Pablo Neruda ve Namaz
Transkript
Pablo Neruda ve Namaz
Pablo Neruda ve Namaz Nobel Edebiyat ödülü sahibi Şilili şair Pablo Neruda, büyükelçi olarak görev yaptığı sırada bir cami avlusunda ikindi namazına hazırlanan müminlerle ilgili izlenimlerini şöyle anlatır: “Sessizlik içinde namaza duran insanlara bakınca hayret ediyorum. Yüzlerce insanın cami dışındayken ayrı ayrı ifadeler taşıyan yüzleri, birbirinin aynı. Aynı yüksek, fakat görünmeyen bir gerçeğe inanmak. Yüzlerine, birbirinden asla fark edilemeyen bir iman üniforması giydirilmiş gibi… Sonsuz olduğu zannını veren bir sessizlik görünüşte, imamın sesini yükseltmesiyle bozulur gibi oluyor. Fakat Allah’ın büyüklüğünü ifade eden ses, secde sırasında kaybolunca, biraz önceki sessizlik daha da koyulaşıyor. Arada bir okyanus dalgalarının kıyıya vuruşunu andıran bir uğultu gelir gibi oluyor. Sonunda mü’minler yüce huzurdan döndüklerini, başlarını sağa ve sola çevirerek bu yalancı dünyaya haber veriyorlar. İbadetlerini bitiren topluluk, yine o şaşırtıcı sessizlik içinde büyük kapıya yöneliyor. Kendimi, derin bir ruh havuzunda arınma halinde hissediyorum. Gördüklerimin hiçbirisi, günlük gerçeklerle alâkalı değil. İnsanlar da öyle. Kapıdan içeriye girinceye kadar onların kendileri olduğuna yemin edebilirim. Fakat kapıdan geçer geçmez, yahut geçtiği anda ilâhiliğin sırrı hepsini değiştiriyor. Zihnimize iyice yerleşmiş olan deyimler de, insanla beraber değişiyor. Olağan olan her şeyle alâkalarını koparıyorlar. Kalp iyice temizlenmiş ve arınmış olduğuna göre sadece iyi olan şeylerle tanıdıklığımız sürüyor ve yeniden kuvvet kazanıyor. Bu camiden çıkan insanların, dışarıdaki olağanlığın baskısına rağmen kötü bir şey düşünebileceğine inanmıyorum. Zaten öyledir de... Ben hiçbir zaman gerçek bir mü’minin suç işlediğini duymadım. Hayatta büyük sıkıntıları olanlar, aşılamayacak gibi görünen felaketlere uğrayanlar, camiye uğramalıdır. Orada her şeyin geçiciliği, fakat bir şeyin, kaynağı Allah olan bir rahmetin ebediliği hemen anlaşılıyor. Hemen her şey, kubbeler, pencereler, içeriye sinen hava ile değişiveriyor. Bütün ızdıraplar, yakamızı bırakmayacak gibi görünen dertler bizim için yabancı oluveriyor. Artık işlerimi hemen bitirip, her gün camiye gidiyorum. Bir de Kur’an tercümesi edindim. Tercüme, aslında birçok değeri alıp götürür kanaatindeydim. Fakat, okuduğum tercüme, ‘Büyük Kitab’ın hiçbir şey kaybetmediğini gösteriyor. Bu doğruluğun ve güzelliğin, her hangi bir dış tesirle bozulmayacağının en açık delili değil midir?" (Le Figaro’dan çev. Vecdi Bürün, 1991’den naklen: Zafer Derg., Kasım 1999, sayı: 275, s. 21). Eylül 2014