yayõmlandõğõnõn başlõca işareti, yazarõn kitaba yazdõğõ ithaflõ önsözdü. Sonelerin 1609 baskõsõnda ise Shakespeare imzalõ böyle bir önsöz ve ithaf yoktu. Dolayõsõyla, geniş bir zaman çerçevesi dõşõnda tarihleyemediğimiz şiirlerin metinlerini de pek sağlam temellere (henüz) oturtamõyoruz. (Bir sone dizisinde, tek tek sonelerin metinlerinin doğrulanmasõ dõşõnda, sonelerin orijinal sõrasõnõn saptanmasõ da önemlidir; sõra, kronolojik bilgi verdiği gibi yapõtõn anlamõnõ da etkiler.) Üstelik, Thorpe’un manuskriptini nereden ele geçirip yayõmladõğõnõ bilmediğimiz bu kitabõn girişinde, kimin yazdõğõ belli olmayan, şifreli, gizemli, kõsa bir ithafla şiirler, ‘bu sonelerin tek var olma nedeni W.H.’ya adanõr ve adõnõn, ‘ebedî şairimizin vaat ettiği’ gibi ‘sonsuza 1 dek yaşamasõ’ ile birlikte kendisine ‘mutluluklar’ dilenir. İthafõn altõndaki T.T., Thorpe’u işaret eder. ‘Ebedî şairimiz’ tabii ki Shakespeare’dir. Fakat W.H.’nõn kimliği, kütüphane dolusu tahmin ve yorum üretmiş olmasõna rağmen, halen bilinmez. ‘Bu sonelerin tek var olma nedeni’ sözü, metinleri yayõmcõya teslim eden kişiye yayõmcõnõn örtülü teşekkürü olarak da yorumlanmõştõr, Shakespeare’in dramatik külliyatõnõn ilk baskõsõnõn (1623) ithaf edildiği Pembroke Kontu William Herbert olarak da. Fakat en popüler tanõ herhalde Southampton Kontu Henry Wriothesley’dir. Burada sõralananlarõn dõşõnda daha birçok tanõ mevcuttur. Adõnõn başharflerinin yer değiştirmiş hali olsa bile, W.H.’yõ Henry Wriothesley olarak okumak, bu yoldan bir taşla iki kuş vurduğuna inanan pek çok eleştirmeni rahatlatõr. Çünkü hem W.H.’nõn sõrrõ çözülmüş, hem de 154 sonenin ilk 126’sõnõn arasõna serpiştirilmiş bazõ şiirlerin hitap ettiği Genç Adam’õn kimliği deşifre edilmiş olur. Şõk, yakõşõklõ, gösterişli, hõzlõ yaşayan ve kalõplara pek uymayan genç Southampton Kontu tam da Shakespeare’in soneleri yazdõğõnõ düşündüğümüz sõralarda yazarõn meseniydi. Üstelik kişiliği, 126 sonenin bir kõsmõnda soyluluk ve güzelliğiyle övülen, ama daha çok istikrarsõzlõğõ ve libidinalliği nedeniyle eleştirilen Genç Adam’õn kişiliğiyle mükemmelen örtüşüyordu. Ancak, edebiyatõn hayatla böylesine bire bir örtüştüğünün tarihte pek görülmeyen bir şey olmasõ bir yana, maddi desteğe en çok ihtiyaç duyduğu bir sõrada (veba nedeniyle Londra tiyatrolarõ kapanmõşken) mesenini sefih hayatõ ve düşük ahlâkõ nedeniyle kõyasõya eleştirmek için Shakespeare’in aklõnõ oynatmõş olmasõ gerekirdi. Kaldõ ki on altõncõ yüzyõlda bir kasabalõ, bir konta o yakasõ açõlmadõk biçimde hitap etmezdi; edemezdi. Fakat Southampton taraftarlarõ bunun da çõkõşõnõ bulur; yazarla kont arasõnda, kültürün geçerli adabõna rağmen bu tonu mümkün kõlan türden yakõn (cinsel) ilişki varsayarlar. Halbuki ilk 17 sonede genç adama durulup, evlenip, çocuk sahibi olmasõ telkin edilir. Nr. 20, şairin iki erkek arasõndaki dostluk anlayõşõnõn cinsellik içermediğini gösterir. Nr. 127-152 ise gizemli bir Esmer Kadõn’a hitaben yazõlmõştõr. Ayrõca bazõ soneler, aynõ genç adama hitaben sone yazan rakip bir şairden söz eder. Esmer Kadõn, Shakespeare Londra’da yaşarken şehirde genelev işlettiğini bildiğimiz Afrika kökenli kadõn olarak da yorumlanmõştõr, Kraliçenin Başmabeyincisinin siyah saçlõ metresi de. Rakip Şair’in ise kimi Marlowe olduğunu ileri sürer, kimi Chapman. Fakat bu kurgularõn her biri beraberinde sayõsõz sorun getirir ve en ufak harekette, ‘Shakespeare Araştõrmalarõ’ denilen alanõn temelleri yerinden oynayabilir. Örneğin, Rakip Şair’in Marlowe olduğunu düşündüğünüzde, sonelerin ne zaman yazõldõğõnõ da 2 baştan düşünmeniz gerekir: Marlowe 1593’de öldüğünden, soneler için kabul edilen 1592-1597 çerçevesi işlevsiz kalõr; en azõndan rakip şair sonelerinin tarihini 1593 öncesine çekmek gerekir; bu da tarihsel referanslarõnõ saptayabildiğimiz birkaç soneyle ‘rakip şair’ sonelerinin zaman ilişkisi açõsõndan ciddi sorunlar çõkarõr; bütün bunlara bağlõ olarak oyunlarõn tarihlendirmesi bir dizi girift sorun getirir ve Marlowe atfõnõn abesliğinin farkõna varõrsõnõz, ya da—büyük ihtimalle boş yere—hayatõnõzõ külliyatõ yeniden düzenleyip tarihlemeye adarsõnõz. Kaldõ ki sonelerde, Rakip Şairin de Genç Adam’a şiir yazdõğõ söylenir ve Marlowe ne Southampton’a ne de Pembroke’a şiir yazmõştõr. Ama Tudor döneminde yazõlmõş şiirlerin pek çoğu günümüze ulaşmamõştõr. İki konudan daha söz etmek gerek: Son iki sone ötekilerin bağlamõna oturmaz. Bath’daki kaplõcalara gönderme yapan bu iki sonenin (bence gereksiz yere) Shakespeare’in olup olmadõğõ tartõşõlmaktadõr. Ayrõca on sekizinci yüzyõldan başlayarak, Shakespeare’in Shakespeare olmadõğõ, metinlerin bir başkasõ tarafõndan yazõldõğõna dair faraziyeler de üretilmiştir. Bu tür fikirlerin ortaya atõlmasõnõn nedenleri oyunlardan çok, soneler ve bazõ uzun şiirler çevresinde dönen, yukarõda sõraladõğõmõz sorunlardan kaynaklanõr. Örneğin Genç Adam’a hitap kimi eleştirmeni öylesine rahatsõz etmiştir ki, on dokuzuncu yüzyõlda ‘Shakespeare’ adõnõn heteroseksüelliğini kurtarmak için yazarõn kadõn olduğunu öne sürenler bile olmuştur. 1640 cõvarõnda İngiltere’de soneye ilgi kayboldu. Aynõ yõl John Benson, Poems: Written by Wil. Shake-speare, Gent. başlõğõyla, sekizi hariç Shakespeare’in tüm soneleriyle bazõ uzun şiirlerini yayõmladõ. Benson, Genç Adam’a hitap eden yerleri bir kadõna hitap edecek şekilde değiştirmiş, sonelerin sõrasõyla oynadõğõ gibi, on dört dize uzunluğundaki bu formu kõsa bulmuş olacak ki, soneleri birbirine ekleyerek uzun şiirler inşa etmişti. Bundan sonra 150 yõl kadar yalnõz Shakespeare’in soneleri değil, sone türü okunmadõ, yazõlmadõ. Sonenin yaşayan bir şiir türü olarak yeniden doğuşu on sekizinci yüzyõl sonlarõnda Romantik şairlerle gerçekleşti ve aynõ sõralarda, 1780’de, Edmund Malone ilk bilimsel, filolojik Shakespeare soneleri edisyonunu hazõrladõ. Thorpe’u izleyen ve aşağõ yukarõ bugün kabul ettiğimiz edisyona çok yakõn olan Malone metninin ardõndan sonelerin etrafõnda, ucu yukarõda özetlenen tartõşmalara kadar uzanacak, yoğun bir yorum ve tarihsel araştõrma ağõ örülmeye başlandõ. Çağ, romantisist çağ idi, yani Wordsworth’ün çağõ. “Scorn not the Sonnet” (Soneyi Küçük Görme) adlõ sonesinde Wordsworth, sonenin bir anahtar olduğunu ve Shakespeare’in bu anahtarla bize kalbini açtõğõnõ yazõyordu. Sonelerle 3 yazarõn biyografisinin arasõnda ilişkilerin araştõrõlmasõ (çoğunlukla, ‘kurgulanmasõ’) böyle başladõ; bugün de sona ermiş değil. On dokuzuncu yüzyõl boyunca soneler romantik lirik ve biyografik belge olarak okundu. Fakat on dokuzuncu yüzyõlõn sonunda edebiyat eleştirisi önemli bir şeyin farkõna vardõ: Sone türünün sõkõ biçimsel kurallara bağlõ olduğu öteden beri bilinirdi. Salt filolojinin yanõ sõra yüzyõlõn sonuna doğru edebiyat tarihi alanõ da geliştikçe, sonenin tematik kural ve eğilimleri olduğu da fark edildi. Örneğin, ‘Esmer Kadõn’ bir motiftir. Stella’nõn sarõşõn olduğunu tekrar tekrar ifade ettiği Astrophel and Stella’da Sidney, Stella’nõn esmerliğini övdüğü bir sone yazmõştõ. Gascoigne’un 1575’de yayõmladõğõ Certayne Notes of Instruction dikkatle okunduğunda ise, sevgilinin geleneksel güzellik kalõplarõna uymayan yanlarõnõn övülmesinin sone için olumlu bulunduğu görülür. ‘Esmerlik’, Tudor kültüründe böyle bir motiftir. Yine Sidney’in sone dizisinde erkeklerin arkadaşlõğõna yer verilir ve konunun işlenişinden homoerotik sonuçlar çõkarmak epey zordur. Ve saire. Yüzyõl dönümünün en önde gelen Shakespeare uzmanõ Sidney Lee, sonelerin salt edebî-geleneksel şiirler olduğunu, biyografik teşhislerin beyhude olduğunu öne sürerek, araştõrmanõn yönünü bir başka tarafa çekti. Böylece sonelerin edebiyat tarihindeki tematik kalõplar bağlamõnda da incelenmesine önayak oldu. Lee ve diğerlerinin kurduğu yeni araştõrma yönü yirminci yüzyõlõn başõndaki şairlerin çağrõlarõyla da uyumluydu. Lee, soneleri edebiyat tarihine iade ediyordu. On dokuzuncu yüzyõl boyunca ise, Wordsworth’den başlayõp özellikle Keats’in okumalarõyla desteklenerek, çağdaş şiire örnek oluşturmuşlardõ. Tabii bu eğilim yirminci yüzyõlda da sürdü. Örneğin I. A. Richards, The Waste Land’õ överken, Eliot’un şiirinin, ‘Shakespeare soneleri veya Hamlet’le kõyaslanõr’ mükemmellikte olduğunu söylüyordu. Fakat modernist Eliot, Hamlet’in bir ‘sanatsal iflâs nümunesi’olduğunu öne sürecekti. 1910 cõvarõnda ise T.E. Hulme, Shakespeareinkiler dahil, yirmi yõldan eski tüm şiirlerin imha edilmesini önermiş, 1913’de Ford Madox Ford genç bir yazara, yazabilmek için ‘Shakespeare’i unutmasõnõ’nõ salõk vermiş, Pound ise otuz yõl süreyle Shakespeare araştõrmalarõnõn durdurulmasõnõ talep etmişti. Modernistlerin Shakespeare’e tavrõ, geçmişe olan tavõrlarõyla uyumluydu. Tabii bu tavrõn kendisini tarihselleştirmek gerekir, fakat tarihte o noktada haklõ yanlarõ bulunduğunu teslim etmemiz de gerekir: Romantiklerden sonra Shakespeare külliyatõ çoğu İngiliz evinde İncilin yanõnda yerini almõş, Romantiklerin Shakespeare’i çağdaş şiire katkõ olarak okumalarõyla da beslenerek, popüler okura hizmet için, 4 güncelleştirilmiş imlâ ve noktalamayla Shakespeare edisyonlarõ türemişti. Bu edisyonlar, tabii, son derece yanõltõcõydõ. Nitekim 1927’de Robert Graves, Laura Riding’le birlikte, sonelerin tartõşõldõğõ, “A Study in Original Punctuation and Spelling”i yazdõ (Orijinal Noktalama ve İmlâ Üzerine Bir Araştõrma). Orijinal metne dönülmesi, Shakespeare’in tarihselliğini tesis ederek hem yazarõn daha iyi kavranmasõnõ sağlayacak, hem de modern şiire nefes aldõracaktõ. Graves ile Riding’in çağrõsõnõn, mesleği tarihsel doğruyu araştõrmaya dayanan edebiyat akademisyenleri tarafõndan olumlu karşõlanacağõnõ sanõrdõnõz. Fakat öyle olmadõ. Orijinale dönüş, yazõnõn başõnda sõralanan nedenlerden çetrefilli olduğundan, Graves’e kulak vermek demek, bir sonenin tek bir dizesini bile açõklamadan önce dünya kadar sorun hakkõnda bilgilenmek, bir o kadar konuyla ilgili karar vermek demekti. Bu ise, özellikle 1950’li yõllardan başlayarak, Amerikan akademisinin önderliğinde dünyada çoğu İngiliz edebiyatõ bölümünde gelişen yaklaşõmla uyumlu değildi. Yirminci yüzyõlõn ikinci yarõsõnda edebiyat çalõşmalarõ filolojiyle olduğu gibi tarihle de bağlarõnõ koparmõş, edebî metinleri ‘yorum’a tabi tutuyordu. Müthiş bir hermenötik oyunbazlõkla, alõyordunuz metni ve o metin üzerinden istediğinizi söylüyordunuz. Northrop Frye’õnki gibi, mevsimlerin döngüsüne dayanan ve tüm edebiyatõ kapsayan sistemler de kurabiliyordunuz; Amerikan Yeni Eleştirisinde olduğu gibi, ‘yakõn okuma’ adõna zeki yorumlar da üretebiliyordunuz. Atlantiğin bu yakasõnda ise Cambridgeli William Empson, Seven Types of Ambiguity’de (1930) bu ‘yorum’ ediminin yedi hünerini anlatõyor, inanõlmaz bir esneklikle Chaucer’i, on sekizinci yüzyõl yazarlarõnõ ve Eliot’u bir arada okuyup bir nefeste yorumlayabiliyordu. 1950’lerden başlayarak ise iş iyice ‘demokratlaştõ’; yüz çiçek açtõ; her metnin etrafõnda bin bir okuma türedi; Roland Barthes gibi bir haz terorisyeni bunun kuramõnõ bile yaptõ. Öyle ki, 1980’li yõllarda, Cambridge Üniversitesinde bir doktora adayõ, Shakespeare tezini orijinallere dönerek yazmaya kalkõşõp, orijinallerden çõkan bulgularõnõ sunduğunda, Üniversite adaya doktorayõ vermedi. Genç adam yõlmadõ, bazõ önemli isimleri ikna etti, ekibini kurdu ve yirminci yüzyõl kapanõrken Oxford Üniversitesi Yayõnlarõndan, Romantisist mit ve bireyci ideoloji yumağõ ile tarihsel belge arasõndaki farkõn ayõrdõnda, bugünkü kesin bilgilerimiz õşõğõnda yaklaşabildiğimiz ölçüde orijinale yakõn bir Shakespeare külliyatõna kavuştuk.1 Bu edisyonun bulgularõ ilk adõmda, Türkçe’ye de çevrilen, aşağõdaki sayfalarda Şebnem Hilal Kaya’nõn tanõttõğõ Honan biyografisini üretti (1998). Yavaş yavaş yayõmlanmakta olan makaleler de yirmi birinci yüzyõlõn başlangõcõnda 5 Shakespeare çalõşmalarõnõn yeni bir temele—daha bilinçli bir tarihsel temele— oturacağõnõ vaat etmekte. Bu arada Cambridge genç adamõ davet edip, törenle kendisine doktorasõnõ sundu. Yine aşağõda, Põnar Yurtan’õn tanõttõğõ Baldwin’in Shakespeare’in Kadını adlõ kitabõ (1998) ise, kanõtlanamayan biyografik spekülasyonu ait olduğu yere gönderiyordu: Baldwin’in kitabõ bir romandõr. Bütün bunlar böyleyken, Harvard Profesörü Helen Vendler’in 1997’de yayõmlanan The Art of Shakespeare’s Sonnets adlõ çalõşmasõnõ nereye yerleştirmeli? Vendler’in kitabõ bir yakõn okuma ürünü. Yukarõda sözünü ettiğimiz sorunlardan hiçbiriyle ilgilenmeden, kültürünün herhalde hiçbir zaman yitirmeyeceği bir masumlukla, 154 soneyi tek tek ‘okuyor’. Tabii lirik şiir, ‘yakõn okuma’ya en elveren ve bunu gerektiren bir edebiyat türüdür; ve Vendler bu alandaki becerisini geçmişte yayõmladõğõ Keats, Stevens ve Herbert okumalarõyla kanõtlamõştõr. Shakespeare okumalarõ, bu farklõ dönem ve kültürlerin şairlerini tabi tuttuğu okumalardan farklõ değil: Her sonenin retorik stratejisini, belâgat ve mecazlarõnõ sõralayõp, son derece anlaşõlõr bir dille—ömründe tek bir şiir ya da şiir komanteri okumamõş birinin, hattâ fazla İngilizce bilmeyen birinin bile anlayabileceği şekilde—açõklõyor. Her soneye iki ilâ dört sayfa ayõrmõş. Bazõ şiirleri daha açõk kõlmak için şemalar çizilmiş. Shakespeareyen sonenin on dört dizesi, bilindiği gibi, üç adet dörtlük ile bir beyit halinde akar. Bunu hatõrlamanõn güçlüğüne önlem olarak Vendler, her sone üzerinde dörtlükleri (dörtlük: quatrain’in Q’su üzerinden) Q1, Q2, Q3 olarak belirleyip dize gruplarõnõ işaretlemiş. Her şiirin sonunda, o şiirdeki ‘anahtar sözcükleri’n (“key words”) bir listesini vermiş ve dörtlüklerdeki anahtar sözcüklerle son beyit arasõndaki ‘bağlantõ’ kelimelerini sõralamõş. Bu kelimeleri de, ‘beyit bağlantõlarõ’ (“couplet ties”) gibi yepyeni bir terminolojiyle adlandõrmõş. Böylece, 154 sone birbirine tõpatõp benzetilip okura bir kolaylõk sunulmuş oluyor. Fakat yine de, böylesine mekanize ve dar bir çerçevede Vendler mecaz ve dil oyunlarõnõn dökümünü ayrõntõsõyla yürütmeyi başarõyor. Gerçi tarihsel bağlam ve Tudor İngilizcesinin özellikleri daha baştan bir kenara konulduğundan bu dil oyunlarõ bir sanal âlemin dilinden kaynaklanõyor gibi. Fakat hâlâ anlamayan kalmõşsa diye yazarõmõz, bazõ ‘zor’ soneleri, ‘normal’ günlük İngilizce’de yeniden yazõyor. Vendler bunu George Herbert okumalarõnda da yapmõştõ. Ayrõca Herbert’de de, şimdi Shakespeare’de yaptõğõ gibi, şairin şiir icabõ ‘normal zamansal sõra’dan ‘saptõğõ’ yerlerde, şiiri ‘normal’ İngilizce’ye aktarõrken dize ve kõtalarõ olmasõ gereken kronolojik sõraya sokmuştu. Kõsacasõ Vendler bu kitabõnda, toplumsal ve doğal 6 düzenler arasõndaki zõtlõklarõ, ya da karanlõk-aydõnlõk, yakõnlõk-uzaklõk gibi karşõtlõklarõ özetlediği liste ve şemalarõn da katkõsõyla Shakespeare sonelerini rasyonel bir temele oturtuyor. Burada yiten sadece tarih değil—zaten tarih yitmiyor; daha baştan yok—şiirin ta kendisidir; ritmin, veznin ve müziğin, ‘dil’ denilen o şeyin ta kendisi. Shakespeare sone yazmaya başlamadan kõsa bir süre önce Spenser, Faerie Queene III’ün Proemiumunda, nedir bu şiir denilen şey, diye sormuştu; nedir onu tüm diğer dillerden ayrõ kõlan? Eskilere, Homeros’a öykünmesi midir? Kraliçeyi övmesi midir? Zeuxis’den de iyi resim yapmasõ, Praxiteles’den de iyi heykel inşa etmesi midir? Ulusal mitolojiyi kurabilmesi midir? Aşkõ mõ beyan edebilmesidir? En yüksek ahlâkõ, en yüce gönlü mükemmelen ifade etmesi midir? Hiçbirini yadsõmaz Spenser; yadsõyamaz (yadsõsaydõ, Şair-i Azam olamazdõ). Ama bu felsefî Proemium’a bir dize dahildir ki, on altõncõ yüzyõl boyunca sayõsõz şiir, mektup, diyalog ve risalede sorulan sorunun cevabõnõ, yavaş yavaş, için için, müthiş bir ölçülülükle akõp giden, hiçbir şemaya, karşõtlõklar tablosuna veya anahtar sözcükler listesine sõğmayacak on iki mükemmel hecede verir: “My senses lulléd are in slomber of delight.” İlk üç kitabõ 1590’da yayõmlanan Faerie Queene ile hemen arkasõndan basõlan Astrophel and Stella—yüzyõllõk araştõrmalarõn sonunda—tüm İngilizce şiire olduğu gibi Shakespeare’e de ölçü, ses ve form olgunluğunun modelini sunacak, İngilizce’yi yetişkin bir şiir dili olarak kurulmuş halde iletecekti. Vendler’de yiten işte bu dil. Yazar, her sonenin 1609 tõpkõbasõmõnõn yanõ sõra modern versiyonunu da almõş kitaba. Fakat 1609, daha çok antik-estetik bir görsel öğe olarak var; iki versiyon arasõndaki farklar Vendler’in çalõşmasõnõ ilgilendirmiyor. Shakespeare’in soneleri yorumlanõrken kuşkusuz verilmesi ve gerekçelendirilmesi zorunlu olan bir dizi editoryal karar vardõr. Bu bağlamda verebileceğimiz basit bir örnek, Nr. 76’daki, 1609’da “sel my name” (adõmõ satmak) ifadesinin, Vendlerinki de dahil olmak üzere bazõ modern edisyonlarda “tell my name” (adõmõ söylemek) şeklinde geçmesidir. 1609 yõlõnda sel kelimesi, ƒel şeklinde basõldõğõndan, tõpkõbasõmõn görselliğinin ötesine geçip o metne göz atan okur ƒ’yi belki ilkel bir t olarak görecek ve Sidney’den Shakespeare’e, Spenser, Daniel ve Drayton’a, sone dizisinin olmazsa olmaz, ‘ben seni adõmõ satmak için övmüyorum’ motifi, yitip gidecektir. Böyle bir çalõşmanõn yararõ ve kullanõm alanõ bugün ne olabilir? En azõndan orta öğretimde veya üniversitenin alt sõnõflarõnda kullanõlabilir mi? Emin değilim. 7 Çünkü Shakespeare’e, veya herhangi bir şaire, bu kapõdan tanõştõrõlan okur için sonradan metnin—herhangi bir edebî metnin—nüanslarõna yönelmek pek mümkün olmazmõş gibi geliyor. Vendlerinki, narsisizmin çõkmaz sokağõ. Kendi sesinden sevdiği Shakespeare sonelerini yayõmladõğõ CD eki bunun belki de en iyi göstergesi. Kesin olan bir şey varsa, o da Vendler’in kitabõnõn, yirminci yüzyõlõn başõnda modernistlerin ‘Shakespeare’i unutun’ çağrõsõnõ yerine getirdiği. Bu da Shakespeare’i unutmanõn yollarõndan biri. Notlar: 1 Stanley Wells ve Gary Taylor (John Jowett ve William Montgomeri ile), c. I: William Shakespeare. The Complete Works; c. II: William Shakespeare. The Complete Works. Original-Spelling Edition; c. III: William Shakespeare. The Complete Works. A Textual Companion (Oxford: Clarendon Press, 1986). 8