Ortado u lkelerinin D Politikalar n Belirleyen Unsurlar
Transkript
Ortado u lkelerinin D Politikalar n Belirleyen Unsurlar
İnceleme Günümüzde bölge devletleri, çok karmaşık etnik ve/veya kabilesel ve/veya dinsel farklılıkları bünyesinde barındıran toplumsal yapılara sahiptir. Ortadoğu Ülkelerinin Dış Politikalarını Belirleyen Unsurlar Factors Defining Foreign Policies of Middle Eastern Countries Ertan EFEGİL Abstract Foreign policy analysis focuses on decision-making process, the factors affecting the foreign policy making process and the decision-makers. The foreign policy process is affected by mainly four basic factors, which are international (for example, structure of international system, universal values), national (such as bureaucratic institutions, media, public opinion), social (such as history, social values, culture, religion) and psychological characteristics of the leaders. The Middle Eastern countries are weak and medium power states and they are mainly governed by the authoritarian regimes. In order to understand the foreign policy decisions of these states from a more realistic perspective, it is necessary to analyze these factors (international system, regional dynamics, Arab nationalism, Islam, national attributes – geopolitics, demography and ethnicity –, economy, identity, domestic actors and decision makers) that affect their foreign policy making process. These factors sometimes limit the foreign policy options, and sometimes offer new opportunities to the leaders. Keywords: Foreign Policy Analysis, Middle East, Foreign Policy Determinants, Arap Nationalism, Islam, Foreign Policymaking. 53 İnceleme ?HI>-/ 14 6/ 16.6/ 1 /77" 16.6/ 3 7 /73" 2 1 . 4633' + ( 466"666<$6/. 5/6",( 26/ /7"+7/37746//377 . ' Giriş Ortadoğu Ülkelerinin Genel Özellikleri Bir ülkenin dış politikasını, günümüzde artık sadece jeopolitik kuramlar bağlamında ve/veya diğer devletlerin dış politika eylemlerine bakarak açıklamak yetersiz kalmaktadır. Daha gerçekçi bir şekilde bir ülkenin dış politika davranışını analiz edebilmek için, dış politikayı etkileyen dört unsuru dikkate almamız gerekmektedir. Unsurların Ortadoğu ülkelerinin dış politikalarına etkilerini özetlemeden önce, öncelikle bu ülkelerin ortak özellikleri üzerinde durmamız gerekmektedir. Çünkü bu ortak özellikler, bölgesel devletlerin bir kısmının zayıf, diğerlerinin de orta büyüklükte devletler olduklarını gözlemlememize yardımcı olmaktadır. Bu durumda, zayıf veya orta büyüklükte devletlerin, teorik açıdan dış politikada atması gereken adımlar ile pratikte Ortadoğu ülkelerinin davranışlarını karşılaştırma imkânı bulabiliriz. Bu unsurları şu şekilde özetleyebiliriz: 1. Uluslararası sistem (uluslararası sistemin yapısı, uluslararası ve bölgesel örgütler, evrensel değerler ve diğer devletler), 2. Devlet-içi unsurlar (bürokratik kurumlar, karar vericiler, danışmanlar gibi), 3. Sosyolojik unsurlar (tarih, kültür, siyasal kültür, sosyal değerler, etnik yapı, ekonomi gibi) ve 4. Liderin ve/veya karar vericilerin psikolojik özellikleri. Dış politika analizi disiplini de, bir dış politika davranışını analiz ederken, bu dört unsurun etkilerini ele almaktadır.1 Yazımızda, Ortadoğu ülkelerinin, özellikle Arap ülkelerinin, dış politikalarını etkileyen unsurların neler olduğu üzerinde durulacak ve bu unsurların ne şekilde dış politika yapım sürecini etkiledikleri konusu irdelenecektir. Bu unsurlar üzerinde öncelikle kısaca durulduktan sonra, İran, Mısır, Suudi Arabistan, Suriye, İsrail, Irak, Ürdün, Fas, Kuveyt, Bahreyn, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman, Lübnan ve Tunus, örnek olaylar olarak ele alınacaktır. Yazımızın sonunda, unsurların etkilerini, ülke bazlı olarak karşılaştırmalı şekilde ortaya koymayı, tablolaştırmayı arzu etmekteyiz. 54 Ortadoğu Bölgesi Ortadoğu bölgesi, Afganistan’dan Fas’a, Türkiye’den Yemen’e kadar olan coğrafyayı kapsamaktadır. Bölge, yüzyıllardır dünya siyasetinin en ilgi çekici coğrafyalarından birisi olmuştur. Birinci Dünya Savaşından önce, dünya ticaret yollarının kesişim noktasında yer alan bölge, günümüzde bulunmuş dünya petrol rezervlerinin yaklaşık yüzde 73’üne sahiptir. Jeo-stratejik İnceleme Arap Ligi daha çok Filistin sorununun ele alındığı bir platforma dönüştü ve bölge devletlerine “İsrail ile barışa hayır” politikasını dayattı. ve jeo-ekonomik konumunun ilgi çekiciliğinden ötürü, büyük devletler, bölge siyasetini yönlendirebilmek ve/veya bölge kaynakları üzerinde hâkimiyetlerini kurabilmek amacıyla birbirleriyle sürekli olarak stratejik rekabet içerisinde bulunmuşlardır. 1940’lara kadar bölge ülkelerinin büyük bir kısmı, büyük devletlerin işgali altında kalmış, diğer bir ifadeyle sömürgeleştirilmiştir. Bu nedenden ötürü, günümüzde İsrail ve Türkiye hariç olmak üzere, Ortadoğu ülkelerinin halkları ve elitleri, Batı karşıtı ve sömürgecilik karşıtı duygulara sahiptir.2 İkinci Dünya Savaşı’nın ağır yüklerinden ötürü, Ortadoğu ülkeleri3 üzerindeki doğrudan kontrollerinden vazgeçmek zorunda kalan Batılı ülkeler, bölge devletlerinin bağımsızlıklarını ilan etmelerine itiraz etmemiştir. Ancak yeni bağımsızlığını kazanan bölge devletlerinin sınırları, etnik unsurları çok dikkate alınmaksızın, suni bir şekilde belirlenmişti. Aynı zamanda bu devletler, oldukça istikrarsız toplumsal ve/veya etnik unsurlar üzerine anayasal yapılarını inşa etmek zorunda kalmışlardı.4 Günümüzde bölge devletleri, çok karmaşık etnik ve/veya kabilesel ve/veya dinsel farklılıkları bünyesinde barındıran toplumsal yapılara sahiptir. Bu nedenle bölge halkları arasında, devletten ziyade, etnik, kabilesel ve/veya dinsel bağlılıklar mevcuttur. Bu da iç çatışmalara sebebiyet vermektedir.5 Bölge toplumları bağlılıklarını, daha çok dilsel (Arapça) ve dinsel (İslam) unsurlara göstermektedir. O yüzden bölge ülkeleri, ulus anlayışına sahip değildir. Bu nedenle Arap Birliği (İttihad-ı Arap/Pan-Arabizm) ve İslam, bölge ülkelerinin hem dış politikalarında hem de iç siyasal hayatlarında oldukça etkili rol oynamıştır ve oynamaktadır. Aynı şekilde Arap ve müslüman olmayan İsrail ile Arap olmayan, ama müslüman olan Türkiye’nin dış politikasında da din ve milliyet kavramları etkili rol oynamaktadır. 55 İnceleme 0 +2 /" 166 0 7 127727 ( ?HJ>- / 66636' 0/ 0 . 1/.7 /7737'/14// /77/" . 14 5737 11 / . 57/737' Bölgede yerel halkın yüzde 62’si, Arapça konuşmaktadır ve kendilerini Arap ulusunun bir parçası saymaktadır. Bölgede konuşulan diğer diller ise Türkçe, Farsça ve İbranice’dir. Hıristiyanlar da ayrı bir topluluk oluşturmaktadır. Bu gruplar (Türkiye, İran ve İsrail), Arap toplumları tarafından, bölgede “çevre uluslar” olarak görülmektedir. Bölge halkının yüzde 92’si, Müslüman’dır. Bunların yüzde 62’si, Sünni; yüzde 38’i de Şii’dir. Arap Birliği fikri, bütün Arap devletleri arasında bağlılığın temel unsurunu 1970’lere kadar sürdürmüştür. Ancak Arap olmayan uluslar (Fars, Türk ve Yahudi), bu politikayı tehdit olarak algılamıştır. Fakat bölgedeki etnik ve dinsel farklılıklar, yine de bölgesel çatışmaların temel sebebi olarak ortaya çıkmıştır. Geniş aile ve kabile bağlılıkları, bölge ülkelerinin siyasi sistemlerinin işleyişini doğrudan belirlemektedir.6 Bölge ülkelerinin ekonomik yapılarını düşündüğümüzde, bölge devletleri arasında ekonomik farklılıklar oldukça belirgindir. Çünkü bölge ülkelerinin gelirlerinin kaynağını petrol oluşturmaktadır. Petrol üreten ülkeler, büyük gelirler elde edebilirken; bu kaynaklardan mahrum kalanlar ise ya fakir toplumlar olarak varlığını sürdürmekte ya da İsrail ve Türkiye gibi petroldışı sektörlere yatırım yapmaktadır. Devletlerin petrol gelirlerinde de büyük farklılıklar bulunmaktadır. Hatta bazı petrol üreten ülkeler (Suudi Arabistan ve İran gibi), petrol gelirlerini, sosyal ve ekonomik reformlar yerine, askeri modernizasyon programlarını hayata geçirmek için harcamıştır ve halen daha harcamaktadır.7 Sonuçta, petrol-üreten devletler dahil olmak üzere, bölge 56 devletlerinin büyük bir kısmı, ekonomik sıkıntılar yaşamaktadır. Bu sıkıntılardan kurtulabilmek için, Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası gibi kuruluşlar ile anlaşmalar imzalamak zorunda kalmışlardır. Bazıları ise doğrudan dış yardımlara bağımlı hale gelmiştir. Bölge ülkelerinin nüfusları arasında ciddi farklılıklar bulunmaktadır. Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri, az nüfusa sahip olmalarından ötürü, ciddi sayıda yabancı işçiyi ülkelerine kabul etmektedir. Mısır ve Yemen gibi ülkeler hariç, bölge ülkelerinin büyük bir kısmı şehirleşmiştir. Bölge genelinde fakirlik yaygındır.8 Bölge ülkelerinin siyasal sistemleri, iki farklı gruba ayrılmaktadır: Muhafazakâr monarşiler (Ürdün, Fas, Suudi Arabistan, Bahreyn, Kuveyt, Umman, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri) ile radikal milliyetçi rejimler (Irak, İran, Kuzey Yemen, Libya ve bir dönem Mısır). Bölge ülkelerinde, yürütme gücü monarkların, kralların veya devlet başkanlarının tekelindedir. Bölge yöneticileri, kendi ülkelerini otoriter anlayışla ve doğrudan, tek başlarına veya dar bir danışmanlar grubu ile birlikte yönetmektedir. Bu sebeple bölge rejimlerini, “geleneksel monarşik otoriter rejimler” olarak isimlendirebiliriz. Siyasal partilere, kamuoyuna, sivil toplum kuruluşlarına ve medyaya, özgürce fikirlerini ifade etme hakkı tanınmamaktadır. Aynı zamanda tek adamlılıktan ötürü, bölge ülkeleri (İran, Türkiye ve İsrail hariç) kurumsallaşmış iç siyasi birimlere ve bürokratik kurumlara sahip değildir. Bölgedeki liderler, güçlerini belli iç grupların desteği üzerine inşa etmektedir. İnceleme Soğuk Savaş döneminde bölge devletleri, iki farklı ideolojik ve stratejik kampa ayrılmıştır. Muhafazakâr monarşiler, Batılı ülkeler ile ilişkilerini geliştirirken; radikal milliyetçi rejimler ise Sovyetler Birliği ile yakınlaşmayı tercih ettiler. İkinci grupta yer alan rejimler, Batı karşıtı politikaları hararetle savundular. Soğuk Savaş sonrası dönemde, ideolojik farklılıklar önemini kaybetti. Ancak bu seferde tarihsel mirasları, kabilesel ve dinsel farklılıkları ve otoriter siyasal rejimlerin kendileri, bölgede yeni devlet-içi çatışmaların ortaya çıkmasına neden oldu. Artan petrol talepleri de bölge ülkelerini yeniden dünya siyasetinin merkezine yerleştirdi. Diğer yandan kötüleşen sosyal koşullar, radikal terörist hareketlerin bölgede uygun zemin bulmasına yardımcı oldu. Günümüzde Arap Baharı, bölge ve bölge-dışı devletlerin dış politikalarını ciddi şekilde etkilemektedir. Hatta Tunus, Libya ve Mısır’da yeni anayasal yapılar oluşturmakta ve dış politika yapım süreçleri ile elitleri değişime uğramaktadır. Zayıf ve Orta Büyüklükte Devletlerin Dış Politika Davranış Kalıpları Ortadoğu ülkelerinin yukarıdaki ortak özelliklerini dikkate aldığımızda, bölge ülkelerini bir kısmının zayıf, diğerlerinin de ortak büyüklükte devletler olduklarını görmekteyiz. Zayıf devletlerin karar verme süreçleri, liderleri tarafından tekelleri altına alınmaktadır. Bu ülkelerde daha çok karizmatik liderler ve ideolojiler dış politikaya hâkimdir. Bu nedenle liderlerin kişilikleri ve ideolojileri, dış politikanın belirlenmesinde etkili rol oynamaktadır. Bu açıdan, dış politikalarını incelerken, karar vericilerin önyargılarını, basmakalıp görüşlerini, yanlış algılamalarını, kültürel değerlerini, siyasal ideolojilerini, tutumlarını ve siyasal kültürlerini vb. dikkatlice gözlemek gerekmektedir.9 Orta büyüklükteki devletler, coğrafi yapısına, askeri ve ekonomik imkânlarına güvenerek, bölgesinde lider rolü oynamak istemektedir. Zayıf devletler ise daha çok bölgesinde kendisine teh- dit oluşturan devletlere karşı kendisini güvence altına alabilmek için büyük devletler ile müttefiklik ilişkisi içerisinde bulunur. Eğer coğrafi olarak iki büyük devletin arasında yer alıyorsa, o zaman zayıf devlet, dış politikasında daha çok tarafsız davranışlar sergilemek zorunda kalmaktadır. Çok sayıda komşu devletlere sahip ülke ise fazla sayıda bölgesel sorunlara müdahil olma ihtiyacı duymaktadır. Yine de her iki tür devletin dış politikasına ulusal güvenlik kavramı hâkimdir ve yönlendirici rol oynamaktadır.10 Zayıf devletler, yetersiz imkânlarından ötürü, yumuşak güç unsurlarına dış politikasında daha fazla öncelik vermektedir. Zayıf devletler, bölgesel örgütleri kullanarak dış politikada etkin olmaya çalışmaktadır. Orta büyüklükteki devletler de askeri imkânlarından ziyade, yumuşak güç unsurlarını kullanmaktadır. Yine de zayıf devletlere nazaran, askeri imkanlarını dış politikada faktör olarak görmektedir. Zayıf devletler ile güçlü devletler arasında asimetrik bir ilişki mevcuttur. Çünkü küçük devlet, güçlü devlete nazaran karşılıklı ilişkilerinde daha fazla bağımlı durumdadır. Bu da küçük devletin dış politika seçeneklerini sınırlandırmaktadır. Ancak yine de lider, dış politikasında daha bağımsız davranışlar da sergileyebilmektedir. Ekonomik zayıflıkları ve ihtiyaçları da dış politikalarında hayati rol oynamaktadır. Bu ülkelerin dış politikaları, ekonomik imkânları ile ihtiyaçları tarafından sınırlandırılmıştır. Bu nedenle uluslararası ekonomi ile doğrudan bağlantılı bir şekilde hareket etmek zorundadırlar. Özellikle zayıf devletler, dış yardımlara bağımlı durumdadır. Zayıf devletler, iç bürokratik yapıları ile uluslaşma süreçlerini tamamlayamamış ülkelerdir. Bu nedenle sürekli olarak iç istikrarsızlıklar ile uğraşmak zorunda kalmaktadır. Bu durumda ülkenin iç sorunları ile dış politikaları arasında doğrudan bağlantı bulunmaktadır. Özellikle liderler, meşruiyetlerini sağlamak ve sağlamlaştırmak için dış politikaları bir araç olarak kullanmaktadır.11 7 İnceleme Ortadoğu Ülkelerinin Dış Politikalarını Etkileyen Unsurlara Genel Bakış Tablo 1: Ortadoğu Ülkelerinin Dış Politikalarını Etkileyen Unsurlar . 0 . &7! +4! 0.52 < &K/ B/ / <50/4 73/ C7!6 73/ 737 Tablo 2: Unsurların Dış Politika Üzerine Etkileri 4 % '5 6' &7 ! !2/!34"///'+4//.77' !2/!374"14"26/312/7/3' 0////5731/7/7' +4 / "7573L!6@"/"77! 0171M"/< /"312N.573. .7/6' +416633/.27' $ 53".173463"6560.522' +.5/"(01/776'C /"(01./377/ 0.52 / 6/61.4/6.7' C41.(01../37/2. 57/7/375 /' /C7" B/ &(66//"0<73.' &(7//""/"14"/"/11'12'+4. 57/73/77.'0.52(016561 8/.57/7.' /57 8.7"/773/6.' &6/ .'K/77"/ 77.' <"B/ &(//./'&(66N.(7// '+1 .73777113..'K/(01./377"13 /.57/7.' <-714/7.7'O/<"833777 ..1.'!.<//..4.' 85 3.' 26/16.6/12 "14/ ' 227/656/"/62516.6/./73//.' &K/ A81//.7"/773/.77.' L2." A8//.7"16/73/77/7377.' "/ 216.6/2 "/17/6///./7/7"73 .7"/ 1277 .' 1M 216.6/2 "6///./577 "+776//3/5.'+4 /.3/3.' 58 / ./'+737.1277' 6/ /716.6/1//5' /.75/.6//'</7//.7'0377 ."+7/772 .57' 73/ C7!6 ,8' $/73/6 /' E 77"/327.73/.71.' B 7757/1' A.7/5.6//' 2.P/7//5.7' İnceleme Uluslararası Sistem Ortadoğu bölgesi, yüzyıllarca dış müdahalelerin etkisi altında kalmıştır. Hatta günümüze kadar güçlü devletler, Ortadoğu bölgesinde etki sahaları kurmaya gayret etmiştir. Örneğin, Soğuk Savaş döneminde, patron-müşteri ilişkisinin dinamiklerinden ötürü, süper devletler, Ortadoğu ülkelerinin politikalarını ve davranışlarını sınırlandırmıştır. Diğer yandan bölge ülkeleri de süper devletler ile bir sorun yaşadıklarında, diğer süper devlet ile ilişkilerini geliştirme imkânı bulmuştur. Örneğin, ABD’den istediği askeri yardımı alamayan Mısır yönetimi, Sovyetler Birliği ile ilişkilerini geliştirmiştir. Böylece askeri modernizasyon programı için ihtiyaç duyduğu askeri teçhizatın önemli bir kısmını, Çek Cumhuriyeti’nden edinmiştir. Ancak Sovyetler Birliği’nden yeteri kadar destek görmediğini düşünen Mısırlı yöneticiler, zaman içerisinde ABD ile ilişkilerini yeniden geliştirdiler. Aynı zamanda küresel sistemin yapısı, bölge ülkelerinin dış politikalarını doğrudan etkilemiştir. Örneğin, iki kutuplu Soğuk Savaş döneminde, bölge devletleri, süper devletlerden ancak birisiyle çok yakın ilişki kurabilme imkânı bulmuş, ilişkilerini bir güç ile geliştirirken, diğeriyle ilişkilerini kesmek zorunda kalmıştır. Örneğin, Mısır, Sovyetler Birliği ile ilişkilerini geliştirirken, ABD ile olan ilişkilerini dondurmuştur. ABD ile ilişkilerini yeniden geliştirirken, Mısır ülkesindeki Sovyet askeri uzmanları, Moskova’ya geri göndermiştir.12 Türkiye ve İran hariç olmak üzere, diğer Ortadoğu ülkeleri, zayıf ve yapay oluşumlardır. O nedenle, bölge genelindeki güç dengesini muhafaza edebilmek ve kendi ulusal güvenliklerini güvence altına alabilmek için güçlü devletlerin desteğine ihtiyaç duymuşlardır. Zaten bölge ülkelerinin birçoğunun güvenlikleri, Batılı ülkelerin desteğine bağımlıdır. Örneğin, Kuveyt, Katar, Bahreyn ve Ürdün, bu alanda doğrudan Amerikan ordusunun güvenlik şemsiyesi altındadır. Soğuk Savaş sonrası dönemde ABD, Yeni Dünya Düzeni politikasını benimsemişti. Bu politika çerçevesinde ABD ve Batılı ülkeler, 1990’larda bölgede demokratikleşme ve ekonomik liberalleşme yönünde reformların gerçekleştirilmesini teşvik etti.13 Hatta Batılı ülkeler, baskıcı ve otoriter rejimlerin14, günümüz koşullarında geçerliliğini yitirdiğini savundular. Bölge ülkelerine yapılan baskılar neticesinde, Fas, ekonomik ve siyasal reformlara başladı. Tunus’ta eski Başkan Bin Ali, siyasal partiler ile daha fazla istişare içerisinde bulundu. Libya’da Kaddafi rejimi, halkın karar sürecine katılımı yönünde kurumsal reformları başlatma sözü verdi. Mısır’da, Müslüman Kardeşlere yönelik baskılar azaltıldı. Hamas, Filistin’de genel seçimlere iştirak etti. Ancak siyasal reformlar, Ortadoğu’da İslami hareketlerin yeniden güçlenmesine neden oldu. Cezayir’de FIS Partisi seçimleri kazandı. Ancak Cezayir’deki yönetim, Fransa’nın da desteğiyle, İslamcı Partiyi iktidardan uzaklaştırdı. Bunun üzerine Batılı ülkeler, kendilerine yakın olan Suudi Arabistan, Mısır ve Fas gibi otoriter rejimlere desteğini sürdürdüler. Hatta ABD, Suriye’nin Lübnan’daki baskıcı tavırlarına ses çıkarmadı.15 Fakat diğer taraftan Batılı ülkeler, özellikle Batı karşıtı politikalara sahip Irak, İran ve Libya gibi ülkelere karşı demokrasi taleplerini sürdürdü. Bu devletlere karşı, Cezayir, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerini silahlandırarak, İran ve Irak tehditlerine karşı, bu ülkelerin güvenliklerini güvence altına aldı. 2010 yılından itibaren bölgede baş gösteren uyanış, bölgede otoriter rejimlerin kimisinin yıkılmasına kimisinin de reformları yeniden gündemine almasına neden oldu. Tunus, Mısır, Libya ve Yemen, yeni yönetimler ile tanışırken, Suriye’de halk ayaklanması devam etmektedir. Bahreyn ise Şii ayaklanmasını bastırmak için Suudi Arabistan ve ABD’den destek almıştır. Ancak Ürdün gibi bölge ülkeleri, demokratikleşme yönünde cılızda olsa adımlar atmaktadır. Sonuçta, bölge ülkelerinin talepleri ve ihtiyaçları, güçlü devletlerin bölge politikasına nüfuz etmelerine yardımcı olmuştur. 59 İnceleme $6/. < 5 / 6" 2 ,2 6/" .7 ..37',"14/65( 1//6/671( /56562 .5.37' Bölgesel Sistem Bölgesel sistemdeki dinamikler, bölge ülkelerinin hareket alanını belirlemektedir. Ortadoğu’nun bölgesel dinamikleri düşünüldüğünde, Filistin sorunu, devletlerarası sürtüşmeler ve radikal sosyal hareketler, bölge devletleri arasında işbirliğine dayalı ve/veya çatışmacı ilişkilerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bölge ülkeleri, birbirleriyle ideolojik, güvenlik ve güç bağlamında rekabet içerisinde olmuşlardır. Özellikle İran, Irak, Suriye gibi Şii kökenli rejimler, Suudi Arabistan, Mısır gibi Sünni rejimlere karşı güvenlik kaygısı hissetmişlerdir. Suudi Arabistan ve Mısır’ın bölgesel liderlik iddiaları, Şii gruplar için bölgenin Sünnilerin hâkimiyetine geçmesi manasına gelirken; özellikle İran, Hamas ve Hizbullah gibi örgütleri ve Körfez ülkeleri başta olmak üzere Şii azınlıkları teşvik ederek, bu ülkelerin rejimlerini tehdit etmiştir. Sünni devletlerde, Şiilere karşı ya Batılı ülkeler ile işbirliği içerisinde olmuştur ya da kendi aralarında koordinasyona gitmişlerdir. Aynı zamanda Arap devletleri, etnik ve dini kökeninden ötürü İsrail’e karşı saldırgan tavır içerisinde oldular. Hatta İsrail ile diyalog içerisinde olan ve/veya anlaşma imzalayan ülkeleri tecrit ettiler. İsrail’e karşı başarısız askeri harekâtlarda bulundular. Bu durumdan aşırı rahatsız olan İsrail’de ABD ile sıkı stratejik ortaklık inşa etti.16 İran yönetimi de İslami Devrimi ilan ettikten sonra, kendisini sürekli olarak Sünni kökenli bölge ülkelerinin ve Batılı güçlerin tehdidi altında hissetti. Bu nedenle Batı karşıtı, İsrail karşıtı 60 ve sömürgecilik karşıtı politikalar izleyen İran, bölgedeki Şii azınlıkları teşvik etti, ayaklandırdı ve silahlandırdı. Diğer yandan ideolojik açıdan iki farklı kampa ayrılan bölge devletleri arasındaki güç dağılımı, bölge politikalarının şekillenmesinde etkin rol oynamıştır. Muhafazakar monarşiler, bölgedeki mevcut güç dengesini desteklediler. Bu amaçla Batılı ülkeler ile işbirliği içerisinde oldular. Fakat devrimci radikal rejimler, revizyonist politikalar izlediler. Özellikle bu devletlerin ideolojileri, kimlik üzerinden ortaya çıkan ayrılıkçı çatışmalardan, Batıya karşı tepkilerden ve devlet-üstü görüşlerden besleniyordu. Bu tür devletlerde yönetimler, kendi ihtiraslarını hayata geçirmeye gayret ettiler. Örneğin, Mısır’da Başkan Nasır, Irak’ta ve Suriye’de Baas rejimleri ve İran’da Humeyni, kendi ülkelerini bölgesel lider yapabilmek ve Pan-Arabizm ideolojisini hayata geçirebilmek için ülkelerinin ekonomik imkanlarını, askeri modernizasyon programlarına harcadılar. Bu da zaman içerisinde bu ülkelerin ekonomik darboğaza girmesine neden oldu.17 Bu bölgesel olgulardan ötürü, bölgesel işbirliği girişimleri, bölgede Avrupa Birliği benzeri bir bütünleşme sağlayamamıştır. Arap Ligi ve İslam İşbirliği Teşkilatı gibi bölgesel örgütlerin toplantıları sırasında, üye devletler, kendi aralarında barışçıl koşulların oluşturulmasından ziyade daha çok bölgesel çatışmaları gündeme getirmişlerdir. Örneğin, Arap Ligi daha çok Filistin sorununun ele alındığı bir platforma dönüştü ve bölge devletlerine “İsrail ile barışa hayır” politikasını dayattı. İnceleme Diğer taraftan, yönetici elitler, devletlerinin egemenliğini koruyabilmek amacıyla Pan-Arabizm (Arap Birliği) fikrini dengeli bir şekilde desteklemeye gayret ettiler. Diğer bir ifadeyle Arap halkları, Arap dünyasının ortak çıkarları karşısında, kendi devletlerinin egemenlik haklarının kısıtlanabileceği görüşünü savunurken; liderler ise devlet-üstü kimliklere karşı kendi devletlerinin egemenlik haklarını korumak için gayret sarf ettiler.18 Arap Milliyetçiliği Ortadoğu bölgesinde, dört farklı milliyetçilik anlayışı bulunmaktadır: Arap, Türk, Fars milliyetçilikleri ile Siyonizm. Bu farklı milliyetçilik anlayışları, karar vericilerin dış politika seçeneklerini sınırlandırmıştır. Hatta Ortadoğu ülkeleri arasındaki siyasi ve toprak temelli çatışmalar bile milliyetçilik çizgileri üzerinden yürütülmüştür. Avrupa sömürgeciliği, Arap halklarının, Batılı devletlerin emelleri konusunda derin endişeler taşımalarına yardımcı oldu, bölgedeki dini sürtüşmeleri alevlendirdi ve 19. Yüzyılın sonlarında Arap Birliği hareketlerini güçlendirdi. Arap Birliği hareketi, zamanla Batı saldırganlığına karşı Arap direnişine dönüştü. Sonuçta dini, bölgesel ve etnik milliyetçiliğin karışımı olan görüşler, bölge geneline yayıldı. 1950’ler ve 1960’larda yükselişe geçen milliyetçiaskeri hareketler, Arap toplumlarının kalkınabilmesi amacıyla bölge devletlerinin inisiyatifi kendi ellerine alabilmesi için Arap Birliği fikrine sarıldılar. Bu tür milliyetçi hareketler, daha saldırgan karaktere sahipti ve ideolojik olarak bölgesel dinamikleri ve devletlerin kurumsal yapılarını yeniden inşa etme hedefine kendilerini adadılar. Diğer yandan bu dönemde, askeri elitler, hızlı bir şekilde milliyetçilerin dayandıkları araçlar haline geldi. Bu sayede, askeri elitler de kısa sürede siyasallaştı.19 İran, Farsi’dir ve İran’da güçlü Fars milliyetçiliği bulunmaktadır. İran milliyetçiliği Arap milliyetçiliğine benzer şekilde Batı karşıtıdır, dış işgallere/müdahalelere karşı aşırı hassastır ve ekonomik ve siyasi bağımsızlığı hararetle savunmaktadır. Türk milliyetçiliği ise sömürge geçmişinin olmamasından ve Atatürk’ün milliyetçilik anlayışından ötürü, Arap milliyetçiliği gibi, Batı-karşıtı, sömürgecilik-karşıtı ve kapitalizm-karşıtı ilkeler içermiyordu. Aksine Türkiye, günümüze kadar dış politikasının temel ilkeleri olarak, Batılılaşma ve Yurtta Sulh Cihanda Sulh ilkelerini savunmuştu. Ortadoğu ülkelerini, geri kalmış toplumlar olarak görmelerinden ötürü, bu bölgeye karşı ilgisiz kalan Türk hükümetleri, 1974 Kıbrıs Harekâtı sonrası koşulların etkisiyle Arap dünyası ile ilişkilerini geliştirme ihtiyacı duydu. Ancak bu yaklaşımında, bölgesel bütünleşme veya birliktelik gibi anlayışı benimsemedi. Fakat son zamanlarda AK Parti yönetimi, bölgesel bütünleşme anlayışını, Ortadoğu politikasının merkezine yerleştirmiştir. Son olarak, Siyonizm, Arap milliyetçiliğini, ulusal güvenliğine ve kimliğine karşı bir tehdit olarak görmekte ve bu nedenle başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler ile stratejik işbirliği içerisinde olmaya gayret etmektedir. İslam Yüzyıllar boyunca bölgede Araplaştırma ve İslamileştirme, birlikte yol almıştır. Arap dili ve İslam dini, Ortadoğu’da Arap toplumlarının iki temel özelliğini oluşturmuştur. Sömürge devletlerinin bağımsızlıklarını ilan ettikleri dönemde İslam, Arap milliyetçileri arasında siyasi birliği sağlayan güçlü bir araç haline gelmiştir. İslami görüşler, bölge devletleri ve halkları için, sadece Ortadoğu bölgesinde Amerikan hâkimiyetine ve İsrail’in işgallerine karşı bir sözel protesto değildi. Aynı zamanda İslami görüşler, bölge halklarına, alternatif toplumsal ve siyasal modeller önermekteydi. Bu nedenle mevcut otoriter rejimler, özellikle Siyasal İslam’a karşı politikalar geliştirdi ve bu hareketler ile silahlı mücadeleye girdi. Aynı zamanda İslam, bölge genelinde, bölge ülkelerinin rejimlerini meşrulaştıran ve dış politikalarını destekleyen bir araç olarak görülmektedir. Örneğin, Suudi Arabistan, Başkan Nasır’ın 61 İnceleme Askeri elitler, hızlı bir şekilde milliyetçilerin dayandıkları araçlar haline geldi. Bu sayede, askeri elitler de kısa sürede siyasallaştı. politikalarını, “İslam karşıtı, dinsizlik” olarak nitelendirerek, karşı çıkmıştır. Fakat Mısır’daki el-Ezher Üniversitesi, bu görüşe katılmayarak, itirazını dile getirmiştir. Bu itirazını da, dini temellere dayandırmıştır. tır. Son zamanlarda AK Parti’nin dış politikasında “İslami kimliği” yeniden gündeme getirmesiyle birlikte, Türkiye Ortadoğu’daki gelişmelere doğrudan müdahil olmuştur. Ulusal Özellikler Bölgede İslam’ın farklı yorumları bulunmaktadır: Şiilik, Yezidilik, Dürzülük, Vahhabilik, Alevilik ve Sünnilik. Bu farklılık, bölge ülkeleri arasında mezhep çatışmalarının çıkmasına zemin hazırlamaktadır.20 Son olarak, İsrail Yahudi dinine sahiptir. Bu nedenle İslam devletleri ile çevrili olmasından ötürü, kendisinin Yahudi karakterini korumayı, dış politikasının temel ilkesi haline getirmiştir. Türkiye’de laik karakterinden ötürü, uzun yıllar Ortadoğu ülkeleriyle ilişki kurmaktan kaçınmış- :$ Bir devletin jeopolitik konumu, o ülkenin karşı karşıya kaldığı tehditler ile fırsatları tanımlamaktadır. Bir devlet, komşuları ile sınır sorunları yaşayabilir ve/veya ayrımcı eylemler ile karşı karşıya kalabilir. Devletler birbirlerine karşı güç mücadelesi içerisinde olabilir. Örneğin, Mısır ve Irak, nehirlere dayalı medeniyetlere sahiptir ve güçsüz komşularına karşı tarihsel rekabet içerisindedir. Aynı şekilde İran ile Irak, Körfez bölgesinde kendi etki sahalarını inşa edebilmek için doğal rakipler haline gelmişlerdir. İnceleme Bölgesel sistemde bir devletin gücü21, o devletin ihtiraslarını şekillendirmektedir. Ürdün ve Körfez ülkeleri gibi zayıf ülkeler, güçlü devletler ile ilişkilerini geliştirerek, kendi rejimlerini korumaya gayret ettiler. Diğer yandan Mısır, Suudi Arabistan, İran, Irak ve Suriye gibi orta büyüklükteki devletler ise bölgesel etki alanlarını inşa etmeye çalıştılar. Örneğin, Suudi Arabistan, Arabistan Yarımadası’nı kendisinin doğal etki sahası olarak görmektedir. Bölge devletlerinin demografik yapıları, dış politikalarını etkileyen diğer bir unsurdur. Bir ülkenin nüfus sayısı, yapısı ve özellikleri, önemli bir şekilde dış politikayı belirlemektedir. Büyük nüfus, bir devletin uluslararası sistemde gücünü ve etkisini arttırabilir. Bu duruma, Türkiye, İran ve Mısır örnek verilebilir. Fakat yine de kalabalık bir nüfus ve kıt ekonomik imkanlar, ülkenin dış politika seçeneklerini sınırlandırmaktadır. Örneğin, Mısır ve İran, bu durumlarından ötürü, bazen bölgesel liderlik politikaları gütme konusunda zorlanmışlardır. Az bir nüfus ve zengin doğal kaynaklar ise o ülkenin zenginliğe ve refaha sahip olmasına neden olmaktadır. Katar ve Kuveyt, bu duruma örnek gösterilebilir. Demografi unsurunun diğer öğesi ise etnik bağlılıklardır. Ayrışık etnik oluşumlar/kamplaşmalar, devletin birliğini zayıflatabilir ve sonuçta dış politika hedeflerini hayata geçirme konusunda bazı sınırlamalar oluşturabilir. Aynı zamanda toplumun farklı parçalara bölünmesi, dış müdahalelere uygun zemin hazırlayabilir. Örneğin, Irak’ta Araplar ile Kürtler arasındaki mücadele, İran’ın bu ülkenin içişlerine karışmasına yardımcı olmuştu. Ürdün’deki Ürdün ordusu ile Filistinliler arasındaki çatışmalar, Suriye’nin bu ülkeye doğrudan müdahalede bulunmasına bahane oluşturmuştur.22 Kimlik İran, Türkiye ve İsrail hariç olmak üzere, Ortadoğu ülkelerinin çoğunluğu, suni sınırlarından ve devlet-altı ve devlet-üstü kimliklerinden ötürü, ulusal kimliklere sahip değildir. Devlet-altı ve devlet-üstü kimlikler, bir devletin kendisine ait homojen bir ulus inşa etmesine engel olmakta- dır. Çoklu kimliklerden ötürü, devletlerin ulusal çıkarları da sorunlu hale gelmektedir. Mevcut rejimler ve halklar, devletlerinin mevcut sınırlarından ve yapay toplumsal yapılarından hoşnut değildir. Böylece devlet-altı (etnik veya dini) toplumlar, toprak çatışmalarının çıkmasına neden olmaktadır. Bu duruma, Irak’taki Kürtleri, Filistinlileri ve Şii azınlıkları örnek gösterebiliriz.23 İsrail, Türkiye ve İran, kuruldukları andan itibaren belirgin bir şekilde uluslaşma süreçlerini tamamladıkları için, bir ulusal kimliğe sahiptirler. Bu ülkelerde, devlet-altı ve devlet-üstü kimlikler, dış politikada belirgin bir rol oynamamaktadır. Ekonomi Güçlü ekonomik sistem, karar vericilerin pazarlık gücünü arttırabilmektedir. Zayıf ekonomi ise o devletin özgürlüğünü ve dış politika seçeneklerini sınırlandırmaktadır. Bu durum, bölge ülkeleri için de geçerlidir. Önceden de ifade ettiğimiz gibi, İran, Mısır, Suudi Arabistan ve Irak gibi petrol zengini ülkeler, Batılı devletler ile daha dengeli ilişkiler kurabilirken, ekonomik açıdan zayıf ülkeler ise dış yatırımlara ve yardımlara bağımlı hale gelmişlerdir. Böylece bu tür devletler dış yardımda bulunan ülkelerin çıkarlarını zedeleyecek davranışlardan sakınmak zorunda kalmışlardır. Diğer taraftan petrol, Ortadoğu’da zenginliğin temel kaynağıdır. Bölge, dünya genelinde bulunmuş petrol rezervlerinin yüzde 73’ünü ihtiva etmektedir. Avrupa ve Japonya gibi ülkeler, yüzde 90’lara varan oranlarda bölgenin doğal kaynaklarına ihtiyaç duymaktadır. Bu durumdan faydalanmayı hedefleyen bölgenin petrol üreten ülkeleri, kendi dış politika hedeflerini hayata geçirirken petrolü bir araç olarak kullanmışlardır. Örneğin, Suudi Arabistan, Mısır’a koşullu olarak ekonomik yardımda bulunmuştur. Bu yardıma karşılık olarak, Mısır, Arap Yarımadası’nın içişlerine karışmaktan imtina etmiştir. Aynı şekilde Suudi Arabistan, İsrail’e karşı mücadelesini sürdürmesi karşılığında, Suriye’ye mali yardımda bulunmuştur.24 63 İnceleme +4/.77"73/77/.( 21'+6/6.77".774/"4( 1 3/ 73 /.7 1/' +6.6/ 6" 1 7666/71' İç Aktörler Ortadoğu ülkelerinin çoğu, otoriter rejimler ile yönetilmektedir. Bu nedenle kamuoyunun, baskı gruplarının, siyasal partilerin ve parlamentoların, dış politika yapım süreçlerine etkileri yok denecek kadar azdır. Sadece İsrail ve Türkiye, çoğulcu demokratik rejimlere sahiptir. Bu iki ülke, güçler ayrılığı ilkesine sahiptir ve bu ülkelerde parlamento, medya, kamuoyu, siyasal partiler ve diğer iç/ulusal aktörler, dış politikada belirgin rol oynamaktadır. Bölgedeki otoriter rejimlerde, parlamentolar, öncelikle yasama yetkilerini yerine getirecek yeterli imkanlar ile donatılmamıştır. Tek partili rejimlerde, yasama organı, yürütme elitinin meşruiyetini sağlama vazifesini yerine getirmektedir. Ancak monarşilerde Krallar, meşruiyetleri için parlamentolara ihtiyaç duymamaktadır. Bu nedenle bazılarında parlamento gibi yapılar bulunmamaktadır. Bazılarında ise Krallar, parlamentoda muhaliflerini böl ve yönet taktiğiyle kendisine karşı muhalefet yapamaz konuma sokmaktadır. Örneğin, Suudi Arabistan, Katar ve BAE, seçilmiş parlamentoya sahip değildir. Otoriter rejimlerin bir sonucu olarak siyasal partiler ya oldukça zayıftır ya da yasaklanmıştır. Mevcut siyasal partilerin, siyasal bir programları bile bulunmamaktadır. Çoğunlukla siyasal partiler, hakim kişiler ve/veya gruplar üzerine inşa edilmiştir. Siyasal partilerin içerisinde derin görüş ayrılıkları mevcuttur. Bu nedenle vatandaşların, siyasal partilere güveni bulunmamaktadır. Medya da aynı durumdan nasibini almaktadır. 64 Medya kuruluşları, haberlerini serbestçe yayınlayamamaktadır. Çoğunlukla haberlerini otosansüre tabi tutmaktadırlar. Zaten liderler de kendilerini eleştiren haberlere fazla müsamaha göstermemektedir. Çoğunlukla da medya kuruluşları, devlet kurumları tarafından kurulmaktadır. Ortadoğu ülkelerinde, güçlü sivil toplum kuruluşları bulunmamaktadır. Bu kuruluşların görevini, dernekler, yardım kuruluşları, ticaret birlikleri ve gençlik merkezleri gibi birimler yerine getirmektedir. Yalnız bölge ülkelerinde iki türlü oluşumlar mevcuttur: Laik ve dini oluşumlar. Çoğu ülkede laik ve dini oluşumlar birbirleriyle rekabet içerisindedir.25 Dış Politika Yapım Süreci: Liderlerin Hakimiyeti Otoriter rejimlerden ötürü, İsrail, İran ve Türkiye hariç olmak üzere, diğer Ortadoğu ülkelerinin dış politika yapım sürecini, liderler kendi hakimiyetleri altına almışlardır. Bölgenin siyasal kültürü de otoriter rejimleri teşvik etmekte ve desteklemektedir. Arap siyasal kültürüne göre, kabile ve köyler, toplumun temel birimlerini oluşturmaktadır. Bu yapılar, otoritenin geleneksel olarak tek bir insana verilmesi fikrini meşru görmektedir. İkinci olarak İslam, bölgenin siyasal kültürüne hükmetmektedir. İslam, dini ve siyasi gücün tek elde toplanması görüşünü savunmaktadır. Liderlerin bölge ülkelerinin dış politika yapım sürecini kendi kontrolleri altına alması iki sonucu doğurmuştur: 1. Dış politika kararları çok hızlı bir şekilde alınmaktadır ve 2. Liderler kolayca İnceleme hata yapabilmektedir. Örneğin, Başkan Sedat, İsrail ile gerçekleştirdiği görüşmeler sırasında, süreci kendi kontrolü altına aldı ve danışmanlarıyla istişare etme ihtiyacı duymadı. Böylece İsrail’in vermeye hazır olduğu ödünleri elde edemeden anlaşmayı hızlıca imzaladı. Bu durum İsrail hükümetini bile şaşırttı. Diğer bir durum ise dış politikada sürekliliğin olmamasıdır. Liderlerin ani değişimiyle birlikte, ülkenin dış politikası da radikal bir şekilde yönelimini değiştirmektedir. Örneğin, Başkan Nasır, Pan-Arabizm fikrini hararetle savunurken; Başkan Sedat bu yaklaşımı iktidara gelir gelmez bir kenara bıraktı. Bu rejimlerde, Bakanlar Kurulu’nun etkisi oldukça azdır. Ancak askeri elitler, dış politika sürecine daha fazla müdahil olabilmektedir. Çünkü bölge ülkelerinin dış politikaları, daha çok tehdit temelli olarak tanımlanmaktadır. Örneğin, İsrail’de, siyasal hayatta rol alan karar vericiler askeri bir geçmişe sahiptir. Bu olguda, karar verme sürecinin daha fazla güvenlik temelli olmasına yardımcı olmaktadır.26 Sonuç Görüldüğü gibi, Ortadoğu ülkelerinin dış politika davranışlarını daha gerçekçi bir şekilde analiz edebilmek ve anlayabilmek için yukarıda ele aldığımız unsurları incelememiz gerekmektedir. Aksi takdirde bölge devletlerinin dış politika davranışlarını, bu unsurları analiz etmeden ele alırsak, gerçekçi olmayan, kolayca hataya sebebiyet veren dış politika seçeneklerini önermiş olmaktayız. Örneğin, Türkiye’nin bölgeye yönelik olarak benimsediği “model ülke” ve “bölge devletleri arasında sınırları kaldırarak, bölgesel bütünleşmeyi gerçekleştirme” gibi politikaların, bölgesel gerçeklere aykırı olduğunu, İslam’ın, Arap milliyetçiliğinin, etnik yapının vb. bölge ülkelerinin dış politika süreçlerindeki etkilerini gördükten sonra, anlamamız oldukça kolaydır. Yine ülkeleri örnek olaylar olarak incelediğimizde, bu unsurların, farklı koşullarda, farklı zaman dilimlerinde ve farklı ülkelerde, dış politika süreçlerini açıkça ve kararlı bir şekilde etkiledikleri gözlenmektedir. Bölge devletleri, dış politika teorilerinin ortaya koyduğu zayıf veya orta büyüklükteki devlet davranışlarını sergilemektedir. Örneğin, orta büyüklükteki devletler, ekonomik, siyasi, askeri vb. imkanlarını dikkate alarak, bölgesel liderlik peşinde koştular. Zayıf devletler ise kendilerinin ulusal güvenliklerini ve varlıklarını güvence altına almak için güçlü devletler ile yakın işbirliği içerisinde olmuşlardır. Son olarak, Ortadoğu bölgesindeki ülkeleri incelerken, araştırmacılar olarak, bölgeyi bir bütün olarak ele almamamız gerektiği görülmektedir. Bölgeyi öncelikle, İran, Türkiye, İsrail ve Arap ülkeleri olarak dörde bölebiliriz. Arap dünyasını da Kuzey Afrika, Arap Yarımadası, Kuzey Kuşağı (Türkiye, İran, Afganistan, Pakistan, Irak ve Suriye) ile İsrail olarak sınıflandırabiliriz. Bu tür ayrımların, daha bilimsel çerçeveden ortaya konulması ve bu şekilde devletlerin dış politika yapım süreçlerinin daha sağlıklı bilimsel sonuçlar almamıza yardımcı olacağını öngörmekteyiz. O DİPNOTLAR 1 2 Detaylı bilgi için bakınız: Ertan Efegil, Dış Politika Analizi Ders Notları, Ankara: Nobel Yayıncılık, 2012; Ertan Efegil ve Rıdvan Kalaycı (der.), Dış Politika Teorileri Bağlamında Türk Dış Politikasının Analizi Cilt 1, Ankara: Nobel Yayıncılık, 2012; Ertan Efegil ve M. S. Erol (der.), Dış Politika Analizinde Teorik Yaklaşımlar, Ankara, Barış Platin Yayıncılık, 2012. William Ochsenwald ve Sydney Nettleton Fisher, The Middle East: a History, New York: McGraw Hill, 2004; Ritchie Ovendale, The Middle East since 1914, Londra: Longman, 1991. 65 İnceleme 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 66 İran, İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiliz ve Sovyet birlikleri tarafından işgal edilmişti. Ancak İran, hiçbir zaman sömürge toplum haline getirilmemiştir. Türkiye ise hem yabancı işgaline uğramamış hem de sömürgeleştirilmemiştir. İsrail ise, 1948’de kurulmuştur. Bu dönemde sadece İsrail, İran ve Türkiye, devletleşme ve uluslaşma süreçlerini belli bir istikrarlı düzeye getirebilmişlerdi. Dona J. Stewart, The Middle East Today: Political, Geographical and Cultural Perspectives, Londra: Routledge, 2009; Jillian Schwedler ve Deborah J. Gerner, Understanding the Contemporary Middle East, ABD: Lynne Rienner Publ., 2008, s. 9 – 120. Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin günümüzdeki silah alımları, 100 milyar dolar civarındadır. Raymound Hinnebusch, The International politics of the Middle East, UK: Manchester University Press, 2004, s. 90 – 153. M. Breuning, Foreign Policy Analysis: A Comparative Introduction, New York: Palgrave MacMillan, 2007. V. M. Hudson, Foreign Policy Analysis: Classic and Contemporary Theory, New York: Rowman and Littlefield Publishers, 2007; Alex Mintz ve Karl DeRouer, Understanding Foreign Policy Decision Making, Cambridge: Cambridge University Press. M. Papadakis ve H. Starr, “Opportunity, Willingness and Small States: The Relationship Between Environment and Foreign Policy”, (der.) Charles F. Hermann, Charles W. Kegley Jr. ve James N. Rosenau, New Directions in the Study of Foreign Policy, Boston: Unwin Hyman, 1987, s. 409 – 432. Raymound Hinnebusch, The International politics of the Middle East, s. 90 – 153; Francesco Cavatorta, “International Politics of the Middle East”, (der.) Ellen Lust, The Middle East, Washington, CQ Press, s. 341 – 370. Türkiye’yi de model ülke olarak, bölge ülkelerine önerdiler. İsrail ve Türkiye, bölgede göreceli olarak demokratik rejime sahip yegane iki ülkedir. Shibley Telhami, “The Contempopary Middle East: Some Questions, Some Answers”, (ed.) Karl Yambert, The Contemporary Middle East: a Westview Reader, ABD: Westview Press, 2011, s. 355-365. Marc Lynch, “Regional International Relations”, (der.) Ellen Lust, The Middle East, Washington, CQ Press, s. 314 – 340; Tareq Y. Ismael ve Jacqueline S. Ismael (der.), Government and Politics of the Contemporary Middle East: Continuity and Change, Londra, Routledge, 2011; Mehran Kamrava, The Modern Middle East: A Political History since the First World War, Berkeley: University of California Press, 2011. E. Anoushiravan, “The Middle East: Iran and Israel”, (der.) Mark Webber ve Michael Smith, Foreign Policy in a Transformed World, New York: Pearson Education, 2002, s. 269 – 274; P. D’Hoyt, “The Changing Character of Iranian Foreign Policy”, (ed.) Ryan K. Beasley ve diğerleri, Foreign Policy in Comparative Perspective: Domestic and International Influences on State Behavior, New York: CQ Press, 2002, s. 217-233. Marc Lynch, Regional International Relations, s. 314 – 340; Tareq Y. Ismael ve Jacqueline S. Ismael (der.), Government and Politics of the Contemporary Middle East: Continuity and Change; Mehran Kamrava, The Modern Middle East: A Political History since the First World War. Beverley Milton-Edwards, Contemporary Politics in the Middle East, UK: Polity Press, 2000; Ritchie Ovendale, The Middle East since 1914. Abdou Filali-Ansary, “Muslims and Democracy”, (der.) Larry Diamond, Marc F. Plattner ve Daniel Brumberg, Islam and Democracy in the Middle East, Baltimore, The Johns Hopkins University Press, 2003, s. 194-206; Edmund Burke ve Ira M. Lapidus (ed.), Islam, Politics, and Social Movements, Londra: University of California Press, 1988; Roy R. Andersen, Robert F. Seibert ve Jon G. Wagner, Politics and Change in the Middle East: Sources of Conflict and Accommodation, New Jersey: Pearson, 2004. Güç, doğal kaynakları, yüzölçümü, nüfus ve stratejik önemi gibi unsurlar tarafından belirlenmektedir. Raymond Hinnebusch ve Anousiravan Ehteshami (der.), The Foreign Policies of Middle East States, Boulder: Lynne Rienner Publishers, 2002; David E. Long, Bernard Reich ve Mark Gasiorowski (der.), The Government and Politics of the Middle East and North Africa, Westview Press, 2011. Raymond Hinnebusch ve Anousiravan Ehteshami (der.), The Foreign Policies of Middle East States; David E. Long, Bernard Reich ve Mark Gasiorowski (der.), The Government and Politics of the Middle East and North Africa. Raymond Hinnebusch ve Anousiravan Ehteshami (der.), The Foreign Policies of Middle East States; David E. Long, Bernard Reich ve Mark Gasiorowski (der.), The Government and Politics of the Middle East and North Africa. Amaney Jamal, “Actors, Public Opinion, and Participation”, (der.) Ellen Lust, The Middle East, Washington, CQ Press, s. 192 – 237; Ellen Lust, “Institutions and Governance”, (der.) Ellen Lust, The Middle East, Washington, CQ Press, s. 142 – 191. Amaney Jamal, “Actors, Public Opinion, and Participation”, (der.) Ellen Lust, The Middle East, Washington, CQ Press, s. 192 – 237; Ellen Lust, “Institutions and Governance”, (der.) Ellen Lust, The Middle East, Washington, CQ Press, s. 142 – 191.