Aralık
Transkript
Aralık
Tüm eserlerde akıl yer alır. Nikon’un akıllı KILAVUZ MODU eserlerimi mükemmelleştirmemde bana yardımcı olur. AF-S DX VR 18-55mm f/3.5-5.6G ile birlikte .tr ISSN 1309-095X TFMD ‘’FOTO MUHABİRİ’’ Türkiye Foto Muhabirleri Derneği (TFMD) Adına Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Rıza ÖZEL (Başkan) YÖNETİM KURULU Ümit Kozan (Başkan Yrd.) Gürsel Eser (Genel Sekreter) Barış Oral (Mali Sayman) Yurttaş Tümer (Üye – Marmara ve İstanbul Bölge Temsilcisi) Kenan Çimen (Üye – Ege Bölge Temsilcisi) Emin Demir (Üye – Akdeniz Bölge Temsilcisi) Uğur Kavas (Üye) Yavuz Özden (Üye) Alper Yurtsever (Üye) Ali Ekeyılmaz (Üye) TFMD KURUCU ÜYELERİ Rafet Hüner Sökmen Baykara Zekai Durmuş Halim Ermiş Rıza Ezer Dursun Gündoğdu Bülent Hiçyılmaz İlhan Kuyucu Turgut Mantar Mehmet Ünlü GENEL YAYIN DANIŞMANLARI Bülent Hiçyılmaz Mehmet Ünlü Şükrü Akın Aykut Fırat ISSN 1309-095X Türkiye Foto Muhabirleri Derneği Yayın Organıdır. Sayı:11 • Aralık 2011 • ÜCRETSİZDİR GÖKŞİN SİPAHİOĞLU anısına... SİPA’nın kurucusu, Foto Muhabiri Gökşin Sipahioğlu, Paris’te vefat etti. KÜBA Havana’da genç bir kadın banka önünde nöbet tutuyor. Yüksek topuklu ayakkabıları, bigudili saçlarını hafif örten eşarbı ile genç kadının zarif ve çekici görüntüsü elindeki silahla çelişiyor. 1962. Fotoğraf: Gökşin Sipahioğlu 26 36 Grafik Tasarım Erhan KOÇ www.erhankoc.com.tr HUKUK DANIŞMANI Av. Umut Kurman ALK Hukuk Bürosu Web Tasarım CMC (Cüneyt Düşmez) www.cmcankara.com YAYIN KURULU Uğur Kavas Volkan Yıldırım Celal Çevirgen Murat Çetin Mühürdar Raşit Aydoğan Erhan Sevenler Hüseyin Yeşilkavak Denizhan Güzel Okan Özer İbrahim Laleli Adnan Poyraz Eyüp Kaçar Zafer Sel Cem Bakırcı Adres: Feza Gürsey Bilim Merkezi Yanı Altınpark-Aydınlıkevler-ANKARA Tel: 0 312 417 87 60 • Fax: 0 312 417 87 18 Süreli yayın Sayı: 11 Aralık 2011 / Üç ayda bir yayınlanır Foto Muhabiri Dergisi’nde yeralan yazı, fotoğraf ve reklamların sorumluluğu sahiplerine aittir. Yazı ve fotoğrafların kullanım hakları TFMD’ye (Türkiye Foto Muhabirleri Derneği) aittir. izinsiz olarak yayınlanamaz. Baskı Dumat Ofset 0.312 278 82 00 80 56 98 88 I Z I M I SES ? I M R A V N A DUY TFMD Başkanı Rıza ÖZEL T FMD Foto Muhabiri Dergisi 11. sayısına ulaştı. Bu dergilerde belki de en sık dile getirdiğimiz konu oldu, gazetecilerin elinden alınan “yıpranma hakkı” ve meslektaşlarımızın giderek ağırlaşan mesleki çalışma koşulları. Bunlarla ilgili ziyaretlerde bulunduk, dosyalar sunduk yetkililere. Sonuç ise kocaman bir soru işareti. Herkesin derdinin peşinde koşan gazeteci, kendi sıkıntısını dile getiremedi. Yer bulamadı gazetecinin sıkıntısı gazete sayfasında veya haber bülteninde. Birkaç küçük internet portalının bir kenarına ilişti ancak gazetecinin çilesini yansıtan bu haberler. Arkadaşlarımız vuruldu Gürcistan’da az daha ölüyordu Levent, hala geceleri uykusundan sıçradığını biliyorum kameraman Güray’ın. Mustafa öldü. Irak’ta, üstelik yardım konvoyundaydı ateş açıldığında. Kalbi dayanmadı Behzat’ın bu strese gencecik yaşında kalp krizi geçirdi. Somali’de bomba attılar, Anadolu Ajansı aracına. Şanslıydı, arkadaşlarımız arabada değildiler o sıra. Haykırdık olağanca sesimizle bizler, “Yıpranmıyoruz, Ölüyoruz” diye. Ama... Sesimizi duyan olmadı... Sebahattin ağabeyle, Cem depremde enkaz altında kaldı. Depremin acısını duyuruyorlardı haberlerinde “sağlam raporlu !” Bayram Otel çöktüğünde. Defalarca yan yana, omuz omuza görev yaptığımız meslektaşlarımız Sebahattin Yılmaz ve Cem Emir’in üzerine yığıldı koca bina. Yardım ekipleri seslendi, “Sesimi duyan var mı?” Bir cevap beklediler, bir nefes bir ses. O güne kadar kimse duymamıştı seslerini, o günde onlar sustu. Sesleri çıkmadı... Fotoğraf: Ümit BEKTAŞ S meraları, bir de basın kartları bulundu. Ancak olmadı, günler süren umutlu, acı bekleyişin ardından soğuk bedenleri çıkarıldı, otelin enkazından. Görev şehitlerimiz, Doğan Haber Ajansı (DHA) ekibi muhabirleri Sebahattin Yılmaz ve Cem Emir ile depremde hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, aileleri, yakınları ve tüm basın camiasına başsağlığı diliyoruz. Bu acı haberle tekrar haykırmak istiyoruz. Biz gazeteciler, “YIPRANIYORUZ !” Herkesin kaçtığı afet bölgelerine bizler koşarak gidiyoruz. Savaşlardan kaçan insanlar, mülteci kamplarına yerleştirilirken bizler ateşe atıyoruz kendimizi. Ne soğukta duruyor, ne sıcakta kesiliyor haberin telaşı. Tüm bunlara rağmen, Ekim 2008 yılında gazetecilerin filli hizmet süreleri kaldırıldı. Yani kamu oyunda bilinen şekli ile “yıpranma hakkı” elinden alındı gazetecinin. ebahattin Yılmaz ve Cem Emir için Türkiye Foto Muhabirleri Derneği Yönetim Kurulu’ndaki tüm arkadaşlarımın ortak kararı ile yayınladığımız baş sağlığı mesajını buradan bir kez daha duyurmak istiyorum... İki arkadaşımızın ölümünün foto muhabirlerinde de büyük bir üzüntü ve keder yaşattığını bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Bir çok olayda yan yana fotoğraf çekip haber kovaladığımız, basın şehitleri arasına eklenen Yılmaz ve Emir’i asla unutmayacağız. Deprem bölgesinde görev yaparken yakaladı arkadaşlarımızı ölümün soğuk nefesi. Sebahattin 52 yaşındaydı, Cem ise henüz 26’sında. Deprem bölgesinde yaşananları son ana kadar aktardılar ajanslarının merkezine. Ta ki, 5,6 büyüklüğündeki depremin sarsıntısıyla kaldıkları Bayram Oteli kağıt gibi üzerlerine çökünceye kadar. Kendilerine günlerce ulaşılamadı, ailesi ile birlikte tüm meslektaşları nefeslerini tuttu.. Tanıyan, tanımayan herkes umutlu bir haber bekledi. Birkaç gün sonra odalarına ulaşıldığında toz ve molozlar arasında kırık dökük fotoğraf makineleri, ka- Gazeteci arkadaşlarımızın büyük kısmı, sendikasız çalıştırılıyor, hakları verilmiyor, iş güvenlikleri ise yok maalesef. Üstelik sahte bordrolarla asgari ücret yansıtılıyor maaşlarına ki kovulduklarında ancak 3-5 kuruş tazminat alsınlar. Depremde, selde, savaşta görev yapan gazetecilere yasal hakları olan savaş ve afet tazminatları da ödenmiyor üstelik. Depremde, selde, savaşta görev yapan gazetecileri, sigorta şirketleri bile kapsam dışında tutuyor. Ne özel hayat sigortası yaptırabilirler ne de özel sağlık sigortası. Arkadaşlarımız Sebahattin Yılmaz ve Cem Emir’in nezdinde tüm basın şehitlerinin aziz hatıraları önünde bir kez daha saygıyla eğiliyoruz. DUYAN VAR MI? Basın Şehitlerimizi unutmayacağız... FOTOSENTEZ Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Van, Hakkari, Şırnak ve Siirt’i kapsayan gezisinde üs bölgelerini helikopterle ziyaret etti Fotoğraf: Murat ÇETİNMÜHÜRDAR, Cumhurbaşkanlığı FOTOSENTEZ Fotoğraf: Fatih KILIÇ , Habertürk Gazetesi Ankara’da Tepe Prime konutları fıskiyeler altındaki dans gösterisi ile tanıtıldı. FOTOSENTEZ TBMM Başkanı Cemil Çiçek Haydarpaşa Garından kalkan TRT treni ile Almanya’ya hareket etti. Fotoğraf: Serkan AKKOÇ, Habertürk Gazetesi Kadınlar Basketbol Cumhurbaşkanlığı Kupasında Fenerbahçe ve Galasatasaray Ankara Spor Salonu’nda karşılaştı. Maç sonunda kupa töreni sırasında tribün çöktü. Fotoğraf: Volkan FURUNCU, Anadolu Ajansı FOTOSENTEZ FOTOSENTEZ Zaman Gazetesi Foto Muhabiri Ali ÜNAL, Tarım ve İnsan Fotoğraf Yarışmasında üçüncü oldu. FOTOSENTEZ Akşam Gazetesi Foto Muhabiri Raşit AYDOĞAN İzmir’de düzenlenen Hava Oyunlarında çektiği kareyle Finansbank ‘ın “Bizce Mümkün” sloganlı fotoğraf yarışmasında birinci oldu. FOTOSENTEZ Milliyet Gazetesi’nden Ercan Arslan, Türkiye Futbol Federasyonu ve Ülker’in düzenlediği “Herkes için Futbol” fotoğraf yarışmasında “Kızlar” adlı fotoğrafı birinciliğe “Çadır Kent” isimli fotoğrafı ile de ikinciliğe layık görüldü. Arslan, Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu tarafından Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği (AFSAD) ile işbirliği içinde Avrupa Gönüllülük Yılı’nı kutlamak amacıyla düzenlenen “Gönüllü Ol! Fark Yarat!” fotoğraf yarışmasında da büyük ödülü aldı. FOTOSENTEZ Anadolu Ajansı Foto Muhabiri Fırat Yurdakul, Çin Haber Ajansı Şinua’nın düzenlediği “Yoksulluğa Odaklan” isimli fotoğraf yarışmasında Somalide çektiği bu kare ile mansiyon aldı. FOTOSENTEZ Libya’da Kaddafi’nin doğum yeri olan Sirte, Ulusal Geçiş Konseyi askerlerinin tank, roketatar ve füzeli saldırıları ile düştü. Fotoğraf: Sinan GÜL, Anadolu Ajansı FOTOSENTEZ 22 Fotoğraf: İbrahim LALELİ, Doğan Haber Ajansı Alt kısmı Antalya müzeinde sergilenen “Yorgun Herkül” heykelinin üst kısmı yuvasına döndü. ABD’den gelen parça ile tamamlanan heykeli Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay tanıttı. 23 Fotoğraf: Emre TAZEGÜL FOTOSENTEZ Antalya “Altın Portakal Film Festivali” kapsamında Rixos Sungate Oteli’nde düzenlenen etkinlikler arasında defileler ilgi ile izlendi 25 i s e y a ik H n fı a r ğ o t “O” Fo Mühimmat Deposu’nda patlamalar oluyor. Usta Foto Muhabiri Zekeriya Albayrak -Olaya ilişkin hafızalarda, sizin havalara yükselen siyah duman ve kaçan insanları gösteren kareniz kaldı. Nasıl gittiniz, neler yaşadınız? Uzun yıllar geçti, tarih sayfalarına taşınan bu fotoğrafın hikayesini anlatabilir misiniz? H er foto muhabirinin mutlaka hafızalarda kalan bir “o an” final fotoğrafı vardır. Benimde meslek yaşantım boyunca final fotoğrafı olarak değerlendirdiğim Kırıkkale, Makina Kimya Endüstrisi Kurumu Mühimmat Deposu’nda meydana gelen patlamalarda çektiğim, ön plana çıkan ve bütün ulusal yayın yapan gazetelerde birinci sayfada yer alan, ayrıca olayı duyuran yabancı basınında da yer alan iki kare fotoğraf. İki kare diyorum, çünkü olayla ilgili yayına verilen onlarca karenin arasından olayın vahametini, büyüklüğünü ve yaşananları özetleyen o iki kare fotoğraf. › Röportaj: Emin DEMİR › Yıl 1997, yer Kırıkkale. Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu Mühimmat Deposu’nda patlamalar oluyor. Gün boyu süren patlamalarda 2 kişi ölüyor. Onlarca yaralı var. Hafızalarda kalan ise Zekeriya Albayrak’ın bir fotoğraf karesine sığdırdığı dehşet anı... 27 › i s e y a ik H n fı a r ğ o t o “O” F 3 Temmuz 1997. Kırıkkale, Makina Kimya Endüstrisi Kurumu Mühimmat Deposu’nda patlama olduğu haberi AA’ya ulaşınca, deneyimli ve usta yönetici Mehmet Ünlü beni görevlendirdi. (Kırıkkaleli olmam tercihinde rol aldı sanırım). Kısa sürede hazırlandım, yanıma biraz abartılı miktarda film aldım (O tarihte henüz dijital teknoloji yok), muhabir ve kameraman arkadaşım Osman’la birlikte yola çıktık. Arabada negatif filmleri kutularından çıkarıp çantama yerleştirirken Osman, alaylı bir ifadeyle, ‘’Ağabey sen de amma abartmışın! Bu kadar filmi ne yapacaksın, ben iki tane yedek kaset aldım yeterli, ne gerek var yük etmişsin” dedi. Tedbirli olmaktan zarar gelmeyeceğini belirterek daha önce yaşadığım bir olayı anlattım. Türkiye Gazetesi’nde çalışırken Haber Müdürü Akif Bülbül, “Madenciler, rahmetli Şemsi Denizer başkanlığında Zonguldak’tan Ankara’ya yürüyorlarmış, ‘’Ankara girişinde karşılayın, akşama dönersiniz” demişti. Ben yola çıkarken yanıma çok sayıda film ve pil aldığımı, akşam dönmemiz söylenen görevden 9 gün sonra döndüğümüzü ve 9 gün boyunca film ihtiyacı duymadığımı, bunun bir yaşanmış tecrübe olduğunu söyledim. Elmadağ virajına geldiğimizde yaklaşık 45 kilometre uzaklıktaki patlamaların dumanları gözüküyordu. Şehir girişinde insanların bulabildikleri araçlarla şehri terk ettiklerini görüntüledik. Şehre ulaşan ilk haberci ekiplerindendik. Israrım sonucu, yasak olmasına rağmen patlamanın gerçekleştiği bölgeye girdik, yeterli görüntü aldıktan sonra hem patlamanın olduğu bölgeye hakim hem de hastanelerin bulunduğu mevkiye gitmemiz gerektiğini söyledim. Hastahaneye gelen yaralıları ve bir yandan patlamanın gerçekleştiği alanı görüntüledik. Patlamaların sıklığı ve hastaneye gelen yaralıların sayısı hızla artıyordu. İlk fırsatta, geldiğimiz ulaştırma görevlisine filmleri verdim. Kameraman Osman’ın da kasetini alıp hemen Ankara’ya dönmesini söyledim. Bu arada Mehmet Ünlü’yü arayıp olayın boyutunun çok büyük olduğunu, ilerleyen saatlerde daha büyük faciaların yaşanabileceğini söyledim. Kendisi de hemen araç çıkaracağını, bir foto muhabiri ve muhabirin takviye olarak göndereceğini söyledi. Bu arada yanıma aldığım film sayısını abartılı bulan kameraman arkadaşım Osman, çok sayıda video kaset siparişi verirken, arabada söylediklerinden dolayı özür diledi. Bu arada diğer basın kuruluşlarından haberci arkadaşlar bizim bulunduğumuz mevkiye gelmeye başladı. Çektiğim bir karede, arka arkaya devam eden patlamanın birinde önümdeki herkes tam siper yatmış, o karede değerli ustam, saygı duyduğum foto muhabiri ağabeyim Yaşar Uçar da tam siper yatıyor. Bu kare de yayına verilmiş, ertesi gün o fotoğraf bazı gazetelerde yayınlandı. Yaşar ağabey o günden sonra bir süre benimle konuşmadı. Saat 15.30’du. O ana kadar bütün her şeyi görüntülemiştim. Ama haber fotoğrafı anlamında tam olarak “o an” fotoğrafını hala çekmediğimi düşünüyordum ki... Şiddeti tarif edilemez bir patlama gerçekleşti, o ana kadar gözüm vizörde, kadrajım dik olarak dakikalarca beklemiştim. Yüzümde önce kuvvetli rüzgar hissettim, ağaçlar bile eğiliyordu. Alev topu yüzlerce metre göğe yükseldi, havada üzerimize doğru siyah bir şeyler uçuşuyordu. Kuş sanmıştım, sonradan anladım ki şarapnel parçalarıymış. Saliseler sonra inanılmaz gürültü daha koptu. Ben hala fotoğraf çekiyordum. Bağrışmaları duydum, yakınımda kimse kalmamıştı. Haberci arkadaşlar oradan uzaklaşmam için uzaktan bana bağırıyordu. 15.30’da meydana gelen o patlama yüksek kalibreli bombaların bulunduğu ana depoya ulaşmıştı ve patlayan ilk yüksek kalibreli bombaydı. Yangına müdahale eden yerli ve yabancı helikopter pilotları o andan sonra müdahaleye son verdi. Yetkililer halkın şehri boşaltmasına karar verdi. Ve “o an” Kırıkkale Devlet Hastahanesi’nin arka tarafından koşarak ön tarafına geçtim, hafif meyilli yolun başına geldiğimde tarifi imkansız film sahnelerini aratmayacak bir görüntü ile karşılaştım. 80-200 mm objektifimin takılı olduğu Nikon F3 marka makinemin deklanşörüne ardarda bastım. Motosikletle olay yerinden uzaklaşan bir sürücü, etrafta ambulanslar, panik halinde insanlar, geri planda patlamadan dolayı oluşmuş duman bulutu. O anda, gün boyu düşündüğüm ha28 ber fotoğrafını çekmiştim. Bekleyen araca filmlerimi verdim ve derhal Ankara’ya dönmesini söyledim. Dakikalar sonra şehrin boşaltılacağı haberini aldık, Bizde şehri terk eden yaralıları ve vatandaşları görüntülemek üzere şehirden ayrılmak mecburiyetinde kaldık. Ve şehir dışındaki kriz merkezi olarak belirlenen jandarma komutanlığına gittik. İlerleyen saatlerde korkulan olmadı, ana depodaki yangın kendiliğinden söndü, durum normale dönmüştü. 5 Temmuz 1997 Milliyet Gazetesi Sina Koloğlu’nun “BİR FOTOĞRAFA YAPILAN HAKSIZLIK” başlıklı köşe yazısından... G azetelerde Kırıkkale’deki facianın boyutlarını anlatan muhteşem bir fotoğraf vardı. Görüntü, Hollywood yapımı filmlerde görüntü yönetmenlerinin çok sevdiği bir enstantanenin kopyası... Önde kaçan bir motosikletli, hafif meyilli asfalt, arkada dumanlar ve kaçışan insanlar. Bize gelen gazetelere baktık. Maalesef çoğunluk bu fotoğrafın kime ait olduğunu yazmamıştı. Bu muhteşem fotoğrafı Anadolu Ajansı’ndan bir gazeteci arkadaşımız çekti. Sadece iki gazetede imza (onlar da iki ayrı isim vermişler) gördük. Muhabirlikten geldiğimiz için çekilen çileyi çok iyi biliyoruz. Muhabir için (en az maaş alan çalışanlar olarak) elindeki tek güç imzasıdır. Hele birinci sayfada ve bütün gazetelerde yer alan bir fotoğrafın imzası çok ama çok kıymetlidir. Çünkü böyle bir fotoğraf her zaman çekilmez, böyle bir enstantane her zaman yakalanmaz. İkincisi gerçekten aldıkları maaş ile ancak geçinen, bir gazetenin tüm haber yükünü yağmur çamur demeden, güneşin altında, sırılsıklam bir fotoğraf, bir haber için koşturan gerçek gazetecinin (yani muhabirin), alnının terini silerken görmek istediği tek şey imzasıdır... Sabah gazeteleri aldığımızda “es geçilen” bu gerçeği görünce, yazmadan edemedik. Hep görüntülü basını eleştiriyoruz. “Etik” diyoruz, “yayıncılık ahlakı” diyoruz... Biraz da yazılı basınımıza bu örnek ile “çuvaldızı kendimize batırma” nın gereğini duyduk. Köşe yazılarına konu oldu Fotoğrafın Hikayesi; finalim dediğim fotoğrafım ve patlamanın şiddetini gösteren o dik kare bütün gazetelerde ve Hürriyet’in birinci sayfasında yayınlandı. O akşam aynı yerde aynı ekip yemek yedik, ama sevgili Kurt yoktu. O fotoğrafın hikayesi böyle. O gün birlikte çalıştığımız, aynı iş yerinden foto muhabiri arkadaşım Mustafa Abadan da karede yer aldı. Bulunduğumuz alanda haber fotoğrafçılığı adına çok sayıda görüntü vardı, dolayısıyla arkadaşım Mustafa Abadan o anda yakın plan çalışıyordu. Aslında karede ikinci bir gazeteci daha var, onun durumu daha vahim, ertesi gün beni buldu, elindeki gazeteleri göstererek, ‘’işte motosikletteki sürücü benim” dedi. Fotoğraftan dolayı kutladı. Tanıştık. Kırıkkale’de yayın yapan mahalli bir gazetenin haber müdürüymüş, ben de kendisine teşekkür ettim, ama o anın onun için şansızlık (olay yerinden bir gazeteci olarak uzaklaştığı için), benim için şans olduğunu belirttim. 10 Temmuz 1997 Güneş Gazetesi Vehbi Dinçcan’ın “FOTO MUHABİRİNİN KALİTELİSİ...” başlıklı köşe yazısından... F oto muhabirliği hüner isteyen iştir. Herkes de bu işi yapamaz... Son günlerde foto muhabirliğinin önemi de tekrar arttı... Bu işi yapan silah arkadaşlarımı (!) buradan tekrar anarken gurur duyorum. Kırıkkale’deki faciada AA foto muhabiri Zekeriya Albayrak’ın çektiği o muhteşem fotoğrafı görünce mest oldum... Tebrikler Zekeriya... Ellerine sağlık... Bu işin öneminin büyük olduğunu bildiğimizden zamanında derneğini bile kurmuştuk... İlk başkanımız Rafet Hüner, kulakları çınlasın... Ardından şimdiki başkan Bülent Hiçyılmaz, hep aynı şeyi düşünmüştük: “Foto muhabirliğini geliştirmek”... Fotoğraf konuşmalı bence... Fotoğrafın altına yazı bile gerekmemeli... Kırıkkale faciasının fotoğrafında olduğu gibi... AA bu işi en ciddi yapan basın kuruluşudur. Bazı kuruluşlarda muhabir-foto muhabiri aynı kişide toplanır... Ritim bozukluğu da mutlaka oluyor. Gazetecinin kafası karışıyor... Haberi mi takip etsin, fotoğrafı mı ? Foto muhabirliği yaşatılmalı... Hem de ilerletilerek yaşatılmalı... Foto Muhabirleri Derneği’ne destek verilmeli... Bir kaç kişinin kovalamasıyla olabildiğince oluyor da... Daha ileri gitmesi gerekir... 29 Köşe yazılarına konu oldu Gecenin çok geç vaktinde yemek yemek için Kırıkkale - Ankara istikametindeki Kayadibi tesislerine gittik. Bizim gibi bölgedeki bütün basın mensupları oradaydı. Değerli dostum Hürriyet Gazetesi muhabiri Nurettin Kurt da oradaydı, daha merhaba demeden büyük bir heyecanla ve iddialı bir şekilde, ‘’seni çok kötü atlattım’’ dedi. Ben de, ‘’madem öyle, yarınki gazetelere bakalım, eğer senin fotoğrafların benimkilerden daha geniş yer alırsa bütün bu ekibin masrafını çeksin’’ dedim, anlaştık. Ertesi gün Foto Muhabirliğinin Geleceğinden Umutluyum Geçtiğimiz günlerde Anadolu Ajansı’ndan emekli olan Foto Muhabiri Zekeriya Albayrak, meslek hayatının dönüm noktalarını TFMD Akdeniz Bölge Temsilcisi Emin Demir’e anlattı. Nasıl başladınız foto muhabirliğine ? Mesleki yolculuk nasıl sürdü? 1 981 yılında Hürriyet Haber Ajansı Kırıkkale muhabiri sevgili ustam Erhan Gögem’le çalışmaya başladım. Önce karanlık odayı siyah - beyaz baskıyı öğrendim. Amatör olarak fotoğraf çekmeye başladım, zamanla kendimi geliştirdim, fotoğrafçılığı hem haber amaçlı hemde maddi gelir getiren meslek olarak sürdürdüm. 1982 yılında yüksek öğrenim hakkı kazandım bir yıl eğitimle gazeteciliği birlikte yürütmeye çalıştım, ikisini bir arada yürütemeyince tercihimi gaze- 30 › tecilikten yana kullandım. 1982- 1985 yılları arasında Son Havadis Gazetesi ve Türk Haberler Ajansı Kırıkkale muhabirliği yaptım. 1986- 1988 yılları arası Kırıkkale Milliyet gazetesi ve TRT bürosunda foto muhabiri olarak çalıştım. Artık Kırıkkale bana dar geliyordu. Profesyonel foto muhabiri olarak başkentte Zekeriya Albayrak Kimdir? Zekeriya Albayrak, 1963 yılında Kırıkkale’de dünyaya geldi. Gazetecilik mesleğine 1981 yılında Hürriyet Haber Ajansı Kırıkkale bürosunda başladı. Daha sonra Son Havadis Gazetesi, Türk Haberler Ajansı, Milliyet Gazetesi ve TRT’nin Kırıkkale bürosunda foto muhabirliği yaptıktan sonra 1988 yılında Türkiye Gazetesi Ankara Haber Merkezi’nde foto muhabiri olarak görev aldı. 1997 yılında Anadolu Ajansı Fotoğraf Haberleri Müdürlüğüne foto muhabiri olarak geçiş yaptı. Anadolu Ajansı’nda 15 yıl çalıştı ve 4 Ekim 2011 tarihinde emekli oldu. Albayrak, meslek yaşamı boyunca çeşitli meslek kuruluşu ve derneklerden fotoğraf dalında ödüller aldı. Biresen Albayrak ile evli olan Zekeriya Albayrak, Bahadır ve Batuhan isminde iki çocuk sahibi. çalışmak istiyordum. 1988 yılında Türkiye Gazetesi Ankara Haber Merkezinde foto muhabiri olarak işe başladım. 9 yıl Türkiye Gazetesinde çalıştıktan sonra, 1997 yılında Anadolu Ajansı Fotoğraf Haberleri Müdürlüğü’nde foto muhabiri olarak başladım. Anadolu Ajansı’nda 15 yıl görev yaptım. Basın sektöründeki 30 yıllık hizmetin ardından 4 Ekim 2011 tarihinde emekli oldum. -Uzun yıllar bir çok önemli olayı fotoğrafladınız? Ödüller aldınız? Kaç ödülünüz var mesela yada sizi en heyecanlandıran kareniz hangisi? Meslek yaşantım boyunca, çeşitli meslek kuruluşu ve derneklerden çok sayıda fotoğraf dalında ödüller aldım, sayı olarak hatırlamıyorum. Aldığım ödüllerin büyük bir kısmı maalesef ülkemizde yaşanan acı olayların görüntülerinden oluştu. Fakat bunların içerisinde bir tanesi var ki mütevaziliği, aşkı, samimiyeti ve duy- gusallığı çağrıştıran rahmetli Bülent Ecevit ve eşi Rahşan Hanım’ın Erzincan Başbağlar kırsalında çektiğim o kare. Başbakan Yardımcılığı döneminde Bülent Ecevit, eşi Rahşan Ecevit ve berberindeki bakan ve milletvekilleri, bölücü terör örgütünün Başbağlar Köyünde yaptığı katliamın ardından köyü ziyaret ettiler. Ziyaret sonrası aynı helikopterle Erzincan Havaalanı’na hareket edecektik, fakat helikopter pilotu helikopterde arıza oluştuğunu ve arızanın giderilememesi durumunda başka bir helikopter tahsis edileceğini söyledi. Bülent Ecevit ve eşi Rahşan Hanım güvenlik güçlerinin, bölgenin güvenli olmadığı uyarılarına rağmen kırlarda baş başa bir süre yürüdüler. “Kır Çiçekleri” rumuzuyla bu fotoğraf ödül getirdi. -Her foto muhabirinin bir stili vardır. Siz hangi olayları fotoğraflarken heyecanlanıyorsunuz? Kimi için bir futbol maçıdır bu kimi hiç maça gitmek istemez mesela. 31 Ben, başarının sırrının, her ne iş yaparsan yap, yaptığın işi sevmekle başladığına inanırım. Foto muhabirliği mesleğini ve üstlendiğim görevleri hep severek yaptım. Stil olarak, aynı olayı takip ettiğimiz diğer foto muhabiri arkadaşların kadrajından ve açılarından farklı çalışmayı benimsedim. Foto muhabiri üretiği fotoğrafları ile yaşar, bence iz bırakan fotoğraflar konuşulurken foto muhabiri ismi akla gelmeli. -Kaç ülke gördünüz? Hangisinden etkilendiniz? Özelikle Anadolu Ajansı’nda çalıştığım sürede çok sayıda ülke gördüm. 1994 yılında Somalide, ABD’nin müdahalesi öncesi Kuzey Irak da, savaş sonrası Kosova da zor şartlarda görev yaptım. Tabii bu görevler olumlu anlamda tecrübeler edinmeme sebep oldu. Görev gereği gittiğim ülkeler arasında etkilendiğim birkaç ülkeden biri Hindistan, görsel anlamda mükemmel, insan portreleri, › güncel yaşam, egzotik mekanlar ve çok dinli yaşantının gereği her dinin ibadet şekilleri. Bütün bunları fotoğraflamak çok keyifliydi. -Gazeteler giderek telefonlara, bilgisayarlara giriyor. Basılı bir yayından çok ekranlarla ulaşıyor insanlara. Bu foto muhabirliğini nasıl etkiliyor? Gazetelerin telefonlara, bilgisayara ve ekranlara taşınması, gazeteler adına olumsuz bir gelişme, okuyucu para verip gazete alacağına gazetesini bilgisayardan okuyor. Ama bunun foto muhabirliğini olumsuz etkileyeceğini düşünmüyorum. Foto muhabirinin eseri tarihe tanıklık eden görsel bir belgedir, 32 dolayısıyla üretilen eserin sadece gazete sayfalarında kalmadığı, bu tür medya ürünleri sayesinde evine gazete girmeyen insanlara da ulaştığı için olumlu bir gelişme diye düşünüyorum. -Foto muhabirliğinin geldiği durum ve geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz? Dijital teknolojiyle birlikte mesleki mertliğin bozulduğuna inanıyorum. Gelişen teknolojinin olumlu ve olumsuz yansımaları var. Günümüzde foto muhabirinin çok istisnai durumlar hariç özel çalışmasının bittiğini düşünüyorum. Neden! Günü kurtarma ve atlamama adına foto muhabirleri arasında anlaşılmaz bir dayanışma var. Olay anındaki tek foto mu- 33 Fotoğrafın etkisi kesinlikle tartışılmaz, son zamanlarda TV bültenlerinde bile sıkça haber fotoğrafı kareleri kullanıldığını görüyoruz, hatta haber fotoğraf üzerine kurgulanıyor bültenler. Akıcı bir görüntüden çok daha etkili sağlam bir kare fotoğraf... habirinin çektiği kareler, o iş günü çalışıyor gözüken veya o anda orada olsa bile tüm foto muhabirleri (yoksa) muhabirleri tarafından aynı kareler kopyalanarak gazetelerine ulaştırılıyor. Genel olarak tamamı böyle yapıyor demiyorum, ama çoğunluk bu şekilde çalışıyor. Hatta foto muhabiri takip etmekle görevlendirilmediği haberden bile fotoğraf temin edip kurumuna ulaştırıyor. Ve üzülerek bu bir şikayet de değil yöneticilerin de bundan bilgisi var. Tüm bunlara rağmen foto muhabirliğinin geleceğinden çok umutluyum. Daha da gelişeceğini bildiğimiz teknoloji, foto muhabirinin hızını artıracaktır. Fotoğrafın etkisi kesinlikle tartışılmaz, son zamanlarda tv bültenlerinde bile sıkça haber fotoğrafı kareleri kullanıldığını görüyoruz, hatta haber fotoğraf üzerine kurgulanıyor, haber bültenleri. Akıcı bir görüntüden çok daha etkili sağlam bir kare fotoğraf. -Kısa bir süre önce Anadolu Ajansı’ndan emekli oldunuz, bir kurumdan emekli olunsa da fotoğraf çekmekten emekli olunmuyor. Siz ne yapacaksınız şimdi gelecek planlarınız ne? Fotoğraf benim vazgeçilmezim, çalışırken yoğun tempoda zaman ayıramadığım doğa fotoğrafları çekmek istiyorum. Benim en kıymetli mirasım diye adlandırdığım 30 yıllık film arşivime ve işlenmiş 28 bin kare dijital fotoğraflarıma zaman ayıracağım. Siyah-beyaz, renkli negatif ve dia’dan oluşan yaklaşık 24 bin kare dijital ortama aktarılacak film arşivim var. Emeklilik için hiçbir hazırlığım yoktu, bir 34 anda oldu. Anadolu Ajansı’ndaki yönetim değişimi sonunda emekli edildik. Yanlış anlaşılmak ta istemem ama kuruma faydalı olduğum ve başarılı olduğum sürece kalacağımı düşünürdüm hep, öyle olmadı. “Emekli Gazeteci” sıfatına hala alışamadım. En kısa sürede basın sektörüne foto muhabiri olarak dönmek istiyorum. -Sormasak olmaz, ne yapsın bu gençler foto muhabiri olacaksa? Foto muhabiri olmak için, arkadaşlarımızın öncelikle foto muhabirliğini kendilerine hedef olarak belirlemesi lazım. Mutlaka fotoğrafçılıkta altyapı oluşturacak bilgileri edinmeliler, kendilerini geliştirmek ve yetiştirmek için çok iyi gözlem ve araştırma yapmalılar. Çektikleri görüntüleri mutlaka başkaları ile paylaşıp, tartışmalılar.. 35 VAN Depremi 36 7.2 ile yüreğimiz yandı... Fotoğraf: Tolga BOZOĞLU, EPA 37 VAN Haber şehidi arkadaşlarımla 19 gün… G azeteci elinde fotoğraf makinesiyle ölmeli, Deprem haberlerine birlikte koşturduğum, aynı odayı paylaştığım arkadaşlarım basın şehidi oldu... Hem de istedikleri gibi ellerinde fotoğraf makineleriyle... Neyi, nasıl yazacağımı, nasıl anlatacağımı inanın bilemiyorum. Yazdığımı siliyor, tekrar tekrar yazıyorum... yağmurun altında birlikte ıslanıp üşüdük, bir ceset çıktığında birlikte duygulandık... Henüz 14 günlük Azra bebek, ardından 101 saat sonra enkazdan çıkartılan İmdat Padak ve 108’nci saatte kurtarılan Ferhat Tokay’ın haberlerine birlikte imza attığımızda Cem’in mutluluğu gözlerinden okunuyordu. 19 gün boyunca her gün yan yana, omuz omuzaydık Cem ile... Amacım ne bu işlenen cinayetin sorumlularını sorgulamak, ne de ihmaller zincirinin aktörlerine seslenmek! Erciş’ten her gün Bitlis’in Ahlat İlçesi’ndeki otele gidiyor, arada bir de Van’a geçerek Bayram Otel’de aynı odayı paylaşıyorduk. Onları kendi vicdanlarıyla başbaşa bırakmaktan başka çaremizin olmadığının farkında olarak, can dostlarımla dolu dolu geçirdiğim 19 günün sonrası yaşadığım kabusu ve duygularımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Cem, 19 gün boyunca takım arkadaşımdı, can yoldaşımdı, kardeşimdi. Bu sayı için hazırladığım “deprem” konulu yazımı çok kısa süre içerisinde hazırlamış, hatta Van’dan Ankara’ya dönmeden önce göndermiştim. Ancak iki can dostumu kaybettikten sonra hiçbir hükmü kalmadı o yazının... Van’a 19 Ekim günü Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’a başlattığı kara operasyonu ve 24 şehidimizin memleketlerine uğurlanışlarını izlemek için gitmiştim. Her şey rutindi, 24 şehidimizin memleketlerine uğurlanış haberlerini yaptıktan sonra Çukurca’ya geçmek için son hazırlıklarımı yapmaya başlamıştım ki 7.2’lik felakete yakalandım. 7.2’YE 5. KATTA YAKALANDIK 23 Ekim Pazar günü 7.2 büyüklüğündeki depremi DHA Van büromuzun 5’inci katında, çalışma arkadaşlarım ile birlikte yaşadım. Aralarında Sebahattin Yılmaz da vardı. Panik içerisinde binayı birlikte terk ettik Sebahattin Abi ile, kendimize geldikten sonra iki saat boyunca Van’daki haberleri toplayıp merkeze geçtik. Ardından Erciş’e geçtim. FELAKETİN HABERLERİNE BİRLİKTE İMZA ATTIK İlk günün gece yarısı Diyarbakır Büro’dan Cem Emir de geldi afet bölgesine. Her yer enkazdı, herkes gibi bizde sokaktaydık ve tam 4 gece boyunca Cem ile arabada sabahladık. Sonraki günlerde de birlikte aynı felaket haberlerine koştuk, yağan Otel yetkililerinin, kontrol yaptırdıklarını belirtip, “oturulabilir durumda, güvenli” dedikleri otelde yine bir gün önce 5.5 büyüklüğündeki depremi birlikte yaşamıştık. VEDALAŞTIK Ben görevi başka bölgeden gelen arkadaşlara teslim edip Ankara’ya doğru yola çıkmadan önce Sebahattin Abi ve Cem ile aynı habere gitmiştik. Cem, “Ümit Abi, beni berbere bırak, sana çok dua ederim” dedi. Berberin bulunduğu sokağın başında arabadan indi Cem... Tıraştan hemen sonra büroya döndüğünde beni uğurlamak için havaalanına gelmek istediğini söyledi. “Gelme, burada vedalaşalım” dedim. “Hayır abi 19 gün birlikte koşturduk. Bırakmam seni uğurlayacağım” dedi. Havaalanına giderken arabanın arkasında oturuyordu, kulağıma eğildi ve Kazım Koyuncu’nun “Koy verdin gittin beni” şarkısını mırıldandı. Gülümseyerek “Ankara’ya gel, atarız yorgunluğumuzu” dediğimde, “Tamam abim benim, gelmez miyim?” deyişi hâlâ kulağımda... KABUS Havaalanında birbirimize sarıldık, “Hakkını helal et koçum” dedim ve uçağa bindim. Ankara’ya dönmüş ve henüz evime adım atmıştım ki, telefondan gelen ses, felaketin habercisi gibiydi: Arayan arkadaşım “Yeni bir deprem olmuş abi, Bayram Otel yıkılmış, senin durumun nedir, merak ettim!” … Hiçbir şey söyleyemeden kapattım telefonu, hemen televizyonu açtım, ne duyduklarım, ne de televizyonda gördüklerim bana hiç mi hiç inandırıcı gelmiyordu. Hani 38 derler ya, “Biri beni uyandırsın!” diye... Ben de bunların hepsinin bir kabus, kötü bir şaka olduğunu düşünmek istiyordum. Aradım Van’daki arkadaşlarımı “Sebahattin Abi ile Cem içeride Ümit, Cem ve Sebahattin Abi içeride” diye hıçkırıklar içerisinde haykırıyordu Gurbet... Bir kez daha dondum kaldım. İşte o dakika kabustan uyanamayacağımı fark ettim. SADECE 5 SAAT ÖNCE BEN DE O ODADAYDIM “Başbakan bölgeye gelecek, 25 gün kaldın buralarda, 2 gün daha sabret, 2 gün sonra dönersin” demişlerdi bana. Cem ve Sebahattin Abi ile aynı odayı paylaşmıştık. Televizyonda enkaz yığını olarak gördüğüm o otelden henüz 5 saat önce ayrılmıştım. Cem ile sabah aynı odada uyanmış, peşpeşe duşumuzu aldıktan sonra otelin altındaki kahvaltı salonunda Gurbet, Cem, Turaç, Mücahit ve Aziz ile birlikte kahvaltı yapmıştık. Cem beni havaalanına kadar yolcu etmiş ve birbirimize sarılmış ve ayrılırken de helalleşmiştik... Kurban Bayramı’nın dördüncü günüydü vedalaştığımızda. Bayramın ilk günü birlikte Erciş’te depremde yakınlarını kaybedenlerin mezar ziyareti haberine gittiğimizde, mezarlık avlusundan içeriye dahi girmemişti Cem... Fotoğrafları ben, kamera görüntülerini de Bayram çekmişti. Mezarlık haberini bile yapmak istemeyen arkadaşım yoksa aramızdan ayrılmış mıydı? Oysaki çok değil sadece 5 saat önce her şey yolundaydı. Onlar da 2 gün sonra Başbakan’ı izleyip döneceklerdi yuvalarına... Cem izin alıp gelecekti Ankara’ya... Söz vermişti bana; birlikte gezip dolaşıp stres atacaktık... Kurtulduğuma sevinemiyordum. Onların enkaz altında olduğunu düşündükçe çıldıracak gibi oluyordum. Bunların hiçbirini düşünmeden 3 gün boyunca, evde haberi ilk aldığımda yığılıp kaldığım koltuktan hiç kalkmadan televizyondan haberleri takip ettim. Van’daki arkadaşlarımı telefonla arayarak, “Ekrana yansıyandan daha farklı, detaylı bir bilgi, hatta müjdeli bir haber alabilir miyim?” umuduyla bekledim... ‘SİNYAL ALINDI’ HABERİ UMUTLARI ARTIRMIŞTI Deprem bölgesinde dişini tırnağına takıp, Ümit KOZAN - TFMD Başkan Yardımcısı / VAN ğan Haber Ajansı , Do Fotoğraf: Cem EMİR gece gündüz görev yapan ekip arkadaşlarım Sebahattin Abi ve Cem, arama kurtarma ekiplerinin yürüttüğü insanüstü çabaya karşın canlı olarak bulunamadı. Ekipler, aralıksız sürdürdükleri çalışmalarda otel enkazı olduğu ve çok sayıda yatak bulunduğu için, hemen her adımda demir engellerle karşılaştı. Bunları testere ve diğer teknolojik aletlerle kesip adım adım ilerleyen ekip, sarsıntıdan 15 saat sonra DHA’nın gözü pek muhabiri arkadaşlarımın kaldığı üçüncü katın enkazına ulaştı. Sivil Savunma Arama ve Kurtarma Birliği’nden bir ekip, arkadaşlarımızın kaldığı odaya büyük bir umutla girdi. Toz toprak içerisindeki odada, Sebahattin Abi ve Cem’in basın kartları ve diğer özel eşyaları bulundu. Ekipler izlerine rastlayamadıkları arkadaşlarımızın, deprem anında odada olmadıkları, koridor ya da lobide olabilecekleri görüşüne vardı. Arama kurtarma çalışmaları bu değerlendirme üzerine o bölümlere kaydırıldı. Ekipler cuma günü neredeyse soluksuz şekilde Bayram Oteli’nin enkazında çalış- malarını sürdürdü. O güne kadar enkazdan 8 kişinin cesedi çıkarıldı. Öğle saatlerinde ise herkesi umutlandıran bir gelişme oldu; GSM şirketinin yaptığı araştırmada Cem’in deprem sonrası hiç sinyal alınamayan cep telefonuna 13.38’de bir SMS ulaştı. Cem’in telefonunun saat 13.59’da 16 saniye ve saat 14.07’de ise 7 saniye açıldığı tespit edildi. Bu bilgi kar altında sürdürülen çalışmaları daha da hızlandırdı, bizleri de ümitlendirdi... ...VE KAHREDEN AN Enkazdaki çalışmaları ilk andan itibaren gözlerini kırpmadan izleyen DHA Genel Müdürü Uğur Cebeci, Genel Müdür Yardımcısı Kemal Gülmüş, diğer DHA çalışanları, diğer ajans, televizyon ve gazetede görev yapan arkadaşlarımız Sebahattin Abi ve Cem’in sağ çıkacağı umudunu hiç kaybetmedi. ‘Sinyal’ haberiyle daha da umutlanan tüm arkadaşlarımız ve yakınları, mutlu anı beklerken saat 22.40’ta kahreden haber geldi. Ekipler, arkadaşlarımızın bulunduğu bölüme ilerlerken Cem’in cansız bedeniyle karşılaştı. Umutla kurtulmasını beklediği- 39 miz Cem artık aramızda yoktu... Enkazdan cansız çıkarılırken, kahredici sessizliği hıçkırıklar bozdu. 5 saat 20 dakika yani depremden 54 saat 42 dakika sonra Sebahattin Abi’nin de cansız bedeni enkazdan çıkarıldı. Umutla beklediğimiz mucize gerçekleşmedi, sağ salim kurtulmaları için dua ettiğimiz Sebahattin Abi ve Cem görev şehitlerimiz oldu. Meslek yaşamlarında hafızalara kazınan haberlere imza atan, ödüller kazanan arkadaşlarımızdan Sebahattin Abi memleketi Erzurum’da, Cem de Tunceli’de defnedildi. Aynı gün toprağa verildikleri için ben sadece Sebahattin Abi’nin cenaze törenine katılabildim. Ve o törende onun hakkında, beni gözyaşlarına boğan bir gerçeği daha öğrendim; Sebahattin Abi çalışma arkadaşlarına her zaman, “Bir gazeteci ölecekse, elinde fotoğraf makinesiyle ölmeli” diyormuş. Öyle de oldu, son haberini yazarken can verdi ve enkaz altında cansız bedeninin hemen yanı başında fotoğraf makinesi bulundu... VAN SEBAHATTİN YILMAZ Sebahattin Yılmaz’ın ses getiren haberlerinden biri 8 Ağustos 1988 tarihinde PKK’nın kaçırdığı Bahçesaray Beledıye Başkanının ayakkabısı ile döndüğüne ilişkin haberdi. Yılmaz, Van’ın Baskale İlcesi’nde 21 Mart 1999’daki ‘canlı bomba’ eyleminden hemen sonra olay yerine giderek gelişmeleri yerinde izlemiş ve aktarmıştı. 2000 yılı Şubat ayında çıkan çatışmada yakalanan İsmail Balka ve Gurbel Aldemir’e tatbikat yaptırılmış, cinayeti itiraf eden Aldemir olay yerinde yapılan tatbikatta öeli bir grup tarafından neredeyse linç ediliyordu. DHA muhabiri Sebahattin Yılmaz, her olayda olduğu gibi buradaki gelişmeleri de tüm ayrıntıları ile sütunlara taşımayı bilmişti. DOĞAN Haber Ajansı Van Muhabiri Sebahattin Yılmaz, 20 Mayıs 1959’da Erzurum’da doğdu. Erzurum Lisesi’ni bitirdikten sonra 1980 yılında yerel Aziziye Postası gazetesinde mesleğe başladı. 1991 yılında Hürriyet Haber Ajansı Erzurum Bürosu’nda görev alan Sebahattin Yılmaz, 1993’te Van Bürosu’nda geçti. Sebahattin Yılmaz, meslek yaşamında hem Hürriyet Haber Ajansı, hem de ardından Doğan Haber Ajansı muhabiri olarak birçok başarıya imza attı. 29 Aralık 1994 tarihinde Van’da Edremit yakınlarında düşen ve 56 kişinin yaşamını yitirdiği uçak kazasına karda bata çıka kaza yerine ulaşan ilk gazeteci oldu. Bir yandan kazanın dehşetini görüntüleyen Sebahattin Yılmaz, bir yandan da yaralılara yardım etmesiyle büyük takdir topladı. Meslek yaşamında birçok ödül alan Sebahattin Yılmaz, iyi bir gazeteci olmanın yanında iyi bir eş, iyi bir baba. Gönül Yılmaz ile 21 yıllık evli olan Sebahattin Yılmaz’ın oğlu 20 yaşındaki Alperen İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Elektrik Elektronik Bölümü’nde, kızı 17 yaşındaki Egemnur Van Anadolu Lisesi son sınıfta okuyor. DHA muhabiri Sebahattin Yılmaz’ın 21 Nisan 2001 tarihli bu haberinde Van’a giden Prof.Dr. Ahmet Mete Işıkara’nın “Din ile bilimin arasında bir bağlantı kurularak depremin çözüme kavuşacağına inanıyorum” diyen bir öğretmene verdiği yanıtta, “Bırak bu batıl inancı” sözleri aktarılmıştı. SEBAHATTİN YILMAZ’IN İZ BIRAKAN HABERLERİ D HA Van Bürosu’nda 18 yıldır görev yapan Sebahattin Yılmaz, birçok başarılı habere imza attı. Van’da 1994 yılında 56 kişinin öldüğü uçak kazasında, tipi altında enkaz bölgesine ilk ulaşan gazeteci olan Sebahattin Yılmaz’ın, Bahçesaray Belediye Başkanı’nın kaçırılması, 33 askerin şehit edilmesi, Nemrut’ta kaçırılan Fransız turistler haberleri kamuoyunda geniş yankı uyandırdı. DHA muhabiri Sebahattın Yılmaz, görevi gereği çok sayıda acı olayı da yerinde izlemiş, binlerce okura ulaştırmıştı. Bu acı olaylardan biri Van’ın Gevaş İlçesi’nde PKK teröründe şehit düşen askerler için 15 Eylül 1997 tarihinde düzenlenen cenaze töreniydi. Yılmaz, soyadı gibi engellerden yılmayarak, kar, soğuk demeden Van’ın neresinde haber varsa oradaydı. Bunlardan biri Saray İlçesi’nde o tarihte Kaymakam Yılmaz Arslan’ın 28 Aralık 1997’deki atlı makam kızağı haberiydi. Buna benzer haberlerden biri de 1 Nisan 1998’de teröristlerin peşindeki Özel Harekat Şube polislerinin operasyonuydu. 40 Sebahattin Yılmaz, Van’da haber neredeyse oradaydı. DHA muhabiri Yılmaz, savaştan kaçan 19 Afgan’ın umuda yolculuğunun 2002 yılı Mayıs ayı sonlarında ölümle sonuçlanması üzerine bu acı haberi tüm ayrıntıları ile gazete sütunlarına aktarmıştı. DHA muhabiri Sebahattin Yılmaz, 7 Haziran 2003’te Türkiye Ermenileri Patriği 2’nci Mesrab Mutafyan’ın o dönem büyük ilgi çeken 3 günlük gezisini adım izlemişti. Türkiye, 2004 yılının son günlerinde acı uçak kazası ile sarsılmıştı. Van’a düşen 56 yolcunun yaşamını yitirdiği kaza yerine ilk ulaşan gazetesi DHA muhabiri Sebahattin Yılmaz’dı. Türkiye, bu acı olayın fotoğrafını Sebahattin Yılmaz’ın objektifi ile izledi. DHA muhabiri Sebahattin Yılmaz imzasını taşıyan önemli haberlerden biri, Van’daki 100’üncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın’ın 2005 yılı Temmuz ayı ortalarında yakalanması ile birlikte düzenlenen operasyonla yakalanması ve perde arkasındaki gelişmelerdi. 2008’in en fazla konuşulan olaylarından biri eski milletvekili Mustafa Bayram’ın damadının zehir tüccarı çıkmasının haberini yapan isimdi. Basın Şehitlerimiz... Doğan Haber Ajansı Diyarbakır Bürosu muhabiri Cem Emir, 1985 yılında Tunceli’de dünyaya geldi. Ailenin 5 çocuğundan en büyüğü idi. Mesleğe 17 yaşında Evrensel gazetesinde başladı, arından ANKA Ajansı’nda çalıştı. Meslektaşları arasında kısa sürede kendini sevdiren ve başarılarıyla dikkatleri çeken Cem Emir, yaklaşık 2 yıldır DHA Diyarbakır Bürosu’nda görev yapıyordu. DHA bünyesinde Türkiye çapında ses getiren haberlere de imza atan Cem Emir’in bir çok başarılı haberinin yanı sıra, Siirt’te küçük yaştaki bir kıza yapılan cinsel istismar haberi birçok gazetenin manşetinde yer aldı ve Türkiye günlerce Siirt’teki bu olayı konuştu. Deprem bölgesine dışardan ilk giden DHA ekibi içinde yer alan Cem Emir, önce Erciş ilçesindeki grupta görev yaptı. Bayram öncesi aynı ekiple ikinci kez bölgeye giden Emir, Van merkezde gelişmeleri izliyordu. Meslek yaşamında genç yaşına karşın başarı ödülleri alan Cem Emir bekardı. CEM EMİR CEM EMİR HAFIZALARA KAZINAN BU HABERLERE İMZA ATTI gözler önüne sermiş, görüntüleri hafızalara kazınmıştı. DHA Diyarbakır Muhabiri Cem Emir’in henüz 26 yaşındaydı ama bu kısa meslek yaşamında ses getiren haberlere imza attı, ödüller aldı. Cem’in en fazla ses getiren haberi, Siirt’teki küçük yaştaki kıza tecavüz olayı oldu. 2009 yılında Pervari’de bebek yaşta iki çocuğun kaybolmasıyla başlayan olay, çocuklar arası vahşeti gözler önüne serdi. Biri donmak üzere, diğeri boğulmuş halde bulunan iki miniği, YİBO’da okuyan 14 yaşındaki amcakızlarının, kendisine ‘şantaj yapan’ aynı yaşlarda 8 çocuğa ‘sunduğu’ anlaşıldı. Bu olay, Siirt’i, Türkiye’yi sarstı. Cem Emir bu haberiyle günlerce konuşulurken kendisine de ödüller getirdi. Türkiye’de halen konuşulan PKK elebaşı Abdullah Öcalan’ın talimatı ile Irak’tan gelen 34 PKK’lıya ilişkin haberler günlerce konuşuldu. Kandil’den gelen PKK’lıların karşılanışındaki kalabalık, avukatların Habur’daki “Mahkemeye” harcı ceplerinden yatırması haberlerinin sonundaki imza yine; Cem Emir’di. Diyarbakır’ın Silvan İlçesi’nde 13 askerin şehit edilmesi büyük yankı yarattı. Acı olay günlerce konuşulurken, şehitlerin verildiği bölgeye giren ilk gazetecilerden biri yine Cem Emir’di. Cem Emir, kamera ve fotoğraf makinesi ile PKK vahşetini Aylarca konuşulan Cem Emir imzalı haberlerden biri de, tarihe geçen büyük soygundu. Uçakla İstanbul’a götürülmek istenen 2 milyon doları gasp eden bir güvenlik görevlisinin fotoğrafını ilk bulan gazeteci yine Cem Emir’di. Cem Emir, bölgedeki toplumsal olayları da yakından izledi. Yargı muhabiri olmasının yanı sıra, toplumsal olaylarda da sürekli DHA adına gelişmeleri izledi. Bunlardan biri de, BDP milletvekili Bengi Yıldız’a oturma eyleminde polis müdahalesi gibi haber ve fotoğraflarıydı. 41 VAN RAF YURAN FOTOĞ U D A Y A Y N Ü D ir DEPREMİ eki Kazım Karabek erkezind jansı ardından kent m en m he in m zında Anadolu A re ka ep en D ın an tm ar nyaya n 7 katlı ap Caddesi’nde çöke i fotoğraf, tüm dü iğ kt çe n ’ü rk ’dan ü n Özt Çin’e, Yunanistan n de e’ er muhabiri Ali İhsa ilt g İn , fı ük’ün fotoğra yer aldı. manşet oldu. Özt enin manşetinde et az g k ço r bi e ABD’y 42 43 VAN UMUT YUNUS, ÖNCE LDU SONRA YAS O lirsiz bir elin altında kimliği be ük öç g an nd ce umut dı ar i Yunus Geray, ön ak 7,2’lik depremin nd şı ya 3 1 n nus, ta tutuna üzüntü yaşattı. Yu k yü bü gölgesinde haya ye ke ül sonra ise tüm olsa da kısa süre . hayata veda etti hastane yolunda KTAŞ, Reuters BE Fotoğraf: Ümit VAN GESİ, DEPREMİN SİM AZRA BEBEK a kaldığı günlükken altınd 4 1 r, le ip ek a nr n 47 saat so klayıp gün yüzüne ca ku yı a’ zr A Erciş’te depremde ik in m küldü. lükken çıkartılan vinç gözyaşları dö se u, pt ko enkazdan 16 gün ş kı al an’da r kaz başında bi Saadet Karadum si ne an ba ba ve kavuştururken, en miha dından annesi Se Azra Bebek’in ar arak çıkarıldı. enkazdan sağ ol OZOĞLU, EPA B Fotoğraf: Tolga 46 47 VAN DEPREMİN HEMEN SONRASI a Van’da bulunan Deprem olduğu sırad an Muhabiri Abdurrahm Anadolu Ajansı Foto zından ka en da yıkılan binanın ANTAKYALI, yakının en yada saatlerce bölged ed m , ar afl ğr to fo ilk i çektiğ arak yer aldı. gelen tek görüntü ol DA ÇADIRKENT FUTBOL SAHASIN rduğu de futbol sahasına ku in es İlç ciş Er ın n’ Va Kızılay’ın ansı Foto Muhabiri çadırkenti Anadolu Aj n fotoğrafladı. Cem ÖZDEL havada VAN OKUL rında n deprem kamu binala Van’da meydana gele esindeki tı. Depremde Erciş ilç aç l yo ra sa ha ır ağ da nılamaz hale geldi. ilköğretim okulu kulla E, Milliyet Gazetesi LC Fotoğraf: Ozan GÜZE 50 ALARI KURTARMA ÇALIŞM k kurtarma andan itibaren bir ço Depremin ilk olduğu ralının kın ölü ve binlerce ya ya e 0’ 70 ı. pt ya v re ekibi gö kaz zlerce vatandaşımız en yü de em pr de ğu du ol kurtarıldı. altından canlı oalrak RCI Fotoğraf: Cem BAKI 51 VAN R INAN HAYATLA Ş ÇADIRLARA TA ğıtımında şındı. Bölgede da ta ra rla dı ça t ya an ha barınma ihtiyacına ve a Depremin ardınd un uğ ğ so in nda gecen sıkıntılar bile yaşa re oldu. Kızılay çadırları ça i etes HAN, Zaman Gaz BAY Fotoğraf: Kürşat VAN in YILMAZ Doğan Fotoğraf: Sebahatt Haber Ajansı lmaz, enkaz di olan Sebahattin Yı hi Şe sın Ba de em pr ğraf, De yfalarına çektiği foto sa te ze ga i nk gü ı ığ altında kald eki n çorap istedi” şeklind da ’n nı ka aş rb hu m Cu “Helin başlıklarla yansımıştı... 54 aların iye’deki tüm bank rk Tü ı, ız rın la ış ğ Kızılay ba lirsiniz. ğış Hesabı’na yapabi g.tr kurumsal ba or y. ila iz .k eb w is g bilirsiniz. n bağışlarınızı, ba den gerçekleştire rin le be İnternet üzerinde şu et rk rn bankaların inte ankalardan da Tü B an ol ü üs en sitesinden veya m e lığında bağış ödem rebilirsiniz. internet Bankacı çe rınızı ger kleşti la ış ğ ba k, re çe Kızılayı’nı se Hattını arayabilir, m şi ti İle ve ış ağ aralı B iz. Ayrıca, 168 num de bilgi alabilirsin en nd si re ad r .t g y.or http://www.kizila 55 Fotoğraf: Ümit BEKTAŞ, Reuters İN Ç İ Z I N I R A L M I YARD Kızılayı 2868 nolu Türk Usta Foto Muhabirinden Gençlere Tavsiye: “Sabırlı Olun, Sorumluluk Alın’’ Y ıl 1960, Ocak ayı… Soğuk bir İstanbul günü. Çiçeği burnunda foto muhabiri olan 23 yaşındaki Sökmen Baykara’nın gazetecilik macerası, o günlerde mesleğe yeni başlayanların olmazsa olmazı ‘karanlık odada’ başlıyordu. Öğleye kadar okula gidiyor, sonrasında ise gazeteye gelip, ustalardan mesleği öğrenmeye çalışıyordu. Yeni İstanbul Gazetesinde çalışan genç Baykara’ya usta foto muhabiri olmamasına rağmen hayal bile edemeyeceği bir görev verildi. İstanbul’a gelen ve Piyer Loti Otelinde kalan Bediüzzaman Said Nursi’nin fotoğrafını çekecekti. Genç Sökmen, 6x6 film kullanılan, Ricoflex marka makinesini aldı ve Piyer Loti Oteline geldi. İs- tanbul’daki dönemin ünlü foto muhabirleri de oradaydı, hem de her gazeteden 4-5 kişi. Ama sadece Sökmen Baykara fotoğrafladı, 2 Ocak 1960’ta Bediüzzaman Said Nursi’yi. Hem de o güne kadar doğru düzgün fotoğrafı olmayan Said Nursi, Sökmen Baykara deklanşöre bastığında namaz kılıyordu. Aradan 51 yıl geçmesine rağmen Baykara, ‘tarihe not düştüğü’ o günü yaşadığı heyecandan hiçbir şey kaybetmeden, o anı tekrar yaşayarak anlatıyor. Gözlerindeki ışığı hiç sönmemiş Usta’nın… Emekliliğinin tadını çıkardığı Antalya’daki evinin, Akdeniz manzaralı balkonunda konuştuk Sökmen Baykara ile. 35 yıllık foto muhabirliği süresinde çektiği en önemli fotoğrafı anlatırken o günlere gi56 › diyor, Sökmen Usta; ‘’Yeni İstanbul Gazetesinde çalışıyordum ve 150 lira maaş alıyordum. Öğleye kadar okula gidiyor, öğleden sonra gazeteye geliyordum. 2 Ocak 1960’ta Said Nursi’nin, Piyer Loti Otelinin 3’ncü katında kaldığı söylendi ve gazeteden beni görevlendirdiler. Her gazeteden 4-5 kişi gelmiş otele. İlhan Demirel, Rüçhan Ünver, Özdemir Gürsoy gibi ustalar vardı. Ben tek gelmiştim. Akşam Gazetesinde Şeref Köylübay ile anlaşmıştık. Çeken diğerine verecekti. 150 lira maaş alırken 35 lira verip otelde kalıyordum. Gazete bu parayı verince kendimi şartlandırmıştım, Said Nursi’nin fotoğraflarını çekmeye. Önce yukarı terasa çıktım. Otelin karşısında SSK’nın hastanesi var- Röportaj: Öner ŞAN • Fotoğraflar: Göksel YAPAR Henüz 23 yaşında mesleğe merhaba diyeli birkaç yıl olmuş genç bir foto muhabiri… Yeni İstanbul gazetesinde çalışırken bir fotoğraf çekiyor ve hayatı değişiyor. Türkiye Foto Muhabirleri Derneği’nin kurucu üyeleri arasında yer alan Sökmen Baykara ile foto muhabirliğini konuştuk. Sökmen Baykara, 1936 yılında Antalya’da dünyaya geldi. İstanbul Gazetecilik Okulunu bitirerek, mesleğe 1958 yılında Yeni İstanbul Gazetesinde başladı. Foto muhabirliğini, Hürriyet Haber Ajansı ve Hürriyet Gazetesinde sürdürdü. Basın yarışmalarında fotoğraf dalında 18 ödül aldı. Foto Muhabirleri Derneği Kurucu Üyesi oldu. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Ankara Gazeteciler Cemiyeti, Parlamento Muhabirleri Derneği ve Türkiye Spor Yazarları Derneği üyesi oldu. Basın Şeref Kartı taşıyan Baykara, eşi Süheyla hanımı kaybetti. İki oğlunun da İngiltere’de yaşamayı tercih etmesi üzerine, Antalya’daki evinde yalnız yaşıyor. dı. Said Nursi’nin odası da Sultanahmet Camiine bakıyordu. Ezan okunurken kalın perdeleri açıyor, içerisi biraz gözüküyordu. Hastanenin çatısından çektim fotoğraf ama çok uzaktı. Üçüncü kat, 28 numarada Said Nursi kalıyor. Gazeteden para almışım, otelde kalıyorum hakkını vermem lazım. 31 numaralı kapıya gittim. Çaldım yabancı bir kadın çıktı ve kapıyı suratıma çarptı. Son şansım, 30 numara kaldı. 29 nu- marada Said Nursi’nin müritleri kalıyordu. Belki Fethullah Gülen de oradaydı. 30 numaralı kapıyı çaldım, bir adam açtı, içeride de eşi vardı. Derdimi anlattım, balkondan fotoğraf çekmek istediğimi söyledim. Son umudum gerçekleşti, beni içeri aldılar. Balkona çıkarken, aşağısı biraz karışık, kim gelirse kapıyı açmayın dedim. Balkon müşterek, ince uzun. Sürünerek, 29 numaranın penceresinin altından geçtim. Odada müritler var, gözükmemeye çalıştım. 28 numara57 lı odanın önüne gelip pencerenin kenarından baktığımda Said Nursi’yi namaz kılarken gördüm. Heyecanım daha da arttı. Fotoğraf çekme açısı yok. Kapıya doğru yöneldim. Giderken heyecandan bir ses geldi. Yerdeki leğene çarpmışım. Kafamı kaldırdım kimse var mı diye, üstümden müritler bakıyor. Bende ayağa kalktım. Beni engelleyeceklerini düşündüm, ama oraya kadar gelmişim. Şansımı kullanmak istedim. Bir kare foto çektim. Secdedeydi. Hemen yandan maki- Ergin Konuk Sever-Sökmen Baykara-Kadir Can-Savaş Ay-Coşkun Aral DAYANIŞMA İÇİN FMC KURULDU İlk 1956’da Foto Muhabirleri Cemiyeti İstanbul’da kuruldu. Adnan Menderes hükümeti zamanında. Nerede şipşakçılar varsa foto muhabiri diye üye olmuştu. Herkes çıkarlarına çalışıyordu. Filmler, banyolar geliyordu üyeler için, ama kimse görmüyordu. Derneğin ömrü de uzun olmadı. 1984 yılında örgütlenme ihtiyacı oldu. Foto muhabiri kavramı da oturmak üzereydi. Ankara’da arkadaşlarla bir araya gelerek bugün Türkiye ismini de şerefle taşıyan Foto Muhabirleri Derneği’ni kurduk. Amacımız birleşmek ve dayanışmayı arttırmaktı. neyi kurmaya başladım. O arada beni gördü. Namaz kılarken eliyle çekme işareti yaptı. Bir şey olursa makineyi aşağıya atacağım. Müritlerden biri geldi, ‘’bunu çektin ama başkasına söyleme’’ dedi. Hiçbir şey yapmadılar, gitmeme izin verdiler. Sonradan öğrendim ki Said Nursi, ‘’genç fotoğrafçıyı affettim, o görevini yaptı’’ demiş. HAYATIMI DEĞİŞTİREN FOTOĞRAFI PAYLAŞTIM Aşağıya indim. Şeref Köylübay ‘neredesin, seni arıyoruz bir saattir’ dedi. Ben Said Nursi’yi 58 çektiğimi söyledim. Çok heyecanlandı. Fotoğrafın nasıl olduğunu sordu, namaz kılarken olduğunu söyledim. Düştü, bayıldı. İkimizde tek çalışıyorduk. Hangimiz çekerse diğerine verecek diye anlaştık. Onun motosikletine binip, filmleri yıkatıp, birer tane bastırdık. Ertesi gün Akşam’da çıktı fotoğraf. Şeref Köylübay ikisini de kullanmış. Gazeteye gittim tebrikler. Sonrada Akşam’ı görünce azar işittim. Şimdi olsa vermem. Söz de versem fotoğrafı da vermem. Söz vermiş olsam şimdi olsa da veririm. İLK ÖDÜL 35 yıllık foto muhabirliğim süresinde çektiğim en önemli fotoğraf odur. 150 Sökmen Baykara-Celal Bayar-Bülent Hicyılmaz İnönü Ziraat Fakültesinde ortanın solunu anlatıyor lira maaş alıyordum. 500 lira ikramiye verdiler. Takım elbiseden gömleğe, ayakkabıdan çoraba kadar kıyafet hediye ettiler. Maaşım 700 liraya çıktı. Çok sayıda gazeteden transfer teklifleri aldım. Said Nursi’nin talebeleri, ‘bu fotoğraftan 10 bin tane bastırabiliriz’, dediler. 10 bin fotoğrafın parasıyla o tarihte Nişantaşı’ndan, Teşvikiye’den 4 daire alabiliyordunuz. Kabul etmedim. O fotoğrafın filmini 51 yıldır saklıyorum. Çocuklarıma kalacak. O fotoğraf hayatımın dönüm noktası. GÖREVE HAZIR YAŞADIM Bir işte başarılı olmanın özü, kişinin işini sevmesidir. Foto muhabiri arkadaş- larım işlerini çok sevip, önemsemeliler. Ben çalıştığım süre içerisinde bir kere olsun makinesiz dışarı çıkmamışımdır. Göreve acilen gitmem gerekebileceğinden ve o andaki heyecanı yaşayabilmek için hep hazır yaşamışımdır. Mesela gittiğim sinema ve tiyatro gibi yerlerde koltuk numarasını bile gazeteme bildirip giderdim. Çok olay geldi böyle başıma ve hep kârlı ben çıktım. Artık bizim bildiğimiz şekliyle foto muhabiri kalmadı gibi. Çünkü genç arkadaşlar hem çekiyorlar hem yazıyorlar. Biz ise sadece fotoğraf çekmeye odaklanırdık. Genç foto muhabirlerine tavsiyem, sabırlı olun, sorumluluk alın. 59 BİR FOTOĞRAF İSTİFA ETTİRDİ Bir haber kaynağı, bir Yunan gemisinin silah ve mühimmat dolu olduğunu bildirmiş. En önemli iş geminin fotoğrafı. Rahmetli Çetin Emeç de yolladı bizi Ege’ye. Gecenin bir yarısı üç kaptan bulduk. Beraber gittiğim arkadaş, ‘sana bir şey olursa bari ben kıyıda kalayım da gazeteye bildiririm’ diye gelmedi. Neyse epey gittik geminin olduğu limana yaklaştık, sağımızda solumuzda Yunan balıkçılar, yavaş yavaş vardık geminin az uzağına. Tam 104 kare fotoğraf çektim. Sonra usul usul dönüşü başlattık geriye. Bu arada bir gemi daha var açıkta demirli. Yanından geçerken laf olsun diye De Gaulle- Sunay Spor Kadillak’da Ulus’ta Halkı Selamlıyor 1969 Ankara Fotoğraf: Sökmen BAYKARA YENİ NESLİ KISKANIYORUM Ben işimi çok sevdim. 24 saat gazeteciydim. Örneğin Bellegraf marka bir telefotom var sırtımda, 26 kilogram. Diğer makineler falan 30 kiloluk yükle çok işe gittiğimi bilirim. Yapımız oradan sağlam kaldı belki de. Ama bir gün şikayet etmedim bu konuda. Çalıştığım dönemde meslekle ilgili tek sıkıntım, fotoğraf filmi idi. Çok kısıtlı çekim yapıyorduk. Çok güzel bir kareyi iki kareden fazla çekmek yasaktı. Şimdi, gittiği bir haberde binlerce kare fotoğraf çekme şahsına sahip genç meslektaşlarımı kıskanıyorum. Şimdi dünyanın bir ucunda maça gidiyorsun, kale arkasından gönderiyorsun fotoğraflarını. Renkli, pırıl pırıl fotoğrafların çıkıyor gazetelerde. Bizim anamız ağlardı fotoğraf gönderebilmek için. 75 yaşındaki beni özendiriyorsa bu iş çok kolaylaştı demektir. İnönü komutanlarla bir kare de onun fotoğrafını çektim. Yanaştık iskeleye, kaptanlar derin bir ‘oh’ çektiler. Biri de sordu; ‘şimdi bu yaptığın gazetecik mi? Tekrar böyle bir şey olsa gene gider misin?’. ‘Evet’ dedim. Kaptan aynen şöyle söyledi; ‘yahu bu ne biçim bir meslek. Yürek mi dayanır buna?..’ Sonra gülüştük durumumuza ama dur bak sen ondan sonra başıma gelenlere. Ben resimleri İstanbul’a yolladım. Ertesi gün tek bizim gazetede geminin resmi, kocaman ve tek. Herkes keyifli. İki gün sonra işadamı Ali Koçman Erol Simavi’yi arıyor; ‘ne o Erol, ne zamandan beri bizim gemiler silah kaçakçılığı yapıyor’ diye serzenişte bulunuyor. Uğur Dündar, Ahmet Tek, Sökmen Baykara, Taner Atilla, Yavuz Gökmen, Mustafa Bozdemir. Öğrenince dünyalar başıma yıkıldı. Onur duyacağım bir çekim hüsrana dönüşmüştü. Hemen istifa ettim. Kendi kendime de kızıyordum nereden çektin o gemiyi diye. Ama hani hırsızın hesabı 104 kareyi almayıp da o resmi koyanın hiç mi suçu yoktu diye az da olsa teselli verdim kendime. Sonra sevgili Emeç eve geldi, ‘olur böyle şeyler’ diye istifamı geri aldırdı. 62 ÖZAL SÜİKASTİ HALA ‘AH’ DEDİRTİYOR Özal suikastı olayını çekemedim. Oradaydım silah patladığında ama olmadı. Objektif değiştirmem gerekti. Kargaşada, bir yerde sıkıştım kaldım. Bir kişi çekebilmişti zaten o anı. Aradan yıllar geçti, ama bendeki üzüntüsü geçmedi. 63 “Grand Turc” veda etti... Usta Foto Muhabiri Gökşin Sipahioğlu geçtiğimiz ay hayatını kaybetti › Haber: Erhan SEVENLER 1956’da İsrail-Mısır Savaşı’nda Sina Çölü’nde çektiği yaralı Mısır askerleri fotoğrafaları, ilk büyük haberi oldu. 1957’de Yeni Gazete adlı gazeteyi yayımlayarak gezeteciliği sürdürdü. Annesinin Nişantaşı’daki evini ipotekleyerek yayımladığı bu gazetede Çetin Altan ve Aziz Nesin’in ilk yazıları yayımlandı. Bir süre Vatan Gazetesi’nde genel yayın yönetmenliği yaptı. Bu sırada kurduğu erken baskı sistemi, Türk gazeteciliğine yaptığı önemli katkılardan birisidir. S İPA’nın kurucusu, Foto Muhabiri Gökşin Sipahioğlu, geçtiğimiz ay Paris’te tedavi gördüğü Amerikan Hastanesinde vefat etti. 85 yaşında Fransa’da hayatını kaybeden Sipahioğlu’nun cenazesine, ailesi, sevenleri ve gazeteci dostları katıldı. İstanbul Teşvikiye Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından usta foto muhabirinin naaşı Karacaahmet Mezarlığı’nda toprağa verildi. Cenaze töreninde konuşan gazeteci Çoşkun Aral, Sipahioğlu’nun Türkiye’nin yetiştirdiği en ünlü gazetecilerden biri olduğunu, ancak hakkında yazılan bazı haber ve köşe yazılarından büyük üzüntü duyduğunu dile getirdi. Gökşin Sipahioğlu 1955 yılında yaşanan 6-7 Eylül olaylarının çıkışına sebep olmakla suçlanmıştı. 1961 yılında patlak veren füze krizi sırasında Küba’ya girmeyi başaran ve röportajlar yapan tek batılı gazeteci olması; 1968 yılında Paris olaylarını yansıttığı fotoğrafları, Çekoslovakya ve Arnavutluk’ta meydana gelen olaylar hakkındaki haber ve fotoğraflarıyla tüm dünyada adından söz ettiren SİPA Fotoğraf Ajansı’nın kurucusu Gökşin Sipahioğlu, Fransızlar tarafından “Grand Turc” olarak anılıyordu. 28 Aralık 1926’da İzmir’de doğan Gökşin Sipahioğlu, İstanbul’da Saint Joseph Fransız Lisesi’nde okudu. Sonradan Efes Pilsen basketbol takımına dönüşecek olan Kadıköy Spor Kulübü’nün kurucusu ve oyuncusu oldu. İstanbul Üniversitesi’nde gazetecilik eğitimi aldı. Gazeteciliğe İstanbul Ekspress gazetesinde spor yazarı olarak başladı. “Sait Ceylan” takma adıyla yazdığı yazılar dikkat çekti ve kısa sürede gazetenin yazı işleri müdürü oldu. 1955’te, İstanbul Ekspress’in yazı işleri müdürlüğünü yaptığı sırada yayımladığı “Selanik’te Atatürk’ün doğduğu evini bombaladılar” haberinden ötürü 6-7 Eylül Olaylarının ortaya çıkmasını planlamakla suçlanmıştı. 64 Sipahioğlu, Vatan Gazetesi’ndeki görevinden sonra serbest muhabir olarak çalışmaya başladı. Bu dönemde hiçbir Batılı gazetecinin giremediği Arnavutluk’a gitti. Tiran’da yaptığı pek çok çalışma, batılı gazetelere manşet oldu. 1961 yılında ise patlak veren füze krizi nedeniyle giriş-çıkışların yasaklandığı Küba’ya gemici pasaportu ile girdi. Çektiği fotoğraflar, tüm dünyada pek çok gazetede manşet oldu ve ona büyük ün getirdi. Aynı yıl Hürriyet Gazetesi için çalışmaya başladı; dört yıl içinde seksen ülkede röportajlar yaptı. Kültür Devrimi öncesinde Çin’e vize alan ilk Türk gazeteci oldu. 1966’da Erol Simavi’nin teklifini kabul ederek Hürriyet Gazetesi’nin Paris büro şefi olarak Fransa’ya gitti. 1967’de Fransa yönetimine karşı ayaklanan Cibuti’de başkaldıranlara ateş eden Fransız jandarmaları, 1968’de Paris’teki öğrenci olaylarını fotoğrafladı. Bu fotoğraflar Jean Bertolino’nun Les Trublions kitabında yayınlandı. 1969 yılında Gama Ajansı ile çalışmaya başlayan Sipahioğlu, doğu bloku ülkelerinin lider- lerinin katılacağı Bratislava Konferansı’na gitme isteği ajans tarafından reddedilince kendi imkânları ile Çekoslovakya’ya gitti ve iki hafta sonra ülke, Varşova Paktı ülkeleri tarafından işgal edildi. Bu olay, kendi röportajlarını dağtıma amacıyla SIPA Press’i kurma düşüncesini doğurmuştur. Sipahioğlu, SIPA Press’i daha sonra eşi olacak olan Amerikalı gazeteci Phyllis Springer ve Cumhuriyet Gazetesi’nin Atina muhabiri Kosta Daponte ile birlikte gayri resmi olarak 1969’da kurdu. Foto muhabirlerini olayların öncesinde olay çıkacak bölgelere yönlendirmede çok usta idi. Bu sayede SIPA Press bir marka haline geldi ve bünyesinde dünyanın en zengin fotoğraf arşivlerinden birisin oluşturdu. 1973 yılında resmi olarak kurulan SİPA, binlerce fotoğrafçı ile çalışmalarını sürdürdü, ancak teknolojik gelişmelere ayak uyduramadı. Sipahioğlu, gelen astronomik teklifleri uzun süre geri çevirdiyse de maddi sıkıntılar nedeniyle ajansı 2001 yılında Fransız medya grubu Sud Communication’a sattı. Sipahioğlu Fransa’da yaşıyordu. Sipahioğlu, 2007 yılında Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac tarafından Chevalier de la Légion d’honneur nişanı ile ödüllendirildi. Sipahoğlu ayrıca, Türkiye Devlet Üstün Hizmet Madalyası, Fransa Sanat ve Edebiyat Şövalyesi ünvanı, Fransa Kültür Bakanlığı sanat ve edebiyat nişanı sahibiydi. 65 Milliyet Çınarını Kaybetti Milliyet Gazetesi’nin 35 yıllık emektarı , Foto Muhabirliğinin Duayeni Yalçın Çınar yakalandığı kanser hastalığından kurtulamayarak hayata veda etti... › Haber: Yavuz ÖZDEN O fotoğrafın hikayesi... Yalçın Çınar,Bayrampaşa Cezaevi’nde yatan İSKİ skandalının baş aktörü Ergun Göknel ile Emlakbank-Engin Civan skandalının tutuklusu Selim Edes’in volta atarken fotoğrafını çekmişti. Bu öyküyü, Milliyet’in 60.yılı için hazırlanan kitap da anlattı :”Mahkumların volta attığı yer olarak bilinen avluda yürüyen Göknel’i ensesinden tanıdım. Deklanşöre çaktırmadan sadece iki kare basabildim.Çünkü Göknel beni görmüştü ve çok kızmıştı.Çaktırmadan makinedeki filmi değiştirip sakladım.Göknel ve Edes’in birlikte kaldıkları dört ranzalı koğuşta fotoğraflar çekerken Edes büyük bir hışımla içeri girerek voltada çektiğim fotoğrafları istedi.Sonradan koyduğum,çok da önemli olmayan filmi verdim ama Göknel ile Edes’in Bayrampaşa Cezaevi’ndeki volta fotoğrafını kurtarmıştım. 66 M illiyet’in çınarı veda ederken geride Türkiye’nin hafızasına kazınan unutulmaz haber fotoğrafları, ödüller,dostluklar,eşi Nazlı, kızı Hande ve oğlu Emre’yi bıraktı.Yalçın Çınar 38 yıllık meslek hayatının 35 yılını “evim”dediği Milliyet’te geçirdi . Yalçın Çınar 1946 yılında Elazığ’da doğdu.Mesleğe 1973 yılında Hayat ve Hayat spor dergilerinde fotomuhabiri olarak başladı.1976’da girdiği Milliyet Gazetesinde Fotoğraf Editörü ve Fotoğraf Arşiv Müdürü olarak uzun yıllar çalıştı.”Anarşi Raporu” ve “Uçağa Bomba” başlıklı haberlerle ödül aldı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Balotaj Kurulu Üyesi olan Yalçın Çınar,Sürekli Basın Kartı sahibiydi.Nazlı Çınar’la evli olan Yalçın Çınar’ın Hande ve Emre adında iki çocuğu bulunuyor. Yalçın tanıdığım en dürüst insanlardan biriydi.İyi gazeteciydi.Ama iyi insan olması onun gazeteciliğinden de öndeydi.Gazetede senelerce beraber çalıştık ben onun bir kişiyi bile kırdığını görmedim .Mesleğinin gereklerini yerine getirirdi.Hiç ona kızan bir insana rastlamadım.Allah rahmet eylesin. Bende bulunan fotoğrafların yüzde 99’u Yalçın’a aittir.Çok iyi fotoğraf çekerdi. Basın dünyası için Yalçın büyük bir kayıptır.Benim üzüntüm de sonsuz.Yalçın’la ilgili hatırladığım en önemli haberlerinden biri de genel yayın yönetmenliğim sırasında THY uçağına bombayla binilmesiydi.O dönem uçaklar Filistinliler tarafından sık sık kaçırılıyordu. THY ,Yeşilköy’de böyle bir olayın olamayacığını açıklamıştı.Biz de uçakların emniyette olup olmadığını göstermek için böyle bir haber yaptık.Patlamamış el bombalarını göğüslerine saran Yalçın’ın da içinde olduğu Milliyet ekibi emniyeti atlatarak uçağa bindi.Sonra da bombaaları pilotlara teslim ettiler.Büyük bir işti” *** Derya Sazak (Yazar) : Sevgili Yalçın Çınar’ı zamansız kaybettik.Gazetede karşılaşmıştık,” İyiyim“ dedi ama rahatsızlığı boyunca Yalçın’ı yalnız bırakmayan Tunca Bengin ‘den gelen haberler,fotoğraf peşinde geçen bir ömrün tükenmekte olduğunu anlatıyordu.Gazetecinin kaderidir. Haber uğruna tüketilen onca zamandan sonra geriye fazla bir şey kalmaz.Yalçın da Milliyet’te son otuz yılın tanığı,Aydın Doğan’ ın deyimiyle Milliyet rozetine sahip kuşağın başarılı temsilcileri arasındaydı.Haberden hiç kopmadı.Önemli işlere imza attı.Gece gündüz demeden çalışırdı.Fotoğraf editörü olarak yazıişleri masasında özenle seçerdi sayfalara girecek kareleri.Mutfakta çalışmanın temposu,gerilimi ve telaşı içinde masaya gelmeyen fotoğrafların hesabını da servis şefi olarak Yalçın’dan sorardık.Atlanan bir olayda foto muhabirlerinin klasik savunusu “Tek kare çektim” olurdu.O tek kareyi bulmak Yalçın’a kalırdı.Yalçın futbolu da severdi,iyi bir Beşiktaşlıydı. *** Güneri Cıvaoğlu (Yazar): “Sevgili Yalçın;o beyefendi gülümseyişiyle ,yumuşacık,sımsıcak sesiyle karşımda gibi. Onu yitirmenin acısı ülkede akan bunca kan nedeniyle duymakta olduğum acıyı katladı. Onun ardından... Doğan Heper (Yazar): 67 yalçın’la beraber çalıştık,güzel işler yaptık. Köşemdeki fotoğraf da onun merceğindendir.Üzerine ışık yağsın kardeşim” *** Garbis Özatay (Foto muhabiri): 1976 yılında Milliyet’e beraber başladığımız günden beri arkadaştık.Ailecek de görüşürdük. 1977’de Ümraniye’deki gecekondu yıkımlarını izlemek üzere beraber gittik.Evleri yıkılanlar polisle çatışırken,bizim üzerimize doğru geldiler.Bunun üzerine Yalçın “Biz de sizdeniz,bize saldırmayın” mesajı vermek için yerden taş alıp polise atmış,bizi kurtarmıştı. Onların Gözüyle Türkiye... Haber: Mustafa Kirazlı Zaman Gazetesi’nin 25. kuruluş yıl dönümü kapsamında “Türkiye’de Zaman” konulu fotoğraf projesi tamamlandı. Proje çerçevesinde dünyaca ünlü 25 fotoğrafçı Türkiye’yi fotoğrafladı. 15 Kasım Salı günü görücüye çıkan sergide fotoğraflar; Taksim Meydanı, Galatasaray Meydanı ve Tünel Meydanı ile bu meydanlar arasındaki Fotoğrafevi, Foto Trek, Şişmanoğlu Megaro ve Beyoğlu Belediyesi Sanat Galerisi’nde sanatseverlerle buluştu. Z aman Gazetesi, 25. yılını önemli aktivitelerle kutluyor. Zaman Gazetesi’nin 25. kuruluş yıl dönümü kapsamında “Türkiye’de Zaman” konulu fotoğraf projesi tamamlandı. Proje çerçevesinde dünyaca ünlü 25 fotoğrafçı Türkiye’yi fotoğrafladı. 15 Kasım’da Taksim Meydanı, Galatasaray Meydanı ve Tünel Meydanı ile bu meydanlar arasındaki Fotoğrafevi, Foto Trek, Şişmanoğlu Megaro ve Beyoğlu Sanat Galeri’lerinde sergilenmeye başlayan fotoğraflar 15 Aralık’a kadar görülebilecek. Ayrıca proje, “Türkiye’de Zaman” adıyla bir kitapta toplanacak. Serginin The Marmara Otel’de gerçekleşen açılış kokteyline Siyaset, medya ve iş dünyasından birçok isim de katıldı. Gazetenin İmtiyaz Sahibi Ali Akbulut’un ev sahipliğini yaptığı gecenin açılışında konuşan Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı, projenin önemli bir kültür çalışması olduğunu dile getirdi. Dumanlı, “Biz 25. yılda kalıcı bir proje yapalım dedik. Dünyanın dört bir yanından gelen 25 fotoğraf sanatçısının gözüyle Türkiye’yi görmek ve sergiler kuşağı haline getirmek, ayrıca Londra gibi dünyanın merkezi kabul edilen yerlere taşımak kolay değil” diye konuştu. “Türkiye’de Zaman” Sergisi’nin, gerek katılımcıların saygınlığı ve bilinirliğiyle gerekse kapsamı itibariyle dünya fotoğraf çevrelerinde büyük yankı uyandırdığını söyleyen Zaman Gazetesi Fotoğraf Editörü Selahattin Sevi, “Zaman Gazetesi’nin 25. Yılı etkinlikleri 68 çerçevesinde dünyanın tanınmış fotoğrafçıları Türkiye’ye davet edildi. Aralık 2010’da Fransız fotoğrafçı Claudine Doury ve İran asıllı Fransız fotoğrafçı Reza ile başlayan projenin fotoğraf çekimi 4 Ekim 2011’de Kanadalı fotoğrafçı Steve McCurry ile sona erdi” dedi. Fotoğrafçıların farklı zamanlarda, farklı bölgelerde hikayeler çalıştığına işaret eden Selahattin Sevi, çekilen fotoğraflardan ortalama 10 karelik portfolyo seçildiğini kaydetti. Sevi, “Proje, şimdiden dünyadaki fotoğraf çevrelerince son yılların en kapsamlı fotoğraf projeleri arasında gösteriliyor. Türkiye’de Zaman, Türkiye’de önemli bir boşluğu dolduracak” diye konuştu. BARBEY BURUNO BOLLENDORFF SAMUEL BOUVET ERIC COOK KATHRYN DOURY CLAUDINE DRAKE CAROLYN ECONOMOPOULOS NIKOS EECKHOUDT VANDEN MİCHEL EFFENDI RENA GEORGIOU GEORGE GRUYAERT HARRY GUILLAUME HERBAUT KASHI ED MASTRORILLO MASSIMO MCCURRY STEVE MONTELEONE DAVIDE MORRIS CHRISTOPHER PELLEGRIN PAOLO PETERSEN ANDERS REZA SUAU ANTHONY TURINE GAEL VITALE AMI WINSHIP VANESSA Dünyaca Ünlü 25 Fotoğrafçı Türkiye’yi Fotoğrafladı. ATWOOD EVELYN JANE BOLLENDORFF SAMUEL 69 70 DRAKE CAROLYN Cumhurbaşkanı Gül de projeye konu oldu B irbirinden farklı tarz ve anlatım üslubuna sahip olan fotoğrafçıların birer haftalık süre ile Türkiye’ye dair fotoğraflar çekmesinin ‘’Dünya Gözüyle Türkiye’’yi görmeyi de sağlayacağını ifade eden Sevi, ‘’Örneğin Kathryn Cook, Bitlis Ahlat’ı 2 yaşındaki bebeği Luna’yı sırtında gezdirerek fotoğrafladı. Vanessa Winship, İstanbul’da düzenlenen Türkçe Olimpiyatlarını çalışırken, prestijli Henri Cartier Bresson ödülünü kazandığını öğrendi. Michek Vanden Eeckhoudt bir hafta boyunca Toros’larda Anadolu’nun son Yörüklerinden Sarıkeçililerle yaşadı. Her fotoğrafçı farklı yaşanmışlıklarla ülkemizden ayrıldı’’ diye konuştu. Sevi, Time Dergisi için çalışan ve Beyaz Saray’da 7 yılı aşkın süre foto muhabirliği yapan eski ABD Başkanı George W. Bush ile Barack Obama’yı da bir süre takip eden Christopher Morris’in, Tarabya’daki Cumhurbaşkanlığı köşkünde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve çalışma ekibinin bir haftasını fotoğrafladığını söyledi. MORRIS CHRISTOPHER MONTELEONE DAVIDE 71 ECONOMOPOULOS NIKOS PELLEGRIN PAOLO 72 ATWOOD EVELYN JANE Sergi Dünya’ya da açılacak P roje kapsamında Türkiye’ye gelen fotoğrafçılar projelerini tamamladıktan sonra yaptıkları söyleşilerle bilgi ve tecrübelerini Türkiye’deki meslektaşlarına aktardı. Selahattin Sevi, seminerler vesilesiyle gazetesinin yıl boyunca fotoğraf okulu haline geldiğini söyledi. Fotoğraflar ayrıca Türkiye’de Zaman adı altında kitaplaştırılacak. Sergi 2012-2013 yılı içinde Paris, Londra, Moskova ve New York gibi dünyanın önemli kültür sanat merkezlerinde de sergilenecek. WINSHIP VANESSA 73 REZA ‘Bu proje karşısında şapkamı çıkarıyorum’ D aha çok savaş fotoğraflarıyla tanınmasına rağmen Time dergisi için 8 yıl boyunca Beyaz Saray’da foto muhabirliği yapan Christopher Morris, proje için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Tarabya Köşkü’nde bir hafta geçirdi. Çalışmayı değerlendiren Morris, “Zaman Gazetesi’nin bu şahsına münhasır ve özel projesi karşısında şapkamı çıkarıyorum. Ben Time Dergisi ve National Geographic gibi pek çok uluslararası medyada çalıştım. Oralarda bile bu kapsamda bir proje göremedim.” dedi. 95 yaşındaki bir diğer usta fotoğrafçı John Godfrey Morris, İstanbul’da bulunmaktan duyduğu mutluluğu dile getirerek, “Medeniyetlerin kurulduğu, yıkıldığı, gelip geçtiği bir yer burası. Ama siz Doğu ile Batı arasındaki çatışmada arada kalmış gibisiniz. Burada olmak çok şahane.” ifadelerini kullandı. Türkiye’yi fotoğraflayan Paul Martin Lester, projeyi bütün dünyaya iyi bir örnek olarak nitelendirirken, Kenneth Kobre ise “Bu proje Türkiye hakkında gerçek ve tam bir bakış açısı sağlıyor.” diye konuştu. KASHI ED 25 fotoğrafçıdan biri olmanın kendisi için gurur verici olduğunu söyleyen Eric Bouvet, proje teklifi geldiğinde hiç düşünmeden kabul ettiğini kaydetti. Gael Turine de “Türkiye bana dünyadaki diğer tüm ülkelerin dışında bambaşka bir kıtaymış gibi geliyor. Umarım herkes bu projenin ne kadar etkileyici olduğunun farkına varır.” yorumunu yaptı. 74 MCCURRY STEVE HERBAUT GUILLAUME SUAU ANTHONY MASTRORILLO MASSIMO 75 R I B N E T H TARI K A R P YA Uğur KAVAS / TFMD Yön.Kurulu Üyesi HİKMET ILDIZ (1921- 2001) İ stanbul Erkek Lisesi Orta kısmından ayrılarak fotoğrafa başladı. 17 yaşında Türkiye Fotoğraf Albümü hazırlamak amacıyla tren biletiyle 2 ay Anadolu’yu gezdi. Akşam gazetesinin hazırladığı yarışmada üçüncü oldu.1945’te Necip Fazıl Kısakürek’in Büyükdoğu dergisinde gazeteciliğe geçti.1947’de Sedat Simavi’nin çıkardığı Yedi Gün’ de çalıştı.1948’de Hürriyet’e geçti. Akşamları çıkan Hergün gazetesinde Faruk Gürtunca’nın yanında çalıştı.1951’de İstiklal Caddesi Atlas Sineması karşısında fotoğraf ajansı İFA’yı kurdu.1955’te “Fotoğraflarla Türkiye” adında aylık aktüalite, 1957’de “Herşey” adında haftalık siyasi aktüalite dergisini çıkardı. Her şeye yetişme düşüncesiyle 1940’lı yıllarda motosiklet, 1954’de deniz motoru aldı. Edirne’den Bağdat’a değin motosikletiyle haber kovaladı. Hikmet Ildız’ın Life Dergisi’ndeki portresi 76 Foto İfa’nın deniz motoru Türk Kuşu uçaklarıyla İstanbul’un havadan fotoğraflarını çekti.1960’da ajansını İstiklal Caddesi Tokatlıyan Pasajı’na taşıdı ve gazetecilikten uzaklaşmaya başladı.1981’de 60 yaşında emekli oldu.1989’da stüdyosunu tamamen kapatarak elindeki fotoğrafları çuvalla eskiciye verdi. Aktüalite fotoğrafçılığı, hareketli bir yaşamı, kısa zamanda olay yerinde olmayı, çekilen karelerin aynı hızda yerine ulaşmasını, herkes tarafından kolay benimsenebilecek işler olmasını, yeterli teknik donanımı ve hiçbir şeyi gözü görmeyecek kadar meslek aşkını gerektirmektedir. Bunların tümü Hikmet Ildız’da vardır. O, 1950’li yılların spor sahalarının, eğlence ve siyaset dünyasının, motosikletiyle hızla geçtiği İstanbul sokaklarının fotoğrafçısıdır. Yerine göre giyinmesini, insanları etkilemesini, konuşmasını, tuttuğu işi sonuçlandırmasını bilen bir fotoğraf diplomatıdır. Kaynak :Fotoğraf Dergisi S .19,s. 98/-100 Hikmet Ildız’ın sahibi olduğu Foto İfa’nın önü. Görsel Tarihi Yazanlara, Yazmaya Devam Edenlere Ve Yazacaklara Selam Olsun... İlk kitabı “Türkiye’de Basın Fotoğrafçılığı’nın Görsel Tarihi Osmanlı’dan 1960’a” ile foto muhabirliği alanında kaynak bir yayına imza atan foto muhabiri Uğur Kavas ikinci kitabı ile günümüze kadar geliyor. TFMD Yönetim Kurulu Üyesi de olan Kavas yeni kitabı “Türkiye’de Basın Fotoğrafçılığı’nın Görsel Tarihi 1960’dan Günümüze”nin çıkış öyküsünü Raşit Aydoğan’a anlattı. Röportaj: Raşit AYDOĞAN -Bu gereksinim nasıl doğdu, fikir nasıl oluştu ve ne kadarlık bir zaman diliminin sonucunda hazırlandı? F otoğrafa 1977 yılında başladım. O zaman Devlet Halk dansları topluluğunda görevli idim. Toplulukla bir Rusya turnesi yaptık. Yanımızda şimdi Devlet sanatçısı olan Ozan Sağdıç da vardı. Bakanlık için fotoğraf çekiyordu. Ona çok özendim. Ozan Hoca’nın da yönlendirmesi ile Rusya’dan bir Zenit makine ve ucuz bir agrandisör aldım böylece fotoğraf serüvenim başlamış oldu. Kendimi geliştirdikçe, makinelerin ve objektiflerin sayısı artmaya başladı .Beş aylık bir Amerika serüvenimde ilk Nikon’a sahip oldum. Kendimi geliştirme adına bolca kitaplar aldım, yabancılar ne yapıyor ona baktım. Daha sonra Çankaya Belediyesi Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü’nde belediye muhabiri görevini alınca, foto muhabirleri ile ilgili ne gibi yayınlar var onu araştırdım. Ama neredeyse hiç bir şey yoktu. Bunun üzerine bulabildiğim malzemeleri toplamaya başladım. Görev yerim değişti, bu kez Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü’nde Başbakanlık resmi fotoğrafçısı - başbakanlık muhabiri oldum. Çalıştığım yer adeta bir cennetti benim için. Türkiye’nin ilk resmi fotoğrafçısı , o zaman ki deyimiyle Propaganda Fotoğrafı Spesyalisti Othmar Phershy’nin 1935-1940 arası çalıştığı yerde görevli idim. Farklı bir yerde çalışmak bana daha bir sorumluluk ve araştırma şevki verdi. Bir gün literatür tararken, BYEGM’nin eski genel müdürlerinden Sayın Orhan Koloğlu’nun Basınımızda Fotoğraf ve Resmin Başlaması adlı eseri gözüme çarptı. Ankara’da sahaf bırakmadım maalesef bulamadım. Ancak, şansım döndü, çünkü Orhan Bey bir gün BYEGM’yi ziyarete geldi ve kendisine kitabını bulamadığımı, kendimi geliştirme adına foto muhabirliği ile ilgili malzeme topladığımdan bahsettim. Adresimi aldı ve kendisinde de tek nüsha olan kitabın fotokopisi bana gönderdi. Büyük bir nezaket göstererek , sabırla , sorduğum soruları , yazdığım mektupları cevapladı ve beni kitap yapma konusunda adeta yönlendirdi. Kendisine çok şey borçluyum ve Allah’tan sağlıklı ömürler diliyorum . İlk kitap ”Türkiye’de basın fotoğrafçılığının görsel tarihi- Osmanlı’dan-1960’a” 5 yılımı aldı ve Kodak sponsorluğunda yayımlandı. Kendilerine de şükran borçluyum. 1960 ihtilalinden sonra yapılan anayasa ile basın emekçilerinin durumları iyi yönde değişti biliyorsunuz. En azından 20 yıllığına. İkinci kitabın başlangıç tarihi o yüzden ”Türkiye’de basın fotoğrafçılığının görsel tarihi- 1960’dan Günümüze “ oldu o da 3 yılımı aldı. Onda da Sayın Hıfzı Topuz’un yardım ve yönlendirmeleri oldu. Kendisine de şükran borçluyum ve sağlıklı ömürler diliyorum. -Mesleğin gelişmesine katkı sağlayacak, merak edenlere fikir verebilecek kaynak bir eser. Foto muhabirliği üzerine yazılmış eserlerin azlığını ya da akademik çalışmaların yetersizliğini neye bağlıyorsunuz? 78 Yaptığım çalışma, üzerine basarak söylüyorum bir derleme çalışması. Ben sadece elde olan malzemeyi bir süzgeçten geçirip, yeniden değerlendirdim. Bu bile 8 yılımı aldığına göre gerisini siz düşünün. Bu sayede, zengin sayılabilecek bir basın kitaplığım oluştu. Araştırma yapmak, özellikle Türkiye’de bizim gibi amatör araştırmacılar için çok ama çok zor. Arkanızda sizi destekleyecek bir sponsorun olması size birçok kapıyı açıyor ama maalesef sponsorluğun önemi ülkede yeterince anlaşılamadı. Foto muhabirliği ile ilgili yayınların azlığının sebebi, yine bizden kaynaklanıyor. Benim üzülerek gördüğüm foto muhabirlerinin bu konularda esnek davranması, araştırmaması, okumaması. .Böyle olunca da bu konularda eser vermek gereksiz gibi gözüküyor. Bu konuda kafa patlatan arkadaşlarımızın sayısı ne yazık ki çok fazla değil ama aldığım maillerden umutlu olmak gerekli diye düşünüyorum. En azından mekteplilerden ümitliyim. -Kitaba başlarken neyi hedeflediniz, bu hedefe ulaştığınıza inanıyor musunuz? Kitaba başlarken tek hedefim eldeki malzemeyi paylaşmak duygusu idi. Bir de arkada bir şeyler bırakmak. Mevlana “Kamil odur ki koya dünyada bir eser, eseri olmayanın yerinde yeller eser”diyor. Belki, birileri yıllar sonra bir şeyler der. O bile bana yeter. Satış için pek bir şey beklemiyordum, hatta cebimden bir yığın para harcadım. Ama beni üzen şey, birinci ve ikinci kitabı tüm iletişim fakültelerine gönderdiğim halde bir kuru teşekkürün bile çok görülmesi idi. Sadece bir okuldan teşekkür aldım. 1960 yılından günümüze fotoğraf dünyasındaki gelişmeler, foto muhabirlerinin çalışmaları, anekdotlar ve anıların yanı sıra “Foto Muhabirliği ve Eğitim”, “Sarı Basın Kartı”, “Mesleki Örgütlenme”, “Ekipman”, “Foto Muhabirliği ve Şiddet” ile “Foto Muhabirleri ve Etik” başlıkları altında geniş bilgiler bulunuyor. “Türkiye’de Basın Fotoğrafçılığı’nın Görsel Tarihi 1960’dan Günümüze” bir kaynak yayın olarak hazırlandı. -Var mı yeni projeler? Foto muhabirliği ile ilgili defteri kapattım. 70’lerden beri ilgi alanım Ankara. Ankara ile ilgili fotoğraf, kitap ve efemera topluyorum. 3-4 senedir üzerinde çalıştığım konu Ankara Atış Poligonu. 1936 da yapılan ,1950’lerin sonunda yıkılan bir tesis. Onunla ilgili bir albüm kitap çalışmam var. %80 seviyesinde. Destek bulabilirsem 2012 de o çıkacak. Bir de Abdülhamit Yıldız Albümlerinde Ankara hazırlığım var. Ona büyük bir sponsor lazım onun hayali ile yaşıyorum. -Ne gibi geri dönüşler aldınız eleştiri doğrultusunda? Genellikle geri dönüşler iyi yönde oldu. Özellikle Sayın Orhan Koloğlu ve Sayın Hıfzı Topuz Hocaların yorumları beni bayağı ferahlattırdı. Tabii ki eksik yönler çok fazla. Umarım bu işe gönül vermiş genç foto muhabiri arkadaşlarım bu eksikleri tamamlar. Türk basın tarihinde yazılmamış çok şey var. Sevindirici bir şey var ki, yerel basın tarihçileri de çok değerli çalışmalar yapıyor. En son, Çorum Gazeteciler Cemiyeti’nin nazik daveti üzerine Çorum’da idik. Dernek başkanımız Rıza Özel ile birlikte. Orada tanıştığım Abdulkadir Ozulu hoca, Çorum Basın Tarihi’nin yayımlanacağı müjdesini verdi. -Kitapların hazırlık aşamasında ya da sonrasında karşılaştığınız sorunlar, güçlükler nelerdir? Güçlükler ne yazık ki, önce kendi camiamızdan geldi. Kitaba başlamadan yaptığım formları gazetelere gönderdim ve yardım istedim. Fotoğraf editörlerine mailler attım. Telefon ettim. Ya vaktim yok dediler. Ya da biz döneceğiz dediler, bir daha cevap vermediler. Ben bir antololji çalışması yapmadım ve kitabın başında bunu belirttim. Bu zaten benim işim değil. Eksikleri, başta da dediğim gibi genç arkadaşlar umarım tamamlarlar. Kütüphanelerde çıkarılan zorluklar bir başka. Saymakla bitmez. Burada anlatmak istemiyorum. Ta- 79 bii en önemlisi sponsor sorunu. Birinci kitabın sponsoru başta da dediğim gibi Kodak’tı. İkinci kitap içinde, foto muhabirlerinin kullandığı iki önemli markadan birisi söz verdiği sponsorluktan hiçte etik olmayan bir şekilde vazgeçti. Durum böyle olunca, Kitabın baskısının yarı ücretini TFMD karşıladı ve kitabın üyelere dağıtılmasına başlandı. Bu kitaplarla doğru bir şey yaptığımı sanıyorum, yapacak çok şey var. Gerisi bu işe gönül verenlere kalmış. Görsel tarihi yazanlara, yazmaya devam edenlere ve yazacaklara selam olsun. Derin Mavilikte Deklanşör Sesi Türkiye’nin önce gelen sualtı fotoğrafçılarından Levent Konuk, dalgıçlıkla başlayan sualtı fotoğrafçılığı serüvenini Foto Muhabiri Dergisi için Cem Özdel’e anlattı... “Sualtında deklanşöre basmak, sisli havada fotoğraf çekmek gibi” 80 81 Derin Mavilikte Deklanşör Sesi -Türkiye’de sualtı fotoğrafçılığı denilince akla gelen isimlerdensiniz. Bu macera nasıl başladı? Doğma büyüme Antalyalı olunca deniz ile tanışmak çok küçük yaşlarda kısmet oluyor. Çocukken Lara’da başlayan denizle dostluğum daha sonra Kemer’de ‘’en iyi arkadaşlığa’’ dönüştü. 70’li yılların ortalarında Kemer, bugünkünden çok farklı idi. Bakir, sakin, temiz ve huzur vericiydi. Her gün saatlerce şnorkel ile dalış yapar, deniz kabukları toplardık. 1994 yılında Boston’da Brian Whitaker’den aldığım eğitim ile dalış hayatıma başladım. Daha sonra CMAS sistemine geçerek Caner Oğuz ve Ferda Büyükbaykal hocalarımdan aldığım eğitim ile profesyonelliğe adım attım. -Bu alanda kendinizi nasıl geliştirdiniz? Dalmaya başladığım ilk günden beri sualtında fotoğraf çekiyorum. Bilemiyorum aklıma nereden geldi… Hep vardı. İlk zamanlarda tek çekimlik çok basit ve ucuz bir fotoğraf makinesi ile çalışmaya başladım. O küçük kamera ile çok hoş neticeler alınca kendimi daha çok geliştirmeye, daha çok okumaya ve öğrenmeye başladım. Yarı profesyonel bir kamera aldım. Birden sınıf atlamış gibi oldum. Fotoğrafların hem kalitesi hem de estetiğinde çok önemli bir iyileşme oldu. 90’lı yılların başlarında internet bugünkü kadar gelişmiş ve yaygın olmadığı için kendimi geliştirmenin tek yolu yurt dışındaki yayınları takip etmekti. -Ne tür fotoğraflar çekiyorsunuz? Genellikle belgesel fotoğraflar çekiyorum. Canlıların davranışsal özelliklerini anlatan fotoğrafları çekmeyi çok seviyorum. Avcının saldırısından kurtulmak için gövdesini şişiren balon balığı, yumurtalarını ağzında taşıyan peygamberdevesi ıstakozu, avını üstüne çekmek için üst yüzgecini balık yemi gibi sallayan kurbağa balığı, kuş tüyü denizyıldızı üzerinde gizlenmiş bir şekilde yaşayan karides, denize atılmış şişeyi yuva yapan ahtapot gibi canlı davranışlarını görüntülemeye çalışıyorum. Ancak dijital sisteme geçince ağırlığı daha çok yaratıcılık isteyen çalışmalara yönlendirmeye başladım. Röportaj: Cem ÖZDEL -Dünyada ve Türkiye’de bugüne kadar nerelerde dalış yapıp fotoğraflar çektiniz? Endonezya ve Mısır en sık ziyaret ettiğim ülkeler. Bunların dışında Sudan, Tanzanya, Amerika, İsrail, Palau, Yap ve Malezya gibi ülkelerde dalış yaptım. Türkiye’de ise Batı Akdeniz ve Ege’de dalışlar yaptım. Karadeniz henüz kısmet olmadı. -Sualtı fotoğrafçılığının incelikleri nedir? Su altında fotoğraf çekmek sisli havada fotoğraf çekmeye benziyor. Işık az, derine indikçe renkler kayboluyor, her yer maviye boyanıyor, bu masmaviliğe ışık tutunca renklerin farklılığını görebiliyorsunuz, su altında objektif değiştirmek imkansız ve orada en fazla bir saat kalınabiliyor. İnceliklerini saymakla bitmez, ama hepsinden önemlisi iyi bir fotoğrafçı olmak için su altında çok rahat olmak gerekiyor. Fotoğraftan önce dalış bilgi ve becerilerini arttırmak, daha sonra fotoğrafa yönelmek daha doğru. Levent Konuk Kimdir? 1970 yılında Antalya’da doğdu. Lise eğitimini Antalya Anadolu Lisesi’nde tamamladıktan sonra Marmara Üniversitesi İngilizce İktisat Bölümü’nden mezun oldu. Dalış hayatına, turizm üzerine master yapmak için gittiği Amerika’da başladı.Malezya, Endonezya, Mısır, Sudan,Tanzanya, Palau, Yap, İsrail, Amerika’nın Atlantik ve Pasifik kıyılarında dalışlar yaptı. Dünyanın çeşitli popüler dalış noktalarını görmüş olmasına rağmen Türkiye’de, özellikle de Akdeniz’de dalış yapmanın keyfini hiçbirinde bulamadı. Akdeniz’de yüzlerce dalış yapan Levent Konuk, fotoğraf konusu çeşitliliği açısından denizlerimizin tropik denizlere oranla fakir olmakla beraber, belirli bir konuya konsantre olunması halinde çok tatmin edici olduğunu gördü. Dünyanın diğer bölgelerinde, batık dalışı yapmak için tekne ile saatlerce yolculuk yaptıktan sonra bitkin bir şekilde dalışa başlandığı düşünüldüğünde, yurdumuz denizlerindeki batık gemilere çok kısa sürede ulaşılmasının dalış turizmi için çok önemli olduğunu fark etti. Dalış turizminde çeşitliliği sağlamak için Antalya açıklarındaki Saint Didier ve Kemer açıklarındaki Paris II batıklarını tüm dünyada bilinen batıklar haline getirilmesi için çeşitli çalışmalar yaptı. Halen serbest fotoğrafçı olarak çalışıyor. 82 83 “’BOĞA KÖPEKBALIKLARINI ÇEKMEK İSTERİM’’-Bugüne kadar fotoğraflamakta zorlandığınız veya istediğiniz halde fotoğraflayamadığınız bir canlı var mı? Olmaz mı. Kaplan ve boğa köpekbalıklarını, büyük beyazı görüntülemeyi çok isterim. Anemon balıklarının tüm türlerini görmek ve görüntülemek isterim. Sanırım 12-13’e yakın farklı türleri var. Balıklar haricinde kambur balina ve yunus gibi memelileri de listenin ilk sıralarına yerleştiririm. Bir de Jessica Alba ile su altında nü çalışma yapmak isterdim. -Dünyada veya Türkiye’de fotoğraflarını beğendiğiniz veya kendinize örnek aldığınız fotoğrafçılar var mı? Her ne kadar tanışma fırsatımız olmadıysa da Zafer Kızılkaya’yı örnek alırım. Uzun yıllar boyunca çok değerli çalışmalar yaptı. Yurtdışından Zena Holloway ve Howard Schatz’ın çalışmalarını çok başarılı ve özgün buluyorum. -Türkiye’deki su altı fotoğrafçılığının gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’de su altı fotoğrafçılığı bundan 10 sene önce yaygın değildi, çünkü bu işi yapmak çok zordu. Özellikle flaş kullanıldığı durumlarda doğru ışığı ayarlamak çok zor olduğu için birkaç kez deneyen hayal kırıklığına uğruyor ve bu işle uğraşmaktan vazgeçiyordu. İki elin parmakları kadar su altı fotoğrafçımız vardı. Şimdi öyle değil. Dijital teknoloji sayesinde daha çok insan su altında fotoğraf çekiyor. Maliyetler de çok azalınca ilgi ve gelişim çok arttı. 84 85 -Su altı fotoğrafçılığı, biz foto muhabirlerine biraz uzak olsa da Türkiye’de dalgıç foto muhabirleri de bulunuyor. Su altı fotoğrafçılığının önemli detaylarını bizimle paylaşır mısınız? Muhabirlerin işi çok zor. Sürekli haber peşinde koştukları için gündemi yakından takip etmeleri gerekir. Bunu yaparken zamanla yarıştıklarını düşünürsek işleri daha da karmaşık hale gelir. Günümüzde muhabirlerin kendilerini farklılaştırmak için değişik yetenekler geliştirdiklerini sevinerek takip ediyorum. Havadan fotoğraf çekmek için paraşüt eğitimi alanlar, su altıda haber kovalamak için dalış eğitimi alanları çok takdir ediyorum. Bildiğim kadarıyla Anadolu Ajansı’ndan sen, Milliyet Gazetesi’nden de Gökhan Karakaş su altında haber peşinde koşan en başarılı muhabirler. Mersin’de batan geminin denize zehir bırakması, antik Kekova şehrinin uğradığı tahribat, istilacı balıkların Akdeniz’de yayılması, yılbaşında batan mülteci gemisi, Marmara depreminde denizin altında kalan yapıların durumu önemli haberlerdir. Bu haberlerin görüntüler eşliğinde sunulması haberin etkisini arttırmaktadır. -Su altında başınıza gelen ilginç bir olay var mı? Malezya’da fotoğraf çekerken üzerimden geçen bir kaplumbağaya kafa atmıştım. Çok sertti. -Toplam kaç dalışınız var? İki bin beş yüz dalıştan sonra yazmayı bıraktım. 15-20 bin slayttan oluşan bir su altı arşivim var. Bu arşiv, su altında geçen 1.750 saatlik bir çalışmanın ürünü tabii. -Nerelerde yayınladı bu fotoğraflar? Yurt içinde ve yurt dışında Skylife, Atlas, Gezi Travel, Asian Diver, Yacht Club de France, Sualtı Dünyası, Deniz Magazin, Marine Photo, Resif, Haftalık, Raillife, Atso, Atlasjet, Tourism Today, World of Atlas gibi onlarca dergide ellinin üzerinde makalem yayınlandı. Defalarca ödül kazandım fotoğraf yarışmalarında ama artık katılmıyorum, jüri üyesi olarak davet ediliyorum tabii bu da büyük bir onur. -Su altı zenginliği bakımından ülkemizi ve diğer ülkeleri karşılaştırır mısınız? Bunu daha önce defalarca yazdım, söyledim. Bizim denizlerimiz artık cansız. Ne yazık ki, canlılara yaşama imkanı vermedik, hepsini yok ettik. Denizleri kirlettik, yetmedi doldurduk, plajları yok ettik. Tropik denizlerde yaşayan rengarenk resif balıkları, mercanlar bizim denizlerimizde yaşamıyor. Bu yüzden burnumuzun dibindeki Mısır gibi ülkelerle rekabet 86 etmemiz imkansız, ama onlarda olmayıp bizde olan ve fakat değerini henüz keşfedemediğimiz bir zenginliğimiz var; su altındaki tarih. Neden değerlendirmeyiz anlayamıyorum. -Su altı fotoğrafçılığına başlamak isteyenlere neler önerirsiniz? Pahalı bir uğraş mı? Artık yeni başlayanlar çok şanslı. Dijital teknoloji var. Dijital kameralar sayesinde o anda nasıl bir çekim yaptığına bakıp hatalarını düzeltme imkanına sahip oldukları için gelişimleri çok hızlı olabiliyor. Eskiden böyle değildi. 36 poz çek, karaya çık, filmi banyoya ver, sonuçlara bak, hatalarını gör… Hatalı çektiğin bir görüntüyü tekrar yakalama imkanı yok, çünkü balıklar kaçtı. Yeni başlayanlara dijital basit bir kamera ile başlamalarını, kendilerinde ilerisi için umut görürlerse mutlaka ders almalarını tavsiye ederim. Dalış ve su altı fotoğrafçılığını bir bütün olarak düşününce, başlangıçta çok pahalı bir hobi olduğunu söyleyebiliriz. 87 Polislerle 3 ay Foto muhabiri Emre Tazegül, suçla mücadeleyi yakından gördü; “1997 yılında mesleğe başladığımdan itibaren çok sayıda polisiye olay takip ettim. Cinayet, intihar, toplumsal olay, terör operasyonu gibi birçok olayda polislerle yan yana görev yaptım. Ama itiraf ediyorum ilk defa bu kadar içlerine girdim. İzmir Emniyet Müdürlüğü’nün değişik şubelerinde 3 ay süren bu çalışmanın ardından polislerle ilgili düşüncelerim büyük oranda değişti.” › P olis, ilk bakışta soğuk bir kelimeydi benim için. Hatta biraz da ürkütücü, belki de çocukluğumdan “Ye yoksa polis amcalara söylerim” sebepli. İşin içine polis girdi mi, orada sorun var demektir ve anılarımızda bu sorunlar hiçbir şekilde iyi yer edinmez herhalde. Ama sonuçta onlar da insan. Onların da bir ailesi, çocukları, sorumlulukları, mesleki problemleri, hayattan beklentileri var. Polislerle iç içe geçirdiğim 3 ay boyunca bunlara tanık oldum. Ne kadar soğuk bir kelime olsa da, teşkilatın sımsıcak yüzünü gördüm üç aylık zaman zarfında. Ve neden başımıza bir iş geldiği zaman ağzımızdan ister istemez, “imdat polis” diye bir feryat çıkmasına engel olamadığımızı daha da iyi anladım. İzmir Emniyet Müdürü Ercüment Yılmaz ile yaptığımız bir sohbet sırasında ben Polis Teşkilatını fotoğraflamak istediğimi söylediğim de Yılmaz’ın da bu projeye sıcak bakmasıyla başladı her şey. Hatta İzmir Emniyet Müdürü Yılmaz, teşkilatın tanıtım ve imaj çalışması olarak da fotoğrafların etkili olacağını söyleyerek projeye inanılmaz bir yakınlıkla sahip çıktı. İzmir emniyet müdürlüğü çalışanlarının bütün yönleriyle fotoğraflanması yönünde bir düşünceleri olduğunu söyledi bana. Bu güne kadar polisle ilgili böyle geniş kapsamlı bir çalışma olmadığını da hesaba katarak hiç tereddüt etmeden başladım fotoğraf çekmeye. Atlı Polislerle başladığımız bu macera Çevik Kuvvet Şubesi’nde son buldu. Deniz Polisi, Köpek Eğitim Merkezi (KEM) ve Yunus Timleri ile çok özel bir çalışma gerçekleştirdik. 24 saat görev başında olan polislerin her anını objektife yansıttık. Birbirinden güzel kareler çıktı ortaya. Hatta bunlardan bazıları şimdi İzmir polisini tanıtan devasa afişler olarak duvarları süslüyor. Bu çalışmanın sonunda anladım ki polise karşı gerçekten bir ön yargı var. Çünkü aynısı bende de vardı. Zaman zaman yaşanan olaylar bu kötü bakış açısını körüklese de 3 ay süren bu çalışmamızın sonunda birçok polis dostum oldu. Onların da kendilerine verilen görevi en iyi şekilde yapmaya çalıştıklarına bizzat şahit oldum. Polis Teşkilatı’nın da kendini daha iyi anlatması ve bu tür halkla ilişkiler faaliyetlerine ağırlık vermesi gerekiyor belkide. Fotoğraflarımda işte bu duyguları yansıtmak istedim… Gurur duydum, kendimi güvende hissettim… Son olarak bu projeye sahip çıkan İzmir Emniyet Müdürü Ercüment Yılmaz’a bu dergi aracılığı ile tekrar teşekkür ediyorum. › Polislerle 3 ay 92 Polislerle 3 ay Usta Kameramanlar Arif Goriça ve Cazım Engin bana. Özel televizyonların ilk yayına başladığı yıllarda kameramanlık önemli idi, çünkü görüntü önemli idi. Yapılan haberler genellikle görüntüye dayandırılır, seyircinin de görerek fikir oluşturması istenirdi. Sonraları seyircinin aptal olduğu düşünülmüş olsa gerek gösterilecek objeler halka içine alınmaya, okla gösterilmeye başlandı ki işte o görüntünün biraz arkaya atılmasını başlatmış oldu bence. GORİÇA: “YAŞADIKLARIM ÖNCE BİR SAYGINLIK EKSİKLİĞİNİN GİDEREK MESLEĞİMİ KEMİRDİĞİNİ GÖSTERİYOR BANA’’ A nkara’da doğup büyüdüm, eğitim aldım, işe girdim, kısaca hayatım küçük istisnalar haricinde bu şehirde geçti. 1987 tarihinde Ankara Üniversitesi BasınYayın Yüksek Okulu Radyo - TV bölümünü bitirip TRT Ankara Televizyonu’nda bir dizide çalışarak iş hayatına atıldım (oyuncu olarak değil tabii). Star TV, Kanal D, çok kısa Reuters, NTV ve orada da geçen günlerde sona eren henüz işsiz devam eden süreç hayatımın özeti. TRT’de çalışırken kendime iyi bir yer edinmiştim. Çalıştığım yaklaşık 5 yıl sonunda o zamanlar istisna akitli denen yöntemle çalışan çok az kişinin edinebileceği yönetmen olurunu almıştım. Fakat tüm bu süreç sigortasız, bizim ifademizle köle düzeninde geçmişti. Sonuçta sigortalılığımızı istedik ve işimizden olduk(ben daha sonra mahkeme yolu ile hakkımı aldım ). Orhan Uğuroğlu bana Star TV’nin Ankara bürosunda kameraman asistanlığı verebileceklerini söylediğinde bir anlık düşünüp, kabul ettim. 1993 yılı başında başlayan haber kameramanlığım bugün itibari ile 18 yılı doldurdu. Ülkemiz ne yazık ki bu süreçte hiç durmayan devingen yapısı ile pek çok şey yaşadı. ‘’Ne yazık ki’’ diyorum çünkü benim hatırladığım olayların içinde mutlu yanı ağır basan pek haber yok. Süreç boyunca üç Cumhurbaşkanı, altı Başbakan, sayısız bakan Türkiye’yi yönetti. Ama istisnasız tüm iktidarlar döneminde kriz denen yapı farklı biçimlerde karşımıza çıktı. Ben aynı zamanda üç ABD Başkanı’nı da gördüm. İkisini kendi ülkesinde, Obama’yı Türkiye’de. Kopenag’ta Türkiye’nin Avrupa Birliği giriş için önemli bir zirve yaşadığı anları da yaşadım, tam üyelik süreci için şimdiki Cumhurbaşkanı, zamanın dışişleri bakanının uçağını saatlerce bekletildiği toplantının kapısında da bekledim, Senirkent selinde de geçirilen depremlerde de kameramla tanıklık yaptım. Yaser Arafat’ı Filistin’de, Hüsnü Mübarek’i Mısır’da, Shroder’i Almanya’da gördüm, çektim, haberleşmesini sağladım. Kısacası pek çok kişinin hayal ettiği, orada olsam ne iyi olurdu dediği bir konumda çalıştım, çalışma şartları ve içinde olduğum olaylar çok hoş olmasa da. -SAYGINLIK EKSİKLİĞİYaşadıklarım önce bir saygınlık eksikliğinin giderek mesleğimi kemirdiğini gösteriyor 94 Günümüzde ise televizyon haberciliği yerini öncelikle telefon haberciliğine, olay yerinden canlı bağlantı haberciliğine bıraktı. Perde arkası denilen yalan yanlış, kaynak tarafından tekzibi çok kolay, haberci açısından diğer bağlantıda tamamen tersini söyleseniz kimsenin hatırlamayacağı haberler yapılır oldu; görüntüye gereksinim kalmadı. Olay yerinden de muhabiri çıkartma başka bir moda, böylece sekiz saat önce olmuş bir olay ‘’son dakika’’ olabiliyor, yüzümüz kızarmadan satabiliyoruz. Tüm bunlara kendini yetiştirmeyen, kameramanlığı sadece aldığı görüntü ile sınırlı sayan, ahlak kurallarını, insana saygıyı işi için çok rahat harcayabilen, iki günde “olan” meslektaşlarım eklenince, “kameraman işte ne olacak” yaklaşımı kendiliğinden ortaya çıkıyor. Şimdi tüm bu kaygılarla çalışırken14,5 yıl geçti eski kurumumda. Sonra bir gün çağırılıp işten ATILDIĞINIZ size söylenince sanırım bunu söyleyenler, söyletenler açısından hiçbir şey olmuyorsa en azından ayıp oluyor bence. Gerekçesi küçülmekse öyle olmadığını yerimize adam alarak gösterdiler, ekonomik zorluksa bürodaki idareci sayısı bunu yalanlıyor, haa güç gösterisi ise o da çok kısa süreli etkili olur, çünkü kameramanlar eski şartlarda, aynı paraya çalışmaya devam ediyor. Sokaktaki insanlara sorun son dakika olarak girdiğiniz kaç haberi hatırlıyor, ama gene sorun depremde “orda kimse var mı” diye seslenen görüntüyü, şimdilerde Somali’de yaşanan acının çocuk görüntüsündeki halini seyredip unutabilen var mı? Sorun son dönemde uluslararası ses getiren bir Türk televizyon haberi var mı? Bizim atılmamız görüntünün haber açısından bir değeri olmadığını sadece bizi işten çıkaranlara anlatır, gerçekte kameraman tv hayatının tam, ortak sahibidir, bunu böyle söyleyip inanmayanlara inat. ,teknik bilgisi yetersiz ama az maaş alan personele bıraktı.Tabii ki bunda yapılan haberlerin içeriklerinin de önemli olduğu vurgulamak isterim. -ÖRGÜTLÜ OLMANIN ÖNEMİ- ENGİN: “BİR KERE BASIN ÇALIŞANLARI ÖRGÜTLENMELİ, ÇALIŞMA SİSTEMLERİ AVRUPA’DAKİ ÖRNEKLERİ GİBİ KURUMSAL YAPILARA KAVUŞMALI’’ D enizli doğumluyum, liseyi Denizli’de okudum. Gazi Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesini kazanınca okumak için Ankara’ya 1981 yılında geldim. Üniversitenin 3’üncü yılında televizyonculukla o yıllardaki tek görüntülü haber ajansı olan AVA Ajans ile tanıştım. O dönemlerde özel televizyonların yokluğu, bir tek TRT’nin olması mesleği çok cazip hale getiriyordu. Sanıyorum o yıllarda toplumun gözünde çok daha saygın çok daha güvenilir bir yapıdaydı. Evet, mesleği severek başladım. Ben alaylı denilen kesimdenim. Eğitimim iç mimari olmasına rağmen o işi hiç yapmadım. Söylediğim gibi mesleğe tesadüflerle başladım. Bir muhasebeci arkadaşa beyanname hazırlamasında yardım etmek için AVA Ajansa gittim. Birkaç ay ona yardım ettim, sonra da isteyerek ve bilerek kameramanlık mesleğini seçtim. 1983 yılından bu güne kadar bir çok prodüksiyon şirketleri ve televizyonlarda kameramanlık başta olmak üzere yeri geldi yönetmen, yeri geldi montajcı, yeri geldi metin yazarı olarak bu güne kadar geldim. Mesleğe 1983 yılında girdim. Tabii ki o yıllardan bu güne kadar olan birçok siyasi ve toplumsal olayların için de olduk. Bir de kameramanlıkta muhabirlikteki gibi ihtisaslaşma olmadığı için her türlü olayın tanığı olduk. Gerek toplumsal olayla, gerek savaşlar, gerekse de bir çok siyasal olayların şahidi, görüntüleyecisi yani kameramanlığını yaptım. Ankara’daki hemen hemen tüm olayların bir gazeteci olarak görev gereği kameramanlığını yaptım. Denilebilir ki Türkiye’nin çok önemli tarihsel değişimler geçirdiği bir döneme kameramla tanıklık ettim. Elimden geldiğince de görüntülemeye çalıştım. Bir kere sektör geçen yıllarda çok şekil değiştirdi. Yıllar içinde genel ismiyle gazetecilik öncelikle bir ticari işletme olarak görülmeye başlandı. Televizyonlar bir silah bir güç merkezi olarak kullanıldı. Dolayısıyla gazeteler ve televizyonlar kaliteli elaman, eğitimli eleman- yerine ucuz, sesini çıkartmayan, müdürünün her istediğini yapan, ama haklarını aramayan yani kalifiye olmayan insanlarla doldu. Televizyonlarda görüntünün kalitesi yerine az ücrete çalışan genç kameraman 95 Şimdi bizler kapitalist bir düzende özel sektörde çalışıyoruz. Vefa’nın İstanbul’da bir semt adı olduğunu bilecek bilgiye de sahibim. Ama yine de geçen onca seneden sonra belki mesleği bile sizden öğrenmiş denilebilecek insanlar koltuk sahibi olur olmaz sizi yaşlandın diye işten çıkartıyorlar ve bunu dava konusu yapamaman içinde küçülmeyi gerekçe gösteriyorlar. Tabii ki aynı yer bir ay içinde yeni eleman alıp birde yeni televizyon kuruyor bunun yorumunu okuyuculara bırakıyorum. Biz basın çalışanları herkesin hakkını ararız ama sıra kendimize geldi mi nedense oralı bile olmayız. Küçük bir grup arkadaş kötü olmak pahasına debelenir. Oda bir yere kadar. Yıpranma hakkımızın nasıl verilen sözlere rağmen bir gece yarısı sabaha karşı elimizden alındığını hep birlikte tanık olmadık mı? Bir kere basın çalışanları örgütlenmeli çalışma sistemleri Avrupa’daki örnekleri gibi kurumsal yapılara kavuşmalı. Örgüt derken bu günkü yarışma düzenleyip çeşitli ödüllülerin verildiği dernekleşme yapısından bahsetmiyorum. Kurumlarla çalışma koşullarını düzenleyen hatta gerekirse kişiler adına sözleşmeler. yapabilen, sektöre eleman giriş çıkışını denetleyebilen, televizyonların ve gazetelerin bire bir muhatap kabul ettiği bir yapıdan bahsediyorum. Bu bir oda yapısı olabilir, bir sendika olabilir veya bir konfederasyon olabilir. Sonuçta bir araya gelip örgütlü olmak. sistemle birlikte sistemin gerektirdiği gibi hareket edebilmek zorunda olduğumuzu söylemek istiyorum. HUKUK KÖŞESİ Umut KURMAN / Avukat Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda Dava Açma Masrafları B ildiğiniz üzere, Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) 1 Ekim 2011 yılında yeni düzenlemeler ile yürürlüğe girdi. Bu değişikliklerin, günlük yaşayışımıza en büyük etkisi muhtemelen dava açma sürecindeki ilk aşama olan ‘’avans masrafları’’ olarak tabir ettiğimiz; dava açma harcı, tebligat, tanık, keşif ve bilirkişi ile ilgili olarak yapılan değişiklikler olacak. Bilindiği üzere, eski usul kanunumuzda bu masrafların bir çoğu dava süreci ‘’devam ederken’’ peyderpey alınıyordu. Yeni HMK ile getirilen değişiklikle bu masrafların hepsi ‘’dava açılırken’’, yani en baştan alınacak. Haliyle, dava açma konusunda, davacıya yeni ve ek mali külfetler getirecektir. Bu durumun, adli yargının hızlanması ve karar sürecinde tarafların tanık, keşif, bilirkişi ücretlerini yatırma konusundaki gecikmesinin davanın karar ver- me sürecini olumsuz etkilememe gibi iyi niyetli bir amacı olsa da, ilk aşamada dava açma masraflarının tamamının peşin olarak yatırılmasının getirdiği mali yükün ‘’kişilerin hak arama özgürlüğünü kısıtlayıcı’’ bir etkiye sahip olup olmayacağı hususunun değerlendirilmesi de avukatlar, hakimler ve konuyla ilgilenen akademisyenler arasında halen ciddi tartışma konusudur. Uygulamanın halen çok yeni olması ve ‘’kanunların geriye yürümezliği’’ ilkesi gereğince, 1 Ekim 2011 tarihinden önce açılmış ve devam eden davaları etkilemeyen yeni HMK, yeni açılan davalar için (1 Ekim 2011 tarihinden itibaren) geçerli olacaktır. Örneğin, Asliye Hukuk Mahkemesinde davalı ve davacı sayısının birer, 3 tanıklı (tanık sayısı belirtilmemişse 3 tanık ücreti alınır), keşif ve 3 bilirkişiden oluşan bilirkişi heyetli bir davanın ‘’peşin’’ alınacak dava masrafının ne olacağını şöyle; 96 Taraf Sayısı : 1 davalı ve 1 davacı Tebligat masrafı : 30 TL Tanık Sayısı : 3 TL Tanık masrafı : 63 TL Keşif maliyeti : 205 TL Asliye Hukuk Mahkemesinde Bilirkişi : 1 kişi Bilirkişi masrafı : 250 TL Tüm mahkemeler için genel masraf : 50 TL TOPLAM: 598 TL peşin alınacak dava masrafı olacaktır. Bu ücretlerin sadece dava masrafı olduğunu vurgulamak isterim. Davanın özelliğine göre alınacak dava harcı buna dahil değil. Örneğin, değeri parayla ölçülebilen davalarda, ayrıca dava değeri üzerinden binde 59,4 dava harcı da yukarda belirtilen dava masrafları ile birlikte peşin ödenecektir. 2004 y›l›ndan bugüne Spor Toto; Devletimize... 2.733.919.805,00 TL, Futbol Kulüplerimize... 917.282.042,00 TL, Sosyal Kurulufllar›m›za... 869.550.267,00 TL, Halk›m›za... 7.014.282.995,00 TL kaynak sa¤lad›. Ülkemiz 470 adet yeni spor tesisi kazand›. Eme¤i geçen herkese teflekkür ederiz. 97 Doğan Çil Namı Diğer “DODO” Doğan Çil kimdir? 14 nisan 1969 yılında İstanbul Kadıköy’de doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimimi İstanbul’da bitirdi. 3 Mayıs 1998 yılında Aylin Çil ile evlendi. Ali Mert adında 5 yaşında bir oğlu var . Meslek hayatına 1986 yılında Milliyet Gazetesi’nde başladı. Ardından sırasıyla Fotospor, Yeni Şafak gazetelerinde çalıştı, 1995 yılından bu yana da Akşam Gazetesi Spor Servisinde görev yapıyor. ıllık meslek y 5 2 i, ir b a h u m to fo r Akşam Gazetesi spo livan’a anlattı. h e ip sk E in k İl ı ın at hay Röportaj: İlkin ESKİPEHLİVAN Mesleğe nasıl başladınız, önce bu hikayeyi bir dinleyelim? M eslek hayatıma 1986 yılında bir arkadaşımın teşvikiyle Milliyet Gazetesi’nde başladım. Gazetecilik ve özellikle de foto muhabirliği aklımdan bile geçmiyordu. Bir anda kendimi bu işin içinde buldum. Fakat iyi ki de bulmuşum. Aslında farkında olmadan yapmak istediğim, mesleği seçmiş oldum. Gerçekten bu foto muhabirliği içine çok kolay girilemeyen ve girildiğinde de çıkması mümkün olmayan bir meslek. Tabii bu söylediklerim şuan için geçerli olan şeyler değil. Günümüzde bu mesleğe hem girmesi hemde çıkması çok kolay maalesef. Foto Muhabirliğini niçin seçtiniz? Sonuçta bu işin zevkli olduğu kadar çileli tarafı foto muhabirliği. Foto Muhabirliği gerçekten zor bir meslek. Tabi bizden önceki ağabeylerimizin döneminde ve benim ilk dönemlerimde yapılması çok daha zor bir işti. Fotoğraf makinelerinde teknoloji bu kadar ilerlememişti. Dijital teknoloji bu işin içine girmemişti. Manuel makineler ve objektiflerle çalışılıyordu. Ve bundan dolayı meslekte iyilerin ve kötülerin iş anlamın daha belirgin olduğu dönemlerdi. Şimdi ise neredeyse eline her makine alanın bu işi çok rahat yapacağı bir meslek görüntüsünde. Aslında belki dijital makineler işimizi kolaylaştırsa da şu unutul- “Dodo”nun hikayesi ne peki? Camiada, Doğan Çil’den daha ünlü? Nasıl doğdu “Dodo”? Dodo’nun hikayesi benim çocukluğuma dayanıyor .Bu lakabın takılmasının bir sebebi yok. Benim bildiğim kadarıyla kendiliğinden bir anda takılan bir lakap. Çocukluk arkadaşlarım bu lakabı taktılar bana. Ve günümüze kadar geldi. Evet camiada Doğan Çil isminden daha bilindik ve meşhur bir isimdir, “Dodo”. Dodo iş çevremin dışında da hayatımdaki herkesin kulladığı bir isimdir 5 yaşındaki oğlum Ali Mert bile zaman zaman bana Dodo diye hitap ediyor. Artık benim bir parçam gibi ismimden daha çok kullanılıyor. Benden küçük olanlar bile bana “Doğan abi” demek yerine “Dodo abi” diye hitap ederler. Buda gerçekten beni çok mutlu ediyor. Yıllardır adım gibi benimsedim bende, Dodo’yu. 99 “Türk basınındaki spor foto muhabirliği dünya basınına göre çok başarılı. Dünya standartlarının çok üstünde bence. Gittiğim ülkelerdeki spor gazetelerini ve gazetelerin spor sayfalarını yakından takip ediyorum, çekilen fotoğrafları karşılaştırıyorum, inanın biz çok daha iyiyiz” mamalı makine kadar onu yönlendiren ve deklanşöre basan insan çok önemli. Şimdiki genç arkadaşlar, hem çok şanslı hemde çok şanssız. Teknoloji açısından bunu kullanmanın rahatlığını yaşıyorlar ama başka bir açıdan da o eski dönemlerde çok zor şartlarda yapılan bu işlerden hiçbir zaman haberdar olamayacaklar. Yaş olarak kendilerinden büyük ağabeylerinden dinleyerek hayal etmenin dışına çıkamayacaklar. Aslında günümüzde futbol nasıl eskiye nazaran daha teknik ve daha hızlı oynanıyorsa spor foto muhabirliği de buna paralel olarak ilerledi. İlerlemek de zorundaydı. 100 Fenerbahçe’yi izliyorsunuz, önemli bir süredir. Ne kadar oldu? Gazeteler değişti ama takım değişmedi herhalde sizin için? Ben 1995 yılından beri şuan çalıştığım Akşam Gazetesi’nde görev almaktayım. 13 yıldır da Fenerbahçe takımını takip etmekteyim. Daha önce uzun seneler Beşiktaş’ı da izledim. Akşam Gazetesi’ne başladığımda Beşiktaş’ı takip ediyordum, fakat daha sonra servisdeki değişim nedeniyle Fenerbahçe’yi izlemeye başladım. O gün bugündür Fenerbahçe’deyim. Bu arada ben meslek hayatım yalnızca foto muhabirliği yapmadım . Muhabirliğide hep en iyi şekilde yapmaya çalıştım. Hep aynı takımı izlemekten sıkıldığınız oluyor mu? Yada iyi tarafları da vardır elbet sarı-lacivertli camiada kapıları daha mı kolay açıyor, bu durum? Siz de taraftar foto muhabirlerinden misiniz? Hep aynı takımı izlemek, takip etmek, hem muhabirler için hem de foto muhabirleri için büyük bir avantaj. Camiayı yakından tanımak için gerçekten bu çok önemli. Bir klüp muhabiri veya foto muhabiri kısa sürede yetişmiyor. Bunun için uzun yıllar geçmesi gerekiyor. Taraftarlığa gelince; bence şayet bu işi yapıyorsanız, taraf olma şansınız yok. Ben meslek 101 hayatım boyunca bunu ilke edindim, tabii ki herkes gibi benim de çocukluğumda taraftarı olduğu bir takım var. Ama yalnızca o kadar. Gazetecinin taraftar olma şansı yok. Olmamalı da bence. Türkiye’de spor foto muhabirliğini nasıl değerlendiriyorsunuz? Yani kısır döngü değil mi futbol? Türkiye’deki spor foto muhabirliği artık son dönemlerine doğru gelmeye başladı. Gazetelerin spor servislerindeki foto muhabirlerinin çalışma şartları her geçen gün kötüye doğru gitmeye başladı ve spor servislerindeki foto muhabirleri her geçen gün azalıyor. Sonuç olarak, şılaştırıyorum, inanın biz çok daha iyiyiz. Ekipman olarak bizden çok iyi durumda olmalarına rağmen ülkemizdeki spor foto muhabirliği çok ileri düzeyde. Yarışmalara gelince çoğu arkadaşımızın yurt dışındaki yarışmalardan haberi olmuyor. Bu konuda biz de çok hatalıyız, bunları yakından takip etmediğimiz için. Yarışmalara arkadaşlarımız eserlerini yollasalar inanın çok iyi dereceler çıkartırlar, buna gerçekten gönülden inanıyorum. Arşiv konusunda haklısınız iş güç arasında ben dahil arşiv konusunu yıllardır hep ihmal ettik . Mesleğin en çok gezenleridir spor foto muhabirleri, hiç bir şey yoksa 2 haftada bir deplasman. Kaç ülkede fotoğraf çektiniz? Hangi stadyum daha büyüleyici? arkadan gelen yeni kuşağın bu işten para kazanma şansları her sene biraz daha yok oluyor. Kısır döngü olan yalnızca futbol değil. Artık mesleğimiz de kısır bir döngüye girmiş durumda, bu bence çok daha önemli. Türkiye’de bir çok spor foto muhabiri var ve çok başarılı işler de yapıyorlar. Ama baktığımız zaman ne Türkiye’deki ne de yurtdışındaki yarışmalarda göremiyoruz? Bu işler mi boş geliyor ve koşuşturmada spor foto muhabirleri arşiv yapmayı mı ihmal ediyor? Evet, bizden önceki ağabeylerimiz arasında çok başarılı insanlar vardı. Bizim kuşak arasında bizden sonra gelen yeni kuşak arasında da çok başarılı arkadaşlar var. Bence Türk basınındaki spor foto muhabirliği dünyada birkaç ülke arasına girebilecek düzeyde. Dünya basınına göre çok başarılı işler yapılıyor. Özellikle spor foto muhabirliği dünya standartlarının çok üstünde bence. Gittiğim ülkelerdeki spor gazetelerini ve gazetelerin spor sayfalarını yakından takip ediyorum, çekilen fotoğrafları kar102 Dışarıdan bakıldığında bu mesleğin en cazip tarafı çok ülke görmektir. Gerçekten, belkide bu işi yapmasanız gitmeyi aklınızın ucundan bile geçirmeyeceğiniz ülkeleri görüyorsunuz. İnsanların dünya kadar para harcayarak gidip gördüğü ülkeleri siz para harcamadığınız gibi üzerine para alarak gidip görüyorsunuz. Bu bizim için büyük bir şans. Kaç ülkede fotoğraf çektim tam olarak hatırlamıyorum, ama 50 ya da çok üzerinde olmalı. Gittiğim ülke statları arasında her zaman İngiltere’deki statlar beni hep etkilemiştir. Bu kadar yoğun bir tempo, üstüne üstlük sık sık şehir dışı, yurtdışı. Ev hayatı nasıl etkileniyor peki. Allah bağışlasın 5 yaşında, Ali Mert adında bir oğlum var. Oğlum beni maçlara gittiğimde oynadığımı zannediyor, futbolcuları ise beraber oynadığım arkadaşlarım. Henüz tam olarak ne iş yaptığımı anlamış değil. Evet çok seyahat ettiğimiz doğru. Eşim Aylin’inde tam olarak spor basınının içinde olmasa bile gazeteciliğin içinde bulunmuş birisi beni anlayışla karşılıyor, bu benim için büyük bir şans. - Son olarak her geçen gün küçülen bir iş kolunda çabalıyoruz. Yeni nesil ne yapsın? Vallahi yeni neslin bu meslekte pek yapacağı şey kalmıyor. Sizinde dediğiniz gibi her geçen gün küçülen bir iş kolu olmaya başladı. Şunu yapsınlar, bunu yapsınlar demek çok doğru olmaz bence. Yapacakları tek şey var ellerinden gelenin en iyisini yapıp, en iyiler arasına girmeli ve orada kalıp mu mesleği uzun yıllar yapmaya çalışmalı. “Gazozun büyük bombası” Spor foto muhabirliğinde “bombalar” vardır, güzel anılar. Sizden bir bomba alabilir miyiz? Bombalar çok ama hangisini anlatsam bilmiyorum. Yurt dışında Fenerbahçe ile kamptayız ve bir hazırlık maçı yapılıyor. Maçın devre arası oldu, çektiğimiz fotoğrafları gazetelerimize geçmek için basın odasına girdik. Fanatik Gazetesi’nde çalışan bu mesleğe yıllarını vermiş Yusuf Dursun ağabeyim namı diğer “Gazoz” yanıma oturdu ve bilgisayarını yanıma kurdu, çalışmaya başladı. Fakat bir tuhaflık var, Yusuf ağabeyim bir türlü yerinde duramıyor. Sürekli gidip geliyor bilgisayarın başına. O iş yoğunluğunda pek üzerinde durmadım fakat dakikalar geçtikçe Yusuf ağabeyim daha sık gidip gelmeye başladı, bilgisayarın başına. Bir kalkmasında dayanamadım, nereye gidip geliyor diye arkasından baktım. Birde ne göreyim Yusuf ağabeyim makine elinde 300’lük tele takılı uzaktan bilgisayarına bakıyor, sonra makineyi yere bırakıp bilgisayarın başına gelip işlem yapıyor. Benim bunu fark ettiğimi anlayan Yusuf ağabeyimin açıklaması aynen şu oldu, “Dodo ne yapayım gözlüğümü otelde unuttum yakını göremiyorum. O yüzden fotoğrafı bilgisayarda açıp sonra arkaya doğru gidip uzaktan fotoğrafın nasıl olduğunu 300 teleyle bakıyor, gelip iyiyse işliyorum.” 103 CANON’UN YENİ GÖZDESİ EOS-1D X • 18.1 MP full frame CMOS sensör • 12fps ve 14fps’ye kadar deklanşör hızı • ISO 100-51200, H:204800’e kadar • 61 noktalı AF sistemi • DIGIC 4 ile 100,000 piksel RGB AE ölçümü • Full HD 1080p EOS filmi • Çift “DIGIC 5+” işlemci • Clear View II 8.11 cm (3.2 inç) 1040k-dot LCD ekran • Ethernet portu Haber: Fırat ÖZKOYUNCU C anon yeni nesil profesyonel SLR ürünü EOS-1D X’i tanıttı. Profesyonel fotoğrafçıların ihtiyaç duyduğu ve duyacağı özellikleri içinde barındıran EOS-1D X, 2012 Mart ayı sonunda piyasaya çıkacak. Fotoğraf makinesinin getirdiği yenilikleri Foto Muhabiri Dergisi’ne, Canon Eurasia Görüntüleme ve Ofis Sistemleri Ürün Uzmanı Göker Göksel açıkladı. Özellikle spor fotoğrafçılarının makineyi yakından tanıyabilmeleri için Euro 2012 ve Londra’da yapılacak 2012 Olimpiyatlarından oldukça önce piyasaya sunulacağını belirten Ürün Uzmanı Göker Göksel, “ Canon Eurasia olarak ürünün piyasaya çıkışından önce profesyonel kullanıcılar ile biraraya gelerek EOS-1D X’in avantaj ve kolaylıklarını göstereceğiz. Bu çerçevede TFMD üyeleri ile de ayrıca buluşmalar olacak” dedi. Hız, çözünürlük ve görüntü kalitesi ile benzersiz bir birliktelik sunduklarını belirten Göker, “EOS-1D X, tüm profesyonellere hitap eden bir ürün. Fotoğrafın yanı sıra Full HD filmler çekmek mümkün. İster stüdyoda, ister spor sahasında veya başka bir mekanda çekilsin her ortamda en iyi sonucu almak için tasarlandı. Canon’un lider DSLR ürün serisine ait bu yeni gelişmiş EOS modelimiz ile birlikte 10. nesil Canon profesyonel sistemi piyasaya çıkarmış olduk” dedi. Profesyonel fotoğraf makinesi alanındaki 40 yıllık deneyimle EOS-1D X modelinin üretildiğini belirten Göksel, bu makine ile birlikte EOS sistemi için yeni bir çağın başladığını da sözlerine ekledi. - 18,1 MP full frame ve saniyede 14 kare Göksel, EOS-1D X’in başlıca özelliklerini de şöyle açıkladı; “Yeni 18.1 MP full frame sensör olağan üstü esneklik sunarak fotoğrafçıların yüksek çözünürlüklü, çok çeşitli sahneleri görüntülemesine olanak sağlıyor. ISO 100-51200 uyumlu ve ayrıca 204800 ile uyumlu hale de getirilebiliyor. Çift “DIGIC 5+” işlemci ile performansında ilerleme sağladı. Çift işlemci, sensörün 16 kanallı okuma değeri ile birlikte tam çözünürlükte 14-bit analog-dijital dönüştürücü ile 12 fps hızda art arda çekim yapılmasına olanak sağlıyor. Bu sayede mevcut DSLR’ler içindeki en hızlı cihaz olma özelliğine sahip. Süper yüksek hız modu çekim hızını saniyede 14 kareye çıkartırken yeni deklanşör ve ayna mekanizma104 sı, deklanşör duraklamasını ve ayna yansımasını azaltıyor, böylece yüksek hızda fotoğraf çekerken sürekli yüksek performans sağlıyor. “DIGIC 5+” işlemci sayesinde son derece düşük ışıklandırma koşullarında bile benzersiz kalitede, düşük gürültülü görüntüler çekmek kolaylaşıyor. 61 noktalı yeni geniş açılı otomatik odaklanma sistemi daha fazla hassaslık, netlik ve hız sağlıyor. Beş tanesi ikili olan 41 çapraz tip nokta ile, fotoğraf makinesinin AF sistemi, çerçevelerde benzersiz hassaslık sunuyor. Yeni tasarlanmış RGB ölçüm sistemine de sahip. Böylece son derece yüksek renk hassasiyeti elde edilebiliyor. AF sistemine bağlı 100,000 pikselli RGB ölçüm sensörüne, gücü, kendi DIGIC 4 işlemcisi sağlıyor. En zorlu sahnelerde fotoğraf çekimi yaparken bile doğru pozlama seviyesini sağlamak ve AF izlemesini geliştirmek için yüzleri ve renkleri algılıyor.” - Full HD film çekimi “EOS-1D X, özel lens ve aksesuar seçimlerinden faydalanmak isteyen HD film çeken profesyoneller için de ideal bir cihaz. Kullanıcılar full frame sensöründen, pozlama, odak ve kare hızı kontrolü için manüel ayarlara sahip Full HD filmler (1920x1080p) kayde- debiliyor. Ayrıca, LCD ekranda ses seviyeleri de görüntülenebiliyor ve ayarlanabiliyor. Böylece görüntülemede tam kontrol sağlanıyor. Görüntü kaydı yapan fotoğraf makinelerinde görülen Moire Hatası da bu seride azaltıldı. Ayrıca, EOS Film özelliği daha uzun kayıt seçenekleri sunuyor, 4GB dosya sınırına ulaşıldığında otomatik olarak yeni bir dosya oluşturuyor. Yeni intra frame video codec aynı zamanda mümkün olan en yüksek video kalitesini sunuyor ve görüntü verilerinin sıkıştırılmasını sınırlandırıyor. Böylece kullanıcılar üretim sonrası düzenleme için daha fazla bilgi elde ediyor.”\ - Daha büyük izleme ekranı “EOS-1D X, sektörde ergonomisi ile büyük beğeni alan EOS-1 serisi tasarımının özenle revize edilmiş bir sürümünü sunuyor. Kullanıcının ayar kontrolünü kolaylaştıran daha büyük, dokunmatik düğmeler, hassas bir kontrol tekerleği, özelleştirilebilen işlev düğmeleri kullanıcıların fotoğraf makinesini bireysel ihtiyaçlarına uygun şekilde ayarlamasına olanak sağlıyor. Çok kullanılan özelliklerle ön ayarlar için kısa yollar oluşturulmasına olanak sağlıyor. 8.11 cm’lik (3.2 inç) geniş LCD ekran 1.040.000 nokta çözünürlüğü ile su- nuluyor, yansıma engelleyici yapı ise görüntüleri parlak ortamda izlerken ışık yansımalarını veya parlamayı engelliyor. Sertleştirilmiş cam ekran çarpmalara ve çizilmelere karşı dayanıklılık sağlıyor. EOS-1D X de önceki seriler gibi günlük kullanımda çarpmalara karşı koruma sağlamak amacıyla yüksek dereceli magnezyum alaşımdan üretildi. Canon’un EOS Entegre Temizleme Sisteminin en son uygulaması Canon lenslerinden uyarlanan teknolojiyi kullanıyor. Cihaz ayrıca, tozu ve kiri sensörden daha etkili şekilde uzaklaştırmak için Ultrasonik Motorlardaki gibi dalga tabanlı titreşimler kullanıyor. EOS-1D X’de yine önceki serilerdeki gibi düğmelerin ve kapak derzlerinin etrafındaki koruyucu contaları sayesinde toz ve su geçirmiyor. Deklanşör mekanizması aynı zamanda daha uzun süre kalıcılık sağlıyor ve 400.000 deklanşör devri sunuyor. Bu sayede fotoğrafçılar tekrarlanan çekimlerde makinelerine güvenebiliyor.” - Daha hızlı bağlantı imkanı “Cihazın gelişmiş bağlantı özelliği fotoğrafçıların görüntüleri bilgisayarlara veya stüdyolara hızlı ve güvenli 105 şekilde iletmesine olanak sağlıyor. Entegre gigabit Ethernet portu adaptöre gerek kalmadan hızlı, güvenilir bir görüntü aktarma yapılmasını sağlıyor. Ayrıca, EOS-1D X ile birlikte piyasaya sürülen kompakt bir WiFi aktarıcı olan yeni WFT-E6, kablolu bir bağlantının mevcut olmadığı durumlarda, görüntülerin aktarılması amacıyla tasarlandı. WiFi ve Bluetooth desteği sağlayan WFT-E6, harici GPS cihazlarına bağlanıyor ve görüntü ve videoların FTP sunucusuna güvenli şekilde aktarılmasını veya içeriğin DLNA bağlantısı] üzerinden uygun bir ekranda görüntülenmesine olanak sağlıyor. EOS-1D X aynı zamanda yeni GPS alıcı GP-E1 ile de uyumlu olacak. Kullanıcıların EXIF verilerine konum bilgisi eklemesine ve seyahat ederken rotanın coğrafi olarak izlenmesine olanak sağlayacak olan GP-E1 özellikle yaban hayatı veya konuma göre iş yapan fotoğrafçılar için çok önemli. Bu sayede, gerekli olması durumunda gelecekte kaydedilen konuma geri dönebilecekler.” NİKON, 1’İ TANITTI NIKON 1 J1, NIKON 1 V1 TEMEL ÖZELLİKLER: Dünyanın en küçük ve en hafif değiştirilebilir lensli fotoğraf makinesi olarak tanıtımı yapılan Nikon 1 ile full HD video çekimleri yapmakta mümkün. Nikon 1 J1 ve Nikon 1 V1 fotoğraf makinelerinin her ikisi de basit, akıcı, şık ve kaliteli bir tasarıma sahip. Nikon 1 J1 3 inç yaklaşık 460 k-dot geniş açılı TFT LCD monitör ile Nikon 1 V1 ise 3 inç yaklaşık 921k-dot geniş açılı TFT LCD monitör ile donatılmış durumda. 10,1 MP çözünürlüğe sahip Nikon 1’de, yüksek-kontrastlı elektronik bir vizör bulunuyor. Ayrıca Nikon 1’de bir bağlantı parçası sayesinde Nikkor lensler de kullanılıyor. Nikon 1’in Türkiye lansmanı, ünlü isimlerin “I am…/Ben…” temalı fotoğraf sergisinin açılışı ile birlikte gerçekleşti. Haber: Fırat ÖZKOYUNCU NİKON, J1 106 NİKON, V1 N ikon’un yepyeni bir görüntüleme şekli ve keyfi sunan, gelişmiş değiştirilebilir lensli fotoğraf makinesi serisi Nikon 1, W Hotel’de Nikon’un üst düzey yöneticilerinin katılımıyla gerçekleşen özel bir lansman ile tanıtıldı. Gecede Alinur Velidedeoğlu, Emre Ergani, Ayşe Kucuroğlu, Ahmet Hakan ve Gökhan Kimsesizcan gibi ünlü simaların Nikon 1 ile yaptığı çekimlerden oluşan “I am…/Ben…” temalı fotoğraf bir de sergisi açıldı. Yenilikçi, sade, şık ve kolay kullanımlı olarak tanımlanan Nikon 1 serisi, değiştirilebilir lensleriyle dikkat çekiyor. Avuç içinde taşınabilecek kadar küçük ve profesyonellerin ihtiyaçlarını karşılayabilecek kadar donanımlı olarak lanse edilen serinin iki yeni modeli olan Nikon 1J1 ve Nikon 1V1, Türkiye’de satışa sunuldu. Nikon 1 gelişmiş değiştirilebilir lensli dijital fotoğraf makinesi sistemini kullanıyor. Yüksek hız, CMOS sensör ve hızlı netlik gibi boyutlarına göre üstün özellikler sunan Nikon 1 ile etkileyici görüntüler çekme şansı veriyor. 107 VAKIFBANK-TFMD YILIN BASIN FOTOĞRAFLARI, ÇORUM’DA Vakıank - Türkiye Foto Muhabirleri Derneği (TFMD) Yılın Basın Fotoğrafları Sergisi Çorum Devlet Güzel Sanatlar Galerisi’nde açıldı. V akıank-TFMD Yılın Basın Fotoğrafları 2010 Sergisi, Çorum Valiliği’nin desteğiyle Çorum Gazeteciler Cemiyeti ve Türkiye Foto Muhabirleri Derneği (TFMD) işbirliği ile Çorum Devlet Güzel Sanatlar Galerisinde açıldı. Sergide 2010 yılında haber, serbest, spor, çevre, siyaset ve foto röportaj dallarında dereceye giren 40 fotoğraf sunuldu. Cumhuriyet’in 88. yılı etkinlikleri çerçevesinde açılan sergiyi, Vali Nurullah Çakır, Çorum eski milletvekili Ali Yüksel Kavuştu, Garnizon Komutanı J. Alb. Hakan Saraç, Vali Yardımcısı Hamdi Bolat, Emniyet Müdürü Necmettin Emre, MHP İl Başkanı Ercan Daştan, TFMD Yönetim Kurulu Üyesi Uğur Kavas bazı sivil toplum kuruluşu temsilcileri, Çorumlu fotoğraf sanatçıları ve çok sayıda davetli gezdi. Sergi açılışında yaptığı konuşmada, kitle iletişiminde basının yeri ve öneminden bahseden Vali Nurullah Çakır, Yılın Basın Fotoğrafları Sergisi’ni organize eden Çorum Gazeteciler Cemiyeti yönetimi ve üyelerine teşekkür etti. Çorum Gazeteciler Cemiyeti ve TFMD işbirliğinde Çorum Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Salonu’nda ‘Basın Fotoğrafçılığı’ konulu bir de konferans düzenlendi. Haber: Kemal CEYLAN TFMD’nin Antalya’daki üyeleri yemekte buluştu Merkezi Ankara’da olan Türkiye Foto Muhabirleri Derneği’nin (TFMD) Antalya’daki üyeleri, dernek kurucularından emektar foto muhabiri Sökmen Baykara’nın da katıldığı gecede bir araya geldi. Denizim Park Restoranda düzenlenen geceye, çeşitli gazete ve haber ajanslarında aktif görev yapan dernek üyesi 23 foto muhabiri katıldı. Fedakarlık, özveri ve stres altında görev yürütmeyi gerektiren gazetecilik mesleğinin geldiği noktayı tartışan dernek üyeleri, geçmiş yıllardaki hatıralarını da yad ettiler. 108 Yaratıcılığınızı Bir Adım İleriye Taşıyın ile yolların rehberi Tam güvenle dünyayı yakala. Nikon’un üst düzey DX format D-SLR kamerası ile hayallerini en yükseğe taşı. Profesyonel performans ile çekim yap. Nikon’un ayrıcalıklı HD Video ile çekim vizyonunu yarat. Yeni D300s: Yeni limitlerle fotoğraf çekin 109 www.nikon.com.tr TBMM BAŞKANI ÇİÇEK TFMD YÖNETİMİNİ KABUL ETTİ T ürkiye Foto Muhabirleri Derneği Başkanı Rıza Özel, Başkan Yardımcısı Ümit Kozan ile yönetim kurulu üyeleri Ali Ekeyılmaz, Uğur Kavas, Barış Oral ve üye Abdullah Karakuş’tan oluşan heyeti makamında ağırlayan Çiçek, dernek çalışmaları ve Türkiye’de foto muhabirlerinin çalışma koşulları hakkında bilgi aldı. TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Türkiye Foto Muhabirleri Derneği (TFMD) yönetimini meclisteki makamında kabul etti. Foto muhabirleri ve kameramanların ağır çalışma koşulları nedeni ile sıkıntılar yaşadıklarını belirten TFMD Başkanı Rıza Özel, gazetecilerin 2008 yılında kaldırılan yıpranma hakkının geri verilmesi konusunda yürütülen çalışmalara TBMM Başkanı Çiçek’ten destek istedi. Özel, kabul sırasında TBMM Başkanı Çiçek’e foto muhabiri ve kameramanların çalışma ortamlarında çekilmiş fotoğraflarını da gösterdi. “Medyada sizlerin durumları tabii daha farklı. Çalışma ortamınız ve yaptığınız görev masa başındaki birine göre oldukça ağır. Bunun farkındayız. Foto muhabiri ve kameramanların görevlerinin zorluğunu biliyoruz” diyen TBMM Başkanı Çiçek, bu konuyla ilgili, yeni yasama döneminde gerekli kurumlarla görüşüldükten sonra Meclis’te de bir çalışma yapılabileceğini söyledi. TFMD’nin çalışmaları, sergileri ve basılı eserlerine ilişkin de bilgi alan Çiçek, ‘’Fotoğraf akılda kalan etkili bir eser, sergilerinizi Türkiye’nin dört bir yanında açmalısınız. Sizlerin tanık olduğu olayların fotoğrafları birçok şeyi daha kolay anlatıyor’’ dedi. Çiçek, TFMD’nin kamu yararına çalışan dernekler statüsüne alınması ile ilgili bakanlar kurulu kararında ve Türkiye ismini taşıması konusunda alınan kararda imzalarının bulunduğunu da hatırlattı. TFMD heyeti TBMM Başkanı Çiçek’e, çeşitli dönemlerde çekilmiş fotoğrafları ile Uğur Kavas’ın ‘’Basın Fotoğrafçılığının Türkiye’deki Görsel Tarihi’’ isimli kitabını sundu. 110 Çorum Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Şevket ERZEN ‘Objektif’ ve biz gazeteciler H erkesin bir şekilde ilgisinin olduğu bir sanat dalı; fotoğraf. Eline hayatında hiç fotoğraf makinesi almayanlar bile en azından fotoğraf çektirerek bu sihirli çerçevenin içine girmiştir mutlaka. İlkokulda babamın aldığı fotoğraf makinesi, bu fotoğraf makinesinden dolayı ortaokulda ilk defa kurulan fotoğraf kolu başkan yardımcılığı yapışım, karanlık oda işlemleri, karanlık odada kullandığımız gümüş nitratın ‘gümüş’ zannedilmesi ile bir kaç kez çalınması, bunun üzerine kolu kuran resim öğretmenimizin kızıp, fotoğrafçılık kolunun faaliyetlerini iptal etmesinin üzerinden asırlar geçmiş gibi. Ve genç olup ta artık bir meslek seçmemiz gerektiğinde, fotoğrafla iç içe, etle tırnak gibi birbirine yapışık bir işte çalışıyor olmak, yani gazetecilik mesleği. Meslek hayatımızın özeti bir nevi Çorum yerel basınında fotoğraf kullanımının evreleri ve gelişimini ortaya koyar nitelikte. 1991 yılında Yazı İşleri Müdürü olarak göreve başladığım ama zaman zaman muhabirlik de yaptığım Çorum Hakimiyet gazetesinde siyah-beyaz fotoğraflı günlerimiz. Klişelerle yayınlanan fotoğraflar. Karanlık odada geçen zor zamanlar ve sonuçta -bugün geldiğimiz noktaya baktığımızda- gazeteye basmak zorunda kaldığımız kalitesiz fotoğraflar. Şehirde fotoğraf stüdyolarının kurulması ile 1995 yılından itibaren renkli film kullanımına geçiş. Fotoğraf stüdyolarında karta ba- sılan, tarayıcıda tarandıktan sonra siyahbeyazlı günlere göre daha kaliteli çıkan fotoğraflar. Gazetecilerin bu dönemde en büyük sıkıntısı ise fotoğraf stüdyoları ile gazetelerin çalışma saatlerinin uyuşmaması. zırda Çorum’da bir kaç tane fotoğraf kulübünün olması, çeşitli zamanlarda foto safarilerin düzenlenmesi, onlarca fotoğraf meraklısının bu sanatı hakkıyla yapabilmek için uğraş vermesi, bugün Çorum için güzel bir manzara olsa gerek. 1999 yılına geldiğimizde ise yerel gazetelerde devrim niteliğinde bir yeniliğe adım atıyor, dijital fotoğraf makineleri ile çalışmaya başlıyorduk. Her ne kadar fotoğraf sanatçıları ‘dijital icat edildi, fotoğraf sanatı bozuldu’ deseler de dijitallerle yerel gazetecilik artık daha kolaydı ve fotoğraflarda büyük bir aşama kaydedilmişti. Yerel basın çalışanları açısından baktığımızda ise, muhabirlerin daha iyi pozisyondan ve en uygun ayarlarla daha güzel fotoğraflar çekmek için gayret gösterdiklerini görüyoruz. Son olarak Cumhuriyet’imizin 88. kuruluş yıl dönümü etkinlikleri kapsamında Çorum Valiliği ile işbirliği halinde şehrimizde açtığımız, Türkiye Foto Muhabirleri Derneği Yılın Basın Fotoğrafları sergisinin gördüğü ilgi takdire şayandı. Türkiye Foto Muhabirleri Derneği Başkanı Rıza Özel ve yönetim kurulu üyesi Uğur Kavas ise ilimizde fotoğrafla ilgili arkadaşlara beğeniyle dinlenilen bir seminer verdiler. Gösterilen ilgi Türkiye Foto Muhabirleri Derneği’yle işbirliğimizin bundan sonraki sürecinin küçük bir işareti. Gazeteye girecek fotoğraf seçimlerini yaparken, çok önemli spor haberlerinde muhabirimizin ‘golleri yakaladım’ deyip günün sonunda makinede film olmadığını anladığımız günler geride kalmıştı artık. Gazetelerin çeşitliliği, Çorum yerel basınını daha çok kalite arayışına götürdü. Elden geldiğince yüksek çözünürlüklü makineler kullanmaya başladık. Ancak bu da yetmedi. Çorum Gazeteciler Cemiyeti Başkanı olduğum ilk yıl, Cemiyet bünyesinde fotoğraf yarışmaları düzenledik. Fotoğraf alanındaki deneyimlerimizi paylaşmak, yeni bilgiler öğrenmek için bir fotoğraf kulübü kurduk. Bu yıl 5’incisini düzenleyeceğimiz ‘En Güzel Çorum Fotoğrafı’, ‘En Güzel Haber Fotoğrafı’ dallarında düzenlediğimiz ödüllü yarışmalarla Çorum’da fotoğraf sanatına ilginin tetiklendiği su götürmez bir gerçek. Haliha111 Özetle, gazetecilik mesleği sıfatlandırılırken kullanılan ‘objektif gazetecilik’ ifadesi, bu mesleğin, bir cihazın ana parçasının adıyla nitelendirildiğinin ve fotoğrafın gazetecilikteki öneminin ispatıdır diye düşünüyorum. Türkiye Foto Muhabirleri Derneği Başkanı Rıza Özel ne diyordu; “Bir fotoğraf tarihin akışını değiştirebilecek güçtedir.” Elbette öyledir ve fotoğraf dünya var oldukça her zaman o denli güçlü olacaktır diye ekliyorum. 50 112