giriş - Niğde Üniversitesi
Transkript
giriş - Niğde Üniversitesi
GİRİŞ Değerli Katılımcılar Bilindiği gibi 2008 yılından itibaren her yıl 25 Mayıs günü Etik Günü, aynı günün yer aldığı hafta ise Etik Haftası olarak kutlanmaktadır. Bu gün ve hafta içi yapılan etkinliklerde, toplumda etik duyarlılığın artırılması ve etik değerlerin tüm kesimlerde içselleştirilmesi amaçlanmaktadır. Bu amaç doğrultusunda çalışmalar yapılması yönünde üniversitelere büyük sorumluluklar düşmektedir. Bu sorumluluktan hareketle Niğde Üniversitesi’nin kuruluşunun 20. yılı etkinlikleri çerçevesinde 28-30 Mayıs 2012 tarihleri arasında Multidisipliner Etik Kongresi düzenlenecektir. Kongre çerçevesinde belirlenen konu başlıkları altında konferans, panel, sözel ve poster bildirilerine yer verilecektir. Geleceğin bilim insanlarını, yöneticilerini ve meslek üyelerini yetiştiren üniversitelerde etik bilincin yerleştirilmesi ve geliştirilmesi sizlerin katkıları ile mümkün olacaktır. Keşfedilmemiş eşsiz doğal ve tarihi güzellikleri ile Tyanalı Apollon’un yaşadığı Niğde’de görüşmek dileğiyle… Kongre Başkanı Prof.Dr. Mehmet ŞENER 1 DÜZENLEME KURULU ONURSAL BAŞKAN Prof.Dr. Adnan GÖRÜR (Niğde Üniversitesi Rektörü) KONGRE BAŞKANI Prof.Dr. Mehmet ŞENER KONGRE SEKRETERYASI Yrd.Doç.Dr. Figen İNCİ Arş.Gör. Yağmur SEZER Arş.Gör. Züleyha KILIÇ Batuhan TAŞDURMAZ KONGRE DÜZENLEME KURULU ÜYELERİ Prof.Dr. Nesrin ÇOBANOĞLU Yrd.Doç.Dr. Figen İNCİ Yrd.Doç.Dr. Semra KOCAÖZ Yrd.Doç.Dr. Gözde Gökçe İSBİR Arş.Gör.Msc. Gökçe ASLAN Arş.Gör. Yağmur SEZER Arş.Gör. Züleyha KILIÇ Murat YILDIZ 2 BİLİMSEL DANIŞMA KURULU Prof.Dr. Faruk ARAL Prof.Dr. Berna ARDA Prof.Dr. Nesrin ÇOBANOĞLU Prof.Dr. Selen DOĞAN Prof.Dr. Nimet KARATAŞ Prof.Dr. Refik KAYALI Prof.Dr. Tuncer ÖREN Prof.Dr. Ümit SEVİĞ Prof.Dr. Haluk SORAN Prof.Dr. Serap ŞAHİNOĞLU Prof.Dr. Mehmet ŞENER Prof.Dr. Harun TEPE Doç.Dr. Nurettin ACIR Doç.Dr. Mürüvvet BAŞER Doç.Dr. Murat CİVANER Doç.Dr. Bilge KARATEPE Doç.Dr. Mehmet ÖZEL Doç.Dr. Ayten ÖZTÜRK Doç.Dr. Sultan TAŞÇI Doç.Dr. Nafiz TOK Doç.Dr. Ruhdan UZUN Doç.Dr. Ayhan Oğuz ÜNLÜER Yrd.Doç.Dr.Nalan GÖRDELES BEŞER Yrd.Doç.Dr. Selma YAŞAR KORKANÇ Yrd.Doç.Dr. Recep ÖZKAN 3 MULTİDİSİPLİNER ETİK KONGRESİ PROGRAMI 28.05.2012 Pazartesi (I. Gün) 09.00-10.00: Kayıt 10.00-11.00: Açılış Konuşmaları Sayın Prof.Dr. Mehmet ŞENER (Kongre Başkanı) Sayın Prof.Dr. Adnan GÖRÜR (Niğde Üniversitesi Rektörü) Sayın Fatma ŞAHİN (Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı) 11.00-12.30: Konferans: Üniversite ve Etik Prof. Dr. Nesrin ÇOBANOĞLU (Gazi Üniversitesi) 12.30-13.30: Öğle Yemeği 13.30-14.00: Müzik Dinletisi 14.00-16.00: Panel: Meslek Etiği, Prof.Dr. Nesrin ÇOBANOĞLU (Moderatör) Mühendislik ve Etik, Prof.Dr. Canan ÖZGEN (Ortadoğu Teknik Üniversitesi) Hukuk ve Etik, Prof.Dr. Yener ÜNVER (Özyeğin Üniversitesi) Sağlık ve Etik, Doç.Dr. Hülya UÇAR (Hacettepe Üniversitesi) Eğitim ve Etik, Yrd.Doç.Dr. Fuat TANHAN (Yüzüncü Yıl Üniversitesi) 16.00-16.30: Poster Bildiriler 19.00 AÇILIŞ KOKTEYLİ 29.05.2012 Salı (II. Gün) 09.00-10.30: Konferans: Yönetim ve Etik, Prof.Dr. Turgay ERGUN (Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü) 10.30-10.45: Kahve Arası 10.45-12.00: Panel: Bilim Etiği, Doç. Dr. Nafiz TOK (Moderatör) 4 Araştırma ve Yayın Etiği, Prof.Dr. Emin KANSU (Hacettepe Üniversitesi) Etik Kurullar ve İşleyişleri, Prof.Dr. Canan ULUOĞLU (Gazi Üniversitesi) 12.00-13.30: Öğle Yemeği 13.00-15.00: Sözel Bildiriler I. Oturum Yrd.Doç.Dr. Semra KOCAÖZ, Arş.Gör. Yağmur SEZER 13.00-13.10 13.10-13.20 13.20-13.30 13.30-13.40 13.40-13.50 13.50-14.00 14.00-14.10 14.10-14.20 14.20-14.30 14.30-14.40 14.40-14.50 14.50-15.00 15.00-15.10 Gülsevim Evsel OCAK M. Türkan IŞIK Duygu TAN Dicle ÇAYAN Kemal KAYA Nazan KILIÇ AKÇA Gökçe ASLAN Kemal AKAY Funda ASLAN Sema ALTINSOY Çağrı KAN AYDIN Arzu ÖZYOL Nur Pınar AYAZ Kadın Bedeniyle “Teknoloji,” Kadın için “Biyoetik” Gebe Özerkliği ve Gebe Takibinde Özerkliğe Saygı Çevre Etiğinin Düşünsel Temelleri Servis Hemşirelerinin Yönetici Hemşirelerin Davranışlarını Yönetsel Etik İlkeler Doğrultusunda Değerlendirmesi Etik Değerlerin İnşasında Tarih Ders Kitaplarının Önemi Son Sınıf Hemşirelik Öğrencilerinin Etik Duyarlılıkları Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliklerine Bir Bakış Etik Paranoyası Nükleer Enerjinin Kullanımının Çevre Etiği Ve Halk Sağlığı Çerçevesinde Değerlendirilmesi Çevre Etiği Açısından Bilgi Ve İletişim Teknolojileri Hukukta Değer ve Bir Değer Olarak Adalet Biyoetik Çevre Politikaları Yüz Nakli ve Etik 15.10-15.30: Kahve Arası 15.30-17.40: Sözel Bildiriler II. Oturum Yrd.Doç.Dr. Gözde GÖKÇE İSBİR, Arş.Gör.Msc. Gökçe ASLAN 15.30-15.40 Hatice ÇIVGIN 15.40-15.50 Yalçın AKKAŞ 15.50-16.00 Mukadder GÜN 16.00-16.10 Ferhat KARAKAYA Çevre Etiği Açısından Mülkiyet Hakkının Sınırı Ve Pierre Joseph Proudhon’un Mülkiyet Anlayışı Çevre Etiği Bakımından ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) Yönetmeliği Uygulamasının Değerlendirilmesi Örgütsel İklimden Örgütsel Etik İklime Değişim: Örgütsel Etik İklim Ve Örgütsel Aidiyete İlişkin Bir Değerlendirme Ortaöğretim Öğrencilerinin Hayvanların Deneylerde Kullanımı İle İlgili Sahip Oldukları Etik Değerlerin 5 10 16. -16. 20 16.20-16.30 16.30-16.40 16.40-16.50 16.50-17.00 17.00-17.10 17.10-17.20 17.20-17.30 17.30-17.40 Zeliha KAYA ERTEN Lokman ZOR Seyhan Demir KARABULUT Nurhan OTO Yavuz Selim AKKOÇ Seçil Gül MEYDAN Leyla BAYSAN ARABACI Meltem Ünlü TOKCAER Yağmur SEZER Çeşitli Değişkenler Açısından İncelenmesi Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Öğrencilerinin Etik Algılayışları Medya Etiği Kapsamında Özel Hayatın İhlali Konusu Acil Serviste Konversiyon Bozukluğu Tanısı Düşünülen Hastalara Yaklaşımda Yaşanan Etik Sorunlar Çevresel Biyoetik Ve Gelecek Kuşaklar Açısından “Havalimanı Kenti” Kavramının Evrilmesi Çevre Etiği Bağlamında Kentsel Dönüşüm Olgusu Plancının Değişen Rolleri Ve Planlama Etiği Hemşirelerin Etik Yönelimlerinin Belirlenmesi Sürdürülebilir Kalkınma Gereği İklim Değişikliği İle Mücadelenin Çevre Etiği Açısından Değerlendirilmesi Doğal Afetler Sonrasında Yaşanan Etik İhlaller Van Depremi Sonrasının Etik İlkelere Dayalı Olarak Değerlendirilmesi 19.00: GALA YEMEĞİ 30.05.2012 Çarşamba (III. Gün) 09.00-10.30: Konferans: Çevre Etiği Prof.Dr. Ruşen KELEŞ (Ankara Üniversitesi) 10.30-10.45: Kahve Arası 10.45-12.00: Kongre Değerlendirme, Kapanış Konuşmaları, Ödül Töreni 13.00-17.00: SOSYAL PROGRAM 6 Konuşmacı Metinleri 7 ÜNİVERSİTE VE ETİK Prof. Dr. Nesrin ÇOBANOĞLU Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Etiği ve Tıp Tarihi AD Başkanı Üniversiteler, toplumsal gelişme ve değişmelerde önemli işlevleri olan evrensel nitelikte eğitim verilen kurumlardır. Üniversiteler eğitim, bilimsel araştırmalar ve uygulamalı alanlarda doğrudan sunulan hizmetlerle toplumsal işlev görürler. Bu işlevlerin tümünde etik önemli bir yer tutar. Üniversitelerde etik eğitiminin gerekliliği tüm kesimlerde genel olarak kabul görmektedir ama bu eğitimin nasıl olacağına ilişkin öneri, araştırma ve tartışmalar sürmektedir. Eğiticilerle eğitilenlerin sürekli ve yoğun olarak etkileşim içinde bulundukları üniversiteler, gelecek kuşaklara bilimsel-mesleki kimliklerini kazandıran özel bir eğitim ortamı oluştururlar. Üniversite öğrenimi yalnız bilimsel bilgi ve teknik becerilerin kazandırılmasına yönelik derslerle sınırlı olmamalı, geleceğin bilim insanı ya da evrensel bilimsel meslek mensubu adaylarına toplumsal sorumluluğu ve çağdaş bir ahlaki tutumu benimsetecek bir bilinçlilik kazandırmalıdır. Üniversitelerde eğitim, belirli bazı toplumsal ve psikolojik süreçlerle mesleki bilgilerin aktarıldığı toplumsal bir çevrede gerçekleşir. Burada iki tür öğrenim söz konusudur. Birincisi didaktik olarak derslerden doğrudan doğruya ya da dolaysız öğrenme yoludur. İkincisi de öğretim üyeleriyle, sınıf arkadaşlarıyla, üniversitedeki eğitim sistemini oluşturan ekibin öteki üyeleriyle kurulan ilişkiler yoluyla dolaylı öğrenmedir. Mesleki kimliğin oluşumunda mesleki bilgi birikimi ön koşuldur, bununla birlikte yeterli değildir; meslek mensubunun bilgisini uygularken ve sunarken benimsediği değer ve tutumlar belirleyicidir. Eğitilenlerin mesleki değer ve tutumlarından oluşan mesleki kimliği, kendilerine örnek aldıkları eğiticilerden dolaylı ve çoğu kez de bilinçdışı sezgisel yollarla kazandıkları gözlenmektedir. Üniversitede “hoca” düzeyindeki her hekim, etik değer sistemi açısından karşılaştığı ikilemlerde sorunu çözümlerken kuşkusuz öğrenciye en iyi örneği sergileyecektir. Bununla birlikte her öğrencinin, hocalarının etik dilemmalarda sorun çözümüne tanıklık oranı, rastlantısal ve yetersiz olacaktır. Üniversite öğrencilerinin mesleki etik 8 sorunları ayırt etme, bu sorunlar üzerinde sistemli düşünme ve çözüm yolları üretme ve amacına en uygun davranışı seçme becerisini kazandırma ancak mesleki etik derslerinde uygulamalı sistematik bir programla sağlanacaktır. Üniversiteler, sadece uygulamaya yönelik teknik bilgi ve beceri ile donanmış kişiler yetiştirmeyi amaçlayan bir meslek yüksek okulu değil, kişilere en üst düzeyde bilimsel bilgi ve beceri ile mesleki değerler sisteminin sunulduğu evrensel yapıda eğitim kurumlarındandır. Üniversitelerin en önemli özelliği bilimsel araştırma ve geliştirme merkezleri olmasıdır. Bu nedenle, üniversite eğitiminin önemli bir parçası bilimsel etik eğitimi olmalıdır. Araştırma ve yayın etiği konusunda öğrencilere verilen eğitimin yanı sıra, öğretim üyelerine yönelik güncel konularda konferans ve paneller düzenlenerek akademik etik açısından tartışma ortamları yaratılmalıdır. Etik, insan - insan ilişkilerinde açık uçlu sorulara “iyi - kötü” değerlendirmeleri ile yanıtlar bulmaya çalışırken, onun önemli bir bileşeni olan sorumluluk insanla sınırlı tutulmaktaydı. İnsanın sorumluluk alanı biyoetik kavramıyla hayvanlar, bitkiler gibi tüm canlıları kapsarken; çevre etiği ile hava, su gibi tüm bileşenleriyle birlikte ekosistemle olan ilişkisine kadar genişletilmiştir. Geçmişte değerler felsefesi dar bir mekanda, dar bir zaman diliminde oluşan ikilemleri irdelerken, teknolojideki sınırsız, hızlı ve görünüşte gelişmenin yansımasıyla, günümüzde, gelecek kuşaklar ve evren kavramları da ikilemlerde belirleyen olarak önem kazanmıştır. Çevresel biyoetik anlayışı toplumsal politikalar, çevre sorunları, biyoetik kavramlar ile yakından ilgili olmalıdır. Sürdürülebilirliğin sağlanmasına yönelik etik yaklaşımlar çerçevesinde uygulamalı etik, insanların ekosistem ve insan sağlığı ile tekrar bütünleşmesini sağlayacak sürdürülebilir bir toplum oluşturmaya yönelik yönlendirici fikirler olarak karşımıza çıkmaktadır. Üniversitelerde verilen evrensel eğitimin önemli bir boyutunu etik eğitimi oluşturmalıdır. Üniversitelerde etik eğitiminde toplumsal etik, bilimsel etik ve mesleki etik eğitimi önemlidir. Bu kongre kapsamında multidisipliner yaklaşımla, güncel gelişmeler ışığında ve üniversite ortamında “etik” tartışarak, ülkemizde üniversitelerde etiğin evrilme sürecinde önemli bir kilometre taşı olacak bu etkinlikle evrensel etik yaklaşımları geliştireceğimizi umut ediyorum. 9 MÜHENDİSLİK ETİĞİ EĞİTİMİ Prof.Dr. Canan ÖZGEN Uygulamalı Etik Araştırma Merkezi Başkanı Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Özet: Teknolojideki hızlı ilerlemeler nedeniyle son yıllarda,bütün meslekler de olduğu gibi, mühendislik uygulamalarında da etik kavramı büyük bir önem kazanmış ve mühendislerin eğitimi sürecinde bu konuda farkındalık yaratmak, dünya ölçeğinde bir koşul haline gelmiştir. Makalede mühendislik programlarında etik eğitiminin yapılanması ile ilgili çeşitli öneriler irdelenecek ve üniversitelerde uygulanabilecek bazı yöntemler verilecektir. Giriş 20. Yüzyılın son çeyreğinden itibaren, kritik teknolojlerin hızlı gelişimi ve küresel iletişimin gelişmesi, dünyanın her yerinde yeni buluşların uygulanmaya başlamasını hızlandırmıştır.Ancak, bu gelişmelerle ilgili sosyal ve ahlaki yapılanmaların oluşturulma hızı, teknolojik gelişmelerin hızının gerisinde kalmıştır. Bu nedenle, doğayı değiştirmeyi hedefleyebilen güçlü ve modern teknoloji denetimsiz kalarak,bazı etik sorunlara neden olmuş, doğa, insanlar ve sürdürelebilirlik kavramı istenmeyen bir şekilde etkilenmiştir [Shamoo ve Resnik, 2009;Emanuel ve ark., 2009].Örneğin, teknolojiyi yoğun bir şekilde kullanan mühendislerin bazı yararlanabilirken, sonlanabilmektedir karar, etik buluş olmayan ve bazı uygulamalarından davranışları [bak.http://www.globalethics.org]. milyonlarca nedeniyle de Mühendisler insan yaşamlar çalıştıkları kurum yöneticilerinden, müşterilerinden, endüstrideki diğer kurumlardan veya hükümetten gelen çelişkili baskılarla karşı karşıya kalabilirler. Bu baskıların sonucunda veya bazen bilgisizlikten, etik olmayan bir karar ve davranışla sakıncalı bir maddeyi üretebilir veya sürdürülebilirlik açısından hatalı bir sürecin işletimini başlatabilirler. Bu nedenle, mühendisleri ve üniversitelerde mühendislik bölümleri 10 öğrencilerini mesleki ve etik sorumlulukları konusunda bilinçlendirmek, küresel ve sosyal olarak mühendislik yaklaşımlarının çevre, toplum ve sürdürülebilir kalkınmaya etkilerinin farkında olmalarını sağlamak için, etik eğitimi vermek artık bir koşul haline gelmiştir [Fleischmann, 2006]. *(Özgen, 2008, Özgen, 2006) Mühendisilik Etiği Mühendislik etiği, Ergüden’in [Ergüden, 2000] tanımıyla tıp etiği gibi, uygulamalı etiğin bir dalı olup, diğer meslek etiklerine benzer bir şekilde, mühendislerin etkinliklerinin ahlaki önemini inceleyen felsefe, mühendislik, sosyal bilimler, hukuk, yönetim bilimlerini içeren, disiplinler arası bir kavramdır.“Mühendislik etiği, mühendislerin, mühendislik kurumlarının kanunlarla belirlenemeyecek kararları, ideal alışkanlıkları, politika ve ilişkileri hakkındaki soruların ve problemlerin incelenmesidir” [Martin, R., Schinzinger, 1996].Whitbeck [1998]’in tanımıyla mühendislik etiği, mühendislerin yaratıcı etkinliklerinin ahlaki önemini inceleyen bir disiplindir ve diğer meslek etikleri ile aynı ölçüde önemsenmelidir. Mühendisliğin tanımını, “Mühendislik düşünce sistematiğidir. Bir gereksinimin, projelendirilerek fonksiyonel, tekniğe uygun, ekonomik, estetik, kaliteli ve zamanında hayata geçirilme sürecidir.”diye yapan Üzeyir Garih [Üzeyir, 1997], tanımın her kelimesinde mühendisler tarafından, mühendislik uygulamalarında dikkat edilmesi gereken ögeleri vurgulamıştır.Bu tanımdaki her ögede, aynı zamanda, bir etik sorumluk da betimlenmekte ve mühendislere düşen görevler tanımlanmaktadır. Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Felsefe Bölüm Başkanı, filozof ve mühendis Prof. Dr. Ahmet İnam [İnam, Şubat 2008]ise, “Mühendis demek, mühendislik etiğinin bilinci demektir.”diye mühendisliği ve etiği örtüştürülmektedir. Ayrıca, “etik duyusu olmadan mühendis olunamaz, mühendis ilgi ve bilgi alanının gereği, dünyayı çeviren çarkın önemli bir bileşeni.teknoloji, bilim, matematik, yönetim, ekonomi alanlarıyla ilgili. Bu alanların kesiştiği, örtüştüğü yerlerde çalışıyor.’Tekhne’ sahibi 11 bu kişi, kökten bir tavır değişikliği ile ilgili alanlarına şu dört öğeyi de katabilir: Sanat, felsefe, tarih ve estetik… İşte o zaman, mühendis, donanımındaki teknik bilgi, hesaplama gücü, tasarlama, yaratma becerisiyle geleceği oluşturabilecek önemli bir aday olabilir....Etik duyarlılık, eğitimin başından sonuna kadar, her derste, her dersin kendi yapısı ve sorunları içerisinde işlenmesi gereken bir şey.” diyerek mühendislere yeni görevler yüklemektedir.Daha sonra, İnam [Ağustos, 2008]“...Mühendisin sorumluluğunun içersine düzeni değiştirme sorumluluğunu da katmak lazım…Çağımız mühendisinin donanımına baktığımız zaman…uygulamaya yönelik, pratik becerisi, uygulama, ortaya çıkartma, tasarlama, imal etme zekasının olması gerek, toplumu, kültürü, ekonomiyi, piyasayı, yönetimi bilmesi zorunlu ve tüm bu bilgileri işlerken tavrında etik duyarlılık olması lazım. Böylece, hem uygulamayı, insan yaşamını, hem de doğa bilimlerini, matematiksel düşünmeyi tanıyan mühendis geleceğin bilgesi olamaz mı?”diye mühendisliği yorumlamakta ve gelecek için yetiştirilecek mühendis adayları için etik eğitiminin önemini vurgulamaktadır. Bu kapsamda, Aykut Koker [2008],“...Mühendisin ..üretim ya da yenilikleri yaratma sürecinde nihai amacın, insanın mutluluğu olduğunu, bireylerin yaşam kalitelerinin toplumsal refahın yükseltilmesi olduğunu bilmek, bunu bilince çıkartmak zorundadır. …Toplumsal sorumluluk bilinci mühendisi salt meslek adamı olmaktan, insan olabilmeye taşıyacak olan tek köprüdür.” demektedir. Düşünürlerimiz mühendise yeni sorumluluklar yüklemekte ve bu kapsamda etik eğitiminin önemini vurgulamaktadırlar. Herkert [1999] “mühendislik eğitiminde öğrencilere meslek onurunun nasıl korunup, yükseltilebileceği; çalışanların emeklerine değer verilmesi gerektiği; işverenine, müşterisine, topluma karşı nasıl dürüst ve tarafsız olunacağı; ilgi alanı çatışması durumunda nasıl davranılması gerektiği örneklerle öğretilmeli ve özellikle, sosyal sorumlulukları etik bir çerçevede irdeletilmeli” diyerek, eğitimde üzerinde durulacak ögelerle ilgili önerilerde bulunmaktadır. Bir çok uluslararası mühendislik kuruluşunun ortak görüşü de [Turton ve ark., 1998]mühendislerin ürettiklerinin ve uygulamalarının insanın yaşam kalitesi üzerinde doğrudan etkisi olduğu için, sundukları hizmetlerin, ayırımcı (din, dil, ırk,inanç, cinsiyet, coğrafi) olmadan, dürüstlük, eşitlik, iyilik ve adillik ilkeleri ile yapılmaları, toplumun sağlığını, güvenliğini ve refahını, doğayı ve 12 çevreyi,sürdürülebilirlik anlayışı ile korumaları gerektiğidir. Mühendislerin mesleklerini yaparken, en üst düzeyde etik mesleki davranış standardına göre davranmaları için mühendislik etik ilkelerinin yetkili kurullarca hazırlanması, mühendislere benimsetilmesi ve uygulanmamaları durumunda yaptırımların ne olacağının bilinmesi gerekmektedir Etik İlkeler Genelde, meslek etik ilkeleri etik karar verme sürecinde bir başlangıç olarak önemlidir.Hataların yapılmasını önlemek, meslektaşların etik karar vermelerini sağlamak ve aynı meslek sahibi kişiler arasında hakları, doğruları ve sorumlulukları belirlemek için gereklidirler.Meslek etik ilkeleri aynı zamanda, meslek sahiplerinin topluma, müşteriye, ve diğer meslek sahiplerine karşı sorumluluklarını da gösterirler [Herkert, 1999]. Bu nedenle, Unger [2005] bütün mühendislik etik ilkelerinde ana temanın halkın sağlığını, güvenliğini ve refahını korumak olduğunu vurgulamaktadır. Ancak, Prof. Dr.İoana Kuçuradi [2006]etik ilkeler konusunda “... normlar bunlar olmalı, ama bunlar sadece birer araç....” demektedir. Bütün meslekler için temel ve üst etik ilke ve değerleri özetleyen birçok araştırmacı [Berkman ve Arslan, 2009] bunları aşağıda verilen dört ana ilkede toplamıştır: 1. “Adalet(adil olma, hakça davranma) 2. Doğruluk-Dürüstlük (içi-dışı bir olma, hilesiz olma) 3. Tarafsızlık (nesnel davranma, liyakatı esas alma) 4. Sorumluluk (bencillik ve kişisel çıkarlardan uzak olma, sorumlu davranma)” Son yıllarda, bütün mesleklerde ve iş dünyasında benzer etik ilkeler oluşturulmuştur. Beklentiler bütün mesleklerde uygulama ve davranışların hazırlanan etik ilkeler doğrultusunda yapılmasıdır. Maxwell [2003] özellikle, “etikle ilgili sadece iki önemli hususun olduğunu, bunların birincisinin takip edilecek bir ilke,ikincisinin ise bu ilkeye uymak ve onu uygulamak için istek”, olduğunu öne sürmektedir. Etik ilkeleri yazmak, nisbeten kolaysa da, ikinci hususu, yani insanların bunları uygulamak için istek duymalarını sağlamak o kadar zordur. Amerikalı psikolog Kohlberg’e [Power, Higgins, ve Kohlberg, 1989]göre, etik ilkelere uymak için, bireyin etik gelişiminde üç seviyede gruplanan altı aşama vardır. “Birinci 13 seviyenin ceza görmemek” için, ikinci seviyenin “ödül almak- kişisel çıkar” için ve üçüncü seviyenin ise “bireyin ilkeye inanması ile” oluştuğunu Berkman ve Arslan, [2009] Kohlberg’e atıfta bulunarak özetlemektedirler. Ayrıca, Berkman ve Arslan, [2009] bütün mesleklerde bireylerin bu üçüncü seviyeye ulaşmasının “toplumun etik düzeyi” ve etikle ilgili gelişimiyle ilgili olduğunu vurgulanmaktadırlar. Bu nedenlerle, mesleki olarak eğitim sürecinde bu kültürün oluşturulması önemli olup, ilgili bütün kurumlara büyük görevler düşmektedir. Mühendislik Mesleğinin Uygulanmasındaki Temel Etik İlkeler [Kocabıyıkoğlu, Özgen 2004] Mühendislikte önemli olan etik ilke ve mesleki sorumluluklar, uluslararası örnekler[http://www.nspe.org/Ethics/CodeofEthics/index.html;http://onlineethics.org /essays/education/herkert2.html?text.]incelenerek hazırlanmıştır. Mühendislik etik ilkelerinin amacı mühendislik mesleğinin onurunu, bütünlüğünü ve itibarını 1. İşverenine, müşterisine ve halkına vefayla hizmet ederek, onlara karşı dürüst ve tarafsız davranarak, 2. Mühendislik mesleğinin prestijini ve yetkilerini arttırmak için çalışarak, 3. İnsanlığın refah düzeyinin artması için bilgi ve becerisini kullanarak, 4. Kendi disiplininin mesleki ve teknik derneklerini destekleyerek, korumak ve yükseltmektir. Bu mesleğin üyeleri olarak, mühendislerden dürüst ve doğru davranmaları beklenir. Mühendislerden mesleklerini uygularken: 1. Toplumun sağlığını, güvenliğini ve refahını, doğayı ve çevreyi korumaları ve enerji tasarrufuna önem vermeleri, 2. Sadece kendi meslekleri ile ilgili alanlarında çalışmaları, 3. Topluma sadece tarafsız, eksiksiz ve doğru bilgiyi sunmaları veya savunmaları, 4. Her işveren ve müşteri için güvenilir bir kişi olarak hareket etmeleri, 5. Hileli davranışlardan kaçınmaları, 14 6. Mesleğin onurunu, saygınlığını ve yararlılığını geliştirmek üzere, onurlu, sorumlu, etik ve kanunlar doğrultusunda hareket etmeleri beklenir. Mesleki Yükümlülükleri 1. Mühendisler tüm ilişkillerinde, dürüst ve güvenilir davranırlar. 2. Mesleki etkinliklerini sürdürürken din, dil, ırk, inanç, cinsiyet, coğrafi ayırım farkı gözetmezler. 3. Mühendisler her zaman kamu yararı için çalışırlar. 4. Mühendisler halkı aldatıcı her türlü davranış ve eylemden kaçınırlar. 5. Mühendisler hizmet ettikleri kamu kuruluşu veya şu anki veya daha önceki müşteri veya işverenle ilgili teknik işlemler veya işleri hakkındaki gizli bilgileri, onların onayını almadan, açığa vuramazlar. 6. Mühendisler mesleki görevlerinde, ilgi çakışması olan konuların etkisi altında kalmazlar. 7. Mühendisler meslektaşlarını doğru olmayan bir biçimde eleştirerek veya doğru olmayan sorgulanabilecek metodlarla iş bulmaya veya terfi etmeye veya mesleki anlaşmalara girmeye kalkışmazlar. 8. Mühendisler, diğer mühendislerin mesleki saygınlığına, geleceğine, işine ve uygulamalarına doğrudan veya dolaylı, bilerek veya yanlışlıkla zarar vermeye kalkışamazlar. Mühendisler başkalarının etik olmayan veya hukuki olmayan uygulamalarından dolayı suçlu olduklarına inanıyorlarsa, bu bilgileri girişimde bulunmaları için, uygun kişilere, yetkililere sunarlar. 9. Mühendisler, kendi profesyonel çalışmaları için kişisel sorumluluk üstlenirler. 10. Mühendisler, mühendislik işlerini iyi yapan kişileri ve diğer kişilerin meslekle ilgili doğru fikirlerini takdir ederler. 11. Mühendisler, canlı ve cansız doğaya ve gelecek kuşaklara karşı sorumluluklarının bilinciyle doğayı ve çevreyi korur, uygulamalarının doğayla uyumlu olmasını sağlar, doğal kaynakların ve enerjinin tasarrufuna önem verirler. 15 Mühendislik Eğitiminde Etik İlkelerin Önemi İş hayatında karşılaşılan etik problemlerin çözümü çok fazla bilgiyi ve mesleki beceriyi gerektirir. Bilgi, sadece mesleki bilgi olmayıp, kültürel değerlerin, sosyal durumun, hukuki kısıtların, işçi sağlığı ve güvenliği hususlarının, bazı etik teorilerin, evrensel mühendislik etik ve davranış ilkelerinin bilgisini de içerir.Bu nedenle, üniversite eğitimi sırasında öğrencilere ders programlarında bu konuları içeren, sosyal bilimler dersleri vermek kuvvetle tavsiye edilmektedir [Fleischmann, 2006]. ABD’de mühendislik eğitiminin akreditasyonunda kullanılan ABET 2000 kriterlerinde, mühendislik programlarının etik eğitimini içermesinin gerektiği ve bunun mesleki ve etik sorumluluk bilinci ve mühendislik yaklaşımlarının küresel ve toplumsal etkilerinin anlaşılması için gerektiği [http://onlineethics.org/essays/education/herkert2.html?text,] belirtilirken öğrencilerin yetiştirilirken özellikle ekonomik; çevresel; sürdürülebilirlik; üretilebilirlik; etik; sağlık ve güvenlik; sosyal ve politik hususların göz önüne alınması gerektiği vurgulanmıştır. Avrupa da uygulanan EUR-ACE akretitasyonu için gereken çıktı kriterlerinde şu cümle yer almaktadır: “Mühendislik eğitim program mezunları,mühendislik uygulamalarının sağlık, güvenlik ve hukuki husus ve sorumluluklarının; mühendislik çözümlerinin, sosyal ve çevresel kapsamda etkilerinin farkında olduklarını gösterebilmeli ve mühendislik uygulamalarının mesleki etik, sorumluluk ve ilkelerine dayanarak mesleklerini uygulamaları gerektiğinin bilincinde olmalıdırlar.”[http://www.enaee.eu/pdf/EUR ACE_Framework_Standards_20110209.pdf ] La Rue Tone Hosmer[1996], “eğer bir araştırma üniversitesinin ana hedefi toplumun geliştirilmesi ise, o zaman, araştırma üniversitesinde etik eğitimi ve etik ilkelerders programlarının merkezinde yer almalıdır” diye önermektedir. Hosmer’e göre; Etik ilkeler toplumun gelişmesini değerlendirmek için elimizde olan tek unsurdur. Onlar olmadan iyi bir toplumu başka nasıl tanımlayabiliriz ve 16 çıktılarını, görevleri, adaleti, hürriyeti ve değerleri birleştirmeden gelişmeninin değişik boyutlarını nasıl ölçeriz? Etik ilkeler, öğrenciler, öğretim üyeleri, yöneticiler, destek veren kuruluşlar ve toplumdan oluşan disiplinlerarası gruplarda işbirliğini sağlamaya yarayan tek unsurdur.İyi bir toplumda herkesin menfaati için, güvenin, sözünde durmanın, hoşgörünün ve gayretin hakim olduğu işbirliği esastır ve diğerleri kişisel çıkarlar seviyesinde kabul edilir. Etik ilkeler, yapılan deneylerin diğer insanların hayatları ile ilgili yasal olanhatta katılımcıların onaylarının alındığı durumlarda bile- karar vermeye yarayan tek unsurdur. Hosmer [1996] etik ilkelerin birçok sorumuza cevap bulmakta bize yardımcı olabileceğini belirterek, eğitim sırasında öğretilecek ve farkındalığı geliştirecek bazı etik ilke alanlarını şu şekilde sıralamaktadır: kişisel çıkarlar ve kişisel değerler, dinsel hoşgörü, yasal koşullar, evrensel görevler, kişisel hürriyet, pazar dengeleri, paylaşımda adalet ve saygıya dayanan hürriyet. Mühendislik Programlarında Etik Eğitimi Lynch’e profesyonel ve göre,[1998]mühendislik toplumsal açılardan etiğindeki sorumlu ana amaç, mühendisler öğrencilerin, olmaları için bilgilendirmeleri ve entelektüel farkındalıklarının sağlanmasıdır. Bu amacla açılacak dersle ilgili önerisi ise, teknoloji ve toplum; mühendislik ve toplum; etik sorumluluk ve ikilemler başlıklı en az üç bölümün ders içeriğinde olmasıdır. Mühendislik etiği eğitiminde mühendislik bölümleri öğretim üyelerininde hazırlanması ve onların etik eğitimini verebilmelerinin sağlanması için, mühendislik fakülte dekanlarının öncülük yapmaları önerilmektedir [Weil, 1990]. Ayrıca, bu kapsamda meslek odalarının, özel sektörün ve kamunun da görev üstlenmesi tavsiye edilmektedir. Davis [1993] ayrı bir ders yerine, örnek uygulamalarla ilgili tartışmaların etik farkındalığın gelişmesine daha çok yararlı olacağını savunmakta ve uygulamalar içinşu önerilerde bulunmaktadır: temel felsefeden (teorilerden) kaçınılmalı; problemin tanımının gerektiği teknik ve etik hususların benzerlikleri üstünde durulmalı; doğrular derlenmeli; seçenekler geliştirilmeli ve maaliyet belirlenmelidir. 17 Etik eğitiminin nasıl yapılması gerektiği konusunda; Shirley [2004] aktif öğretmenin ve örneklerle konuyu işlemenin en iyi yöntem olduğunu ve kültürel ilkelerin de tasarlanacak bir etik dersinde kesinllikle öğretilmesi gerektiğini savunmaktadır. Unger [2005], onur ilkesi yanında, kültür ilkelerinin, yani o toplumun esas ilkelerinin de çok önemli olduğunu belirterek, üniversitede, etik eğitimi için yapılacak etkinlikleri şu şekilde sıralamaktadır: Her dönem en az bir kez seminer ve toplantı için konuşmacı davet edilmeli Etik öğrenci toplulukları oluşturmalı ve bunların çalışmalarına destek verilmeli, Birinci sınıflarda yönlendirme derslerinde 2–3 saatlik etik konuları işlenerek etik konusunda bir bilinçlenme yaratılmalı, Değişik meslek derslerinde etik olgular işlenmeli Sadece bir derste değil, birçok derste dört yıl boyunca etikle ilgili konular irdelenmeli, Özellikle de tasarım derslerinde etik problemler örneklenmeli, Programlarda teknik olmayan derslerde de etik kavramı işlenmeli, Her eğitim döneminin sonunda, her dersin son saatinde etik örneklere zaman ayrılmalı, Etik eğitiminin, dört yıllık üniversite eğitimi sürecinde, 14 saatlik kredili bir derse eş değer bir süre işlenmesi pek çok araştırmacı tarafından önerilmektedir. Sonuçlar Mühendislik programlarında etik eğitimi hususunda derlenen öneriler aşağıda özetlenmiştir: Etik eğitiminin, bütün mühendislik bölümlerinin programlarında, etik farkındalık yaratmak için, yer alması zorunlu olmalıdır. Farkındalık çalışmalarının, öğrencilerle birlikte öğretim üyelerini de kapsaması, bu çalışmalardan sonuç almak için önemlidir. 18 Farkındalık yaratmak için, dört yıllık eğitim sürecinde, birinci yıldan başlayarak, bütün derslerde etik kavramının işlenmesi ve programla bütünleştirilmesi daha etkin bir süreçtir. Farkındalığın yaratılmasında 14 saatlik bir süreyi kapsayacak özel tasarlanmış bir etik dersi veya İngilizce dersleri, birinci sınıf giriş dersi, seçmeli dersler, tasarım dersleri, seminer ve konferanslar kullanılabilir. Farkındalığın sağlanabileceği diğer etkinlikler şunlardır: o Üniversiteye yeni gelen öğrencilere uygulanan uyum programları, o Internet üzerinden veya üniversite televizyonundan örneklerle tartışma programları, o Öğrenci danışmanlık sistemi, o Öğrenci toplulukları, o Akademik Yazı Merkezi seminerleri, o Etik Merkezinin düzenleyeceği seminerler. Ayrıca, farkındalığın yaratılması için mühendislik etik ilkeleri, büyük düşünürlerin etik içerikli sözlerini içeren posterler öğrencilerin görüp, okuyacağı yerlere (koridorlar, sınıflar, laboratuvarlar ve kantinler) asılmalı ve öğrencilere dağıtılmalıdır. KAYNAKLAR Berkman, Ü., ve M.Arslan, Dünyada ve Türkiye’de İş Etiği ve Etik Yönetimi, TÜSİAD/T-2009-06492, Haziran 2009. Davis, M., ”Ethics across the curriculum: Teaching professional responsibility in technical courses ”, Teaching Phil. 16, s. 205-235, 1993. Emanuel E. J., Grady, C., Crouch, R. A., Lie, R.K., Miller, F. G., Wendler, D. (Eds.)The Oxford Textbook of Clinical Research Ethics, New York, Oxford University Press, 2009. Ergüden, A., Notlar, 2000. Fleischmann, S. T., “Teaching Ethics: More Than an Honor Code”, Science and Engineering Ethics, cilt.12, no.2, s. 381-389, 2006. Herkert, J. R., “ABET’s Engineering Criteria 2000 and engineering ethics: where do we go from here?”,OECIntern. Conf. on Ethics in Engineering and Computer Science, Mart 1999. Hosmer LaRue T., “Ethics and the Proper Functions of a University”, Conf. of Values in Higher Education, 1996. İnam,A. , Cumhuriyet Gazetesi, Bilim Teknik Eki, 29 Şubat 2008. 19 İnam,A. , Cumhuriyet Gazetesi, Bilim Teknik Eki, 8 Ağustos 2008. Koker, A., Cumhuriyet Gazetesi, Bilim Teknik Eki, 25 Nisan 2008. Kocabıyıkoğlu, N., C. Özgen, Mühendis ve Mimarlar için Etik İlkeler,TMMOB İçin Hazırlanan Etik İlkeler Dökümanı, 2004. Kuçuradi, I.,2. Ulusal Uygulamalı Etik Kongresi, Eylül 2006. Linch, W. T., “Teaching Ethics in the United States”, IEEE Technol. Soc. Magazine, s. 27-36, Winter 1997/1998. Martin, M.W., R. Schinzinger, Ethics in Engineering, Mc Graw Hill, 3.baskı, 1996. Maxwell,J.C., Bussiness Ethics, 2003. Prince,R. H., “Teaching Engineering Ethics using Role-Playing in a Culturally Diverse Student Group Science and Engineering Ethics”, cilt. 12, no. 2, s. 321-6, 2006. Turton, R., R.C. Bailie, W.B. Whiting and J. A. Sheiwitz, Analysis, Synthesis and Design of Chemical Processes, Prentice Hall, 1998. Özgen, C.,”Ethics Education in Engineering Education”, 35th Intern.IGIP Symposium, Estonia, 18 Eylül 2006. Özgen, C., “Mühendislik Eğitiminde Etik Eğitiminin Önemi”, ODTÜLÜ Dergisi. No.41, s. 38-39, 2008. Power, F. C., Higgins, A., & Kohlberg, L."Lawrence Kohlberg's Approach to Moral Education." New York: Columbia University Press, 1989. Shamoo, A.E., Resnik, D. B. Responsible Conduct of Research, Second Edition, New York, Oxford University Press, 2009. Weil, V., “Engineering Ethics in Engineering Education”, Summary Report of a Conference, Haz.1213, 1990. Whitbeck, C., Ethics in Engineering Practice and Research, Cambridge University Press, 1998. Unger, S. A., Controlling Technology: Ethics and the Responsible Engineer, 2. Baskı Wiley, Böl.4, 1994. Unger, S. A., “How Best to Inject Ethics into an Engineering Curriculum with a Required Course”, Int. J. Engng. Ed. cilt 21, no.3, s. 373-377, 2005. Üzeyir, G., “Engineering and Applications”, III. Ulusal Tesisat Müh. Kongresi ve Sergisi, İzmir, MMO Yayın No: 203/3, 1997. İnternet Kaynakları http://www.globalethics.org http://onlineethics.org/essays/education/herkert2.html?text http://www.nspe.org/Ethics/CodeofEthics/index.html http://www.enaee.eu/pdf/EUR-ACE_Framework_Standards_20110209.pdf. (Bu makale içeriğinin bir kısmı Kimya Mühendisliği Dergisinin 2010(174) sayısında basılmıştır.) 20 ETİK VE HUKUK İLİŞKİSİ ÜZERİNE Prof.Dr. Yener ÜNVER Özyeğin Üniversitesi I - GİRİŞ Felsefi disiplin olarak etik, iyinin öğretisi olarak kabul edilmektedir. Hukuk ise, adalet idesini gerçekleştirerek bireylerin toplum halinde bir arada yaşamalarına hizmet eden ve hakları koruyan bir sosyal disiplindir. Hangi hukuk adil, haklı veya doğrudur? Bunun tespiti değerlendirilmesinde etik belirleyici rol oynar. Bu hukuk etiğinin temel sorunudur ve hukuk etiği ya da hukukun etiği hukuk için bir adalet ölçüsü arar. Bu iki disiplin birbirinden farklı nitelikte iseler de, birbiriyle kaçınılmaz ve zorunlu bir ilişki içindedirler. Bu ilişki bazen amaç veya araçta bazen oluşum ve varlığını sürdürmede bazen de işlevde ortaya çıkar. Hukuk ile ahlak/etik arasında zorunlu bir ilişkinin varlığı genelde kabul gören bir fikirdir. Yalnızca hukuksal gerekçelendirmenin özel kurallarının değil, ayrıca ahlaki gerekçelerinin de genel kurallarının da hukuka ait olduğu görüşü benimsenir. Bu surette, akla aykırı ve adaletsiz örneklerin önlenebilme olanağı bulunmaktadır. Doğru ahlak düşüncesi hukuk açısından bir ide’dir ve bu doğruluk iddiası ahlakla hukuk arasındaki zorunlu bağ olan ideal ölçüte yönlendirir1. Öğretide hukuk ve etik arasında çeşitli ilişki biçimleri kurulmaktadır: örneğin, ilkeler aracılığıyla kurulursa (Alexy), bu ahlakilik tezi olarak adlandırılır. Alexy’in buradaki tezi yalnızca ilke tezinden değil, aynı zamanda doğruluk tezinden oluşur2. Aslında etik alanındaki temel sorunlar hukuk alanında da kendisini gösterir. Hukuk etiği iki noktada daha önemlidir: 1) hukuk ve etik arasındaki ilişki, 2) hukuk mesleğini icra edenlere yönelik etik ilkeler ve kurallar. Hukuk normlarına uygun davranmak (itaat etmek) gerekliliği ve gerekçesi, adalet kavramına 1 Bkz. HEPER, Altan. Alexy’nin Hukuksal Pozitivizm Eleştirisi, Hukukla Ahlak Arasındaki İlişki., HFSA 12. Kitap, İstanbul 2005, sh: 74. 2 UYGUR, Gülriz. Hukuk, Etik ve İlkeler., Ankara 2006, sh: 125. 21 başvurmamızı gerektirir. Bu kavram etik ve hukuk arasındaki vazgeçilmez ve önemli bir merkezi kavramdır. Etiğin de sık başvurduğu adalet kavramı, hukuk normunun oluşturulması ve uygulanması kadar amacının belirlenmesinde de doğrudan etkendir. Başka bir ifadeyle, ilk etik ilke olarak adalet zikredilebilir. Hukukçuların adil olmaları için, dürüst olmaları, güvenilir olmaları, eşit davranmaları gibi erdemlere sahip olmaları aranır Diğer yandan, hukuk etiğinde başka değerlere de önem verilmekle birlikte, temel etik ilkeler öncelikli ve zorunlu olarak göz önünde tutulur3. II - HUKUK DÜZENİNİN ETİĞİ Etik ve hukukun alanları birbirinden ayrıdır. Bu, yapısal ve diğer nedenlerden kaynaklanmaktadır. Etik iç dünya ile ilgilenir, hukuk ise dış dünyada meydana gelen değişikliklerle ilgilenir. Her ikisinin yaptırımları birbirinden çok farklıdır. Kant’tan beri ‘ahlaklılık’ ile ‘yasallık’ birbirinden ayrılır. Etik yükümlülükler ile hukuki yükümlülükler de birbirinden farklıdır. Etikte kurala içteninanca dayalı bağlılık gerekirken, hukukta bu gerekli değildir. Hukuka bağlılık her vatandaş için bir yükümlülük iken, etik ilkelere bağlılık kişisel tercihe dayalıdır Etik ve hukuk aynı şey olmadığı için, kanun metinlerinde etiğe yapılan atıflar veya etiksel gerekçelendirmeler hukuk öğretisinde eleştirilir. Örneğin Alman Embriyonun Korunması Kanunu’nda etiğe atıf yapılması, kanunkoyucunun etik kural belirleme yetkisinin yokluğu nedeniyle eleştirilmektedir. Kanunkoyucuların yalnızca etik ilkeleri göz önünde tutması mümkündür ve bu yapılmalıdır. Bu nedenle, tıp-sağlık alanında bu iki disiplinin ortak alanı etik kurullarda oluşur. Bu kurul-komisyonlarda hukukçunun bulunmayışı durumunda, etik ve hukuk pratiği bir araya gelemez4. Sosyal bir disiplin olması nedeniyle de minimum etik ilkelerine uygunluk niteliğinin bulunması nedeniyle de hukuk düzeni kendine özgü bir etik yapıya sahip olmalıdır. Hukuk, insani birlikte yaşamın ve toplumsal refahın temelini oluşturur. Ubi societas ibi ius (Toplumun olduğu yerde hukuk (da) vardır: Hugo Preuß=18601925). Bireysel ve toplumsal varoluş için, hukuk vazgeçilmezdir. Ancak, hukuk ile toplumsal ve bireysel sorunlar değişken olduğu için, temel hukuk etiği ilkeleri ve 3 UYGUR, Gülriz. Hukuk Etiğine Giriş (http://www.bahum.gov.tr/bahumetik/kose_yazileri/makale_bilimsel_yazi/1_makale.htm). 4 Kreß, Etik der Rechtsordnung, sh: 59, 66-68. 22 yeni yaklaşımlara ihtiyaç vardır. Hukuk etiğinin ödevi, hukuk, kanun ve Devletin anayasasını etik ilke ve normlarının yardımıyla sistematik, eleştirisel ve işlevsel açıdan gözden geçirmek ve revize etmektir5. Radbruch (1878-1949) ve Lampe gibi hukuk filozofları, hukuku bir kültür değeri olarak ele almışlar ve hatta Protestan teolog ve filozof Friedrich Ernst Schleiermacher (1768-1834) ise, etiğe kültürel ‘mantıklı değerler’ yardımıyla kültürün ruhsal ve sosyal oluşumunu birbirinden ayırma görevini yüklemiştir. Günümüz hukuk etiğinin anahtar konusu, hukuk düzeninin kültür ilişkisidir6. Günümüzde temel hakların en üstünde veya kendine özgü bir temel hak olmamakla birlikte kendine özel yapısıyla ve çoğu kez de diğer temel hakların yorumlanmasında veya gerekçelendirilmesinde esas alınacak, anayasal zemin olarak kapsayıcı çatı kavram olarak anlaşılan insan onuru, etik kültürü ile hukuk kültürünün lokomotif kavram olarak kabul edilmektedir. Etiğin çok yakından ilgili olduğu kişilik hakları ve özgürce kişisel tercihte bulunmak (özerklik) ile, yaşam ve vücut dokunulmazlığı, eşitlik, ayrımcılık yasağı, din ve vicdan özgürlüğü, bilim ve sanat özgürlüğü ile mesleğin icrası hakkı insan onuruna dâhil kavramlar olarak kabul edilir. Aynı zamanda bu kavramların hukuksal kültür yanında etik kültürün de bir ürünü olduğu kabul edilerek, özellikle soyut etik kuralların somut vakalar ve ilkeler açısından gerekçelendirilip anlamlandırılmasında yararlanılacak bir kavram olarak kabul edilmektedir7. Bu bağlamda, insan onuru kavramının günümüz hukuk kültürü açısından bazı fonksiyonları vardır. Bunların önemlilerini, hukuk kurallarının yorum ve gerekçelendirme fonksiyonu, haksızlığı ve katlanılamazlığı belirleme, bireyin kendisinin dikkate alınmasını sağlama, etik hassasiyet (onuru dikkate alarak hukuk normlarının geçerliliğini ve yeterliliğini tartma), yeni oluşan değerlerin belirlenmesine yardım olarak belirtebiliriz8. 5 Kreß, Hartmut. Etik der Rechtsordnung – Stat, Grundrechte und Religionen im Licht der Rechtsethik., Stuttgart 2012, sh: 11. 6 Kreß, Etik der Rechtsordnung, sh: 15 ve 48. 7 Kreß, Ethik der Rechtsordnung, sh: 117 ve 123. 8 Bilgi için bkz. Kreß, Ethik der Rechtsordnung, sh: 148 vd. 23 III – SORUNLU ALANLAR Hukuk ve etik ilişkisi içinde de hukuk etiği alanında da bazı konular hem içselleştirilme ve uygulama hem de gerekçelendirilme ve çelişkisiz inandırıcı bir kurgu açısından sorunludur. Aşağıda kısaca da olsa, şu iki soruna değinilmelidir: 1) Hukuk normu üretilirken etiğin rolü nedir? 2) Pozitif hukuk ve etik kuralları çatışkısında nasıl davranmalıyız? Etik ve hukuk çatışkısı daha çok normatif etik kuralların bulunduğu alanlarda ortaya çıkar. Her ne kadar Avrupa Konseyi Biyotıp Sözleşmesi ve diğer etik bildirgeler bu çatışmaları belirli bir ölçüde giderse de bu çatışma çeşitli nedenlerle kaçınılmazdır9. Öğreti kadar Yargı uygulaması da, örneğin Anayasa Mahkemesi de, hukuk normlarının yaratılmasında etik değerlerle birlikte hukuk devleti ilkesi gereklilikleri ve adalet ilkesine uygun davranılasın gerektiğine vurgu yapmaktadır10. Avukatlar ve diğer hukuk mesleğini icra edenlere yönelik bazı kısıtlamaların getirilmesinin nedeni, adalet idesinin gerçekleştirilme arzusudur11. Direnme hakkı ve çare kalmadığında başvurulan sivil itaatsizlik hakkının bir hukuka uygunluk nedeni olarak kabulü yönünde çalışmalar mevcut ise de, günümüzde yargı uygulamalarında ve pozitif hukuk düzenlemelerinde henüz kabul gören bir görüş değildir. Ancak bu görüşün felsefi temelleri bulunup, tam etki gösteren bir hukuka uygunluk nedeni veya mazeret nedeni olarak kabulü yönünde görüşler güncelliklerini korumaktadır. Ancak, özellikle sivil itaatsizlik, haksızlığa karşı başka hiçbir yolun kalmadığı en son çare olarak kabul edilebilecek bir tutumdur12. Bunun istisnası, Radbruch Formülü’ olarak kabul edilir: Bu formül Alman hukuk filozofu Gustav Radbruch’un haksızlık tezi olup, normların ve norm sistemlerinin, haksızlığının belirli bir ölçüye varması halinde hukuksal geçerliliğin ve veya hukuk karakterinin inkâr edilmesi gerekliliğini deyimler. Radbruch’a göre, 9 ÜNVER, Yener. Türk Tıp Ceza Hukukunda Hukuk ve Etiğin Çatışma Alanları., Sağlık Alanında Hukuk ve Etik Uluslararası Sempozyumu Kitabı., İstanbul 2009, sh: 333-370. 10 Karar için bkz. ÜNVER, Türk Tıp Ceza Hukukunda Hukuk ve Etiğin Çatışma Alanları, sh: 334. 11 UYGUR, Hukuk Etiğine Giriş (http://www.bahum.gov.tr/bahumetik/kose_yazileri/makale_bilimsel_yazi/1_makale.htm). 12 Ayrıntılı bilgi için bkz. ÖKÇESİZ, Hayrettin. Sivil İtaatsizlik., 3. Bası, HFSA yayınları No: 6, İstanbul 2001 ve ÇOŞAR, Yakup. ‘Sivil İtaatsizlik’, Kamu Vicdanına Çağrı, 2. Bası, İstanbul 2001. 24 hukukun amacı adalettir ve adalet yanında uygunluk ve hukuksal kesinlik de gereklidir. Mantık şudur: pozitif hukuk adaletle hoş görülemez derecede çatışırsa, aşırı adaletsizlik hukuk olmayacağına göre, hukuk ve ahlakilik arasında tam bir uyum olmalıdır (aşırı ölçüde adaletsizlik, hukuk değildir). Kural olarak hukuk normları adaletsiz de olsa, usulüne uygun çıkarılmış ve toplumsal açıdan etkili normlara uymak gerekir: bunun sınırı, aşırı ölçüde adaletsizliktir. Kanunlar adaleti bilinçli olarak inkâr ediyorsa, insan haklarını sağlamakta keyfilik içeriyorsa ve yetersiz iseler, bu kurallar geçerli değildir ve uymak gerekmez. Doğal hukuk ya da aklın hukuku denilebilecek ilkeler/yasalar, Radbruch’a göre, her türlü kanunkoymadan daha güçlüdür ve bunlarla çelişen kanunlar geçerliliklerini yitirirler13. Genellikle hukuk ve etik temel konularda bir uyum içindedir ve yaptırım türleri ve mekanizmaları farklı da olsa, aynı sonuca yönelik ilke, kural ve amaca sahiptirler. Başkasına zarar vermeme ilkesi ceza hukukunda mala karşı suçlarla ve bireyin özerkliği ceza muhakemesi hukukundaki hukuka aykırı deliller ve delil yasaklarıyla paralellik göstermesi buna basit birer örnek olarak gösterilebilir. Ancak, etik ile pozitif hukukun zaman zaman çatışması kaçınılmazdır. Ancak önemli olan bu çatışkıyı yaratmayacak çabayı göstermek, hukuk normları üretirken teki ilkelerin göz önünde tutulması, önemli ve etkin davranış normu haline getirilmesi gerekli etik normlardan hukuk normu türetmek gerekir. Hukuk kuralları, en azından asgari etik normlar dikkate alınarak oluşturulursa, hem bireyler ve toplum tarafından bu normların benimsenip içselleştirilmesi hem de yeni sorunların çıkışının önlenmesi sağlanmış olur. Şüphesiz yaptırımları ve uygulanma gücü, cebri niteliği ve hukuk düzeninin gerekliliği nedeniyle, bu çatışkıda norm yetkili resmi makamca değiştirilmiyor veya Anayasa Mahkemesi, Danıştay v.s. gibi mercilerce iptal edilmiyorsa, pratik uygulamada hukuk normu esas alınmalıdır. Bu hukuk devleti olmanın bir zorunlu gereği olduğu gibi, normlar hiyerarşisi ve norm denetimi yapan yüksek mahkemelerin varlık nedeni ve işlevinin zorunlu birer gereğidir. Bununla birlikte, bu kabul ve uygun davranmak, bu hukuk normunun hukuk devleti araç ve mekanizmaları aracılığıyla değiştirilmesi için çaba sarf edilmesini ve girişimler geliştirilmesini engelleyen bir husus değildir. 13 Bkz. UYGUR, Hukuk, Etik ve İlkeler, sh: 128-130. 25 IV - SONUÇ Hukuk etiğinin temel uğraşı sorunu, ‘neyin adil olduğu’ sorunudur. Bu, esasında etiğin uğraşı sorusu olan “hangi insan davranışı adildir’ sorusunun bir versiyonudur. Ancak, hukuk etiğinin bunun yanında başka sorularla da uğraştığını ve (etiğin neyin iyi olduğunu aramasına karşılık) neyin doğru olduğu sorusunu da irdelediği görülmektedir. Çünkü, hukuk insanın bir ürünüdür ve her insan ürünü gibi doğru olabileceği gibi yanlış da olabilir. Bu hukuk normunun hatalı tasarımından meydana gelebileceği gibi, doğa kanunlarına veya doğal vakıalara aykırı oluşu ve bu surette bir insandan olanaksızı istemesi nedeniyle de yanlış olabilir. Hukuk normunun olanaksızı istemesi, amaçsız olması ya da haksız, yani hukuka aykırı olması, o normun doğru olmadığını gösterir. Bu ise, adaletin kötüye kullanımına yol açar14. Çoğulcu bir kültürde etik ölçüt alınırsa sorun çıkar, hukuk esas alınmalıdır. Bu laik bir sistem olmalıdır. Ancak, etik bir kültür ürünü olduğu için, pozitif hukuk normu üretiminde dikkate alınması, normun içselleştirilmesi ve etkin uygulanabilirliği için de doğru-iyi-adil niteliği için çok yararlı olur. Çünkü inkar edilemez bir olgu olarak insanın kültürel bir yanı vardır ve belirli bir kültür içinde yaşar; ondan etkilenir15. Etik yalnızca insanın mutlu bir yaşam sürmesi için antropolojik açıdan gerekli olmayıp, aynı zamanda insanın belirli bir durumdan uzaklaşmaması için tavsiye edici karaktere de sahiptir16: iyi, doğru ve adil olana yönlendirir. Hukuk mesleği etiği ile bağdaşmayan pozitif düzenlemelere örnek olarak, basit rüşvet suçunun suç olmaktan çıkarılması (karş. TCK. m. 252), sağlık mensuplarının suçu ihbar etmeme suçu (TCK. m. 280), 18 yaşından küçüklerden organ alınıp naklinin yasak oluşu (ODKN m. 5 ve 15; TCK. m. 91) gösterilebilir17. Yargı uygulamasında ise, sağlık mensuplarının işledikleri irtikap suçlarının bazı kamu 14 görevlileri açısından görevin kötüye kullanılması suçu olarak Von der PROFDTEN, Dietmar. Rechtsethik., München 2001, sh: 8 ve 9. 15 CESENA, Andreas. Normen und Kulturen., in: Rechtsethik (Yay.: Michael FISCHER – Michaela STRASSER)., Frankfurt am Main 2007, sh: 21. 16 KREUZBAUER, Günther. Ist das die Ehtik besere Ehtik?., in: Rechtsethik (Yay.: Michael FISCHER –Michaela STRASSER)., Frankfurt ama in 2007, sh: 83. 17 Bu örnekler ve özellikle tıp hukuku alanındaki idari tasarruflar ile etik ilkelerin çatışkısı için bkz. ÜNVER, Türk Tıp Ceza Hukukunda Hukuk ve Etiğin Çatışma Alanları, sh: 343-360. 26 değerlendirilmesi, plasebo uygulamalarının somut vakanın özelliklerine bakılmaksızın ve hileli davranışlar değerlendirilmeksizin rutin hukuka uygun bir uygulama gibi kabulü, mesleki dayanışma adı altında tıp mensupları hakkında yetersiz, dosya içeriğiyle uyuşmayan ve gerçeğe aykırı bilirkişi raporu verilmesi, kişilik hakları ve özel yaşamın ihlali, organ nakli mevzuatına uygun organ bağışının dikkate alınmayarak naklin akıbetinin hayatta kalan akrabasının iradesine terk edilmesi, aydınlatılmanın yapılmayışı ve onam alınmayışı, otopsi uygulamasının organ naklinden üstün tutulması, etik normlar bahane edilerek adli bilirkişilik görevinin ihmali örnekleri gösterilebilir18. Gerek ülkemiz gerek yabancı ülkelerde etik ve hukuk çatışkısının en çok çıktığı alanlar şöyle belirtilebilir: suçu ihbar etmeme (TCK. m. 279 ve 280), çocuk düşürtme veya düşürme (TCK. m. 99-100), ölüme aktif yardım (TCK. m. 26/1, 84, 81 vd), kök hücre araştırmaları, meslek sırrı ve tanıklıktan çekinme (TCK. m. 258 ve CMK. m. 45 vd.) ve rıza dışı beden muayenesi (CMK. m. 74-75 ve TCK. m. 287). Alman öğretisinde buna birkaç konuyu daha ekleyebiliriz: kurtarma amaçlı işkence ve terör endişesiyle uçakları yolcularıyla düşürmek19. Yine, bir avukatın iddia veya savunmasında yalan söyleyip söyleyemeyeceği, müvekkilinin suç işlediğini gizleyip gizleyemeyeceği ve keza delilleri karartmaya yardımcı olup olmayacağı oldukça sorunlu bir alandır. Etik içerik yetersizliği veya eksikliği içeren pozitif hukuk normlarına çarpıçı şu dört örnek verilebilir: En temel etik ilkelere aykırı olarak ve yolsuzluğun en çarpıcı örneğinin rüşvet olmasına karşılık, 2005 tarihli yeni TCK’nun basit rüşvet suçunu suç olmaktan çıkarması ve gerekçesinde de genellikle Türk toplumunda kamu görevlisine rüşvet vermeksizin iş yaptırılmayacağı anlayışının geçerli olmasının gösterilmesi (m. 252); insanın doğasının bir gereği ve niteliği gereğine aykırı olarak salt itaat normu olarak bir tutuklu veya hükümlünün tutukevinden, ceza infaz kurumundan veya gözetimi altında bulunduğu görevlilerin elinden kaçmasının (hukuka aykırı olarak) suç olarak düzenlenmesi (TCK. m. 292) ve mağdur-fail ayırımı yapmaksızın tıp bilimi ve sağlık hukukunun esasını oluşturan güven ilişkisi 18 Bkz. ÜNVER, Türk Tıp Ceza Hukukunda Hukuk ve Etiğin Çatışma Alanları, sh: 361-370. 19 Bkz. SCHMOLLER, Kurt. Ethische Dispute im Strafrecht., in: Rechtsethik (Yay.: Michael FISCHER –Michaela STRASSER)., Frankfurt ama in 2007, sh: 217. 27 ile tıbbın amacına ve meslek sırrı kavramına aykırı olarak sağlık mensubunun her tür suç belirtisini derhal adli makamlara bildirmemeyi suç olarak düzenlemek (TCK. m. 280) ve görevini kötüye kullanan kamu görevlilerine doğrudan doğruya tazminat davasını engelleyerek davanın öncelikle kamu kurumuna açılması ve ardından gerçekte uygulamada örneği çok görülmeyen bir biçimde kamunun ilgili kamu görevlisine rücu etmesi yönteminin seçilmesi (6100 s.K. m. 13 ve HMK. m. 46 ve 573) gösterilebilir. Etik ilkelere aykırı yargı uygulamalarına ise, kamu görevlilerine karşı çok sık AİHM tarafından Türkiye’nin mahkumiyetine yol açacak şekilde etkin ceza soruşturmalarının yapılmaması, irtikap suçunu işleyen sağlık görevlilerine karşı suçun sabit olduğu durumlarda irtikap suçu yerine daha az cezayı gerektiren ve hukuksal sonuçları daha hafif olan kamu görevinin kötüye kullanılması suçundan uygulama yapılması, bazı üst bürokratların zimmet suçu niteliğindeki eylemlerinin görevin kötüye kullanılması olarak değerlendirilmesi ve hakim ve savcıların görevlerini yapmamalarının veya geç yapmalarının üzerinin iş yoğunluğu nedeniyle suçun oluşmadığı gerekçesiyle örtülmesi, hakim veya milletvekillerine trafik cezası kesilmesinin suni gerekçeler ve idari tasarruflarla engellenmesi gösterilebilir. 28 BİR İSTİBDAT ARACI OLARAK EĞİTİMİN AHLAKİ GEREKSİNİMİ: KENDİNİ GERÇEKLEŞTİREN BİREYLER Yrd.Doç.Dr. Fuat TANHAN Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eğitim Fakültesi Giriş Eğitim, kuşaklar arası bağın kurulmasında ve bilgi birikiminin aktarılmasında önemli bir yere sahiptir. Eğitime atfedilen önem, eğitimi her dönem değişimin ve ilerlemenin bir aracı olarak görülmesini sağlamıştır. Bu nedenledir ki, insanoğlunun toplumsal tarihselliğinde eğitim, devletin sunduğu veya kontrol edegeldiği, bir hizmet olarak yapılandırılmıştır. Böylelikle eğitim, hedefleri olan sistemli, örgütlü ve kurumsallaşmış bir olgu olarak inşa edilir. Pekçok kişi, daha iyi veya daha uygun bir eğitim yoluyla işsizlik, uyuşturucu kullanımı, şiddet, toplumsal birlik eksikliği ve diğer birçok toplumsal, siyasal ve ekonomik sorun ve sıkıntının çözülebileceğini savunur. Bunun tersi de doğrudur. Yaşanan her sıkıntının kaynağı bir bakıma yanlış bir eğitimin yanıması olarak da görülebilir. Eğitim sürekli olarak bir çatışma alanı olmuştur. Küreselleşme ile değişik kültürlerin bir arada yaşamasını mümkün kılacak formül arayışları hız kazansa da toplumsal birlikteliklerin çatışmasız kurulmasında, sosyal birlikteliklerin sağlanmasında ahlaki yükümlülükler her şeyi öncelediğinden, her düzlemde öncelikli olarak benimsenmesi ve uygulanması hayati önem arz etmektedir. Küresel elektronik iletişim çağında ve ulus devlet kültürlerinin çözülmesi karşısında tezim; eğitim sistemimizin amaçları arasında, yurttaşlık eğitiminde bir ahlaki gereksinim olarak eleştiren vatandaşlığın, bir başka ifadeyle kendini gerçekleştiren bireylerin yer almasıdır. Bunun yararları ise, eğitim politikamızın ve pratiğimizin düzeltilmesi kadar birey, toplum ve devlet açısından böylesi bir eğitimin kazanımlarıdır. Burada eğitimin ahlakiliği gündeme gelmek zorundadır. Eğitimin ahlakiliği tartışması, nasıl bir birey yetiştirildiği üzerinden yapılmalıdır. Bu anlamıyla kendini gerçekleştiren bireyler, eğitimin meşruiyetinin ön koşuludur. Ahlaki bireyler, eleştirel vatandaşlar veya kendini gerçekleştiren bireyler kavramsal olarak eğitimin ahlaki bir gereksinimidir. Ahlaki gereksinimin boyutları 29 esas olarak, kişisel, toplumsal, siyasal yönetim başlıkları altında toplanabilir. Eğitimin etik boyutu üzerine düşünebilmek etik ve ahlak arasındaki ilişkinin açığa kavuşturulmasını gerektirir. Etik uyulması gereken kurallar bütününü gösterir. Bir başka ifadeyle, davranışın arkasındaki dayanaktır. Ahlak, davranış pratiğidir. Ahlak felsefesi ise, ahlak pratiği olmayıp, ahlak pratiğinin kuramıdır. Eğitim pratiği ahlaki olabildiği oranda meşru olur. Bu nedenle ahlaki bir eğitimi inşa etmenin yolu eğitimin meşruiyetini sağlamaktır. Başka bir deyişle, meşru bir eğitimin gereklerini yerine getiren eğitim pratiği ahlakidir. Eğitimin Meşruiyet Temelleri Bir başkasını eğitme hakkını kendimizde nasıl görebiliriz? Bu bağlamda eğitimin kendisi meşru bir eylem midir? Eğer eğitim meşru bir eylem değilse, eğitimin meşruiyetini kaldıran nedir? Eğitim meşru bir eylemse, bu meşruiyet nasıl sağlanmaktadır? Eğitim, araç ya da amaç olmasına bakılmaksızın, meşruiyet zemininden yoksun ise ahlaki açıdan sakıncalı ve problemlidir. Bu bağlamda Makyavelist bir tavırla “amaca götüren bütün yollar meşrudur” önermesinden hareket etmek, eğitimi ahlaki açıdan sorunlu hale getirecektir. Başka bir ifadeyle marksist teorisyenlerden Louis Althusser’in değimiyle “yollar kadar amaçlar da meşrulaşmaya ihtiyaç ihtiyaç duyarlar.” Buradan hareketle nerede ve kim tarafından veriliyor olursa olsun, amaçları meşru olmayan eğitim, ahlaki açıdan sorunludur. Eğitimin meşruiyet sorunu devletin nasıl bir paradigma üzerinden hareket ettiğiyle yakından ilişkilidir. Eğitimin meşruiyetine zemin oluşturacak kuramsal temeller, yani etik ilkeler, aynı zamanda eğitimin ahlakilik sınırlarının da bir belirleyicisidir. Eğitimin meşruiyetine ilişkin kuramsal temellerin inşası, ancak insanı doğru tanımak ve anlamakla mümkün olabilir. Buradan hareketle eğitim için bazı meşruiyet dayanaklar önermek istiyorum. Bunlar, demokrasi, hürriyet ve kuraldır. 1- Demokrasi ve Meşruiyet: Devletin tasavvur ettiği vatandaş özellikleri hangi din ve ideolojiye dayandırılırsa dayandırılsın demokratik olmadığı sürece kendi başına meşruiyet sorunu taşır. Bundan dolayı da eğitimin meşruiyeti, yani ahlakiliği bir demokrasi sorunudur. “Rızan var mı?” diye sormayan her eylem, baskıcı ve anti demokratiktir. 30 İslami gelenek içinde kimi zaman yanlış anlaşılan bir konudur demokrasi. Demokrasi İslamiyet’e muhalif bir durum değildir. Hatta demokrasi İslamiyet’ten once gelir. Demokrasi herkesedir, İslamiyet sadece isteyene. Eğitim yapısal olarak, davranış değişikliğini öngörür. Kitlesel bir olgu olarak eğitim, devletin temel fonksiyonları arasında yer alır. Buna karşın, büyük bir güç olarak devletin zayıfı eğitme, biçimlendirme hakkını kendinde görmesi epistemolojik açıdan sakıncalı olduğu kadar ahlaki açıdan da sorunludur. Bu yönüyle devlet ideolojisine dayalı eğitim, meşruiyet sorunu ile karşı karşıyadır. Toplumsal yaşamda bütünleşmenin sağlanmasında; iyi niyet, diyalog, farklılıkları hoş görme, saygı, sevgi, uzlaşma ve yaşama özgürlüğünün kısıtlanmamasının önemli bir rolü vardır. Tüm bunlar ahlaki değer ve doğrulardır. İşte ahlakın sosyal boyutuna ilişkin bu ve benzeri ilke ve doğrular; temelinde sana yapılmamasını istemediğin şeyi, sende başkalarına yapma anlayışıdır. Çünkü insanlara değer vermek; onlara kıymetsiz varlıklar gibi davranmamayı, amaçlarımıza ulaşmak için kullanmamayı, öldürmemeyi, işkence uygulamamayı, değer verdikleri şeyleri küçümsememeyi öğretir (Parekh 2002, 167). Bu ötekine karşı bir duyarlılık gerektirir. Aynı zamanda ötekinin de bize karşı duyarlılığını oluşturur. Siyasal yönetim boyutuna gelince; ahlaklı bir siyasal yapı ahlaklı bir toplumun yansımasından başka bir şey değildir. Gerçekte siyasi yapıyı ahlakileştiren birey ve toplum olmakla birlikte, devlet de müessese olarak toplumun ahlakileşmesinde örnek olabilir, eğitim yoluyla ahlaklılığa katkıda bulunabilir. Siyaset-ahlak birlikteliğindeki devlet anlayışı ve arayışı; a. bilgili, b. katılımcı ve c. etkin vatandaşlar yetiştirmeyi amaçlar. Eğitimin ahlaki boyutunu gözetmek isteyen devlet; öğrencilerini eleştirel bir tutumla her konuda eğitmesini ve yetiştirmesini çağcıl bir ihtiyaç olarak görmeli, yani kendini gerçekleştiren bireyleri öncelemelidir. 2- Hürriyet ve Meşruiyet Demokrasi ve hürriyeti birbirinden ayrı düşünmek çok zordur. Ontolojik bir kabul olarak birey özgürdür. Özgür olduğu için de sorumludur. Sart’a gore, inan kedisinden sorumlu tek varlıktır. Kant sorumlu olabilmek için özgürlüğü ön şart olarak görür. İslami öğreti açısından öncelikli olarak hür olmak gerekir. Özgürlüğün vazgeçilmez koşulu seçebilme hürriyetidir. Hür olmayan iman edemez. Seçebilmek 31 irade sahibi olmak anlamına gelir. Ahlak, irade sahiblerinin dünyasında olur. İnsanlar karar alabilir, hayvanlar karar alamaz. Bunun anlamı şudur, insanı, doğuştan getirdikleri değil; eylemleri belirler. Ahlaki tutumun temelinde birey gerçeği bulunduğundan, ahlak açısından özgür birey, ahlaki yetkinliğe sahip bir şahsiyet olarak düşünülür. Bu konu da yanlış anladığmız konular arasında yer alır. İnsanın fıtratı/doğası yoktur. Hayvanların fıtratı/doğası olur. İnsan fıtri davrandığı oranda hayvanileşir. Bu durum öyle sayıyorum ki Freud’u anlama biçimizle de yakından ilişkilidir. Psikolojik kavramlarla ifade edecek olursak, insanda içgüdü yoktur, vicdan vardır. İçgüdü, bireylerin kendi kendilerini belirlemesinin, yönlendirmesinin ve düzenlenmesinin önünde bir engeldir. Bu durum sınırlanmamış bir serbestlik olarak anlaşılmamalıdır. Bu bağlamda eleştirilmesi gereken husus birey ya da bireylik olmayıp, bireycilik olmalıdır. Bireyin bireyliğine yönelik üç potansiyel özelliği burada anılabilir: 1. Özerk eyleme ve seçme kapasitesinin bulunuşu, 2. Sosyal etkinliklerde ve ilişkilerde bulunabilmesi, 3. Kendini geliştirebilmesi (Lukes 1995, 138). Eğitimin meşruiyeti bireyi özgürleştirdiği oranda sağlanabilir. Bir başka ifadeyle kendi iradesini kullanmasına olanak tanıyabildiği oranda eğitimin meşruiyetinden söz edilebilir. Düşünme eğitimi; eğitimin ahlakiliğiyle yakından ilgilidir. Örneğin, neleri, niçin öğretiyoruz ve uygulatıyoruz? Ahlak açısından; öğretileceklerin kabul edilebilir uluslararası belli standartlar içermesi, kapalı toplum modeli beklentisiyle öğrenci yeteneklerinin köreltilmemesi, olgunlaştırılması önemlidir. Eleştirel düşünme bağlamında, açık zihinlilik burada; hiçbir inanç veya kanaat taşımama anlamına gelmeyip, nedene dayalı kanıt sunabilmeyi ve gerektiğinde sahip olunan inançları değiştirebilmeyi (Fisher 1990, 18) ifade eder. Bundan dolayıdır ki, özellikleri itibariyle kendini gerçekleştiren bireyler, eğitimin ahlakiliğinin bir sonucudur. Kurallar ve Meşruiyet Demokratik bir muameleye tabi olma, iradeyi kullanabilme insan olma açısından oldukça önemlidir. Konu, insanın ahlaki olarak eylemde bulunabilmesi için vazgeçilmez öneme sahiptir. Başka bir ifadeyle eğitimin meşru bir hizmet olarak sürdürülmesi eğitimin demokratik ve hürriyet kaynaklarına dayandırılması 32 gerekmektedir. Demokrasi ve hürriyetle ilişkili olan ancak meşru bir eğitimin inşası için ayrı bir faktör olarak eğitimin, döneme, koşullara ve siyasal erke bağlı olarak değişmeyen kurallara dayandırılması gerekmektedir. Buradan mevzuat hükümleri anlaşılmaladır. Anlaşılası gereken, insan varoluşuna uyumlu, evrensel değerlerdir. İnsan ilkeleri olan ve bunu belirleyebilen bir canlıdır. Bu yönüyle diğer canlılardan ayrılır. Durkheim’in Anomi dediği şey, yani kuralsızlık hali insanın ahlaki gereksinimleriyle uyuşmaz. Sözü edilen kurallar insane haklarıla ilgilidir. Bu yönüyle devletin, hizmet kriterlerini belirler. Devlet siyasal bir kurumdur. Devletin ortaya çıkmasına ilişkin birçok açıklama söz konusudur (Okandan 1945). Bir şeye devlet nitelemesi yapabilmenin asgari koşulları olarak; azımsanmayacak sayıda insanı içinde barındırması, ideal olmasa da belli kuralları veya modern anlamda yasalar içermesi ve ortak bir yararlanışın bulunmasından söz edilebilir (Açar, 2011). Bu yönüyle hem devleti meşrulaştıracak hem de devlet eliyle oluşturulan kurumsal hizmetleri meşrulaştıran şey devletin haklara vereceği değerdir. Bundan dolayıdır ki devlet hakları pazarlı konusu yapamaz ve yapmamalıdır. Bu konu eğitime indirgendiğinde bireyin içerik talebi olabilir ve olmalıdır da. Devlet, başörtüsünü takmak isteyen bir öğrencinin talebini pazarlık konusu yapmadan karşılamak durumundadır; tıpkı anadilde eğitim talepleri karşısında olması gerektiği gibi. Ancak bu talepler çoğunlukla devlet birliğinin bozulma gerekçesiyle karşı çıkılır. Bilindiği gibi, her toplum doğal olarak; kültürel, dilsel, dinsel, ırksal farklılıklar içerir. Bu çeşitliliği geniş bir ufuk ve ahlaki çerçevede zenginlik olarak görebilmek ve dengesini kurabilmek gerekir. Bir taraftan kendi toplumsal bileşenlerimizi tanıma, muhafaza etme; farklılıkları tanımayı; diğer taraftan, toplulukların içinde yer aldığı yapının muhafazası, birlik dengesini gerektirir. Çünkü birlik olmadan farklılıklar, devletlerin çatırdamasına yol açarken farklılıkları görmeden birlik olma ise kaçınılmaz olarak hegemonyacı bir çerçeve dayatır. Toplum üyeleri arasında değerler bakımından ancak türdeşlik bulunduğu zaman devletin varlığını sürdürebileceği iddiası tutarsız ve gerçek dışıdır (Açar, 2011). Ötekini olumsuzlayan ve dışlayan resmî veya gayriresmi bir tutum ve zihniyet hastalıklıdır. Ben-öteki ilişkisinin değer temelli, mantıklı ve sağlıklı bir irdelemesi hukuktan önce ahlak alanında yapılabilir. Hukukla pekiştirilir, güvence altına alınır. Huzurlu toplumsal çerçevenin oluşmasında; bireye, topluma ve devlete düşen ahlaki görev ve 33 sorumluluklar temellerini öncelikle ahlakilikte bulur. Böylelikle tek dil, tek millet talebi eğitimin meşruiyeti ve ahlakiliği açısından problemlidir. Bu nedenle eğitim sistemi değerlendirilirken mevcudun yeniden üretimini sağlayan bir aygıt olarak düşünülmemelidir. Örneğin, “Gözlerimi kaparım-ödevimi yaparım” anlayışı ahlaki değildir. Eğitim, muhalif bireyler yetiştirebilmelidir. Ülkemizin %99’unun Müslüman olduğunu söyler ve bununla da övünürüz. Oysaki bu sürece ilişkin amaç ve yöntem ahlaki olara tartışmalıdır. Belki daha çok gayri Müslimi barındırabilseydik, daha sağlıklı bir inanç pratiğimiz olabilirdi. Bir başka ifadeyle daha dindar bir nesil devlet eliyle değil, sivil toplumun üstlenmesi gereken bir roldür. Düşünmeden iş yapmanın ahlaki bir değeri yoktur. Bunun gerçekleştirilebilmesi özgür, eleştirebilen, bir başka ifadeyle kendini gerçekleştiren bireylerlerden ibaret vatandaş tasavvurunun hayata geçirilebilmesini mümkün kılacak bir eğitimin yapılanmasını gerektirmektedir. Bu da ancak değişmeyen ahlaki temellere dayandırılan kurallarla inşa edilen bir eğitimle hayata nüfuz ettirilebilir. Hakikatin Keşfi Gerçeklikler zamana, mekana, güce ve koşullara bağlı olarak değişebilse de hakikatler böyle değildir. Hakikatler, oradadır ve keşfedilmeyi beklerler. Tıpkı yer çekim kanunu gibi. İnsanlık yönetsel anlamda önemli dönüşümler yaşadı ve yaşamaktadır. Tüm bu değişimler beraberinde gerçeklik paydasında uygulamaları da biçimlendirmektedir. İmparatorluklardan ulus devletlere ve oradan küresel devletlere geçişte eğitim hem hedefleri açısından hem de pratikleri açısından değişime uğramıştır. Bu değişken zemin, ahlaki açıdan eğitime bir meşruiyet sorunu yaşatmıştı. Buna karşın İmparatorluktan kürese devletlere geçiş, bir bakıma insanlık açısından meşruiyetin ve ahlakiliğin keşif süreci olarak da okunabilir. Tek yönlü bilgi akışının sağlandığı bir eğitim algısı, imparatorluklar sonrası ortaya çıkan devlet paradigmalarıyla güçlendirildi. Böylelikle örgün ve zorunlu eğitim, devlet ve millet paradigmasını güçlendirmek için gerekli olduğu inancı 19. Yüzyılda oldukça şaşırtıcı bir hızla dünya çapında yayıldı (Boli 1989; Meyer ve diğ. 1992). Bunun bir sonucu olarak dönemi itibariyle devletler, zorunlu eğitimi yapılandırmaya dönük birçok farklı uygulamayı süreç içinde hayata geçirmiyle 34 başladı. İmparatorluk dönemlerinin çok kütürlü yapısı. ulus devletlerle terk edildi. Bu yönüle çok dilli ve çok kültürlü yapılar ulus devleterde zayıflığın bir simgesi olarak görüldü ve hoş karşılanmadı. Farklılıkları bünyesinde barındıran İmparatorluklar yerini, bundan rahatsızlık duyan bir yapıya bıraktı. Bu bağlamda eğitimin amacı, ulus devlet tarafından belirlenmiş vatandaşı yetiştirmek için ideolojik bir aygıt işlevi görmeye başladı (Althusser, 2006). Böylelikle eğitim yoluyla ulus devletler, sebollerini ve değerlerini hayata geçirmeye dönük radikal reformları benimsendi. Ülke içinde neliği tartışmalı olan, ülke dışında ise hiçbir gerçekliği olmayan kısır düşünce ve ideolojiler, ulus devleti yaşatmak adına eğitim yoluyla genç nesillere, bir başka ifadeyle ulusun fertlerine, bol kepçe vermek, eğitimin temel hedeflerine dönüştü. Bu süreçte eğitimin yetersiz kaldığı süreçte kaba kuvvet devreye girmek için her zaman hazır bekler oldu. Tarih bunu örnekleyecek olaylarla doludur. Yukarıda ifade edildiği üzere, dünyada oluşan ulus devlet algısının biçimlendirdiği eğitimin hedefi, ulusun değerlerini yüceltmek ve kutsamaktır (Sarioğlu, 2004). Böyle bir eğitim sürecinden yetişen bireyler, farklıları bir zenginlik olarak görmek yerine; ondan rahatsız olmakta ve onlardan kurtulmak uzak durmakta veya yok etmeye çalışmaktadırlar. Bu yönüyle ulus devletin oluşturduğu eğitim geleneği, ahlaki yönden oldukça tartışmalı hale gelir. Buradan hareketle şu açık bir biçimde söylenebilir, vatandaş tasavvuru devleti oluşturan yapının ve erkin siyasetine bağlı olarak değiştiği sürece, eğitimin meşruiyetinde söz edilemez. Aynı zamanda böyle bir eğitim, ahlaki de değildir. Çünkü devletin vatandaş tasavvuru eğitimle ilgili ulusal politikalarla, müfredat ve ders kitaplarıyla, sınıf ve okul içindeki gündelik etkileşimlerle inşa edilir (Schiffauer ve diğ. 2004). Okula giden bireyler, bu deneyimlerle oluşur. Vatandaş tasavvurları devlet modellerinin tarihsel dönüşüm seyrinin bir yansıması olarak görülmelidir. Devletlerin, ulus devlet modellerinden küresel devlet modellerine geçişte eğitime ilişkin temel paradigma değişimleri söz konusu olmuştur. Dünyadaki değişmeler beraberinde ülkelerin siyasal yapılarını da değiştirmiştir. Yeni değişim dinamikleri karşısında devlet anlayışındaki değişimler öz itibarıyla aşağıdaki şekildedir (Aktan 2003, 91- 97). 35 Tablo 1: Devlet anlayışındaki değişimler Değişim Alanı Ekonomik Alanda Siyasal Alanda Sosyal-Kültürel alanda; Organizasyon alanında Teknolojik alanda Değişim Seyri Ulusal devletten Trans-nasyonal devlete Müdahaleci devletten Liberal Devlete Tekelci devletten Rekabetçi Devlete Kapalı Devletten Açık Devlete Ulusal devletten Trans-nasyonal devlete Totaliter, otoriter, kanun devleti Demokratik devlete Emredici devlet Katılımcı devlete Gizli devlet Açık devlete Kayırmacı devlet Meritokratik (Liyakat sistemine dayalı) devlete Ulus devlet Çoğulcu devlete Yerel değerlere dayalı devlet Evrensel değerlere dayalı devlete Kutsal devlet Birey merkezli devlete Kalitesiz devlet Kaliteli devlete Dikey hiyerarşik devlet Yatay katılımcı devlete Koruyucu devlet Düzenleyici devlete Bürokratik devlet Elektronik devlete Bu gelişmeler ışığında güç kaymasının devletten bireye, kapalı devlet modeli yerine açık devlete geçiş söz konusudur. Yeteneklerin önünü açacak, geliştirebilecek açık bir yapı tasarımlanmalıdır (Açar, 2011). Gerçekte; küreselleşme, bir evrenselleşme olmadığı gibi, bir dünya devleti de yoktur. Dünyaya açılmak, dünyayı anlamak ve bu doğrultuda eğitim yapmak ile dünya vatandaşlığının aynı şeyler olmadığı bilinmelidir. Kendini gerçekleştiren bireylerin bir özelliği olarak eleştirel düşünme ile aklilik arasında bir birliktelik söz konusu olduğundan (Siegel 1998, 30), eleştirel aklilik eğitimi olmadan, eleştiren vatandaş da yetiştirilemez. Tüm bunlar, doğal olarak dünyayla entegre olabilmek, küresel uyum sürecini gerçekleştirebilmekle yakından ilişkilidir. Düşünme; bir yönüyle problem çözme ve problem çözme de uygulamalı bir düşünme olarak değerlendirilebilir (Fisher 1990, 36 98). Yaratıcılık da sadece çözümler üretmek olmayıp, daha iyi çözümler üretmek şeklinde anlaşılırsa (Fisher 1990, 33), eleştirel düşünmeyi; sürekli olumsuz ve hata arayıp bulma uğraşısı gibi görmekten de kurtulur. Aslında onun neden değerlendiren bir düşünce olduğu görülürse, eleştirel düşünebilme; bağımsız, özerk düşünebilmeyi başarabilen akıllı kişi idealini gösterir (Fisher 1990, XII). Bir anlamda dengeli görüş geliştirebilme yeteneğidir ve yapılacak itirazlara hazır olmaktır (Fisher 1990, 93). Sonuç Kendine has yaşama düzeyine; kökleri ahlak felsefesinde olan, insanı önceleyen ve sağlıklı (bilgi sağlığına dayalı) bir eğitim, yardımcı olabilir. Başka bir ifadeyle, bireylerin varoluşlarını yaşaması yani, kendini gerçekleştirmeyi başarabilmesi; kendisini derinlemesine tanımasına, duygu ve düşüncelerinin farkında olmasına, bunları ifade edip, sorgulayabilmesine bağlıdır. Kendini gerçekleştirmiş birey, kendi iç gerçeğine, doğaya, toplumunun gerçeklerine kulak verebilir. Bunlar kaçınılmaz olarak bir takım tutumları gerektirir. Kendini gerçekleştirmekten uzak bireyler, kendine has yaşam kuramaz, kendisine ve çevresine yabancılaşırlar (Dökmen 2002, 22). Hangi yaşam biçimini neden, niçin seçmeliyim? Neyi, neden istemeliyim? Neden yapmalıyım? Pratik; bir bakıma ahlakın varolma koşulu, hedefi ve amacıdır (Piper 1999, 61). Bu nedenle ahlakilik; kişi ve grupların ahlaki yaşamlarını bir temele bağlı olarak kurmada, ahlaki eylemin keyfi bir eylem olmadığını kavramak durumundadırlar. Bu durum insan, toplum ve devlet varlığı için vazgeçilemezdir. Ahlak bilincini geliştirmek, eyleme biçimlerinin sorumluluğunu alan bireylerle mümkündür. Ahlaki kurallara ihtiyaç duymak; baskı istemek ya da belli kurallarla sınırlanmak olmayıp, özgürlükten herkesin yararlanabilmesi demektir (Açar, 2011). Haklar insanın ontolojik varlığının bir yansımasıdır. Sadakanın, şefkatin, acımanın, pazarlığın konusu yapılmadan, eğitim sürecindeki yerini almalıdır. Eğitimin sorgulamayan, düşünmeyen iyi vatandaş yetiştirme, bir başka ifadeyle kendini gerçekleştir(e)meyen birey, hedefi gözetmesinin insani ve ahlaki bir yönü bulunmamaktadır. Bu hedef eğitimin meşruiyetini ortadan kaldırmaktadır. Yetişmekte olan yeteneklere yükleme yerine farklılıklarla birlikte, ortak kurallar çerçevesinde açık uçlu bir eğitim felsefesi anlayışıyla yaşamayı insanımıza 37 öğretebiliriz. Böylelikle eleştirebilen, seçebilen, kendini gerçekleştiren bireyler, yani sorgulayan, düşünebilen ve farklılıkları anlayıp onunla yaşabilen vatandaşlar yetiştirmeyi başarabiliriz. Sonuç olarak; araçsal bir kurum olan devletin kendini ve eğitimini ahlaki bir çerçevede üretmesinin dışında uygun bir çıkış yolu bulunmamaktadır. KAYNAKLAR Açar, H. (2008). Eğitimin Ahlaki Bir Gereksinimi: Eleştiren Vatandaş. Söz ve Adalet Dergisi. Sayı:3 Aktan, C. (2003). Değişim Çağında Devlet. Konya: Çizgi Yayınları. Althusser, L. (2006). İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları. (4. Basım). İthaki Yayınları Boli, J. (1989). New Citizens for a New Society. The Institutional Origins of Mass Schooling in Sweden. Oxford: Pergamon. Dökmen, Ü. (2002). Yarına Kim Kalacak? Sistem Yayıncılık. Fisher, R. (1990). Teaching Children to Think. London: Blackwell. Lukes, S. (1995). Bireycilik. Ankara: Ark Yayınevi. Meyer, John W. at al. (1992). School Knowledge for the Masses. World Nodels and National Primary Curricular Categories in the Twentieth Century. Washigton DC: The Falmer Press. Okandan, R. G. (1945). Devletin Menşei. İstanbul: İstanbul Üniv. Yay. Parekh, B. (2002). Çokkültürlülüğü Yeniden Düşünmek. İstanbul: Phoenix. Piper, A.(1999). Etiğe Giriş. İstanbul: Ayrıntı Yayınları. Sarioglou, İ. (2004). Turkish Policy towards Greek Education in Istanbul 1923-1974. Secondary Education and Cultural Identity. Atina: The Hellenic Lierary and Historical Archive. Schiffauer, W.; Baumann, G.; Kastaryano, R. & Vertovec, S. (2004). Civil Enculturation-Nation State, School and Ethnic Difference in The Netherlands, Britain, Germany and France. New York. Oxford: Berghahn Books. Siegel, H. (1988). Educating Reason. New York Routledge. 38 YÖNETİM VE ETİK Prof.Dr. M. Turgay ERGUN Sorunun Kavramsal Boyutu Konuşmamı iki bölümde yapacağım. Birinci bölümde etik ve etikle ilgili kavramlar üzerinde durmak istiyorum. İkinci bölümde ise yönetimde etik dışı davranışlar, bunların nedenleri, varsa çözüm önerileri yer alacak. Etik, doğru ve yanlış davranış kavramlarının sistemleştirilmesini, savunulmasını ve önerilmesini içerir, ahlak felsefesidir ve bu yönüyle felsefenin bir dalıdır. Ahlak önermelerinin kuramsal anlamı, bu önermelere yollamalarda bulunulması ve etik değerlerin belirlenmesi meta etik olarak adlandırılır. Ahlaksal eylemlerin normlara dönüştürülmesi ya da uygulamadaki anlamına normatif etik denmektedir. Ahlaksal kuralların belirli durumlara nasıl uygulanabileceği ise uygulamalı etik olmaktadır. Günlük dilde ve uygulamada ahlak (morality) ve etik (ethics) kavramları kimi kez özdeş kavramlar olarak görülür ve çoğu kez birbirlerinin yerine kullanılır. Çok genel bir ayrım yapmak gerekirse, etiğin daha evrensel, ahlakın ise daha yerel kavramlar olduğunu söyleyebiliriz. Bu ayrımı temel alırsak, ahlakı toplumda kişilerin uymak zorunda kaldıkları davranış biçimleri ve kurallar olarak nitelendirebiliriz. Bu kavramın içinde toplumca iyi sayılan nitelikler, güzel sayılan huylar yer almaktadır. Ahlak kavramının genel içeriğinde gelenekler ve töre de yer almaktadır. Bir toplumda geçmişten gelen ve saygın bulunup kuşaktan kuşağa iletilen kültürel kalıntılar, alışkanlıklar, bilgi, töre ve davranışlar geleneği oluşturur. Toplumda benimsenen yerleşik davranış ve yaşama biçimlerinin, kuralların, göreneklerin, ortak alışkanlıkların, tutulan yolların bütününe ise töre diyoruz. Ancak bu tanımlardan anlaşılacağı üzere kavramlar arasında geçişmeler de bulunmaktadır. Kavramlar üzerinde dururken deontolojiyi de belirtmemiz gerekir. Türkçede ödev bilgisi olarak da adlandırılan deontoloji kavramı oldukça yenidir ve 19. yüzyıldan beri kullanılmaktadır. Yunanca deon (yapılması gereken şey) ve logos 39 (konu) sözcüklerinden oluşmaktadır. Neyin iyi neyin kötü olduğunu araştıran bir bilimdir. Deontoloji son zamanlarda eleştiriler de almaktadır. Yasal ve cezai yaptırımların olmadığı bir ortamda profesyonel davranış biçimlerini biraraya getiren kurallar, tutucu, korporatist ve bencil olabilirler. Bu nedenle deontoloji yerine yasallığın daha az yer tuttuğu etikten söz etmek daha tercih edilen bir durum olmaktadır. Bu kavramın reddettiği davranış biçimleri arasında kayırmacılık, gücün kötüye kullanılması, rüşvet, hediye kabulü, ayrımcılık, gizlilik, keyfilik gibi genelde kötü sayılan davranış biçimleri bulunmaktadır. Bu olumsuz davranışlara karşı kurumsal olarak yargısal altyapı oluşturulmuştur. Değerler yönünden bakıldığında ise adanma, sosyal denetim gibi etik altyapısı yer almaktadır. Immanuel Kant’ın etik kuramı deontolojik kabul edilir. Kant’a göre eylemi yapan kişiyi yönlendiren güdüler, eylemin kendisinin doğru ya da yanlış olmasından daha önemlidir. Bir şey kendi içinde iyi olmalıdır. Acı çeken bir insanı seyredip, yardım etmek yerine, keyif alan bir başka insanın davranışı onun açısından iyi sayılabilir, ancak etik olarak durumu daha da kötüleştirmektedir. Öyleyse kendi içinde iyi olmak, etik olarak daha kötüsünü yaratmamak demektir. Kamu Yönetimi ve Etik Kamu hizmetlerinde etik, kamu görevlilerini, hizmet ettikleri kamuya yönelik olarak, aldıkları kararlarda ve yaptıkları eylemlerde yönlendiren bir dizi ilkelerdir. Kamu görevlilerinin yaptıkları eylem ve işlemler, kamusal çıkara en iyi hizmet edecek ve kamu görevlisinin akçal ya da siyasal çıkarlar gibi özel çıkarlarını dışlayacak nitelikte olmalıdır. Profesyonel etik, bireyin profesyonel görevlerini, öteki çalışanlarla olan ilişkilerini ve topluma karşı duruşunu belirleyen bir dizi normlardır. Kamu yönetimde yozlaşmanın gerçek nedenlerini toplumların kendi yapılarında aramak gerekmektedir. Toplumsal dizge birbirleriyle ilişkili alt dizgelerden oluşan bir bütündür. Toplumsal dizgenin, özellikle geçiş dönemi toplumlarında, hemen hemen tüm parçalarında görülen bozuklukların ve düzensizliklerin, bu dizgenin önemli ve büyük bir parçasını oluşturan kamu yönetimi üzerinde etkili olacağı doğaldır. Kamu yönetimini toplumdan soyutlayamayız. Dizgenin tüm olarak düzenli işlemesi, ancak tüm parçalarının düzenli işlemesiyle sağlanabilir. Bu yüzden, toplumsal dizgenin tüm olarak gözden geçirilmesine, 40 aksayan noktalarının saptanmasına ve düzeltilmeye çalışılmasına gerek vardır. Bu yapılmazsa alınacak önlemler belki geçici rahatlamalar yaratabilecek nitelikte olacak, ama sorunu temelde çözmeyecektir. Kamu yönetiminin toplumu oluşturan en önemli parçalardan ya da alt dizgelerden biri olduğunu gözden uzak tutmamak gerekir. Toplumsal dizge birbirleriyle ilişkili parçalardan oluştuğuna göre, bu parçalardan kimilerindeki bir düzelmenin ya da bozulmanın dizgenin öteki parçalarında olumlu ya da olumsuz etkiler yaratması kaçınılmazdır. Demek ki kamu yönetiminde yaratılacak olumlu yöndeki değişmeler toplumsal dizge üzerinde de olumlu etkiler yaratabilecektir. Yolsuzluğun çok çeşitli tanımları yapılmıştır. Bu tanımların ortak noktalarından hareketle şöyle bir tanıma varabiliriz: Yolsuzluk, kamu hizmeti gören kişi ya da kümelerin, özel maddi çıkarlar ya da statü kazançları sağlamak için, normal görev davranışlarını bu özel amaçlar doğrultusunda saptırmalarıdır. Çağdaş demokratik bir toplum düzeninde normal görev davranışını yasalardan kaynaklanan davranış olarak tanımlamak gerekir. Bu tanımları temel alınca, yönetimi yasal sayılan yolların dışına taşıyan her türlü eylem ve işlem yolsuzluk kapsamına girecektir. Disiplin ve ceza ile ilgili düzenlemeler, türüne göre, yolsuzluklara çeşitli adlar verirler: rüşvet, görevi ihmal, görevi kötüye kullanma, inancı kötüye kullanma. Bu tür yolsuz uygulamalar, her insan toplumunda çok eskilerden beri görülmektedir. Kuşkusuz, toplumların ekonomik ve siyasal yapılarına, özel koşullarına, zamana ve yere göre yozlaşmanın boyutları değişik olabilmektedir. Ancak denebilir ki herhangi bir toplumda herhangi bir zaman bölümünde yönetsel yolsuzlukların tümüyle ortadan kaldırıldığı görülmemiştir ve belki bundan sonra da görülemeyecektir. Ama yolsuzlukların ağırlığı ve boyutları hiç olmazsa toplumun en az zarar görmesini sağlayacak ölçülerde tutulabilmelidir. OECD’ye göre, kamu kesiminde dürüstlüğün ölçütleri şunlar olmaktadır: Kamu görevlilerinin davranışlarıyla, çalıştıkları kurumların amaçları arasında uygunluk; yurttaşlara adaletli ve yansız davranılması; kamu kaynaklarının etkili, verimli ve doğru kullanılması; karar vermede saydamlığın gözetilmesi; etkili bir kamuoyu denetiminin sağlanması; kamu görevlilerine temel ve etik değerlerin benimsetilmesi; yüksek davranış standartlarının ödüllendirilmesi; etik ilkelere 41 uyumun denetlenmesi, ihlallerin ihbarı durumunda soruşturularak yaptırım uygulanması. Kuşkusuz toplumsal gelişmişlik düzeyi ile yolsuzluklar arasında bir bağ bulunmaktadır. Toplumsal gelişmişlik düzeyi arttıkça yolsuzlukların oluşması olasılığı azalmakta ya da en azından yolsuzlukların izlenmesi ve kovuşturulması olasılığı artmaktadır. Toplumda demokratik geleneklerin yerleşmesi demokrasiyi salt bir biçimsel oy verme mekanizması olmaktan kurtaracaktır. Demokrasi saydamlık gerektirir. Demokratik bir toplum düzeninde herkes yaptığı yolsuzluğun hesabının isteneceğini ve bir gün bu hesabı vereceğini bilir. Bir yazar hükümetlerin siyasa oluşturma ve uygulama kapasitesinin de yolsuzluklarda belirleyici bir rol oynadığını söylemektedir.i Sorunun Türkiye Boyutu Türkiye Cumhuriyeti kuruluş yıllarında, yeni koşulların gerekli kıldığı değişmeler dışında, son dönem Osmanlı devlet bürokrasisini olduğu gibi devralmıştı. Çöküş sürecindeki Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemdeki yönetim yapısı, III. Selim zamanında başlatılan, II. Mahmud döneminde ivme kazanan, Tanzimat ve Islahat fermanlarıyla güçlenen, I. ve II. Meşrutiyet dönemlerinde yoğunlaşan yenileşme ve Batılılaşma hareketlerinin etkisini taşımakla birlikte, birtakım olumsuzlukları da içermekteydi. Hukuk tarihçisi Ahmet Mumcu, Osmanlı Devletinde Rüşvet adlı yapıtında, Osmanlı Devletinin çöküşünde rol oynayan etmenlerden birinin de rüşvet olduğunu belirtmektedir. Mumcu’ya göre, rüşvetin Osmanlı toplum yapısında yaptığı tahripler kuşkusuz son derece derindir. Rüşvet ve ona bağlı, ya da onunla birlikte zincirleme bir biçimde işlenen diğer suçlar devletin yönetim ve yargı örgütlerinin çökmesinde çok önemli roller oynamıştır. Yönetici ve yargıçların zulmü tam bir sömürü olmuştur. Müslüman ya da zımmî olsun, Osmanlı insanının ehl-i örf ve kuzat’ın keyfi hareketleri altında nasıl ezildiği, hemen her gözlemcinin dikkatini çekmiştir. Halk bu sömürünün karşısında bazen Devlet otoritesine isyan bile etmiştir. Divan şairi Fuzuli’nin “Selâm verdim rüşvet değildir deyu almadılar” sözü unutulmamıştır. Tarihinin her döneminde bol örnekleri olmakla birlikte, Osmanlı Devletinde yozlaşmanın yaygınlaşması 16. yüzyılın sonlarında 42 başlamıştır. Özellikle Tanzimat sonrasında bu durumun önüne geçmek için önlemler alınmışsa da çok büyük olumlu gelişmeler yaratılamamıştır. Cumhuriyet, geçmişin olumsuz tortusunu gidererek devleti baştan başa yeniden biçimlendirme çabası içine girince, yeni bir Anayasa yapılmış, yasama, yürütme ve yargı alanlarında önemli gelişmeler sağlanmıştır. Bu çerçevede, kamu yönetimi dizgemiz büyüyerek görev alanları genişlemiştir. Yönetimin bilimsel araştırmalara ve incelemelere konu olduğu 1950’lere gelinceye dek iktisadi devlet teşekkülleri adıyla devlet işletmelerinin kurulduğunu, bürokrasinin yetkilerinin sağlam ilkelere bağlanmaya çalışıldığını görüyoruz. Bütün bu yapılanlar yanında, geçmişten devralınan ya da sistemin kendi ürettiği birtakım yetersizlikler de süregelmiştir. Öte yandan, özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra dış dünyaya hızlı açılış ve toplumsal-ekonomik değişmelerin zorlamasıyla başlayan ve günümüzde Avrupa Birliğine adaylığın ve küreselleşme kavramının zorladığı dünya ekonomisiyle bütünleşme çabaları içinde yoğunlaşan yönetimin yeniden yapılanması istekleri ile karşılaşılmıştır. Küresel yolsuzluğa bir gözaltı niteliğinde, Dünya Bankası eski yöneticilerinden Peter Eigen’in kurduğu Uluslararası Saydamlık (Transparency International-TI) birimi, bütün dünyada yolsuzlukları izlemek ve ülkeleri yolsuzluk boyutlarıyla derecelendirmek üzere işlev yapmaktadır. TI’nin finansmanı özel kuruluşlarca sağlanıyor. TI çeşitli ülkelerde özgürlüğü, adaleti, sorumlu ve yolsuzluktan uzak seçim kampanyalarını, yargı bağımsızlığını desteklemek üzere kurulmuştur. TI üyeleri ya da ilgili kişiler elektronik posta aracılığıyla bu kuruluşa başvurarak yolsuzlukla ilgili gözlemlerini ve yakınmalarını bildirebiliyorlar. TI, yıllık raporunda birçok ülkedeki yolsuzluklar hakkında bilgi vererek, kendi yolsuzluk sıralamasını yapıyor. “Yolsuzluk Algılama İndeksi”nde 10 tam puan üzerinden yapılan değerlendirmede, 5 puanın altında değer alan ülkeler, yolsuzluk açısından “sorunlu” ve “kirli” olarak değerlendiriliyor. TI’ye ulaşan bilgiler ışığında hazırlanan yolsuzluk sıralamalarında Türkiye genellikle orta sıralarda yer alırken bu durum giderek bozulmaktadır. İlk sıralarda genellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler bulunuyor. TI’nin yolsuzluk sıralamasında 1980-85 döneminde 10 tam puan üzerinden 4.06 alan Türkiye 55 ülke arasında 38. sırada yer almıştı. 1988-92 döneminde yine 55 ülke arasında 4.05 puanla 36. sırada; 1995’de 41 ülke arasında 43 4.10 puanla 29. sırada; 1996’da 3.54 puanla 54 ülke arasında 33. sırada; 1997’de 3.21 puanla 52 ülke arasında 38. sırada; 1998’de 3.4 puanla 85 ülke arasında 54. sırada; 1999’da 3.6 puanla 99 ülke arasında 55. sırada yer alan Türkiye bu durumuyla 1980-85 ve 1988-92 dönemlerinde 4’ün üzerinde ortalama tutturmasına karşın 1995 yılından başlayarak giderek yolsuzluk sıralamasında yolsuzluğun yoğunlaştığı bir ülke görünümüne girmiştir. Yunanistan 1995 yılında 4.04 puanla Türkiye’nin bir sıra gerisindeyken, konumunu giderek düzeltmiş ve 1999’da 4.9 puana ulaşmıştır. Türkiye ise aynı yıl puanını 4.10’dan 3.6’ya düşürerek yolsuzluklarıyla ünlü Latin Amerika ülkelerinin hızla gerisine düşmüştür. Yolsuzluk sıralamasında Türkiye 2001 yılında 91 ülke arasında 3.6 puanla 54’üncü sırada yer alırken, 2002 yılında 102 ülke arasında 3.2 puanla 64’üncülüğe dek düşmüştür. Bu sıralamayla Avrupa Birliği üyeleri ve aday ülkeler arasında yalnız Romanya 77. sırada olarak 2.6 puanla Türkiye’nin altında kalmaktadır. 2003 yılı indeksinde ise Türkiye 133 ülke arasında 3.1 puanla 77. sıraya düşerek yolsuzluğun yoğun olarak yaşandığı bir ülke konumuna girmiştir. 2003 yılında yolsuzluğun en yüksek olduğu ülke 1.3 puanla Bangladeş, en düşük olduğu ülke ise 8.7 puanla Finlandiya olmuştur. 2011 yılında Yeni Zelanda 9.5 puanla yolsuzluğun en düşük olduğu ülke olurken, Türkiye 183 ülke arasında 4.2 puanla 61.sırada yer almaktadır. Çevremizde ve ülkemizde görülen hızlı değişmelerin toplumsal, siyasal ve ekonomik yapıda olumlu etkileri yanında olumsuz etkiler de yaratması kaçınılmazdı. Kuşkusuz, toplumsal dizgenin önemli bir parçası olan kamu yönetimi, bu değişmelerden olumlu olduğu kadar kimi zaman olumsuz olarak da etkilenmiştir. Hızlı değişmelerin toplum ve kamu yönetimi üzerindeki olumsuz etkileri dizgenin kimi kurumlarında bozulmalara neden olmuş, bu bozulmalar toplumsal dizgenin birbirine bağımlı parçalardan oluşması nedeniyle dizgenin tümünde olumsuz etkiler yaratmıştır. Basın yayın kuruluşları aracılığıyla kamuoyuna da geniş ölçüde yansımakta bulunan bu olumsuzlukların kabul edilebilir ölçülerde kalması gerekmektedir. Son yıllarda karşılaştığımız bankaların içlerinin sahiplerince boşaltılması (hortumlama) olayları, batık krediler, sosyal sigorta primleri ve yolsuz uygulamalara karşı başlatılan ve paraşüt, hayal, kasırga 1, kasırga 2, kasırga 3, kasırga 4, buffalo, sis, fırtına, akrep, puro, serhat, kartal, balina, matador, hasat, yeşil vadi, talan, beyaz enerji, neşter gibi adlar verilen operasyonlar kamuoyunca da 44 paylaşılmaya başlanmıştır. Olumsuzlukların kabul edilebilir boyutlarda tutulabilmesi durumunda ve erken aşamada yapılacak iyileştirme çalışmaları ile düzen korunabilir. Bu yapılamadığı takdirde, dizgenin tümünde kabul edilemez boyutlarda bir yozlaşma olur ve dizge onarılamaz duruma gelebilir. Uras’ın belirttiği gibi, “ kamu çalışanları için etik, kamu gücünün keyfi kullanımına set çeken kontrol ve denge noktalarından biridir. Devlete ve kurumlarına karşı güven oluşturmanın ve bunu korumanın hayati bir unsurudur. Ayrıca uygulamaların, teamüllerin ve genelde davranışların sınandığı bir temel oluşturarak, kamuoyuna çıkarlarının korunduğu, işlerin doğru yapıldığına dair güven verir. Bu yüzden kamu yönetiminin kalitesi açısından kilit önem taşır.” Bürokrasiyi Kim Denetleyebilir? Bürokratik kararlar yaşamımızı derinden etkileyebilmektedir. Acaba bürokrasi kime karşı sorumludur? Yönetimin kamuoyuna karşı sorumlu olduğu düşünülebilir. Ancak pek çok bürokratik karar kamuoyunun gözü önünde değil, kapalı kapılar ardında alınmaktadır. Yönetimin saydamlığı pek çok durumda söz konusu değildir. Bu durumda acaba yönetim her istediğini yapmakta özgür müdür? Bürokratik sorumluluktan söz edilemez mi? Siyasal erkin kendisine sorun çıkarmayan bir bürokratik yapıyı kamuoyuna karşı sorumlu bir yapıya yeğ tuttuğu bilinmektedir. Bu duruma düşmüş bir bürokrasinin topluma karşı sorumluluk duygusu giderek azalmakta, ya siyasal erke bağımlı duruma düşmekte ya da başlıbaşına bağımsız bir güç olma eğilimine girmektedir. Acaba bürokrasi denetlenemez bir dördüncü güç durumuna dönüşebilir mi? Azınlık hükümetleri ya da birden çok siyasal partinin biraraya gelerek kılpayı çoğunlukla oluşturdukları hükümetler, çok bölünmüş bir siyasal yapının sonucu olarak istikrarsız bir ortam yaratıyorlar. Büyük bir çoğunlukla işbaşına gelen hükümetler de kimi kez benzer olumsuzluklara neden olabilmektedir. İstikrarsız siyasal yapı, yasa dışı eylemler için de uygun bir ortam oluşturur. Kaynakların kıt olduğu, buna karşılık beklentilerin giderek arttığı geçiş toplumlarında, üretim araçları ve dağıtım dizgeleri üzerinde düzenleme ve denetleme yetkilerine sahip olanlar bu yetkilerini her zaman adaletli biçimde kullanmamaktadırlar. Kazanç dışında bir değer tanımayan özel iş ve ticaret çıkarları yanında ve onlardan ayrı olarak, kamu görevlileri üzerinde kendi siyasal sempatizanı olan ve aralarında sıkı ilişki bulunan 45 kişiler çıkarına baskı ve etki yapmaya kalkan güçlü siyasal çıkarlar da yer almaktadır. Etkili bir muhalefetin bulunmayışı da yolsuzluklardan yararlanmada siyasetçilerle kamu görevlileri arasında korkutucu bir anlaşma için fırsatlar yaratmaktadır. Hükümetlerin her çeşit suçla mücadele etmeleri gerekmektedir. Ancak suçlar ve suçlularla mücadele etmek üzere kurulmuş bulunan örgütlerin içinde de yolsuzluklara bulaşmış kişiler bulunabilmektedir. Gerald E. Caiden adlı yazarın belirttiği gibi, kimi ülkelerde ya da kimi örgütlerde az sayıda “çürük elma” vardır. Bu elmalar bir sepete konduğunda bir süre sonra ötekileri de çürüteceği için ayıklanmaya çalışılır. Ama kimi ülkeler ya da kurumlar tümüyle bir “çürük elma sepeti” gibidir. Buraya atacağınız her temiz elma kısa zamanda çürüyecektir. Yolsuzluk böyle yönetimler için bir yaşama biçimidir, kurumsallaşmıştır. İşin kötü yanı böyle ortamlarda kimi zaman yolsuzluğa karşı toplumsal bir hoşgörü de oluşabilmektedir. Kurumsallaşmış ya da yapısal bir yolsuzlukta yönetim kendine özgü ahlak kuralları oluşturur. Bu kurallar nesnel ahlâk kurallarıyla çatışırlar. Böyle olunca, nesnel kurallara uymak isteyenler cezalandırılır, nesnel kurallara uymayanlar ise korunurlar. Ahlâksızlık konusunda içeriden bilgi sızdırmak isteyenler tehdit edilerek susturulur. Ahlâk dışı uygulamalar yapanların, bir biçimde, yaptıkları ortaya çıktığında ise kendilerinin masum olduğunu söylerler. Bir örgütü denetleyebilmek için onun ne yaptığını iyi bilmek gerekir. Kimi durumlarda suçla mücadele örgütlerinin bu mücadelede kullandıkları yöntemler de kendi başına suç oluşturabilmektedir. Örneğin ABD’de Hollywood stüdyolarında hakkında çok sayıda sinema filmleri yapılmış bir önemli suçla mücadele örgütü olan Federal Araştırma Bürosu (Federal Bureau of Investigation-FBI) özellikle başında bulunan Edgar Hoover döneminde suçla mücadele adı altında yasal olmayan pek çok eylemde bulunmuş, yurttaş haklarını çiğnemiştir. Hoover, FBI’yi 1972 yılına kadar tam 48 yıl yönetmiştir. Çok yaman bir örgütçüydü: Hoover, kendisiyle aynı düşüncede olmayan insanlarla uğraşan paranoid bir örgütsel çevre yaratmıştı. Hoover ve örgütünün yaptıkları arasında şunlar sayılabilir: okulda çıkan yemekleri beğenmeyen lise öğrencileri, kadın hareketi, zenci öğrenciler, savaş karşıtları hakkında kovuşturmalar yaptırmak; üniversitelerin, zenci insan hakları savunucusu Martin Luther King’e fahri unvanlar vermelerini engellemek; King’in cinsel yaşamına ilişkin bantlar hazırlatarak onu intihara yönlendirmeye çalışmak; Başkan 46 Kennedy’nin mafya bağları olan bir kadınla cinsel yaşamına ait bantlar hazırlatarak, King’in telefonlarının dinlenmesi iznini vermediği takdirde bunları halka açıklatacağı şantajında bulunmak; kişilerin işlerinden ve oturdukları evlerinden atılmalarını sağlamak, sahte mektuplar düzenletmek, evlilikleri bozmak, hırsızlıklar yaptırmak; Ku Klux Klan gibi terör kümelerine silah ve patlayıcılar sağlamak. Hoover’in başında bulunduğu FBI, bütün bunları temelde Amerikan devletini korumak için yapıyordu. Ancak sonunda FBI, Hoover’i sevmeyenlerle uğraşan bir örgüte dönüşmüştü. Hoover’in sevmedikleri ve uğraştıkları arasında Albert Einstein, John Lennon, Ernest Hemingway gibi ünlüler de vardı. Hoover bütün bu yaptığı yasa dışı eylemler dolayısıyla kendisine ve örgütüne bir zarar gelmemesini sağlamak için de önemli siyasetçiler hakkında kayıtlar tutturarak gerektiğinde bunları bir şantaj aracı olarak kullanıyordu. Hoover sonrasında FBI, kendisine bir çekidüzen vermeye çalışmasına karşın oluşan kötü geleneklerinden tam olarak vazgeçememiştir. Örneğin 1988 yılında kütüphanecilerden kütüphaneye gelen yabancı adlı ve aksanlı ya da kuşkulu kişilerin Sovyet ajanı olabilecekleri düşüncesiyle belirlenmesini isteyebilmiştir. Yasama ve yargı organlarının ahlak dışı uygulamalara karşı düzenleyici ya da cezalandırıcı rollerinin çok önemli olduğu kuşkusuzdur. Ancak, siyasal erk ve bürokrasi, toplumda kabul edilebilir bir ahlak ikliminin oluşturulmasında ve bu iklimin sürdürülmesinde önderlik sorumluluğunu üstlenmesi gereken başlıca iki kurumdur. Bu sorumluluğun bu kurumlarca iyi bir biçimde kavranamadığı ülkelerde yolsuzluklar her yönüyle varlığını sürdürmekte ve hatta kurumsallaşabilmektedir. İnsanlar ahlak dışı yollara çeşitli nedenlerle sapıyorlar. Steinberg ve Austern adlı yazarlar “niçin yapıyorlar?” sorusunun yanıtı olarak şu nedenleri gösteriyorlar: (1) İyi niyet: kamu görevlileri kimi kez, kendi düşüncelerine göre, devletin çıkarlarını korumak amacıyla değerli olanı çabuklaştırmak için kuralları esnek olarak uygularlar. Bu esnetme hoşgörülebilir sınırları aşınca hukuk devleti tehlikeye girer; (2) Kuralların bilinmemesi: yasalar, yönetmelikler ve çeşitli düzenleyici işlemler sağanağı altında kalan kamu görevlileri bu kurallar iyi duyurulmamış ya da açıklanmamışsa “bilmiyordum” mazeretine sığınarak kuralları ihlâl edebilirler; (3) Benlik güç gösterisi: özellikle devlet, yurt ve ulus gibi kavramlar söz konusu olduğunda, kendi bildikleri yolun en iyisi olduğuna ve bu en iyi yolda 47 savaşım verdiklerine inanan bireyler yasal olmayan yolları kullanabilirler; (4) Açgözlülük: kısa yoldan zengin olma isteği insanları ahlak dışı yollara sürükleyebilmektedir; (5) Çalışılan kurum ya da yer: eğer bir kurumda ya da coğrafi alanda yolsuzluk kurumsallaşmışsa dizgeye sonradan katılanlar da yasadışılığa zorlanmaktadırlar; (6) Arkadaşlık: bir dosta yardım etmek amacıyla, yasalara aykırı biçimde, kamusal araç, gereç ve malzemenin kullandırılması sık görülen uygulamalardandır; (7) Kişisel ya da ailesel kazanç: kamu fonlarının ve olanaklarının aileye yönlendirilmesi sık görülen bir yolsuzluk biçimidir; (8) Kamu görevinden ayrıldıktan sonra kamu yönetiminden çıkar sağlamak: yazarlar buna “döner kapı” adını veriyorlar, kapının bir kanadından çıkıp öteki kanadından eski ilişkileri kullanarak yeniden girme biçimindeki uygulama sık görülüyor. Özellikle kimi özel kesim kuruluşları kamu yönetiminden ayrılmış etkili kişileri kendi bünyelerine katmak için çaba gösterirler; (9) Mali sorunlar: kamu yönetiminden yeterli geliri ya da ücreti alamadığını düşünen görevliler, kendilerine biçtikleri değer farkını yolsuzluk olarak almaya çalışırlar. Bunun en tipik örneği rüşvet almalardır. (10) Aptallık: kimi insanlar aptalca şeyler yaparlar, bu kamu görevlileri için de geçerlidir. (11) Oyun oynama: kimi kariyer sahipleri, devlet işlerinin normal olarak yürütülmesinde ahlâk dışı ya da yasal olmayan oyunlar oynamayı severler. (11) Birlikte gitmek: kimi kamu görevlileri üstlerinin gittiği yoldan gitmeyi onunla birlikte hareket etmeyi benimsemişlerdir, üstleri kötü yola düşse bile. (12) Buyruklara uymak: yanlış yola düşenlerin sığındıkları mazeretlerden biri de “ben yalnızca verilen buyruğu yerine getiriyordum” mazeretidir. Oysa yasal olmayan buyruğu uygulamak gerekmez. (13) Ne pahasına olursa olsun yaşamak: elde edilen bir siyasal ya da yönetsel konumu korumak için kimi insanların yapamayacağı şey yoktur. Yukarıda sayılan ya da sayılmayan pek çok nedenle kamu yönetiminde yolsuzluklar oluşmaktadır. Bu yolsuzlukların oluşmasını önlemek ya da yolsuzluk olasılığını enaza indirebilmek için şu önerilerde bulunulabilir: (1) Siyasetle uğraşanların ve üniformalı hizmetlerde çalışanları da kapsayacak biçimde kamu yönetiminin üst düzeylerinde yer alan görevlilerin servetlerinin açıklanması: Ülkemizde kamu görevlilerinin mal bildiriminde bulunması zorunluluğu olmakla birlikte, bu bildirimler ciddi bir biçimde izlenmemektedir. (2) Bakanlar, 48 milletvekilleri ve yüksek yöneticiler için uygulanacak, ceza yasalarından ayrı bir ahlâk yasasının çıkarılması: böyle bir yasa ABD’de var. Bizde de yakın zamanda Kamu Etik Kurulu kuruldu. Böyle bir ahlâk yasası içinde belli ahlâk normları oluşturulabilir. (3) Düzenleme ve karar yetkilerinin uygun bir biçimde çeşitli yönetim düzeylerine aktarılması ve yerinden yönetime ağırlık kazandırılması: böyle bir yapılanmada halkın dilek ve yakınmaları yönetime daha kolay ve çabuk ulaşabilecek, kamu yönetimi eylem ve işlemlerinde gecikmeler önlenebilecektir. Kuşkusuz kimilerinin istediği gibi, merkezi yönetimin hemen hemen tüm görev ve yetkilerinin dikkatsiz bir biçimde yerel yönetimlere verilmesinin sorunu daha da ağırlaştırabileceğini dikkatten uzak tutmamak koşuluyla bu önlem yararlı olabilecektir; (4) Alım, satım, ihale işlerinin ussal esaslara dayandırılması: Yakın zamanda kurulan Kamu İhale Kurumu kendisinden beklenen yararı sağlamış görünmüyor. (5) Parlamentoya ya da yerel yönetimlere seçilebilmek için paranın ya da genel başkanın iradesinin değil, dürüstlüğün önem kazandığı bir aday olma ve seçim sisteminin gerçekleştirilmesi; (6) Resmi gizliliğin gerçek sınırları içine çekilmesi ve herşeyin halkın gözü önünde yapılmasını sağlayacak, saydam bir yönetim sisteminin oluşturulması: Yakın zaman önce Bilgi Edinme Hakkı Kanunu çıkarıldı, İdari Usul Kanunu ise çıkarılamadı. (7) Kamu görevlerinden emeklilik, çekilme gibi nedenlerle ayrılanların, ayrılmadan önce yaptıkları işle ilişkili özel ticaret ve sanayi kurumlarında belli sürelerle görev almalarının yasaklanması: Bu konuda çıkarılan bir yasa uygulanmıyor. (8) Kamu görevlerinde çalışanlara doyurucu bir ücret sisteminin uygulanması; (9) Sağlıklı araştırma, inceleme ve kovuşturma mekanizmalarının oluşturulması. Biraz önce de belirttiğim gibi, dizgenin tümüyle düzenli işlemesi tek tek parçalarının düzenli işlemesiyle sağlanabilecektir. Bu nedenle, yukarıda saydığımız önlemler, ancak siyasal erkin ve bürokrasinin önderlik rolünü iyi oynamasıyla etkili sonuçlar verebilecektir. 49 BİLİMSEL ARAŞTIRMA ve YAYINLARDA ETİK İLKELER Prof.Dr. Emin KANSU Hacettepe Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Bilim dünyasında emek verenlerin gelenekleri, belirli standartlar ve değer ölçülerinin yanısıra objektif olma, dürüstlük, açık sözlülük ve mesleki yönden üstün ahlaklı olma özelliklerini taşımalarını gerektirir. Yüzyıllardır, bilim adamları birbirlerine inanmak durumunda kalmışlardır ve herhangi birinin dürüst olmayan bir davranışı ortaya çıktıktan sonra o kişinin veya grubunun araştırmaları bilim dünyasında tüm değerini kaybetmiştir. Bu nedenle, bilimsel yanıltma veya aldatmacaların iyi değerlendirilmesi, doğru tanınması ve gereken tedbirlerin zamanında alınması büyük bir önem taşımaktadır. Bilim İnsanlarının Sorumlulukları Bilim insanları deneysel bulgularını, teorik sonuçlarını, kavramsal katkılarını veya yeni önerilerini kendilerinin en değerli (entellekt veya fikri mülkiyet olarak ) mesleki varlıkları saymalıdırlar. Bilim insanlarının bilim ve meslek etiğine bağlılıkları bilim dünyasının vazgeçilmez bir koşulu olmalıdır. Bu nedenlerle bilim insanları aşağıdaki temel ilkelere bağlı olmalıdırlar: i. Araştırmanın tasarımı ve yürütülmesinde en yüksek standartlara sahip olunması, ii. Araştırmanın planlanması, yürütülmesi ve bulguların analizi sürecinde dürüstlük ve açıklık ilkelerine bağlı kalınması, iii. Benzer araştırmaları yapan araştırmacıların fikir ve bulgularına saygılı olmak, yayın aşamasında gerekli atıflarda bulunulması, ve iv. Bilimsel araştırmanın ve yayının her aşamasında objektif olunması, ahlaki kurallara ve dürüstlüğe bağlı kalınması gerekir. Tüm öğretim üyeleri, bilimsel ahlak kurallarına titizlikle bağlı kalmalıdır. 50 Her araştırma bilimsel denetim altında ve araştırma etiği ilkelerine uygun yapılacak olursa muhakkak bilimsel yayın haline getirilmelidir. Bilimsel yayın olmayan bir araştırmanın amacında, planlanmasında, veri toplanmasında, analizinde ve yorumlanmasında veya araştırma etiği ilkelere uygunluğunda bir sorun olduğu düşünülmelidir. Araştırmacılar çalışmalarını tamamladıktan sonra, konularında yeni ve ilginç bir sonuç elde ettiklerinde tüm veri ve metodolojileri titizlikle kontrol ettikten sonra araştırmalarını yayınlamalıdırlar. Etik: Etik ahlak değerleri bilimi, ideal insan karakterini ifade eden yüksek ahlak, dürüstlük ve açıklık ilkelerinin uygulanması olarak tanımlanmaktadır. Bilimsel Yanıltma: Bir bilimsel araştırma ve/veya bilimsel yayının güvenirliğini, değerini ve tekrarlanbilirliğini azaltan ve zedeleyen her türlü girişim “Bilimsel Yanıltma” olarak tanımlanır. Ancak bu tanımı yaparken “Disiplinsiz Araştırma” ile “Bilimsel Yalancılık” kavramlarını birbirinden ayırmamız gerekir. 1. DİSİPLİNSİZ ARAŞTIRMA (SLOPPY RESEARCH) : Düzensiz ve disiplinsiz araştırma yapan bir araştırıcı, araştırma planlanmasını, uygun metod seçimini, metodları uygulamasını, sonuçların analizini ve yorumunu bilmemektedir. Araştırıcı, “iyi niyetli” olarak yaptığı yanlışlarının “farkında değildir ve yanlışlarını bilmemesi sonucunda güvenilir olmayan sonuçlar üretmektedir. Bu şekilde ve bilgisizce yanlış sonuç üreten araştırıcılar uyarılmalı, kendilerine araştırma eğitimi verilmeli, araştırma disiplini öğretilmeli ve yaptıkları araştırmalar yakınen takip edilmelidir. Bu özellikteki bilimsel yanıltmalar iyi ve disiplinli bir araştırma eğitimi sonucu düzeltilebilir, bu tür araştırıcılar olumlu bir yaklaşımla bilime kazandırılabilmektedir. 2. BİLİMSEL YANILTMA VEYA YALANCILIK (SCIENTIFIC FRAUD) : Bilimsel yanıltma, saptırma veya yalancılık (Fraud) ise araştırıcının bilinçli olarak ve amaçlı bir yaklaşımla çalışmanın metod veya sonuçlarını “kötü niyetle” saptırması ve değiştirmesi olarak tanımlanmaktadır. Bilimsel yalancılığın hiçbir özürü yoktur. Birey şüphe üzerine uygun ve objektif yöntemlerle incelenmeye alınmalı ve bilimsel yalancılık deliller ile kesinleşecek olursa kendisine gereken ceza 51 muhakkak verilmelidir. Bilimsel yanıltma (Scientific Misconduct) türleri aşağıda sıralanmıştır : a. Bilimsel korsanlık (Piracy) : Başka araştırıcıların verilerini (yazı, şekil, grafik, v.b.) kendi izni olmadan almak, ve kişinin kendi çalışmasının herhangi bir bölümüne yerleştirmesidir. b. Plagiarism (Bilimsel Aşırma) : Başkalarının fikir, yazı ve çalışmalarının bir kısmını veya tamamını kaynak kişilere gereken şekilde atıf yapmadan (sitasyon kullanmadan) bireyin kendisininki gibi göstermesi, sunması, söylemesi veya yayınlamasıdır. c. Uydurma (Fabrication) ve Çarpıtma (Falsification): Değişik sonuç verebilecek şekilde araştırma materyalleri, cihazlar, işlemler ve araştırma kayıtlarında değişiklik yapmak veya sonuçları değiştirmek. Verilerin “saptırılması” veya varolmayan bilgilerin/verilerin “yoktan var edilmesi” (İngilizce’de fabrication, falsification “desk - research” veya “dry - lab”, olarak isimlendirilir). Araştırmada bulunmayan verileri üretmek, bunları rapor etmek veya yayımlamak. Araştırma yapılmadan, denek kullanılmadan veya laboratuarda çalışma yapmadan sonuç üretilmesi “Fabrication=Yoktan Var Etme” olarak isimlendirilir. d. Duplikasyon: Aynı araştırma sonuçlarını birden fazla dergiye yayım için göndermek veya yayımlamak. e. Dilimleme (Least Publishable Units): Bir araştırmanın sonuçlarını, araştırmanın bütünlüğünü bozacak şekilde ve uygun olmayan biçimde parçalara ayırarak çok sayıda yayın yapmak. 6.Desteklenerek yürütülen araştırmaların sonuçlarını içeren sunum ve yayınlarda destek veren kurum veya kuruluşun desteğini belirtmemek. f. Araştırma ve makalede ortak araştırıcı ve yazarların yazılı görüş birliği olmadan, araştırmada ve makalede aktif katkısı bulunanların isimlerini çıkarmak veya yazarlıkla bağdaşamayacak katkı nedeniyle yeni yazar(lar) eklemek veya yazar sıralamasını gerekçesiz veya uygun olmayan bir biçimde değiştirmek. g. Hayalet Yazarlık (Ghost Writers) h. Çıkar Çatışması ( Conflict of Interest) 52 i. Tez Korsanlığı Bir olayın “Etiğe aykırı davranış” sayılması için aşağıdaki koşulların yerine gelmiş olması gerekir : a) Kasıt veya ağır ihmal sonucu olarak gerçekleştirilmiş olmalıdır, ve/veya , b) iddia, inandırıcı ve yeterli delille kanıtlanmış olmalıdır. BİLİMSEL YANILTMA NEDENLERİ Bireyin yetersiz araştırma eğitimi veya araştırma disiplini almamış olması başta gelen nedenler arasındadır. Kişisel olarak kurumda veya akademik ortamda hızlı yükselme hırsı, başkalarının kendisinin olumlu ve başarılı tanımalarını arzulama duygusu, ismini sık sık yayınlarda görme arzusu (Hollywood Sendromu), kurumun veya bölümün aşırı ve oransız baskısı (projelerinin destekli olmasını isteme v.b.), “fazla yayın = fazla prestij” duygusu, parasal kazanç hırsı ve nadiren de psikiyatrik kişisel bozuklukların bilimsel yanıltma ve yalancılıkta etken olabilecek faktörler arasındadır. Bilimsel yalancılığın önlenmesinde üç genel yaklaşımın yararlı ve önemli olduğu üzerinde durulmaktadır : I. Araştırıcıların eğitimi ve öğretimi II. Araştırıcılar üzerinde baskıları azaltmaya yönelik tedbirlerin alınması, ve III. Araştırıcılar üzerinde mali baskıların azaltılması. Bir akademik kurumda, “Bilimsel Yalancılık veya Bilimsel Yanıltma” yapıldığı ortaya konulduktan sonra kurum yöneticilerinin uygulaması gereken bazı kurallar tanımlanmıştır : a. Suçu sabit görülen öğretim eleman (ları)nın yazılı istifasının istenmesi b. Suçu sabitleşen öğretim üyesi (leri) veya grubu kurum ile ilişiğinin kesilmesi c. Çalışmasını başka bir yere veya başka bir çalışma içine naklinin engellenmesi 53 d. Devlet, özel veya diğer destekli araştırmalardan en az 3 yıl süreyle men edilmesi ve yeni hiçbir mali destek verilmemesi e. Üniversite veya bulunduğu kurumda uygulamalı, teorik mezuniyet-öncesi ve mezuniyet-sonrası dönemde eğitime katılmaması f. Almış olduğu mali proje desteklerini geri vermesinin istenmesi g. Hiçbir idari göreve tayin edilmemesi, varsa idari görevlerinin iptali h. Üyesi bulunduğu veya alanı itibariyle katıldığı ulusal/uluslar arası bilimsel dernek, birlik ve toplantılara adayın “bilimsel yalancılık” yaptığının bildirilmesi. III. ETİK DIŞI DAVRANIŞLARININ VARLIĞINDA YAPTIRIMLAR VE CEZALAR Ülkemizde uygulanan bazı yaptırımlar sırasıyla ; a)Araştırıcı veya araştırıcıların yürütmekte oldukları projeler varsa üniversite Araştırma Fonu’nca iptal edilir veya proje başvuruları işleme alınmaması, b) Makalelerden yayın etiğine aykırı hususlar içerdiği kanıtlananlar geri çekilmiş sayılır ve bu husus dergide gerekçesi ile birlikte yayımlanması için Editöre bilgi verilmesi, c) Etiğe aykırı davranışı kanıtlanan araştırmacılara/yazarlara/destek başvurusu sahiplerine Aaştırma Fonu’ndan herhangi bir destek verilmemesi, d) İdari göreve tayin edilmemesi, varsa idari görevlerinin iptali ve e) Üyesi bulunduğu ulusal/uluslararası bilimsel dernek, birlik ve toplantılara adayın “bilimsel yalancılık” yaptığının yazıyla bildirilmesi. 54 ETİK KURULLAR VE İŞLEYİŞLERİ Prof. Dr. Canan ULUOĞLU Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Farmakoloji ABD Albert Einstein demiştir ki “Birçok kişi, insanı büyük bilim adamı yapan şeyin akıl olduğunu sanır. Bu doğru değildir. Bir insanı büyük bilim adamı yapan şey karakterdir”. Bu bakış açısından yola çıkıldığı zaman, klinik araştırmalarda Etik Kurulların önemi daha iyi anlaşılmaktadır. Klinik araştırmalara dair tüm majör etik kılavuzlar da bu konuya dikkat çekmekte ve üç temel noktanın üzerinde durmaktadır: (1) Etik Kurul izni, (2) gizlilik ve (3) sonuçların dürüstçe rapor edilmesi. Bildiğimiz anlamı ile Etik Kurul tanımı ilk kez Tokyo’da Helsinki Bildirgesinde (1975) kullanılmıştır ve insan gönüllüleri üzerindeki tıbbi araştırmalarda etik ilkelerin sağlanıp sağlanmadığını inceleyen bu kurullar değişik isimlerle adlandırılmışlardır. Bunlar arasında: Etik Komite/Kurul Kurumsal İnceleme Kurulu (“Institutional Review Board-IRB”) İnsan Denekleri Komitesi sayılabilir. Kurumsal İnceleme Kurulları ICH-GCP’de (International Conference on Harmonisation-Good Clinical Practice) (1.31), “araştırmalar, protokoller ve değişiklikleri ile araştırma gönüllülerinden bilgilendirilmiş olur almak ve belgelemek için kullanılan yöntem ve malzemeleri incelemek, onaylamak ve sürekli olarak gözden geçirmek suretiyle araştırmaya katılan gönüllülerin sağlığı, hakları ve güvenliliklerinin korunmasını sağlamaktan sorumlu tıp, bilim ve tıp/bilim dışındaki alanlardan gelen üyelerden oluşan bağımsız organ” olarak tanımlanmaktadır. Araştırmacı, destekleyici veya diğer uygunsuz etkilerden bağımsız olması önem taşır. Etik kurulların, gönüllüleri, araştırıcıları ve kurumları koruma görevi dışında, iyi araştırmayı kolaylaştırma görevi de vardır. Etik kurullar bu görevlerini yerine 55 getirirken aşağıda yer alan etik prensiplerin yerine getirilip getirilmediğini kontrol eder. Bu etik prensipler: Kişiye saygı/ Özerklik (Otonomi) Topluma saygı Yarar Zarar vermeme Adalettir. Etik kurullar, burada yer alan her bir etik prensibin uygunluğunu farklı şekillerde doğrulamak zorundadır: 1. Kişiye saygı/ Özerklik (Otonomi) ilkesinin karşılığı, bilgilendirilmiş gönüllü olurudur. Formun içeriği, araştırmanın tüm yönleri hakkında gönüllüye bilgi vermelidir. 2. Topluma saygı ilkesinin uygulamasında iki nokta dikkate alınır. Araştırma, toplum yararına olan bilimsel bir soruya cevap aramalıdır ve sonuçların toplumla paylaşılacağından emin olunmalıdır. 3. Çalışmanın yararı ve gönüllüye zarar vermeme ilkesinin uygulanmasında, araştırmanın zarar/yarar terazisinde hangi yöne daha çok kaydığının dikkatle incelenmesi gerekmektedir. 4. Adalet ilkesinin yerine getirildiğinden emin olmak için temel olarak iki konu dikkatle değerlendirilir. Birincisi gönüllülerin seçiminin adaletli olup olmadığıdır. Bu noktada, varsa hassas gönüllüler önem taşır. İkincisi, tedavi olanaklarından herkesin eşit yararlanabilmesi konusudur. Çalışmada varsa plasebonun, Helsinki Madde 32’de belirtildiği şekilde doğru kullanıldığından emin olunmalıdır ve Madde 33’de tanımlandığı şekilde, araştırma sonunda gönüllülerin yararlı tanımlanan tedaviye ulaşma hakkının sağlanıp sağlanmadığının değerlendirilmesi gereklidir. Etik kurullar, gönüllüye, topluma ve bilime karşı sorumluluk taşırlar ve bu nedenle araştırmaları hem etik hem de bilimsel yönden değerlendirirler. Bilimsel olmayan bir araştırmanın etik olamayacağı açıktır. 56 Etik Kurulların yapısı incelenecek olursa, ICH-GCP’ye göre (Madde 3.2.1) en az beş üyeden oluşması gerektiği görülmektedir. Bu beş üyeden biri, temel ilgi alanı bilim dışı olan bir kişi, diğeri ise kurum/araştırma merkezinden bağımsız en az bir üye olmalıdır. Türkiye’de de bu konudaki düzenleme çok yakın bir geçmişe dayanmaktadır. 19.08.2011 tarihinde Sağlık Bakanlığı, Klinik Araştırmalar Hakkında Yönetmelik yayınlamış ve Etik Kurulları aşağıdaki gibi sınıflandırmıştır: 1. İlaç Klinik Araştırmaları Etik Kurulu 2. İlaç Dışı Klinik Araştırmalar Etik Kurulu 3. Klinik Araştırmalar Etik Kurulu (İlaç ve ilaç dışı klinik araştırmaları değerlendirir) 4. Biyoyararlanım-Biyoeşdeğerlik Araştırmaları Etik Kurulu Yukarıda adı geçen Etik Kurullar dışında, ilgili kurum veya kuruluşlar, “Girişimsel Olmayan Klinik Araştırmalar Etik Kurulu” adı altında, üye yapısını ve görevleri ile çalışma usul ve esaslarını kendilerinin belirleyecekleri bir etik kurulu, bu Yönetmeliğin kapsamı dışında kalan araştırmaları değerlendirmek amacıyla bünyelerinde teşekkül ettirebilirler. Yönetmelik kapsamında yukarıda yer alan Etik Kurulların yapısına göz atılacak olursa (Madde 10), en az bir üyenin sağlık meslek mensubu olmayan kişi olması ve kurulda bir hukukçunun bulunması gerekmektedir. Diğer üyelerin ise, çoğunluğu doktora veya tıpta uzmanlık seviyesinde eğitimli sağlık meslek mensubu olacak şekilde yapılandırılması gerektiği belirtilmektedir. Etik Kurul üyelerinden en az üçü etik kurul sekreteryasının bulunduğu kurumun dışından olmalıdır. Bu yapı içerisinde toplam üye sayısı 7-15 arasında olacak şekilde sınırlandırılmıştır. Yönetmeliğin 11. Maddesi Etik Kurulların çalışma usul ve esaslarını tanımlamaktadır. Buna göre kurullar gizlilik taahhütnamesini imzalayarak işe başlamalı, araştırma ile ilgisi olanlar oylamaya katılmamalıdır. Kurul, 2/3 çoğunluk ile toplanıp, üye tam sayısının salt çoğunluğu ile karar almalıdır. BiyoyararlanımBiyoeşdeğerlik Araştırmaları Etik Kurulu kararlarını 15 günde alırken diğer kurullar için bu süre 30 gündür. Üyelerin görev süreleri ise iki yıldır ve tekrar seçilmek 57 mümkündür. “Etik Kurul Standart İşleyiş Yöntemi” kurulun çalışma prensiplerini tanımlamalıdır. Etik kurullar araştırmaların uygunluğunu, Avrupa Birliği direktiflerinde belirtildiği şekilde (DIRECTIVE 2001/20/EC) aşağıda yer alan her bir maddeyi değerlendirerek karar verir: (a) çalışma tasarımı (b) yarar/zarar oranının beklenilene uygun olup olmadığı (c) protokol (d) araştırıcı ve yardımcı personel (e) araştırıcı broşürü (f) araştırma yerleri (g) bilgilendirilmiş olur ve diğer yazılı materyaller (h) klinik çalışma ile ilişkilendirilebilecek herhangi bir zarar veya ölümde tazminat koşulları (i) sigortalama (j) uygun durumlarda araştırıcıların ve gönüllülerin ödüllendirilmesi veya kompanzasyonu ile ilgili düzenlemelerin yapılması ve miktarların belirlenmesi ile sponsorla merkez arasında yapılan herhangi bir anlaşmanın ilgili yönleri (k) gönüllülerin çalışmaya alınması ile ilgili düzenlemeler Tüm bu değerlendirmelerin ardından Etik Kurullar üç yönde görüş bildirebilir: Olumlu görüş Olumsuz görüş Onaylama öncesi değişiklik talebi Mevcut düzenleme gereği, Etik Kuruldan onay alan araştırmaların başlatılabilmesi için Sağlık Bakanlığının izni gereklidir ve araştırmaya ilk hastanın alımının, Etik Kurul kararını ve Sağlık Bakanlığı onayını takiben olması önem taşımaktadır. Bir diğer önemli nokta ise Etik Kurulların görevinin, araştırma 58 başladıktan sonra sona ermediğidir. Etik Kurullar, önceden onay almış bir çalışmanın sonlandırılması veya geçici olarak durdurulması yetkisine de sahiptir. Araştırma sırasında yeni ortaya çıkan bulgular veya etik açıdan uygunsuz bir durumun tespiti böyle bir sonuca yol açabilir. Diğer yandan, devam eden bir çalışmanın, tekrar Etik Kurula başvurusunu gerektiren durumlar da olabilir. Bazı durumlar, çalışmanın durdurulup, Etik Kuruldan tekrar izin alınmasını gerektirirken; bazı durumlarda ise araştırmanın durdurulmasına gerek yoktur. Sadece Etik Kurul, mevcut durum hakkında bilgilendirilir. Devam eden çalışmalarda, Etik Kurul izni gerektiren durumlar: Protokol değişiklikleri: Örneğin ilaç dozu, kullanım süresinde değişiklik, hastaların içleme/dışlama kriterlerinde değişiklik gibi. Araştırıcı değişiklikleri: Yeni araştırıcı eklenmesi ya da çıkarılması gibi. Bilgilendirilmiş olur değişiklikleri Yalnızca Etik Kurulun bilgilendirilmesini gerektiren durumlar ise temelde: Araştırmaya başlanmaması veya tamamlanmadan kesilmesi, son verilmesi Ciddi ya da beklenmeyen advers olaylar meydana gelmesi Çalışmanın etik yönlerinin tekrar değerlendirilmesini gerektirecek durumlar İlaçla ilgili ortaya çıkan yeni bilgiler Adres değişiklikleridir. Sorumlu araştırıcı ve destekleyicinin Etik Kurullarla bu şekilde sürekli iletişimi, gönüllülerin esenliği ve araştırmanın sağlıklı yürümesi açısından son derece önem taşımaktadır. Bu yönü ile, Etik Kurullar, araştırıcı ve gönüllü, klinik araştırmaların üç önemli saç ayağını oluşturmaktadır. 59 ÇEVRE VE ETİK Prof. Dr. Ruşen KELEŞ Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Çevreye duyulan ilginin gelişim süreci içinde, insanlığın mutluluk ve gönencini teknosantrizmde gören anlayış büyük sarsıntılar yaşadı. Batılı zengin kapitalist ülkelerin ekonomik büyümeye ve teknolojinin gelişmesine ağırlık veren, tüketimin alabildiğine artmasını büyümenin itici gücü sayan kapitalist gelişme yaklaşımının yetersizliği anlaşılınca, ekosistemin geleceğini bir bütün olarak güvence altına almak isteyenler, teknosantrizmin karşısına ekosantrizmi (çevremerkezciliği) koymak istediler. Bu anlayış değişikliği, 20. Yüzyılın ikinci yarısı için önemli bir adım olmakla birlikte, ekonomik gelişme ile çevre arasındaki çelişki, bugün bile tam bir çözüme kavuşturulmuş olmaktan çok uzakta bulunuyor. Çözümü ulusal ve uluslararası hukuk kurallarında ve onlarla ilgili yaptırımlarda arayanlar çoğunluktadır. Ne var ki, hukuk kurallarının gereği gibi uygulanmasındaki başarı insan öğesine yakından bağlıdır. Bu nedenle de, çevre ile ilişkilerimiz çerçevesinde iyi olan davranışları iyi olmayanlardan ayırt edebilmemize yardımcı olacak hukuk ötesi kimi davranış kurallarının varlığına mutlak gereksinme vardır. Bunlar etik kurallar olarak adlandırılıyor. İşte, Çevre ve Etik başlığını taşıyan bu bildiride, başlıca etik yaklaşımların çevreye bakış açılarına ilişkin kısa açıklamalar yapılacak ve bunların ışığında, kimi güncel çevre sorunlarımız karşısında yöneticilerin ve halkın tavırları ve bunlardan doğan sonuçlar üzerinde durulacaktır. 60 Sözel Bildiriler 61 KADIN BEDENİYLE “TEKNOLOJİ,” KADIN İÇİN “BİYOETİK” S-01 Araş.Gör. Gülsevim Evsel OCAK Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Bilim ve Teknoloji Politikası Çalışmaları ABD. (Doktora Öğrencisi) Van 100. Yıl Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü (ÖYP Kapsamında Araştırma Görevlisi) Amaç: Biyoteknolojinin ilerlemesi, toplumun birçok alanında çeşitli sorunlar yaratmasının yanısıra, günümüzde ‘biyoetik’ çalışmalarının gerekliliğini de ispatlamaktadır. Biyoteknolojinin toplumda en az dirençle karşılaştığı ve en çok kabul gördüğü alan tartışmasız tıp ve üreme ile ilgili alanlardır. Nesillerin devamı ve üreme biyoteknolojisi için –şimdilik- kadın bedeninin vazgeçilemezliği bu alanda ‘biyoetik’ tartışmalarını zorunlu kılmaktadır çünkü kadının üreme sağlığı ve eşitliği sosyal bilimciler ve feminist yazarlar arasında önemli bir konu haline gelmiştir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde kadının eğitim ve diğer toplumsal, siyasal ve ekonomik kaynaklara erişimindeki yetersizliği onu, kendisinin ve çocuklarının sağlığını koruma altına alma konusunda başarısız kılmıştır. Üreme biyoteknolojisi ve özelde ise yardımcı üreme teknolojileri bağlamında kadın bedeni, bazen kişisel ama genelde toplumsal ve ekonomik yetersizlikleri sömürülerek teknolojinin olanaklarını ‘yaratma’ da kullanılmakta; üreme eylemi ise salt rahim-içi ve moleküler bir edime indirgenmektedir. Hatta gelecekte anne-babaların embriyolarını çok çeşitli bozukluklarla ilgili olarak otomatik olarak taraması ve “doğru” genlere sahip embriyoların ana rahmine yerleştirilmesinin rutin bir işlem haline gelebileceği belirtilmektedir. Bu çalışmada tartışılan bir örnek ise, yumurta donasyonunun zorluğu ve kadınların yumurta donörlüğü ile geçim sağlamaları konusudur. Yöntem: Bu çalışma bir sosyolojik analizi içerdiğinden ve yazarın düşünce ve ele aldığı konu ile uyumlu olduğu gerekçesiyle eleştirel bir yaklaşımla değerlendirilmiştir. Bildiri konusu, üreme biyoteknolojisi, sosyoloji, ve biyoetiği kadın bedeni ile ilgili alanlarındaki literatür taraması ve yazarın alan araştırması nitel verileriyle desteklenmiştir. 62 Bulgular: Bu bildiride yardımcı üreme teknolojileri özelinde üreme biyoteknolojisinin özellikle kadın bedeni hakkındaki öngörüleri, varsayımları, kurguları ve vazgeçilemezliği ile yarattığı bazı istenmeyen sonuçlar ele alınmıştır. Kadın bedeninin, varlığının ve toplumsal rollerinin erkek, toplum ve teknoloji birlikteliği tarafından da sömürülmemesi için burada, kadın bedeniyle yapılan biyoteknolojik gelişmeler ve bunun doğrudan bir sonucu olarak kadın için ayrıca incelenmesi gerektiği düşünülen biyoetik ilke ve uygulamaları tartışılmıştır. Sonuç: Kadın bedeninin genelde teknoloji ve özelde üreme biyoteknolojisi alanında bir kez daha metalaştırıldığı görülmektedir. Gelişmekte olan ülkeler bağlamında bu konu sosyolojik bir sorun oluşturmakla birlikte kadın ve üreme kavramlarının anlamları da önemli derecede değişime uğramaktadır. Bu çalışma literatüre, biyoetik ilke ve tartışmaları kapsamında sosyolojik bir analiz olarak katkı sağlamayı amaçlamıştır. Anahtar Kelimeler: Biyoetik, biyoteknoloji, kadın, teknoloji, üreme. KAYNAKLAR 1. Fukuyama, F. (2003). İnsan Ötesi Geleceğimiz: Biyoteknoloji Devriminin Sonuçları. ODTÜ Yayıncılık, Ankara. 2. Rifkin, J. (1998). Biyoteknoloji Yüzyılı. Evrim Yayınları, İstanbul. 3. Waldby, C. & Cooper, M. (2008). The biopolitics of reproduction. Australian Feminist Studies. 23(55), 57-73. 4. Wang, G. (2011). Reproductive Health and Gender Equality: Method, Measurement and Implications. Australian & New Zealand Journal of Public Health, 35(5): 496-497. DOI: 10.1111/j.1753-6405.2011.00767.x , 2010: 107 63 GEBE ÖZERKLİĞİ VE GEBE TAKİBİNDE ÖZERKLİĞE SAYGI S-02 *Dr. M. Türkan IŞIK, **Yrd.Doç.Dr. Selim KADIOĞLU * Mersin Üniversitesi Sağlık Araştırma ve Uygulama Merkezi (Tıp Tarihi ve Etik Bilim Doktoru) ** Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik ABD. Çağdaş bilimsel tıp anlayışı çerçevesinde sağlık profesyonelleri, tıbbi ilişkinin seyrini belirlemede hastanın aktif rol almasını, geçmişteki meslektaşlarına göre daha fazla benimsemekte ve önemsemektedir. Toplumsal beklenti ve yasal düzenlemeler de onları tıbbi kararları alırken hastanın değerlerine dikkat etmekle yükümlü kılmakta; yaptıkları her uygulamanın hastanın bilgisi ve rızası ya da seçimi doğrultusunda olmasını şart koşmaktadır. Bu ilişki düzeninin alt yapısını oluşturan tıp etiği temel ilkesi “özerklik ve özerkliğe saygı” olarak adlandırılmaktadır. Özerklik ve özerkliğe saygı, tıbbi ilişkiyi temellendirmenin ötesinde çağdaş kültürün önemli öğelerinden biridir ve insan haklarıyla da yakından ilişkilidir. Bu ilke, kişinin öncelikle kendi yapıp edecekleri, ikincil olarak da kendisine yapılıp edilecekler konusunda bağımsız olarak ve kendi değerlerine dayanarak kararlar vermesi ve uygulamaların bu kararlar doğrultusunda gerçekleştirilmesi şeklinde tanımlanabilir. Tıp uygulamalarındaki başlıca tezahürü hastaların kendilerine yapılacak tıbbi işlemler konusunda son kararı verme, son sözü söyleme hakkına sahip olmasıdır. Özerklik ve özerkliğe saygı ilkesine uygun davranmanın yaygınlaşması, geleneksel tıbbi ilişki modelini biçimlendiren paternalist anlayıştan uzaklaşma anlamına gelmektedir. Farklı klinik tablolar ve tıbbi uygulamalar özelinde farklı versiyonlar halinde geçerli olma genel çerçevesinde, özerklik ve özerkliğe saygı ilkesi gebelik ve gebelik takibi süreçlerinde de gündeme gelmektedir. Bu ilkenin gebelik takibi bağlamında hayata geçişinde ön planda yer alan unsur, gebenin içinde bulunduğu durum ve önündeki gelişmeler; sürecin olağan ilerleyişi ve olası sorunlar hakkında bilgilendirilmesidir. Bir konuda özerk karar oluşturabilmenin ön koşulu düşünüp 64 değerlendirme yapabilme yeterliğine, bu yeterliğin ön koşulu ise konu hakkında kapsamlı-ayrıntılı bilgiye sahip olmadır. Bildirimiz gebe özerkliği ve gebe takibinde özerkliğe saygı konularının kuramsal ve uygulamalı yönleri hakkında bir derleme ve değerlendirme çalışmasıdır. Bu çerçevede, gebenin bilgilendirilme hakkına odaklanan bir yaklaşım benimsenmiş, ancak özerklik ve özerkliğe saygı ilkesinin yaşama geçişindeki diğer önemli unsurlara; gebenin tıbbi ve medikososyal karar süreçlerine dahil olması, mahremiyetinin korunması ve varsa sırrının saklanması haklarına da değinilmiştir. Anahtar kelimeler: Gebelik, Özerlik İlkesi, Tıp Etiği KAYNAKLAR: 1. Taylor SL. Quandary at the crossroads: paternalism versus advorcacy surrounding end-of-treatment decisions. Am J Hosp Palliant Care. 1995; 12 (4): 43-46. 2. Çobanoğlu N. Tıp Etiği. Ankara: İlke Yayınevi, 2007. 3. Gürel SA, Gürel H, Balcan E. Doğum öncesi bakım esnasında gebelik, doğum ve doğum sonu döneme ilişkin bilgi edinme durumu. Perinatoloji Dergisi, 2006; 14 (2). 4. Elçioğlu Ö, Kırımlıoğlu N. Tıp Etiği İlkeleri. Çağdaş Tıp Etiği. Demirhan Erdemir A, Öncel Ö, Aksoy Ş. Çağdaş Tıp Etiği. İstanbul: Nobel Kitapevleri, 2003: 26-40. 5. Ersoy N. Aydınlatılmış onam öğretisinin gelişimi. Türkiye Klinikleri Tıbbi Etik Dergisi, 1995; 3 (1):1–4. 6. Kadıoğlu F, Kadıoğlu S. Klinik uygulamalarda etik karar verme süreci. Editör: Demirhan Erdemir A, Oğuz NY, Elçioğlu Ö, Doğan H. Klinik Etik. İstanbul: Nobel Kitabevleri, 2001: 44-63. 7. Joney S R, Symon A. Ethics in Midwifery. Second Edition, Elsevier Mosby, 2000: 96-101. 8. Kaya F, Serin Ö. Doğum öncesi bakımın bakımların niteliği. Journal of Turkish Obstetric and Gynecology Society, 2008; 5 (1): 28- 35. 9. Munyaradzi M. Critical reflections on the principle of beneficence in biomedicine. Pan Afr Med J. 2012;11:29. Epub 2012 Feb 18. 10. AD. Murdach, What happened to self-determination?. Soc Work. 2011 Oct;56(4):371-3. 11. Castelo N, Reiner PB. and Felsen G., Balancing Autonomy and Decisional Enhancement: An Evidence-Based Approach. The American Journal of Bioethics Volume 12, Issue 2, 2012: 30-31. 65 ÇEVRE ETİĞİNİN DÜŞÜNSEL TEMELLERİ S-03 *Duygu TAN, **Prof. Dr. Nesrin ÇOBANOĞLU * Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi (Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sosyal Çevre Bilimleri ABD Doktora Öğrencisi) **Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıp Etiği ve Tıp Tarihi ABD Başkanı Bireysel ve toplumsal davranışların ahlaki değerlendirmelerini içeren ve daha iyiye ulaşmak için normatif öğeler barındıran etik, insanın ilgi ve kaygı alanlarının çoğalmasıyla alanını genişletmekte ve farklı boyutlar kazanmaktadır. Özellikle son yüzyılda ortaya çıkan çevre krizinin hayatı tehdit eden boyutlara ulaşması, ekoloji biliminin kaydettiği gelişmelerle doğanın bir bütün olduğunun anlaşılması gibi gelişmeler, insanın doğayla olan ilişkisini sorgulamasına yol açmıştır. Doğanın içsel bir değer taşıdığına ilişkin düşünceler kabul gördükçe, çevre giderek artan bir şekilde etik kaygının bir unsuru olarak kabul edilmiş ve çevre etiği, etiğin bir alt dalı olarak kabul edilmeye başlamıştır. Öte yandan, insanın doğayla olan ilişkisinin ahlaki boyutları değerlendirilir, eleştirilir ve sorgulanırken, birbirinden farklı pek çok yaklaşım ortaya çıkmıştır. İnsan- doğa ilişkisinde insana özel bir konum tanınıp tanınmayacağı bu tartışmalarda önemli bir yere sahiptir. Diğer taraftan, çevre sorunlarının mevcut siyasal, ekonomik ve toplumsal sistemler içerisinde çözülmesinin mümkün olduğunu savunanlar ile yapısal değişimlerin mutlak gerekliliğine inananlar arasındaki tartışma güncelliğini korumaktadır. Doğanın veya doğanın unsurlarının ahlaki ehliyetine ilişkin uzlaşı da sağlanabilmiş değildir. Tüm bu tartışmalar, birbirinden farklı normatif sonuçların doğmasına, çevre sorunlarının çözümüne yönelik birbirinden farklı pek çok fikrin tartışılmasına olanak sağlamıştır. Bu çalışmanın amacı, çevre etiği içinde yer alan farklı yaklaşımların incelenmesi yoluyla, insan ile doğa arasındaki etik ilişkinin çok yönlülüğünün anlaşılmasına katkıda bulunmaktır. Tüm bu yaklaşımların incelenmesi, birbirleriyle ayrıldıkları noktaların değerlendirilmesi, çevre sorunlarının çok yönlü irdelenmesine olanak sağlamaktadır. Böylece, bir yaklaşımın göz ardı ettiği etik sorunları, diğer yaklaşımlar yoluyla göz önünde bulundurmak olanaklı hale gelmekte, hem çevre 66 krizlerinin çözülmesi, hem de bireysel ve toplumsal olarak doğayla geliştirilen ilişkilerde tüm bu etik kaygıları dikkate alma olanağı doğmaktadır. Anahtar Kelimeler: Çevre etiği, ekoloji, insanmerkezcilik, biyomerkezcilik, doğamerkezcilik 67 SERVİS HEMŞİRELERİNİN YÖNETİCİ HEMŞİRELERİN DAVRANIŞLARINI YÖNETSEL ETİK İLKELER DOĞRULTUSUNDA DEĞERLENDİRMESİ S-04 Öğr.Gör. Dicle ÇAYAN, Öğr.Gör. Hatice ÖNAL Niğde Üniversitesi Niğde Zübeyde Hanım Sağlık Yüksekokulu, Hemşirelik Bölümü Amaç: Günümüzde “Etik Davranış”ın en çok tartışıldığı alanlardan biri sağlık hizmetleridir. Hastanelerde sunulan sağlık hizmetlerinin büyük bölümü hemşireler tarafından yürütülmektedir. Hizmet sürecinin sağlıklı bir şekilde işleyebilmesinde hemşirelik hizmetleri yöneticilerine önemli roller düşmektedir. Hemşirelerde çalışan memnuniyeti ve motivasyonunun arttırabilmesi için hemşire yöneticilerin davranışlarında etik ilkelere uygun hareket etmesi gerekmektedir. Bu araştırma, hastane başhemşirelerinin davranışlarının yönetsel etik ilkelere uygunluğunu belirlemek amacıyla yapılmıştır. Yöntem: Bu araştırmanın evrenini Niğde İli’nde bulunan Sağlık Bakanlığı’na bağlı yedi hastanede çalışan hemşireler oluşturmaktadır (N=399). Araştırmanın örneklemini ise çalışmayı kabul eden, yedi devlet hastanesinden tabakalı örneklem yöntemi ile seçilmiş 205 hemşire oluşturmaktadır. Hemşirelere 12 tanımlayıcı sorunun ardından Öztürk (2010) tarafından geliştirilen ve yazılı izin alınarak kullanılan “Yönetsel Etik Davranışlar Ölçeği”ne ait 56 soru yöneltilmiştir. Veriler, ortalama ve standart sapma, güvenilirlik ve faktör analizi, Kruskal-Wallis, Mann Whitney U testleri ile değerlendirilmiştir. Bulgular: Çalışmaya katılan hemşirelerin %45,9’u 26–35 yaş aralığında ve %92,7’si kadındır. Hemşirelerin %44,4’ü ön lisans mezunu, %57,6’sı etik ve etik ile ilgili konularda eğitim almıştır. Katılımcıların %49,8’si başhemşiresinden memnuniyet düzeyini iyi olarak belirtmiş, %58,5’i başhemşiresinin davranışlarının genel olarak yönetsel etik ilkelere uygun olduğunu ifade etmiştir. “Yönetsel Etik Davranışlar Ölçeği”ne faktör analizi uygulandığında olumlu insan ilişkileri, adalet ve eşitlik, doğruluk ve dürüstlük, hak ve özgürlük, sorumluluk ve hukukun üstünlüğü 68 olmak üzere beş alt boyut oluşmuştur. Hemşirelerin Yönetsel Etik Davranışlar Ölçeği’nden aldıkları toplam puan ortalaması 219,27±36,84’dir. Sonuç: Araştırma sonucunda hemşirelerin, başhemşirelerinin etik ilkelere uygun davrandığını düşündükleri söylenebilir. Ölçek değerlendirme sonucuna göre, hemşireler başhemşirelerinin davranışlarında “hak ve özgürlükler” boyutunda daha etik davrandıklarını belirtmişlerdir. Anahtar Kelimeler: Etik, etik ilke, yönetici hemşire KAYNAKLAR 1. Öztürk, H.,Yılmaz F., Demir N., (2009); “Hastanelerde Çalışan Yönetici Hemşirelerin Karşılaştıkları Sorunlar”, Atatürk Üniversitesi Hemşirelik Sağlık Yüksekokulu Dergisi, 12:2, s:57-65. 2. Aitamaa, E., Leino-Kilpi, H., Puukka, P., Suhonen, R. (2010); “Ethical Problems In Nursing Management: The Role Of Codes Of Ethics”, Nursing Ethics, 17:4, s:469-482. 3. Volker, D L, (2003); “Is There a Unique Nursing Ethic?”, Nursing Science Quarterly, 16 (3), s: 207–211. 69 ETİK DEĞERLERİN İNŞASINDA TARİH DERS KİTAPLARININ ÖNEMİ S-05 Yrd.Doç.Dr. Kemal KAYA Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim, dünyada olduğu gibi ülkemizde de üzerinde önemle durulan konuların başında gelmektedir. Osmanlı İmparatorluğu’nun girişimlerinin önemli bir sacayağını oluşturan eğitim, modernleşme Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde kendisinden beklentilerin daha yüksek tutulduğu bir alan olma özelliği taşımıştır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında yoğun ve kapsamlı çalışmaların yapıldığı bu alanda etik konusu da bunun önemli bir bileşeni olarak kabul edilmiştir. Türk Eğitim Sisteminin özdesi laiklik olarak belirlenmiş olmasına rağmen, eğitim programlarının etik boyutu gerçekleştiremediği ve programlardan beklenen sonuçların sadece beklenti düzeyinde kaldığı görülmektedir. Günümüz dünyasında eğitim, kişinin içinde yaşadığı topluma olduğu kadar farklı kültür ve toplum yapılarına da rahatlıkla uyum sağlayabilecek tarzda esnek ve donanımlı olmayı, sorgulayabilmeyi, karşılıklı ilişkilerinde saygılı olmayı, ulusal değerlere sahip olup evrensel boyutta algılayabilmeyi, kendisiyle ve çevresiyle barışık bir birey olarak yetişmesini hedeflemektedir. Bu nedenle, kişiliğin önemli bir bölümünün oluştuğu eğitim kurumlarında, eğitim programlarının etik bilinci uyandırma yetkinliği göz ardı edilmemelidir. Günümüz dünyasında yükselen bir değer olarak insan hak ve özgürlüklerine duyarlılık, buna karşı müsamahasızlık, kültürel ve dini çatışmalar, çevre sorunları gibi problemlerin çoğu etik ile ilişkilidir. Bu problemleri çözme konusunda etik duyarlılığı uyandırmada tarih eğitiminin önemli bir yeri vardır. Ülkemizdeki mevcut eğitim programlarında tarih eğitimine çeşitli veçhelerden önem atfedilmektedir. Bu çalışmamızda tarih eğitimin bireylerdeki etik duyarlılığı oluşturmada nasıl bir işlevsel yapıda olabileceği tartışılacaktır. Bu işlevin gerçekleşmesinde tarih eğitiminin kendisinden ziyade müfredattaki tarih ders kitaplarında kullanılan dilin etik olup olmamasının önemi üzerinde durulacaktır. Anahtar Kelimeler; Etik, Tarih Eğitimi, Tarih Ders Kitapları. 70 SON SINIF HEMŞİRELİK ÖĞRENCİLERİNİN ETİK DUYARLILIKLARI S-06 *Yrd.Doç.Dr. Nazan KILIÇ AKÇA, **Öğr.Gör.Dr. Nuray ŞİMŞEK, *Öğr.Gör. Sibel KİPER, *Arş.Gör. Dilek EFE, ***Öğr.Gör.Duygu AKÇA * Bozok Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu, Hemşirelik Bölümü ** Sinop Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu, Hemşirelik Bölümü *** Kafkas Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu, Hemşirelik Bölümü Amaç: Bir başkasının bakım sorumluluğunun üstlenilmesi, verilen bakımın kişi üzerindeki etkisi hemşirelik mesleğine ahlaki sorumluluklar yükler. Mesleğe geçiş yapacak olan hemşirelik son sınıf öğrencilerinin etik problemleri tanıması ve çözümleyebilme konusunda doğru kararları alabilmesi için etik duyarlılıklarının gelişmiş olması gerekmektedir. Bu çalışma, hemşirelik son sınıf öğrencilerinin etik duyarlılıklarını incelenmek amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmıştır. Yöntem: Çalışmanın örneklemini, eğitim müfredatları benzer olan dört sağlık yüksekokulunun son sınıf öğrencilerinden (n=259), çalışmanın yapıldığı dönemde okulda olan ve araştırmaya katılmayı kabul eden 216 hemşirelik öğrencisi oluşturmuştur. Veriler veri toplama formu ve Kim Lutzen tarafından geliştirilen, Türkçe geçerlik güvenirliği Hale Tosun tarafından yapılan, “Moral Sensitivity Questionnaire-MSQ” (Ahlaki Duyarlılık değerlendirilmesinde tanımlayıcı Anketi-ADA) istatistikler, t testi kullanıldı. ve One-way Verilerin Anova kullanılmıştır. Bulgular: Çalışmaya katılan öğrencilerin yaş ortalaması 22.8±1.4 olup %63.6’sının kız olduğu saptanmıştır. Öğrencilerin etik duyarlılık puan ortalamaları 90.1±22.2 olup orta düzey olarak belirlenmiştir. Yaş, kardeş sayısı, başarı durumu, sosyal ve bilimsel etkinliklere katılma, mesleği isteyerek tercih etme ve mesleğini severek yapmanın öğrencilerin etik duyarlılıklarını artırdığı saptanmıştır (p<0.05). Sonuç: Öğrenci hemşirelerinin etik duyarlılıklarının orta düzeyde olduğu saptanmıştır. Öğrencilerin etik duyarlılığının artırılması için mezuniyet öncesi sosyal ve bilimsel aktivitelere katılımları arttırılabilir ve müfredat programları bu yönde düzenlenebilir. Anahtar kelimeler: Etik, etik duyarlılık, hemşirelik öğrencileri 71 KAYNAKLAR 1. 2. 3. 4. Weaver K. Ethical Sensitivity: State of Knowledge and Needs for Further Research. Nurs Ethics March 2007;14(2):141-155 Weaver K, Morse J, Mitcham C. Ethical sensitivity in professional practice: concept analysis. Journal of Advanced Nursing 2008;62(5):607-618 Numminen O, Arend AV, Leino-Kilpi H. Nurse Educators' and Nursing Students' Perspectives On Teaching Codes of Ethics. Nurs Ethics 2009;16(1): 69-82 Numminen O, Leino-Kilpi H, Arend AV, Katajisto J.Comparison of nurse educators’ and nursing students’ descriptions of teaching codes of ethics . Nurs Ethics 2011;18(5) 710-724 72 TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTSİZLİKLERİNE BİR BAKIŞ S-07 *Araş.Gör. Gökçe ASLAN, **Öğr.Gör. Özlem TEKTAŞ *Niğde Üniversitesi Niğde Zübeyde Hanım Sağlık Yüksekokulu, Ebelik Bölümü ** Niğde Üniversitesi Niğde Zübeyde Hanım Sağlık Yüksekokulu, Hemşirelik Bölümü Toplumsal cinsiyet farklı kültürde, farklı zamanlarda ve farklı coğrafyalarda kadınlara ve erkeklere yüklenen toplumsal rol ve sorumlulukları ifade eder. Cinsiyet bireylerin doğarken tercih edebilecekleri bir özellik değildir. Hangi kültürde, çağda yaşarsak yaşayalım, kız ya da erkek olarak doğmak, biyolojik varlığımızın bir niteliğidir. Ancak kız çocukları için pembe, erkekler için mavi rengin tercih edilmesiyle başlayan süreç, ileriye yönelik erkeklerin ve kadınların yapabileceği işler konusunda da belirgin ayrımlar üretir. Bu çerçevede erkek ve kadın cinsiyetleri arasında toplumsal yaşama katılma düzeyi açısından da farklılıklar oluşur. Kadın daha çok evde kalırken, erkek dışarıda her türlü kamusal alanda yer alır. Çalışma yaşamından siyasete, sivil toplum örgütlenmesinden eğitime kadar her türlü alanda belirginleşen bu farklılıklar toplumsal cinsiyet eşitsizliğini oluşturur. Oysa toplumsal cinsiyette eşitlik; fırsatların kullanılması, kaynakların dağıtılması ve hizmetlere ulaşmada bireyin cinsiyeti nedeni ile ayrımcılığa maruz kalmaması olarak tanımlanmaktadır. Toplumsal cinsiyette hakkaniyet ise; kadın ve erkekler arasında güç ve gereksinim olarak farklılıkların olduğunu kabul etmek, iki cinsiyet arasında dengeyi koruyacak -düzeltecek- şekilde gelir dağılımı ve sorumluluk paylaşımında adaletin sağlanması temeline dayanmaktadır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği kavramının ortaya çıkış nedeni kadın ve erkeğin fizyolojik veya biyolojik özellikleri değildir. Eşitsizlik, farklı boyutlarda kadın ve erkeğe ilişkin algıdan kaynaklanmaktadır ve kadınlar bu eşitsizlikte toplumda dezavantajlı konumda yer almaktadırlar. Örneğin; kadınlar erkeklere göre daha az eğitim almakta, iş gücüne daha az katılmakta ve bunların sonucu olarak daha az gelir elde etmektedirler. Ülkemizde toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yansıması olarak görülen en önemli bulgulardan biri de “kadına yönelik şiddet” olgusudur. Töre cinayetleri, kızlık zarı muayeneleri, kız gebeliklerin sonlandırılması, kız çocukların 73 ihmali, aile içinde kadın ve kız çocukların maruz kaldığı fiziksel, psikolojik, ekonomik ve cinsel şiddet başlıca örneklerdendir. Bu bağlamda; toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin önlenmesinde, hakkaniyet çerçevesinde herkesin eşit olduğu, hiç kimsenin dezavantajlı olmadığı toplum yapısına ulaşmak hedeflenmelidir. Bunun için kız çocuklarının eğitimine önem verilmesi, kadının statüsünü ve haklarını koruyan yasaların hayat geçirilmesi önemli adımlardır. Anahtar Kelimeler: Toplumsal cinsiyet, ayrımcılık, etik KAYNAKLAR 1-Akın A, 2007, Toplumsal Cinsiyet Ayrımcılığı ve Sağlık, Toplum Hekimliği Bülteni, 26:1-9. 2-Belek İ, 2001, Eşitsizlik, Sağlık, Toplum, Siyaset Dergisi, 5:5-9. 3-Şahiner G, Akyüz A. 2010, Toplumsal Cinsiyet ve kadının Üreme Sağlığı, TAF Preventive Medicine Bulletin, 9:333-342. 74 ETİK PARANOYASI S-08 *Araş.Gör. Gökçe ASLAN, **Öğr.Gör. Kemal AKAY *Niğde Üniversitesi Niğde Zübeyde Hanım Sağlık Yüksekokulu **Niğde Üniversitesi Zübeyde Hanım Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Etik; son dönem sıklıkla duyduğumuz, günlük yaşamda ve her meslek grubunda sıklıkla tartışılan bir kavramdır. Kamu yönetimi etiği, tıp etiği, bilişim etiği, iş etiği, meslek etiği, hukuk etiği, çevre etiği, kişisel etik, kurumsal etik, toplumsal etik, biyoetik, siyaset etiği, bilim etiği, iktisat etiği, ekoloji veya çevre etiği, barış etiği gibi kavramlar günlük hayatta sıklıkla kullanılmaktadır. Peki ne nereye kadar etik, zaaf sahibi insan nereye kadar direnebiliyor, kanunlar nerelerde etik olmayan yollara sapmaya imkan veriyor? Netice sebepleri haklı kılar mı? Zafere, amaca giden her yol mübah mıdır? Son yıllarda ivmelenen küreselleşme, insan hakları konusundaki gelişmeler, iletişim alanındaki gelişmeler, toplumların örgütlenme düzeylerindeki gelişmeler, yaşam standartlarının yükselmesi gibi nedenler sonucunda insan eylemlerini inceleyen ve neyin doğru neyin yanlış olduğuna cevap bulmaya çalışan etik kavramı, daha fazla önem kazanmıştır. Etik değişik ahlak anlayışlarının kesiştiği, ortak noktadan çıkan evrensel normlar bütünüdür. ‘Etik’ sözcüğü bazen ahlâk anlamında, yani; belirli bir grupta, belirli bir zamanda, kişilerin birbirleriyle ilişkilerinde değerlendirmelerini ve eylemlerini belirlemeleri beklenen değerlendirme ve davranış norm sistemleri anlamında kullanılıyor. Bunlar yazılı olmayan norm sistemleri, ya da belirli bir zamanda, belirli bir kültürde neyin “iyi” neyin “kötü” olduğuna ilişkin norm sistemleri, dolayısıyla kişilerin genel olarak neleri yapmaları, neleri yapmamaları gerektiğini dile getiren değişik ve değişken norm sistemleridir. Bugün ‘etik’ adı altında karşımıza çıkan ahlâkların ve ahlâklılık bildirgelerinin ya da “meslek etiğinin” de yaşamımızda önemli bir yeri vardır; ama 75 felsefî bilgiyle oluşturuldukları ve değerlendirildikleri takdirde ve kendilerine özgü işlevleri bilindiği takdirde yaşamımızda yerlerini bulmaktadırlar. Etik karar verme sürecinde karar vericinin kişisel, sosyal, ekonomik ve kültürel özellikleri karar verme sürecinin tamamını doğrudan veya dolaylı olarak etkileyebilmektedir. Ayrıca, kişinin sahip olduğu etik algı da bu süreçte etkili olmaktadır. Etik değerleri koruyarak yaşayabilmek ve mesleğimizi etik değerleri koruyarak yapabilmek için, normlardan ziyade etik değerlerin felsefî bilgisine dayanan felsefî bir eğitime ihtiyaç vardır. Çünkü ancak böyle bir eğitim, yüz yüze geldiğimiz durumlarda, insan onurunun nerede tehlikede olduğunu gören bir göz kazanmamıza yardımcı olabilir. Anahtar kelimeler: Etik karar verme, algı, ahlak KAYNAKLAR 1-Akbaba A, Erenler E., 2011, “Etik Karar Verme ve Cinsiyet Farklılıkları Üzerine Bir Araştırma”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 31:455-70. 2-Kuçuradi İ., 2003, Türkiye Mühendislik Haberleri, 423/1:7-9 3- Mahmutoğlu A., Çobanoğlu N., 2009,“Etik ve Ahlak; Sınırlar, Kapsam, Farklılıklar ve İlişkiler”, Türkiye Biyoetik Derneği V. Tıp Etiği Kongresi Bildiriler Kitabı, Rulo Matbaacılık, Ankara, 63-70. 76 NÜKLEER ENERJİNİN KULLANIMININ ÇEVRE ETİĞİ VE HALK SAĞLIĞI ÇERÇEVESİNDE DEĞERLENDİRİLMESİ S-09 *Araş.Gör. Funda ASLAN, **Çevre Y. Müh. Muhittin ASLAN *Hacettepe Sağlık Bilimleri Fakültesi Öğretim Elemanı **Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı Kıdemli Proje Direktörü Nükleer enerji özellikle son 50 yılda üretim maliyetlerinin diğer enerji üretim tekniklerine göre ucuzluğu, yüksek teknoloji gereksimini ve verimliliğinin yüksek olması sebebiyle dünya enerji üretimindeki payını hızla artırmaktadır. Bu durum dünya ekonomilerinin ve insanlığın doymaz enerji ihtiyacı artışının bir sonucu olarak görülmekle birlikte, nükleer teknolojinin askeri amaçlar için özellikle özendirilmiş ve üzerine yatırım yapılmış olması da ayrıca bir etik tartışma konusudur. Bilindiği üzere enerji amaçlı kullanılan nükleer teknoloji ürettiği uzun vadede ucuz, güvenli, devamlı çevreye etkilerinin diğer fosil yakıtlı ya da hidrolik sistemlere kıyasla az olması sebebiyle dünyanın birçok gelişmiş ülkesi tarafından tercih edilmektedir. Ancak nükleer santrallerin radyoaktivite gerçeği ve ortaya çıkabilecek kaza, nükleer atıkların yanlış yönetimi gibi ihtimali düşük ancak riski yüksek etkilerin geri döndürülebilirliğinin azlığı bu teknolojiye her zaman ihtiyatlı bir bakış ile bakılmasına sebebiyet vermiştir. Çünkü radyoaktif sızıntıların doğaya etkileri bu doğrultuda kitlesel sağlığa kısa ve uzun dönemli etkileri geçtiğimiz yıllarda yaşanan nükleer kazalarla çok açık ve net bir biçimde görülmüştür. Bu çerçevede; bu çalışmada,hiçbir sigorta şirketi tarafından sigortalanmak istenmeyen nükleer santrallerle üretilmesi planlanan nükleer enerjiyi kullanmanın eşiğine gelmiş ülkemizde nükleer enerji teknolojisi doğaya verdiği zararlar boyutu ile çevre etiği çerçevesinde buna bağlı olarak doğrudan ve dolaylı etkileri ile halk sağlığına etkileri ışığında tarafsız bir gözle değerlendirilerek hassasiyet gösterilmesi gereken noktalar vurgulanmaya çalışılmıştır. Çünkü bu konunun değerlendirilmesinde teknolojik ya da salt teknik görüşlerin yetersiz kaldığından hareket edilerek, etik ve insanların sağlık hakkı gibi evrensel doğrunun peşinde koşan kavramlarla konuya bakmanın en sağlıklı yol olduğu düşünülmektedir. Vurgulanmak istenen ana düşünce;insanın kendi eliyle yarattığı olumsuz bir sonuç ile bu davranış arasındaki 77 nedensellikten dolayı sorumluluk duygusunu yaşaması ve insanın, çevre değerleri karşısında ki sorumluluklarının ahlaki yönü çevre ile ilgili yapılan uygulamaların çevre sağlığında ki yansımalarına ve etik boyutuna götürecektir. Anahtar Kelimeler: Çevre etiği, Nükleer enerji, Halk Sağlığı KAYNAKLAR 1. Kuçuradi.,İ.,(1999),Ethics of the professions (Medicine, Business, Media, Law), Enwironmental ethics, syf:40-45 2. K.C. Calman,R. S.Downie, (2004), Oxford Textbook of Public Health, Detels,R., McEwen,J., Baglehole,R. (Ed.), Ethical Principles and Ethical issues in Public Health,syf: 387-390, Oxford Universty Press 3. Keleş,R., Hamamcı, C., Çoban A.,(2004), Çevre politikası, Çevreci Düşünce ve Hareketler, syf:270-272, İmge Kitabevi 78 ÇEVRE ETİĞİ AÇISINDAN BİLGİ ve İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİ S-10 Sema ALTINSOY Ankara Üniversitesi SBE Sosyal Çevre Bilimleri Bölümü Doktora Öğrencisi Var olduğu andan itibaren dünyada sürekli bir çevre değişimi yaşanmaktadır. İnsanlar tarih boyunca ekolojik değişikliklere neden olmuş; özellikle Sanayi Devrimi sonrasında insanın doğaya müdahalesi hız kazanmış; ekolojik felaketler yaşanmaya başlanmıştır. Tüketime dayalı ekonomik sistemin de etkisi ile enerji ihtiyacı, hayatın her alanında, gelişmiş ve gelişmekte olan tüm toplumlar tarafından hissedilmektedir. Hem enerji kaynağı olarak yaygın bir şekilde kullanılmakta olan fosil yakıtların sınırlı miktarda olması ve yakın bir gelecekte tükenecek olması; hem de aşırı tüketime dayalı yaşam tarzı sonucu karbon ayak izi oranının artmaya devam etmesi, küresel ısınma ve iklim değişikliği, etik bir yaklaşım olan gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakma sorumluluğumuzu zora sokmaktadır. Bilgi ve iletişim teknolojilerinde 1980’li yıllardan itibaren önemli gelişmeler olmuş, özellikle internet teknolojisindeki ilerlemelere paralel olarak küreselleşme hız kazanmış; bilişim sistemleri, ekonomik, sosyal ve kültürel hayatın vazgeçilmezleri arasındaki yerini almıştır. Sunucular, kişisel bilgisayarlar, yazıcılar, veri depolama üniteleri, ağ bağlantı ürünleri gibi bilgi ve iletişim sistemi cihazlarının üretimi aşamasında girdi olarak önemli miktarda ağır metal, fosil yakıt ve su kullanılmaktadır. Çalışmaları için elektrik enerjisine ihtiyaç vardır, tükettikleri elektrik enerjisi oranında doğada karbon ayak izi oluşturmakta, kirlilik yaratmaktadırlar. Kullanım döneminin sonunda da yine zararlı atık olarak doğaya bırakılmaktadır. Diğer endüstri ürünleri gibi bu ürünler de tüm yaşam döngüleri süresince ekolojik bozulmaya neden olmaktadır.. Bu çalışma, bilgi ve iletişim sistemlerinin, kaynak kıtlığı, çevre kirliliği gibi ekolojik sorunların giderilmesinde ya da etkilerinin azaltılmasında nasıl 79 kullanılabileceğini irdelemek amacı ile hazırlanmıştır. Yapılan hesaplamalar, dünya üzerindeki karbon ayak izinin yaklaşık olarak %2’sinin bilgi ve iletişim sistemlerinden kaynaklandığını göstermektedir. Kalan %98’lik karbon ayak izi diğer alanlardan kaynaklanmaktadır. Konuya maliyet – fayda açısından insan merkezli olarak yaklaşıldığında, yararcılık ilkesi göz önünde bulundurularak bilişim sistemlerinin kullanımı ve sistemlerin otomasyonu ile %98’lik oranı yaratan diğer alanların kaynak kullanımını ve kirliliğe etkisini azaltmada oldukça önemli bir etken olacaktır; bu da çevre etiği açısından bilişim sistemlerinin olumlu kullanımı sonucunu doğuracaktır. 80 HUKUKTA DEĞER VE BİR DEĞER OLARAK ADALET S-11 Araş.Gör. Çağrı KAN AYDIN Nevşehir Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü, Hukuk Bilimleri ABD. Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ceza ve Ceza Muhakemesi Ana Bilim Dalı (Doktora Öğrencisi) Amaç: Çalışmamız iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde bir değer olarak hukukun şekil, değer ve olgunun bir bileşimi olduğu tanımlamasından yola çıkılarak, hukukun değerlerle ilişkisi ve hukukun özünde ne olduğu sorunu değer, etik, adalet, hukukta biçim kavramları etrafında tartışılmakta ve bunun içinde çoğunlukla ideal bir değer olarak adlandırılan adalet kavramının bir değer olarak nerede durduğu sorgulanmaya çalışılmaktadır. Bu bölümde adalet kavramı toplumsal yansımalarının en net görülebildiği alan olan ceza hukuku açısından incelenmektedir. İkinci bölümde ise adaletin çeşitli görünümleri ve bunların içinde ceza adaletinin cezaların evrimsel gelişimi içindeki yansımasına değinilerek, fail ve mağdur açısından günümüzde gerçekleştirilebilmesi ve beklentileri karşılayıp karşılayamaması etrafında onarıcı adalet kavramı ile birlikte ele alınarak tartışılmaya çalışılmaktadır. Adalet kavramına cezanın gelişim evreleri ve cezalandırma pratiği açısından bakılarak kavramsal olarak yeniden bir yapılanmanın gerekip gerekmediği üzerinde durulmakta cezalandırma ile toplum arasındaki ilişkiye değinilerek ceza hukukunun salt bir değer olarak toplumun üst yapısı niteliğinde bir mekanizma ortaya koyması etrafında sorgulanmaya çalışılmaktadır. Çalışmamıza yön veren temel soru değerlerden bağımsız bir hukuk ve ceza hukukunun olamazlığı etrafında faili yeniden topluma kazandıracak ve mağduru ceza adalet sistemi içerisinde etkin hale getirecek bir mekanizmanın mümkün olup olmadığını kısaca sorgulamaktır. Yöntem: Yukarıda çizilen çerçeve içinde hukukta değerin, değer kavramının içindeki temel değerlerin ve özellikle adaletin hukukta ne ifade ettiği, bu ifade biçiminin norm pratiklerine, bireysel ve toplumsal adalet anlayışına ve cezalandırma pratiğine nasıl yansıdığı ve adalet kavramına pratikte nasıl bir dinamizm kazandırılabileceği tespit edilmeye çalışılmaktadır. 81 Sonuç: Adalet kavramının yaşayan bir değer olarak toplumsal dinamiklerle sıkı bir ilişki içinde olduğu, değerlerden bağımsız bir hukukun düşünülemeyeceği, ceza adaletinin suç işlenmesini önlemeye hizmet etmesi ve bunun nihai sonucu olarak toplumsal barış ve düzeni sağlamasının mümkün olduğu onarıcı adalet fikri etrafında faile gerçekleştirdiği haksızlığın bir sonucu olarak onu yeniden topluma kazandıracak bir adaletin tesisinin mümkün olduğu sorusu cevaplanmaya çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Değer, Adalet, Ceza Adaleti, Onarıcı Adalet KAYNAKLAR 1. Adnan Güriz, Hukuk Felsefesi, Ankara 2009. 2. Anıl, Çeçen, Adalet Kavramı, Ankara 1980. 3. Centel- Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul 2008. 4. Cesare, Beccaria, Suçlar ve Cezalar Hakkında, Çev. Sami Selçuk, Ankara 2004. 5. Ekrem, Çetintürk, “Onarıcı Adalet Anlayışı ve Uzlaştırma Kurumunun Türk Ceza Adalet Sisteminde Algılanışı”, Ceza Hukuku Dergisi, Yıl 4, Sayı 9, Nisan 2009. 6. Emile, Durkheim, Ceza Evriminin İki Kanunu, AÜHFD., 40.Yıl Amağanı, Ankara 1966. 7. Emile, Durkheim, Ceza Evriminin İki Kanunu, Çev. Hamide Topçuoğlu, Ankara 1966. 8. Enciclopedia Del Diritto, Varese 1958. 9. Ertuğrul,Uzun, “Kriminoloji Tarihinde Klasik ve Pozitivist Okullar”,Ceza Hukuku Dergisi, Yıl4, Sayı 9, Nisan 2009. 10. Ferrando, Mantovani, Principi Di Diritto Penale, Firenze 2002. 11. Feridun, Yenisey, Ceza Muhakemesi Hukukunda Uzlaşma, ‘Özbek, Mustafa, “Çağdaş Ceza Adaleti Sistemlerinde Alternatif Çözüm Arayışları ve Arabuluculuk Uygulaması” s. 112.’ İstanbul 2005. 12. Giovanni, Cocco, Interpretazione e Precedente Giudiziale In Diritto Penale, CEDAM 2005. 82 BİYOETİK ÇEVRE POLİTİKALARI S-12 Arzu ÖZYOL Bilindiği gibi, tüm yarattığı sorunlara rağmen, tek bir günü dahi teknolojinin getirilerinden faydalanmadan geçirememekteyiz. Bu ikilem, Rio+20 sürecinin yaklaştığı bu günlerde birçok tartışmayı da beraberinde getirmektedir. Yeşil Gündemin en başında ise üretim ve tüketim faaliyetlerine ilişkin safhaların yeşilleştirilmesi konusu yer almaktadır. Bu bildiri ile biyoetik çevre politikaları ile ekonominin yeşilleştirilmesi arasında ki örtüşme vurgulanmakta ve değişime yönelik bir takım çözüm önerileri sunulmaktadır. Bildiri hazırlanırken kullanılan yöntem, geniş çaplı literatür taramasıdır. Yapılan çalışmanın sonucunda konuya ilişkin önemli kavramlar arasında tespit edilen kesişmelerin sonuç odaklı değerlendirilmesi sunulmaktadır. Bildiride; Çevrebilimin çok bileşenli yapısı nedeniyle çevre politikalarının oluşturulması esnasında bütüncül bir yaklaşım benimsenerek analitik ve sistemik yöntemlerin bir arada kullanılmasının, toplumun farklı kesimlerinin çıkarlarının örtüştüğü noktaların doğru saptanması sonucunda oluşturulan politikaların halkın değer yargıları ile örtüştürülmesinin, bugünün olduğu kadar gelecek kuşakların da ihtiyaçlarının düşünülmesinin ve doğal kaynakların farklı gelir düzeyine mensup gruplar ya da ülkeler arasında adil olarak bölüştürülmesinin önemi üzerinde durulmuştur. Sağlıklı ve sürdürülebilir çevre politikaları yeşil ekonominin araçları kullanılarak geliştirilebilir. Bu nedenle dışsallıkların doğru tespit edilmesi ve karzarar analizlerine dahil edilmesi sağlanmalıdır. Şüphesiz ki, modern bilimin ortaya çıkması ve sanayi devriminin gerçekleştirilmesi sonucunda, insanoğlunun yaşamında önemli bir dönüm noktasına ulaşılmıştır. Ancak bu gerçeklik, teknolojinin yoğun ve yanlış kullanımı sonucunda insanoğlunun çok ciddi risklerle yüz yüze kaldığı gerçeğini görünmez kılmamalıdır. Zira yüksek teknoloji ile sorunlara akıl almaz çözümler geliştiriliyor olsa da kimi zaman temel sorunsalın varlığını sürdürdüğü 83 görülmektedir. Örneğin, Kahverengi Ekonomi’nin belki de en önemli bulgusu iletişim teknolojileri ile insanoğlunun bilgi edinme ve hesap etme kapasitesinde akıl almaz bir artış sağlanmış ancak aynı teknolojik gelişim insanoğlunun bireysel güvenliğini ve bireyin özel yaşamının gizliliğini ortadan kaldırmıştır. Şüphesiz ki, teknolojiyi kolayca reddetmemiz mümkün değildir, ancak unutmamak gerekir ki, teknolojinin nimetlerinden daha çok faydalanabilme isteği yüksek faizle borç alarak günü güzel yaşamak gibidir. Sonuç olarak, “Teknoloji” ve “Doğa” arasında olması gereken ince çizginin yerinin net olarak tanımlanabilmesi ve insanoğlunun içinde kaldığı ikilem ile baş edebilmesi için Çevre Politikaları’nın Biyo-etik Kavramı Çerçevesinde şekillendirilmesi bir gerekliliktir. Anahtar Kelimeler: Biyoetik, Çevre Etiği, Sürdürülebilir Kalkınma, Yeşil Ekonomi, Çevre Politikası, Kahverengi Ekonomi KAYNAKLAR: 1. UNEP.2010.Green EconomyDevelopingCountriesSuccessStories.UNEP, Geneva. 2. World Commission on Environment and Development (1987). OurCommonFuture. Oxford UniversityPress, Nex York. 3. Pezzey. J.C.V. (1989). “Economic Analysis of SustainableGrowthandSustainable Development”. Environment DepartmenrWorkingPaper No. 15. The World Bank. Washington. D.C. 4. Pearce, D.W.,Markadanya A.,andBarbier, E.B.(1989).Blueprintfor a GreenEconomy. Earthscan, London. 5. UNCTAD. (2010a). TheLeastDevelopedCountries Report 2010: towards a New International architectureforLDCs, Genevaand New York. 84 YÜZ NAKLİ VE ETİK S-13 *Öğr.Gör. Nur Pınar AYAZ, **Arş.Gör.Yağmur SEZER, *Öğr.Gör. Nurhan KULOĞLU, **Arş.Gör. Züleyha KILIÇ *Niğde Üniversitesi Zübeyde Hanım Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu ** Niğde Üniversitesi Zübeyde Hanım Sağlık Yüksekokulu Eski çağlardan beri, insan vücudunda fonksiyonunu gerçekleştiremeyen organların, sağlıklı organlar ile değiştirilmesi insanlığın gerçekleştirmek istediği rüyalardan biri olmuştur. Hasta insanı iyileştirme, yaşama süresini uzatabilme, nitelikli bir yaşam sağlayabilme, insanlığın sürekli üstünde durduğu, daha iyisini amaçladığı bir konudur. Günümüzdeki bilgi, deneyim ve mikro cerrahi alanında gelişen teknolojiler organ nakillerinin uygulanmasının rutin tedavi işlemleri haline gelmesini sağlamıştır. Organ nakilleri, ülkemizde son dönemde art arda gerçekleştirilen, kamuoyunu meşgul eden ve basın yayın organlarında pek çok habere konu olan yüz nakli ile birlikte artık daha da farklı bir boyut kazanmıştır. İlk yüz nakli 2005 yılında 38 yaşındaki Isabella Dinoire adlı kadına yapılmıştır. Ülkemizde gerçekleştirilen Uğur Acar’ın operasyonu, dünyadaki bölgesel ve tam boyutlu yüz nakli ameliyatlarının 20.si olarak tıp literatürüne geçmiştir. Olağanüstü emek, bilgi, yetkinlik ve insan gücü ile gerçekleştirilen tüm bu organ nakli operasyonları, dünyada ve ülkemizde insanlık ve bilim adına çok önemli ve öncü nitelikte gelişmelerdir. Yıllardır uluslararası ekiplerde yer alarak çalışan ülkemiz araştırmacıları ve bilim insanları bu öncü ameliyatları yapma yetkinliğine sahip olduklarını göstermektedir. Gerçekleştirilen bu operasyonlarla nakil için gerekli cerrahi teknikler ortaya konulmuş olsa da temelde önümüzde iki sorun bulunmaktadır. Bunlardan ilki ömür boyu ilaç kullanmak ve bunun getirdiği yaşamsal sorunlar; ikincisi ise etik tartışmalardır. Bu duruma yarar zarar açısından bakıldığında; gerçekten bu operasyon gerekli mi, operasyon sonrası hastanın başına gelecekler, hastanın bu durumu kabul edip edemeyeceği, vücudun bu durumu kabullenme durumu, kültürel ve dini açıdan doğabilecek bütün problemler, alıcı, donör ve toplum bakışı tümüyle irdelenmesi gereken asıl problemler olarak karşımıza çıkmaktadır. 85 Yüz nakillerinde de etik boyut alıcı, donör ve toplum açısından değerlendirilmelidir. Kişinin ve ailesinin yeni yüze psikolojik olarak hazırlanmasını, hayatını kaybetmiş başka bir insanın yüzünü taşıyabilmeyi ve toplum içinde yaşamını bu şekilde sürdürebilmeyi içermektedir. Yüz nakli ve etik konusu ile ilgili problemler farklı açılardan değerlendirilerek çalışmamızda özetlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Yüz nakli, yüz, etik KAYNAKLAR 1. Terzioğlu A. Organ transplantasyonu ve getirdiğin etik sorunlar. Turkiye Klinikleri J Med Ethics 1993; 1: 35-52. 2. Özdag N. Organ nakli ve bağışına toplumun bakışı. C.Ü. Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi 2001; 5: 46-55. 3. http://www.sdplatform.com/Dergi/34/Yuz-nakli.aspx 86 ÇEVRE ETİĞİ AÇISINDAN MÜLKİYET HAKKININ SINIRI VE PİERRE JOSEPH PROUDHON’UN MÜLKİYET ANLAYIŞI S-14 Hatice ÇIVGIN Ankara Üniversitesi Karl Marks bir malın değerini oluşturan unsurun emek olduğunu, “değeri yaratanın emek” olduğunu savunur. Bir malın üretimi için gereken üretim araçları da daha önce emek sürecinden geçmiştir, emek ürünleridir. Kapitalist işçinin ücretini ödedikten sonra elinde kalan ve tümüyle emek tarafından sağlanmış olan artı değere el koyar. Adil olmayan şey bu el koyma sürecidir. Pierre Joseph Proudhon’a göre ancak karşılıklılık içinde yapılan değişimler/ takaslar adil olabilir. Yapılan değişimden (karşılıklı bir mal ya da hizmet değişiminden) iki tarafın da yararlanması gerekir. Ücrete dayanan kapitalist ilişkide ise karşılıklı faydalar yoktur. Kapitalist sermayesini, emek ürünlerini kendisine bırakan çalışanlarıyla değişmemektedir. Fayda üretim maliyetinde içerilmekte iken, kar firmadan çıkmaktadır, üretim maliyetinin üstünde kalan kısımdır. Satış fiyatı üretim maliyetinin üstünde olduğuna göre kar hırsızlıktır. Çevreci dünyadan yükselen doğal ekonomi yaklaşımına göre doğa bize ölçülebilir hizmetler sağlar. Ölçümler, en başta ekosistem hizmetleri ve doğal sermayenin milli muhasebe hesaplamalarına dâhil edilmelerini, yansıtılmalarını kolaylaştırır. İkinci faydası ise, projeler uygulanmadan önce, kaybedilecek ekosistem hizmetlerinin ağırlığını belirlemeye yaramasıdır. Marks’ta emeğin hakkı olan ürünlere tek taraflı olarak el koymak, Proudhon’da kapitalistle işçinin firma içindeki ilişkisi karşılıklı faydaya dayalı bir ilişki olmadığına ve adil bulunmadığı yaklaşımlarından benzetim yaparak, bize bunca hizmeti sağlayan doğanın verdiklerini bedava aldığımız halde geriye hiçbir şey vermememizin haksızlık sayılacağını söyleyebiliriz. İki düşünürün adalet anlayışı da tek taraflı tüketim, sömürü ve yok etme ilişkisini kaldıramaz. Bu ilişkinin Marks’a göre sömürücü, Proudhon’a göre hırsızlık sayılmaması için bizim de doğanın kaybettiği unsurlarına yeniden kavuşmasını sağlayacak ortamı ona iade etmemiz 87 gereklidir. Dolayısıyla bu yaklaşımları göz önüne alarak iki soruyu yeniden cevaplandırmalıyız: 1- Mülkiyet sahibi olamayan ötekiler ve gelecek kuşaklara rağmen, bireysel özel mülkiyet sahibi olmaya ne kadar hakkımız vardır?, 2- Bireysel mülkiyet, kendi konusunu yok etmeye varan bir tasarruf hakkı sağlar mı? Anahtar Kelimeler: Ekosistem hizmetleri, Proudhon, mülkiyet. KAYNAKLAR 1. CONSTANZA, Robert; D’ARGE, Ralph; de GROOT, Rudolf; FARBERK, Stephen; GRASSO, Monica; HANNON, Bruce; LIMBURG, Karin; NAEEM, Shahid; O’NEİLL, Robert V; PARUELO, Jose; RASKİN, Robert G.; SUTTONKK, Paul and VAN DEN BELT, Marjan. (1997), “The value of the world’s ecosystem services and natural capital”, Nature, Vol. 387, 15 May, pp. 253- 260. 2. DES JARDINS, Joseph R. (2006)- Çevre Etiği, çev. Ruşen Keleş, İmge Kitabevi, Ankara. 3.GALLAI, N., SALLES, J.-M., SETTELE, J. and VAISSIÈRE, B. (2008), "Economic valuation of the vulnerability of world agriculture confronted with pollinator decline", Ecological Economics, August, pp. 810-821. 4.MARX, Karl. (1867), Le Capital, Editions Sociales, Traduction de Joseph Roy, 1969, T1, V3, Paris. 5. PROUDHON, P.J. (1953), Textes choisis, présentés et commentés par Joseph Lajugie : “ La propriété ”, Collection des grands économistes, Librairie Dalloz, Paris, 492 pages. (pp. 269 à 334). 88 ÇEVRE ETİĞİ BAKIMINDAN ÇED (ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ) YÖNETMELİĞİ UYGULAMASININ DEĞERLENDİRİLMESİ S-15 *Prof. Dr. Nesrin ÇOBANOĞLU, **Yalçın AKKAŞ *Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıp Etiği ve Tıp Tarihi ABD Başkanı **Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Çevre etiğinin yasal bir mevzuat olan ÇED süreci içinde ki uygulanmasının ortaya çıkarılması ve uygulama etkinliğinin araştırılması. Bu bildirimin amacı, Çevre etiğinin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından uygulanmakta olan ve çevre koruma ve önleyicilik ve AB’ye uyum adına önemli ilerlemeler kaydeden ÇED Yönetmeliği içeriğindeki ve uygulamalarındaki etkinliğini belirlemektir. Bu amaçla Yönetmelikte çevre etiği kavramının en çok ifade edilebileceği düşünülen “amaç, çevre ve ÇED tanımı” kavramları irdelenecektir. Bildiri hazırlanırken kullanılan yöntem, 1993 yılında başlayan ve beş kez değişime uğrayıp en son olarak 2008 yılında yenilenen ÇED Yönetmeliği uygulama süreci boyunca bu yönetmeliklerde çevre etiği kavramı veya ifadesinin varlığının irdelenmesi, yönetmelik uygulamalarında çevre etiğinin etkinliğinin araştırılmasıdır. Türkiye’de uygulanan ÇED Yönetmeliği süreci ile ilgili olarak ÇED kavramı ilk olarak 11.08.1983 tarih ve 18132 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 2872 sayılı Çevre Kanununun 10. maddesi ile yasal statüye oturtulmuştur. Kanunun bu maddesinin ifadesi, “Gerçekleştirmeyi Planladıkları faaliyetleri sonucu çevre kirliliğine yol açabilecek kurum, kuruluş ve işletmeler bir Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu hazırlarlar. Bu raporda çevreye yapılabilecek tüm etkiler göz önünde bulundurularak çevre kirlenmesine sebep olabilecek atık ve artıkların ne şekilde zararsız hale getirilebileceği ve bu hususta alınacak önlemler belirtilir. ÇED raporunun hangi tip 89 projelerde isteneceği, ihtiva edeceği hususlar ve hangi makamca onaylanacağına dair esaslar Yönetmelikle belirlenir”. şeklindedir. Bu şekilde kanunda ifadesini bulan ilk ÇED Yönetmeliği ancak, kanunun yayınlanmasından yaklaşık on yıl sonra 07.02.1993 tarih ve 21489 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. İlk yönetmeliği takiben 1997, 2002, 2003 ve 2008 yıllarında yapılan çeşitli değişiklikler ve yeni düzenlemeler ile son halini almıştır. Bildirinin diğer öğesi olan çevre etiği açısından konuya baktığımızda ise, çevre etiği alanında yapılan tartışmalar insanın günlük ve geleceğe yönelik çıkarlarını ve davranışlarını temel almakta, bireyin başka bireylerle, toplumla, devletle, doğayla, ekosistemle, canlı-cansız varlıklarla ilişkilerini ele almaktadır. Çevre etiğinin görevi, insanlara sorumluluklarını hatırlatmak, doğanın insan tarafından ele geçirilmesi ve kendi hizmetine koşulması isteğinin ve becerisinin sınırlanmasının zorunluluğunu bildirmek ve başka hiçbir art niyet ve amaç taşımadan doğaya bir dokunulmazlık alanı oluşturmak şeklinde özetlenebilir. Sınırsız sömürünün kesinlikle ahlaki olmadığı ve bu sömürünün etik acıdan mahkum edilmesi gerektiği mutlak bir geçerlilik olarak karşımıza çıkmaktadır. Sonuç Çevreye zarar veren de, koruyacak olan da, özde bencil bir varlık olan insandır. Oysa çevrenin korunması ve geliştirilmesi, çevre değerlerinin yok olup gitmesinin önlenmesi, bencil bireylerin kişisel yararları ile toplumun kısa ve uzun dönemdeki çıkarları arasında bir denge kurulmasını zorunlu kılmaktadır. Hukuk kurallarının bittiği, etkisiz kaldığı yerde ahlak kurallarına gereksinme bulunduğu açık olmakla birlikte, ahlak kurallarının bir yana itildiği durumlarda da toplumsal değerlere saygılı kalmayı sağlamak için, tüzel (hukuki) kurallarına mutlak olarak gereksinme duyulacağı açıktır. Şu anda ülkemizde yasal kuralların bile tam olarak uygulanamadığı bir durumda kişilerden çevrenin korunması adına etik sorumluluk düşüncesiyle hareket etmelerini beklemek biraz zor gibi görünmektedir. Halbuki çevre etiği ve ÇED yönetmeliği her ikisi de özde çevreyi korumak istemektedir. ÇED Yönetmeliği yasal yollarla, koruma ve önleyicilik ilkesi eşliğinde 90 bunu yaparken çevre etiği insanın doğayla bütünleşmesini, insanın da doğanın bir parçası olduğunu hissetmesini sağlayarak tüm doğayı ve çevreyi sadece varlık olduğu için korunmasını sağlamak istemektedir. Anahtar kelimeler: Çevre, Çevre Etiği, Çevresel Etki Değerlendirmesi(ÇED). KAYNAKLAR Anonim 1993. ÇED Yönetmeliği. Resmi Gazete: Tarih 07.02.1993, Sayı 21489. Anonim 1993. Başbakanlık Genelgesi.Tarih 1993, Sayı 10. Anonim 1997. ÇED Yönetmeliği. Resmi Gazete: Tarih 23.06.1997, Sayı 23028. Anonim 2002. ÇED Yönetmeliği. Resmi Gazete: Tarih 06/06/2002, Sayı 24777. Anonim 2003 ÇED Yönetmeliği. Resmi Gazete: Tarih 16 Aralık 2003, Sayı 25318. Anonim 2008. ÇED Yönetmeliği. Resmi Gazete: Tarih 17.07.2008, Sayı 26939. Çevre Kanunu (2872 sayılı) , 11.08.1983 tarih ve 18132 sayılı Resmi Gazete Çobanoğlu, Nesrin ve Gulefşan Demirbaş, “Biyoetik Yaklaşımların Uygulamalı Etiğe Yansımaları”Uluslar Arası Katılımlı 3. Ulusal Tıp Etiği Kongresi, Kongre Kitabı-1, (Ed), Ozhan Matbaacılık,Bursa 2003. Çobanoglu Nesrin, Ankara Bilim Platformu tarafından düzenlenen "Çevre Etiği" konferans metni, 18.4.2012, Ankara DPT Sekizinci beş Yıllık Kalkınma Planı, 2001-2005 DPT Dokuzuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı, 2007-2013 Gökçe, B.,(1993), Toplum ve Çevre, Sosyoloji Derneği, Ankara. Kamu Hizmetinde Etik, TUSİAD-OECD, Eylul 2003, İstanbul Keleş, R. Hamamcı, C. ve Çoban, A.(2009), Çevre Politikası. İmge Kitabevi, s.508-511. Keleş,İ.,Metin,H.,Özkan,Sancak,H.,(2005), Çevre Kalkınma ve Etik, Ankara Kılıç, Selim, Çevre Etiği, Orion Yayınları, Ankara, 2008. Mahmutoğlu, Abdülkadir,Türkiye’de Kırsal Çevre Etiği Konusunda Mülki İdare Amirlerinin Görüşü, Anket Araştırması,Türk İdare Dergisi,2010, Sayı 468. Pieper, Annemarie, Etik, Ayrıntı Yayınları, Ankara, 1999. 91 ÖRGÜTSEL İKLİMDEN ÖRGÜTSEL ETİK İKLİME DEĞİŞİM: ÖRGÜTSEL ETİK İKLİM VE ÖRGÜTSEL AİDİYETE İLİŞKİN BİR DEĞERLENDİRME S-16 *Mukadder GÜN, **Prof.Dr. Serap ŞAHİNOĞLU *Ankara Ü. Sağ. Bil. Enstitüsü Tıp Tarihi ve Etik Doktora Öğrencisi (Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Başhemşirelik) **Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik ABD. Örgüt, geniş bir çevresel sistem içinde amaçlar, değerler, teknolojik yapı, psikososyal ve yönetim gibi alt sistemleri içeren toplumsal bir sistemdir (2). Örgütlerin bulundukları çalışma alanında tutunabilmeleri ya da sahip oldukları pazar paylarını artırabilmeleri kuşkusuz ellerindeki en önemli etmen olan işgücünü önemsemeleri ve yöneticileri de içeren tüm işgörenlerin örgütün etik değerlerini benimsemeleriyle olanaklıdır. Güven duygusunun sağlandığı, dürüstçe paylaşımların yaşandığı ve ahlaki değerlerin önemsendiği bir kurumda çalışanların iş doyumu düzeyi yükselirken aynı doğrultuda bireysel başarı düzeyleri ve kurumsal başarı düzeyi de artmaktadır. Günümüzde yaşamın her boyutunda etik kavramıyla karşılaşmaktayız. Etik iklimin genel olarak etik ilke ve davranışlardan oluştuğu söylenebilir. Geçmişte örgüte ait kural ve doğrular varolmakla birlikte günümüzde örgütün bütünün benimsediği değer ve iş anlayışı yerleşmeye başlamıştır. Bu çalışmada örgüt ikliminden örgütsel etik iklime değişim sürecinde örgütsel etik iklim ve örgütsel aidiyet ilişkisi irdelenenecek olup esas olarak örgütsel etik iklim üzerinde odaklanılacaktır. Anahtar Kelimeler:: Örgüt, aidiyet, etik, iklim. KAYNAKLAR 1. APPELBAUM S H, KYLE J., LAY D M (2005). The Relationship of Ethical Climate to Deviant Workplace Behaviour. Corporate Governance Vol. 5 NO. 4. 43-55. 2. GÜN M., KARADAĞ, N, DEDE S (2006). Hastane Etik İklimi: Hemşirelerin Hastane Etik İklimini Algılamalarına İlişkin Bir Araştırma, 15.TSK. Askeri Tıp Kongresi 31 Mayıs- 2 Haziran. 2006 Ankara, Türkiye. 92 3. SWANPOEL S, ROSE-INNES JR (2011). Organizational Behaviour: Exploring Ethical Climate and Hope.International Conference on Management Economics and Social Sciences (ICMESS'2011) Bangkok..556-560. 4. WIMBUSH, J., SHEPARD, J. MARKHAM, S. (1997), ‘‘An Empirical Examination of the Relationship.between Ethical Climate and Ethical Behaviour from Multiple Levels of Analysis’,Journal of Business Ethics, Vol. 16, pp. 1705-17. 5. VICTOR, B., CULLEN, J.B. (1988). The Organizational Bases of Ethical Work Climates.Administrative Science Quarterly, 33, 101-125. 93 ORTAÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİNİN HAYVANLARIN DENEYLERDE KULLANIMI İLE İLGİLİ SAHİP OLDUKLARI ETİK DEĞERLERİN ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİ S-17 Ferhat KARAKAYA, Dr. Nilay Keskin SAMANCI, Prof. Dr. Orhan ARSLAN Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Biyoloji Eğitimi Anabilim Dalı Bilim, insanların daha iyi yaşam koşullarına ulaşmasını sağlamak amacıyla yeni ilkeler bulmayı ve bu ilkeler yardımıyla daha sonra yaşanması muhtemel olayları önceden analiz etme gereksinimleri sonucunda ortaya çıkmıştır (Samancı, 2009, s:9). 18. ve 19. yüzyıllarda bilimin hızlı gelişmesi ve buna bağlı olarak toplumun gereksinimleri her alanda biyolojik sistemlerden ve organizmalardan yararlanma zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır. In vitro ortamlarda yapılmış deneylerde elde edilen verilerin canlılar üzerindeki etkilerinin araştırılmasının önem kazanması ve hayvanların bilimsel deneylerde kullanılmaya başlanmasıyla birlikte araştırma verilerinin ön yargı olmadan tekrarlanılabilir hale geldiğinin görülmesi hayvanların deneylerde kullanımını artırmıştır. Bu çalışmanın amacı; ortaöğretim öğrencilerinin, hayvanların deneylerde kullanılmasıyla ilgili karar verme sürecinde ele aldıkları etik değerlerin hangi değişkenlerden etkilendiğini ortaya çıkarmaktır. Bu amaç doğrultusunda araştırmanın, Ankara ili genelindeki farklı ortaöğretim kurumlarında öğrenim görmekte olan (Anadolu Lisesi ve Genel Lise) öğrencilerle çalışılmıştır. Araştırma hedefleri doğrultusunda geniş ölçekli bir çalışma yapılabilmesi için, Ankara genelindeki farklı sosyo-ekonomik parametrelere sahip okulların örneklemde eşit oranda temsil edilmesi amaçlanmış ve bu kapsamda Devlet Planlama Teşkilatının tarafından 2004 yılında yayınlanan “İlçelerin Sosyoekonomik Gelişmişlik Sıralaması Araştırması’’ verilerinden yararlanılmıştır. Araştırma bu veriler ışığında Ankara genelindeki 23 ortaöğretim kurumundan 431 öğrenci ile gerçekleştirilmiştir. Öğrencilerin hayvanların deneylerde kullanımı ile ilgili karar verme sürecinde ele aldıkları etik değerlerin belirlenebilmesi amacıyla 94 konuyu farklı bakış açılarıyla ele alan etik ikilemlere dayalı senaryolar hazırlanmıştır. Ayrıca öğrencilerin sahip olduğu etik değerlere etki eden parametrelerin belirlenebilmesi amacıyla ‘‘demografik bilgi anketi’’ uygulanmıştır. Bu anket aracılığıyla araştırma katılan öğrencilerin cinsiyet, anne-baba eğitim ve çalışma durumları, aile gelir düzeyleri ve başarı düzeylerine ait demografik bulgular elde edilmiştir. Araştırma sonucunda elde edilen veriler gerek başarı düzeyinin, gerekse sosyo ekonomik düzey değişkenlerinin öğrencilerin hayvanların deneylerde kullanımına ilişkin sahip oldukları etik değerleri etkilediğini ortaya koymuştur. Anahtar kelimeler: Etik Eğitimi, Etik prensip ve değerler, Hayvanların deneylerde kullanımı. KAYNAKLAR 1- Altuğ, T. (2009). Hayvan deneyleri etiği. Sağlık Bilimleri Süreli Yayıncılık, 54-68 2-Devlet Planlama Teşkilatı (2004). İlçelerin sosyo-ekonomik gelişmişlik sıralaması araştırması 3-Keskin Samancı, N. (2009). Biyoetik kapsamında ortaöğretim öğrencilerine yönelik biyoetik değer envanteri geliştirilmesi. Doktora tezi, Ağustos. 95 ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ FAKÜLTESİ HEMŞİRELİK ÖĞRENCİLERİNİN ETİK ALGILAYIŞLARI S-18 *Ali KAPLAN, *Duygu ATEŞ, *Selçuk ÖZTÜRK, *Özlem ZORLU, *Özlem KÖMMECİ, **Öğr.Gör. Zeliha KAYA ERTEN, *** Yrd.Doç.Dr. Evrim BAYRAKTAR, ** Yrd.Doç.Dr. Betül ÖZEN *Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölüm Öğrencisi ** Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Halk Sağlığı Hemşireliği ABD *** Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Doğum ve Kadın hastalıkları ABD Giriş: Bir işin meslek olabilmesi için belirli kriterlere sahip olmasını gerekir. Bu kriterlerin en temel olanı “verilen hizmetin insanlık için vazgeçilmez olması ve toplumun refahını sağlamasıdır. Profesyonel olma, toplumun refahını sağlamak için; yapılan işin önemsenmesini, yüksek düzeyde eğitim almayı, başkalarına yardım etme isteği ile motive olmayı, örgütlenmeyi, ortak değer ve inançlara sahip olmayı, sorumluluk alma ve karar verme becerisini gerektirir. Bu nedenle, her meslek etik ile yakından ilişkilidir. Hemşirelik mesleğinin direkt insana hizmet vermesi etik sorunlarla daha yoğun uğraşmasına neden olmaktadır. Bir hemşirenin mesleğine başlamadan önce etik konusunda yetkin hale gelmesi gerekmektedir. Bu çalışmada bir sağlık yüksek okulundaki hemşirelik öğrencilerinin etik konusundaki algılarını belirmek amacı ile yapılmıştır. Sonuçlar eğitim çalışmalarımızın geliştirilmesinde kullanılacaktır. Yöntem: Araştırma Mart Nisan 212 tarihleri arasında yapılmıştır. Evreni, Erciyes Üniversitesi Sağlık bilimleri Fakültesi Hemşirelik üçüncü ve dördüncü sınıfa devam eden 140 öğrenci oluşturmuştur. Evrenin tamamına ulaşılması hedeflenmiş, çalışmaya katılmayı kabul eden 110 öğrenci örneklem kapsamına alınmıştır. Veriler 23 sorudan oluşan anket formu ve 30 soruluk etik duyarlılık anketi ile toplanmıştır. Verilerin değerlendirmesinde yüzdelik, ortalama ve Ki-kare testleri kullanılmıştır. İstatistik çalışmalar devam etmektedir. Bulgular ve Sonuç: Araştırmaya katılan öğrencilerin %43’ü hemşirelik mesleğini severek seçtiklerini, %93’ü etikle ilgili bir yayın takip etmediklerini, %70’i çalıştıkları servislerde etikle ilgili sorun yaşadıklarını ve en fazla dahili 96 servislerde(%27,9), en az çocuk servislerinde(%4,5) sorun yaşadıklarını belirtmişlerdir. Öğrencilerinin %32,4’üetik denildiğinde zihinlerinde uyanan ilk çağrışımın hasta için en doğru olanı yapma olarak tanımlamışlardır. Ahlak ve etik arasındaki farkı %55’i ahlak toplumsal değeri, etik mesleki yaklaşımı içerir diyerek belirtmişleridir. Anahtar Kelimeler: Hemşirelik, Etik KAYNAKLAR 1)Karaöz Süreyya, Cerrahi Hemşireliği ve Etik,C.Ü. Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 2000, 4 (1) 2)Tosun Hale, Sağlık Bakım Uygulamalarında Deneyimlenen Etik İkilemlere Karşı Hekim Ve Hemşirelerin Duyarlılıklarının Belirlenmesi,İstanbul Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Hemşirelik Anabilim Dalı,Doktora Tezi, 2005 İstanbul 3) Karlıkaya Esin, Etik Konsültasyon/Danışmanlık KonusundaKliniklerdeÇalışan Sağlık Görevlilerinin Tutum ve Beklentileri, İstanbul Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi, 2007 İstanbul 97 MEDYA ETİĞİ KAPSAMINDA ÖZEL HAYATIN İHLALİ KONUSU S-19 Öğr.Gör. Lokman ZOR Niğde Üniversitesi-Niğde Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Görsel, İşitsel Teknikler ve Medya Yapımcılığı Bölümü Toplumlar, sahip oldukları değerler doğrultusunda sosyal yaşamın tüm alanlarını kapsayacak nitelikte kurallar oluşturmuşlardır. Hitap ettiği alana göre yazılı ya da sözlü olabilen bu kurallar, hem toplumsal yapıyı hem de toplumsal kurumları şekillendirme bağlamında büyük önem taşır. Sosyal hayatın her alanında olduğu gibi iş ve meslek yaşamına ait uygulamalar da belirli kurallar doğrultusunda gerçekleştirilir. Çoğunluğu yazılı olmayan bu kurallar, mesleğin, meslek mensupları tarafından belirli bir iç disiplin içerisinde gerçekleştirmesini düzenler. Bu bağlamda, medyanın da kendine ait toplumsal ve evrensel bir takım uygulama kuralları söz konusudur. Gelişen elektronik ve görsel iletişim teknolojileri sayesinde medya, insanlar üzerindeki etkisini son derece artırmıştır. Medyanın sahip olduğu bu güç, beraberinde bir takım etik ve denetim sorunlarını ortaya çıkarmıştır. Bu çalışma, “medya etiği” kavramı ve medya mensuplarının mesleki uygulama yaparken dikkate almaları gereken genel etik kurallardan bekli de en önemlisi olan, “özel yaşam ihlali” konusunu ele alarak bu doğrultudaki düzenlemeleri ortaya koymaktadır. Anahtar Kelimeler:Etik, Medya, Medya Etiği, Özel Hayat 98 ACİL SERVİSTE KONVERSİYON BOZUKLUĞU TANISI DÜŞÜNÜLEN HASTALARA YAKLAŞIMDA YAŞANAN ETİK SORUNLAR S-20 *Bil. Uzm. Seyhan DEMİR KARABULUT, **Prof. Dr. Serap ŞAHİNOĞLU * Ankara Üniversitesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Doktora Öğrencisi ** Ankara Üniversitesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Başkanı Konversiyon bozukluğu; “ruhsal bir çatışma ya da gereksinmenin doğrudan anlatımı yerine, ağrı ve cinsel işlev bozukluğu dışında, bilinen bir nörolojik ya da genel tıbbi durumla açıklanamayan bedensel işlev kayıpları ya da değişiklikleriyle belirli bir bozukluk” olarak tanımlanmaktadır. Hastanelerin acil servislerine başvuran hastaların %3-12’sini psikiyatrik olgular oluşturmakta ve konversiyon bozukluğu tanısı alan hastaların %5-16’sı acil serviste izlenmektedir. Tarihsel süreç içerisinde psikiyatri hastalarına karşı farklı tutum ve davranışlar sergilenmiş, bazı toplumlar bu hastalara özel bir önem verirken, bazıları ise olumsuz yaklaşımlar sergileyip onları toplum dışına itmişlerdir. Bu nedenle ruhsal bozukluğu olan bir kişi, fiziksel bozukluğa ya da hastalığa sahip birinden daha fazla damgalanma ve önyargıya maruz kalabilmektedir. Özellikle hastalık bulgularının patolojik olarak açıklanmasının çoğunlukla yapılamadığı konversiyon için de damgalama kaçınılmaz olmakta ve damgalamanın yol açtığı ayrımcılık sonucu da hasta tedavi olanaklarından yeterince yararlanamamaktadır. Ayrıca altta yatan herhangi bir organik hastalık varsa hastanın yardım alması gecikmekte ve bunun sonucu etik ihlallerin yol açacağı zararlar geri dönülmez boyutlara ulaşabilmektedir. Tüm bu nedenlerle konversiyon hastalığının etik boyutu bizim açımızdan önem taşımaktadır. Sağlık çalışanları konversiyon konusunda belli bir eğitim sürecinden geçmiş olsalar bile ne yazık ki acil servise gelen bu hastalara önyargılı bir tutumla yaklaşabilmektedir. Konversiyon bozukluğu düşünülen hastalara suçlu gibi davranmak, semptomlarının uydurma olduğunu düşünmek ve bunu hastaya yansıtmak, semptomları daha da kötüleştirerek hastaya zarar verebilmekte, ayrıca hastanın özerkliğine saygı ilkesi ihlal edilebilmektedir. 99 Konversiyon bozukluğu düşünülen hastalarda etik sorunların önlenmesi için, acil servise başvuran hastalardan mümkünse psikiyatri konsültanı istenme oranlarının arttırılması, acilde görev alan hekimlerin psikiyatri bölümünde rotasyonlarının yaptırılması, acil serviste doğru tanının konması için hastaya ayrılan sürenin artırılması ve bunu sağlayabilmek için acil servis koşullarının düzeltilmesinde yarar vardır. Anahtar Kelimeler: Acil Servis, Konversiyon Bozukluğu, Etik Sorunlar KAYNAKLAR 1. Doğan O, Konversiyon Bozukluğu, Psikiyatri Temel Kitabı içinde, Köroğlu E, Güleç C (ed.) 2. Baskı, HYB Basım Yayın, Ankara 2007: 377-385. 2. Güz H, Doğanay Z, Güven H, Özcan A, Acil Servisten İstenen Psikiyatrik Konsültasyonların Geriye Dönük İncelenmesi, Acil Tıp Dergisi 2003, 3 (1): 11-14. 3. Dula D J, DeNaples L, Emergency Department Presentation of Patients with Conversion Disorder, Academic Emergency Medicine 1995, 2 (2): 120-3. 4. Bostancı N, Ruhsal Bozukluğu Olan Bireylere Yönelik Stigma ve Bunun Azaltılmasına Yönelik Uygulamalar, Düşünen Adam 2005, 18 (1): 32-38. 100 ÇEVRESEL BİYOETİK VE GELECEK KUŞAKLAR AÇISINDAN “HAVALİMANI KENTİ” KAVRAMININ EVRİLMESİ S-21 *Dr. Nurhan OTO, **Prof. Dr. Nesrin ÇOBANOGLU * DHMİ Esenboğa Havalimanı Baş Md. Yrd. (İnşaat Mühendisi, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Bilim Uzmanı, Sosyal Çevre Bilimler Doktora) **Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıp Etiği ve Tıp Tarihi ABD. Yakın bir döneme kadar kendiliğinden ve organik bir şekilde gelişen “Havaalanı kentleri” nin artık çevresel sürdürülebilirliğin sağlanabilmesi açısından stratejik altyapı ve kentsel planlama ile bütünleşik bir şekilde planlanması gerekmektedir. “Havaalanı kenti yaklaşımı”, kent ve havaalanının mekansal olarak ayrıldığı, ulaşımın tek kanalla sağlandığı yerleşim tipinin yerine, kent ve havaalanın mekansal olarak ortak bir zemine oturduğu ve çok kanallı ulaşımla bütünleştiği, havaalanı bağlantılı olarak yolcu ve uçaklara yönelik düzenlenen hizmetler dışındaki tüm sosyal/ticari faaliyetleri de bir bütün olarak kapsayan, havaalanı yakın çevresinde zamana duyarlı sektörlerin, fuar aktivitelerinin, lojistik sektörünün ve/veya ofis alanlarının yer seçmesi şeklinde geliştiği, ilk şekillenişinden sonra zamanla evrilerek günümüzde, havalimanı yakın çevresini de aşarak, havalimanı ile hızlı, konforlu ve çeşitli türlerde ulaşım bağlantısı olan kent-bölge ölçeğinde önem kazanmaya başlayan “havaalanı kentleri”nde (Airport city)” yeni yerleşimlerin geliştiği; çekirdekte yer alan havaalanlarının çevresindeki 25 km'ye yayılan aktif bölgenin “Aerotropolis” olarak isimlendirildiği ve gittikçe stratejik bir gelişim modeli olarak görülmeye başlanarak, böylece günümüz ve gelecek kuşaklar açısından hem havaalanlarının hem kentlerin çevresel sürdürülebilirliğini etkileyen bir boyuta ulaştığı görülmektedir. Havaalanı planlaması, kentsel ve bölgesel planlama ve iş siteleri planlamasını sinerjik bir biçimde buluşturan böylece “Geleceğin Aerotropolisleri”nin gelişimini daha ekonomik olarak verimli, estetik olarak doyurucu, sosyal ve çevresel olarak sürdürülebilir olacak yeni bir yaklaşım gereklidir (Kasarda, 2010). Bu bağlamda havaalanlarının çevresel konularının bugünün ve gelecek kuşakların ihtiyaçlarının gözetilmesi ile dengeli olarak yönetilmesi gerekmektedir. Dar bir mekanda, sınırlı bir zamanda insan 101 davranışlarında iyi-kötü ayrımını irdeleyen “etik” kavramından; tüm evrende, bütün canlılar ve gelecek kuşaklar için iyinin ne olması gerektiğini sorgulayan, diğer canlı türleri, ekosistemler ve hatta tüm yerkürenin etik kaygı odağı olması gerektiğini savunan “doğalcı bir etik” olarak ve insanoğlunun çıkarlarının dışına taşması açısından benzersiz bir etik alanı yaratarak evrilen felsefe temelinde çevresel biyoetik"; “Havalimanı biyopolitikalarının Kenti” başarılmasında kavramı ve değerlerimizin sürdürülebilir havaalanları temellendirildiği kavram olmaktadır. Anahtar Kelimeler: Havalimanı Kenti, Çevresel Sürdürülebilirlik, Çevresel Biyoetik KAYNAKLAR: 1. Irvine, R. (2009). Illuminating Environmental Bioethics. Bioethical Inquiry , 6:415–416. 2. Kasarda, J. D. (2010). Global Airport Cities. Twickenham: Insight Media. 3. Knapp van Bogaert ve Donna, Ogunbanjo , Gboyegu A. (2010). "Shaping Bioethics: Environmental Bioethics.", SA Fam Pract: 52(6)(Supplement 1):S9-S12. 4. Oto, N., Çobanoglu N., (2011). Çevresel Biyoetik Bağlamında Sürdürülebilir Havaalanları. Mülkiye,Cilt.XXXV,no:273,109-142. 5. Oto, Nurhan (2011). “Çevresel Sürdürülebilirlik ve Sürdürülebilir Havaalanları: Esenboğa Havalimanı Örneği” Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi. 6. Ortadoğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Araştırma, Tasarım Planlama ve Uygulama Merkezi (2010a). Atatürk, Esenboğa ve Dalaman Havalimanları Master Plan Projesi Mevcut Durum Raporu. Ankara: MATPUM-ODTÜ. 102 ÇEVRE ETİĞİ BAĞLAMINDA KENTSEL DÖNÜŞÜM OLGUSU S-22 Yavuz Selim AKKOÇ Mülkiye Başmüfettişi- İçişleri Bakanlığı Türkiye’de özellikle 1950’lerden itibaren teknoloji, sanayi ve hizmet sektöründeki gelişmelerin çekim gücüne, tarım sektöründeki makineleşme ve toprak mülkiyetinin parçalı yapısı ve tarım arazisi yetersizliğinin itici gücüne bağlı olarak yoğun göç dalgaları yaşanmıştır. Bu göç olgusunun kentsel değerlerle uyumlu bir şekilde yönetilememesi nedeniyle plansız yerleşme, düzensiz kentleşme sonucu kentlerde hızla çöküntü alanları oluşmuştur. Kent merkezlerinde köhneme, kent çeperlerinde gecekondulaşma kentsel hizmet ve yaşam kalitesini düşürmüştür. Kentsel yaşam standartlarının yükseltilmesi amacıyla, kentsel altyapı hizmetleri gecekondu bölgelerine yaygınlaştırılmış, özellikle seçim dönemlerinde gecekondular yasallaştırılmıştır. Bu çabalar gecekondulaşmayı önlemek yerine, yeni gecekonduların yapılmasını özendirmiş ve gecekondu bölgelerinin çoğalmasına neden olmuştur. Düzensiz, plansız ve yasal olmayan kentleşme yoksulluğu ve yoksunluğu beraberinde getirmiştir. 1990’lardan itibaren kent merkezlerindeki köhnemeyi, kent çeperlerindeki gecekondulaşmayı önlemek amacıyla çağdaş kentleşme ilkeleri ve planlama esaslarına uygun olarak kentsel dönüşüm projeleri gündeme getirilmiştir. Kentsel dönüşüm projelerinde amaç; sadece kentin eskiyen kent dokularını yenileyerek kente kazandırmak değil, aynı zamanda kentin var olan ulaşım ve otopark sorununu çözüme kavuşturmak, yoksulluğu ve suç işlenme potansiyelini ortadan kaldırmak ve sürdürülebilir konut, ticaret, kültür, turizm, spor ve sosyal donatı alanları oluşturmaktır. Ayrıca tarihi ve kültürel kentsel dokuyu koruyarak geleceğe taşımak amacıyla restore edilmesi, kullanılarak yaşatılması ve kentlerde olası afet risk ve zararlarının azaltılması kentsel dönüşüm projelerinin amaçları arasındadır. 103 Her ne kadar kentsel dönüşüme ilişkin amaçlar etik değerlere uygun belirlenmiş olsa da, kentsel dönüşüm alanlarının belirlenmesi, proje uygulama yöntemi, finansmanı ve yaratılan kentsel değerin paylaşılması konusunda etik tartışmalar devam etmektedir. Kentsel dönüşüm projelerinin uygulanma sürecinde yeryüzü şekillerinin, iklim özelliklerinin, çevresel değerlerin dikkate alınmaması, kent kimliğinin korunamaması, kent estetiğinin bozulması, rant kaygısı ile yapı yoğunluğunun arttırılması, yoksul kentlilerin yerleşim yerlerinin varsılların eline geçmesi çevre etiğine ilişkin sorun alanlarını oluşturmaktadır. Bu bağlamda bildirinin amacını, kentsel dönüşüm uygulamalarında karşılaşılan çevre etiğine ilişkin sorun alanlarının belirlenmesi ve sorunların aşılmasına ilişkin çözüm önerileri geliştirilmesi oluşturmaktadır. Anahtar Kelimeler : Çevre Etiği,Kentsel Dönüşüm, Kentleşme KAYNAKLAR Akay, A. (2002) Kocaeli Depremi Sonrası Yalova İli Gelişim Plan Stratejileri,Ankara: AÜ FBE Yayımlanmamış Doktora Tezi. Akay, A. (2007) “Çevre Düzeni Planları ve Yetki Sorunları”, Amme İdaresi Dergisi, 40(3), s.113-148. Akkar, Z. M. (2006) “Kentsel Dönüşüm Üzerine Batı’daki Kavramlar, Tanımlar ve Süreçler ve Türkiye”, Kentsel Dönüşüm Planlama,2006/2, 36, , Ankara: TMMOB Şehir Plancıları Odası Yayını, s. 29-37. Andersen, H. S. (1999) “Housing Rehabilitation and Urban Renewal in Europe: A Cross- National Analysis of Problems and Policies”, Eds: H. S. Andersen & P. Leather, Housing Renewal In Europe, Biristol: The Policy Press, s.241-277. Atkinson R. (2005) “Kentsel Dönüşüm, Ortaklıklar ve Yerel Katılım: İngiltere Deneyimi”, Ed.: D. Özdemir ve diğ., Uluslararası Kentsel Dönüşüm Uygulamaları Sempozyumu Bildiriler Kitabı, 27- 30 Kasım 2004, İstanbul. Aydoğan, M. (2003) “Kentsel Dönüşüm İçin Tetikleyici Güç Olarak Kamusal Kullanım Kararlarının Kullanılması İzmir Kemeraltı Tarihi Tekel Tütün Deposunun Yeniden Kullanımı Projesi”, Kentsel Dönüşüm Sempozyumu Bildiriler, Ankara: TMMOB Şehir Plancıları Odası, s.251. Balamir, M. (2005) “Türkiye'de Kentsel İyileştirme ve Dönüşüme İlişkin Güncel Öneri ve Modeller”, Mimarlık, 322, 28-35. Başar, F. (Ed.) (2010) Kültürler Başkenti İstanbul. İstanbul: Türk Kültürüne Hizmet Vakfı. Bayraktar, E. (2006) Gecekondu ve Kentsel Yenileme, Ankara: Ekonomik Araştırmalar Merkezi Yayını. Bilgin, İ. (1998). Modernleşmenin ve Toplumsal Hareketliliğin Yörüngesinde Cumhuriyetin İmarı. Yıldız Sey (Ed.), 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık içinde, (s.255-277). İstanbul: Tarih Vakfı Yayını. Bilsel, F.C. (2004). Gecekondu Alanlarının Dönüşümü, Kentsel Yenileşme ve Kentsel Tasarım Üzerine. Bülten, 33, 61-67. Çakılcıoğlu, M. & Cebeci, Ö.F. (2003). Kentin Çöküntü Alanlarında Uygulamada Yetersiz Kalan İmar Planlarının Yerine Alternatif Planlama Süreçleri. Mali Yönetim ve Denetim, 23, 1-3. 104 Çobanoğlu, N. (2009). Kurumsal ve Uygulamalı Tıp Etiği. Ankara: Eflatun. Çukurçayır, M.A. & Tekel, A. (2003). Yerel ve Kentsel Politikalar. Konya: Çizgi. Des Jardins, J.R. (2006). Çevre Etiği. Ruşen Keleş (Çev.). Ankara: İmge. Duru, B. & Alkan, A. (Çev.) (2002). 20. Yüzyıl Kenti. Ankara: İmge. Erbey, D.E. (2004). Kentsel Koruma ve Yenileşmede Dönüşüm Projeleri- Eyüp Rehabilitasyon Projeleri. Planlama, 4, 79-89. Eraydın, A. (1990). Çevre Koruma İle Planlama İlişkisi Üzerine Tartışmalar. Mülkiye Dergisi, 120, 22-26. Otaner, F.Z. & Keskin, A. (2005). Kentsel Geliştirmede Kamusal Alanların Kullanımı. İtüdergisi/a, Mimarlık, Planlama, Tasarım, 4, 1, 107-114. Erdinç, A. & Gül, H. (2009). Saydamlık ve Hesap Verebilirliğin Kamu Yönetimi Etik Anlayışındaki Yeri. Kamu Etiği, Sempozyum Bildirileri (Cilt 2, 953-969). Ankara: TODAİE. Ersoy, M. (2007). Kentsel Planlama Kuramları. Ankara: İmge. Genç F.N. (2003). Kent Yenileme ve Yerel Yönetimler; Kamu Yönetimi Perspektifi. M. Akif Çukurçayır & Ayşe Tekel (Ed.), Yerel ve Kentsel Politikalar içinde (s.413-456). Konya: Çizgi. Geray, C. (2008). Rantçılığa Yenik Düşen Kentsel Gelişme Yöneltilerimiz. Mülkiye Dergisi, 30, 250, 145-155. Geray, C. (2008). Şehirciliğimiz ve Ankara. Mülkiye Dergisi, 32, 261, 9-26. Göksu, A.F. (2010). İstanbul’da Kentsel Dönüşüm. Fahameddin Başar (Ed.), Kültürler Başkenti İstanbul içinde (s.600-607). İstanbul: Türk Kültürüne Hizmet Vakfı. Görmez, K. (2004). Bir Metropol Kent: Ankara, Sosyal Yapı- Kimlik- Yaşam. Ankara: Odak. Gündoğdu, Ö.S. (1999). Kentsel Çevre Estetiğinin Etik Açıdan İrdelenmesi. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Anakara Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. Güz, H. & Akçakaya, M. (2009). Yerel Yönetimlerde Etik Sorunlar ve Etik Algılaması: Ankara Büyükşehir Belediyesi Örneği. Kamu Etiği, Sempozyum Bildirileri içinde (Cilt 1, 457-479). Ankara: TODAİE. İsbir, E.G. (1991). Şehirleşme ve Meseleleri. Ankara: Gazi Büro Yayınları. Keleş, R. (1994). Yerinden Yönetim ve Siyaset (2. Baskı). İstanbul: Cem. Keleş, R. (Ed.) (1997). İnsan Çevre Toplum (2. Baskı). Ankara: İmge. Keleş, R. (1998). Kentbilim Terimleri Sözlüğü (2. Baskı). Ankara: İmge. Keleş, R. (2010). Kentleşme Politikası (11. Baskı). Ankara: İmge. Keleş, R. & Ertan, B. (2002). Çevre Hukukuna Giriş. Ankara: İmge. Kılınç, G., Özgür, H., &Genç, F.N. (2009). Türkiye’de Yolsuzluğun Önlenmesi İçin Etik ProjesiAkademik Araştırma Çalışması, Yerel Yönetimlerde İmar Uygulamaları ve Etik. Ankara: Fersa Ofset. Kılınç, G., Özgür, H., & Genç, F.N. (2009). Türkiye’de Yerel Yönetimlerde İmar ve Planlama Etiği. Kamu Etiği, Sempozyum Bildirileri (Cilt 1, 413-429). Ankara: TODAİE. Kocabaş, A. (2006). Kentsel Dönüşüm (/Yenileş(tir)me): İngiltere Deneyimi ve Türkiye’deki Beklentiler. İstanbul: Literatür. Mengi, A. & Algan, N. (2003). Küreselleşme ve Yerelleşme Çağında Bölgesel Sürdürülebilir Gelişme: AB ve Türkiye Örneği. Ankara: Siyasal. Mengi, A. (Ed.) (2007). Kent ve Planlama, Geçmişi Korumak Geleceği Tasarlamak, Ruşen Keleş’e Armağan. Ankara: İmge. Nalkaya, S. (2006). Kentsel Dönüşüm ve Kent Kimliği. Yapı Dergisi, 292, 39-43. 105 Otaner, F.Z. & Keskin, A. (2005). Kentsel Geliştirmede Kamusal Alanların Kullanımı. İtüdergisi/a, Mimarlık, Planlama, Tasarım, 4, 1, 107-114. Özdemir, A.D., Özden, P.P. & Turgut, S.R. (Ed.) (2005). Uluslararası Kentsel Dönüşüm Uygulamaları Sempozyumu, İstanbul 2004, Küçükçekmece Belediyesi Atölye Çalışması. İstanbul: Tayf. Özden, P.P. (2006). Türkiye’de Kentsel Dönüşümün Uygulanabilirliği Üzerine Düşünceler. İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 35, 215-233. Özden, P.P. (2008). Kentsel Yenileme. Ankara: İmge. Sarıgül, C.E. (2009). Çevre Etiği: Sürdürülebilir Kalkınma Kavramına Yeni Bir Bakış. Kamu Etiği, Sempozyum Bildirileri içinde (Cilt 1, 239-252). Ankara: TODAİE. Tekeli, İ. (2008). Türkiye’de Bölgesel Eşitsizlik ve Bölge Planlama Yazıları. Ankara: Tarih Vakfı. Tekeli, İ. (2009). Modernizm, Modernite ve Türkiye’nin Kent Planlama Tarihi. Ankara: Tarih Vakfı. Turgut, S. & Ceylan E.Ç. (2010). Bir Yerel Yönetim Deneyiminin Ardından, Küçükçekmece AyazmaTepeüstü Kentsel Dönüşüm Projesi. İstanbul: Alfa. Ulusoy, A. (2006). “Kentsel Dönüşüm” ve/veya “Kent Toprakları Üzerinden Sağlanan Rant’ın Bölüşümü”. Bülten. 40, 4-6. Ulusoy, A. (2008). Kentsel Dönüşüm ve Ankara’da Toplu Konut Uygulamaları. Mülkiye Dergisi. 32, 261, 151- 159. Ünal, E., Duyguluer, F. & Bolat, Z.E. (1998). İmar Terimleri. Ankara: TODAİE- YYAEM. Yılmaz, A. & Bozkurt Y. (2008). Türkiye’de Kentsel Dönüşüm Uygulamaları ve Kütahya TOKİ Örneği. Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, 17, 2, 5-21. 106 PLANCININ DEĞİŞEN ROLLERİ VE PLANLAMA ETİĞİ S-23 Arş.Gör. Seçil Gül MEYDAN Ankara Üniversitesi Sosyal Çevre Bilimleri Doktora Programı Öğrencisi, Bozok Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Neoliberal politikalar ve küreselleşme sürecinin etkisi ile ekonomik, sosyal, yönetsel ve politik alanda değişimlerin yaşanması, kentsel ve yaşamsal gereksinmelerin farklılaşması ve insanların hayata bakış açılarının değişmesi, kent planlama anlayışında da önemli dönüşümlerim yaşanmasına yol açmaktadır. Planlama mesleğinin gelişmesi ve planlama faaliyetlerinin yaygınlaşması ile birlikte plancıların rolleri de değişerek çeşitlenmekte ve gelişmektedir. Plancının rolü genel olarak ‘teknik’ ve ‘politik’ olmak üzere iki boyutta tanımlanmaktadır. Bu süreçte, merkezi ve yerel yönetimin, siyasi aktörlerin, baskı ve çıkar gruplarının, toprak sahiplerinin, müteahhitlerin, planlama sürecinde rol alan kamu çalışanlarının ve plancının planlama etiği ve amacı dışı tutum ve davranışları, geri dönülmesi pahalı ya da çok zor kentsel ve çevresel birçok sorunun yaşanmasına yol açabilmektedir. Planlama etiği, plancıya ‘kamu yararı’ anlayışını kentte tasarlamasını öngören bir rol tasavvur etmektedir. Dolayısıyla, akılcı ve doğru bir planlama anlayışı ile plancı, kentsel ve yaşamsal tüm faaliyet ve hizmetlerden kentte yaşayan tüm bireylerin adil ve eşit olarak faydalanabileceği, sosyal adaletin, kuşaklar arası eşitliğin ve ortak çıkarın gözetildiği bir rol üstlenmektedir. Ancak, plancı, baskılarla mücadele edemediği ve/veya kendi değerlerini içselleştirdiği, çıkarlarını kamu yararından üstün tuttuğu ve karar vericilerle iyi geçinmeyi amaç edindiği, planlama etiği ve amacı dışı bir rolü de üstlenebilir. Bu çalışmada, planlama, araştırma ve uygulama sürecinde etiğin, ekolojik dengenin sürdürülebilirliği ve kalkınma politikalarının başarısı için ne kadar önemli olduğu, plancının değişen rolleri bağlamında incelenerek kent, planlama ve etik arasındaki ilişki kavramsal olarak açıklanmaktadır. Anahtar Kelimeler: Kent, Planlama, Plancının Değişen Rolleri, Kamu Yararı ve Planlama Etiği 107 HEMŞİRELERİN ETİK YÖNELİMLERİNİN BELİRLENMESİ S-24 *Yrd.Doç.Dr. Leyla BAYSAN ARABACI, *Yrd.Doç.Dr. Esra AKIN KORHAN, **Yrd.Doç.Dr. Satı BOZKURT, ***Öğr.Gör. Nazmiye ÇIRAY GÜNDÜZOĞLU, ****Özlem KARADAĞ, ****Emine TOSUN SARIOĞLU * İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü ** Ege Üniversitesi Ödemiş Sağlık Yüksekokulu ***Ege Üniversitesi Ödemiş Sağlık Yüksekokulu **** İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Amaç: Hemşireler, hastaların durumunda ortaya çıkan değişiklikleri ilk saptayan ve acil durumlarda ekip içinde hızlı karar alması gereken meslek üyesi olarak, etik sorunlarla sıklıkla karşılaşmaktadır. Etik sorunların çözümünde hemşirelerin gösterecekleri eğilim, hastalara verilen hemşirelik bakımının kalitesini doğrudan etkileyeceğinden, hemşirelerin etik yönelimlerinin bilinmesi oldukça anlamlı ve önemlidir. Bu araştırmada, hemşirelerin etik yönelimlerini belirlemek amaçlanmıştır. Yöntem: Tanımlayıcı tipteki araştırma, 2012Nisan ayı içerisinde yapılmıştır. Veri toplamak için araştırmacılar tarafından geliştirilmiş olan iki form kullanılmıştır. Tanıtıcı Bilgi Formu; hemşirelerin sosyodemografik ve mesleki özellikleri ile etik konusundaki bilgi ve görüşlerini belirlemeye yönelik açık ve kapalı uçlu olarak hazırlanmış 15sorudan oluşmaktadır. Etik Yönelimleri Belirleme Formu(EYBF); hemşirelerin etik yönelimlerini belirlemek amacıyla hazırlanmış ve klinik ortamda karşılaştıkları/karşılaşabilecekleri etik sorunlara ilişkin 10vakadan oluşan bir soru formudur. Her bir vakaya ilişkin on farklı cevap seçeneği bulunmaktadır. Her bir seçenek farklı bir etik yönelimi (paternalist-özgürlükçü, egoist-alturistik, prensipçoğunlukçu, ihmal-görev, nazari haklar-mutlak haklar) temsil etmektedir. Çalışma bir üniversite hastanesinde çalışan ve araştırmaya katılmayı kabul eden 100 hemşire ile yürütülmüştür. Veriler sayı-yüzde dağılımları ile değerlendirilmiştir. 108 Bulgular: Hemşirelerin, %95’i kadın ve yaş ortalamaları 31.73±6.65’dir. %53’ü lisans mezunu olan hemşirelerin toplam çalışma süreleri ortalaması 10.17±8.11yıl ve halen bulundukları kurumda çalışma süreleri ortalaması 5.93±6.22 yıldır. %86’sı servis hemşiresi olarak çalışan hemşirelerin %38’i cerrahi birimlerde ve %37’si dahili birimlerde çalışmaktadır. %69’u mesleki yaşamı süresince herhangi bir etik sorunla/ikilemle karşılaşmadığını belirtmiştir. Hemşirelerin %38’i herhangi bir etik ikilemle karşılaşma durumunda ilk olarak mesleki değerleri ile %22’si ise mantığı doğrultusunda karar vereceğini belirtmiştir. Hemşirelerin %71’i etik konusunda daha önce bilgi aldığını, %34’ü bu bilgiyi öğrenimi sırasındaki derslerden aldığını ve %75’i etik konusunda daha fazla bilgi almaya gereksinimi olduğunu ifade etmiştir. Vakalardaki etik sorunlar/ikilemler karşısında hemşirelerin %25’i ağırlıklı olarak “alturistik” ve %20’si “paternalist” yönelim gösterirken, hiçbirisi “egoist” ve “ihmal” yönelimi göstermemiştir. Sonuç: Hemşirelerin öğrenimleri dışında, özellikle mesleki yaşamları süresince etik konusunda bilgi almadıkları, etik konusundaki bilgilerini yetersiz buldukları ve etik ikilem içeren durumlar karşısında ağırlıklı olarak alturistik ve paternalist yönelim gösterdikleri belirlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Etik, hemşire, etik yönelim KAYNAKLAR: 1. Aslan Ö, Vural H, Avcı PY. Ameliyathane hemşirelerinin etik sorunlara yönelik yaklaşımlarının belirlenmesi. Gülhane Tıp Dergisi. 2003; 45(2): 147-152. 2. Başak T, Uzun Ş, Arslan F. Yoğun bakım hemşirelerinin etik duyarlılıklarının incelenmesi. Gülhane Tıp Dergisi. 2010;52:76-81. 3. Elçigil A, Bahar Z, Beşer A, Mızrak B, Bahçelioğlu D, Demirtaş D, Özdemir D, Özgür E, Yavuz H. Hemşirelerin karşılaştıkları etik ikilemlerin incelenmesi. Anadolu Hemşirelik ve Sağlık Bilimleri Dergisi. 2011; 14(2): 52-60. 4. Akıncı Çil A, Pınar R. Hemşirelerin Etik Kodlara Uyma Düzeyi ve Etkileyen Faktörler Hemşirelikte Araştırma Geliştirme Dergisi. 2011; 1: 5-13. 109 SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA GEREĞİ İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE MÜCADELENİN ÇEVRE ETİĞİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ S-25 *Meltem ÜNLÜ TOKCAER, **Prof. Dr. Nesrin ÇOBANOĞLU *Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sosyal Çevre Bilimleri ABD, **Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Yirminci yüzyılda ortaya çıkan çevresel felaketler, insanın çevreyle olan ilişkisinin sorgulanmasını bir zorunluluk haline getirmiştir. Bu amaçla gerçekleştirilen 1972’de Birleşmiş Milletler (BM) Stockholm Dünya Çevre Konferansı’nda çevre sorunları uluslararası ölçekte kabul edilmiş, 1983 yılında kurulan BM Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nun 1987 yılında yayınladığı “Ortak Geleceğimiz” başlıklı rapor ile birlikte kalkınma ve çevre sorunları birarada anılmaya başlamıştır. İlerleyen süreçte, sürdürülebilir kalkınmanın uluslararası arenada benimsenmesine ve uygulanmasına olanak tanıyan 1992’de düzenlenen Rio BM Çevre ve Kalkınma Konferansı ve toplumsal ve siyasal dönüşümü zorunlu kılan Gündem 21 önemli rol oynamıştır. Doğal kaynakların kendini yenileyebilme hızından daha hızlı bir şekilde kirletilerek tüketimine doğru giden süreçte iklim değişikliği gibi küresel etkileri olan çevre sorunları, insanlığı gelecek kaygısını hissetmeye itmiştir. Sürdürülebilir kalkınma anlayışında ekonomik büyüme ve insanın yaşam kalitesinin artırılması ve gelecek kuşaklara karşı sorumluluklar ele alınmakta, küresel seviyede en büyük çevre tehdidi olarak kabul edilen iklim değişikliği ile mücadele zorunlu kılınmaktadır. Ancak bu mücadelede ülkelerin çok başarılı olduğu söylenememektedir. Bu başarısızlığın en önemli nedenlerinden birisi çevre etiği bilincinin ne bilimsel çalışmalarda ne de politika seviyesinde iklim değişikliğine yönelik uygulamalara yansımamış olmasıdır. Çevre etiğinin farklı bakış açılarından biri olan çevre merkezci etik anlayışın bütüncül yaklaşımı, doğayı tamamen kaynak olarak gören anlayışa karşı çıkmaktadır. Uluslararası çabalar doğrultusunda yapılan tüm sözleşmeler ve uygulama protokolleri hazırlanırken çevre merkezli etik anlayış göz önünde bulundurulmalıdır. 110 Çevreyi ve bu çevrede yaşayan ve varolan tüm varlıkları bütüncül bir yaklaşımla ele almak küresel bir sorun olan iklim değişikliğini çözüme ulaştıracak tek çıkar yol olarak görünmektedir. Bu bildiride ekonomik kalkınma ve çevrenin sürdürülebilirliğine dayanan ve gelecek kuşaklara odaklanan sürdürülebilir kalkınmanın bir gereği olan iklim değişikliği ile mücadele, çevre etiği bağlamında değerlendirilecek; insan, canlı ve çevre merkezli etik anlayışlar açısından yorumlanacaktır. Anahtar Kelimeler: İklim değişikliği, sürdürülebilir kalkınma, çevre etiği 111 DOĞAL AFETLER SONRASINDA YAŞANAN ETİK İHLALLER VAN DEPREMİ SONRASININ ETİK İLKELERE DAYALI OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ S-26 *Yrd. Doç. Dr. Fuat TANHAN, ** Arş. Gör. Yağmur SEZER * Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Eğitim Fakültesi ** Niğde Üniversitesi Zübeyde Hanım Sağlık Yüksekokulu Giriş ve Amaç: Yaşamın doğal akışını bozması açısından afetlerin, insan yaşamı üzerinde oldukça kalıcı ve olumsuz etkileri olabilmektedir. Her doğal afet sonrasında yardıma ihtiyacı olanlar ve onlara yardım edenler gibi iki sosyal gruptan söz edilir. Afetlerden sonra öne çıkan, yardım eden ve alan arasındaki ilişki, “Etik İlkeler” açısından değerlendirilmeye ihtiyaç duyar. Etik ilkeler, bir hizmetin nasıl sunulması gerektiğini gösterirler. Afet sonrası neler, nasıl yapılmalıdır, nelere dikkat edilmelidir gibi çok sayıda ilke kararların etik yönünü belirlemektedir. Bir afet sonrasında özellikle mahremiyet, otonomi (özerklik), yarar-zarar, dürüstlük, eşitlik (adalet, hakkaniyet), sorumluluk etik ilkelerini göz önünde bulundurarak hizmet vermek gerekmektedir (Arda B, 199.). Bu araştırmanın amacı, deprem sonrasının etik ihlaller açısından değerlendirilmesi ve depremzedelerin depremde sergilenen politikalara ve yardım organizasyonlarına ilişkin düşüncelerini ve beklentilerini değerlendirmektir. Yöntem: Araştırma yöntemi nitel ve nicel yöntemlerin birlikte kullanıldığı karma araştırma modelindedir. Araştırmanın nitel yöntemi; katılımlı gözlem, doküman analizi ve yarı yapılandırılmış görüşme tekniklerinden ibarettir. Nicel yöntemi ise anket tekniğine dayalıdır. Çalışma evreni Van depreminin etkili olduğu coğrafik bölgeyi kapsamaktadır. Bu coğrafik bölgeden araştırmanın yöntemine bağlı olarak birden fazla çalışma evreni oluşturulmuştur. Araştırmanın çalışma evreni şunlardır: Van depreminin etkili olduğu yerleşim birimlerinde yaşayan yetişkin bireylerin oluşturduğu evrendir. Depremin etkili olduğu yerlerde yaşayan ve depremden etkilenen bireylerden anket yoluyla nicel veri toplanmıştır. Bu yönüyle ulusal gazetelerin taranması sonucunda ve araştırmacıların katılımlı gözlem yoluyla belirledikleri etik ihlaller, nicel araştırma yöntemlerinden anket tekniğiyle test edilmeye çalışılmıştır. Bu 112 amaçla depremden etkilenmiş ve seçkisiz yöntemle belirlenen toplam 1505 bireyden anket yoluyla veri toplanmıştır. Bulgular: Nicel veri toplama yöntemimiz olan anketler Van Merkez, Van/ Erciş, Van/ Merkez/Köylerde bulunan depremzedelere uygulanmıştır. Depremzedelere barınma, ısınma, yemek/içecek su, sağlık/ilaç, bebek bezi/bebek maması, hasta bezi/hijyenik ped, temizlik malzemesi, tuvalet- banyo, yardım dağıtımında nezaket: anlayış/ilgi, insanların yaklaşımları, bilgilendirilme alanlarında yardım ve hizmetler konusundaki görüşleri sorulmuştur. Van/Merkezde bulunan depremzedelerin barınma konusundaki görüşlerine bakıldığında %36.9’ u, Van/Erciş’te ise %37.6’sı, köylerde %28.3’ü barınma konusundaki yardımın yeterli olmadığı yanıtını vermişlerdir. Yemek/İçecek Su konusundaki yardımları depremzedelerin görüşleri incelendiğinde Van/Merkez’deki depremzedelerin %31,5’ i yardımların hiç yeterli olmadığını, Erciş’tekilerin %30,7’si, köylerdeki depremzedelerin ise %30’u yardımların yeterli olmadığını ifade etmiştir. Depremzedelerin yaklaşık üçte biri bilgilendirilme konusunda yardım ve hizmetlerin yeterli olduğunu ifade etmişlerdir. Tartışma ve Sonuç: Depremzedelerin yaklaşık üçte biri kendilerine sunulan yardım ve hizmetin yeterli olmadığını düşünmektedirler. Üçte ikisi ise sunulan hizmetleri yeterli bulmuştur. Ancak özellikle depremde sunulan hizmetlerde bilgilendirilme konusunda üçte biri, insanların yaklaşımları konusunda yaklaşık dörtte biri sunulan hizmetin yeterli olduğunu ifade etmiştir. Bu sonuçla ülkemizin afet eylem planına olan ihtiyacı ortaya çıkarttığı görülmüştü. Afetlere hazırlanmada daha önceki afet deneyimlerinin rolü büyük olmaktadır. Bu durumu sağlamak yaşadığımız her afette gerekli verilerin düzenli olarak tutulmasıyla gerçekleşebilir (Vatan, F. ve ark., 2010). Anahtar Kelimeler: Afet, etik, yardım ve organizasyon KAYNAKLAR: 1. Arda B, Pelin SŞ: Tıbbi etik: Tanımı, içeriği, yöntemi ve başlıca konuları. AÜTF Mec. 48: 323 336, 1995. 2. Aker T., 1999 Marmara Depremleri: Epidemiyolojik Bulgular ve Toplum Ruh Sağlığı Uygulamaları Üzerine Bir Gözden Geçirme Türk Psikiyatri Dergisi 2006; 17(3):204-212. 3. Vatan F., Salur T., Yönetici Hemşirelerin Hastanelerdeki Deprem Afet Planları Konusundaki Görüşlerinin İncelenmesi, Maltepe Üniversitesi Hemşirelik Bilim ve Sanatı Dergisi, Cilt:3,Sayı:1.2010 113 Poster Bildiriler 114 DOĞUMDA UYGULANMASI ÖNERİLEN KANITA DAYALI UYGULAMALAR ve UYGULAMADA YAŞANILAN ETİK İKİLEMLER P-01 Yrd.Doç.Dr. Gözde GÖKÇE İSBİR Niğde Üniversitesi Niğde Zübeyde Hanım Sağlık Yüksekokulu Doğumda ağrının önlenmesi, doğum süresinin kısaltılması, doğumun olumsuz fizyolojik ve psikolojik etkilerinin azaltılması ve kadınların doğumdan memnuniyetlerinin arttırılmasına yönelik birçok yöntem uygulanmaktadır. Doğum gebeliğin sonlandığı doğal ve fizyolojik bir süreçtir. Doğuma dışarıdan yapılan gereksiz müdahaleler doğumun doğasını bozmakta ve süreci olumsuz etkilemektedir. Doğuma yönelik kanıta dayalı rehberler doğum sürecinde hem annenin hem de bebeği yaşam kalitesini arttıran bazı önerilerde bulunmaktadır. Bunlar; kadınların doğumun aktif başlama belirtilerini bilmesi ve bu doğrultuda hastaneye uygun zamanda gelmesi, doğumun birinci evresinde aralıklı monitorizasyon, aralıklı berrak sıvı alımı, hareket özgürlüğünün olması, masaj, doğumda kadınların cesaretlendirilerek güçlendirilmesi, doğumun her evresinin yönetimi konusunda bilgilendirilmesi ve geç ıkındırma olarak sıralanabilir. Oysaki ülkemizdeki doğumhanelerin çoğunluğunda, doğumun riski değerlendirmeksizin önerilenlerin tam tersi gereksiz müdahaleler uygulanmaktadır. Yapılan müdahaleler doğum sürecini olumsuz etkilemekte hatta doğumun sezaryen ile sonlanmasına sebep olabilmektedir. Ayrıca kadınlar yapılan müdahalelerden ve müdahalelerin yan etkilerinden korktukları için sezaryen ile doğum yapmayı tercih edebilmektedir. FİGO etik komitesi sezaryenin anne ve bebek açısından risk oluşturduğunu, bu nedenle tıbbi gerekçe olmadan yapılmasını etik bulmadığını belirtmektedir. Bu derlemede, ülkemizdeki doğumhane uygulamaları kanıta dayalı uygulamalar çerçevesinde tartışılacak, etik ikilem yaratan sorulara yanıt aranacak ve doğumhanelerde uygun etik iklimlerin oluşturulması amacıyla eylem planı oluşturulacaktır. 115 KAYNAKLAR 1. The National Institute for Health and Clinical Excellence (NICE). 2007. Intrapartum Care; Care of Healthy Women and Their Babies. Clinical Guideline. http://www.guideline.gov/content.aspx?id=11469. (Erişim Tarihi: Mart 2012). 2. Dick-Read G. Childbirth Without Fear: The Principles and Practice of Natural Childbirth. Second edition. UK: Pinter & Martin Ltd; 2004. 3. Mongan M. Hypnobirthing The Mongan Method. 3rd. ed. USA: Health Communication Inc; 2005. 4. The Royal Collage of Midwifes (RCM). (2008). Evidence-Based Guidelines for Midwifery-led Care in Labour. Positions for Labour and Birth. The Royal Collage of Midwifes. http://www.rcm.org.uk/college-archive/standards-and-practice/practice-guidelines. (Erişim Tarihi: Mart 2012). 5. FIGO Committee for the Ethical Aspect of Human Reproduction and Women’s Health. (1999). International Journal of Gynecology & Obstetrics, 64:317-322. 6. Çivili D. Kadınların doğum şekli tercihleri ve etkileyen faktörlerin incelenmesi. Dokuz Eylül Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Hemşirelik Bölümü, Yüksek Lisans Tezi, 2005. 116 SOSYAL HİZMET UYGULAMALARINDA ETİK BOYUT P-02 Araş.Gör. Oğuzhan ZENGİN, Araş.Gör. İlkay Başak ADIGÜZEL *Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü Sosyal hizmet mesleği, toplumsal değişimi, insan ilişkilerinde sorun çözmeyi, insanları güçlendirmeyi ve özgürleştirmeyi onların iyilik halini geliştirmek üzere destekler. Sosyal hizmet insan davranışı ve sosyal sistem teorilerinden yararlanarak insanların çevreleriyle etkileşimde bulunduğu noktalarda müdahalede bulunur. Sosyal hizmette insan hakları ilkeleri ve sosyal adalet temeldir. Sosyal hizmet, değer temelli bir bilim ve meslek olduğu için, sosyal hizmet uzmanının mesleki rol ve sorumluluklarını tanımlayan bir takım etik ilkeler söz konusudur. Sosyal hizmet uzmanları rollerini bir dizi felsefi değer çerçevesinde yerine getirir. Bu değerler yaşam, özgürlük ve hürriyet, eşitlik ve ayrımcılık yapmama, adalet, dayanışma, sosyal sorumluluk, gelişme, barış, şiddete maruz bırakmama, insan ve doğa arasındaki ilişki olarak sıralanabilir. Sosyal hizmet uzmanları, Uluslararası Sosyal Hizmet Uzmanları Federasyonu tarafından hazırlanan etik ilke ve sorumlulukları, 1997 yılında yapılan olağan genel kurulda kabul etmiştir. Buna göre sosyal hizmet uzmanlarının; müracaatçılara, meslektaşlarına ve diğer meslek elemanlarına, uygulama ortamına, sosyal hizmet mesleğine, topluma ilişkin etik sorumlulukları ve meslek elemanı olarak sosyal hizmet uzmanlarının etik sorumlulukları vardır. Bu etik kurallar profesyonel değerlerin uygulamaya dönüştürülmesinde sosyal hizmet uzmana rehberlik eder. Etik prensipler profesyonel uygulamayı tanımlamaz ancak uygulama seçeneklerinin doğru ya da yanlışlığının değerlendirilmesini sağlar. Bu etik ilke ve sorumluluklar aynı zamanda sosyal hizmet uygulamalarında hizmetten yararlanan konumundaki danışanların korunmasını da sağlamaktadır. Bu bildiride sosyal hizmet uygulamalarının etik boyutu ele alınacaktır. Anahtar Kelimeler: Etik, sosyal hizmet etiği, etik ilkeler. 117 KAYNAKLAR 1-Duyan, Veli (2010) Sosyal Hizmet Temelleri, Yaklaşımları, Müdahale Yöntemleri. Aydınlar Matbaacılık, Ankara. 2-Dolgoff, Ralph, Loewenber, Frank M. and Harrington Donna (2005) Ethical Decisions for Social Work Practise. Brooks/Cole- Thomson Learning. 3-http://ifsw.org/resources/definition-of-social-work/, 07.04.2012. 118 HEMŞİRELİK UYGULAMALARI VE ETİK P-03 *Arş.Gör. Ebru ÖZTÜRK, **Arş.Gör Duygu ÖZTAŞ *Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü **Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü Tıp, bilim ve teknolojideki ilerlemelerin birtakım değer sorunlarının ortaya çıkışına neden olması sağlık alanında etiğin önemini giderek arttırmaktadır. Sağlık bakım sisteminin bir parçası olan hemşirelik, uygulama alanında birçok konuda hasta (alıcı) için en doğru kararı vermeyi gerektirir. Hemşireler genişleyen rol ve fonksiyonları ile öncesine göre daha karmaşık kararlar verme ve bu kararların sorumluluğunu üstlenmek durumundadır. Levin’e göre hemşire olmak uygulamanın her boyutunda, etik sorumluluğu üstlenmeye istekli olmayı gerektirir. Hemşireler, hasta ve ailesi ile uzun süreli ilişkiye izin veren konumları, savunuculuk, danışmanlık ve eğiticilik rolleri gereği, sağlık alanında moral değerlerin gelişmesinde anahtar kişilerdir. Bu nedenle, hemşirelerin etik ile ilgili temel kavramları, teorileri, ilkeleri, etik problemleri ve etik karar verme modellerini anlamaları zorunludur. Etik, en geniş anlamıyla ahlak bilimine karşılık gelmektedir. Evrensel etik, ilkeler ve değerler; meslek üyelerinin, kendisine, mesleğine, meslektaşlarına ve topluma karşı sorumluluklarını yerine getirirken kullandığı yol gösterici kurallardır. Bu ilkeler yararlılık, zarar vermeme, doğruluk, güvenirlik, adalet, otonomi ve bireye saygıdan oluşmaktadır. Hemşire, kişiler arası ilişkilerde ahlaksal bir yaklaşıma önem vermelidir. Böylece ahlaksal tutum ve davranış, mesleki bilgi ve beceri ile bütünleştirilmelidir. Hemşirelik mesleği profesyonel üyelerden oluşan bir grup olarak ve insanlarla iç içe olması nedeniyle uygulamalarında etik kural ve ilkelere sahiptir. Uluslararası Hemşireler Birliği (ICN) Etik Kodu’ da, hemşireliğe gereksinimin evrensel olduğunu, hemşireliğin özünde; insan yaşamına ve insan haklarına ulus, dil, din, cins, inanç, yaş, politik görüş ve sosyal statü farkı gözetmeksizin değer ve saygı olduğunu belirtir. Mesleki etik kurallar ve ilkeler hemşireleri yasalara, yönetmeliklere karşı koruduğu gibi hizmet verilen bireyleri de uygulamalara karşı korumaktadır.Mesleki değerlerin bilinmesi ve fark edilmesi bazı yararlar sağlar. Bunlar; *hemşireye tutarlılık ve dinamiklik sağlar. 119 *hemşirenin davranış ve sorumluluklarını belirler. *hemşireye otonomi kazandırır. *motivasyonu sağlar ve mesleki doyuma götürür. *hastanın zarar görmesini engeller. *hastaya ve kararlarına saygı gösterilmesini zorunlu kılar. *bakımda ve tedavide adaletsizliği önler. *hastanın kültürel ve ahlaki değerlerine saygı duyulmasını sağlar. *bakım verirken kültürel değerler dikkate alınır. Ülkemizde etik ile ilgili yapılan çalışmalarda hemşirelerin lisans eğitimlerinde etik dersini aldıkları ve çalışma yaşamının ilk yıllarında etik ile ilgili konulara daha duyarlı oldukları ancak çalışma yaşamı ilerledikçe konuya hassasiyetin azaldığı, etik sorunların göz ardı edildiği görülmüştür. Bu nedenle hemşirelerin mezuniyet sonrası da etik ile ilgili konularda eğitim alması sağlanmalı ve konuyla ilgili toplantı, kurs ve sempozyumlara katılmaları desteklenmelidir. KAYNAKLAR: 1. Bandman EL. Bandman B (1990) Nursing Ethics Through the Life Span, Appleton & LangeNorwalk. 2. Başak T, Uzun Ş, Arslan F. Yoğun bakım hemşirelerinin etik duyarlılıklarının incelenmesi. Gülhane Tıp Dergisi 2010; 52: 76-81 3. Bayık A (1992) Hastaların hasta haklarını bilme ve bu haklardan yararlanma durumları ve karşılaştıkları riskler. III. Ulusal Hemşirelik Kongresi Kitabı, Sivas, Esnaf Ofset Matbaacılık, s.778782. 4. Beerman MC (1997) The nurse’s role in bioethics, AORN Journal, 65(5):923-926. 5. Berlandi HJ (1997) Ethical issues in pediatric perio-perative nursing, Nurs Clin of North Am, 6. Çobanoğlu N, Algıer LA Qualitive analysis of ethical problems experienced by physicians and nurses in intensive care units in Turkey. Nursing Ethics 2004; 11: 444-458. 7. Ersoy N, Gündoğmuş ÜN (2003). A study of the ethical sensitivity of physicians in Turkey. Nursing Ethics 10(5):472-484 8. İrgil E (2001). Halk sağlığı ve etik, Klinik Etik, Demirhan, E. (Ed.) Nobel Kitapevi, 295-305. 9. Karakaya H (1992) Etik kurullar ve hemşirenin rolü, III. Hemşirelik Kongresi Kitabı. Sivas. Esnaf Ofset Matbaacılık. s.307-310. (1):153-168. 10. Karaöz S. (2000) Cerrahi hemşireliği ve etik, Cumhuriyet Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 4 (I) : 1-4 11. Kitiş Y, Bilgici ŞS. Bir Aile içi şiddet olgusu; Sır tutma ilkesi ile şiddeti ihbar etme yükümlülüğü arasındaki etik ikilem. Aile ve Toplum Dergisi 3(11):7-11Eğitim - Kültür ve Araştırma Dergisi 12. Lee Won H, Pope M, Han Sung S et al. (2000). Korean nurses perceptions of ethical problems: Toward a new code of ethics for nursing. Nursing and Health Sciences 2 (4): 217-228. 13. Noureddine S (2001). Development of the ethical dimension in nursing theory. International Journal of Nursing Practice 7 (1): 2-11. 14. Oğuz Y (2001). Felsefi yaklaşımların ışığında klinik etiğe giriş, Klinik Etik, (Ed.) Erdemir, Demirhan et. al.,Nobel Tıp Kitabevi, İstanbul, 9-25. 15. Schroeter, K. (1996) Perioperative nurses' involvement on nursing ethics committees, AORN J, 4(4): 588-596oy,N.:Hemşirelik ve etik, Hemşirelik forumu, 1998 120 YOĞUN BAKIM HEMŞİRELİĞİ VE ETİK SORUNLAR P-04 Arş.Gör. Betül KUŞ, Öğr.Gör. Sibel KİPER Bozok Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Sağlık alanında etik kavramı, mevcut teknolojik gelişmeler ve bilimsel veriler çerçevesinde iyileşme umudunun kaybedildiği düşünülen hastalara uygulanan müdahaleler konusunda son yıllarda tartışma yaratmaktadır. Bu tartışmaların en çok yaşandığı alanlardan birisi de multidisipliner bir ekibin hizmet sunduğu yoğun bakım üniteleridir. Hastaların durumundaki değişikliği fark etme ve hızlı karar verilmesi gereken konularda en çok sorunla karşılaşan biriside multidisipliner ekibin içerisinde yer alan yoğun bakım hemşireleridir. Yoğun bakım hemşirelerinin sıklıkla karşılaştıkları etik sorunların başında; beyin ölümü, organ nakli, bilgilendirilmiş onam alma, resüsitasyon, yaşam desteğinin kesilmesi veya verilmemesi, tıbbi kaynakların adil paylaşımı ve ötenazi, hasta haklarının korunması, terminal dönemdeki hastanın bakımı, aydınlatılmış onam alma, sınırlı kaynakların paylaştırılması, meslektaşların etik dışı tutumları olduğu belirtilmiştir. Yoğun bakım hemşirelerinin etik sorunları çözebilmeleri için etik açıdan problem yaratan konuları belirlemeleri ve bu konuların çözümünde etik ilkeleri uygulamaları gerekmektedir. Bu etik ilkeleri uygulayabilmeleri için ise, hemşirelerin etik duyarlılıklarının yüksek olması gerekir. Etik duyarlılıklarının gelişmiş olması profesyonelleşme yolunda katkıda bulunurken, bireylere verilen hemşirelik bakımının kalitesini de doğrudan etkilemektedir. Başak ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada hemşirelerin yaklaşık yarısının mezuniyet sonrası etik konusunda eğitim almadıklarını,%35,7’sininde bu yüzden etik sorunları çözemediklerini belirtmişlerdir. Yapılan başka bir çalışmada yoğun bakım hemşirelerinin etik sorunların çözümünde sistematik bir karar verme sürecini kullanmadıklarını ve sorunun çözümü için doktora başvurdukları tespit edilmiştir. Yoğun bakım hemşirelerin etik sorunlara ilişkin duyarlılıklarının arttırılması ve etik sorunların çözümünün sağlanabilmesi için mezuniyet öncesi hemşirelik 121 müfredatlarında, mezuniyet sonrasında ise hizmet içi eğitim programlarında ‘Etik, Meslek etiği ve etik ilkeler’ konusunda eğitim verilmesi önerilebilir. Anahtar Kelimeler: Yoğun bakım, Yoğun bakım hemşireliği, Etik, Etik sorunlar KAYNAKLAR: 1.Erkekol Ö.F, Numanoğlu N, Gürkan U. Ö ve ark. ,Yoğun bakım ünitesine ilişkin etik konular, Toraks dergisi 2002; 3(3): 307-315 2.Büyükkoçak Ü, Çakırca M, Anestezi ve yoğun bakımla ilgili etik konular, Türkiye klinikleri dergisi 2007; 5: 19-29 3.Dinç L, Hemşirelik hizmetlerinde etik yükümlülükler, Hacettepe tıp dergisi 2009;40:113-119 4.Başak T, Uzun Ş, Arslan F, Yoğun bakım hemşirelerinin etik duyarlılıklarının incelenmesi, Gülhane tıp dergisi 2010; 52: 76-81 5.Crippen W, Whetstine M. L, Ethics review:dark angels-the problem of death in intensive care, Critical care 2007; 11: 202-204 6.Çobanoğlu N, Algıer LA, Qualitive analysis of ethical problems experienced by physicians and nurses in intensive care units in Turkey, Nursing Ethics 2004; 11: 444-458. 122 GERİATRİ VE ETİK P-05 *Araş.Gör. Züleyha KILIÇ, **Öğr.Gör. Nurhan KULOĞLU, *Araş.Gör. Yağmur SEZER, **Öğr.Gör. Nur Pınar AYAZ *Niğde Üniversitesi Niğde Zübeyde Hanım Sağlık Yüksekokulu ** Niğde Üniversitesi Zübeyde Hanım Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Bu çalışma/derleme geriatri alanında etik kavramını incelemek üzere gerçekleştirilmiştir. İnsanın doğumuyla başlayan süreçte yasalara göre 65 yaşın başlangıç sınırı olarak kabul edildiği “yaşlılık” kavramı aynı zamanda fiziksel ve zihinsel yönden bağımsızlıktan bağımlılığa geçildiği bir dönemi ifade etmektedir. Bazı araştırmacılara göre yaşlılık; durağan bir dönem değil bir ömrün değişimini ve sürekliliğini anlatan bir kavramdır. Tıp alanındaki gelişmelerle günümüzdeki yaşam süresi bir hayli uzamakta, 65 yaş ve üstü insan nüfusunun oranı toplam nüfus karşısında sürekli yükselmektedir. Yaşlı nüfustaki bu artış eğilimi Türkiye’de de gözlenmektedir. 31 Aralık 2011 tarihi itibarıyla nüfusun % 7,3’ü (5.490.715 kişi) 65 ve daha yukarı yaş grubunda bulunmaktadır. Ortalama yaşam süresi 71 yıl olan ülkemiz, Avrupa da orta yaşlı nüfusa sahip bir ülke haline gelmiştir. Yaşlanmayla birlikte kronik hastalıklarla daha fazla karşı karşıya kalınması, çeşitli ilaçlar kullanılması, karar verme kapasitesinin azalması, mental ve yasal yeterliliğin kaybedilmesi ile ilgili önyargılar, yaşlının özerkliliğinin, değer, istek ve inançlarının göz ardı edilebilmesine yol açabilmektedir. Yaşlıların yaşam kalitesinin bireyin kendisi tarafından algılandığı şekilde değerlendirilmemesi de önemli bir sorundur. Tüm bunlara ilave olarak, yaşlıların tıbbi hizmetlerden adil pay almamaları, etik kavramını yaşlılık döneminde daha önemli hale getirmektedir. “Yaşlılık bilimi” olarak tanımlanan geriatri, kurala bağlanmamış durumlarda karar vericinin yaşadığı seçim sorunu olarak ifade edilen etik ikilemlerin sıklıkla yaşandığı bir alandır. 123 Bu nedenle söz konusu alanda çağdaş tıp ahlakının dört direği olan özerklik, yararlılık, kötü davranmama ve adalet ilkeleri arasında dengeyi sağlamak için ciddi çaba göstermek gerekir. Özellikle geriatri alanında; tıbbi kaynakların adil paylaştırılması, karar verme kapasitesi, yeterlilik, aydınlatılmış onam, palyatif bakım, yaşamı destekleyen tedavi kararları ve rahat ölüm gibi önemli etik konular göz ardı edilmemelidir. KAYNAKLAR 1. Öztürk Türkmen H, Arda B. Yaşlılık ve Etik Sorunlar. Kutsal Y. G, eds. Temel Geriatri. İstanbul: Güneş Tıp Kitapevi; 2007.s.371-377 2. http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?tb_id=39&ust_id=11 (Erişim Tarihi:05.04.2012) 4. Çohaz A. Türkiye’de Yaşlı Ve Yaşlılara Sunulan Bakım Hizmetleri. Akademik Geriatri 2010.s.122123 5. Ersoy N. Yaşlılık ve Etik. Gacar M. N,eds, Adı Eylül sağlık Bilimlerinde Yaşlılık. İstanbul: Nobel Tıp Kitapevi;2009.s.5-17 6. Yıldırım G. Kadıoğlu S. Etik ve Tıp Etiği Temel Kavramları. C.Ü. Tıp Fakültesi Dergisi. 2007;29 (2): 7-12, 124 İKİ TABU; “ÖTENAZİ” ve “İNTİHAR” P-06 *Yrd.Doç.Dr. Elçin BALCI, **Öğr.Gör. Mehtap ŞAHİNGÖZ, *Prof.Dr. Osman GÜNAY * Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı ** Niğde Zübeyde Hanım Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Giriş ve Amaç; Ötenazi; tıbbın elinde bulundurduğu olanaklarla iyileştiremediği ve nitelikli bir yaşam da sağlayamadığı hastaların yaşamlarının, içinde bulundukları belli koşullarda ve biçimde sona erdirilmesi olarak tanımlanmaktadır. Bu çalışma Sivas il merkezindeki kamu ve özel sağlık kurumlarında görev yapan hemşirelerin, ötenazi konusunda neler düşündüklerini ortaya çıkarmak ve intihar başlığının ötenazi ile karşılaştırmalı olarak nasıl algılandığını belirlemek üzere yapılmıştır. Gereç ve Yöntem; Araştırma Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Sivas Numune Hastanesi, Sivas Devlet Hastanesi, Özel Sivas Anadolu Hastanesi, özel diyaliz merkezleri, aile sağlığı merkezleri (ASM) ve toplum sağlığı merkezlerinde (TSM) yapıldı. Araştırmanın yapıldığı dönemde bu kurumlarda toplam 887 hemşire çalışmaktaydı, yönetim biriminde ve özel birimlerde çalışan(127) hemşire hasta tedavisinde aktif yer aldıklarından dolayı çalışmaya dâhil edilmemiştir. Araştırmaya 750 hemşirenin katılması planlanmış ancak çalışmaya katılmayı kabul etmeyenler (65 kişi) ve rapor, tayin, izin nedeniyle ulaşılamayanlar (44 kişi) nedeniyle 641 kişiye ulaşılarak tamamlanmıştır (ulaşma oranı %85.5). Tanımlayıcı ve kesitsel bir araştırmadır. Çalışmada, veriler bir anket formu ile toplanmış, yüzdelikler belirtilmiş ve analizlerde Khi kare testi kullanılmıştır. Bulgular; Hemşirelerin %95.3’ü kadın ve yaş ortalaması 29.21±4.85 yıldır. Hemşirelerin %96.1’i ötenazinin ne olduğunu bildiğini beyan etmiştir. Yasal boyutu sorgulandığında katılımcıların %83.2’si yasal bir durum olmadığını ve suç olduğunu düşündüklerini ifade etmiştir. Dini açıdan sorulduğunda %86.0’sı günah olarak nitelendirmiştir. İntihar olayının ötenazi olup olmadığı sorulduğunda %17.3’ü intiharı da ötenazi sayarken %36.3’ü intihar ötenazi sayılmaz demiştir. İntiharın yasal olmayıp suç olduğunu düşünenlerin oranı %75.7, yasaldır ve haktır diyenlerin 125 oranı %1.4’tür. İntihara dini açıdan günahtır diyenlerin oranı %97.2 olarak tespit edilmiştir. Sonuç; Ötenazinin hak olmadığını düşünen hemşirelerin çoğu yasal olmadığına ve günah olduğuna inanmaktadırlar. KAYNAKLAR 1-Akçil M, Bilgili N, Türkan S, Yardım M, Yıldız AN. Üniversite Son Sınıf Öğrencilerinin Ötenazi Konusundaki Görüşleri. 3.Tıbbi Etik Sempozyumu Bildirileri, Ankara: Türkiye Biyoetik Derneği Yayını, 1998: 149-158 2-Güven K. Kişilik Hakları ve Ötenazi. 1.Baskı, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım, 2000. 3-Aypar Ü. Ötenazi. Hacettepe Tıp Dergisi, 1997;28(1): 4-8. 126 HEMODİYALİZ TEDAVİSİNDE ETİK VE HEMŞİRELİK P-07 Yrd.Doç.Dr. Nazan KILIÇ AKÇA, Araş.Gör. Dilek EFE Bozok Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Hemşirelik Bölümü İç Hastalıkları Hemşireliği AD Bu derlemenin amacı, hemodiyaliz hemşirelerinin yaşadığı etik sorunları tanıtmak ve tartışmaktır. Hemşirelik bakımı, toplumdaki her bireyin yaşamının herhangi bir döneminde gereksinim duyduğu veya duyacağı bir hizmettir. Bir başkasının bakım sorumluluğunun üstlenilmesi, verilen bakımın kişi üzerindeki etkisi hemşirelik mesleğine ahlaki sorumluluklar yükler. Bakımın bu ahlaki boyutu ve duygusal etkileri hemşirelik mesleğinin temelini oluşturur. Son yıllarda hemodiyaliz hastalarının sayısında ciddi artışlar görülmektedir. Aynı zamanda hemodiyaliz ünitelerinde artan hastalara yönelik işleyişler bozulabilmekte ve hemodiyaliz hemşireleri bu durumlara nasıl cevap vereceklerini bilmemektedir. Hemodiyaliz hemşireleri, hemodiyaliz tedavisinde yaşanılan sorunlar nedeni ile hastaların özel bakım gerektirdiğini bilmelidirler. Hemodiyaliz hemşireleri hastalara mahremiyete saygı, özerklik, zarar vermeme, doğruluk-dürüstlük ve adalet-eşitlik gibi etik ilkeler doğrultusunda etik duyarlılık göstermeli ve özel bakım stratejilerini geliştirilerek uygulanmalıdır. Hemodiyaliz hastaları yaşamlarının makineye bağlı olması, ölüm korkusu, kendi üzerlerinde güç kaybı, depresyon gibi nedenlerle kaygı düzeyini yüksek yaşabilmektedir. Ayrıca hastaların haftada üç kez hemodiyalize girmesi ve 3-4 saat hemodiyaliz makinesine bağlı kalması, ilaç tedavisi ve uyum göstermesi gereken diyet programı tedaviye uyumu zorlaştırıcı faktörlerdir. Hemodiyaliz tedavisinin getirdiği zorluklar hasta ve hemşire ilişkisini olumsuz etkilemektedir. Hastaların tedavi ve hasta hakları ile ilgili yaşadıkları zorlukları gidermek hasta iyiliğini korunmak ve geliştirmek sağlık bakım profesyonellerinin özelliklede hemşirelerin manevi yükümlülükleridir. Hemodiyaliz çalışanları etik ilkeleri kullanmalı ve hastayla ilgili bütün uygulamalarda hukuksal ve etik dengeyi sağlamalıdır. Hastalar tedavi rejimlerine uyumsuzluk gibi nedenlerle kendilerine zarar verebilir. Ayrıca yaptığı uygulamalar nedeniyle diğer hastalara zarar veren hastalar ya da sağlık 127 personeli olabilir. Hemşireler hemodiyaliz hastaları ile uğraşırken, mesleki değerleri ve etik ilkeleri en yüksek düzeyde tutarak, tutarlı bir şekilde hareket etmeleri gerekmektedir. Bir hemodiyaliz ünitesinin hastalar için özgür ve sağlıklı bir ortam olması hemodiyaliz hemşirelerinin sorumluluğudur. Anahtar Kelimeler: etik, hemodiyaliz, hemşirelik KAYNAKLAR 1. 2. 3. Hashmi A, Moss HA. Treating difficult or disruptive dialysis patients: practical strategies based on ethical principles. N a t u r e C l i n i c a l P r a c t i c e N e p h r o l o g y 2008;4(9):514-520 Walker R, Abel S, Meye A.The role of the pre-dialysis nurse in New Zealand. Ren Soc Aust J, 6(1). 5-10 Berndt J. The ethics of simulated nursing clinical experiences. Teaching and Learning in Nursing (2010) 5, 160–163 128 HEMŞİRELERİN YAŞADIKLARI ETİK İKİLEMLER P-08 Araş.Gör. Hatice ARISOY, Araş.Gör. Şahika ŞİMŞEK Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü Etik ikilem; iki ya da daha fazla seçenek olduğunda, hangi seçeneğin daha iyi olduğuna karar verme güçlüğünde ve mevcut gereksinimlerin elde olan imkanlarla çözümlenemediğinde ortaya çıkar. Etik ikilemler, doğru cevapların ne olduğu bilinmeyen durumlar olup ikilemlerin çözümünü sağlayan kesin kurallar yoktur. Sağlık bakımındaki etik ikilemler profesyonel eylemlerin ve hasta bakım kararlarının alındığı durumlarda yaşanır. Hemşireler hastalarla sürekli iletişim halinde olduğundan etik sorunlarla daha sık karşılaşacağı ve olası bir etik sorunu erken fark edeceği düşünülmektedir. Bu nedenle etik ikilem hemşirelerin karar verme sürecinde etkili olabilmektedir. Casterle ve arkadaşları (2008) nın meta analiz çalışmasına göre, hemşireler herhangi bir etik ikilemle karşılaştıklarında, hastaların kişisel ihtiyaçları ve refahından ziyade karar vermede ölçüt olarak kendi doğrularını kullanmaya eğilimindedirler. Goethals ve arkadaşları (2010) 1988-2008 yılları arasında hemşirelerin etik karar verme sürecini, kişisel ve durumsal faktörlerin etkilediğini saptamıştır. Raines (2000) 229 hemşire üzerinde yaptığı araştırmada en sık karşılaşılan etik ikilemlerin ağrıyla baş etme, hasta yararına uygun karar verme, yaşam kalitesi gibi konularda yaşandığını ortaya koymuştur. Sevrinsson ve Hummelvoll (2001) psikiyatri kliniğinde çalışan hemşirelerin etik ikilemlerde özellikle hastanın otonomisi, hastaya yaklaşım ve hasta bakımında karşılaştıklarını belirlemiştir. Halcomb ve arkadaşları (2004)’nın yoğun bakım ünitesinde yaşamın sonlandırılmasına ilişkin etik ikilemler üzerine yaptıkları niteliksel çalışmada etik ikilemleri; hastayı rahatlatma ve bakımını verme, gerginlik ve çatışma yaşama, zarar vermeme ilkesi, hemşire-aile ilişkisi ve iç görü olarak beş tema altında sınıflandırılmıştır. Ülkemizde ise hemşirelerin karşılaştıkları etik ikilemlerle ilgili çalışmalar çok azdır. Aksu ve Akyol (2011) 301 hemşire üzerinde yaptığı çalışmada hemşirelerin %45.10’u etik ikilem karşısında doğruya karar verebilmede sorun yaşamıştır. Dinç (1994) Ankara’daki üniversite hastanelerinde çalışan 200 129 hemşirenin en çok sosyal güvencesi olmayan ve hastaneden kaçmak isteyen hastalarla (%13.25) ve doktor istemine karşın tedaviyi reddeden hastalarla (%18.75) ilgili etik ikilemler yaşadıklarını saptamıştır. Sonuç olarak, hemşireler kendi moral değerlerini belirginleştirmeli ve etik kuralların uygulanmasını etkileyen konular hakkındaki duyarlılığını arttırmalıdır. KAYNAKLAR 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. Craven FR, Hirnle JC (1996). Ethics in Nursing, Fundamentals of Nursing Human Health and Function. 2th Edition, 40-41. Elçigil A, Bahar Z, Beşer A ve ark. (2011) Hemşirelerin Karşılaştıkları Etik İkilemlerin İncelenmesi. Anadolu Hemşirelik ve Sağlık Bilimleri Dergisi, 14: 2. Erdemir F, Algier L, Pınar G ve ark. (2001). Hemşirelikte Etik Programına Katılan Hemşirelerin Karşılaşmış Oldukları Etik İkilem Örneklerinin İncelenmesi. 2. Ulusal Tıbbi Etik Kongresi Bildiri Kitabi, 317-322. Casterle B, Izumi S, Godfrey NS & Denhaerynck K. (2008). Nurses’ responses to Ethical Dilemmas in Nursing Practice: Meta-Analysis. Journal of Advanced Nursing 63(6), 540–549. Goethals S, Gastmans C, de Casterle BD (2010). Nurses Ethical Reasoning and Behaviour: A Literature Review. International Journal of Nursing Studies 47:635-650. Raines ML. (2000). Ethical decision making in nurses, Jona's healthcare law. Ethics and Regulation 2(1): 29-41. Severinsson E, Hummelvoll JK (2001). Factors influencing job satisfaction and ethical dilemmas in acute psychiatric care, Nursing And Health Sciences 3:81-90. Halcomba E, Dalyb J, Jacksonb D et al. (2004). An Insight into Australian Nurses’ Experience of Withdrawal/Withholding of Treatment in the ICU. Intensive and Critical Care Nursing 20: 214222. Aksu T, Akyol A. (2011) İzmir’deki Hemşirelerin Etik Duyarlılıklarının İncelenmesi. Turkiye Klinikleri J Med Ethics; 19(1):16-24. 10. Dinç L (1994). Hemşirelerin Etik Problemler Karşısındaki Yaklaşımlarının Belirlenmesi. Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi 1(1):33-43. 130 PSİKİYATRİ ALANINDA ETİK İLKELERİN ÖNEMİ P-09 Araş. Gör. Mehtap ÇÖPLÜ, Prof.Dr. Ali ŞAHİN Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Bu derleme, psikiyatri alanındaki etik ilkelere yönelik olarak yapılmıştır. Psikiyatrinin bir uzmanlık alanı olarak kullanılmaya başlaması henüz bir yüzyılı biraz geçmiş olmasına karşın psikiyatri; tıbbın tanımında ve içeriğinde önemli değişimlere yol açmış ve bireylerin ruhsal sorunları ile bu sorunların organik düzeydeki bağlantıları üzerinde durmuştur. Diğer yandan, son yıllarda tıp etiğinin çok tartışılan bir konu olması psikiyatri etiği adı verilen bir alanın doğmasına da neden olmuştur. Psikiyatrinin bir tıp alanı olarak kullanılmaya başlaması birçok yeniliği de beraberinde getirmiştir. Eğitime ve hizmete yönelik özel klinikler ve tedavi merkezleri açılmaya başlanmış, bu merkezlerin etkinlikleri ve programları da ilgi görmeye başlamıştır. Ayrıca psikiyatri alanında düzenlenmekte olan kongre, konferans, panel, sempozyum gibi bilimsel etkinliklerin de sayısında artış olmuştur. Tüm bu çalışmalar psikiyatri eğitimine gereken önemin verilmeye başlandığının bir göstergesi olarak kabul edilebilmesine rağmen, günümüzde halen psikiyatri alanındaki etik sorunlar çözülebilmiş değildir. Psikiyatride yaşanan etik sorunların en özgün olanı hastanın özerkliğinin korunması ve hastaya saygı gösterilmesi ile ilgili olanıdır. Diğer yandan psikiyatrinin ortaya çıkma nedenlerinden biri bireyin ruh hastalığı nedeniyle zarar görmüş özerkliğini onarmaktır. Bu durum açık bir ikilem oluşturmaktadır. Psikiyatrinin temel etik sorunlarından bir kısmı da zorla tedaviye alınan hastaların sahip oldukları haklarla ve bunların korunması ile yakından ilgilidir. Buna ek olarak; yapılan bir çalışma da psikiyatrik bozukluğu olan hastanın gönülsüz/zorla tedavi edilmesi konusuna değinmiş ve diğer ülkelerle karşılaştırıldığında ülkemizdeki yasal düzenlemelerde ve etik düzenlemelerde ve etik kodlarda hastanın 131 zorla tedavi edilmesi ve hastaneye yatırılmasının daha çok tehlikelilik riskine dayandırıldığı görülmüştür. Bilimin tüm alanlarında etik ve ahlaki değerlerin önemi tartışılamaz. Tıpta etik ilkelerin de insan hakları ile ilgileniyor olması ve ruh hastalarının diğer hastalara göre haklarını daha az kullanabilecek durumda olması şüphesiz psikiyatri etiğinin üzerinde durulması gereken bir konu olduğunu göstermektedir. Anahtar kelimeler: Psikiyatri, etik ilkeler, etik sorunlar, hasta hakları KAYNAKLAR 1. 2. 3. Psikiyatri ve etik sorunları. Doç. Dr. N.Yasemin OĞUZ , Uz. Dr. Halise DEVRİMCİ ÖZGÜVEN Psikiyatri Eğitimi ve Etik. Başaran DEMİR, Yasemin OĞUZ Çözümlenmemiş Bir Konu: Psikiyatrik Bozukluğu Olan Hastanın Gönülsüz/Zorla Tedavi Edilmesi. Rahime AYDIN ER, Mine ŞEHİRALTI 132 HEMŞİRELİK ÖĞRENCİLERİNİN ETİK PROBLEMLERE KARŞI YAKLAŞIMLARI P-10 Arş.Gör. Ayşe Sevim AKBAY, Arş.Gör Mehtap ÇÖPLÜ, Yrd. Doç. Dr. Nejla CANBULAT Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Bilim ve teknolojideki gelişmeler ve bu gelişmenin sonucunda sağlık bakımında değişimlerin yaşanması, hastaya bakım veren hemşirelerin etik problemler ile sıklıkla karşılaşmasına neden olmaktadır. Hemşireler, hasta ve ailesi ile savunuculuk, danışmanlık ve eğiticilik rolleri gereği sağlık alanında moral değerlerin gelişmesinde anahtar kişilerdir ve etik ikilemleri tanımlamada/etik karar vermede bilgili ve yeterli olmalıdırlar. Bu yeterlilik mezun olmadan önce hemşirelik eğitimi sırasında kazandırılmalıdır. Hemşirelik öğrencileri için etik eğitim, etik sorunları belirlemede ve karar vermede yeterli, ahlaklı olarak sorumluluk sahibi hemşireler yetiştirmeyi amaçlamaktadır. Hemşirelerin ve hemşirelik öğrencilerinin etik yaklaşımları ile ilgili birçok araştırma yapılmıştır. Cameron ve ark. (2001)’nın hemşirelik öğrencilerinin etik problemler karşısında yaklaşımlarının belirlenmesi amacıyla tanımlayıcı olarak yaptıkları çalışmada, öğrencilerin ahlaki karar verme düzeyinin hemşirelik eğitimi sonunda arttığı belirtilmektedir. Krawzczyk (1997)’ın etik eğitimin, hemşirelik öğrencilerinin ahlaki karar vermelerine etkisini incelediği çalışmada, etik dersleri ile etik karar vermenin kolaylaştığı bildirilmektedir. Ayrıca bu çalışmada, son sınıf hemşirelik öğrencilerinde birinci sınıf hemşirelik öğrencilerine göre etik karar verme becerisinin geliştiği vurgulanmaktadır. Özden ve ark (2009)’nın 3. ve 4. sınıf hemşirelik öğrencileri ile yürüttükleri çalışmalarında hemşirelik öğrencilerinin %96,5’inin etik ile ilgili edindikleri teorik bilgiyi klinik uygulamalarda kullandıkları bildirilmektedir. Doane ve ark (2004) hemşirelik öğrencileri ve klinik hemşirelerinin uygulamalarının etik açıdan incelendiği çalışmada, hemşirelik öğrencileri kişisel değerler ile profesyonel değerlerin çatışmaması için çaba harcadıklarını belirtmişlerdir. Yine bu çalışmada rol beklentilerinin ve hastane politikalarının 133 öğrencilerin ve klinik hemşirelerinin etik karar verme becerilerini engellediği saptanmıştır. Sonuç olarak; hemşirelerin etik kararlar verebilmesi, öncelikli olarak hemşirelik eğitim programlarından mezun olmadan önce kendi ahlaki değerlerini tanıyıp, kontrol edebilmeleri ile mümkün olabilir. Bunun yanında hemşirelik öğrencilerinin etik ilkeler doğrultusunda etik karar verme durumlarının belirlenmesi ve ders müfredatı içinde etik derslerinin yer alması etik karar vermelerini kolaylaştırıp geliştirmesinde önemlidir. Anahtar Kelimeler: Hemşirelik öğrencileri, etik, etik problemler, hemşirelik öğrencileri ve etik KAYNAKLAR 1) Özden D, Direk H, Dilek G, Gökgöz S, Hemşirelik Bölümü 3. ve 4. Sınıf Öğrencilerin Etik Problemler Karşısındaki Yaklaşımlarının Belirlenmesi, Ülman YI, Gül TB, Kadıoğlu FG, Yıldırım G, Edisan Z (Eds). Tıp Etiğinden Biyoetiğe, Rulo Matbaacılık,Ankara, sy:372-381. 2) Cameron ME, Schaffer M, Park HA.Nursing student’s experince of ethical problems and use of ethical decision-making models. Nurs Ethics.2001;8:432-47. 3) Krawczyk RM. Teaching Ethics: Effect on Moral Development. Nursing Ethics.1997;4(1):57-65. 4) Dinç L. Hemşireleri Etik Problemler Karşısındaki Yaklaşımlarının Belirlenmesi. Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Bilim uzmanlığı tezi. ANKARA:1993. 5) Doanne G, Pauly B, Brown H, McPherson G. Eksploring the heart of ethical nursing practice:İmplications for ethics education. Nursing Ethics. 2004;11(3):240-253. 134 ETİK VE ETİK LİDERLİK P-11 Yrd.Doç.Dr. Evrim BAYRAKTAR Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Etik Liderlik Kavramı ve Tanımı “Etik liderlik” iş hayatında yaşanan etik krizlere tepki olarak daha fazla anılır olmuştur, fakat etik liderliği tam anlamıyla açıklayan bir tanım bulunamamıştır. Etik liderler, insanların ve toplumun daha iyi durumda olmasıyla ilgilenen, ilkeli karar vericiler olarak görülmüştür. Bu liderler kişisel ve mesleki yaşamlarında etik davranmayı bilen kişilerdir. Etik liderler, çalışanlara işin her aşamasında karar verme yetkisi tanırlar. Bu tarz liderler, çalışanlara değer verip onlara özgür bırakırlar ve kendi başlarına seçim yapma şansı tanımaktadırlar. Etik liderler kendi çıkarları peşinde değillerdir (egoizm), içinde bulunduğu grubun çıkarları ile ilgilenirler (faydacılık). Bununla beraber davranışlarında etik ilkeleri temel alan bu liderlik türü, izleyenlerinin haklarına saygı gösterir ve onlara adil davranır. Etik liderler işletme içinde adaleti geliştirmek için astlarını karar almaya dâhil eder. Ayrıca bu tür bir katılım çalışanların gelişimini ve iyi oluşunu kolaylaştırır. Etik Lider Özellikleri Freeman ve Stewart’a göre ise etik liderlerin karakteristik özellikleri şu şekilde sıralanabilir; a) Örgüt değerlerini ve amaçlarını açıkça belirtir b) Kişisel egolardan daha çok örgüt başarısına odaklanır c) En iyi personeli bularak onu yetiştirir, geliştirir d) Muhalefet mekanizmalarını oluşturur e) Başkalarının değerlerini anlamak için yardım alır 135 f) Yaratıcı olurken en iyisini yapmaya çalışır g) Sahip olunan değerlerin ve etik ilkelerinin sınırlarını bilir h) Eylemlerini etik koşullarda oluşturur i) Temel değer önerileri ile paydaş desteğine ve toplumsal meşruluğa sahip olur. Etik liderin diğer özelliklerini aşağıdaki gibi sıralayabiliriz; Söylediği gibi davranmak, Tutarlı olmak, Yol gösterici olmak. Motive edici olmak, Güven vermek, Etik liderlerin karakteristik özellikleri Etik bir bakış açısı vardır Etik kararlar alır İş kararlarının uzun dönem etkilerini düşünür. Etik davranır veya etik davranışı ile rol modeli olur Etiğin önemini anlatır Kendilerini ve kendileri ile birlikte çalışanları anlarlar İş yerinde nasıl etik davranılır hakkında çalışanlara eğitim sağlar ve onlara destek olur. KAYNAKLAR 1. ZHU W., MAY D.ve AVOLIO B. (2004): “The Impact of Ethical Leadership Behavior on Employee Outcomes: The Roles of Psychological Empowerment and Authenticity”, Journal of Leadership and Organizational Studies, 11(1):16-26. 2. FREEMAN R. ve STEWART Lisa: “Developing Ethical Leadership”; Business Roundtable Institute for Corporate Ethics http://www.corporate ethics.org/pdf/ethical_leadership.pdf 20.10.2008. 3. MEGEP (2006): Meslekî Eğitim Ve Öğretim Sisteminin Güçlendirilmesi Projesi; Meslek Etiği Ankara, http://www.yozgateml.com/bil/dokuman%5Cmodul%5C3_8.pdf 24.09.2009. 4. GÜNEY S. (2006): “Ahlaki Liderliğin Kavramsallaştırılması ve Ahlaki Yönetimde Liderliğin Rolü”, Celal Bayar Üniversitesi Yönetim ve Ekonomi Dergisi, 13(1):135-148. 5.FRY L. (2003):”Toward a Theory of Spiritual Leadership”, The Leadership Quarterly, 14(6): 693–727. 136 KONSÜLTASYON LİYEZON PSİKİYATRİ HEMŞİRELİĞİNİN YASAL VE ETİK SORUNLARI P-12 Öğr.Gör. Tuba KORKMAZ Mevlana Üniversitesi Etik; insanların kurduğu bireysel ve toplumsal ilişkilerin temelini oluşturan değerleri, normları, kuralları, doğru-yanlış ya da iyi-kötü gibi ahlaksal açıdan araştıran bir felsefe disiplinidir. Sağlam bir etik karar vermenin ön koşulu; bu iki niteliğin kullanılarak vakanın kapsamlı bir değerlendirme sürecine alınmasıdır. Gerçek veya potansiyel fiziksel fonksiyon bozukluğu nedeniyle sağlık bakım sistemine giren hastaların ve ailelerin primer koruma, tedavi bakım ve rehabilitasyona kadar uzanan yelpazede ortaya çıkan ‘emosyonel, felsefi, gelişimsel, bilişsel ve davranışsal’ tepkilerini ruhsal ve psikososyal sorunlarını tanımlayan tedavi ve bakımında rol alan, izleyen hemşirelerin psikiyatrik tıp alanında eğitimlerini sağlayan ve bu alanda araştırmalar yapan psikiyatri hemşireliğinin bir üst uzmanlığı olan konsültasyon liyezon psikiyatri hemşiresinde etik bilinç ve duyarlılığın oluşması çok önemlidir. Bu bilgiler ışığında KLPH’nin: Etik sorun olduğunu ayırt edebilmek için bilgi ve duyarlılığa, etik sorunu kavrayabilmek için gerekli çözümleme becerisine, uygun eylemi belirleyebilmek için geniş davranış örüntü seçeneklerine, yapmaya karar verilen eylemi doğru olarak gerçekleştirebilmek için yeterli deneyime sahip olmaya gereksinim vardır. Tüm bunları yaparken çoğunluğun iyiliği/yararı, adaletli olma, gerçeği söyleme/dürüst olma, güvenilirliği, gizliliği sürdürme, otonomi/özerkliğe saygı, yaşamın kutsallığı/öldürmekten kaçınma gibi etik ilkeleri göz önünde bulundurması gerekmektedir. Tüm bu etik ilkelerde alınan kararların yasal sınırlar içerisinde olması gerekmektedir. Etiği bir pusulaya, hukuku da üzerinde izlenecek yolun işaretlendiği bir haritaya benzetirsek, elde geçerli bir harita varken yol bulmada pusula ikinci planda kalır; hukuk kurallarının olduğu yerde de etik, önemini ve değerini korumakla birlikte geri plana çekilebilir. Neredeyse hemşirelik uygulamalarının bütün yönleriyle 137 ilgili yasalar vardır. Fakat psikiyatri hemşireliği ve klph diğer bölümlerden daha karmaşıktır, yasalar yeterince açık değildir. Psikiyatri kliniğindeki uygulamalarda karşılaşılan etik sorun yaratabilecek durumlar? • Tedavinin amaç, hastanın ise bu amaç için bir araç niteliği taşıması etik açıdan olumsuzdur. • Hasta tedavi için olması gereken bir öğeye dönüştürülmektedir. • Yani üzerinde uygulama gibi birtakım işlemler ve eğitim için varlığı gereken bir öğe. • Oysa insan amaç olarak görülmeli, eylemler ise araç olmalıdır. • O halde klinikte yapılan eylemleri sorgulayalım: “Hasta için” mi? Düzenli bir klinik yaratmak için mi? ” • İlaç amaçlı yatırılan ve onamı alınmadan tedavi edilmeye dayatılan vakalar/durumlar • Yeni Türk Ceza Kanununa göre, bir kimsenin işlemiş olduğu suçtan dolayı sorumlu tutulabilmesi için kişinin anlama ve isteme yeteneğinin (isnad kabiliyeti) olması gerekir. Bazı ruhsal bozukluklarda bireylerde bu kabiliyetin azaldığı veya mevcut olmadığı kabul edilmektedir. Psikozlarda, bilinç kaybıyla birlikte olan epileptik nöbetler sırasında işlenen suçlarda, Ağır derecede mental retardasyonu olanlarda zeka yaşı 11 in altında olanlarda ceza sorumluluğu yoktur. • Anahtar kelimeler: KLP Hemşireliği, etik sorun, hukuk KAYNAKLAR 1. Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük, 9. Baskı, Ankara 1998 s:48 2. Stuart GW, Sundeen SJ (1987). Liaison Nursing: A Model For Nursing Practice. Principles And Practice of Psychiatric Nursing, The CV. Mosby Company, St. Louis. 3. Cristopher MB (1995). The role of liaison psychiatry. Psychiatric Aspects of Physical Disease. Editor: House A, Mayou R, Mal-linson C, Royal College of Physicians And Royal College of Psychiatrists, London 4. Gerety FK (1991). Psychiatric consultation-liaison nursing. Psychiatric Mental Healt Nursing. Editör: Mcfarland GK, Thomas MD, With 87 Contributors From The U.S. and Canada J.B. Lippincott Company, Philadelphia. 5. Luna-Raines M (1989). Psychiatric liaison nursing. Psychiatric Mental Health Nursing. Editör: Birckhead LM, J.B. Lippincott Company, Philadelphia. 6. Nelson JKN, Schilke DA (1976). The Evo-lution of psychiatric liaison nursing. Pers-pectives in Psychiatric Care 14(2):60-65. 138 7. Robinson L (1991). Psychiatric consultation liaison nursing. Handbook Of Studies On General Hospital Psychiatry. Editör: Judd, Burrows, Lipsitt, Elsevier Science Publis-hers B.V., Oxford. 8. Kocaman N. Konsültasyon Liyezon Psikiyatrisi Hemşireliği ve Rolü nedir?. Atatürk Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 2005, 8(3):107-118. 9. Özkan S. Konsültasyon Liyezon Psikiyatrisi. Psikiyatri Temel Kitabı, Editörler: Ertuğrul Köroğlu,Cengiz Güleç. Ankara, 1998: 789-802. 139 TESPİT UYGULANAN HASTALARDA HEMŞİRELİK BAKIMI VE ETİK YAKLAŞIMLAR P-13 Yrd.Doç.Dr. Hatice TAMBAĞ Mustafa Kemal Üniversitesi Hatay Sağlık Yüksekokulu Psikiyatri kliniklerinde yatarak tedavi gören hastaların kendilerine, diğer hastalara, çalışanlara ve ortama yönelik zarar verici davranışlarına engel olmak amacıyla tespit ve tecrit izolasyon gibi kısıtlayıcı yöntemler uygulanmaktadır. Tedavi ortamında hastaların hareketlerini kısıtlayan, davranışlarını kontrol altına alan mekanik veya fiziksel müdahaleler “tespit” olarak nitelendirilmektedir. Tespitler “hastanın izniyle ya da izni olmadan hareket özgürlüklerini kısıtlamak için hastaya doğrudan fiziksel güç kullanılması” olarak tanımlanır. Tespit, en geniş anlamıyla bedensel hareketin kısıtlanması şeklinde tanımlanabilir. Literatürde tespit uygulamalarında dikkat edilmesi gereken noktalar şöyle belirtilmektedir; • Tespit sadece hastanın kendine ve diğerlerine yönelik fiziksel tehlike durumlarında kullanılmalıdır. • Tespit süresi olabildiğince kısa tutularak gözlem sürdürülmelidir. İlgili kayıtlar ayrıntılı yazılmalıdır. • Hekim tarafından 30 dk., hemşire tarafından 15 dk. ara ile hasta değerlendirilmelidir. Tespit uygulanan kişi yüz yüze gözlenebilmelidir. Tespit noktalarındaki dolaşım kontrol edilmeli, hastanın gereksinimlerine uygun bakımı sağlanmalıdır. • Tespit uygulaması sonrasında klinikte çalışan sağlık ekibi için yaşantıların paylaşımı olanağı sağlanmalıdır. • Ekibe yönelik eğitimler ile ekibin gelişimi desteklenmelidir. Tespit asla; ajite, ısrarcı ya da yıkıcı davranışları olan hastalara karşı ceza ya da intikam aracı olarak, personelin kolayına geldiği için, bir tedavi programının alternatifi olarak kullanılmamalıdır. 140 Tespit uygulanan hastanın haklarını ve onurunu korumak önemli bir etik sorumluluktur. Bunun için, hasta ya da yakınlarına tespite neden ihtiyaç duyulduğu konusunda bilgi verilmeli onamları alınmalı ve işlemin neden gerektiği sakin ve güven verici bir şekilde anlatılmalıdır. Hastanın mahremiyetini korumak için, tespitlerin olabildiğince bireysel ihtiyaçlara göre yapılmasını sağlamak, tespitlerin profesyonelce yapılmasını sağlamak, bakımla ilgili kararlar alırken hastanın ya da hasta için önemli diğer kişilerin katılımına izin vermek, değerlendirme ve yakın izlemin devamını sağlamak, tespit süresince fiziksel bakım ve konforu sağlamak hemşirenin sorumlulukları arasında yer almaktadır. Anahtar Kelimeler; Tespit uygulaması, hemşirelik bakımı, etik KAYNAKLAR 1. 2. 3. 4. Coşkun S, Avlamaz F. Akut psikiyatri kliniklerinde uygulanan mekanik tespit sayı ve süresinin bir yıl içinde gösterdiği değişimin incelenmesi. Journal of Psychiatric Nursing 2010;1(2):51-55. Schreiner GM, Crafton CG, Sevin JA. Decreasing the use of mechanical restraints and locked seclusion. Adm Policy Ment Health 2004;31:449-63. Foster C, Bowers L, Nijman H. Aggressive behaviour on acute psychiatric wards: prevalence, severity and management. J Adv Nurs 2007;58:140-9. Sailasa E, Wahlbecka K. Psikiyatri servislerinde tecrit ve tespit. Current Opinion in Psychiatry Turkish Edition 2005 1(4): 255-262. 141 BİYOETİK ÇERÇEVESİNDE YAŞLILARA YÖNELİK YAKLAŞIMLAR P-14 *Araş.Gör.Dr. Rana CAN, **Yrd.Doç.Dr. Selim KADIOĞLU *Mustafa Kemal Üniversitesi Hatay Sağlık Yüksek Okulu. **Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Günümüz dünyasında yaşlı nüfus sayı ve oran olarak ciddi bir artış göstermekte; bu durumun doğal ve kaçınılmaz bir sonucu olarak toplumsal örgütlenme çerçevesinde yaşlılara verilen hizmetlerin ve sağlanan olanakların gözden geçirilmesi, onlar için yeni kurumsal yapılar oluşturulması gündeme gelmektedir. Farklı meslek alanlarında yaşlı tüketicilere yönelik mal veya hizmet üretiminin giderek artması, bu mesleklerin mensuplarının yaşlılarla daha sık karşılaşmasına ve daha yoğun bir ilişki yaşamasına yol açmaktadır. Yaşlı kişilerin biyokültürel özellikleri açısından kendine özgü bir zümre oluşturması nedeniyle söz konusu yoğun ilişkide, beklenti ve yeterlik durumları göz önüne alınarak, onlara yönelik en uygun davranış şekillerinin tanımlanması; yapılması ve kaçınılması gereken eylemlerin belirlenmesi gerekmektedir. Bu tanımlama ve belirleme etkinlikleri, yaşlılara yönelik üretim yapılan alanların kendilerine özgü etiklerinde ağırlığı giderek artan bir unsurdur. Bu bildiri, hedef kitlesi içinde yaşlı kişilerin oranı yüksek ve büyük bölümü sağlık meslekleri kategorisine ait olan uğraş alanlarının etiklerinin yaşlılara yönelik davranışlarla ilgili içeriğiyle ilgili genel bir değerlendirme niteliğini taşımaktadır. Söz konusu alanların toplu takdiminden sonra geçilen bu değerlendirme, bu alanların tümünün etiklerini kapsayan ve bütünleştiren biyoetik çerçevesi içinde, etiklerin her birinin içerdiği ortak ya da benzer unsurlara odaklanılarak yapılmıştır. Ele alınan konular, bir yandan yaşlılara yönelik ideal ve standart mesleki davranışların belirleyicileri olan temel değerler ve bunlardan türetilen kurallar diğer yandan yaşlılarla ilgili etik sorunlara neden olan değer çatışmaları ve kural ihlalleridir. Anahtar Kelimeler: Yaşlılık, Biyoetik, İncinebilir Gruplar 142 KAYNAKLAR 1. Döventaş A. Çok Yönlü Geriatrik Değerlendirme: Pratik Yaklaşımlar. Akad Geriatri, 2009; 1: 125131. 2. Tufan İ. Gerontolojiye Giriş Erişim: (itgevakif.com/pdfs/Gerontolojiye_Giriş_itufan_sicher.pdf). Erişim tarihi: 11.03.2012. 3. Ersoy N. Yaşlılık ve Etik. Editör: Gacar MN. Adı Eylül: Sağlık Bilimlerinde Yaşlılık.İstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri, 2009: 5-20. 143 HEMŞİRELİKTE ETİK VE ETİK İKİLEMLER P-15 Araş.Gör. Esma KABASAKAL Hacettepe Üniversitesi,Sağlık Bilimleri Fakültesi,Halk Sağlığı Hemşireliği Etik kavramı, hayatın her alanında olduğu gibi iş hayatında hizmet veren meslek üyelerinin sahip olduğu değerleri tanımlamakta ve meslek olabilmenin en önemli koşullarından birini oluşturmaktadır. Bu bağlamda etik; bir mesleğin çalışanlarının davranışlarını şekillendiren, onlara yön veren kurallar ve standartlar bütünüdür. Hemşirelik mesleğinin ilk etik kodları olarak “Florance Nightingale Andı” kabul edilmektedir. İnsanlığın zamanla değişen gereksinim ve değerlerine bağlı olarak; bireyin sağlık ve yaşam kalitesini arttırmak, hastalıkları önlemek, kaybolmuş olan sağlığını geri kazandırmak, güvenli ve insancıl bir bakım sağlamak ve ağrılarını dindirmek gibi modern hemşirelik rolleri meslek etiğinde yenilikleri gerekli kılmıştır. Amerikan Hemşireler Birliği (ANA), Uluslararası Hemşirelik Konseyi (ICN) ve İngiliz Hemşireler Merkez Konseyi (UKCC) tarafından hemşireliğin değişen çağdaş rollerine uygun etik kodlar düzenlenmiştir. Belirlenen yedi etik değer; fedakarlık (alturism), estetik, eşitlik, özgürlük, insan onuru, adalet ve gerçekliktir. Meslek üyelerinden beklenen kişisel özellikler ise; yaratıcılık, duyarlılık, anlayışlılık, hakkına sahip çıkma, öz saygı, gizlilik, umut, güven, akılcılık ve sorumluluk olarak ileri sürülmüştür. Ancak günümüzde hemşireliğin temel amacı olarak görülen "kaliteli sağlık ve bakım hizmeti" sunmayı olumsuz etkileyen etik ikilemlerin olduğu bilinmektedir. Bunlar; sistem ve kurum politikası, hekim-hemşire iletişimi, hasta bakımı, malzeme ve personel eksikliği, görev tanımındaki belirsizlikler ve hasta üzerinde yapılan deneyler gibi durumlardan kaynaklanmaktadır. İkilemlere neden; farklı düzeylerdeki hemşirelik eğitimi, sağlık hizmetlerinin dağılımında kurumsal bürokrasinin etkin rol oynaması ve hekim hemşire ilişkilerindeki çatışmaların sürmesi olarak gösterilmektedir. Oysaki hemşirelerin ve hekimlerin farklı bağımsız işlevleri olmasına karşın, tıp ve hemşirelik etiği kodları; hekim ve hemşireyi ahlak ve etik yükümlülükleri karşısında işbirliğine davet etmektedir. Tüm bunlarsa eğitimle öğrenilebilmektedir. Hemşirenin etik ikilem yaşadığı durumlarda kendisini yeterli ve yetkili hissetmesi ve 144 sorumluluklarını başarıyla yerine getirebilmesi için etik eğitimine önem verilmeli, mesleksel öz saygıyı kazanmaya katkı sağlayacağı gerçeği unutulmamalıdır. Anahtar sözcükler: hemşirelik, etik, etik ikilemler KAYNAKLAR 1) ERSOY Nermin, Hemşireliğe Etik Yaklaşımlar, Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Tıp Etiği Ana Bilim Dalı, Trabzon Hemşirelik Etiği Sempozyumu, 14 Mayıs 2010 2) ÖZDEMİR Kerim, GÖZE Fehim, Bandırma’da Hemşirelerin Sağlık Etiği Algılamaları Erişim: http://www.etikturkiye.com/etik/meslek/ozdemir.pdf Erişim Tarihi: 10.04.2012 3) ORGUN Fatma, KHORSHID Leyla, Byrd’ın Hemşireler İçin Etik Duyarlılık Testi”nin Geçerlik ve Güvenirliği, Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu Dergisi, cilt: 25, sayı: 2, yıl: 2009, s:27-49 4) http://www.turkhemsirelerdernegi.org.tr/ 5) CERİT Birgül (2010), Hemşirelerin Profesyonellik Davranışları ile Etik Karar Verebilme Düzeyi Arasındaki İlişkinin İncelenmesi, Doktora Tezi Hacettepe Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Hemşirelik Esasları Programı 6) TOSUN Hale (2005), Sağlık Bakımı Uygulamalarında Deneyimlenen Etik İkilemlere Karşı Hekim ve Hemşirelerin Duyarlılıklarının Belirlenmesi,Doktora tezi, İstanbul üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü,Hemşirelik Anabilim Dalı 7) ELÇİGİL Ayfer ve ark., Hemşirelerin Karşılaştıkları Etik İkilemlerin İncelenmesi Anadolu Hemşirelik ve Sağlık Bilimleri Dergisi, 2011; 14 145 PERİNATOLOJİDE ETİK İKİLEMLER P-16 *Araş.Gör. Burcu TUNCER, **Merve SEZER, ***Yrd.Doç.Dr. Sultan ALAN *Niğde Üniversitesi Niğde Zübeyde Hanım Sağlık Yüksekokulu, Ebelik Bölümü ** Çukurova Üniversitesi Adana S.Y.O. Ebelik ABD (Yüksek Lisans Öğrencisi) *** Çukurova Üniversitesi Adana S.Y.O. Ebelik ABD. Etik ikilemler, ahlaki bir yargıda bulunmayı ve seçim yapmayı gerektiren, mutlak doğru ya da yanlış olarak tanımlanabilecek kadar basit ve kesin çözümleri olmayan, karmaşık ve kişiyi çıkmazda bırakan sorunlardır. Günümüzde endokrinoloji ve üreme tekniklerindeki hızlı gelişmeler, genetik, maternal-fetal, neonatal, tıbbi bakım ve tedaviler, hizmeti alan ve verenler için pek çok etik ikilemi de beraberinde getirmektedir. Perinatoloji hizmetlerinde çalışanların etik çıkmazlarla karşılaşmaması ya da etik kararlara katılmak durumunda kalmaması olanaksızdır. Ebe ve hemşireler hastalar ile diğer ekip üyelerine nazaran daha fazla birlikte olduklarından, etik rehberlerin geliştirilmesinde atılgan ve aktif bir rol oynamalıdırlar. Bu nedenle perinataloji hizmetleri sunumunda karşılaşılan etik sorunların çözümüne yönelik uygun yaklaşımlar konusunda ebe ve hemşirelerin rehberliğe ve desteğe gereksinimi vardır. En sık görülen perinatal etik ikilem örnekleri ise; gebeliğin isteyerek sonlandırılması, çoğul gebeliklerin seçici olarak azaltılması (fetal redüksiyon), fetal organ yada dokuların alınması, Invitro fertilizasyon ve fertilize ovumun dondurulması ile ilgili kararlar, amniyosentez, koryonik villüs örneklemesi(CVS) tanısı, rutin ultrasonografi gibi işlemler, fetusun haklarına karşı annenin hakları, prenatal babalık testi ve gebelik komplikasyonlarını tedavi etmek için olağan dışı tedavilerdir. Sağlıklı nesiller için önemli bir yatırım olan perinatoloji hizmetleri ancak ebe ve hemşirelerin vereceği nitelikli bakım hizmeti ile bütünleştiğinde amacına ulaşabilir. Karşılaşılan etik ikilemlerin çözümünde meslek etiği ilkeleri göz önünde bulundurulmalı, hasta aydınlatılmalı ve onun istekleri göz önüne bulundurularak çözümler üretilmelidir. Ancak etik davranıldığında nitelikli bir sağlık hizmeti verildiğinden söz edilebilir. Nitelikli hizmetin temel koşulu ise tartışmasız iyi eğitilmiş insan gücüdür. Anahtar kelimeler: Perinataloji, perinatal hizmetler, etik ikilem, etik 146 KAYNAKLAR: 1- Aşıcıoğlu F, Çetinkaya Ü Ve Müslümanoğlu Ö. Prenatal Babalık Testi: Bir Etik Perinatoloji Dergisi, 2003; 11:1-5 İkilem. 2- Hadımlı A ve Sevil Ü. Çoğul Gebelik Redüksiyonu Ve Hemşirenin Rolü. Anadolu Hemşirelik Ve Sağlık Bilimleri Dergisi, 2010; 13: 31 3- Erenel A Ş, Gönenç İ M, Köksal F Ü ve Vural G. Teknoloji ve Kadın Sağlığı. Acıbadem Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, 2011;2: 66-74 147 İLKÖĞRETİM ÖĞRETMEN ADAYLARI İÇİN MESLEK ETİĞİNİN ÖNEMİ P-17 Abdullah KARATAŞ Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sosyal Çevre Bilimleri ABD., (Doktora Öğrencisi) Ulusların zenginlik ve güç kaynağı olan eğitim, bireyleri toplumla uyumlu bir hale getirmekte ve insanı yeryüzündeki diğer canlılardan farklı kılmaktadır. Bu açıdan eğitimsiz bir yaşamın anlamsız olacağı söylenebilir. Çünkü eğitim insanları mükemmelleştirmektedir. Ünlü düşünür Diogenes eğitimi; gençleri kontrolde bir lütuf, yaşlılarda bir teselli, yoksullarda bir servet, zenginlerde ise bir süs olarak nitelendirmektedir. Kavram olarak eğitim, bireyin davranışında kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değişme meydana getirme süreci olarak ifade edilebilir. Tanımdan da anlaşılacağı üzere eğitim ile bireye yeni davranışlar kazandırılması amaçlanmaktadır. Günümüzde okullar ise eğitim sürecinin en önemli kısmını oluşturmaktadır. Bu eğitim süreci de ilköğretim üzerine inşa edilmektedir. İlköğretim diğerlerine göre çok önemli ve özel bir konumda bulunduğu için ilköğretim öğretmenlerinin iyi birer rol model olarak kendilerini çok iyi geliştirmeleri gerekmektedir. Çünkü öğretmenlerin bir toplumun karakterini şekillendirmede büyük bir etkisi bulunmaktadır. Öğretmenlere olumlu davranışlarıyla model olma konusunda ise meslek etiği rehberlik edebilecektir. O halde meslek hayatlarında örnek alınan birer öğretmen olabilmeleri için öğretmen adaylarına meslek etiği ile ilgili verilebilecek eğitimin büyük önem taşıdığı söylenebilir. Bu çalışmada öncelikle eğitim ve meslek etiği kavramları ele alındıktan sonra, ilköğretim öğretmen adaylarının eğitimlerinde meslek etiği dersinin önemi üzerinde durulacaktır. Çalışmada kullanılan bilgi ve veriler, konu ile ilgili olan yerli ve yabancı kaynaklardan, kitap, makale ve internet sitelerinden yararlanılarak elde edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Eğitim, Meslek Etiği, İlköğretim, Öğretmen Adayları 148 KAYNAKLAR 1. Ertürk, Selahattin (1979). Eğitimde Program Geliştirme. Ankara: Meteksan Limited Şirketi. 2. Fidan, N. (2012). Okulda Öğrenme ve Öğretme.(3. Baskı). Ankara: Pegem Akademi. 3. Lofthouse, B. (1990). The Study of Primary Education: A Source Book. Hempshire UK: The Falmer Press 4. Major, T. E. (2012). Theory Vs Practice: The Case of Primary Teacher Education in Botswana. International Journal of Scientific Research in Education, MARCH 2012, Vol. 5(1), 63-70. 5. Ravi, S. S. (2011). A Comprehensive Study of Education. New Delhi, India: PHI Learning Private Limited. 149 PREOPERATİF DÖNEMİN ÖNEMLİ BİR UNSURU: AYDINLATILMIŞ ONAM P-18 *Doç.Dr. Çağatay ÜSTÜN, **Öğr.Gör. Nuray DEMİRCİ, ***Öğr.Gör. Fatma AYHAN *Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı **Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Doktora Öğrencisi ***Selçuk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Tıbbın teşhis ve tedavi yaklaşımı prosedürleri içerisinde bazı temel etik yaklaşımların var olduğu bilinmektedir. Bunlar arasında yer alan özerklik ilkesi (otonomi) kişinin kendi başına düşünerek özgür biçimde karar verme ve eylemde bulunabilme yeteneğini tanımlar. Her tıbbi girişimin öncesinde özerklik ilkesinin iletişim halinde olduğu aydınlatılmış onam (informed consent) kavramının önemi bilinmektedir. Aydınlatılmış onam, birey hakları ve hasta haklarının gelişmesinin klinik uygulamaya yansımış özerkliğe saygı ilkesinin bir uzantısıdır. Bu kavram hastanın kendi kendine, bağımsız ve etki altında kalmadan karar verebilme hakkıdır. Bu hakkın korunması hem hasta hem de tıbbi ekibin sorumluluğu altındadır. Özellikle preoperatif dönemde hastadan aydınlatılmış onam alınmış olması temel bir etik ve hukuki koşuldur. Bu koşulun yerine getirilebilmesi için hastanın kendisine uygulanacak tedavi hakkında yeterli bir düzeyde bilgi sahibi olması gerekmektedir. Bu bilgilendirme işleminin ardından o tıbbi operasyona özgü gerekli açıklamaları içeren ve hastanın anlayabileceği bir dille hazırlanmış, ardından hastanın imzasıyla onamı tasdik edilmiş bir form üzerinden bu işlem gerçekleştirilir. Bu bildirimizde özellikle cerrahi kliniklerinde karşılaşılan aydınlatılmış onam kavramının önemine değinirken, bu konu ile ilgili tespitlerimizi bilimsel literatür doğrultusunda ve olgu örnekleri üzerinden açıklamaya çalışacağız. Anahtar Kelimeler: Tıp, preoperatif dönem, aydınlatılmış onam, etik KAYNAKLAR: 1. Elçioğlu, Ö., Kırımlıoğlu, N (2003). Çağdaş Tıp Etiği. Tıp Etiği İlkeleri, Nobel Tıp Kitabevleri, s:26-40. 2. Çobanoğlu, N (2009). Tıp Etiğinden Tıp Hukukuna Hasta Hakkı Olarak Aydınlatılmış Onam. Sağlık Hukuku Digestası, Ankara Barosu Yayınları, 1(1):70-86. 3. Akça Ay, F (2008). Temel Hemşirelik, 2.baskı, İstanbul Medikal Yayıncılık, s:395-405. 150 HASTA HAKLARI AÇISINDAN TÜRKİYE’DE HEMŞİRELİK P-19 Öğr. Gör. Güzin Yasemin TUNÇAY Çankırı Karatekin Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Hemşirelik Bölümü Türkiye’de hemşirelik mesleği dünya ile paralel olarak gelişme göstermiştir. Cumhuriyet öncesi dönemde 6 aylık kurslarla hemşire unvanı verildiği zamanlar geride bırakılmıştır. Hemşirelik yüksekokulları, fakülte olmuş, üniversitelerin hemşirelik bölümlerinin eğitim müfredatları geliştirilmiş ve eğitim ile paralel olarak kanunlarda da değişiklikler yapılmıştır. 1954 yılına ait “Hemşirelik Kanunu”, 2007 yılında güncellenerek hemşireliğin tanımında, hemşirelerin görev, yetki ve sorumluluklarında değişiklikler yapılmış ve bu kanun ile erkeklerin de hemşirelik yapmalarına izin verilmiştir. 2010 yılında “Hemşirelik Yönetmeliği” ve 2011 yılında “Hemşirelik Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” çıkarılmıştır. Bu yönetmeliklerle birim/servis/ünite/alanlara göre hemşirelerin görev, yetki ve sorumlulukları tanımlanmıştır. Hemşirelik mesleğinde sağlanan gelişmeler sadece bu meslek mensuplarını değil, hemşirelerin sağlık hizmeti verdikleri hastaları da etkilemektedir. Ve ne yazık ki, şu anda hemşirelik yapanların eğitim açısından ortak özellikleri bulunmamaktadır. Sağlık meslek lisesi, ön lisans, lisans ve lisansüstü eğitim görmüş hemşirelerin yanı sıra ebelik eğitimi ve 2 yıllık sağlık ile ilgili alanlarda eğitim almış kişiler de hemşirelik yapabilmektedirler. Ayrıca lisans mezunu hemşireler arasında da farklılık olabilmektedir. Lisans düzeyde eğitim veren sağlık yüksekokulların hemşirelik bölümlerine üniversiteye giriş sınavının ilk basamağı ile girilebilirken, yine lisans düzeyde eğitim veren sağlık bilimleri fakültelerinin hemşirelik bölümlerine ancak ikinci basamak sınavı ile girilebilmektedir. Bütün bunlara ek olarak “Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” ile yabancı hemşirelerin Türkiye’de hemşirelik yapılmasına izin verilmiştir. Böylece bu karma eğitim sisteminin içine bir eğitim sistemi daha eklenmiştir. Hemşirelerin bu karma eğitim sisteminden doğrudan bakım verdikleri hastalar etkilenmektedir. Bir yandan hasta hakları, sağlık hakkından söz ederken diğer yandan sağlık ekibinin önemli bir üyesi olan hemşirelerin karma eğitim sisteminden gelmeleri etik açıdan ne kadar uygun? Ayrıca söz edilen yeni yasal metinlerle farklı eğitim özelliklerine sahip bu hemşirelere aynı görev, yetki ve sorumluluklar verilmiş olunmuyor mu? Hem hasta hakları, hem de hemşirelik hakları açısından hemşirelik mesleğini icra edecek kişilerin eğitim açısından ortak özelliklerinin olması şarttır. Anahtar Kelimeler: Hemşirelik, hasta hakları, etik, hemşirelik hakları. 151 KAYNAKLAR 1. Hemşirelik Kanunu, Kanun Numarası: 6283, Kabul Tarihi: 25/2/1954, Yayımlandığı Resmi Gazete Tarih: 2/3/1954, Sayı: 8647. 2. Hemşirelik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, Kanun Numarası: 5634, Kabul Tarihi: 25/4/2007, Yayımlandığı Resmi Gazete Tarih: 2/5/2007, Sayı: 26510. 3. Hemşirelik Yönetmeliği, Yayımlandığı Resmi Gazete Tarih: 8/3/2010, Sayı: 27515. 4. Hemşirelik Yönetmeliğinde Değişiklik, Yayımlandığı Resmi Gazete Tarih: 19/4/2011, Sayı: 27910. 5. Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, Yayımlandığı Resmi Gazete Tarih: 2/11/2011, Sayı: 28103. 152 ETİK KAVRAMI VE TÜRLERİ P-20 *Öğr.Gör. Nursel ÜSTÜNDAĞ, **Selma DURMUŞ** * Bozok Üniversitesi SHMYO **Kayseri İl Sağlık Müdürlüğü Amaç: Bu çalışma; etik kavramının tanımı ve türleri hakkında bilgi vermek amacıyla yapılmıştır. Yöntem: Bu çalışma; literatür taraması yapılarak hazırlanmıştır. Bulgular: Etik kavramı, Yunanca “ethos” sözcüğünden türetilen “davranış biçimini ifade eden karakter” anlamına gelen, ahlaki değerler statüsü olarak tanımlanır. Yunanca’da “ta” ve “éthé” sözcükleri, örf anlamına gelmektedir. Latince’de de, mores, yine aynı kavramı, örfü anlatmak üzere kullanılmaktadır. Etik; binlerce yıldır İyonyalı düşünürlerden beridir "iyi" ve "doğru" kavramlarının ne olduğunu, "evrensel iyi", "evrensel doğru" olup olmadığını ve bunlara ulaşılıp ulaşılamayacağını araştıran bir zihinsel çabadır. Çoğu zaman etik sözcüğü ile eş anlamlı olarak kullanılan ahlak, Arapça kaynaklı bir sözcük olup, yaradılış kökeninden gelmesi nedeniyle, yaratılıştan getirilen huy biçiminde değerlendirilmişse de; zamanla anlamı değişime uğramış ve “bireyin sosyal değerleri” olarak, Türkçe’ de kullanılmaya başlanılmıştır. Ahlâk, insanların toplum içindeki davranış, eylem ve birbirleriyle olan ilişkilerini düzenlemek amacıyla kabul edilen ilkeler topluluğudur. Etik Türleri; 1.Betimleyici Etik: Betimleyici etik, ahlâk alanında bilimsel ya da materyalist yaklaşımı tanımlar veya bilimsel ya da tasvirî yaklaşımın ahlâk alanına uygulanmasını ifade eder. Bu etik anlayışı, norm bildirmek ya da kural koymak yerine, sadece insan eylemini gözlemleyerek eylemlerin sonuçlarını betimler. 2.Normatif Etik: Normatif etik, insanlar için neyin iyi neyin kötü, neyin doğru neyin yanlış olduğunu, hayatlarını nasıl sürdürmeleri gerektiği, belirli durumlarda neyi yapmayıp neyi yapmaları gerektiklerini belirten norm ve kurallarla nasıl bir hayat sürmeleri gerektiğini söyler. 153 3.Meta-Etik: Meta-etik, 20.yy.da Anglosakson dünyada oldukça etkili olmuş olan, felsefenin görevini dilin mantıksal analizi ya da kavram çözümlemesi olduğunu dile getiren analitik felsefenin etik üzerindeki tavrını ifade eder. Sonuç: Gerek toplumsal yaşam gerekse iş hayatının işleyişi belirli kurallara bağlanmıştır.Etik ilke ve değerlerin toplumsal yaşamımızda daha belirgin kılınması ve benimsenmesi, bu ilke ve değerlerin tartışmaya açık bir ortamda irdelenmesi ve etik kavramının yöntemleri bu sorunlara uygulanması ile mümkündür. Anahtar Kelimeler: Etik,Tıbbi Etik,Deontoloji KAYNAKLAR: 1.Yıldırım G., Kadıoğlu S., Etik ve Tıp Etiği Temel Kavramları C.Ü. Tıp Fakültesi Dergisi 29 (2): 7-12, 2007 . 2. Kantarcı Z. İş Etiği ve Ahilik Yüksek Lisans Tezi Felsefe Ana Bilim Dalı 2007 15-17. 3. Milli eğitim Bakanlığı Etik ve Meslek Etiği Kitabı Ankara 2011. 154 KÜRTAJ VE ETİK SORUNLAR P-21 Yrd.Doç.Dr. Semra KOCAÖZ Niğde Üniversitesi Niğde Zübeyde Hanım Sağlık Yüksekokulu, Hemşirelik Bölümü Kürtaj, sıklıkla “düşük” terimi ile karıştırılmaktadır. Düşükte doğal olaylar ya da primer olarak embriyonun hayatını sonlandırmayı amaçlayan dış etkenler söz konusu iken, kürtajda uterustaki canlının hayatını sonlandırmak amaç edinilmiştir ve tıbbi bir müdahale söz konusudur. Kürtaj, tıp, felsefe, teoloji, sosyoloji, antropoloji, nüfusbilim, hukuk ve siyasal bilimler gibi çok geniş alanların ilgisini çekmiş, tarihsel süreç içerisinde değerler değişse de güncel sorunlardan birisi olmaya devam etmiştir. Kürtaj yüzyıllar boyunca değişik toplum ve dinler tarafından suç olarak sayılmıştır. Aydınlanma felsefesinin doğumuyla birlikte insan merkezli düşüncenin benimsenmesine bağlı olarak insan hakları ve özellikle kadın haklarıyla kürtaj ilişkilendirilmiş, daha sonra da bir devlet politikası olarak gündeme alınmıştır. Ancak kürtajla ilgili olan değer problemlerin ortadan kalması gerçekleşememiştir. Etik tartışmalarda, kürtaj karşıtları insan yaşamının başlangıcının döllenme anında itibaren başladığını ve fetüsün doğmuş bir bebekten farksız olduğunu savunurken, kürtaj yanlıları ise döllenmiş yumurtanın kadının bedenin ayrılmaz bir parçası olduğu düşüncesinin kabul edilemeyeceğini ve bir kişinin ya da bireyin insan olarak sayılabilmesi için bilinçli ve rasyonel bir kapasiteye ulaşması gerektiğini ifade etmişlerdir. Kürtaj, dini ve yaşamın sürdürülmesi ve korunması ile ilgili tıbbın ilke ve inançlarına da aykırı düştüğünden dolayı kabul görmemektedir. Bu nedenlerden dolayı bazı sağlık profesyonelleri kürtaj işlemini uygulamak istememektedir. Birçok ülkede hekimlerin kürtaj işlemine katılıp katılmama konusunda karar verme hakları vardır. Ancak hemşirelerin böyle bir hakkı bulunmamaktadır. Bu nedenle hemşireler mesleki ve ahlaki yükümlülükleri arasında ikileme düşmektedir. Anahtar Kelimeler: Kürtaj, Etik, Hemşirelik 155 KAYNAKLAR 1. Aksoy Ş. “Küretaj Sadece Tıbbi Bir Karar Olabilir Mi?,” T Klin Tıbbi Etik. C.4, 1996. ss:63-66. 2. _______: Etik Bunun Neresinde. Ankara Tabip Odası Yayınları, Ankara, Funda Matbaacılık, Ekim 1997. 3. Eroğlu K, Dinç L. “Kürtaj ve Etik,” Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi. C.1, No.2, Temmuz 1994. ss: 31-36. 156 ERGENLİK, SUÇ VE ETİK İLKELER P-22 Arş.Gör. Gökçe ASLAN Niğde Üniversitesi Niğde Zübeyde Hanım Sağlık Yüksekokulu Suç, tarihin ilk çağlarından itibaren yüzyıllar boyunca toplumların korku ile karışık ilgilerini yönelttikleri, nedenleri üzerinde durdukları ve ona karşı önlemler aldıkları toplumsal bir sorundur, evrensel bir olaydır. Yaşanılan olumsuz çevre şartları ve bu çevre şartları ile etkileşime girilmesi sonucu suça yatkınlık artmaktadır. Kuşkusuz bu çevre faktörleri, çevre ile etkileşime girerek toplumda yer edinmeye ve kimlik kazanmaya çalışan ergeni olumsuz etkilemektedir. Bu olumsuz etki ise, ergenleri suça itebilmektedir. Olumlu etkileşim, iyi rol modelleri ve bilişsel gelişime izin veren olumlu kişilerarası ilişkiler çocuğun benlik kavramının gelişmesine olanak sağlamaktadır. Çocuk, toplumsal kurallarla önce ailede sonra okulda karşılaşmakta; ailesini, öğretmenini ve yakın arkadaşlarını mutlu etmek için kurallara uyum sağlamaya çalışmaktadır. Ancak ergenlik dönemine girdiğinde bu kuralları sorgulamaya ve beğenmediği bazı kuralları yeniden düzenlemeyi düşünerek toplumun onayını kazanmaya çalışmaktadır. Sonuçta bazı kuralları ihlal etmekte ve bu ihlali onun yasalarla başının derde girmesine ve suçlu bir birey olmasına neden olabilmektedir. İşte bu yaş dönem özelliklerinden dolayı ergenlerin suç işleme olasılığı vardır. Özellikle ergen olumlu destek sistemlerine, iyi bir rol modeline sahip değil ise bu olasılık yükselebilmektedir. Bu dönemde ergenin davranışlarının gereksinimlerinden kaynaklandığını göz ardı ederek ona destek olmamak, onu suçlu atfetmek ergenlerle çalışan bazı yetişkin bireylerin davranışları arasındadır. Ergenin psikososyal gereksinimlerini karşılamalarına yardımcı olarak, uyum sağlamasına destek olmak onun bir gün karşımıza suçlu birey olarak çıkmasını önleyeceğinin farkında olan bireyler olarak bir öğretmenin, polisin, anne-babanın bu tür davranışları sergilemesi hem mesleki etik ilkelere hem de toplumsal etik ilkelere uymamaktadır. Etik ilkelerden “zarar vermemek” ve “yaralı olmak” ilkelerine aykırı düşmektedir. Etik olan ergene yardımcı olarak onun topluma uyumlu, topluma yararlı bir birey olarak karşımıza çıkmasıdır. 157 Anahtar Kelimeler: Ergenlik, suç, etik KAYNAKLAR: 1.Basut, E., Erden, G.(2005). Suça Yönelen ve Suça Yönelmeyen Ergenlerin Stres Belirtileri ve Stresle Başa Çıkma Örüntüleri Yönünden İncelenmesi. Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Dergisi. 12(2). p: 48-55. 2.Başar, H.(1999). Sınıf Yönetimi.Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları İstanbul. 3.Berdahl, T., Hoyt, D. Whitbeck, L.B. (2005). Predictors of First Mental Services Utilization Among Homoless and Runaway Adolescent, Journal of Adolescent Health., v:37. p: 145-154. 158 ZİHİNSEL ENGELLİ KADINLARIN GEBELİĞİNE ETİK BAKIŞ AÇISI P-23 Öğr.Gör. Özlem TEKTAŞ, Araş.Gör. Gökçe ASLAN, Öğr.Gör. Selma KESKİN Niğde Üniversitesi Niğde Zübeyde Hanım Sağlık Yüksekokulu Dünya Sağlık Örgütü sağlığı “fiziksel, mental ve sosyal yönden tam bir iyilik hali” olarak tanımlar. Engelli kişiler; söz edilen tam iyilik haline ulaşma şansını engelli oldukları andan itibaren yitirmiş kişilerdir. Engellilik genel olarak bütünlükte yapısal veya işlevsel bir eksiklikten ötürü başkalarından farklı olma durumudur. ADA (American with Disabilities Act) engelliliği major yaşam aktivitelerine bir ya da birden fazla kısıtlama getiren mental veya fiziksel yetersizlik olarak tanımlamıştır. Zihinsel yetersizlikler engelli bireylerin kendilerine bakmalarını, öğrenmelerini, çalışmalarını etkileme olasılığı nedeniyle tek başına yaşamalarını ya da aile kurarak yaşamlarını idame ettirmelerine önemli bir engel oluşturmaktadır. Üreme sağlığı insanların tatmin edici ve güvenli bir cinsel yaşamlarının olması, üreme yeteneğine sahip olmaları, üreme yeteneklerini kullanıp kullanmayacakları ve ne zaman ne sıklıkta kullanacakları konusunda karar verme özgürlüğüne sahip olmaları demektir. Hafif düzeyde zekâ geriliği olan bireylerde cinsel işlev, akranlarına kendini kabul ettirmenin önemli bir aracıdır. İlişkinin toplumsal yönü, eylemin kendisinden daha önemlidir. Yoğun sevgi ihtiyacı, yaşadıkları cinsel eylemin ayırt edilememesi, anlattıklarına inanılmaması nedeniyle, zihinsel engelli kadınlar cinsel tacize uğrama bakımından risk altındadırlar. Tüm toplumlarda zihinsel engelli kadınlarla onların isteği dışında cinsel ilişki ve sonrasında gebe kalma vakaları azımsanamayacak boyuttadır. Zihinsel engelli bir kadının gebe kalması ve bu gebeliğin doğumla sonuçlanıp sonuçlanmayacağı tartışmalıdır. Gebeliğin doğumla sonuçlanabilir olması ve bunun zamanında anlaşılması durumunda, doğacak olan çocuğun bakımı ve yetişmesi ile 159 ilgili sorunlar ortaya çıkar. Ne yapılabileceğini, olayı çeşitli yönleriyle değerlendirilebilecek geniş katılımlı bir “Etik Kurul” belirlemelidir. Toplumun ve özellikle konu ile ilgili olan herkesin, aydınlatılarak eğitilebilir düzeyde olan zihinsel engelli bireylerin cinsel eğitiminin sağlanması, bu alandaki sorunların çözümlenebilmesinde etkili bir yol olabilir. Böyle bir eğitimde hemşire, ebe, psikiyatrist, sosyal hizmet uzmanı gibi meslek elemanlarının ekip halinde çalışması ve danışmanlığı gereklidir. Anahtar Kelimeler: Zihinsel Engelli Kadın, Gebelik, Etik KAYNAKLAR: 1- Özvarış Ş., Ertan A., Üreme Sağlığında Yaşam Boyu Yaklaşımı 2- Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı/Katılımcı Kitabı, (2010), TC Sağlık Bakanlığı AÇSAP Genel Müdürlüğü Ankara. 3- http://www.e-kutuphane.teb.org.tr/pdf/raporlar/ureme_saglik/3.pdf,(Erişim tarihi:15.04.2012) 4- Güler E., (2005), Tıbbi Ortamların ve İlişkilerin Engelli Kişilere Uygunluğunun Etik Yönden Değerlendirilmesi Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Deontoloji ve Tıp Tarihi ABD Doktora Tezi Adana 5- http://www.ttb.org.tr/index.php/Etik-Kurul/etik-1350.html1,(Erişim tarihi:15.04.2012) 160 HEMŞİRELİKTE PROBLEM ÇÖZME VE ETİK KARAR VERME SÜRECİ P-24 Yrd.Doç.Dr. Arzu ALTUNAY Aksaray Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Her insanın hayatı boyunca çeşitli sorunlarla karşılaşması ve bu sorunların üstesinden gelmek için uygun çözüm yolları aramaya çalışması doğaldır ve bu yaşam boyunca sürmektedir. Problem, bireyin iç ve dış görevlere tepki vermede güçlük çektiği bir durumdur. Bireyi fiziksel ya da düşünsel yönden rahatsız eden, kararsızlık ve birden çok çözüm yolu olasılığı görülen her durumu bir problem olarak tanımlanmaktadır. Problem çözme; problem durumu ile başa çıkabilmek için etkili alternatif çözümler oluşturmayı ve bu alternatif çözümler arasından en etkili olanını ön plana çıkarmayı içeren davranışsal bir süreçtir. Problem çözme sürecinin başarılı olabilmesi problemin doğru bir biçimde tanımlanmasına bağlıdır. Bireyi huzursuz eden durumun ne olduğu kesin bir biçimde tanımlanamazsa çözümü için doğru yaklaşım da bulunamaz. Bunun yanı sıra problemle ilgili konuda yeterli bilgi sahibi olunamazsa bulunacak çözümler etkisiz kalabilir. Yeterli bilgi toplandıktan sonra problemi gidereceği düşünülen davranış tarzları belirlenir ve en iyi çözüme götüreceği düşünülen seçenekten başlanarak, mevcut seçenekler uygulamaya konur ve değerlendirmesi yapılır. Başarılı olunmuşsa, o yolda devam edilir, başarısız olunduğunda başka seçenek uygulamaya konulur. Problem çözme süreci hemşireliğin de önemli fakat az anlaşılan bir özelliğidir. Bu süreci tam ve doğru olarak anlama, yüksek kalitede hasta bakımının ve profesyonel becerilerin gelişiminin temel gereğidir. Hemşirelerin problem çözme süreci; problemi tanımlama, verileri toplama, verileri analiz etme, çözümler geliştirme, karar verme, kararı uygulama ve çözümü değerlendirme olarak sıralanmaktadır. Problem çözme basamaklarına bakıldığında etik karar verme basamaklarıyla aynı doğrultuda olduğu görülmektedir. Etik karar verme, bir davranışın ya da etkinliğin çeşitli yollarını ve/veya sonuçlarını etik ilkelere göre sistematik bir şekilde göz önüne alarak ve değerlendirerek seçim yapma sürecidir. Etik karar verme, birbiriyle çatışan 161 seçeneklerin olduğu bir durumda, sistematik bir düşünme biçimiyle ahlaki açıdan en doğru eyleme karar verilmesini içeren mantıksal bir süreci ifade etmektedir. Etik karar verme sürecinde, olası seçenekler arasında bir değerlendirme yapılmakta ve etik ilkelerle tutarlılık gösteren seçenek tercih edilmektedir. Etik karar verme süreci; etik sorunun ve gerçekleştiği bağlamın belirlenmesi, olası eylem seçeneklerinin belirlenmesi, bunların her birinin kısa ve uzun zamanlı yarar ve zararlarının belirlenmesi, tüm ilke ve kuralları değerlendirip, eylem olasılıklarından birinin seçilmesi, bu yönde harekete geçilmesi ve sonucun sorumluluğunun alınması, bu eylemin sonucunun değerlendirilmesi ve eğer sorun çözülmemiş ise diğer olasılıkların uygulanmasıdır . Problem çözme becerisi ve etik karar verme süreci çağdaş, etkin, nitelikli bir hemşirenin sahip olması gereken yüksek kalitede hemşirelik bakımı vermek için gerekli bir beceridir. Yüksek kalitede hemşirelik bakımı hastaların sağlık sorunlarını tanımayı ve çözmeyi zorunlu kılmaktadır. Anahtar Kelimeler: problem çözme, etik karar verme, hemşirelik. KAYNAKLAR 1) Karasar, N. (2005). Bilimsel Araştırma Yöntemi (15. Baskı). Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. 2) D’Zurilla, T. J. ve Goldfried, M. R. (1971). Problem Solving and Behavior Modification. Journal of Abnormal Psychology, 18, 407–426. 3) Taylan, S. (1990). Hepner’in Problem Çözme Envanterinin Uyarlama Güvenilirlik ve Geçerlilik Çalışmaları. Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. 4) Sullivan, E. J ve Decker, P. J. (2005). Effective Leadership ve Management in Nursing (Sixth Edition). New Jersey: Pearson Education Inc. 5) Özdemir, E. (2009), “Pazarlama Araştırmasında Etik Karar Alma”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 64(2), ss. 119-144. 6) Berggren, I, Begat, I. ve Severınsson, E. (2002), “Australian Clinical Nurse Supervisors’ Ethical Decision-Making Style”, Nursing and Health Sciences, 4 (1-2), ss. 15-23. 7) Türk Psikologlar Derneği (2004). Türk Psikologlar Derneği Etik Yönetmeliği. 18 Nisan 2004 tarihinde yapılan 27. Olağan Genel Kurul’da kabul edilmiştir. 162 PSİKİYATRİ HEMŞİRELİĞİNDE ETİK VE İKİLEM P-25 Yrd.Doç.Dr. Arzu ALTUNAY Aksaray Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Toplumun, hayata verdiği değerin en açık ve belirgin ifadesi, sağlığa gösterilen özendir ki, bunun önemli bir parçasını ruh sağlığı oluşturmaktadır. Ruhsal deyimi insanın biliş, duygulanım ve eylem gibi yetilerini, daha geniş anlamda tüm davranışlarını içeren ve soyutlayan bir sözcüktür. Ruh sağlığı ve ruhsal hastalıklar sıklıkla zor tanımlanır. İnsanlar toplumdaki rollerini yerine getirmede başarılı olduklarında, uyumlu davranışlar gösterebildiklerinde sağlıklı olarak görülür. Buna karşın rollerini, sorumluluklarını yerine getirmede başarısız, davranışları uygunsuzsa hasta olarak görülmektedir. Ruh sağlığı hizmetleri, sağlık hizmetlerinin yaşamsal bir parçasını oluşturmakta ve psikiyatri hemşireliğinin de bu hizmetlerin sunumunda önemli bir rolü olmaktadır. Psikiyatri hemşireliği; birey, aile ve toplumun ruh sağlığının geliştirilmesinde, ruhsal hastalık ve acı çekme yaşantısını önleme de ya da hastalıkla baş etme ve gerekirse bu yaşantılardan anlam bulmada profesyonel bir hemşirenin yardım ettiği kişilerarası bir süreçtir. Profesyonel hemşirelik uygulamalarında, hasta bakımında etik duyarlılığının göz ardı edilmemesi gerekmektedir. Etik bir yargıda bulunabilmek için insan davranışlarını gözlemlemek önemlidir. Etik yargılar için; insan tutum ve davranışlarını tanımlamak, açıklamak ve değerlendirmek gerekir. Etiğin merkezi ve en önemli ilgi alanı, insan davranışlarını yargılamaya olanak sağlayan normlar, idealler, ilkeler, standartlar ya da ahlaki gerekliliklerdir. Bireylerin değer ve ilkelerinde farklılık varsa etik ikilemden söz edilmektedir. Etik ikilem bir eylem sırasında karar verilmesi gereken bir durumda iki değer arasındaki karmaşadan kaynaklanır. Değerler eylemin kendisi ile ya da eylemin sonuçları ile ilgili olabilir. Bu yüzden iki değer çatıştığında birey bir seçim yapmak zorundadır. Kısacası etik ikilem; iki ya da daha fazla seçenek olduğunda, hangi seçeneğin daha iyi olduğuna kara verme güçlüğü olduğunda ve mevcut gereksinimler var olan alternatiflerle çözümlenemediğinde ortaya çıkar. Etik ikilemler, doğru cevapları bilinmeyen durumlar olup ikilemlerin çözümünü sağlayan 163 kesin kurallar yoktur. Evrensel etik ilkeler ve değerler; sağlık profesyonellerinin, kendisine, mesleğine, meslektaşlarına ve topluma karşı sorumluluklarını yerine getirirken kullandığı yol gösterici kurallardır. Bu ilkeler; “Yararlılık”, “Zarar Vermeme”, “Doğruluk”, “Güvenirlik”, “Adalet”, “Otonomi ”, “Bireye Saygı ” ve “Sadakat” ten oluşmaktadır. Günümüzde, etik açıdan duyarlı ve ahlaki açıdan onaylanabilir bakım sunabilen hemşirelere ihtiyaç olduğu görülmektedir. Anahtar Kelimeler: Psikiyatri hemşireliği, etik, etik ikilem. KAYNAKLAR 1) Kum, E.(1996), Psikiyatri Hemşireliği El Kitabı, Vehbi Koç Vakfı Yayınları, İstanbul. 2) Noureddine, .S (2001), Development of The Ethical Dimension in Nursing Theory, International Journal of Nursing Practice 7 (1): 2-11. 3) Fry, TS. (1991), Conceptual Themes Basic to Cancer Nursing, Cancer Nursing: A Comprehensive Textbook, Bird, S (Ed.), W.B. Saunders Company, Philadelphia, 31-37. 4) Craven, FR., Hırnle, JC. (1996), Ethics in Nursing, Fundamentals of Nursing Human Health and Function. 2th Edition, 40-41. 5) Ecker M. (2009), Ethics and Values. Fundamentals of Nursing. in: Potter PA, Perry AG. 7th ed. Mosby, St Louis; 2009. p 313-325. 164 Yazar İndeksi 165 ADIGÜZEL, İlkay Başak AKAY, Kemal AKBAY, Ayşe Sevim AKÇA, Duygu AKIN KORHAN, Esra AKKAŞ, Yalçın 118 75 135 71 108 89 AKKOÇ, Yavuz Selim 103 ALAN, Sultan 148 ALTINSOY, Sema ALTUNAY, Arzu 79 164,166 ARISOY, Hatice 131 ARSLAN, Orhan 94 ASLAN, Funda 77 ASLAN, Gökçe 73, 75, 160, 162 ASLAN, Muhittin 77 ATEŞ, Duygu 96 AYAZ, Nur Pınar 85, 125 AYHAN, Fatma 152 BALCI, Elçin 127 BAYRAKTAR, Evrim 96, 137 BAYSAN ARABACI, Leyla 108 BOZKURT, Satı 108 CAN, Rana 144 CANBULAT, Nejla 135 ÇAYAN, Dicle ÇIRAY GÜNDÜZOĞLU, Nazmiye ÇIVGIN, Hatice ÇOBANOĞLU, Nesrin ÇÖPLÜ, Mehtap DEMİR KARABULUT, Seyhan 68 108 87 8, 66, 89, 101, 110 133, 135 99 DEMİRCİ, Nuray 152 DURMUŞ, Selma 156 EFE, Dilek 71, 129 166 ERGUN, Turgay GÖKÇE İSBİR, Gözde 39 116 GÜN, Mukadder 92 GÜNAY, Osman 127 IŞIK, M. Türkan 64 KABASAKAL, Esma 146 KADIOĞLU, Selim 64, 144 KAN AYDIN, Çağrı 81 KANSU, Emin 50 KAPLAN, Ali 96 KARAKAYA, Ferhat 94 KARADAĞ, Özlem 108 KARATAŞ, Abdullah 150 KAYA, Kemal 70 KAYA ERTEN, Zeliha 96 KELEŞ, Ruşen 60 KESKİN, Selma 162 KILIÇ, Züleyha 85, 125 KILIÇ AKÇA, Nazan 71, 129 KİPER, Sibel 71, 123 KOCAÖZ, Semra 158 KORKMAZ, Tuba 139 KÖMMECİ, Özlem 96 KULOĞLU, Nurhan KUŞ, Betül OCAK, Gülsevim Evsel 85, 125 123 62 OTO, Nurhan 101 ÖNAL, Hatice 68 ÖZEN, Betül 96 ÖZGEN, Canan 10 ÖZTAŞ, Duygu 120 ÖZTÜRK, Ebru 120 ÖZTÜRK, Selçuk 96 167 ÖZYOL, Arzu MEYDAN, Seçil Gül SAMANCI, Nilay Keskin SEZER, Merve SEZER, Yağmur 83 107 94 148 85, 112, 125 ŞAHİN, Ali 133 ŞAHİNGÖZ, Mehtap 127 ŞAHİNOĞLU, Serap 92, 99 ŞİMŞEK, Nuray 71 ŞİMŞEK, Şahika 131 TAN, Duygu TAMBAĞ, Hatice 66 142 TANHAN, Fuat 29, 112 TEKTAŞ, Özlem 73, 162 TOSUN SARIOĞLU, Emine 108 TUNCER, Burcu 148 TUNÇAY, Güzin Yasemin 154 ULUOĞLU, Canan ÜNLÜ TOKCAER, Meltem ÜNVER, Yener 55 110 21 ÜSTÜN, Çağatay 152 ÜSTÜNDAĞ, Nursel 156 ZENGİN, Oğuzhan 118 ZOR, Lokman 98 ZORLU, Özlem 96 168