Geleceğe Yatırım Sürdürülebilirlik
Transkript
Geleceğe Yatırım Sürdürülebilirlik
Zorlu Grubu iç iletişim yayınıdır. Üç ayda bir yayımlanır. Ocak-Şubat-Mart 2012 36 Geleceğe Yatırım Sürdürülebilirlik sunuş 01 Yarın için şimdi… Y eni dünya düzeninde sürdürülebilirlik konusu, devletlerin de şirketlerin de birinci gündem maddesi durumunda. İçinde yaşadığımız dünyayı bir bütün olarak görmeyi ve atılan her adımı geleceğe yapılan yatırım olarak değerlen- dirmeyi ifade eden sürdürülebilirlik, devletlere de şirketlere de çok önemli sorumluluklar yüklüyor. Dünyanın gittiği yönün farkında olan şirketler, tüm stratejilerini ve yönetim yapılarını bu alanda güçlerini artırmak için yeniliyor. Zorlu Grubu olarak biz de sürdürülebilirlik ilkesi doğrultusunda çalışmalarımızı gerçekleştiriyoruz. Sürdürülebilirlik yaklaşımımızın temelini de kaynaklarımızı ve enerjimizi geleceğe yöneltecek şekilde; sosyal, ekonomik ve çevresel konulardaki bilinçli ve planlı çalışmalarımız oluşturuyor. Bu çalışmalarımızı yalnızca bir yönetim anlayışı olarak değil çalışanlarımızın, iş ortaklarımızın, tüm paydaşlarımızın dahil olduğu ortak bir anlayış çerçevesinde yürütüyoruz. Zorlu Holding, bu anlayışımızın bir izdüşümü olarak 2007 yılında Küresel İlkeler Sözleşmesi’ni imzaladı. Zorlu Grubu’nun kuruluşundan bu yana benimsediği ilkeler ve değerlerle paralellikler taşıyan bu sözleşmeyle, sürdürülebilirlik konusundaki yaklaşımımızı da tescillemiş olduk. Zorlu Enerji Grubu şirketimiz, “daha iyi bir gelecek için” yapılan yatırımların sürdürülebilir büyümenin en önemli yapı taşları olduğuna inanıyor. Bir yandan çevreyle dost ve yerli kaynakların kullanımına öncelik verirken, diğer yandan sürdürülebilir ekonomik değerler yaratan kalıcı projelere imza atıyor. Sosyal ve ekonomik hayata artı değer katmayı hedefliyor. Bu anlayışıyla bir ilke de imza atan şirketimiz, Türkiye’nin sürdürülebilirlik raporu yayınlayan ilk enerji şirketi oldu. Daha önce yapılmamışı hayata geçirmek iddiasıyla kurulan Zorlu Gayrimenkul şirketimiz de Türkiye’nin sosyal, kültürel ve ekonomik cazibe merkezlerini yaratmak üzere projeler geliştiriyor. Henüz inşa aşamasında olan Zorlu Center ve Zorlu Levent Ofis projeleriyle dikkatleri çeken ve aldığı uluslararası ödüllerle başarısını taçlandıran Zorlu Gayrimenkul, sürdürülebilirlik yaklaşımını tüm projelerine yansıtıyor. Sektöründe Türkiye ve uluslararası pazarların güçlü oyuncularından biri olan Vestel, gerçekleştirdiği tüm çalışmalarda sürdürülebilirliğe odaklı bir yaklaşım sergiliyor. Vestel bu bilinçle, kendi gelişimini toplumun gelişimiyle bir tutarak tüketicinin hayatının her alanına nüfuz etmeyi, onun hayatının bir parçası olmayı başarıyor. Türk tekstil sektörünün devi Zorlu Tekstil, yenilikçi ve çevreye duyarlı üretim politikaları ve sürdürülebilir başarı hedefiyle çalışmalarını sürdürüyor. Tasarımları ve yenilikçi ürünleri ile sektöre yön veren Zorlu Tekstil, genç tasarımcıların yetişmesine de katkıda bulunuyor. Bu yıl 10’uncusunu gerçekleştireceğimiz “Bir De Sen Tasarla” yarışması, yaratıcı ve yenilikçi çalışmalarıyla fark yaratan gençleri, sektöre kazandırmaya devam edecek. Zorlu Grubu olarak geçmişten gelen değerlerimizin yol göstericiliğinde, sürdürülebilir bir büyümenin, sorumlu vatandaşlığın ve küresel ilkelerin en doğru kompozisyonunu yaratarak ülkemize her alanda değer katmaya devam edeceğiz. Sevgi ve saygılarımla, Ahmet ZORLU 02 içindekiler Türkiye’de ve Dünyada Zorlu Dergisi, Zorlu Holding A.Ş. yayınıdır. Para ile satılmaz. Katkıda Bulunanlar: Prof. Dr. Kerem Alkin / BloombergHT Genel Yayın Yönetmeni İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun oldu. 1998’de doçentlik, 2004’te ise profesörlük unvanı aldı. Halen İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü ve Ticari Bilimler Fakültesi Bankacılık ve Finans Bölüm Başkanlığı yapıyor. Aynı zamanda Genelkurmay Başkanlığı ATASE Komutanlığı SAREM biriminde Planlama ve Değerlendirme Kurul Üyesi. BloombergHT’de ise Genel Yayın Yönetmenliği görevini sürdürüyor. Ayşegül Güngör / Minerva Eğitim Teknolojileri A.Ş. Genel Müdürü 1989’da İstanbul Üniversitesi Ekonometri Bölümü’nden lisans derecesi, 1991’de Ekonometri Bölümü’nden yüksek lisans derecesi aldı. Bankacılık sektöründeki kariyerinin yanı sıra 1995’te Marmara Üniversitesi Çağdaş Bilimler Vakfı, Çağdaş İşletmecilik Sertifika Programı’nda hazine ve sermaye piyasaları konusunda dersler verdi. 2001’den bu yana yönetici ortağı olduğu Minerva Eğitim ve Danışmanlık bünyesinde, çeşitli kurum ve kuruluşlara eğitim ve danışmanlık hizmetleri veriyor. Metin Salt / Vestek Genel Müdür Yardımcısı Metin Salt 1990’da ODTÜ Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Bölümü’nü bitirdi. ABD’de Digital Microwave Corp. ve Cellnet Technology Inc. Adlı şirketlerde Ar-Ge grup yöneticiliği yaptı. Halen Vestel Şirketler Grubu’nun Ar-Ge çalışmalarını yürüten Vestek Elektronik Araştırma Geliştirme A.Ş.’de genel müdür yardımcısı olarak görev yapıyor. ABD, Avrupa ve Türkiye patent enstitüleri tarafından verilen altı patenti bulunuyor. Kapak fotoğrafı: gettyimages 04 Kapak / Rekabetin yeni dinamosu: Sürdürülebilirlik 06 Zorlu, geleceğe ayna tutuyor 08 Odak noktası sürdürülebilirlik 10 Geleceğin İstanbul’una sürdürülebilir projeler 12 Her şey daha iyi bir dünya için 14 Zorlu Enerji, Karbon Saydamlık Lideri 15 Zorlu Enerji’ye inovasyon ödülü 20 Prof. Dr. Kerem Alkin/2012’de Türkiye ekonomisi 26 Mehmet Zorlu Vakfı’ndan çocuklara iki yeni kitap 32 Sektörün en itibarlı şirketi: Zorlu Enerji 42 Valeron, uluslararası fuarlarda büyük beğeni topladı 43 Linens’ten modern çizgileri yansıtan yeni koleksiyon 44 Korteks estetiği ileri teknolojiyle buluşturdu 45 Üniversite öğrencileri Korteks’te 48 Metin Salt / Kazara buluş 50 Vestel’den “akıllı tahta” teknolojisi Zorlu Holding A.Ş. Adına Sahibi Olgun Zorlu Genel Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Yaprak Özer Yayın Kurulu Vedat Aydın, Lale İlalan, Necmi Kavuşturan Yayın türü: Yerel, süreli, 3 aylık 52 Gelecek tasarruflu LED aydınlatmada 53 Vestel’den enerji verimli kampanya 54 Zorlu Center, Türkiye’nin en başarılı emlak yatırımı seçildi 64 Zorlu Enerji’den önemli çağrı 65 En büyük jeotermal santrali 66 Zorlu Enerji’ye sendikasyon kredisi 68 Ayşegül Güngör / Hayır demenin dayanılmaz hafifliği 70 Çevre / Gerçek olursa, hayatımız değişir 72 Beslenme / Antioksidanlarla genç kalın 74 Sağlık / Uygarlaştıkça alerji artıyor 76 Kısa kısa 78 Gökyüzünün getirdikleri 80 Kültür sanat 82 English summaries İçerik ve Tasarım Uygulama Yayın Direktörü Fülay Yaşa indeks içerik-iletişim danışmanlık Kore şehitleri Cad. Atılım İş Merkezi No: 28 K: 4 D: 4 34397 Zincirlikuyu-İstanbul Tel: 0212 347 70 70 Faks: 0212 347 70 77 e-mail: indeks@indeksiletisim.com web: www.indeksiletisim.com Yazı İşleri Editörü Zehra Tike Yayın Editörü Esra Melek Yiğitsözlü Yazı İşleri Umut Bavlı İsmail Polat Ilgın Kaya Pelin Kurt 03 16 “Bir De Sen Tasarla” 10 yaşında 22 Zorlu Center’da bir moda hikayesi 46 Bu korsan gezdiriyor! 50 Vestel’den “akıllı tahta” teknolojisi Görsel Yönetmen Esen Ataman Kürklü Grafik Tasarım Serkan Bengin Emre Ergül Fotoğraflar İdari İşler Buket Çelikkol Renk Ayrımı ve Basım Bilnet Matbaacılık Y.Dudullu Organize Sanayi Bölgesi. 1.Cadde No:6 Ümraniye/İstanbul Telefon: 444 44 03 28 Zorlu Center fotoğraflarıyla Contemporary İstanbul’da 34 Sıradışı ve “eşsiz” bir kitap 56 Kuzeyin ışıltılı kenti: Petersburg 58 Karlı yolları aştılar Dergi Yönetim Yeri Zorlu Plaza, 34310 Avcılar - İstanbul Telefon: 0212 456 2000 Faks: 0212 422 0049 e-posta: zorludergisi@zorlu.com “Zorlu” Dergisi’nin içerik ve tasarımı İndeks İçerik İletişim Danışmanlık tarafından yaratılmış olup, Fikir ve Sanat Eserleri Yasası kapsamında eser olarak koruma altındadır. “Zorlu” Dergisi’nde yayınlanan yazı ve fotoğrafları yayma hakkı ve “Zorlu” markası ve logosu Zorlu Holding A.Ş.’ye aittir. Kaynak gösterilse dahi, hak sahiplerinin yazılı izni olmaksızın ticari amaçlarla kullanılamaz. Dergide yayınlanan yazılar, yazarların kişisel görüş, yorum ve tavsiyelerini içermektedir, İndeks İçerik İletişim Danışmanlık veya Zorlu Holding A.Ş., yazılarda yer alan bilgi, görüş ve tavsiyeler nedeniyle doğabilecek maddi veya manevi zararlardan hiçbir şekilde sorumlu değildir. 04 kapak Haber: xxx Rekabetin yeni dinamosu: Sürdürülebilirlik Sürdürülebilirlik günümüzde şirketler için önemli ve öncelikli konuların başında geliyor. Zorlu Grubu şirketleri de ekonomik, çevresel, sosyal ve kültürel alanlarda sürdürülebilir çalışmalarına devam ederek yaşanabilir bir dünya ve gelecek için sorumluluğunu yerine getiriyor. 05 G elişen sanayi, artan nüfus ve değişen tüketim da sürekli değişiyor. Bu devinim ortamında en değer ve- alışkanlıkları, son yüzyıl boyunca dünyanın rilen faktör, rekabet yeteneği olarak görülüyor. Dahası doğal kaynaklarının hızla tükenmesine neden birçok başarılı yönetici, rekabet gücünü şirketleri ayakta oldu. Harekete geçmezsek çok değil, 40 yıl sonra dünya tutan ve geliştiren yegane yetenek olarak görüyor; tüm artık kendisine yetemez bir hale gelecek. Sürekli artan stratejilerini ve yönetim yapılarını bu alandaki güçlerini üretimi beslemek için oluşan doğal kaynak tüketimi kay- artırmak için yeniliyorlar. gı verici boyutlara ulaştı. Bu tablo içerisinde sürdürülebilirlik anlayışı, şirketler için de öncelikli hale geliyor. Sürdürülebilirlik konusuna iş dünyasının gösterdiği ilgi Sürdürülebilirlik, bugünkü faaliyetlerimizi yürütürken arttıkça, yapılan araştırmaların sayısı da artıyor. Amerikan geleceği de düşünmek demek. Büyürken ve kalkınırken, yönetim ve iş dünyası yayını MIT Sloan Management Revi- başta dünyamız olmak üzere etkilenecek her şeyi göz ew, 4 bin 700 yöneticiyi kapsayan bir çalışmada sürdürü- önünde bulundurmak, herhangi bir alanda sürdürülebilir lebilirlik ve rekabet gücü arasındaki bağlantıları araştırdı. olmanın ön koşulu olarak görülüyor. 2011’de üçüncüsü yapılan yıllık sürdürülebilirlik anketinde katılımcıların yüzde 67’si rekabetçi olabilmek için sürdü- Sürdürülebilirlik uygulamaları başarılı şekilde yerine rülebilirlik çalışmalarının gerekli olduğunu söylüyor. getirildiğinde şirketlere birçok fayda sağlıyor. Ayrıca şirketler bu sayede kurumsal imaj ve bilinirlik, hatta eko- Ayrıca yüzde 22’lik kısım, şu anda olmasa da gelecekte bu nomik performans alanında katma değer yaratan sonuç- ihtiyacın doğacağına inanıyor. Asıl ilginç olan bulgu, sür- lar elde edebiliyor. Dünya 10 yıl öncesine göre bile çok dürülebilirliğin rekabet için gerekli olduğunu düşünenle- büyük değişimler gösterdi ve en başarılı yöneticiler, bu rin sayısının bir önceki yıla göre yüzde 12 artmış olması. değişimi algılayıp yönetebilenler arasından çıkacak. İşte Yöneticilerin çoğu, bu görüşe katılırken oran da gittikçe bu yeni dünya düzeninde şirketlerin en kuvvetli silahları artıyor. Başarıda sürdürülebilirlik faktörü İşletme finansı, kurumsal sürdürülebilirlik, kurumsal sosyal sorumluluk, finansal ve finansal olmayan raporlama alanlarında uzmanlar arasında yer alan Yıldız Teknik Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Güler Aras, sürdürülebilirliğin firmaların bütün fonksiyonlarını neredeyse eşit şekilde ilgilendiren ve sorumluluk altına sokan önemli bir konu olduğuna dikkat çekiyor. Z: Dünya genelinde sürdürülebilirlik konusunda birçok faaliyet mevcut. Bu faaliyetler şirketler, vakıflar, enstitüler hatta devletler tarafından yürütülüyor. Sizce bu alanda en büyük rol hangi gruba düşüyor? Firmalarda sürdürülebilirlik, sürdürülebilir kalkınma ile çoğu zaman karıştırılıyor. Sürdürülebilirlik makro düzeyde ele alındığı zaman elbette firmalar dışındaki sivil toplum kuruluşları ve bu amaca hizmet eden diğer platformları da içeriyor. Bu anlamda bütün kesimlerin çevresel, sosyal ve ekonomik sürdürülebilirlik için yapacakları çok iş var. Burada en önemli görev yine işletmelere, işletme yöneticilerine, bilinçli ve farkındalığı yüksek tüketicilere düşüyor. Z: Size göre sosyal sorumluluk ve sürdürülebilirlik alanlarında şirketleri yönlendirecek kanun ve yönetmeliklere ihtiyaç var mı? Bu konuların kanunlarla düzenlenmesi gerektiği konusunda farklı görüşler var. Ağırlıklı görüş, işletmelerin bunları doğal olarak gerçekleştirmesi ve önemsemesi, bunun için gerekli politika ve uygulamaları yapması yönündendir. Sosyal sorumluluk ve sürdürülebilirlik konuları doğrudan kanunlarla düzenlenmemiştir. Bu da işin doğasına uygun bir durumdur. Z: Şirketleri sürdürülebilirlik ve sosyal sorumluluk faaliyetlerine yönelten en önemli itici unsur ne olmalıdır? Dünyada özellikle gelişmiş ülkelerdeki uygulamalara baktığımızda, kurumsal sosyal sorumluluğun şirketlerin başarısına doğrudan katkısı olduğu görülüyor. Ancak bu faktörlerin genelde anlaşılanlardan çok daha karmaşık bir yapıya sahip olduğunun unutulmaması gerekir. Bugüne kadar yaptığımız araştırmalar, güçlü bir kurumsal sosyal sorumluluk politikasının güçlü ve sürdürülebilir bir işletme için hayati önem taşıdığını gösterdi. Bu politika, kurumsal sosyal sorumluluk ilkelerinin kavranması ve bir işletmenin bütün menfaat sahiplerinin ihtiyaçlarının anlaşılması üzerine kurulu olmalıdır. Menfaat sahipleri ile iyi iletişim kurulmalı ve çatışmaya girilmemelidir. Güçlü bir kurumsal sosyal sorumluluk politikası ve uygulamaları çok daha açık ve çok daha dengelidir. Z: Şirketlerin sürdürülebilirlik kurulları daha çok hangi departmanlardan katılımcılar içermelidir? Sürdürülebilirlik, firmaların bütün fonksiyonlarını neredeyse eşit şekilde ilgilendiren ve sorumluluk altına sokan bir yapıdadır. Zira firmanın başarısı farklı birimlerin performanslarının bir araya gelmesi ile yaratılan sinerjiden oluşur. Bu anlamda bütün departmanların önemi büyüktür. Bununla birlikte politika oluşturmak ve uygulama anlamında elbette strateji geliştirme ve planlama bölümleri çok daha büyük sorumluluğa sahip bölümlerdir. Z: Sürdürülebilirlik faaliyetleri ile şirketlerin finansal performansları arasında bir ilişki mevcut mu? Sürdürülebilirlik ve finansal performans ilişkisi son derece önemli. Zira finansal olarak başarısız bir işletmeninin sürdürülebilir olması son derece güçtür. Bunun tersi ise her zaman doğru değildir. Karlı bir işletme her zaman sürdürülebilir bir işletme olarak düşünülemez. Zira kar, tek başına sürdürülebilirlik için gösterge değildir. Sürekliliğin hangi faaliyet alanından elde edildiği büyük önem taşır. 06 kapak Zorlu, geleceğe ayna tutuyor Zorlu Grubu, 2011 İlerleme Bildirimi Raporu’nda sürdürülebilirlik ilkesine yönelik fark yaratan anlayışını net bir şekilde ortaya koydu. Küresel İlkeler Sözleşmesi kapsamında hazırlanan raporda, Zorlu Holding’in 2010 yılındaki performansı tüm paydaşlarla şeffaf bir şekilde paylaşılıyor. T ürkiye’nin önde gelen gruplarından Zorlu Holding, 2007’de Küresel İlkeler Sözleşmesi’ni imzalayarak bir kez daha dünya organizasyonu olduğunu kanıtladı. Sürdürülebilirlik konusundaki yaklaşımını ortaya koyan holdingin, Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi ilk İlerleme Bildirimi Raporu 23 Şubat 2010’da yayınlanmıştı. Bir yılın ardından hazırlanan 2011 İlerleme Raporu, 1 Ocak-31 Aralık 2010 dönemine ilişkin holdingin gösterdiği performansı kapsıyor. 2011 İlerleme Bildirimi Raporu, Küresel İlkeler Sözleşmesi’nin dört ana başlığı altında yer alan 10 ilke kapsamındaki insan hakları, çalışan hakları, çevre ve yolsuzluğun önlenmesi ile ilgili olarak Zorlu Holding’in bir yıl içinde sergilediği yaklaşım hakkında paydaşlarına bilgi aktarıyor. Bu raporla hem holdingin hem de bünyesindeki şirketlerin belirlemiş olduğu hedef ve taahhütleri, gerçekleştirdikleri faaliyetlerle desteklediği açıkça görülüyor. Sürdürülebilirlik ilkesine çok önem veren Zorlu Grubu, bu ilkeye olan yaklaşımını sosyal, ekonomik ve çevresel konulardaki duyarlılığıyla temellendiriyor. Bu temel doğrultusunda holdingin ve şirketlerinin üzerinde durduğu alanlar “çalışanlar, müşteriler, ürün sorumluluğu, çevre ve sosyal katkılar” şeklinde sıralanıyor. Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi’nin başlık ve ilkeleri esas alınarak hazırlanan rapor aynı zamanda Zorlu Holding’in sürdürülebilirlik vizyonunun gelişimindeki hassasiyet de göz önünde bulundurularak Global Reporting Initiative’in GRI-G3 Sürdürülebilirlik Raporlaması İlkeleri ışığında ele alındı. GRI-G3 ilkelerinin yanı sıra BM İlerleme Bildirimi en yüksek şirket performansı seviyesi olan “Advanced Level- İleri Düzey” değerlendirme kriterlerini kılavuz alan Holding, raporun sonunda bu kriterlerin hangi şirket uygula- malarıyla yerine getirildiğini şeffaf bir şekilde belirtiyor. 2011 raporunda, Zorlu Holding’in faaliyetlerine ek olarak grup bünyesinde ciro, aktif büyüklük ve çalışan sayısı bakımından ön planda duran altı şirketin faaliyetlerine de yer veriliyor. Bu altı şirket, ürün ve hizmet açısından sosyal, ekonomik ve çevresel konularda paydaşları için örnek alınabilecek uygulamalara imza atmış bulunuyor. Bu şirketler: 1. Korteks Mensucat Sanayi ve Ticaret A.Ş. 2. Zorluteks Tekstil Ticaret ve Sanayi A.Ş. 3. Vestel Elektronik Sanayi ve Ticaret A.Ş. 4. Vestel Beyaz Eşya Sanayi ve Ticaret A.Ş. 5. Vestel Dayanıklı Tüketim Malları Pazarlama A.Ş. 6. Zorlu Enerji Elektrik Üretim A.Ş. Rapordan ana başlıklar Zorlu Grubu, Küresel İlkeler Sözleşmesi’nin dört ana başlığı olan insan hakları, çalışan hakları, çevre ve yolsuzluğun önlenmesi ile ilgili politikalarını da raporda paylaşıyor. İnsan hakları politikalarının çalışanlar arasında fırsat eşitliği ve adaleti gözeten, başarı ve yüksek performansın adil bir şekilde değerlendirilip teşvik edildiği prensipler üzerine temellendirildiği anlatılıyor ve her çalışanın işinin, her yöneticinin işyerinin sahibi olması beklentisiyle oluşturulduğu belirtiliyor. Raporda holdingin çalışan hakları politikalarını her türlü ayrımcılık ve zorla çalıştırmaya karşı olma ve örgütlenme / toplu sözleşme özgürlüğünü bütün çalışanlarının hakkı olarak tanıma gibi prensiplerin oluşturduğuna yer veriliyor. Çevre konusunda ise tasarım, üretim, kontrol ve sevkiyat süreçlerinde sürdürülebilir en yüksek kalitede üretim yapmayı 07 esas aldıkları, yolsuzlukla mücadele için de denetimin tek bir merkezden yetkinliği kanıtlanmış uzman Denetim Ekibi tarafından yapıldığı da raporda yer alanlar arasında. Geleceğimizi inşa ediyoruz, hedefimiz 2013 “Geleceğimizi inşa ediyoruz, hedefimiz 2013” diyen Zorlu Holding, sürdürülebilir kalkınma için temel atarak gelecek neslin yaşam kalitesini vizyonlarına taşıdığının altını çiziyor. Küresel ilkelere ve şeffaf raporlamaya hassasiyet gösteren Zorlu Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Zorlu, grubun her geçen gün daha da büyüyerek devleşeceğini şu sözlerle anlatıyor: “Zorlu Grubu olarak, 2013 yılında 60. yılımızı kutlayacağız. Geçmişten gelen değerlerimizin güncel ihtiyaç ve arayışlarla örtüştürüldüğü bu yolculukta, inşa ettiğimiz güçlü temeller üzerinde sürdürülebilir bir büyümenin, sorumlu vatandaşlığın ve küresel ilkelerin en doğru kompozisyonunu yaratarak ülkemize değer katmaya devam edeceğiz.” Zorlu Holding’in başarıları ödüllerle taçlanıyor Raporda, Zorlu Holding’in ödüllerle taçlandırılan başarılarına da yer veriliyor. VESTEL • Good Design Award, IF Product Design Award, Plus X Award ve Design Turkey’den toplam 16 ödül, • TESID 2010 Yenilikçilik Yaratıcılık Ödülleri’nde Twinjet Çamaşır Makinesi ile Büyük Firma dalında Ürün Geliştirme Süreci Ödülü, • Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği’nin 13 Ocak 2011’de düzenlediği IV. Uluslararası Kurumsal Yönetim zirvesinde yapılan Kurumsal Yönetim Ödülleri töreninde Vestel Elektronik A.Ş. olarak “Kurumsal Yönetim Derecelendirme Notunu En Çok Artıran 3 Şirket” ve “Kurumsal Yönetim Derecelendirme Notu Alan İlk 5 Şirket” kategorilerinde ödül, • Capital dergisinin 2010’da 13. kez gerçekleştirdiği Türkiye’nin En Büyük 500 Özel Şirketi araştırmasının sonuçlarına göre “En Çok İhracat Yapan Şirketler” kategorisinde ikincilik ödülü, • Ipsos KMG tarafından yapılan “Türkiye 2010 Beklentiler Beğeniler” araştırmasında “Türkiye’nin En Beğenilen İlk 10 Şirketi” ödülü. MEHMET ZORLU VAKFI • Çeşitli dernek ve üniversitelerden eğitime katkı ödülü, • 2009-2010 döneminde İstanbul Teknik Üniversitesi, vakfın burslar ile eğitime sağladığı katkı dolayısıyla “Gümüş Arı 2010” teşekkür yazısı, • Darüşşafaka Eğitim Kurumları, burslar ile eğitime sağlanan katkıdan dolayı teşekkür yazısı, • ODTÜ, burslar ile eğitime sağlanan katkı dolayısıyla teşekkür yazısı paylaştı. KORTEKS 18 Şubat 2010’da Uludağ İhracatçı Birlikleri tarafından “En Yenilikçi Firma” ödülü. ZORLU ENERJİ Zorlu Enerji Grubu Mali İşlerden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Sinan Ak, uluslararası Naseba Grubu tarafından “Yılın CFO’su” seçildi. ZORLUTEKS Mayıs 2010’da SGK tarafından istihdama yaptığı katkı, çalışan haklarının korunması ve primlerin zamanında ödenmesinden dolayı teşekkür plaketi. 08 kapak Odak noktası sürdürülebilirlik Vestel, faaliyet gösterdiği tüm alanlarda ve gerçekleştirdiği tüm çalışmalarda sürdürülebilirliğe odaklı bir yaklaşım sergileyerek “dost teknoloji” vaadiyle hareket etmeye devam ediyor. Dost teknoloji Vestel çalışmalarını, sürdürülebilir bir dünyaya ve sürdürülebilir bir geleceğe uygun kurguluyor. V estel’in sürdürülebilir başarısının temelinde ekip olmak, birlikte düşünmek ve hedefleri paylaşmak gibi ortak paydalarda buluşan nitelikli ve kurum ciddiyeti yüksek insan kaynağı yer alıyor. Vestel’de insan kaynağı rekabet üstünlüğü sağlayan temel unsur. Çalışanların beklentileri ile kurum beklentileri dengelenerek çalışanlar arasında adalet ve fırsat eşitliği gözetilir, sürdürülebilir başarı ve yüksek performans değerlendirilir ve teşvik edilir. Vestel’de, rekabetin en önemli unsuru kabul edilen insan kaynağının kalitesini artırmaya ve sürdürülebilir gelişime yönelik eğitim faaliyetleri gerçekleştirilir. Eğitim faaliyetleriyle sürekli gelişim hedeflenir. Nitelikli insan kaynağına sürekli yatırım yapan Vestel, çalışanlarına fırsat eşitliği sunarak kendilerini geliştirmelerini ve kariyerlerinde ilerlemelerini sürekli kılmak için tüm olanakları sağlar. Vestel, yerinde eğitimin yanında sahip olduğu teknolojik olanaklarla uzaktan ve interaktif eğitim çalışmalarına da imza atıyor. 2010 yılında, işbirliği oluşturulan eğitim firmaları aracılığıyla 1400’ü aşkın eğitim etkinliği düzenlenerek Vestel Grubu bünyesinde çalışan başına ortalama 1,6 saat eğitim gerçekleştirildi. Eğitimlerden toplam 1.850 çalışanın faydalanması sağlandı. Eğitimde sürdürülebilirlik Vestel, sürdürülebilirlik anlayışı çerçevesinde, kurum kültürünü yansıtan yöneticiler yetiştirmek amacıyla 2010 yılı içerisinde başlattığı MT Programı ile geleceğin yöneticilerini yetiştirme yolunda adım attı. Müdür ve üstü unvanlardaki genç yönetici- ediyor. Vestel, çevre politikası ile çalışanların ve müşterilerin yaşam kalitesini koruyucu ve artırıcı bir yaklaşımı hedefliyor. Bu çerçevede grup bünyesinde ortak bir kalite dili ve çevre bilinci ile çalışmalarını sürdürüyor. lerini, Özyeğin Üniversitesi ile ortak yürüttüğü özel ve akademik içeriği güçlü bir MT programı ile yönetici olmaya hazırlayan Vestel, katılımcıların hem teorik hem de pratik anlamda kendini geliştirmesini sağladı. Programın hedefi; liderliğe uzanan yolda farkındalık yaratan, geleceğin çalışanlarına sahip olabilmek. İlk olarak 2009 yılında başlatılan MT programı, akademi ve kurumlar arası sürdürülebilir ilişkinin de önemli bir örneği. Geleceği düşünerek hareket ediyoruz Vestel, tüketici elektroniği ve beyaz eşya sektöründe dünyanın önde gelen üreticilerinden biri olmasının getirdiği sorumluluklarından hareketle, faaliyetlerinden doğan çevre etkisini en aza indirgemeyi; çalışanların, müşterilerin ve çevre halkının sağlığını ve güvenliğini gözetmeyi; üretim tesislerinde, süreçlerinde ve geliştirdiği ürünlerde doğal kaynak ve enerji kullanımında maksimum tasarruf sağlamayı; gelecek nesiller adına çevreyi ve ekolojik dengeyi korumayı kurumsal sosyal sorumluluk yaklaşımının ve sürdürülebilirliğin odağı olarak kabul Sürdürülebilir üretim anlayışı Vestel, global pazarın gerektirdiği çevre ve sağlık regülasyonlarının uygulanmasında öncü rol üstleniyor. Bu kapsamda AB Eko-label kriterlerinin büyük bölümünü çalışmalarına yansıtıyor. Vestel; RoHS, REACH gibi zararlı kimyasal ve bileşenlerin kullanılmasına, sınırların getirildiği regülasyonlara da uyum sağlıyor. Buna göre, canlılar ve çevre üzerinde tehlike yaratan altı ağır metalin (kurşun, cıva, kadmiyum, Krom+6, PBB, PBDE) ürünlerde kullanımı sınırlandırıldı. Vestel’de, ozon tabakasını incelten veya sera etkisi yoluyla küresel ısınmaya yol açan kimyasalların kullanılmaması ilke edinilmiştir. Bu anlayış çerçevesinde buzdolabı ve klima üretimlerinde ODP (ozone depletion potential) ve GWP (global warming potential) seviyeleri çok düşük gazlar kullanılır. Ayrıca ürünlerde boya kullanımını minimuma indiren ve bazı modellerde tamamen ortadan kaldıran, özelleşmiş plastik enjeksiyon teknik ve kalıplama metodolojilerine; bazı hatlarda ise nanoteknolojik boyama işlemine geçildi. Atık yönetiminde sürdürülebilirlik Vestel; atıkların azaltımı, tekrar kullanımı, geri dönüşümü ve geri kazanımı için çalışmalar gerçekleştirmeye devam ediyor. Her markanın kendi ürünlerine ait atıkların toplanmasından ve 09 geri dönüşümünden sorumlu olmasını gerektiren WEEE (Waste of Electrical and Electronical Equipment Directive) direktifi doğrultusunda çalışmalarını yürütüyor. Buzdolabı iç bölümünde kullanılan gövde plastiğinin yapımı aşamasında ortaya çıkan hurdalar, fireler ve hatalı parçalar kırma makinesinden geçirilerek ve tekrar hammaddeye katılarak yüzde 100 değerlendiriliyor. Elektronik atıklar dışındaki piyasaya sürülen ürünlerden kaynaklanan diğer atıklar olan pil atıkları, Vestel’in üyesi olduğu “Taşınabilir Pil Üreticileri ve ithalatçıları Derneği” (TAP) tarafından, ambalaj atıkları ise yine üyesi olunan “Çevre Koruma ve Ambalaj Atıkları Değerlendirme Vakfı” (ÇEVKO) tarafından kota oranında toplanarak geri dönüştürülüyor. Kaynak: Vestel Faaliyet Raporu 2010 Küresel İlkeler Sözleşmesi’nde Vestel imzası Vestel, Birleşmiş Milletler’in Küresel İlkeler Sözleşmesi’nin altına imzasını atarak sürdürülebilirliğe dair hassasiyetini de kanıtladı. Vestel, kurumsal sosyal sorumluluk projelerinin yanı sıra gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak düşüncesiyle de hareket ediyor ve bu alanda çalışmalarını sürdürüyor. Son 20 yıldır dünya hem sosyal hem ekonomik hem de çevresel açıdan hızlı bir değişim süreci içinde yer alıyor. Yaşanan hızlı nüfus artışı ve ekonomik büyüme doğal kaynaklara olan talebi de artırdı. Bu durum doğal kaynakların üzerindeki baskıyı çoğaltarak çevrenin doğal yapısını bozmaya yönelik tehdit oluşturuyor. Vestel, çevre duyarlılığı yüksek bir şirket olarak 2007 yılında Zorlu Grubu bünyesi altında Birleşmiş Milletler’in Küresel İlkeler Sözleşmesi’ne imza attı. Böylelikle sürdürülebilir yaşama katkıda bulunma kararlılığını uluslararası platformda da kanıtlamış oldu. 10 kapak Geleceğin İstanbul’una sürdürülebilir projeler Kurduğu güçlü temel üzerine inşa ettiği sürdürülebilirlik yaklaşımını tüm projelerine yansıtan Zorlu Gayrimenkul, henüz inşa aşamasında olan Zorlu Center ve Zorlu Levent Ofis projeleriyle dikkatleri çekerek aldığı uluslararası ödüllerle de başarısını taçlandırdı. D aha önce yapılmamışı hayata geçirmek iddiasıyla kurulan Zorlu Gayrimenkul, Türkiye’nin sosyal, kültürel ve ekonomik cazibe merkezlerini yaratmak üzere projeler geliştiriyor. Zorlu Gayrimenkul olarak her türlü toplumsal, iş ve çevre sorunlarına karşı duyarlı bir iş yaklaşımı geliştirmenin, toplumsal gelişim için gerekli kültürel ve sanatsal etkinliklere yoğun destek vermenin kurumsal kimliklerinin önemli bir parçası olduğunu söyleyen Zorlu Gayrimenkul Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Even, “Sürdürülebilirlik yaklaşımımızın temelini, kuruluş hedefimizle doğru orantılı olarak kaynaklarımızı ve enerjimizi geleceğe yöneltmek oluşturuyor. Bu temel, sürdürülebilir kalkınma için gelecek neslin yaşam kalitesini vizyonumuza taşımamızla güçleniyor. Bu yaklaşımın gereği olarak ekonomik, sosyal ve çevresel konulardaki bilinçli ve planlı çalışmalarımızı, yalnızca bir yönetim anlayışı olarak değil çalışanlarımızın, iş ortaklarımızın, tüm paydaşlarımızın dahil olduğu ortak bir anlayış çerçevesinde yürütüyoruz” diyor. Zorlu Center, çevreci yaklaşımıyla öne çıkıyor Geleceğin İstanbul’una değer katmak hedefiyle dünya çapında örnek gösterilecek bir eser olarak inşa edilen Zorlu Center, her bir bileşeni ile inşa aşamasında yürüttüğü çalışmalar ve çevreye verdiği önemle Zorlu Gayrimenkul’ün sürdürülebilirlik yaklaşımını en iyi şekilde yansıtıyor. Yeşil alanında bitkilerin yakalayabileceği derinlikleri oluşturmak için gerekli tüm koşulların sağlanmasına özen gösterilen proje, dört mevsimin yaşandığı ve mevsimsel geçişlerin hissedilebileceği bir kurguya sahip. yerindeki şehirlere ait, ünlü meydanlardan yola çıkılarak yaratılan Zorlu Center, modern mimari anlayışı ile Asya ve Avrupa kıtalarının birleştiği noktada adeta bir köprü görevini üstleniyor. Zorlu Center, İstanbul Boğazı’nın en güzel noktasındaki konumu ve yeşile verdiği değerle “uluslararası çekim merkezi” olmaya da aday. Beş farklı fonksiyonun ilk kez bir araya geldiği ve 72 bin metrekarelik yeşil alana sahip Zorlu Center’da yaklaşık 50 bin metrekare büyüklükteki, 3 bin 70 kişi kapasiteli Performans Sanatları Merkezi ise bir başyapıt niteliğinde... Türkiye’nin beş fonksiyonlu “karma kullanım” projesi olan, İstanbul’un gözbebeği Zorlu Center’da performans sanatları merkezi, otel, ofis, alışveriş merkezi ve rezidanslar yer alıyor. Zorlu Gayrimenkul bu projeyle İstanbul’a yeni bir kent meydanı kazandırmayı hedefliyor. Geçmişten günümüze hem İstanbul’un simgesi olan meydanlardan hem de dünyanın her Yeşil bir cennet Boğaz’ın doğal bitki örtüsünün de dahil olduğu 60 farklı türde binlerce bitkiyle zenginleştirilerek bölge için adeta yeşil bir cennet yaratacak Zorlu Center, İstanbul içerisinde emsal gösterilecek yemyeşil bir örtüye de sahip olacak. Mevcut yeşil alanla yetinilmeyen Zorlu Center’da, projenin ring yolu da yer 11 altına alınarak 10 bin metrekarelik ek bir yeşil alan oluşturuldu. Bir diğer çevreci yaklaşımla Zorlu Center, konut bölgelerinin kullanımından toplayacağı atık suları, siyah ve gri su olarak iki ayrı sistemde toplayacak. Toplanan gri su ise özel bir arıtıma tabi tutularak Zorlu Center’ın bitki örtüsünün sulamasında değerlendirilecek. Böylece, önemli oranda su tasarrufu da sağlanmış olacak. Zorlu Center’da ayrıca enerji tüketimi çok düşük olan LED sistemi kullanılarak tasarlanan Genel Aydınlatma Sistemi’nin yanı sıra merkezi sistemle gerçekleştirilecek ısıtma ve soğutma sistemlerine eklenen otomatik kontrol mekanizması enerji tasarrufunu maksimum seviyeye yükseltecek. Bununla beraber atık gazı minimum seviyede tutan kazanlar sayesinde çevreye verilecek zarar en aza indirgenmiş olacak. Çevre dostu akıllı sistemler Çevre dostu akıllı sistemlerin ön plana çıktığı projede, otopark ve genel hacim aydınlatma sistemi için, aydınlatma seviyesini otomatik olarak değiştirebilen ve her türlü senaryoya cevap verebilen sensörlü ekipmanlar kullanılarak enerji tasarrufu sağlanacak. Ayrıca otopark yoğunluğuna göre CO2 (karbondioksit) oranı otomatik olarak ölçülerek egzoz fanları ihtiyaç duyulan kapasitede çalıştırılabilecek. Tüm projenin aydınlatma cihazlarının bulunduğu armatürlerde kurulacak otomasyon sistemi de kayıp enerji miktarını minimuma indiriyor olacak. Araçların en kısa sürede park edilmesini sağlayarak gereksiz CO2 salınımını azaltan otopark yönlendirme sistemi, atık gazı en düşük seviyede tutan ısıtma sistemi kazanları da Zorlu Center projesinin sahip olduğu diğer çevreci özellikler arasında yer alıyor. Projede, geleceğin otomobilleri elektrikli araçlar da unutulmadı. 50 adet elektrikli otomobil şarj ünitesi altyapısı oluşturulan Zorlu Center’a rahat ulaşım imkanı sağlanmak üzere metro, metrobüs gibi toplu taşıma araçlarına ara bağ- Zorlu Levent Ofis 40 katlı ve 161 metre yükseklikte planlanan Zorlu Levent Ofis, çağdaş bir sembol olarak kentle buluşacak. Yüksek standartlara sahip ofis ihtiyacını karşılayacak projenin 2013’te bitirilmesi planlanıyor. lantı yolları da projelendirilmiş durumda. İstanbul’un ilk ve tek beş fonksiyonlu karma projesi olma özelliği taşıyan bu cennet, şehrin kalbinde, yeni bir yaşam alanı olarak İstanbul içerisinde yeni bir kent meydanı oluştururken beş fonksiyonu birbirini tamamlayarak yeni değerler yaratabilmesine imkan tanıyacak. Çağdaş bir sembol: Zorlu Levent Ofis Gelecek için kültür ve sanata destek Zorlu Center projesi geliştirilirken İstanbul’un en çok ihtiyaç duyduğu konulardan birinin de kültür-sanat etkinliklerinin gerçekleştirilebileceği alanlar olduğu gözlemlendi. Bu konuda üzerine düşeni yapmak hedefiyle hareket eden Zorlu Gayrimenkul, İstanbul’un bu alandaki ihtiyaçlarını da dikkate alarak Zorlu Center içerisinde Performans Sanatları Merkezi’ne önemli bir yer ayırdı. Başlı başına bir sanat eseri niteliğinde olan İstanbul’un yeni Performans Sanatları Merkezi, Zorlu Gayrimenkul’ün sosyal sorumluluk anlayışını ortaya koyuyor. Sanatın çeşitli dallarına ev sahipliği yapmak üzere çok amaçlı sanat merkezi olarak tasarlanan, aynı zamanda Londra-West End ve New York-Broadway’de gösterimi gerçekleşen müzikallerin ve oyunların dünya prömiyerlerinin sergileneceği Performans Sanatları Merkezi, tam 50 bin metrekare alana sahip. Performans Sanatları Merkezi ile sanatın her dalına ev sahipliği yaparak dünyanın sanat gündemini İstanbul’a taşımaya hazırlanan Zorlu Center, ülkemize olan sosyal sorumluluğumuzun bir parçası olarak, kültür ve sanata değer katacak çalışmalara şimdiden başlamanın gururu ile inşa ediliyor. Zorlu Center olarak, İstanbul’un bütün zenginliklerine sahip çıkmayı, sahip çıkmaktan öte o zenginlikleri yansıtmayı ülkemize olan sosyal sorumluluğun bir parçası olarak gördüklerini ifade eden Mehmet Even, “Bu eşsiz dünya şehrine değer katan, her alanda olduğu gibi kültür sanat alanında da cazibe merkezi olmasına katkı sağlayan çalışmalara da destek olmayı önemsiyoruz” diyor. Zorlu Gayrimenkul’ün İstanbul’un yüksek standartlara sahip ofis ihtiyacını karşılayacak Zorlu Levent Ofis projesinin 2013’te bitirilmesi planlanıyor. 280 milyon Dolar yatırım bedeline sahip olacak proje, sahip olduğu yüksek standartlarla bu bölgenin gelişimine yön verecek nitelikler taşımasının ötesinde kendisinden sonraki yapılanmalar için de çıtayı yükseltecek kriterleri belirlemiş olacak. Tabanlıoğlu Mimarlık’ın tasarladığı ve Büyükdere Caddesi’nde eski Deva Holding binasının bulunduğu arazide inşası devam eden proje, her şeyden önce şehre ve lokasyona değer katacak özelliklere sahip olacak. 40 katlı ve 161 metre yükseklikte planlanan Zorlu Levent Ofis, cephe ve iç aydınlatmasında da özel uygulamalara sahip olacak. Çağdaş bir sembol olarak kentle buluşacak olan Zorlu Levent Ofis, LED donanımıyla sağlanacak özel aydınlatması ile şehrin manzarasına farklı bir renk katacak. Çevre dostu bina Binada asansör trafiğini hızlandırmak üzere, konvansiyonel asansör sistemlerinden farklı olarak katlarda bekleme süresini kısaltan double deck asansör sistemi uygulanacak. A+ sınıfı ofis standartlarının üzerinde olan bu tercih sayesinde bina içi sirkülasyon hızlanacak. Enerji tasarrufunun üst düzeyde olacağı proje, çevreye gösterdiği duyarlılıkla da A+ sınıfı ofis standartlarının üzerinde olduğunu gösterecek. Amerikan Yeşil Binalar Konseyi tarafından verilen “LEED Gold” sertifikası adayı olan Zorlu Levent Ofis çevre dostu bir bina olacak. Yağmur suyu ve gri suyun toplanıp tekrar kullanılacağı binada, güneş ışığından azami şekilde yararlanılacak. Yeşil çatılar, elektrikli araçlar için özel park yerleri gibi diğer çevre dostu uygulamalarla Zorlu Levent Ofis tamamlandığında Türkiye ve dünyada örnek gösterilen bir ofis binası olacak. 12 kapak Her şey daha iyi bir dünya için Daha iyi bir gelecek için yapılan yatırımların sürdürülebilir büyümenin en önemli yapıtaşları olduğuna inanan Zorlu Enerji Grubu, önemli bir ilke daha imza atarak Türkiye’nin sürdürülebilirlik raporu yayınlayan ilk enerji şirketi oldu. V erimli ve kaliteli enerji üretimi yaparak ülke ekonomisine büyük ölçüde katkı sağlayan Zorlu Enerji Grubu, yenilenebilir enerji kaynaklarından azami ölçüde faydalanarak dünyanın geleceğine yatırım yapıyor. Hızla yükselen dünya nüfusuyla birlikte ihtiyaçların artması, buna karşın kaynakların sınırlı oluşu ve iklim değişikliğinin etkilerini göstermeye başlaması nedeniyle enerji sektörünün misyonu global ölçüde giderek daha kritik ve önemli bir nitelik kazanıyor. Çevrenin korunmasından kalite standartlarına, çalışan sağlığından toplumsal sorunlara kadar pek çok alanda sahip olduğu sorumluluğun farkında olan Zorlu Enerji Grubu, yürüttüğü faaliyetlerin her aşamasında bu sorumluluğa uygun hareket ediyor. Grup, doğal kaynakların kullanımında sorumlu ve duyarlı davranışı ön planda tutuyor; doğayı, kültürü ve insan hayatını korumayı öncelik kabul ediyor. Zorlu Holding’in Küresel İlkeler Sözleşmesi (UN-Global Compact) kapsamında hareket eden Zorlu Enerji Grubu, gönüllülük esasına dayalı 10 ilkenin gereklerini kurulduğu günden bu yana benimsemiş ve faaliyet döngüsünde başarıyla içselleştirmiş durumda. İnsan hakları ve çevreye saygı, sağlıklı çalışma ortamının oluşturulması, yolsuzlukla mücadele, kaliteli üretim ve sosyal sorumluluk bilincini esas alan Küresel İlkeler Sözleşmesi’ni tüm çalışmalarında bir kılavuz olarak kabul eden Zorlu Enerji Grubu, ülkemizde ve sektöründe olduğu gibi dünya çapında örnek bir “kurumsal vatandaş” olmayı arzuluyor. Grup sahip olduğu bu vizyonla enerji sektöründeki ilk sürdürülebilirlik raporunu yayınladı. Dünya çapında faaliyet gösteren öncü şirketlerin kullandığı bir raporlama standardı olan Global Reporting Initiative (Küresel Raporlama Girişimi) tarafından “C” seviyesinde onaylanan Zorlu Enerji Grubu’nun Sürdürülebilirlik Raporu, 1 Ocak 2009-30 Haziran 2010 dönemini kapsıyor. Zorlu Enerji Grubu’nun sürdürülebilirlik anlayışının temel ilkeleri; iyi işleyen kurumsal yönetim, kalifiye insan kaynağı, paydaşlar ile gerçekleştirilen sorumlu iş yapısı, çevrenin korunması, toplumsal ve kültürel hayata katkı temellerine dayanıyor. Rapor, Grup’un sürdürülebilirlik performansını çevre, çalışanlar, en geniş anlamdaki paydaş kitlesi ve sosyal sorumluluk ana eksenlerinde ele alıyor. Grup, sürdürülebilirlik performansını 18 aylık dönemlerde raporlamayı hedefliyor. Bu çerçevede bir sonraki sürdürülebilirlik raporunun 2012 yılının ilk çeyreğinde yayınlanması öngörülüyor. Rapordan satırbaşları ise şöyle: Daha temiz bir dünya Daha temiz bir dünyaya daha fazla katkıda bulunmayı kendine misyon edinen Zorlu Enerji Grubu, paydaşları için mümkün olan en iyi ekonomik performansı sergilerken, yürüttüğü bütün faaliyetlerin çevresel ve sosyal sürdürülebilirlikle uyumlu olmasını hedefliyor. Bu amaçla Grup; temiz enerji üretimi sağlarken, faaliyet gösterdiği toplumu da çevre konusunda bilinçlendiriyor, sosyal alanda yürüttüğü projeler ile toplumun kalkınmasına yardımcı oluyor. Çevresel sürdürülebilirliği işinin odağında algılayan Grup, çevre performansını sürekli iyileştiriyor ve daha iyi bir çevre için çalışma ilkesinden taviz vermiyor. Gold Standard alan dünyanın en büyük projesi: Gökçedağ Gökçedağ RES, pek çok çevreci çalışmaya imza attı. Zorlu Enerji, Türkiye’deki ilk karbon emisyon projesini Gökçedağ RES ile gerçekleştirdi ve EcoSecurities Group ile 2008 yılının Ocak ayında, Karbon Emisyon Satış Sözleşmesi imzaladı. Santral, 2009 yılında da “sürdürülebilir kalkınma”, “çevreye duyarlılık”, “yerel paydaşlar tarafından kabul görme” ve “bağımsız kuruluşlar tarafından onaylanma” gibi koşulları esas alan Gold Standard kriterlerini yerine getirerek Gönüllü Emisyon Azaltımı piyasasında Gold Standard ile tescil edilen dünyanın en büyük projesi oldu. Gökçedağ RES ornitoloji raporunun önemini gündeme taşıdı Anadolu’nun Avrupa ile Afrika arasındaki önemli kuş göç yolları üzerinde bulunması nedeniyle, özellikle rüzgar santrali yatırımlarının yer seçiminde kuş göçü ve önemli kuş alanlarının değerlendirilmesi büyük önem taşıyor. Bu nedenle Zorlu Enerji Grubu, 2008 yılında Gökçedağ RES’in inşaat sahasında “ornitolojik (kuş) izleme çalışması” başlattı. Raporun hazırlık aşamasında Gökçedağ RES’in bölgedeki kuş popülasyonlarının uçuşlarına ve kuş göç yolları üzerine etkisi araştırıldı. İz- 13 lemeler, göç dönemleri olan ilkbahar ve sonbaharda yapıldı. Daha sonra 2010 yılı ilkbaharında ise özellikle turnalara yönelik bir gözlem daha gerçekleştirildi. Gözlem sırasında 30 gün boyunca 242,5 saat süresince göçmen kuş türleri, kuşların uçuş yüksekliği ve rüzgarla değişen uçuş rotaları izlendi. Gözlem sonucunda proje alanının ana göç darboğazının 80 km ötesinde bulunduğu ve göçmen kuşların uçuş rotalarının da projenin 50 km güneybatısından geçtiği tespit edildi. Böylelikle Gökçedağ RES’in, BirdLife International - Önemli Kuş Alanları Kriterleri doğrultusunda kuşların doğal hayatına olumsuz etkisi olmadığı belirlendi. Yarınlara sorumluluğun yeni bir örneği: Dalaman Biyolojik Çeşitlilik Araştırma Projesi Zorlu Enerji Grubu, Dalaman Çayı üzerinde planlanan Sami Soydam (Sandalcık) Barajı ve Hidroelektrik Santrali için “ÇED Olumlu Kararı”nı aldı. Bu yasal süreçle yetinmeyen Zorlu Enerji, “Biyolojik Çeşitlilik Araştırma Projesi” için çalışmalara başladı. Zorlu Enerji, bir yıldan fazla sürmesi öngörülen araştırma ve izleme çalışmalarıyla projelerin etki alanı içerisindeki doğal zenginliğin geleceğini güvence altına alarak “çevresel açıdan duyarlı ve sorumlu davranış ilkeleri”yle hayata geçirilen örnek bir proje oluşturmayı hedefliyor. Sürdürebilirliği destekleyen Ar-Ge çalışmaları: “Yeşil Kömür Projesi” Zorlu Enerji Grubu, 2009 yılının Aralık ayında TÜBİTAK Teknoloji ve Yenilik Destek Programları Başkanlığı (TEYDEB) ile Türkiye’de ilk olan “Kömür Gazlaştırma Teknolojisine Dayalı Elektrik Üretim Pilot Tesisi” kurulması amacıyla bir anlaşma imzaladı. Projenin iki temel hedefi var: İlki, proses optimizasyonu ve stabil işletme koşullarına ulaşılması halinde bir sonraki adım olarak daha büyük gazlaştırıcı dizaynları ile kurulu güç artışı sağlamak. İkincisi ise, daha farklı gazlaştırıcı dizaynları ile kömüre alternatif olarak orman atıkları ve kentsel atıklar gibi farklı özelliklerdeki biyokütle kaynaklarının da enerji üretiminde kullanılabilirliğine ulaşmak. Proje, kömürün çevreye verdiği zararı yok ederek enerjinin verimli kullanılmasını amaçlıyor. Zorlu Enerji, çocukları bilinçlendiriyor Zorlu Enerji Grubu, geleceğe yön verecek olan çocuklarımızı çeşitli projeler ve eğitim programları ile bilinçlendiriyor ve “enerji elçileri” olmaları için çocuklara, enerji kaynaklarının daha etkin kullanımı ve temiz enerji konusunda bilgi aktarıyor. Grup, 2010 yılında başladığı “Enerjimiz Çocuklar İçin” kurumsal sorumluluk projesi ile çocuklara verdiği önemin altını çizmeyi, kurumsal duyarlılıkları çocuklar aracılığıyla kamuoyuna aktarmayı, çocuklarda enerji bilinci, verimlilik ve yenilenebilir enerji hakkında farkındalık yaratmayı hedefliyor. Zorlu Enerji, Karbon Saydamlık Projesi’ne katılan ilk ve tek enerji şirketi Zorlu Enerji Elektrik Üretim A.Ş., 2010 yılında dünyanın 60 ülkesinde uygulanan en kapsamlı çevre projelerinden biri olan, Karbon Saydamlık Projesi’ne (Carbon Disclosure Project-CDP) katıldı. 2010 yılında Türkiye’den Karbon Saydamlık Projesi’ne katılan tek enerji şirketi olan Zorlu Enerji Elektrik Üretim A.Ş., 5 doğal gaz santrali ile merkez ofislerinin karbon salım miktarını ve iklim değişikliği politikalarını açıkladı. 2011 yılında ise CDP’ye Türkiye İMKB-100 listesinden aldığı davetle katılan Zorlu Enerji, ilk yılında aldığı yüksek puanla “Türkiye Karbon Saydamlık Liderliği Ödülü”nü aldı. ISO 14064-1 Belgesi alan ilk Türk enerji şirketi Zorlu Enerji, karbon ayak izi yönetimi konusunda sektöründeki öncü konumunu güçlendiren bir başarıya daha imza atarak ISO 14064-1 Sera Gazı Emisyon Doğrulama Standardı kılavuzluğunda sera gazı yönetim sistemi kurarak Bureau Veritas’ın verifikasyonu ile belgeyi almaya hak kazandı. Zorlu Enerji bu proje ile, Türkiye’nin düşük karbon ekonomisin geçiş sürecinde ihtiyaç duyacağı ölçümleme ve raporlama altyapısını oluşturmuş oldu. 14 kapak Zorlu Enerji, Karbon Saydamlık Lideri Ernst&Young Türkiye tarafından yapılan derecelendirmede sera gazı salımı ve iklim değişikliği riskleri yönetim stratejilerini kamuoyuyla en şeffaf şekilde paylaşma kriterinde en yüksek puanı alan Zorlu Enerji Grubu, 2011 Karbon Saydamlık Liderlik Ödülü’nü aldı. Karbon Saydamlık Projesi nedir? Karbon Saydamlık Projesi (CDP-Carbon Disclosure Project), 2000 yılında şirketlerin, yatırımcıların ve hükümetlerin iklim değişikliği tehdidine karşı önlem almalarını sağlayacak bilgileri toplamak ve paylaşmak amacıyla başlatıldı. Karbon Saydamlık Projesi, iklim değişikliğinden kaynaklanan risklerin şirketler tarafından yönetiliş biçimlerini küresel platformda raporlayan tek bağımsız uluslararası proje olma özelliğine sahip. Proje, halka açık şirketlerin sera gazı salım miktarlarını ve iklim değişikliğiyle ilgili risk yönetim politikalarını, kurumsal yatırımcıların, şirketlerin, kamu kuruluşlarının ve akademisyenlerin de dahil olduğu geniş bir kitleye duyuruyor. Karbon Saydamlık Projesi’nin amacı, düşük karbon ekonomisine geçiş sürecinde şirketlerin emisyon saydamlığını sağlamak ve uluslararası yatırımcılara, iklim değişikliğiyle mücadele konusunda çalışmalar yürüten şirketlerin çevre karnesini açıklamak. Karbon Saydamlık Projesi, iklim değişikliğini küresel iş sistemi ile bütünleştiren bir süreci yönetiyor ve dünyanın en büyük sera gazı salımı veri tabanını yatırımcılara açıyor. Örgüt, dünyada 64 trilyon Dolar değerindeki varlığı yöneten 534 kurumsal yatırımcı adına hareket ediyor. www.cdproject.net K arbon Saydamlık Projesi’nin (CDP) 2011 sonuçları ve Karbon Saydamlık Liderliği Ödülü’nü kazananlar açıklandı. Zorlu Enerji Grubu, sera gazı salımı ve iklim değişikliği riskleri yönetim stratejilerini kamuyla en şeffaf şekilde paylaşma kriterinde en yüksek puanı alarak Karbon Saydamlık Liderliği Ödülü’ne layık görüldü. Dünyanın en prestijli ve yaygın çevre girişimi olarak kabul edilen Karbon Saydamlık Projesi, Türkiye’de Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu tarafından Akbank’ın desteği ile 2010 yılında uygulanmaya başladı. Raporun ikinci yıl sonuçları, Sabancı Üniversitesi ile Ernst&Young Türkiye Ofisi’nin katkılarıyla hazırlandı ve Uluslararası Enerji Ajansı Başekonomisti Fatih Birol’un da katıldığı bir toplantıyla kamuoyuna duyuruldu. Rapor, Türkiye’de iklim değişikliği ile ilgili ana eğilimleri ve şirket raporlarının analizini içeriyor. Bu yıl proje kapsamında ilk defa Karbon Saydamlık Liderliği Ödülü de verildi. Zorlu Enerji Grubu, Karbon Saydamlık Liderliği Ödülü’ne layık görüldü. Karbon Saydamlık Projesi’nin (CDP) 2011 sonuçlarının açıklandığı “Karbon Saydamlık Liderliği Ödül Töreni” 18 Kasım’da Emirgan Sabancı Müzesi’nde gerçekleştirildi. Ödül, Sabancı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nihat Berker ve Ernst&Young Türkiye Genel Müdürü Mustafa Çamlıca tarafından verildi. CDP’de Türkiye’nin ilk ve tek enerji şirketi Zorlu Enerji, projeye 2010’da CDP’nin Londra’da bulunan merkezi tarafından davet edilerek projeye Türkiye’den katılan ilk ve tek enerji şirketi oldu. CDP’nin Türkiye’deki ilk yılı olan 2010’da Sabancı Üniversitesi tarafından yalnızca İMKB50 listesindeki şirketler projeye dahil edildi. Zorlu Enerji bu nedenle listeye Türkiye’den değil, Londra merkezli uluslararası boyutuyla dahil olmuştu. Bu yıl ise listenin İMKB-100’e genişletilmesiyle birlikte Zorlu Enerji Grubu da Türkiye projesinin katılımcılarından oldu ve büyük bir başarıya imza atarak ilk yılında ödüle layık görüldü. 15 Zorlu Enerji’ye inovasyon ödülü Zorlu Enerji Grubu, Osmaniye’deki Gökçedağ Rüzgar Santrali için geliştirdiği sürdürülebilir çevre uygulamaları ile dünyanın en büyük danışmanlık gruplarından Frost&Sullivan’ın ‘‘Rekabet Stratejisinde İnovasyon Ödülü’’ne layık görüldü. Z orlu Enerji Grubu, Türkiye’nin faaliyetteki en büyük rüzgar santrali olan 135 MW kapasiteye sahip Gökçedağ Rüzgar Santrali ile ödül almaya devam ediyor. Santral, dünyanın en büyük araştırma ve danışmanlık gruplarından biri olan Frost&Sullivan’ın verdiği, Rekabet Stratejisinde İnovasyon Ödülü’nü aldı. Farklı sektörlerden şirketlerin liderlik, teknolojik yenilikçilik, müşteri hizmetleri ve stratejik ürün geliştirme alanlarında gösterdikleri başarı ve performanslarının değerlendirmeye alındığı yarışmada, uzmanlar katılımcı şirketleri karşılaştırıyor. Endüstrideki en iyi uygulamayı belirlemek üzere kapsamlı araştırmalar yürütülerek şirketlerin performanslarıyla ilgili ölçümleme yapılıyor. Bu yıl ödüle layık görülen Gökçedağ Rüzgar Santrali’nin ödülü Almanya’nın Frankfurt kentinde düzenlenen törende verildi. Enerji sektörünün gururu Gönüllü emisyon azaltımı piyasasında Gold Standard ile tescil edilen dünyanın en büyük projesi olan Gökçedağ Rüzgar Santrali’nin inşaat sürecinin her aşamasında doğaya, kültüre ve insana saygı ön planda tutuldu. Enerji üretimi ve sürdürülebilir çevre iletişimi doğru kanallardan gerçekleştirilerek pek çok öncü araştırma ve projeye imza atılan Gökçedağ Rüzgar Santrali’nde yerel halkın onayının alınmasına büyük önem verildi. Düzenlenen eğitim ve bilgilendirme toplantı- ları ile yenilenebilir enerjinin uzun vadeli faydaları anlatılarak halkın projeyi benimsemesine destek olundu. Gökçedağ Rüzgar Santrali ile enerji sektörünü öncü, çevreci projelerle tanıştıran Zorlu Enerji Grubu; santralin, kuşların doğal hayatına etkisi olup olmadığını araştırmak amacı ile ornitoloji raporu hazırladı. Bu çalışmanın yanı sıra Türkiye’nin ilk kuş izleme radarı da faaliyete geçirildi. Bu radar sayesinde göçmen kuş topluluklarının hareketleri, proje sahasına 10 kilometre menzilde tespit ediliyor. Böylece gerektiğinde türbinler durdurularak göç yolları korunuyor. Yürütülen bu çalışmalara paralel olarak bölgede çocuklara yönelik enerji konulu eğitimler düzenleniyor. 6-12 yaş ilköğretim çocuklarını, enerji tasarrufu ve yenilenebilir enerji kaynakları konusunda bilinçlendirmek amacıya tüm Türkiye genelinde başlatılan “Enerjimiz Çocuklar İçin” eğitim projesi, Osmaniye’deki çocuklarla da buluşturuldu. Bir yıl içinde Osmaniye’deki ilköğretim okullarında düzenlenen eğitimlerle 4 bin çocuğun enerji elçisi olması sağlandı. Zorlu Enerji Grubu, 2010 yılında toplam 210 milyon Avro yatırım bedeli ile hayata geçirilen Gökçedağ Rüzgar Santrali’nin yanı sıra aynı bölgede yer alan Sarıtepe ve Demirciler’de de sırasıyla 50 MW ve 60 MW’lık iki rüzgar santrali daha kurmayı planlıyor. Grup, bu santrallerin de devreye girmesi ile rüzgar kapasitesini toplam 245 MW’a yükseltecek. Frost&Sullivan hakkında Dünyanın en büyük araştırma ve danışmanlık gruplarından biri olan Frost&Sullivan, 1961 yılından beri 40 ülkede 2000’in üzerinde analisti ve danışmanı ile otomotiv, enerji, havacılık, savunma, telekomünikasyon, sağlık, kimya ve daha birçok sektörde 14 bin firma ve kuruluşa hizmet veriyor. Çalışmaları ile müşterilerinin büyümelerini hızlandırmalarına, gelişme, yenilik ve liderlik alanlarında en yüksek düzeye ulaşmalarına destek olmayı hedefliyor. www.frost.com 16 kapak “Bir De Sen Tasarla” 10 yaşında Ev tekstil sektörünün güçlü markası Taç’ın düzenlediği “Bir De Sen Tasarla” yarışması 10. yılını kutluyor. Bugüne kadar toplam 2 bin 500 eserin katıldığı yarışmada 113 tasarım ödüle layık görüldü. Bu yıl da toplam 11 ödülün verileceği yarışma, eğitim ve sanayi işbirliğine katkı sağlarken öğrencilerin geleceğine ışık tutmaya devam ediyor. T ürk tekstil sektörünün devi Zorlu Tekstil, yenilikçi ve çevreye duyarlı üretim politikaları ve sürdürülebilir başarı hedefiyle çalışmalarını sürdürüyor. Tasarımları ve yenilikçi ürünleriyle sektöre yön veren Zorlu Tekstil, Taç markasıyla genç tasarımcıların yetişmesine de katkıda bulunuyor. Bu yıl 10.’su gerçekleştirilecek olan “Bir De Sen Tasarla” yarışması, yaratıcı ve yenilikçi çalışmalarıyla fark yaratan gençleri sektöre kazandırmaya devam edecek. Yarışma ile kesintisiz olarak 10 yıldır sanayi ve eğitim işbirliğine katkıda bulanan Taç, uluslararası pazara sunulabilecek, ev tekstilinde moda yaratabilecek özgün tasarımları ortaya çıkarmayı ve ev tekstili sektöründe tasarımcı kimliğinin güçlenmesine yardımcı olmayı da amaçlıyor. Taç’ın kurumsal sosyal sorumluluk projesi niteliğindeki yarışmada geçen 10 yıllık süre içinde, 2 bin 500 eser jüri üyeleri tarafından değerlendirilerek, toplam 113 tasarım ödüle layık görüldü. Bu yıl “Gençlik” teması ile “nevresim desen tasarımı” kategorisinde düzenlenen yarışmaya, Mimarlık Fakülteleri, Güzel Sanatlar Fakülteleri ve Eğitim Fakülteleri’nin Güzel Sanatlar Eğitimi Resim-İş Öğretmenliği Bölümü öğrencileri başvurabiliyor. Türkiye Ev Tekstili Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TETSİAD) işbirliğiyle düzenlenen yarışmada “nevresim desen tasarımı” kategorisinde katılımcı gençlerin yaratacakları tasarımlara rengarenk dünyalarını, bitmeyen enerjilerini ve hayallerini yansıtmaları bekleniyor. Yarışmada, birinciye 10 bin TL, ikinciye 7 bin TL, üçüncüye ise 5 bin TL para ödülü verilecek. Ayrıca TETSİAD tarafından bir kişi 3 bin TL ve Mehmet Zorlu Vakfı tarafından da altı kişi özel burs ile ödüllendirilecek. Toplam 11 ödülün verileceği yarışmada başvurular, 23 Mart 2012 tarihine kadar kabul edilecek. Kazananlar ise 2011–2012 akademik yılının ikinci döneminde İstanbul’da yapılacak ödül töreninde açıklanacak. Zorlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Zorlu: “Bir yarışma olmanın ötesine geçtik” Ülkemizin, 2023 yılında dünyanın 10. büyük ekonomisi olmak gibi çok önemli bir hedefi var. Bu hedefe ulaşmanın yolu ise, Türkiye’yi bilim, teknoloji, yenilikçilik ve tasarım alanlarında daha ileriye taşımaktan geçiyor. Bu konulara yapılacak yatırımlar, bizi hedefimize ulaştıracağı gibi, rekabet gücü, ekonomik büyüme ve istihdamının artmasına ve cari açık sorununun çözümüne katkı sağlayacak. Ülkemiz ekonomisinde önemli bir yere sahip olan tekstil sektörünün de teknoloji, yenilikçilik, markalaşma ve tasarım alanlarında dünya rekabet ortamına hazırlanması, ekonomimizin geleceği açı- sından son derece önemli. Son yıllarda tekstil sektöründe de ArGe’ye verilen önemin arttığını, üniversite-sanayi işbirliğinin tekstil sektörünün her aşamasında yerini almaya başladığını görüyoruz. Bu işbirliği nitelikli işgücü yetiştirme aşamasından pazarlama ve Ar-Ge çalışmalarına varana kadar değişik seviyelerde hız kazanmış durumda… Biz de Zorlu Grubu olarak, yaklaşık 60 yıllık tarihimizin mihenk taşı olan tekstil sektöründe, faaliyet gösterdiğimiz diğer sektörlerde olduğu gibi yenilikçi bir bakış açısıyla çalışmalarımızı yürütüyor, sektöre yön veren ürünler geliştiriyor ve sürdürülebilir başarı hedefiyle çalışıyoruz. Her alanda olduğu gibi tekstilde de “sürdürülebilirlik” bizim temel başarı ölçütümüz. Sürdürülebilirlik yaklaşımımızın temelini, ekonomik, sosyal ve çevresel konulardaki bilinçli ve planlı çalışmalarımız oluşturuyor. Bu bakış açımızın en önemli yansımalarından bir tanesi de Zorlu Tekstil Grubumuz bünyesinde bu yıl 10.’sunu gerçekleştireceğimiz Bir De Sen Tasarla yarışması… Rekabette bir adım öne geçmenin, fark yaratmanın sırrının insan kaynağı olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda, Bir De Sen Tasarla yarışmamız, tekstilde ülkemizi ve ürünlerimizi tercih edilir kılacak, katma değeri yüksek iyi yetişmiş insan gücünün yetişmesi için son derece önemlidir. Bu bakımdan yarışmamız, ülkemizin 100. yıl hedeflerine ulaşması konusunda da önemli unsurlardan bir tanesidir. Bu yarışma ile bir yandan yenilikçiliğe fırsat veren bir iklim yaratarak yüzlerde gencin tasarımlarının hayat bulmasına fırsat verirken, ülkemizin rekabet gücünün artmasına da katkıda bulunuyoruz. Aynı zamanda üniversite-sanayi işbirliğinin en güzel örneklerinden bir tanesi olan yarışmamızı daha uzun yıllar sürdürerek, ülkemize yaratıcı ve yenilikçi çalışmalarıyla fark yaratan gençler yetişmesine katkıda bulunmaya devam edeceğiz. 17 Zorlu Tekstil Grubu Başkanı Vedat Aydın: “Bir De Sen Tasarla, üniversitelere ve öğrencilere yapılan yatırımdır” Z: Taç Bir De Sen Tasarla Projesi, bir tasarım yarışması olmanın yanı sıra üniversite ve kurum işbirliğine de örnek bir proje. 10. yılına giren bu projeyi kurum-üniversite işbirliklerinin devamlılığı açısından değerlendirir misiniz? Kuruma ve üniversiteye katkıları nelerdir? Her geçen gün ülkemizin ihracatında katma değerli ürünlerin satışı artacaktır. Yoğun rekabet ortamında katma değerin önemli kısmı insan beyninden gelecek olandır. Yüksek teknoloji makineler herkes tarafından alınıp kullanılabilir ama tahsilli ve iyi yetişmiş elemanların katma değeri hep fark yaratacak, ülkemiz ve ürünlerini daha tercih edilir hale getirecektir. Okullarımızda yetişen gençlere ne kadar çok emek verirsek, onları gerçek iş hayatına ne kadar yakın yetiştirirsek ülkemizin ihracatla kalkınması o kadar hızlı olacaktır. Taç’ın projesi bu bakımdan çok önemli. Üniversitelerdeki öğretim görevlileri ve proje sayesinde yüzlerce öğrenci her yıl tekstil teknolojisindeki gelişmeleri yakından takip edebiliyor ve günün şartlarına uygun ürünler tasarlayabiliyor. Üniversitelere ve öğrencilere yapılan yatırım elbette biz sanayicilere de yetişmiş kaliteli eleman bulma konusunda çok yardım ediyor. Z: Başarısının yanında sürdürülebilirlik anlamında da öne çıkan Bir De Sen Tasarla’nın gelip geçici bir proje olmamasının ardındaki nedenler neler? Zorlu Holding’in kararlı yaklaşımı, projeye katılım gösteren gençle- rin sayılarının her yıl artması sayesinde süreklilik sağlandı. Tekstil sanayi ülkemizin katma değer yaratan en önemli sanayilerinden biri. Gençlerimizi bu sanayiye yaklaştırmak onlara gerekli teknik ve ticari bilgileri vermek suretiyle faydalı projeler devreye giriyor. Sektör konusunda bilinci artırmak, tekstili, Zorlu Holding’i ve tabii ki Taç markamızı sevdirmek sayesinde ülkemiz, firmamız ve gençlerimiz projeden maddi, manevi faydalanıyor. Bu da projenin daha uzun yıllar devam etmesini gerektiriyor. Z: Bir De Sen Tasarla Projesi’nin geleceğini nasıl görüyorsunuz? 10 yıl öncesine oranla Türkiye’de ve dünyada birçok şey değişti. 10 yıllık gelişimini, gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Her geçen yıl yenilik, inovasyon, farklılık terimleri daha önem kazanıyor. Her geçen yıl rekabet ve özellikle fiyatla rekabet artıyor, zorlaşıyor. Özellikle Uzakdoğu ülkeleri ucuz ürün üretim merkezi oldular. Ülkemizin üretim ve ihracata devam etmesi ancak ve ancak farklı, yeni ve özel ürünlerle olabiliyor. Farklılığı sağlayacağımız en önemli nokta ise özel tasarım. Özellikle tekstil sektörünü ayakta tutacak, rekabetçi avantaj sağlayacak en önemli noktalardan biri tasarım. Dolayısıyla her geçen yıl ne kadar hayırlı bir iş yaptığımızı anlıyor ve bu güzel projeyi geliştirerek devam ediyoruz. Daha da geliştirmek için arayışlarımız sürüyor. Gerek katılımcı portföyünün artırılması gerekse desen, tasarım, ürün geliştirme gibi yeni başlıkların gündeme gelmesi mümkün. 18 kapak “Bu tür yarışmalar öğrencilerin diğer bölümler ve öğrencilerle buluştukları, coşkulu bir şekilde yarıştıkları etkinlikler. Öğrencilerimiz Bir De Sen Tasarla yarışmasını, iyi organize edildiği, gelenekselleştiği ve çok somut bir değerlendirme yöntemiyle seçim yapıldığı için severek takip ediyor.” Mimar Sinan Üniversitesi Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gaye Kırlıdökme Belen: “Yarışmadan çok memnunum” Z: Yarışmaya nasıl dahil oldunuz? Yarışma hakkında ne düşünüyorsunuz? İlk ikisi hariç tüm yarışmalarda, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü’nü temsilen jüri üyesi olarak görev yaptım. “Yatak Odası Tekstil Ürünleri” ile ilgili bir dersim olduğu için, çalışma arkadaşlarım bu görevi bana verdiler. Ben de yerine getirmeye çalıştım. Alanındaki ilk yarışma olması nedeniyle çok önemli. Şartnamede de belirtildiği gibi, moda olabilecek tasarım ve tasarımcıların ortaya çıkmasına katkı sağlamak amacıyla 10 yıl önce ciddi bir öngörü ile başlatılmış ve hala sürdürülen iyi niyetli, iyi organize edilen başarılı bir etkinlik. Bu ciddiyet, bölümümüzde bu yarışmayı öğrencilerimize tavsiye etmek açısından bize güven verdi. Bölüm öğrencilerimiz de bakış açılarıyla yarışmaya çok önemli katkı sağladılar. Zorlu Ailesi’nin, Zorlu Tekstil Grubu’nun, Zorluteks üretim tesisleri mensuplarının, meslektaşlarımın ve bu yarışmaya katılan öğren- cilerin bu projedeki samimiyeti, yarışmaya süreklilik kazandırdı. pek çok öğrenciye baskı desenli nevresim takım tasarımının naCiddi insanlarla birlikte olmak ve ülkenin gençleri için bir şeyler sıl düşünülmesi ve çalışılması gerektiğini öğretiyor. Ödül almış yapmak, herkes gibi beni de memnun etti. İyi organize edilen bir bazı tasarımlar satışa sunuluyor. Bu da öğrenci açısından motive yarışma. Katılım koşulları kendilerini zorlamayacak türden. Ödül edici. Bu tür yarışmalar öğrencilerin diğer bölümler ve öğrencisayısı ve ödüllerin miktarı örnek olacak kadar yeterli. Şartname- lerle buluştukları, coşkulu bir şekilde yarıştıkları etkinlikler. Öğsi net. Ödül alanların medya aracılığıyla tanıtımı doğru. Ayrıca rencilerimiz Bir De Sen Tasarla yarışmasını iyi organize edildiği, TETSİAD da başlangıcından beri bir ödülle bu yarışmaya destek gelenekselleştiği ve çok somut bir değerlendirme yöntemiyle veriyor. Tekstil Tasarımcıları Derneği de geçmiş yıllarda kendi seçim yapıldığı için severek takip ediyor. Her yıl ödül alarak da yarışmaya katkıda bulunuyorlar. adına verdiği bir ödülle yarışmaya destek olmuştu. Z: Öğrencilerin ilgisi yıllar içinde nasıl bir seyir izledi? Z: Ortaya ne gibi somut katkılar çıkıyor? Türkiye’de ve dünyada çok fazla tekstil ve moda Dokuz yarışma boyunca yurdun çeşitli illerinden tasarımı yarışması olmasına rağmen çok az bir öğrenciler, bu etkinlik için 2 bin 500 çalışma yapkatılım ile başlayan yarışmanın bugünkü katılımcı tı. Sağlıklı değerlendirme açısından, katılan eser sayısının gittikçe yükselerek devam etmesi, yarışsayısında kısıtlama yapılmasına gerek olmasa, manın tanındığını ve kabul edildiğini gösteriyor. bu sayı çok daha yüksek olabilirdi. Gençlerin bu Bu yarışma, Türkiye’de nevresim desen tasarımı içten katkısı her şeyden önemli. Türkiye’deki ilk konusunda kendine düşen görevi bence yapmışnevresim takımı desen tasarımı yarışması olması tır. Eğitim sektörünün konuyla ilgilenmesini, ev açısından bu yarışma sektör için de eğitim kurumtekstili sektörünün de eğitimcilerle ve tasarımcı ları için de çok değerli. Ayrıca yarışma şartnameadaylarıyla tanışmasını sağlıyor. sindeki teknik koşullar, böyle bir ders almamış Gaye Kırlıdökme Belen “Yarışmayla hayalim gerçek oldu” 2004 yılında Bir De Sen Tasarla yarışmasına katılan ve baskılı nevresim desen tasarımıyla üçüncü olan Nesrin Kaya, şu anda Zorlu Tekstil bünyesinde çalışıyor. Ar-Ge bölümünde havlu ürün grubunda uzman tasarımcı olarak görev yapan Kaya, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Tekstil ve Moda Tasarım Bölümü’nden mezun. Yarışmanın kariyer anlamında kendisine ciddi katkı sağladığını söyleyen Kaya, “Yarışmaya katılırken Zorlu Tekstil bünyesinde yer almak öncelikli hedeflerimden biriydi. Hayalim gerçek oldu” dedi. Z: Yarışmaya katılırken hedefiniz neydi? Üniversite üçüncü sınıftayken yarışmaya katıldım. Herkes gibi birinci olmayı ve derece almayı hedefledim. Yarışma ödüllerinden biri olan dünyanın en büyük ev tekstil fuarlarından Heimtextil’i görebilmek de hedeflerim arasındaydı. Z: Taç’ta çalışmayı hayal ediyor muydunuz? Tabii ki, Zorlu Holding ve Taç’ın ev tekstilindeki yeri ve önemine baktığımda yarışmaya katılırken bu kuruluşta yer almak öncelikli hedeflerimden biriydi. Z: Ne zaman işe başladınız? Derece aldıktan sonra Zorluteks Ar-Ge’den teklif aldım. Öğrenimim bitene kadar da yarı zamanlı olarak çalışıp, diploma projemi hazırlamak için ara vermek zorunda kaldım. Mezun olduktan sonra ise tam zamanlı Zorluteks bünyesinde çalışmaya başladım. Z: Şu anki göreviniz nedir? Önce Ar-Ge departmanında nevresim ürün grubunda desen tasarımcısı olarak başladım. Şimdi havlu ürün grubunda uzman tasarımcı olarak görev yapıyorum. Yarışma hakkında siz ne düşünüyorsunuz? 10 yıldır devam eden Bir De Sen Tasarla yarışmasını, mesleğinde kariyer yapmayı hedefleyen her öğrenci için çok önemli bir fırsat olarak görüyorum. Z: Katılımcılara ciddi katkısı olduğunu düşünüyor musunuz? Kesinlikle. Çünkü yarışma katılımcıları kapsamlı ve ciddi bir çalışma yapmaya yöneltiyor. Ayrıca girişimci ve vizyoner bakmayı, bilginin uygulamaya dönüşmesi, bilgi ve yeteneklerin kullanımı ve özgün tasarım yaratma konusunda öğrencileri yönlendiriyor. Z: Siz en çok nelerden etkilendiniz? Avrupa’nın en büyük nevresim üreticisi Zorluteks’te tasarımdan üretim ve satışa uzanan süreçte, sektör profesyonelleriyle ve uzman tasarımcıların yönlendirmesiyle bir markaya tasarım yapma prensipleri, renk ve form kullanımı, hedef pazar ve müşteriye yönelik koleksiyon çalışmaları süreçlerinde yer aldım. Tüm bunların yanında sektörde marka kavramıyla birlikte marka yönetimini, markaların ürün geliştirme zincirini, üretim planlamasını, tüm üretim süreçlerinin yönetimini de yakından izleme fırsatını yakaladım. Tüm bunlar kariyerim için önemli bir adım oldu. Z: Çevrenizdekilere bu tür yarışmaları öneriyor musunuz? Kesinlikle öneriyorum. Katılımcılar bu sayede çalışmalarını uzman kişilerden oluşan jüri karşısında değerlendirme fırsatı yakalıyor. 19 Yarışama heyecanı Facebook’ta devam edecek Bir De Sen Tasarla yarışmasının finalinin ardından, ödül kazanan 10 tasarımcı, Facebook.com’da özel olarak hazırlanan Bir De Sen Tasarla (www.facebook.com/tacbirdesentasarla) sayfası üzerinden bir kez daha yarışacak ve bu defa da Sosyal Medya Özel Ödülü’nü kazanmaya hak kazanacak. Yarışmacılar, tasarımlarına ait görselleri ve isterlerse tasarımlarını anlatacakları videolarını Bir De Sen Tasarla Sayfası’na yükleyerek 15 gün boyunca Facebook kullanıcıları tarafından oylanacaklar. Facebook kullanıcıları tarafından birincinin belirleneceği yarışmada, oylamayı kazanan tasarımcı, kendi ödülüne ek olarak 3 bin TL değerindeki para ödülünün de sahibi olacak. Tüm yıl boyunca aktif olacak Facebook sayfasında, yarışma ile ilgili bilgiler düzenli olarak katılımcılarla paylaşılacak. Yarışmayla ilgili tüm detayların yer aldığı bu sayfa, aynı zamanda öğrenciler için iletişim kurabilecekleri bir sosyal platform niteliğinde. Öğrenci röportajlarının da bulunduğu sayfanın galeri bölümünde ise yarışmanın bugüne kadar dereceye giren tasarımları görülebiliyor. 20 köşe yazısı/prof. dr. kerem alkin 2012’de Türkiye ekonomisi Ülke ekonomisinin 2012 yılında da büyümesi için iç talepten destek alması, yurtiçi aktörlerin ise yabancılara sirayet etmiş olan olumsuz hava ve algıya kapılmamalarını sağlayacak bir süreç yakalaması gerekiyor. 2 012 yılına dönük en kritik husus, Türk ekonomisinin geleneksel tasarruf açığını kapatabilmek için bu yıl dünyadan ve özellikle Avrupa piyasasından en az 80 milyar Dolarlık bir yabancı kaynak bulup bulamayacağı meselesi. Bu kaynağın rahatlıkla bulunabileceğine inanan ekonomistler grubu, gerekçe olarak 2012 yılında hem Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB), hem de ABD Merkez Bankası’nın (FED) kendi ekonomik alanlarını desteklemek amacıyla parasal genişlemeyi sürdürecekleri beklentisine dayanıyorlar. Yani, eski Fransız ECB Başkanı Trichet gidip yerine İtalyan Başkan Mario Draghi geldiğinden bu yana, ECB kesenin ağzını açmış durumda. ECB, yeni başkanla piyasaya para pompalayarak Avrupa bankalarının durumunu düzeltmeye çalışıyor. FED ise 2008 yılı sonundan bu yana iki kez tarihi parasal genişleme yaptı. Üçüncü parasal genişlemenin en geç bu yılın ikinci çeyreğinde kaçınılmaz olarak devreye gireceği konuşuluyor. Bu nedenle, eğer ABD ve Euro Bölgesi’nde basılan paralar ile dünya ekonomisi Dolar ve Euro’ya boğulacak ise kimi ekonomistler Türkiye’nin mutlaka bu para bolluğundan yararlanacağını belirtiyorlar. Eğer, Türkiye kamu mali disiplini, enflasyon, Türk ekonomisinde kredi ve özel kesim borç yükü gibi alanlarda kritik hatalar yapmaz ve dünya ekonomisindeki imajını bozmaz ise, mutlaka Türkiye’ye bu bol paradan bir döviz girişi olur görüşü öne çıkıyor. Bu nedenle döviz kurları önümüzdeki Nisan ayından itibaren sakinleşir görüşü dillendiriliyor. “Avrupa kasarsa, dolar kuru 2,15 TL bile olur” diyen var Dolar kurunun yılın ilk üç ayı için 1,88 TL, ikinci üç ay için 1,85 TL ve geri kalan altı aylık dönemde de 1,82 TL ortalama kur düzeyinde dolaşacağını ifade eden söz konusu iyimser iktisatçıların aksine, kötümserler tarafı ise 2012’de Avrupa bankalarındaki finansal darboğazın daha da derinleşeceğini ve bu bunalım nedeniyle Türkiye’den anlamlı ölçüde net döviz çıkacağını ve bu nedenle dolar kurunun 2 TL’yi de aşarak 2,15 TL’yi de test edebileceğini belirtiyorlar. İşin tatsız yönü, söz konusu kötümser ikti- satçıların endişelerini destekleyen bazı gelişmeler de yok değil. Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) 2011 biterken ve 2012’nin ilk günlerinden itibaren piyasaya para pompalamayı sürdürmesinin, finans kuruluşlarının birbirine olan güvensizliğini gidermeye yetmediği gözleniyor. Euro Bölgesi bankaları, ECB’den aldıkları parayı yine ECB’ye yatırarak, gecelik depo mevduat miktarında yeni bir rekora imza attılar. Avrupa Merkez Bankası’na yatırılan gecelik mevduat 453 milyar 181 milyon Euro’ya yükseldi. Keza, yılbaşından kısa bir süre önce gecelik mevduat zaten, ilk kez 400 milyar Euro’yu aşmıştı. Bu gelişme, ticari bankaların birbirlerine güvenmediklerine işaret ediyor ve finans piyasaları için de tehlike sinyali veriyor. Mevduat faizleri yükseldikçe de bankalar arasındaki karşılıklı güven de o kadar azalıyor. Euro Bölgesi bankaları mevduatlarını yüksek faiz veren bir başka bankaya yatırmak yerine, gecelik faizi yüzde 0,25 olan Avrupa Merkez Bankası’nda “park etmeyi” tercih ediyor. Başka bankalara kredi açmak çok daha karlı olmasına rağmen, alacaklarını kaybetmekten çekinen ticari bankalar piyasadaki ortakları yerine ECB’nin güvenli liman olarak algılanan hesaplarına “yanaşmayı” tercih ediyorlar. Bunda birçok bankanın, borçlu ülkelere açtıkları kredileri tahsil edememe korkusu da önemli rol oynuyor. İşte bu tablodan Türk bankaları ve şirketlerinin 2012 yılı için Avrupa bankalarına olan vadesi gelen dış borçlarını çevirmek noktasında ne kadar etkilenecekleri henüz netlik kazanmış değil. Dolar ve euro kredilerinde faizler yükseldi Aralık ayında ECB, yeni Başkan Mario Draghi ile Euro Bölgesi bankalarına üç yıl vadeyle yaklaşık 500 milyar Euro’luk taze para sağlamıştı. Bu parayla, piyasaya likidite sağlayarak finans kuruluşlarının birbirine güvenmemesi yüzünden likidite sıkıntısına düşülmesinin önlenmesi hedeflenmişti. Ancak piyasaya bol miktarda ucuz para sürülmesine rağmen finans kuruluşları güvensizlik yüzünden yine merkez bankasına sığınmış durumdalar. Bu nedenle, Türk bankalarının bu yıl yurtdışından kaynak bulmakta zorlanmaları, Türk şirketleri için, Türk bankalarından kullandıkları dolar ve euro cinsinden kredilerinin faiz oranlarının en az yüzde 50 ile 65 oranında artması anlamına gelecek. Nitekim, dolar cinsinden kredilerde faiz oranları yüzde 8 ile 10 arasında dolaşmaya başladı bile. Bakan Babacan da 2012 büyümesi için Avrupa’ya atıf yapıyor Başbakan Yardımcısı Ali Babacan da 2012’de büyüme hızının biraz düşmesini beklediklerini ve yüzde 4’lük büyüme tahmininin halen geçerli olduğunu belirtiyor. Bu oran 2011’i yüzde 7,5 ile 8 arası bir büyümeyle kapatmış olduğu tahmin edilen Türk ekonomisinde, büyümenin yarı yarıya yavaşlayacağı anlamına geliyor. Bu yüzde 4’lük tahminin Avrupa’da işlerin daha kötüye gitmeyeceği varsayımıyla yapılan bir tahmin olduğunu ve Avrupa’da işlerin daha iyiye gitmesi durumunda yüzde 4’lük büyümenin yukarı da gidebileceğini belirten Bakan Babacan, Avrupa’da beklentilerin daha kötüye gitmesi durumunda ise bu yüzde 4’lük büyümenin aşağı yönlü revize edilebileceğini kaydetti. 2012’de kredi hacmindeki artışın geçen seneye göre daha az olacağının altını çizen Babacan, 2011 yılının kur etkisinden arın- 21 dırıldığında, yüzde 25 kredi hacmi büyümesiyle tamamlanacağını kaydediyor. Bu durumda, 2012 yılında kredi hacmindeki artış yüzde 20’nin altında kalırsa, Türk ekonomisi için yüzde 4 büyüme hedefi gerçekten zora girebilir. 3. çeyrekte etkisi artan ihracat, 2012’de ağırlığını hissettirmeli Aralık ayı başında açıklanan 3. çeyrek büyüme rakamları, 2010 yılının 3. çeyreğinden itibaren Türk ekonomisine net katkı sağlama becerisini kaybeden ihracatın tekrar net katkı sağlar hale geldiğini gösterdi. İhracat hacmindeki toparlanma ile 2008 yılı başından beri ki performansına erişemiyormuş gibi gözüken ihracat, bir anda bu yılın 3. çeyreğinde hamle yaparak, 2008 başındaki en yüksek performansını yakaladı. Aşağıdaki grafikte de görüldüğü gibi, ekonomi yönetiminin büyüyen ve 80 milyar Dolar’a dayanan cari açığı kontrol etmek adına, yurtiçi tüketim ve yatırım harcamalarını yavaşlatma çabaları, ikinci çeyrekten üçüncü çeyreğe nihai yurtiçi talebin ekonomik büyümeye katkısının yavaşladığına işaret ediyor. Bu nedenle 2012’de Türkiye’de, bölge ülkelerinde, Avrupa Birliği’nde gerçekleştirilecek fuarlara, 2012 neşesiz geçecek diye ilgi göstermemek Türk iş dünyası açısından stratejik hata olabilir. Hatta tersine, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın öncülüğünde 2012 yılında Uzakdoğu’daki fuarlara ve uluslararası ticari temas amaçlı organizasyonlara katılım anlamında bir yoğunlaşma hissediliyor. 2012’de Avrupa Birliği ve ABD gibi önemli ihracat pazarları durgun seyrederken, Asya ve Latin Amerika pazarında Türk ihraç ürünleri için daha geniş imkanları yakalamamamız gerekiyor. Yabancılar bu yıl Türk ekonomisini büyütmemeye kararlı Açık söylemek gerekirse, geçen yıl ve bu yıl için Türk ekonomisine yönelik beklenti setinde Türk uzman ve finans piyasası profesyonelleri ile, yabancı uzman ve yabancı finans kurumlarının beklentileri arasındaki uyumsuzluk giderek artıyor. Geçtiğimiz yıl bölgesel siyasi ve ekonomik sorunlar derinleştikçe, Türk ekonomisinin yakın coğrafyasında gündeme gelen Arap Baharı ve Euro Bölgesi kaynaklı ekonomik sorunlardan ciddi ölçüde etkileneceğine dair iddia ve beklentiler daha kuvvetli dillendirilmeye başlanmıştı. Ancak yurtdışı çevrelerde dile getirilen bu beklentiler yüzde 8’e yakın çıkması beklenen 2011 yılı büyüme rakamıyla ve 135 milyar Dolar’la yeni bir Cumhuriyet rekoru kıran ihracat hacmiyle anlamını yitirmiş oldu. Ancak 2012 yılına taşınan Euro Bölgesi bazlı ekonomik sorunlar, içinde bulunduğumuz yıl için Türk ekonomisine yönelik yurtdışı kaynaklı olumsuz beklentileri daha da güçlendirmiş durumda. Türkiye İhracatçılar Meclisi başta olmak üzere, Türk iş dünyasını temsil eden sivil toplum kuruluşları ve Türk ekonomi yönetimi, bu yıl en kötü ihtimalle yüzde 3 ve hatta 2012 hedefi olan yüzde 4’ün dahi aşılabileceğine dair büyüme tahminlerine işaret ederken, uluslararası kuruluşlar tarafından dillendirilen büyüme beklentilerinde en iyi tahmin yüzde 2,5, en kötüsü yüzde -2’ye kadar gidiyor. Yabancı kuruluşlarının 2012 büyüme tahminlerinin ortalaması yüzde sıfıra yakın seyrediyor. Ancak, bu kötümser tahminleri bir gerekçeye bağlamak da zor. Türk ekonomisinin büyüyememe değil, aşırı ısınma sorunu var Başbakan R. Tayyip Erdoğan’ın yakın zamanda dile getirdiği Türk ekonomisine yönelik yurtiçi ve yurtdışı piyasalarda oluşturulmaya çalışan algıya yönelik sert eleştiriler bir anda gündeme gelmiş ifadeler değil. Dünyanın çok sayıda gelişmiş ekonomisi, 2009’dan bu yana etkili bir büyüme trendi yakalamak için çaba sarf eder ve henüz beklenen ölçüde sonuç alamaz iken, Türk ekonomi yönetimi ülke ekonomisindeki büyüme trendinin kısmen soğutulması için tedbir alma lüksü yaşıyor. Yani, Türk ekonomisinin yeterince büyüyememe değil, aşırı ısınma sorunu var. Yani Türk ekonomisi kendi haline bıraksan, zaten ortalama yüzde 6 büyüyebilecek bir trendle gidiyor. Ekonomi yönetimimiz ise gerek enflasyon, gerekse de cari açığı kontrol altında tutabilmek adına, ekonomi yüzde 6 büyütmemeye gayret sarf ediyor ve 2012 için yüzde 4’ü hedefliyor. Gariptir, yurtiçi piyasalardaki kimi piyasa profesyonelleri mi Türk ekonomisiyle ilgili garip bir tablo çiziyor ya da yabancı finans kurumları kendi kendilerine mi bir kuruntuya kapılmış durumdalar. Türk ekonomisinin bu yıl işinin çok zor olduğuna dair bir uluslararası yatırımcı algısı oluşmuş durumda. BofA Merill Lynch’ten yüzde sıfır büyüme beklentisi 2008 sonuna doğru patlak veren küresel finans krizi, ABD’li iki finans kurumu olan Bank Of America ile Merill Lynch’in birleşmesi sürecini gündeme getirmişti. Bank Of America’nın Merill Lynch’i satın alması sonrasında, yeni birleşmiş yapı BofA Merrill Lynch diye çağrılıyor. BofA Merrill Lynch, hazırladığı son raporda, Avrupa borç krizindeki sistematik sorunun bir türlü çözülememesinin Avrupa’nın 2012’deki faaliyetlerinde bir daralmayla karşılaşacağı anlamına geleceğini ve bu baz senaryoya göre, Euro Bölgesi’nin bu yıl yüzde 0.6 küçüleceğini, Türkiye için ise 2012’de sıfır büyüme, 2013’te yüzde 6 büyüme öngördüklerini açıklamış durumda. Finans kurumunun Türkiye temsilciliği, Türkiye ekonomisinin yılın ilk yarısında negatif büyüme, ikinci yarıda ise toparlanarak büyümeye geçeceğini belirterek, bu matematiksel tablonun Türk ekonomisini bu yıl sonu için sıfır büyümeye götüreceğini ifade ediyor. Ekonominin ikinci yarıda toparlanacağını düşünen ABD’li finans kurumunun uzmanları, Türkiye’nin orta vadede pozitif hikayesi olduğunu düşündüklerini ve 2013 yılında yüzde 6 büyüme öngördüklerini vurguluyorlar. BofA Merrill Lynch’in tahminlerine göre Türkiye ekonomisinin 2011’de yüzde 7,9 büyümesi öngörülüyor. Yukarıdaki satırlardan da anlayacağınız üzere, Türkiye’nin Euro Bölgesi krizinden derin etkileneceğine dair bir endişe gözleniyor. PIMCO: Türkiye için zor bir yıl olacak 250 milyar Dolarlık büyüklüğü ile dünyanın en büyük tahvil fonunu yöneten PIMCO’nun kurucusu ve fon yöneticisi Bill Gross ise Türk lirasının dolar ve euro karşısında ciddi değer kaybı olduğunu ifade ederek ülke ekonomisinin iki önemli sorunu olarak enflasyon ve cari açığa işaret ediyor. Bu sorunların çözümü açısından Türkiye’nin dikkatli bir politika uygulaması gerektiğini vurgulayan Gross, “Türkiye’nin işi zor” ifadesini kullanıyor. Gross, Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) 12 Eylül tarihli, toplantısında faiz indirimine gitmesini beklemediğini, bankanın finans piyasalarındaki gelişmeleri gözlemek isteyeceğini belirtiyor. Nitekim, ECB aldığı kararla, faizleri sabit tutarak Bill Gross’u haklı çıkardı, nitekim. Avrupa Merkez Bankası’nın genelde yavaş çalıştığını söyleyen PIMCO yöneticisi, ECB’nin daha öncesinde de faiz artışına gitmemesi gerektiğini vurgulamıştı. ABD ekonomisi konusunda ekonomist Roubini ile aynı fikirleri paylaştığını belirten Gross, yüzde 2 ila 3 civarındaki büyümenin fazla iyimser olduğuna işaret ediyor ve yılın ikinci yarısında ABD ekonomisinin yavaşlayarak yüzde 1’lerde büyüme göstereceğini kaydediyor. Gross, ABD Merkez Bankası FED’in üçüncü tur parasal genişlemeye gidebileceğini de dile getiriyor. Sonuç olarak, ABD ve Euro Bölgesi’ne yönelik keyifsiz ekonomik beklentiler, Türk ekonomisiyle ilgili yabancı yatırımcı algısını da olumsuz yönde etkiliyor. 2012 yılında da büyümek için iç talepten destek alması gereken Türk ekonomisinde, yurtiçi aktörlerin yabancılara sirayet etmiş olan bu olumsuz hava ve algıya kapılmamalarını sağlayacak bir süreç yakalamamız gerekiyor. 22 moda Zorlu Center’da bir moda hikayesi Dünya modasına yön veren Vogue dergisi, Aralık 2011 parti temalı sayısı için İstanbul’un yeni cazibe merkezi olmaya hazırlanan Zorlu Center’da özel bir moda çekimi gerçekleştirdi. Mimari, inşaat, moda ve estetiğin bir araya geldiği çekimde etkileyici kareler ortaya çıktı. D ünya modasına yön veren dergi Vogue, Ahu Terzi Türk okurları ve moda tutkunlarıyla buluşmaya devam ediyor. Değişik mekanlarda, özel moda çekimleri gerçekleştiren derginin ekibi, Aralık 2011 parti temalı sayısı için Zorlu Center’ı tercih etti. İlk kez bir inşaat alanında çekim yaptıklarını söyleyen Vogue Projeler Koordinatörü Ahu Terzi, “Ekip olarak Zorlu Center’dan çok etkilendik. Türkiye’nin ilk beş fonksiyonlu karma projesinin inşaat alanı içinde yapılan birkaç toplantı sonrasında bu muazzam oluşumun bir parçası olmak istedik. Merak uyandıran performans sanatları merkezinin ya da yepyeni dünya markalarının ve mağaza konseptlerinin yer alacağı alışveriş merkezinin açılış öncesi çalışmalarının yaratıcı bir çekimde kullanabileceğimiz harika bir fon olacağını düşündük” dedi. 15 kişilik bir ekibin yer aldığı çekimde, birçok yerli ve yabancı couture tasarımcılarının ve ünlü modaevlerinin gece kıyafetleri, şık aksesuvarları kullanıldı. Ünlü İspanyol model Aneu ile yapılan çekimi, ünlü İtalyan fotoğrafçı Gianluca Fontana gerçekleştirdi. Kariyerinde ilk defa aktif bir inşaat alanında çekim yapan Fontana, Zorlu Center’ın maskülen hatlarından ve çe- lik mimarisinden çok etkilendiğini ve keyifli bir çekim deneyimi yaşadığını söyledi. Bu çekimle farkındalık yaratmayı amaçladıklarını dile getiren Terzi, inşaat alanında couture elbiseler çekerek dikkat çekmeyi başardıklarını belirtiyor. Terzi’den çekimle ilgili detayları dinledik. Z: Vogue dergisi için Zorlu Center’da fotoğraf çekimi yapma fikri nasıl gelişti? Bu mekanı tercih etmenizin nedenleri neler? Zorlu Center ekibiyle yaptığımız bir toplantıda bizimle paylaştıkları görsellerden Vogue Türkiye ekibi olarak çok etkilendik. Türkiye’nin ilk beş fonksiyonlu karma projesinin inşaat alanı içinde yapılan birkaç toplantı sonrasında bu muazzam oluşumun bir parçası olmak istedik. Merak uyandıran performans sanatları merkezinin ya da yepyeni dünya markalarının ve mağaza konseptlerinin yer alacağı alışveriş merkezinin açılış öncesi çalışmalarının yaratıcı bir çekimde kullanabileceğimiz harika bir fon olacağını düşündük. Z: Zorlu Center, moda çekimi yapmak için nasıl bir mekan? Sizi hangi yönleri etkiledi? Soğuk, yağmur, çamur, inşaat ortamı bir araya gelince aslında burada bir moda çekimi yapmanın oldukça zor olacağını düşündük. Bir yandan da ekipteki herkes çok önemli, dünya 23 Model Aneu, Zorlu Center inşaatında görev alan çalışanlar gibi her türlü şarta ayak uydurup çekim boyunca heyecanını kaybetmedi. 24 moda 15 kişilik bir ekibin yer aldığı çekimde, birçok yerli ve yabancı couture tasarımcılarının ve ünlü modaevlerinin gece kıyafetleri, şık aksesuvarları kullanıldı. Ünlü İspanyol model Aneu ile yapılan çekimi, ünlü İtalyan fotoğrafçı Gianluca Fontana gerçekleştirdi. çapında birçok prodüksiyon şirketinin altından kalkamayacağı kadar zor ama özel bir ilki gerçekleştirecek olduğumuzun farkındaydı. Gerek İtalya’dan bu çekim için gelen fotoğrafçımız Gianluca Fontana, gerekse bize moda editörlüğüyle destek veren Murat Gürsoy, mekanın maskülen hatlarından, çelik mimarisinden çok etkilendiler. Bu da ekibin motivasyonunu pozitif olarak etkiledi. Z: Çekimden önce nasıl bir hazırlık yaptınız? Konsepti nasıl belirlediniz? Bu moda çekiminin Aralık 2011 parti temalı sayımızda yayınlayacaktık. İnşaat alanının gri tonları ve maskülen yapısı bizim stüdyomuzdu. Rengarenk gece elbiselerinin, couture kıyafetlerin, mücevherlerin bu ortamda göz alıcı fotoğraflar vereceğini tahmin edebiliyorduk. Amacımız farkındalık yaratmaktı. Nitekim inşaat alanında couture elbiseler çekerek gerçekten dikkat çekmeyi başardığımızı düşünüyorum. Z: Çekimlerde hangi markaları, hangi modacıların tasarımlarını kullandınız? Bunları nasıl belirlediniz? Çekimde birçok yerli ve yabancı couture tasarımcılarının, ünlü moda evlerinin gece kıyafetleri, şık aksesuvarları vardı. Dergiye çıkan karelerde yer alacak kıyafetlerin seçiminde moda editörü, fotoğrafçı, saç/makyaj uzmanları ve dergi olarak birlikte çalıştık. Modelin duruşu, tarzı, fotoğrafçının bakış açısı, kadrajı, kurguladığı kare bunların hepsi kıyafetin seçiminde etkili oluyor. Son karelerde Beymen’den Reem Acra, Elie Saab ve Romana Keveza, Türk tasarımcılardan da Arzu Kaprol ve Özlem Süer elbiseleri vardı. Aksesuvar ve mücevher markaları arasında da Damas, Tiffany & Co, Louis Vuitton ve Chloe’yi sayabiliriz. Z: Çekimlerde kaç kişilik bir ekip görev yaptı? Nasıl geçti? Kaç saat sürdü? Hazırlıkları ve çekim aşamalarını anlatır mısınız? Çekime 15 kişilik bir ekiple gittik. Sabah 08.00’de inşaat alanını son bir kez daha gezerek nerelerde hangi kareleri çekeceğimize karar vererek güne başladık. Zorlu Center’ın satış ofislerinin bulunduğu binada ön çalışmalarımızı yaptık. Kulla- Hikayenin son karesi, rezidans kulelerinden birinin 22. katında eşsiz Boğaz manzarasıyla çekildi. 25 nacağımız kıyafetlere, saç ve makyaja karar verdik. Son kareyi rezidans kulelerinin yüksek bir katında, güneş battıktan sonra ışıltılı Boğaz manzarası eşliğinde çektik. Z: Bir inşaat sahasında çekim yapmak sizin için nasıl bir deneyimdi? Daha önce hiç böyle bir mekanda çekim yapmış mıydınız? Hayır yapmamıştık. Hava çok soğuktu, otelin önündeki kareyi çekerken elektrikli ısıtıcılar kullandık. Modelimiz seans aralarında çekim için getirdiğimiz karavanda giyindi, kürklü parkasını da yanından ayırmadı. Bir gün önce yağmur yağmıştı, yerler çamurdu. Ancak bütün zorluklara rağmen, ekip büyük bir istekle, özveriyle çalıştı. İnşaat alanına baret, yelek ve botlarımızı giyerek girdik. Kendimizi Zorlu ailesinin bir parçası gibi hissettik. Özellikle etrafımız inşaatta görev alan çalışanların meraklı bakışlarıyla sarıldığında. Biz İspanyol modelimiz Aneu’yu çekerken onlar da cep telefonlarının kameralarıyla bizleri kaydediyordu. Z: Yaşadığınız ilginç bir olay oldu mu? Neredeyse her karede ilginç bir olay oldu diyebiliriz. Örneğin Performans Sanatları Merkezi’nin önünde çekim yaparken fotoğrafçımız Gianluca Fontana, modelimiz Aneu’yu elbisesi kirlenmesin diye birkaç kere kucağında taşımak zorunda kaldı. Z: Zorlu Center’ı gezebildiniz mi? Bir editör olarak inşaat sahasında sizi en çok hangi mekanlar etkiledi? Çekimi planlarken inşaatı birkaç kere gezdik. Performans Sanatları Merkezi’nin ihtişamını inşaatın bu fazında bile görebiliyor olmak çok etkileyiciydi. İnsan, sahada yükselen beyaz çelik kolonların tepesinde durduğunda, gözlerini kapatmaya ihtiyaç duymadan, yükselen merdiven basamaklarını, kırmızı halıyı, süs havuzunu, kuyruklu gece elbiseleriyle bir galaya yetişmeye çalışan sanatseverleri hayal edebiliyor. Heyecan duyuyorsunuz o noktadan inşaata bakınca... Benzer bir hissi, rezidans kulelerinden birinin 22. katında eşsiz Boğaz manzarasıyla karşılaştığınızda da yaşıyorsunuz. Sezonun en güçlü ve iddialı couture koleksiyonlarından en özel parçaların seçildiği çekim, tüm gün devam etti. 26 haber Mehmet Zorlu Vakfı’ndan çocuklara iki yeni kitap Mehmet Zorlu Vakfı’nın çocukların ve gençlerin eğitim ve kültür alanlarında gelişimlerine verdiği destek devam ediyor. Zorlu Çocuk Tiyatrosu’nun sahnelediği “Kurbağa Prens” oyununun masal kitabı, Kelime Yayınları tarafından yayınlandı. “Çirkin Ördek Yavrusu” ise Mart sonunda raflardaki yerini alacak. M ehmet Zorlu Vakfı’nın Zorlu Grubu çalışanlarının çocuklarına tiyatroyu sevdirme amacıyla kurduğu “Zorlu Çocuk Tiyatrosu” Türkiye genelinde on binlerce çocuğu tiyatroyla tanıştırmaya ve sahneye koyduğu oyunları bir bir kitaplaştırarak kitap sevgisini aşılamaya devam ediyor. İlk olarak 2008 yılında başlangıçta bir tiyatro oyunu olarak ortaya çıkan “Kediler ve Fareler Mutfağı”nın Kelime Yayınları işbirliğiyle kitaplaştırılmasının ardından Zorlu Çocuk Tiyatrosu ve Kelime Yayınları işbirliği de başlamış oldu. Asya Çağlar “Kediler ve Fareler Mutfağı”nı, “Bremen Mızıkacıları” ve “Oz Büyücüsü” kitapları izledi. Zorlu Çocuk Tiyatrosu, şimdi de Grimm Kardeşler’in yazdığı “Kurbağa Prens” masalını çocuklarla buluşturdu. Ünlü Danimarkalı masal yazarı Hans Christian Andersen’in “Çirkin Ördek Yavrusu” masalı ise Mart 2012’de yayınlanacak. Tüm kitaplardan elde edilen gelirler ise yine geçmişte olduğu gibi Mehmet Zorlu Vakfı tarafından Anadolu’daki çocuklarımızı tiyatroyla buluşturma faaliyetleri kapsamında değerlendirilmeye devam edilecek. 2008’den bu yana Zorlu Çocuk Tiyatrosu’yla mükemmel bir uyum içerisinde işbirliğini sürdüren ve alanında öne çıkan Kelime Yayınları’nın Kurucusu Asya Çağlar, Zorlu ile olan işbirliklerini anlattı ve Kelime Yayınları hakkında bilgi verdi. Z: Kelime Yayınları hakkında bilgi verebilir misiniz? Yayın dünyasında kelimelerle yolculuğumuz, çocuklara ve gençlere yönelik kitaplar yayımlamak üzere Mart 2006’da başladı. Kitapların yerine internetin önerildiği günümüzde, kitaplara yeniden değer vermek, çocuklarımıza daha çok kitap okuma alışkanlığı kazandırmak her zaman en önde gelen ilkelerimizden biri oldu. Bu çerçevede, 150’ye yakın kitap yayımladık. Bugün geldiğimiz yerde, temel amaçlarımıza ulaştığımızı düşünüyor ve süratle yeni hedeflerimize ulaşmayı amaçlıyoruz. Bu doğrultudaki kilometre taşlarından ilk ikisini, çocuk ve gençlik edebiyatı alanında istediğimiz yayıncılığı daha çok gerçekleştirmek ve bu alanda yerli yazarlara ağırlık vermek olarak tanımlayabiliriz. Örneğin, bu yıl ikincisini düzenlediğimiz, “Kelime Yayınları Yeni Yazarını Arıyor” isimli bir yarışmamız var. Bu yarışmadaki amacımız, genel olarak çocuk ve gençlik edebiyatı alanında yeni yerli yazarlar bulmak; onları ve kitaplarını okurlarımızla buluşturmak. Daha yarışmamızın ilk yılında, çocuk edebiyatımıza iki yeni yazar kazandırdık. “Hayal Hırsızı Bay Çatlak Kafa ve Kara Bulutlar Krallığı” isimli romanıyla yarışmamızın birincisi Özlem Tokman ve “Çıtı Pıtı Bir Kedi Olmak İstemiyorum” isimli romanıyla yayımlanmaya değer bulunan Renan Özdemir, yeni yazarlarımız oldular. Bu yıl yarışmamızı, daha çok yeni yerli 27 yazarla buluşarak ve daha çok yeni kitapla sürdürmek istiyoruz. Yarışmamız ve Kelime Yayınları hakkında daha çok bilgi edinmek isteyenler, lütfen www.kelimeyayinlari.com sitemizi ziyaret etsinler. Z: Zorlu Çocuk Tiyatrosu ve Kelime Yayınları’nın işbirliği ne zaman başladı? Zorlu Çocuk Tiyatrosu ve Kelime Yayınları’nın birlikte proje üretme çalışmaları, Zorlu Çocuk Tiyatrosu tarafından 20072008 sezonunda sahnelenen ve Haluk Işık tarafından yazılan “Kediler ve Fareler Mutfağı” oyununun 2008 yılında bir masal kitabı olarak yayımlanmasıyla başladı. Z: İşbirliğiniz hakkında bilgi alabilir miyiz? Bugüne kadar hangi kitaplar yayınlandı? Yeni yayınlanacak kitaplar hangileri? Kelime Yayınları tarafından yayımlanan “Kediler ve Fareler Mutfağı”, tabii ki yazarın oyununu bir masal formatında yazmasıyla gerçekleşti. Biz Kelime Yayınları olarak, Zorlu Çocuk Tiyatrosu’nun oyunlarını değil, oyunların masal şeklindeki metinlerini yayımlıyoruz. “Kediler ve Fareler Mutfağı”, kitabın gelirlerini Anadolu’daki tüm çocukları tiyatroyla buluşturma projesi kapsamında değerlendiren Mehmet Zorlu Vakfı’nın çocuklarımıza sunduğu ve Zorlu Çocuk TiyatrosuKelime Yayınları işbirliğinin de ilk kitabı oldu. Bu kitabı, yine Zorlu Çocuk Tiyatrosu tarafından sahnelenen ve dünyaca tanınan Grimm Kardeşler tarafından yazılan “Bremen Mızıkacıları” ile, yine dünyaca ünlü Frank. L. Baum’un yazdığı “Oz Büyücüsü” kitapları izledi. Biz devam niteliğindeki her iki kitapta da, oynanan oyunların metni ile orijinal metinlerin birer sentezini yaptık. Bu sentez, Kelime Yayınları’nın editoryal ve tasarım çalışmalarıyla gerçekleşti. Aynı çizgide yayınlanan yeni kitabımız ise Grimm Kardeşler’in yazdığı “Kurbağa Prens” masalı ve Mart ayı sonunda yayınlanacak olan, ünlü Danimarkalı masal yazarı Hans Christian Andersen’in “Çirkin Ördek Yavrusu” masalı. Hem “Çirkin Ördek Yavrusu” hem de “Kurbağa Prens” halen Zorlu Çocuk Tiyatrosu’nun 2011-2012 sezonu oyun programında yer alıyor. Burada bir parantez açalım: Kelime Yayınları olarak biz, Zorlu Çocuk Tiyatrosu oyunlarını kitaplaştırmanın yanı sıra, bu oyunların ve kitaplarının İstanbul’daki ilköğretim okullarına ulaşması için de çalışıyoruz. Bu çerçevede üç yıldan bu yana, Zorlu Çocuk Tiyatrosu İstanbul’daki 30’a yakın okulda oyunlarını sahneledi. Elde edilen kitap gelirleri de, mükemmel bir sosyal sorumluluk projesi örneği olan, Mehmet Zorlu Vakfı tarafından Anadolu’daki çocuklarımızı tiyatroyla buluşturma faaliyetleri kapsamında değerlendirildi. Z: Yayınlanan kitaplara çocukların ve büyüklerin ilgisini nasıl görüyorsunuz? Zorlu Çocuk Tiyatrosu’nun oynadığı oyunlardan yola çıkı- larak yayımladığımız kitaplar, bizim yayım kataloğumuzda 7-8 yaş / 2. ve 3. sınıf kategorisinde yer alıyor. Yani, bu kitaplarımızı çocuklar kendi kendilerine okuyabilir. Ama henüz okuyamayan anaokulu çocuklarının da, büyükleri tarafından okunan bu masalları dinleyince çok eğlendiğini öğrendik. Kitaplarımızda, çok sayıda tam sayfa çizimin bulunması ve her kitabımızın sayfa tasarımının tek tek yapılıyor olması, masalları dinleyen çocuklar için ayrıca görsel bir şölen niteliği de taşıyor. Bu durum, bizim hedef kitlemize uygun çizimler, görsel ürünler sunma ilkemizin de bir sonucu zaten. Ayrıca, bizim yayıncılık ilkelerimizin en önde gelenlerinden bir diğeri de, çocuk okurlarımızın eğlenerek öğrenmesidir. Bu kitapları çocuklarına okuyan ebeveynlerin de kitaplarımızdan keyif aldıklarını biliyoruz. Bu nedenle biz de çok mutluyuz. Z: Yeni yayınlanacak iki kitabın seçilmesinin nedenleri neler? Yeni kitap seçiminden çok, yeni oyun seçimi söz konusu aslında. Çünkü öncelik Zorlu Çocuk Tiyatrosu’nda. Bizim bu çerçevede yayımladığımız kitaplar, Zorlu Çocuk Tiyatrosu’nun oyun seçimini izliyor. Bildiğimiz kadarıyla Zorlu Çocuk Tiyatrosu da bizim gibi oyunlarında eğlenme ve öğrenme süreçlerinin iç içeliğine, eğlenmenin boş bir kabuk değil aynı zamanda öğretici bir süreç ve öğrenmenin de sadece didaktik bir süreç değil eğlendiren, hoşa giden bir etkinlik olmasına çok dikkat ediyor. Dolayısıyla gerek “Çirkin Ördek Yavrusu”nda gerekse “Kurbağa Prens”te seçimin temel ölçütünün “eğlenerek öğrenmek” olduğunu söyleyebiliriz. Z: Bu kitaplarla ilgili nasıl bir çalışma yürütülüyor? Kitapların Kelime Yayınları’ndaki ilk durağı, Zorlu Çocuk Tiyatrosu’nun oynadığı oyunun metni ile oyuna kaynaklık eden masal-öykü metninin bir arada değerlendirilerek yeni bir metne ulaşılmasıdır. Bu yeni metin, oyunun metni değil; çünkü oyunda sözlerin yanı sıra hareket var, müzik var, görsel-işitsel pek çok öğe var. Bu öğeler oyun için çok önemli ama yazıya döküldüğünde aynı ölçüde anlamlı olmu- yor. Dolayısıyla, bizim için oyun metni yeterli olmuyor. Öte yandan, bizim yayımcılığımız oyuna kaynaklık eden orijinal masal-öykü metnini aynen basmamız da değil. Kaldı ki orijinal masal-öykü metni çoğu zaman oyun için de bir kitap için de kısadır.Orijinal masal-öykü her iki durumda da yeniden ele alınır, geliştirilir, uzatılır, bazen de kısaltılır. Biz de oyun metni ile orijinal metni birlikte değerlendirip yeni bir metne ulaşıyoruz. Sonra, bu yeni metin için orijinal çizimler yaptırıyoruz. Bizim için kitaplarımızın çizimleri çok önemli. Bu nedenle ince eleyip sık dokuyoruz ve gerçekten çizimleri çok iyi, usta çizerlerle birlikte çalışıyoruz. “Kediler ve Fareler Mutfağı”nı resimleyen Engin Deniz Erbaş ile “Bremen Mızıkacıları” ile “Oz Büyücüsü”nü resimleyen dünyaca tanınmış çizer Necdet Yılmaz, kendi alanlarının tanınmış isimleridir örneğin. Daha sonra kitabımızın metni ve çizimlerini, tasarımcımıza veririz. Tasarımcımız, kapaktan başlayıp her sayfanın tasarımı yapar, metinleri ve çizimleri sayfa sayfa yerleştirir. Sayfa mizanpajı yapılan kitabımız, editör ve düzeltmen kontrollerinden geçer. Kontrolü biten kitap için Mehmet Zorlu Vakfı’ndan ve Zorlu Çocuk Tiyatrosu’ndan yayım onayı alınır. Onay verilen kitap, baskı için hazırlanıp matbaaya iletilir. Z: Yayınlanmasının ardından nasıl bir süreç planlanıyor? Her zaman olduğu gibi, kitabımızın yayımlanmasının paralelinde gerçekleşen reklam ve duyurularla birlikte kitaplarımızı dağıtımcılarımıza iletiyoruz hemen. Dağıtımcılar da, kitaplarımızı kitabevlerine ulaştırıyorlar. Daha sonra, Zorlu Çocuk Tiyatrosu ekibi, Mehmet Zorlu Vakfı yönetimi ve Kelime Yayınları olarak bir okul etkinlik programı yapıyoruz. Bu iki düzenlemenin ardından da faaliyetlerimiz başlıyor. Bu faaliyetler kitabevlerinde imza günü, hediye dağıtımından öte, Zorlu Çocuk Tiyatrosu’nun okullardaki veya kitabevlerindeki gösterilerini düzenlemeye, gösteri zamanlarında kitap satışlarını organize etmeye, kitapların yazar-çizerleri veya oyuncu arkadaşlar ile okuyucu ve izleyicileri buluşturmaya uzanıyor. Oldukça geniş bir alana yayılıyor. Ve tabii ki, oldukça uzun süren -en azından bir yıllık- bir zaman dilimine… 28 sanat Zorlu Center fotoğraflarıyla Contemporary İstanbul’da Türk çağdaş sanatını evrensel boyutlara taşıyan Contemporary İstanbul’da tüm gözler Zorlu Center’ın üzerindeydi. Türkiye’nin önde gelen mimari fotoğrafçısı Cemal Emden’in çektiği çarpıcı fotoğraflarla hazırlanan “Konstrüktif Parçalar” sanatseverlerle paylaşıldı. Cemal Emden C ontemporary İstanbul’un altıncısı, Kasım 2011’de Türk çağdaş sanatının evrensel boyutlara taşınması ve çağdaş sanat alanındaki birikimin Türkiye’ye aktarılması amacıyla gerçekleştirildi. 24-27 Kasım tarihleri arasında İstanbul Kongre Merkezi’nin birinci katı ile Rumeli salonu giriş katının birleştirilmesiyle toplam 12 bin 500 metrekare alanda düzenlenen sergide, yerli yabancı yüz binlerce sanatsever ağırlandı. Sergi boyunca dünyadan ve Türkiye’den koleksiyonerler, galeri sahipleri, sanatçılar, sanatseverler ve uluslararası sanat dünyasının önemli aktörleri bir araya geldi. 90’a yakın çağdaş sanat galerisinin katıldığı Contemporary İstanbul’da sergilerin yanı sıra sanat inisiyatiflerine, bağımsız projelere, kültür yayınları ve kurumlara yer verildi. İstanbul’un merkezinde yükselen ve şimdiden şehrin cazibe merkezi olan Zorlu Center da bu büyük etkinliğin “Associated (Ortak) Sponsoru” oldu. Gerçekleştirilen sponsorluk kapsamında 110 metrekarelik özel lounge’ta gelen tüm konuklar ağırlandı. Proje kapsamında Türkiye’nin önde gelen mimari fotoğrafçısı Cemal Emden’in katılımıyla “Konstrüktif Parçalar” farklı sergileme mekanıyla sanatseverlerle buluştu. Zorlu Center’ı ilk günden beri yakından takip eden Emden, hem kendisi için hem de Türkiye’de ilk defa bu kadar büyük bir projeyi başından sonuna fotoğraflarla belgeliyor. Çektiği sayısız fotoğraf içinden de bu çok özel sergi çıkıyor. Her biri oldukça göz alıcı olan fotoğraflar, fuar boyunca da en çok dikkat çeken çalışmaydı. Emden’le bir araya geldik ve tüm bu süreci, Zorlu Center’la buluşma hikayelerini ve bundan sonraki projelerini konuştuk. Yaklaşık 1,5 yıldır yapının fotoğraflarını çeken Em- den, Zorlu Center’ı içinde bulunduğu coğrafya ve kente konumlanması açısından oldukça önemsiyor. Mimarlık eğitimi almış fotoğraf sanatçısı Emden, kültürel birikimi üzerinden yaptığı çalışmaları büyük bir heyecanla anlatırken, mesleğine dair ilginç detaylar da verdi. Z: Zorlu Center’la işbirliğiniz nasıl başladı? Aslında bir araya gelme sebebimiz Contemporary İstanbul değil, daha farklı bir neden var: Öncelikle yapının inşa sürecini başından sonuna fotoğraflarla belgelemek, arşivlemek. Bunu ileride kitap, sergi gibi farklı mecralarda kullanmayı düşünüyoruz. Belgeleme sürecinde, fotoğrafların Zorlu Center’ın nasıl inşa edildiğine dair bilgileri içermesi gerekiyor. Contemporary İstanbul’da ise tersini yaptım. Görenleri heyecanlandıran çok sayıda fotoğraf çıktı. İşte o fotoğraflardan bir seçkiyi Contemporary İstanbul’da sergiledik. Z: Sizi bu yapıya çeken ne oldu? Zorlu Center büyük bir proje. Rezidans, otel, performans sanatları merkezi, AVM ve ofis gibi farklı işlevleri bir araya getiriyor. Z: Çalışmalar ne kadar süredir devam ediyor? Haziran 2010’da başladım, yani 1,5 yıl oldu. Yapının inşaatı bittiğinde benim de işim bitecektir fakat genelde bu tür işler bitmeye yakın ya da bittikten sonra belgelemeye geçilir. En başından tüm süreci fotoğraflarla belgeledik. Bu Zorlu Gayrimenkul’ün niteliğini gösteriyor. Z: Başlarken ortak hedef neydi? Tabii ki inşaat sürecini belgelemek. Zorlu Gayrimenkul beni hedef konusunda özgür bıraktı. Hem çok güzel hem de çok zor çünkü üç ayda bir tekrarlanan toplantılarımıza farklı ürünler getirmeniz demektir. İşin içeriğinin tanımlanmamış olması, fi- 29 30 sanat “Zorlu Gayrimenkul sanata değer veriyor. İyi hazırlandık, çok çalıştık ve sonuçlardan da iyi tepkiler aldık. Yurtiçi ve yurtdışından, sergide fotoğraflarını görüp satın almak için Zorlu Center’a gelenler oldu.” “İşimi çok seviyorum” Z: Mimarlık tarafınızın depreştiği dönemler oluyor mu? Olmaz mı? Okumalar üzerinden mimarlığa devam ediyorum. Yeni yapıları ve yayınları yakından takip ederim. Yaptığım işten memnunum. Z: Portre doğa gibi farklı fotoğraflar da çekiyor musunuz? Arada sırada, tabii ki. Seyahate çıktığımda, bir köye gittiğimde gördüklerimin fotoğrafını çekmemem mümkün değil. Bunlar beni dinlendiriyor ama profesyonel olarak sadece mimari fotoğraf çekiyorum. Z: Bu alanda eğitim veriyor musunuz? Mimarlık fotoğrafı üzerine eğitim veriyordum ama bıraktım. Talep var fakat zaman bulamıyorum. Z: Projelerde tek başınıza mı çalışıyorsunuz? Zaman zaman asistanım oluyor ama genelde yalnız çalışıyorum. Z: İşinizin ne gibi zorlukları var? Bu işi yaparken vaktinizin büyük bir bölümünü işinize ayırmanız gerekir. Sonuçta yakınlarınıza ve ailenize zaman ayıramıyorsunuz. Benim en fazla zorlandığım konu bu açıkçası. Z: Sıkıldığınız zamanlar olmuyor mu? Çok fazla iş üst üste geldiğinde sıkılıyorum ama onun dışında çok keyiflidir. Z: Nelerden besleniyorsunuz? Heyecan diyelim. Z: Fotoğraf makinesi olarak hangisini tercih ediyorsunuz? Belli marka yok ya da isim yok. Makineler parçaları farklı üreticiler tarafından üretiliyor. Bir araya geldiklerinde fotoğraf çekebiliyorsunuz. Z: Projelerin zamanlamasını, fiyatlandırmasını nasıl belirliyorsunuz? Verdiğim emeğe göre değişiyor. Z: Gençlere bu mesleği önerir misiniz? Severlerse uzun soluklu olma şartı ile yapmalarını önerebilirim. kir üretmeye açık olması çok zevkli. Belgeleme süreci birçok kaynağa kaynak olacaktır. Z: Kaç tane fotoğraf var? Sayının önemi yok. Önemli olan çekilen fotoğrafın niteliğidir. Sayı çoktur fakat birkaç fotoğraf kullanabilirsiniz. Sayı üzerinden değerlendirmemek gerekir. Z: Zorlu Center fotoğrafları da ilk defa sergilendi, değil mi? Hem evet hem hayır. İlki yapının ne olduğuna dair, diğeri ise yapıyı estetik bir obje gibi değerlendiren fotoğraflar çekiyorum. Sergide olanlar işte bunlar, yani yapı yeniden fotoğraf üzerinden kurgulanıyor. Z: Sergi fikri nereden çıktı? Bu sergi fikri Zorlu Gayrimenkul Pazarlama Müdürü Didem Yanaray’dan çıktı. Yaptığım bu çalışmaları paylaşıyordum. Sonra Zorlu Gayrimenkul ekibinden bana teklif geldi ve “Bunları Contemporary İstanbul’da sergileyelim” dediler. Neden olmasın diyerek işe koyuldum. Sonunda çıkan güzel ürünleri insanlarla paylaştık. Benim için bu işin maddi değerinden çok manevi değeri önemli. Z: Ne tür tepkiler aldınız? Zorlu Gayrimenkul sanata değer veriyor. İyi hazırlandık, çok çalıştık ve sonuçlardan da iyi tepkiler aldık. Hazırlanma aşamasında hem Zorlu Gayrimenkul Pazarlama Müdürü Didem Yanaray’ın hem de Zorlu Gayrimenkul Pazarlama Sorumlusu Efsun Savaş’ın rolü çok önemli. Yurtiçi ve yurtdışından sergide fotoğrafları görüp satın almak için Zorlu Center’a gelenler oldu. Z: Konsept de çok beğenildi. Buna kim karar verdi? Evet, en farklı konsept bizdendi. Hem fotoğrafların hem de sergi mekanının özgünlüğü etkileyiciydi. Diğerlerinden farkı; fotoğrafların boyutlarına ve adedine yönelik mekan tasarlanmasıydı. Ayrıca toplantı ve görüşme odaları vardır. Tasarımın en önemli noktası fotoğraflardı. Z: Bu projeden önce de Zorlu Center dikkatinizi çekmiş miydi? Ben zaten dışarıdan buranın fotoğraflarını çekiyordum. Önceden bahsettiğim gibi hem Türkiye hem de bölge için çok önemli bir proje. Sektörde de herkes tarafından yakından takip ediliyor. Birlikte çalışma fırsatını yakalayınca çok mutlu oldum. Z: Sizi en çok neler heyecanlandırdı veya şaşırttı? En çok heyecanlandıran nokta inşaatçısı, aydınlatmacısı, yüklenici firması derken tüm detayların içinde yer alıyorsunuz. Bunlar konuşulurken, burada var olmanın büyük bir manevi değeri var. Bunlar beni çok etkiledi. Ayrıca etkileyici boyutlarda kültür merkezi yapılıyor. Hakikaten bu kapitalist düzen içinde pek olmayan bir şey. Kültür merkezinin yatırım maliyetinin yüksek olması ve bu yatırımın maddi geri dönüşünün yok denecek kadar az olmasındandır. Bu büyüklükte bir kültür merkezi şu anda İstanbul’da yok. Z: İnşaat sahasında çalışmak zordur. Zorlu Center çekimlerinde ne gibi tedbirler aldınız? Zorlu Center inşaat sahasına girmek istiyorsanız güvenlik önlemlerini almanız gerekir. Tüm çalışanlar gibi ben de çalışma boyunca önlemimi aldım; baret, emniyet kemeri, ayakkabınızı giymeniz gerekiyor. Yani şantiyeye giren herkes gibi güvenlik önlemleri sıkı sıkıya uygulandı. Z: Yüksek katlara çıktınız mı, bu tür korkularınız var mı? Hava şartları iyi olursa sorun yok, çıkıyorum. Onun dışında bazen koktuğum zamanlar olmadı diyemem ama tüm bunlar oldukça zevkli. 31 Z: Zamanla adrenalin bağımlısı oldunuz mu? Performans Sanatları Merkezi’nin çatısının sac trapezlerinin üzerinde çalışıyorlar, ben oraya çıkamam korkarım. Ancak bir yandan orada çalışanları gördükçe içim gidiyor doğrusu. Kuleye vinçlerle çıkıyorum ama sacların üzerine çıkmak büyük cesaret istiyor. Z: Sizin hikayenize dönersek… Babanızın fotoğrafçı olması, kariyerinizi nasıl etkiledi? Çok etkisi olmuştur. Büyürken yaşayarak öğreniyorsunuz. Sadece babam değil annem de aktif işin içindeydi. Tabii kardeşim ve ben de işe dahil oluyorduk. Daha sonra mimarlık okudum. Ardından fotoğraf ve mimarlığı bir arada nasıl yaparım sorusunun karşılığını bu işte buldum. Z: Bir mimar kimliğiniz var, bir de fotoğrafçı… Yapıya iki farklı açıdan bakmanız zor oluyor mu? Yapıya tamamen mimar olarak bakıyorum, fotoğrafçı gözüyle bakmıyorum ve yapının mimarlık tarihi içinde nereye oturduğunu ya da mimarın yapıyı nasıl tasarladığını göstermeye çalışıyorum. Yapının ya da yapıların kenti nasıl etkilediğini ve değiştirdiğini göstermeye çabalıyorum. Önemli olan mimariyi göstermektir. Z: Mimar olmanızın ne gibi katkıları var? Mimari fotoğraf çekiyorsanız, mimar olmanız büyük bir fark yaratabilir. Ne kadar donanımlıysanız, yaptığınız işi de donanımlarınızı kullanarak farklı üretirsiniz. Farklı mesleki disiplinler arasında yer almak istiyorsanız donanımlarınız çok önemli. Bu yüzden mimarlık eğitimi, mimari fotoğraf için alınması gereken eğitimdir. Dünyada böyle olmadığını gösteren örnekler olmasına rağmen önemli mimari fotoğrafçılar mimar kökenlidir. Gerçekten ciddi anlamda fark yaratığına inanıyorum. Z: Mimari fotoğrafçıların bu kadar az olmasını neye bağlıyorsunuz? Dünyada ve Türkiye’de az sayıda mimarlık fotoğrafçısı vardır. Mimari fotoğrafa talep azdır. Örneğin moda fotoğrafı çok tüketilir ama mimari fotoğraf öyle değil. Mimari fotoğraflar daha çok mimarlık dergilerinde yayınlanır, bunların da tirajı azdır. Genelde mimarlara, öğrencilere ya da işin meraklılarına yöneliktir. Sektöre iş verenler yayınevleri, belediyeler ve kısıtlı sayıda mimarlardır ya da Zorlu Center gibi enteresan müşteriler 10 yılda bir çıkar. Tüketilmediği için talep de çok olmuyor. Z: Kararınızdan memnun musunuz? Farklı projeleriniz var mı? Mimari fotoğraf konsepti içinde ileriye dönük projelerim var. Bu projelerin bir kısmını da Zorlu Gayrimenkul ile gerçekleştiriyoruz. Ama bu alanın dışına çıkmak istemiyorum. Z: Bir projeye başlamadan önce nasıl hazırlanıyorsunuz? Yapıyı ya da yerleşkeyi çekmeden önce, konu hakkında ön çalışma yapmanız gerekir. Örneğin Zorlu Center, burada ne türden bir mimarlık ürünü veriliyor bilgilenmeniz gerekir. Mimar ne yapmak istemiş, amacına ulaşmamış mı, neler ön plana çıkmış gibi… Daha sonra bu farkındalık üzerinden fotoğraf çekmeye başlarsınız. Bunu yapmadığınızda konuya hakim olamazsınız. Z: Her şeyi tek başınıza mı kurguluyorsunuz? Böyle bir lüksünüz var mı? Kesinlikle böyle bir lüksüm var. Dediğim gibi ciddi bir ön hazırlık yaparsanız tek başınıza kurgulama şansınız olur. Diğer türlü davranırsanız zor. 32 haber Enerji sektörünün en itibarlı şirketi: Zorlu Enerji Zorlu Enerji Grubu’nun, gerçekleştirdiği çalışmaların toplumdaki yansımasını ve nasıl algılandığını ölçmek amacıyla bağımsız bir araştırma kuruluşuna yaptırdığı itibar araştırmasının verilerine göre, enerji sektörünün en itibarlı şirketi Zorlu Enerji Grubu. Z orlu Enerji Grubu, iletişim stratejisine yön vermek ve kurum itibarını yönetmek amacıyla paydaşları nezdinde bir itibar araştırması gerçekleştirdi. Zorlu Enerji Grubu tarafından yapılan itibar ve kurumsal algı yönetimi araştırması Zorlu Enerji Grubu’nun iş ve etkileyici paydaşları dikkate alınarak oldukça kapsamlı kurgulandı. Zorlu Enerji Grubu, 71,2 itibar endeks puanı ile enerji sektörünün en itibarlı şirketi olarak öne çıkıyor. Bağımsız bir araştırma şirketi tarafından gerçekleştirilen çalışmada araştımaya katılan kişilerin verdikleri yanıtlarla oluşturulan itibar endeksinde en yüksek değeri Zorlu Enerji Grubu aldı. Araştırmanın saha süreci Ağustos-Kasım 2011 tarihleri arasında gerçekleştirildi. Araştırma kapsamında 1658 kişi ile yüz yüze, 510 kişi ile online olmak üzere Zorlu Enerji Grubu çalışanları, müşterileri, sivil toplum kuruluşları temsilcileri, potansiyel müşteriler, medya temsilcileri, kamu kuruluşları, akademisyenler ve yerel halktan oluşan toplam 2 bin 188 kişiyle görüşme yapıldı. Araştırmanın verilerine göre, yerel halk, akademisyen ve potansiyel müşteriler paydaşlarında, Zorlu Enerji Grubu’nun beğeni potansiyeli, tanınmasına oranla daha yüksek görünüyor. Araştırmaya katılan tüm paydaşlar göz önüne alındığında, genel olarak tüm enerji şirketlerinin düşük düzeyde tanındığı da araştırmanın dikkat çekici sonuçlarından bir tanesi. Ancak Zorlu Enerji Grubu; enerji sektöründe benchmark konumuna en yakın şirket olarak öne çıkıyor. Müşterilerinin gözünden Zorlu Enerji Grubu Mevcut müşterileri ve sivil toplum kuruluşları Zorlu Enerji Grubu’nu, enerji sektörünün benchmark şirketi olarak algıladıklarını ifade ediyorlar. Zorlu Enerji Grubu ve rakip şirketlerin itibarı, araştırmaya katılan tüm paydaşlar nezdinde değerlendirildiğinde Zorlu Enerji Grubu, 71,2 itibar endeks puanı ile enerji sektörünün en itibarlı şirketi konumunda. Toplum genelinde Zorlu Enerji Grubu nasıl algılanıyor • İşinde sonuca odaklı, hızlı kararlar alan, uygulayan bir şirkettir. • Mali yapısı güçlüdür. Finansal kredibilitesi yüksektir. • Ekonomik dalgalanmalardan fazla etkilenmez. Ekonomik kriz ve benzeri durumlarda sarsılmaz. • Güven verir, tutarlıdır, söylediği ve yaptığı arasında uyum vardır. • Sağlık önlemleri, çalışma saatleri gibi çalışanlarının temel haklarını önemser ve buna yönelik çalışmalar yapar. • Çalışanlarına değer verir, çalışanlarının eğitim ve gelişim planlamasına kaynak ayırır. • Hizmet ve hizmet çeşitliliği dünya standartlarındadır. • Yüksek teknoloji ve inovasyon kültürü vardır. Yenilikçi ve yaratıcıdır. • Yenilikçi ürün ve hizmetler sunar. Zorlu Enerji Grubu’nun tüm paydaşlar nezdinde elde ettiği bu itibar değeri 2011 yılında Türkiye şirketler ortalaması olan 60,1 değerinin de üstünde yer alıyor. Zorlu Enerji Grubu’nun itibarı 2011 senesinde yerel halk nezdinde incelendiğinde elde ettiği itibar endeks puan ortalaması 67,8 olarak görülüyor. İstanbul, Denizli ve Kırklareli, Zorlu Enerji Grubu’nun itibar olarak güçlü konumlandığı iller. Zorlu Enerji Grubu hakkında en sık bilgi alınan kaynaklar ise gazete / dergi haberleri, internet (çeşitli web siteleri, forumlar vb.), yakın çevre tavsiye ve referansları, kurumsal web sitesi, etkinlikler (fuar, kongre, zirve vb.) olarak öne çıkıyor. 33 İtibar yönetiminin alfabesi ORSA Stratejik Danışmanlık İcra Kurulu Başkanı ve İndeks Konuşmacı Ajansı Üyesi Salim Kadıbeşegil, kurumların olmazsa olmazı haline gelen “itibar yönetimi”nin ABC’sini aktardı. Neden yapılır, nasıl yapılır, ne işe yarar? İ tibar, hem kurumlar hem bireyler açısından büyük önem taşıyan bir kavram. Ancak özünde son birkaç yılda kurumlar bu alana yatırım yapma gerekliliğini hissetmeye ve önemini kavramaya başladılar. En geniş anlamıyla itibarı, toplumun karşısında kişinin ve kurumun duruşu, algılanışı olarak özetlemek mümkün. “Sizi nasıl görüyorlar ve sizden neler bekliyorlar?” sorularının yanıtı da itibar araştırmalarında saklı. ORSA Stratejik Danışmanlık İcra Kurulu Başkanı ve İndeks Konuşmacı Ajansı Üyesi Salim Kadıbeşegil ile her geçen gün önemi artan kurumsal itibar yönetiminin gerekliliği hakkında konuştuk. Sonuç sürpriz değil! Kurumlar için de bireyler için de aynı kural geçerli. Toplum içinde itibarınız yoksa ağzınızla kuş tutsanız hiçbir anlam taşımıyor. Bugün değilse yarın, unutulmanız ve yok olmanız an meselesi! Z: Kurumlar açısından itibar denilince ne anlaşılması gerekiyor? Kurumlar açısından itibar sözcüğü en geniş tanımıyla toplum tarafından beğenilmeyi ve takdir edilmeyi ifade ediyor. İtibar; saygınlık ve güven çıktısı olan bir tabir. Dolayısıyla saygın olmak güvenilir olmak beraberinde saygınlığı ve güvenilirliği sağlayan davranışa bir takdir getiriyor. Günümüzde itibar, kurumlar açısından yalnızca para kazanmaktan daha önemli hale geldi. Çünkü toplum tarafından takdir edilmek, beğenilmek, güvenilmek isteniyor. Yalnızca Türkiye’de değil son 20 yıldır tüm dünyada ciddi bir güven sorunu yaşanıyor. İş dünyasına karşı bir güven sorunu var. Bu güven sorununun üstesinden gelebilmenin en etkili yolu da kurum itibarının yönetilmesi. Bunun şirketler için önemli bir gündem maddesi olması gerekiyor. Z: İtibar araştırmaları bir anlamda “toplum içerisinde ilgili kurumun röntgenini çekiyor” denilebilir mi? Aynen öyle. İtibar araştırmalarıyla yalnızca toplumda değil toplumu oluşturan tüm katmanlarda adeta bir röntgen çekilir. Her şirketin ekosistemindeki katmanlar bir diğerine göre değişebilir. Ama ağırlıklı olarak toplum genelinin dışında; öncelikle çalışanlar, ardından bayiler, yetkili satıcılar, distribütörler gelir. Yani şirketin etrafında kümelenmiş paydaş yapılanması. Bu yapının yanı sıra kanaat önderleri, iş dünyasının temsilcileri, meslek kuruluşları ve temsilcileri, sivil toplum kuruluşları temsilcileri, yerel yönetim, yerel halk, kooperatifler ve benzeri bir sürü katman bu beğeni ve takdir edilme süreçlerinin doğrudan içinde yer alır. O zaman şirketler bu ekosistemlerinde yer alan toplumun katmanlarının kendilerinden neler beklediklerini öğrenmek durumundadırlar ki hangi alanlarda ne performans göstereceklerini bilsinler. İtibar araştırmaları da bunun için yapılır. Z: İtibar yönetiminin değişkenleri nelerdir? Zamandan ve sektörden bağımsız mıdır? İtibarın yönetimi sektörler ötesi bir şeydir. Dolayısıyla hangi alanda faaliyet gösterirseniz gösterin, toplum karşısında iyi bir şirket olma meselesidir. Ancak evrensel düzeydeki beklentiler ile yerel düzeydeki beklentilerin örtüştüğü noktalar olabileceği gibi birbirinden farklı noktaları da olabilir. İtibar yönetimi değerler üstüne yönetilen bir meseledir. Omurgası değerlerdir. Bu değerler enformasyon teknolojileri bu kadar yaygın değilken, sivil toplum bu kadar güçlenmemişken, toplum dinamikleri bu kadar hareketli değilken çok sık değişmiyordu. Örneğin 1970’li ve 1980’li yıllarda, çevre diye bir mesele yoktu. Böyle bir algı bulunmuyordu. Bugün ise çevre, değişen değerlerin en başında yer alıyor. 20.yüzyılın başlarında insan hakları diye bir değer yoktu. Şu an ise insan hakları bir numaralı gündem maddesi. Bu değerler olmazsa olmaz hijyen faktörleri haline geldi. Bugün çevreyi ya da insan haklarını, çalışanın haklarını önemsemeyen, değer olarak kabul etmeyen bir şirketi düşünmek mümkün değil. Bu meselelerin önemli gündem maddeleri haline gelmesi ve değişmez değerler halini alması tabii ki toplumun beklentilerinin bu yönde değişmiş olmasıyla da doğrudan ilgili. Bu değişimi yaşayan şirketler itibar yönetimi konusunda çok önemli bir fırsat yakalıyor ve bunu rekabete yansıtıyor. Sektörler üstü bir konumda toplumun karşısında beğenilen ve takdir gören bir şirket haline geliyorlar. Yakalayamayan şirketler, yani “akşam kasada kaç para var?” boyutunda kalan şirketler ise tarih sahnesinden silinip gidiyor. İşte itibar araştırmaları bize toplumun hangi paydaşında, hangi konularda ne yönde bir değişim olduğu konusunun ipuçlarını veriyor. Biz bunların neresindeyiz veya bizi nasıl algılıyorlar sorusunun yanıtını veriyor. Z: İtibar yönetimi nasıl gerçekleştirilir? İtibar araştırmalarının üç önemli ayağı var. Birincisi üst yönetim. Üst yönetimin bu konuyu kendi gerçek gündemi olarak görmesi ve benimsemesi gerekir. Bu olmadan ikinci bir adım atma şansı yok. Çünkü tüm dünyada yapılan itibar araştımaları gösteriyor ki bu işlerde birinci derecede sorumluluk yüzde 50-60 arasında değişen oranlarda üst yönetime ait. İkinci husus ise değerler. Çünkü itibar, değerler üstünden yönetilen bir şeydir. Şirketin değerlerinin gerçekten toplumun değerleriyle örtüşüp örtüşmediği önemlidir. Üçüncü adım olarak değerlerin hangi performans alanlarına, ne kadar taşınabildiği önem arz eder. İnsan kaynakları, satış, pazarlama, yatırım… Bunların içinde değerler varsa ve değerleriniz toplumun değerleriyle örtüşüyorsa bu temelde bir itibar yönetimi şeklidir. Bu işin teorik kısmı. Bir de pratik kısmı var. Pratik kısmında da yine Salim Kadıbeşegil üç faz var. Birincisi şirket içinde yukarıdan aşağıya farkındalık yaratmak. Bu, bugünden yarına olabilecek bir şey değil. Bazen birkaç gün bazen aylar, yıllar alabilir. İkincisi ise “Şirketin itibarını kim yönetir?” sorusunun yanıtında gizli. Bu sorunun yanıtı “Şirketin bordrosunda kaç kişi varsa sorumlusu onlardır.” Her bir kişi statüsü ne olursa olsun şirketin itibarını temsil eder. Hem iş hayatında hem özel hayatında hem sosyal hayatında. Bu, akşam beşte biten bir iş değil. Dolayısıyla çalışanların bu konuyla ilgili sorumluluk üstlenmelerini sağlayacak ortamlar yaratmak lazım. Üçüncüsü ise ölçme ve değerlendirme. Başladığımızda neredeydik, şimdi neredeyiz ve nereye gidiyoruz diye bakmaktır. Bunlar pratik hayatta yapılması gereken üç adımı oluşturur. 34 sanat Sıradışı ve “eşsiz” bir kitap Bağımsız küratör ve sanat eleştirmeni Fatoş Üstek’in hazırladığı, konsept ve tasarım çalışmalarını Bülent Erkmen’in üstlendiği “Beklenmedik Karşılaşmalar Mimarlıkla İlişki Bağlamında 2000’li Yılların Çağdaş Sanat Çalışmaları” adlı kitap dünyada bir ilk. Okuyucuyu içine katan ve ona ciddi bir sorumluluk yükleyen kitapta 50 uluslararası sanatçının 2000’li yıllarda ürettiği çağdaş sanat eserleri yer alıyor. Fatoş Üstek İ stanbul’a değer katmak amacıyla geliştirilen Zorlu Center, henüz inşa aşamasında bile kültür ve sanat dünyasına ciddi katkılar sağlıyor. 2012 yılını kültürel yayınlar ve yayıncılık alanıyla sürdürmeyi hedefleyen Zorlu Center, projenin ilk adımını dünyada bir ilk olan “Beklenmedik Karşılaşmalar Mimarlıkla İlişki Bağlamında 2000’li Yılların Çağdaş Sanat Çalışmaları” kitabıyla gerçekleştirdi. Kitap, bağımsız küratör ve sanat eleştirmeni Fatoş Üstek’in editörlüğü, Bülent Erkmen’in konsept ve tasarımlarıyla mimari ile çağdaş sanatı buluşturan örnek bir çalışma. 250’den fazla çağdaş sanat eseri değerlendirilerek seçkisi tamamlanan “Beklenmedik Karşılaşmalar” beş ay gibi kısa bir sürede hazırlandı. Kitabın lansmanı Ocak ayında Zorlu Center’da gerçekleştirildi. Düzenlenen basın toplantısının açılış konuşmasını Zorlu Gayrimenkul Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Even yaptı. 2012’nin ikinci çeyreğinde İngilizce baskısı çıkacak olan kitabın hazırlık aşamalarını ve detayları Fatoş Üstek ile konuştuk. Z: “Beklenmedik Karşılaşmalar” kitabını hazırlama fikri nasıl oluştu? Kitap fikri ve konsepti Bülent Erkmen’in bir önerisiydi. Mimarlık ve çağdaş sanat üzerine güncel bir yayın hazırlama isteğini heyecanla paylaşarak çalışmalara başladım. Yaşamı bir dizi deneyim olarak görüyorum, bu “özel” karşılaşmalar ile zenginleşen bir deneyim... “Beklenmedik Karşılaşmalar” kitabı ise sanat ve mimarlık arasında kurulmakta olan güncel ilişkiyi izleyen, bir irdeleme girişimi. Bu kitabın en büyük belirleyeni bu iki alanı birbiri içinde konumlamak yerine, çağdaş sanat alanından mimariye ve mimarlık ile ilişkisine odaklanmayı seçmekti. Bir diğer deyişle, bana çağdaş sanat ve mimarlık ilişkisi üzerine bir yayının editörlüğü teklif edildiğinde kendimi içinde bulduğum mecra, bir o kadar geniş ve zengindi ki, bu zenginliği bir alanın diğeri ile olan karşılaşmasında aramayı tercih ettim. Z: Kitabın hazırlık süreci nasıl işledi? Öncelikle kitabın kavramsal çerçevesini belirleyerek işe başladım. Özellikle 2000’li yılların sanat eserlerine odaklanmak hem heyecan verici hem de zorlu bir süreci beraberinde getirdi. İlk dönemde uzun soluklu bir araştırma gerçekleştirdim. Yaklaşık 250 sanat işini değerlendirmeye aldım. Bu süreç içerisinde ayrıca çağdaş mimarlık, kamusal alanda sanat üzerine yayınları taradım, sergileri izledim. Kavramsal çerçeve ve içeriğe almak istediğim yapıtların listesini 50’ye tamamladığımda ise bambaşka bir süreç başladı. Bu süreç oldukça yoğun bir organizasyonu ve içerik üretiminin gerekliliği ile belirlendi. Bir yandan sanatçılardan katılım onayı alıp kitapta yer alacak görselleri toplarken, diğer yandan yapıtlarla birlikte sunulacak kısa yazıları düzenledim. Tüm metin yazarlığını üstlenmek yerine bu görevi paylaştırmayı ve kitaba çok seslilik getirmeyi amaçladım. Bu anlamda 11 yazar ve küratörü seçili bir veya iki iş üzerine yazı yazmak 35 “Zorlu Center’ın böyle bir kitabın hazırlanmasına önayak olması, vizyon sahibi olduğunu gösteriyor. Bu durum, gününü takip eden ve geleceğin belirleyenlerini farkındalık yaratarak ön plana çıkaran bir duruş sergiliyor.” için davet ettim ya da önceden yayınlanmış olan yazılarını bu yayın için düzenlemelerini rica ettim. Z: Çalışmalara ne zaman başladınız? Ne kadar zamanda tamamlandı? Haziran ayı başında, bu yayının editörlüğünü üstlenmek için davet aldım. O sıralarda üzerinde çalıştığım birkaç projeyi tamamlayarak yayına odaklanmam birkaç hafta sürdü. Kitabın içerik ve tasarım olarak tamamlanması ise Kasım ayı ortasında gerçekleşti. Dolayısıyla beş ay gibi oldukça kısa bir sürede bu yayın hazırlandı. Z: Kitabın içeriğiyle ilgili bilgi verebilir misiniz? 2000 yılından bu yana sergilenmiş çalışmaların yer aldığı kitapta ilksöz, kavramsal çerçeveyi tanımlayan uzun bir yazı ve sonsöz gibi ana yazılar ile 50 sanatçının yapıtlarının kısa içerik yazıları birlikte sunuluyor. Bu anlamda bölümlerden bahsetmek çok da olası değil, bir bütün olarak ele almak gerekiyor. Kitapta yer alan yapıtların hepsi birbiri ile ilişkili. Dolayısıyla, bu kitaptaki “beklenmedik karşılaşmalar”, kendimiz ile (örneğin boyutuyla görüşümüzü engelleyen ya da ölçeğiyle algılarımızı kısıtlayan) sanat ürününün fizikselliği arasında kurduğumuz ya da bir uzlaşma noktası bulmaya çalıştığımız çeşitli mekansal ilişkilerin bir derlemesidir. Z: Kitabın hazırlanma süreci sizin için nasıl bir deneyimdi? Hazırlık süreci oldukça heyecan verici ve zorlu bir deneyim oldu. 50 sanatçı ile şahsen ya da galerileri üzerinden iletişime geçmek ve yazıları oluşturmak beni bilgisayar ekranıma kilitledi. Kitabın hazırlanması için beş aylık kısa sürecin çok iyi bir planlaması gerekiyordu. Bu anlamda birlikte çalışma şansını yakaladığım Bülent Erkmen’in payı oldukça büyük. Kendisi imkansızın imkansız olmadığını deneyimlememi sağladı. Ortaya çıkan kitaptan çok memnunum. Harika bir işbirliğinin ve ortak inancın bir ürünü olmasını kitabın kendisi de gösteriyor. Ayrıca, böylesi bir vizyona sahip bir yayının ilk olarak Türkiye’de yayınlanmış olması da mutluluk verici. Z: Zorlu Gayrimenkul’ün böyle bir kitap hazırlamasıyla ilgili neler düşünüyorsunuz? Hangi konularda/alanlarda katkı sağlayacağını düşünüyorsunuz? Zorlu Gayrimenkul’ün projesi olan Zorlu Center’ın böyle bir kitabın hazırlanmasına önayak olması, vizyon sahibi olduğunu gösteriyor. Bu durum, gününü takip eden ve geleceğin belirleyenlerini farkındalık yaratarak ön plana çıkaran bir duruş sergiliyor. Ben bu desteği ve vizyonu oldukça değerli buluyorum ve teşekkür ediyorum. Ayrıca ülke içinde kalmayarak dünyada olup bitenle ilgilenebilmek oldukça zengin bir görüşü de belirtiyor. Bu kitabın gerek akademik alanda gerekse sanat ve mimarlık alanlarında birçok üretime ve düşünceye önayak olacağını düşünüyorum. Düşünsel üretimlerin yanı sıra mekan ve çevre ile kurmakta olduğumuz ilişkileri deneyimler üzerinden sorgulamamıza da yol açacağını umuyorum. Z: Zorlu Gayrimenkul ve projeleriyle ilgili düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz? Zorlu Gayrimenkul’ün mimarlık projelerinin ötesinde sanat ile yakın bir ilişki kurmak için projeler gerçekleştiriyor olması oldukça etkileyici. Zorlu Center’da açılması planlanan Performans Sanatları Merkezi’nin yanı sıra son yapılan İstan- bul Bienali’nin destekçilerinden biri olması, sanat alanında güçlü projelere destek verme isteğini gözler önüne seriyor. Özellikle yapılmamış olanın yapılmak istenmesi bence Türkiye ve dünya için oldukça değerli. Varolan kalıpların ötesinde bir anlam ve üretim arayışı yeni değerler sistemini de beraberinde getiriyor. Beklenmedik Karsılaşmalar gibi yoğun ve içerik açısından zengin, bir o kadar da güncel bir kitabın hazırlanmasını desteklemesi de böylesi bir zenginliğin ürünü diye düşünüyorum. Z: Kitap kaç adet basıldı? Satışı yapılacak mı? Kitap Türkiye’de 1100 adet basıldı. 500 adedi yılbaşı hediyesi olarak özel isimlere, fikir önderlerine ve köşe yazarlarına gönderildi. 12 Ocak tarihinden itibaren tüm Türkiye’de satışına başlandı. Kitabın İngilizce versiyonunun da 2012’nin ikinci çeyreğinde basılması ve dünya dağıtımının yapılması planlanıyor. 36 sanat Kitapta yer alan yapıtların hepsi birbiri ile ilişkili. Dolayısıyla, bu kitaptaki “beklenmedik karşılaşmalar”, kendimiz ile sanat ürününün fizikselliği arasında kurduğumuz ya da bir uzlaşma noktası bulmaya çalıştığımız çeşitli mekansal ilişkilerin bir derlemesidir. Kristal Kaya, 2008 / Ayşe Erkmen Fotoğraf: Ayşe Erkmen Paslanmaz çelik, motorlu yapı 1,5 x 2 x 3,75 m NRW Bank, Düsseldorf, Almanya, 2008 Rampa’nın (İstanbul), Galerie Barbara Weiss’in (Berlin) ve sanatçının izniyle. Kristal Kaya Düsseldorf’taki NRW.BANK’ın çatısına yerleştirilmiş hareketli bir heykel. Kaya şeklinde bir görünümü olan heykel, paslanmaz çelikten yapılmış. Kayanın üçte biri çatının kenarından dışarı doğru uzanıyor ve heykel, belirlenmiş bir güzergahta, saat yönünde hareket edip sonra ters yönde geri dönüyor. İşin yerleştirildiği bina, kentin tarihi kesimi ile Ren Nehri kıyısındaki eski dok sahalarının birleştiği noktada yer alıyor. Bölge bugün bir iş ve eğlence merkezine dönüşmekte olduğundan, mimari ve işlevsel bir değişim geçirmekte. Binanın cam ve çelikten oluşan cephesi, modernist mimari için sıradan bir estetiği yansıtıyor. 37 Perde Ev Amsterdam, 2005 / Nevin Aladağ Fotoğraf: Nevin Aladağ Yedi perde. Her biri 2 x 4 m, Boekmanstitching binasının dışına tutturulmuş beyaz yarı şeffaf perdeler. Smart Project Space’in (Amsterdam) desteğiyle üretilmiştir. Sanatçının izniyle. Perde Ev, binaların cephelerinde, pencerelere yarı şeffaf, uzun beyaz perdelerin asılmasıyla gerçekleştirilen bir yerleştirme. Pencerelere biraz büyük gelen perdeler, dışarı sarkarak cephenin bir kısmını örtüyor. Özel sanat kuruluşlarında ya da kamusal sanat projeleri çerçevesinde Bern, Limerick ve Amsterdam gibi farklı şehirlere yerleştirilen Perde Ev, perdelerin rüzgarda salınmasıyla dikkatleri üzerine çekiyor. Amsterdam’da, kanal kıyısındaki bir eve asılmış aşırı büyük perdelerin neredeyse tüm cepheyi örtmesi, içerisi ile dışarısının, teşhir etme ile gizlemenin bölgeselleştirilmesine vurgu yapıyor. Perdeler görüşü engellerken, bir yandan da ilgi odağı haline geliyor, böylece binalara karşı merak uyanmasını sağlıyor. Buna ilaveten, bir iç mekan öğesinin dışarı yerleştirilmesiyle belirlenen yeni durum, perdelerin mahremiyet alanını çizme ve güneş ışığını engelleme işlevinin içini boşaltırken, bir aidiyet çelişkisini de tetikliyor. Perde Ev’in farklı işlevlere sahip çeşitli binalardaki uygulamaları, mahremin ve kamusalın bölgesine kondurulmuş küçük ve incelikli jestler olarak kendini gösteriyor. Başka deyişle, bir perdenin şeffaflığı, içerisi ile dışarısı arasında çekilen bir çizgiyle yan yana gelirken, uçuşan bir perdenin uyandırdığı çağrışımlar bu keskin ayrımda devamlı bir bozulmaya neden oluyor. Hiç Varolmamış Bir Tarihin İzleri / Güçsüz Yapılar, Şek. 222, 2001 / Michael Elmgreen ve Ingar Dragset Fotoğraf: Kim Nielsen ve Muammer Yanmaz Tahta, paslanmaz çelik, alüminyum, perspeks, boya, çimento, folyo harf, fluoresan 3,1 x 4,3 x 7,8 m Galerie Klosterfelde’nin (Berlin) izniyle. Hiç Varolmamış Bir Tarihin İzleri / Güçsüz Yapılar, Şek. 222 1 hafifçe yere batmış ya da Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihi darphane alanında modern bir harabe misali gün yüzüne çıkmış gibi duran bir sanat müzesinin maketidir. Yerden yükseliyor ya da yere batıyor olsun, bu mimari yapı, içinde bulunduğu 18. yüzyıl estetiği ile ayrışmakta; modernist mimari akımının özelliklerini taşıyan hatlarıyla içine yerleştiği alana ve mimari yapıya öteki olmakta. Bu yapının özünde, beyaz duvarlarla çevrili sanat galerisi geleneği yatmaktadır. Bu “beyaz küp” diye anılan galeri kavramı, özellikle 1960’lı yıllardan itibaren sanatın salt kapalı mekanlar içerisinde özel sunumlarla izleyicisi ile buluşmasına karşılık gelmektedir. Özellikle sanatçı Brian O’Doherty, sanatın mekanını, bu tecrit edilmiş mekanların iktidarını sorunsallaştırarak incelemeye almıştır. Tüm bu sorunsallar, sanatçı ikilisi Michael Elmgreen ve Ingar Dragset’in sanatsal pratiğinde önemli bir yer teşkil etmektedir. 38 sanat Kasa Ev, 2006 / Wolfgang Winter, Berthold Hörbelt Fotoğraf: Jonty Wilde ve sanatçılar Sarı plastik su kasaları, ahşap, çelik, lamba, iki nakliyat konteynırı. Arts Council England desteğiyle üretilmiştir. Sanatçıların izniyle. Yaklaşık yirmi senedir beraber çalışan sanatçı ikilisi Wolfgang Winter ve Berthold Hörbelt’in, Castleford, Yorkshire’da yer alan Kasa Ev işimli işi, plastik içecek kasalarından meydana gelen mimari bir yapı. 1992’den bu yana işbirliği yapan sanatçılar, mimari heykellerini ilk defa 1997’deki Münster Heykel Projesi’nde uluslararası çapta tanıttılar. O günden bu yana, geçici olarak tasarladıkları bina-heykeller, dünyanın farklı yerlerinde sergilendi, sosyal etkileşimleri tetikledi ve şiir dinletileri, atölye çalışmaları, toplantılar gibi etkinliklere ev sahipliği yaptı. Altın İskele, 2009 Sarkis Fotoğraf: Muhsin Akgün Sanatçının izniyle. Sarkis’in yapıtının mimarlıkla alabildiğine derin ve çok katmanlı bir ilişkisi var. Bu ilişki kimi kez işin konumlandığı yerin, bir mimari bağlam olarak taşıdığı anlam üzerinden, kimi kez belirli bir yapının Sarkis’in yapıtının içine sızmasıyla ve orada yatay ve düşey ilişkiler geliştiren anlam alanları açmasıyla, kimi kez bir mimarın tüm üretimini ifade eden göstergelerle, kimi kez de mimari yapının temsil düzlemindeki karşılıklarının yeniden üretilmesiyle kendini gösteriyor. Bu farklı ilişki düzeyleri, kontopuntal bir yapı oluştururcasına iç içe geçiyor, bu geçişler yapıtın bütününün içinde artzamanlı ya da eşzamanlı olarak ortaya çıkıyor. 39 Gecekondu, Devrim Cd, No: 1608, 2004 / Héctor Zamora Fotoğraf: Fernando Medellin (Labor. Org. Mx’in izniyle) 74 m2 el yapımı yaşanabilir alan. Carrillo Gil Sanat Müzesi, Meksiko. Sanatçı izniyle. Héctor Zamora’nın, Meksiko’nun en önemli sanat müzelerinden birinin dış duvarlarına iliştirdiği geçici yaşam alanı, Gecekondu, Devrim Cd, No: 1608 başlığını taşıyor. Carrillo Gil Sanat Müzesi’nin cephesine giydirilmiş koza; çelik, ahşap ve mukavva levhalardan oluşuyor. Bu misafirlik alanının mimari estetiği, büyük şehirlerin çevresinde bulunan, izinsiz inşa edilen yerleşim birimlerini akla getiriyor. Üç odadan oluşan, işleyen bir tesisata sahip bu proje, çevrelendiği mimari yapı ve sahip olduğu imkanlar ile varoştaki yaşam alanları arasında bir tezat oluşturuyor. kapak 42 haber Valeron, uluslararası fuarlarda büyük beğeni topladı Zorlu Tekstil Grubu, tekstil sektöründe uluslararası markalardan biri haline gelen Valeron’un yeni koleksiyonuyla Ocak 2012’de Almanya’da gerçekleştirilen dünyanın en büyük ev tekstili fuarı Heimtextil’e ve yine dünyanın en önemli tasarım fuarları arasında yer alan Maison&Objet Paris Fuarı’na katıldı. Z orlu Tekstil Grubu, yeni koleksiyonlarını her yıl olduğu gibi 2012 yılında da dünyanın önde gelen uluslararası platformlarında sergilemeye devam ediyor. Türk ev tekstili sektörünü, dünyanın en büyük ve en önemli uluslararası ev tekstili fuarı Heimtextil’de uzun yıllardır temsil eden Grup, 2012 yılında da bu fuardaki yerini aldı. buluşmasıyla üretiliyor. Nevresim takımlarından bornoza, havlu çeşitlerinden perdeye, runner, throw ve dekoratif yastıkları içeren aksesuvar çeşitlerine kadar oldukça zengin ve seçkin bir ürün yelpazesine sahip olan Valeron, farklı tasarımları ve göz alıcı koleksiyonlarının yanı sıra “ulaşılabilir lüks” olma özelliğini de koruyor. Almanya’nın Frankfurt kentinde 11-14 Ocak 2012 tarihleri arasında düzenlenen fuarda, grubun bilinen en özgün, uluslararası markalarından biri olan Valeron’un 2012 Ev Tekstili Koleksiyonu ziyaretçilerin beğenisine sunuldu. Ayrıca, ev tekstili sektöründe uluslararası markalardan biri haline gelen Valeron’un 2012 Koleksiyonu, 20-24 Ocak 2012 tarihinde gerçekleştirilen Maison&Objet Paris fuarında da tanıtıldı. Valeron, farklı renk ve desen seçenekleri, yenilikçi ve sade koleksiyonlarıyla yaşam alanlarına özgün bir stil kazandırırken, şıklığıyla girdiği her ortamı değiştiriyor. Canlı renkler ve dinamik desenler ile modern, altın rengin kullanıldığı, dantel ve gipür işlemelerin bulunduğu ürünlerle ise klasik tarzda seçenekler oluşturuyor. “Ulaşılabilir lüks” tasarımlar Valeron’un yenilikçi, şık ve zarif koleksiyonları, 2005’ten bu yana kalitenin ve tasarım gücünün en son teknoloji ile Valeron, sezonun trendlerinden aldığı izlenimler ve farklı tasarımcıların tasarladığı ürünlerle oluşturulan özel bir koleksiyona da imza atıyor. Koleksiyonunda yer alan “Premium Collection” ile kendini ayrıcalıklı hissetmek isteyenlere üstün kalitede ürünleri ve işçiliği ile hitap ediyor. 43 Linens’ten modern çizgileri yansıtan yeni koleksiyon Ev tekstili alışverişini bir keyfe dönüştürmeyi vaat eden ve müşteri memnuniyetini her şeyin üzerinde tutan Linens, yeni koleksiyonunu bayilerine tanıttı. 2012 İlkbahar-Yaz koleksiyonu bayilerin beğenisini kazanırken, toplantı sonunda görüş alışverişleri ve sevkiyat planlaması da yapıldı. E v tekstilinin öncü markası Linens, 14-16 Aralık tarihleri arasında koleksiyon sunum toplantısı düzenledi. Bayilerin her yıl büyük ilgi ile takip ettiği toplantıya Türkiye çapında, farklı illerden Linens bayileri, merkez mağaza müdürleri ve yöneticileri katıldı. Modern, yalın çizgilerle kurgulanmış ve natürel tonların hakim olduğu Linens’in yeni koleksiyonunu uzun uzun inceleyen bayiler, birbirleriyle ve Linens yöneticileriyle sohbet etme fırsatı da yakaladılar. Koleksiyonu çok beğendiklerini ifade eden bayiler, bu organizasyonda bir araya gelmekten duydukları mutluluğu dile getirdiler. Son derece renkli geçen sunum toplantısında ayrıca yeni koleksiyon hakkında bayilerden gelen görüş ve talepler de değerlendirilerek mağaza sevkiyatları planlandı. 44 haber İleri teknoloji ile üretilen kumaşlar Tüketicisine maksimum konfor yaşatan ürünler sunan Korteks, yeniliklerinde hız kesmiyor. Korteks’in ileri teknoloji ile ürettiği yeni ürünleri olan gümüş iyonlarıyla mikroplara karşı etkili kumaş DRY TOUCH® ANTIMICROBIAL, alev almayı geciktiren iplik TAÇ FLAME RETARDANT ve kalıcı ışıltılar yaratan TAÇ SPARKLING YARN, sektöre dünya standartlarını taşıyor. Z orlu Grubu’nun öncü kuruluşlarından Korteks, yenilikçi ve üstün teknolojiye dayalı ürünleriyle tüketicisinin hayatını güzelleştirmeye devam ediyor. Korteks’in sertifikalı performans kumaş markası DRY TOUCH® ürün yelpazesinde yer alan antimikrobiyal özellikteki yeni kumaş markası DRY TOUCH® ANTIMICROBIAL, sektöre dünya standartlarını taşımış oldu. DRY TOUCH® markası, Zorlu Holding’in kalite anlayışı, dinamik yapısının desteği ve rekabetçi fiyatları ile piyasadaki üstünlüğü elinde bulunduruyor. Spor giyim, iç giyim, denim giyim, iş elbisesi ve hazır giyim alanları başta olmak üzere birçok alanda kullanılabilen DRY TOUCH® ürünleri, Korteks İplik Fabrikası’nda özel teknikler kullanılarak üretiliyor. İleri teknoloji ve fonksiyonellik bir araya gelerek üstün performanslı aynı zamanda doğal görünümlü, yumuşak tutumlu ve daha örtücü olan DRY TOUCH® kumaşı yaratılıyor. Sadece Zorlu Holding’in yetki verdiği sınırlı sayıdaki lisanslı üreticiler tarafından üretilebilen DRY TOUCH®, şimdi antimikrobiyal özellik taşıyan DRY TOUCH® ANTIMICROBIAL isimli yeni ürünüyle “dünyada mikrobun olmadığı yeri arayan” tüketicilerin ihtiyacına yanıt veriyor. Gümüş iyonlarıyla mikroplara karşı etkili olan DRY TOUCH® ANTIMICROBIAL kumaşlar, geniş spektrumlu ve kalıcı antimikrobiyal etki sağlayan ileri teknoloji ürünü polyester ipliklerden üretiliyor. Kumaşı mikroplara karşı etkili kılan etken ise üretiminde kullanılan polyester ipliklerdeki gümüş iyonları. OekoTex aktif kimyasallar listesine dahil olan bu biyolojik aktif maddenin insan sağlığına zararı olmadığı, tarafsız uzmanlar tarafından Oeko-Tex 100 Class 1 belgesi ile onaylandı. Antimikrobiyal özellik ipliğe bitim işleminde değil, üretim esnasında verildiğinden etkenlik kalıcı bir nitelik gösteriyor. Ayrıca ürün yıkanma ve aşınmadan etkilenme, insan cildine zarar verme ve kaşıntı yapma gibi olumsuzluklar taşımıyor. DRY TOUCH® ürünleri, özel ve taklit edilemez etiketler ile yapıldığından, maksimum müşteri memnuniyeti sunduğu gibi tüketicisine ayrıcalık hissi de yaşatıyor. Alev almayı geciktiren iplikler… Korteks sadece DRY TOUCH® markalı ürünlerinde değil, ileri teknolojiye dayalı başka yenilikleri de tüketicisinin hayatına sunuyor. Yeni geliştirilen TAÇ FLAME RETARDANT marka alev almayı geciktiren iplik markası “Tutuşmak için hiç mi hiç acelesi yok!” sloganıyla sunuldu. TAÇ FLAME RETARDANT iplikler, kullanıldıkları tekstil ürünlerine kalıcı güç tutuşurluk özelliği kazandırıyor. Özel üretim teknolojisi sayesinde bu iplikler, yıkama ve aşınma ile güç tutuşurluk özelliklerini kaybetmiyor ve sonsuz yıkama garantisi sunuyor. Güvenliği İngiltere, ABD, Japonya, Almanya ve Fransa gibi ülkelerin standartları baz alınarak sertifika edilmiş olan bu ürün, kolay boyanabilen ve kumaşı sertleştirmeyen bir yapıya sahip. Çevre dostu TAÇ FLAME RETARDANT ipliklerinin kullanımıyla ilgili bilgi desteği üreticilere Korteks tarafından veriliyor. Kumaş boyama, apreleme, baskı ve iplik boyama için farklı kimyasallar konusunda da Korteks, üreticiye gereken hizmeti sağlıyor. Işıltı katmak için en parlak fikir Korteks’in teknolojik ürünleri bunlarla da bitmiyor. Işıltıyla parıldayan ve kullanım kolaylığı sağlayan iplik markası TAÇ SPARKLING YARN, ürünlere ışıltı katmak için tasarlandı. Parlaklığı ve ışıltısıyla sim muadili bir ürün olan TAÇ SPARKLING YARN ile, özellikle sim ipliğin efekti hedeflendi. Bu ürün, simli ürünlerle kıyaslandığında benzersiz avantajlar sunuyor. Bilindiği gibi sim ipliklerin ilk kullanımlarında parlaklık ve görsel efekt daha fazla ancak kullanım ve yıkamalardan sonra renk ve görsel özellik azalıyor. Oysa TAÇ SPARKLING YARN, daima aynı parlaklıkta kalıyor. Sim ipliklerin ısı dayanımı düşük olduğundan polyester ipliklerle aynı boya ve fiske işlemlerinde problemler yaşanıyor. Kumaş haline geldikten sonra ise takılmalar yapıyor, insan tenini rahatsız edebiliyor. TAÇ SPARKLING YARN kullanan tüketiciler ise bu olumsuzlukların hiçbirini yaşamıyor. 45 Üniversite öğrencileri Korteks’te Bursa Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Sürmen, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Yusuf Ulcay ve üniversite öğrencileri, tekstil sektörünün öncü firmalarından Korteks’i ziyaret ederek tesislerdeki üretim aşamalarını yerinde inceleme fırsatı buldular. B ursa’da üniversite-sanayi işbirliğine yönelik adımlar hız kazandı. Bursa Teknik Üniversitesi (BTÜ) öğrencileri çeşitli sanayi tesislerini ziyaret ederek mesleklerinde geleceğe yönelik önemli kazanım elde ediyorlar. BTÜ Rektörü Prof. Dr. Ali Sürmen ve Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Yusuf Ulcay ile BTÜ Kimya ve Makine Mühendislikleri Bölümleri öğrencileri ile tekstil sektörünün öncü firmalarından Korteks’i ziyaret ederek tesislerdeki üretim aşamalarını yerinde incelediler. Üretilen iplikleri inceleyen öğrenciler daha sonra Korteks İnsan Kaynakları Müdürü Ali İhsan Erdoğan tarafından bilgilendirildi. Firmanın kuruluşundan bugüne uzanan süreci anlatan ve üretim hakkında bilgiler veren Erdoğan, “123 bin 398 metrekare alan üzerinde kurulu firmamız bugün günlük olarak 580 ton iplik üretimi ile Avrupa ve Ortadoğu’nun en büyük kapasiteli tesisidir” dedi. Korteks Genel Müdürü Necat Altın ise gençlere, “Üniversitenizde verilen eğitimin değerini bilerek ve iyi çalışarak verimli kullanmanız gerekiyor. Yakından inceleme imkanı bulduğunuz bu tesislerdeki fırsatları çok iyi değerlendirin” dedi. Prof. Dr. Ali Sürmen de sanayi şehri olan Bursa’da üniversitesanayi işbirliğine yönelik çalışmalarının devam edeceğini söyledi. Öğrencilerin bu çerçevede sunulan fırsatları en iyi şekilde değerlendirmesi gerektiğini belirten Sürmen, “İlerleyen zamanlarda buralarda olabileceğinizi göz önüne alarak çalışmalarınızı en iyi şekilde devam ettirmeniz gerekiyor” diye konuştu. kapak 46 haber Bu korsan gezdiriyor! Korsan Gezi Timi, Zorlu Plaza çalışanlarından 523 kişinin doğa gezilerine katıldığı, 85 kişinin yelken ve fotoğraf dersi aldığı; etkinlikleri iple çekilen, hobi kursları büyük ilgi gören bir fenomen haline geldi. Kaan Kıncı (Vestel), Hakan Karan (Enerji), Gürkan Coşkun (Vestel), Meral Enül (Enerji) D ergimizin her sayısına doğa ve kültür gezileri ya da renkli etkinlikleriyle konuk olan Korsan Gezi Timi, bu kez bizi Zorlu Plaza’da misafir etti. Gönüllü ekip, yeni yılda ayrılanların ardından katılan yeni korsanlarla yoluna devam ediyor. Tam da 2012 planlarının yapıldığı bir gün, Gürkan Coşkun (Vestel), Hakan Karan (Enerji Grubu), Kaan Kıncı (Vestel) ve Meral Enül’le (Enerji Grubu) bir araya geldik. Z: Binanın girişinden buraya çıkana kadar ilginç etkinlik afişlerinizden görmeyi umduk ama bugünlerde yeni etkinlik yok mu? Ocak ayını dinlenme ve planlama ayı olarak geçiriyoruz. Yılın tamamına yayılan bomba gibi etkinliklerin hazırlıkları içerisindeyiz. Z: Şu ana kadar kaç kişiye ulaştınız? Duyurularımızı e-posta ve afiş yoluyla tüm Zorlu Plaza çalışanlarıyla birlikte Gayrimenkul Grubu ve bayilerimiz gibi yakın iş ortaklarımıza ulaştırmaya çalışıyoruz. Gezi ya da kurs, son iki yılda yaklaşık 600 arkadaşımız ya da yakını etkinliklerimize katıldı. Z: Grubun adının Korsan olmasının özel bir nedeni var mı? Korsanların gezgin bir ruha sahip olduğunu düşünüyoruz. İşin aslı, Holdingimiz bünyesinde resmi bir kulüp uygulaması olmadığı için “korsan” olarak faaliyet göstermeye başladık. Fakat şaka bir yana, Holding, Enerji ve Vestel tarafından üst düzey yöneticilerimizin de zaman zaman katıldığı etkinlikler düzenleyen ve herkes tarafından tanınan bir grubuz aslında. Z: Grubun amaçları nelerdir? En önemli hedefimiz, aslında büyük bir aile olan Zorlu Grubu çalışanlarını iş yaşamları dışında da keyif alacakları aktivitelerde buluşturmak. Özellikle birlikte ya da yakın çalışan kişilerin iletişimini ve dayanışmasını güçlendirecek farklı etkinlikler kurgulamak istiyoruz. Bu kimi zaman bir kanoda kürek çekmek, kimi zaman doğanın kucağında kurulan kampta ateş yakmak, kimi zamansa bir mikrofona birlikte şarkı söylemek oluyor. Zorlu çalışanlarının hayatın farklı renklerinde birlikte güzel zaman geçirmesinin, işyerindeki verimi ve mutluluğu da önemli ölçüde artırdığını düşünüyoruz. Z: Ne tür aktivitelere ağırlık veriyorsunuz? İş hayatı ve kent yaşamının yorucu temposundan biraz olsun uzaklaşmak için, daha çok doğa gezileri düzenliyoruz. İstanbul’a yakın ve doğal güzelliğini korumuş alanlarda yürüyüşler, kano ve botla nehir geçişleri, çadır kampı gibi doğayı ve macerayı birarada yaşayabileceğimiz etkinlikleri tercih ediyoruz. Z: Aktivite seçimine nasıl karar veriyorsunuz? Dört kişilik çekirdek kadromuzla ortak molalarda biraraya gelerek hem uzun dönemli hem de 1-2 aylık planlamalar yapıyoruz. Bir gezi düşünüyorsak, mevsim ve doğa koşulları açısından herkesin rahatlıkla katılıp keyif alabileceği rotalar seçiyoruz. Çok bilinmeyen, ancak içimizden birilerinin daha önce gitmiş olduğu yerlere öncelik veriyor, çevremizden gelen önerileri de değerlendiriyoruz. Örneğin şu sıralar kış ve bahar dönemini planlamaya çalışıyoruz. Soğuk kış günleri için dans, tiyatro gibi kültür etkinlikleri tasarlıyoruz. Bunların yanında, derginin bu sayısı basıldığında biz Bolu tarafına güzel bir kar gezisi düzenlemiş olacağız. Z: En kalabalık katılım ne tür aktivitelerde oluyor? Belki de Korsan Gezi Timi kurucularının doğaya ve doğa sporlarına olan ilgisi nedeniyle, adrenalin dolu geziler öne çıkıyor! Bugüne dek sağlanan en yüksek katılımın rafting etkinliğinde gerçekleşmesi, buna en güzel örnek... Ancak ekstrem sporlara değil, ailecek, hatta çoluk çocuk hep birlikte gerçekleştirilebilecek aktivitelere ağırlık veriyoruz. Z: Şu ana kadar kaç etkinlik gerçekleştirildi? İki kez Melen Çayı’nda rafting, Durusu Gölü’nde kano ve takım çalışması oyunları etkinliği, İğneada’ya çadır kampı, 47 Sapanca, Abant, İzmit, Edirne, İstanbul gezilerimizle birlikte temel yelkencilik eğitimi, fotoğraf kursu, karaoke partileri gibi çeşitli alanlarda birbirinden güzel 20’ye yakın etkinlik gerçekleştirildi. Z: Aktivitelerin kişi başı yaklaşık maliyeti nedir? Özellikle gezi etkinliklerimizi uygun fiyatlarla gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Katılım ücretleri günübirlik gezilerde 70-80 TL, hafta sonu konaklamalı gezilerde ise 180-200 TL civarında gerçekleşiyor. Bu fiyatlara ulaşım, yemekler, konaklama ve rehberlik hizmetleri dahil. Z: Aktiviteler için belli bir bütçeniz var mı? Korsan Gezi Timi’nin henüz bir bütçesi yok. Aktivitelerimizi uygun fiyatlarla gerçekleştirebilmek için grup indirimleri, kişisel ilişkiler ve ekip üyelerimizin oldukça iddialı olduğu “pazarlık yetenekleri”nden faydalanıyoruz. Bazen de gezileri bir seyahat acentası yerine kendi imkanlarımızla organize ederek ekonomik hale getirmeye çalışıyoruz. Gezilerde en önemli gider kalemimiz ulaşım. Belki önümüzdeki günlerde Holdingimizin kısmi destekleriyle maliyetleri düşürerek daha fazla çalışma arkadaşımızın faaliyetlere katılmasını sağlayabiliriz. Z: Kimler katılabiliyor? Öncelikle Zorlu Holding şirketlerinde çalışan arkadaşlarımız ve aileleri, kontenjanın uygun olduğu koşullarda çalışanlarımızın arkadaşları da katılabiliyor. Etkinliklerde yöneticilerimizi de sık sık aramızda görmek, bizim için çok önemli ve gurur verici. Z: Aktivitelere katılanlardan ne tür yorumlar alıyorsunuz? Gezilerimiz, tüm katılımcıların birlikte keyifli zaman geçirdiği, dinlence ve eğlencenin birarada yaşandığı etkinlikler. Korsan Gezi Timi’nin düzenlediği gezilere katılanlar, döndüklerinde yaşadıkları heyecanı ve güzellikleri çevrelerinde anlatarak etkinliklere olan ilgiyi artırıyor. Aldığımız pozitif geri bildirimlerden gördüğümüz kadarıyla, son derece beğeni toplayan gezi ve aktiviteler gerçekleştirdiğimizi söyleyebiliriz. Gezi dönüşü Plaza’da karşılaştığımız ve tanımadığımız insanların sonraki aktivitenin ne zaman olacağını sormaları bizim için büyük sevinç kaynağı. Bir hafta sonu etkinliği sonrasında işe başladığımız gün, hatta günler boyunca inanılmaz enerjik ve mutlu oluyoruz. Z: Düzenlemeyi düşündüğünüz yeni aktiviteler nelerdir? Doğa gezileri her mevsim farklı rotalarda sürecek. Gezilerin yanında fotoğraf, dans gibi hobi grupları kurmak, karaoke partileri gibi eğlenceler düzenlemek; yelken, dağcılık ve çalışanların ilgi göstereceği farklı konularda eğitimler ve aktivite- ler gerçekleştirmeyi planlıyoruz. Daha doğrusu şimdilik hayal ediyoruz. Grup şirketlerimizin de desteğini sağlayabilirsek, tüm bunları kısa sürede hayata geçirebiliriz. Z: Bu güzel hedefler doğrultusunda Zorlu Holding’ten beklentileriniz var mı? Korsan Gezi Timi, Zorlu çalışanlarının sosyal hayatına bir nebze olsun renk katmak için kuruldu. Bunun yanında, çalışanlar arasındaki iletişimin ve yardımlaşmanın güçlenmesini daima önceliklerimiz arasında gördük. Yalnızca gezilerle sınırlı kalmayıp kültür ve sanat faaliyetlerinde, sosyal sorumluluk projelerinde yer almak, şirketlerimizi farklı ve anlamlı mecralarda temsil etmeyi hayal ettik. Geçen üç yılda da gördük ki doğru yoldayız. Gezmenin, eğlenmenin çok ötesinde ortak anlar yaratan, sosyal sorumluluk projelerine katılan, toplumsal yardım kampanyaları düzenleyen, hobilere yönelik eğitimlerle kişisel gelişime katkıda bulunan, örnek bir gönüllü grup olduğumuzu bugün herkes görüyor. Zorlu bayrağını daima en iyisini yaparak, en önde ve en yukarıda dalgalandırmak hepimiz için gurur verici. Önümüzdeki süreçte, Grubumuzun da desteğini alarak faaliyetlerimizi çeşitlendirmeyi ve tüm çalışanlarımıza yaygınlaştırarak sürdürmeyi arzuluyoruz. Bu konuda destek göreceğimize de eminiz. Herkesi keyifli etkinliklerimize bekliyoruz. 48 köşe yazısı/metin salt Vestek Elektronik Araştırma Geliştirme A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı metin.salt@vestel.com.tr Kazara buluş Günlük hayatımızda önemli yeri olan birçok buluş sakarlığın, unutkanlığın, savsaklığın ve dikkatsizliğin sonucudur. Bunlardan birkaç tanesinin ilginç hikayesine göz atmak ister misiniz? İ ngilizce “serendipity” sözcüğü cümle içinde doğru kullanımı ve başka dillere çevirisi zor olanlardan biridir. İşe yarayan bir buluşun rastlantı sonucu veya kazara ortaya çıkması gibi bir anlamı vardır. Günlük konuşmada çok yer bulamasa da bu sözcük bilim ve teknolojinin ilerlemesinde tahmin ettiğinizden daha fazla yer bulmuştur. Bilim ve teknoloji insanları genellikle çalıştıkları alana uzun yıllarını verdikleri için bir buluş yaptıklarında, eğer varsa bile rastlantının ve şansın rolünü yadsırlar. Aslına baktığınızda günlük hayatımızda önemli yeri olan birçok buluş sakarlığın, unutkanlığın, savsaklığın, dikkatsizliğin sonucudur. Bunlardan birkaç tanesinin ilginç hikayesine göz atalım. Penisilin Penisilin bakteriyel hastalıkların tedavisinde hayat kurtaran en önemli buluştur. Penisilini bulan Sir Alexander Fleming bu buluşu nedeniyle 1944 yılında şövalye unvanı almış, 1945’te tıp alanında Nobel Ödülü’ne ortak olmuş, 1999’da Times Dergisi tarafından 20. yüzyılda yaşamış en önemli 100 kişiden biri seçilmiştir. İnsanlık için bu kadar önemli bir buluş yapan bu önemli bilim insanı aynı zamanda oldukça dağınık bir kişiydi. Eğer Fleming 1928 Ağustos’unda tatile çıkarken üzerinde çalıştığı deney kaplarını rastgele üstü açık şekilde bırakmasaydı, belki bizler hala küçük yara ve sıyrıklardan aldığımız bakteriyel enfeksiyona karşı hayat mücadelesi veriyor olacaktık. Fleming Londra’daki St. Mary’s hastanesindeki laboratuarına Eylül’de geri döndüğünde deney kaplarında bıraktığı bakteri üzerinde mavi yeşil renkli bir mantar küfü oluştuğunu görür. Bilim in- sanı olmanın verdiği merakla bu oluşumu inceleyen Fleming mantar küfünün bakterileri öldürdüğünü fark eder. Bir yıl daha çalışmalarına devam eden Fleming bir makale yayınlar ve ilk defa penisilini dünyaya tanıtır. İlk başta bu buluşun önemi anlaşılmadıysa da Nobel Ödülü’nü paylaştığı diğer iki meslektaşının katkılarıyla penisilinin etkili bir ilaç olarak kullanılmasının önü açıldı. Sakarin Bir kişi hem şeker hastası, hem şeker düşkünü hem de çay kolik ise büyük olasılıkla sakarin konusunda benden bilgilidir. Bilmeyenler için, sakarin yıllardır şeker içermeyen tatlandırıcı olarak diyetimizde yer alır. Sakarinin bulunması yıllar süren şeker yerini tutacak madde arayışının sonucu değil, kimyager Constantin Fahlberg’in kişisel hijyen konusundaki duyarsızlığıdır. Fahlberg her zamanki gibi John Hopkins Universitesi’nde çalıştığı bir gün iş sonrası ellerini yıkamadan yemek yer. Bir kimyagerin ellerini yıkamadan yemek yemesinin gazetelerde ilginç ölüm haberleri arasında yer almasını bekleriz. Ancak bu sefer farklı bir son olur. Fahlberg’in ellerinde, çalışma sonrası kalan kömür katranı yediği ekmeğe bulaşır. Ekmeğin tadında sıra dışı bir tatlılık olduğunu gören Fahlberg önemli bir buluş yaptığını fark eder. Arkadaşı Ira Remsen ile birlikte bu konuda çalışıp birkaç makale yayınlarlar. Bu buluşun önemli bir ticari değeri olduğunu fark eden Fahlberg, kendi adına birçok patent alarak sakarin adını verdiği maddenin elde edilme yöntemleri üzerine tüm hakları üzerine alır. Remsen tarafından affedilmeyen bu davranışı onu en meşhur kimyagerler arasına sokmuştur. Post-it Kırtasiye mağazalarının değişmezi, bilgisayarların vazgeçilmez renkli aksesuarı (post-it) yapışkan not kağıtları ise başka bir kimyager Dr. Spence Silver’ın başarısızlığının sonucudur. Silver 3M laboratuarlarında çalışırken güçlü bir yapıştırıcı geliştirmek için oldukça fazla çaba göstermesine rağmen bir türlü başarılı olamaz. Geliştirdiği yapıştırıcı en çok iki kağıt parçasını birbirine yapıştıracak kıvama gelmiştir. Bu sonuç var olan yapıştırıcılardan bile kötüdür. Ayrıca iki kağıt parçasını birbirinden ayırmak için bir güç bile harcamak gerekmez. Yapıştırıcı o kadar kötüdür ki birbirine tutturduğu kağıtlar üzerinde izi bile kalmaz. Spence bu işe yaramaz yapıştırıcı deneylerini çalışma arkadaşı Arthur Fry’a anlatır. Kilise korosunda şarkı söylemeyi seven Fry, ilahi kitabına koyduğu not kağıtlarının sürekli düşmesine sinirlendiği bir gün arkadaşının yapıştırıcısını hatırlar. Bu yapıştırıcıyı not kağıtlarına sürerek ilahi kitabına yapıştırır ve işi bitip çıkardığında izi bile kalmamıştır. Böylece ‘post-it note’ ilk uygulamasını başarıyla geçip ticari bir ürün olma yolunda ilk adım atmıştır. Gerisi firmanın pazarlama yeteneğidir. Süper güçlü yapıştırıcı Yapıştırıcıların hepsinin rastlantı sonucu bulunduğunu düşünmeyin ama süper güçlü yapıştırıcı da başarısız deneylerin sonucunda rastlantı eseri ortaya çıkmıştır. 1980’li yılların başında Türkiye pazarında satılmaya başlanan Japon Alteco firmasının ürettiği bu güçlü siyanoakrilat türevi yapıştırıcılar, üzerinde Japonca yazılar olduğu için ülkemizde hala Japon yapıştırıcısı olarak bilinirler. Eminönü esnafı bu ismi uygun 49 görse de diğer ülkelerde süper yapıştırıcı, çılgın yapıştırıcı gibi adlarla bilinir. Kendine çok önemli kullanım alanı bulan ve büyük ticari başarı elde eden süper yapıştırıcı Dr. Harry Coover tarafından ilk kez 1942 yılında gözlük camı temizlemek için geliştirilmiş ancak sürekli cama yapıştığı için başarısızlık olarak addedilip rafa kalkmıştır. Bu arada pahallı camları mahvettiği için Coover’ın başı derde bile girmiştir. Akıllanmayan Coover 1958’de ısıya dayanıklı jet uçağı kokpit camı geliştirmek için yine aynı maddeyi denemiş ve çok yapışkan olduğu için istediği sonuçları elde edememiştir. İki kere başarısız olan Coover sanırım sonunda pes edip bu yapışkan maddeyi en iyi olduğu alanda yani yapıştırıcı olarak kullanmak üzere geliştirir. Bu süper yapıştırıcının en ilginç kullanımlarından biri yeni bulunduğu dönemde Vietnam savaşı sırasında olmuştur. Cephede yaralanan askerlerin cepheden gerideki hastanelere taşınması için geçen sürede kan kaybını ve enfeksiyonu önlemek için yaraların üzerine uygulanmıştır. Dinamit Alfred Nobel, adına ödül verilecek kadar ünlü biri değilken bir şeyleri havaya uçurması ile bilinirdi. Nobel, baruttan çok daha güçlü olduğu için nitrogliserin ile çalışıyordu. Ancak bu patlayıcı kararsız olup çok zor kontrol edildiği için sık sık hayati sonuçları olan kazalara yol açıyordu. Nobel nitrogliserini rastgele değil istendiğinde patlar hale getirmenin yollarını ararken olan oldu. Nitrogliserin dolu deney tüpü Nobel’in elinden kayıp yere düştü. İlk şoku atlatan Nobel hala hayatta olduğuna inanamıyordu. Bu mucizeyi neye borçlu olduğunu anlamaya çalışan Nobel yerdeki talaşın nitrogliserini emerek anında patlamasına engel olduğunu fark etti. Nobel, talaş gibi nitrogliserin ile reaksiyona girmeyen maddeler ile denemeler yaparak bugün bildiğimiz dinamiti yarattı. Kullanımı inanılmaz bir hızla artan dinamit Nobel tarafından birçok ülkede patentlendi. Kazara geliştirilen patlayıcıların başında ise havai fişek gelir. Çinli bir aşçının mutfakta kullandığı bazı malzemeleri bir bambu içine koymaya çalışırken alev alması sonucu ortaya şaşırtıcı bir gösteri çıkmış ve sonrasında bu buluş Çinliler için bir sanat halini almıştır. Şampanya Şampanya da bir başarısızlık öyküsüdür. Fransa’nın Champagne bölgesinde eski çağlardan beri köpüklü şarap yapılmaktaydı. Dolayısıyla bilinenin aksine Dom Pierre Perignon şampanyayı bulan kişi değildi ancak bugün bildiğimiz hale gelmesinde önemli yöntemler geliştirdi. Aslında Perignon’un amacı bölgede yetişen siyah üzümlerden beyaz şarap yapmaktı. Çünkü o dönemde beyaz şarap daha fazla tercih ediliyordu. Ancak bölgenin iklimi açık renkli üzüm yetiştirmeye uygun değildi. Perignon bölgenin siyah üzümlerinden beyaz şarap yapmak için eskiden bilinen yöntemleri geliştirmeye çalıştı. Şarabı ikinci yılında şişeleyerek bir yıl daha bekletti. Bu şekilde şarabı beyaz yapabiliyordu ancak ikinci yıl şişede ortaya çıkan karbondioksit baloncuklarını önleyemedi. İyi bir şarabın başına gelebilecek en kötü gelişme sayılan baloncuklar şarabın kalitesini düşüyordu. Tüm çabalarına rağmen köpüksüz beyaz şarabı elde edemeyen Perignon çaresiz pes etti ve elde ettiği utanç verici şarabı Perignon olarak piyasaya sürdü. Bugün şampanya denince ilk akla gelen marka olan gnon başarısızlığı sonucu büyük bir ticari ödül elde etmiş oldu. Patates cipsi Söz yeme içmeden açılmışken patates cipslerinin ortaya çıkışını da anlatmak yerinde olur. New York Saratoga’da bir restoran aşçısı olan George Crum sürekli patates kızartmalarından şikayet eden bir müşterisine ders vermek için istemeden patates cipsini bulmuştur. Restoran müşterisi kızartmaların kalın olması nedeniyle birkaç kez kendisine hazırlanan tabağı geri gönderince, Crum kızgınlıkla patatesleri çatal batmayacak kadar ince keserek kızartmış ve masaya göndermiştir. Crum’un beklentisinin aksine müşteriler bu yeni kızartmaya bayılmışlar. Birkaç denemeden sonra Crum bugün bildiğimiz patates cipsini yaratmış ve “Saratoga Cipsleri” adıyla menüye eklemiştir. Kısa sürede ünü Doğu kıyısına yayılan Saratoga Cipsleri bugün tüm dünyada obezite artışına neden olan baş rol oyuncusudur. Aslına baktığınızda yukarıdaki örneklerde görüldüğü üzere birçok buluşta rastlantı veya kazanın rolü var. Ancak bu olayların kahramanları azimleri, bilgi birikimleri, merakları ve zekaları ile ortaya çıkan sonuçları bir buluşa dönüştürdüler. Şans bile çalışanın yüzüne gülüyor. 50 haber Vestel’den “akıllı tahta” teknolojisi Eğitim ve öğretim alanında daha etkin teknoloji kullanımı için Milli Eğitim Bakanlığı’nın başlattığı proje kapsamında Vestel, açılan ihalenin birinci fazını kazanarak, 85 bin adet dijital tahtanın üretimini üstlendi. FATİH Projesi olarak isimlendirilen uygulama kapsamında öğretmen ve öğrenciler, “akıllı tahta” kullanıyor olacak. M illi Eğitim Bakanlığı’nın eğitim ve öğretim faaliyetinde bilgi teknolojilerinin etkin kullanımı için başlattığı FATİH Projesi kapsamındaki etkileşimli dijital tahta ihalesinin ilk fazını Vestel kazandı. İhalenin ilk fazında 339 milyon 525 bin TL’lik teklif veren Vestel, “akıllı tahta” olarak da bilinen 85 bin adet etkileşimli dijital tahtanın üretimini üstlendi. 85 bin akıllı tahtadan 200’ünün Şubat ayında sınıflara yerleştirileceğini, geri kalan tahtaların da sekiz ay içinde sınıflardaki yerini alacağını belirten Vestel Şirketler Grubu İcra Kurulu Başkanı Ömer Yüngül, “Vestel olarak ihaleyi kazandığımızı öğrendiğimizde büyük gurur duyduk. Türkiye, FATİH Projesi ile eğitimde devrim yaratacak bir adım attı. Cumhuriyet tarihinin en önemli reformlarından biri olan FATİH Projesi ile ülke olarak eğitim teknolojilerinde takip edilecek bir örnek oluşturduk ve dünyaya model ve fikir ihraç edebilecek bir konuma geldik. Vestel akıllı tahta ile eğitimde fırsat eşitliğine büyük katkı sağlayacağız. Edirne’den Van’a tüm öğrencilerimiz aynı bilgi ve verilere aynı imkanlarla kavuşacak. Hedefimiz, Türkiye’deki eğitim öğretim faaliyeti açısından bir milat anlamına gelen projede üzerimize düşeni en iyi şekilde yerine getirmek ve ülkemizde eğitim kalitesinin artırılmasına hizmet etmek. Bizim mutluluğumuz, başarımız teknolojiyle dost yeni nesiller yetiştirmek olacak” diye konuştu. Vestel’in akıllı tahtadan önce bilgilendirme paneli olarak adlandırılan, belli kullanım amaçlarına özel dokunmatik ekranlı ürünleri ürettiğini söyleyen Yüngül sözlerine şöyle devam etti: “Vestel olarak geçmiş senelerde yaptığımız LCD modül yatırımımız ve Ar-Ge çalışmalarımız sayesinde akıllı tahta için gerekli teknolojiye ve üretim kapasitesine sahiptik. Bu fikirden Ömer Yüngül yola çıkarak akıllı tahtayı ürettik ve ilk defa geçen yılki CEBIT fuarında tanıttık. Vestel, akıllı tahtayı Türkiye’deki ve dünyadaki teknoloji devleriyle ve eğitim kurumlarıyla uzun süreli ve yan yana gerçekleştirilen bir çalışma sonucunda ortaya koydu. Biz, sahip olduğumuz bu teknolojik birikimle gelecek koşusunda en önde olmaya devam edeceğiz. Aynı zamanda bu projeye farklı noktalarından destek olabilecek herkesle bir araya gelip birlikte çalışmaktan da memnuniyet duyacağız.” Vestel’in PC ana kartlı, tek parça akıllı tahtası sektörde bir ilk Yüngül, Avrupa’da eğitim alanında akıllı tahta kullanımının son yıllarda oldukça yaygınlaşmaya başladığını, ancak çoğu ürünün harici bilgisayar, projektör ve interaktif bir kaleme ihtiyaç duyduğunu ifade ederek “Vestel, dokunmatik LED ekranın içine yerleştirdiği PC ana kartı sayesinde ürünü interaktif tahtaya dönüştürerek eğitimde yeni bir çığır açıyor. Ekrana herhangi bir kalem kullanmaksızın, elle yazı yazılabiliyor. Böy- 51 lece kalemin yere düşmesi, bozulması gibi riskleri de ortadan kaldırıyoruz. Ayrıca Vestel’in ürünü birçok yazılımla uyumlu. Bu da hem kurulumu hem de kullanımı kolaylaştırıyor. Bir bilgisayara ihtiyaç duymayan ve daha az yer kaplayan bu ürünle sektörde bir ilki gerçekleştiriyoruz” diye konuştu. Ürünün çok farklı kullanım faydalarına sahip olduğunu belirten Yüngül, akıllı tahta ile anlatılan konuların görsel malzeme ile destekleneceğini, bu sayede öğrenimin kolaylaşacağını, ürünün öğrencilere hangi bilgilere nasıl ulaşabileceklerini de öğreteceğini söyledi. Yüngül, internete bağlanabilen, e-posta atabilen, çıktıyı yönlendirebilen ve görüntülü tele konferans yapabilen Vestel akıllı tahta ürününün bu sayede birçok ihtiyaca cevap verebildiğini ekledi. LED ekrana sahip olan akıllı tahtaların yüksek enerji verimliliği sunduğuna da dikkat çeken Yüngül, ayrıca görüntü teknolojilerindeki yeni trendlere paralel olarak üç boyutlu akıllı tahtayı da geliştirdiklerini, ürünün prototipinin hazır olduğunu müjdeledi. Öğretmen dostu akıllı tahtaya tebeşirle vurulabilecek Vestel’in akıllı tahtayı kısa sürede üretmeyi başarabilen öncü firmalardan biri olduğunu ve akıllı tahtanın Türkiye’ye eğitimde seviye atlatacağını vurgulayan Yüngül sözlerine şöyle devam etti: “Öğretmenlerimizin akıllı tahtayı sahiplenmesi ve akıllı tahta kullanımını içselleştirmesi projenin başarıya ulaşabilmesi için son derece önemli. Ürünü geliştirirken pedagoglara danıştık ve öğretmenlerimizin alışkanlıklarını reddetmeyen ama onları yeni teknolojilere taşıyacak bir ürün tasarladık. Akıllı tahta öğretmen dostu bir tasarıma sahip. Öğretmenlerimiz etkileşimli tahtanın yanı sıra kara tahtayı da kullanmaya devam edebilecek. Sınıfın dikkatini toplamak için ara sıra tebeşiri tahtaya vuran öğretmenlerimizi düşüne- rek tasarımımızda kara tahtayı korumayı da ihmal etmedik. Kısacası akıllı tahtalar öğretmenin yerini almayacak. Tam tersine öğretmenlere eğitim-öğretim faaliyetinde destek ve yardımcı olacaklar.” Akıllı tahtada en önemli pazarlar Avrupa, Ortadoğu ve Afrika Eğitim teknolojileri harcamasında Avrupa’nın pazar lideri İngiltere’de akıllı tahta kullanımının yüzde 80’e ulaşmasının beklendiğini söyleyen Yüngül, “Ürünümüzün yurtdışında da büyük ilgi görmesini ve sahip olduğu ihracat potansiyeliyle ülke ekonomisine katkı sunmasını bekliyoruz. Vestel olarak akıllı tahta ürünümüzle toplam ihracat tutarımızı önemli oranda artırmayı hedefliyoruz” dedi. Dünyada 3,6 milyonun üzerinde akıllı tahta kullanıldığını ve bu sayının pazar değerinin 1,4 milyar Dolar olduğunu söyleyen Yüngül, şu an dünya genelindeki sınıfların sadece yüzde 9’unda akıllı tahta bulunduğunu belirtti. Yüngül sözlerine şöyle devam etti: “Bu alanda çok önemli bir potansiyel görüyoruz. En önemli pazarlar Avrupa, Ortadoğu ve Afrika ülkeleri. Futuresource Consulting adlı uluslararası bir araştırma şirketinin raporuna göre, EMEA ülkeleri olarak tabir ettiğimiz Avrupa, Ortadoğu ve Afrika’da birçok hükümetin 2012’den itibaren akıllı tahta ihaleleri açması bekleniyor. Avrupa ülkeleri hükümetleri eğitimde teknoloji kullanımına çok büyük destek veriyorlar. Bu sayede pazar çok hızlı bir şekilde büyüyor. Ayrıca yeni ekran ve etkileşimli teknolojilerdeki hızlı gelişme de akıllı tahta ürünlerinin gelişmesine büyük katkı sağlıyor.” Akıllı tahtada teknik destek hizmeti de Vestel’den Bu projeyle birlikte sadece ürün değil ürünle birlikte hizmeti de sunan bir firma olduklarını belirten Yüngül, sözlerini, “Vestel olarak sorumluluğumuzun farkındayız. Teknik servis hizmetini verecek personelin işe alımına başladık. Ayrıca bu iş için ayrı bir çağrı merkezi kuruyoruz. Tüm Vestel yetkili servislerinde ve bölge müdürlüklerimizde konuya hakim, uzman bir teknisyenin bulunması şartını getirdik. Şu an mevcut personelin eğitimi tüm hızıyla devam ediyor” diyerek tamamladı. 52 haber Gelecek, tasarruflu LED aydınlatmada Vestel, enerji tasarrufu sağlayan LED aydınlatma alanında, sektörün lider firmalarından Cree ile teknoloji ortaklığı yaparak, bu sahadaki çalışmalarına başladı. Vestel LED aydınlatma ürünleri, Türkiye Sürdürülebilir Enerji Finansman Programı onaylı olarak üretiliyor. V estel Türkiye’nin geleceğini yüzde 80 enerji tasarruflu LED aydınlatmada görüyor. Enerji Verimliliği Haftası dolayısıyla açıklamada bulunan Vestel Şirketler Grubu İcra Kurulu Başkanı Ömer Yüngül, Vestel’in LED aydınlatma alanındaki çalışmalarını ve hedeflerini anlatı. Türkiye’de üretilen elektrik enerjisinin yüzde 24’ünün konutlarda kullanıldığını vurgulayan Yüngül, beyaz eşyaların bu tüketimdeki rolünün yüzde 50 olduğunu, buna klima ve televizyon da eklendiğinde bu oranın yüzde 71’e ulaştığını aktardı. Yüngül, aydınlatmanın konutlarda enerji tüketiminde önemli bir paya sahip olduğunu belirterek Vestel’in önümüzdeki dönemde odaklanacağı önemli konuların başında çevreyle dost teknolojik çözümler sunan LED aydınlatmanın olacağını söyledi. Vestel olarak hem Türkiye’nin hem de dünyanın geleceğini enerji verimliliği yüksek LED ışık teknolojisinde gördüklerini sözlerine ekleyen Yüngül şöyle konuştu: “LED aydınlatmanın lider firmalarından Cree ile teknoloji ortaklığı yaparak sektöre girdik. Vestel LED aydınlatma ürünleri yaklaşık 35-40 bin saatlik bir ömre sahip, cıva içermiyor ve yüzde 100 geri dönüştürülebilir ürünler. Uzun kullanım süreleri sayesinde daha az atık oluşturuyorlar. Zararlı madde içermedikleri için suyumuzu ve toprağımızı da kirletmiyorlar. Vestel LED ürünlerimiz genel aydınlatmada akkor lambalara oranla yüzde 80’e varan, ‘enerji tasarruflu’ ya da ‘sarfiyatsız’ diye bilinen floresan lambalara oranla da yüzde 50’ye varan seviyelerde enerji tasarrufu sağlıyor. Ayrıca karbondioksit salınımını yüzde 80’e varan oranda azaltıyor.” Vestel olarak sadece ürün satışı yapmadıklarını, aydınlatma projeleriyle reel sektöre enerji verimliliği sunan teknolojik çözümlere de imza attıklarını belirten Yüngül, sözlerine şöyle devam etti: “Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız, 4 Ocak tarihindeki Beyaz Eşyada Enerji Verimliliği İçin Verimli İşbir- liği toplantısında aydınlatma için yıllık 650 milyon TL harcandığını, bu nedenle sokak aydınlatmalarından hanedeki kullanımlara kadar her yerde LED aydınlatmaya geçiş yapmayı hedeflediklerini belirtti. Biz Bakanlığın bu projesini destekliyoruz ve tüm Türkiye’yi yeni nesil LED aydınlatma ürünlerimizle aydınlatmaya talibiz.” Vestel LED aydınlatma ürünlerinin, Türkiye Sürdürülebilir Enerji Finansman Programı (TURSEFF) tarafından onaylanmış olduğunun altını çizen Yüngül, enerji tasarrufu sağlayan teknolojik çözümlerde reel sektöre teşvik sunulmasının gerekli olduğunu söyledi. Yüngül, firmaların Vestel LED aydınlatma çözümlerinden faydalanabilmek için TURSEFF programına ortak bankalardan piyasa şartlarına göre daha uygun faizlerde ilk iki yılı ödemesiz beş yıl vadeli kredi kullanabileceklerini ekledi. Bu sayede firmalar, enerji sarfiyatında ve maliyetinde gerçekleşecek azalmayla ilk yatırım maliyetlerini ve kredi geri ödemelerini karşılayabilecekler. 53 Vestel’den enerji verimli kampanya Vestel, dev bir tasarruf hareketi başlattı. Enerji verimli beyaz eşyalarda yüzde 50 indirim kampanyasını hayata geçiren Vestel, Enerji Bakanlığı’nın “Enerji Verimli Ürünlerin Dönüşümü Projesi”ne destek olmayı amaçlıyor. Kampanya kapsamında şimdiden, enerji ve suda gözle görülür tasarruf oranlarına ulaşıldı. V estel olarak Aralık ayında enerji verimli beyaz eşyalarda yüzde 50’ye varan indirim kampanyası düzenlediklerini belirten Ömer Yüngül, bu kampanyayla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın başlattığı “Enerji Verimli Ürünlerin Dönüşümü Projesi”ne destek olmayı amaçladıklarını söyledi. Yüngül, “Kampanya ile enerji verimli çamaşır makinelerimizin ve buzdolaplarımızın satışında yüzde 10, bulaşık makinesi satışlarımızda yüzde 7 artış yakaladık. O nedenle kampanyamızı Ocak sonuna kadar uzatmayı planlıyoruz. Bu kampanya sayesinde evlerdeki enerji verimli beyaz eşyaların 2010 yılında yüzde 20 olan payının yüzde 50’nin üstüne çıkmasını bekliyoruz” dedi. Vestel tüketimi enerjide yüzde 50, suda yüzde 26 azalttı Vestel’in tüm ürün gamlarındaki üretimini enerji tasarrufu yüksek A+ ve üstü cihazlara kaydırdığını belirten Yüngül, “Vestel pazara sunduğu ürünlerde enerji tüketimini beş yıl öncesine göre yüzde 50, su tüketimini ise yüzde 26 oranında azalttı” dedi. Yüzde 50 daha fazla enerji verimliliği Bugün Vestel’in ürettiği klimalar ve Twinjet Plus çamaşır makinesi A + ürünlere göre yüzde 50 daha fazla enerji verimliliği sunuyor. Vestel LED TV’ler normal LCD TV’lere kıyasla yüzde 80 enerji tasarrufu sağlıyor. Türkiye’de bugün yaklaşık 18 milyon hane var. Her evde en az 1 televizyon olduğunu ve bu televizyonların günde yaklaşık 5 saat açık kaldığını varsayacak olursak, tüm bu televizyonlar Vestel markalı ürünlerle değiştirildiğinde yılda yaklaşık 1 Milyar kW/s enerji tasarruf edilebilir. Bu sayede 2020 yılına kadar, Atatürk Barajı’nın bir yılda ürettiği enerji miktarı kadar enerji tasarrufu gerçekleştirilebilir. Vestel E-Mağaza’ya yoğun ilgi İ nternet üzerinden ürün satışını başlatan ilk dayanıklı tüketim markası olan dost teknoloji Vestel, emagaza. vestel.com.tr adresinde tüketicilerle buluşuyor. Mağaza ziyaretçilerine sunulan özel fırsatlar Twitter’daki vestelemagaza hesabından da anında yayınlanıyor. Kullanıcı dostu tasarımıyla dikkat çeken sitede en büyük ilgiyi elektronikte Vestel Digiturk TV, 16” ve 32” LED TV, beyaz eşyada ise kompakt bulaşık makinesi, küçük ev aletleri, no frost buzdolabı ve 8 – 9 kg kapasiteli çamaşır makineleri görüyor. Vestel E-Mağaza’dan en çok erkekler alışveriş yapıyor Yaş ortalaması 33 olan Vestel E-Mağaza üyelerinin yüzde 81’ini erkekler oluşturuyor. Kullanıma açıldığından beri büyük ilgi gören Vestel E-Mağaza’nın şu an yaklaşık 130 bin üyesi bulunuyor. 2012 yıl sonuna kadar e-mağaza üye sayısının 140 bine çıkacağını öngören Vestel, bu kanaldan 2011 yılında 1 milyon TL’nin üzerinde ciro gerçekleştirdi. 54 haber Zorlu Center, Türkiye’nin en başarılı emlak yatırımı seçildi Henüz inşa sürecinde kazandığı ödüllere yenilerini ekleyen Zorlu Center projesi, “Türkiye’nin En Başarılı Emlak Yatırımları” yarışmasında, özel jüri değerlendirmesi ve halk oylamasında üç ayrı kategoride ödül aldı. Zorlu Center adına ödülleri, Zorlu Gayrimenkul Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Even aldı. C apital, Ekonomist ve Maison Française dergileri ve www.hurriyetemlak.com sitesinin işbirliğiyle düzenlenen “Türkiye’nin En Başarılı Emlak Yatırımları” yarışmasında Zorlu Center, Türkiye’nin En Başarılı Emlak Yatırımı kategorisinde büyük jüri ödülü, Mixed Use kategorisinde ise hem jüri hem de halk ödülüne layık bulundu. Emlak sektöründeki yatırımları teşvik etmek, sektörün geldiği konumu kamuoyuyla paylaşmak ve sektöre katkı sağlamak hedefiyle organize edilen yarışmanın ödül töreni 11 Ocak’ta Hyatt Regency İstanbul’da düzenlendi. Zorlu Center adına ödülleri, Zorlu Gayrimenkul Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Even aldı. Zorlu Center Ödülleri Zorlu Center bugüne kadar dünyanın en prestijli gayrimenkul ödüllerine layık görüldü: • Cityscape Dubai Architectural Awards yarışmasında jüri özel ödüllerinden “En İyi Planlanmış Proje” ödülü – 2008 • International Property Awards (Uluslararası Gayrimenkul Ödülleri) kapsamında düzenlenen, “Europe and Africa Property Awards 2009” (Avrupa ve Afrika Gayrimenkul Ödülleri 2009) yarışmasında ‘Ticari Mimarlık Ödülü’ kategorisinde Avrupa birinciliği – 2009* • 2011 yılında “Regeneration and Masterplanning” kategorisinde “MIPIM Architectural Review Future Project Awards 2011” ödülü - 2011 • Green Good Design ödüllerinde mimari kategori ödülü - 2011 • Euromoney Dergisi Real Estate Awards’ta Geliştirme / Karma Kullanım kategorisi ödülü – 2011 * International Property Awards’ta (Uluslararası Gayrimenkul Ödülleri) yarışmanın bir üst kademesi olarak Zorlu Gayrimenkul, kendi kategorisinin en iyisi olarak seçildi ve ‘World’s Best’ ödülü için de yarıştı. 56 gezi Kuzeyin ışıltılı kenti: Petersburg Zorlu Enerji Grubu çalışanlarından Hakan Karan, Rusya’nın eski başkentinde kısa kış günleri ve soğuğa rağmen hiç azalmayan turistlerden biri oldu ve Baltık Denizi kıyısındaki Petersburg’tan izlenimlerini yazdı. S talin tam da “yıkın bu şehri” dediği sırada İkinci Dünya Savaşı çıkmış ve Saint Petersburg’un başına bir iş gelmemiş. Neva Nehri’nin yarattığı romantik adalarla huzur veren, görkemli yapılarıyla hayranlık uyandıran Rusya’nın bu güzel kentini İkinci Dünya Savaşı’na borçluyuz! Savaşın ayırdığı insanlar gibi; kanalların ayırdığı, köprülerin birleştirdiği bir kent Petersburg... Bizim için dondurucu, Rusya’nın kuzeyi için oldukça ılık sayılabilecek bir havada ülkenin ikinci büyük kenti olan Petersburg’a indik. Aldığımız tarifle havaalanından metro- ya ulaşmak için bineceğimiz minibüsü ararken bir an durup düşünüyorum: Saat akşamüzeri 16:30. Peki hava neden karanlık?.. Hayal kırıklığı yaratan havaalanını soğuk bir minibüse atlayıp ardımızda bırakıyoruz. Hedef metroyla kent merkezine ulaşmak. Taksiler çok pahalı değil, hatta yoldan çevireceğiniz her araç sizi uygun fiyata gittiği yere kadar götürüyor, böyle yerleşik bir otostopçuluk geleneği de var. Ama gelin görün ki maceracı ruhumuz illa da kaybolalım, bilmediğimiz bir metro durağında inip bilmediğimiz bir caddeye çıkıp sora 57 sora bulalım felsefesini benimsemiş. Yo yo, hiç de korkulacak bir şey yok. Tüm tabelalar Kiril alfabesi, kimse İngilizce bilmiyor ama bir şekilde yolunuzu buluyorsunuz. kiden olduğu gibi herkes için çok önemli. Her köşebaşında edebiyatçıların uğradığı kahveler ve rokoko tarzında tiyatrolar var. Söylemeye gerek yok, metro ağı sizi her yere rahatlıkla ulaştırır. Hava gittikçe soğuyor, büyük ışıltılı caddelerdeki kalabalıksa giderek artıyor! Gece hayatı Moskova’daki kadar zengin olmasa da Petersburglular da gezmeyi ve içmeyi seviyor olsa gerek... Gogol, hikayelerinden birinde “Nevski Caddesi’nden daha güzel bir şey yoktur!” diye haykırmış. Bu efsanevi caddede (Nevski Prospekt) göz alıcı mağazalar, kafeler, her türden restoranlar ve gece-gündüz eksik olmayan bir insan kalabalığı var. Kentin ruhunu hissetmek ve her yere ulaşmak için bu beş kilometrelik caddede turlamak Peter’in olmazsa olmazlarından. Rusya’nın Avrupa’ya açılan penceresi Petersburg, 300 yıllık çalkantılı bir tarihe sahip. 1703’te bizim Deli Petro olarak bildiğimiz Büyük Petro tarafından yoktan var edilmiş, imparatorluğun başkent olduğu 1700’lü yıllardan itibaren eşsiz bir mimariyle biçimlendirilmiş, iki yüz yıldan fazla sanatın ve edebiyatın beşiği olmuş görkemli bir kent. Sıradan diye tanımlayabileceğimiz bir bina görmek pek mümkün değil. Her köşebaşında karşınıza çıkan dev taş yapıları hayranlıkla izliyorsunuz. Her yer katedraller, saraylar, kiliseler, parklar ve kütüphanelerle dolu. Elbette Peter’in -biz de yerlisi gibi Peter diyoruz- en önemli doğal güzelliği, şehri onlarca parçaya bölen kanallar. Venedik’ten farksız bir sürü kanal, köprü, nehir var. Neva Irmağı kenti sayısız adacığa bölmüş. Bu kanallarda tekne gezisi yapmadan dönmek olmaz. Tabii Nisan-Kasım arasında geldiyseniz. Biz soğuğa olan dayanıklılığımızı ölçmek amacıyla Aralık sonunda geldik ve kanal turları yapılmıyor. Petersburg’da geçmiş hep göz önünde ve şimdiki zamana hükmediyor. Eski adıyla Leningrad’ın, yıllar süren savaş ve kuşatma zamanında milyonlarca insanın açlık ve sefalet içinde yaşadığı bir kent olduğuna inanması zor. Yapılar, caddeler, insanlar, eski görünen bir şehirde dünyanın en modern hayatını sürüyor. Sanat ve edebiyat hala es- Yalnızca üç günümüz olduğu için sabah hava aydınlanmadan 10:00 civarı (!) otelden çıkıp gece geç saatlere kadar caddeleri, köprüleri, meydanları ve sarayları büyük bir keyifle gezdik. Rus yemeklerini tadabileceğimiz restoranlar bulduk, hatta Puşkin’in kendini karısının sevgilisi tarafından öldürtmeye gitmeden önce son bir kadeh içtiği Litteratur Cafe’de biz de bir şeyler içtik. Kentin gezilesi görülesi yerlerini uzun uzadıya anlatmaya yerimiz yok. Gitmeden önce önerdiğim rehber kitapları mutlaka okuyun ve yanınıza alın. Orada İngilizce kaynak bulmanız zor. Hoş bulsanız da şehrin tüm tabelaları Rus alfabesi olduğu için zaten işinize yaramayacak. Hani ölmeden önce görmeniz gereken 100 yer, yapmanız gereken 500 macera bla bla böyle seriler vardır ya, neden bu kitapların adını yaşarken görmeniz gereken yerler koymuyorlar ki? Ölmeden önce yazısını görünce panik halinde kitabı satın alıp hemen yollara mı düşüyoruz? Siz yine de henüz yaşarken St Petersburg’u bir görün derim. Rusya’ya yapılan hiç bir gezi, Petersburg’u görmeden tamamlanmış sayılmaz. Uzun lafın kısası, kuzeyin asil kenti Peter’i görmeden ölmeyin!.. Şimdilik “Dasvidanya.” Hoşçakalın... Gezi notları Okuyun • Dost Yayınları-PETERSBURG Cartoville Harita Rehber • Berlitz Cep Rehberi-Moskova ve Petersburg Gidin Haziran ayı boyunca güneşin batmadığı “Beyaz Geceler”de Dostoyevski’nin romanındaki gibi büyülü ve unutulmaz bir ışık hüküm sürer. Çok sayıda festival, bale, opera ve tiyatro da bu dönemde turistlere unutulmaz günler yaşatır. Görün Nevski Prospekt, Saray Meydanı, Hermitaj Müzesi, Kışlık ve Yazlık saray, Donanma Binası, Aziz İsak Katedrali, İsa’nın Yeniden Dirilişi Kilisesi, Kazan Katedrali, Rus Müzesi, Vasilyevski Adası, Kanallar, Müzeler, Parklar, gece kulüpleri... Mutlaka • Rusların ünlü çorbası Borş’u tadın. • İsa’nın Yeniden Dirilişi Kilisesi’nin yanındaki pazardan alışveriş yapın. • Mariyinski Sahnesi’nde opera izleyin. • Kanal turuna katılın. • Nevski Prospekt’te volta atın. • Hermitaj’da kaybolun. • Kalpak, matruşka, havyar ve votka alın. • Ostravski Meydanı’ndaki açık hava buz pistinde kayın. 58 haber Karlı yolları aştılar Zorlu Enerji Grubu Gönüllüleri, 5 Aralık Dünya Gönüllüler Günü’nde başlatılan kampanyayla kar kış demeden yola çıkarak Kars, Erzurum ve Erzincan’daki sekiz köy okulunda eğitim alan 296 öğrenciye kışlık kıyafet ulaştırdı. Z orlu Enerji Grubu gönüllüleri, kurumsal sosyal sorumluluk projeleri kapsamında Kars’tan Edirne’ye, Osmaniye’den Erzurum’a, Eskişehir’den Tokat’a, Erzincan’dan İstanbul’a Anadolu’nun dört bir köşesinde attığı gönülden adımlar ve yaptığı çeşitli yardımlarla, daha güzel yarınlar ve daha mutlu çocuklar yaratmayı hedefliyor. Zorlu Enerji Grubu gönüllüleri, 5 Aralık Dünya Gönüllüler Günü’nde başlatılan kampanya kapsamında yine yollardaydı. “Enerjimiz Köy Okulları İçin Projesi” kapsamında bu yıl ikincisi yapılan kışlık kıyafet yardımı için Zorlu Enerji Grubu işletmelerinin bulunduğu Kars, Erzurum ve Erzincan’dan sekiz köy okulu seçildi. Bağış kampanyasına Türkiye’nin dört bir yanından Zorlu Enerji Grubu çalışanları katıldı. Grup şirketlerinin de katkısıyla 59 296 ilköğretim birinci kademe öğrencisine kışlık bot ve çizme, çorap, kaban, atkı, bere ve eldiven ulaştıracak kadar para toplandı. Zorlu Enerji Grubu İstanbul ekibinden gönüllü olan bir grup çalışan, kapanan yollara ve soğuk havaya aldırmadan köy okullarına yardımları ulaştırmak üzere yola çıktı. Gürkan Vanlı, Özlem Yenmez, Binnur Eraslan, Fatih Aydın ile Hakan Karan’dan oluşan İstanbul ekibi; Arpaçay, Kuzgun ve Tercan Santralleri’nden Hüseyin Seçkin, Selami Tatar, Yusuf Ziya Aydın, Musa Hacıoğlu, Hakan Aydın, Arif Yazıcı, Sami Koç ve Soner Işık’ın destekleriyle giysileri köy okullarına ulaştırdılar. Hediyeleri öğrencilere vermenin mutluluğunu yaşayan gönüllüler, iki günlük seyahat ve zorlu yolculukların ardından çocukların sıcacık bakışlarındaki teşekkür, yüzlerindeki mutluluk ve unutulmaz anılarla İstanbul’a döndüler. Öğrencilerden mektuplar Zorlu Enerji Grubu gönüllüleri ziyaretlerinden bir hafta sonra, giysileri ulaştırdıkları öğrencilerden duygu yüklü mektuplar aldılar. Değerli ağabeylerim ve ablalarım, Bize getirdiğiniz hediyelerden dolayı çok teşekkür ederim. Ben, kardeşlerim ve ailem çok mutlu olduk. Sizin de bildiğiniz gibi Erzurum’da yaşamak, hem de bir köyde yaşamak çok zor. Buralara çok kar yağıyor. Okula gidip gelmek bile bizi çok zorluyor ama artık gönderdiğiniz yeni kıyafetlerimiz ve ayakkabılarımız var, daha rahat bir şekilde okula gidip gelebileceğiz. Gönderdiğiniz hediyeler sizler için çok küçük olabilir ama bizim için çok büyük ve çok değerliler. Sizlere kelimelerle teşekkür etmek çok zor ama yine de bu mektubu bir teşekkür olarak kabul etmenizi istiyorum. Hepinizi çok seviyorum. Muhammet Zileyaz / Erzurum Ağcakent Köyü İlköğretim Okulu, 2A sınıfı öğrencisi Sevgili ağabeylerim ve ablalarım, Bize getirdiğiniz hediyeleri çok beğendim, sağ olun. Kendi aranızda para toplayıp bize hediyeler aldınız. Size çok teşekkür ederim. Bize yardımda bulunmanıza çok sevindim. Getirdiğiniz yeni kıyafetlerin hepsini çok sevdim ve her gün o kıyafetlerle okula geliyorum. Hepsi o kadar güzel ki her gün giydikçe sizleri hatırlıyorum. Ben ve arkadaşlarım getirdiğiniz hediyelerden dolayı çok mutluyuz. Her şey için sağ olun. Rümeysa Aydın / Erzurum Ağcakent Köyü İlköğretim Okulu, 5A sınıfı öğrencisi Sevgili ağabeylerim ve ablalarım, Bize getirdiğiniz hediyelerden dolayı çok mutlu oldum. Hepsi çok güzel, hepsi pırıl pırıl. Bize yardımda bulunduğunuz için beni çok sevindirdiniz. Beni o kadar mutlu ettiniz ki size minettarım. Allah siz ve sizin gibi insanları başımızdan eksik etmesin. Her şey için teşekkür ederim. Erhan Aydın / Erzurum Ağcakent İlköğretim Okulu, 2A sınıfı öğrencisi Sevgili ağabeylerim ve ablalarım, Bize getirdiğiniz hediyeler için çok teşekkür ederim. Ben ve arkadaşlarım çok mutlu olduk. Çok sağ olun. Biz sizin gibi şehirlerde yaşamadık ama sizin gibi şehirli insanların bizim gibi köy çocuklarına yardım etmeniz çok hoş ve güzel bir davranış. Siz çok iyi insanlarsınız. Ben de büyüdüğümde sizin gibi iyi bir insan olacağım ve yardıma ihtiyacı olanlara yardım edeceğim. Bizim için uğraşan herkese kucak dolusu sevgiler. Rıdvan Aydın / Erzurum Ağcakent İlköğretim Okulu, 2A sınıfı öğrencisi 60 hobi Zorlu bir gazeteci Zorlu Enerji İkizdere Santrali çalışanlarından İsmet Kösoğlu, uzun yıllardır gazeteciliği hobi olarak sürdürüyor. Profesyonel düzeyde yerel/ulusal haber ajanslarına haber hazırlayan ve “Ovit Yolu Muhabiri” unvanı sahibi Kösoğlu’nun bu konuda çıkardığı bir kitabı da var. Z orlu Enerji’nin Rize’deki İkizdere Santrali’nde vardiyalı olarak türbin operatörlüğü yapan İsmet Kösoğlu, çocukluğunda ilgi duymaya başladığı gazeteciliği 1977’den bu yana hobi olarak sürdürüyor. Profesyonel düzeyde yerel ve ulusal ajanslara haber hazırlayan Kösoğlu’na, özellikle Rize-Erzurum devlet karayolu üzerindeki Ovit Yolu ile ilgili yazdığı yazılar nedeniyle “Ovit Yolu Muhabiri” unvanı verilmiş. Santraldeki işini de gazeteciliği de büyük bir mutluluk ve heyecanla sürdürdüğünü söyleyen Kösoğlu’ndan çalışmalarını dinledik. Z: Öncelikle kısaca sizi tanıyabilir miyiz? 1958 yılında Rize’nin İkizdere ilçesinde doğdum. İlk ve ortaokulu İkizdere ilçesinde, lise tahsilimi Rize Endüstri Meslek Lisesi’nin tesviye bölümünden 1975-76 döneminde mezun olarak tamamladım. Şu an Açık Öğretim Fakültesi’ne devam ediyorum. Z: Gazeteciliğe olan ilginiz nasıl başladı? Memur bir babanın çocuğuydum. Beş kardeştik. Rahmetli babam her gün Akşam Gazetesi alırdı. O günlerdeki Akşam siyah beyaz çıkar ve içindeki karikatürler hoşuma giderdi. Bir de Çetin Altan’ın gazetede makale yazdığını hatırlıyorum. Bu dediğim 1964-70 yılları arasıydı. O yıllarda iyi hatırlıyorum; İkizdere ilçesine gazeteler bir gün sonra gelirdi ve babamın her akşam eve getirdiği Akşam gazetesini ben de derslerimden fırsat buldukça okurdum. Özellikle futbol maçlarının fotoğrafları çok ilgimi çekerdi. Z: Kaç yıldır bu işi yapıyorsunuz? Bu iş sizin için ne ifade ediyor? Gazetecilik benim para kazandığım bir meslek değil. Yaptığım haberlerden para aldım tabii ki. Ama o haberin masraflarını çıkaracak kadar para alırdım. Okumak veya yemek nasıl bir hayatın gereği ise yazmak da benim için odur. Önceleri çok okurdum. Kitap gazete, dergi ne bulursam okurdum. Eğer İsmet Kösoğlu okumadığım bir yayın ise 40 yıllık olsa bile ilgimi çeker ve okurum. Arşivimde 1945’te basılan gazeteler var. 1977’den beri yazarım. Yıllarca İHA, DHA, AA ve Hürriyet, Milliyet, Tercüman, Bulvar, Akşam gazetelerine haberler yazdım. İşlerimin yoğunluğu veya belki de yaşlılıktan dolayı bunlardan AA hariç diğerlerini bir süredir bırakmış durumdayım. Ancak Rize ve Trabzon’da basılan TAKA, Zümrüt Gazetesi, Yeni Çayeli gazetelerine halen haber ve köşe yazısı yazıyorum. 2001’de bilgisayar kullanmaya başladım. O zamana kadar 1983’te aldığım ve halen hatıra olarak sakladığım Lider marka bir daktiloyla haber yazdım. O yıllarda pelür kağıda yazardım. Daktiloya birkaç kağıt takardım ve araya karbon kağıdı koyardım ki aynı nüsha en az 4-5 tane çıksın. Bu beş sayfadan bir tane kendime arşivim için ayırırdım. Diğer dört nüshayı haber gönderdiğim gazetelere postalardım. Öyle zaman oldu ki, çektiğim fotoğrafın haberde olması için İkizdere’den dolmuşla Trabzon’a haber götürdüm. Bu bölgenin gazete merkezi Trabzon’dadır. Haberleri önce oradaki bürolara ulaştırmamız lazımdı. 1977’den bu yana 80-81 yıllarındaki askerlik hariç bu mesleği birçok sıkıntı ve zorluğu olmasına rağmen hobi olarak ara vermeden, severek sürdürüyorum. Z: “Ovit Muhabiri” unvanı alan tek gazetecisiniz. Ovit’in sizin için önemi nedir? Bu unvanı bana Rize’deki gazeteci arkadaşlarım fazlaca Ovit yazısı yazdığım için verdi. Hoşuma da gitmiyor değil. Zira Rize-Erzurum devlet karayolu üzerindeki Ovit Yolu hakkında bugün Türkiye’de en çok yazı yazan gazeteciyim. Ovit Yolu bulunduğum ilçe olan İkizdere’nin içinden geçer. Bu yol 1954’te açılmış. Rize-Erzurum arasındaki en kısa ve en güvenilir karayoludur. Açıldığı yıllardan sonra uzun süre ihmal edildi. Rakımı 2 bin 640 metre olduğu için Ovit’in zirvesinde kışın kalınlığı 4-5 metreye varan kar tutar. Zirveye çıkan yamaçta çığ çok olur. Elimdeki en eski belgede 1880 Osmanlı Devleti’nin kalkınma planında yer almış olan bu yol, 1880 tarihinden bugüne kadar yılın 12 ayı boyunca ulaşıma açılamadı. Her sonbaharda yani genellikle kasım-mart aylarında bu yol ulaşıma kapalı kalır. Yol olmayınca Rize’den Erzurum’a veya Erzurum’dan Rize’ye gelecek vatandaşlar çok daha uzun olan Trabzon veya Artvin üzerindeki yollardan gelmek mecburiyetinde kalıyor. Bu hem zaman kaybına yol açıyor hem de bir bölgenin karayolu ulaşımının kesilmesine sebep oluyor. Bölgede yaşayan bir gazeteci olarak bu kapalı yol durumunu 1983’ten beri yazmaya başladım. Kar ve çığ dolayısıyla kapanan yolu yılın 12 ayı boyunca açık tutabilmek için yetkililere sesimizi ulaştırmayı başardım. Bu yolda erken sonbahar veya ilkbaharda sık sık çığ oluyor. Çok kez çığ altında kalan araçlar ve can kaybına yol açan olayları haber yaptım. Karayolları Genel Müdürlüğü bu yol üzerinde 1996’da ilk etapta çığ tehlikesini önlemek için 11 tane gelgeç kar tüneli yapımı için proje yaptı. 1997’de kar tüneli yapımlarına başlandı. Uzunlukları 250 ve 75 metre olan iki tünel tamamlandı. Üçüncüsünün ise 61 temeli atıldı ama proje daha sonra iptal edildi. 2000’li yıllarda kar tünelleri yapımından vazgeçildiğini öğrenince, tünel yapılırsa bu yol açık olur tezini savunmaya ve yazmaya başladım. Rize’de uydudan yayın yapan Çay Tv’de çağrıldığım her programda tünel konusunu dile getirdim. Birçok sivil toplum örgütü tünel fikrine sıcak baktı. Siyasiler de bu sayede her fırsatta Ovit Tüneli’ni hatırladı. Başbakanımız R. Tayyip Erdoğan’ın “Sahil Yolu bitsin, sırada Ovit Yolu var” sözünü hiç unutmadım. Bu yol Rize Ticaret Odası tarafından Rize-Mardin Sevgi Yolu diye adlandırıldı. Rize’den yola çıkacak araç çok kısa sürede Ovit- Erzurum üzerinden Mardin ve GAP’a ulaşacaktır. Bence birinci önemi bölge ulaşımını 12 ay sağlamasıdır. Çünkü bugün Türkiye’de Ovit Yolu’ndan başka 12 ay açık olmayan başka bir devlet yolu kalmamış. Ovit Tüneli’nin açılmasıyla buradan da 12 ay ulaşım yapılacaktır. Z: Şu an sürdürdüğünüz görevler neler? Basın alanında, Anadolu Ajansı’nın yaklaşık 20 yıldır muhabirliğini yürütüyorum. İkizdere Kaymakamlığı’nın desteğiyle ayda bir çıkan İkizdere’nin Sesi Gazetesi’nin yayın kurulu üyesiyim. Gazetede köşe yazılarım ve haberlerim çıkıyor. Rize’de 1950’de kurulan ve günlük yayınlanan Zümrüt Gazetesi’nin başyazarlığı ve ilçe temsilciliğini yürütüyorum. Bu gazeteye 1995’ten beri haber yazıyorum. Rize -Çayeli’nde yayınlanan Yeni Çayeli Gazetesi’nin, Trabzon’da yayınlanan Taka Gazetesi’nin muhabirliğini yapıyorum. Türkiye Yazarlar Birliği’nin Rize temsilciliğini yürütüyorum. Yeşilay İkizdere temsilcisiyim. Rize Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu Üyesi’yim. Z: Zorlu Enerji’nin İkizdere Santrali’nde ne zaman çalışmaya başladınız? Bu santralde çalışmaya Zorlu Enerji’den çok önce başladım. 1976’da o zamanki TEK’te işe başladım. O günden bu yana türbin operatörü olarak vardiyalı çalıştığım için gazeteciliğe böylece merak saldım. Çünkü vardiyalı çalışan kişinin boş zamanı olur. İkizdere HES özelleşme kapsamında Zorlu Enerji’ye geçince 14 Temmuz 2008’de emekli oldum. 3 Ekim 2008’de Zorlu Enerji’de işe başladım. Aynı yerde, aynı işe devam ediyorum. Z: Bir gününüz nasıl geçiyor? Zaman ve iş planı nasıl yapıyorsunuz? Dört dörtlük bir iş planı yaptığımı söyleyemem. Çok kez yemekten veya uykudan “Haber var, trafik kazası oldu” diye kalktığım olmuştur. Veya bir arkadaşın hastası var, izini var diye yerine hemen vardiyaya girebildiğimiz için düzenim pek olmuyor. Ne olursa olsun HES’teki iş saatim her şeyden önce geliyor. Çünkü burası benim ekmek kapım. Sekiz saatlik mesaim bitince haber konusuna bakarım. Eğer o gün içinde haberlik bir olay var ise ilçedeki arkadaşlarım bana önceden telefonla mutlaka haber verir. Eğer ben iş dolayısıyla habere gidemezsem, rica ettiğim arkadaşlarım fotoğraf çekerek notları alırlar ve bana iletirler. İş dışındaki en önemli uğraşım yazı yazmak. Karlı bir kış günü bir gece Ovit Dağı eteğindeki karayolları şantiyesinde kaymakamla birlikte dağda mahsur kalanları haber yapmak için sabahladığımı bilirim. Z: Zorlu Grubu ve Zorlu Enerji sizin için ne ifade ediyor? Grubun hangi özelliklerini seviyorsunuz? Zorlu Grubu’nu burada çalışmadan önce yalnızca Vestel televizyon ile tanıyordum. Çünkü evimde yıllar önce aldığım 70 ekran bir Vestel vardı. Zorlu Grubu’nu ve Zorlu Enerji’yi, İkizdere HES’i devralmalarından sonra tanıdım. Erişilmez, ulaşılmaz diye düşündüğüm Ahmet Zorlu’yu İkizdere HES’te yaptığı bir gezisinde yakından tanıdıktan sonra müthiş bir grup ile çalıştığıma olan inancım arttı. Z: Ovit Yolu-1 adlı bir kitap yazdınız. Bu kitabı yazmaya nasıl karar verdiniz? Ovit’i değil de gazetelerde yayınladığım makale ve önemli ha- 62 hobi “Sponsor bulabilirsem değişik konularda yazdığım birçok makalemi de kitap olarak bastırmak isterim. Zorlu Grubu’nun sloganı olan ‘Hep en yüksekte ve hep en ileri’ sözünü ilke edindim. Bu işler kolay olmuyor, ama ne olursa olsun durmak yok. Sloganımız daima hep ileridir.” berlerimi kitap haline getirmeyi düşünüyordum. İkisi üniversitede, üç çocuk okutan ve tek maaşla geçinen birisiyim. Bugün kitap bastırmak bize göre çok pahalı bir iş. Böyle bir kitabı kendi imkanlarımla bastıramayacaktım. Sağ olsun Rize’den bir dernek başkanı olan arkadaşım, bana destek oldu. “İsmet Bey, Ovit konusunda en çok yazı yazan sensin. Yazdığın yazılarını ben sponsor bularak bastıracağım, var mısın?” deyince inanın dünyalar benim oldu. Çınar Yardımlaşma Derneği adına çıkan Ovit Yolu-1 kitabımın basımı böyle gerçekleşti. Kitabın ikinci cildini de inşallah 2012 yılı içinde çıkaracağım. Z: Kitabı ne kadar zamanda hazırladınız? Kitap hazırlığına başlarken ilk çalışmam olduğu için epey zorlandım. Bilgisayar ve CD’lerimde kayıtlı yazıları bulmakla işe başladım. Yazıları bulduktan sonra yayınlandığı gazeteleri tek tek taradım ve çıktıkları tarihi kalıcı bir belge olması için yazımın sonuna ilave ettim. Kitaptaki ilk yazım 2003 yılına ait. Rize’deki bir grafiker, kitabın tasarımını yaptı. Kitabı kontrol etmem ve eksik olabilecek konuları incelemem yaklaşık bir ayımı aldı. Hazırlanan format basım için Ankara’ya gönderildi. Kasım 2011’de 1000 adet basıldı. Z: Kitabın Rize’ye ve Ovit Yolu’na ne gibi bir katkısı var? Kitabım bu yol hakkında bugüne kadar yazılmış ilk ve tek kitap. İlk olduğu için mutluyum. Sponsor tarafından basımı karşılandığı için ücretle dağıtmadım. Dağıtımını eş-dost ile yaptırıyorum. Konuya ilgi duyanlar özellikle arayarak kitap istiyor. Yalnız Rize’de değil Rizelilerin olduğu her yerde (Ankara, İstanbul, Erzurum gibi) ve devlet kademelerinde çok ilgi gördü. İsteyen herkese kargo, posta masrafını da kendim karşılamak suretiyle bedava gönderdim. Bu kitabım Rize-Erzurum arasındaki Ovit Dağı’nda tünel yapım konusunu gündemde tutması bakımından kalıcı bir eser olmuştur. Z: Ovit Yolu sorunu sizce nasıl çözümlenecek? Konuya dikkat çektiğime inanıyorum. Kasım 2009 ve Nisan 2010’da bu yolda meydana gelen çığ olayları tünel yapımını gündeme getirerek hızlandırdı. Kasım 2009’da 18 kişi araç içinde 40 saate yakın mahsur kaldığında Başbakan olayla bizzat yakından ilgilendi. Devletin bütün imkanlarının o çok zor şartlar altında (kar tipi ve çığ tehlikesi) bile olsa olaya müdahale etmesi, tünelin hızlandırılması için büyük etken oldu. O gece Başbakan’ın emri ile Ulaştırma Bakanı, Bayındırlık Bakanı ve Sağlık Bakanı olay yerine geldi. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Başbakan’ın emrinin “Burada hemen TÜNEL yapımı için projeye başlayın” olduğunu söyledi. Başbakanımız en son 12 Haziran seçiminin Rize mitinginde 14 bin 760 metrelik Türkiye’nin en uzun tüneli olan Ovit Tüneli’ne başladıklarını dile getirdi. 10 Şubat 2012’de tünelin ihalesi yapılacak. Z: Başka kitap projeleriniz var mı? Eğer sponsor bulabilirsem değişik konularda yazdığım birçok makalemi de kitap olarak bastırmak isterim. Zorlu Grubu’nun sloganı olan “Hep en yüksekte ve hep en ileri” sözünü ilke edindim. Bu işler kolay olmuyor, ama ne olursa olsun durmak yok. Sloganımız daima hep ileridir. Z: Yazmak dışında başka hobileriniz var mı? İş dışında gezmeyi çok severim. İzinlerimde mümkün oldu- ğunca çocuklarım veya arkadaşlarımla görmediğim yerleri gezerim. Bol bol fotoğraf çekerim ve gezi yazıları yazarım. Z: Bir süre için siyasete de girmişsiniz. Siyasi hayatınız ne kadar sürdü. Tekrar siyasetle uğraşmayı düşünüyor musunuz? Küçük yerlerde eksikler daha çok göze batıyor. Mağduriyetleri birilerinin çözmesi, seslendirmesi lazım. Siyaset benim genimde var galiba. Rahmetli babamın amcası DP zamanında Rize İl Başkanı’ydı. Bugünkü ZORLU HES onun döneminde DP tarafından İkizdere’ye yapıldı. Belki de siyasette bulunmamda bunun etkisi var. Gazeteciliğin de verdiği bir tecrübe var. Çevreniz ona göre gelişiyor. Gazetecinin öyle bir havası var ki herhangi bir kimsenin giremediği, ulaşamadığı yere daha kolay ulaşıyorsunuz. Bu bir avantajdı bana göre. Belki de bunun farkına varan arkadaşlarım ilçede siyasete girmemi istediler. İlk olarak 1995’te yerel seçimlerde ANAP’tan İkizdere Belediyesi Meclis Üyeliği’ne seçildim. Burada bir dönem yani dört yıl görev yaptım. 1999’daki seçimde yine aynı partiden Rize İl Genel Meclis Üyesi seçildim. 2004’e kadar görev yaptığım Rize İl Genel Meclisi’nde Çevre ve Sağlık Komisyon Başkanlığı’nı beş yıl yürüttüm. Bu dönemde iki kez Daimi Encümenlik görevine seçildim. 2009’da bu kez MHP’den tekrar Rize İl Genel Meclisi Üyeliği için seçime girdim, ama 200 oy farkla kaybettim. Halkın tercihine her zaman saygı duyarım. İhtiyaç ve istek olduğunda yok demeyi bilmeyen bir huyum var. Çevredeki insanlara maddi, manevi ve sosyal kültürel anlamda yardımcı olmayı çok seviyorum. 64 haber Zorlu Enerji’den önemli çağrı Zorlu Enerji Grubu Başkanı ve aynı zamanda Türkiye İklim Değişikliği Liderler Grubu üyesi Murat Sungur Bursa, Güney Afrika’nın Durban kentinde düzenlenen İklim Zirvesi’nde yaptığı konuşmada, hükümetlere 2°C Bildirisi’ni kabul etme çağrısında bulundu. B irleşmiş Milletler İklim Değişikliği Zirvesi (COP 17), Güney Afrika’nın Durban kentinde dünya liderleri, hükümet temsilcileri, uluslararası örgütler ve sivil toplum kuruluşlarının yanı sıra 37 ülkeden 330’u aşkın şirketin üst düzey yöneticilerinin katılımıyla düzenlendi. 28 Kasım-9 Aralık tarihleri arasında gerçekleştirilen zirveye, Zorlu Enerji Grubu Başkanı ve aynı zamanda Türkiye İklim Değişikliği Liderler Grubu üyesi Murat Sungur Bursa da katıldı. Zirvede yaptığı konuşmada dünyadaki gerçek krizin iklim şartlarının geçirdiği kriz olduğunu söyleyen Bursa, tüm hükümetlerin 2°C Bildirisi’ni kabul etmelerinin kritik önemini vurguladı. Bursa konuşmasını şöyle sürdürdü: “Dünyadaki gerçek kriz Avrupa borç krizi, ülke borçları ya da New York, Londra, Hong Kong, Tokyo borsalarındaki endeks düşüşü değil; doğanın, doğal yaşamın ve iklim şartlarının geçirmekte olduğu krizdir. Dünya liderlerine iklim değişikliği konusunda vizyoner olmaları, seçim kaygılarını bir yana bırakarak gelecek nesiller için harekete geçmeleri konusunda acil çağrıda bulunuyoruz.” Bu konuda aksiyon almamanın kabul edilemez olduğunu vurgulayan Bursa, Zorlu Enerji Grubu olarak iklim değişikliğiyle mücadele konusunda pek çok ilke imza attıklarını dile getirdi. Geçtiğimiz günlerde aldıkları “Türkiye Karbon Saydamlık Liderliği Ödülü”nün, tüm çalışanların bu konudaki motivasyonunu artırdığının altını çizen Bursa, iklim değişikliği ile mücadelede kararlılıkla ilerleyeceklerini kaydetti. Endişelerle başlayan zirve olumlu sayılabilecek sonuçlarla sona erdi. Zirvenin resmi olarak sona erdiği 9 Aralık’ta ortada hala bir anlaşma paketinin olmaması sürecin tehlikeye girebileceği şüphesini doğurmuştu. Ancak COP’lar tarihinde bir ilk Murat Sungur Bursa yaşandı ve müzakerelerin resmi bitiş tarihinden iki gün sonra sözleşme ve protokol hattında kararların yer aldığı bir Durban anlaşması ortaya konuldu. Bu kararlar, mevcut bir sistemin ve iklim değişikliği konusunda son 20 yılda atılan adımların devam ve sürekliliğin sağlanması açısından önem taşıyor. Sürecin en temel çıktısı Kyoto Protokolü’nün ikinci yükümlülük döneminin 1 Ocak 2013 tarihiyle başlaması yönünde alınan karardı. Bu anlaşma belgesinde Rusya, Kanada ve Japonya, Kyoto Protokolü’nün ikinci yükümlülük döneminde yer almayacağını belirtti. Türkiye’nin ismi de Kyoto Protokolü’nün ikinci yükümlülük döneminde yer alacak ülkeler arasında bulunmuyor. Zirvede ülkemizi temsil eden Dışişleri Bakanlığı Enformasyon Dairesi Başkanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamayla, “Türkiye Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 17. Taraflar Konferansı (COP 17) ile Kyoto Protokolü 7. Taraflar Toplantısı (CMP 7) sonunda 2012 yılından sonra geçerli olacak iklim değişikliği rejiminin belirlenmesine ilişkin bir yol haritası üzerinde anlaşmaya varılmış olması memnuniyetle karşılanmıştır” şeklinde yorumlandı. Uluslararası İşbirliği ve 2°C Bildirisi 2°C Bildirisi, Cambridge Üniversitesi tarafından oluşturulan ve Galler Prensi İklim Değişikliği Kurumsal Liderler Grubu koordinasyonu ile 2007 yılında Bali’de yapılan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Zirvesi öncesi hazırlandı. Küresel sıcaklık artışının 2050 yılında en fazla 2°C’de tutulması gerekliliğine dikkat çeken bildiri, o tarihten bu yana her yıl yapılan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Zirveleri öncesinde yenilenerek yayınlanıyor. 2°C Bildirisi, hükümetleri iklim değişikliği karşısında sorumluluklarını kabul etmeye; uluslararası işbirliği, etkin piyasa mekanizmaları, düşük karbonlu ekonomiye geçişin finansmanı, yenilikçiliğin ve verimliliğin teşvik edilmesi, orman koruma ile iklim değişikliğine uyum ve risk azaltımı konularında birlikte çalışmaya davet ediyor. 65 En büyük jeotermal santrali Zorlu Enerji Grubu, 80 MWe elektrik ve 50 MWt termal kapasitesine sahip olacak Türkiye’nin en büyük jeotermal santralini, Kızıldere Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgesi’nde kuracak. 2013’te faaliyete geçecek yeni santralin, jeotermal potansiyeli ile dünyanın önde gelen ülkelerinden olan Türkiye’de yeni yatırımlara da kapı açması hedefleniyor. Z orlu Enerji Grubu’nun Denizli Kızıldere’de faaliyete geçecek Türkiye’nin en büyük jeotermal santralinin arsa tahsis töreni 14 Aralık’ta düzenlendi. 77 dönüm büyüklüğündeki arazinin Zorlu Enerji’ye tahsisi, Denizli Valisi Abdülkadir Demir ve Zorlu Enerji Yönetim Kurulu Başkanı Zeki Zorlu’nun katılımı ile gerçekleştirildi. Zeki Zorlu, bu yatırımın bölgenin ekonomik ve sosyal kalkınmasına destek olacağını söyledi. Denizli Valisi Abdülkadir Demir törende yaptığı konuşmada, Türkiye’nin jeotermal kapasitesi ile dünyada yedinci, Avrupa’da ise birinci sırada olduğunu belirterek çevreyle dost ve temiz bu enerji kaynağının kullanımının yaygınlaştırılmasının ülkemiz açısından çok önemli olduğunu belirtti. Türkiye’nin ilk jeotermal elektrik santralinin 1987’de Kızıldere’de kurulduğunu aktaran Demir, Zorlu Doğal Elektrik tarafından gerçekleştirilecek santral ile 2013’te Organize Sera Bölgesi entegrasyonunun da tamamlanacağını söyleyerek konuşmasını şöyle sürdürdü: “Türkiye’nin en büyük jeotermal santralinin Denizli’de kurulacak olmasından mutluluk duyuyoruz. Yeni santralin başta seracılık olmak üzere birçok farklı alanda termal kaynağın kullanımını yaygınlaştırarak Denizli’ye önemli bir katma değer yaratacağına inanıyor ve sözleşmenin hayırlı olmasını diliyorum.” Denizli Valiliği’ne, Türkiye’nin jeotermal kaynaklarının değerlendirilmesine verdiği önem ve destek için teşekkür eden Zeki Zorlu ise, “Kızıldere’de 2013’te faaliyete geçireceğimiz yeni santralin, jeotermal potansiyeli ile dünyanın önde gelen ülkelerinden biri olan Türkiye’de yeni yatırımların da öncüsü olmasını diliyoruz” dedi. Seracılığın yanı sıra bölgenin önemli geçim kaynaklarından termal turizmin gelişmesine de katkı sağlayarak yeni iş olanakları yaratacaklarını söyleyen Zorlu, konuşmasına şöyle devam etti: “Zorlu Enerji Grubu olarak yatırım yaptığımız bölgelerde hem sosyal hem de ekonomik hayata değer katmayı iş anlayışı olarak benimsiyoruz. Bu anlayış ile Kızıldere’de de hem istihdamı hem de doğal tarımı desteklemeye öncelik verecek, Kızıldere’nin yüksek jeotermal potansiyelini bölgesel kalkınmaya fayda sağlayacak şekilde değerlendireceğiz.” 230 milyon Dolar yatırım miktarı ile hayata geçecek olan yeni santral, yılda 575 milyon kwh üretim kapasitesine sahip olacak. Zorlu Enerji Grubu şirketlerinden Zorlu Doğal Elektrik’in, 245 derece sıcaklığı barındıran Kızıldere jeotermal sahasında, 2008’de ADÜAŞ ihalesi ile devraldığı 15 MW kurulu güçte bir jeotermal santrali daha bulunuyor. Zorlu Doğal Elektrik, mevcut ve yeni kuracağı santral ile bölgede yaygın olan seraların buhar ve ısınma ihtiyacını karşılayarak seracılığın güçlenmesine destek olacak. Kızıldere jeotermal sahası Kızıldere sahası, Menderes grabeni üzerinde Denizli il sınırları içerisinde, ilin yaklaşık 40 kilometre batısında bulunuyor. Saha, Türkiye’nin enerji üretim amaçlı keşfedilen ilk alanı olma özelliğine sahip. Kızıldere jeotermal sahasında ilk jeolojik ve jeofizik çalışmalar MTA tarafından 1965’te başlatıldı. 1968’de 540 metre derinlikteki ilk kuyu açılarak rezervuar sıcaklığı olan 198 dereceye ulaşıldı. 1968-1973 yılları arasında, 370 metre ile 1241 metre derinliklere ulaşan 16 kuyu daha açıldı. Yapılan kuyu testleri sonucunda, toplam 17 kuyudan altısının elektrik üretimine uygun olduğu anlaşıldı. 1974’te üretim amaçlı 500 kWe gücünde prototip bir türbin jeneratör grubu kuruldu ve üretime geçilerek dört yıl boyunca çevre köylere ücretsiz elektrik sağlandı. 1984’te EÜAŞ tarafından 15 MWe kapasiteli bir santral kurularak devreye alındı. Kızıldere’deki mevcut 15 MW kurulu güce sahip Kızıldere JES’in 30 yıllık işletme hakkı, 2008’de gerçekleştirilen ihale sonucunda Zorlu Doğal Elektrik Üretimi’ne devredildi. 66 haber Zorlu Enerji’ye sendikasyon kredisi Zorlu Enerji Elektrik Üretim A.Ş., HSBC koordinasyonunda, 530 milyon Dolarlık sendikasyon kredisine imza attı. Zorlu Enerji Grubu krediyi, yeni yatırımlarının finansmanında değerlendirecek. Z orlu Enerji Elektrik Üretim A.Ş., HSBC koordinasyonunda, Vakıfbank, Vakıfbank International AG, Türkiye İş Bankası, Standart Bank, Denizbank, Garanti Bankası, Yapı Kredi Bankası, Demir Halk Bank, Akbank ve Credit Europa Bank ile 530 milyon Dolarlık sendikasyon kredisine imza attı. Zorlu Enerji Grubu bu krediyi, Mayıs 2008’de Standard Bank PLC önderliğinde bir araya gelen banka ve finans kuruluşları ile imzaladığı 500 milyon Dolar tutarındaki kredi sözleşmesinin tamamının refinansmanı ile yeni yatırımlarının finansmanında değerlendirecek. Zorlu Enerji Grubu Başkanı Murat Sungur Bursa, ilk iki yıl geri ödemesiz toplam altı yıl vade ile imzaladıkları kredi sözleşmesinin, Zorlu Enerji Grubu’nun hedef ve yatırımlarına duyulan güvenin göstergesi olduğunu söyledi. Bu kredi ile Zorlu Enerji’nin, kısa ve orta vadeli ödemelerini uzun vadeye yayarak yatırımlara öncelik vereceğini söyleyen Bursa, “Dünyada ve Türkiye’de enerji, en hızlı büyüyen sektörlerin başında geliyor. Bu nedenle, yerel ve uluslararası finans kuruluşlarının yatırım desteği sağlaması mevcut ekonomik gelişmeler göz önüne alındığında daha fazla önem kazanıyor. Zorlu Enerji olarak biz de yenilenebilir enerji yatırım portföyümüzü geliştirmeyi ve 745 MW olan kurulu gücümüzü, 2015 yılına kadar 2000 MW’a yükselterek hem ulusal hem de bölgesel güç olma yolunda sağlam adımlarla yürümeyi hedefliyoruz” dedi. HSBC Türkiye Küresel ve Yatırım Bankacılığı’ndan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Selim Kervancı, konuyla ilgili şu Murat Sungur Bursa açıklamada bulundu: “2011 yılının en büyük sendikasyon işlemlerinden biri olan ve 10 bankanın katılımıyla gerçekleşen bu başarılı işlem, piyasada enerji sektörüne olan talebin ve bankaların Zorlu Grubu’na desteğinin altını çiziyor. HSBC olarak bu yıl içinde gerçekleştirdiğimiz diğer başarılı işlemlerden sonra, Zorlu Enerji için düzenlediğimiz 530 milyon Dolar tutarındaki bu sendikasyon işlemi ile HSBC’nin Türkiye’ye olan bağlılığını ve borç finansmanı alanındaki başarısını bir kez daha yinelemiş olduk.” ENERJİ İLANI sürdürülebilirlik ilanı 68 köşe yazısı/ayşegül güngör Minerva Eğitim Teknolojileri A.Ş. Genel Müdürü aysegul.gungor@minervaedutech.com Hayır demenin dayanılmaz hafifliği Hayır diyebilmek birey olmanın en önemli adımıdır. Her zaman her şeye hayır demek de doğru değil ama gerçekten size yapılmaması gereken bir şeye hayır dediğinizde, bunun dayanılmaz hafifliğini yaşamanın keyfini çıkarın. B ir gün bir avcı küçük bir bıldırcını yakalamış. Avcının elinde nefes almakta zorlanan bıldırcın içinde bulunduğu duruma aldırmadan avcıya, “Eğer beni bırakırsan sana senin için önemli olan sonsuz bilgelik sırrını ve başkalarının gözünde nasıl değerli bir insan olacağını söylerim” demiş. Avcı bir an durup düşünmüş. Bıldırcın avlamanın kolay ama bilge ve sırları bilen bir bıldırcın bulmanın zor olduğuna karar vermiş ve bıldırcını serbest bırakmış. Bıldırcın uçarak ağacın dalına konmuş ve ilk sırrın “Kendine güven” olduğunu söylemiş. Buna şaşıran avcı, “Bu önemli bir şey değil ki herkes bilir bunu” derken bıldırcın daha yüksek bir dala tırmanarak ikinci sırrı haykırmış, “Asla yaptıklarından pişman olma”. Avcı ben bunları biliyorum, beni aldattın” diye bıldırcına bağırırmış. Bıldırcın, “Ve en önemlisi hayır demeyi bileceksin. Bunu bilmediğin için beni elinden kaçırdın. Hoşça kal” demiş. Mesnevi’den bir hikaye Çoğumuz bu öyküdeki avcı gibi bilgeliğin sırrına ulaşmak ve kendimizi bu sırla yenilmez ve herkes tarafından değer verilen bir insan olarak görmek isteriz. Bunun altında çevremiz tarafından takdir edilme ve önemsenme arzumuz yatar. Hepimiz alçakgönüllülüğün önemli bir değer olduğu bilinciyle yetiştirildik ve alçakgönüllülüğü de zaman içinde kabul görmenin en önemli unsuru olarak değerlendirdik. Bir topluluk içine girdiğimizde herkes bizi fark etsin, sevsin, önemsesin ve isteklerimizi yerine getirsin istiyoruz. Bunun için çabalıyor ve kendimizi olduğumuzdan farklı gösteriyoruz. Bir süre sonra büründüğümüz bu kalıp bizi sıkıyor ve içinde bulunduğumuz elbise dar gelmeye başlıyor. İsteklerimizi söylememeyi bir erdem saydığımız için karşı taraf bizi anlamayınca da kendimizi değersiz hissediyoruz. Oysa ne istediğini doğru bir biçimde söylemek, iletişimin en kolay ve açık hali. Bunun için cesaret ve kendine güven gerekiyor. Uzlaşmayı uyum sağlamak olarak algıladıkça ve konfor alanımızı koruma amacıyla “evet” dedikçe aslında hareket alanımızı kısıtladığımızı fark etmiyoruz. Çoğu zaman konfor alanımızı korumak için hayır demeyi unutuyoruz. Hayır demediğimizde uyumlu ve sevilen bir insan olduğumuzu düşünüyoruz. Ancak gerçekler aslında böyle değil. Hayır diyememenin en önemli nedenlerinden biri, içinde bulunduğumuz durumu yönetme konusunda yaşadığımız zorluk, yalnız kalma ve kaybetme korkumuz. Aslında hayır demediğimizde kaybettiğimizin farkına bile varmıyoruz. Aksine, olası bir tartışma ve çatışmadan kaçtığımız ve problemi üstümüzden attığımız için rahatlıyoruz. Daha sonra o problemin büyüyerek üstümüze geldiğini fark etmiyoruz bile. Diyelim ki küçük bir çocuğunuz var ve en doğal hakkı olarak gittiğiniz alışveriş merkezinde raflarda gördüğü her oyuncağı almak istiyor. Biliyorsunuz ki almadığınızda ağlayacak. Üstelik o sırada orada olan herkes dönüp size soru soran gözlerle bakacak ve belki de kendinizi bu bakışların altında kötü bir ebeveyn olarak hissedeceksiniz. Kimseyi rahatsız etmemek için onun istediği tüm oyuncakları alırken etrafa bir göz atacaksınız. Size bakan yüzlerle karşılaşmadığınız ve çocuğunuz gülümseyerek size baktığı için mutlu olacaksınız. Problemi büyük bir başarıyla çözdüğünüzü düşüneceksiniz. Oysa, sadece hayır diyemediğiniz için sorunu ertelemiş olacaksınız. Hayır demeden yaşamak Bu davranışı alışkanlık haline getirdiğinizi düşünelim. İş hayatında da özel hayatınızda da hayır demeden yaşamaya başladınız. Yıllar geçti ve su süre içinde hiç hayır demediğiniz için çocuğunuzun tüm isteklerini yerine getirdiniz. Şimdi gerçek problemlerinde ona bir çözüm sunamıyorsunuz. Çünkü sizi kendisine bir rehber olarak almıyor sadece isteklerini karşılayan ebeveyn olarak görüyor. Aynı davranışı iş hayatında da gösterdiğiniz için bir süre sonra kabul görmek için yaptığınız her şey sizin göreviniz haline geliyor. Başkalarının işini de yaptığınız için kendinizi geliştirecek zaman bulamıyor ve gitgide işyerinde en mutsuz ve isteksiz çalışan kişi etiketini taşımaya başlıyorsunuz. Bir anda hayatınızı sorgulamaya başlıyor ve nerede hata yaptım diyorsunuz. Ya da “Kimse beni anlamıyor” bahanesine sığınıyorsunuz. Oysa çevreniz tarafından eleştirilme kaygısıyla hep uyumlu bir insan olmayı seçen sizdiniz. Reddedilmemek için hep tercihlerinizi geri plana bıraktınız. Kabul görmek için uyum sağladınız. Çevrenizdekiler bunu anlamadı ve elinizdekileri aynı avcı gibi kaybetmeye başladınız. Artık takdir edilmediğinizi ve yaptıklarınızın boşa gittiğini düşünüyorsunuz. Bir gün yeter artık dediğinizde kimse sizin neye yeter dediğinizi bilmediği için sizdeki davranış değişikliğine anlam veremiyor ve bu sefer sizi gerçekten uyumsuz olmakla suçluyor. Siz de çözüm olarak başka bir yerde yeniden başlamayı seçiyorsunuz. Bir süre sonra aynı sorunlarla gittiğimiz yeni yerde karşılaşmaya başlıyorsunuz. Bu sefer de “Ben ne kadar şansız bir insanım” bahanesi altına sığınarak yaşamınızı sürdürmeye devam ediyorsunuz. Davranışlarımızı sorgulamadıkça ve değiştirme yönünde adım atmadıkça aynı şeyleri tekrar tekrar yaşar ve neden benim başıma geldi diye sorarız. Kendimize soru sordukça daha cesur hale geliriz. Kendimize olan güvenimiz arttığında kendimizi daha özgür hisseder ve yapabileceklerimizin daha çok farkına varırız. O oyuncakların hepsini almak istemiyorsanız ve almanın gereksiz olduğunu 69 düşünüyorsanız almayın. Çocuğunuza seçim yapma fırsatı verin. Evet çocuğunuz ağlayacak, etraftan size eleştirel yüzlerle bakacaklar, ama yılmayın. Unutmayın ki o ileride büyüdüğünde çok farklı tercihler yapmak zorunda kalacak ve ona istediklerini sunan bir cin olmayacağı ve nasıl tercih yapacağını öğrenemediği için hep mutsuz olacak. Sınırları kaldırmak Özel hayatta ve iş hayatında sürekli ikilem içinde kalıyoruz. Daha iyisini yapabileceğimizi bile bile, kendi kendimizi sınırlandırıyor ve bu sınırlar içinde yaşamayı tercih ediyoruz. Seçimlerimiz üzerinde başkalarının karar vermesini doğal karşılıyor ve “Bir bildiği var nasıl olsa” diyoruz. Çoğunlukla da uyum sağlamak adına bizi mutlu etmeyen durumlarda sessiz kalıyor ve isteklerimizi söylemiyoruz. Hayır diyebilmek sadece itiraz etmek veya başkaldırmak değildir. Birey olmanın en önemli adımıdır. Hayır diyebilmek size sunulan seçeneklerin dışında farklı bir isteğinizin olduğunu ifade edebilmektir. Ne zaman neye hayır diyeceğimizin analizini iyi yapmak zorundayız. Ezberi bozan algıyı yönetir Hayır dediğimizde kendimizle ilgili ezberi bozuyoruz aslında. Ezberi bozan da algıyı yönetir. Olayları kişiselleştirmediğimizde sebep sonuç ilişkilerini daha iyi görür, içinde bulunduğumuz durumu kendi lehimize çevirebilir ve kendimiz için daha yükseği hedefleyebiliriz. Her zaman her şeye hayır demek de doğru değil ama gerçekten size yapılmaması gereken bir şeye hayır dediğinizde hayır demenin dayanılmaz hafifliğini yaşamanın keyfini çıkarın. Goethe’nin dediği gibi “En büyük kötülük, zorluklara karşı koyamamaktan gelir.” imizle d n e k e ğimizd ruz i d e d Hayır ozuyo da b i r e b z n ilgili e Ezberi boza a. arı aslınd netir. Olayl sebep e d ö z i y algıyı ediğim iyi görür, m r i t ş a lle kişise ini dah urumu r e l i k d iliş umuz ğ sonuç u d ve n bulu ebilir r e i d v n e i ç ç i ze kseği ehimi ü l y i d a n h ke da z için i m i d . ken biliriz e y e l f hede 70 çevre Haber: Zehra Tike Gerçek olursa, hayatımız değişir Türkiye’de yılda kişi başına yarım ton çöp üretiyoruz. Tümünü toplayıp biyoyakıta çevirmemiz halinde doğal gaz tüketimimizin yüzde 10’unu karşılayabiliriz. Toplu taşımacılıkta çok iyi sonuçların alındığı biyoyakıtın işletmelerde de kullanılması, enerjide büyük tasarruf sağlayabileceğimiz anlamına geliyor. 2 006/12/EEC… Pek çoğumuza hiçbir şey çağrıştırmayan bu harfler ve rakamlar, kısa bir süre sonra hayatımızı değiştirecek bir düzenlemenin kısa adı esasında… Avrupa Birliği’nin 2006/12/EEC sayılı Atık Çerçeve Direktifi doğrultusunda Çevre ve Orman Bakanlığı’nın hazırladığı yeni bir plana göre evsel atıkların üçte birini oluşturan ambalaj, cam, plastik, metal vb. maddeler geri dönüşüm yoluyla yeniden değerlendirilecek. Planın diğer ayağında ise çöplerin geri kalan organik kısmından da benzer bir ekonomik değer elde edilmesi yer alıyor. Diğer bir deyişle sebze, meyve, yemek atıkları ve biyolojik olarak parçalanabilen diğer organik maddelerden oluşan çöpün büyük kısmı işlenerek, bundan enerji elde edilecek. Sistemin önümüzdeki dönemde derece derece hayata geçirilmesi planlanıyor. Çöpten elektrik üretilmesi, pek çoğumuza inanılmaz gelse de Gaziantep, Kocaeli ve İzmir Büyükşehir gibi bazı belediyeler, gerekli teknolojik yatırımları yaparak topladıkları çöpten şimdiden elektrik üretmeye başladılar. Peki uygulama yayıldığında hayatımızda neler değişecek? Türkiye’nin en çok ihtiyaç duyduğu şey olan enerjinin bir kısmının deyim yerindeyse çöpten çıkarılması nasıl olacak? Çöplerin organik kısmının biyoenerji içeriğinin oldukça yüksek olduğunu söyleyen Ege Üniversitesi Biyomühendislik Bölümü’nden Prof. Dr. Nuri Azbar, “Organik madde, yararlı bakteriler yardımı ile oksijensiz şartlarda biyolojik olarak parçalanarak saflaştırıldığında doğal gaz eşdeğeri bir son ürün olan biyometanı geri kazandırıyor. Bu işlemin gerçekleşmesine olanak veren anaerobik biyoteknoloji 100 yılı aşkın bir zamandır biliniyor, ABD ve Avrupa ülkelerinde uzun zamandır ticari olarak başarı ile uygulanıyor” diyor. Özellikle kentsel toplu taşımacılıkta çöpten elde edilen biyometan ile çalışan belediye otobüsleri, atık kızartma yağların- dan elde biyodizel ile çalışan otobüsleri ve atıklardan elde edilen biyoetanol ile çalışan araçları yurtdışında örnek uygulamalar olarak görüyoruz. Uzmanlar biyoyakıtların ülkemiz için önemli bir potansiyel olduğunu düşünüyor. Yakın bir geçmişte Kyoto Protokolü’nü imzaladığımız göz önünde bulundurulursa biyoyakıtlar, ülkemiz için karbondioksit emisyonlarını azaltmak ve çevreci yeni enerji kaynakları yaratmak konusunda önemli bir etken olabilir. Profesör Nuri Azbar, ABD’de ve Avrupa’da sayısız örneği bulunan bu tür biyoteknolojik yatırımların ülkemizde bir elin parmaklarını bile geçmediğini söylüyor. “Çok yakın bir geçmişte onaylanan Yenilenebilir Enerji Kanunu’nun getirdiği teşvikler ile ülkemizde yenilenebilir enerji kaynakları içinde atıktan enerji üretimine de önemli oranda destek öngörülüyor. Bu desteklerin tanıtımının iyi yapılması halinde bu tür yatırımların sayısının hızla artmasını bekliyoruz” diye ekliyor. Azbar, TÜBİTAK’ın bu tür projelerin Ar&Ge’sine önemli oranda finansal desteği bulunduğunun da altını çiziyor. Fosil yakıt esaretinden kurtulabiliriz Türkiye’de bir günde toplanan çöpten elde edilen enerjiyi diğer enerji türlerinin kullanım oranlarıyla kıyaslayacak olursak… Kişi başına yılda yaklaşık 0.5 ton katık atık üretiyoruz. 73.5 milyonluk nüfus için yılda 32 milyon ton katı atık birikiyor. 1 ton çöp başına ortalama 80-130 metreküp biyogaz elde ediliyor. Bu durumda yılda toplam 3.5 milyar metreküp biyogazın kullanıma sunulabileceği söylenebilir. EPDK’nın verilerine göre Türkiye’de yılda ortalama 35 milyar metreküp doğal gaz tüketiliyor. Dolayısıyla şu anda dışarıdan satın aldığımız doğal gazın yüzde 10’unun atıklardan karşılanması mümkün. Prof. Nuri Azbar, “Biyokütleye dayalı enerji çiftçiliği ve hayvan Prof. Dr. Nuri Azbar kimdir? Eğitimini çevre mühendisliği alanında yapan Prof. Dr. Nuri Azbar, doktora çalışmasını da atıklardan, özellikle sanayi atıklarından biyolojik yollarla enerji üretimi üzerine tamamladı. 2004 yılından bu yana Ege Üniversitesi Biyomühendislik Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapıyor ve atıktan katma değeri olan ürün elde etmeye dayalı “biyorafineri” kavramının yaygın bir şekilde benimsenmesi için mücadele veriyor. Bu bağlamda TÜBİTAK, üniversite ve sanayi destekli birçok araştırma projesi gerçekleştirdi. Biyoenerji yatırımı yapmak isteyen ya da mevcut yatırımı ile ilgili sorunlarını çözmek isteyen sanayicilerle de ortak çalışmaları oldu. 71 Çöpten biyoyakıt nasıl üretiliyor? Günlük yaşamsal faaliyetlerimiz sırasında çöpe attığımız atık bileşenlerinin önemli bir kısmı sebze, meyve, yemek atıkları ve diğer biyolojik olarak parçalanabilen organik maddelerden oluşuyor. Bu atıklar gelişmiş ülkelerde kaynağında yani oluşum noktasında, evlerde diğer çöplerden ayrılıyor. Çöplerin ayrı toplanmadığı yerlerde ise ayırma-ayıklama sistemlerinde bu ayırım yapılabiliyor. Organik kısmı ayrılan çöp, ıslak ya da kuru olarak adlandırılan anaerobik (oksijensiz) fermantasyon işlemlerinden geçirildiğinde biyoenerji açısından oldukça zengin bir gaz olan biyometan elde ediliyor. Saflaştırıldığında bu gazın enerji içeriği doğal gaz ile aynı oluyor. atıklarını topyekun dikkate aldığımızda biyometan üretimine dayalı yatırımlarla bu rakamı daha da yukarı çekebiliriz” diyor. Azbar, biyoyakıt yoluyla bir işletmenin enerji tüketiminin yüzde 25-75’inin karşılanabileceğini belirtiyor. Atıktan biyometan üretimine dayalı biyoteknolojik yatırımların en çok rağbet gördüğü sektörleri ise gıda, alkol, tarım ve hayvancılık (büyük baş ve kanatlı) sektörleri olarak sıralıyor. Çöpten üretilen enerji, istenilen potansiyele ulaştığında hayatımızda neler değişecek? Prof. Azbar, İzmir örneğinde çöplerden elde edilebilecek biyometanın kentsel toplu taşımacılıkta kullanılması halinde yılda ortalama 36 milyon litre fosil bazlı mazotun kullanılmasının önüne geçmenin ve kentsel toplu taşımacılığı petrolden bağımsız kılmak yolunda önemli bir adım atmanın mümkün olduğuna dikkat çekiyor. Bu teknolojinin bir diğer avantajlı tarafı, biyometan üretimi sonrasında ortaya çıkan organik gübrenin çorak alanlarda kullanılması suretiyle biyodizel bitkisi yetiştirilip biyodizel üretimi yapılmasına imkan sunması. Yani çevreci düşünmeye başladığınızda birçok açıdan “kazan kazan” durumunun da kendiliğinden ortaya çıktığını görüyoruz. 1 ton atık için depolama alanlarında 3 metreküplük yer, nakliyede ise 1.4 litre yakıt tasarrufu sağlanıyor. Bu ise insan sağlığı ve çevre kalitesinin korunmasını beraberinde getiriyor. Bu şekilde yüzde 90 oranında dışarıdan temin ettiğimiz fosil yakıtların kullanımı azaltılarak döviz kaybı önlenebilir. Kirliliğin azaltılmasına büyük katkı Evsel çöpler, kendi haline bırakılması durumunda küresel ısınma üzerinde karbondioksite göre 21 misli daha fazla olumsuz etkisi olan metan gazını atmosfere gelişi güzel salıyor. Dolayısıyla hali hazırda ortaya çıkan çöp yığınlarının toplanarak bu şekilde değerlendirilmesiyle atmosferin kirlenmesinin önüne geçmek mümkün. Atıkların düzenli bir şekilde toplanması, eski çöp döküm alanlarının ıslahını da beraberinde getiriyor. Aynı şekilde fosil yakıtın yakılmayarak karbondioksit emisyonlarının azaltılması da biyoyakıt kullanımının bir diğer artısı. Çöpün biyometana dönüştürülmesinde başvurulan teknolojilerin amortisman sürelerinin 3-5 yıl aralığında olduğunu söyleyen Azbar, özellikle Vestel gibi teknoloji firmalarında yakıt geliştirilen yakıt hücreleri içinde biyometanın önemli bir potansiyel sunduğunu belirtiyor. Bu açıdan bakıldığında ekonomik olarak da cazibesi olan ve istihdam yaratabilecek yeni bir sektörün Türkiye’de hızla gelişeceğini ve ekonomik canlılık yaratacağını söylemek mümkün. Devletin bu alanda yapılacak Ar&Ge çalışmalarına önemli oranda desteği söz konusu. Yenilenebilir enerji kanunu ile de bu yatırımların önü açılmaya çalışılıyor. Türk sanayicisinin kendi yerel kaynakları ile bu işe el atmasıyla, hali hazırda yüksek olan yatırım maliyetlerinin aşağıya çekileceği tahmin ediliyor. 72 beslenme Antioksidanlarla genç kalın Yaşlanmayı durdurmak mümkün değil. Ancak bu süreci antioksidanlarla yavaşlatmak elimizde. Antioksidan kaynağı olan birçok meyve, sebze ve kuruyemişi hayatınızdan eksik etmeyin, genç kalın. Y aşamımız boyunca mükemmel işleyişine akıl sır erdiremediğimiz vücudumuz, belli bir yaştan sonra bize ihanet eder. Toksik maddeler, cildin kollajen tabakasını tahrip eden serbest radikaller oluşturarak yaşlanma sürecini başlatır. Ayrıca kanser, kardiyovasküler hastalıklar gibi kronik hastalıklara da sebebiyet verir. Ancak vücudumuzun kendini tahrip etme özelliği olduğu gibi savunma mekanizmasından ileri gelen kendini tedavi etme özelliği de var. Bunu pekiştiren ve dirençli olmamızı sağlayan besinler, serbest radikallerin ve toksinlerin zararlı etkilerini azaltmaya, hücrelerimizi korumaya yardımcı olur. Bir nevi vücuttaki paslanmayı gideren bu vitaminler, tıpta antioksidan olarak anılıyor. Ancak unutmamak gerekir ki, antioksidanlar mucize değil. Eğer doymuş yağlarla besleniyor, sigara içiyor, aşırı alkol alıyor, egzersiz yapmıyorsanız antioksidanların size pek yararı olmayacaktır. C vitamini: Askorbik asit olarak da adlandırılan, suda çözünen bir vitamin olan C vitamini, tüm vücut sıvılarında bulunduğu için savunmamızda ilk sıralarda yer alır. Bu güçlü antioksidan vücutta depolanmaz. Bu nedenle düzenli olarak alınması gereklidir. Bu da sebze ve meyve yiyerek kolayca sağlanabilir. Önemli kaynaklar ise turunçgiller, yeşil biber, brokoli, yeşil yapraklı sebzeler, çilek, çiğ lahana ve patatestir. Nelerde bulunur? Doğada çok sayıda antioksidan madde vardır. Bunların bazıları vitamin, bazıları mineral, bazıları enzim ya da bitki ekstreleridir. Bazı antioksidanlar; A (retinol), B6, B12, C ve E vitaminleri, selenium, karoten, likopen ve diğer maddelerdir. Antioksidanların en iyi kaynakları ise renkli sebze ve meyveler, kakao ve günlük içeceklerimiz arasında vazgeçemeyeceğimiz kahvedir. A vitamini (Retinol): A vitamini vücutta betakarotenden sentezlenebilir. 600’den fazla karotenoid içerisinde en fazla üzerinde çalışılan betakarotenin koyu yeşil, sarı ve turuncu sebze ve meyveleri güneşin radyasyon hasarından korur. Aynı fonksiyonu vücutta da gösterdiği düşünülüyor. Havuç, kabak, brokoli, tatlı patates, domates, karalahana, bal kabağı, şeftali ve kayısı beta karotenden zengin kaynaklardır. Kahve ve antioksidanlar Kahvenin bazı sebze ve meyvelerden daha fazla antioksidan içerdiğini biliyor muydunuz? Yapılan son çalışmalarda kahvenin güçlü bir antioksidan kaynağı olduğu sonucuna varıldı. Scranton Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmaya göre hurma, kızılcık ve siyah üzüm gibi besinler porsiyonları başına en yüksek oranda antioksidan içerse de Amerikalıların diyetteki diğer besin maddelerine nazaran en çok antioksidanı kahveden aldıkları belirlendi. Kahve çekirdeklerinde, pek çok hastalıktan korunmaya yardımcı olan polifenoller bulunurken, kafeinli ve kafeinsiz kahvenin aynı miktarda antioksidan içerdiğini belirtmeliyiz. Antioksidanlar kalp hastalıkları ve kanser de dahil olmak üzere pek çok potansiyel sağlık etkisiyle ilişkilendiriliyor ve bu hastalıklar üzerine koruyucu etkiyi arttığı düşünülüyor. E vitamini: E vitamini yağda çözünen, karaciğer ve diğer dokularda yağ ile depolanan, yaşlanmanın geciktirilmesinden güneş yanıklarının tedavisine kadar geniş bir çerçevede etki gösteren bir vitamindir. Tokotrienol ve tokoferol içerir ve yağı korur. Güçlü bir antioksidandır. Önemli kaynakları ise buğday özü, çerezler, tohumlar, tam tahıllar, yeşil yapraklı sebzeler, bitkisel yağ ve balık yağıdır. Egzersiz ve antioksidanlar Yoğun egzersiz sırasında oksijen tüketimi oldukça artar. Bu da egzersiz sırasında ve egzersizden sonra hücre hasarına yol açan serbest radikal oluşumunda artışa neden olur. Vücut antioksidanları, bu hasarın gerçekleşmesini önlemek için kullanır. Bu işlem sırasında belli antioksidanlardan belli miktarlarda yararlanılır. Çok fazla düzeyde alınan antioksidan hücre hasarının onarılmasını engelleyebileceği için, antioksidanların doğal yollarla vücuda alınması en sağlıklı yoldur. Kahve egzersizden önce içilirse hem içeriğindeki kafein ile fiziksel performansınızı arttırmaya, hem de antioksidanlar ile hücrelerinizi serbest radikallerden korumaya yardımcı olur. 73 Antioksidan kaynakları Tam tahıllı kahvaltılık gevrek (yulaf, kara buğday gevreği, buğday ya da pirinç gevreği), süt ürünleri, ekmek çeşitleri (kara, tahıllı, arpa, yulaf ve çavdar ekmeği), sebze ve baklagiller (brokoli, lahana, havuç, ıspanak, bal kabağı, domates, tere, bezelye, nohut, mercimek, semizotu, mısır, avokado, pırasa, soya), tahıllar (bulgur, esmer pirinç), balık ve kabuklu deniz ürünleri (Somon, sardalye, uskumru, kalkan), meyve ve tuzsuz kuruyemişler, kırmızı şarap, yeşil çay, zeytinyağı, yağsız kırmızı et, hindi eti. 74 sağlık Uygarlaştıkça alerji artıyor Süt, buğday, penisilin, kedi tüyü, polen, ev tozu... Alerjik reaksiyonlara neden olan maddelerin listesi böylece uzayıp gidiyor. Peki, vücudumuz neden böyle tepkiler veriyor? Alerjinin belirtileri neler? Korunmak için ne yapabiliriz? İşte bilmeniz gerekenler… K imileri bahar gelince, tozlu bir yerde bulununca ya da sigara dumanına maruz kalınca hapşırmaya; kimileri domates, yumurta ya da mısır yiyince kaşınmaya başlar. Pek çoğunun sorunu ortak; alerji. Sanayileşmeyle birlikte hayatımıza giren yeni maddeler, küreselleşmeyle birlikte uzak ülkelere seyahatlerin artması, küresel ısınma, sigara kullanımı, temizlenip arındıkça vücudun erken tanışamadığı mikroplar, hatta organik besinler son yıllarda alerjinin yaygınlaşmasına neden oldu. Öyle ki Dünya Sağlık Örgütü artık alerjiyi salgın hastalıklar arasında sayıyor. Peki vücudumuz yabancı maddelere karşı, gerekmediği halde neden yoğun bir tepki gösteriyor? Bu tür hastalıklarla mücadele ederken tedavide nelere dikkat edilmesi gerekiyor? Anadolu Sağlık Merkezi Göğüs Hastalıkları Uzmanları Dr. Esra Sönmez Duman ve Dr. Hişam Alahdab, alerji hakkında merak edilenleri yanıtladı. Z: Alerjik şikayetlere yol açan etmenler neler? Alerjide genetik özellikler büyük önem taşıyor. Alerji baskın genlerle taşınıyor. Bu nedenle anne ya da babası atopik bir bünyeye sahip olan çocukların atopik olma riskleri yükseli- yor. Alerjik etkenleri genel olarak çevresel ve ev ortamında maruz kalınanlar diye ikiye ayırmak mümkün. Ev ortamında en sık görülen alerji etkeni ev tozu akarlarıdır. Ayrıca evde bulunan kedi, köpek, kuş gibi evcil hayvanların tüyleri en önemli alerji odakları olarak kabul ediliyor. Her türlü rutubetli ortamda oluşan küf mantarları, solunum yoluyla tetiklenen astıma ve rinite neden olabilecek alerjenler arasında bulunuyor. Topraklı bitki rutubet kaynağı olduğu için ev içinde özellikle yatak odasında bulunan çiçekler de alerji riskini artırıyor. Pek akla gelmese de ev içindeki alerji odaklarından biri de hamam böcekleri. Çünkü hamam böceklerinin atıklarında alerjen maddeler bulunuyor. Z: Çevresel alerjenler arasında neler yer alıyor? Bu etkenlerin arasında polenler önemli bir yer tutuyor. Özellikle bahar aylarında artan polenlerle ilişkili yakınmaların başında şeffaf burun akıntısı, burun tıkanıklığı, göz kaşınması, göz sulanması, kulak kaşınması, öksürük ve nefes darlığı geliyor. Mevsimsel rinit, astım, konjunktivit de polenlerle ilişkili sıklıkla görülen hastalıklar arasında bulunuyor. Bazı alerjiler de mevsimden bağımsız olan dış etmenlerden 75 kaynaklanıyor. Mesleki astım ya da rinit buna örnek olarak gösterilebilir. Kuaförde maruz kalınan spreyler ve boya gibi kimyasallara maruz kalma ve koku ya da sıcak hava alerjiye neden olabiliyor. Z: Alerji neden son yıllarda daha çok görülür hale geldi? Yapılan çalışmalar, alerjik bünyeye sahip kişilerin çoğunun şehirlerde yaşadığını gösteriyor. Hijyen hipotezine göre viral veya bakteriyel enfeksiyonlardır. Bağışıklık sistemimizdeki hücrelerin enfeksiyonla savaşa odaklanarak alerji yönünden farklılaşmasına engel oluyor. Epidemiyolojik çalışmalar, yaşam biçimi, çevresel faktörler ve yaşamın erken döneminde enfeksiyonlara daha az maruz kalmanın, alerjik hastalıklardaki artıştan sorumlu olduğu teorisini destekliyor. Bu nedenle çocuk doğduğu andan itibaren, özellikle ilk bir yıl ne kadar çok viral ya da bakteriyel enfeksiyonla mücadele etmek zorunda kalırsa, bağışıklık sistemi o kadar farklılaşıyor. Virüsler ve bakteriler vücudun savaşması gereken mikroplar olduğu için, bağışıklık sistemi doğru reaksiyonla, doğru şekilde savaşıyor. Böylece bu çocuklarda daha az oranda alerji görülüyor. Görülme sıklığına bakıldığında, astım genellikle yaşam kalitesinin yüksek olduğu İskandinav ülkelerinde ve Avustralya’da görülüyor. Hindistan, Pakistan ve Afganistan gibi ülkelerde bu oranlar çok daha düşük. Çünkü bu ülkelerde yaşayan çocuklar, küçük yaştan itibaren farklı alerjenlerle karşılaşıyor. Z: Alerji daha çok hangi yaşlarda ortaya çıkıyor? Alerjik hastalıklar, çocukluk çağında daha çok görülüyor. Çocukluk çağı alerjilerinin, özellikle de astımın yüzde 70’i çocukluk çağında bitiyor ve hastalığın sadece yüzde 30’u yetişkinlik çağına taşınıyor. Zamanla bağışıklık sistemi daha çok alerjenle karşılaşıp daha çok yabancı maddeyi tanır hale geliyor. Yaşla birlikte azalan alerjik reaksiyonların seyri için net bir şey söylenemiyor. Dolayısıyla bir insan 60 yaşında da alerji olabiliyor. Z: Hastalığın tanısı nasıl konuyor? En önemli tanısal veri hastanın hikayesi. Hasta, şikayetlerini anlatırken aslında neye alerjisi olduğunu da anlatmış oluyor. Ancak tanıyı doğrulamak için alerji testleri de yapılıyor. Cilt testleri ile kanda İmmünoglobulin E denilen antikorların seviyelerine bakılarak, hastanın neye alerjisi olduğunu bulmak mümkün. Solunum fonksiyon testleriyle de hastanın alerjik astımı olup olmadığı tespit ediliyor. Alerjik rinit için burundan alınan sürüntüde Eosinofil adı verilen alerji hücrelerinin yoğunluğuna ve kanda da yine Eozinofil düzeyine, total IgE, alerjene özel IgE düzeylerine bakarak kişideki atopi değerlendiriliyor. Ayrıca, test edilebilen 30- 40 alerjen olmasına rağmen, her maddeyi test etme olanağı bulunmuyor. Bu nedenle tanıyı koymada hasta hikayesi çok önemli yer tutuyor. Yaygın alerjenler • Çavdar, buğday, yulaf, mısır • Polenler, küf mantarları • Penisilin (Bir tür antibiyotik) • Fındık, fıstık, susam • Deniz ürünleri • Yumurta • Bezelyeler, fasulyeler • Süt • Böcek ısırıkları, arı sokması • Hayvan kılı, ev tozu akarları • Sigara dumanı Hayatı kolaylaştıracak öneriler • Evcil hayvanlara alerjiniz varsa, evde kedi ya da köpek beslemeyin. • Hayatımızın neredeyse yarısı yatakta geçiyor. Ev tozu akarları ise yatak çarşaflarında, insanların deri döküntüleri ile beslenerek yaşamlarını sürdürüyor. Bu akarların dışkısı da alerjiye neden oluyor. Bu durumu önlemek için çarşaf ve nevresimlerinizi yüksek ısıda, haftada en az bir kere yıkayın. • Yatağınızı sık sık havalandırın. Yatağınız bazalı ise, bazayı elektrikli süpürgeyle süpürün. Etkili bir temizlik için elektrikli süpürgenizin tozları suya çeken ve hepa filtresi bulunan bir model olmasına özen gösterin. • Akarlar işlenmemiş pamuk, yün ve hayvan tüyü gibi ortamları seviyor. Bu nedenle kaz ya da kuş tüyü yastıklardan, işlenmemiş pamuk ve yünden yapılmış yatak ve battaniyelerden kaçının. • Yatak odanızı sık sık havalandırın, yerlerde halı bulundurmayın ve perdelerinizi kısa aralıklarla yıkayın. • Küf mantarlarını önlemek için evin güneş görmesi ve duvarlarında rutubet olmamasına özen gösterin. • Koku kaynaklı alerjiyi önlemek için oda spreyi, parfüm, mum ve keskin kokulu deterjan kullanmayın. Hasta öyküsünü anlattığı anda, aslında tanı bir anlamda konulmuş oluyor. Z: Tedavi nasıl yapılıyor? Tedaviye hastalığın yeri, şiddeti hastanın şikayetlerinin sıklığı ve yaşam kalitesinin ne kadar etkilendiğine göre karar veriliyor. Hastalık kontrol altına alınırsa, basamak tedavisi de kullanılarak, ilaçların sıklığı, dozu ve çeşidi değiştiriliyor. Hastalığın aktivitesi ve alerjinin sürekli ya da mevsimsel olup olmadığı çok önemli. Astımı bronş duvarlarındaki bir yangına benzetirsek, yangını söndürmeye yarayan ilaçların yoğunluğu duruma göre ayarlanıyor. Yangının söndüğünü düşündüren bulgular varsa ilaçlar azaltılıyor ve yangının yeniden alevlenip alevlenmediğine bakılıyor. Azaltma işlemi, ilaçların tamamen kesilmesine kadar devam ediyor. İlaçlar kesilse bile hasta, bir sonraki alevlenmeye kadar takip ediliyor. Astım tedavisinde nefes açıcı olarak da bilinen, sprey veya toz şeklinde ilaçlar kullanılıyor. Tedavinin içeriği, bronştaki daralmayı düzeltmek için bronş gevşetici ilaç ve yangıyı azaltacak kortizonun birlikte verilmesinden oluşuyor. Atağın şiddetine göre tedaviye ekleme yapılabiliyor. 76 kısa kısa Hamza Cihan Sarı’ya Onur Ödülü C IO dergisi tarafından düzenlenen CIO Ödülleri programının kazananları, bir yıllık maratonun ardından 22 Aralık akşamı Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilen ödül töreni ile açıklandı. Bilişim sektörünün önde gelen firmalarının üst düzey yöneticileri ve Türkiye’nin önde gelen kurumlarının CIO’larının davetli olduğu gecede, Zorlu Grubu CIO’su Hamza Cihan Sarı’ya Onur Ödülü verildi. Türkiye’de uzun yıllardır kendi alanında gerçekleştirdiği başarılı projeler sebebiyle Onur Ödülü’ne layık görülen Sarı’ya ödülünü Dünya Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkan Vekili Erdem Top takdim etti. Linens Pazarlama Genel Müdürlüğü’ne Erkmen Onbulak atandı Z orlu Tekstil Grubu’nun çatısı altında faaliyetlerini sürdüren Linens’in Pazarlama Genel Müdürlüğü görevine 1 Aralık 2011 tarihi itibariyle Erkmen Onbulak atandı. İstanbul Üniversitesi İktisat Bölümü’nden mezun olan Erkmen Onbulak, University of Louisville’de Uluslararası Pazarlama Sertifika Programı’nı tamamladı. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde Executive MBA öğrenimi gören Onbulak, İstanbul Üniversitesi’nde ekonomi alanında doktora çalışmasına devam ediyor. 2002-2010 yılları arasında Zorluteks Pazarlama ve Satış Müdürü olarak görevini sürdüren Onbulak, 2010’dan bu yana Linens Perakende Bölüm Müdürü olarak görev yapıyordu. Jeotermal Kaynaklı Belediyeler Birliği toplantısı J Linens Irak-Erbil’de mağaza açtı E v tekstilinin öncü markası Linens, yurtiçi ve yurtdışında yeni mağaza yatırımlarıyla büyümeye devam ediyor. 2 Aralık’ta düzenlenen Irak-Erbil’deki mağaza açılışının ardından Linens’in yurtdışındaki 23. mağazası hizmete girmiş oldu. 650 metrekare alana sahip olan Erbil’deki mağaza, perde, nevresim, banyo, zücaciye, aksesuar ürünleri, döşemelik ve duvar kağıdı ürünleri tüketicilere sunuluyor. Mağazada, Linens markalı ürünlerin yanı sıra Taç, Valeron, Pierre Cardin markaları da yer alıyor. Mağazada sunulan diğer bir kolaylık da A’dan Z’ye perde hizmeti. Bu hizmet kapsamında, müşterinin talebi ile birlikte, uzman personeller ile ölçü alımı, en uygun renk ve model seçimi konusunda danışmanlık, dikim, montaj gibi hizmetler müşteriye sunuluyor. eotermal Kaynaklı Belediyeler Birliği’nin yılda iki kez farklı illerde düzenlediği meclis olağan toplantısı 14 Ekim’de Denizli Belediyesi’nin ev sahipliğinde yapıldı. Toplantıda birliğe üye olan 90 şehirden 200’e yakın belediye başkanı ve başkan yardımcısı yer aldı. Toplantı kapsamında düzenlenen panele Zorlu Enerji Genel Müdür Yardımcısı Ali Kindap, konuşmacı olarak katıldı. Birlik üyeleri 15 Ekim’de Zorlu Enerji Grubu’nun Kızıldere Jeotermal Santrali’ni ziyaret etti. Ziyaretçilere sunum yapılarak santralle ilgili detaylı bilgiler verildi. 77 Pakistan’daki rüzgar santrali için önemli anlaşma MİMED 2011 ödül töreni Z Z orlu Enerji Grubu şirketlerinden Zorlu Enerji Pakistan, 144 milyon Dolar’a mal olacak rüzgar santrali için imzaladığı anlaşmayla Pakistan devletinin teminatını aldı. Zorlu Enerji Pakistan, Pakistan Ulusal İletim ve Dağıtım Şirketi ve Pakistan Alternatif Enerji Geliştirme Kurulu ile 2012 yılında hayata geçirmeyi planladığı rüzgar santrali için Enerji Satış ve Uygulama Anlaşması imzaladı. Pakistan’ın güneyindeki Jhimpir bölgesinde kurulmakta olan santral 56,4 MW kurulu güce sahip olacak. Ülkenin Gharo, Keti, Bandar, Hyderabad rüzgar koridorunda inşa edilen santral, tam kapasiteyle üretime geçtiğinde yılda 159 MW/saat elektrik üretecek. Zorlu Enerji Pakistan, imzalanan bu sözleşmelerle santralin 20 yıllık elektrik satış garantisini sağlamanın yanı sıra mevzuat değişikliği ve rüzgar hızındaki olası değişiklik gibi üretimi etkileyebilecek risklere karşı Pakistan devletinin teminatını aldı. Zorlu Enerji Grubu Başkanı Murat Sungur Bursa yaptığı açıklamada, “Türkiye’de rüzgar enerjisi alanında edindiğimiz deneyimleri yurtdışına taşıyoruz. 144 milyon Dolar yatırım maliyeti ile hayata geçireceğimiz Pakistan’ın ilk rüzgar santralinin ülkede yenilenebilir enerji yatırımlarına örnek olacağına inanıyorum” dedi. orlu Gayrimenkul, 10.’su gerçekleştirilen MİMED 2011 yarışmasına sponsor olarak destek verdi. 19 Aralık’ta yarışmanın sonuçlarının açıklandığı bir kolokyum/toplantı ve kokteyl düzenlendi. Kolokyumda Zorlu Gayrimenkul Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Even bir konuşma yaptı. 317 projenin katıldığı yarışmada, dört kategoriden başarılı olanlara para ödülü ve plaket verildi. Pakistan’ın önemli bir rüzgar potansiyeline sahip olduğunun altını çizen Bursa, yeni santralin bu potansiyelin kullanımını yaygınlaştırarak ülkenin petrole olan dışa bağımlılığının azaltılmasına katkı sağlayacağını belirtti. Yenilenebilir enerji yatırımlarının yaygınlaşmasının dünyanın geleceğini tehdit eden iklim değişikliği ile mücadelede önemli bir role sahip olduğuna da değinen Bursa, Pakistan’ın bu yolda atacağı adımlara destek olmaktan mutluluk duyduklarını söyledi. Karya Sahilleri Bisiklet Turu M armaris Bisiklet Topluluğu’nun 21-23 Ekim tarihleri arasında ikincisini düzenlediği Karya Sahilleri Bisiklet Turu’na Zorlu Gayrimenkul sponsor oldu. Türkiye’nin ve Avrupa’nın birçok bölgesinden Marmaris’e gelen katılımcılar, Zorlu Gayrimenkul formalarıyla Karya Sahilleri Bisiklet Turu’nda pedal çevirdi. Lüleburgaz Santrali’nde kapasite artırımı Z orlu Enerji Grubu’na bağlı Lüleburgaz Santrali’nde gerçekleştirilen kapasite artırım çalışmalarında ikinci faz kapsamında devreye alma işlemleri tamamlandı. Buhar türbinijeneratör grubu, atık ısı kazanı, re-osmos arıtma sistemi, soğutma kulesi ve yardımcı ekipmanlarının geçici kabul işlemi, 13 Ocak’ta Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Geçici Kabul Heyeti tarafından yapıldı. Geçici kabulün ardından Lüleburgaz’daki doğal gaz santralinin elektrik kurulu gücü 122,49 MW’tan 148,19 MW’a, buhar üretim kapasitesi ise 180 ton/saat’ten 239 ton/saat’e ulaştı. Zorlu Grubu’nun rekabet gücünü yükselten bu gelişme ve çalışmaların sonunda santralin verimliliği yüzde 5 oranında artırılmış oldu. 78 gökyüzünün getirdikleri Dört element: Hava, su, toprak, ateş Astrolojide dört element bulunur: Hava, su, toprak, ateş. Her biri hepimizin içinde bulunan enerjiyi ve bilinci temsil eder. Doğum haritamızda yer alan bu elementler ise evrenin bize sunduğu bireysel özelliklerin sembolüdür. Hangi element, hangi burcu temsil ediyorsa kişilik özelliklerimiz o yönde şekillenir. Hava: İkizler, Terazi, Kova Hava sakinlik ve dinginliktir. Bu elementi temsil eden burçlar da sakin bir mizaca sahiptir. Kendinden emin ve incelikli konuşmalarıyla çevrelerini kolaylıkla etkiler. Zeki ve meraklıdırlar. Bu nedenle aldıkları her işi sorgulayarak ve iyi araştırarak tamamlamaya çabalarlar. Bu da onları bilgi edinmek ve bilgiyi yönetmek konusunda başarılı kılar. İkizler, Terazi ya da Kova burcundan birinin sevdiğiniz bir işte başarılı olmaması mümkün değildir. İyimserlikleri ve pozitif enerjileri ekip arkadaşlarına da yansır ve bu burçtaki kişilerle çalışmak her zaman keyifli bir hal alır. Sorumluluk sahibi ve detaycıdırlar. Beklenmedik durumlar karşısında sergiledikleri sakin ve tarafsız yaklaşımları her zaman beğeni toplar. Fedakar ve iyi niyetlidirler. Ancak iyi niyetleri su istimal edildiğinde bunu kendilerine yediremez ve bir anda kendilerini geri çekerler. Hava her zaman durağan değildir. Kimi zaman şiddetli rüzgarlar eser, kimi zamansa küçük bir esinti. Bu da hava burçlarının yerinde duramaz, hareketli yanını temsil eder. Onlar için monoton bir hayat asla kabul edilemez. Yaşamın tadını çıkarmak ve dostluk onlar için vazgeçilmezdir. Su: Yengeç, Akrep, Balık Su durgun ve derindir. Bu nedenle su burçları duygusaldır ve kolayca derin hislere kapılır. Dışarıdan bakıldığında hareketli ve dışa dönük gözükseler de kapalı bir kutu gibidirler. Onları anladığınızı zannetseniz de yanılmış olma ihtimaliniz büyüktür. Derinliklerde duygular olduğu kadar hırslar da yatar. Hırslarına ulaşmak için çok çabalarlar. Bu nedenle su burcundan biriyle iş ortaklığı her zaman doğru bir karar olacaktır. İşlerini aksatacaklarından şüphe etmeye gerek yoktur. Planlı ve programlıdırlar. Rahat ve lüks bir yaşam özlemi duyarlar. Çok fazla hayal kurarlar. Sevdikleri kişilere sonsuz bir bağ ile bağlanıp hayallerinde her zaman bu kişilere yer verirler. Kolay kolay aldatmazlar. Aile bağları kuvvetlidir. Bu nedenle su burcundan olan biriyle birlikte olmak insana güven ve mutluluk verir. Dostluk duyguları da çok gelişmiştir. Arkadaşlarına çok önem verirler ve bu nedenle geniş bir arkadaş çevreleri vardır. Ancak kendisine yapılan olumsuz davranışlardan etkilenirler ve kolay affetmezler. Toprak: Boğa, Başak, Oğlak Toprak sert ve güçlüdür. Bu elementin burçları da güçlü bir karaktere sahiptir. Toprak gibi üretken ve yapıcıdırlar. Hayatlarına giren işlerden ve ilişkilerden kolay kolay kopmazlar. Onlara derin köklerle bağlanırlar. Toprak burçları için onları rahatsız eden olumsuz değişimler intikam duygusunu perçinler. Kendilerine yapılanların arkasında kalmak istemezler. Bu nedenle sadık insanlarla ilişki kurmaya çalışırlar. İş hayatında çalışkan ve azimlidirler. Sorumluluk almaktan kaçmazlar. Fırsatları iyi değerlendirirler ve yatırım yapma konusunda başarılıdırlar. Hem iş hayatında hem de toplumda itibar görmek isterler. Aldıkları görevi sonuna kadar götürmek isterler ancak tedbiri hiçbir zaman elden bırakmazlar. İş hayatında olduğu gibi özel hayatlarında da kararlı ve tutucudurlar. Geleneklerine bağlıdırlar. Kendilerini güvende hissettikleri ilişkiler kurmak isterler. Kendilerine bakmaya ve temizliğe özen gösterirler. Sağlıklarına düşkündürler, doktor kontrollerini aksatmazlar. Ateş: Koç, Aslan ve Yay Ateş bir anda parlar her yeri kasıp kavurur, hiç beklenmedik bir anda sönüverir. Ateş grubu burçları da çok çabuk heveslenip çabuk vazgeçerler. Hareketleri ve enerjileri ile göz doldururken bir anda her şeyi bırakıp gidebilirler. Ancak bu elementin burçları çok yönlü ve beceriklidir. Girişimci ruhlarını biraz daha dizginleyip mantıklı hareket ettiklerinde çok başarılı işlere imza atarlar. İdealisttirler. Aldıkları işi eskizsiz yapmaya çalışırlar. Akıllarına koydukları işi mutlaka yapmak isterler. Bu nedenle içlerinde hep bir huzursuzluk vardır ama huzursuzlukları ile çevrelerindekileri rahatsız etmezler. Çabuk parlayan bu elementin burçları duygularını saklamakta da başarısızdır. Bir anda kendilerini dışa vurabilir, kimi zaman kırıcı olabilirler. Ateş elementinin burçları çok cesurdur ve kendini beğenmiştir. Düşündüklerini hiç çekinmeden söylemekten hoşlanırlar. Ancak neşeli ve iyi niyetli doğaları sayesinde insanlara kendilerini kabul ettirmesini bilirler. Yeni insanlar tanımaktan ve yeni yerler görmekten mutluluk duyarlar. Ateş burcundan biriyle birlikte olmak her zaman renkli ve eğlencelidir. 79 KOÇ 21 Mart / 20 Nisan TERAZİ 24 Eylül / 23 Ekim Yeni yıla yeni atılımlarla başladınız. Zekanız sayesinde adımlarınızı sağlam İş hayatında yeni bir döneme giriyorsunuz. Terfi almanız ya da iş değiştir- atmaya çalışın. Duygusal davranıp aşırı risk almamaya gayret edin. Yoğun meniz an meselesi. Parasal anlamda azla yetinmeyip daha fazlasını iste- bir dönemden geçiyorsunuz, bu yoğunluk içerisinde kendinize ve ailenize melisiniz. Çünkü siz bunu hak ediyorsunuz. Hafta sonu aktiviteleriniz hız zaman ayırmayı unutmayın. Lüzumsuz alışverişlerden kaçının. kesmeden devam ediyor. BOĞA 21 Nisan / 20 Mayıs AKREP 24 Ekim / 22 Kasım İşleriniz beklediğinizden de iyi gidiyor. Kendinize güvenmekte haksız sayıl- Güzel ve olumlu duygularınızla çevrenize pozitif enerji saçıyorsunuz. Çev- mazsınız ama gene de dikkatli olmakta fayda var. Sevdikleriniz için özveride renizdekiler de bu durumdan oldukça memnun. Bu enerji ile iş yaşamın- bulunmak hoşunuza gidiyor. Sizin bu tavrınız onların da gözünden kaçmıyor. daki problemlerin üstesinden gelebilirsiniz. Ancak biraz gayret etmeniz Sevdiklerinizin fikirlerini alıp geleceğe yönelik planlar yapmanın tam zamanı. gerekiyor. İnsanları daha çok dinlemeli ve fikirlerine saygı göstermelisiniz. İKİZLER 21 Mayıs / 21 Haziran YAY 23 Kasım / 21 Aralık Para, yatırım ve miras konularında şanslı bir döneme giriyorsunuz. Aklınızı Çevreniz git gide genişliyor. Nereye yetişeceğinizi bilemez haldesiniz. Bi- kullanıp fırsatları değerlendirmeniz gerekiyor. Bu aralar aklınızı daha çok raz soluk alıp kendinizi dinlemenizde fayda var. Parasal anlamda bu ka- arkadaşlık, yeni insanlar ve yeni yerler çelse de bir çalışma hayatınızın oldu- dar rahatlamışken geleceğinizi planlamanız gerektiğini unutmamalısınız. ğunu unutmamalısınız. Eğlence ve işi bir arada götürmeye çalışın. Uzun zamandır yapmak isteyip yapamadıklarınızı gerçekleştirme zamanı. YENGEÇ 22 Haziran / 22 Temmuz OĞLAK 22 Aralık / 20 Ocak Yoğun bir dönem geçiriyorsunuz ve istemeden sevdiklerinizi üzüyorsunuz. İş hayatında gösterdiğiniz başarılar patronlarınız tarafından dikkat çekiyor. Onlara karşı açık olmalı ve özür dilemeyi bilmelisiniz. Maddi endişelerinizi Başınızı işten alamıyorsunuz ve bundan da şikayetçi değilsiniz. Çalışmaları- de bir kenara bırakın. Hiç tahmin etmediğiniz olumlu gelişmeler kapınızda. nızın mükafatını en yakın zamanda alacaksınız. Risk almaktan kaçınmayın. Stresten uzak kalıp biraz olayları akışına bırakmakta fayda var. Sevdiğiniz kişilerle birlikte daha çok vakit geçirmeniz size iyi gelecektir. ASLAN 23 Temmuz / 23 Ağustos KOVA 21 Ocak / 19 Şubat Aşk kapınızı çaldı ve gideceğe de benzemiyor. Hiç beklemediğiniz bir anda Evinize olan sorumluluklarınızdan daha fazla kaçamazsınız. Artan mas- karşınıza çıkan aşkın gücü ile işlerinize dört elle sarılıyorsunuz. Bu tempoyu raflarınız canınızı sıkıyor ama her şey beklediğinizden daha iyi olacak. İş bozmayın. Moralinizi bozacak şeylerden uzak durun. Aşırı harcamalardan hayatında uzun bir süredir karar veremediğiniz konularda karar vermenin uzak durmakta fayda var. Yatırım konusunda gereken özveriyi gösterin. tam zamanı. Mutlu olmak için biraz çaba gösterin. BAŞAK 24 Ağustos / 23 Eylül BALIK 20 Şubat / 20 Mart bozmadan işlerinizi verimli bir şekilde halletmeye bakın. Sağlık problemleri nize yoğunlaşmak size iyi gelecektir. Ayaklarınızı yere sağlam basmalı ve yaşayabilirsiniz, doktora görünmeyi ihmal etmeyin. Sevdiğiniz kişinin sizi karşınıza çıkan fırsatları iyi değerlendirmelisiniz. Yanlış anlaşılmalara izin şımartmasına izin verin. Siz bunu çoktan hak ettiniz. vermeden kendinizi iyi ifade etmeye çalışın. Yapmanız gereken işler ve sorumluluklarınız canınızı sıkıyor. Moralinizi Sosyal açıdan renkli geçen bir dönemin ardından biraz soluk almak ve işi- 80 kültür-sanat Kurbağa Prens ve Arkadaş Olmanın Büyülü Gücü Yaşam Başarısına Anne-Baba Olmak Editör: Muzaffer Samur Yazar: Mustafa Yurttaş Yayınevi: Kelime Yayınevi Yayınevi: Arı Sanat Yayınevi Kurbağa Prens, Zorlu Çocuk Tiyatrosu’nun oyunlarından yola çıkılarak yayımlanan bir masal kitabı. Bir kurbağa, çok güzel bir prensesin arkadaşlığıyla bir prense dönüşür mü? Grimm Kardeşler’in dünyaca ünlü masalı, bu soru etrafında şekilleniyor. Kurbağa Prens, renkli resimleri ve tasarımıyla, yeni yorumuyla, pırıl pırıl, yepyeni bir masal olarak çıkıyor karşımıza. Kitap, gelirlerini Anadolu’daki tüm çocukları tiyatroyla buluşturma projesi kapsamında değerlendiren Mehmet Zorlu Vakfı tarafından sunuluyor. Kurbağa Prens, aynı zamanda 2011-2012 sezonunda Zorlu Çocuk Tiyatrosu tarafından da sahneleniyor. Türkiye’de evlenen insanların anne-baba olmaları için biyolojik yeterliliği yüzde 70, eğitim ve psikolojik yeterliliği yüzde 30’dur. Eğitim ve psikolojik yeterliliği yüzde 30 olan bir anne-baba yüzde 100 donanımlı çocuk yetiştirebilir mi? Göksel Esin Afşar Avrupa Müzik Ada Müzik Ocak ayında çıkan “Bende Bi’ Aşk Var” albümünün “Acıyor” isimli çıkış şarkısını radyocularla ve sevenleriyle yeni yıl hediyesi olarak paylaşan Göksel, ilk haftasında 400 bini geçerek Ttnet Müzik’te en çok dinlenenlerde bir numaraya yerleşti. Söz ve müziği Göksel’e ait olan “Acıyor” ile radyoların listelerinde de hızla yükselen başarılı sanatçı, “Beş yıldır biriktirdiğim şarkılar” dediği yepyeni albümünü dinleyicileriyle buluşturdu. Geçtiğimiz aylarda kaybettiğimiz Esin Afşar’ın 1986’da Ada Müzik’ten yayınlanan “Dün ve Bugünün Türk Şiir ve Ezgileri” isimli albümü ilk kez CD olarak yayınlandı. İç kapakta yer alan fotoğraflar Naim Dilmener’in arşivinden kullanıldı. Albümde Drama Köprüsü, Bana Seni Gerek Seni, Alagöz, Arabeske İnat, La Chanson D Anatolie, Yoh Yoh, Tahir İle Zühre, Anı, Güllü, Masalların Sonu, Unutama Sen ve Kuluçkadaki Bayan adlı şarkılar yer alıyor. Eğitim danışmanı olarak çalıştığı süreçte başarı ve başarısızlıkların sebepleri arasındaki ilişkiyi incelemeyi önemsediğini söyleyen Mustafa Yurttaş, “Elde ettiğim bulgulardan en dikkat çekici olanı şuydu; problemi fizyolojik kökenli olanlar bir kenara atılırsa, sorunların yaklaşık yüzde 80’inin temelinde ailenin yol açtığı sebepler ya da ailenin ilgisizliği yer alıyordu” diyor. Umut Dolu Bir Kalp Yazar: Kim Vogel Sawyer Çeviri: Didem Uğur Yayınevi: Sonsuz Kitap Yayınları Türünün tek örneği olan Barnett, Kansas Wyatt Kovboy Okulu’nun amacı, Doğulu genç kadınların bir çiftlik sahibinin eşi olabilmeleri için gereksinim duydukları tüm becerileri öğretmekti. Çeyizi ve umudu olmayan Tressa, teyzesinin ve dayısının zoruyla bu okula başvurduğunda kendini kaybolmuş ve yalnız hissediyordu. Zorlu yaşam şartlarına göğüs gererken Abel Samms adındaki çiftlik sahibinden uzak durması da kolay değildi... Abel Samms’in tutunduğu tek şey çiftliğiydi. Ancak her geçen gün iflasa bir adım daha yaklaşıyordu. Bunca problemin arasında bir de komşusunun kasabaya getirdiği müstakbel gelin topluluğuyla uğraşamazdı. Bahçeden İncebel Bardağa Türk Çayı Yazar: Mustafa Duman Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları Bahçeden İncebel Bardağa Türk Çayı kitabında günlük yaşamımızda önemli bir yeri olan çayın botaniğinden işlenmesine kadar birçok konu, özel fotoğraflar eşliğinde inceleniyor. Türkiye’de çayın tarihi, geçmişten günümüze çay kültürü incelenirken tanınmış çay mekanlarından, ünlü çaycılardan söz ediliyor. Kitapta ayrıca çayın günlük yaşamımızdaki, halk kültürümüzdeki, tasavvuftaki ve halk hekimliğindeki yeri inceleniyor. Çayla ilgili efsanelerden, manilerden, türkülerden, destanlardan, ilahilerden ve deyimlerden örnekler de veriliyor. Troya E fsanevi Dans Topluluğu Anadolu Ateşi’nin yüzyılın dans projesi olarak nitelendirdiği Troya, 31 Mart’ta Haliç Kongre Merkezi’nde sahnelenecek. Sanat tarihinin bu ölümsüz eserine Anayurdu’ndan üç bin yıl sonra merhaba dediklerini dile getiren topluluğun Genel Sanat Yönetmeni Mustafa Erdoğan, “Troya, yıkıntılarından yükselen çığlık ve 3 bin yıllık mistik bir düşün yeniden hayat buluşu” diyor. Rakamlarla Troya: 450 çeşit kumaşla, 2 bin kostüm tasarlandı. 850 başlık, 300 ayakkabı tasarlandı. Her gösteride 150 bin watt enerji harcanıyor. 150 ışık robot kullanılıyor. 3 bin 500 parça makyaj malzemesi kullanılıyor. 81 Osmanlı Hanedanı Üstüne İncelemeler Yazar: İsmail Hakkı Uzunçarşılıoğlu Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları Azrail Aynası Düünya Yazar: Bill McKibben Yayınevi: Türkiye İş Bankası Yazar: Cüneyt Ülsever Yayınevi: Doğan Kitap Yayınları Cumhuriyet dönemi tarihçiliğinin öncülerinden İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın makalelerinden ikinci bir demet. Kitapta Osman Gazi’den II. Abdülhamid’e kadar Osmanlı hanedanı mensuplarının hem özel hem kamusal kimliklerine ilişkin kısalı uzunlu 30’u aşkın inceleme bir araya getiriliyor. Büyük ölçüde arşiv belgelerine dayanan bu incelemelerde birçok konu aydınlığa kavuşturuluyor: Hiç bilinmeyen özellikler ilk kez açığa çıkartılıyor. Altı yüzyıl boyunca hanedanın yaşadığı değişim gözler önüne seriliyor. Hepsi de yorulmak bilmez bir bilim adamının usta kaleminden dile getiriliyor. Bir zamanlar bambaşka bir dünyada yaşıyorduk. Masmavi denizleri, yemyeşil ovaları, berrak suları, verimli toprakları, derin ormanları, ulu dağları, bembeyaz buzullarıyla tertemiz bir gezegendi dünya. Tanıdığımız ve hayran olduğumuz o dünya, şimdi o halde mi? 20 yıl önce iklim değişimi konusundaki ilk uyarılardan biri olan The End of Nature’ı yazan Bill McKibben, bu farklı gezegene başka bir isim veriyor: Düünya (Eaarth). Kitapta önce bu yeni dünyanın özelliklerini tespit eden McKibben, Düünya’yı yaşanır bir yer haline getirmek için yapmamız gerekenleri anlatıyor. Yazara göre gündelik hayatımızı ve yaşam biçimimizi de içeren çok temel bir değişim yaratmalıyız. Doğu’dan Batı’ya Sesler 1 34 yıllık tarihiyle Almanya’nın en köklü filarmoni orkestralarından biri olan Duisburg Filarmoni Orkestrası ve ülkemizin önde gelen genç bağlama virtüözü Erdal Akkaya, Almanya’dan sonra İstanbullu müzikseverlere buluşuyor. 10 Mart’ta Aya İrini Müzesi’nde gerçekleştirilecek konserde Hendrik Vest- mann yönetimindeki Duisburg Filarmoni Orkestrası, Schubert ve Mendelssohn gibi seçkin bestecilerin eserlerini yorumlayacak. Konserinden elde edilecek gelir Türkiye Sakatlar Derneği’nin Balıkesir-Gönen’de yapımı süren Engelsiz Yaşam Evi projesine bağışlanacak. Azrail aynası İstanbul’da her gece ama her gece can alır. İnsan tek yumurta ikizine baktığında aynaya baktığını sanır. Bir müddet sonra ayna mı gerçek, yoksa kardeşi mi, birbirine karışır. Kimi boy aynasına bakar, kimi dev aynasına, kimi Azrail aynasına... Azrail aynası her gece başka bir surete bürünür. Bazılarına önce boy aynası olur, sonra aniden dev aynası görüntüsü alır, ama sonunda mutlaka aslına dönüşür. Amerika’dan Türkiye’ye uzanan seri cinayetler, parçalanmış kadın bedenleri, katilin peşinde üç komiser ve onlara yardımcı olmaya çalışan bir psikiyatr… Okura tuzaklar kuran bir roman… Suikast / The Conspirator Gölge Etkisi Yazar: Debbie Ford, Deepak Chopra, Marianne Williamson Yayınevi: Omega Gölge Etkisi kitabında üç önemli rehber eşliğinde aydınlık bir içsel yolculuğa çıkıyorsunuz! Bastırdığınız, görmezden geldiğiniz, ötelediğiniz veya duymak istemediğiniz şeyler, toplumda örnek alınan bireyler haline gelme yolunda elinizden tutarak sizi aydınlığa çıkarabilir. Bunu hiç düşünmüş müydünüz? Evren ile bütünleşebilir ve sağlıklı iletişim yolları inşa edip güçlü ve başarılı bir birey olabilirsiniz. Ne zaman mı? Hatalarınızın, olumsuz yönlerinizin ve eksikliklerinizin sizi utandıracak şeyler olmadığını anlayıp onlarla birlikte yürüme kararı aldığınızda... Pina Yönetmen: Robert Redford Yönetmen: Wim Wenders Oyuncular: James McAvoy, Oyuncular: Pina Bausch, Regina Robin Wright Advento Gerçek bir hikayenin anlatıldığı filmde, yönetmen Robert Redford, Abraham Lincoln suikastına ışık tutuyor. Lincoln suikastının ardından, yedi adam ve suikastçıların buluştuğu, John Wilkes Booth’un ve diğerlerinin eş zamanlı suikastı planladığı misafirhanenin sahibi olan Mary Surratt (Wright) tutuklanarak başkana, başkan yardımcısına ve dışişleri bakanına suikast yapmaktan suçlanırlar. 2009’da yaşamını yitiren efsanevi dansçı ve koreograf Pina Bausch, dansını vücut diliyle birleştirerek olağanüstü ve devrimsel nitelikte bir dönüşüme imza attı. Ünlü yönetmen Wim Wenders (Buena Vista Social Club, Paris, Texas) bu filmde Bausch’un estetiğini tüm heyecanıyla ve Tanztheatre Wuppertal dans grubunun muhteşem koreografileri ile ortaya koyuyor.