ankara çiğdemi
Transkript
ankara çiğdemi
“Başkent oluşunun 90. yılı Ankara’ya kutlu olsun” ______________ Ankaralı Gezginler Bülteni _______________ ANKARA ÇĐĞDEMĐ Sayı: 16, Kış 2013 Türkiye’den: İznik Ankara’dan: TRT Müzesi Dünyadan: Zanzibar Tadı Damağımda: İngiltere’den Gez/Oku… Gez/Dinle… Kartpostallardan… Đçindekiler 3- EDĐTÖRDEN “Timur Özkan” 4- KISA/KISA; Ankara’dan ve Grubumuzdan Haberler 8 - ÜYELERĐMĐZ “Emel Aşkın” 10 - OBJEKTĐF “Şennur Demirer (1961-2011)” 12 – ANKARA’DAN; TRT Yayıncılık Tarihi Müzesi “Timur Özkan” 14 - TÜRKĐYE’DEN; Tarih ve Çini Fışkıran Küçük Başkent “Savaş Sönmez” 17 - TADI DAMAĞIMDA: Đngiltere’den “Erdem Engin” 18 - DÜNYADAN; Hakuna Matata “Nalân Elguş.” 20 - GEZ/OKU Şeref Pınarcı, Yaşar Seyman, Süleyman Münci Kaymak 21 - GEZ/DĐNLE“Belkıs Ceyla Çetinsoy” Kapak: Türk Grafik Sanatı’nın ve Reklamcılığının öncülerinden Đhap Hulusi Görey’in (1898-1986) bir Ankara afişi Uğur Kavas’a teşekkürler . KARTPOSTALLARDAN “Necati Kazancı” 22 - ANKARA KÜTÜPHANESĐ Haluk Sargın, Đnci Gürbüztik, Burcu Dere 23 - ANKARA/ANKARA; Atatürk’ün Yunus Nadi’ye Demecinden . ANKARA ÇĐĞDEMĐ ANKARALI GEZGĐNLER BÜLTENĐ Ankaralı Gezginler Grubu tarafından yayınlanır. Ücretsizdir. Burada yayınlanan yazı, haber, fotoğraf, resim vb kaynak gösterilerek ve sahiplerinden izin alınarak kullanılabilir. Editör: Timur Özkan, ozkantimur@yahoo.com http://groups.yahoo.com/group/ankaraligezginler ankaraligezginler@yahoogroups.com ◙ ANKARA ÇĐĞDEMĐ hakkındaki her türlü görüş, eleştiri ve önerilerinizi, bültenimizde yayımlanmasını istediğiniz etkinlik haberlerinizi ve de Ankara’dan, Türkiye’den Dünya’dan gezi yazılarınızı ozkantimur@yahoo.com adresine bekliyoruz. ◙ ANKARA ÇĐĞDEMĐ’nin önceki sayılarını; grubumuzun ana sayfasındaki Files'dan E-dergi "Ankara Çiğdemi" klasörünü veya http://groups.yahoo.com/group/ankaraligezginler/files/%20E-Dergi%20%20%22Ankara%20Cigdemi%22/ adresinden ilgilendiğiniz sayıyı tıklayarak okuyabilirsiniz. Eğer açılmıyorsa dosya adı üzerinde sağ klikle Yeni Pencerede Aç yapabilir, bilgisayarınıza indirmek için aynı şekilde sağ klikle Hedefi Farklı Kaydet, yazdırmak için ise Hedefi Yazdır fonksiyonlarını kullanabilirsiniz. ◙ Bültenlerimiz dergi formatında tasarlandığından booklet olarak baskı alırsanız,24 sayfalık bir dergi olarak okuyabilirsiniz. ◙ Ankara Çiğdemi’nin tüm sayılarını, medya destekçimiz www.fotogezgin.com sitesinden de takip edebilirsiniz… 2 ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı: 16, Kış 2013) Editörden ___________________________Timur ÖZKAN ozkantimur@yahoo.com 2012’NĐN ARDINDAN Bir yılı daha geride bıraktığımız bu günlerde ANKARA ÇĐĞDEMĐ de 16. sayısına ulaştı. Đlk sayıdan bu yana, geniş bir katılımla hazırlamaya özen gösterdiğimiz bültenimizin bu sayısında da, birçok üyemizin emeği var. Öncelikle katkı yapan tüm üyelerimize en içten teşekkürlerimi sunarım. Ağırlıklı olarak son bir yılda gerçekleştirdiğimiz etkinliklere yer verdiğimiz bu sayı, her zaman olduğu gibi Ankara’dan ve grubumuzdan kısa haberlerle başlıyor. Bu sayıdan başlayarak “Üyelerimiz” sayfalarımızda moderatörelimizle söyleşi yapacağımız.. Đlk konuğumuz Emel Aşkın. “Objektif” sayfalarımızda bu kez, iki yıl önce kaybettiğimiz değerli üyemiz Şennur Demirer’i anıyoruz. Bu sayının gezi yazılarına gelince; Ankara’dan yeni açılan TRT Yayıncılık Tarihi Müzesi’ni tanıtıyoruz. Daha sonra Savaş Sönmez “Đznik, Nalân Elguş ise “Zanzibar” izlenimlerini bizlerle paylaşıyor. Dergimizin sürekli köşelerinden; Erdem Engin’in hazırladığı “Tadı Damağımda”da bu defa Đngiltere’nin ilginç tatlarını ve Belkıs Ceyla Çetinsoy’un hazırladığı “Gez/Dinle”de, Etnik müzik dünyasından Navaraj Gurung’ı keşfederken Necati Kazancı’nın hazırladığı “Kartpostallardan” köşemizde ise ilginç bir ulaşım aracını tabıyoruz. Diğer sürekli köşelerinden Gez/Yaz’da üç deneyimli gezginin üç kitabına yer verdik. Şeref Pınarcı’nın “Sırtçantalı Gezginlere Latin Amerika” adlı kitabı Dönence, Yaşar Seyman’ın “Göçmen Kalem”i Bilgi Yayınlarından çıktı. Süleyman Münci Kaymak’ın “4 Motor, 6 Gezgin, 12 Ülke, Yollarda 24 Gün” adlı kitabı ise Asmedya tarafından hazırlandı ve yayınlanmayı bekliyor Ankara Kütüphanemizde üç farklı Ankara kitabı yer aldı. Fotoğrafçı ve Ankara Araştırmacısı Haluk Sargın’ın Arkadaş Yayınevi tarafından yayınlan “Antik Ankara”, Öykü Yazarı Đnci Grübüzatik’in Goa Yayınlarından çıkan “Misket” ve genç şair Burcu Dere’nin Kanguru yayınlarından çıkan “Şiir Kız Ankara” adlı kitaplarının ilginizi çekeceğine inanıyoruz. Son olarak Ankara/Ankara sayfamızda ver verdiğimiz ve Büyük Önder Atatürk’ün 1924 yılında Yunus Nadi’ye verdiği demeçte Ankara ve Đstanbul hakkındaki düşüncelerini açıkladığı bölümü de ilgiyle okuyacağınıza inanıyoruz. Değerli üyelerimiz, gezi ve Ankara dostları, gerek bu sayı hakkındaki görüş ve eleştirilerinizi gerekse bundan sonraki sayılar için önerilerinizi grup üzerinden veya ozkantimur@yahoo.com adresine yazarak iletebilirseniz memnun oluruz. Ayrıca bültenimizin bundan sonraki sayılarında yer almasını istediğiniz kişisel etkinlik haberlerinizi ve daha önce yayımlanmamış Dünyadan, Türkiye'den, Ankara'dan gezi yazılarınızı da aynı adrese bekliyoruz... Sekizinci kuruluş yıldönümümüzü kutlayacağımız 5 Haziran 2013 tarihinde yayınlanacak 17. sayımızda buluşmak üzere, hoşça kalın… 3 ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı: 16, Kış 2013) Kısa/Kısa _________________________________________________ 6. Geleneksel Fotoğraf Sergimiz dört kez tekrarlandı Aralık ayında Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde sergilenen fotoğraflarımız; üyelerimiz tarafından yapılan organizasyonlarla; - 11-13 Mayıs tarihlerinde Bolu AĐBU Mimarlık Fakültesi’nde (Mehmet Tuncer’e teşekkürler) olmak üzere tam dört kez tekrar edildi. Akademi Restoran’da Yılbaşı Grubumuz üyelerinde Sultan Sarı’nın organize ettiği ve 7 Ocak 2012 Cumartesi günü, A.Ü. Beşevler kampusundaki Akademi Restoran’da düzenlenen yılbaşı yemeğine 59 üyemiz katıldı. Emel Aşkın, Ahmet Yay, Rüştü Hatipoğlu ve Acar Şensoy’un foto-sunumlarıyla renk kattığı yemek çok samimi bir havada gerçekleşti. - 12-24 Aralık 2011 tarihlerinde Bilkent Đngiliz Dili Meslek Yüksek Okulu’nda (Olcay Özgen’e teşekkürler) Gezginin Đzi, Hindistan’ın Gizi - 8-22 Ocak tarihleri arasında BASAF (Balıkesir Fotoğraf Sanatçıları Derneği) ile birlikte Balıkesir Yay/Ada AVM’de (Murat Aksoy’a teşekkürler) Ankara’nın Dergisi yayına başladı Ankara’nın yeni kent kültürü dergisi 1 Mart 2013 tarihinde yayına başladı. Bir Ankara gönüllüsü olan Muammer Göktürk tarafından ve aylık olarak yayınlanması planlanan Ankara’nın Dergisi’nin genel yayın yönetmenliğini Edebiyatçı Đnci Gürbüzatik yapıyor. 4 Grubumuz üyelerinden Mine Candar “Gezginin Đzi, Hindistan Gizi” adını verdiği fotoğraf sergisini, 13-20 Ocak tarihleri arasında Antalya’da açtı. Antalya Tenis Đhtisas ve Spor Kulübü’nde gerçekleştirilen ve Ankara’dan bazı üyelerimizin de katıldığı açılış ve de sergilenen fotoğraflar Antalyalı gezi ve fotoğraf severler tarafından ilgi gördü. BÜMED’e konuk olduk - 10 Nisan-10 Mayıs tarihleri arasında, Ankara’da Tempo Turizm’de (Đhsan Alboğa’ya teşekkürler) ve Grubumuz üyelerinden Selim Küçükharman’ın daveti üzerine konul olduğumuz Boğaziçi Üniversitesi Mezunları Derneği’nin 7 Şubat tarihli aylık toplantısında grubumuzu tanıttık. ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı: 16, Kış 2013) Kızılay Metro Đstasyonu’nda Gezgin Gözüyle Türkiye Sergisi Ankara’nın en çok gezilen sergi mekanı olan Kızılay’daki Metro Sanat Galerisi’nde; 7-14 Şubat tarihleri arasında düzenlediğimiz Gezgin Gözüyle Türkiye Fotoğraf Sergisi’nde, 51 üyemizin 80 fotoğrafı yer aldı. Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin patronajında sergiyi organize eden ve söz verdikleri halde katalog bastırmayan ajansın hazırladığı sınırlı sayıdaki CD’ler ancak sergiye katılan fotoğrafçılara ve ilgilenen üyelerimize dağıtılabildi. Buna karşılık kaliteli ve büyük ebatlı baskılarıyla göz dolduran fotoğraflarımız Ankaralılar tarafından büyük bir ilgi gördü. “Beyaz Kıta Antarktika” Tanzanya’da Safari Grubumuz üyelerinden Timur Özkan ve Rasim Selçuk birlikte gerçekleştirdikleri Antarktika gezisinin izlenimlerini paylaştılar. “Beyaz Kıta Antarktika” fotoğraflı söyleşileri 14 Şubat’ta Tempo Turizm’de, 14 Mart’ta Mülkiyeliler Birliği’nde ve 4 Nisan’da Đstanbul’da Gezginler Kulübü’nde olmak üzere üç kez tekrar edildi. Farmasotik Bilimler Ankara Derneği’nin (FABAD) 29 Mart’ta Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde ve öğrencilere yönelik olarak düzenlediği ancak daha çok bazı öğretim üyelerinin ilgi gösterdiği bir toplantıda, grubumuz üyelerinden Nihani Bayındır ve Metin Denizmen ile birlikte gerçekleştirdiğimiz Tanzanya gezimizin izlenimlerini paylaştık. ANKAMER ile Kurtuluş Yolu 18 Mart’ta, Ankara Üniversitesi, Ankara Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi (ANKAMER) tarafından düzenlenen” Kurtuluş Yolu” gezilerinin ikincisinde üniversite öğrencileriyle beraberdik. 7. yaş günümüzü kutladık Grubumuzun yedinci kuruluş yıldönümünü, 22 Mayıs Pazar günü Cafe del Mundo’da düzenlediğimiz bir kahvaltıyla kutladık. Ankaralı Gezginler’ Mülkiyeliler Birliği’nde Bir önceki sene Zafer Bozkaya’nın “Hindistan” ve Gülcan Acar-Timur Özkan’ın “Rusya” sunumlarıyla başladığımız, Mülkiyeliler Birliği lokalindeki “Bir Ülke” etkinliklerine 23 Ocak’ta Acar Şensoy’un “Orta Amerika Ülkeleri” ve 22 Şubat’ta Selim Küçükharman’ın “Đngiltere” sunumlarıyla devam ettik. Mülkiyeliler Birliği üyelerinin de geniş katlım gösterdiği Bir Ülke toplantılarımıza Galatasaraylılar Birliği’nde devam edeceğiz… 5 Daha önce grubumuz üyeleri için de düzenlediğimiz ve Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın en önemli aşamalarından biri olan Sakarya Meydan Savaşı’nın komuta ve lojistik merkezleriyle cephe hattını kapsayan Kurtuluş Yolu Rotası; Alagöz Karargâh Müzesi ve Malıköy Tren Đstasyonu ile başlayıp Polatlı Şehitliği ve Sakarya Şehitleri Anıtı’yla devam ederek Duatepe ve Kartaltepe’de sona eriyor. Çok sayıda üyemizin katıldığı kahvaltı, aramızdaki en genç ve en büyük iki konuğumuz tarafında kesilen yaş günü pastasının ikramıyla sona erdi ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı: 16, Kış 2013) Mimarlar Odası’nda Ankara Üzerine… Mimarlar Odası Ankara Şubesi tarafından Mimarlık Haftası etkinlikleri kapsamında, 10 Ekim’de düzenlenen bir sohbet toplantısında Ankara’yı konuştuk. Çok değerli Ankara Gönüllüleri Güven Dinçer, Turhan Tanyer, Uğur Kavas ve Necati Kazancı ile birlikte katıldığımız sohbete izleyici katılımı az olmakla birlikte katılanların ilgisi yüksekti… 2012 Başkent Ankara’ya Hizmet Ödülleri Ankara’nın en köklü sivil toplum kuruluşu olan Ankara Kulübü Derneği’nin “Başkent Ankara’ya Hizmet Ödülleri” 13 Ekim 2012 tarihinde, Devlet Resim ve Heykel Müzesi’nde düzenlenen görkemli bir Ankara gecesinde dağıtıldı. Bu yıl ikinci kez verilen ödüle; Prof. Dr. Hikmet Özdemir (Eğitim, Bilim, Yayın), Veli Sarıtoprak (Sivil Toplum Örgütü), Prof Dr. Cemal Talu (Toplum Önderi), Ayhan Aydemir (Yazılı Basın – Gazetecilik), Mehmet Akbacakoğlu (Ankara Markası), Timur Özkan (Ankara Gönüllüsü), Levent Cantek (Sinema-Film), Hüseyin Ar (Spor), Recep Peker Tanıktan (Sanat) ve Koray Özalp (Koleksiyon) layık görüldüler. Gordion UNESCO Listesi’nde 13 Nisan 2012 tarihinde, UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne giren; Polatlı yakınlarındaki Gordion Tarihi Yerleşimi, Ankara’nın tescile yaklaşan ilk kültür varlığı oldu. Türkiey’ın UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde 11, yedek listede ise 37 varlığı bulunuyor. Yol Çağrısı Ankaralı Gezginlerden T. Özkan, K. Telli, M. Darcan ve T. Zimbiriakis açılışta Niksar Kamping açıldı Anadolu Turizmi’nin yükselen yörelerinden Niksar, uluslararası standartlarda bir kamping açtı Grubumuz üyelerinden Mete Darcan’ın çabaları ve Türkiye Kamp ve Karavan Derneği’nin desteğiyle düzenlenen kamp ve karavan alanı 16 Mayıs 2012 tarihinde açılarak Ankara’dan gelen ilk karavancı konuklarını ağırladı. Niksar, 2013 yılında DASK’ın düzenlediği DOGAY’a da ev sahipliği yapacak. 6 Merkezi Đstanbul’da bulunan Türkiye Gezginler Kulübü Derneği’nin düzenlediği ve grubumuz üyelerinden Mete Darcan ve Rasim Selçuk ile birlikte katılımcıları arasında bulunduğumuz “Yol Çağrısı” Fotoğraf Sergisi 7 Kasım’da, Đstanbul Atatürk Havaalanı’nın Dış Hatlar Gidiş Salonu’nda açıldı. Daha sonra Đzmir Havaalanı’nda tekrar edilen serginin 2013 yılı içinde Ankara’ya da getirilmesi planlanıyor. Yol Çağrısı, aralarında Ara Güler, Đzzet Keribar ve Đbrahim Zaman gibi tanınmış fotoğrafçıların da bulunduğu 35 gezginin 50 fotoğrafından oluşuyor. Seyahatnameler ve Seyahatnamelerde Ankara Hamamönü’ndeki Mehmet Akif Ersoy Edebiyat Müze Kütüphanesi’nde, 10 Kasım’da gerçekleştirdiğimiz ve bir grup üyemizin de izlediği “Seyahatnameler ve Seyahatnamelerde Ankara” başlıklı konferansta; bir edebi tür olarak seyahatnameleri ve çeşitli tarihlerde yolu Ankara’dan geçen yerli ve yabancı seyyahların eserlerinde Ankara hakkında yazdıklarından örnekler sunduk. ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:16, Kış 2013) 2012’de de Ankara’yı gezmeye devam ettik 7. Geleneksel Fotoğraf Sergimiz Tematik Ankara gezileri bağlamında; Antik Ankara ile başladığımız, Kurtuluş Yolu ve Cumhuriyet Ankara’sı ile devam ettiğimiz kent içi gezilerimize; 13 Ağustos’ta Çubuk ve 7 Ekim’de Güdül ile devam ettik. Grubumuzun kurulduğu yıldan beri geniş katılımlı olarak sürdürdüğü geleneksel fotoğraf sergilerimizin yedincisini 23-29 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirdik. Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde düzenlenen ve koordinatörlüğünü Zeynep Biner’in yaptığı, seçici kurulunda ise Hatice Özder, Haluk Sargın ve Vedat Biner’in görev aldığı sergiye 82 üyemiz katıldı. Her yıl olduğu gibi, bu yıl da sergilenen fotoğraflardan hazırlanan masa takvimleri LÖSEV yararına satılarak 3500.- TL bağış toplandı. 30 kişiyle gittiğimiz Çubuk’ta 1402 yılında Ankara Savaşı’nın yapıldığı yerleri, 40 kişiyle gerçekleştirdiğimiz Güdül turumuzda ise tarihi kaya resimlerini gezdik. Bu gezilerde bize rehberlik eden, konularının uzmanlarından; Ankara 1402 kitabının yazarı Abdullah Turhal’a ve yaptığı TV Belgeseli ve yazdığı kitaplarla kaya resimlerini bilim dünyasına tanıtan Servet Somuncuoğlu’na ve de organizasyonumuza katkıları için Güdül’ün Salihler köyünden Cemil Söylemezoğlu’na teşekkür ederiz. 23-30 Aralık 2103 tarihleri arasında yapılması planlanan 8. geleneksel fotoğraf sergimizin koordinatörlüğünü Hatice Özder üstlenirken, Berrin Cerrahoğlu, Fatih Çağıran ve Levent Başkuş seçici kurulda görev alacaklar. 7 ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:16, Kış 2013) Üyelerimiz emlaskn@gmail.com Her sayıda bir üyemizi tanıttığımız bu sayfaların bu sayıdaki konuğu; grubumuz moderatörlerinden Emel Aşkın. Đleride ülkeden ülkeye dolaşarak yaşamayı hayal eden Aşkın, evden adım attığında herkesi, her şeyi arkada bırakıyor. GÖNÜLLÜ HAPĐSLĐĞE KARŞI ! Önce Emel Aşkın’ı biraz tanıyalım, Emel kimdir? Ne iş yapar? Özgeçmişinizin ilginç kilometre taşlarıyla bize biraz kendinizi anlatır mısınız? Adana’da okuduğum lise yılları dışında hayatını Ankara’da geçirmiş, üniversite ve çalışma yaşamını birlikte yürütmüş, kamudan emekli bir eczacıyım. 3,5 yıldan beri bir ilaç firmasında önce uzman son 2-3 aydır da yönetici olarak çalışıyorum. Aslında sanat ve tasarımla ilgili konulara meraklı olmakla birlikte o günkü koşullarım nedeniyle eczacılık okudum. Ama yaşamımın her döneminde hayal ettiğim şeyi somutlaştırma isteği ve çabası, yani tasarım var bir şekilde. Zaman zaman bu amaçla faklı kurs/eğitimlere de katılıyorum. En son mine/emay kursuna yazıldım. Peki, Emel neden gezer? Gezmeye nasıl başladı? Gezmekten ne anlar? Bu bir arzu ve içimde vardı hep. Dünya atlasına bakmayı çocukluğumdan beri çok severim, hala odamdaki kocaman haritaya bakıp bir an oralarda olma duygusunu hissetmeyi seviyorum. Ancak koşullarım kısa bir zaman öncesine kadar uygun değildi, son 7-8 yıldır seyahat ediyorum. Kendimi en iyi hissettiğim zamanların yolda olduğum anlar olduğunu fark ettiğimden beri bunu daha çok gerçekleştirmeye çalışıyorum. Ayrıca ulaşabilme şansım varsa farklı olanı görmeyi, denemeyi, şaşırmayı seviyorum. Evden adımımı attığım anda arkamdaki her şey ve herkes gerçekten geride kalıyor, geçirdiğim süreyi, bulunduğum yerdeki anı dolu dolu yaşıyorum; bu da enerji veriyor, yeniliyor beni. Döndüğümde fotoğraf aracılığı ile çevremle paylaşmayı ve izleyen en az bir kişinin içine gitme arzusunu düşürmeyi seviyorum. Mümkün olsa “gezmek” değil, sınırlar olmadan yollarda ve birbirinden farklı ülkelerde yaşayıp giden biri olmak isterim. Aslında “mümkün” kelimesini de kendimiz sınırlıyoruz; bunu yapanlar var tabii. Yıllar önce Đngilizce kursuna giderken hocalarımızdan biri bahsettiğim türde bir yaşam seçmiş 30’lu yaşlarında biriydi; 1-2 yıl için de Türkiye’de konaklamış, sonra yoluna devam edecek bir dünya vatandaşı. Gidilebilecek yer konusunda limitimiz genel olarak dünyanın sınırları iken, bunu yapabilecek çoğu insanın kendisini sadece Türkiye, sadece Ankara, hatta çoğu zaman belli bir semtle sınırlayıp yaşamasını gönüllü hapislik gibi hissediyorum; etrafımıza sınırlar çizip sonra da bunalıyoruz. Gideceğiniz yerleri nasıl seçiyorsunuz? Nereleri gördünüz ve nereleri görmek istiyorsunuz? Bundan sonra ilk geziniz nereye olacak? Aslında dediğim gibi yolda olmak yeterli; ama seçim yaparken öncelikle en uzak ve zor olduğunu düşündüğüm rotaları seçiyorum; diğerlerine daha sonra da gidebilmek mümkün olur diye. 8 ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:16, Kış 2013) Güney Amerika’da yedi ülke, Hindistan, Kamboçya, Vietnam, Küba, Rusya... Çok değil 25 civarı ülke gördüm. Dileğim birkaç yıl içinde çalışmayı bırakıp hayatımın bir iki yılını, çok da zaman sınırlaması ve planlar olmadan yollarda, ülkeden ülkeye dolaşarak yaşamak. Bir sonraki rotam Tayland. O tarafı biraz daha çevre ülkelerle birlikte ve daha uzun süreli görmek istiyordum ama yanacak millerim vardı; 31 Aralık gecesi son saatte Bangkok bileti aldım. Ekimde 9 günlük bir gezi olacak. Başka elektronik posta gruplarına üye misiniz? Genelde e-posta gruplarının, özelde gezi gruplarını işlevi hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu bağlamda Ankaralı gezginler hakkındaki görüşünüz ve gruptan beklentileriniz nelerdir? Dijitalgrup adında bir fotoğraf grubuna üyeyim; fotoğraf ve seyahat ayrılmaz ikili çoğumuz için. Benim için de en azından şimdilik öyle. Elektronik gruplar, facebooklar, twitterlar,... yaşamımız artık kaçınılmaz ölçüde bunlarla iç içe. Değişen zaman farklı şeyler getiriyor hayatımıza; az ya da çok hepimiz bir köşesinden içindeyiz aslında. Gezi gruplarının, yazılan elektronik günlüklerin öncelikle insanda ben de yapabilirim istek ve cesaretini oluşturduğunu düşünüyorum. Ayrıca gidilecek yerler hakkında referans kitaplarda bulamayacağınız bilgi paylaşımı oluyor bu sayede; inanılmaz kolaylık. Mesela geçenlerde okuduğum bir blogda Tayland’da iç hat uçuşu için 2-3 firma adı vermiş çok ucuz; üstelik biletinizi orada olan yaygın bir market ağından alabiliyorsunuz; marketten yazarkasa fişi gibi bilet almak çok eğlenceli geldi bana. Bu bilgiye daha önce bir kitapta rastlamamıştım mesela; hem şaşırtıcı hem de büyük kolaylık gidecek olanlar için. Onun dışında gezemediğiniz zamanlarda güzel yazılmış bir seyahat kitabını okumak insanı bir süre de olsa bulunduğu mekândan ve andan uzaklaştırıyor. Hele hiç aklında yokken okuyunca o ülkeye/şehre gitmeyi aklına düşüren yazılar var ki bana müthiş keyif veriyor. Bir grup yöneticisi olarak üyelerimize vermek istediğiniz bir mesaj var mı? Dâhil olmaktan keyif aldığım bir grubumuz var; fotoğraf sergilerimiz, kitaplarımız, yemekli toplantılar, kısa geziler... Daha aktif katılımlarla çok daha fazlasını çıkarma potansiyelimizin olduğuna inanıyorum. Bugüne kadar katkı sağlayan tüm üyelerimize de teşekkür ediyorum. 9 ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:16, Kış 2013) Objektif Pokut Yaylası, Rize 2007 Salda Gölü, Burdur 2010 10 19 Eylül 2011 tarihinde kaybettiğimiz değerli üyemiz Şennur Demirer’i (1961-2011) saygıyla anıyoruz “ANKARA ÇĐĞDEMĐ” ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:16, Kış 2013) Pamukkale, Denizli 2006 Kapadokya, 2008 11 ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:16, Kış 2013) Ankara’dan_____________________Timur ÖZKAN ozkantimur@yahoo.com TRT YAYINCILIK TARĐHĐ MÜZESĐ Atatürk’ün 10. yıl nutkunda kullandığı mikrofondan Londra’nın bombalanmasının ses kaydına ait BBC yapımı bir plağa, 50-60 yıllık radyolardan bir zamanların fenomeni Radyo Tiyatrosu’nun kaydedildiği stüdyoya kadar birbirinden ilginç objelerin sergilendiği TRT Yayıncılık Tarihi Müzesi’nde sergilemenin yanısıra, gelen konuklara gerçek stüdyolarda ses ve görüntü kayıtları da yapılıyor. Gezimiz Radyo Stüdyosu ile başlıyor. “Alo, alo muhterem samiin… Burası Đstanbul Telsiz Telefonu… Bugünkü Tecrübe Neşriyatımıza başlıyoruz” diye başlayan ilk radyo anonsunu (1927) dinledikten sonra grubumuzdan iki gönüllü radyo stüdyosuna konuk oluyor. Burada yapılan kayıt “nizami” bir jenerikle CD’ye aktarılırken yandaki Drama Stüdyosu’na geçerek radyoda yayınlanan tiyatro temsillerinin nasıl kaydedildiğini görüyor, rüzgâr, yağmur vb efektlerin nasıl yapıldığını öğreniyoruz. Daha sonra girdiğimiz Televizyon Sergi Salonu’nda bizi, şimdiden tarihi olmuş kameralar karşılıyor. Bu salonun sürprizi 31 Ocak 1968 tarihinde ilk haber bültenini okuyan Zafer Celasun’un canlandırması oluyor. Müze yetkilileri bütün çabalarına rağmen bu görüntülerin orijinaline ulaşamadıkları için böyle bir sanal canlandırma yapmak zorunda kaldıklarını ifade ediyor. Sırada müzenin en renkli bölümlerinden Çocuk Koridoru var. Birçoğumuzun dün gibi hatırladığı Oyun Gemisi ve Susam Sokağı gibi programların gerçek dekorları ve o günlerde olduğu gibi siyah beyaz ekranlarda yayınlanan gerçek görüntüleri arasında kısa bir süre çocukluğumuza gidiyoruz. 12 ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:16, Kış 2013) Eurovizyon ve Müzik-Eğlence yayınlarına ait daha çok anı fotoğraflarından oluşan bölümden sonra “Televizyon Stüdyosu”ndayız. Gerçek bir stüdyoda gerçek bir çekim için her şey hazır. Bir anda kendimizi spotların altında buluyoruz ve doğaçlama bir program yapıyoruz. Gene güzel bir jenerikle başlayan programımızın teması; televizyonun ilk yıllarından anılar ve Komiser Colombo, Kaçak veya Rafella Carra Show gibi hatırlayabildiğimiz televizyon programları oluyor. Komşuda yayın başlamadan toplanarak açılışı beklediğimiz, bayrak direği çıkmadan kapatmadığımız ve de siyah beyaz, tek kanal, haftada üç gün yayınlanan televizyon programlardan başka Can Akbel ve Cenk Koray gibi efsane isimleri özlemle anıyoruz. Fotoğraf/Canlandırma ve Sanal Stüdyo’larda da değişik sürprizlerle eski günlere gidiyoruz. Bir saniyelik bir çizgi film görüntüsü için tam 16 resim yapıldığını görmek de ilginç ama en çok; istenmeyen yayın kesilmelerinde ekrana gelen manzaralar, necefli maşrapa ve akvaryum görüntüleri ilgimizi çekiyor. Müze gezimize renk katan deneyimli TRT’cilerin anıları arasında; akvaryum görüntülerinin yayınlandığı esnada, görevlinin ölen bir balığı fark ederek elini akvaryuma daldırarak çıkardığını anlatması hepimizi kahkahaya boğuyor. Sanal Stüdyo’da da çok eğleniyoruz. Gerektiğinde mavi veya yeşilleri görmeyen kameralarla yapılan çekimlerde asla mavi veya yeşil renkli gözlü spiker görevlendirilmezmiş. Grubumuzdaki gezgin dostlarımızdan Đhsan Alboğa’nın mavi montu ile yaptığımız denemede; Đhsan’ın boşlukta uçuşan ellerini ve yüzünü gördüğümüz halde vücudunun hiç görünmediği çekimler hepimizi çok şaşırtıyor. Gene bu stüdyoda aslında çocuklar için hazırlanmış olsa da bizlerin de ilgisini çeken bir mizansene tanık oluyoruz. Gruptaki tek “kel” olarak Keloğlan, Balkız ve Bilgecan Dede’yle birlikte “televizyona çıkma” fırsatını kaçırmıyorum. Boş bir stüdyoda, bu ünlü masal kahramanlarının sanal görüntüleriyle yapılan kısa sohbetin kaydı, benim gibi tüm çocuklar için de güzel bir müze hatırası olacaktır. Titizlikle ve özenle kurgulandığı anlaşılan müzede, sergi salonları ile stüdyoları birbirine bağlayan Tarih Koridoru boyunca, “Tabletten Tablete” ana başlığıyla düzenlenen ve TRT’nin tarihini anlatan bilgilendirme panoları ile vericiler vb teknik bölümler de meraklılarını bekliyor. Ayrıca müzenin dinlenme bölümündeki satış standından TRT’nin zengin DVD koleksiyonunda seçmeler satın alınabilir. TRT Yayıncılık Tarihi Müzesi’nin tadilat nedeniyle kapalı olduğu için gezemediğimiz alt katında ise; Kurtuluş ve Cumhuriyet gibi TRT’nin iddialı yapımlarında kullanılan uçak ve otomobiller ile Aşkı Memnu, Çalıkuşu vb popüler dizilerde kullanılan kıyafetler sergileniyor… Oran’daki TRT sitesinde yer alan ve Tempo Turizm’in, bir kültür hizmeti olarak hafta içi günlerde ücretsiz olarak düzenlediği müze ve kent gezileri kapsamında gezdiğimiz TRT Yayıncılık Tarih Müzesi; hafta içi 10-17 saatleri arasında bireysel olarak da gezilebildiği gibi randevulu olmak şartıyla, 5-15 kişilik gruplar için rehberli turlar da düzenleniyor. TRT Yayıncılık Tarihi Müzesi’nin konuklarına güzel bir de sürprizi oluyor, gezi esnasında radyo ve televizyon stüdyolarında kaydedilen sesler ve görüntüler, müzeden ayrılmadan önce birer CD içinde hediye ediliyor… 13 ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:16, Kış 2013) Türkiye’den Savaş SÖNMEZ savassonmez@yahoo.com Tarih ve Çini Fışkıran Küçük Başkent ĐZNĐK Yeşil Cami, Fotoğraflar:Evren Sönmez 14 ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:16, Kış 2013) Unuttuğum Đznik Gezginliğe başladığım yıllarda gitmişim Đznik’e ilk ve son kez. Aradan yarım yüzyıla yakın bir zaman geçmiş. Bu nedenle bu yaz sonu gidişimde utandım kendimden, Ankara’dan yazlığa geçişlerimde “uzansam erişebileceğim” uzaklıktaki Đznik’i bunca zaman pas geçtiğim için. Ve de Đzniksiz geçen yılları telafi etmek için bundan böyle her yazlık yolculuğumda, yolu ikiye bölmeye ve orada gecelemeli bir gün geçirmeye karar verdim. Benim ancak Đznik’e gittikten sonra varlığını öğrenebildiğim ve herkese önerebileceğim yol, Bozüyük-Osmaneli otoyolunu izleyerek Eskişehir’den Đznik’e en çok iki saat içinde ulaşıyor. Yani Đznik Ankara’ya 4,5, bilemediniz 5 saat uzaklıkta. Hafta sonları için gidip dönülebileceği gibi, batıya devam edecekseniz eğer, Đznik Gölü’nün kuzeyinden Orhangazi üzerinden Bursa’nın Kestel kavşağına ulaşmak mümkün. Yenişehir yolundaki harika görüntülü tepeleri aşarak Đnegöl’de 1893’den kalma Besler’de ya da 1934 kuruluşlu Hacı Aziz’de “Gerçek Đnegöl Köftesi” molası vermek bir başka seçenek olabilir Đznik’in 1080-1097 yılları arasında Selçuklu Devleti’ne, 1204-1261 arasında da Bizans Đmparatorluğu’na başkentlik yapmış olduğuna sadece değinerek, çok zengin tarihi geçmişinin ayrıntılı taranmasını ilgilenenlerin araştırmacılığına bırakalım. Đznik, Helenistik Çağ’dan kalma “ızgara planlı” yerleşim biçimini oldukça koruyor. Yer yer halen ayakta olan 4970 m. uzunluğunda ve beş kenarlı bir yaprağı andırır görünümdeki surlarının içinde kalan kent, Atatürk ve Kılıçaslan caddeleri ile dört parçaya bölünüyor. Surların üzerindeki dört kapıdan Đstanbul, Lefke ve Yenişehir kapıları iki ya da üç kademeli girişleriyle ihtişamını korurken Göl Kapı’nın sadece ayak temelleri bugüne ulaşabilmiş. Ülkemizin beşinci büyük gölü olan Đznik gölünün boyu 32 km., eni ise 13 km. uzunluğunda. Derinliği 30 m.yi, çevresi 85 km.yi bulan gölün su toplama alanı 1246 kilometrekare büyüklüğünde. Güney ve Doğu Dilimi Dört parçaya bölümleyebileceğimiz Đznik’i dolanmanın en iyi yöntemi önce Göl Kapı – Lefke Kapı arasındaki Kılıçaslan Caddesi ile Yenişehir Kapı – Đstanbul Kapı arasındaki Atatürk Caddesi’ni bir baştan diğerine yaya olarak yürümek, sonra da belirli yapıların olduğu ara sokaklara gelişigüzel yayılmak. Biz de göl kıyısında yerleştiğimiz Çamlık Oteli’nden çıkıp Göl Kapı’nın kalıntılarından geçerek kentin tam merkezine ulaşıyor, gezimize oradan başlıyoruz. Caddelerin kesişme noktasında 4ncü yüzyıldan günümüze gelen heybetli Ayasofya Müzesi(1331’den sonra Orhan Camisi ya da Cami-i Atik) yer alıyor. Đznik Kaymakamlığı’nca yeniden canlandırılmaya çalışılan ve içinde şimdilik pek müzelik eşya barındırmayan bina, dört duvarıyla da olsa başlıbaşına bir müze. Đznik’in dört parçasının güneydoğu diliminde 1442 yapımı Mahmut Çelebi Camisi, II. Murat Hamamı, Çini Fırınları Kazı Alanı, Yakup Çelebi Zaviyesi ve Türbesi ile Vaftizhane görülmeye değer eski yapılar. Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Şah tarafından 1332 yılında inşa ettirilen ve halen Türkiye’deki en eski Osmanlı Medresesi olan Süleyman Şah Medresesi restorasyon geçirerek Çiniciler Çarşısı’na dönüştürülmüş. 11 hücresinden 10’unda çeşitli çini atölyeleri üretim, sergileme ve satış işlevlerini sürdürüyorlar. Bir zamanların Üç Büyük çini atölyesinden Eşref Eroğlu’nun eşi Seyhan hanım işliğini burada sürdürüyor. Diğer büyüklerden Rasih Kocaman’ın Salim Demircan Sokak’taki atölyesi dağılmış, Adil Can ise aynı sokaktan Đstanbul Kapı yöresinde bulunan Aziz Sürük Sokağı’nın köşesindeki geniş mekana taşınmış. Bunlara göre daha yeni sayılabilecek seramik tasarımcısı Turgut Tuna’nın teşhir mağazası ise Salim Demircan Sokağı’nın yenice sayılabilecek sakinlerinden. 1993’de kurulup halen Prof. Işıl Akbaygil yönetiminde çalışmalarını sürdüren Đznik Eğitim Vakfı Çini Atölyesi’ni(bahçesi ve konukevi ile birlikte) de Đznik’in önde gelen çini uğraşanları arasında saymak gerek.. Đznik’in neredeyse tüm sokaklarında saydıklarımızın dışında, onlarca çini ve seramik atölyesi bulunuyor. Bu dilimde Yenişehir Kapısı tarafında yer alan ve 1997-2005 yılları arasında inşa edilen, gözalıcı metal kubbesi ve sipsivri minaresiyle Halil Hayrettin Paşa Camisi, Đznik’in tarihi dokusu ile doğrusu hiç uyuşmuyor. Yukarıda 15 ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:16, Kış 2013) saydığımız camilerin yanısıra Yakup Çelebi, Orhan Gazi ve Şeyh Kudbeddin gibi mimari özellik ve güzellikleri olan bunca caminin arasında olanca çirkinliği ile sırıtıyor. Bunca güzel yapının arasına böyle bir iğreti yapının eklenmesine nasıl izin verildiğine, mimarının bu yapıyı nasıl içine sindirebildiğine hayretler ediyoruz. Đlle de yeni bir cami yapılacak idiyse, hiç değilse eskilerden birine benzer bir kopyanın neden yaratılamadığını düşünmeden edemiyoruz. Kuzey ve Doğu Dilimi Kılıçaslan Caddesi’nin Ayasofya Müzesi’nden Lefke Kapı’ya kadar uzanan kısmı Đznik’in atardamarı. Đznik’in hemen hemen her sokağında ve caddesinde çok yaşlı çınar ağaçlarına rastlıyoruz. Birçok bahçede gördüğümüz dut ağaçları da ipekböcekçiliği günlerinden kalmaymış gibimize geliyor. Hükümet ve Belediye konaklarının da yer aldığı bu cadde, bizim ziyaret ettiğimiz günlerde 1nci Uluslararası Đznik Festivali nedeniyle trafiğe kapatılmış. Ağaçlıklı yol boyunca çift taraflı standları ile hayli yoğun ve renkli günlerini yaşıyor. Festival ilk oluşunun acemiliğinden olacak, hayli uzun süreli ve karmakarışık etkinlikler içeriyor. Önümüzdeki yıllarda çini kültürü etrafına serpiştirilmiş, çok daha öz ve seçici bir program tasarlanmasını dileyelim. Kentin en eski yapısı olan minaresiz, ufacık ve de çok sevimli Hacı Özbek Camisi(Çarşı Mescidi) bu dilimde yer bulunuyor. Hemen bitişiğindeki, ana yapıdan ayrık minareli Eşref-i Rumi(Eşrefzade) Cami ve Türbesi ise özensiz bir restorasyon örneği olarak belleğimize kazınıyor. Şimdilerde Đznik Müzesi olarak hizmet veren ve 1388’de I.Murat’ın annesi anısına yaptırdığı Nilüfer Hatun Đmareti’nde, yöreden ve Đznik Kazı Fırınları kazılarından çıkarılan çini, seramik, pişmiş toprak, lahit, cam ve mermer kalıntıları bulunuyor. Tarihi Topkapı Çınarı, Şeyh Kudbeddin Cami ve Türbesi ve avlusunda şirin bir de çay bahçesi bulunan I.Murat(Meydan) Hamamı bu dilimde uğranılabilecek diğer noktalar. Mutlak görülmesi gereken yapı ise1378-1392 yılları arasında Çandarlı Halil Hayrettin Paşa’nın Mimar Hacı Musa’ya yaptırdığı Yeşil Cami. Cami, son derece sevimli kubbeleri ve formunun yanısıra, kaidesinden külahına kadar birbirinden çok farklı desen ve motiflerde mavi ve yeşil renkli çinilerle bezenmiş, eşsiz güzellikte bir yapı. Kulağa çok hoş gelen bir salâsını dinleyip tanıştığımız Yeşil Cami imam-hatibi Harun Çakmak çok renkli ve aydın bir kişilik. Festivalin o akşamki etkinlikleri arasında izlememiz gereken sürpriz bir kişinin olacağını söyleyip bizi de davet ediyor. Böylece akşamın ileri saatlerinde sadece iki şarkı için “konuk” olarak sahne alan 74 yaşındaki Suat Özmen’in özellikle “Çile Bülbülüm”deki olağanüstü performansına da tanık oluyoruz. Batı Dilimi Đznik’in batısı Đznik Gölü ile göle paralel uzanan sur kalıntılarından, sahil yolu ile otel, pansiyon ve lokantalardan oluşuyor. Đznik, hareketli gecelerinin yorgunluğundan olacak, hayli geç uyanıyor. Öyleki sabah 7.00-7.30 arasında yürüyüş yaptığımız sahil şeridinde açık bir çayevi bulamadığımız gibi, tanıtım broşürlerinde susamlı simit ve çöreklerinin methini okuduğumuz Aydın Pastanesi’nin de daha sonraki saatlerde mesaiye başlayacağını öğreniyoruz. Kıyıdaki yürüme şeridinde tek tük de olsa suya girenlere rastlıyoruz. Suyun ılık ve temiz olduğunu söylüyorlar. Zamanımız sınırlı ve kenti yeniden anımsamaya endeksli olduğundan, göl banyosunu bir başka sefere bırakıyoruz. Đznik’te bu mevsimde gölün tam üstü ile batısındaki dağlar arasından izleyebileceğiniz günbatımını anlatmaya gerek yok. Bu sıradışı görüntüyü yakalamak için, Orhan ve Cumhur Çivi kardeşlerin, geceyi geçireceğimiz Çamlık Moteli’nin bitişiğindeki Çamlık Restoranı’nda tam zamanında yerimizi alıyor ve son derece leziz yayın balığının şişi-ızgarası-tavası eşliğinde kadeh kaldırıyoruz. Surların dışında kalıp da ziyaret edemediğimiz, Çakırca yolundaki tarihi taş köprü ile eski Roma yolu üzerindeki Beştaş (obelisk) ve özellikle Hesbekli’deki yeraltı mezarı(hypoge) da görülesi yerlerden olmalı. Ne gam? Bir dahaki sefere! Đznik’e, doyumsuz panoramik görüntülerini aldığımız Abdülvahap Sancaktari Türbesi ve Tepesi’nden, söz verdiğimiz üzere yakın bir tarihte daha ayrıntılı görüşmek üzere, veda ediyoruz. 16 ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:16, Kış 2013) Tadı Damağımda Erdem ENGĐN poztas09@yahoo.com ĐNGĐLTERE’NĐN GERÇEK TADI Her köşe başında tüm doğallıklarıyla sizi bekliyorlar adlarına uygun şekilde; Đngiltere’nin olmazsa olmazı, kültürlerinin en önemli parçası, kısa adıyla “pub” uzun adıyla “public house”lar. Her mahallenin bir “pub”ı var. Đşte en kıskandığım nokta da bu. Akşam canınız mı sıkıldı evde, gidin mahallenizin pubına, için komşunuzla birkaç bira ya da iş çıkışı arkadaşınızla bir bira için öyle gidin evinize. Eğlenmek, sohbet etmek ya da hoş vakit geçirmek için mutlaka uzun yollar kat etmeniz ya da geç saatleri beklemenize gerek yok. Bir doğa yürüyüşünde dere tepe yürüyüp yoruldunuz mu - ve muhtemelen yağmurdan sırılsıklam olmuşken - dağın başında bilin ki sıcak bir pub sizi bekliyor, birası ve lezzetli yemekleriyle ya da sıcak kahvesiyle. Bu arada Đngiltere’de en lezzetli yemekleri, publarda yiyebileceğinizi belirtmek isterim. Bir Pazar günü, geleneksel yemekleri “Sunday Roast” yemeden dönmeyin lütfen, yanında sirkeli patatesle. Đster Greenwich’te Doğunun son - Batının ilk pubında, ister Londra’da tarihi bir pubta, ister Snowdonia’da trekking sonrası dağın başında... Cuma-Cumartesi akşamları “Pub Crawl” yani yürüyerek pub turu günü, Pazar günü ise “Recovery Day” yani dinlenme günü. Bu günlerde bir pubtan diğerine atlayan bir grupla karşılaşma ihtimaliniz çok yüksek, isterseniz katılabilirsiniz onlara. Londra’daysanız tişört hediyeli olanına katılıp beş pub sonra tişörtünüzü sırtınıza geçirip bu rotayı ölümsüzleştirebilirsiniz. Bunlar size hafif geldiyse - ve de edebiyata, sanata düşkünseniz - “Literary Pub Crawl” etkinliğine katılarak ünlü edebiyatçıların gittiği publara gidebilir, onların sevdiği mekânlarda kitaplarından satırlar okuyabilirsiniz diğer edebiyat tutkunları ile. Tabelaları ve isimleri de ilginizi çekecektir pubların. Okuma yazma oranının çok düşük olduğu dönemlere dayanıyormuş pub tabelalarının sanatsallığı. Đsimleri okuyabilecek kimse olmayınca, akılda kalması için ilginç resimlerin kapı önüne asılmasıyla başlamış bu gelenek. Ve çok sonra ilgi çekici tabelalara ilginç isimler ilave edilmiş ki günümüzün neon ışıklı insanı yoran tabelalar dünyasında sadece bunları fotoğraflamak için bile bir pub crawl yapmaya değer… KRALĐÇE’NĐN MUTFAĞINDAN Yıllar önce ilk uzun süre kalmalı yurt dışı seyahatime çıkmadan önce, yemekler konusunda uyarılmıştım herkes tarafından; “Çok ararsın yemeklerimizi, oralarda lezzetli bir şey yok” demişlerdi. Evet, yemeklerimizi çok özledim yedi ay boyunca ama tadı damağımda kalan çok şey de buldum Đngiltere’de. Evinin bir odasını kiraladığım ev sahibim önce beni soktu mutfağa. Türkiye seyahatinde bayıldığı köftemizi yaptırdı bana her ay. Uflaya puflaya yaptığım ilk deneme köftelerimi, pilavımı bayıla bayıla yediler. Ben de karşılığında onunla birkaç atölye çalışması yapıp özel tarifleri almadan dönmedim tabii oralardan. Şimdi geriye dönüp baktığımda, hızlı yemek kültürlerine rağmen bizim için yaptığı yemekleri ve masa başı sohbetlerimizi özlüyorum ve kültür tanıma-tanıtma çabalarını daha iyi anlıyorum. O, benim tariflerimi başkalarıyla paylaşıp yapıyor mu hala bilmiyorum ama işte size benim zaman zaman yapmaktan çok keyif aldığım, Doris’in kaleminden hassas ölçüleriyle “Tereyağlı Kedgeree” tarifi. Kraliçe Elizabeth de çok severmiş bu yemeği, favorisiymiş. 700 g mezgit balığı 570 ml soğuk suyla bir tencerede yaklaşık 8 dakika haşlanır, süzülür, haşlama suyu kullanılmak üzere bir ölçü kabına alınır. Eritilen 50gr tereyağında 1 adet ince doğranmış soğan yaklaşık 5 dakika karıştırılarak kavrulur ve 1 çay kaşığı acı köri ilave edilir. Daha sonra 225 ml baldo pirinç ve 450 ml balığın haşlama suyu ilave edilerek karıştırılır. Tencerenin kapağı kapanarak pirinç suyunu çekip göz göz olana kadar pişirilir. Diğer taraftan derisi temizlenmiş balık ince doğranır, içine yine ince kıyılmış 3 katı pişmiş yumurta ilave edilir. 3 çorba kaşığı kıyılmış maydanoz, 1 çorba kaşığı limon suyu ve 25 gr tereyağı ilave edilerek tüm karışım pilava eklenir; güzelce karıştırılıp sıcak sıcak servis yapılır. 17 ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:16, Kış 2013) Dünyadan __________________________Nalan ELGUŞ nalanelgus@gmail.com Hakuna Matata Jambo Jambo, Jambo Bwana Habari gani Mzuri sana ….. Hakuna Matata Hakuna Matata Farsça "Zangi bar" yani zencilerin sahili anlamına gelen Zanzibar adasının her tarafında duyabileceğiniz "Jambo" (Merhaba) adlı şarkının sözleri. Lion King filmiyle duyduğumuz "dert etme, kafana takma" anlamına gelen Swahili dilindeki "Hakuna Matata" sözleri sanki Zanzibar halkının yaşam felsefesi olmuş. Samsun şehriyle kardeş şehir olan Darüsselam şehrinin havaalanı iç hatlar terminalinde, pazarlık yapıp fiyat indirimi yaptırarak uçak biletini alıyorsunuz. Korkuyla karışık duygularla pırpır diye tabir edilen uçağa yerleşmeye çalışıyor daha kemerlerin nasıl takıldığını keşfetmeden havalanıyorsunuz. Uçak yükselmeye başladığında aşağıdaki muhteşem görüntüyle karşılaşınca korkunuzu atıp, kemerleri bırakıp görüntüyü kaçırmamak için hemen bu felsefeye uyum sağlıyorsunuz veeeee Hakuna Matata … Barış ülkesi demek olan Darüsselam, eski adıyla Mzizima Tanzanya'nın en büyük şehri ve nüfusunun 2,5 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor. Ülkenin en zengin şehri ve bulunduğu bölgede önemli bir ekonomik merkez. 1970'lerin ortasına kadar ülkenin başkenti olan Darüsselam, yeni başkent Dodoma olmasına rağmen hala hükümet bürokrasisinin merkezi olmaya devam ediyor. 18 ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:16, Kış 2013) Đran'ın Şiraz kentinden gelen göçmen ve tüccarların kurduğu Zanzibar, 200 yıllık Portekiz istilasından sonra Umman Sultanlığı'nın egemenliğine geçiyor. Umman Sultanı Seyid Said bin Sultan El-Busaid Sultanlığın başkentini Umman'daki Muskat'dan Zanzibar adasındaki Stone Town şehrine taşıyor, 1856 yılında ölümünden sonra oğulları iktidar kavgasına düşüyorlar ve 1861'de Sultanlık, Zangibar ve Umman olarak ikiye bölünüyor. Altıncı oğul Seyid Mecit bin Said El-Busaid Zangibar Sultanı, üçüncü oğul Seyid Tuvaini bin Said El-Said ise Umman Sultanı oluyor. Ada sultanlığı, 1890-1963 yılları arasında Birleşik Krallik tarafından atanan vezirler ve valiler tarafından yönetilerek yarı sömürgeleşiyor. Zanzibar 1964 ten sonra bağımsızlığını kazanıyor ve Tanzanya'ya bağlı özerk cumhuriyet oluyor. Stone Town'da dar sokaklarda kaybolmak şehrin olmazsa olmazı. Bu kayboluş sizi terziler sokağına, hediyelik eşyalar satılan sokaklara, her daim hareketli olan Darajani Pazarı’na, kavuran sıcağın ortasında serin bir soluk alabileceğiniz Jamhuri bahçesine yada Forodhani Parkına çıkarabiliyor. Đyi pazarlıklarla, söylenen rakamların çok altında hediyelik eşyalar alabileceğiniz sokaklarda Memories of Zanzibar adlı mağaza serin ortamıyla, düzenli raflarıyla ve üzerinde satış rakamlarının olduğu etiketlerle diğer dükkânlardan farklı duruyor. Darajani Pazarı’nın kargaşasına dalıp, içinden geçerken burnunuzu tıkama gereksinimi duyacağınız balık pazarını, et pazarını, baharatçıları, sebzecileri gezmeden Stone Town'ı gezmiş olmazsınız. Baharat adası olan Zanzibar'ın baharat çeşitliliğine kendinizi kaptırabilir, daha önce hiç görmediğiniz, adını duymadığınız tropik meyvelerin tadına bakarak karnınızı doyurabilir, hindistan cevizi ya da şeker kamışı suyu içerek susuzluğunuzu giderebilirsiniz. Rambutan, jack, passion, mango, papaya, ananas bu meyvelerden sadece birkaçı. Katılabileceğiniz Jozani Ormanı baharat turları, bildiğiniz baharatların nasıl bir bitki olduğunu şaşırarak göreceğiniz, yeni baharatları tanıyabileceğiniz yine sayısız meyvenin tadına bakabileceğiniz bir gösteri haline dönüşüyor. Zanzibar'da doğan, Rock Tanrısı adına layık görülen Queen grubunun efsanevi solisti asıl adı (Farrokh Bulsara) Freddie Mercury'nin adını taşıyan Mercury's Bar feribot terminalinin hemen yanında ve doyumsuz gün batımı manzarasıyla bir şeyler içip pizza yemek için iyi bir seçenek. Stone Town Cafe'de baharat çayı ile beraber karamelli kek yemek, Livingstone Bar-Restaurant’ta passion meyvesinin suyunu içmek, Monsoon Restaurant’ta balık yemek, Forodhani Parkı’ndaki sokak yemeklerini denemek anılarda kalabilecek seçeneklerden. Eskiden hapishane amaçlı kurulmasına rağmen daha sonra sarı hummaya yakalanan kişilerin karantinaya alındığı Hapishane Adasında (Changuu Adası) dev kaplumbağaların içinde yaklaşık 200 yaşında olan kaplumbağayı görmek insana bu kadar yavaş hareket ederek iki asrın nasıl geçirilebileceğini düşündürüyor. Deniz en düşük seviyesine geldiğinde 140-150 metre geriye çekiliyor, Hint okyanusuna bakan doğu kıyılarda bir kilometreyi bulan çekilmeler olduğu söyleniyor. Çekilme olduğunda ortaya çıkan manzarada onlarca küçük ve balıkla dolu kaya oyukları, rengârenk denizyıldızları, tehlikeli deniz kestaneleri oluyor. Köylü kadınlar küçük balıkları toplayıp rengârenk giysileri ve balık dolu kovalarıyla köylerine doğru sıralanarak giderken fotoğraflarının çekilmesini istemiyorlar. Dhow denilen ahşap teknelerle ulaşılan Mnemba Adası yakınında yapılan şnorkel dalışlarıyla kendinizi bir okyanus akvaryumunun içinde buluyorsunuz. Göz alabildiğine uzanan beyaz kumsallarda yürümenin doyumsuzluğunu yaşıyorsunuz. Halkının yüzde 95’i Müslüman olan Zanzibarlılar olabildiğince turizmden gelen gelirlerle yaşayıp bunun dışında her şeye boş vermiş gibiler, yani "Hakuna Matata" ... TEŞEKKÜR! Cafe del Mundo’nun, iki ayda bir gerçekleştirdiği kurayı kazanarak, Eskişehirli talihli ve Varuna ekibiyle birlikte gezdiğimiz Zanzibar’da bizi misafir eden Varuna /Cafe del Mundo ailesine teşekkür ederim. N.E. 19 ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı: 16, Kış 2013) Gez/Oku _____________________________ Timur ÖZKAN ozkantimur@yahoo.com “Sırt Çantalı Gezginlere” LATĐN AMERĐKA, Şeref Pınarcı 256 Sayfa, Dönence Yayınları, 2012 Güney ve Orta Amerika’da 17 ülkeden 40 özgür rotayı kapsayan “Sırt Çantalı Gezginlere” Latin Amerika, Şeref Pınarcı’nın uzak kıtaya yaptığı üç ayrı gezinin notlarından ve fotoğraflarından derlenmiş. Genellikle yalnız ve uzun süreli gezilere çıkan yazar, bu ilk kitabında bazılarına birden çok gittiği Şili, Bolivya, Arjantin, Uruguay, Brezilya, Peru, Ekvador, Kolombiya, Venezuela, Panama, Kosta Rika, Nikaragua, El Salvador, Guatemala, Honduras, Belize ve Meksika’yı anlatıyor. Deneyimli bir gezgin ve gezi yazarı olan Şeref Pınarcı, gezdiği birbirinden ilginç yöreleri anlatırken, bu ülkelerin tarihi ve doğal güzellikleri veya kültürel zenginlikleriyle yetinmiyor, özellikle sokaklarından insan manzaralarını, yaşam tarzlarını da ön plana çıkarıyor. GÖÇMEN KALEM, Yaşar Seyman 293 Sayfa, (14x20) Bilgi Yayınevi,2012 Sendikacı, Yazar Yaşar Seyman’ın dünyanın çeşitli kentlerinden anı, gözlem ve izlenimlerini paylaştığı kitabın her sayfasında, yazarının aktivist kişiliği, insan haklarından yana ve eşitlikçi duruşu dikkat çekiyor. Öncelikle kendisinin de bir göçmen olduğunu vurgulayan Seyman; gezdiği ülkeleri hem siyasetçi hem kadın gözüyle incelerken kadın hakları ve kent kültürüne de pencere açmış ve son tahlilde anlattığı yerlerin dokusuna, kültürel-tarihi yapısına ve folklorunda da uzanan özgün bir gezi kitabı ortaya çıkmış. Göçmen Kalem’de Kanada, dünya sendikal hareketlerinin büyük kongrelerinin yapıldığı bir ülke olarak öne çıkarken, yazarın “Karşıtlıklar Ülkesi” diye tanımladığı Amerika, “emek, ödül, coşku, doğa ve mutluluk” sözcükleriyle özetlediği Akdeniz ülkeleri ile göçmenlerle söyleşilerin yoğunlaştığı diğer Avrupa ülkeleri de geniş yerler buluyorlar. Seyman kitabını “Üç kıtaya kondum, göçtüm. Daha gidilecek iki kıta, bir dolu ülke ve de kentler var. Daha tanıyacak çok güzel insanlar ve öyküler var. Daha en güzel öyküyü yazmadım…” diye bitiriyor. Belki de yeni başlıyor… 4 MOTOR 6 GEZGĐN 12 ÜLKE YOLLARDA 24 GÜN, Süleyman Münci Kaymak 176 Sayfa, (17x24) ASMEDYA, 2012 Altı motosikletli gezginin 12 ülkeyi kapsayan 24 günlük yolculuklarının gezi notlarından oluşan kitap öncelikle motosiklet gezginleri için bir el kitabı niteliğinde. Hazırlık aşamasından başlayarak böyle bir gezi için gerekli her türlü bilgiyi bulabiliyoruz. Ayrıca yollarda yaşanan zorlukların ve alınan keyiflerin çok samimi bir üslupla yansıtıldığı kitabı okurken bazen onlarla beraber girilmez bir yola giriyor, yolu veya birbirimizi kaybediyor, bazen de motordan düşüyoruz… Kitap aynı zamanda, Avrupa’nın 12 farklı ülkesinden 20’den fazla kentin gezilecek görülecek yerleri hakkında bilgiler de veriyor. Bir yandan Como Gölü, Eiffel Kulesi, Aşk Çeşmesi gibi herkesin bildiği, en azından birçok kez adını duyduğu yerleri gezerken, bir yandan da sadece meraklılarının bildiği Avusturya, Đsviçre, Fransa Alpleri’nin zorlu paslarını tırmanıyoruz. “4 Motor, 6 Gezgin, 12 Ülke, Yollarda 24 Gün” sadece, yazarının ve yol arkadaşlarının deneyimlerini paylaştıkları bir anı kitabı değil aynı zamanda, okurken keyif veren, bilgilendiren, merak uyandıran, motive eden bir gezi kitabı… Bir gezi kitabından daha başka ne beklenebilir ki? 20 ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı: 16, Kış 2013) Gez/Dinle Belkıs Ceyla ÇETĐNSOY cceyla@gmail.com SOUND less SOUND Blissful Moments -Navaraj Gurung Albümün adından da anlaşılacağı gibi yoğun spiritüel çağrışımların olduğu, hiçbir vokalin olmadığı, tamamen enstrümantal bir müzik tanıtacağım size. Sevgili üyemiz Sultan Sarı’nın Katmandu’dan satın aldığı meditasyon ve relaksasyon CD’si ile karşınızdayım. Đçindeki yedi adet parça genellikle Hint - Nepal geleneksel çalgıları ile icra edilmiş. Albümün tamamına üç sanatçı damgasını vurmuş. Navaraj Gurung, bir vurmalı çalgı olan tabla ustası ve mesleği babasından yadigâr imiş. Birçok albümü var ve etnik caz dünyasında kariyeri olan bir sanatçı. Sunil Bardewa ise Nepal’in ünlü bir pop şarkıcısı olup albüme akustik gitarıyla katkı sağlamış. Albüm kapağında resmini gördüğümüz ve mistik sesi çıkaran bambu flüt çeşidi olan bansuriyi ise tanınmış sanatçı Umesh Pandit icra etmiş. Bansuri, dinlendirici nefesini tüm albüm süresince size hissettiriyor. Kimi parçalara yine ünlü sanatçılar farklı çalgılarla destek olmuş. Hint arp’ı denen ve esraj adlı çalgıyı Santosh Bhakta Shrestha çalmış. Bharat Nepali, rebaba benzeyen yaylı çalgı sirangayı, Shanti Rayamajhi çift başlı davul olan madalı, Norbu Sherpa kemanı ve Roshan Sharma ise chaturangui denen Hint gitarını kullanmış. Himalaya’ların dinginliğini getiren bu albümdeki parça adları da oldukça şiirsel. Neşeli anlar, kalbe dokunuş, dağların çağrısı ve renkli düşler gibi… Albümün altıncı parçası olan “Colourful Dreams”, benim favori parçam oldu. Müziği dinlemek ve satın almak için size iki ayrı link veriyorum. https://itunes.apple.com/us/album/sound-less-sound-blissful/id545158876 http://www.youtube.com/watch?v=uDi7xfnZSdE Kartpostallardan _______________ Necati KAZANCI gnkazanci@hotmail.com Kartpostallarla gezi tarihinden bir not da Anadolu’da kullanılmış olan ‘’Kelek’’ ile düşelim. Kelek nehir taşımacılığında kullanılan bir çeşit saldır. Keçi derisi tulum olarak çıkarılıp üflenerek şişirilir. Taşınacak malın miktarına göre çok sayıda tulum hazırlanarak şişirilir. Ahşap malzeme ile salın gövdesi hazırlanır ve tulumlar bu gövdeye bağlanır. Kelekte tulum kullanılması yolculuğun nehir boyunca akıntı yönünde olması ve dönüşün tulumların söndürülerek yük taşıyan hayvanlarla geri getirilmesi ile ilişkilidir. Resimde Dicle Nehri üzerinde kullanılan bir kelek görmekteyiz. Salın üzerinde nehirde yürütmek ve yönlendirme için kullanılan kürek, özel yolcular için yapılmış tenteli bölme ve yabancı olması muhtemel fötr şapkalı yolcusu, fesli Osmanlı dönemi insanları ve yükleri görüyoruz. Bu konuda yazınımızda önemli bir kaynağı belirtmeden geçmeyelim. Dicle Nehri üzerinde kelek ile yaptığı seyahati ayrıntılı biçimde eski Trabzon Valisi Ali Bey anlatmıştır. Ali bey 1884-1888 yılları arasında görevli olarak yaptığı seyahatleri anlattığı kitabında Diyarbakır’dan Bağdat’a gidişini ve kelek ile yolculuğun tüm ayrıntılarını verir. (Dicle’de Kelek ile bir YolculukSeyahat Jurnali, Ali Bey, Büke Yayıncılık, 2003) 21 ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı: 16, Kış 2013) Ankara Kütüphanesi Timur ÖZKAN ozkantimur@yahoo.com ANTĐK ANKARA, Haluk Sargın 194 Sayfa, Arkadaş Yayınları, 2012 Yazarın daha önce aynı adla yayınlanan kitabının genişletilmiş ikinci baskısı olan “Antik Ankara” öncelikle özenli tasarımı ve kaliteli baskısıyla dikkat çekiyor. Antik Ankara'nın sunum yazısını kaleme alan ANKAMER Müdürü Prof. Dr. Aliye Öztan, bakmak ve görmek arasındaki farka vurgu yaptığı yazısında "Haluk Sargın'ın Ankara sevgisiyle ürettiği bu kitap yaşadığı kente duyduğu saygının da bir ifadesi" nitelemesini yapmış... "Ankara'nın Cumhuriyet Dönemi'ne Kadar Kısa Tarihi" ve "Antik Ankara Gezisi" olmak üzere başlıca iki bölümden oluşan kitabı aynı zamanda fotoğraf sanatçısı olan Haluk Sargın’ın birbirinden güzel fotoğrafları süslüyor. MĐSKET, Đnci Gürbüzatik 352 Sayfa, Goa Yayınları, 2009 Yazdığı çok sayıda dizi film senaryosu ve eğitici draması TRT’de çekilip yayınlanan, yazdığı senaryo, oyun ve öykülerle bir çok ödül alan araştırmacı yazar Đnci Gürbüzatik “Đki Çırpı Kiraz Kız” ve “Aşk Kaldığı Yerden” adlı öykü kitaplarından sonra yazdığı “Misket”; 1950’lerin Ankara’sından çarpıcı kesitler sunuyor. Ankara’nın terk edilmiş ve yıkılmayı bekleyen bir mahallesinin sokaklarında dolaşırken çocukluğunun zor yıllarına dönen yazar, usta gözlemleriyle ve etkileyici üslubuyla olduğu kadar “onsuz olmazdı” dediği başarılı kurgusuyla da dikkat çekiyor. Hepsi de birbirinden ilginç insan ve kent manzaraları arasında öne çıkan bazı öyküler şunlar; “Saka Mehmet Efendinin Dilinin Tutulduğu An”, “Bordo Kanayan Gömlek”, “Babamın Kolları Tren Yolları” ve “Ceplerim Misket Dolu Unutma Hepsi Birer Taş” ŞĐĐR KIZ ANKARA, Burcu Dere 80 Sayfa, Kanguru Yayınları, 2012 Hayatının büyük bir şiir olduğuna inanan Burcu Dere, doğuştan beyin felçli olarak başladığı hayatını tekerlekli sandalyede sürdürüyor. Kalem kullanamadığı için cep telefonuna kaydettiği şiirleri (ilk şiirini yazdığı) annesi tarafından yazıya, arkadaşları tarafından da bilgisayara aktarıldıktan sonra kendisi tarafından düzeltiliyor. Aynı adlı şiirle başlayan “Şiir Kız Ankara” genç şairin ikinci kitabı olup “Afrikalı Çocuğun Midesi Kadar Boş Dünya” adlı ilk kitabı 2011’de ikinci baskısını yapmış. Hayat felsefesini Saygı, Sevgi, Sanat ve Siyaset (4S) olarak özetleyen ve halen Anadolu Üniversitesi’nde Radyo Televizyon Programcılığı okuyan Burcu Dere, “ruh eşim” diye nitelendirdiği Ankara’da yaşıyor ve şiirlerini de Ankara’ya hediye ediyor. 22 ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı: 16, Kış 2013) Ankara/Ankara____________________________________________ ATATÜRK ve ANKARA Büyük Önder Atatürk’ün; 7 Nisan 1924’te Yunus Nadi’ye verdiği ve 7 Mayıs 1924 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan demecinden (Kaynak: Atatürk Araştırmaları Dergisi Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I-III) Ankara’dan Đstanbul’a gitmekte olduğumuz sırada ilk sözlerimiz dört yıl önce geldiğimiz Ankara ile dört yıl önce bıraktığımız Đstanbul ve bu iki şehrin şimdiki durumları üzerinde olmuştur. Bu konuda Gazi’nin sözlerinin aslına çok sadık kalmasına özellikle özenerek işte yazıyorum: “Doğrudur, az zamanda çok aşama. Kuşku yok. Đstanbul’umuz güzeldir, ancak Ankara’mız bütün eksikliklerine rağmen, daha az güzel değildir. Onu özellikle bizler biliriz, değil mi? Ayrıca fazla olarak şimdi Ankara, devletimizin merkezidir de. Gerçekte Ankara, durumu nedeniyle, merkezî yönetim için çok ilgi çekici ve güven verici bir noktadadır. Bu nedenle benim kararlarım, hareketlerim ve girişimlerim üzerinde doğal olarak etkilerini göstermiştir. Gerçekten işe ülkenin Doğusunda, Doğu sınırından başladım. Sonra daha Batıya gelmek zorunluluğunu duydum. Sonunda Ankara’da durdum ve ülke işlerini, milletin arzusu doğrultusunda yönetmek için başka yere gitmeye gerek duymadım. Türkiye’nin ve Türk milletinin ve Türk milleti yararına işlerin en sağlam savunmasının da ancak Ankara’dan olabileceği olaylarla da belirginleşmiştir. En zor şartlar içinde, en az hazırlıklı olduğumuz hâlde en büyük darbelerin tersine çevrilebilmesinin en güçlü nedenleri arasında Ankara’nın coğrafî yeri de vardır.” Sarsılmayan inanç “Ankara’nın doğal konumu ve coğrafyasına değer katan bir yön daha vardır: Ankaralılar en acı ve kötü günlerde millet her taraftan çeşitli araçlarla zehirlenirken, ülke ve milletin gerçek kurtuluşuna yönelen girişim konusundaki inanç ve güvenlerini bir an olsun sarsmamışlardır. Ankara’ya ilk kabul olunduğum gün, sadece bir vatandaş; milletin bir bireyiydim. Hiçbir sıfatım, yetkim ve unvanım yoktu. Böyle olmakla birlikte Ankara ve çevresi çocuklarıyla, kadınlarıyla, yaşlılarıyla birlikte Ankara şehrinden Dikmen tepesine kadar bütün ovayı doldurmuş ve beni karşılamıştır. Đstasyondan hükümet dairesine kadar uzayan caddenin iki tarafı eski Türk giysileri giymiş, bıçakları ve tabancaları ellerinde Ankara gençleriyle dolmuştu. Bu gençler ve onlarla birlikte bütün halk: “Yurdu ve milleti düşmandan kurtarmak için hepimiz ölmeye hazırız, emrinizi bekliyoruz” diye bağırıyorlardı. O zaman Ankara istasyonu yabancı subay ve askerlerinin işgali altında bulunuyordu. O güne kadar Ankaralıları ölü ve Ankara’yı bir yıkıntı alanı sanan bu yabancılar, bu yüce gösteri karşısında ilk endişelerini göstermekten kendilerini alamamışlardır.” Tarih’ten Cumhuriyet Merkezi “Ben Ankara’yı coğrafya kitabından çok tarihten cumhuriyet merkezi olarak öğrendim. Gerçekten Selçuklu yönetiminin parçalanması üzerine Anadolu’da kurulan küçük hâkimiyetlerin adlarını okurken çeşitli beylikler arasında bir de Ankara Cumhuriyetini görmüştüm. Tarih sayfalarının bana bir cumhuriyet merkezi olarak tanıttığı Ankara’ya ilk defa geldiğim o günde gördüm ki orada geçen yüzyıllara rağmen hâlâ o cumhuriyet yeteneği sürüyor.” 23 ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı: 16, Kış 2013) … 24