tc adalet bakanlığı eğitim dairesi başkanlığı yargı mevzuatı bülteni
Transkript
tc adalet bakanlığı eğitim dairesi başkanlığı yargı mevzuatı bülteni
T.C. ADALET BAKANLIĞI EĞİTİM DAİRESİ BAŞKANLIĞI YARGI MEVZUATI BÜLTENİ Bültenin Kapsadığı Tarihler 16-31 Temmuz 2012 Yayımlandığı Tarih 31 Temmuz 2012 Sayı 2012-14 İÇİNDEKİLER - Aylıkların Banka Aracılığıyla Ödenmesi Hakkında Genel Tebliğ (Sıra No: 1) (R.G. 17 Temmuz 2012 – 28356) Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik (R.G. 19 Temmuz 2012 – 28358) İşkolu Tespit Kararı (No: 2012/43) (R.G. 19 Temmuz 2012 – 28358) İşkolu Tespit Kararı (No: 2012/44) (R.G. 19 Temmuz 2012 – 28358) Kamu İç Denetim Faaliyetinin Güçlendirilmesi Projesi ile İlgili Dünya Bankası ile İmzalanan Hibe Anlaşması (R.G. 20 Temmuz 2012 – 28359) Anayasa Mahkemesinin E: 2011/74, K: 2012/15 Sayılı Kararı (R.G. 21 Temmuz 2012 – 28360) Anayasa Mahkemesinin E: 2011/6, K: 2012/16 Sayılı Kararı (R.G. 21 Temmuz 2012 – 28360) Anayasa Mahkemesinin E: 2011/28, K: 2012/22 Sayılı Kararı (R.G. 21 Temmuz 2012 – 28360) Anayasa Mahkemesinin E: 2011/114, K: 2012/28 Sayılı Kararı (R.G. 21 Temmuz 2012 – 28360) Anayasa Mahkemesinin E: 2011/51, K: 2012/32 Sayılı Kararı (R.G. 21 Temmuz 2012 – 28360) Anayasa Mahkemesinin E: 2011/116, K: 2012/39 Sayılı Kararı (R.G. 21 Temmuz 2012 – 28360) Anayasa Mahkemesinin E: 2011/13, K: 2012/45 Sayılı Kararı (R.G. 21 Temmuz 2012 – 28360) Anayasa Mahkemesinin E: 2011/108, K: 2012/55 Sayılı Kararı (R.G. 21 Temmuz 2012 – 28360) Anayasa Mahkemesinin E: 2011/37, K: 2012/69 Sayılı Kararı (R.G. 21 Haziran 2012 – 28360) Anayasa Mahkemesinin E: 2011/58, K: 2012/70 Sayılı Kararı (R.G. 21 Temmuz 2012 – 28360) Anayasa Mahkemesinin E: 2011/110, K: 2012/79 Sayılı Kararı (R.G. 21 Temmuz 2012 – 28360) - - Adalet Bakanlığından Çeşitli İlan (R.G. 21 Temmuz 2012 – 28360) Elektronik Haberleşme Sektöründe Kişisel Verilerin İşlenmesi ve Gizliliğinin Korunması Hakkında Yönetmelik (R.G. 24 Temmuz 2012 – 28363) Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü Yardım Kampanyası Anayasa Mahkemesinin E: 2009/30 (Siyasi Parti Mali Denetimi ). K: 2012/6 Sayılı Kararı (R.G. 26 Temmuz 2012 – 28365) Anayasa Mahkemesinin E: 2009/48 (Siyasi Parti Mali Denetimi ). K: 2012/7 Sayılı Kararı (R.G. 26 Temmuz 2012 – 28365) Anayasa Mahkemesinin E: 2010/25 (Siyasi Parti Mali Denetimi ). K: 2012/8 Sayılı Kararı (R.G. 26 Temmuz 2012 – 28365) Anayasa Mahkemesinin E: 2010/32 (Siyasi Parti Mali Denetimi ). K: 2012/9 Sayılı Kararı (R.G. 26 Temmuz 2012 – 28365) Anayasa Mahkemesinin E: 2010/19 (Siyasi Parti Mali Denetimi ). K: 2012/10 Sayılı Kararı (R.G. 26 Temmuz 2012 – 28365) Anayasa Mahkemesinin E: 2010/20 (Siyasi Parti Mali Denetimi ). K: 2012/11 Sayılı Kararı (R.G. 26 Temmuz 2012 – 28365) Adalet Bakanlığından İhalelere Katılmaktan Yasaklama Kararı İlanı (R.G. 26 Temmuz 2012 – 28365) Gelir Vergisi Genel Tebliği (Seri No: 283) (R.G. 27 Temmuz 2012 – 28366) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından İşkolu Tespit Kararı (R.G. 28 Temmuz 2012 – 28367) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından İşkolu Tespit Kararı (R.G. 28 Temmuz 2012 – 28367) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından İşkolu Tespit Kararı (R.G. 28 Temmuz 2012 – 28367) Özelleştirme İdaresi Başkanlığından Özelleştirme Yüksek Kurulu Kararı (R.G. 28 Temmuz 2012 – 28367) Özelleştirme İdaresi Başkanlığından Özelleştirme Yüksek Kurulu Kararı (R.G. 28 Temmuz 2012 – 28367) Özelleştirme İdaresi Başkanlığından Özelleştirme Yüksek Kurulu Kararı (R.G. 28 Temmuz 2012 – 28367) Sosyal Güvenlik Kurumundan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (R.G. 28 Temmuz 2012 – 28367) Danıştay Onbirinci Dairesine Ait Kararlar (R.G. 29 Temmuz 2012 – 28368) İçişleri Bakanlığından Sınır Tespit Kararı (R.G. 30 Temmuz 2012 – 28369) Katılım Öncesi Yardım Aracı Geciş Dönemi Yardımı ve Kurumsal Yapılanma Bileşeni- Kısım 1 Çerçevesinde 2008 Türkiye Ulusal Programına Yönelik Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avrupa Toplulukları Komisyonu Arasında Finansman Anlaşmasına Ek No 3 İlişkin 2012/3393 Sayılı Milletlerarası Andlaşma (R.G. 31 Temmuz 2012 – 28370) Başbakanlıktan Karayolu Trafik Güvenliği Stratejisi ve Eylem Planı (R.G. 31 Temmuz 2012 – 28370) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından İşkolu Tespit Kararı - (R.G. 31 Temmuz 2012 – 28370) 2012 TemmuzAyında, Yaş Haddinden ve İsteği Üzerine Emekliye Ayrılan Hâkimi ve Savcıları Belirtir Liste Maliye Bakanlığından: AYLIKLARIN BANKA ARACILIĞIYLA ÖDENMESİ HAKKINDA GENEL TEBLİĞ (SIRA NO: 1) BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar Amaç ve kapsam MADDE 1 – (1) Bu Tebliğin amacı, merkezi yönetim kapsamında yer alan kamu idarelerinde görevli kamu görevlileri ve işçilerin aylık ödemelerinin bankacılık sistemi aracılığı ile gerçekleştirilmesine ilişkin usul ve esasları belirlemektir. Dayanak MADDE 2 – (1) Bu Tebliğ, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 164 üncü maddesi hükümlerine dayanılarak hazırlanmıştır. Tanımlar MADDE 3 – (1) Bu Tebliğin uygulanmasında; a) Aybaşı: Kamu görevlileri ile işçi statüsünde çalışanlar için ilgili mevzuatında belirtilen aylıkların ödenme gününü, b) Aylık: Kamu idarelerinde çalışan kamu görevlileri ile işçilere mevzuatı uyarınca mali haklar ile sosyal hak ve yardımlar kapsamında yapılan aylık ve ücret ödemelerini, c) Bakanlık: Maliye Bakanlığını (Muhasebat Genel Müdürlüğü), ç) Banka listesi: Muhasebe birimi, harcama birimi ve banka şubesinin adı, aylığın ait olduğu ay, alacaklıların ad ve soyadı, unvanı, banka hesap numarası/IBAN ile ödenecek net aylık tutarlarını gösteren ve bu Tebliğin ekinde yer alan Ek-1 sayılı listeyi, d) Banka şubesi: Harcama birimlerinde görevli kamu görevlileri ile işçilerin aylıklarının ödenmesine ilişkin protokol imzalanan banka şubesini, e) Kamu görevlisi: Kamu idarelerinin kadro veya pozisyonlarında istihdam edilenlerden işçi statüsü dışında çalışanları, f) KBS: Bakanlıkça işletilen Kamu Harcama ve Muhasebe Bilişim Sistemini, ifade eder. İKİNCİ BÖLÜM Aylıkların Bankalar Aracılığıyla Ödenmesi ve Muhasebeleştirilmesi Aylıkların bankalar aracılığıyla ödenmesi MADDE 4 – (1) Merkezi yönetim kapsamında yer alan kamu idarelerinde çalışan kamu görevlileri ile işçilerin aylıkları bankalar aracılığıyla ödenir. (2) Her bir harcama biriminde görevli kamu görevlileri ile işçilerin tamamının aylıkları tek bir banka şubesinden ödenir. (3) Jandarma Genel Komutanlığına bağlı iç güvenlik birlikleri, jandarma sınır birlikleri ve MİT Müsteşarlığı ile il ve ilçe teşkilat merkezlerine uzak yerlerde faaliyet gösteren birimlerin bulundukları yerde otomatik para çekme makinesi (ATM) ya da banka bulunmaması halinde kamu görevlileri ile işçilerin aylıkları mutemet aracılığıyla ödenebilir. (4) Otomatik para çekme makinesi (ATM) ya da banka bulunmayan ilçelerde de kamu görevlileri ile işçilerin aylıkları mutemet aracılığıyla ödenebilir. Harcama birimlerince yapılacak işlemler MADDE 5 – (1) Harcama birimi ile banka şubesi arasında, bu Tebliğde belirtilen hususlar çerçevesinde protokol imzalanır. (2) Aylıkları banka aracılığıyla ödenecek kamu görevlileri ve işçiler için, üç nüsha banka listesi (EK-1) düzenlenerek gerçekleştirme görevlisi ve harcama yetkilisi tarafından onaylanır ve ödeme yapılması gereken tarihten altı iş günü önce Ödeme Emri Belgesi ekinde muhasebe birimine gönderilir. (3) Muhasebe birimince, banka listeleri onaylandıktan sonra, iki nüshası harcama birimince muhasebe biriminden alınır ve bir nüshası kamu görevlileri ve işçilerin banka hesaplarına aybaşı itibarıyla kayıt yapılmak üzere, aybaşından en az dört iş günü önce ilgili banka şubesine teslim edilir. Listenin diğer nüshası ise harcama birimince saklanır. (4) Aylık işlemlerini KBS üzerinden yürüten harcama birimlerinden Bakanlıkça uygun görülenler, banka listelerini KBS üzerinden Bakanlıkça belirlenen uygulama esasları çerçevesinde elektronik ortamda ilgili bankalara gönderirler. Bankalar da Bakanlıkça belirlenen uygulama esasları çerçevesinde banka listelerini elektronik ortamda alarak ödeme işlemlerini yürütürler. (5) Gerçekleştirme işlemleri veri tabanındaki bilgiler kullanılmak suretiyle KBS üzerinden yapılarak ödenen aylıklara ilişkin bordrolar, elektronik ortamda muhafaza edilir ve ödeme belgesine bağlanmaz. (6) Harcama yetkililerince gecikmeye meydan verilmemesi için gerekli tedbirler alınır. Muhasebe birimlerince yapılacak işlemler MADDE 6 – (1) Muhasebe birimleri, gelen banka listesinde her bir kamu görevlisi ve işçi için “Ödenecek Net Aylık Tutar” sütununda yer alan tutarı, kamu görevlisi ve işçinin bordrosundaki net ödenecek tutarla kontrol eder. Ödeme belgesindeki ödemeye esas toplam tutar ile banka listesindeki toplam tutarın uygunluğu da kontrol edilip onaylanır. (2) Daha sonra aylıklara ilişkin Gönderme Emirleri düzenlenerek aybaşından dört iş günü önce muhasebe biriminin ödeme hesabının bulunduğu banka şubesine Gönderme Emri Teslim Tutanağı ekinde teslim edilir. (3) Banka listesinin bir nüshası, Ödeme Emri Belgesinin Sayıştayca incelenecek nüshasına eklenir. (4) KBS üzerinden düzenlenen banka listeleri ile ilgili yapılacak kontroller ve banka şubesine gönderme işlemleri Bakanlıkça belirlenen uygulama esasları çerçevesinde yürütülür. (5) 18/6/2011 tarihli ve 27968 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdarelerinin Ödeme ve Tahsilat İşlemlerinin Elektronik Ortamda Gerçekleştirilmesine İlişkin Usul ve Esasları uygulayan muhasebe birimlerinde Gönderme Emirlerinin bankaya gönderilmesine ilişkin süre ve diğer hususlarda söz konusu Usul ve Esaslarda yer alan hükümler uygulanır. Banka şubelerince yapılacak işlemler MADDE 7 – (1) Muhasebe birimlerinin ödeme hesaplarının bulunduğu banka şubeleri, kendilerine intikal ettirilen Gönderme Emri tutarlarını, kamu görevlileri ve işçilerin hesabının bulunduğu banka şubesine aybaşından iki iş günü önce aktarır. (2) Banka şubeleri, harcama birimlerince teslim edilen banka listelerine uygun olarak aylıkların aybaşında ödenmesini sağlayacak şekilde işlemlerini tamamlar. (3) Muhasebe biriminin ödeme hesabının bulunduğu banka ile kamu görevlileri ve işçilerin hesabının bulunduğu banka, aylıkların zamanında ödenebilmesi için işbirliği içinde gerekli tedbirleri alırlar. Dikkat edilecek diğer hususlar MADDE 8 – (1) Aylıkların mevzuatın öngördüğü tarihte kamu görevlileri ile işçilerin hesaplarına aktarılmaması veya geç aktarılması nedeniyle hukuki sorumlulukla karşılaşılmaması bakımından bu süreçte görev alan tüm birimlerin bu Tebliğle belirlenen sürelere uymaları zorunludur. (2) Aylıklar, bu Tebliğin 4 üncü maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkralarında belirtilenler dışında, mutemetler aracılığıyla ödetilemez. Aylıkların mutemetler aracılığıyla ödetilmesinde, mutemetler genel hükümlere göre kamu görevlisi ve işçinin şahsi mutemedi sayıldığından, meydana gelebilecek aksaklıklarda sorumluluk, şahsi mutemet tayin eden hak sahibine aittir ve idarece aylığın ikinci kez ödenmesi mümkün değildir. (3) Kapsamda yer almayan kamu idareleri, kamu görevlileri ile işçilerin aylıklarının kendi mevzuatları çerçevesinde ve Tebliğde yer alan hükümler doğrultusunda bankalar aracılığıyla ödenmesi yönünde uygulama yapabilirler. Aylıklardan yapılacak bazı kesintiler MADDE 9 – (1) Bankalarla yapılacak protokolde kamu görevlileri ile işçilerin yazılı talebi halinde yapılacak özel kesintilerin aylıklardan kesilmesinin sağlanmasına yönelik hususlara da yer verilebilir. Ancak, söz konusu kesintilere aylık bordrolarında yer verilmez. (2) Harcama birimlerince, ilgili mevzuatında öngörülmediği veya Bakanlığımızca özel bir düzenleme yapılmadığı sürece, aylıkların ödenmesine ilişkin olarak düzenlenen bordrolarda kamu görevlileri ile işçilerin yemek ücreti, yakıt paraları, yardımlaşma sandığı kesenekleri, vakıf ve dernek aidatı, tüketim kooperatif aidatı, kira (lojman kirası hariç) gibi özel borç ve kesintilerine yer verilemez. Kamu görevlileri ile işçilerin talebi halinde, banka hesaplarına aktarılan tutar üzerinden bankaca söz konusu kesintilerin yapılabilmesi, harcama birimi ile banka şubesi arasında yapılacak protokolle kararlaştırılabilir. (3) Kamu görevlilerinin 25/6/2001 tarihli ve 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanununun 25 inci maddesine göre hesaplanan üye aidatları, aylıklardan kesilerek, muhasebe birimlerince emanet hesaplarına alınır ve ilgili sendikaların hesaplarına aktarılır. Bu konuda harcama birimlerince yapılacak işlemler aşağıda yer almaktadır. a) 7/9/2001 tarihli ve 24516 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Kamu Görevlileri Sendikaları ve Konfederasyonlarınca Düzenlenecek Üyeliğe Başvuru Belgesi, Çekilme Bildirimlerinin Şekli, İçeriği, Tutulacak Defterlerin Şekli, İhtiva Edeceği Bilgiler ile Kayıtların Düzenlenmesine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 3 üncü maddesi gereğince, sendikaca üyeliğe kabul edilen kamu görevlisine ilişkin bildirimin işverene yapılmış olması halinde harcama birimlerince sendikaya ödenmesi gereken aidat tutarı aylık bordronun kesintiler bölümünde “Kamu Görevlileri Sendika Aidatı” adıyla açılacak ayrı bir sütunda gösterilir. b) Bordroda gösterilen kamu görevlileri sendika aidatları, her bir sendika için ayrı ayrı düzenlenecek altı nüsha (sendikanın konfederasyona bağlı olması durumunda yedi nüsha) EK-2 de yer alan Sendika Aidatı Kesinti Listesine kişi bazında kaydedilir. c) Listenin bir nüshası doğrudan ilgili sendikanın genel merkezine, bir nüshası varsa bağlı bulunduğu konfederasyona, üç nüshası bordroyla birlikte ödeme evrakı ekinde muhasebe birimine gönderilir. Bir nüshası harcama birimlerinde muhafaza edilir, diğer nüshası ise iş yerinde ilan panosuna asılır. ç) Listeler, sendika bazında ayrı ayrı düzenlenmekle birlikte toplam tutarı bir kalemde Ödeme Emri Belgesinde Emanetler Hesabına alacak kaydedilir. d) Tayini çıkan sendikalı kamu görevlisine ait düzenlenen kamu görevlisi nakil bildirimine, kamu görevlisinin hangi sendikaya üye olduğu ve sendika üye numarası yazılır. e) Kamu görevlisi sendika üyeliğinden çekildiğinde “Kamu Görevlileri Sendikaları Kamu Görevlisinin Üyelikten Çekilme Bildirimi Formu”, kamu görevlisi hakkında sendika tarafından üyelikten çıkarılma kararı verilmesi halinde ise sendikanın buna ilişkin kararının bir örneği muhasebe birimine teslim edilmediği takdirde sendika aidatı kesilmeye devam edilir. (4) Kamu görevlileri sendika aidatı kesintilerine ilişkin muhasebe birimlerince yapılacak işlemler aşağıda yer almaktadır. a) Kesintiler sendikalar itibarıyla Emanetler Hesabının altında ayrı kodlarda izlenir. b) Ödeme Emri Belgesi ekinde üç nüsha olarak muhasebe birimlerine gelen EK-2 sayılı listenin bir nüshası ödeme belgesinin Sayıştayca incelenecek nüshasına bağlanır, iki nüshası ise her bir sendika için ayrı ayrı oluşturulacak dosyalarda muhafaza edilir. c) Her bir sendikaya ait aidat tutarı ayrı ayrı düzenlenecek muhasebeleştirme belgesiyle, tahakkuk ettiği tarihten itibaren beş gün içinde ilgili sendikaların banka hesaplarına aktarılmak suretiyle ödenir. İlgili sendikaya ait EK-2 sayılı listenin bir nüshası, ödemeye ilişkin muhasebeleştirme belgesinin Sayıştayca incelenecek nüshasına bağlanır, üçüncü nüshası ise dosyasında muhafaza edilir. ç) Sendika aidatları ayın 15’inde tahakkuk eder ve bu tarihten itibaren beş gün içinde ilgili sendikaların banka hesaplarına aktarılır. Ancak, yılbaşı veya resmî ya da dini bayramlar nedeniyle ayın 15’i ile birlikte takip eden beş günün de resmî tatil olması halinde, ödeme takip eden ilk iş günü yapılır. Sendikanın hesabının bulunduğu banka şubesine süresinde aktarılan aidat tutarlarının çeşitli nedenlerle sendika hesaplarına intikal ettirilmemesinden doğan gecikmeler, banka şubesinin sorumluluğundadır. d) Sendika hesaplarına herhangi bir nedenle fazla veya yersiz olarak gönderilen paralar ilgili sendika adına borç kaydedilir ve ertesi ay o sendikaya gönderilecek tutardan mahsuben tahsil edilir. e) Yersiz kesintiler ve bunlara ilişkin göndermelerle ilgili anlaşmazlıklar için kamu görevlilerinin harcama birimlerine başvurmaları gerekir. Harcama birimince yapılacak inceleme sonucunda iade edilmesi yazıyla muhasebe birimine bildirilen aidat tutarı o aya ait kesintiler gönderilmemişse o ayda, gönderilmişse takip eden aydan iadesi sağlanır. Harcama biriminin iade yazısı muhasebeleştirme belgesine eklenir. Aylıkların muhasebeleştirilmesi MADDE 10 – (1) Aylıklara ilişkin işlemlerin muhasebe kayıtları 30/12/2006 tarihli ve 26392 (3. Mükerrer) sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Merkezi Yönetim Muhasebe Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak gerçekleştirilir. Kanuni kesintilerin gönderilmesi MADDE 11 – (1) Kanuni kesintiler ile muhtasar beyannameyle beyan edilip yatırılacak vergiler, aylıkların ödeme tarihleri esas alınarak mevzuatında öngörülen süre içinde aktarılır. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Çeşitli ve Son Hükümler Yürürlükten kaldırılan tebliğ MADDE 12 – (1) 20/2/2004 tarihli ve 25379 mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Aylık ve Ücret Ödemeleri hakkındaki Muhasebat Genel Müdürlüğü Genel Tebliği (Sıra No: 6) yürürlükten kaldırılmıştır. Mevcut protokol hükümleri GEÇİCİ MADDE 1 – (1) Harcama birimleri ile banka şubeleri arasında bu Tebliğ yürürlüğe girmeden önce imzalanan protokol hükümleri süresi tamamlanıncaya kadar geçerlidir. Yürürlük MADDE 13 – (1) Bu Tebliğ yayımı tarihinde yürürlüğe girer. Yürütme MADDE 14 – (1) Bu Tebliğ hükümlerini Maliye Bakanı yürütür EK-1 BANKA LİSTESİ Muhasebe Biriminin Adı Muhasebe Biriminin Kodu Harcama Biriminin Adı Harcama Biriminin Kodu Banka Adı Şube Adı Aylığın Ait Olduğu Yıl Aylığın Ait Olduğu Ay ALACAKLILARIN Sıra T.C. Adı - Soyadı No Kimlik No Unvanı Banka Hesap Ödenecek Net Aylık Tutar No /IBAN TOPLAM Bordro Kayıtlarına Uygundur. Gerçekleştirme Görevlisi Adı-Soyadı İmza Bordro Kayıtlarına Uygundur. Harcama Yetkilisi Adı-Soyadı İmza Kontrol Edilmiştir. Muhasebe Yetkilisi Adı-Soyadı İmza EK-2 SENDİKA AİDATI KESİNTİ LİSTESİ Sendikanın Harcama Biriminin Adı : Genel Merkez Adresi : Adı : Kodu : Yılı/Ayı: Banka Hesap/IBAN No. : ÜYENİN Sıra No Üye No Adı-Soyadı Aidat Tutarı T O P L A M Bordro Kayıtlarına uygundur. Gerçekleştirme Görevlisi Adı-Soyadı İmza Kontrol Edilmiştir. Muhasebe Yetkilisi Adı-Soyadı İmza [R.G. 17 Haziran 2012 – 28356] —— • —— Çevre ve Şehircilik Bakanlığından: KORUNAN ALANLARIN TESPİT, TESCİL VE ONAYINA İLİŞKİN USUL VE ESASLARA DAİR YÖNETMELİK BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar Amaç MADDE 1 – (1) Bu Yönetmeliğin amacı; milli park, tabiat parkı, tabiat anıtı, tabiatı koruma alanı ve sulak alanların tescil, onay ve ilanı ile tabiat varlığı, doğal sit alanı ve özel çevre koruma bölgelerinin tespit, tescil, onay, değişiklik ve ilanına dair usul ve esasların belirlenmesidir. Kapsam MADDE 2 – (1) Bu Yönetmelik, taşınır tabiat varlıkları hariç; tabiat varlığı, doğal sit alanı, özel çevre koruma bölgesi, milli park, tabiat parkı, tabiat anıtı, tabiatı koruma alanı ve sulak alanları kapsar. Dayanak MADDE 3 – (1) Bu Yönetmelik; 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun ek 4 üncü maddesi, 9/8/1983 tarihli ve 2873 sayılı Milli Parklar Kanununun 2 nci ile 3 üncü maddeleri, 19/10/1989 tarihli ve 383 sayılı Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı Kurulmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ile 29/6/2011 tarihli ve 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 13/A, ek 1 inci ve geçici 6 ncı maddelerine dayanılarak hazırlanmıştır. Tanımlar ve kısaltmalar MADDE 4 – (1) Bu Yönetmelikte geçen; a) Anıt ağaç: Yaş, çap ve boy itibarıyla kendi türünün alışılmış ölçüleri üzerinde boyutlara sahip olan ve/veya yöre folklorunda, kültür ve tarihinde özel yeri bulunan ve/veya geçmiş ile günümüz, günümüz ile gelecek arasında köprü kurabilecek doğal ve uzun ömre sahip olan ağaçları, b) Araştırma ekibi: Tespit ve yeniden değerlendirmede; bilimsel çalışma yapmak amacı ile çalışmanın konusuna ve çalışmaya esas teşkil eden alanların nitelikleri ve yerine göre konusunda uzman 5 kişiden az olmamak üzere Genel Müdürlükçe kurulacak ekibi, c) Bakanlık: Çevre ve Şehircilik Bakanlığını, ç) Biyolojik çeşitlilik: Ekosistemlerin, türlerin, genlerin çeşitliliği ve bunların birbiriyle olan ilişkilerini ve bunların değişkenliğini, d) Bölge Komisyonu: Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonlarını, e) Doğal mağaralar: Dolomitik kireçtaşı, dolomit, karbonat çimentolu konglomera ve kumtaşı gibi karbonatlı kireçtaşı, sülfat (jips) ve klorürlü (tuz) ana kayaların oluşurken veya oluştuktan sonraki fiziko-kimyasal olaylarla yeraltı suları tarafından aşındırılması sonucu oluşan mağaraları, f) Doğal sit: Jeolojik devirlere ait olup, ender bulunmaları nedeniyle olağanüstü özelliklere sahip yer üstünde, yeraltında veya su altında bulunan korunması gerekli alanları, g) Ekolojik etki değerlendirmesi: Gerçekleştirilmesi planlanan faaliyetlerin ve projelerin ekosistemlere olabilecek etkilerinin belirlenmesi, olumsuz yöndeki etkilerinin önlenmesi ya da ekosistemlerin kendisine ve işleyişine zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin tespit edilmesini, ğ) Ekolojik koridor: Birbirine yakın coğrafi bölgelerdeki habitatları ekolojik olarak birbirine bağlayan, türlerin geçişine imkân sağlayan, doğal veya yapay olarak teşkil edilmiş bağlantı alanlarını, h) Ekolojik rehabilitasyon: Bozulmuş habitatlarda ekolojik fonksiyon ve süreçlerin iyileştirilmesini, ı) Ekolojik restorasyon: Alanın esaslı müdahale olmadan önceki koşullara ve fonksiyona olabildiğince yakın olarak geri dönüştürülmesini, i) Ekolojik temelli yönetim planı: Korunan alanlarda istenen duruma ulaşmak veya mevcut durumu korumak için, etkileşim içindeki mevcut ekosistem ilişkilerinin ve insan kullanımlarının düzenlendiği planı, j) Endemik: Dağılımı belli bir coğrafi alanda sınırlı olan veya tabii yaşam alanı sınırlı bir coğrafi bölgeden ibaret olan flora ve fauna türlerini, k) Genel Müdürlük: Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğünü, l) Habitat: Türün biyolojik döngüsünün herhangi bir safhasında yaşadıkları alanı, m) İl Müdürlüğü: Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünü, n) Jeolojik oluşumlar: Yerduvarının oluşumundan günümüze kadar geçen jeolojik dönemlerde meydana gelmiş bilime konu olan eğitici ve estetik özellik taşıyan değerleri, o) Kesin korunacak hassas alan: Bölgesel, ulusal veya dünya ölçeğinde olağanüstü ekosistemlerin, türlerin, habitat ve jeolojik jeomorfolojik özelliklerin korunduğu, genel olarak insan etkisi olmadan meydana gelmiş, insan faaliyetleri sonucu bozulma veya tahrip olma riski yüksek olan alanları, ö) Korunan alan: Biyolojik çeşitliliğin, doğal ve bununla ilişkili kültürel kaynakların korunması ve devamlılığının sağlanması amacıyla ilgili mevzuata göre yönetilen; milli parklar, tabiat parkları, tabiat anıtları, tabiatı koruma alanları, doğal sit alanları, sulak alanlar, özel çevre koruma bölgeleri ve benzeri koruma statüsü bulunan kara, su ya da deniz alanlarını, p) Korunma alanı: Taşınmaz tabiat varlıklarının muhafazaları veya tabii çevre içinde korunmalarında etkinlik taşıyan korunması zorunlu olan alanı, r) Merkez Komisyonu: Tabiat Varlıklarını Koruma Merkez Komisyonunu, s) Milli park: Bilimsel ve estetik bakımından, milli ve milletlerarası ender bulunan tabii ve kültürel kaynak değerleri ile koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip tabiat parçalarını, ş) Özel çevre koruma bölgesi: Ülke ve dünya ölçeğinde ekolojik önemi haiz, çevre kirlenmeleri ve bozulmalarına duyarlı, biyolojik çeşitliliğin, doğal kaynakların ve bunlarla ilgili kültürel kaynak değerlerinin korunması ve sürdürülebilirliğinin sağlanması gerekli olan ve Bakanlar Kurulu Kararı ile ilan edilen kara, su ve deniz alanlarını, t) Ramsar alanı: 28/12/1993 tarihli ve 3958 sayılı Kanunla uygun bulunan Ramsar Sözleşmesinin 2 nci maddesi gereğince, Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Listesine dahil edilen sulak alanları, u) Sulak alan: Doğal veya yapay, devamlı veya geçici, suları durgun veya akıntılı, tatlı, acı veya tuzlu, denizlerin gelgit hareketlerinin çekilme devresinde altı metreyi geçmeyen derinlikleri kapsayan, başta su kuşları olmak üzere canlıların yaşama ortamı olarak önem taşıyan bütün sular, bataklık, sazlık ve turbiyeler ile bu alanların kıyı kenar çizgisinden itibaren kara tarafına doğru ekolojik açıdan sulak alan kalan yerleri, ü) Tabiat anıtı: Tabiat ve tabiat olaylarının meydana getirdiği özelliklere ve bilimsel değere sahip ve milli park esasları dahilinde korunan tabiat parçalarını, v) Tabiat parkı: Bitki örtüsü ve yaban hayatı özelliğine sahip, manzara bütünlüğü içinde halkın dinlenme ve eğlenmesine uygun tabiat parçalarını, y) Tabiat varlıkları: Jeolojik devirlerle, tarih öncesi ve tarihi devirlere ait olup ender bulunmaları veya özellikleri ve güzellikleri bakımından korunması gerekli, yer üstünde, yeraltında veya su altında bulunan değerleri, z) Tabiatı koruma alanı: Bilim ve eğitim bakımından önem taşıyan nadir, tehlikeye maruz veya kaybolmaya yüz tutmuş ekosistemler, türler ve tabii olayların meydana getirdiği seçkin örnekleri ihtiva eden ve mutlak korunması gerekli olup sadece bilim ve eğitim amaçlarıyla kullanılmak üzere ayrılmış tabiat parçalarını, aa) Tehdit analizi: Doğal unsurlara tehdit oluşturabilecek insan faaliyetlerinin yeri, özelliği, yoğunluğu ve önlenebilirliğinin belirlenmesini, bb) Tescil: Yapı yasağı önerilen doğal sit alanı, özel çevre koruma bölgesi, ramsar alanı, milli park, orman alanı dışında yer alan; tabiat parkı, tabiat anıtı, tabiatı koruma alanlarının Bakanlar Kurulu kararı ile yapı yasağı önerilmeyen doğal sit alanı, tabiat varlığı, orman alanı dışında yer alan sulak alanların Bakan onayı ile belirlenmesi, bu alanların kadastral parsellere işlenmesi ve tapu siciline şerh konulması, cc) Tespit: Doğal sit alanları, Tabiat Varlıkları ve Özel Çevre Koruma Bölgelerinde, bu Yönetmelikte belirtilen usuller, esaslar ve kriterler doğrultusunda yapılan ve belgelendirilen teknik çalışmayı, ifade eder. İKİNCİ BÖLÜM Genel İlkeler Korunan alanlara ilişkin genel ilkeler MADDE 5 – (1) Korunan alanların belirlenmesi, değerlendirilmesi ve korunmasında aşağıdaki ilkelere uyulur. a) Korunan alanların statüsünün belirlenmesi ve değerlendirilebilmesi için zamana bağlı değişimleri ortaya koyan ekolojik süreçler tanımlanır. b) Herhangi bir korunan alanın güncel durumu tespit edilmeden, o alanın korunan alan statüsü yeniden değerlendirilemez. c) Korunan alanların güncel durumu; alanın biyolojik çeşitliliği, hidrolojisi, hidrojeolojisi başta olmak üzere her açıdan durumu en az ardışık dört mevsimi kapsayan ekolojik temelli bilimsel araştırma yapılarak belirlenir. ç) Herhangi bir korunan alanın statüsünün değerlendirilmesi için belirlenecek araştırma alanı sınırları; korunan alanın konumu, büyüklüğü ve doğal eşiklerle ilişkisi göz önüne alınarak tespit edilir. d) Doğrudan ve dolaylı çevresel etkilere karşı hassas tür ve habitatları içeren duyarlı alanlara öncelikli olarak koruma statüsü verilir. e) Korunan alanlarda tespit, tescil, planlama, koruma, kullanma, yönetim ve izlemeye esas teşkil edecek envanter ve veri tabanı çalışması yapılır veya yaptırılır. f) Korunan alanlarda ekosistem işlevlerinin sürekliliğini amaçlayan yönetim planı çalışmaları yapılır. g) Korunan alanların içinde ve birbiriyle ilişkili korunan alanlar arasında, ekolojik koridorlar tesis edilir. ğ) Korunan alanındaki koruma değerlerine yönelik tehdit analizleri yapılır. h) Korunan alanlarda bozulmuş ya da bozulmaya yüz tutmuş ekosistem ve habitatların onarılması, ekolojik rehabilitasyonu, ekolojik restorasyonu yapılır. ı) Korunan alanlar ekonomik, sosyal ve kültürel ihtiyaçların yanı sıra bölgesel ve yerel karakteristikleri de göz önünde bulundurularak korunur. i) Tabiat ve biyolojik çeşitlilik değerlerini koruma konusunda toplumun bilinç ve bilgi düzeyinin artırılması ve koruma amaçlarına uygun katkıların sağlanması amacı ile her türlü eğitim faaliyeti ve etkinlik desteklenir, yapılır. j) Çevre üzerinde ciddi veya tamiri mümkün olmayan tehditlerin varlığında, bilimsel kanıtların ortaya çıkmasını beklemeden gerekli önlemler alınır. k) Ekolojik dengeyi bozacak herhangi bir faaliyete izin verilmez. l) Korunan alanların doğallığını muhafaza etmek ve mevcut koruma değerlerinin devamlılığının sağlanması esastır. m) Korunması gerekli taşınmaz tabiat varlıkları, doğal sit alanları ve özel çevre koruma bölgelerinin tespiti ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri alınarak Bakanlıkça belirlenir. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Doğal Sitler, Tabiat Varlıkları ve Özel Çevre Koruma Bölgeleri Tespit, Ayırt Edici Özellikler, Tescil, Onay ve İlanına İlişkin Esas ve İlkeler Doğal sitlerin tespit ilke ve kriterleri MADDE 6 – (1) Doğal sit alanları, aşağıdaki özelliklerden bir ya da birkaçını ihtiva eden alanlardır. a) Ekosistem işlevlerini sürdürebilecek yeterli büyüklükte olan. b) Tür, genetik, habitat ve ekosistem çeşitliliği açısından önemli biyolojik çeşitlilik değerlerine sahip. c) Bölgesel, ulusal veya dünya ölçeğinde nesli tehdit ve tehlike altında olan, dar yayılımlı veya endemik türleri barındıran veya bu türlerin yaşamlarının belirli bir dönemini geçirdikleri habitatları içeren. ç) Tehdit altındaki ekosistemlerin veya yok olma tehlikesi altında bulunan türlerin korunması açısından bu türleri temsil etme kabiliyetine sahip. d) Kaynak ve peyzaj bütünlüğünü sağlayan sosyal, kültürel ve rekreasyonel değere sahip. e) İnsan müdahalesinin olmadığı veya sınırlı müdahalenin olduğu doğal yapısını muhafaza edebilen. f) Tipik, doğal, nadir özellikler taşıyan. g) İçerdiği tür ya da habitatları diğer tür ya da habitatlara göre daha ilgi çekici olan. ğ) Hidrolojik-hidrojeolojik açıdan ekolojik önemi bulunan yer üstü ve yeraltı su kaynaklarına sahip. h) Göçmen kuş türlerine ait bir habitatı temsil eden. ı) Mevcut ve potansiyel habitat tiplerini içine alacak biçimde ekolojik rehabilitasyon veya ekolojik restorasyon çalışmaları ve ıslah yöntemleri ile yeniden kazanılabilen. i) Biyolojik çeşitliliğin uzun vadeli devamlılığını sağlayacak doğal süreçleri ve türleri muhafaza eden. (2) Doğal sit alanları; kesin korunacak hassas alanlar, nitelikli doğal koruma alanları ve sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanları olarak üç kategoriye ayrılır. Kesin korunacak hassas alanların ayırt edici özellikleri MADDE 7 – (1) Kaynak değerlerinin korunması için; alan kullanımı ve alana tüm etkilerin sınırlandırıldığı, gerektiğinde insanların bölgeye girişlerinin engellendiği, bilimsel araştırmalar, eğitim ya da çevresel izleme amacıyla özel önlemler alınarak korunacak kara, su, deniz alanları olup, Bakanlar Kurulu kararı ile ilan edilerek yapı yasağı getirilen mutlak korunması gereken alanlardır. (2) Bu alanların aşağıdaki kriterlerden bir veya bir kaçını içermesi aranır. a) Bölgesel, ulusal veya dünya ölçeğinde olağanüstü ekosistemleri, türleri bulundururlar. b) Jeolojik, jeomorfolojik özellikleri korunmuştur. c) Genel olarak insan etkisi olmadan meydana gelmiştir. ç) İnsan faaliyetleri sonucu bozulma veya tahrip olma riski yüksektir. d) Alan kendine özgü koruma amaçlarına ters düşecek nitelikteki insan faaliyetlerini bünyesinde bulundurmaz. e) Ekolojik açıdan önemli yoğunlukta olması beklenen yerel türlerin büyük kısmını bünyesinde bulundurur. Doğal süreçler veya zamanla sınırlı müdahalelerle bu yoğunluklara dönüşebilme kabiliyetine sahiptir. f) Koruma amaçlarına ulaşmak için önemli ve sürekli müdahale istemeyen özellikleri vardır. g) Gerektiğinde ve mümkün olan durumlarda, alanın belirlenmiş koruma amaçlarına ulaşmasına yardımcı olacak arazi kullanımları ile çevrelenmiştir. ğ) Basit müdahalelerle yönetilebilirlik özelliklerine sahiptir. h) Korunacak hedef tür veya türlerin üreme alanlarını ihtiva eder. Nitelikli doğal koruma alanlarının ayırt edici özellikleri MADDE 8 – (1) Doğal yapısı değişmemiş veya az değişmiş, modern yaşam ve önemli ölçüde insan faaliyetleri tarafından etkilenmemiş, doğal süreçlerin hakim olduğu, koruma amaçlarına uygun olarak yörede yaşayanların alanın mevcut kaynaklarını kullanmasını sağlayarak doğal hayata dayalı geleneksel yaşam şekillerinin korunduğu kara, su, deniz alanlarıdır. (2) Bu alanlar, örtü altı tarım uygulamaları hariç tarım, kültür balıkçılığı hariç balıkçılık faaliyetleri ve alanın doğal yapısı ile uyumlu çadırlı kamp alanı, bungalov ve günübirlik faaliyetlerin yapılabildiği alanlardır. Alanın doğal özelliklerinin devamlılığı için halkın bu alanlara erişiminin uygun seviye ve şekilde tutulması esastır. (3) Bu alanlar aşağıdaki kriterlerden bir veya bir kaçını içerir. a) Doğal karakterini korumuş, büyük memeliler dahil besin zinciri içerisinde av-avcı ilişkisini muhafaza eden, yerli bitki ve hayvan topluluklarını bulunduran, özgün ekosistem yapısına sahiptir. b) Modern yaşam ve önemli insan faaliyetleri tarafından etkilenmemiş, kırsal yaşam özellikleri taşır. c) Doğal alanların ekolojik bütünlüğünü sağlar. ç) Aşırı derecede ve uygunsuz insan kullanımı ve mevcudiyetinden uzaktır. d) Yaban hayvanlarının barınma, beslenme ve üreme gibi hayati ihtiyaçlarını temin edebileceği uygun yaşama şartlarını sağlar. e) Biyolojik çeşitliliği, ekolojik süreçleri, ekosistem hizmetlerini, ekolojik barınakları muhafaza eder ve iklim değişikliklerine tampon sağlar. f) Korunacak hedef tür veya türlerin yıl içerisinde dönemlerine bağlı yaptıkları göç ve yayılma alanlarını ve göç yollarını ihtiva eder. g) Peyzaj değeri yüksektir. Sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarının ayırt edici özellikleri MADDE 9 – (1) Kesin korunacak hassas alanlar veya nitelikli doğal koruma alanlarını etkileyen, bu koruma bölgeleri ile bütünlük gösteren, korumaya katkı sağlayacak, doğal ve kültürel bakımdan uyumlu düşük yoğunlukta faaliyetler, turizm ve yerleşimlere izin veren alanlardır. (2) Bu alanlar aşağıdaki özelliklerden bir veya birkaçını bünyesinde bulundurur. a) Peyzajı ile uyumlu insan yerleşimlerini içinde bulundurur. b) Doğal kaynak yönetim sistemleri ve ilgili kültürel değerleri, ekosistemleri ve habitatları içerir veya korunmasına katkı sağlar. c) İnsanlar ve doğa arasında dengeli ilişkilerin geliştirilmesine ve muhafaza edilmesine katkıda bulunur. ç) Uygulanabilir durumlarda yerel halkın sosyal ve ekonomik kazançlarına katkı sağlar. d) Ulusal, bölgesel ve yerel seviyelerde doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımına ve kalkınmaya destek olur. e) Ekolojik, ekonomik ve sosyal boyutları dikkate alarak doğal kaynakların sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanımına elverişli alanlardır. Tabiat varlıklarının tespit ilke ve esasları MADDE 10 – (1) Tabiat varlıkları aşağıdaki özelliklerden bir ya da birkaçını ihtiva eder. a) Tabiat varlıkları ender bulunan değişik özelliklere sahiptir. b) Tabiat varlıklarının ilmi araştırma, jeolojik yapı, çevresel gözlemler, ekolojik gözlemler ve topoğrafik yapı hususlarında özellikleri bulunur. c) Doğal ve kültürel öneme, estetik değere, ender olmasından kaynaklanan tekil olma özelliklerine ve olağandışı niteliklere sahiptir. (2) Tabiat varlıklarının korunma alanları ile birlikte tespit ve tescilinin yapılması esastır. Anıt ağaçlarının ayırt edici özellikleri MADDE 11 – (1) Anıt ağaçların ayırt edici özellikleri aşağıda yer almakta olup; bunlardan bir veya birkaçını taşıyan ağaçlar anıt ağaçlarıdır. a) Yaş, çap ve boy itibarıyla kendi türünün alışılmış ölçüleri üzerinde boyutlara sahip olan kuşaklar arasında bağ kurabilecek uzunlukta doğal ömre sahip. b) Yöre kültüründe olumlu veya olumsuz, gerçek veya hayal ürünü, mistik veya folklorik bir öyküye sahip. c) Yöresel veya ulusal tarihte kimi olaylar ile özdeş hale gelen ve onlara tanıklık eden. ç) Görsel açıdan estetik görünüme sahip olan veya doğal görünümden esaslı şekilde sapma gösteren çatal, şamdan, kıvrık, yatay gibi dikkat çekici biçimde fiziksel özelliklere sahip. d) Aynı gövde ve kök üzerinde iki veya daha fazla türün bir arada yaşaması gibi garip kaynaşma ve birlikte yaşama örnekleri sergileyen, doğal yaşam tarzı bakımından benzerlerinden farklı gelişme niteliklerine sahip. e) Kent dokusunu tamamlayan, kent imajına etkisi olan grup, dizi veya tek ağaçlar. (2) Anıt ağaçlar Türk Standardları Enstitüsü tarafından hazırlanan TS 13137 Anıt Ağaçlar Envanter Seçim Kuralları ve İşaretleme Standardına göre tespit edilir. Mağaraların ayırt edici özellikleri MADDE 12 – (1) Aşağıdaki özelliklerden bir ya da birkaçını ihtiva eden mağaralar tabiat varlıklarıdırlar. a) Tabiat varlığı olarak belirlenecek olan mağaralar, oluşumunda insan etkisinin bulunmadığı doğal oluşumlardır. b) İçinde mağara ekosistemini oluşturan ve belirgin özellikleri ile kendini belli eden şekil ve yapılardır. c) İçinde, birbiriyle yaşamsal bağı olan canlı toplulukları bulunur. ç) Gelişen veya canlılığını devam ettiren karakteristik fiziksel ve kimyasal çökeller bulunur. d) Herhangi bir müdahalede gelişim döngüsü bozulacak hassas bir yaşam alanı bulunur. e) Mağara sistemini oluşturan yeraltı nehirleri veya suları, belirgin çatlaklar veya dar geçitlerle birbirine bağlantılı galeriler gibi iç ve hava, toprak, bitki örtüsü, canlılar gibi dış ekosistem ile etkileşim içerisinde olan alanlardır. f) Mağarada bölgenin jeolojik, jeomorfolojik, hidrolojik, klimatik, biyolojik ve antropolojik oluşum ve gelişimini karakterize edecek veya aydınlatacak şekil ve yapılar bulunur. (2) Mağaralar ekosistem işlevlerini gerçekleştirecek boyutta koruma bandını kapsayacak şekilde belirlenir. Özel çevre koruma bölgelerinin tespit ilke ve esasları MADDE 13 – (1) Aşağıdaki özelliklerden bir ya da birkaçını ihtiva eden bölgeler özel çevre koruma bölgeleridir. a) Türkiye ve dünya ölçeğinde nadir biyolojik, ekolojik ve jeomorfolojik özellikleri içeren. b) Kara ve su ekosistemi bir bütünlük ve devamlılık gösteren. c) Canlı tür ve çeşitleri bakımından endemik, nadir ve nesli tehdit ve tehlike altında olan türleri barındıran. ç) Doğal, tarihi, ve kültürel değerler açısından milli ve milletlerarası önemi haiz, ancak kentleşme, ulaşım, turizm, tarım ve sanayi gibi sektörlerin tehdidi ve baskısı altında ekolojik açıdan hassas olan alanları içeren. d) Gelişmiş yerleşme bölgeleri dışında kalan, ekolojik değerleri esas alarak korunması ve geliştirilmesi gereken. e) Sahip olduğu biyolojik ve ekolojik özelliklerin bozulmadan devamlılığını sağlayacak, çevresindeki mekan ve sektörel ilişkiler itibarıyla bütünlük taşıyan, ekosistem bütünlüğünü sağlayan. f) Doğal ya da yarı doğal ekosistemleri temsil eden, önemli ya da tehlike altındaki tür popülasyonlarını içeren. g) Doğal ve kültürel etkileşimin ve geleneksel kullanımın devamlılığını sağlayan. ğ) Doğal yaşam gerekleri göz önüne alınarak uygun faaliyetlere olanak sağlayan. (2) Genel Müdürlük talebe bağlı olarak veya resen tespit yapabilir. Tespit aşamasında düzenlenecek belgeler MADDE 14 – (1) Tabiat varlığı, doğal sit alanı ve özel çevre koruma bölgelerinin tespiti için asgari aşağıda yer alan bilgi, belge ve dokümanların bulunması aranır. a) Hangi niteliği ve özellikleri sebebi ile tespit edileceğini belgeleyen tespit raporu ve tespit fişi. b) Taşınmazın yerini ve sınırlarını gösterir pafta, ada, parsel numarasını içeren harita ve ülke koordinat sisteminde UTM-GK 3 derecelik ED50 aplikasyon krokisi. c) Varsa her tür ve ölçekte planı. ç) Varsa hava fotoğrafları, uydu görüntüleri. d) Varsa kadastral planı ve mülkiyet bilgileri. e) Alanın bütünüyle algılanmasını sağlamak amacıyla panaromik olarak çekilmiş fotoğrafları içeren basılı ve elektronik ortamda fotoğraf albümü. f) Tabiat varlığı olarak tescil edilecek anıt ağaçlar için; yerinin konum olarak belirlenmesini sağlamak üzere ülke koordinat sisteminde UTM-GK, 3 derecelik ED50 koordinat değerleri. g) Tespit ekibince gerekli görülen diğer belgeler. (2) Tespit fişi, doğal sit ve tabiat varlıkları için ayrı ayrı hazırlanır. (3) Bakanlık birinci fıkrada yer alan hususlara ilave olarak bilgi, belge doküman isteyebilir. Tespit raporu, tespit fişi ve gerekli belgelerin sunumu MADDE 15 – (1) İl Müdürlüğüne iletilen doğal sit alanı ve taşınmaz tabiat varlıklarının koruma statüsü değişikliği veya ilanına ilişkin başvurular Bölge Komisyonunda değerlendirilir. (2) Komisyon alana ilişkin ardışık dört mevsimi kapsayan ekoloji temelli bilimsel araştırma çalışması talep eder. (3) Tabiat Varlıklarını Koruma Şube Müdürlüğü araştırma raporu kapsamında tespit raporu, tespit fişi hazırlar. (4) Tespit raporu, tespit fişi ile birlikte 3 nüsha olarak hazırlanarak ilgili Tabiat Varlıklarını Koruma Şube Müdürlüğü tarafından Bölge Komisyonuna sunulur. (5) 14 üncü maddeye göre Özel Çevre Koruma Bölgelerinin tespitine ilişkin hazırlanan bilgi ve belgeler Genel Müdürlükçe değerlendirilir. Araştırma ekibinin oluşturulması ve çalışmasına ilişkin usul ve esaslar MADDE 16 – (1) Mevcut ve potansiyel tabiat varlığı ve doğal sit alanı araştırma çalışmalarını gerçekleştirmek üzere Bakanlıkça araştırma ekibi oluşturulur. Araştırma ekibinde asgari aşağıda yer alan özellikte kişilerin yer alması sağlanır. a) Bilimsel araştırma çalışması alanın özelliklerine göre, Genel Müdürlük tarafından belirlenen konular için oluşturulacak en az 5 kişilik orman mühendisi, ziraat mühendisi, biyolog, şehir plancısı, su ürünleri mühendisi, jeoloji mühendisi peyzaj mimarı, çevre mühendisi, harita kadastro mühendisi ve ilgili meslek gruplarından oluşacak bir araştırma ekibi tarafından yapılır. b) Araştırma ekibi araştırmanın konusuna ve özelliğine göre ilgili meslek alanlarında en az 5 yıllık deneyime sahip kişilerden seçilir. c) Araştırma ekibi çalışmasını bu Yönetmelik kapsamında belirlenen ilke ve esaslar doğrultusunda yürütür. ç) Araştırma ekibi tespit raporunu Genel Müdürlük ve ilgili İl Müdürlüğüne teslim eder. (2) İl Müdürlüğü araştırma raporu kapsamında tespit raporu hazırlayarak Bölge Komisyonuna sunar. Doğal sit alanları ve tabiat varlıklarının tescil ve ilanına ilişkin usul ve esaslar MADDE 17 – (1) Doğal sit alanları ve tabiat varlıklarının tescil ve ilanı aşağıda yer alan usul ve esaslara göre yapılır. a) Tespit yapılan ve değerlendirilmek üzere Bölge Komisyonuna sunulan Tespit Raporu Bölge Komisyonunda değerlendirilir. Değerlendirme sonucu tescil kararı alınmış ise üç suret olarak sunulan karar örneği bir sureti İl Müdürlüğünde kalmak üzere diğer suretleri Genel Müdürlüğe gönderilir. b) Genel Müdürlük tarafından incelenen Bölge Komisyonu Kararında eksiklik veya hata görülmesi halinde yeniden değerlendirilmek üzere İl Müdürlüğüne gönderilir. İl Müdürlüğü tarafından tekrar Bölge Komisyonuna sunulur. Alınan komisyon kararı Genel Müdürlüğe iletilir. c) Genel Müdürlük Bakan onayı alınmak üzere kararı Bakanlık Makamına gönderir. ç) Eğer kararda yapı yasağı var ise; Bakanın teklifi ile Bakanlar Kuruluna sunulur. d) Bakan onayı veya Bakanlar Kurulu kararı alınması ile tescil işlemi tamamlanmış olur. e) Kararın ve onayın ve bir örneği Genel Müdürlükte kalmak üzere diğer asılları ilgili İl Müdürlüğünde muhafazası için gönderilir. f) Kararın dağıtımı ilgili İl Müdürlüğü tarafından yapılır. g) Tescil edilen doğal sit alanı veya tabiat varlığı il merkez ilçesinde bulunuyorsa valilikçe, diğer ilçe sınırları içinde kalıyorsa kaymakamlıkça, tescil kararının valiliğe veya kaymakamlığa tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde onbeş gün süreyle asılı kalmak üzere ilan tahtalarına asmak, belediye hoparlörüyle duyurmak ve köy muhtarlığına bildirmek suretiyle ilan edilerek ilana ait tutanak Bakanlığın o ildeki temsilcisine teslim edilir. ğ) Tescil edilen doğal sit alanı veya tabiat varlığı il merkez ilçesinde bulunuyorsa valinin, diğer ilçe sınırları içinde kalıyorsa kaymakamın yazısı üzerine, tapu kütüğünün beyanlar hanesine doğal sit veya tabiat varlığı olduğuna dair kayıt konur. h) Tescil kaydının kaldırılması bu Yönetmeliğe uygun olarak yürütülür. ı) Genel Müdürlük gerekli gördüğü durumlarda talep olmaksızın da tespit yapabilir. Özel çevre koruma bölgeleri tescil, onay ve ilan usul ve esasları MADDE 18 – (1) 13 üncü maddede belirtilen kriterler çerçevesinde tespit edilen alanlar ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri ile birlikte Genel Müdürlük tarafından Bakanlık Makamına ve Bakanın teklifi ile de Bakanlar Kuruluna sunulur. Konu hakkındaki Bakanlar Kurulu kararının Resmî Gazete’de yayımı ile tescil işlemi tamamlanır. DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Milli Parklar, Tabiat Parkları, Tabiat Anıtları, Tabiatı Koruma Alanları ve Sulak Alanların Tescil, Onay ve İlanına İlişkin Esas ve İlkeler Milli parklar, tabiat parkları, tabiat anıtları, tabiatı koruma alanları için tescil, onay ve ilanına ilişkin usul ve esaslar MADDE 19 – (1) Milli parklar, tabiat parkları, tabiat anıtları, tabiatı koruma alanları için tescil, onay ve ilanında aşağıda yer alan usul ve esaslara uyulur. a) 12/12/1986 tarihli ve 19309 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Millî Parklar Yönetmeliğinin 6 ncı ve 7 nci maddelerinde belirtilen ilkeler doğrultusunda Orman ve Su İşleri Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğünce tespit edilen Milli Parklar, Tabiat Parkları, Tabiat Anıtları ve Tabiatı Koruma Alanlarına ilişkin rapor Genel Müdürlüğe iletilir. b) Orman ve Su İşleri Bakanlığınca orman ve orman rejimi içerisinde bulunan alanlarda tespiti yapılan Tabiat Parkları, Tabiat Anıtları ve Tabiatı Koruma Alanları Orman ve Su İşleri Bakanı onayı ile tescil edilir. c) Tespiti Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından yapılan Milli Park alanlarına ait rapor, sahanın Bakanlar Kurulu kararı ile Milli Park ilan edilmesi amacı ile Genel Müdürlük tarafından Bakanlık Makamına ve Bakanın teklifi ile de Bakanlar Kuruluna sunulur. ç) Orman ve orman rejimi dışında kalan yerlerde; tabiat parkı, tabiat anıtı ve tabiatı koruma alanı belirlenmesi Orman ve Su İşleri Bakanlığınca uygun görülerek ilgili Bakanlıkların görüşü alınır ve görüşleri ile birlikte Genel Müdürlük tarafından Bakanlık Makamına ve Bakanın teklifi ile de Bakanlar Kuruluna sunulur. d) Konu hakkındaki Bakanlar Kurulu kararının Resmî Gazete’de yayımı ile tescil işlemi tamamlanır. e) Tescil edilen alanlara ilişkin alınan karar ilgili kuruluşlara dağıtımının yapılması ve uygulamaya aktarılması için Orman ve Su işleri Bakanlığına gönderilir. Sulak alanların tescil, onay ve ilanına ilişkin usul ve esaslar MADDE 20 – (1) Sulak alanların tescil, onay ve ilanına ilişkin olarak aşağıda yer alan usul ve esaslara uyulur. a) Ulusal ve uluslararası öneme sahip sulak alanların; sulak alan koruma bölgelerinin tespiti, 17/5/2005 tarihli ve 25818 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Sulak Alanların Korunması Yönetmeliğinin 17 nci maddesinde belirtildiği şekilde yapılır ve Ulusal Sulak Alan Komisyonunun uygun görüşü alındıktan sonra tescil edilmek üzere Bakanlığa sunulur. b) Bakanlıkça onaylanmasını müteakip, sulak alan koruma bölgelerinin tescil kararının ilgili kuruluşlara dağıtımının yapılması ve uygulamaya aktarılması için Orman ve Su İşleri Bakanlığına gönderilir. c) Uluslararası öneme sahip sulak alanlardan Ramsar Listesine dahil edilecek alanlar Ulusal Sulak Alan Komisyonu tarafından belirlenecek kurum ve kuruluşların uzmanlarınca arazide yapılan inceleme ve değerlendirmelerle tespit edilir. Ramsar sınırları 1/25000 ölçekli halihazır haritalar üzerinde gösterilir ve Ulusal Sulak Alan Komisyonunun görüşüne sunulur. Komisyonun uygun görüşü alındıktan sonra Bakanlar Kuruluna sunulmak üzere Genel Müdürlüğe gönderilir. Genel Müdürlük tarafından Bakanlık Makamına ve Bakanın teklifi ile de Bakanlar Kuruluna sunulur. Bakanlar Kurulu kararı, tescil edilen Ramsar Alanının ilgili kanun ve yönetmelikler çerçevesinde yönetilmesini sağlamak üzere Orman ve Su İşleri Bakanlığına gönderilir. ç) Orman ve orman rejimi içinde kalan yerlerde tespit, tescil, onay ve ilanı Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından yapılır. d) Konu hakkındaki Bakanlar Kurulu kararının Resmî Gazete’de yayımı ile tescil işlemi tamamlanır. BEŞİNCİ BÖLÜM Geçici ve Son Hükümler Yönetmelikten önceki mevzuata uygunluk GEÇİCİ MADDE 1 – (1) Bu Yönetmeliğin yürürlüğe girmesinden önce herhangi bir korunan alan statüsü verilmiş alanların koruma statüsü, bu Yönetmelik gereğince yeniden değerlendirme yapılıncaya kadar devam ettirilir. Bu alanlara ilişkin yürürlükteki koruma amaçlı imar planları geçerlidir. Bilimsel temelli rapor hazırlamada istisna GEÇİCİ MADDE 2 – (1) Korunan alanlar ile ilgili olarak yeniden değerlendirme talepleri; bilimsel temelli rapora dayanması ve Bakanlıkça hazırlanacak olan teknik esaslara uygun olması kaydıyla bu Yönetmelik kapsamında değerlendirilir. Koruma amaçlı imar planı bulunan alanlarda 5 inci maddenin birinci fıkrasının (c) bendinde geçen ekolojik temelli bilimsel araştırma yapılmasına, bilimsel araştırma içeriğine ve süresine bölge komisyonlarınca karar verilir. Yürürlük MADDE 21 – (1) Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer. Yürütme MADDE 22 – (1) Bu Yönetmelik hükümlerini Çevre ve Şehircilik Bakanı yürütür. [R.G. 19 Haziran 2012 – 28358] —— • —— Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından: İŞKOLU TESPİT KARARI Karar No. : 2012/43 İşyeri : Turtalya Araç Muayene İstasyonu A.Ş. Fabrikalar Mh. 3001 Sk. No: l ANTALYA (merkez) SGK Sicil No. : 1139024.007-1148804.007-1148807.007-1148805.0071148802.007-1148800.007 Tespiti İsteyen : Turtalya Araç ve Muayene İstasyonu A.Ş. İnceleme : Turtalya Araç Muayene İstasyonu A.Ş.’de Bakanlığımızca yapılan incelemede; Fabrikalar Mh. 3001 Sk. No: l ANTALYA adresinde merkez işyeri bulunan şirketin, Akdeniz Blv. 165 Sk. No: 151 Döşemealtı/ANTALYA adresinde Yeşilbayır İstasyonu, Baraj Mh. 5794 Sk. No: 11 Kepez/ANTALYA adresinde Sütçüler İstasyonu, C. Atilla Cd. No: 14 Konaklı-Alanya/ANTALYA adresinde Alanya İstasyonu, Sanayi Mh. 2072 Sk. No: 3 Manavgat/ANTALYA adresinde Manavgat İstasyonu ve Belen Karadere Mh. No: 18 Kumluca/ANTALYA adresinde Kumluca İstasyonu işyerlerinin bulunduğu ve adı geçen istasyon işyerlerinde kara taşıt araçlarının fenni muayenesi işlerinin yapıldığı, şirket merkezinde yapılan yönetim ve koordinasyon işlerinin ise asıl işe yardımcı işlerden olduğu, bu nedenle yapılan işlerin İşkolları Tüzüğü’nün 17 sıra numaralı “Ticaret, büro, eğitim ve güzel sanatlar” işkolunda yer aldığı tespit edilmiştir. Karar: Turtalya Araç Muayene İstasyonu A.Ş. ve bağlı işyerlerinde yapılan işlerin niteliği itibariyle İşkolları Tüzüğü'nün 17 sıra numaralı “Ticaret, büro, eğitim ve güzel sanatlar” işkoluna girdiğine ve yapılan bu tespitin Resmî Gazete’de yayımlanmasına 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 4'üncü maddesi gereğince karar verilmiştir. [R.G. 19 Haziran 2012 – 28358] —— • —— Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından: İŞKOLU TESPİT KARARI Karar No. : 2012/44 İşyeri : Tezel Lojistik Taşımacılık Tic. Ltd. Şti. Ekinciler Cad. No: 26 Tezel Plaza Kat: 5 Kavacık/İSTANBUL SGK Sicil No. : 1112684.034 Tespiti isteyen: Tümtis Sendikası İnceleme : Tezel Lojistik Taşımacılık Tic. Ltd. Şti.'de Bakanlığımızca yapılan incelemede; adı geçen şirketin kendi namına kayıtlı veya işin durumuna göre sözleşme ile başkalarından temin ettiği araçlarla, çeşitli firmalara lojistik-taşımacılık hizmeti verdiği ve yapılan bu işlerin İşkolları Tüzüğü'nün 18 sıra numaralı "Kara taşımacılığı" işkolunda yer aldığı tespit edilmiştir. Karar: Tezel Lojistik Taşımacılık Tic. Ltd. Şti. işyerinde yapılan işlerin niteliği itibariyle İşkolları Tüzüğü'nün 18 sıra numaralı “Kara taşımacılığı” işkoluna girdiğine ve yapılan bu tespitin Resmî Gazete’de yayımlanmasına 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 4'üncü maddesi gereğince karar verilmiştir. [R.G. 19 Haziran 2012 – 28358] —— • —— MİLLETLERARASI ANDLAŞMA Dünya Bankası Türkiye Ülke Ofisi Tel: (90-312) 459 83 00 ULUSLARARASI İMAR VE KALKINMA Uğur Mumcu Caddesi 88 Faks: (90-312) 446 24 42 2. Kat, 06700, Gaziosmanpaşa ANKARA-TÜRKİYE BANKASI ULUSLARARASI KALKINMA BİRLİĞİ 26 Haziran 2012 Dış Ekonomik İlişkiler Genel Müdürlüğü Hazine Müsteşarlığı Ankara Türkiye Cumhuriyeti: Kamu İç Denetim Faaliyetinin Türkiye Cumhuriyeti: Kamu İç Denetim Faaliyetinin IDF Hibe No. TF011904 Türkiye Cumhuriyeti (“Alıcı”) adına yapılmış olan mali destek talebi çerçevesinde, Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası (“Dünya Bankası”)’nın, Ekte belirtilen projenin (“Proje”) finansmanına yardımcı olmak amacıyla, ilişikteki Eki de kapsayan bu mutabakat mektubunda (“Anlaşma”) belirtilen veya atıfta bulunulan hüküm ve şartlarla, Alıcı’ya Dünya Bankası’nın Kurumsal Kalkınma Fonu (“IDF”)’ndan dört yüz doksan dört bin Amerikan Doları (494,000 ABD Doları) tutarını aşmamak üzere bir hibe vermeyi önerdiğini size bildirmekten memnuniyet duymaktayım. Alıcı, aşağıda mutabakatını teyit ederek, bu Anlaşma’yı imzalamak ve bu Anlaşma’da belirtilen veya atıfta bulunulan hüküm ve şartlara uygun bir şekilde Proje’yi yürütmek için gerekli yetkiye sahip olduğunu beyan etmektedir. İşbu Anlaşma’nın ilişikteki nüshasının Alıcı’nın yetkili bir görevlisi tarafından imzalanmasını ve tarih konulmasını sağlamak ve Anlaşma’yı Dünya Bankası’na iletmek suretiyle, Alıcı’nın yukarıda belirtilen hususlar üzerindeki mutabakatını lütfen teyit ediniz. Dünya Bankası teyit imzasının bulunduğu işbu nüshayı teslim aldıktan sonra, bu Anlaşma teyit imzasının tarihinden itibaren yürürlüğe girecektir. Ancak, Dünya Bankası, bu Anlaşma’nın teyit imzasının bulunduğu nüshasını, bu Anlaşma’nın Dünya Bankası tarafından imzalandığı tarihi izleyen 90 gün içerisinde almadığı takdirde, Dünya Bankası bu amaçla daha ileri bir tarih tespit etmediği sürece, bu Anlaşma teklifi geri çekilmiş sayılacaktır. Saygılarımla, ULUSLARARASI İMAR VE KALKINMA BANKASI __________Martin Raiser_____________________ Ülke Direktörü Türkiye Ülke Birimi Avrupa ve Orta Asya Bölgesi ONAY: TÜRKİYE CUMHURİYETİ _________________________ Yetkili Temsilci Ş. Elvan ONGUN Genel Müdür Yrd. V. Tarih: 29 Haziran 2012 IDF Hibe No. TF011904 EK Madde I Standart Koşullar, Tanımlar 1.01. Standart Koşullar. 15 Şubat 2012 tarihli, Çeşitli Fonlardan Dünya Bankası Tarafından Sağlanan Hibelere İlişkin Standart Koşullar (“Standart Koşullar”), bu Anlaşmanın ayrılmaz bir parçasını oluşturur. 1.02. Tanımlar. Metinde aksi belirtilmedikçe, bu Anlaşmada kullanılan büyük harfle yazılmış terimler Standart Koşullarda ya da bu Anlaşmada kendilerine atfedilen anlamları ifade eder. (a) “Kullanım Mektubu”, bu Anlaşmanın ayrılmaz bir parçasını oluşturan 1 Mayıs 2006 tarihli, Projelere ilişkin Dünya Bankası Kullanım Kılavuzu ile 26 Haziran 2012 tarihli Kullanım Mektubunu ifade eder. (b) “İDKK”, Alıcı’nın İç Denetim Koordinasyon Kurulu’nu ifade eder. Madde II Projenin Yürütülmesi 2.01. Proje Amaçları ve Tanımı. Proje’nin amacı, kamu sektöründe hesap verilebilirliğin artırılması ve performans etkinliğinin sağlanması için Alıcı’nın iç denetim faaliyetlerine ilişkin kapasitesini güçlendirmektir. Proje, aşağıdaki bileşenlerden oluşmaktadır: Bileşen 1: İDKK’nın Kurumsal Kapasitesinin Güçlendirilmesi İDDK için geliştirilen Kalite Güvence ve Geliştirme Programı (KGGP)’nın uygulanmasını desteklemek ve Bilgi Teknolojileri Denetim Rehberinin hazırlanmasında teknik yardım sağlamak suretiyle, İDKK’nın kurumsal kapasitesinin güçlendirilmesine yönelik danışmanlık hizmetleri ve eğitim temini ile çalıştaylar düzenlenmesi. Bileşen 2: Kamu İç Denetim Birimlerinin Teknik ve Uygulama Kapasitesinin Güçlendirilmesi Kamu iç denetim birimlerinin teknik ve uygulama kapasitesinin güçlendirilmesi amacıyla, (i) iç denetçilere performans denetimi konusunda iş başında eğitim verilmesi; (ii) iç denetçilere bilgi teknolojileri (BT) denetimi konusunda iş başında eğitim verilmesi ve (iii) iş başında eğitimden kazanılan deneyim ve çıkarılan dersler konusunda yaygınlaştırma semineri düzenlenmesine yönelik danışmanlık hizmetleri ve eğitim temini ve çalıştaylar düzenlenmesi. 2.02. Genel olarak Projenin Yürütülmesi. Alıcı, Proje’nin amaçlarına olan bağlılığını beyan eder. Bu niyetle, Alıcı, İDKK aracılığıyla, Proje’yi (a) Standart Koşulların II’nci Maddesinde; (b) 15 Ekim 2006 tarihli olup, Ocak 2011 tarihinde gözden geçirilen “IBRD Kredileri ve IDA Kredileri ve Hibeleri ile Finanse Edilen Projelerde Sahtecilik ve Yolsuzluğun Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkında Kılavuz” (“Yolsuzlukla Mücadele Kılavuzu”); ve (c) bu Madde II’de yer alan hükümlere uygun olarak yürütecektir. 2.03. Kurumsal ve Diğer Düzenlemeler. Alıcı, İDKK aracılığıyla, (i) ofis mekanı; (ii) hibenin yürütülmesi için gerekli personelin temini; (iii) eğitimlere katılacak personel temini; (iv) yerel ulaşım; (v) denetim ve (vi) idari destek için kaynak sağlayacaktır. 2.04. Proje İzleme, Raporlama ve Değerlendirme. (a) Alıcı, İDKK aracılığıyla, Proje’nin ilerlemesini izleyecek ve değerlendirecek ve Dünya Bankası’nın talebi doğrultusunda, Standart Koşulların Bölüm 2.06’sındaki hükümlere uygun olarak ve bu Bölümün aşağıdaki (b) paragrafında belirtilen göstergelere dayanarak Proje Raporları hazırlayacaktır. Her Proje Raporu, Dünya Bankası’nın talebinde belirtilen dönemi kapsayacak ve ilgili talebin tarihinden itibaren en geç bir ay içerisinde Dünya Bankası’na sunulacaktır. (b) Yukarıdaki (a) paragrafında sözü geçen performans göstergeleri aşağıdakileri kapsamaktadır: • İDKK tarafından gerçekleştirilen ilk kalite güvencesi denetiminin, İDKK içinde bir kapasite oluşturacak ve düzenli olarak gerçekleştirilmesi gereken gelecekteki KGGP denetimlerin yöntemini ortaya koyacaktır. • İDKK tarafından bir bilgi teknolojileri denetim rehberinin hazırlanarak basıma hazır hale getirilmesi. • Pilot kalite güvence denetimi ve BT denetiminden çıkarılan derslerin yaygınlaştırılması ve bunların kalitesinin yükseltilmesinde kullanılmak üzere değerlendirme raporu hazırlanması. (c) Alıcı, İDKK aracılığıyla, Dünya Bankası’nın talebi üzerine, Standart Koşulların Bölüm 2.06’sında yer alan hükümlere uygun olarak Tamamlama Raporu hazırlayacaktır. Tamamlama Raporu, Kapanış Tarihinden itibaren en geç beş ay içerisinde Dünya Bankası’na sunulacaktır. 2.05. Finans Yönetimi. (a) Alıcı, İDKK aracılığıyla, uygun bir şekilde Standart Koşulların Bölüm 2.07’sindeki hükümlere uygun olarak bir mali yönetim sisteminin sürdürülmesini sağlayacaktır. (b) Alıcı, İDKK aracılığıyla, Proje Raporunun bir parçası olarak, şekil ve içerik açısından Dünya Bankası’nı tatmin edecek bir şekilde, Projeye ilişkin altı aylık denetlenmemiş ara dönem mali raporlarının hazırlanmasını ve ilgili altı aylık dönenim sonundan itibaren en geç kırk beş (45) gün içerisinde Dünya Bankası’na sunulmasını sağlayacaktır. (c) Alıcı, İDKK aracılığıyla, Mali Bildirimlerini Standart Koşulların Bölüm 2.07 (b)’sindeki hükümlere uygun şekilde denetlettirecektir. Mali Bildirimlere ilişkin bu denetim, Proje’nin uygulama dönemini kapsayacaktır. Proje’ye ilişkin denetlenmiş Mali Bildirimler, Proje’nin kapanış tarihinden itibaren en geç altı ay içerisinde Dünya Bankası’na sunulacaktır. 2.06. Satın Alma (a) Genel. Proje için gerekli olan ve Hibe kaynaklarından finanse edilecek tüm danışmanlık harici hizmetler ile danışmanlık hizmetleri aşağıda belirtilen veya atıfta bulunulan hükümlere uygun şekilde satın alınacaktır: (i) Danışmanlık harici hizmetler için, Dünya Bankası tarafından Ocak 2011’de yayınlanmış olan “Dünya Bankası Borçluları tarafından IBRD ve IDA Kredileri ile Hibeler Kapsamında Mal, İş ve Danışmanlık Harici Hizmetlerin Satın Alınmasına İlişkin Kılavuz” (“Satın Alma Kılavuzu”)’un Bölüm I’indeki hükümler ve (ii) Danışmanlık hizmetleri için, Dünya Bankası tarafından Ocak 2011’de yayınlanmış olan “Dünya Bankası Borçluları tarafından IBRD ve IDA Kredileri ile Hibeler Kapsamında Danışmanların Seçimi ve İşe Alımı Kılavuzu” (“Danışmanlık Kılavuzu”)’nun Bölüm I ve IV’ündeki hükümler. (b) Tanımlar. Bu Bölümün aşağıdaki paragraflarında, Dünya Bankası’nın belirli sözleşmelerdeki satın alma yöntemlerini veya gözden geçirme yöntemlerini tanımlamak için kullanılan, büyük harfle başlayan terimler, duruma göre değerlendirilmek üzere, Danışmanlık Kılavuzu’nun Bölüm II, III, IV ve V’inde tanımlanan ilgili yöntemi ifade eder. (c) Danışmanlık Harici Hizmetlerin Satın Alınmasında Özel Yöntemler. Danışmanlık harici hizmetler Seçerek Alma temelinde düzenlenen sözleşmeler kapsamında satın alınacaktır. (d) Danışmanlık Hizmetlerinin Satın Alınmasında Özel Yöntemler. (i) Aşağıdaki (ii) maddesinde aksi belirtilmediği sürece, danışmanlık hizmetleri Kalite ve Maliyete Dayalı Seçim temelinde düzenlenen sözleşmeler kapsamında satın alınacaktır. (ii) Satın Alma Planı’nda belirtilen görevlere ilişkin danışmanlık hizmetlerinin satın alınmasında aşağıdaki yöntemler kullanılabilir: (A) Sabit Bütçe Kapsamında Seçim; (B) En Düşük Maliyete Göre Seçim; (C) Danışmanın Niteliklerine Dayalı Seçim; (D) Danışmanlık firmaları için Tek Kaynaklı Seçimi; (E) Bireysel Danışmanların Seçimi; ve (F) Bireysel Danışmanların Seçimi için Tek Kaynak Yöntemleri. (d) Dünya Bankası’nın Satın Alma Kararlarını Gözden Geçirmesi. Tüm sözleşmeler Dünya Bankası’nın Ön Gözden Geçirmesine tabi olacaktır: Madde III Hibe Kaynaklarının Çekilmesi 3.01. Uygun Harcamalar. Alıcı, Hibe kaynaklarını (a) Standart Koşulların III. Maddesindeki hükümlere; (b) bu Bölümdeki hükümlere; ve (c) (zaman zaman Dünya Bankası tarafından gözden geçirilen ve bu talimatlar uyarınca bu Anlaşma için geçerli sayılan Mayıs 2006 tarihli “Dünya Bankası Projeleri için Kullanım Kılavuzu” dâhil olmak üzere) Dünya Bankası’nın Alıcı’ya tebliğ yoluyla belirleyebileceği ilave talimatlara göre aşağıdaki tabloda belirlenen Uygun Harcamaları finanse etmek üzere çekebilir. Bu tablo, Hibe kaynaklarından finanse edilebilecek Uygun Harcamaların kategorilerini (“Kategori”), her bir Kategoriye tahsis edilen Hibe tutarlarını ve her bir Kategori kapsamında finanse edilecek olan Uygun Harcamalar için harcama yüzdelerini gösterir: Kategori (1) Danışmanlık Hizmetleri, Eğitim ve Çalıştaylar TOPLAM MİKTAR Tahsis Edilen Hibe Miktarı (ABD Doları cinsinden) Finanse Edilecek Harcamaların Yüzdesi (Vergiler dâhil) 494.000 %100 494.000 Bu Bölümde belirtilen amaçlar çerçevesinde, “Eğitim ve Çalıştaylar” terimi, eğitim etkinlikleri için temin edilen danışmanlık hizmetlerinin ücretleri hariç olmak üzere, çalıştay, seminer ve konferans gibi eğitim etkinliklerinin düzenlenmesi, yürütülmesi veya bu tür etkinliklere katılım sağlanması sonucunda ortaya çıkan giderleri ifade eder. 3.02. Çekiş Koşulları. Bu Anlaşma’nın 3.01 Kısmının hükümlerine bağlı olmaksızın, Alıcı’nın bu Anlaşma’ya tasdik imzasını attığı tarihten önce yapılan ödemeler için çekiş yapılmayacaktır. 3.03. Çekiş Dönemi. Standart Koşulların Bölüm 3.06 (c)’sinde atıfta bulunulan Kapanış Tarihi Alıcı’nın bu Anlaşma’ya tasdik imzasını attığı tarihten itibaren üç yıldır. Madde IV Alıcı’nın Temsilcisi; Adresler 4.01. Alıcı’nın Temsilcisi. Alıcı’nın Standart Koşulların Bölüm 7.02’sinde atıfta bulunulan Temsilcisi Hazine Müsteşarı’dır. 4.02. Alıcı’nın Adresi. Alıcı’nın Standart Koşulların Bölüm 7.01’inde atıfta bulunulan adresi aşağıdaki gibidir: Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı İnönü Bulvarı Emek – Ankara Türkiye Faks: +(90) (312) 204 7366 4.03. Dünya Bankası’nın Adresi. Dünya Bankası’nın Standart Koşulların Bölüm 7.01’inde atıfta bulunulan adresi aşağıdaki gibidir: International Bank for Reconstruction and Development 1818 H Street, N.W. Washington, D.C. 20433 United States of America Telgraf: INTBAFRAD Washington, D.C. Teleks: 248423 (MCI) veya 64145 (MCI) Faks: 1-202-477-6391 [R.G. 20 Haziran 2012 – 28359] —— • —— ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARI Başkanlığından: Esas Sayısı : 2011/74 Karar Sayısı : 2012/15 Karar Günü : 26.1.2012 İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: İstanbul 2. Vergi Mahkemesi İTİRAZIN KONUSU: 23.7.2010 günlü, 6009 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 62. maddesinin (d) bendinde yer alan “…1/7/2010 tarihinden geçerli olmak üzere…” ibaresinin, bu bentte yer alan 8. ve 16. maddeler yönünden Anayasa’nın 2. maddesine aykırılığı savıyla iptali istemidir. I- OLAY Davacı tarafından; hakkında 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun re’sen tarha ilişkin hükümleri çerçevesinde takdir komisyonu tarafından belirlenen matrah üzerinden yapılan vergi ziyaı cezalı gelir vergisi tarhiyatının iptali istemiyle açılan davada, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur. II- İTİRAZIN GEREKÇESİ Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir: “… 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 114. maddesinde düzenlenen tarih ve tebliğ zamanaşımının takdir komisyonuna havale edilmesi üzerine duracağına ilişkin yasa hükmünün Anayasa Mahkemesinin yukarıda değinilen kararı ile iptal edilmesi üzerine, 6009 sayılı Kanunun anılan hükümleri ile konunun yeniden düzenlendiği, takdir komisyonuna havale edilen mükellefler için zamanaşımının en fazla bir yıl süre ile duracağı, bir yılın sonunda zamanaşımı süresinin kaldığı yerden tekrar işlemeye başlayacağı yolunda hüküm tesis edildiği görülmektedir. Ancak, Anayasa Mahkemesi kararının 15.10.2009 tarihini taşıması, kararın içeriğinde iptal hükmünün altı ay sonra yürürlüğe gireceğine hükmedilmesi ve bu kararın da gerekçeli olarak 08.01.2010 tarihinde yayımlanmasına rağmen; iptal kararı üzerine konuyla ilgili yapılan yasal düzenleme 01.08.2010 tarihinde yayımlanıp, bu tarihte yürürlüğe girmiştir. Yine, Kanunun 62. maddesi uyarınca 01.07.2010 tarihinden itibaren geçerli olacağına hükmedilmekle beraber, söz konusu Kanunun 16. maddesi ile 213 sayılı Kanuna eklenen geçici 28. maddeyle 01.01.2005 tarihinden önceye ait olup, 31.12.2012’ye kadar tebliğ edilmeyen vergilerin zamanaşımına uğrayacağına ilişkin özel bir hükme yer verilmiştir. Bu noktada 6009 sayılı Kanunun 62. maddesinde “1/7/2010 tarihinden geçerli olmak üzere” ifadesiyle konuya ilişkin 8. ve 16. madde hükümlerinin, vergi hukuku noktasında ne anlam ifade ettiği önem kazanacak ve konunun bu açıdan ele alınıp tartışılması gerekecektir. Bu kapsamda dikkat edilmesi gereken en temel husus, konuyla ilgili yasa hükümlerinin Kanunun da işaret ettiği gibi yayımı tarihinde, yani 01.08.2010’da yürürlüğe girecek olmasıdır. Böylece itiraza konu kanun kuralı ile henüz yürürlükte olmayan bir Kanun hükmünün geçmişe yürütülmesi söz konusu olacaktır. Böylece, bu düşünce, ilkesel olarak vergi hukukunda kabul edilmeyen “kanunlarının gerçek anlamda geriye yürütülmesi” suretiyle, hem oluşan müktesep hakların zedelenmesine neden olacak, hem de hukukun genel ilkelerinden olan “hukuki güvenlik ilkesi” ile bağdaşmayacaktır. Dolayısıyla, olaya ilişkin söz konusu yasa maddelerinin yürürlük kazandığı 08.01.2010 tarihinden sonra hukuki sonuçlarını doğurmaya başlaması hukuk devleti olmanın en temel gerekliliklerinden birisidir. Bilindiği gibi parlamenter demokrasilerde en temel karar organı Yasama meclisidir. Kural olarak Yasama organın bir konu hakkında harekete geçip serdettiği pozitif iradesi yeni bir hukuki durumun inşasına sebep olurken bazen konuyla ilgili harekete geçmeyerek sergilediği negatif irade de hukuki sonuçlar doğurabilmektedir. Anayasa Mahkemesince verilen iptal ve kararın yürürlük tarihinin ertelenmesi kararlarına karşı Yasama Organınca sergilenen hareketsiz durum buna en güzel örnektir. Bu kapsamda; vergi hukukumuzda kamu düzeninden sayılan ve vergide kararlılığın göstergesi olarak kabul edilen zamanaşımı müessesesi 213 sayılı Kanunun 114/1. maddesinde genel kural olarak düzenlenmiştir. Ancak bu genel kurala aynı maddenin 2. fıkrasında takdir komisyonuna sevk edilen mükellefler hakkında zaman aşımının duracağına ilişkin istisnai bir hüküm getirilmişti. Bu hükmün Anayasa Mahkemesi tarafından yukarıda belirtilen kararı ile iptal edilmesi üzerine 213 sayılı Kanunun 114/1. maddesinde belirlenen genel kuralın uygulanmasına anılan Mahkeme tarafından konulan altı aylık sürenin dışında hukuken hiç bir engel bulunmamaktaydı. Bu süre de 08.07.2010 tarihinde dolmuş ve bu tarih itibariyle yasal düzenleme yapılmamıştı. Böylece 09.07.2010 tarihi itibariyle genel zamanaşımı kuralının uygulanmasına engel olacak hiç bir hukuki durum bulunmadığından bu tarih itibariyle 2004 ve daha öncesi dönemlere ait vergiler takdir komisyonuna sevk edilmiş olsalar bile “tarh zamanaşımı”na uğramıştır. Bununla birlikte konuyla ilgili 23.07.2010 tarihinde 6009 sayılı Kanunla yukarıda değinilen yasal düzenlemeler yapılmış ve söz konusu düzenlemeler 01.08.2010 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Ancak itiraza konu kanun kuralı ile 01.08.2010 tarihinde yürürlüğe giren ve takdir komisyonuna havale edilmiş mükelleflerin vergi yükümlülükleri ile ilgili zaman aşımının oluşmasını engellemek veya oluşan zaman aşımını ortadan kaldırmak noktasında düzenlemeleri ihtiva eden 6009 sayılı Kanunun 8. ve 16. maddelerini geçmişe yürütülmek suretiyle 09.07.2010 tarihi itibariyle ilgilileri hakkında oluşan bir nevi müktesep hak niteliğinde olan (zaman aşımı) hukuki durum ortadan kaldırılmıştır. Bu da yukarıda değinilen Anayasanın 2. maddesinin belirtilen hukuk devleti (hukuki güvenlik) ilkesine açık aykırılık teşkil etmektedir. Bu durumda; 6009 sayılı Kanunun 62. maddesinde (d) bendinde yer alan “1/7/2010 tarihinden geçerli olmak üzere” ifadesinin Anayasanın 2. maddesine aykırı olduğu sonucuna varılmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi, vergi ve benzeri borçların tahsili noktasında kanunlarının mükelleflerin aleyhine geçmişe etkili bir şekilde uygulanmasına olanak tanıyan 5766 sayılı Kanunun geçici 1. maddesinin 28.4.2011 günlü, E. 2009/39, K. 2011/68 sayılı kararı ile iptaline karar vermiş ve 28.4.2011 günlü, E. 2009/39, K. 2011/23 sayılı kararı ile ilgili hükmün yürürlüğünün durdurulmasına hükmetmiştir. Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 152. maddesi kapsamında, bir davaya bakmakta olan mahkemenin, o dava sebebi ile uygulanacak bir kanun hükmünün Anayasaya aykırı olduğu kanısına götüren görüşünü açıklayan kararı ile Anayasa Mahkemesine başvurmasını düzenleyen 6216 sayılı Kanunun 40. maddesinin 1.fıkrası uyarınca; 6009 sayılı Kanunun yürürlük maddesi olan 62. maddesinin (d) bendinde, yer alan “01/07/2010 tarihinden geçerli olmak üzere” ibaresinin Anayasanın 2. maddesine aykırı olduğu gerekçesi ile iptali için re’sen Anayasa Mahkemesine başvurulmasına, dosyadaki belge örneklerinin onaylanıp dizi pusulasına bağlanarak Anayasa Mahkemesi Başkanlığına gönderilmesine, Yüksek Mahkemece bir karar verilinceye kadar veya dosyanın mahkemeye gidişinden itibaren beş aylık sürenin dolmasına kadar davanın bekletilmesine, 25/05/2011 tarihinde karar verildi.” III- YASA METİNLERİ A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı 23.7.2010 günlü, 6009 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un itiraz konusu ibareyi de içeren 62. maddesi şöyledir: “Bu Kanunun; a) 2 nci ve 56 ncı maddeleri yayımını izleyen aybaşında, b) 3 üncü, 6 ncı ve 60 ıncı maddeleri 1/1/2010 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde, c) 4 üncü maddesi 1/10/2010 tarihinde, ç) 5 inci maddesi 2010 takvim yılı kazançlarına uygulanmak üzere yayımı tarihinde, d) 8 inci, 16 ncı ve geçici 5 inci maddeleri 1/7/2010 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde, e) 9 uncu ve 13 üncü maddeleri 1/1/2011 tarihinde, f) 45 inci maddesi 30/6/2010 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde, g) 57 nci maddesi 15/1/2010 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde, ğ) Diğer hükümleri yayımı tarihinde, yürürlüğe girer.” B- İlgili Görülen Yasa Kuralları 6009 sayılı Kanun’un 8. ve 16. maddeleri şöyledir: 1- “213 sayılı Kanunun 114 üncü maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. Şu kadar ki, vergi dairesince matrah takdiri için takdir komisyonuna başvurulması, zamanaşımını durdurur. Duran zamanaşımı mezkûr komisyon kararının vergi dairesine tevdiini takip eden günden itibaren kaldığı yerden işlemeye devam eder. Ancak işlemeyen süre her hâl ve takdirde bir yıldan fazla olamaz.” 2- “213 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir. “GEÇİCİ MADDE 28- 1/1/2005 tarihinden önceki dönemlere ilişkin olarak, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce matrah takdiri için takdir komisyonuna sevk edilmiş olup, komisyonca takdir edilen matrah üzerinden 31/12/2012 tarihine kadar tarh ve tebliğ edilmeyen vergiler zamanaşımına uğrar. Bu hüküm, 374 üncü maddede yer alan ceza kesmede zamanaşımı açısından da uygulanır.” C- Dayanılan Anayasa Kuralı Başvuru kararında, Anayasa’nın 2. maddesine dayanılmıştır. IV- İLK İNCELEME Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi hükmü uyarınca Haşim KILIÇ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Fettah OTO, Serdar ÖZGÜLDÜR, Recep KÖMÜRCÜ, Alparslan ALTAN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI ve Erdal TERCAN’ın katılımlarıyla yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, OYBİRLİĞİYLE, 22.9.2011 gününde karar verilmiştir. V- ESASIN İNCELENMESİ Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralı, ilgili görülen Yasa kuralları, dayanılan Anayasa kuralı ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: Başvuru kararında, vergi hukukumuzda zamanaşımı müessesesinin kamu düzeninden sayıldığı, olayda 6009 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce 2004 ve daha öncesine ait vergi borçlarının tarh zamanaşımına uğramasına rağmen 6009 sayılı Kanunla yapılan düzenlemelerin bir kısmının geriye yürütülmesi suretiyle zamanaşımı nedeniyle ortadan kalkmış olan vergi borçlarının tekrar canlandırıldığı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. İtiraz konusu kuralda, başvuruda bulunan vergi mahkemesindeki davada uygulanacak olan 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun matrah takdiri için takdir komisyonuna başvurulması halinde dikkate alınacak zamanaşımı sürelerini düzenleyen bazı maddelerinin değiştirilmesine dair 6009 sayılı Kanun’un 8. ve 16. maddeleri ile 5838 sayılı Kanun’un bazı maddelerinin değiştirilmesine ilişkin geçici 5. maddesinin 6009 sayılı Kanun’un yürürlük tarihinden farklı olarak daha önceki bir tarihten (1.7.2010) geçerli olmak üzere yürürlüğe girmesi öngörülmektedir. Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir. Hukuk devletinin sağlamakla yükümlü olduğu hukuk güvenliği, ilke olarak kanunların geriye yürütülmemesini gerekli kılar. Bu ilke uyarınca, kamu yararı, kamu düzeni, kazanılmış hakların korunması, mali haklarda iyileştirme gibi kimi ayrıksı durumlar dışında sonradan çıkan bir kanun yürürlüğe girdiği tarihten önceki olaylara uygulanmaz. Vergi alanındaki düzenlemeler de kanunlarla gerçekleştirildiğinden, geriye yürümezlik vergi kanunları için de doğal bir zorunluluktur. 6009 sayılı Kanun’un 62. maddesindeki iptali istenen ibare yönünden durum incelendiğinde, Kanun’un, 23.7.2010’da kabul edilmiş olmasına karşın, kimi maddelerinin 1.1.2010, 15.1.2010 ve 30.6.2010 günlerinden; 8., 16. ve geçici 5. maddelerinin ise 1.7.2010 gününden geçerli olmak üzere uygulanacağı anlaşılmaktadır. İtiraz konusu ibareyle yürürlük tarihi belirlenen 8. ve 16. maddelerle 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda yapılan değişiklikler sonucunda, 6009 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihte zamanaşımına uğramış 1.1.2005 tarihinden önceki döneme ilişkin vergi borçlarının yeniden canlandırılması suretiyle Kanun hükümleri geriye yürütülmüş olmaktadır. Kamu hizmetlerinin yürütülmesinde gerekli kaynağın elde edilmesi adına vergi ve diğer kamu alacaklarının takip ve tahsili için hukuki düzenlemeler ve ayrıcalıklı yetkilerle kolaylık ve hızlılık sağlanmasının doğal olduğu kabul edilmekle birlikte bu konuda bireylerin hakları ve hukukun genel ilkelerinin de göz önünde bulundurulması hukuk devletinin bir gereğidir. Düzenlemeden beklenen kamu yararının, vergi borçlarının zamanaşımına uğramasını önleyerek daha yüksek oranda tahsilâtın sağlanması olduğu anlaşılmaktadır. Buna karşılık mükelleflerin, zamanaşımına uğramış vergi borçlarından sorumlu tutulmaları, diğer bir anlatımla zamanaşımına uğramış borçların yeniden canlandırılması hukuka olan güven duygusunu zedeler ve hukuk güvenliği ilkesi ile de bağdaşmaz. 6009 sayılı Kanun’un 62. maddesinin (d) bendinde yer alan ibare ile getirilen düzenlemenin, mükelleflerin sorumluluklarını geçmişe dönük olarak arttırması ve zamanaşımına uğramış vergi borçlarını canlandırması hukuk kurallarının geriye yürütülmesi anlamına gelmekte ve Anayasa’da yer alan hukuk devleti kapsamındaki hukuk güvenliği ilkesi ile bağdaşmamaktadır. Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural, 6009 sayılı Kanun’un 62. maddesinin (d) bendinde yer alan 8. ve 16. maddeler yönünden Anayasa’nın 2. maddesine aykırıdır. İptali gerekir. VI- SONUÇ 23.7.2010 günlü, 6009 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 62. maddesinin (d) bendinde yer alan “… 1/7/2010 tarihinden geçerli olmak üzere …” ibaresinin, bu bentte yer alan 8. ve 16. maddeler yönünden Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, 26.1.2012 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi. Başkan Haşim KILIÇ Başkanvekili Serruh KALELİ Başkanvekili Alparslan ALTAN Üye Fulya KANTARCIOĞLU Üye Mehmet ERTEN Üye Serdar ÖZGÜLDÜR Üye Osman Alifeyyaz PAKSÜT Üye Zehra Ayla PERKTAŞ Üye Recep KÖMÜRCÜ Üye Burhan ÜSTÜN Üye Engin YILDIRIM Üye Nuri NECİPOĞLU Üye Hicabi DURSUN Üye Celal Mümtaz AKINCI Üye Erdal TERCAN [R.G. 21 Haziran 2012 – 28360] —— • —— Anayasa Mahkemesi Başkanlığından: Esas Sayısı: 2011/6 Karar Sayısı : 2012/16 Karar Günü : 26.1.2012 İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Ankara 1. İdare Mahkemesi İTİRAZIN KONUSU: 20.11.1981 günlü, 2560 sayılı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 5.6.1986 günlü, 3305 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle değiştirilen 23. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “...%10’dan aşağı olmayacak nispetinde bir kâr oranı esas alınır.” ibaresinin, Anayasa’nın 2. maddesine aykırılığı savıyla iptali istemidir. I- OLAY Üst sınırı belirsiz bir kârlılık oranını suyun maliyet bedeline ilave etmek suretiyle hazırlanan tarife ile suya fahiş oranda zam yapıldığından bahisle açılan davada, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur. II- İTİRAZIN GEREKÇESİ Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir: “Davacı Tüketici Hakları Derneği vekili tarafından 2560 sayılı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş Yasası’nın 23. maddesine dayanılarak düzenlenen ve 2/2/1991 tarihli Genel Kurulda kabul edilen Tarifeler Yönetmeliği’nin 26. maddesindeki “Su satış ve atıksu tarifesinin belirlenmesinde rol oynayan iki ana faktörden birincisi; yönetim ve işletme giderleri ile amortismanlar, aktifleştirilemeyen yenileme, iyileştirme (ıslah) ve genişletme (tevsi) giderleri, ikincisi ise %10’dan aşağı olmayacak nispette kar oranıdır” maddesinde yer alan “...%10’dan aşağı olmayacak nispette kar oranıdır” ifadesi ile aynı Yönetmeliğin 30. maddesinde yer alan “Konut, işyeri, sanayi vb. abonelerine uygulanacak su satış tarifesi 26, 27, 28 ve 29. maddelerde belirtilen gider ve kayıplar ile en az %10 kar sağlayabilecek seviyede tespit edilir” maddesinde yer alan “en az %10 kar sağlayabilecek seviyede tespit edilir” ifadesinin iptali istemiyle Ankara Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü’ne karşı açılan davada Mahkememizce Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 152. maddesi kapsamında görülmekte olan davada uygulanacak kanun hükmü olarak nitelendirilen 2560 sayılı İSKİ Kuruluş Yasası’nın (Ek madde 5 hükmü uyarınca söz konusu Kanun’un diğer Büyükşehir Belediyelerini de kapsamına dahil etmiştir) Tarife Tespit Esasları başlıklı 23. maddesindeki “...tarifelerin tespitinde, yönetim ve işletme giderleri ile amortismanları doğrudan gider yazılan (aktifleştirilmeyen) yenileme, ıslah ve tevsi masrafları ve %10’dan aşağı olmayacak nispetinde kar oranı esas alınır...” maddesindeki “...%10’dan aşağı olmayacak nispetinde kar oranı esas alınır” tümcesinin aşağıda sıralanan gerekçelerle T.C Anayasasına aykırı olduğu düşünülmektedir. T.C. Anayasası’nın Cumhuriyet’in nitelikleri başlıklı 2. maddesinde “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.” hükmüne yer verilmektedir. Anayasa Mahkemesi Hukuk devleti ilkesini genel olarak “insan haklarına saygılı ve bu hakları koruyucu adil bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmekle kendisini yükümlü sayan, bütün işlem ve eylemleri yargı denetimine bağlı olan devlet” (E: 1976/1, K: 1976/28 25/05/1976) şeklinde tarif etmektedir. Anayasa Mahkemesince “Hukuk Devleti” kavramı tanımlanmamakta sadece bu kavramın temelini oluşturan unsurlar sıralanmaktadır. Ancak Anayasa Mahkemesi’nin sonraki kararlarında da belirginleştiği üzere “hukuk devleti” ilkesini oluşturan unsurlar zamanla, değişmekte ve çağın gelişimine göre yeni şartlar eklenebilmektedir. Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel ilkelerinden biri “belirlilik”tir. Bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi de gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup birey, yasadan, belirli bir kesinlik içinde, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların idareye hangi müdahale yetkisini doğurduğunu bilmelidir. Ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilir ve davranışlarını ayarlar. Hukuk güvenliği, normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Yasa kuralı, ilgili kişilerin mevcut şartlar altında belirli bir işlemin ne tür sonuçlar doğurabileceğini makul bir düzeyde öngörmelerini mümkün kılacak şekilde düzenlenmelidir. “Öngörülebilirlik Şartı” olarak nitelendirilen bu ilkeye göre yasanın uygulanmasında takdirin kapsamı ve uygulama yöntemi bireyleri keyfi ve öngörebilecekleri müdahalelerden koruyacak düzeyde açıklıkla yazılmalıdır. Belirlilik, kişilerin hukuk güvenliğini korumakla birlikte idarede istikrarı da sağlar. Bu açıklamalar ışığında söz konusu Yasanın Anayasaya aykırı olduğu düşünülen tümcesine bakıldığında; Türkiye’deki tüm Büyükşehir belediyelerini kapsamına alan ve söz konusu belediyeler tarafından hazırlanacak olan su tarifelerindeki esasları ortaya koyan Yasa’nın 23. maddesinde su tarifelerinin belirlenmesinde “...%10’dan aşağı olmayacak nispetinde kar oranı esas alınır” tümcesine yer verilmiş bulunulmaktadır. Bu hükme göre Büyükşehir belediyeleri kendi sınırları içerisinde yer alan yerleşim birimlerinde uygulayacakları su tarifelerini belirlerken en az %10 oranında kar uygulamak zorundadırlar. Ancak anılan Yasa tarafından bu kar oranının azami olarak ne miktarda olması gerektiğine yönelik bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Yukarıda da anlatıldığı üzere “hukuk devleti” nin zorunlu bir unsuru da “yasaların belirli” olması ilkesidir. Bu ilke “hukuki güvenlik” ilkesinin doğal bir sonucudur. Buna göre söz konusu yasada belirlenecek olan tarifede kar oranının azami olarak ne nispette olması gerektiğine yer verilmemiş olması ve en az %10 dan aşağı olmayacak şeklinde bir düzenlemeye gidilmiş olması idarelere geniş, sınırsız ve ölçüsüz bir takdir yetkisi vermek sonucunu doğurmuştur. Ayrıca idarelerin söz konusu su tarifelerindeki kar oranlarını belirlerken hangi ölçütleri esas alacakları açık, belirgin ve somut olarak Yasa’da yer almamıştır. Yasa kuralı bu anlamda belirli ve öngörülebilir değildir. Dolayısıyla da Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan “Hukuk Devleti” ilkesine aykırılık oluşturmaktadır. Açıklanan nedenlerle Mahkememizce bakılmakta olan davada uygulanması gereken kural niteliği taşıyan 2560 sayılı İSKİ Genel Müdürlüğü Kuruluş Yasası’nın 23. maddesinde yer alan “...%10’dan aşağı olmayacak nispetinde kar oranı esas alınır” tümcesinin Anayasa’nın 2. maddesine aykırı olduğu kanaatine varıldığından, Anayasa’nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Yargılama Usûlleri Hakkında Kanun’un 28. maddeleri uyarınca söz konusu ibarenin iptali istemiyle itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulmasına ve uyuşmazlığın çözümünün Anayasa Mahkemesi kararına kadar Anayasa’nın 152. maddesi uyarınca geri bırakılmasına 11/11/2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi.” III- YASA METİNLERİ A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı 20.11.1981 günlü, 2560 sayılı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 5.6.1986 günlü, 3305 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle değiştirilen itiraz konusu kuralın da yer aldığı 23. maddesi şöyledir: “Tarife tespit esasları: Madde 23 – (Değişik: 5/6/1986 - 3305/2 md.) Su satışı, kanalizasyon tesisi bulunan yerlerdeki kullanılmış suların uzaklaştırılması, septik çukurların boşaltılması giderleri için ayrı tarifeler yapılır. Bu tarifelerin tespitinde, yönetim ve işletme giderleri ile, amortismanları doğrudan gider yazılan (aktifleştirilmeyen) yenileme, ıslah ve tevsi masrafları ve %10’dan aşağı olmayacak nispetinde bir kâr oranı esas alınır. Tarifelerin tespiti ile tahsilâtla ilgili usul ve esaslar bir yönetmelik ile belirlenir.” B- Dayanılan Anayasa Kuralları Başvuru kararında, Anayasa’nın 2. maddesine dayanılmıştır. IV- İLK İNCELEME Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi hükmü uyarınca Haşim KILIÇ, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Fettah OTO, Serdar ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Alparslan ALTAN, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Celal Mümtaz AKINCI ve Erdal TERCAN’ın katılımlarıyla 10.2.2011 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında; 1- 7.5.2010 günlü, 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun uyarınca, 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile ilgili gerekli düzenlemeler yapılmadan, Mahkeme’nin çalışıp çalışamayacağına ilişkin ön meselenin incelenmesi sonucunda; Mahkeme’nin çalışmasına bir engel bulunmadığına, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Fettah OTO, Zehra Ayla PERKTAŞ ile Celal Mümtaz AKINCI’nın, gerekçesi 2010/68 esas sayılı dosyada belirtilen karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA, 2- Dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, OYBİRLİĞİYLE, karar verilmiştir. V- ESASIN İNCELENMESİ Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralı ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: A- 2560 Sayılı Kanun’un 23. Maddesinin Birinci Fıkrasında Yer Alan “…%10’dan aşağı olmayacak nispetinde…” İbaresinin İncelenmesi Başvuru kararında, itiraz yoluna başvuran Mahkemece itiraz konusu kuralın su tarifelerinin belirlenmesinde dikkate alınan kârlılık oranına ilişkin “…%10’dan aşağı olmayacak nispetinde bir kâr oranı esas alınır.” şeklindeki cümlesinde sadece kârlılık oranının alt sınırına yer verilerek, üst sınırının gösterilmediği, oysa hukuki güvenlik ve belirlilik ilkesi gereği kârlılık oranının üst sınırının da gösterilmesinin gerektiği, idarelerin söz konusu su tarifelerindeki kâr oranlarını belirlerken hangi ölçütleri esas alacaklarının açık, belirgin ve somut olarak Kanun’da yer almadığından kuralın belirli ve öngörülebilir olmadığı ve bu durumun Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan “Hukuk Devleti” ilkesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı “Tarife tespit esasları” başlıklı 23. maddesinin birinci fıkrasında, suların satışı, kanalizasyon tesisi bulunan yerlerdeki kullanılmış suların uzaklaştırılması ve septik çukurların boşaltılması için ayrı ayrı tarifelerin yapılacağı, ikinci fıkrasında ise bu tarifelerin tespitinde, yönetim ve işletme giderleriyle, amortismanları doğrudan gider yazılan (aktifleştirilmeyen) yenileme, ıslah ve tevsi masraflarının yanı sıra %10’dan aşağı olmayacak nispetinde bir kâr oranının esas alınacağı kural altına alınmıştır. Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, her türlü işlem ve eylemi hukuka uygun, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurmayı amaçlayan ve bunu geliştirerek sürdüren, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasaya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren devlettir. Anayasa’nın 127. maddesinin birinci fıkrasında mahallî idarelerin il, belediye veya köy halkının mahallî müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuruluş esasları kanunla belirtilen ve karar organları kanunda gösterilen ve seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzelkişileri oldukları, üçüncü fıkrasının son cümlesinde Kanunla büyük yerleşim merkezleri için özel yönetim biçimleri getirilebileceği, aynı maddenin son fıkrasının son cümlesinde ise mahalli idarelere görevleri ile orantılı gelir kaynakları sağlanacağı belirtilmiştir. 2560 sayılı Kanun’un 23. maddesinde su tarifesi hazırlanmasında ilke olarak alınacak esaslar düzenlenmiştir. Buna göre tarifenin belirlenmesinde birinci unsur gider ve maliyetler, ikinci ise itiraz konusu kuralda yer alan kârlılık oranıdır. Yasa koyucu tarafından itiraza konu olan kuralda sadece kârlılık oranına “…%10’dan aşağı olmayacak nispetinde bir kâr oranı…” şeklinde bir alt sınır getirilmiş, üst sınır ise belirlenmemiş ve idarenin takdirine bırakılmıştır. Anayasa’nın 127. maddesinin üçüncü fıkrasındaki hükme dayanılarak, ülkemizde halen büyükşehir belediyesine dönüştürülmüş on altı belediye bulunmaktadır. Bunlar arasında nüfus, yüz ölçüm, sanayileşme, su alt yapı sorunları veya gelir kaynakları açısından farklılıkların olması doğaldır. Ancak Anayasa’da bu verilere bağlı bir görev ve gelir kaynağı teminine dair ayrıntıya yer verilmemiştir. Bu durumda, mahalli idarelerin görevleri ile orantılı gelir sağlama ve verilen hizmetler karşılığında elde edilecek gelirlerde kârlılık oranını belirleme konusunda, ölçülü ve adil olmak ve anayasal ilkelere bağlı kalmak koşuluyla takdir hakkının bulunması gerekir. Ülkemizdeki büyükşehir belediyelerinin nüfus artışı, büyüme hızı, yapılaşması, sosyal, ekonomik ve kültürel gelişimi, sanayileşme düzeyi ile su üretim- tüketim kapasitesi ve maliyeti tamamen birbirinden farklıdır. Ayrıca su ihtiyacı zamana ve değişen şartlara göre de değişkenlik gösterebilir. Bu faktörlere bağlı olarak büyükşehir belediyelerinin herkese kaliteli ve erişilebilir su sağlanması amacıyla şartlara bağlı olarak ihtiyaç duyulacak suyun tedariki için yeni altyapı tesisleri inşa etme durumları da aynı değildir. Bu nedenle her büyükşehir belediyesinin yerine getirmek durumunda olduğu su hizmetlerinin nitelik ve nicelik itibarıyla farklılık göstereceği kuşkusuzdur. Dolayısıyla, büyükşehir belediyelerinin anılan farklılıklara paralel olarak sunacakları hizmetlere göre elde edecekleri gelirler ve bu gelirlerdeki kârlılık oranı da değişebilecektir. Ancak, kanunlarda alt ve üst sınırları belirlenmiş kârlılık oranları öngörüldüğünde durumları tamamen birbirinden farklı olan idarelerin gereksinim duyduğunda bu oranların altında veya üstünde bir kârlılık oranı belirlemesine imkân bulunmamaktadır. İdareler hizmet sunarken zamana ve değişen şartlara göre daha önceden kanun ile alt ve üst sınırı belirlenmiş kârlılık oranının üstünde veya altında bir kârlılık oranı uygulanmasına ihtiyaç duyabilirler. Bu itibarla, idarece sunulacak su hizmetinin zaman içinde değişen şartlara göre farklı kârlılık oranlarını gerektirebilmesi nedeniyle su bedelinin tespitinde uygulanacak kârlılık oranının belirlenmesi ölçülü ve adil olmaları koşuluyla idarenin takdirine bırakılması gerekmektedir. Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kuralda yer alan “…%10’dan aşağı olmayacak nispetinde…” ibaresi Anayasa’nın 2. maddesine aykırıdır. İptali gerekir. Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN ile Zehra Ayla PERKTAŞ, bu sonuca değişik gerekçe ile katılmışlardır. B - 2560 Sayılı Kanun’un 23. Maddesinin Birinci Fıkrasında Yer Alan “…bir kâr oranı esas alınır.” İbaresinin İncelenmesi Başvuru kararında, Kanun’un değiştirilen 23. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “… %10’dan aşağı olmayacak nispetinde…” biçimindeki ibareye ilişkin gerekçelerle kuralın, Anayasa’nın 2. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. 2560 sayılı Kanun’a 5.6.1986 günlü, 3305 sayılı Kanun’un 3. maddesiyle eklenen ek 5. maddede, bu Kanun’un diğer Büyükşehir Belediyelerinde de uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Kanun’un 13. maddesinde İSKİ’nin ve bu Kanun’a tabi tüm büyükşehir belediyelerinin gelirlerine ilişkin kaynaklara yer verilmiş ve maddenin (a) bendinde de su satışı ve kullanılmış suların uzaklaştırılmasına karşılık, tarifesine göre abonelerden alınacak ücretler, belediyelerin gelir kaynakları arasında sayılmıştır. Kanun’un 23. maddesinde ise tarifenin unsurları olarak gider ve maliyetler ile itiraz konusu kuralda yer alan kârlılık oranına yer verilmiştir. 2560 sayılı Kanun kapsamında idarenin kişilere verdiği su hizmeti karşılığında alacağı bedelin niteliği Anayasa Mahkemesinin 14.2.1991 gün ve E.1990/18, K.1991/4 sayılı kararında açıklanmıştır. Söz konusu kararla; su bedelinin su satışı ve kullanılmış suların uzaklaştırılması karşılığında yapılan tarifeye ve abonman sözleşmesine göre alındığı, bu şekilde idare ile birey arasında özel hukuk ilişkisi kurulduğu ve ödenecek bedelin maliyet-kâr esasına göre belirlendiği, dolayısıyla idarece verilen bir hizmet karşılığında tarifeye göre saptanarak alınan bedelin vergi, resim, harç ve benzeri mali yüküm olmadığı, ücret niteliğini haiz olduğu belirlenmiştir. Anayasa’nın 127. maddesinde, yerel yönetimlere görevleri ile orantılı gelir kaynakları sağlanacağı öngörülmüş olup, büyükşehir belediyelerinin su hizmetlerini verimli bir şekilde sürdürebilmesi, daha kaliteli ve etkin bir şekilde hizmet sağlayabilmesi, yatırımlarda bulunabilmesi için ihtiyaç duyduğu malî kaynağın bulunması gerekmektedir. Bu kapsamda büyükşehir belediyelerince sunulan hizmetlere karşılık talep edilen bedele ölçülü ve adil olarak belirlenen bir kâr oranının ilave edilmesinde Anayasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır. Bu itibarla, idarenin su tedariki ve suların uzaklaştırılması yönünde yaptığı hizmete karşılık ölçülü ve adil olarak belirleyeceği bir kâr oranını su tarifelerinin tespitinde esas alması ve bu tarifeye göre ücret istemesinde hukuk devleti ilkesi ile çelişen bir yön bulunmamaktadır Açıklanan nedenlerle, 2560 sayılı Kanun’un 23. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “…bir kâr oranı esas alınır.” ibaresi Anayasa’nın 2. maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir. Fulya KANTARCIOĞLU ile Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu görüşe katılmamıştır. VI- SONUÇ 20.11.1981 günlü, 2560 sayılı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 5.6.1986 günlü, 3305 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle değiştirilen 23. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan; 1- “…%10’dan aşağı olmayacak nispetinde…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE, 2- “…bir kar oranı esas alınır” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, Fulya KANTARCIOĞLU ile Osman Alifeyyaz PAKSÜT’ün karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA, 26.1.2012 gününde karar verildi. Başkan Haşim KILIÇ Başkanvekili Serruh KALELİ Başkanvekili Alparslan ALTAN Üye Fulya KANTARCIOĞLU Üye Mehmet ERTEN Üye Serdar ÖZGÜLDÜR Üye Osman Alifeyyaz PAKSÜT Üye Zehra Ayla PERKTAŞ Üye Recep KÖMÜRCÜ Üye Burhan ÜSTÜN Üye Engin YILDIRIM Üye Nuri NECİPOĞLU Üye Hicabi DURSUN Üye Celal Mümtaz AKINCI Üye Erdal TERCAN DEĞİŞİK GEREKÇE VE KARŞIOY GEREKÇESİ 2560 sayılı İstanbul Su Ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un “Tarife tespit esasları” başlıklı 23. maddesinde, su satışı, kullanılmış suların uzaklaştırılması ve septik çukurların boşaltılması tarifeleri belirlenirken, bunların tespitinde, yapılacak masraflara ek olarak “% 10’dan aşağı olmayacak nispetinde bir kâr oranı esas alınır” kuralına yer verilmiştir. Kural’ın “% 10’dan aşağı olmayacak nispetinde bir” bölümü, kâr oranlarını belirlemenin Belediye’nin takdir alanı içerisinde bulunduğu gerekçesiyle iptal edilmiştir. Suyun, insan yaşamındaki vazgeçilmez önemi nedeniyle bir hak olarak bir çok insan hakları metninde yer aldığı görülmektedir. 1992 yılında Dublin’de yapılan “Su ve Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı”ndaki ekonomik temelli yaklaşım 3-14 Haziran 1992 tarihinde düzenlenen Birleşmiş milletler Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı’na da yansımış ve su, doğal bir kaynak ve hem sosyal hem de ekonomik bir mal olarak öngörülerek suyu kullanandan uygun ücret alınması ve sürdürülebilir yönetim için her türlü planlama ve geliştirmede suyun tam maliyetinin esas alınması önerilmiştir. Anılan Rio Konferansı sonrasında da İkinci Uluslar arası Su Konferansı Amsterdam Deklarasyonu, 1994 Uluslar arası Nüfus ve Kalkınma Eylem Planı, 2000 Lahey Su Güvenliği Bakanlar Deklarasyonu gibi metinlerde de su hakkına yer verilmiştir. 6-8 Eylül 2000 tarihinde 189 ulus temsilcisinin katılımıyla gerçekleşen Milenyum Zirvesi’nin sonucunda ortaya çıkan Milenyum Kalkınma Hedefleri’nin bir başlığını da “su” oluşturmuştur.1 Su, Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’nin 2 11. ve 12. maddelerinde yer alan yaşam ve sağlık koşullarının yorumlandığı Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi’nin “15 No’lu Genel Yorum”unda da geniş olarak olarak yer almıştır.3 Anılan 15 No’lu Genel Yorum’da su ile ilgili genel yükümlülükler (ayırımcılık yapmama ve eşit şekilde dağıtımı ile bu hakkın kullanımında zorluklarla karşılaşanlara (örneğin; kadınlar, çocuklar, kırsal alanda yaşayanlar, göçebe ve mülteciler, mahkûmlar ve hükümlüler vb. gibi) kişi ve gruplara özel önem verici ve bunların haklarını güvence altına alıcı adımlar atma konusunda yükümlülükler yüklerken, özel yükümlülükler kapsamında da su hakkının kullanılmasında taraf devletlerin doğrudan veya dolaylı olarak müdahaleden kaçınılmasını öngören “saygı duyma yükümlülüğü”, taraf devletlere su hakkından faydalanmasını engellemeye yönelik üçüncü kişi (birey grup, şirketler, kamu tüzel kişileri ve bunların otoritesi altında çalışanlar) müdahalelerini önlemeyi içeren “koruma yükümlülüğü” ile suyun kullanımını kolaylaştırıcı, geliştirici ve sağlayıcı tedbirler alma yükümlülüğünü öngören “yerine getirme yükümlülüğü” gibi yükümlülükler getirmektedir. Ayrıca, taraf devletlerin suyu ambargo veya ekonomik-siyasi baskı aracı olarak kullanmama gibi uluslar arası yükümlülüklerine değinilerek, suyun yeterlilik, kalite ve erişebilirlik unsurları üzerinde durulmuştur. Anayasa’nın 2. ve 5. maddelerinde belirtilen sosyal hukuk devleti, kişilerin, insan onuruna yaraşır biçimde refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak, kişinin temel hak ve özgürlüklerini, sosyal adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak biçimde sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamakla yükümlüdür. Bu bağlamda, Anayasa’nın 17. maddesinde yer alan herkesin, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının da güvencesidir. Anayasa’nın 56. maddesinde ise herkesin, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu öngörülmektedir. İnsan ve çevre sağlığı için suyun taşıdığı yaşamsal önem dikkate alındığında, kişilerin olabildiğince uygun koşullarla suya ulaşımları sağlanamadıkça söz konusu Anayasa kurallarının uygulamaya geçirilmesinin olanaklı hale getirilemeyeceği açıktır. İtiraz konusu kuralla su ve atık sulara ilişkin tarifeler belirlenirken kâr oranının, % 10’un altında olmayacağı belirtilerek, sosyal amaçlarla kârsız bir bedel tespitine izin verilmediği gibi üst sınır gösterilmeyerek yüksek oranlara ulaşabilecek zam oranlarına karşı bir önlem de alınmamıştır. Hukuk devletinin en önemli yükümlülüklerinden biri de kuşkusuz, adil ve öngörülebilir kurallarla kişilerin yarınlarından kuşku ve endişe duymadan yaşayabilecekleri bir ortam yaratmaktır. Buna göre, yasal düzenlemelerin, hem kişiler hem de idare yönünden belirlilik içerecek şekilde, açık, net, anlaşılabilir ve uygulanabilir olması ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Belediyeler tarafından sunulan ve karşılığı da kamu gücüne dayanılarak alınan, su, atık su ve benzeri hizmetler, tekel niteliğinde olup, kişilerin özgür iradeleri ile başka kaynaklardan sağlayabilecekleri hizmetlerden değildir. Bu durumda, anılan hizmetlere ilişkin kâr oranlarında üst sınır saptanmaması, kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına ve kişiler yönünden de belirsizliğe neden olacağından; kâr oranı bölümünün iptal edilmemesi ise, hizmetin sosyal amaçlarla kâr alınmaksızın görülmesini engelleyeceğinden, Anayasa’nın 2., 17. ve 56. maddeleriyle bağdaşmamaktadır. Açıklanan nedenlerle kararın Kural’ın iptaline ilişkin bölümüne farklı gerekçe ile katılıyorum. Belediye’nin, sosyal amaçlarla kârdan vazgeçebilmesine olanak vermeyen “kâr oranı” sözcüklerinin ise iptali gerektiği düşüncesiyle çoğunluk görüşüne katılmıyorum. Üye Fulya KANTARCIOĞLU DEĞİŞİK GEREKÇE 2560 sayılı Kanun’un 23. maddesinin birinci fıkrasında yer alan ve Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülen “…% 10’dan aşağı olmayacak nispetinde …” şeklindeki ibarenin incelenmesi. İtiraza konu ibare, 23. madde uyarınca belirlenecek tarife tespitinde en az %10 nispetinden aşağı olmayacak bir kâr oranının uygulanacağını öngörmekte, ancak, bu oranın üst sınırını belirleyen bir düzenlemeye yer vermemektedir. Anayasa’nın 2. maddesinde “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir” denilmektedir. Hukuk devletinin temel ilkelerinden biri de hukuk güvenliğidir. Bu ilke, eylem ve işlemler karşısında oluşacak hukuki sonuçların önceden öngörülebilir şekilde düzenlenmesini gerekli kılar. İtiraza konu ibare, uygulanacak kâr oranının sadece alt sınırını göstermekte, üst sınırı göstermediği için sınırsız hale gelen üst sınırının belirlenmesi takdire terk edilmiş olmaktadır. Buna göre, takdire dayalı olarak belirlenecek üst sınır kâr oranının uygulanması sonucu oluşacak tarifelerin, önceden öngörülmesi olanaksız hale gelmektedir. Hukuk kurallarının önceden öngörülebilecek şekilde düzenlenmesi hukuk güvenliğinin gereğidir. İtiraza konu ibare, tarifelerin önceden öngörülmesini imkânsızlaştırdığı için kişilerin hukuki güvenliklerini ihlâl etmektedir. Bu nedenle tarifenin belirlenmesinde alt sınırı tanımlayan “… % 10’dan aşağı olmayacak nispetinde …”nın esas alınmasını öngören ibare, tek başına hukuk güvenliğini sağlamaya yeterli olmadığından Anayasa’nın 2. maddesine aykırıdır. İptali gerekir. İptale ilişkin çoğunluk kararına, bu gerekçeyle katılıyoruz. Üye Mehmet ERTEN Üye Zehra Ayla PERKTAŞ KARŞIOY YAZISI İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un, 3305 sayılı Kanunla değiştirilen 23. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “…bir kar oranı esas alınır” ibaresi, Belediyelerin verdiği su hizmeti karşılığında alacakları ücret üzerinden mutlaka belli bir oranda kar sağlamalarını yasal bir zorunluluk haline getirmektedir. Su kullanımı ve suya erişim hakkı, Birleşmiş Milletler belgelerinde de yer aldığı üzere, insan olmanın doğal bir sonucudur. Anayasa’nın 56. maddesinde yer alan herkesin sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı, kişiler için temel bir sağlık kaynağı olan suyun kullanımın kolaylaştırılmasını da devlete bir görev olarak vermektedir. Günümüzde demokratik ve yüksek yaşam kalitesi standartlarına erişmiş ülkelerin çoğunda su ücretsizdir. İdare ve birey arasında özel hukuk ilişkisi kurulduğu gerekçesiyle su kullanımında ücretin kar-maliyet esasına göre belirlenmesi Anayasa’nın 2. maddesinde tanımlanan sosyal devlet ilkesiyle bağdaşmaz. Su kaynaklarının sınırlı olması karşısında suyun ücret karşılığı verilmesi belli ölçülerde zorunluluk sayılabilirse de, yerine göre ücretin sadece maliyet karşılığı hatta bir kısmı devletçe karşılanarak maliyetin altında tespit edilmesi de mümkündür. Su arzının ve talebinin dengelenmesi yanında sosyal boyutu da gözetilerek, ücretin tespiti, yerel koşulları ve kaynakları en iyi değerlendirebilecek olan ilgili mahalli idarelerin takdirine bırakılmalıdır. Ancak itiraz konusu ibare bu yolda bir uygulamayı önlemekte ve sudan mutlaka kar sağlanmasını mahalli idarelere dayatmaktadır. Suyun mutlaka bir kar gözetilerek temin edilmesi yönündeki bir yasa kuralı Anayasa’ya aykırıdır. Anayasa’nın 2. ve 56. maddelerine aykırı olan ibarenin iptali gerekir. Üye Osman Alifeyyaz PAKSÜT ------------------------------------------1 ŞİRİN, Tolga, Uluslar arası Su Hakkı Sempozyumu, Diyarbakır 5-6 Kasım 2010 s-51 2 Söz konusu sözleşme Türk Cumhuriyeti 15/8/2000 tarihinde New York’ta imzalanmış ve 4./6/2003 tarih ve 4867 sayılı Kanun’la onaylanmış olup, anılan Yasa’da 11/8/2003 gün ve 25142 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Sözleşmenin orijinal metni, maddeleri ve onay kanunu hakkında detaylı bilgi için bkz. htpp://www.inhak-bb.adalet. gov.tr/uametin/eshus.pdf, 3 15 no’lu Genel Yorum hakkında detaylı bilgi için bkz. “UYAR, Lema, Birleşmiş Milletler’de İnsan Hakları Yorumları, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 1. Baskı İstanbul, Eylül 2006, s- 264-287 [R.G. 21 Haziran 2012 – 28360] —— • —— Anayasa Mahkemesi Başkanlığından: Esas Sayısı : 2011/28 Karar Sayısı : 2012/22 Karar Günü : 16.2.2012 İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Aksaray İcra Hukuk Mahkemesi İTİRAZIN KONUSU: 30.6.1934 günlü, 2548 sayılı Ceza Evleriyle Mahkeme Binaları İnşası Karşılığı Olarak Alınacak Harçlar ve Mahkûmlara Ödettirilecek Yiyecek Bedelleri Hakkında Kanun’un 1. maddesinin Anayasa’nın 2., 5., 10., 36. ve 73. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir. I- OLAY Davacının yapmış olduğu ilâmlı icra takibiyle ilgili olarak icra müdürlüğünce 2548 sayılı Kanun’un 1. maddesi gereğince cezaevi yapı harcının alınmasına karar verilmesi üzerine bu kararın iptali için açılan davada, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu savını ciddi bulan Mahkeme iptali için başvurmuştur. II- İTİRAZIN GEREKÇESİ Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir: “GEREKÇE: Anayasa’nın 152. maddesi ile Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanun’un 28. maddesine göre mahkemeler, bakmakta oldukları davalarda uygulayacakları kanun hükümlerini Anayasa’ya aykırı olduğunu görür veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırlarsa, o hükmün iptali için Anayasa Mahkemesine başvurma yetkilerinin olduğu belirtilmektedir. Bu kurallar gereğince bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için o mahkemede yargılaması devam eden ve usulünce açılmış, mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması iptali istenen hükmünde bu dava da doğrudan uygulanacak hüküm olması gerekmektedir. Mahkememizde açılan 2011/22 Esas sayılı dava dosyasının derdest olduğu, yargılamasının devam ettiği, davanın süresinde açıldığı, 2548 sayılı Kanun’un 1. maddesi bu dava da doğrudan uygulanan ve bu davanın sonucunu etkileyen bir hüküm olması nedeniyle davacı vekilinin iptal başvuru talebi mahkememizce de ciddi olduğu kanısına varıldığından maddenin iptali amacıyla Anayasa Mahkemesine götürülmesine karar verilmiştir. HUKUKSAL OLAY: 2548 sayılı Kanun’un 1. maddesi “İcra dairelerince miktar ve kıymeti muayyen olan ilamlı ve ilamsız alacaklardan tahsil olunan paranın %2’si ve kıymeti muayyen olmayan ilamların icrasından tahsil harcının yarısı nîspetinde harç alınır. Maktu harçlar ilamın icraya konulduğu zaman peşin olarak alınır. Bu harçlar borçluya yükletilemez ve mahkümunbih meblağ bir milyon liradan aşağı olursa bundan harç alınmaz.” düzenlemesi gereğince icra takibine konu gerçek ve kurumlar vergisine tâbi tüzel kişiliklerin alacaklarının tahsil edilmesi halinde tahsil edilen paranın % 2’si oranında ceza evi harcı tahsil edilmektedir. 492 sayılı Kanun’un 20. maddesi “İcra takiplerinde takipten sonra işleyecek olan faizler, harcın hesabında nazara alınamaz” hükmü gereğince takipten sonra işleyecek faiz miktarından 2548 sayılı Kanun’un 1. maddesi gereğince de harç alınmaması gerekmektedir. Adliye hizmeti sadece İcra Müdürlüklerinde verilen hizmetler olmayıp, ceza evleriyle mahkeme binaları inşası için sadece icra müdürlüklerinde tahsil edilen ilamlı ve ilamsız alacaklardan tahsil olunan paranın % 2’si nispetinde harç alınması, kamu hizmeti karşılığının vatandaşa eşit olarak yayılması, herkesin kamu giderlerini karşılamak üzere, malî gücüne göre, vergi ödemesi yükümlülüğü ile örtüşmemektedir. “Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır” ilkesinin aksine vergi ödevini yerine getiren kişi ya da kuruluşlardan yeniden kamu giderlerine katkı alınmaktadır. Ceza evlerinin yapılması için vatandaştan katkı beklemek, tüm kamu binalarının yapılması için vatandaşın katkı sunmasının zorunlu hâle getirmesini gerektirir. ANAYASA’YA AYKIRILIĞI İDDİA EDİLEN KANUN MADDESİ: Davada uygulanacak olan 2548 sayılı Kanun’un 1. maddesi “İcra dairelerince miktar ve kıymeti muayyen olan ilamlı ve ilamsız alacaklardan tahsil olunan paranın %2’si ve kıymeti muayyen olmayan ilamların icrasından tahsil harcının yarısı nisbetinde harç alınır. Maktu harçlar ilamın icraya konulduğu zaman peşin olarak alınır. Bu harçlar borçluya yükletilemez ve mahkümunbih meblağ bir milyon liradan aşağı olursa bundan harç alınmaz.” Kanun maddesinin Anayasa’ya aykırılığı iddiasıdır. İLGİLİ ANAYASA MADDELERİ: Anayasa’nın 2. maddesinde düzenlenen; “Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, milli, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.” demek suretiyle Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Anayasanın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti olduğu, insan haklarına dayandığı, hak ve özgürlüklerin güçlendirerek koruma altına aldığı, idarenin her türlü eylem ve işlemini hukuka uygun olması gerektiği Anayasa’ya aykırı olan tutum ve davranışlardan kaçındığı, hukuku tüm devlet organlarına egemen kıldığı, Anayasa ve yasalarla kendini bağlı saydığı, yargı denetiminin açık olduğu bir devlettir. Bu nitelikleri nedeniyle Anayasa’ya aykırı olan bir hükmün davada uygulanamayacağı bir gerçektir. Sosyal devlet, fertlerin sosyal durumlarıyla ilgilenen, onlara asgari bir hayat düzeyi sağlamayı, sosyal adalet ve sosyal güvenliği gerçekleştirmeyi ödev sayan devlettir. Sosyal devlet, devletin, sosyal barışı ve sosyal adaleti sağlamak amacıyla sosyal ve ekonomik hayata aktif olarak müdahalesini gerekli gören bir anlayıştır. Sosyal devletin en belirgin özellikleri, kişiyi ekonomik hayatta yalnız bırakmaması, ekonomik hayata müdahale etmesi, herkes için insanlık onuruna yaraşır bir hayat seviyesi sağlamaya yönelik bir devlet biçimi olmasıdır. Sosyal devlet, sosyal adaleti gerçekleştirmek, bireyin ve toplumun refahını sağlamak ve sosyal güvenliği oluşturmak amaçlarını taşır. Sosyal devletin ana öğelerinden biri millî geliri artırmak, bunun için yatırım yapmak, sosyal adalet kuralları içinde kalkınmayı sağlamaktır. Sosyal devletin ana öğelerinden diğeri millî gelirin adaletli dağılımını sağlamaktır. Sosyal devletin bir başka öğesi özgürlüklerin gerçekleşmesi için maddi imkân sağlamaktır. Bir diğer sosyal devlet öğesi ise bireyleri sosyal güvenliğe kavuşturmaktır. Anayasa’nın 5. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır” açıklaması ile Devletin temel amaç ve görevlerini saymıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre yürütme görevi Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulundadır. 29.3.1984 gün ve 2992 sayılı Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un 2. maddesinde “Kanunlarda kurulması öngörülen mahkemeleri açmak ve teşkilatlandırmak, ceza infaz ve ıslah kurumları, icra ve iflas daireleri gibi her derece ve türdeki adalet kurumlarını planlamak, kurmak ve idari görevleri yönünden gözetim ve denetimini yapmak ve geliştirmek” Adalet Bakanlığının başlıca görevleri arasında sayılmıştır. Bu amacı yerine getirmek için Bakanlık bünyesinde 25.6.1992 tarihinde çıkarılan 204/8 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Adalet Bakanlığı Teknik İşler Daire Başkanlığı kurulmuştur. Teknik İşler Daire Başkanlığının “Bakanlık için ihtiyaç duyulan bina ve arazinin, kiralama ve satın alma işlerini yürütmek, Bakanlığa ait bina ve tesislerin; ilgisine göre Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü veya İdari ve Mali İşler Dairesi Başkanlığı ile işbirliği yaparak tesis, yapım, onarım ve kira işlerine ilişkin program ve projeleri hazırlamak, takip etmek, bunların bakım ve küçük onarımlarını yapmak ve yaptırmak” görevleri arasında sayılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 10. maddesi kanun önünde eşitlik prensibini kabul etmiştir. “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.” Vergi ödevini düzenleyen 73. madde ise “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır.” 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 1. maddesi “Gerçek kişilerin gelirleri gelir vergisine tabidir. Gelir bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların safi tutarıdır.” 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’na göre sermaye şirketleri, kooperatifler, iktisadi kamu kuruluşları, dernek veya vakıflara ait iktisadi işletmeler ve iş ortaklıkları Kurumlar vergisine tâbidir. Gerçek kişiler ve kurumlar bir takvim yılı içinde elde ettikleri kazanç ve iratlarının safi tutarı üzerinden vergi ödemektedirler. Ödenen vergiler Anayasamızın 73. maddesine göre kamu giderlerini karşılamak üzere gerçek kişilerin ve kurumların mali gücüne göre alınmaktadır. Anayasa’nın 36. maddesinde; hak arama hürriyeti düzenlenmiş, herkesin yargı mercileri önünde davacı ve davalı sıfatıyla hak arama hürriyetine sahip olduğunu düzenlemiştir. Hiç kimsenin hak arama hürriyeti engellenemeyeceği bir Anayasa kuralı haline getirmiştir. Hak arama hürriyetinin diğer bireylerden farklı olarak belli oranda harca tâbi tutulması, en temel hak olan hak aramanın parasal karşılığa bağlanması bu temel hakkın özüne aykırıdır. UYGULAMADA HAKKANİYETİN SAĞLANMASI: Amacı Kanun metninde yazılı olmasa da kanun başlığı “Ceza Evleriyle Mahkeme Binaları İnşası Karşılığı Olarak Alınacak Harçlar ve Mahkümlara Ödettirilecek Yiyecek Bedelleri Hakkında Kanun” olan ve amacı ceza evleri ve adliye binalarının yapımı ile mahkumlara verilecek yiyeceklerin bedellerini karşılamak amacı ile çıkartılan 2548 sayılı Kanun’un 1. maddesi “İcra dairelerince miktar ve kıymeti muayyen olan ilamlı ve ilamsız alacaklardan tahsil olunan paranın %2’si ve kıymeti muayyen olmayan ilamların icrasından tahsil harcının yarısı nisbetinde harç alınır. Maktu harçlar ilamın icraya konulduğu zaman peşin olarak alınır. Bu harçlar borçluya yükletilemez ve mahkümunbih meblağ bir milyon liradan aşağı olursa bundan harç alınmaz.” düzenlemesi gereğince icra takibine konu gerçek ve kurumlar vergisine tabi tüzel kişiliklerin alacaklarının tahsil edilmesi halinde tahsil edilen paranın % 2’si oranında ceza evi harcı tahsil edilmektedir. Ceza evleri ve mahkeme binalarının yapılması sosyal devlet ilkesi gereğince devletin görevidir. Bu görevin yerine getirilmesi toplum içinde bir hak arama yolu olan ve alacağını alamayan, zor bir tahsil yolu olan icra marifetiyle alacağını tahsil eden vatandaşa yüklenemez. Sosyal devlet ilkesi gereğince bu görev Adalet Bakanlığı ve Bakanlığa bağlı Teknik İşler Daire Başkanlığına aittir. Gelirler Vergisi ve Kurumlar Vergisi Kanunu’na göre safi kazançları üzerinden vergisini ödeyen gerçek kişi ile kurumların bu alacakları için icra yolu ile tahsil ettiklerinde yeniden harç alınması çifte vergilendirme yoludur. İcra marifeti ile alacaklarını tahsil etmeye çalışan kişiler diğer gerçek ve tüzel kişiler gibi vergilerini kazançları üzerinden zaten ödemişlerdir. Mahkeme hizmetlerinden yararlanan ancak alacağını ya da hakkını icra marifetiyle almayan gerçek kişi ve kurumlardan ayrıca ceza evleri ve mahkeme binalarının yapımı için 2548 sayılı Kanunu’na göre harç alınmamaktadır. Örneğin değeri çok yüksek olan tapu iptal ve tescil, kadastro, miras ve benzeri davalar ile ceza mahkemelerinde zarar görenlerden bu Kanun kapsamında bir harç alınmamaktadır. Öte yandan 100,00-TL’na kadar olan tüm alacaklardan ceza evi harcı alınmazken, geçimini sağlayamayan insanlar için hüküm altına alınan miktarı ne olursa olsun icra yolu ile tahsil edilen tüm nafaka alacaklarında % 2 oranında ceza evi harcı alınmaktadır. Bazı kuruluşların kuruluş ve teşkilat kanunlarında özel hüküm olması sebebi ile ceza evi harcı ödememektedirler. Ziraat Bankası, Halk Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri kendi kuruluş kanunlarındaki özel hüküm sebebi ile ceza evi harcından muaftır. Her kamu kurumunda iş yaptıran gerçek ya da tüzel kişiler bu kurumların binalarının yaptırılması için ayrıca bir harç ödememektedir. Ceza evleri ve mahkeme binalarının yapımı için harç alınacak ise tüm gerçek ve tüzel kişilerden mali güçleri oranında harç alınmalıdır. Bu hususlar Cumhuriyetin niteliğini belirleyen Anayasa’nın 2., Devletin temel amaç ve görevlerini düzenleyen Anayasa’nın 5., Kanun önünde eşitlik ilkesini düzenleyen 10., Hak arama hürriyeti düzenleyen 36. ve Vergi ödevini düzenleyen 73. maddesine aykırıdır. Bu karışıklığı gidermek ancak 2548 sayılı Kanun’un 1. maddesi “İcra dairelerince miktar ve kıymeti muayyen olan ilamlı ve ilamsız alacaklardan tahsil olunan paranın %2’si ve kıymeti muayyen olmayan ilamların icrasından tahsil harcının yarısı nispetinde harç alınır. Maktu harçlar ilamın icraya konulduğu zaman peşin olarak alınır. Bu harçlar borçluya yükletilemez ve mahkümunbih meblağ bir milyon liradan aşağı olursa bundan harç alınmaz.” hükmünün iptali ile mümkün olabilecektir. SONUÇ: Yukarıda izahı yapılan 2548 sayılı Kanun’un 1. maddesi “İcra dairelerince miktar ve kıymeti muayyen olan ilamlı ve ilamsız alacaklardan tahsil olunan paranın %2’si ve kıymeti muayyen olmayan ilamların icrasından tahsil harcının yarısı nispetinde harç alınır. Maktu harçlar ilamın icraya konulduğu zaman peşin olarak alınır. Bu harçlar borçluya yükletilemez ve mahkümunbih meblağ bir milyon liradan aşağı olursa bundan harç alınmaz.” hükmü, Mahkememizde yargılaması devam eden davacının davasında uygulanması Anayasa’nın belirtilen hükümlerine aykırı olduğundan, iptal edilmesini saygılarımla arz ve talep ederim. 03/03/2011” III- YASA METİNLERİ A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı 30.6.1934 günlü, 2548 sayılı Ceza Evleriyle Mahkeme Binaları İnşası Karşılığı Olarak Alınacak Harçlar ve Mahkûmlara Ödettirilecek Yiyecek Bedelleri Hakkında Kanun’un itiraz konusu 1. maddesi şöyledir: “İcra dairelerince miktar ve kıymeti muayyen olan ilâmlı ve ilâmsız alacaklardan tahsil olunan paranın % 2’si ve kıymeti muayyen olmıyan ilâmların icrasından tahsil harcının yarısı nisbetinde harç alınır. Maktu harçlar ilâmın icraya konulduğu zaman peşin olarak alınır. Bu harçlar borçluya yükletilemez ve mahkûmunbih meblağ bir milyon liradan aşağı olursa bundan harç alınmaz.” B- Dayanılan Anayasa Kuralları Başvuru kararında, Anayasa’nın 2., 5., 10., 36. ve 73. maddelerine dayanılmıştır. IV- İLK İNCELEME Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Fettah OTO, Serdar ÖZGÜLDÜR, Zehra Ayla PERKTAŞ, Alparslan ALTAN, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI ve Erdal TERCAN’ın katılımlarıyla 6.4.2011 günü yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir. V- ESASIN İNCELENMESİ Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: Başvuru kararında; ceza evleri ve mahkeme binalarının yapılmasının sosyal devlet ilkesi gereğince Devletin görevi olduğu, bu görevin alacağını tahsil edemeyip bunu icra marifetiyle alan vatandaşa yüklenemeyeceği, icra marifeti ile alacaklarını tahsil etmeye çalışan kişilerin diğer gerçek ve tüzel kişiler gibi vergilerini kazançları üzerinden zaten ödedikleri, mahkeme hizmetlerinden yararlanan ancak alacağını yada hakkını icra marifetiyle almayan gerçek kişi ve kurumlardan ayrıca ceza evleri ve mahkeme binalarının yapımı için 2548 sayılı Kanun’a göre harç alınmadığı, her kamu kurumunda iş yaptıran gerçek yada tüzel kişilerin bu kurumların binalarının yaptırılması için ayrıca harç ödemedikleri, ceza evleri ve mahkeme binalarının yapımı için harç alınacak ise tüm gerçek ve tüzel kişilerden malî güçleri oranında alınması gerektiği belirtilerek, itiraz konusu kuralın, Anayasa’nın 2., 5., 10., 36. ve 73. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. İtiraz konusu kuralda, icra dairelerince, miktar ve değeri belirli olan ilâmlı ve ilâmsız alacaklardan tahsil olunan paranın % 2 si, değeri belirli olmayan ilâmların icrasında ise tahsil harcının yarısı oranında harç alınacağı, maktu harçların ilâmın icraya konulduğu zaman peşin olarak tahsil edileceği, bu harçların borçluya yükletilemeyeceği öngörülmektedir. Harç, Devletin yüklenmiş olduğu görevleri yerine getirebilmek için anayasal sınırlar içinde egemenlik yetkisine dayanarak çeşitli kaynaklardan elde etmiş olduğu vergi ve resim gibi bir çeşit kamu geliridir. Ayrıca harç, bireylerin özel menfaatlerine ilişkin olarak, kamu hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında bu hizmetlerin maliyetlerine katılmaları amacıyla kamu gücüne dayanılarak getirilen malî yükümlülüktür. Bu nedenle, yargılama sürecinde, yasayla harca tâbi kılınmış bir hizmetten yararlanmak isteyen ilgili (davalı veya davacı), genel kurallar uyarınca harcını ödeyerek bu hizmetten yararlanabilir. Kural ile icra müdürlükleri tarafından bireylere sunulan hizmetten yararlananlardan tahsil edilen cezaevi yapı harcı cezaevleri ile mahkeme binalarının yapımına tahsis edilmiştir. Kuralda cezaevi yapı harcının, konusu, miktarı ve yükümlüsü açık olarak belirtilmiştir. Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan “sosyal hukuk devleti”, insan haklarına dayanan, kişilerin huzur, refah ve mutluluk içinde yaşamalarını güvence altına alan, kişi hak ve özgürlükleriyle kamu yararı arasında adil bir denge kurabilen, millî gelirin adalete uygun biçimde dağıtılması için gereken önlemleri alan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak sosyal adaleti ve toplumsal dengeleri gözeten devlettir. Anayasa’nın 5. maddesinde, kişilerin hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya çalışmak, devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmaktadır. Anayasa’nın 10. maddesinde öngörülen eşitlik ilkesi, hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil hukuksal eşitlik öngörülmektedir. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalarca aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak ve kişilere yasa karşısında ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin ihlâli yasaklanmıştır. Yasa önünde eşitlik herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durum ve konumlardaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları gerekli kılabilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’nın öngördüğü eşitlik ilkesi ihlâl edilmiş olmaz. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” hükmüne yer verilmiştir. Anayasa’nın 73. maddesinde, herkesin kamu giderlerini karşılamak üzere vergi ödemekle yükümlü bulunduğu, vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin kanunla konulacağı, değiştirileceği veya kaldırılacağı öngörülerek Anayasa’nın 2. maddesinde nitelikleri belirtilen hukuk devleti ilkesi, vergilendirme ilkeleri yönünden somut biçimde dile getirilmiştir. Vergilerde olduğu gibi harçlarda da alınan harcın hangi kamu gideri için kullanılacağının, tahsis edileceğinin belirtilmesine gerek bulunmamakla birlikte tahsis yasağı da söz konusu değildir. İtiraz konusu kuralda harcın kullanılacağı kamu gideri alanı cezaevleri ve mahkeme binaları inşası olarak gösterilmiştir. Cezaevleriyle, mahkeme binalarının inşasının Devletin görevi, bu görevin de kamu hizmeti olduğu kuşkusuzdur. Bu bakımdan kuralda, bu tür kamu hizmeti giderinin karşılanmasına, icra hizmetlerini talep eden kişilerin kısmen de olsa katılması yasa koyucu tarafından kabul edilmiş ve belirlenen oranlarda katılımın sağlanması öngörülmüştür. Hangi kamu hizmeti karşılığında harç olarak bir malî yükümlülük getirileceği anayasal ilkelere uygun olmak koşuluyla yasa koyucunun takdirindedir. Öte yandan, eşitlik ilkesine aykırılıktan söz edilebilmesi için bir yasanın aynı hukuksal durumda olanlar arasında bir ayırım veya ayrıcalık yaratması gerekir. İtiraz konusu kural uyarınca öngörülen harç, söz konusu hizmetten yararlanan herkes içine uygulanacağından eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz. İcra takip işlemlerinin yapılması sonucunda cezaevi yapı harcı ödenmesini zorunlu kılan kural, bireylerin özel çıkarlarıyla ilgili olarak yargı hizmetinden yararlanmalarını, bu hizmetin karşılığı olan harcın ödenmesi koşuluna bağladığından hak arama özgürlüğünü sınırlandıran bir nitelik de taşımamaktadır. Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural, Anayasa’nın 2., 5., 10., 36. ve 73. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir. Serdar ÖZGÜLDÜR ve Celal Mümtaz AKINCI bu görüşe katılmamışlardır. VI- SONUÇ 30.6.1934 günlü, 2548 sayılı Ceza Evleriyle Mahkeme Binaları İnşası Karşılığı Olarak Alınacak Harçlar ve Mahkûmlara Ödettirilecek Yiyecek Bedelleri Hakkında Kanun’un 1. maddesinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, Serdar ÖZGÜLDÜR ile Celal Mümtaz AKINCI’nın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA, 16.2.2012 gününde karar verildi. Başkan Haşim KILIÇ Başkanvekili Serruh KALELİ Başkanvekili Alparslan ALTAN Üye Fulya KANTARCIOĞLU Üye Mehmet ERTEN Üye Serdar ÖZGÜLDÜR Üye Osman Alifeyyaz PAKSÜT Üye Zehra Ayla PERKTAŞ Üye Recep KÖMÜRCÜ Üye Burhan ÜSTÜN Üye Engin YILDIRIM Üye Nuri NECİPOĞLU Üye Hicabi DURSUN Üye Celal Mümtaz AKINCI Üye Erdal TERCAN KARŞIOY GEREKÇESİ Cezaevleri ve adliye binalarının yapımı ile mahkûmlara verilecek yiyeceklerin bedellerini karşılamak amacıyla çıkartılan 30.6.1934 tarih ve 2548 sayılı Kanun’un itiraz istemine konu 1. maddesine göre, icra takibine konu gerçek ve tüzelkişiliklerin alacaklarının tahsil edilmesi halinde, tahsil edilen paranın %2’si oranında; kıymeti muayyen olmıyan ilâmların icrasından ise tahsil harcının yarısı nisbetinde “harç” alınacaktır. Kural’a göre bu harçlar “borçluya” değil, sadece “alacaklıya” yükletilecektir. Adaletin dağıtımı Devletin asli görevlerinden olup, Anayasa’nın 5., 36., 37., 38., 40., 138-159. maddelerinde de bunun yöntem ve esasları düzenlenmektedir. Adaletin tecellisi amacıyla yürütülecek yargılama, cebri icra ve infaz faaliyetlerinin belli bir maddi alt yapıyı gerektirdiği, bu nedenle mahkeme binaları, cezaevleri, icra daireleri vb. yatırımların yapılmasının lüzumu izahtan varestedir. Bunun maddi finansmanı ise öncelikle vergilerden oluşan Devlet gelirleri yoluyla sağlanacaktır. Yurttaşların gelirlerine göre ödeyecekleri vergilerin bu amaçla kullanılmasında herhangi bir anayasal sorun olmadığı açıktır. Ne var ki, itiraz konusu kuralda olduğu gibi, ihkak-ı hakkı engelleme düşüncesi ile Devletin üstlendiği bir faaliyet olan “cebri icra” sonucu, bir alacağın tahsilinde, tahsil edilen tutardan belli oranda bir kesenek yapılması ve borçludan bu amaçla hiçbir harç alınmaması, yurttaşların adalet duygularını inciteceği gibi, adil yargılama, hukuk devleti ve eşitlik ilkelerini de ihlâl edecektir. İtiraz konusu kural yaklaşık 80 sene önce yürürlüğe konulmuş olup, o günlerin Türkiye’si ile bu günün Devleti arasında maddi güç yönünden bir kıyaslama yapılması dahi mümkün değildir. Zaman içerisinde Devlet gelirleri artmış, maddi alt yapı güçlenmiş, Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfı gibi sağlam maddi temeli olan bir oluşum faaliyet geçmiş, ülkenin her yanı modern mahkeme binaları, cezaevleri ve diğer adliye kurumları ile donatılmış olup, bu faaliyetler devam edegelmektedir. Dolayısiyle, bugün Devletin hâlâ itiraz konusu kurala ihtiyaç duyduğunu söylemeye imkân yoktur. Belirtilen maksatla Devlet bütçesine vatandaşın ek bir katkı yapması isteniyorsa, yasakoyucunun bunu eşitlik ilkesini zedelemeden, adalet hizmetinden yararlanan tüm ilgili kişilere yükletmek suretiyle yapması gerekmektedir. Örneğin, bu husus, dava açanlardan ek bir harç alınması, borçlu ve alacaklıdan ayrı ayrı tahsil vb. yöntemlerle pekâlâ sağlanabilecektir. İtiraz konusu kuralın açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 2., 10. ve 36. maddelerine aykırı düştüğü ve iptali gerektiği kanaatine vardığımızdan; çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyoruz. Üye Serdar ÖZGÜLDÜR Üye Celal Mümtaz AKINCI [R.G. 21 Haziran 2012 – 28360] —— • —— Anayasa Mahkemesi Başkanlığından: Esas Sayısı: 2011/114 Karar Sayısı : 2012/28 Karar Günü : 22.2.2012 İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Bursa 1. İdare Mahkemesi İTİRAZIN KONUSU: 23.7.2010 günlü, 6009 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 31. maddesiyle, 8.5.1991 günlü, 3717 sayılı Adli Personel ile Devlet Davalarını Takip Edenlere Yol Gideri ve Tazminat Verilmesi ile 492 sayılı Harçlar Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun’a eklenen Geçici Madde 2’nin, Anayasa’nın 2., 10. ve 55. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir. I- OLAY 3717 sayılı Kanun uyarınca keşif ve yol giderleri havuzunda biriken paraların tek bir çatı altında toplanıp adli ve idari yargı çalışanlarına Hazineye pay ayrılmaksızın eşit şekilde dağıtılması ve eksik ödemenin yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle Adalet Bakanlığına yapılan başvurunun reddine dair işlemin iptali ile bu işlem nedeniyle yoksun kalınan parasal hakların yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle açılan davada, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasını ciddi bulan Mahkeme, iptali için başvurmuştur. II- İTİRAZIN GEREKÇESİ Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir: “Davacı tarafından, 3717 sayılı Adli Personel ve Devlet Davalarını Takip Edenlere Yol Gideri ve Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun uyarınca oluşturulan keşif ve yol giderleri havuzundan Adli Yargı’da görevli olan personele göre tarafına eksik ödeme yapıldığından bahisle bu Kanun gereğince havuzda biriken paraların tek bir çatı altında toplanarak Adli ve İdari Yargıda görev yapan personele eşit bir şekilde ve Hazineye pay ayrılmaksızın dağıtılması ve eksik ödemenin yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle yaptığı 23.9.2010 tarihli başvurusunun reddine ilişkin 08.11.2010 tarih ve 5535 sayılı işlemin iptali ve yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle ADALET BAKANLIĞI’na karşı açılan davada işin gereği görüşüldü. Dosyanın incelenmesinden, davacıya 02.9.2010 tarihinde 94,64.-TL keşif ve yol gideri ödendiği, ödemenin ise 6009 sayılı Gelir Vergisi Kanunu İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 31. maddesi ile 3717 sayılı Adli Personel İle Devlet Davalarını Takip Edenlere Yol Gideri ve Tazminat Verilmesi İle 492 sayılı Harçlar Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun’a eklenen geçici 2. maddesine göre yapıldığı anlaşılmaktadır. Bundan dolayı, uyuşmazlıkta davacıya yapılan ödemenin dayanağı olarak gösterilen ve uygulanacak olan kanun hükmü olan; 6009 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 31. maddesi ile 3717 sayılı Adli Personel İle Devlet Davalarını Takip Edenlere Yol Gideri ve Tazminat Verilmesi İle 492 sayılı Harçlar Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun’a eklenen 3717 sayılı Kanun’un geçici 2. maddesi olan “21.11.2008 tarihinden bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar bu Kanun’un 2. maddesi uyarınca banka hesaplarına yatırılan paralar, bu süreler içinde çalışan personele çalışma süresi dikkate alınarak 21.11.2008 tarihinden önce yürürlükte bulunan Kanun hükümlerine göre dağıtılır. Bu şekilde yapılacak ödemelerin Kanun’da öngörülen üst sınırı aşması durumunda, artan miktar Hazineye gelir kaydedilir.” hükmüdür. Bu hükme göre, adalet personeline yapılan keşif ve yol gideri ödemelerinin, 21.11.2008 tarihinden bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih olan 01.8.2010 tarihine kadar banka hesaplarına yatırılan paraların, bu süreler içinde çalışan personele çalışma süresi dikkate alınarak 21.11.2008 tarihinden önce yürürlükte bulunan Kanun hükümlerine göre dağıtılması öngörülmüş olup söz konusu düzenlemede belirtilen 21.11.2008 tarihinden önce yürürlükte bulunan Kanun hükmüne bakmak gerekmektedir. 21.11.2008 tarihinden önce yürürlükte bulunan Kanun ise, 449 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik 3717 sayılı Kanun’un 2. maddesinin altıncı fıkrasıdır. Söz konusu fıkrada “Birinci fıkrada sayılanlardan adli yargı hakim ve savcıları ile adlî yargıda görevli yazı işleri müdürü, zabıt katibi, mübaşir, icra müdürü, icra müdür yardımcısı ile diğer personele tahakkuku müteakip yol tazminatının 1/2’si ödenir. Yol tazminatının kesilen 1/2’si o yerdeki bir kamu bankasında açılan bir hesaba yatırılır. Bu hesaba yatırılan paraların %10’u her ayın ilk haftası içinde Ankara’da bir kamu bankasında açtırılan Adalet Bakanlığı merkez hesabına gönderilir. Mahalli hesapta toplanan paraların arta kalanı, o yargı çevresinde görevli adli yargı hakim ve savcıları ile adli yargıda görevli yazı işleri müdürü, zabıt katibi, mübaşir, icra müdürü, icra müdür yardımcısı ile diğer personeline (ceza infaz kurumu personeli hariç) ayda bir, eşit miktarda ödenir; ancak, bu ödemenin yıllık tutarı en yüksek Devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) yıllık tutarının yarısını geçemez.” hükmüne yer verilmişti. Ancak, Konya 1. İdare Mahkemesi’nde görevli katipler ve mübaşirler tarafından, fiilen mahkeme keşiflerine iştirak ederek yol harcırahının yarısını aldıkları yarısının da idari yargı havuzuna kesildiği, adli yargıya özgü bir havuz bulunması sebebiyle bu havuz ile ilişkilendirilmedikleri için adli personel olmalarına rağmen aralarında eşitsizlik oluştuğu bunun ortadan kaldırılması, tüm yargı mensuplarına tek havuzdan ödeme yapılmasının sağlanması ve 3717 sayılı Kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrasından kendilerinin de yararlanmaları istemiyle yaptıkları başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle Konya 1. İdare Mahkemesi’nde açılan davada; Mahkemece, 3717 sayılı Kanun’un 2. maddesinin 449 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilen altıncı fıkrasının, Anayasa’nın 2., 10. ve 55. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurulduğu, Anayasa Mahkemesi de 17.05.2007 tarih ve E:2004/46, K:2007/60 sayılı kararıyla; 449 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin, 6.6.1991 tarih 3755 sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Görev ve Yetkileri ile Bunların Personelinin Mali ve Soysal Haklarında Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu’na dayanılarak çıkartıldığı KHK’nin dayanağı olan 3755 sayılı Yetki Kanunu’nun Anayasa Mahkemesi’nin 12.12.1991 tarih ve E.1991/27, K.1991/50 sayılı kararı ile iptal edildiği, bundan dolayı, 449 sayılı KHK’nin anayasal dayanaktan yoksun kaldığı, bu nedenle Anayasa’ya aykırı görülerek iptal edilen 3755 sayılı Yetki Kanunu’na dayanılarak çıkarılmış bulunan 3717 sayılı Kanun’un 2. maddesinin 449 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilen 6. fıkrasının birinci tümcesi dışında kalan bölümünün, Anayasa’nın 2., 6. ve 91. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle söz konusu düzenlemeyi iptal etmiş, iptal kararının da doğuracağı hukuksal boşluk, kamu yararını bozucu nitelikte olduğundan gerekli düzenlemelerin yapılması amacıyla iptal kararının Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar vermiştir. Daha sonra, iptal kararı, 21.11.2007 tarih ve 26707 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış ve 21.11.2008 tarihinde yürürlüğe girmiştir. En son olarak yukarıda anılan 6009 sayılı Kanun’un 31. maddesi ile 3717 sayılı Kanun’a geçici 2. madde eklenmiş ve düzenleme de 01.08.2010 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu hale göre, 6009 sayılı Kanun’un 31. maddesi ile değişik 3717 sayılı Kanun’un geçici 2. maddesi; Anayasa’nın 2. Maddesi Yönünden: Anayasanın 2. maddesinde “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, mi l l i dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir” hükmüne yer verilmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin yerleşik kararlarına göre Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen Hukuk Devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasaya aykırı durum ve tutumlarından kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık, yasaların üstünde yasakoyucunun da uyması gereken Anayasa ve temel hukuk ilkelerinin bulunduğu bilincinde olan devlettir şeklinde tanımlanmıştır. Ayrıca, Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel ilkelerinden biri “belirlilik”tir. Bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi de gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup birey, yasadan, belirli bir kesinlik içinde, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların idareye hangi müdahale yetkisini doğurduğunu bilmelidir. Ancak, bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilir ve davranışlarını ayarlar. Hukuk güvenliği, normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Yasa kuralı, ilgili kişilerin mevcut şartlar altında belirli bir işlemin ne tür sonuçlar doğurabileceğini makul bir düzeyde öngörmelerini mümkün kılacak şekilde düzenlenmelidir. “Öngörülebilirlik şartı” olarak nitelendirilen bu ilkeye göre yasanın uygulanmasında takdirin kapsamı ve uygulama yöntemi bireyleri keyfi ve öngöremeyecekleri müdahalelerden koruyacak düzeyde açıklıkla yazılmalıdır. Belirlilik, kişilerin hukuk güvenliğini korumakla birlikte idarede istikrarı da sağlar. Öte yandan, bu maddede biriken paraların nasıl ödeneceği, ödeme usul ve esaslarının nasıl olacağı belirlenmiş ve bu ödemenin 21.11.2008 tarihinden önce yürürlükte bulunan 3717 sayılı Kanun’un 2. maddesinin 449 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilen altıncı fıkrasına göre yapılması hükme bağlanmış olup bu fıkrada; birinci fıkrada sayılanlardan adli yargı hakim ve savcıları ile adli yargıda görevli yazı işleri müdürü, zabıt katibi, mübaşir, icra müdürü, icra müdür yardımcısı ile diğer personele tahakkuku müteakip yol tazminatının 1/2’sinin ödeneceği, yol tazminatının kesilen 1/2’sinin o yerdeki bir kamu bankasında açılan bir hesaba yatırılacağı, bu hesaba yatırılan paraların %10’unun her ayın ilk haftası içinde Ankara’da bir kamu bankasında açtırılan Adalet Bakanlığı merkez hesabına gönderileceği, Mahalli hesapta toplanan paraların arta kalanının, o yargı çevresinde görevli adli yargı hakim ve savcıları ile adli yargıda görevli yazı işleri müdürü, zabıt katibi, mübaşir, icra müdürü, icra müdür yardımcısı ile diğer personeline (ceza infaz kurumu personeli hariç) ayda bir, eşit miktarda ödeneceği; ancak, bu ödemenin yıllık tutarının en yüksek Devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) yıllık tutarının yarısını geçemeyeceği hükmüne yer verilmiştir. Ancak, 6009 sayılı Kanun’un 31. maddesi ile 3717 sayılı Kanun’a eklenen geçici 2. maddede belirtilen 3717 sayılı Kanun’un 2. maddesinin 449 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilen altıncı fıkra, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiğinden iptal hükmünden önceki kanuni düzenlemeyi ihya edecek şekilde bu maddeyle kanuni düzenleme yapılması, Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen Hukuk Devleti ilkesine aykırıdır. Diğer taraftan, 449 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik 3717 sayılı Kanun’un 2. maddesinin altıncı fıkrasının, Anayasa Mahkemesi’nce iptal edildiği bilindiği halde iptal edilmiş bir düzenleme dayanak alınmak ve bu düzenlemedeki ödemeye ilişkin ilke ve esaslar açıkça belirtilmemek suretiyle banka hesaplarında biriken paraların dağıtılması öngörülmüş olup bu haliyle Hukuk Devleti’nin en temel ilkelerinden biri olan “belirlilik ilkesi”ne de aykırı düzenleme yapılmıştır. Ayrıca, bu ödemelerin esas dayanağı olan 3717 sayılı Kanun’a bakıldığında “farklı yargı kollarında bulunanlara farklı ödeme sistemi öngörüldüğü, böylelikle her yargı kolunun katkısı oranında havuzdan farklı nemalandığı bunun hakkaniyete uygun olduğu” ileri sürülebilecek ise de, ortaya çıkan neticenin bu doğrultuda olmadığı anlaşılmaktadır. Çünkü Kanun’da havuzdan yararlanmanın ölçütünün “havuza katkı oranı” olmayıp sadece “Adalet Personeli” ölçütü olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü her iki havuzda da, meblağın yarısının %10’u kesilip Adalet Bakanlığı personeline dağıtılmak üzere hesaplarına yatırılmaktadır. Burada Adalet Bakanlığı merkez teşkilat personelinin de keşiflere katkısı olmadığı dikkate alınırsa esas ölçütün “Adalet personeli olma” ölçütü olduğudur. Hatta, Adliye içinde de bazı mahkemeler çok az keşfe gittikleri halde havuzdan tam yararlanmaktadır. Bundan dolayı, idari yargı personelinin bu Kanun kapsam dışı bırakılması da Anayasa’nın 2. maddesinde ifadesini bulan toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışına da aykırıdır. Anayasa’nın 10. Maddesi Yönünden; Anayasa’nın 10. maddesinde; “Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar” hükmüne yer verilmiştir. Anayasa Mahkemesi kararlarında belirtildiği üzere, Anayasa’nın 10. maddesine göre yasaların uygulanmasında ayrım gözetilmeyecek ve eşitliğe yol açılmayacaktır. Maddede düzenlenen “Eşitlik” ilkesiyle, birbirinin aynı durumda olanlara aynı kuralların uygulanması ve ayrıcalıklı kişi ve toplulukların yaratılması engellenmektedir. Yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı olacağı anlamına gelmez. Durum ve konumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve değişik uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar ayrı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez. Yine, Anayasa Mahkemesi’nin çeşitli kararlarında eşitlik ilkesi, aynı durumda bulunanlar için haklarda ve ödevlerde, yasalarda ve yükümlülüklerde, yetkilerde ve sorumluluklarda, fırsatlarda, hizmetlerde eşitliğin sağlanmasını gerektiren eşit davranma ve ayrım yapmama ilkesi olarak yorumlanmıştır. Davacıya yapılan ödemenin dağıtım esaslarını belirleyen ve uyuşmazlıkta uygulanacak olan 6009 sayılı Kanun’un 31. maddesi ile 3717 sayılı Kanun’a eklenen geçici 2. maddesinde ve bu maddede belirtilen 21.11.2008 tarihinden önce yürürlükte bulunan 3717 sayılı Kanun’un 2. maddesinin 449 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilen altıncı fıkrası yalnızca adli yargıda görevli yazı işleri müdürü, zabıt katibi, mübaşir, icra müdürü, icra müdür yardımcısı ile diğer personele (ceza infaz kurumları personeli hariç) yol tazminatından o yerde açtırılan hesapta toplanan paralardan ayda bir eşit miktarda ödeme yapılmasını öngörmekte, adli yargıda görevli personelle aynı konumda bulunan idari yargı personeline fıkrada yer verilmemekte, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 4001 sayılı Kanunla değişik 59. maddesinin 2. fıkrası ile, bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinde görev yapan personelin yol giderleri ve tazminatları hakkında 3717 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanacağının belirtilmiş olması da, uygulamanın, idari yargıda görevli personele ödenen yol tazminatlarının ayrı bir hesapta toplanarak dağıtılması şeklinde olması nedeniyle itiraz konusu kuralda yer alan eksik düzenlemenin idari yargıda görev yapan personel yönünden doğurduğu eşitsizliği gidermemektedir. Adliye mahkemelerinde açılan dava sayılarının çokluğu ve niteliği nedeniyle, özellikle davalara dayanak ve delil teşkil etmek üzere ilgililerce talep edilen tespitler dolayısıyla yapılan keşifler sonucunda, adli yargıda görev yapanlara dağıtılmak üzere yol gideri ve tazminat hesaplarında fazla para birikmekte, buna karşılık idari yargıda genellikle idare mahkemelerinde ve çok az keşif yapılmakta, bunun doğal sonucu olarak da adli yargıdan ayrı tutulan idari yargının yol gideri ve tazminatı hesabında adli yargı hesabına nazaran aynı düzeyde birikme gerçekleşmemektedir. Adli ve İdari Yargının farklı teşkilatlanmış olması nedeniyle bu durumun hakkaniyete uygun olduğu düşünülebilirse de; aynı durum ve aynı konumda olduğunda şüphe bulunmayan iki personel arasında birinciler lehine bir sonuç yaratan bu düzenlemenin, Anayasa’nın özdeş nitelikte bulunan durumların yasal düzenlemelerle aynı işleme bağlı tutulmasını gerektiren 10. maddesine aykırı düştüğü kanaatine varılmaktadır. Kaldı ki, Kanun’daki bu eksik düzenleme, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 59/2. maddesinde 10.06.1994 tarihli ve 4001 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle giderilmeye çalışılmış, değişiklik sonrasında 3717 sayılı Kanun uyarınca alınan yol tazminatlarının idari yargıda görevli hakim ve savcılar ile diğer personel ve Adalet Bakanlığı merkez teşkilatındaki personele ödenmek üzere ilgili hesaplara yatırılması, defter tutulmasına ilişkin usuli işlemler ve ödeme esasları Adalet Bakanlığının 11.10.1994 tarihli ve 69199 sayılı Genelgesi ile düzenlenmiş, anılan genelgenin dava konusu edilmesi üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunun 10.03.1995 günlü ve 1995/86 sayılı kararıyla yürütmenin durdurulması üzerine 18.05.1995 günlü ve 34371 sayılı Genelge ile yürürlükten kaldırılmış, bu tarihten, yargı kararı uyarınca yeniden yürürlüğe konulduğu 03.02.2003 tarihine kadar olan dönemde idari yargıda görevli personelin 3717 sayılı Kanun hükümlerinden yararlandırılması, başka bir deyişle anılan Kanun’un idari yargı açısından uygulanması mümkün olmamıştır. Diğer taraftan, davacıya yapılan ödemenin dağıtım esaslarını belirleyen ve uyuşmazlıkta uygulanacak olan 6009 sayılı Kanun’un 31. maddesi ile 3717 sayılı Kanun’a eklenen geçici 2. maddesinde ve bu maddede belirtilen 21.11.2008 tarihinden önce yürürlükte bulunan 3717 sayılı Kanun’un 2. maddesinin 449 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilen altıncı fıkrasında mahalli hesapta toplanan paraların adli yargı personeline ödenmesini keşfe bizzat katılmış olmak gibi bir koşula da bağlamamıştır. Fıkra hükmüne göre, ödemeden yararlanabilmek için adli yargıda görevli olmak yeterlidir. Dolayısıyla, Kanun ile amaçlananın adli yargı personeline kısmen de olsa parasal yönde katkı yapmak olduğu açıktır. Aynı durum, idari yargı personeli açısından da geçerli olduğundan, Kanun ile getirilen olanağın aynı konudaki personele eşit bir biçimde sunulması Anayasa’nın 10. maddesi gereğidir. Yol gideri ve tazminatlarının bir kısmının Adalet Bakanlığı merkez teşkilatı personeline dağıtılması da varılan bu sonucu doğrulamaktadır. Ayrıca, 3717 sayılı Kanun’da son değişikliklerle bu eşitsizlik giderilmiş ve Kanun ile getirilen olanağın aynı konudaki personele eşit bir biçimde sunulması hedeflenmiş olup yürürlükte olan 2/A maddesine göre Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Yüksek Seçim Kurulu ile Adalet Bakanlığı merkez ve taşra teşkilatı (ceza ve infaz kurumları hariç) ile Türkiye Adalet Akademisi kadrolarında, sözleşmeli personel dahil, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tâbi olarak çalışan personele, ayda elli saati aşmayacak şekilde fiilen yapılan fazla çalışma karşılığında, Bütçe Kanunu ile belirlenen fazla çalışma ücretinin üç katına kadar fazla çalışma ücreti ödenmesi öngörülmüştür. Yine, bu durum da varılan sonucu doğrular nitelikte olup dava konusu işlemin dayanağı olan ve uyuşmazlıkta uygulanacak olan kanun hükmünün Anayasa’nın 10. maddesinde belirtilen eşitlik ilkesine aykırı olduğunu göstermektedir. Anayasa’nın 55. Maddesi Yönünden; Anayasanın 55. maddesinde; “Ücret emeğin karşılığıdır. Devlet, çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri alır. Asgari ücretin tespitinde ülkenin ekonomik ve sosyal durumu göz önünde bulundurulur” hükmü yer almaktadır. Kamu görevlilerinin 657 sayılı Kanunve özel mevzuatlarla düzenlenen mali hakları aylık, ücret, ödenek, hizmetle ilgili çeşitli ödemeler, zam ve tazminatlar, ek gösterge gibi çeşitli unsurlardan oluşmaktadır. 6009 sayılı Kanun’un 31. maddesi ile 3717 sayılı Kanun’a eklenen geçici 2. maddesinde ve bu madde de belirtilen 21.11.2008 tarihinden önce yürürlükte bulunan 3717 sayılı Kanun’un 2. maddesinin 449 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilen altıncı fıkrasında öngörülen, yargı personelinin mali hakları kapsamında nitelendirilebilecek ödemelerin derece, kademe, eğitim, unvan, yetki ve sorumluluk bakımlarından eşit durumda bulunan personelin sadece farklı yargı düzenleri içerisinde bulunmalarından dolayı adli ve idari yargı personeline eşit bir şekilde dağıtılmaması, Anayasa’nın ücrette adalet sağlanmasını öngören 55. maddesi hükmüne de aykırı bulunmaktadır. Açıklanan nedenlerle, bakılan davada uygulanacak kural niteliğinde olan ve adli ve idari yargı ayrımının doğal bir sonucu olarak da görülmeyen, 6009 sayılı Kanun’un 31. maddesi ile 3717 sayılı Kanun’a eklenen 3717 sayılı Kanun’un geçici 2. maddesinin, Anayasada ifadesini bulan toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı ile Hukuk Devleti ilkesine ilişkin 2. maddesi yanında eşitlik ilkesini düzenleyen 10. maddesi ile, ücrette adaletin sağlanmasına ilişkin 55. maddesine aykırı olduğu ve bu nedenle iptalinin uygun olacağı kanaatine varıldığından söz konusu kanun hükmünün iptali için itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmasına, dava dosyasında bulunan dava ve savunma dilekçeleri ile eklerinin onaylı örneklerinin Anayasa Mahkemesi Başkanlığına gönderilmesine, Anayasa Mahkemesi’nin bu konuda vereceği karara kadar, beş ay süreyle dava dosyasının bekletilmesine 29.07.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.” III- YASA METİNLERİ A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı 6009 sayılı Kanun’un 31. maddesiyle, 8.5.1991 günlü, 3717 sayılı Adli Personel ile Devlet Davalarını Takip Edenlere Yol Gideri ve Tazminat Verilmesi ile 492 sayılı Harçlar Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun’a eklenen itiraz konusu Geçici Madde 2 şöyledir: “21/11/2008 tarihinden bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar bu Kanunun 2 nci maddesi uyarınca banka hesaplarına yatırılan paralar, bu süreler içinde çalışan personele çalışma süresi dikkate alınarak 21/11/2008 tarihinden önce yürürlükte bulunan Kanun hükümlerine göre dağıtılır. Bu şekilde yapılacak ödemelerin Kanunda öngörülen üst sınırı aşması durumunda, artan miktar Hazineye gelir kaydedilir.” B- Dayanılan Anayasa Kuralları Başvuru kararında, Anayasa’nın 2., 10. ve 55. maddelerine dayanılmıştır. IV- İLK İNCELEME Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca Haşim KILIÇ, Serruh KALELİ, Alparslan ALTAN, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI ve Erdal TERCAN’ın katılımlarıyla 17.11.2011 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. V- ESASIN İNCELENMESİ Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kural, dayanılan Anayasa kuralları, bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: A- Anlam ve Kapsam Adli yargı çalışanlarına ödenen yol tazminatları ile ilgili olarak ortak banka hesabı oluşturulmasını ve bu hesaptaki paraların çalışanlara dağıtılmasını öngören 3717 sayılı Kanun’un 449 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilen 2. maddesinin altıncı fıkrası, 449 sayılı KHK’nin dayanağı olan 6.6.1991 günlü, 3755 sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Görev ve Yetkileri ile Bunların Personelinin Mali ve Sosyal Haklarında Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Anayasa Mahkemesinin 12.12.1991 günlü, E.1991/27, K.1991/50 sayılı kararı ile iptal edildiğinden 449 sayılı KHK’nin de dayanaksız kaldığı gerekçesiyle Anayasa Mahkemesinin 17.5.2007 günlü, E.2004/46, K.2007/60 sayılı kararı ile iptal edilmiş ve iptal kararının Resmi Gazete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiştir. İptal kararı 21.11.2008 gününde yürürlüğe girmiştir. İptal edilen düzenlemede, adli yargı çalışanlarına tahakkuku müteakip yol tazminatının yarısının ödeneceği, kalan yarısının ise o yerdeki bir bankada açılan hesaba yatırılacağı, yatırılan paraların %10’unun Adalet Bakanlığı merkez hesabına gönderileceği ve arta kalanının o yargı çevresinde görevli adli yargı çalışanlarına ayda bir eşit miktarda ödeneceği, bu ödemenin yıllık tutarının en yüksek devlet memuru aylığının yıllık tutarının yarısını geçemeyeceği hükmü yer almıştır. Bu hükmün, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 59. maddesinin ikinci fıkrasında 10.6.1994 günlü, 4001 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinde görev yapan personelin yol giderleri ve tazminatları hakkında da uygulanması sağlanmıştır. İptal hükmünün yürürlüğe girdiği 21.11.2008 tarihinden sonra yargı çalışanlarına yol tazminatının yarısının ödenmesine ve kalan yarısının açılan banka hesabına yatırılmasına devam edilmiş, ancak, yasa koyucu tarafından bir düzenleme yapılmadığından hesapta biriken paraların personele dağıtımı yapılamamıştır. 23.7.2010 günlü, 6009 sayılı Kanun’un 31. maddesi ile yol tazminatı ortak hesaplarında biriken paraların personele dağıtılabilmesi için 3717 sayılı Kanun’a itiraz konusu kural eklenmiştir. İtiraza konu kuralda, 21.11.2008 tarihinden bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar 3717 sayılı Kanun’un 2. maddesi uyarınca banka hesaplarına yatırılan paraların, bu süreler içinde çalışan personele çalışma süresi dikkate alınarak 21.11.2008 tarihinden önce yürürlükte bulunan Kanun hükümlerine göre dağıtılacağı ve bu şekilde yapılacak ödemelerin Kanun’da öngörülen üst sınırı aşması durumunda artan miktarın Hazineye gelir kaydedileceği öngörülmüştür. Böylece, yol tazminatı ortak hesabı ile ilgili kanun hükmünün iptal edilmesine ilişkin Anayasa Mahkemesi kararının yürürlüğe girdiği 21.11.2008 ile 6009 sayılı Kanun’un 31. maddesinin yürürlüğe girdiği 1.8.2010 tarihi arasında yol tazminatı ortak hesaplarında biriken paraların personele dağıtılması sağlanmıştır. B- Anayasa’ya Aykırılık Sorunu Başvuru kararında, itiraz konusu kuralın Anayasa Mahkemesinin 17.5.2007 günlü, E.2004/46, K.2007/60 sayılı kararı ile iptal edilen kanun hükmünü ihya edecek şekilde düzenlendiği ve bunun hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu, iptal kararının yürürlüğe girdiği 21.11.2008 ile 6009 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 1.8.2010 tarihleri arasında banka hesaplarında biriken paraların iptal edilmiş bir düzenleme dayanak alınmak ve bu düzenlemedeki ödemeye ilişkin ilke ve esaslar açıkça belirtilmemek suretiyle dağıtılmasının öngörülmesinin belirlilik ilkesine de aykırı olduğu, mahalli hesapta toplanan paraların ödenmesinin keşfe bizzat katılmış olmak koşuluna bağlanmaması dolayısıyla amaçlananın çalışanlara kısmen de olsa parasal yönden katkı sağlamak olduğu, dava sayılarının çokluğu ve niteliği nedeniyle yapılan keşifler sonucunda adli yargıya ait yol gideri ve tazminat hesaplarında fazla para biriktiği, buna karşılık idari yargıda çok az keşif yapıldığı için adli yargıya göre aynı düzeyde birikim gerçekleşmediği, bunun ise aynı durum ve konumda olduğunda şüphe bulunmayan adli ve idari yargı çalışanları arasında eşitsizliğe sebep olduğu, yargı personelinin mali hakları kapsamında nitelendirilebilecek söz konusu ödemenin, eşit durumda bulunan personelin sadece farklı yargı düzenleri içerisinde bulunmalarından dolayı eşit bir şekilde yapılmamasının ücrette adalet sağlanması ilkesine de uygun olmadığı belirtilerek itiraz konusu kuralın Anayasa’nın 2., 10. ve 55. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Anayasa’nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir. Hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan ve yargı denetimine açık olan devlettir. Anayasa’nın 10. maddesinde yer verilen eşitlik ilkesi hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin ihlali yasaklanmıştır. Yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez. İtiraz konusu kural ile amaçlanan, 21.11.2008-1.8.2010 tarihleri arasında yol tazminatı ortak hesaplarında biriken paraların bu süreler içinde çalışan personele çalışma süreleri dikkate alınarak, 21.11.2008 tarihinden önce yürürlükte bulunan kanun hükümlerine göre dağıtımının sağlanmasıdır. Hukuk devletinde yasa koyucu, Anayasa kurallarına bağlı olmak koşuluyla ihtiyaç duyduğu düzenlemeyi yapma yetkisine sahiptir. Yasa koyucunun, memur ve diğer kamu görevlileri ile bunların dışındaki çalışanlarla ilgili olarak, Anayasa’da belirlenen kurallara bağlı kalmak, adalet, hakkaniyet ve kamu yararı ölçütlerini gözetmek koşuluyla düzenleme yapma yetkisi bulunmaktadır. 6009 sayılı Kanun ile yapılan düzenlemeyle uygulamasına son verilen yol tazminatı ortak hesaplarında biriken paraların dağıtılıp dağıtılmayacağı ve dağıtılmasının öngörülmesi halinde nasıl dağıtılacağı konusunda kurallar koymak, yasa koyucunun takdir yetkisi içindedir. Yasa koyucu itiraz konusu kuralla, ortak hesaplarda biriken paraların görevli personele dağıtılmasını öngörerek bu kişilerin lehine bir düzenleme getirmiştir. Bu nedenle kural hukuk devleti ilkesine aykırı değildir. Diğer taraftan, Anayasa Mahkemesince 3717 sayılı Kanun’un 449 sayılı KHK ile değiştirilen 2. maddesinin altıncı fıkrası, 449 sayılı KHK’nin dayanağı olan Yetki Kanunu iptal edildiğinden 449 sayılı KHK’nin de dayanaksız kaldığı gerekçesiyle iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesi söz konusu altıncı fıkrayı içerik yönünden incelememiş ve içeriğinin Anayasa’ya aykırı olup olmadığı konusunda bir karar vermemiştir. Getirilen düzenleme ile Anayasa Mahkemesi kararının etkisiz kılındığı söylenemez. Anayasa Mahkemesi kararlarında da belirtildiği üzere, Türk yargı sistemi adli yargıidari yargı ayrılığı sistemine dayanmaktadır. Yol tazminatı ödenmesini gerektiren keşif, icra takibi vb. işlerle ilgili olarak daire dışında görevlendirilme, dava sayılarının çokluğu ve davaların niteliği dolayısıyla, adli yargı mercilerine göre idari yargı mercilerinde daha az sayıda gerçekleştiğinden, idari yargı için oluşturulan yol tazminatı ortak hesabında daha az birikim olmaktadır. Yargı personelinin keşif, icra takibi vb. işlerle ilgili olarak daire dışında görevlendirilme sayısı adli ve idari yargıda farklılık gösterdiğinden, bu iki yargı sistemi için ayrı hesap oluşturulması eşitlik ilkesini zedelemez. Öte yandan, adaletli bir ücret dağılımı yapılan işe uygun olarak aynı durumda bulunanlara aynı ücretin, farklı durumda bulunanlara da farklı ücretin verilmesi ile sağlanabilecektir. Adli ve idari yargı sisteminin ayrı ayrı düzenlenmiş olması dolayısıyla, adli yargı için oluşturulan ortak hesaptan adli yargı personelinin, idari yargı için oluşturulan ortak hesaptan da idari yargı personelinin yararlandırılmasının, çalışanların adaletli ücret elde etmelerini engelleyici bir yönü de bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle dava konusu kural, Anayasa’nın 2., 10. ve 55. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir. VI- SONUÇ 23.7.2010 günlü, 6009 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 31. maddesiyle 8.5.1991 günlü, 3717 sayılı Adli Personel İle Devlet Davalarını Takip Edenlere Yol Gideri Ve Tazminat Verilmesi İle 492 Sayılı Harçlar Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun’a eklenen Geçici Madde 2’nin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 22.2.2012 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi. Başkan Haşim KILIÇ Başkanvekili Serruh KALELİ Başkanvekili Alparslan ALTAN Üye Fulya KANTARCIOĞLU Üye Mehmet ERTEN Üye Serdar ÖZGÜLDÜR Üye Osman Alifeyyaz Üye Zehra Ayla PERKTAŞ Üye Recep KÖMÜRCÜ PAKSÜT Üye Burhan ÜSTÜN Üye Engin YILDIRIM Üye Nuri NECİPOĞLU Üye Hicabi DURSUN Üye Celal Mümtaz AKINCI Üye Erdal TERCAN [R.G. 21 Haziran 2012 – 28360] —— • —— Anayasa Mahkemesi Başkanlığından: Esas Sayısı : 2011/51 Karar Sayısı : 2012/32 Karar Günü : 1.3.2012 İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Muğla 2. Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesi İTİRAZIN KONUSU: 22.11.2001 günlü, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 173. maddesinin son fıkrasında yer alan “Koca…” sözcüğünün, Anayasa’nın 10. ve 36. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir. I- OLAY Davacı tarafından boşandığı eşine ait olan soyadının kaldırılarak, kızlık soyadının kullanılmasına izin verilmesi istemiyle açılan davada, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur. II- İTİRAZIN GEREKÇESİ Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir: “KONU: TMK’nun 173/son maddesindeki “KOCA” kelimesinin Anayasanın “EŞİTLİK” ve “HAK ARAMA ÖZGÜRLÜĞÜ” hakkındaki buyurucu düzenlemelerine aykırı olduğu savı ile iptali istemidir. AÇIKLAMALAR: Davacı mahkememize başvurarak, daha önce yargı kararı ile boşandığı eşinin soyadını kullanmaya izin aldığını (TMK 173/2), ancak değişen koşullar karşısında artık bu soyadını kullanmak istemediğini açıklayarak, mahkemece verilen izin kararının kaldırılmasını (TMK 173/son) istemiştir. 08/12/2001 tarihinde 24607 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 173. maddesi hükmü şöyledir: “Boşanma halinde kadın, evlenme ile kazandığı kişisel durumunu korur; ancak, evlenmeden önceki soyadını yeniden alır. Eğer kadın evlenmeden önce dul idiyse hakimden bekarlık soyadını taşımasına izin verilmesini isteyebilir. Kadının, boşandığı kocasının soyadını kullanmakta menfaati bulunduğu ve bunun kocaya bir zarar vermeyeceği ispatlanırsa, istemi üzerine hakim, kocasının soyadını taşımasına izin verir. Koca, koşulların değişmesi halinde bu iznin kaldırılmasını isteyebilir. “743 sayılı (eski) Medeni Kanunun 14/11/1990 tarih ve 3678 sayılı Yasanın 4. maddesi ile değişik 141. maddesinde de benzer bir düzenleme var idi: “Boşanan kadın evlenme ile kazandığı kişisel durumu korur, ancak; bekarlık soyadını yeniden alır. Şayet boşandığı kocasının soyadını kullanmakta menfaati bulunduğu ve bunun kocaya bir zarar vermeyeceği sabit olursa, talebi üzerine hakim, kocasının soyadını taşımasına izin verir. Koca, şartların değişmesi halinde bu iznin kaldırılmasını isteyebilir. “Her iki düzenlemede de mahkeme kararı ile verilen “boşandığı kocasının soyadını kullanmaya izin” kararının kaldırılmasını mahkemeden isteme hakkı, görüldüğü üzere, kocaya tanınmaktadır. Çok doğal olarak, kadının nüfus müdürlüğüne başvurarak bu iznin kaldırılmasını isteyebileceği düşünebilmekte ise de, uygulamada değişikliğin mahkeme kararına dayalı olması nedeniyle, ancak mahkeme kararı ile (değişikliğin) kaldırılabileceği gerekçeleri ile talepleri geri çevrilen kadınların mağdur oldukları, razı edebilirlerse boşandıkları eşlerinin TMK’nun 173/son maddesi uyarınca dava açmalarını beklemekten başka çarelerinin kalmadığı görülmektedir. Nitekim kadının bu çaresizliği karşısında yargısal uygulama (bizce yasaya aykırı biçimde), kadının da TMK’nun 173/son maddesine göre dava açma hakkının olduğunu kabul yönünde ilerlemektedir. TMK’nun 173/son maddesindeki dava açma hakkının koca ile sınırlandırılmasının Anayasamızın 10. maddesinde yer alan “kanun önünde eşitlik” ve 36. maddesinde düzenlenen “hak arama hürriyeti” ilke ve yükümlülüğüne aykırıdır. Şöyle ki; a- Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 10. maddesinde; “Herkes dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla görevlidir. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanmasında, kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır.” ifadesi, b- Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 36. maddesi; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılama hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.” ifadesi yer almaktadır. Anayasamızın bu hükümleri gereği, Devlet kadın-erkek ayrımı yapmaksızın, hak arama özgürlüğü ile ilgili normlar düzenlemek zorunda olduğundan, mahkememiz, buna aykırı şekilde (kadınların aleyhine), TMK’nun 173/son fıkrasındaki gibi düzenleme yapılmasının, devletin bu yükümlülüğü ile bağdaşmadığı kanaatindedir... TALEP: Açıklanan nedenlerle; TMK’nun 173/son fıkrasındaki “KOCA” ibaresinin Mahkememizce Anayasaya aykırı olduğu sonucuna varıldığından, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 152. maddesi gereğince Anayasa Mahkemesine başvurulmasına karar verilmiştir.” III- YASA METİNLERİ A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı İtiraz konusu kuralı da içeren 22.11.2001 günlü, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 173. maddesi şöyledir: “ Boşanma halinde kadın, evlenme ile kazandığı kişisel durumunu korur; ancak, evlenmeden önceki soyadını yeniden alır. Eğer kadın evlenmeden önce dul idiyse hakimden bekarlık soyadını taşımasına izin verilmesini isteyebilir. Kadının, boşandığı kocasının soyadını kullanmakta menfaati bulunduğu ve bunun kocaya bir zarar vermeyeceği ispatlanırsa, istemi üzerine hakim, kocasının soyadını taşımasına izin verir. Koca, koşulların değişmesi halinde bu iznin kaldırılmasını isteyebilir.” B- Dayanılan Anayasa Kuralları Başvuru kararında, Anayasa’nın 10. ve 36. maddelerine dayanılmıştır. IV- İLK İNCELEME Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi hükmü uyarınca Haşim KILIÇ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Serruh KALELİ, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Fettah OTO, Serdar ÖZGÜLDÜR, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Alparslan ALTAN, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI ve Erdal TERCAN’ın katılımlarıyla 2.6.2011 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir. V- ESASIN İNCELENMESİ Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: Başvuru kararında, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 173. maddesinin son fıkrası gereğince “boşandığı kocasının soyadını kullanmaya izin” kararının kaldırılmasını mahkemeden isteme hakkının sadece kocaya tanındığı, koşulların değişmesi halinde kadınların, boşandıkları eşlerinin anılan fıkra uyarınca dava açmalarını beklemekten başka çarelerinin kalmadığı, bu durumda da dava açma hakkının koca ile sınırlandırılmasının kanun önünde eşitlik ve hak arama hürriyeti ilkeleriyle çeliştiği belirtilerek itiraz konusu kuralın, Anayasa’nın 10. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. 4721 sayılı Kanun’un 173. maddesinde boşanan kadının kişisel durumu düzenlenmiştir. Maddenin birinci fıkrasında, boşanma halinde kadının, evlenme ile kazandığı kişisel durumunu koruyacağı ancak evlenmeden önceki soyadını yeniden alacağı; ikinci fıkrasında kadının, boşandığı kocasının soyadını kullanmakta menfaati bulunduğunun ve bunun kocaya bir zarar vermeyeceğinin ispatlanması halinde istemi üzerine hakimin kadına, kocasının soyadını taşımasına izin vereceği; itiraz konusu kuralın da yer aldığı son fıkrasında ise kocanın koşulların değişmesi halinde verilen bu iznin kaldırılmasını isteyebileceği kurala bağlanmıştır. Anayasa’nın 10. maddesinde, herkesin, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu, hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamayacağı, Devlet organları ve idare makamlarının bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorunda olduğu belirtilmiştir. Bu ilke, birbirinin aynı durumunda olanlara ayrı kuralların uygulanmasını, ayrıcalıklı kişi ve toplulukların yaratılmasını engellemektedir. Aynı durumda olanlar için farklı düzenleme eşitliğe aykırılık oluşturur. Anayasa’nın amaçladığı eşitlik, mutlak ve eylemli eşitlik değil hukuksal eşitliktir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar ayrı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’nın öngördüğü eşitlik ilkesi ihlal edilmiş olmaz. Anayasa’nın hak arama hürriyetini düzenleyen 36. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” denilerek yargı mercilerine davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin, zararını giderebilmesinin en etkili ve güvenceli yolu, yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir. Kişilere yargı mercileri önünde dava hakkı tanınması hak arama özgürlüğünün bir gereğidir. Soyadı, belli bir ailenin bireylerini diğer ailenin bireylerinden ayırmaya yarayan ve kuşaktan kuşağa geçen addır. Bir kimsenin kimliğinin belirlenmesinde en önemli unsur olan soyadı, vazgeçilmez, devredilmez, feragat edilmez ve kişiye sıkı surette bağlı bir kişilik hakkıdır. Soyadı üzerindeki hak, mutlak haklardan olması nedeniyle herkese karşı ileri sürülebilmekte ve yasayla özel olarak korunmaktadır. 4721 sayılı Kanun’a göre kadın, doğumla aldığı soyadını evlenince terk etmek ve kocasının soyadını almak zorundadır. Boşanma halinde ise kadının kişisel durumunu koruyacağı ve evlenmeden önceki soyadını alacağı öngörülmüştür. Kadın boşandığı kocasının soyadını kullanmaya devam etmek istediğinde ise, bunu boşanma davası ile birlikte veya boşanma hükmünün kesinleşmesinden itibaren bir yıl içinde mahkemeden talep etmesi gerekmektedir. Yasa koyucu boşanan kadının menfaatini korumaya yönelik olarak böyle bir düzenleme yapmış ve koşulların bulunması halinde boşanan kadının, kocasının soyadını kullanmak için izin davası açabileceğini öngörmüştür. Bununla birlikte maddede kocasının soyadını kullanmaya izin alan kadının bu iznin kaldırılmasını talep edebileceğine dair bir düzenleme mevcut değildir. İtiraz konusu kuralla ilgili aykırılık savında, boşanan kadına soyadı kullanımına dair verilen iznin kaldırılmasını sadece kocanın talep edebileceği belirtilmişse de anılan düzenlemenin amacının boşanan kadının dava hakkını engellemek değil koşulların değişmesi halinde bu durumdan doğrudan etkilenecek olan kocaya imkan tanınması için öngörülmüş olduğu açıktır. Ayrıca soyadının vazgeçilemez, devredilemez, kişiye sıkı surette bağlı bir kişilik hakkı oluşu, anılan fıkrada kadınların dava açmalarını engelleyici bir kısıtlama bulunmaması ve bu davayı da sadece kocanın açabileceğine dair emredici bir hüküm bulunmaması karşısında kocasının soyadını kullanmaya izin alan kadının, koşulların değişmesi, menfaatinin kalmaması veya haklı nedenlerin varlığı halinde verilen bu iznin kaldırılmasını Türk Medenî Kanunu’nun 173. maddesi uyarınca isteyebileceği de ortadadır. Nitekim Yargıtay içtihatlarında da boşanan kadının, soyadı kullanımına dair verilen iznin kaldırılmasını isteyebileceği belirtilmiştir. Dolayısıyla boşanan kadının, “boşandığı kocasının soyadını taşımaya izin” kararının kaldırılmasını isteyebilecek olması dikkate alındığında itiraz konusu kuralın Anayasadaki eşitlik ilkesine ve hak arama hürriyetine aykırı bir yönünün bulunmadığı açıktır. Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural Anayasa’nın 10. ve 36. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir. VI- SONUÇ 22.11.2001 günlü, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 173. maddesinin son fıkrasında yer alan “Koca ...” sözcüğünün Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 1.3.2012 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi. Başkan Haşim KILIÇ Başkanvekili Serruh KALELİ Başkanvekili Alparslan ALTAN Üye Fulya KANTARCIOĞLU Üye Mehmet ERTEN Üye Serdar ÖZGÜLDÜR Üye Osman Alifeyyaz PAKSÜT Üye Zehra Ayla PERKTAŞ Üye Recep KÖMÜRCÜ Üye Burhan ÜSTÜN Üye Engin YILDIRIM Üye Nuri NECİPOĞLU Üye Hicabi DURSUN Üye Celal Mümtaz AKINCI Üye Erdal TERCAN [R.G. 21 Haziran 2012 – 28360] —— • —— Anayasa Mahkemesi Başkanlığından: Esas Sayısı : 2011/116 Karar Sayısı : 2012/39 Karar Günü : 15.3.2012 İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Akçaabat 2. Asliye Hukuk Mahkemesi İTİRAZIN KONUSU: 22.11.2001 günlü, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 303. maddesinin, Anayasa’nın 36. maddesine aykırılığı savıyla iptali istemidir. I- OLAY Davacı vekili tarafından açılan babalık davasında, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur. II- İTİRAZIN GEREKÇESİ Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir: “Davacı ile davalılar arasında mahkememizde görülmekte olan babalık davasının görülmesi sırasında mahkememizce 03.06.2011 tarihli celse ara kararı ile davada uygulama yeri olan TMK 303. maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğu değerlendirilip somut norm denetimi için dosyanın Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’na gönderilmesine karar verilmiştir. Soybağının tespitine ilişkin kurallar, kamu düzenine ait nüfus kayıtların doğru tutulması ve aile hukukunun evlenme yasağına ilişkin kurallarının uygulanması ile doğrudan ilgilidir. Soybağının tespiti ve doğru olarak nüfus kütüğüne işlenmesi hukuk sistemimizde kamu düzenine ait kurallardandır. TMK.nun 303. maddesi ile belirlenen süre geçtikten sonra, hak düşürücü sürenin kamu düzenine ait dava şartlarından olduğu da gözetildiğinde, hatalı veya eksik tescil edilmiş resmi nüfus kütük kayıtlarının düzeltilmesi imkanı ortadan kalkmaktadır. Bu durum kamu yararına açıkça aykırıdır. Davamızda ise davacının davasını ispatladığı faraziyesinde, babasının hanesi ile nüfus kütüğünde irtibatı, hak düşürücü süre uygulandığında imkansız hale gelecek ve miras hukukundan kaynaklanan haklarını kullanamayacak bu amaçla açacağı davalar aktif husumet yokluğu nedeniyle reddedilebilecektir. Anılan gerekçelerle ilgili yasa kuralının kamu düzenine ve Anayasa’nın 36. maddesine aykırı olması nedeni ile iptali gerekmektedir. Saygı ile arz ederim. 17.10.2011” III- YASA METİNLERİ A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı 22.11.2001 günlü, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun itiraz konusu 303. maddesi şöyledir: “III- Hak düşürücü süreler MADDE 303- Babalık davası, çocuğun doğumundan önce veya sonra açılabilir. Ananın dava hakkı, doğumdan başlayarak bir yıl geçmekle düşer. Çocuğa doğumdan sonra kayyım atanmışsa, çocuk hakkında bir yıllık süre, atamanın kayyıma tebliği tarihinde; hiç kayyım atanmamışsa çocuğun ergin olduğu tarihte işlemeye başlar. Çocuk ile başka bir erkek arasında soybağı ilişkisi varsa, bir yıllık süre bu ilişkinin ortadan kalktığı tarihte işlemeye başlar. Bir yıllık süre geçtikten sonra gecikmeyi haklı kılan sebepler varsa, sebebin ortadan kalkmasından başlayarak bir ay içinde dava açılabilir.” B- Dayanılan ve İlgili Görülen Anayasa Kuralları Başvuru kararında, Anayasa’nın 36. maddesine dayanılmış, 2. ve 17. maddeleri ise ilgili görülmüştür. IV- İLK İNCELEME Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca, Haşim KILIÇ, Serruh KALELİ, Alparslan ALTAN, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI ve Erdal TERCAN’ın katılımlarıyla 17.11.2011 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle davada uygulanacak kural ve sınırlama sorunu görüşülmüştür. A- Uygulanacak Kural Sorunu Anayasa’nın 152. ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesine göre, mahkemeler, bakmakta oldukları davalarda uygulayacakları kanun ya da kanun hükmünde kararname kurallarını Anayasa’ya aykırı görürler veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık savının ciddi olduğu kanısına varırlarsa, o hükmün iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmaya yetkilidirler. Ancak, bu kurallar uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması ve iptali istenen kuralların da o davada uygulanacak olması gerekmektedir. Uygulanacak yasa kuralları, davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır. Bakılmakta olan dava, ergin çocuk tarafından açılan babalık davasıdır. Çocuğa daha önce kayyım atanmamış olup, başka bir erkek ile arasında soybağı ilişkisi de bulunmamaktadır. Bundan dolayı, Türk Medenî Kanunu’nun 303. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları ile ikinci fıkrasının “Çocuğa doğumdan sonra kayyım atanmışsa, çocuk hakkında bir yıllık süre, atamanın kayyıma tebliği tarihinde ... işlemeye başlar.” bölümü davada uygulanacak kural değildir. Öte yandan, Anayasa Mahkemesi’nin 27.10.2011 günlü, 2010/71 Esas, 2011/143 Karar sayılı kararıyla, Türk Medenî Kanunu’nun 303. maddesinin ikinci fıkrasının iptaline ve iptal hükmünün kararın Resmi Gazete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiştir. Dolayısıyla, itiraz konusu Türk Medenî Kanunu’nun 303. maddesinin ikinci fıkrasının “…hiç kayyım atanmamışsa çocuğun ergin olduğu tarihte..” bölümü hakkında daha önce inceleme yapılmış bulunmaktadır. Bu nedenle, 1- 22.11.2001 günlü, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 303. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları ile ikinci fıkrasının “Çocuğa doğumdan sonra kayyım atanmışsa, çocuk hakkında bir yıllık süre, atamanın kayyıma tebliği tarihinde ... işlemeye başlar.” bölümünün, itiraz başvurusunda bulunan Mahkeme’nin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından, bu fıkralar ve bölüme ilişkin başvurunun Mahkeme’nin yetkisizliği nedeniyle reddine, 2- 22.11.2001 günlü, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 303. maddesinin ikinci fıkrasının “...hiç kayyım atanmamışsa çocuğun ergin olduğu tarihte...” bölümü, 27.10.2011 günlü, E. 2010/71, K. 2011/143 sayılı karar ile iptal edildiğinden, itiraz konusu bu bölüm hakkında yeniden karar verilmesine yer olmadığına, 3- Dosyada eksiklik bulunmadığından, 22.11.2001 günlü, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 303. maddesinin dördüncü fıkrasının esasının incelenmesine, Oybirliğiyle karar verilmiştir. B- Sınırlama Sorunu Anayasa’nın 152. ve 6216 sayılı Kanun’un 40. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi’ne yapılacak başvurular, itiraz yoluna başvuran Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulayacağı yasa kuralları ile sınırlıdır. İlk inceleme toplantısı sonucunda esasının incelenmesine karar verilen, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 303. maddesinin dördüncü fıkrası, hem ana hem de çocuk tarafından açılacak babalık davalarında uygulanabilecek ortak bir kuraldır. Bakılmakta olan dava ise çocuk tarafından açılmış olan babalık davasıdır. Bu nedenle, 22.11.2001 günlü, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 303. maddesinin dördüncü fıkrasına ilişkin esas incelemenin, “çocuk” yönünden sınırlı olarak yapılmasına oybirliğiyle karar verilmiştir. V- ESASIN İNCELENMESİ Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralı, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: A- İtiraz Konusu Kuralın Anlam ve Kapsamı Soybağı, 743 sayılı önceki Medenî Kanundaki nesep sözcüğünün yerine 4721 sayılı Türk Medenî Kanun’u tarafından hukuk diline kazandırılan bir terim olup, biri geniş diğeri dar olmak üzere iki farklı anlamda kullanılmaktadır. Geniş anlamda soybağı, bir kimse ile onun ecdadı, üstsoyu arasındaki biyolojik ve doğal bağlantıyı ifade eder. Dar anlamda soybağı ise, sadece çocuklar ile ana ve babaları arasındaki bağlantıyı, başka bir deyişle çocuğun ana ve babasına nisbetini ifade eder ki, Türk Medenî Kanunu’nun “Aile Hukuku” başlıklı ikinci kitabında düzenlenmiş olan soybağı da bu dar anlamdaki soybağıdır. 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun soybağının hükümlerini düzenleyen 282. maddesinde, çocuk ile ana arasındaki soybağının doğumla, çocuk ile baba arasındaki soybağının ise ana ile evlilik, tanıma veya hâkim hükmüyle kurulacağı belirtilmiştir. Ayrıca bu maddeye göre, soybağı evlat edinme yoluyla da kurulabilir. Çocuk ile babası arasında, anne ile evlenme, tanıma ve evlat edinme yoluyla soybağı ilişkisi kurulmasında babanın rızası bulunmaktadır. Babanın rızasının bulunmadığı durumlarda, çocuk ile babası arasında soybağının kurulması için hakim kararına ihtiyaç bulunmaktadır. Çocuk ile babası arasında soybağının kurulması için açılan bu davaya babalık davası denilmektedir. Babalık davası ile ilgili hükümler Türk Medenî Kanunu’nun 301-304. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Kanun’un 301. maddesinin birinci fıkrasında, çocuk ile baba arasındaki soybağının mahkemece belirlenmesini ana ile çocuğun isteyebileceği belirtilmiştir. Kanun’un 303. maddesinin birinci fıkrasında ise babalık davasının, çocuğun doğumundan önce veya sonra açılabileceği, ananın dava hakkının, doğumdan başlayarak bir yıl geçmekle düşeceği, ikinci fıkrasında, çocuğa doğumdan sonra kayyım atanmışsa çocuk hakkında bir yıllık sürenin atamanın kayyıma tebliği tarihinde, hiç kayyım atanmamışsa çocuğun ergin olduğu tarihte işlemeye başlayacağı, üçüncü fıkrasında, çocuk ile başka bir erkek arasında soybağı ilişkisi varsa bir yıllık sürenin bu ilişkinin ortadan kalktığı tarihte işlemeye başlayacağı, itiraz konusu dördüncü fıkrasında ise, bir yıllık süre geçtikten sonra gecikmeyi haklı kılan sebepler varsa, sebebin ortadan kalkmasından başlayarak bir ay içinde dava açılabileceği öngörülmektedir. Kanun’un 303. maddesinde babalık davası için öngörülmüş olan süreler hak düşürücü sürelerdir. B- Anayasa’ya Aykırılık Sorunu Başvuru kararında, soybağının tespitine ilişkin kuralların kamu düzenini ilgilendirdiği, itiraz konusu kuralda öngörülen süre geçtikten sonra nüfus kaydının düzeltilmesi imkânının ortadan kalktığı, bu durumun kamu yararına açıkça aykırı olduğu, davada davacı davasını ispatlasa dahi, hak düşürücü süre uygulandığında babasının hanesi ile nüfus kütüğünde irtibatının imkânsız hale geleceği, dolayısıyla miras hukukundan kaynaklanan haklarını kullanamayacağı, bu nedenle itiraz konusu kuralın, Anayasa’nın 36. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43. maddesine göre, ilgisi nedeniyle itiraz konusu kural Anayasa’nın 2. ve 17. maddeleri yönünden de incelenmiştir. Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuk güvenliğini sağlayan, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve yasalarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” başlıklı 17. maddesinde, “Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir” denilmektedir. Buna göre kişinin yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma hakkı birbirleriyle sıkı bağlantıları olan, devredilmez, vazgeçilmez temel haklardandır. Bu haklara karşı her türlü engelin ortadan kaldırılması da devlete görev olarak verilmiştir. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde, herkesin gerekli araç ve yollardan yararlanarak yargı organları önünde davacı ya da davalı olarak sav ve savunma hakkı bulunduğu belirtilmektedir. Maddeyle güvence altına alınan dava yoluyla hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. İtiraz konusu kuralda, çocuğun babalık davası açması için öngörülen bir yıllık sürenin geçmesinden sonra gecikmeyi haklı kılan sebepler varsa, sebebin ortadan kalkmasından başlayarak bir ay içinde dava açılabileceği belirtilmektedir. Kuralda öngörülen ek dava açma süresi, yargılama usulüne ilişkin olup, soybağı davalarında dava açma süresini belirleyip belirlememe yetkisi, Anayasa’daki kurallara bağlı kalmak ve adalet, hakkaniyet ve kamu yararı ölçütlerini gözetmek koşuluyla yasa koyucunun takdirindedir. Yasa koyucu, soybağı davalarında dava açma süresine ilişkin hükümleri düzenlerken hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan ölçülülük ilkesiyle bağlıdır. Bu ilke ise “elverişlilik”, “gereklilik” ve “orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik”, getirilen kuralın, ulaşılmak istenen amaç için elverişli olmasını, “gereklilik”, getirilen kuralın, ulaşılmak istenen amaç bakımından gerekli olmasını ve “orantılılık” ise getirilen kural ve ulaşılmak istenen amaç arasında olması gereken ölçüyü ifade etmektedir. Ölçülülük ilkesi nedeniyle yasa koyucu, sınırlamadan beklenen kamu yararı ile bireyin hak ve özgürlükleri arasında adil bir dengeyi sağlamakla yükümlüdür. Bu nedenle, yasa koyucu, bir yandan çocukların; babalarını bilmelerini, babalarının nüfusuna yazılmalarını ve bunun getireceği haklardan yararlanmalarını sağlamak, diğer yandan da davalı babanın ve ailesinin uzun süre dava tehdidi altında kalmalarını önlemek amacıyla babalık davasında çocuğa verilen ek dava açma süresini makul bir süre olarak belirlemeli ve her iki tarafın özgürlükleri arasında adil bir denge kurmalıdır. Ayrıca, Anayasa’da düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı ile Devlet’in herkesin maddi ve manevi varlığını geliştirmesi için gerekli şartları hazırlama görevi göz önüne alındığında; kişi evlilik dışı dünyaya gelse bile, ana babasını bilmek, babasının nüfusuna yazılmak, bunun getireceği haklardan yararlanmak, ana ve babasından kendisine karşı olan görevlerini yerine getirmelerini istemek gibi kişiliğine bağlı temel haklara sahiptir. İtiraz konusu kuralda, çocuğa dava açmak için tanınan bir yıllık sürenin haklı bir sebeple kullanılamaması durumunda bunun yerine bir aylık, çok sınırlı bir ek süre öngörülmüştür. Hak düşürücü niteliğinden dolayı da çok sınırlı olan bu sürenin geçmesinden sonra çocuk, babası ile arasında soybağını kurma ve buna bağlı haklara sahip olma olanağını yitirecektir. Bu nedenle, çocuğun maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkını ve hak arama özgürlüğünü sınırlayan itiraz konusu kuralda öngörülen süre adil, ölçülü ve makul değildir. Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2., 17. ve 36. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir. Serruh KALELİ bu görüşe katılmamıştır. VI- İPTAL KARARININ YÜRÜRLÜĞE GİRECEĞİ GÜN SORUNU Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında “Kanun, kanun hükmünde kararname ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez” denilmekte, Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrasında da bu kural tekrarlanmaktadır. 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 303. maddesinin dördüncü fıkrasının “çocuk” yönünden iptal edilmesi nedeniyle doğacak hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edecek nitelikte görüldüğünden, Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince iptal hükmünün, kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür. VII- SONUÇ 1- 22.11.2001 günlü, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 303. maddesinin dördüncü fıkrasının “çocuk” yönünden Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Serruh KALELİ’nin karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA, 2- 4721 sayılı Kanun’un 303. maddesinin dördüncü fıkrasının “çocuk” yönünden iptal edilmesi nedeniyle, Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince bu fıkraya ilişkin İPTAL HÜKMÜNÜN, KARARIN RESMÎ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK BİR YIL SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE, OYBİRLİĞİYLE, 15.3.2012 gününde karar verildi. Başkan Haşim KILIÇ Başkanvekili Serruh KALELİ Başkanvekili Alparslan ALTAN Üye Fulya KANTARCIOĞLU Üye Mehmet ERTEN Üye Serdar ÖZGÜLDÜR Üye Osman Alifeyyaz Üye Zehra Ayla PERKTAŞ Üye Recep KÖMÜRCÜ PAKSÜT Üye Burhan ÜSTÜN Üye Engin YILDIRIM Üye Nuri NECİPOĞLU Üye Hicabi DURSUN Üye Celal Mümtaz AKINCI Üye Erdal TERCAN KARŞIOY Başvuran mahkeme 4721 sayılı Yasa’nın 303. maddesinin Anayasa’nın 36. maddesine aykırılığı nedeniyle iptal istemi ile başvurmuş ise de, Maddenin ikinci fıkrasının “...hiç kayyum atanmamışsa çocuğun ergin olduğu tarihte ...” bölümü Anayasa Mahkemesi’nin 27.10.2011 gün ve 2010/71 E. 2011/143 sayılı kararı ile iptal edilmiş olduğu için bölüm hakkında yeniden karar verilmesine yer olmadığı kararı ile davada uygulanacak kural ilkesi nedeniyle yalnızca maddenin dördüncü fıkrasının esasının “çocuk” yönünden sınırlı olarak incelenmesine 17.11.2011 tarihinde karar verilmiştir. Önceki 2010/71 E., 2011/143 K. sayılı dosya başvurusunda, kişinin soy bağını bilmesinin en temel haklardan birisi olduğu kişinin babası olmayan birisi üzerine kaydedilmesi ve bunu daha sonra öğrenmesi durumunda dava açma hakkının itiraz konusu kural ile belli bir süreyle sınırlandırılmasının hak arama özgürlüğünü sınırladığı iddiasında bulunmuştur. Mahkememizde anılan davada, kullandığı gerekçede kural ile gelen sınırlamadan beklenen kamu yararı ile bireyin hak ve özgürlüğü arasında olması gereken adil dengenin gözetilmeyip ölçülülük ilkesine uyulmadığını, hak arama özgürlüğünün zarar görmemesi için yasa koyucunun kullandığı taktir yetkisi kapsamında ki sürenin makul olması gerektiğini savunarak itiraz konusu kural, oyçokluğu ile iptal etmiştir. Anılan ve bakılan bu davada itirazen iptali istenen kural, Medeni Yasa’nın soy bağının kurulması başlıklı birinci bölümünün kurguladığı sistem içinde yer almış, “tanıma ve babalık hükmü” başlıklı ikinci kısmın üçüncü ayrımında yer alan iptali istenen 303. madde ise babalık hükmünde hak düşürücü süre başlığı altında dört fıkradan oluşan bir madde olarak ifade edildiği görülmüştür. Madde bütünü incelendiğinde, ananın dava açma hakkının doğumdan itibaren bir yıl olduğu, aynı süre esas alınarak kayyum atanmış çocuklarda atamadan sonraki bir yıl, atanmamış ise çocuğun ergen olduğu tarihten sonra işleyen bir yıl, çocuğun bir başka erkek ile soy bağı ilişkisi var ise bir yıllık sürenin bu süre kalktıktan sonra işlemeye başlayacağını söyleyerek dava açmada hak düşürücü sürenin 1 yıllık bir zaman süreci olarak tüm olası haller için genel ve ORTAK bir anlayış ve yeterlilik takdiri içinde kullanıldığı, tüm bu genel kuralın istisnası olarak da dördüncü fıkrada hak düşürücü sürenin kullanılamamasını haklı kılan bir sebebin varlığının tespiti halinde ise sebebin ortadan kalkmasını TAKİBEN BİR AYLIK ek bir dava açma süresinin İSTİSNAİ HAL olarak normatif düzene yerleştirildiği görülmektedir. Yasa koyucunun, Medeni Yasa’nın iptali istenen 303. maddesinin de yer aldığı soy bağı kurulması başlıklı bölümünün altında düzenlediği kurallar arasında herhangi bir ayrım yapmadan birçok maddesinde mahkemece makul bulunmayan aynı bir yıllık süreyi kullandığı görülmektedir. Yasa’nın 285., 291., 300., 303., 319. gibi tüm ilgili maddelerinde hak düşürücü sürenin bir yıl olduğunu ortak bir anlayış ile kurala bağlamış bir yıllık sürenin kullanılmasındaki kesinliği kaldıran istisnai hallerin ise diğer fıkralarda, ifade edildiği bir düzen kurduğu görülmektedir. Mahkememiz önceki 2010/71 E., 2011/143 K. sayılı 303. maddenin ikinci fıkrasının son cümlesinin iptaline ilişkin kararında, Anayasa’da belirlenen kurallara bağlı kalmak adalet, hakkaniyet ve kamu yararı ölçümlerini gözetmek koşulu ile soy bağı davalarında yargılama usulüne ilişkin olduğunu kabul ettiği dava açma süresinin belirleme yetkisinin yasa koyucuda olduğunu söylemektedir. Ancak bu kararda çoğunluğu iptale götüren düşüncede davacı kişinin, maddi manevi varlığı geliştirme hakkı nedeniyle babalık davasını açabilecek iken, davalı babayı da sürekli dava tehdidi altında bırakmayacak, makul bir süre içinde dava açma hakkının kullanılabilmesi gerektiğini, ancak sürenin hak düşürücü olup çocuğun soy bağı kurma olanağını yitirmesi olasılığı ile kuralda öngörülen ergenlikten sonraki bir sene sürenin dava açmak için kısa olduğuna işaret eden bir karar verdiği görülmektedir. Yani yasa koyucuya (bir yıl az benim kabul edilebilir bulacağım bir süre olmalıdır) diyerek sistem bütününden aynı maddenin dördüncü fıkrasının getirdiği ölçülü, tolereli, hakkaniyet ve adil hal hükümlerini uygulatan fıkrayı, madde bütününü Medeni Kanun sistematiğini görmeyi tercih etmemiştir. Nitekim 303. maddenin ilk üç fıkrası yönünden ortak olan dördüncü fıkrasının kurala getirdiği denge ile bir yıllık süre dışında gecikmeyi haklı kılan sebebin varlığı halinde meşru nedenlerle her zaman babalık davası açabilme haline işaret edilerek çocuk ile baba arasında soy bağı kurulması bir hak olmakla birlikte bu hakkın kullanımının ihlal edildiğini söylemeye imkan olmadığını ve yasa koyucu değişik ihtimalleri gözeterek dava hakkı tanıdığının açıklığı karşısında kuralda anayasal bir aykırılığın bulunmadığı kanaati ile çoğunluk görüşüne katılınmamıştır. Hal böyle iken aynı maddenin (303. maddenin dördüncü fıkrasının) çocuk yönünden esas denetimi yaptıran 2011/116 sayılı işbu dava dosyamızda da gecikmeyi haklı kılan haklı sebebin varlığının ortadan kalkmasından sonra başlayan dava açmak için verilen ek BİR AYLIK sürede makul ve ölçülü görülmeyerek oy çokluğu ile iptal edilmiştir. Medeni Yasa’nın toplumsal düzende kavranması ve işlevini yerine getirebilmesi için belirli bir seviyede kuralları arasında ortak tutarlılığa usul ve kapsadığı alan ve içerik yönünden temel ilkelere sahip olması gerekir. Aile hukukuna ilişkin soy bağının kurulması, babalığın tanınması v.b, zorunlu düzen kurallarının oluşmasında öngörülen ortak payda da yasa koyucunun tercih ettiği politika ve düzenleme amacı pragmatik bir tutarsızlığa düşmemelidir. Pozitif normun hak düşürücü süre başlığında öngördüğü süreye ölçüsüz denebilmesi, hukukta ölçülülüğü elverişli/gerekli/orantılı unsurlarından sadece birinin tanımı ya da yarattığı hukuki beklenti ile özdeşleşmiyorsa, (düzenlemeyi ortadan kaldıran İPTAL KARARI ile yasa koyucu yerine geçilmeyecek ise) ölçülükten beklenenin nelerden ibaret olması gerektiği de belirtilmelidir. Böylece iptal sonucu gelecek yeni yasa kural insan hayatının, davranışlarının belirlenmesinde, tercihlerde anayasal meşruluğa ya da kabule uygun, yakın düzenlemeler ile yasa koyucuya yönlendirme pratiğinde hizmet etmiş olmalı, tahmin edilebilir yasal çerçeve çizmesi beklenmelidir. Ölçüsüzlük yorumunun güvenli bir ölçütü yoktur. Medeni Kanun’un 303. maddesinin getirdiği düzenlemede, kullandırılan hak yönünden işlevsel, mantıki bir sistem nitelenerek kural haline getirilmiştir. Ahlaki içeriği, zorunluluğu Medeni Yasa’nın kabul ettiği sistematiğe uygun genel davranış ilkeleri ile şekillenmiş önceden bilinebilir, anlaşılabilir açık, benzer tanımlı eylemler ve hukukları yönünden eşit ve doğal adalet duyguları ile uyumlu bir ifası vardır. Bir kuralın ölçüsüzlüğü ifadesi onun hakkaniyetsiz, adaletsiz, hukuk devleti gereklerini karşılayamayan nitelikte olduğu söylemini içerir. Bir yorumda bu yaklaşımın kabul görmesi halinde ise devlet karşısında korunan birey özgürlüğü ile çatışan bir alan çıktığında ve bunun mahkemece tespitinde normun ulaştırmayı istediği amaç da eksik olanın teorisinin, sınırlarının öngörülmesi gerektiği düşünülmektedir. Örneğin bir aylık süre sahip olunacak haklara ulaşmayı engelleyen mahkememiz kabulüne göre adil, makul ve ölçülü olmayan bir sınırlı süre ise her yapılan yeni düzenlemede kayba uğrayan hak ile sınırlama kuralının koruduğu yarar dengesini ne ile ölçülecek, kıstas olarak neler ele alınacak, dengeyi oluşturmaya çalışırken terazinin kefelerine konacak birimler neler olacaktır? Çatışma alanlarında orantısızlık ölçüsüzlüğün genelde yaklaşılan en öncelikli ilkelerinden biri olmakla beraber iptal edilen kararda bir aylık ek dava açma süresinin neye oranla ölçüsüz olduğunun ifadesi yoktur. Anayasa’nın 17. maddesi ile korunan maddi manevi varlığı geliştirme hakkı devredilemez ve vazgeçilemez ise de kapsamı kamusal yarar ve sosyal niteliği nedeniyle toplumsal denge adına kollanmak ve gözetilmek zorundadır. Anayasa’nın 36. maddesinin yarattığı hak arama özgürlüğü de diğer temel hak ve özgürlüklerden yararlanılması noktasında etkili bir güvence olsa da o hakların kullanılma niteliği de birlikte değerlendirilmeye alınmak zorundadır. Anayasa’nın 40. maddesinde hak ve hürriyeti ihlal edilmiş herkese yetkili makama gecikmeden başvurma ödevi ve imkanının sağlanmasını isteme hakkı getirdiği düzende Medeni Kanun’un ilgili bölümünde soy bağının kurulmasına ilişkin hükümlerde tüm benzer diğer hükümler yönünden getirilen ortak ölçü sisteminde bir farlılık oluşturmayan iptali istenen düzenlemede yer alan ek sürenin hakka ulaşmada bir engel getirmediği ve korunan düzen ile ulaşılacak hak arasında makul bir denge öngördüğü kaldı ki, 303. maddenin ikinci fıkrasının daha önce Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmesi ile çocuk yönünden hakka kavuşmak adına dava açmasını engelleyen bir süre sınırı da kalmayıp ek dava açma süresine ihtiyaç kalmadığı nedenleri ile çoğunluk görüşüne katılınmamıştır. Başkanvekili Serruh KALELİ [R.G. 21 Haziran 2012 – 28360] —— • —— Anayasa Mahkemesi Başkanlığından: Esas Sayısı : 2011/13 Karar Sayısı : 2012/45 Karar Günü : 22.3.2012 İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Birecik Asliye Hukuk Mahkemesi (E. 2011/13, E. 2011/14) İTİRAZLARIN KONUSU: 1- 8.5.1991 günlü, 3717 sayılı Adli Personel ile Devlet Davalarını Takip Edenlere Yol Gideri ve Tazminat Verilmesi ile 492 sayılı Harçlar Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun’un 23.7.2010 günlü, 6009 sayılı Kanun’un 30. maddesiyle değiştirilen 2. maddesinin, 2- 2.7.1964 günlü, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun; a- 2. maddesinin, b- (1) sayılı Tarifesinin “(A) Mahkeme Harçları” bölümüne 6009 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle eklenen (V) numaralı fıkranın, Anayasa’nın 2., 10., 36. ve 55. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir. I- OLAY Kamulaştırma bedelinin artırılması talebiyle açılan davalarda, keşif işlemleri için harç ve ücret alınmasının Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasını ciddi gören Mahkeme, kuralların iptali için başvurmuştur. II- İTİRAZLARIN GEREKÇELERİ Başvuru kararlarının gerekçe bölümü şöyledir: “Davacılar tarafından (…) kamulaştırma bedelinin 4000 TL. arttırılması talep edilmiştir. Mahkememizce yargılamaya devam edilmiş, devam eden yargılama sürecinde davacı vekili mahkeme tarafından keşif ücretinin 560 TL olarak belirlenmesini, özellikle de Devletin herhangi bir harcama yapmadan keşif harcını 120 TL. olarak belirlemesi ve bunun bir kısmının yolluk olarak mahkeme heyetine dağıtmasının hak hürriyetine engel olduğunu, ayrıca mahkeme heyeti için cüzi bir miktar belirlenirken bilirkişiler için fahiş miktarda bilirkişi ücretinin takdir edilmesinin de Anayasaya aykırı olduğunu, adli yardım taleplerinin de olmadığını ifade ederek Anayasaya aykırılık iddiasında bulunmuştur. (...) 6009 sayılı Yasa ile Harçlar Kanunu’nda yapılan değişiklik ile Yasaya bağlı (1) sayılı Tarife’de düzenlenmiş mahkeme harçlarına keşif harcının eklenmiş olmasının aşağıdaki gerekçelerle Anayasa’ya aykırı olduğu kanaatine ulaşılmaktadır: 1- Harçlara Dair Teorik Esaslar: Harçlar devletin egemenliğinden kaynaklanan kamu gücüne dayanarak topladığı cebri nitelikte kamu gelirleridir. Devlet, kendisini oluşturan en önemli ve ayırt edici unsur olan egemenliğine dayanarak tek taraflı iradesi ve üstün buyurma gücü ile kişiler ve topluluklarına mali yükümlülükler yükleyebilir. Devletin mali egemenliğinden kaynaklanan bu yetki üstün bir yetki olmakla birlikte sınırsız ve keyfi biçimde kullanılabilecek bir yetki değildir. Devlet kamu gücünü kullanarak yeni mali yükümlülükler getirir veya mevcut mali yükümlülüklerde değişikliğe giderken Anayasanın 2. maddesinde öngörülen hukuk devleti ilkesi gerekleri ile sınırlı hareket etmek, hukukun üstünlüğü esasına riayet etmek zorundadır. Kamu gücüne dayanarak toplanan cebri kamu gelirlerinin en önemlilerinden biri olan harçlar, belli kamu kurum ve kuruluşlarınca verilen bazı somut hizmetlerden yararlananlardan bu hizmetler karşılığında alınan cebri nitelikte parasal ödentiler olarak tanımlanabilir. Harcın konusunu ancak kamu kurum ve kuruluşlarınca verilebilen somut nitelikte bazı kamusal hizmetler oluşturur. Bu hizmetlerin başka bir kişi ve kuruluştan temini kesinlikle mümkün değildir. Vergilerin aksine harçlar karşılıklılık esasına dayanan cebri kamu gelirleridir. Belli ve somut kamusal hizmetlerden yararlanma karşılığında harç ödenir. Harca tabi hizmet sunulmaz ise, harcın ödenmesi talep edilemez. Harç konusu hizmetten yararlanıp yararlanmamak (bu hizmetin kendisine sunulmasını isteyip istememek) kişinin ihtiyarında olsa da bir kez harç konusu kamusal hizmetten yararlanma tercih ve bu hizmetin sunulması talep edildiğinde harç ödemek zorunlu hale gelir. Bu nedenle harçlar karşılıklı ve zorunlu nitelikte kamu gelirleridir. Ödenen harcın karşılığında vatandaş somut bir kamusal hizmetten yararlanma hakkını elde eder. Harç ödemesine rağmen bu hakkı gerçekleştirilmez, harç konusu kamusal hizmet kendisine sunulmazsa harç ödeyen bu hususta idari ve adli makamlara başvurabilir. Harçlar da vergiler gibi kural olarak bireyler ve toplulukları tarafından, bir başka deyişle piyasa ekonomisi aktörleri tarafından ödenir. Kamu sektörü ise kural olarak harç ödemez. Günümüz ekonomilerinde harçlar bireyler ve topluluklarından parasal değer-nakit olarak-para cinsinden toplanır. Harçlar bakımından mali güce göre alınma kuralı uygulanmaz, harca tabi hizmetten yararlanan ilgili harcı ödemek zorunda kalır. Harç konusu kamusal hizmetler kamusal faydanın yanında bireysel fayda da sağlar. Harç kamusal hizmet sayesinde elde edilen bireysel faydanın karşılığını oluşturmaktadır. Bu nedenle harç tutarı makul olmak zorundadır. Bir başka deyişle harç tutarı yararlanılan kamusal hizmetin maliyetinin bir kısmına karşılık gelmeli, maliyeti aşan tutarlarda ise harç yükümü getirilmemelidir. Anayasamızın 73. maddesinin III. fıkrası uyarınca harçlar ancak bir yasa hükmüne istinaden toplanabilir. Ülkemizde harçlar, Belediye Gelirleri Kanunu’nda düzenlenmiştir. Harçlar Kanunu merkezi yönetim tarafından alınan harçları, Belediye Gelirleri Kanunu ise yerel yönetimler tarafından alınan harçları düzenlemektedir. Mali hukukta geçerli olan yasallık ilkesi gereğince harcın tüm temel unsurları (konu, yükümlü, matrah, oran-tutar, harç yükümlülüğünü doğuran olay, istisna ve muaflık biçimindeki harç kolaylıkları) ve harcın ödeme zamanı ve biçimi ilgili yasada açıkça düzenlenmek zorundadır. Devletin harca konu ettiği kamu hizmetleri arasında en önemlilerinden biri yargı hizmetleridir. Yargı hizmetleri ile ilgili olarak alınan harçlara yargı harçları adı verilir. Yargı harçları 492 sayılı Harçlar Kanunu’na bağlı (1) sayılı tarifede düzenlenmiştir. Bu düzenleme uyarınca yargı harçları, mahkeme harçları ve icra ve iflas harçları olmak üzere iki temel gruba ayrılır. 492 sayılı Harçlar Kanununun yargı harçlarının konusunu düzenleyen 2. maddesine göre yargı harcına konu edilen yargı organlarının yargı işlemleridir. Bu işlemler devletin tekelinde bulunan yargılama ve hüküm verme faaliyeti ile ilgili olarak yargı organları (mahkemeler ve icra daireleri) tarafından yapılan kendine özgü niteliği haiz kamu hukuku işlemleridir. Yukarıda yer verilen açıklamalar dikkate alındığında 6009 sayılı Yasa ile keşif harcı getirilirken harçlara dair teorik esaslara yeterince dikkat edilmediği göze çarpmaktadır. 2- 6009 sayılı Yasanın 20. maddesi ile getirilen Keşif Harcının Anayasaya Aykırılığı Sorunu 6009 sayılı Gelir Vergisi Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 20. maddesi aşağıdaki hükmü içermektedir: “MADDE 20- 492 sayılı Kanunun (1) sayılı Tarifesinin “(A) Mahkeme Harçları” bölümüne aşağıdaki (V) numaralı fıkra ve (1) sayılı Tarifesinin “B) İcra ve iflas harçları” bölümüne aşağıdaki (III) numaralı fıkra eklenmiştir. “V. Keşif harcı: 120 TL” (Mahkemelerce re’sen veya istem üzerine verilen keşif ya da tespit kararlarını yerine getirmek için) Mali hukukun özellikle kamu gelirleri hukuku (geniş anlamı ile vergi hukuku) dalına hakim olan temsilsiz vergi olmaz ilkesi (vergilerin yasallığı ilkesi) mali alandaki her türlü yükümlülüğün yasa ile konulması, değiştirilmesi, kaldırılması ile çıkarılan bu yasada mali yükümlülüğün temel unsurlarının açıkça belirtilmesi yanında ve daha önce olarak mali yükümlülüklerin halkın özgür iradesi ile seçerek iş başına getirdiği temsilcilerden oluşan parlamento tarafından çıkarılmış yasalara dayanılarak getirilmesini gerektirir. Bu husus halkın temsilcilerinin rızası ve onayı alındıktan sonra mali alanda yükümlendirme yapılacağını ifade eder. 6009 sayılı Yasa 23.07.2010 tarihinde TBMM tarafından kabul edilmiş 1.8.2010 tarih ve 27659 numaralı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. 6009 sayılı Yasa ile getirilen keşif harcı çeşitli açılardan Anayasa’ya aykırıdır. Öncelikle getirilen harç yükümünün meşru bir dayanağı bulunmamaktadır. Harçlar Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın ne genel gerekçesinde ne de madde gerekçelerinde Harçlar Kanunu’na bağlı (1) sayılı tarifeye eklenen harçların getirilmesini meşru kılan bir sebebe yer verilmemiş, keşif veya haciz talebinde bulunan kişilerin bu taleplerinin yerine getirilmesi için maktu bir keşif ödeyeceği belirtilmiştir. Getirilen harç yükümlülüğünün meşruluğunu ortaya koymak için devlet bütçesinin tekliği (bütçede birlik) ilkesinden söz edilmiş ve bu ilkeye uygun olarak keşif ve haciz masraflarının ödenmesi ve bu paralardan hak eden kişilere ödeme yapılmasının bütçe üzerinden gerçekleşeceği belirtilmiştir. Kamu maliyesinde ve bütçe hukukunda bütçede birlik ilkesi, devletin tüm gelir ve giderlerinin tek bir bütçede gösterilmesini öngörür. Bu ilke bütçe denetiminin kolaylaşması ve israfın önlenmesi bakımından etkinliği sağlayıcı bir yapı sağlamayı hedefler bu açıdan bakıldığında birlik ilkesinin, bütçenin açıklık, doğruluk, genellik gibi bütçe ilkelerini tamamladığı söylenebilir. Bu ilke kamu hizmetlerinin tek elden planlanması ve yönlendirilmesi, kamusal hizmetlerin finansman kaynaklarını oluşturması ve kamusal kaynakların planlı kullanılması konularında yarar sağlayabilmektedir. Birlik ilkesinin karşıtı, her kamu idaresinin gelir ve giderlerinin ayrı bütçelerde gösterilmesine ve bundan dolayı, merkezi idare dışında birden fazla bütçe oluşmasını (merkezi idare bütçesi, yerel yönetim bütçesi vb.) öngörür. Görüldüğü üzere bütçede birlik ilkesinden keşif harcı getirilmesinin haklı kılınması hususunda yararlanılması mümkün değildir. Bilakis bütçede birlik ilkesinin uygulamasına destek verdiği bütçede genellik ilkesi adem-i tahsis gereğini öngörür ki bu da belli gelirlerin belli harcamaların finansmanına tahsis edilmesini engeller. Bir başka deyişle ödenen keşif harçları ile keşfe çıkan personele ödeme yapılmasında prensip olarak kullanılamaz. Vurgulanması gereken ikinci husus gerekçede çok önemli bir hususun ihmal edildiğidir. Yasanın TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmesi sırasında bazı milletvekilleri tarafından isabetle belirtildiği üzere keşif, bir yargılamayı sonuçlandırabilmek amacıyla yapılması gereken bir işlemdir. Bu işlemin bedeli ise harç biçiminde devlete değil fakat ücret (yolluk) biçiminde işlemin yapılmasına katılan kamu görevlisine ödenir. Bu farklılığa rağmen ücretyolluk niteliğinde bir ödemenin harç yükümlülüğü haline getirilmesi durumunda bütçeye dâhil edilen hazineye yapılan bu ödemelerin daha sonra bütçe üzerinden, keşfe katılan kişilere yollukları biçiminde ödenmesi söz konusu olabilirse de böyle bir durumda hazineden bu paraları hak sahiplerine çok geç ödenecektir, bu husus geçmişteki tecrübeler ile sabittir. 3717 sayılı Kanuna göre mahkemelerde keşfe katılan tüm Yargı mensupları, Hakim ve Savcılar ve Hazine Avukatları yapılan keşif bedeli ödemesinin bu kişilerin emekleri karşılığında verilen ve taraflarca karşılanan bir ücret olduğudur. 6009 sayılı Yasa ile bu ödemenin harç olarak düzenlenmesi sonucunda belirtilen görevlilerin hak ettiği bir ödeme hazineye gidecek ve hazineden bu görevlilere yapılması ise bütçede genellik ilkesinin adem-i tahsis alt gereği uyarınca söz konusu olamayacaktır. Kamu görevlilerinin kazanılmış haklarından adeta mahrum edilmesi sonucunu doğuran bu durumun Anayasa’nın 2. maddesinde düzenlenmiş olan hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu aşikardır. Üzerinde durulması gereken üçüncü husus ise 6009 sayılı Yasa ile Harçlar Kanununun 123 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda yer alan bir takım harç muafiyetlerinin, mahkemelerce re’sen veya istem üzerine verilen keşif ya da tespit kararlarını yerine getirmek için alınan keşif harçları bakımından uygulanmamasıdır. Bu gerekçede bu hükmün getirilmesini açıklayan herhangi bir açıklamaya yer verilmediğinden düzenlemenin Anayasa’nın eşitlikle ilgili hükümlerine (10. madde) aykırı olduğu açıktır. Yukarıda açıklanan tüm nedenlerle birlikte dava açıldığı esnada davacı taraftan alınan nispi (veya maktu) harcın yanında yargılamanın devamı esnasında davacı taraftan ayrıca keşif harcı adı altında bir harç alınması “Anayasamızın 36. maddesinde belirtilen hak arama hürriyeti ilkesine” aykırılık teşkil etmektedir.” III- YASA METİNLERİ A- İtiraz Konusu Yasa Kuralları 1- 8.5.1991 günlü, 3717 sayılı Adli Personel ile Devlet Davalarını Takip Edenlere Yol Gideri ve Tazminat Verilmesi ile 492 sayılı Harçlar Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun’un 23.7.2010 günlü, 6009 sayılı Kanun’un 30. maddesiyle değiştirilen itiraz konusu 2. maddesi şöyledir: “Daire dışında yapılması gereken her keşif ve icra işlemi için; hâkimlere, Cumhuriyet savcılarına, askerî mahkemelerdeki subay üyelere, adlî tabiplere, icra müdürleri ve yardımcıları ile icra işlemlerini yapmakla yetkili memurlara, Hazine avukatlarına, Hazine avukatı olmayan il ve ilçelerde davaları takibe yetkili daire amirleri ve 3402 sayılı Kadastro Kanununa göre yetkili kılınan kişilere (275); yazı işleri müdürlerine, hâkim veya Cumhuriyet savcısının kararı üzerine görevlendirilen sosyal çalışmacı, psikolog ve pedagoglara, muhakemat hizmetlerinde görev yapan memurlara, zabıt kâtiplerine ve ceza ve infaz kurum personeli hariç olmak üzere diğer adlî ve idarî yargı personeline (200); mübaşir ve hizmetlilere (150) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak tutar kadar yol tazminatı ödenir. Bu madde uyarınca yol tazminatı bütçenin ilgili tertibinden her ayın sonunda ödenir ve ayrıca yevmiye ödenmez. Bir kişinin alacağı aylık yol tazminatı tutarı, en yüksek Devlet memuru aylığının ek gösterge dahil iki katını geçemez. Kamu adına takibi gereken işler ile Hazine avukatlarına, Hazine avukatı olmayan il ve ilçelerde davaları takibe yetkili daire amirlerine ödenecek yol giderleri ile yol tazminatı, bu madde hükümlerine göre bütçenin ilgili tertibinden ödenir. Bu madde uyarınca ödenen yol tazminatı damga vergisi hariç herhangi bir vergiye tabi tutulmaz. Yol giderleri ilgili kişiler tarafından karşılanır. Görülen işler birden fazla ise ödenecek yol gideri uzaklıkla orantılı şekilde hesaplanır.”. 2- 2.7.1964 günlü, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun; a- itiraz konusu 2. maddesi şöyledir: “Yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanları, yargı harçlarına tabidir. Ceza mahkemelerinde şahsi hukuka ait hakların hüküm altına alınması hâlinde de, celse harçları hariç olmak üzere (1) sayılı tarifeye göre harç alınır.” b- itiraz konusu (1) sayılı Tarifesinin “(A) Mahkeme Harçları” bölümüne 6009 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle eklenen (V) numaralı fıkra şöyledir: “V. Keşif harcı: 120 TL. (Mahkemelerce re’sen veya istem üzerine verilen keşif ya da tespit kararlarını yerine getirmek için)”. B- Dayanılan Anayasa Kuralları Başvuru kararlarında, Anayasa’nın 2., 10., 36. ve 55. maddelerine dayanılmıştır. IV- İLK İNCELEME Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi gereğince Haşim KILIÇ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Fettah OTO, Serdar ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Alparslan ALTAN, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI ve Erdal TERCAN’ın katılımlarıyla 2011/13 ve 2011/14 Esas sayılı dosyalarda 24.2.2011 gününde yapılan ilk inceleme toplantılarında öncelikle uygulanacak kural sorunu üzerinde durulmuştur. A- Anayasa’nın 152. maddesi ile 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 28. maddesine göre, bir davaya bakmakta olan mahkeme, bu davada uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, ilgili kural ya da kuralların iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmaya yetkilidir. Ancak bu hükümler uyarınca, bir mahkemenin Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilmesi için, yöntemince açılmış, mahkemenin görevine giren bakmakta olduğu bir davanın bulunması ve iptali istenen kuralın da bu davada uygulanacak olması gerekir. Uygulanacak kural ise bakılmakta olan davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikteki kanun veya kanun hükmünde kararnamelerdir. İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, 492 sayılı Kanun’un 2. maddesinin tamamının iptali istemiyle başvurmuştur. İtiraz konusu kuralın ikinci fıkrasında, ceza mahkemelerinde şahsi hukuka ait hakların hüküm altına alınması hâlinde, celse harçları hariç olmak üzere Kanun’a bağlı (1) sayılı Tarifeye göre harç alınacağı hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla anılan fıkranın hukuk davası niteliğindeki bakılmakta olan davalarda uygulanması mümkün değildir. Bu nedenle 2.7.1964 günlü, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 2. maddesinin ikinci fıkrasının, itiraz başvurusunda bulunan Mahkeme’nin bakmakta olduğu davalarda uygulanma olanağı bulunmadığından, bu fıkraya ilişkin başvuruların Mahkeme’nin yetkisizliği nedeniyle reddine oybirliğiyle karar verilmiştir. B- Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi gereğince 2011/13 ve 2011/14 Esas sayılı dosyalarda 24.2.2011 gününde yapılan ilk inceleme toplantılarında; 1- 7.5.2010 günlü, 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun uyarınca, 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile ilgili gerekli düzenlemeler yapılmadan, Mahkeme’nin çalışıp çalışamayacağına ilişkin ön meselenin incelenmesi sonucunda; Mahkeme’nin çalışmasına bir engel bulunmadığına, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Fettah OTO, Zehra Ayla PERKTAŞ ile Celal Mümtaz AKINCI’nın, gerekçesi 2010/68 esas sayılı dosyada belirtilen karşıoyları ve oyçokluğuyla, 2- Dosyalarda eksiklik bulunmadığından: a- 8.5.1991 günlü, 3717 sayılı Adli Personel ile Devlet Davalarını Takip Edenlere Yol Gideri ve Tazminat Verilmesi ile 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun’un 23.7.2010 günlü, 6009 sayılı Kanun’un 30. maddesiyle değiştirilen 2. maddesinin, b- 2.7.1964 günlü, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun; aa- 2. maddesinin birinci fıkrasının, bb- (1) sayılı Tarifesinin Yargı Harçları başlıklı “(A) Mahkeme Harçları” bölümüne 6009 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle eklenen (V) numaralı fıkranın, esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir. V- BİRLEŞTİRME KARARI 24.2.2011 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, 2011/14 Esas sayılı davanın, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle 2011/13 Esas sayılı dava ile birleştirilmesine, esasının kapatılmasına, esas incelemenin 2011/13 Esas sayılı dosya üzerinden yürütülmesine oybirliğiyle karar verilmiştir. VI- ESASIN İNCELENMESİ Başvuru kararları ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu yasa kuralları, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: A- Uygulanacak Kural Sorunu Anayasa’nın 152. maddesi ile 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesine göre, bir davaya bakmakta olan mahkeme, bu davada uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, ilgili kural ya da kuralların iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmaya yetkilidir. Ancak bu hükümler uyarınca, bir mahkemenin Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilmesi için, yöntemince açılmış, mahkemenin görevine giren bakmakta olduğu bir davanın bulunması ve iptali istenen kuralın da bu davada uygulanacak olması gerekir. Uygulanacak kural ise, bakılmakta olan davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikteki kanun veya kanun hükmünde kararnamelerdir. İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, 3717 sayılı Kanun’un 6009 sayılı Kanun’un 30. maddesiyle değiştirilen 2. maddesinin tamamının iptalini istemektedir. İtiraz konusu kuralın birinci fıkrasında, daire dışında yapılması gereken her keşif ve icra işlemi için, hâkim ve savcılar ile adalet personeline belli gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak tutar kadar “yol tazminatı” ödeneceği; ikinci fıkrasında, anılan tazminatın bütçenin ilgili tertibinden karşılanacağı; üçüncü fıkrasında, bir kişinin alacağı aylık toplam yol tazminatı tutarının üst sınırı; dördüncü fıkrasında, kamu adına takibi gereken işler ile Hazine avukatlarına, Hazine avukatı olmayan il ve ilçelerde davaları takibe yetkili daire amirlerine ödenecek yol giderleri ve yol tazminatının bütçenin ilgili tertibinden karşılanacağı; beşinci fıkrasında ise yol tazminatının damga vergisi hariç herhangi bir vergiye tabi tutulmayacağı düzenlenmektedir. Keşif işlemine katılacak kamu görevlileri, genel bütçenin ilgili tertibinden yapılacak söz konusu ödemelere keşfe katılmakla birlikte kendiliğinden hak kazanırlar. Bunun için Mahkeme’nin herhangi bir karar vermesi ya da işlem yapması gerekmez. Yapılan ödemelerin daha sonra yargılama gideri olarak taraflara yükletilmesi ise usul kanunlarında yer alan yargılama giderlerine ilişkin özel hükümlerin konusudur. Dolayısıyla itiraz konusu kuralın anılan fıkraları bakılmakta olan davalarda uygulanacak kural niteliğinde değildir. Bu nedenle 8.5.1991 günlü, 3717 sayılı Adli Personel ile Devlet Davalarını Takip Edenlere Yol Gideri ve Tazminat Verilmesi ile 492 Sayılı Harçlar Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun’un, 23.7.2010 günlü, 6009 sayılı Kanun’un 30. maddesiyle değiştirilen 2. maddesinin birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci fıkralarının, itiraz başvurusunda bulunan Mahkeme’nin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından, bu fıkralara ilişkin başvurunun Mahkeme’nin yetkisizliği nedeniyle reddine oybirliğiyle karar verilmiştir. B- Anayasa’ya Aykırılık Sorunu 1- 3717 sayılı Kanun’un 6009 sayılı Kanun’un 30. Maddesiyle Değiştirilen 2. Maddesinin Son Fıkrasının İncelenmesi Başvuru kararlarında, kuralın Anayasa’ya aykırılığına ilişkin doğrudan bir gerekçe gösterilmemiş, 6009 sayılı Kanun ile keşfe katılan kamu görevlilerine ödenen yol tazminatına ilişkin sistemin bütünüyle değiştirilmesi Anayasa’ya aykırı görülerek, anılan sistemin bir parçası olan 3717 sayılı Kanun’un 2. maddesinin diğer fıkraları yanında son fıkrasını oluşturan kuralın da, Anayasa’nın 2., 10., 36. ve 55. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. İtiraz konusu kuralın birinci cümlesinde, daire dışında yapılması gereken keşif işlemleri için gerekli yol giderinin ilgili kişiler tarafından karşılanacağı; ikinci cümlesinde, görülen işler birden fazla ise ödenecek yol giderinin uzaklıkla orantılı şekilde hesaplanacağı düzenlenmiştir. 3717 sayılı Kanun’un 6009 sayılı Kanun’un 30. maddesiyle değiştirilen 2. maddesinin dördüncü fıkrasında kamu adına takibi gereken işler ile Hazine avukatları ve davaları takibe yetkili daire amirleri için ödenecek yol giderleri özel olarak hüküm altına alınmış olup, bunlar kural kapsamında değildir. Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan “sosyal hukuk devleti”, insan haklarına dayanan, kişilerin huzur, refah ve mutluluk içinde yaşamalarını güvence altına alan, kişi hak ve özgürlükleriyle kamu yararı arasında adil bir denge kurabilen, millî gelirin adalete uygun biçimde dağıtılması için gereken önlemleri alan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak sosyal adaleti ve toplumsal dengeleri gözeten devlettir. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” hükmüne yer verilmiştir. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının yanında, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Kuşkusuz bireylere iddialarını ispat etmek için delil ileri sürme olanağının tanınması da adil yargılanma hakkının gereklerindendir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 190. maddesinde, ispat yükünün, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa ait olduğu; 25. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, hâkimin kanunla belirtilen durumlar dışında kendiliğinden delil toplayamayacağı düzenlenmiştir. Buna göre hukuk yargılamasında keşif yapılabilmesi için, kural olarak kendi lehine hak çıkaracak olan tarafın talepte bulunması gerekir. Özel hukuka ilişkin bir uyuşmazlıkta, iddia edilen vakıayı ispat ederek buna bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkarmak isteyen ve bu nedenle keşif yapılması talebinde bulunan taraftan, işlem daire dışında yapılması gerektiğinde, işleme katılacakları mahalline götürüp getirecek aracı işleten kişiye ödenecek olan yol giderinin alınması doğaldır. Yol giderini ödeme gücü olmayanların ise 6100 sayılı Kanun’un 334 ilâ 340. maddeleri arasında düzenlenmiş olan adlî yardım müessesinden yararlanma olanakları bulunmaktadır. Diğer taraftan 6100 sayılı Kanun’un 325. maddesinde, hâkim tarafından re’sen başvurulması gereken deliller için gereken giderlerin taraflardan birisi veya belirtilecek oranda her ikisi tarafından ödenmesine, tarafların ödememesi durumunda, ileride bu gideri ödemesi gereken taraftan alınmak üzere Hazineden ödenmesine karar verileceği hükme bağlanmıştır. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 20. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, Danıştay ile idare ve vergi mahkemelerinin, bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yapacakları; 31. maddesinde, keşif işlemlerine hukuk yargılamasındaki hükümlerin uygulanacağı belirtilmiş olduğundan, 6100 sayılı Kanun'un 325. maddesi idari yargı alanında yapılacak keşif işlemleri yönünden de uygulanır. Buna göre hukuk ve idari yargı alanlarında re’sen keşif yapılmasına karar verilmesi gereken durumlarda, yol giderinin ödenmemesi taraflar aleyhine sonuç doğurmaz, ödeme gücüne bakılmaksızın bu gider Hazineden karşılanır. İtiraz konusu kuralın birinci cümlesinde taraflara yol giderini ödeme yükümlülüğü getirilmekle birlikte, bunun keşif deliline dayanılmasını engellememesi için gerekli yasal tedbirlere de yer verilmiştir. İtiraz konusu kuralın ikinci cümlesinde ise birden fazla keşif işleminin yapılması gereken durumlarda, yol giderinin uzaklıkla orantılı olarak hesaplanacağı düzenlenerek, hakkaniyet ölçü alınmıştır. Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural, Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir. Kuralın, Anayasa’nın 10. ve 55. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir. 2- 492 sayılı Kanun’un 2. Maddesinin Birinci Fıkrasının İncelemesi Başvuru kararlarında, kuralın Anayasa’ya aykırılığına ilişkin doğrudan bir gerekçe gösterilmemiş, keşif harcını düzenleyen 492 sayılı Kanun’un (1) sayılı Tarifesinin “(A) Mahkeme Harçları” bölümüne 6009 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle eklenen (V) numaralı fıkrası Anayasa’ya aykırı görüldüğünden, anılan harç dahil tüm yargı harçlarının alınmasının dayanağını teşkil eden kuralın da Anayasa’nın 2., 10., 36. ve 55. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. İtiraz konusu kuralla, 492 sayılı Kanun’un (1) sayılı Tarifesinde belirtilen yargı işlemlerinden harç alınması düzenlenmiştir. Kural, sadece keşif işlemine ilişkin olmayıp, tüm yargı hizmetlerinden alınacak harçların dayanağını oluşturmaktadır. Dolayısıyla kuralla ilgili sorun, yargı hizmetlerinden harç alınıp alınamayacağına ilişkindir. Harç, kamu kurum ve kuruluşlarının sunduğu hizmetlerden yararlananlardan, bu yararlanmaları karşılığı alınan bedeldir. Kuşkusuz yargı hizmetleri de, kamu kurumlarının sunduğu en önemli hizmetlerden biridir. Anayasa’da yargı hizmetlerinin ücretsiz olarak verileceğine ve Devletin harç alma yetkisi dışında tutulacağına dair hüküm bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural, Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir. Kuralın, Anayasa’nın 10. ve 55. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir. 3- 492 Sayılı Kanun’un (1) sayılı Tarifesinin “(A) Mahkeme Harçları” Bölümüne 6009 sayılı Kanun’un 20. Maddesiyle Eklenen (V) Numaralı Fıkranın İncelenmesi Başvuru kararlarında, keşif harcı alınmasının meşru bir dayanağının bulunmadığı, keşif işleminin bedelinin Devlete değil işlemin yapılmasına katılan kamu görevlilerine ödenmesi gerektiği, 6009 sayılı Kanun ile yapılan değişikliklerin bu bedelin harç adı altında hazineye aktarılmasından sonra genel bütçe üzerinden keşfe katılan kamu görevlilerine ödenmesini düzenlemek suretiyle kamu görevlilerinin hak ettikleri bedele çok geç kavuşmaları sonucunu doğurduğu, davanın açılması sırasında alınan harcın yanında yargılama devam ederken ayrıca keşif harcı adı altında bir harç alınmasının hak arama hürriyetini engellediği, harç muafiyetlerine ilişkin hükümlerin keşif harcı bakımından uygulanmamasının eşitlik ilkesini ihlal ettiği belirtilerek itiraz konusu kuralın, Anayasa’nın 2., 10., 36. ve 55. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. İtiraz konusu kuralla, mahkemelerce re’sen veya istem üzerine verilen keşif ya da tespit kararlarının yerine getirilmesi için 120 TL keşif harcı alınacağı düzenlenmiştir. Keşif işlemine katılan hâkim ve Cumhuriyet savcıları ile adalet personeline ödenecek olan yol tazminatının kuralla doğrudan bir ilgisi olmayıp, bu husus 3717 sayılı Kanun’un 6009 sayılı Kanun’un 30. maddesiyle değiştirilen 2. maddesinde hüküm altına alınmıştır. Keşif işlemi, kural olarak ilgili tarafın talebi üzerine, ileri sürülen iddianın ispatı bakımından delil elde edilmesi biçimindeki kişisel yararın sağlanması için, daire dışında ve kamu görevlilerinin ayrı bir emek sarf etmesi suretiyle verilen bir yargı hizmeti olup, bunun ayrıca harç konusu yapılması harçlara ilişkin anayasal ilkelere aykırı değildir. Anayasa Mahkemesi’nin 20.10.2011 günlü, 2011/54 Esas ve 2011/142 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere, kanun koyucunun yargı hizmetlerinin verilmesi karşılığında harç alınması biçiminde düzenleme yapma yetkisi bulunmakla birlikte, bunun Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkını ihlal etmemesi için “harcın miktarının makul olması”, “harcın alınmasında haklı bir amacın olması”, “ulaşılmak istenen amaç ile harç miktarı arasında orantı olması” ve “ödeme gücü olmayanlar bakımından etkili adlî yardım sisteminin olması” kriterlerine uyulması gerekmektedir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları da bu yöndedir (Tolstoy-Miloslavsky/İngiltere, 13.6.1995, No: 18139/91; Kreuz/Polonya, 18.6.2001, No: 28249/95; Bakan/Türkiye, 12.6.2007, No: 50939/99; Ülger/Türkiye, 26.6.2007, No: 25321/02). Keşif harcını ödeme gücü olmayanların 6100 sayılı Kanun’un 334 ilâ 340. maddeleri arasında düzenlenmiş olan adlî yardım müessesinden yararlanma olanağı bulunmaktadır. Diğer taraftan 6100 sayılı Kanun'un 325. maddesinde re’sen keşif yapılmasına karar verilmesi gereken durumlar için adlî yardım hükümlerinden daha geniş bir düzenlemeye yer verilerek, taraflarca ödenmeyen giderlerin ödeme gücüne bakılmaksızın Hazineden karşılanacağı hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla keşif harcını ödeme gücü olmayanlar bakımından adlî yardım olanağı bulunmaktadır. Diğer yandan harcın, haklı bir amaç taşıması, makul ve orantılı olması ilkelerine de aykırı bir yönü bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural, Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir. Kuralın, Anayasa’nın 10. ve 55. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir. VII- SONUÇ 1- 8.5.1991 günlü, 3717 sayılı Adli Personel ile Devlet Davalarını Takip Edenlere Yol Gideri ve Tazminat Verilmesi ile 492 Sayılı Harçlar Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun’un, 23.7.2010 günlü, 6009 sayılı Kanun’un 30. maddesiyle değiştirilen 2. maddesinin son fıkrasının, 2- 2.7.1964 günlü, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun; a- 2. maddesinin birinci fıkrasının, b- (1) SAYILI TARİFE’sinin “(A) Mahkeme Harçları” bölümüne 6009 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle eklenen (V) numaralı fıkranın, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 22.3.2012 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi. Başkanvekili Serruh KALELİ Başkanvekili Alparslan ALTAN Üye Fulya KANTARCIOĞLU Üye Mehmet ERTEN Üye Serdar ÖZGÜLDÜR Üye Osman Alifeyyaz PAKSÜT Üye Recep KÖMÜRCÜ Üye Burhan ÜSTÜN Üye Engin YILDIRIM Üye Nuri NECİPOĞLU Üye Hicabi DURSUN Üye Celal Mümtaz AKINCI Üye Erdal TERCAN [R.G. 21 Haziran 2012 – 28360] —— • —— Anayasa Mahkemesi Başkanlığından: Esas Sayısı : 2011/108 Karar Sayısı : 2012/55 Karar Günü : 11.4.2012 İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Kara Kuvvetleri Komutanlığı 2. Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi İTİRAZIN KONUSU: 25.10.1963 günlü, 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu’nun, 9.10.1996 günlü, 4191 sayılı Kanun’un 3. maddesiyle değiştirilen 17. maddesinin “Askeri mahkemelerde yargılamayı gerektiren ilginin kesilmesi, daha önce işlenen suçlara ait davalara bu mahkemelerin bakma görevini değiştirmez” biçimindeki birinci cümlesinin, Anayasa’nın 2., 10., 11., 36., 37. ve 145. maddelerine aykırılığı savıyla iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemidir. I- OLAY Firar suçunu işlediği iddiası ile sanık hakkında açılan kamu davasında, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur. II- İTİRAZ VE YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİNİN GEREKÇESİ Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir: “İTİRAZIN KONUSU: 25.10.1963 gün ve 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluş ve Yargılama Usulü Kanunu’nun 17. maddesinin (1) birinci cümlesi, BAŞVURUDA DAYANILAN ANAYASA MADDESİ: 18.10.1982 gün ve 2709 sayılı Anayasa’nın 2, 10, 11, 36, 37 ve 145/2. maddeleri, İTİRAZA KONU SOMUT OLAY: 2’inci Kolordu Komutanlığı Askeri Savcılığı’nın 28.12.2010 gün ve 2010/1453991 E-K sayılı iddianamesi ile sanığın 11.09.2010 tarihinde birliğinden firar ettiği ve 25.09.2010 tarihinde de kendiliğinden birliğine katılarak altı hafta içinde kendiliğinden gelmekle son bulan firar suçunu işlediğinden bahisle 1632 sayılı ACK’nun 66/1-a ve 73. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemi ile mahkememize kamu davası açmıştır. Sanık hakkında tanzim edilen söz konusu iddianame mahkememizce 10.01.2011 tarihinde kabul edilerek sanığın yargılamasına başlamıştır. ASKERİ MAHKEMELERİN YARGILAMA GÖREV VE YETKİLERİNİN YASAL MEVZUAT AÇISINDAN İNCELENMESİ: Askeri mahkemelerin görev ve yetkilerinin pozitif hukukumuzdaki birinci kaynağını 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın Askeri Yargı başlıklı 145. maddesi oluşturmaktadır. Öte yandan 353 sayılı Askeri Mahkemelerin Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununun 9 ve devamı maddelerinde Askeri Mahkemelerin görev alanı tarif edilmiştir. Askeri Mahkemelerin yargılama usulünün temelini ise 353 sayılı Askeri Mahkemelerin Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri oluşturmaktadır. SOMUT OLAY VE ANAYASAYA AYKIRILIĞIN DEĞERLENDİRİLMESİ: 2’inci Kolordu Komutanlığı Askeri Savcılığı’nın 28.12.2010 gün ve 2010/1453-991 EK sayılı iddianamesi ile sanığın 11.09.2010 tarihinde birliğinden firar ettiği ve 25.09.2010 tarihinde de kendiliğinden birliğine katılarak altı hafta içinde kendiliğinden gelmekle son bulan firar suçunu işlediğinden bahisle 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu’nun 66/1-a ve 73. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemi ile mahkememize kamu davası açıldığı, sanığa isnat edilen eylemin sırf askeri suça ilişkin bir suç olduğu hususunda her hangi bir sorun olmadığı mahkememizce tespit edilmiştir. Asker kişi kavramı 353 sayılı Yasa’nın 10. maddesinde tanımlanmış ve buna göre: “Muvazzaf askerler; subaylar, astsubaylar, askerî öğrenciler, uzman jandarmalar, uzman erbaşlar, erbaş ve erler, Yedek askerler (Askeri hizmette bulundukları sürece), Milli Savunma Bakanlığı veya Türk Silahlı Kuvvetleri kadro ve kuruluşlarında çalışan sivil personel, Askeri işyerlerinde çalışan ve İş Kanununa tabi bulunan işçiler, Rızası ile Türk Silahlı Kuvvetlerine katılanlar,” asker kişi olarak nitelendirilmektedir. Sanığın dosya kapsamında bulunan evraklarının yapılan incelemesinde ise 1989/2 tertip piyade er olduğu ve 10.12.2010 tarihinde ise terhis edildiği, dolayısıyla sanığın iddianamede isnat edilen eylem sırasında asker kişi olduğu hususunda da bir tereddüt bulunmamaktadır. Öte yandan 1111 sayılı Askerlik Kanunu’nun 5 ve 52. maddeleri gereği, sanık askerlik şubesinden sevk edildiği tarih olan 08.07.2009 ile terhis tarihi olan 10.12.2010 arasında muvazzaf askerlik hizmetini piyade er olarak tamamladığı, dolayısıyla sanığın terhis tarihinden itibaren asker kişi sıfatının bulunmadığı ortadadır. Asker kişi sıfatı devam ettiği süre zarfında, sanığın yargılanmasında görevli mahkemenin Askeri Mahkememizin olduğu konusunda bir duraksama ve tereddüt bulunmamaktadır. Sanığın asker kişi sıfatını kaybettiği 10.12.2010 tarihinden sonra ise sanığın yargılanmasına 353 sayılı Yasanın 17. maddesinin (1) birinci cümlesi dayanak gösterilerek Mahkememizce devam edilmektedir. Söz konusu yasa maddesinde aynen “Askeri mahkemelerde yargılamayı gerektiren ilginin kesilmesi, daha önce işlenen suçlara ait davalara bu mahkemelerin bakma görevini değiştirmez” ibaresine yer verilmektedir. Oysa 2709 sayılı Anayasa’nın 145/2. maddesinde ise “savaş hali haricinde, asker olmayan kişiler askerî mahkemelerde yargılanamaz” hükmüne yer verilmektedir. Yargılama konusu somut olayda sanığın 10.12.2010 tarihi itibariyle asker kişi sıfatı ortadan kalkmış durumdadır. Bu bağlamda 353 sayılı Yasa’nın 17. maddesinin birinci cümlesi ile konulan norm, Anayasa’nın 145/2. maddesi ile ortaya konulan norma aykırılık oluşturmaktadır. Tüm bu anlatımlardan hareketle 353 sayılı Yasa’nın 17. maddesinin birinci cümlesi açıkça 2709 sayılı Anayasamızın 145/2. maddesine ve dolayısıyla yine Anayasamızın 2, 10, 11, 36, 37. maddeleri bağlamında; hukuk devleti ilkesine, kanun önünde eşitlik prensibine, Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü ilkesine, kanuni hâkim güvencesi ile Anayasamız’da ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde ifade edilen adil yargılanma hakkına açıkça aykırılık teşkil etmektedir. SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda izah edilen gerekçe, hukuksal dayanaklar ile işin önemi dikkate alınarak öncelikle; 1- 353 sayılı Yasa’nın 17. maddesinin birinci cümlesi olan “Askeri mahkemelerde yargılamayı gerektiren ilginin kesilmesi, daha önce işlenen suçlara ait davalara bu mahkemelerin bakma görevini değiştirmez” hükmünün YÜRÜRLÜĞÜNÜN DURDURULMASINA, 2- Daha sonra işin esasına girilmek suretiyle 2709 sayılı Anayasamızın 145/2. maddesine ve dolayısıyla yine Anayasamızın 2, 10, 11, 36 ve 37. maddelerine aykırı olan 353 sayılı Yasa’nın 17. maddesinin (1) birinci cümlesi olan “Askeri mahkemelerde yargılamayı gerektiren ilginin kesilmesi, daha önce işlenen suçlara ait davalara bu mahkemelerin bakma görevini değiştirmez” hükmünün İPTALİNE, karar verilmesi hususunda gereğini arz ederim.05.11.2011” III- YASA METİNLERİ A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu’nun 9.10.1996 günlü, 4191 sayılı Kanun’un 3. maddesiyle değiştirilen itiraz konusu cümleyi de içeren 17. maddesi şöyledir: “Askeri mahkemelerde yargılamayı gerektiren ilginin kesilmesi, daha önce işlenen suçlara ait davalara bu mahkemelerin bakma görevini değiştirmez. Ancak suçun; askeri bir suç olmaması, askeri bir suça bağlı bulunmaması (...) halinde askeri mahkemenin görevi sona erer.” B- Dayanılan Anayasa Kuralları Başvuru kararında, Anayasa’nın 2., 10., 11., 36., 37. ve 145. maddelerine dayanılmıştır. IV- İLK İNCELEME Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca, Haşim KILIÇ, Serruh KALELİ, Alparslan ALTAN, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Fettah OTO, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN ve Celal Mümtaz AKINCI’nın katılmalarıyla 27.10.2011 günü yapılan ilk inceleme toplantısında; 1- Dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, 2- Yürürlüğü durdurma isteminin esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına, OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. V- ESASIN İNCELENMESİ Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kural, dayanılan Anayasa kuralları, bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: Başvuru kararında, itiraz konusu kuralla, suçu işlediği sırada asker kişi olan fakat yargılandığı tarihte bu sıfatı bulunmayanların, askeri mahkemede yargılanmasına imkân tanındığı, bu durumun sivil kişilerin askeri mahkemelerde yargılanması sonucunu doğurduğu, bu sebeple kuralın Anayasa’nın 2., 10., 11., 36., 37. ve 145. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. 353 sayılı Kanun’un 17. maddesinin itiraz konusu birinci cümlesinde, askerî mahkemelerde yargılanmayı gerektiren ilginin kesilmesinin, daha önce işlenen suçlara ait davalara bu mahkemelerin bakma görevini değiştirmeyeceği düzenlenmiş, ikinci cümlesinde ise suçun askerî bir suç olmaması ve askerî bir suça bağlı bulunmaması hâlinde askerî mahkemenin görevinin sona ereceği açıklanmıştır. Buna göre, suçu işlediği sırada asker olan kişinin bu sıfatının kalkması, önceden işlediği ve askerî yargıya tâbi bir suçtan dolayı askerî mahkemede dava açılmasına veya davanın görülmesine engel olmamaktadır. Ancak bu kişinin işlediği suç askerî suç değilse veya askerî suça bağlı değilse askerî mahkemenin görevi sona erecektir. Anayasa’nın 7.5.2010 günlü, 5982 sayılı Kanun’un 15. maddesiyle değiştirilen 145. maddesinin birinci fıkrasında, “Askerî yargı, askerî mahkemeler ve disiplin mahkemeleri tarafından yürütülür. Bu mahkemeler; asker kişiler tarafından işlenen askerî suçlar ile bunların asker kişiler aleyhine veya askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevlidir...” denilmek suretiyle askeri mahkemelerin görev alanı belirlenmiş, ikinci fıkrasında ise “Savaş hali haricinde, asker olmayan kişiler askerî mahkemelerde yargılanamaz.” denilmek suretiyle askeri mahkemelerde savaş hali haricinde sivillerin yargılanamayacağı hüküm altına alınmıştır. Ceza yargılaması hukukunda kişilerin hangi mahkemelerde yargılanacağının belli bir sıfatı taşımaya bağlandığı durumlarda, söz konusu sıfatın suçun işlendiği sırada bulunması gerekmekte olup, bu sıfatın suçun işlenmesinden sonra bir şekilde kaybedilmesi, kişilerin tabi bulunduğu mahkemenin görevinde herhangi bir değişikliğe neden olmamaktadır. Çünkü kanun koyucu bir suçu ele alırken suçun işleneceği sıradaki koşulları gözeterek suçun cezasının niteliğini, ağırlığını ve kovuşturulacağı mahkemeyi belirlemektedir. Anayasa’nın 145. maddesinde yer alan ve asker olmayan kişilerin savaş hali dışında askeri mahkemelerde yargılanamayacağını düzenleyen kural, suçun işlendiği sırada asker kişi olmayanlara ilişkin olup, bu kuralın, suçun işlendiği sırada asker olan kişilerin suçu işledikten sonra bu sıfatlarını kaybetmeleri halinde askeri mahkemelerde yargılanmalarını yasaklayan bir yönü bulunmamaktadır. Açıklanan nedenle, itiraz konusu kural, Anayasa’nın 145. maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir. İtiraz konusu kuralın Anayasa’nın 2., 10., 11., 36. ve 37. maddeleri ile ilgisi görülmemiştir. VI- YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİ 25.10.1963 günlü, 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu’nun, 9.10.1996 günlü, 4191 sayılı Kanun’un 3. maddesiyle değiştirilen 17. maddesinin “Askeri mahkemelerde yargılamayı gerektiren ilginin kesilmesi, daha önce işlenen suçlara ait davalara bu mahkemelerin bakma görevini değiştirmez” biçimindeki birinci cümlesine yönelik iptal istemi, 11.4.2012 günlü, E. 2011/108, K. 2012/55 sayılı kararla reddedildiğinden, bu cümleye ilişkin yürürlüğün durdurulması isteminin REDDİNE, 11.4.2012 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi. VII- SONUÇ 25.10.1963 günlü, 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu’nun, 9.10.1996 günlü, 4191 sayılı Kanun’un 3. maddesiyle değiştirilen 17. maddesinin “Askeri mahkemelerde yargılamayı gerektiren ilginin kesilmesi, daha önce işlenen suçlara ait davalara bu mahkemelerin bakma görevini değiştirmez.” biçimindeki birinci cümlesinin, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 11.4.2012 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi. Başkan Haşim KILIÇ Başkanvekili Serruh KALELİ Başkanvekili Alparslan ALTAN Üye Fulya KANTARCIOĞLU Üye Mehmet ERTEN Üye Serdar ÖZGÜLDÜR Üye Osman Alifeyyaz PAKSÜT Üye Zehra Ayla PERKTAŞ Üye Recep KÖMÜRCÜ Üye Burhan ÜSTÜN Üye Nuri NECİPOĞLU Üye Hicabi DURSUN Üye Celal Mümtaz AKINCI Üye Erdal TERCAN [R.G. 21 Haziran 2012 – 28360] —— • —— Anayasa Mahkemesi Başkanlığından: Esas Sayısı : 2011/37 Karar Sayısı : 2012/69 Karar Günü : 17.5.2012 İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Kara Kuvvetleri Komutanlığı 9. Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi İTİRAZIN KONUSU: 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 234. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinin (3) numaralı alt bendinde yer alan “… vekili aracılığı ile…” ibaresinin, Anayasa’nın 2., 10., 11., 36. ve 141. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir. I- OLAY Kovuşturma evresinde, katılanın dosyadan tutanak ve belgelerin örneklerinin verilmesi isteminin, itiraz konusu kural gereğince ancak tutanak ve belgelerin vekil aracılığı ile istenebileceği gerekçesiyle reddedilmesi üzerine katılanın Anayasa’ya aykırılık iddiasını ciddi bulan Mahkeme, kuralın iptali için başvurmuştur. II- İTİRAZIN GEREKÇESİ Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir: “1. ANAYASANIN 2’NCİ MADDESİ YÖNÜNDEN: Anayasanın “Cumhuriyetin Nitelikleri” başlıklı 2’nci maddesinde “hukuk devleti” ilkesi cumhuriyetin temel niteliği olarak düzenlenmiş; bu ilke Anayasa Mahkemesinin uygulamada yer edinmiş içtihatlarında; “eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygı gösteren, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayıp yargı denetimine açık olan, yasaların üstünde yasa koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ve Anayasa bulunduğu bilincinde olan devlet” olarak tarif edilmiştir. Bu tanım paralelinde yasaların, kamu yararının sağlanması amacına yönelik olması, genel, objektif, adil kurallar içermesi ve hakkaniyet ölçütlerini gözetmesinin hukuk devleti olmanın gereği olduğu tezahür etmektedir. Yani Yasa Koyucu’nun hukuki düzenlemelerde, kendisine tanınan takdir yetkisini anayasal sınırlar içinde adalet, hakkaniyet ve kamu yararı ölçütlerini göz önünde tutarak kullanması gerekir. Oysa iptali istenen ibare dolayısı ile vekile kullandırılan bir hakkın asıl tarafından kullanılması yasaklanmakta, istisnalar dışında kamuya açık olan yargılamaya ilişkin tutanakların, doğrudan hakkı ihlal edilmiş olan kişi tarafından edinilmesi engellenmektedir. Bu yönü ile toplumdaki adalet inancını zedelediği değerlendirilmektedir. Düzenlemenin adalet, hakkaniyet ve kamu yararı ölçütlerini karşılamadığı ve esasen Anayasa’nın “kanun önünde eşitlik” ilkesine aykırı olması hasebiyle de “hukuk devleti” ilkesine aykırı olduğu ve iptali gerektiği değerlendirilmektedir. 2. ANAYASANIN 10’UNCU MADDESİ YÖNÜNDEN: Anayasanın “Kanun Önünde Eşitlik” başlıklı 10’uncu maddesinde pozitif ayrımcılığa ilişkin istisnalar sayılmak sureti ile tüm vatandaşların yasa karşısında eşit olduğu vurgulanmıştır. Anayasa Mahkemesinin kararlarında devamlılık arz eden şekilde yer bulduğu üzere; yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı olacağı anlamına gelmez. Anayasa’nın amaçladığı eşitlik, eylemli değil hukuksal eşitliktir. Kimi yurttaşların haklı bir nedene dayanarak değişik kurallara bağlı tutulmaları eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz. Fakat kişisel nitelikleri ve durumları özdeş olanlar arasında, yasalara konulan kurallarla değişik uygulamalar yapılması Anayasaya aykırılık teşkil eder. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar ayrı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’nın öngördüğü eşitlik sağlanmış olur. Durumlardaki değişikliğin doğurduğu zorunluluklar, kamu yararı ya da başka haklı nedenlere dayanılarak, yasalarla farklı uygulamalar getirilmesi, Anayasa’nın eşitlik ilkesinin çiğnendiğini göstermez. Diğer yandan kamu yararı veya haklı nedenle getirilen farklı düzenlemelerin; anlaşılabilir, amaçla ilgili, âdil ve makûl olması gerekir. Kamu yararı veya haklı nedene dayanılarak yapıldığı öne sürülen farklı düzenlemelerin bu üç ölçütten birine uymaması durumunda eşitlik ilkesinin korunduğu söylenemez. Davaya konu olayda, sanık konumu itibarı ile müdafii olsun olmasın yargılamadaki tüm işlemlere katılabilirken, mağdur davaya katılıp iddiacı konuma gelse bile, iddiasına dayanak hazırlamak için gerekli olduğu şüphe götürmeyecek olan dosyada mevcut - yargılama itibarı ile dosyaya dahil edilmiş (zira soruşturmada bu belgeleri alması kısıtlanmamıştır) - belge ve tutanaklardan (duruşma ve keşif zabıtları dahil olmak üzere) vekili olmaksızın suret alamayacaktır. Yine temelde iddiacı ile aynı işlevi yerine getiren savcı konumundaki yargı görevlisi bu hakları genelde kamu özelde mağdur/katılan adına kullanabilirken; katılan, asıl hakkı ihlal edilen kişi olmasına rağmen bu hakkı kullanamayacaktır. Bu paralelde mevcut ibare dolayısı ile aynı hukuksal durum içerisine girmiş kişiler (sanık, savcı ve katılan yargılamanın süjeleridir) açısından farklı uygulamaları sonuçlayan bir durum tezahür etmektedir. Bu kısıtlamanın amaca uygunluk ve adalet kriterlerini karşılamadığı gibi anlaşılabilirlikten de uzak olduğu göz önüne alınarak kanun önünde eşitlik ilkesine aykırı olduğu ve iptali gerektiği değerlendirilmektedir. 3. ANAYASANIN 11’İNCİ MADDESİ YÖNÜNDEN: Anayasanın “Anayasanın Bağlayıcılığı ve Üstünlüğü” başlıklı 11’inci maddesinde, Anayasa hükümlerinin devletin tüm unsur ve organlarını bağlayan temel kurallar olduğu belirtilerek, kanunların Anayasaya aykırı olamayacağı hüküm altına alınmıştır. Bu şekli ile Anayasa’nın güvence altına aldığı herhangi bir hakka veya hükme aykırılık doğrudan 11’inci madde hükmüne aykırılık teşkil etmektedir. İptali istenen ibarenin; Anayasanın “Kanun Önünde Eşitlik”; “Hukuk Devleti”; “Hak Arama Hürriyeti” ilkeleri ile 141’inci maddesine aykırı olduğu veçhile 11’inci maddeye aykırı olduğu ve iptali gerektiği değerlendirilmektedir. 4. ANAYASANIN 36’NCI MADDESİ YÖNÜNDEN: Anayasanın “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36’ncı maddesi ile herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu güvence altına alınmıştır. Anayasa da hak arama hürriyeti olarak adlandırılan bu hakkın kapsamında, hiç şüphesiz talep ve savları temellendirme, (bilgi edinme ve dilekçe hakları paralelinde düşünüldüğünde) bu temellendirme için gereken argümanları edinme de vardır. Çıplak olarak tanınacak bir “mahkemeye başvurma hakkı”nın Anayasa’nın ruhu ile bağdaşmayacağı izahtan varestedir. Fakat anılan ibare dolayısı ile hakkı ihlal edildiğinden bahisle mahkemeye müracaat eden kimsenin, iddialarını temellendirmek, şikayetine dayanak delilleri tartışmak için, kendinde bulunması zaruri olan tutanak ve belgeleri edinme imkanı, vekil ataması şartına bağlanmıştır. Baro tarafından maddede yazılı suçlarla sınırlı olarak vekil görevlendirmesi yapılabileceği gerçeği karşısında mağdur/katılanın “hak arama hürriyeti”nin önemli ölçüde içinin boşaltıldığı ve iptali istenen ibarenin Anayasa’da teminat altına alınmış bu hakkın özüne aykırılık teşkil etmesi dolayısı ile iptali gerektiği değerlendirilmektedir. 5. ANAYASANIN 141’İNCİ MADDESİ YÖNÜNDEN: Anayasanın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” başlıklı 141’inci maddesinin son fıkrası “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.” hükmünü amirdir. Anayasa Mahkemesi kararlarında ifade bulan şekli ile bu hüküm, bir usul ekonomisi kuralı olarak getirilmiştir. Bu kuralla, yargılama işlemlerinin hızlandırılarak davaların makul sürede sonuçlandırılması ve yargılama giderlerinin azaltılarak hak arama özgürlüğünün sınırlarının genişletilmesi amaçlanmıştır. Madde bu şekli ile İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 6/1 maddesi kapsamında yer alan “makul sürede yargılanma hakkının iç hukuktaki doğal tezahürüdür. Makul sürede yargılanma hakkı kapsamında devletlere yüklenen görevi, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (Stogmüller - Avusturya) kararında; “bütün hak arayanlar için geçerli olan bu hükmün amacı, bu kişileri yargılama işlemlerinin sürüncemede kalmasına karşı korumak; özellikle ceza davalarında, suçlanan kişinin, uzun süre davasının nasıl sonuçlanacağı endişesiyle yaşamasını önlemektir.” şeklinde açıklamıştır. Bu açıklama dahilinde, anılan sözleşme maddesinin ve yargılamaya ilişkin anayasal ilkelerin yargılamanın tüm tarafları için, konumları nispetinde tanınması gerektiği anlaşılmaktadır. Yine makul sürenin varlığının hak arayan kişi açısından da gerektiği izahtan varestedir. Halk arasındaki şekli ile “geciken adalet adalet değildir.” deyimi bu hususun veciz bir örneğidir. Bu açıdan hak arayan konumunda olan mağdur/katılana, iddiasını temellendirmeye yarar tutanak ve belgelerin verilmemesinin, (çok ütopik bir biçimde olsa da) bu belge ve tutanakları duruşma esnasında incelemesini sonuçlayacağı, bu durumun da yargılamanın gereksiz yere uzamasına neden olacağı kuvvetle muhtemeldir. Yukarıda ayrıntılı olarak açıklanan gerekçeler doğrultusunda, anılan ibarenin Anayasaya aykırı olduğu değerlendirilmektedir.” III- YASA METİNLERİ A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun itiraz konusu ibareyi de içeren 234. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi şöyledir: “(1) Mağdur ile şikâyetçinin hakları şunlardır: ... b) Kovuşturma evresinde; 1. Duruşmadan haberdar edilme, 2. Kamu davasına katılma, 3. Tutanak ve belgelerden vekili aracılığı ile örnek isteme, 4. Tanıkların davetini isteme, 5. Vekili bulunmaması halinde, cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini isteme, 6. Davaya katılmış olma koşuluyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı kanun yollarına başvurma.” B- Dayanılan Anayasa Kuralları Başvuru kararında, Anayasa’nın 2., 10., 11., 36. ve 141. maddelerine dayanılmıştır. IV- İLK İNCELEME Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca Serruh KALELİ, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Fettah OTO, Serdar ÖZGÜLDÜR, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Alparslan ALTAN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI ve Erdal TERCAN’ın katılımlarıyla 28.4.2011 günü yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir. V- ESASIN İNCELENMESİ Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: Başvuru kararında, iptali istenilen ibare ile vekile kullandırılan bir hakkın asıl tarafından kullanılması yasaklandığından, kamuya açık olan yargılamaya ilişkin tutanakların doğrudan hakkı ihlâl edilmiş olan kişi tarafından edinilmesinin engellendiği, bu yönü ile toplumdaki adalet inancının zedelendiği, kovuşturma aşamasında yargılamanın süjeleri olarak sanık, savcı ile aynı hukuksal durum içine girmiş kişilerden mağdur ya da katılana farklı uygulama ile sonuçlanan bir durum tezahür ettiğinden, bu kısıtlamanın amaca uygunluk ve adalet kriterlerini karşılamadığı, Anayasada hak arama hürriyetinin kapsamına bilgi edinme ve dilekçe hakları paralelinde talep ve savları değerlendirme, bu temellendirme için gereken argümanları da edinme hakkı bulunduğundan, hakkı ihlâl edildiği için mahkemeye başvuran kişinin iddialarını temellendirmek, şikâyetine dayanak delilleri tartışmak için kendinde bulunması zorunlu olan tutanak ve belgeleri edinme hakkının vekil ataması şartına bağlanmasının Anayasa’nın 2., 10., 11., 36. ve 141. maddelerini ihlâl ettiği ileri sürülmüştür. İtiraz konusu ibareyi içeren kuralda, mağdur ile şikâyetçinin kovuşturma evresinde tutanak ve belgelerden vekili aracılığı ile örnek isteyebileceği öngörülmektedir. Buna göre vekili olmayan mağdur ile şikâyetçi, kovuşturma aşamasında dosyadaki tutanak ve belgelerden örnek alamayacaktır. Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuk güvenliğini sağlayan, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve yasalarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir. Hak arama hürriyetini düzenleyen Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, “Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” denilerek yargı mercilerine davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma, adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Buna göre, hak arama özgürlüğünün en önemli iki ögesini oluşturan, sav ve savunma haklarını kısıtlayacak, bu hakların eksiksiz kullanımını engelleyecek ve adil yargılanmaya engel olacak yasa kurallarının Anayasa’nın 36. maddesine aykırılık oluşturacağı tartışmasızdır. Ceza muhakemesinin gayesi maddi gerçeği araştırmaktır. Ceza muhakemesi hukukunda hakikati araştırarak gerçeğe ulaşma, kolektif yargılama yöntemi ile sağlanmaktadır. Kolektif yargılama, hükmün verilmesine, iddia, savunma ve yargılama makamlarının birlikte katılmasını ifade eder. Kolektif yargılama yapmanın metodu, hüküm verme faaliyetine katılacakların düşüncelerini karşılıklı olarak bildirerek, bütün süjelerin birbirlerinin fikirlerini öğrenmeleridir. Mağdur ile şikâyetçi de, soruşturma ve kovuşturma evrelerinde kendilerine tanınan haklar ile diyalektik yargılamanın gerçekleştirilmesine katkıda bulunarak adil bir hükme ulaşılmasını sağlayan ceza muhakemesinin aktif süjeleridir. Yargılamanın süjelerinden olan mağdur ile şikâyetçinin dosyadaki tutanak ve belgelere ulaşmasına sadece avukatları aracılığı ile olanak verilmesi beklenen adaletin ve yargısal sonucun elde edilmesine engel olacaktır ki bu da hukuk devleti ilkesini zedeleyecektir. Kovuşturma aşamasında mağdur ile şikâyetçinin dava dosyasındaki tutanak ve belgelerden örnek alması hak arama özgürlüğünün bu bağlamda adil yargılanma hakkının ayrılmaz bir parçasını oluşturmaktadır. Böylece tutanak ve belgelerden örnek alınması mağdur ile şikâyetçiye muhakemenin seyrine yön vermek ve etki etmek olanağını da sağlayacaktır. İtiraz konusu ibare ile mağdur ile şikâyetçinin vekilleri olmaksızın dosyadaki tutanak ve belgelerden örnek alması engellenerek, yargı mercileri önünde davacı olarak iddiada bulunma, bilgiye ulaşarak muhakemenin gidişatına yön verme haklarının sınırlandırılması hak arama özgürlüğü ile bağdaşmaz. Açıklanan nedenlerle itiraz konusu ibare Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir. Kuralın Anayasa’nın 10., 11. ve 141. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir. VI- SONUÇ 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 234. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinin (3) numaralı alt bendinde yer alan “… vekili aracılığı ile…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, 17.5.2012 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi. Başkan Haşim KILIÇ Başkanvekili Serruh KALELİ Başkanvekili Alparslan ALTAN Üye Fulya KANTARCIOĞLU Üye Mehmet ERTEN Üye Serdar ÖZGÜLDÜR Üye Osman Alifeyyaz PAKSÜT Üye Zehra Ayla PERKTAŞ Üye Recep KÖMÜRCÜ Üye Burhan ÜSTÜN Üye Engin YILDIRIM Üye Nuri NECİPOĞLU Üye Hicabi DURSUN Üye Celal Mümtaz Üye Erdal TERCAN AKINCI Üye Muammer TOPAL Üye Zühtü ARSLAN [R.G. 21 Haziran 2012 – 28360] —— • —— Anayasa Mahkemesi Başkanlığından: Esas Sayısı: 2011/58 Karar Sayısı : 2012/70 Karar Günü : 17.5.2012 İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Van 3. Asliye Hukuk Mahkemesi İTİRAZIN KONUSU: 3.7.2005 günlü, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun 31.1.2007 günlü, 5578 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle değiştirilen 8. maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkralarının, Anayasa’nın 2., 10., 11. ve 35. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir. I- OLAY Davacılar tarafından açılan tapu iptal ve tescil davasında, itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptalleri için başvurmuştur. II- İTİRAZIN GEREKÇESİ Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir: “Davacıların mahkememize sundukları 28.04.2010 tarih havaleli dava dilekçesiyle Van Merkez Kıratlı Köyü köyüstü mevkiinde bulunan 148 nolu parselde 1/2 hissenin davalı adına kayıtlı iken 1/2 hissesini ...’a, 180 nolu parseldeki 1/2 hissesini de ...’a sattığını, satış bedelinin nakden, tamamen ve peşin olarak ödendiğini aradan 2 yıl geçmesine rağmen tapuda devir yapamadıklarından bahisle 148 nolu parseldeki ... adına kayıtlı 1/2 hissenin ... , 180 nolu parseldeki ... adına kayıtlı 1/2 hissenin ... adına tapuya tesciline karar verilmesi istemiyle mahkememize dava açılmış olmakla dosya incelendi; GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ : Davacıların mahkememize sundukları 28.04.2010 tarih havaleli dava dilekçesiyle Van Merkez Kıratlı Köyü köyüstü mevkiinde bulunan 148 nolu parselde 1/2 hissenin davalı adına kayıtlı iken 1/2 hissesini ...’a, 180 nolu parseldeki 1/2 hissesini de ...’a sattığını, satış bedelinin nakden, tamamen ve peşin olarak ödendiğini aradan 2 yıl geçmesine rağmen tapuda devir yapamadıklarından bahisle 148 nolu parseldeki ... adına kayıtlı 1/2 hissenin ..., 180 nolu parseldeki ... adına kayıtlı 1/2 hissenin ... adına tapuya tesciline karar verilmesi istemiyle mahkememize açılan davada davalı 22.06.2010 tarihli duruşmada davayı kabul etmesine rağmen mahkememizce dava konusu taşınmazlarda 25.03.2011 tarihli keşifte dinlenen Ziraat Yüksek Mühendisi’nin Mahkememize sunduğu 18.04.2011 tarih havaleli bilirkişi raporunda dava konusu taşınmazların mutlak tarim arazi vasfında olduğunu belirttiği, buna göre Mahkememizce dava konusuyla ilgili uygulanması gereken 31/01/2007 tarih ve 5578 sayılı Yasanın 2. maddesi ile değişik 03/07/2005 tarih ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun 8. maddesinin 3. fıkrası ve 8. maddesinin 4. fıkrasının Anayasanın 2. maddesinde belirtilen hukuk Devleti, 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesi, 11. maddesi, 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkına ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin İnsan Hakları Ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye ek protokolün 1. maddesinde belirtilen mülkiyet hakkının korunması ilkesine aykırı olduğu kanaatine varılması sonucunda; USULİ İNCELEME: Davacıların Mahkememize sundukları 28.04.2010 tarih havaleli dava dilekçesiyle Van Merkez Kıratlı Köyü köyüstü mevkiinde bulunan 148 nolu parselde 1/2 hissenin davalı adına kayıtlı iken 1/2 hissesini ...’a, 180 nolu parseldeki 1/2 hissesini de ...’a sattığını, satış bedelinin nakden, tamamen ve peşin olarak ödendiğini aradan 2 yıl geçmesine rağmen tapuda devir yapamadıklarından bahisle 148 nolu parseldeki ... adına kayıtlı 1/2 hissenin ..., 180 nolu parseldeki ... adına kayıtlı 1/2 hissenin ... adına tapuya tesciline karar verilmesi istemiyle Mahkememize açılan davanın Anayasanın 152/1. maddesi gereğince bakılmakta olan dava olması nedeni ile Anayasaya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurmak gerekmiştir. İPTALİ İSTENEN YASALARIN İLGİLİ MADDELERİ: 31/01/2007 tarih ve 5578 sayılı Yasanın 2. maddesi ile değişik 03/07/2005 tarih ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun 8. maddesinin 3. fıkrası ve 8. maddesinin 4. fıkraları. Madde 8- (Değişik madde: 31/01/2007-5578 S.K/2.mad) 3. fıkra “Belirlenen parsel büyüklüğü; mutlak tarım arazileri ve özel ürün arazilerinde 2 hektar, dikili tarım arazilerinde 0,5 hektar, örtü altı tarımı yapılan arazilerde 0,3 hektar ve marjinal tarım arazilerinde 2 hektardan küçük olamaz. Tarım arazileri bu büyüklüklerin altında ifraz edilemez, bölünemez veya küçük parsellere ayrılamaz. Ancak çay, fındık, zeytin gibi özel iklim ve toprak istekleri olan bitkilerin yetiştiği yerler ile seraların bulunduğu alanlarda, yörenin arazi özellikleri daha küçük parsellerin oluşmasını gerekli kıldığı takdirde, Bakanlığın uygun görüşü ile daha küçük parseller oluşturulabilir.” 4. fıkra “Bakanlığın uygun görüşü ile kamu yatırımları için ihtiyaç duyulan yerler hariç olmak üzere tarım arazileri, belirlenen büyüklükteki parsellerden daha küçük parçalara bölünemez. Bölünemez büyüklükteki tarım arazilerinin mirasa konu olmaları ve üzerlerinde her ne şekilde gerçekleşmiş olursa olsun birlikte mülkiyetin mevcut olması durumunda, bu araziler ifraz edilemez, payları üçüncü şahıslara satılamaz, devredilemez veya rehnedilemez. Bu araziler hakkında 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun özgülemeye ilişkin hükümleri kıyasen uygulanır.” hükmü yer almaktadır. 1982 ANAYASANIN İLGİLİ HÜKÜMLERİ: Anayasanın 2. maddesinde “Türkiye Cumhuriyeti toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” hükmü yer almaktadır. Anayasanın 10. maddesinde “herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” hükmü yer almaktadır. Anayasanın 11. maddesinde “Anayasa hükümleri yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.” hükmü yer almaktadır. Anayasanın 35. maddesinde “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” hükmü yer almaktadır. Anayasanın 90. maddesinin son fıkrası “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 07/05/2004 – 5170 S.K./7.mad) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmü yer almaktadır. AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİNİN İNSAN HAKLARI VE ANA HÜRRİYETLERİ KORUMAYA DAİR SÖZLEŞMEYE EK PROTOKOLÜN 1. MADDESİ: “Her hakiki veya hükmi şahıs mallarının masuniyetine riayet edilmesi hakkına maliktir. Herhangi bir kimse ancak âmme menfaati icabı olarak ve kanunun derpiş eylediği şartlar ve devletler hukukunun umumi prensipleri dâhilinde mülkünden mahrum edilebilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, emvalin umumi menfaate uygun olarak istimalini tanzim veya vergilerin veyahut sair mükellefiyetlerin veyahut da para cezalarının tahsili için zaruri gördükleri kanunları yürürlüğe koymak hususunda malik bulundukları hukuka halel getirmez.” hükmü yer almaktadır. MEVZUAT YÖNÜNDEN ESASTAN İNCELEME: 1982 Anayasasının 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesi kapsamında hukuk devleti ilkesi, insan haklarına saygılı ve bu hakları koruyucu âdil bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmekle kendini yükümlü sayan, hukuk kurallarına ve Anayasa’ya uygun davranan, bütün eylem ve işlemleri yargı denetimine bağlı olan devlettir. Bu nedenle devlet Anayasa’da ve İnsan Hakları Sözleşmesi 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesi kapsamında düzenlenen mülkiyet hakkını güvence altına almakla yükümlüdür. Anayasanın l0. maddesinde “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” hükmü karşısında mevcut yasal düzenlemeler yapılırken mülk sahipleri açısından eşitsizlik yaratacak bir durum ortaya çıkarmamalıdır. Anayasanın 11. maddesine göre “Anayasa hükümleri yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.” hükmü gereğince mevcut kanunların Anayasada ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesi kapsamında düzenlenen ve güvence altına alınan mülkiyet hakkını ihlal edici nitelikte olmamalıdır. Anayasanın 35. maddesinde “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” hükmü nedeniyle mülkiyet hakkının kullanımını sınırlandıran kanunların mülkiyet hakkının kullanılmasını tamamen engelleyecek nitelikte olmamalı, mülkiyet hakkını sınırlandıran tedbirlerin toplumun genel yararının gerekleri ve bireylerin temel haklarının gerekleri arasında adil bir denge gözetmesi şarttır. Bireysel mülk sahibini “bireysel ve aşırı bir yük” altına sokmamalıdır. Anayasanın 90. maddesinin son fıkrası gereğince “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 07/05/2004 - 5170 S.K./7.mad) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmü nedeniyle mevcut yasaların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 1 No’lu Ek Protokolün l. maddesi mülkiyet hakkını güvence altına alan hükmüne aykırı olmamalı, kamu yararı ile bireysel yarar arasındaki orantılılık ilkesi gözetmeli, müdahale keyfi olmamalı ve hukuka uygun bir şekilde yapılmalıdır. AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ 1 NO’LU EK PROTOKOLÜN 1. MADDESİ KAPSAMINDA MÜLKİYET HAKKI VE AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ UYGULAMALARI: Avrupa, İnsan Hakları Sözleşmesi 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesi mülkiyet hakkını güvence altına almaktadır. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi gibi diğer uluslararası insan hakları belgeleri de, mülkiyet hakkını tanımaktadırlar. Bununla birlikte İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine hukukî bağlayıcılık kazandıran ne Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi ne de Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi mülkiyetin korunmasına ilişkin herhangi bir özel hüküm getirmemektedirler. Benzer bir şekilde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (“Sözleşme”) metni kaleme alınırken devletler bu konuda herhangi mutabakata varamamışlardır. Nihayetinde birinci protokol tarafından kabul edilen bu formül, devletlere bu hakla birlikte daha geniş bir müdahale etme yetkisi tanıyarak oldukça nitelikli bir mülkiyet hakkı sağlamıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (“Mahkeme”) ilk defa Marckx Belçika’ya karşı davasında 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesini Belçika kanunlarının gayrimeşruluğu bağlamında değerlendirerek şu sonuca varmıştır: “1. madde herkesin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesi hakkını tanıyarak, mülkiyet hakkını esastan güvence altına almaktadır. Bu açık anlam “mal ve mülk” ve “mülkiyetin kullanımı” (Fransızcada “biens”, “propriete”, “usage des biens”) kavramlarından çıkarılmaktadır, “travaux preparatories” kavramıda bunu çok açık bir şekilde teyit etmektedir: Taslağı hazırlayanlar şu anki 1. maddenin ilk tasarısında “mülkiyetin hakkı” veya “mülkiyet hakkı” kavramlarını kullanmışlardır. Aslında, birinin mülkiyetini kullanma hakkı mülkiyet hakkının geleneksel ve temel boyutunu oluşturmaktadır.” Mahkeme bu kararında 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesinin kapsamını tanımlamıştır. Mahkeme, bu maddeyi yalnızca hali hazırda mevcut bulunan mal ve mülklere uygulamakta ve “mal ve mülk elde etme hakkının garanti altına almadığını belirtmektedir.” 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesi, özel ve tüzel kişilere ait mal ve mülke Devlet tarafından yapılabilecek herhangi bir keyfi müdahaleye karşı korumaktadır. Öte yandan bu madde devlete özel ve tüzel kişilere ait olan mülkiyetleri yasalarda belirtilen koşullar altında kullanma ve hatta bu kişileri bunlardan mahrum etme hakkını da tanımaktadır. Sözleşme kurumlarının mülkiyet hakkına yapılacak olan herhangi bir müdahalenin genel veya kamu yararı sağlamak amacıyla yapılıp yapılmadığından emin olmaları gerekmektedir. Özellikle, kamu otoriteleri mülkiyetin kullanımını vergilerin veya diğer harçların veya ceza ödemelerinin uygulanmasını sağlamak amacıyla kontrol edebilir. Kamu yararı ile bireysel yarar arasındaki orantılılık ilkesini gözetmek üzere müdahalenin keyfi olmaması ve hukuka uygun bir şekilde yapılması gerekmektedir. Bununla birlikte müdahalenin gerekliliğine ilişkin olarak mahkeme ve eski Avrupa İnsan Hakları Komisyonu genelde Devletlere geniş bir takdir yetkisi tanımaktadırlar. 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesi mülkiyetin malikten alınması veya diğer müdahaleler için herhangi bir tazminat hakkını açıkça düzenlememekle birlikte uygulamada dolaylı olarak bunu gerekli kılmaktadır (Holy Monasteries-Kutsal Manastırlar- Yunanistan’a karşı davası). Yalnızca Almanya’nın birleşimi gibi istisnai durumlarda olduğu gibi tazminat ödenmemesi haklı gösterilebilir (Jahn ve diğerleri Almanya’ya karşı davası). 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesi gerçek kişiler arasındaki sözleşme temelindeki doğal ilişkiyi dikkate almaktadır. Bu nedenle, bir mahkeme bireyin mülkünü başka birisine teslim etmesine hükmedebilir. Örneğin, sözleşmeler hukuku (uygulama sırasında mülke el konulması ve mülkün satılması), haksız fiil veya aile hukuku (miraslı malların, evlilik yoluyla elde edilmiş mülkün bölüşülmesi) ilgili uygulanabilecek yasalar genel olarak 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesinin kapsamı dışında kalmaktadır. Ancak, bireyler arasındaki mülkiyete ilişkin hukukî ilişkilerin etkisi belirlenirken sözleşme organlarının kanunun bir kişinin keyfi ve haksız olarak mülkünden mahrum bırakılarak bu mülkün başkasına devredilmesi şeklinde bir eşitsizlik yaratmadığı hususunda emin olması gerekmektedir. Bununla birlikte, belirli durumlarda, Devlet gerçek kişilerin hareketlerini düzenlemek için müdahalede bulunma yükümlülüğü altında olabilir. Neticede, 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesi genel olarak Devletlerin kendilerinin mülkiyet hakkına yapmış olduğu müdahalelerde veya üçüncü bir tarafın bunu yapmasına izin verdiği hallerde uygulanmaktadır. MÜLKİYET HAKKININ KAPSAMI: 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesinin ihlali ancak söz konusu ihlalin bu madde anlamında kendi “mülkiyetine” yönelik olduğu durumlarda ileri sürülebilir. “Mal ve mülk” kavramı iç hukuktaki resmi tanımdan bağımsız olarak özerk bir anlama sahiptir. “Mal ve mülk” kavramının mahkeme kararlarında çok geniş yorumlandığı iddia edilmektedir. Zira bu hak sadece mülkiyet hakkını içine almamakta ayrıca hisseler, patentler, tahkim kararları, emeklilik maaşı hakkı, kira hakları gibi bütün maddi hakları kapsamaktadır. Ve hatta bu haklar bir mesleği icra etmekten de kaynaklanıyor olabilmektedir. Bu geniş yorumlama 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesinin Fransızca olan versiyonunda yer alan “biens” kelimesinin kullanılması ile zorunlu bir hale gelmiştir. Fransız hukuk terminolojisinde “biens” kavramı bütün miras yoluyla geçen hakları (örneğin maddi haklar) ifade etmek amacıyla kullanılmaktadır. Bunu söylemek çok şaşırtıcı olmamalıdır. Zira gayrimenkul ve menkul mal sahipliğinden başka örneğin hisse, telif hakları, kesinleşmiş tahkim kararları ve bir sözleşmeden doğan kiralama hakkına sahip olmak da 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesi anlamında “mal ve mülk”tür. Ancak, bu madde kapsamında sağlanan koruma söz konusu iddia belirli bir mülke dayanmadıkça uygulanmamaktadır. Yukarıda belirtildiği gibi, 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesi mülk edinme hakkını garanti altına almamaktadır. DEVLETİN NEGATİF VE POZİTİF YÜKÜMLÜLÜKLERİ: 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesi kapsamındaki mülkiyet hakkına saygı zorunluluğu negatif ve pozitif her iki yükümlülüğü de kapsamaktadır. Bu hükmün asıl hedefi bireyi devlet tarafından kendi mal ve mülküne yapılacak olan haksız müdahaleler karşısında korumaktır (negatif yükümlülük). Negatif yükümlülük hususu örneğin mülke elkonulması veya mülkün tahrip edilmesi kadar planlanmış sınırlamalar, kira kontrolleri ve mülkün geçici süreyle elde tutulması durumlarını da içine alarak gündeme gelmektedir. Pressos Compania Naviera SA ve diğerleri Belçika’ya karşı davasında, ilgili devletin başvurucunun mevcut şikâyetlerini geriye yürüyen yasayla ortadan kaldırmak noktasında sorumlu olduğu kararına varılmıştır. Öte yandan, Sözleşmenin 1. maddesi uyarınca, hakkın etkili kullanımını güvence altına alan 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesi sadece Devletin müdahale ile ilgili yükümlülüklerine bağlı değildir. Fakat ilgili madde özellikle devletten başvurucunun mal ve mülkünü etkili kullanması ile otoritelerden meşru beklentileri arasındaki doğrudan bir bağlantıyı koruyacak pozitif önlemleri almasını talep edebilir MÜLKİYET HAKKININ İÇERİĞİ: 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesi üç farklı kuralı kapsayacak şekilde düzenlenmiştir. Bu değerlendirme ilk olarak bu madde ile ilgili en önemli mahkeme kararlarından biri olan Sporrong ve Lönnroth İsveç’e karşı davasında ortaya konulmuştur. Bu kurallar şu şekilde tanımlanmıştır... Birinci paragrafın ilk cümlesinde belirtilen ilk kural genel nitelik taşımaktadır ve mülkiyet dokunulmazlığına saygı gösterilmesi ilkesini ortaya koymaktadır; ilk paragrafın ikinci cümlesinde vurgulanan ikinci kural, mal ve mülkten yoksun bırakma konusunu ele alır ve bunu belli koşullara bağlar; üçüncü kural ise ikinci paragrafta belirtildiği üzere Devletlerin diğer hususlar arasında genel yarara uygun olarak gerekli kanunları çıkararak, mülkiyetin kullanımını da kontrol etme hakkına sahip olduğunu kabul eder. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesinin ihlal edilip edilmediğine karar verirken ilk olarak bu bölüm kapsamına giren bir mülkiyet hakkının (bir mal ve mülkün) mevcut olup olmadığını inceleyecektir. İkinci adım ise bu mülkiyete bir müdahalenin gerçekleşip gerçekleşmediğini ve son adım ise bu müdahalenin niteliğini incelemek olacaktır (örneğin bu üç kuralın hangisinin uygulanacağı). Bununla birlikte şu da unutulmamalıdır ki bu üç kuralın birbirinden farklı olması birbirleriyle ilgili olmadıkları anlamına gelmemektedir. İkinci ve üçüncü kurallar, belirli durumlardaki mülkiyet dokunulmazlığına müdahale durumlarıyla birlikte dikkate alınmaktadır ve bu yüzden birinci maddede zikredilen genel prensipler ışığında yorumlanmalıdırlar. MAL VE MÜLK DOKUNULMAZLIĞINA SAYGI GÖSTERİLMESİ (İLK KURAL): Birinci kuralın genel nitelik taşıdığı ve bireyin mülkiyet hakkına müdahalenin söz konusu olduğu fakat müdahalenin mülkiyetten yoksunluk veya mülkiyetin kullanımının kontrolünün ortaya çıkmadığı her durumu kapsadığı sık sık dile getirilmektedir. Bir durumun bu husus kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceğine karar verilirken mahkeme normalde ikinci ve üçüncü kuralın uygulanıp uygulanamayacağını belirler ki bu kurallar mal ve mülk dokunulmazlığına belirli müdahale kategorilerini içermektedirler. Bu kurala ilişkin çok geniş bir yorum yapılmış olsa da diğer iki kuralın uygulanabilirliğine ilişkin beklendiği kadar geniş bir yorum yapılmıştır. Özellikle de mülkiyetin kullanımının kontrolü hakkına ilişkin Sporrong ve Lönnroth İsveç’e karşı davasında mevcut kamulaştırma kurallarının bir sonucu olarak söz konu mülk satılırken değer kaybetmiştir. Bununla birlikte başvurucular mülklerinin maliki olmaya devam etmiş ve istemeleri durumunda mülklerini her an satabilecek durumda olmuşlardır. Davanın bu kısmı bu nedenle mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesi hakkını güvence altına alan birinci kural (genel) uyarınca ele alınmıştır. Stran Greek Rafineries ve Stratis Andreadis Yunanistan’a karşı davasında başvurucunun lehine hükümsüz ve uygulanmaz olan tahkim kurulu kararını öngören mevzuat birinci kural uyarınca ele alınmıştır. Solodyuk Rusya’ya karşı davasında başvurucunun emeklilik maaşı yüksek enflasyon nedeniyle geç ödenmiş ve bunun sonucu olarak ödenen miktarın değeri çok belirgin bir şekilde düşmüştür. Dava bu nedenle genel kural uyarınca incelenmiştir. MÜLKİYETTEN YOKSUNLUK (İKİNCİ KURAL): Malikin hukukî haklarının ihlal edilmesi mülkten yoksunluğun esasını oluşturmaktadır. Fakat, daha genel olarak, mahkeme sadece resmi bir kamulaştırmanın yapılıp yapılmadığını veya mülkiyetin kazanımını değil aynı zamanda fiili (de facto) bir kamulaştırmanın yapılıp yapılmadığının tespiti için durumun özgül koşullarını da inceleyecektir. Papamichalopoulos Yunanistan’a karşı davasında başvurucuların değerli arazisi 1967 yılında diktatörlük döneminde devlet tarafından alınarak donanmaya tahsis edilmiş ve donanma da sonradan bu arazide bir donanma üssü inşa etmiştir. Bu tarihten itibaren başvurucu mülkünü etkin bir şekilde kullanamamış ya da satamamıştır. Mahkeme davalı devleti fiili (de facto) kamulaştırmadan ötürü sorumlu tutmuştur. Brumarescu Romanya’ya karşı davasında başvurucu 1950 yılında ebeveynlerinden alınarak kamulaştırılan evin mülkiyetini ilk derece Mahkemesinden lehine çıkan karara dayanarak geri kazanmıştır. Bunun akabinde, yüksek Mahkeme başvurucunun söz konusu evi artık kullanma hakkının olmadığı gerekçesiyle ilk derece Mahkemesinin kararını bozmuştur. Mahkeme, ilk derece Mahkemesinin kararını 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesi kapsamında başvurucunun mülkiyet hakkı olarak değerlendirmiş ve davayı bu bölümdeki ikinci kural uyarınca incelemiştir. MÜLKİYETİN KULLANIMININ KONTROLÜ (ÜÇÜNCÜ KURAL): Bir tedbir, eğer mülkiyetin kullanımının kontrolünü genel yarar veya “vergilerin veya diğer harçların veya cezaların ödenmesini güvence altına alması” gibi nedenlerle devlete veriyorsa bu kural kapsamına girmektedir. MÜSAADE EDİLEN KISITLAMALAR-MÜDAHALE: Yukarıda belirtildiği gibi mülkiyetin korunması hakkı mutlak bir hak değildir. Bu hak 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesinde açıkça öngörülmüş kısıtlamalara tabidir. Mal ve mülk dokunulmazlığı hakkına müdahaleye şu durumlarda izin verilmektedir: 1- Kanun tarafından öngörülmüş olmalı, 2- Kamu yararını amaçlamalı 3- Demokratik bir toplumda gerekli olmalı Bu her üç şartın da birlikte yerine getirilmiş olması gerekmektedir. Bu şartlardan birinin dahi yerine getirilmemiş olması sözleşmenin ihlal edildiği anlamına gelmektedir. Ayrıca, Sözleşmenin 15. maddesinin esasına uygun olarak savaş ve diğer olağanüstü durumlarda devlet mülkiyet dokunulmazlığı hakkına saygı yükümlülüğünü sadece durumun zorunlu kıldığı hallerde askıya alabilir. Bu tedbirler devletin diğer uluslararası belgelerden doğan yükümlülükleriyle çelişik olmamalıdır. KANUNİLİK İLKESİ: Mülkiyet hakkına müdahale öncelikle kanunilik ilkesine uygun olmalıdır. Her ne kadar 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesinin ilk paragrafının ikinci cümlesinde açıkça ifade edilmiş olsa da (“kanunda öngörülmüş şartlara tabi”) kanuni katiyet ilkesi demokratik toplumun en temel ilkesi olarak Sözleşmede bir bütün olarak kabul edilmiş ve bu nedenle üç kuraldan hangisi uygulanırsa uygulansın bu şart yerine getirilmelidir. Kanun kavramı Sözleşmede özerk bir anlama sahiptir. “Kanun” sadece resmi anlamda bir kanunu ifade etmemektedir. Bu kavram aynı zamanda başka bir kanunu (örneğin tüzük), Anayasa, devletin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ve Avrupa Topluluğu hukukunu da kapsamaktadır. Hukukî işlem için sadece mülkiyet dokunulmazlığına saygı yükümlülüğüyle ilgili olarak devletin iç hukuk anlamında resmi bir hukukî kaynak ile sınırlandırılmış olması yetmez. Bunun yanı sıra keyfi muamelelere karşı bu sınırın belirli nitelik belirleyici karakterlere sahip olması ve uygun yasal güvencelerinin bulunması gerekmektedir. Örneğin James Birleşik Krallığa karşı davasında Mahkeme şu görüşümü yinelemiştir. ... tutarlı bir şekilde karara varılmıştır ki sözleşmede geçen “kanun” veya “kanunilik” terimleri sadece iç hukuku ifade etmemekte ayrıca kanunun nitelik olarak hukukun üstünlüğü ilkesiyle bağdaşır olması anlamına gelmektedir. Buna göre, kanunun erişilebilir (yayınlanmış) olması ve kanunun bölümlerinin, eylemin neticelerinin belirli bir işlemi gerektireceği ve hareketlerini düzenleyeceği şartlara göre ilgili kişiler tarafından makul bir dereceye kadar öngörülebilmelerini sağlayacak kesin ve açık bir dille ifade edilmiş olması gerekmektedir. Bu durum kanunların uygulanmasında gerekli olan yorumu dışta bırakacak bütün bir kesinliği gerektirmemektedir. Mamafih, söz konusu hukukî belgenin içeriğine, kapsadığı alana, hitap ettiği kişilerin sayı ve statülerine göre değişebilen öngörülebilirlik belirli bir dereceye kadar gerekmektedir. Mahkemenin mülkiyet hakkına müdahalenin kanuna uygun olmadığına karar verdiği durumlarda devletin amacının meşruluğunu veya orantılılık ilkesini dikkate alması gerekmemektedir. Böylesi bir durumda otomatik olarak 1 No’lu Ek Protokolün 1. maddesinin ihlali söz konusu olacağından mahkeme böylesi bir haksız müdahalenin meşru bir amaca hizmet edip etmediğini ya da orantılı olup olmadığını değerlendirmeyecektir. GENEL YARAR: Bunun yanı sıra bireyin mülküne yapılan kanuni müdahalenin genel (kamu) yararı içindeki meşru bir amaca hizmet nedeniyle bu işlemi haklı gösteren hukukî geçerlik nedenlerinin ileri sürülmesi gerekmektedir. Bu yükümlülüğün mülkiyetten yoksunluk (“kamu yararı”) ve mülkiyetin kullanımının kontrolü (“genel yarar”) ile ilgili bağlantısı açık bir şekilde ifade edilmiştir. Mamafih, hangi kural uyarınca olursa olsun mülkiyet hakkına yapılan müdahale kamu (veya genel) yararına hizmet amacıyla yapılıyor olmak kuralına uymalıdır. “Kamu yararı” kavramı niteliği gereği kapsamlı bir kavramdır. Zira yerel makamlar kendi toplumlarını ve onların ihtiyaçlarını daha iyi tanımakta ve bu nedenle Mahkemeden daha iyi bir şekilde kamu yararını tanımlayabilecek durumdadırlar. Mahkeme bu nedenle karar açık bir şekilde makul bir temelden mahrum olmadıkça yerel makamların neyin “kamu yararına” olduğu konusundaki kararına saygı göstermektedir. ORANTILILIK: Mal ve mülk dokunulmazlığı hakkına müdahale eden bir tedbirin meşru bir amacın gerçekleştirilmesi hedefiyle demokratik bir toplumda gerekli olması gerekmektedir. Bu tedbirin toplumun genel yararının gerekleri ve bireylerin temel haklarının gerekleri arasında adil bir denge gözetmesi şarttır. Böylesi adil bir denge bireysel mülk sahibinin “bireysel ve aşırı bir yük” altına sokulduğu durumlarda gerçekleşmiş olmayacaktır. Bununla birlikte, ülkelerine şekil veren sosyal süreç ile olan doğrudan temasları dikkate alınarak devlet yetkililerinin müdahalenin gerekliliği ve zarureti varlığına yaklaşımları konusunda daha iyi bir yerde olduklarını düşünerek Mahkeme taraf devletlere yaygın ifadesiyle “takdir yetkisi” gibi belirli bir ölçümleme ve uyarlama yetkisi vermektedir. Bu nedenle belirli bir amacın gerçekleştirilmesi amacıyla seçilen tedbire göre sözleşmede güvence altma alınan hakları daha az kısıtlayan bir tedbirin bulunması halinde her iki tedbir de devletlerin takdir yetkisi kapsamında olduğu sürece prensip olarak sözleşmenin ihlali söz konusu olmayacaktır. Öte yandan, Mahkeme müdahalenin hizmet edilen amaca uygun olarak orantılı olup olmadığını incelerken alternatif çözümlerin varlığını da dikkate alarak karar verecektir. Takdir yetkisi ayrıca Mahkemenin Sözleşmede güvence altına alınan hakların gerçekleştirilmesindeki ikincil rolünden de kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte, bu yetki sınırsız değildir fakat sözleşmece öngörülen mahkemenin tetkiki ile el ele gitmektedir. Bu yüzden mahkeme devletlerin aldıkları tedbirleri sorgulamaktan kaçınmayacak ve söz konusu tedbirleri takdir yetkisi kapsamında görmeyecektir. Bu eleştirinin kapsamı davanın şartlarına, Sözleşmece güvence altına alınan hakların niteliğine, müdahalenin yoğunluğu kadar müdahale ile amaçlanan meşru amaca göre değişecektir. Hentrich Fransa’ya karşı davasında başvurucu bir miktar arsa satın almış ve bunun akabinde devlet makamları bu arazi üzerindeki şufa haklarını kullanmak istemişlerdir. Devlet tarafı söz konusu davadaki kamu yararının vergi kaçakçılığının önlenmesi olduğunu ileri sürmüştür. Mahkeme ilk olarak devlet tarafından şufa hakkının keyfî bir şekilde ve seçerek uygulanmasının yanı sıra öngörülebilirlikten uzak olduğu sonucuna varmıştır. Değerlendirmenin ardından Mahkeme başvurucunun seçilmiş bir mağdur olarak bireysel ve aşırı bir yük ile sıkıntıya sokulduğu sonucuna varmış ve bu tedbirlerin eğer başvurucuya aleyhinde alınan tedbirlere karşı etkili bir itiraz hakkı tanınmış olsaydı-ki başvurucuya tanınmamıştır- meşru kabul edilebileceğine hükmetmiştir. Mülkiyet hakkının korunması ve kamu yararı arasında gözetilmesi gereken adil denge bu nedenle zarar görmüştür. İPTALİ İSTENEN KANUN KAPSAMINDA ESASTAN İNCELEME: 31/01/2007 tarih ve 5578 sayılı Yasanın 2. maddesi ile değişik 03/07/2005 tarih ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun 8. maddesinin 3. fıkrasına göre “Belirlenen parsel büyüklüğü; mutlak tarım arazileri ve özel ürün arazilerinde 2 hektar, dikili tarım arazilerinde 0,5 hektar, örtü altı tarımı yapılan arazilerde 0,3 hektar ve marjinal tarım arazilerinde 2 hektardan küçük olamaz. Tarım arazileri bu büyüklüklerin altında ifraz edilemez, bölünemez veya küçük parsellere ayrılamaz. Ancak çay, fındık, zeytin gibi özel iklim ve toprak istekleri olan bitkilerin yetiştiği yerler ile seraların bulunduğu alanlarda, yörenin arazi özellikleri daha küçük parsellerin oluşmasını gerekli kıldığı takdirde, Bakanlığın uygun görüşü ile daha küçük parseller oluşturulabilir. 4. fıkrasında ise “Bakanlığın uygun görüşü ile kamu yatırımları için ihtiyaç duyulan yerler hariç olmak üzere tarım arazileri, belirlenen büyüklükteki parsellerden daha küçük parçalara bölünemez. Bölünemez büyüklükteki tarım arazilerinin mirasa konu olmaları ve üzerlerinde her ne şekilde gerçekleşmiş olursa olsun birlikte mülkiyetin mevcut olması durumunda, bu araziler ifraz edilemez, payları üçüncü şahıslara satılamaz, devredilemez veya rehnedilemez. Bu araziler hakkında 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun özgülemeye ilişkin hükümleri kıyasen uygulanır.” hükümleri nedeniyle davacılar bedelini peşin ödedikleri ve zilyetliğini devralarak fiilen ekip biçtikleri ve kullandıkları taşınmazlardaki 1/2 hisseyi kendi adlarına tescil ettirememektedirler. Bu hükümlere göre mahkememiz dosyasında davaya konu Van Merkez Kıratlı Köyü köyüstü mevkiinde bulunan 148 nolu parsel ve 180 nolu parselin mutlak tarım arazisi olmaları nedeniyle taşınmazlardaki ifraz, bölünme, küçük parsellere ayrılma, payların üçüncü şahıslara satılması, devredilmesi ve rehnedilmesi, yasaklanmıştır. Özellikle dünyadaki son yirmi yıldaki ekonomik gelişmeler ve özelleştirme uygulamaları dikkate alındığında devletin stratejik öneme sahip limanlar, iletişim ve haberleşme şirketleri, çok büyük kapasiteli fabrikalar, arsalar, kurumlar özel şahıslara satılırken, devletten çok birey ön plana çıkarılırken ekonomik ve stratejik öneme sahip olmayan bir köy yerinde bulunan mutlak tarım arazisi niteliğindeki ve 2 hektar (20000 m2) altındaki taşınmazdaki ifraz, bölünme, küçük parsellere ayrılma, payların üçüncü şahıslara satılması, devredilmesi ve rehnedilmesini yasaklamak birbiriyle çelişen uygulamalardır. Bu durum yukarıda açıklanan mülkiyet hakkına müdahale edilirken bu müdahale kanun tarafından öngörülmüş olma, kamu yararını amaçlama ve demokratik bir toplumda gerekli olma koşullarına aykırılık teşkil etmektedir. Ayrıca bu şekilde mal ve mülk dokunulmazlığı hakkına müdahale eden bir tedbirin meşru bir amacın gerçekleştirilmesi hedefiyle demokratik bir toplumda gerekli olması gerekmektedir. Bu tedbirin toplumun genel yararının gerekleri ve bireylerin temel haklarının gerekleri arasında adil bir denge gözetmesi şarttır. Böylesi adil bir denge bireysel mülk sahibinin “bireysel ve aşırı bir yük” altına sokulduğu durumlarda gerçekleşmiş olmayacaktır. İptali talep edilen 31/01/2007 tarih ve 5578 sayılı Yasanın 2. maddesi ile değişik 03/07/2005 tarih ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun 8. maddesinin 3. fıkrası ve 4. fıkrasındaki düzenleme ve yasaklamalar mülk sahibini bireysel ve aşırı yük altına sokmuş ve toplumun genel yararının gerekleri ve bireylerin temel haklarının gerekleri arasında adil bir denge kurulması noktasında mülk sahibi aleyhine sonuç doğurmuş ve bu denge mülk sahibi aleyhine bozulmuş olmaktadır. Bu nitelikteki düzenleme ile müdahale hizmet edilen amaca uygun olarak orantılı olduğu söylenemez, iptali istenen kanun kapsamına girmeyen, özellikle imar planı içerisinde kalan, ekonomik ve stratejik olarak çok daha büyük öneme sahip taşınmazlar yönünden böyle bir kıstlama ve müdahale yok iken ekonomik ve stratejik öneme sahip olmayan bir köy yerinde bulunan taşınmazlara bu nitelikteki yasaklama ve müdahale mülk sahipleri acısından Anayasanın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesine açıkça aykırılık oluşturmaktadır. Bu kanun uygulandığında mülkiyet hakkının açıkça ihlal edilmesi nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde devletimizin tazminata mahkum edilmesi sonucu doğuracağı kuşkusuzdur. Yukarda açıklanan gerekçelerle 31/01/2007 tarih ve 5578 sayılı Yasanın 2. maddesi ile değişik 03/07/2005 tarih ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun 8. maddesinin 3. fıkrası ve 8. maddesinin 4. fıkrasının Anayasanın 2. maddesinde belirtilen Hukuk Devleti, l0. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesi, 11. maddesi, 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkına ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye Ek protokolün 1. maddesinde belirtilen mülkiyet hakkının korunması ilkesine aykırı olduğu kanaatine varıldığından iptalinin gerektiği anlaşılmakla, iptali için başvurmak gerekmiştir. GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ : Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere; 1- Buna göre; davaya konu olan 31/01/2007 tarih ve 5578 sayılı Yasanın 2. maddesi ile değişik 03/07/2005 tarih ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun 8. maddesinin 3. fıkrası ve 8. maddesinin 4. fıkrasının Anayasanın 2. maddesinde belirtilen Hukuk Devleti, l0. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesi, 11. maddesi, 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkına ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye Ek protokolün 1. maddesinde belirtilen mülkiyet hakkının korunması ilkesine aykırı olduğu kanaatine varıldığından İPTALİNE KARAR VERİLMEK ÜZERE DOSYANIN ANAYASA MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE, 2- 1982 Anayasasının 152/1- son cümlesi gereğince Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davanın GERİ BIRAKILMASINA, 3- 1982 Anayasasının 152/1-son cümlesi gereğince 152/3. maddesi gereğince Anayasa Mahkemesi işin kendisine gelişinden başlamak üzere 5 ay içerisinde karar vermediği takdirde davanın yürürlükteki kanun hükmüne göre sonuçlandırılmasma, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda karar verildi.” III- YASA METİNLERİ A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı 3.7.2005 günlü, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun 31.1.2007 günlü, 5578 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle değiştirilen itiraz konusu kuralları da içeren 8. maddesi şöyledir: “Madde 8 – (Değişik: 31/1/2007-5578/2 md.) Tarım arazileri; doğal özellikleri ve ülke tarımındaki önemine göre, nitelikleri Bakanlık tarafından belirlenen mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ve marjinal tarım arazileri olarak sınıflandırılır. Ayrıca Bakanlık tarım arazilerinin korunması, geliştirilmesi ve kullanımı ile ilgili farklı sınıflandırmalar yapabilir. Tarımsal faaliyetin ekonomik olarak yapılabildiği en küçük alana sahip ve daha fazla küçülmemesi gereken yeter büyüklükteki tarımsal arazi parsel büyüklüğü, bölge ve yörelerin toplumsal, ekonomik, ekolojik ve teknik özellikleri gözetilerek Bakanlık tarafından belirlenir. Belirlenen küçüklüğe erişmiş tarımsal araziler miras hukuku bakımından bölünemez eşya niteliğini kazanmış olur. Tarımsal arazinin bu niteliği tapu kütüğüne şerh edilir. Belirlenen parsel büyüklüğü; mutlak tarım arazileri ve özel ürün arazilerinde 2 hektar, dikili tarım arazilerinde 0,5 hektar, örtü altı tarımı yapılan arazilerde 0,3 hektar ve marjinal tarım arazilerinde 2 hektardan küçük olamaz. Tarım arazileri bu büyüklüklerin altında ifraz edilemez, bölünemez veya küçük parsellere ayrılamaz. Ancak çay, fındık, zeytin gibi özel iklim ve toprak istekleri olan bitkilerin yetiştiği yerler ile seraların bulunduğu alanlarda, yörenin arazi özellikleri daha küçük parsellerin oluşmasını gerekli kıldığı takdirde, Bakanlığın uygun görüşü ile daha küçük parseller oluşturulabilir. Bakanlığın uygun görüşü ile kamu yatırımları için ihtiyaç duyulan yerler hariç olmak üzere tarım arazileri, belirlenen büyüklükteki parsellerden daha küçük parçalara bölünemez. Bölünemez büyüklükteki tarım arazilerinin mirasa konu olmaları ve üzerlerinde her ne şekilde gerçekleşmiş olursa olsun birlikte mülkiyetin mevcut olması durumunda, bu araziler ifraz edilemez, payları üçüncü şahıslara satılamaz, devredilemez veya rehnedilemez. Bu araziler hakkında 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun özgülemeye ilişkin hükümleri kıyasen uygulanır.” B- Dayanılan ve İlgili Görülen Anayasa Kuralları Başvuru kararında, Anayasa’nın 2., 10., 11. ve 35. maddelerine dayanılmış, 13. ve 44. maddeleri ise ilgili görülmüştür. IV- İLK İNCELEME Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi gereğince Haşim KILIÇ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Serruh KALELİ, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Alparslan ALTAN, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI ve Erdal TERCAN’ın katılımlarıyla 9.6.2011 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, öncelikle uygulanacak kural sorunu görüşülmüştür. Anayasa’nın 152. ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesine göre, mahkemeler, bakmakta oldukları davalarda uygulayacakları kanun ya da kanun hükmünde kararname kurallarını Anayasa’ya aykırı görürler veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık savının ciddi olduğu kanısına varırlarsa, o hükmün iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmaya yetkilidirler. Ancak, bu kurallar uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması ve iptali istenen kuralların da o davada uygulanacak olması gerekmektedir. Uygulanacak yasa kuralları, davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır. Başvuran Mahkemenin bakmakta olduğu dava, tapu iptal ve tescil davası olup, davaya konu taşınmazlar mutlak tarım arazileridir. Ayrıca, özgülemeye ilişkin hükümlerin uygulanması konusunda bir talep de bulunmamaktadır. Dolayısıyla, 5403 sayılı Kanun’un 8. maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkralarının son cümleleri bakılmakta olan davada uygulanacak kurallar değildir. Bu nedenle; A- 3.7.2005 günlü, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun 31.1.2007 günlü, 5578 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle değiştirilen 8. maddesinin; 1- Üçüncü fıkrasının son cümlesinin, 2- Dördüncü fıkrasının son cümlesinin, İtiraz başvurusunda bulunan Mahkeme’nin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından, bu cümlelere ilişkin başvurunun Mahkeme’nin yetkisizliği nedeniyle reddine, B- Dosyada eksiklik bulunmadığından, 3.7.2005 günlü, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun 31.1.2007 günlü, 5578 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle değiştirilen 8. maddesinin; 1- Üçüncü fıkrasının birinci ve ikinci cümlelerinin, 2- Dördüncü fıkrasının birinci ve ikinci cümlelerinin, Esasının incelenmesine, OYBİRLİĞİYLE, karar verilmiştir. V- ESASIN İNCELENMESİ Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralları, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: A- İtiraz Konusu Kuralların Anlam ve Kapsamı İtiraz konusu kuralları da içeren 5403 sayılı Kanun’un 8. maddesi tarım arazilerinin sınıflandırılması ve arazi parsel büyüklüklerinin belirlenmesi ile ilgili hükümleri içermektedir. 5403 sayılı Kanun’un sekizinci maddesinin birinci fıkrasında; tarım arazilerinin doğal özellikleri ve ülke tarımındaki önemine göre, nitelikleri Bakanlık tarafından belirlenen mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ve marjinal tarım arazileri olarak sınıflandırılacağı, ayrıca Bakanlığın tarım arazilerinin korunması, geliştirilmesi ve kullanımı ile ilgili farklı sınıflandırmalar yapabileceği hüküm altına alınmıştır. Maddenin ikinci fıkrasında ise, tarımsal faaliyetin ekonomik olarak yapılabildiği en küçük alana sahip ve daha fazla küçülmemesi gereken yeter büyüklükteki tarımsal arazi parsel büyüklüğünün, bölge ve yörelerin toplumsal, ekonomik, ekolojik ve teknik özellikleri gözetilerek Bakanlık tarafından belirleneceği, belirlenen küçüklüğe erişmiş tarımsal arazilerin, miras hukuku bakımından bölünemez eşya niteliğini kazanacağı, tarımsal arazinin bu niteliğinin de tapu kütüğüne şerh edileceği belirtilmektedir. Maddenin üçüncü fıkrasının itiraz konusu birinci ve ikinci cümlelerinde, belirlenen parsel büyüklüklerinin; mutlak tarım arazileri ve özel ürün arazilerinde 2 hektar, dikili tarım arazilerinde 0,5 hektar, örtü altı tarımı yapılan arazilerde 0,3 hektar ve marjinal tarım arazilerinde 2 hektardan küçük olamayacağı, tarım arazilerinin bu büyüklüklerin altında ifraz edilemeyeceği, bölünemeyeceği veya küçük parsellere ayrılamayacağı öngörülmektedir. Maddenin dördüncü fıkrasının itiraz konusu birinci ve ikinci cümlelerinde ise, Bakanlığın uygun görüşü ile kamu yatırımları için ihtiyaç duyulan yerler hariç olmak üzere tarım arazilerinin, belirlenen büyüklükteki parsellerden daha küçük parçalara bölünemeyeceği, bölünemez büyüklükteki tarım arazilerinin mirasa konu olmaları ve üzerlerinde her ne şekilde gerçekleşmiş olursa olsun birlikte mülkiyetin mevcut olması durumunda, bu arazilerin ifraz edilemeyeceği, paylarının üçüncü şahıslara satılamayacağı, devredilemeyeceği veya rehnedilemeyeceği ifade edilmektedir. B- Anayasa’ya Aykırılık Sorunu Başvuru kararında, itiraz konusu kurallarla getirilen yasaklamaların mülk sahibini bireysel ve aşırı yük altına soktuğu ve toplumun genel yararının gerekleri ile bireylerin temel haklarının gerekleri arasında adil bir denge kurulması noktasında mülk sahibi aleyhine sonuç doğurduğu, düzenlemenin hizmet edilen amaca uygun olarak orantılı olmadığı, itiraz konusu kuralların kapsamına girmeyen özellikle imar plânı içerisinde kalan taşınmazlar yönünden böyle bir müdahale yok iken, tarım arazilerinde böyle bir yasaklamanın olmasının eşitlik ilkesini ihlal ettiği, bu nedenle itiraz konusu kuralların Anayasa’nın 2., 10., 11. ve 35. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43. maddesine göre, ilgisi nedeniyle itiraz konusu kurallar Anayasa’nın 13. ve 44. maddeleri yönünden de incelenmiştir. Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir. Anayasa’nın 10. maddesinde yer verilen “yasa önünde eşitlik ilkesi” hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayırım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez. Anayasa’nın 35. maddesinde herkesin, mülkiyet ve miras haklarına sahip olduğu, bu hakların ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabileceği, mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır. Mülkiyet hakkı, kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla, sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, ürünlerinden yararlanma ve tasarruf olanağı veren bir haktır. Anayasa’nın 44. maddesinde; “Devlet, toprağın verimli olarak işletilmesini korumak ve geliştirmek, erozyonla kaybedilmesini önlemek ve topraksız olan veya yeter toprağı bulunmayan çiftçilikle uğraşan köylüye toprak sağlamak amacıyla gerekli tedbirleri alır. Kanun, bu amaçla, değişik tarım bölgeleri ve çeşitlerine göre toprağın genişliğini tespit edebilir. Topraksız olan veya yeter toprağı bulunmayan çiftçiye toprak sağlanması, üretimin düşürülmesi, ormanların küçülmesi ve diğer toprak ve yeraltı servetlerinin azalması sonucunu doğuramaz. Bu amaçla dağıtılan topraklar bölünemez, miras hükümleri dışında başkalarına devredilmez ve ancak dağıtılan çiftçilerle mirasçıları tarafından işletilebilir. Bu şartların kaybı halinde, dağıtılan toprağın Devletçe geri alınmasına ilişkin esaslar kanunla düzenlenir” denilmektedir. 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun birinci maddesinde Yasa’nın amacının; toprağın doğal veya yapay yollarla kaybını ve niteliklerini yitirmesini engelleyerek korunmasını, geliştirilmesini ve çevre öncelikli sürdürülebilir kalkınma ilkesine uygun olarak, plânlı arazi kullanımını sağlayacak usûl ve esasları belirlemek olduğu, ikinci maddesinde ise Yasa’nın; arazi ve toprak kaynaklarının bilimsel esaslara uygun olarak belirlenmesi, sınıflandırılması, arazi kullanım plânlarının hazırlanması, koruma ve geliştirme sürecinde toplumsal, ekonomik ve çevresel boyutlarının katılımcı yöntemlerle değerlendirilmesi, amaç dışı ve yanlış kullanımların önlenmesi, korumayı sağlayacak yöntemlerin oluşturulmasına ilişkin sorumluluk, görev ve yetkilerin tanımlanması ile ilgili usûl ve esasları kapsadığı belirtilmiştir. Anayasa, yasa koyucuya, toplumsal ihtiyaçlar doğrultusunda tarımsal alanlarda düzenleme yapma yetkisi vermektedir. Bu bağlamda, yasa koyucu tarafından tarım alanlarının korunması ve amacına uygun olarak kullanılmasını sağlamak için 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu çıkarılmış bulunmaktadır. İtiraz konusu kuralların da, tarım arazilerinin miras veya diğer sebeplerden dolayı bölünmesinin ve tarımsal yapının bozulmasının önlenmesi, tarım alanlarında meydana gelen kayıpların engellenmesi, parçalı araziler için harcanan emek, zaman ve masrafların azaltılması, tarım yapılmasının kolaylaştırılması ve tarımsal işletmelerin ekonomiye kazandırılması için kamu yararı amacıyla getirildiği anlaşılmaktadır. Bu düzenlemeler de Anayasal sınırlar içinde yasa koyucunun takdirinde olup, Anayasa’nın 44. maddesi uyarınca Devlet’e verilen görevin yerine getirilmesinin sağlanması amacına yöneliktir. Anayasa’nın 13. maddesinde, “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz” denilmiştir. İtiraz konusu kuralların mülkiyet hakkının sınırlanması sonucunu doğurduğu açıktır. Ancak, işin niteliğinden kaynaklanan bu sınırlamanın, yukarıda belirtilen gerekçeler göz önüne alındığında kamu yararına olduğu kuşkusuzdur. Diğer yandan, tarım arazilerinin tek bir kişiye ait olması halinde üçüncü kişilere satılması, devredilmesi veya rehnedilmesi mümkün bulunmaktadır. Bölünemez büyüklükte ve birlikte mülkiyet halinde ise paydaşların veya iştirakçilerin tamamının birlikte katılımı halinde taşınmaz satılabilecek, devredilebilecek veya rehnedilebilecektir. Bu nedenle, sınırlamadan beklenen kamu yararı ile bireyin hak ve özgürlükleri arasında adil bir dengeyi sağlayan itiraz konusu kuralların ölçülü ve orantılı olmadığından söz edilemez. Ayrıca, tarım arazilerinin malikleri ile diğer taşınmazların malikleri aynı hukuksal konumda olmadıklarından, bunların farklı kurallara tabi tutulmaları Anayasa’da yer alan eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz. Öte yandan, itiraz konusu 8. maddenin dördüncü fıkrasının ilk cümlesinde, Bakanlığın uygun görüşü ile kamu yatırımları için ihtiyaç duyulan tarım arazilerinin, belirlenen büyüklükteki parsellerden daha küçük parçalara bölünebilmesine imkân tanınmaktadır. Ancak Bakanlık, kamu yatırımları için ihtiyaç duyulan tarım arazilerinin bölünebilmesine ilişkin uygun görüşünü, 5403 sayılı Kanun’un amacını, Kanun’un tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı ile ilgili hükümler içeren 13. ve diğer maddelerini değerlendirerek belirleyecek, Kanun’un amacına ve kurallarına uymayan durumlarda uygun görüş vermeyecektir. Bu konudaki hükümler de, 5403 sayılı Kanun’da açık, belirli ve net bir şekilde belirtildiğinden kural, Anayasa’ya aykırı bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kurallar Anayasa’nın 2., 10., 13., 35. ve 44. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir. Kuralların Anayasa’nın 11. maddesi ile bir ilgisi görülmemiştir. VI- SONUÇ 3.7.2005 günlü, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun, 31.1.2007 günlü, 5578 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle değiştirilen 8. maddesinin, üçüncü ve dördüncü fıkralarının birinci ve ikinci cümlelerinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 17.5.2012 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi. Başkan Haşim KILIÇ Başkanvekili Serruh KALELİ Başkanvekili Alparslan ALTAN Üye Fulya KANTARCIOĞLU Üye Mehmet ERTEN Üye Serdar ÖZGÜLDÜR Üye Osman Alifeyyaz PAKSÜT Üye Zehra Ayla PERKTAŞ Üye Recep KÖMÜRCÜ Üye Burhan ÜSTÜN Üye Engin YILDIRIM Üye Nuri NECİPOĞLU Üye Hicabi DURSUN Üye Celal Mümtaz AKINCI Üye Erdal TERCAN Üye Muammer TOPAL Üye Zühtü ARSLAN [R.G. 21 Haziran 2012 – 28360] —— • —— Anayasa Mahkemesi Başkanlığından: Esas Sayısı: 2011/110 Karar Sayısı : 2012/79 Karar Günü : 24.5.2012 İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Zonguldak İdare Mahkemesi İTİRAZIN KONUSU: 4.6.1985 günlü, 3213 sayılı Maden Kanunu’nun 26.5.2004 günlü, 5177 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle değiştirilen Ek 1. maddesinin dördüncü fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “...bu Kanunun 7 nci maddesinde belirtilen hükümler ile...” ibaresinin, Anayasa’nın 5. ve 56. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir. I- OLAY Davacı kuruma verilen idari para cezası ve faaliyetin durdurulması kararının iptali istemiyle açılan davada, itiraz konusu ibarenin Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur. II- İTİRAZIN GEREKÇESİ Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir: “İTİRAZIN GEREKÇESİ: T.C. Anayasası’nın 5. maddesinde, toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamanın ve insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmanın devletin temel amaç ve görevleri arasında olduğu kurala bağlanmış ve bu bağlamda 56. maddesinde de, “VIII. SAĞLIK, ÇEVRE VE KONUT A. SAĞLIK HİZMETLERİ VE ÇEVRENİN KORUNMASI Madde 56- Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir. Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler. Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir. Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi için kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir.” hükmüne yer verilmiştir. Yukarıdaki Anayasa hükümleriyle devlete, toplumun huzur ve mutluluğunun sağlanmasında ve bireylerin maddi ve manevi varlıklarının geliştirilmesinde önemi yadsınamaz olan çevrenin korunması ve geliştirilmesi konularında ödevler yüklendiği açıktır. Sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı ekonomik ve mali gerekçelerle vazgeçilecek haklardan değildir. Söz konusu hakka yönelik olarak devlete düşen görev, bu hakkın gerçekleştirilmesinin önünde yer alan engellerin kaldırılmasından ve yaşanılan çevre ortamının geliştirilmesinden ibarettir. Bu bağlamda, devlet bütününün bir parçası olan yasama organı da, aktarılan Anayasa hükümlerine uygun hareket etmek zorundadır. Buna göre çevreyi ilgilendiren yasal düzenlemelerin, Anayasa tarafından devlete yüklenen çevrenin korunması, çevrenin geliştirilmesi ve çevre kirliliğinin önlenmesi ödevlerini yerine getirme amacına bağdaşacak şekilde çıkarılmaları gerekmekledir. İşte; Anayasanın 56. maddesiyle devlete yüklenen bu ödevlerin yerine getirilmesi amacıyla 2872 sayılı Çevre Kanunu çıkarılmış ve bu Kanunda da çevreye etkileri olabilecek projelerin gerçekleştirilmesinden önce söz konusu projelere ilişkin olarak çevresel etki değerlendirmesi prosedürüne tabi tutulması öngörülmüştür. Böylece, projelerin uygulanması sırasında çevrede oluşabilecek olumsuz etkilerin giderilmesi ve projelerin çevre koşullarına en uygun bir şekilde gerçekleştirilmesi amaçlanmıştır. 3213 sayılı Maden Kanununun 7. maddesiyle de, aynı saiklerle çevresel etki değerlendirmesi süreci öngörülmüş ve madencilik faaliyetlerinin çevre üzerindeki olumlu etkilerinin azami düzeye çıkarılması ya da olumsuz etkilerinin asgari düzeye indirilmesi amaçlanmıştır. 3213 sayılı Kanunun ek 1. maddesinin 4. fıkrasının, “Ereğli Kömür Havzasındaki taşkömürü için kamu tarafından yürütülecek faaliyetler bu Kanunun 7 nci maddesinde belirtilen hükümler ile bu Kanunun hak düşürücü ve malî hükümlerine tâbi değildir.” şeklindeki ilk cümlesiyle, Ereğli Kömür Havzasındaki taşkömürü faaliyetlerinin çevresel etki değerlendirme sürecinden bağımsız bir şekilde yürütülmesine yol açılmıştır. Nitekim; Ereğli Kömür Havzasında taşkömürü faaliyetinde bulunan davacı müessese de, söz konusu düzenlemeye istinaden ocaktaşı ve lavuar şisti depolama işi için çevresel etki değerlendirme sürecinden bağımsız olduğunu ileri sürmüştür. Anılan düzenlemenin, Ereğli Kömür Havzasındaki çevre sağlığına olumsuz etkileri olabilecek sonuçları doğurması kaçınılmazdır. Sağlıklı çevre hakkı, tüm canlı dünyası için vazgeçilmez düzeydedir. Aynı düzenleme ile Anayasa tarafından çevreyi ve çevre sağlığını koruma ve geliştirme ödevine aykırı davranıldığı, bu suretle de toplumun huzur ve mutluluğunun sağlanması ve bireylerin maddi ve manevi varlıklarının geliştirilmesi amaçlarına aykırı davranıldığı tartışmasızdır. Sonuç olarak; çevrenin geliştirilmesi, korunması ve bu yolla da çevre kirliliğinin önlenmesi ödevinin yerine getirilmesi amacıyla bağdaşmaması nedeniyle Anayasanın 56. maddesine, taşkömürü faaliyetinin çevresel etkileri değerlendirilmeden yürütülmesi nedeniyle Ereğli Kömür Havzasındaki canlı yaşamını olumsuz etkileyen ve anılan yerdeki halkın refah ve huzurunu ve bireylerin maddi ve manevi gelişimini olumsuz etkileyebilecek sonuçlar doğurması nedeniyle Anayasanın 5. maddesine aykırı olduğu düşünülen 3213 sayılı Maden Kanununun ek 1. maddesinin 4. fıkrasında yer alan “bu Kanunun 7 nci maddesinde belirtilen hükümler ile” ibaresinin iptal edilmesi gerekmekledir. SONUÇ: Davacı müesseseye ilişkin olarak tesis edilen işlemlerden kaynaklanan dava konusu uyuşmazlığın çözümünü ilgilendiren 3213 sayılı Maden Kanununun ek 1. maddesinin 4. fıkrasında yer alan, “bu Kanunun 7 nci maddesinde belirtilen hükümler ile” ibaresinin, Anayasanın 5. ve 56. maddelerine aykırı olduğu görüşüyle anılan ibarenin iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulunulması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. HÜKÜM: Açıklanan nedenlerle, 3213 sayılı Maden Kanununun ek 1. maddesinin 4. fıkrasında yer alan, “bu Kanunun 7 nci maddesinde belirtilen hükümler ile” ibaresinin, Anayasanın 5. ve 56. maddelerine aykırı olduğu görüşüyle anılan ibarenin iptali talebi ile Anayasa Mahkemesi’ne gidilmesine, dava dosyasının tüm belgelerinin onaylı suretlerinin dosya oluşturularak karar aslı ile birlikte Anayasa Mahkemesi’ne sunulmasına, işbu karar ile dosya suretinin Anayasa Mahkemesi’ne ulaşmasından itibaren 5 ay süre ile karar verilinceye kadar davanın bekletilmesine, 12/10/2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.” III- YASA METİNLERİ A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı 4.6.1985 günlü, 3213 sayılı Maden Kanunu’nun 26.5.2004 günlü, 5177 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle değiştirilen, itiraz konusu ibareyi de içeren Ek 1. maddesi şöyledir: “Ek Madde 1–(Ek: 30/7/1999 - 4424/1 md.; Değişik: 26/5/2004 – 5177/23 md.) 3867 sayılı Ereğli Kömür Havzasındaki Ocakların Devletçe İşlettirilmesi Hakkında Kanun ile Devletçe işlettirilmesi kararlaştırılan Ereğli Kömür Havzasındaki madencilik faaliyetleri bu Kanun hükümlerine tâbidir. Ruhsat süresi bu Kanunla getirilen süre sınırlamasına tâbi değildir. Sınırları Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenen Ereğli Kömür Havzasındaki taşkömürlerini işletmeye ve hukuku uhdesinde kalmak şartıyla işlettirmeye Türkiye Taşkömürü Kurumu yetkilidir. Ereğli Kömür Havzasındaki taşkömürü için kamu tarafından yürütülecek faaliyetler bu Kanunun 7 nci maddesinde belirtilen hükümler ile bu Kanunun hak düşürücü ve malî hükümlerine tâbi değildir. Teminat ve Devlet hakkından muaftır. Ancak taşkömüründen özel idare payı, diğer madenler için yürütülen faaliyetlerden de Devlet hakkı ve özel idare payı alınır. 3303 sayılı Taşkömürü Havzasındaki Taşınmaz Malların İktisabına Dair Kanun ile maden işletmeciliğine tanınan haklar, Ereğli Kömür Havzası içerisindeki taşkömürü madenciliği için geçerlidir. Ereğli Kömür Havzasının imtiyaz alanının Bakanlar Kurulu kararıyla küçültülmesi sonucu serbest kalan alanlar, koordinatları Genel Müdürlükçe belirlenerek bu Kanunun 30 uncu maddesine göre ihale edilir.” B- İlgili Yasa Kuralı 3213 sayılı Maden Kanunu’nun ilgili görülen 7. maddesi şöyledir: “Madencilik faaliyetlerinde izinler Madde 7 – (Değişik: 26/5/2004 – 5177/3 md.) (İptal birinci fıkra: Anayasa Mahkemesi’nin 15/1/2009 tarihli ve E.: 2004/70, K.: 2009/7 sayılı Kararı ile.; Yeniden düzenleme: 10/6/2010-5995/3 md.) Madencilik faaliyetlerinin yapılması ve ruhsatlandırma işlemlerinin yürütülmesi ile ilgili olarak yeni verilecek ruhsat alanlarına maden işletme yöntemi, faaliyetin yapıldığı bölge, madenin cinsi, yapılacak yatırımın çevresel etkileri, şehirleşme ve benzeri hususlar dikkate alınarak, temdit talepleri dahil ruhsat verilen alanlarda kazanılmış haklar korunmak kaydıyla, ilgili kurumların görüşleri alınarak Bakanlık tarafından kısıtlama getirilebilir. İlk müracaat veya ihale yolu ile yapılacak ruhsatlandırmalarda müracaatın yapılacağı alanlar diğer kanunlar ile getirilen kısıtlamalar gözönüne alınarak Bakanlıkça ruhsat müracaatına kapatılabilir. Kısıtlama gerekçesi ortadan kalkan alanlar ihale yoluyla aramalara açılır. Bu Kanun dışında madencilik faaliyetleri ile ilgili olarak yapılacak her türlü kısıtlama ancak kanun ile düzenlenir. (Ek fıkra: 10/6/2010-5995/3 md.) Özel çevre koruma bölgeleri, milli parklar, yaban hayatı koruma ve geliştirme sahaları, muhafaza ormanları, 4/4/1990 tarihli ve 3621 sayılı Kıyı Kanununa göre korunması gerekli alanlar, 1 inci derece askeri yasak bölgeler, 1/5000 ölçekli imar plânı onaylanmış alanlar, 1 inci derece sit alanları ile madencilik amacı dışında tahsis edilen ve Genel Müdürlük tarafından uygun görüş verilen elektrik santralleri, organize sanayi bölgeleri, petrol, doğalgaz ve jeotermal boru hatları gibi yatırım alanlarına ait koordinatlar ilgili kurumlar tarafından Genel Müdürlüğe bildirilir. (Ek fıkra: 10/6/2010-5995/3 md.) Bu alanlara yapılan ruhsat müracaatlarının hak sağlaması halinde iki ay içinde harç ve teminatın yatırılmasından sonra bu alanlara ilişkin ilgili kurumlardan izin alınması için müracaat sahibine bir yıl süre verilir. Bu süre içinde izin alınması durumunda Kanunun 16 ncı maddesine göre ruhsat düzenlenir, izin alınamaması halinde müracaat reddedilir. Müraacat alanının bir kısmının bahse konu alanlarla çakışması halinde, çakışan alan dışındaki serbest alana ilişkin olarak iki aylık süre içinde Kanunun 16 ncı maddesine göre müracaatta bulunulması halinde ruhsat düzenlenir. Aksi halde tüm müracaat alanı bu süre sonunda müracaatlara açık hale gelir. (Ek fıkra: 10/6/2010-5995/3 md.) Devlet ormanları içinde yapılacak maden arama ve işletme faaliyetleri ile bu faaliyetler için zorunlu ve ruhsat süresine bağlı olarak yapılan geçici tesislere 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanunu hükümlerine göre izin verilir. (Ek fıkra: 10/6/2010-5995/3 md.) Yaban hayatı koruma ve geliştirme sahalarında maden arama ve işletme faaliyetleri ile bu faaliyetler için gerekli geçici tesislere çevresel etki değerlendirme raporunda belirlenen esaslar dahilinde izin verilir. Alınan izinler, temditler dahil ruhsat hukuku sonuna kadar devam eder. (Ek fıkra: 10/6/2010-5995/3 md.) Uygulanan yöntem, teknoloji ve derinliğe bağlı olarak projesi Genel Müdürlükçe uygun bulunan yeraltı madencilik faaliyetlerinin tekabül ettiği yüzey alanı için herhangi bir izin alınmaz. Yeraltı madencilik faaliyetlerine bağlı olarak gerekli olan yerüstü tesisleri veya galeri ağzının isabet ettiği alan için gerekli izinlerin alınması zorunludur. (Ek fıkra: 10/6/2010-5995/3 md.) Madencilik faaliyeti yapılan alanların, izne tâbi alan olmaları halinde, ilgili olduğu kanun hükümlerine göre gerekli izinlerin alınması zorunludur. Ancak, Genel Müdürlükçe işletme ruhsatı verildikten sonra, işletme ruhsat alanının diğer kanunlara göre izne tâbi alan haline gelmesi durumunda ilgili kanunların öngördüğü yükümlülüklerin yerine getirilmesi suretiyle kazanılmış haklar korunarak faaliyetler sürdürülür. Diğer kanunlara göre izne tâbi alanlar, Genel Müdürlüğün görüşü alınarak belirlenir. (Ek fıkra: 10/6/2010-5995/3 md.) Kazanılmış haklar korunmak kaydıyla içme ve kullanma suyu rezervuarının maksimum su seviyesinden itibaren 1000-2000 metre mesafe genişliğindeki şeritte galeri usulü patlatma yapılmaması, alıcı ortama arıtma yapılmadan doğrudan su deşarj edilmemesi şartıyla çevre ve insan sağlığına zarar vermeyeceği bilimsel ve teknik olarak belirlenen maden arama ve işletme faaliyetleri ile altyapı tesislerine izin verilir. 2000 metreden sonraki koruma alanı içinde çevresel etki değerlendirmesi raporuna göre yapılması uygun bulunan maden istihracı ve her türlü tesis yapılabilir. Ancak faaliyet sırasında alıcı ortama yapılacak deşarjlarda ilgili yönetmelikte belirtilen limitlere uyulması zorunludur. (Ek fıkra: 10/6/2010-5995/3 md.) Maden üretim faaliyetleri ile bu faaliyetlere dayalı ruhsat sahasındaki tesisler için işyeri açma ve çalışma ruhsatları il özel idareleri tarafından verilir. Bu ruhsatların verilmesi sırasında 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu hükümlerine göre belediyelerin tahsil ettiği işyeri açma izni harcı il özel idaresi tarafından tahsil edilir. Bu bedelin % 50’si ruhsatın bulunduğu bölgeyle sınırlı olarak altyapı yatırımlarında kullanılmak üzere, doğrudan ilgili ilçe veya ilçelerin Köylere Hizmet Götürme Birlikleri hesabına aktarılır. Bu alanların belediyelerin mücavir alanı içerisinde kalması durumunda tahsil edilen harcın % 50’si ilgili belediyenin hesabına aktarılır. İlgili bakanlıkların mevzuatı gereği yapacakları inceleme ve denetimlerde; ruhsat alanlarında ilgili Kanun esaslarına uygun çalışılmadığının tespiti halinde, mevzuat çerçevesinde yapılacak işlemler Genel Müdürlüğe bildirilir. Çevre ve insan sağlığına zarar verdiği tespit edilen madencilik faaliyetleri gerekli önlemler alınıncaya kadar durdurulur. Çevresel etki değerlendirmesi işlemleri Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından, diğer izinlere ilişkin işlemler de ilgili bakanlıklar ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarınca çevresel etki değerlendirmesi sürecinde en geç üç ay içinde bitirilir. Bakanlık ve diğer bakanlıkların mevzuatının gerektirdiği maddî yükümlülükler ruhsat sahibi tarafından karşılanır. (Değişik dördüncü fıkra: 10/6/2010-5995/3 md.) İmar alanları içinde kalan madencilik faaliyetleri, ilgili yerel merciden izin alınarak yapılır. Ruhsat alındıktan sonra imar alanları içine alınan maden sahalarına bu hüküm uygulanmaz. İmar plânı bulunmayan alanlarda yapılan veya yapılacak olan madencilik faaliyetleri ile bu faaliyetlere bağlı geçici tesisler ve bunların müştemilatı için imar plânı yapılmaz. İşletme ruhsatları çevre düzeni ve imar plânları notuna işlenir. İmarsız alanlarda yürütülen madencilik faaliyetleri için gerekli olan geçici tesisler ve bunların müştemilatı, inşaat ve yapı kullanma iznine tâbi değildir. Ancak, yapıların fen ve sağlık kurallarına uygun olması ve ilgili il özel idaresine bildirilmesi zorunludur. İmarsız alanlarda yürütülen madencilik faaliyetleri için gerekli olan geçici tesisler ve bunların müştemilatı niteliğindeki yapıların, ruhsat sahibi tarafından madencilik faaliyetinin sonlandırılmasını müteakip bir yıl içinde kaldırılması, bunlardan çevresel etki değerlendirmesi olumlu kararı alınmış olanların, çevresel etki değerlendirmesi raporunda belirtildiği şekli ile her iki alanda da yol, su, haberleşme, enerji nakil hattı, bant konveyör, havai hat ve kuyu tesislerinin ilgili idarenin onayı ve talebi doğrultusunda bedelsiz olarak kalmasına izin verilebilir. Diğerlerinin ise süresinde yerinden kaldırılması veya çevre ile uyumlu hale getirilmesi zorunludur. Ruhsat sahibinin bu yükümlülüklerini yerine getirmemesi halinde, çevre ve insan sağlığı bakımından sorumlulukları devam eder. Ruhsat sahibi tarafından yapılması gereken işlemler valilik veya ilgili idare tarafından yerine getirilerek yapılan masraflar 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilir. Kamu hizmeti veya umumun yararına ayrılmış yerlere ve bu tür tesislere 60 metre mesafe dahilinde madencilik faaliyetleri Bakanlığın, binalara 60 metre, özel mülkiyete konu araziye 20 metre mesafe dahilinde ise mülk sahibinin iznine bağlıdır. Bu mesafeler, ihtiyaç halinde madencilik faaliyetlerinin boyutu, emniyet tedbirleri ve arazinin yapısı dikkate alınarak Bakanlıkça artırılabilir. Mesafeler yatay olarak hesaplânır. Maden arama faaliyetleri, bu Kanunda sayılanlar dışında herhangi bir izne tâbi değildir. İşletme faaliyetleri ise, bu Kanuna göre Bakanlıkça çıkarılacak yönetmeliğe göre yürütülür. (Değişik yedinci fıkra: 10/6/2010-5995/3 md.) Madencilik faaliyetleri ile Devlet ve il yolları, otoyollar, demir yolları, havaalanı, liman, baraj, enerji tesisleri, petrol, doğalgaz, jeotermal boru hatları, su isale hatları gibi kamu yararı niteliği taşıyan yatırımların birbirlerini engellemesi, maden işletme faaliyetinin yapılamaz hale gelmesi, yatırım için başka alternatif alanların bulunamaması durumunda, madencilik faaliyeti ve yatırımla ilgili karar, Kurul tarafından verilir. (Ek fıkra: 10/6/2010-5995/3 md.) Herhangi bir yatırım yapılmamış I. Grup madenler, mıcır, kaba inşaat, baraj, gölet, liman, yol gibi yapılarda kullanılan her türlü yapı hammaddeleri için verilen ruhsatlar ile görünür rezervi belirlenmemiş diğer grup maden ruhsat sahaları ile çakışan aynı yerdeki diğer yatırımlara Genel Müdürlükçe izin verilir. Ruhsatlı sahalarda görünür rezervi belirlemek üzere yapılan sondaj, kuyu, galeri, desandre gibi işler için yapılan yatırımların ve maden varlığının belgelenmesi durumunda tespit edilen görünür rezerv alanı dışındaki alanlar için, diğer yatırımların madencilik faaliyetlerini engellemeyeceğine Genel Müdürlükçe karar verilmesi halinde diğer yatırım için izin verilir. Bu alanlarda ruhsat sahibi tarafından yapılmış yatırımı etkileyen bir husus var ise bu alanla ilgili karar Kurul tarafından verilir. İşletme ruhsat alanı içerisinde ancak işletme izni veya görünür rezerv alanı dışındaki bir alanda diğer yatırımlara Genel Müdürlükçe izin verilebilir. Yatırımın işletme izni veya görünür rezerv alanı ile çakışması durumunda, Kurul tarafından karar verilir. Arama ruhsatı döneminde hiçbir yatırım yapılmamış ise diğer yatırımlara engel teşkil etmez. (İptal sekizinci fıkra: Anayasa Mahkemesi’nin 15/1/2009 tarihli ve E.: 2004/70, K.: 2009/7 sayılı Kararı ile.; Yeniden düzenleme: 10/6/2010-5995/3 md.) Kurul, Devlet Plânlama Teşkilatının bağlı olduğu bakanın başkanlığında Enerji ve Tâbii Kaynaklar Bakanı, diğer yatırımcı kurum ya da kuruluşun bağlı olduğu bakan/bakanlar ve yatırım kararına onay veren kurumun ilgili olduğu bakan olmak üzere asgari üç kişiden oluşur. Ancak, yatırımcı kuruluşun Devlet Plânlama Teşkilatının bağlı olduğu Bakanlığa veya Bakanlığa bağlı ilgili veya ilişkili bir kurum ve katılımcı sayısının üçün altında olması halinde Sanayi ve Ticaret Bakanı Kurula katılır. Kurul, Enerji ve Tâbii Kaynaklar Bakanı veya ilgili taraf bakanlardan herhangi birinin daveti üzerine toplânır ve kararlarını üye tamsayısının salt çoğunluğuyla alır. Kurul tarafından alınan karar, kamu yararı kararı yerine geçer. Kurulun sekretaryası, Genel Müdürlük tarafından yürütülür. (Değişik dokuzuncu fıkra: 10/6/2010-5995/3 md.) Kurul tarafından verilecek kararlarda; görünür rezerv alanı ile diğer yatırımın çakışması halinde öncelikle madenin makul bir sürede üretilebilme imkânının olup olmadığı, ara ve uç ürüne yönelik madenciliğe dayalı sanayi tesislerinin hammadde ihtiyacını karşılayan ruhsatlı sahalarda, tesisin hammadde ihtiyacını karşılayacak şekilde alternatif alanların bulunup bulunmadığı dikkate alınarak değerlendirme yapılır. (Ek fıkra: 10/6/2010-5995/3 md.) Kurul tarafından gerekli görülmesi halinde hazırlatılan rapor, danışmanlık ücretleri, yolluk, gündelik ve benzeri tüm harcamalar yatırımcı tarafından karşılanır. Ayrıca, yatırımlar nedeniyle Kurul kararı ile faaliyeti kısıtlanan maden işletmecisinin yatırım giderleri, lehine karar verilen tarafça tazmin edilir. Madencilik faaliyetleri ve/veya bu faaliyetlere bağlı tesisler için verilmiş izinler, ruhsat hukuku devam ettiği sürece geçerlidir. (Değişik onbirinci fıkra: 10/6/2010-5995/3 md.) Çevresel etki değerlendirmesi ile ilgili karar, işyeri açma ve çalışma ruhsatı, mülkiyet izni olmadan veya on üçüncü fıkraya aykırı faaliyette bulunulduğunun tespiti halinde ruhsat teminatı irad kaydedilerek bu alandaki faaliyet durdurulur. Bu ihlallerin üç yıl içinde üç kez yapıldığının tespiti halinde ise teminat irad kaydedilerek ruhsat iptal edilir.” C- Dayanılan ve İlgili Görülen Anayasa Kuralları Başvuru kararında, Anayasa’nın 5. ve 56. maddelerine dayanılmış, 2. maddesi ise ilgili görülmüştür. IV- İLK İNCELEME Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi gereğince Haşim KILIÇ, Serruh KALELİ, Alparslan ALTAN, Fulya KANTARCIOĞLU, Fettah OTO, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI ve Erdal TERCAN’ın katılımlarıyla 3.11.2011 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir. V- ESASIN İNCELENMESİ Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu ibare, ilgili yasa kuralı, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: A- İtiraz Konusu İbarenin Anlam ve Kapsamı 3213 sayılı Maden Kanunu’nun Ek 1. maddesinin birinci fıkrasında; 3867 sayılı Ereğli Kömür Havzasındaki Ocakların Devletçe İşlettirilmesi Hakkında Kanun ile Devletçe işlettirilmesi kararlaştırılan Ereğli Kömür Havzasındaki madencilik faaliyetlerinin 3213 sayılı Maden Kanunu hükümlerine tâbi olduğu, ikinci fıkrasında, ruhsat süresinin Maden Kanunu ile getirilen süre sınırlamasına tâbi olmadığı belirtilmektedir. Üçüncü fıkrasında ise “Sınırları Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenen Ereğli Kömür Havzasındaki taşkömürlerini işletmeye ve hukuku uhdesinde kalmak şartıyla işlettirmeye Türkiye Taşkömürü Kurumu yetkilidir.” denilmek suretiyle, Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenen alanda Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun yetkilerinin devam ettiği hüküm altına alınmaktadır. İtiraz konusu ibarenin bulunduğu dördüncü fıkranın ilk cümlesinde ise, Ereğli Kömür Havzasındaki taşkömürü için kamu tarafından yürütülecek faaliyetlerin bu Kanunun 7. maddesinde belirtilen hükümler ile bu Kanunun hak düşürücü ve mali hükümlerine tâbi olmadığı öngörülmektedir. Maden Kanunu’nun 2. maddesinde madenler tanımlanmış ve altı gruba ayrılmıştır. Taşkömürü ise IV. Grup Madenler içerisinde sayılmıştır. Kanun’un 7. maddesi ise madencilik faaliyetlerinde izinler ile ilgili genel düzenlemeleri içermektedir. İtiraz konusu “...bu Kanunun 7 nci maddesinde belirtilen hükümler ile...” ibaresinin bulunduğu kural, Kanun’un 7. maddesinde öngörülen usul ve esaslara ve izin alınacak yere ve iznin niteliğine göre diğer kanunlarda yer alan hükümlere uyulma zorunluluğunun ortadan kaldırılması anlamını taşımaktadır. Kanun’un 7. maddesinde belirtilen hükümler, madencilik yapılamayacak yerlerde madencilik yapılmasını engelleme, madencilik yapılabilecek yerlerde de doğaya ve çevreye en az zararı vermek suretiyle çıkarılacak kaynaktan yararlanmayı sağlamaktadır. B- Anayasa’ya Aykırılık Sorunu Başvuru kararında, itiraz konusu ibarenin bulunduğu kural sonucu Maden Kanunu’nun 7. maddesinin, Ereğli Kömür Havzasındaki taşkömürü için kamu tarafından yürütülecek faaliyetlerde uygulanmayacağı, bu durumun ise çevrenin geliştirilmesi, korunması ve bu yolla da çevre kirliliğinin önlenmesi ödevinin yerine getirilmesi amacıyla bağdaşmadığı, taşkömürü faaliyetinin çevresel etkileri değerlendirilmeden yürütülmesi nedeniyle Ereğli Kömür Havzasındaki canlı yaşamının ve anılan yerdeki halkın refah ve huzurunun ve bireylerin maddi ve manevi gelişiminin olumsuz etkilenebileceği, bu nedenle, itiraz konusu ibarenin Anayasa’nın 5. ve 56. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43. maddesine göre, ilgisi nedeniyle itiraz konusu ibare Anayasa’nın 2. maddesi yönünden de incelenmiştir. Kanunların, kamu yararının sağlanması amacına yönelik olması, genel, objektif, adil kurallar içermesi ve hakkaniyet ölçütlerini gözetmesi ve kazanılmış hakları ihlâl etmemesi Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti olmanın gereğidir. Bu nedenle kanun koyucunun hukuki düzenlemelerde kendisine tanınan takdir yetkisini anayasal sınırlar içinde adalet, hakkaniyet ve kamu yararı ölçütlerini göz önünde tutarak kullanması gerekir. Anayasa’nın 5. maddesinde, “Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.” denilmektedir. Anayasa’nın “Sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması” başlıklı 56. maddesinde de, “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir…” hükmü yer almaktadır. Anayasa’nın 5. maddesiyle kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlama ve insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlama ödevi Devlete verilirken, 56. maddesiyle de herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu belirtilerek, bu hakkı korumanın yine devletin ve vatandaşların ödevi olduğu vurgulanmaktadır. Devlete verilen bu görevlerin yaşama geçirilmesi bakımından, Maden mevzuatıyla getirilen düzenlemeler büyük önem taşımaktadır. Anayasa’nın 5. ve 56. maddeleri ile Devlete verilen görevlerin yerine getirilmesi, madencilik faaliyetlerinin belli bir plan ve program çerçevesinde yapılması ve bu faaliyetlerin gözetimi ve denetimi ile gerçekleşebilir. Anayasa’da yer alan “sağlıklı ve dengeli çevre” kavramına, doğal güzelliklerin korunduğu, kentleşme ve sanayileşmenin getirdiği hava ve su kirlenmesinin önlendiği bir çevre kadar, işin niteliğine göre belirli esaslara uygun olarak madencilik faaliyetlerinin gerçekleştirildiği çevrenin de gireceği kuşkusuzdur. Maden hukukuna ilişkin kurallar esas olarak Maden Kanunu’nda yer almaktadır. Maden Kanunu’nun amacı 3213 sayılı Kanun’un birinci maddesinde; “madenlerin aranması, işletilmesi, üzerinde hak sahibi olunması ve terk edilmesi ile ilgili esas ve usulleri düzenlemek” olarak açıklanmıştır. Bu amacın gerçekleşebilmesi de Kanun’un 7. maddesinde ve diğer hükümlerinde belirtilen hususların yerine getirilmesi ile mümkün olacaktır. Ayrıca, sağlıklı ve dengeli bir çevre yaratılması, öncelikle yapılacak madencilik faaliyetinin denetlenmesini gerektirir. Bu denetimin etkin araçlarından biri de Kanun’un 7. maddesinde düzenlenen izinlerdir. 7. maddede belirtilen kurallar, madencilik yapılmasının esas ve usullerine uyulup uyulmadığı ve madencilik faaliyetinin yapılmasının kamuya yararlı olup olmadığı bakımlarından denetimi sağlamaktadır. Denetim bu yönüyle hem hukuksal, hem de yerindelik işlevine sahiptir. İtiraz konusu ibarenin bulunduğu kural sonucu, Ereğli Kömür Havzasındaki taşkömürü için kamu tarafından yürütülecek faaliyetlerin, Maden Kanunu’nun 7. maddesinde belirtilen hükümlere tabi olmaması, bu faaliyetlerin çevreye uygunluğunun idare tarafından denetimini olanaksız kılmakta, madencilik açısından denetimsiz bir alan oluşturmakta ve bu da Devletin bu konudaki gözetim ve denetim görevini yerine getirmesine engel olmaktadır. Sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı, getirilecek kuralın, ekonomik, bürokratik ve fiili yükümlülüklere yol açacağı ve üretim faaliyetlerinin etkileneceği gerekçeleriyle vazgeçilecek haklardan değildir. İnsanın, toplumun ve çevrenin varlık, sağlık ve güvenliği ile bu konuda Anayasa’nın Devlet’e yüklediği görev göz önünde bulundurulduğunda, itiraz konusu ibare ile Ereğli Kömür Havzasındaki Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun yürüteceği taşkömürü faaliyetlerinin Maden Kanunu’nun 7. maddesine tabi olmaması kabul edilemez. Anayasa’nın 5. ve 56. maddelerinde belirtilen ödevlerin somut tedbirlerle nasıl yerine getirileceği yasa koyucunun takdirinde ise de söz konusu ödevler yerine getirilirken Ereğli Kömür Havzasında taşkömürü için kamu tarafından yürütülecek faaliyetlere ayrıcalık tanınarak Maden Kanunu’nun 7. maddesinde belirtilen hükümlere tâbi olmaktan çıkarılması, Anayasa’nın hukuk devleti ilkesine uygun olmadığı gibi 5. ve 56. maddeleri ile de bağdaşmaz. Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu “...bu Kanunun 7 nci maddesinde belirtilen hükümler ile...” ibaresi, Anayasa’nın 2., 5. ve 56. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir. Serdar ÖZGÜLDÜR bu görüşe katılmamıştır. VI- İPTAL KARARININ YÜRÜRLÜĞE GİRECEĞİ GÜN SORUNU Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında “Kanun, kanun hükmünde kararname ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez” denilmekte, Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrasında da bu kural tekrarlanmaktadır. 4.6.1985 günlü, 3213 sayılı Kanunu’nun 26.5.2004 günlü, 5177 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle değiştirilen Ek 1. maddesinin dördüncü fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “...bu Kanunun 7 nci maddesinde belirtilen hükümler ile...” ibaresinin iptal edilmesi nedeniyle doğacak hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edecek nitelikte görüldüğünden, Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince bu ibareye ilişkin iptal hükmünün, kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür. VII- SONUÇ 1- 4.6.1985 günlü, 3213 sayılı Maden Kanunu’nun, 26.5.2004 günlü, 5177 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle değiştirilen Ek 1. maddesinin dördüncü fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “… bu Kanunun 7 nci maddesinde belirtilen hükümler ile …” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA, 2- 3213 sayılı Kanun’un Ek 1. maddesinin dördüncü fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “… bu Kanunun 7 nci maddesinde belirtilen hükümler ile …” ibaresinin iptal edilmesi nedeniyle, Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince bu ibareye ilişkin İPTAL HÜKMÜNÜN, KARARIN RESMÎ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK BİR YIL SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE, OYBİRLİĞİYLE, 24.5.2012 gününde karar verildi. Başkanvekili Serruh KALELİ Başkanvekili Alparslan ALTAN Üye Fulya KANTARCIOĞLU Üye Mehmet ERTEN Üye Serdar ÖZGÜLDÜR Üye Osman Alifeyyaz PAKSÜT Üye Zehra Ayla PERKTAŞ Üye Recep KÖMÜRCÜ Üye Burhan ÜSTÜN Üye Engin YILDIRIM Üye Nuri NECİPOĞLU Üye Hicabi DURSUN Üye Celal Mümtaz AKINCI Üye Erdal TERCAN Üye Muammer TOPAL Üye Zühtü ARSLAN KARŞI OY GEREKÇESİ 1. Zonguldak-Ereğli Kömür Havzasındaki madenlerin işletilmesi ve işlettirilmesi hakları 30.5.1940 tarih ve 3867 sayılı “Ereğli Kömür Havzasındaki Ocakların Devletçe İşletilmesi Hakkında Kanun” ve 4.6.1985 tarih ve 3213 sayılı Maden Kanunu hükümleri gereğince Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü’ne verilmiş olup; anılan kamu kurumunun, sınırları Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenmiş olan Ereğli Kömür Havzasında, kendisine tanınan hak, yetki ve imtiyazlar çerçevesinde faaliyetlerini sürdürdüğü, anılan yasaların ilgili hükümlerinin incelenmesinden ve 5177 sayılı Kanun’un gerekçesinden, sınırları Bakanlar Kurulu kararı ile tespit edilen ve Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun (TTK) işletmeciliğine tahsis edilen alanın 3213 sayılı Maden Kanunu’nun kısıtlayıcı hükümlerine tâbi olmadığı, bunun nedeninin de anılan kurumun yasalardan kaynaklanan kadim haklarının korunması ve arzettiği nev’i şahsına münhasır özellikler olduğu, yaklaşık yetmiş senedir taşkömürü çıkarma faaliyeti bakımından Maden Kanunu kapsamında değerlendirilmeyen TTK’nun, son dönemde uygulamadan kaynaklanan sıkıntılarını ve doğan tereddütleri aşmak amacıyla 26.5.2004 tarih ve 5177 sayılı Kanunla 3213 sayılı Maden Kanunu’nun Ek-1 nci maddesine iptal istemine konu “… bu kanun 7 nci maddesinde belirtilen hükümler ile…” ibaresinin eklendiği, anlaşılmaktadır. 2. TTK, 3213 sayılı Kanun’un Ek-1. maddesi uyarınca, gerçek veya tüzel kişilerden farklı olarak bir takım ayrıcalıklarla donatılmıştır. Bu meyanda, Ereğli Kömür Havzasındaki taşkömürü için kamu tarafından yürütülecek faaliyetler, 3213 sayılı Maden Kanunu’nun 7. maddesinde belirtilen hükümler (Madencilik faaliyetinde izin alınmasını gerektiren durumlar) ile bu Kanun’un hak düşürücü ve mali hükümlerine tâbi tutulmamıştır. Bunun doğal sonucu olarak da TTK’nun arama ruhsatı, ön işletme ruhsatı, işletme ruhsatı ve işletme izni alması gerekmemektedir. Keza, 3213 sayılı Maden Kanunu, 2872 sayılı Çevre Kanunu’na göre daha özel bir kanun olduğundan, 3213 sayılı Kanunun Ek-1. maddesindeki ibare nedeniyle TTK, taşkömürü için yürüteceği faaliyetlerde Çevre Kanun’un 10. maddesi hükmünden (ÇED raporu alma zorunluluğu) de muaf bulunmaktadır. İtiraz konusu ibarenin bulunduğu kural, Ereğli Kömür Havzasında 100 yılı aşkın süredir yürütülmekte olan taşkömürü üretim faaliyetlerinin mer’i özel mevzuata göre yürütüldüğü, bu havzada faaliyette bulunma hak, yetki ve sorumluluğu bulunan ve taşkömürü işletilmesine tekel olarak imtiyaz sahibi olan kamu kuruluşunun (TTK’nun) Maden Kanunu’na tabiiyeti halinde, geçmişten gelen, yerleşmiş bulunan düzenin altüst olacağı, yani ve bazıları tekrarlanacak olan ekonomik, bürokratik ve fiili yükümlülüklerin üretim faaliyetlerini olumsuz biçimde etkileyeceği ve kısıtlayacağı gerekçeleriyle çıkarılmıştır. 3. Yasa koyucunun Anayasa’nın 5. ve 56. maddelerinde öngörülen görevlerini yerine getirebilmesi bakımından, sağlıklı ve dengeli bir çevrenin koşullarını yaratması, bu meyanda madencilik faaliyetlerini belli bir disiplin altına alması ve denetlemesi doğal olup; Maden Kanunu’nun 7. maddesinde düzenlenen izinler de bu kapsamda değerlendirilmelidir. Ancak, itiraz konusu kuralda olduğu gibi, yasa koyucunun bu kurala bir istisna getirmesi, TTK’nu Ereğli Kömür Havzasında taşkömürü için yürüteceği faaliyetler sırasında 3213 sayılı Maden Kanunu’nun 7. maddesindeki bir takım kayıtlamalardan muaf tutmasında da Anayasa’ya aykırı bir yön bulunmayıp; bu husus yasa koyucunun takdir hakkı çerçevesinde değerlendirilmelidir. Gerçekten, “Sosyal ve ekonomik hakların sınırı” başlıklı Anayasa’nın 65. maddesinde “Devlet, sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, ekonomik istikrarın korunmasını gözeterek, mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirir.” hükmünü öngörmektedir. Bu maddenin gerekçesinde ise “…Madde hiç kimseye Devletten sosyal ve ekonomik hakları gerçekleştirmesini isteme hakkı vermediğini, bu hakların Devlete yüklenen ödevlerden ibaret olduğu belirlemektedir…” denilmektedir. Anayasa’nın 56. maddesinde düzenlenen “Çevre hakkı” ise bir “Sosyal hak” olarak Anayasa koyucu tarafından benimsenmiş olup; bu hakkın Devletin mali kaynaklarının yeterliliği ile sınırlı ve bir isteme hakkı teşkil etmeyen, bu çerçevede Devlete yüklenen bir ödev teşkil eden bir mahiyet arzettiği anlaşılmaktadır. Devletin, kendisine Anayasa’nın 5. maddesi ile verilen “İnsanın maddi ve manevi varlığını geliştirmek için gerekli şartları hazırlamaya çalışması”, ancak ekonomisinin güçlü olması, gelir kaynaklarının artması, refahın gelişmesi ve gayrisafi milli hasılasının yükselmesi gibi etkenlerle doğrudan ilişkilidir. Ülke toprağında bulunan tabii servetler ve kaynaklar da bu amaca hizmet yolunda bir gelir kalemi durumundadır. Dolayısıyla bu kalemin de Devlete yüklenen Anayasal görevler bakımından çok iyi ve verimli bir biçimde değerlendirilmesi gerekir. Ne var ki, salt gelir sağlama amacıyla, çevre ve insan faktörlerini ikinci plana iten bir yasal düzenlemenin de işaret edilen Anayasal ilkelerle bağdaşmayacağı açıktır. Şu halde “Çevre-insan-insanın maddi ve manevi varlığını geliştirme-ekonomik güç” kriterleri birlikte dikkate alınmalı ve bu şekilde varılacak yorum ışığında bir yasal düzenlemeye gidilmelidir. 4. Davanın somutunda, itiraz konusu kuralın (ibarenin) değerlendirilmesinde; yasakoyucunun Anayasa’nın 2. maddesindeki “Sosyal Devlet” niteliğini ön plâna çıkararak, yaklaşık bir asırdır kömür çıkarılan Ereğli Kömür Havzası’nda Devletçe (TTK’ca) yürütülen madencilik (taşkömürü) faaliyetleri bakımından, 3213 sayılı Maden Kanununun 7. maddesindeki kayıtlamalardan, ilgili kamu kurumu olan TTK’nu muaf tutması, bunu yaparken de 11.000 maden işçisi ile onların bakmakla yükümlü olduğu ailelerini, neredeyse bütünüyle bu madencilik (kömür çıkarma) faaliyetlerine ekonomik bakımdan bağımlı olan bir coğrafi bölgede yaşayanları gözetmesi olguları ile yapılan masraf ve harcamalar ile elde edilen kömür cevheri miktarı dikkate alındığında, dosya kapsamından zararda olan bir kamu kurumunun bu durumunu dahi göz ardı ederek insan unsurunu bu havzada maden arama (taşkömürü çıkarma) bakımından genel kurala (3213 S.K. Md. 7) istisna getirmesinde, yukarıda açıklanan Anayasal ilkelerin ışığında sahip olduğu takdir hakkını yine insan-çevre dengesini gözeterek kullandığı, ülkenin doğal kaynaklarının salt çevre değerleri gözetilerek hiç değerlendirilmemesi gibi bir önceliğin Anayasa’da yer almadığı, dolayısıyla kuralın Anayasa’ya aykırı bir yönünün bulunmadığı ve iptal isteminin reddi gerektiği kanaatindeyim. Açıklanan nedenlerle, kuralın iptali yönündeki çoğunluk kararına katılmıyorum. Üye Serdar ÖZGÜLDÜR [R.G. 21 Haziran 2012 – 28360] —— • —— Adalet Bakanlığından: Kayseri 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 1988/10 tereke sayılı dosyasının zayi olduğu anlaşıldığından, 4473 sayılı Yangın, Yersarsıntısı, Seylâp veya Heyelân Sebebiyle Mahkeme ve Adliye Dairelerinde Ziyaa Uğrayan Dosyalar Hakkında Yapılacak Muamelelere Dair Kanun hükümlerinin söz konusu dosya için uygulanmasına ve anılan Kanun hükümleri gereğince işlem yapılmasına karar verildiği ilan olunur. 6056/1-1 [R.G. 21 Haziran 2012 – 28360] —— • —— YÖNETMELİK Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumundan: ELEKTRONİK HABERLEŞME SEKTÖRÜNDE KİŞİSEL VERİLERİN İŞLENMESİ VE GİZLİLİĞİNİN KORUNMASI HAKKINDA YÖNETMELİK BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar Amaç ve kapsam MADDE 1 – (1) Bu Yönetmeliğin amacı, elektronik haberleşme sektöründe kişisel verilerin işlenmesi, saklanması ve gizliliğinin korunması için elektronik haberleşme sektöründe faaliyet gösteren işletmecilerin uyacakları usul ve esasları düzenlemektir. (2) Haberleşmenin içeriğine ilişkin verilerin saklanması bu Yönetmeliğin kapsamına dâhil değildir. Dayanak MADDE 2 – (1) Bu Yönetmelik, 5/11/2008 tarihli ve 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanununun 4, 6, 12 ve 51 inci maddelerine dayanılarak hazırlanmıştır. Tanımlar ve kısaltmalar MADDE 3 – (1) Bu Yönetmelikte geçen; a) Abone: Bir işletmeci ile elektronik haberleşme hizmetinin sunumuna yönelik olarak yapılan bir sözleşmeye taraf olan gerçek ya da tüzel kişiyi, b) Acil yardım çağrıları: Ulusal ve uluslararası düzenlemelerde kabul görmüş yangın, sağlık, doğal afetler ve güvenlik gibi acil durumlarla ilgili olarak itfaiye, polis, jandarma, sağlık ve benzeri kuruluşlara yardım talebiyle yapılan çağrıları, c) Anonim hale getirme: Kişisel verilerin, belirli veya kimliği belirlenebilir bir gerçek kişiyle ilişkilendirilemeyecek veya kaynağı belirlenemeyecek hale getirilmek suretiyle işlenmesini, ç) Gerçekleşmeyen arama: Başarılı bir şekilde bağlantı kurulmasına rağmen, aranan tarafın cevap vermemesi ya da şebeke yönetiminden kaynaklanan bir nedenle görüşmenin gerçekleşmemesini, d) Hücre kimliği: Mobil telefon çağrısının başladığı ya da sona erdiği hücrenin kimliğini, e) IMEI: Uluslararası mobil cihaz kimliğini, f) IMSI: Uluslararası mobil abone kimliğini, g) İşlem kaydı: Kişisel verilere erişebilen kişiler tarafından yapılan işlemin ileriki bir tarihte tanımlanabilmesini teminen söz konusu işleme ilişkin olarak tutulan ve en az işlemi yapan kişi, işlemin yapıldığı tarih ve zamanı, yapılan işlemin detayı, gerekçesi ve niteliği ile işlemi yapan kişinin bağlandığı nokta bilgilerini içeren elektronik kayıtları, ğ) İşletmeci: Yetkilendirme çerçevesinde elektronik haberleşme hizmeti sunan ve/veya elektronik haberleşme şebekesi sağlayan ve alt yapısını işleten şirketi, h) Kişisel veri: Belirli veya kimliği belirlenebilir gerçek ve tüzel kişilere ilişkin bütün bilgileri, ı) Kişisel veri ihlali: İstem dışı, yetki dışı ya da yasa dışı olarak; kişisel verilerin tahrip edilmesine, kaybolmasına, iletilmesine, değiştirilmesine, depolanmasına veya başka bir ortama kaydedilmesine, işlenmesine, ifşa edilmesine ve söz konusu verilere erişilmesine neden olan güvenlik ihlalini, i) Kişisel verilerin işlenmesi: Kişisel verilerin otomatik olan veya olmayan yollarla elde edilmesi, kaydedilmesi, depolanması, değiştirilmesi, silinmesi veya yok edilmesi, yeniden düzenlenmesi, açıklanması veya başka bir şekilde elde edilebilir hale getirilmesi, üçüncü kişilere aktarılması, kullanılmasının sınırlanması amacıyla işaretlenmesi, tasniflenmesi veya kullanılmasının engellenmesi gibi bu veriler üzerinde gerçekleştirilen işlem ya da işlemler bütününü, j) Konum verisi: Kamuya açık elektronik haberleşme hizmeti kullanıcısına ait bir cihazın coğrafi konumunu belirleyen ve elektronik haberleşme şebekesinde veya elektronik haberleşme hizmeti aracılığıyla işlenen belirli veriyi, k) Kullanıcı: Aboneliği olup olmamasına bakılmaksızın elektronik haberleşme hizmetlerinden yararlanan gerçek veya tüzel kişiyi, l) Kullanıcı kimliği: İnternet erişim hizmetlerine ya da internet haberleşme hizmetlerine abonelik ya da kayıt esnasında tahsis edilen tek ve kişiye özel tanımlamayı, m) Kurul: Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulunu, n) Kurum: Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunu, o) Maskeleme: İşletmecinin kişisel verileri, üçüncü tarafların bu verileri ilgili kişi ile ilişkilendiremeyecek hale getirmesini, ö) Rıza: İlgili kişinin kendisine ait kişisel verisinin işlenmesine yönelik, verinin işlenme amaç ve kapsamı dâhilinde, verinin işlenmesi öncesinde özgür iradesiyle verdiği ispatlanabilir kabul beyanını, p) Trafik verisi: Bir elektronik haberleşme şebekesinde haberleşmenin iletimi veya faturalama amacıyla işlenen her türlü veriyi, r) Veri: Abone ya da kullanıcıyı teşhis etmek için yararlanılan trafik verisi, konum verisi ya da ilgili diğer bilgileri, ifade eder. (2) Bu Yönetmelikte geçen ve birinci fıkrada tanımlanmayan kavramlar ve kısaltmalar için ilgili mevzuatta yer alan tanımlar geçerlidir. İKİNCİ BÖLÜM Uygulama Esasları Kişisel verilerin işlenmesine ilişkin ilkeler MADDE 4 – (1) Kişisel verilerin; a) Hukuka ve dürüstlük kurallarına uygun olarak işlenmesi, b) İlgili kişinin rızasına dayalı olarak işlenmesi, c) Elde edilme amacıyla bağlantılı, yeterli ve orantılı olması, ç) Doğru olması ve gerektiğinde güncellenmesi, d) İlgili kişilerin kimliklerini belirtecek biçimde ve kaydedildikleri veya yeniden işlenecekleri amaç için gerekli olan süre kadar muhafaza edilmesi esastır. Güvenlik MADDE 5 – (1) İşletmeciler, kişisel verilerin işlenmesine ilişkin olarak güvenlik politikası belirler. İşletmeciler şebekelerinin, abonelerine/kullanıcılarına ait kişisel verilerin ve sundukları hizmetlerin güvenliğini sağlamak amacıyla uygun teknik ve idari tedbirleri alır. Söz konusu güvenlik tedbirleri, teknolojik imkânlar göz önünde bulundurularak muhtemel riske uygun bir düzeyde sağlanır. (2) Birinci fıkrada belirtilen tedbirler, asgari istem dışı, yetki dışı ya da yasa dışı olarak; kişisel verilerin tahrip edilmesi, kaybolması, değiştirilmesi, depolanması veya başka bir ortama kaydedilmesi, işlenmesi, ifşa edilmesi ve söz konusu verilere erişilmesine karşı kişisel verilerin korunmasını içerir. (3) İşletmeciler, kişisel verilere sadece yetkili kişiler tarafından erişilebilmesini ve kişisel verilerin tutulduğu sistemlerin ve kişisel verilere erişim sağlamak için kullanılan uygulamaların güvenliğini sağlamakla yükümlüdür. (4) İşletmeciler, kişisel verilere ve ilişkili diğer sistemlere sağlanan tüm erişimlere ve erişim yetkisi olan personelin yaptığı işlemlere dair detaylı işlem kayıtlarını beş yıl süreyle tutmakla yükümlüdür. (5) Kurum, gerekli gördüğü hallerde işletmecilerden, kişisel verilerin tutulduğu sistemlere ve aldıkları güvenlik tedbirlerine ilişkin tüm bilgi ve belgeleri isteme, ayrıca söz konusu güvenlik tedbirlerinde değişiklik talep etme hakkını haizdir. Riskin ve kişisel veri ihlalinin bildirilmesi MADDE 6 – (1) İşletmeci, şebekenin ve kişisel verilerin güvenliğini ihlal eden belirli bir risk olması durumunda bu risk hakkında Kurumu ve abonelerini/kullanıcılarını etkin ve hızlı bir şekilde bilgilendirmekle yükümlüdür. (2) Bu riskin işletmeci tarafından alınan tedbirlerin dışında kalması halinde, söz konusu riskin kapsamı, giderilme yöntemleri ve yaklaşık maliyeti hakkında abonelerin/kullanıcıların etkin ve hızlı bir şekilde bilgilendirilmesi sağlanır. (3) İşletmeci, kişisel veri ihlali olması durumunda söz konusu ihlalin niteliği ve sonuçları hakkında abonelere/kullanıcılara yapılacak bilgilendirmenin detayları ve ihlalin giderilmesi için alınan tedbirlere ilişkin olarak Kurumu bilgilendirir. (4) Kişisel veri ihlalinden abonelerin/kullanıcıların olumsuz yönde etkilenme ihtimalinin bulunması halinde işletmeci, kişisel veri ihlalinin niteliğine, daha fazla bilginin elde edilebileceği iletişim noktalarına ve ihlalin olası olumsuz etkilerini azaltmak için aboneler/kullanıcılar tarafından alınabilecek önlemlere ilişkin olarak aboneleri/kullanıcıları ücretsiz olarak bilgilendirir. (5) İşletmeci, gerçekleşen kişisel veri ihlallerine ilişkin olarak söz konusu ihlalin sebeplerini, etkilerini ve çözüme yönelik tedbirleri içeren bilgileri gizliliğini ve bütünlüğünü sağlayarak kaydetmekle yükümlüdür. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Verilerin İşlenmesi ve Saklanması Haberleşmenin gizliliği MADDE 7 – (1) Elektronik haberleşme ve ilgili trafik verisinin gizliliği esas olup, ilgili mevzuatın ve yargı kararlarının öngördüğü durumlar haricinde, haberleşmeye taraf olanların tamamının rızası olmaksızın haberleşmenin dinlenmesi, kaydedilmesi, saklanması, kesilmesi ve gözetimi yasaktır. (2) Elektronik haberleşme şebekeleri, haberleşmenin iletimini gerçekleştirmek dışında abonelerin/kullanıcıların terminal cihazlarında bilgi saklamak veya saklanan bilgilere erişim sağlamak amacıyla işletmeciler tarafından ancak ilgili kullanıcıların/abonelerin verilerin işlenmesi hakkında açık ve kapsamlı olarak bilgilendirilmeleri ve rızalarının alınması kaydıyla kullanılabilir. Trafik verisinin işlenmesi MADDE 8 – (1) İşletmeciler, sundukları hizmetin kapsamı dışındaki amaçlar için trafik verisini işleyemez. (2) Trafik verisi, ilgili mevzuat hükümlerine uygun olarak, trafiğin yönetimi, arabağlantı, faturalama, yolsuzluk tespitleri ve benzeri işlemleri gerçekleştirmek veya tüketici şikâyetleri ile arabağlantı ve faturalama anlaşmazlıkları başta olmak üzere, uzlaşmazlıkların çözümü amacıyla işlenir ve bu uzlaşmazlıkların çözüm süreci tamamlanıncaya kadar gizliliği ve bütünlüğü sağlanarak saklanır. (3) Elektronik haberleşme hizmetlerini pazarlamak veya katma değerli elektronik haberleşme hizmetleri sunmak amacıyla ihtiyaç duyulan trafik verileri, ilgili abonelerin/kullanıcıların işlenecek trafik verisinin türü ve işlenme süresi hakkında bilgilendirilmelerinden sonra rızalarının alınması kaydıyla, alınan rızaya uygun olarak sadece katma değerli elektronik haberleşme hizmetlerinin, pazarlama faaliyetlerinin ve benzer hizmetlerin gerektirdiği ölçüde ve sürede işlenebilir. (4) İşletmeci tarafından abonelere/kullanıcılara ait işlenen ve saklanan trafik verileri, bu verilerin işlenmesini ve saklanmasını gerekli kılan faaliyetin tamamlanmasından sonra silinir veya anonim hale getirilir. (5) İşletmeciler, abonelerin/kullanıcıların, kısa mesaj, çağrı merkezi, internet ve benzeri yöntemlerle vermiş oldukları rızayı aynı yöntem ya da basit bir yöntem ile her zaman ücretsiz olarak geri almalarına imkân sağlar. Trafik verisini işleme yetkisi MADDE 9 – (1) Trafik verisini işleme yetkisi; trafik yönetimi, arabağlantı, faturalama, yolsuzluk tespitleri, tüketici şikâyetlerinin değerlendirilmesi, elektronik haberleşme hizmetlerinin pazarlanması veya katma değerli elektronik haberleşme hizmetlerinin sunulması hususlarında işletmeci tarafından yetkilendirilen kişilerle sınırlıdır. (2) Trafik verileri elektronik haberleşme hizmetlerinin pazarlanması veya katma değerli elektronik haberleşme hizmetlerinin sunulması amacıyla maskeleme yapılmaksızın işletmeci bünyesi dışına çıkarılamaz. (3) Trafik verileri hiçbir şekilde yurt dışına çıkarılamaz. Trafik verisinin bildirilmesi MADDE 10 – (1) Trafik verisi, arabağlantı ve faturalama anlaşmazlıkları başta olmak üzere, uzlaşmazlıkların çözümü, tüketici şikâyetlerinin değerlendirilmesi ve denetim faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi amacıyla yazılı olarak talep edilmesi halinde kanunların yetkili kıldığı mercilere verilir. Konum verisinin işlenmesi MADDE 11 – (1) İşletmeciler, abonelerin/kullanıcıların konum verisini ancak, katma değerli elektronik haberleşme hizmetlerinin sunumu halinde abonelerin/kullanıcıların rızasını alarak bu hizmetlerin sunumu için gerekli olan ölçü ve sürede ya da anonim hale getirmek suretiyle işleyebilir. (2) İşletmeciler; aboneleri/kullanıcıları, rızalarını almadan önce, işlenecek konum verisinin türü, işlenme amacı ve süresi hakkında bilgilendirir. (3) İşletmeciler, abonelerin/kullanıcıların konum verilerinin işlenmesi için, kısa mesaj, çağrı merkezi, internet ve benzeri yöntemlerle vermiş oldukları rızayı aynı yöntem ya da basit bir yöntem ile her zaman ücretsiz olarak geri almalarına imkân sağlar. (4) İlgili mevzuatın ve yargı kararlarının öngördüğü durumlar haricinde, ancak acil yardım çağrıları kapsamında abonenin/kullanıcının rızası aranmaksızın konum verisi ve ilgili kişilerin kimlik bilgileri işlenebilir. Konum verisini işleme yetkisi MADDE 12 – (1) Konum verisini işleme yetkisi işletmeci tarafından yetkilendirilen kişilerle sınırlı olup, bu yetki söz konusu hizmetlerin gerektirdiği kapsamda kullanılır. Söz konusu veriler, maskeleme yapılmaksızın işletmeci bünyesi dışına çıkarılamaz. (2) Konum verileri hiçbir şekilde yurt dışına çıkarılamaz. Saklanacak veri kategorileri MADDE 13 – (1) Bu Yönetmelik kapsamında saklanması öngörülen veri kategorileri, aşağıda belirtilmiştir. a) Haberleşmenin takibi ve kaynağının tanımlanması için: 1) Sabit ve mobil telefon hizmetleriyle ilgili olarak; gerçekleşmeyen aramalar da dâhil olmak üzere haberleşmenin başlatıldığı hatta ait telefon numarası, abonenin adı ve adresi, hattın hangi tarihte hangi aboneye tahsis edildiğine ait bilgi. 2) İnternet ortamına erişim, elektronik posta ve internet telefonu ile ilgili olarak; tahsis edilmiş kullanıcı kimliği ve/veya telefon numarası, haberleşmenin gerçekleştiği andaki internet protokol adresi, abonenin/kullanıcının adı ve adresi. b) Haberleşmenin sonlandırılacağı noktayı belirlemek için: 1) Sabit ve mobil telefon hizmetleriyle ilgili olarak; haberleşmenin sonlandırıldığı/sonlandırılacağı numara veya numaralar, çağrı iletme ve çağrı transferi gibi ek hizmetlerin olması durumunda çağrının yönlendirildiği numara veya numaralar, abonelerin adı ve adresi. 2) Elektronik posta ve internet telefonu ile ilgili olarak; elektronik posta alıcılarına ait kullanıcı kimliği, internet telefonu ile aranan alıcılara ait kullanıcı kimliği veya telefon numarası, internet telefonu veya elektronik posta alıcılarının adı ve adresi. c) Haberleşmenin tarihi, zamanı ve süresini belirlemek için: 1) Sabit ve mobil telefon hizmetleriyle ilgili olarak; haberleşmenin başlangıç ile bitiş tarih ve zamanı. 2) İnternet erişimi, elektronik posta ve internet telefonu ile ilgili olarak; internet erişimi ile ilgili oturum açma, kapatma tarihi ve zamanı, tahsis edilen dinamik veya statik internet protokol adresi, abone/kullanıcı kimliği, elektronik posta veya internet telefonu ile ilgili oturum açma ile kapatma tarihi ve zamanı. ç) Haberleşmenin türünü tanımlamak için: 1) Sabit ve mobil telefon hizmetleriyle ilgili olarak; kullanılan elektronik haberleşme hizmeti. 2) Elektronik posta ve internet telefonu ile ilgili olarak; kullanılan internet hizmeti. d) Kullanıcıların haberleşme cihazlarını veya bunların ekipmanlarını tanımlamak için: 1) Sabit telefon hizmetiyle ilgili olarak; haberleşmenin başlatıldığı ve sonlandırıldığı telefon numaraları. 2) Mobil telefon hizmetiyle ilgili olarak; haberleşmenin başlatıldığı ve sonlandırıldığı telefon numaraları, haberleşmenin başlatıldığı ve sonlandırıldığı tarafa ait IMSI ve IMEI numaraları; abone kaydı olmayan arama kartlı hizmetlerin olması durumunda hizmetin aktif hale getirildiği tarih ve zaman ile hizmetin aktif hale getirildiği hücre kimliği. 3) İnternet ortamına erişim, elektronik posta ve internet telefonu ile ilgili olarak; çevirmeli ağ erişimi için arayan telefon numarası, sayısal abone hattı numarası ya da haberleşmenin kaynaklandığı diğer nokta. e) İlgili mevzuatın öngördüğü hallerde mobil haberleşme cihazının konumunu tespit etmek için; haberleşmenin başladığı hücre kimliği, haberleşme verilerinin saklandığı sürede hücre kimlikleri ile ilgili olarak hücrelerin coğrafi konumlarını tanımlayan veri, hücre adresi ve hücre kimliğinin o adrese atanma ve kaldırılma tarihleri. (2) Bu Yönetmelik kapsamında, elektronik posta ve internet telefonu ile ilgili olarak verilerin saklanmasına ilişkin getirilen yükümlülükler, sadece işletmecilerin kendilerinin sundukları hizmetler ile sınırlıdır. Veri saklama süresi MADDE 14 – (1) 13 üncü madde kapsamında tanımlanan veri kategorileri, haberleşmenin gerçekleştiği tarihten itibaren işletmeciler tarafından bir yıl süre ile saklanır. (2) Soruşturma, inceleme, denetleme veya uzlaşmazlığa konu olan kişisel veriler, ilgili süreç tamamlanıncaya kadar saklanır. Saklanan verinin korunması ve güvenliği MADDE 15 – (1) Bu Yönetmelik kapsamında saklanması öngörülen veriler için işletmeciler asgari olarak; a) Saklanan veriler ile şebekedeki diğer verilerin aynı kalite, güvenlik ve koruma özelliklerine tabi olmasını, b) Verilerin yurt içinde kendi bünyesinde saklanmasını, c) Saklanan verilerin, istem dışı, yetki dışı ya da yasa dışı, erişim, tahrip, kayıp, değişiklik, depolama, işleme ve ifşasına karşı uygun teknik ve idari tedbirlerin alınmasını, ç) Verilerin sadece özel yetkilendirilmiş kişiler tarafından erişilebilir olmasının sağlanması için uygun teknik ve idari tedbirlerin alınmasını, d) İşlenen ve saklanan verinin saklama süresi sonunda imha edilmesi veya anonim hale getirilmesi ve bu işlemlerin tutanakla veya sistemsel olarak kayıt altına alınmasını sağlamakla yükümlüdür. (2) İşletmeciler sundukları hizmetler kapsamında elde ettikleri verilerin güvenliğini, bütünlüğünü, gizliliğini ve erişilebilirliğini her aşamada sağlamakla yükümlüdür. Bu yükümlülük işletmeci tarafından yetkilendirilmiş kişiler marifetiyle yapılan işlemleri de kapsar. (3) İşletmeciler, kanunların yetkili kıldığı mercilerce talep edilmesi halinde, saklanan veri ve söz konusu veriye ilişkin gerekli tüm bilgileri gecikmeksizin sağlamakla yükümlüdür. İstatistikî bilgilerin verilmesi MADDE 16 – (1) İşletmeciler son bir yıl içerisinde; a) Yetkili merciler tarafından ilgili mevzuatı çerçevesinde talep edilen verilerin kategorileri ve talep edilme sayılarına, b) Verinin saklanmaya başlandığı tarih ile yetkili merciler tarafından talep edildiği tarih arasında geçen süreye, c) Veri talebinin karşılanamadığı durumlara, ilişkin istatistikî bilgileri saklamakla ve talep halinde Kuruma göndermekle yükümlüdür. (2) Bu maddenin birinci fıkrasında belirtilen istatistikî bilgiler, kişisel verileri içermez. DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Sağlanan İmkânlar Numaranın gizlenmesi MADDE 17 – (1) İşletmeci, arayan numaranın görünmesine imkân sağladığı durumlarda; a) Arayan kullanıcıya her bir arama için basit bir yöntemle ve ücretsiz olarak numarasını gizleme imkânı sağlamakla, b) Aranan aboneye basit bir yöntemle ve ücretsiz olarak, gelen aramalarda arayan numaranın gösterilmesini engelleme imkânı sağlamakla, c) Arayan kişinin numarasını gizlemesi halinde, aranan abonenin/kullanıcının isteğine bağlı ve ücretsiz olarak, gelen aramaların abone/kullanıcı tarafından reddedilmesine imkân sağlamakla yükümlüdür. (2) İşletmeci, bağlanılan numaranın görünmesine imkân sağladığı durumlarda, aranan aboneye basit bir yöntemle ve ücretsiz olarak, bağlanılan numaranın arayan kullanıcıya gösterilmesini engelleme imkânı sağlamakla yükümlüdür. (3) İşletmeci, bu maddenin birinci ve ikinci fıkrasında belirtilen hizmet imkânları hakkında abonelerini/kullanıcılarını kısa mesaj, internet, basın, yayın organları, posta veya benzeri araçlarla ücretsiz olarak bilgilendirmekle yükümlüdür. (4) Arayan numaranın gizlenmesi imkânı, acil yardım çağrıları için geçerli değildir. Otomatik çağrı yönlendirme MADDE 18 – (1) İşletmeciler, telefon ve benzeri elektronik haberleşme cihazlarına kendileri veya üçüncü kişiler tarafından yapılan otomatik çağrı yönlendirmelerinin, abonenin talebi üzerine ücretsiz ve basit bir yöntemle teknik imkânlar dâhilinde iptal edilmesine imkân sağlarlar. (2) İşletmeciler tarafından başka bir numaraya veya otomatik mesaj sistemine yapılan yönlendirmelerin ücretli olması halinde abonenin/kullanıcının rızası alınır. Aboneler için hazırlanan rehberler MADDE 19 – (1) Aboneler, basılı ve/veya elektronik abone rehberlerinin, yayımlanma amaçları ve bu rehberlerde yer alacak kişisel veriler ile bu rehberlerin elektronik sürümlerinde olabilecek sorgulama seçenekleri ve kullanım imkânları hakkında rehbere kaydedilmeden önce ücretsiz olarak bilgilendirilirler. (2) Kamuya açık rehberlerde yer alan kişisel veriler, rehberlik hizmetinin amaç ve kapsamına uygun olarak belirlenir. (3) Abone rehberlerinde yer almayı kabul eden aboneler, rehberlerde yer alan kişisel verilerinin düzeltilmesini, teyit edilmesini ve/veya çıkarılmasını ücretsiz ve basit bir yöntemle talep edebilirler. (4) Rehberlik hizmeti kapsamında yapılacak sorgulamalarda, Elektronik Haberleşme Sektörüne İlişkin Yetkilendirme Yönetmeliği’nin Elektronik Haberleşme Hizmet, Şebeke ve Altyapılarının Tanım, Kapsam ve Süreleri ile ilgili 27 nci maddesi kapsamında yapılan düzenlemeler esastır. Ayrıntılı faturalarda gizlilik MADDE 20 – (1) İşletmeciler, ayrıntılı fatura gönderdikleri abonelerin talep etmeleri halinde, fatura ayrıntısında yer alan telefon numaralarının bazı rakamlarının gizlenmesini sağlar. BEŞİNCİ BÖLÜM Çeşitli ve Son Hükümler İdari para cezaları ve diğer yaptırımlar MADDE 21 – (1) İşletmecilerin bu Yönetmelik ile belirlenen yükümlülükleri yerine getirmemeleri halinde 5/9/2004 tarihli ve 25574 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Telekomünikasyon Kurumu Tarafından İşletmecilere Uygulanacak İdari Para Cezaları ile Diğer Müeyyide ve Tedbirler Hakkında Yönetmelik hükümleri uygulanır. Hüküm bulunmayan haller MADDE 22 – (1) Bu Yönetmelikte hüküm bulunmayan hallerde, Tebliğ veya Kurul Kararı ile düzenleme yapılır. Yürürlükten kaldırılan yönetmelik MADDE 23 – (1) 6/2/2004 tarihli ve 25365 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Telekomünikasyon Sektöründe Kişisel Bilgilerin İşlenmesi ve Gizliliğinin Korunması Hakkında Yönetmelik yürürlükten kaldırılmıştır. Atıflar MADDE 24 – (1) Mevzuatta 6/2/2004 tarihli ve 25365 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Telekomünikasyon Sektöründe Kişisel Bilgilerin İşlenmesi ve Gizliliğinin Korunması Hakkında Yönetmeliğe yapılan atıflar bu Yönetmeliğe yapılmış sayılır. Mevcut düzenlemelerin durumu GEÇİCİ MADDE 1 – (1) Telekomünikasyon Sektöründe Kişisel Bilgilerin İşlenmesi ve Gizliliğinin Korunması Hakkında Yönetmeliğe dayanılarak yapılan usul ve esaslar, alınan Kurul Kararları ile diğer idari işlemlerin bu Yönetmeliğe aykırı olmayan hükümleri konuya ilişkin yeni bir işlem yapılana kadar geçerliliğini muhafaza eder. Yürürlük MADDE 25 – (1) Bu Yönetmelik yayımı tarihinden altı ay sonra yürürlüğe girer. Yürütme MADDE 26 – (1) Bu Yönetmelik hükümlerini Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Başkanı yürütür. [R.G. 24 Haziran 2012 – 28363] —— • —— ADALET BAKANLIĞI PERSONEL GENEL MÜDÜRLÜĞÜ YARDIM KAMPANYASI TÜRKİYE VAKIFLAR BANKASI T.A.O AMASYA ŞUBESİ HESAP NO: 6700158007300005650 —— • —— ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARI Anayasa Mahkemesi Başkanlığından: Esas Sayısı: 2009/30 (Siyasî Parti Malî Denetimi) Karar Sayısı: 2012/6 Karar Günü: 11.7.2012 I- MALİ DENETİMİN KONUSU Halkın Kurtuluş Partisi’nin 2008 yılı kesinhesabının incelenmesidir. II- İLK İNCELEME Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 16. maddesi uyarınca, Haşim KILIÇ, Serruh KALELİ, Alparslan ALTAN, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI ve Erdal TERCAN’ın katılımıyla 11.4.2012 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında; “Halkın Kurtuluş Partisi’nin 2008 yılı kesinhesabının ilk incelemesi sonucunda; Dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle” karar verilmiştir. III- ESASIN İNCELENMESİ Parti’nin Anayasa Mahkemesi’ne verdiği 2008 yılı kesinhesap çizelgeleri ile dayanağını oluşturan defter ve belgeler üzerinde yapılan inceleme sonuçlarını içeren esas inceleme raporu, Anayasa ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu’nun ilgili kuralları, bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: Denetimin maddi öğelerini oluşturan defter ve belgelerde Halkın Kurtuluş Partisi’nin 2008 yılı gelirleri toplamının 59.510,91 TL, giderleri toplamının 58.383,62 TL olduğu ve 1.127,29 TL’nin nakit mevcudu olarak 2009 yılına devrettiği görülmüştür. A- Gelirlerin İncelenmesi 1- Genel Merkez Gelirleri Halkın Kurtuluş Partisi Genel Merkezi’nin 2008 yılı gelirleri toplamı 14.944,40 TL olarak gösterilmiştir. Bu tutarın 14.550,00 TL’si bağış ve 394,40 TL’si önceki yıldan devreden nakit paradan oluşmaktadır. Genel Merkezin defter kayıtları ve gelir belgeleri üzerinde yapılan incelemede, gelirlerinin 2820 sayılı Yasa’ya uygun olarak sağlandığı sonucuna varılmıştır. 2- İl Örgütleri Gelirleri Halkın Kurtuluş Partisi’nin il örgütlerinin 2008 yılı gelirleri toplamı 44.566,51 TL olarak gösterilmiştir. Bu tutarın 37.657,73 TL’si bağış, 6.230,00 TL’si aylık aidat gelirleri, 226,00 TL’si giriş aidatı geliri ve 452,78 TL’si önceki yıldan devreden nakit paradan oluşmaktadır. İl örgütlerinin kesinhesap çizelgelerinin gelir bölümünde yapılan incelemede, gelirlerin 2820 sayılı Yasa’ya uygun olduğu sonucuna varılmıştır. B- Giderlerin İncelenmesi 1- Genel Merkez Giderleri Halkın Kurtuluş Partisi Genel Merkezi’nin 2008 yılı giderleri toplamı 14.774,14 TL olarak gösterilmiştir. Bu tutarın 10.242,00 TL’si kira giderlerinden, 2.318,94 TL’si ısınma aydınlatma ve temizlik giderlerinden, 1.277,95 TL’si kırtasiye ve büro giderlerinden ve 935,25 TL’si haberleşme giderlerinden oluşmaktadır. Parti Genel Merkezi’nin 2009 yılına devreden nakit mevcudu 170,26 TL’dir. Halkın Kurtuluş Partisi Genel Merkezi’nin 2008 yılı defter kayıtları ve gider belgeleri üzerinde yapılan incelemede, giderlerin 2820 sayılı Yasa’ya uygun olarak gerçekleştirildiği sonucuna varılmıştır. 2- İl Örgütleri Giderleri Halkın Kurtuluş Partisi’nin il örgütlerinin 2008 yılı giderleri toplamı 43.609,48 TL olarak gösterilmiştir. Bu tutarın 32.827,00 TL’si kira giderlerinden, 3.766,24 TL’si haberleşme giderlerinden, 144,03 TL’si kırtasiye ve büro giderlerinden, 223,23 TL’si temsil ve ağırlama giderlerinden, 191,73 TL’si taşıma giderlerinden, 165,00 TL’si bakım ve onarım giderlerinden, 6.015,75 TL’si ısınma aydınlatma ve temizlik giderlerinden, 66,50 TL’si vergi sigorta ve noter giderlerinden ve 210,00 TL’si demirbaş giderlerinden oluşmaktadır. İl örgütlerinin 2009 yılına devreden nakit mevcudu 957,03 TL’dir. Parti’nin il örgütlerinin 2008 yılı kesinhesap çizelgelerinin gider bölümü üzerinde yapılan incelemede, giderlerin 2820 sayılı Yasa’ya uygun olduğu görülmektedir. C- Parti Mallarının İncelenmesi Halkın Kurtuluş Partisi’nin 2008 yılı defter ve belgeleri üzerinde yapılan incelemede, Parti’nin 2008 yılında herhangi bir taşınmaz mal ve değeri yüz TL’yi aşan taşınır mal ve menkul kıymet ediniminin olmadığı anlaşılmıştır. IV- SONUÇ Halkın Kurtuluş Partisi’nin 2008 yılı kesinhesabının incelenmesi sonucunda; Parti’nin 2008 yılı kesinhesabında gösterilen 59.510,91 TL geliri ve 58.383,62 TL gideri ile 1.127,29 TL nakit devrinin eldeki bilgi ve belgelere göre doğru, denk ve 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu’na uygun olduğuna, 11.7.2012 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi. Başkan Haşim KILIÇ Başkanvekili Serruh KALELİ Başkanvekili Alparslan ALTAN Üye Fulya KANTARCIOĞLU Üye Serdar ÖZGÜLDÜR Üye Osman Alifeyyaz PAKSÜT Üye Zehra Ayla PERKTAŞ Üye Recep KÖMÜRCÜ Üye Burhan ÜSTÜN Üye Engin YILDIRIM Üye Nuri NECİPOĞLU Üye Hicabi DURSUN Üye Celal Mümtaz AKINCI Üye Erdal TERCAN Üye Muammer TOPAL Üye Zühtü ARSLAN [R.G. 26 Haziran 2012 – 28365] —— • —— Anayasa Mahkemesi Başkanlığından: Esas Sayısı: 2009/48 (Siyasî Parti Malî Denetimi) Karar Sayısı: 2012/7 Karar Günü: 11.7.2012 I- MALİ DENETİMİN KONUSU Ebedi Nizam Partisi’nin 2008 yılı kesinhesabının incelenmesidir. II- İLK İNCELEME Ebedi Nizam Partisi’nin 2008 yılı kesinhesabının incelenmesi sonucunda; “Dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle” karar verilmiştir. III- ESASIN İNCELENMESİ Parti’nin Anayasa Mahkemesi’ne verdiği 2008 yılı kesinhesap çizelgeleri ile dayanağını oluşturan defter ve belgeler üzerinde yapılan inceleme sonuçlarını içeren esas inceleme raporu, Anayasa ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu’nun ilgili kuralları, bunların gerekçeleri ve diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: Denetimin maddi öğelerini oluşturan defter ve belgelerde Ebedi Nizam Partisi Genel Merkezi’nin 2008 yılı gelirleri toplamının 14.740,00 YTL, giderleri toplamının 14.737,63 YTL olduğu ve 2,37 YTL nakit mevcudun 2009 yılına devrettiği görülmüştür. Ebedi Nizam Partisi’nin 2008 yılında il ya da ilçe teşkilatı bulunmadığından sadece Genel Merkez gelir ve giderleri incelenmiştir. A- Genel Merkez Gelirlerinin İncelenmesi Ebedi Nizam Partisi Genel Merkezi’nin 2008 yılı gelirleri toplamı 14.740,00 YTL olarak gösterilmiştir. Bu tutarın tamamı üye yıllık aidatından oluşmaktadır. Genel Merkezin defter kayıtları ve gelir belgeleri üzerinde yapılan incelemede, gelirlerinin 2820 sayılı Yasa’ya uygun olarak sağlandığı sonucuna varılmıştır. B- Genel Merkez Giderlerinin İncelenmesi Ebedi Nizam Partisi Genel Merkezi’nin 2008 yılı giderleri toplamı 14.737,63 YTL olarak gösterilmiştir. Bu tutarın 2.321,75 YTL’si temsil ve ağırlama giderleri, 37,50 YTL’si kırtasiye ve büro giderleri, 704,50 YTL’si haberleşme giderleri, 9.600,00 YTL’si kira giderleri, 374,00 YTL’si bakım onarım giderleri, 1.650,20 YTL’si ısınma aydınlatma temizlik giderleri ve 49,68 YTL’si vergi sigorta noter giderlerinden oluşmaktadır. Parti Genel Merkezinin 2009 yılına devreden nakit mevcudu 2,37 YTL’dir. Ebedi Nizam Partisi Genel Merkezi’nin 2008 yılı defter kayıtları ve gider belgeleri üzerinde yapılan incelemede, aşağıda belirtilenler dışındaki giderlerin 2820 sayılı Kanun’a uygun olarak gerçekleştirildiği sonucuna varılmıştır. Aşağıdaki kişisel harcamaların Parti bütçesinden karşılanma nedeni sorulmuştur. Kişisel Harcamalara İlişkin Liste Yevmiye Tarih Faturayı Fatura(Fiş) İçerik Tutar No Düzenleyen Tarih No 08.03.2008/33 Koray mağazacılık 53 Penye 10,00 09.03.2008/35 Şeref Makromarket 212 Prima 23,99 Sigara 4,80 03.09.2008/119 Şeref Makromarket 0008 Sigara 6,20 19.09.2008/123 Şeref Makromarket 0065 Sigara 6,20 18.10.2008/137 Şeref Makromarket 0040 Sigara 6,20 24.10.2008/141 Kiler 0103 Sigara 6,20 28.10.2008/145 Şeref Makromarket 0031 Sigara 6,20 07.12.2008/170 Şeref Makromarket 0041 Sigara 6,20 07.12.2008/171 Şeref Makromarket 0311 Sigara 3,75 Traş Bıçağı 8,95 Traş Köpüğü 3,75 19.12.2008/178 Öğütler 145 Sigara 4,80 22.12.2008/182 Şeref Makromarket 281 Sigara 4,80 Toplam: 102,84 YTL Parti yetkilileri “Genel Merkeze kuruluşa müteakip gelen partili ve gönüldaşlarımızın ihtiyaç ve talepleri doğrultusunda Temsil ve Ağırlama aşamasındaki harcamaları içermektedir. Devam eden süreçte, bu konudaki temsil ve ağırlamaya yönelik ikramlara son verilmiş bulunmaktadır.” şeklinde cevap vermişlerdir. Söz konusu giderlerin siyasi faaliyetin icrası nedeniyle yapılan harcamalardan olmadığı, bu giderlerin kişisel olması nedeniyle parti amacına yönelik harcama olarak değerlendirilemeyeceği açıktır. Bu nedenle 102,84 YTL’nin Hazine’ye irad kaydedilmesi gerekir. C- Parti Mallarının İncelenmesi Ebedi Nizam Partisi’nin 2008 yılı defter ve belgeleri üzerinde yapılan incelemede, Parti’nin 2008 yılında herhangi bir taşınmaz mal ve değeri yüz YTL’yi aşan taşınır mal ve menkul kıymet ediniminin olmadığı anlaşılmıştır. IV- SONUÇ Ebedi Nizam Partisi’nin 2008 yılı kesinhesabının incelenmesi sonucunda; 1- Parti’nin 2008 yılı kesin hesabında gösterilen 14.740,00 YTL gelir ve 14.737,63 YTL gider ile 2,37 YTL nakit devrinin Hazine’ye irad kaydedilenler dışında kalan bölümünün eldeki bilgi ve belgelere göre doğru, denk ve 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu’na uygun olduğuna, 2- Kesinhesapta gösterilen giderlerden Parti amacına uygun ve Parti tüzelkişiliği adına yapılmış harcama olarak kabulü mümkün görülmeyen 102,84 YTL karşılığı Parti malvarlığının 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu’nun 75. ve 76. maddeleri gereğince Hazine’ye irad kaydedilmesine, 11.7.2012 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi. Başkan Haşim KILIÇ Başkanvekili Serruh KALELİ Başkanvekili Alparslan ALTAN Üye Fulya KANTARCIOĞLU Üye Serdar ÖZGÜLDÜR Üye Osman Alifeyyaz PAKSÜT Üye Zehra Ayla PERKTAŞ Üye Recep KÖMÜRCÜ Üye Burhan ÜSTÜN Üye Engin YILDIRIM Üye Nuri NECİPOĞLU Üye Hicabi DURSUN Üye Celal Mümtaz AKINCI Üye Erdal TERCAN Üye Muammer TOPAL Üye Zühtü ARSLAN [R.G. 26 Haziran 2012 – 28365] —— • —— Anayasa Mahkemesi Başkanlığından: Esas Sayısı: 2010/25 (Siyasî Parti Malî Denetimi) Karar Sayısı: 2012/8 Karar Günü: 11.7.2012 I- MALİ DENETİMİN KONUSU Ebedi Nizam Partisi’nin 2009 yılı kesinhesabının incelenmesidir. II- İLK İNCELEME Ebedi Nizam Partisi’nin 2009 yılı kesinhesabının incelenmesi sonucunda; “Dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle” karar verilmiştir. III- ESASIN İNCELENMESİ Parti’nin Anayasa Mahkemesi’ne verdiği 2009 yılı kesinhesap çizelgeleri ile dayanağını oluşturan defter ve belgeler üzerinde yapılan inceleme sonuçlarını içeren esas inceleme raporu, Anayasa ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu’nun ilgili kuralları, bunların gerekçeleri ve diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: Denetimin maddi öğelerini oluşturan defter ve belgelerde Ebedi Nizam Partisi’nin 2009 yılı gelirlerinin 26.270,90 YTL, giderlerinin 26.103,44 YTL, alacaklarının 121,60 YTL olduğu ve 45,86 YTL’nin nakit mevcudu olarak 2010 yılına devrettiği anlaşılmaktadır. A- Gelirlerin İncelenmesi 1- Genel Merkez Gelirleri Ebedi Nizam Partisi Genel Merkezi’nin 2009 yılı gelirleri toplamı 23.600,00 YTL olarak gösterilmiştir. Bu tutarın 23.597,63 YTL’si üye yıllık aidat gelirleri ve 2,37 YTL’si geçen yıldan devreden nakit mevcudundan oluşmaktadır. Genel Merkezin defter kayıtları ve gelir belgeleri üzerinde yapılan incelemede, gelirlerinin 2820 sayılı Yasa’ya uygun olarak sağlandığı sonucuna varılmıştır. 2- İl Örgütleri Gelirleri Ebedi Nizam Partisi il örgütlerinin 2009 yılı gelirleri toplamı 2.670,90 YTL olarak gösterilmiştir. Bu tutarın tamamı üye yıllık aidatı gelirlerinden oluşmaktadır. İl örgütlerinin kesinhesap çizelgelerinin gelir bölümünde yapılan incelemede, gelirlerin 2820 sayılı Yasa’ya uygun olduğu sonucuna varılmıştır. B- Giderlerin İncelenmesi 1- Genel Merkez Giderleri Ebedi Nizam Partisi Genel Merkezi’nin 2009 yılı giderleri toplamı 23.579,39 YTL olarak gösterilmiştir. Bu tutarın 2.219,37 YTL’si temsil ve ağırlama giderleri, 3.136,50 YTL’si kırtasiye ve büro giderleri, 663,02 YTL’si haberleşme giderleri, 9.300,00 YTL’si kira giderleri, 369,98 YTL’si bakım onarım giderleri, 1.877,87 YTL’si ısınma aydınlatma temizlik giderleri ve 6.012,65 YTL’si vergi sigorta noter giderlerinden oluşmaktadır. Parti Genel Merkezinin 2010 yılına devreden nakit mevcudu 20,61 YTL’dir. Genel Merkezin defter kayıtları ve gider belgeleri üzerinde yapılan incelemede, aşağıda belirtilenler dışındaki giderlerin 2820 sayılı Yasa’ya uygun olarak gerçekleştirildiği sonucuna varılmıştır. 1- Aşağıdaki kişisel harcamaların Parti bütçesinden karşılanma nedeni sorulmuştur. Yevmiye Tarih No 06.01.2009/6 08.02.2009/16 09.02.2009/18 Kişisel Harcamalara İlişkin Liste Faturayı Fatura(Fiş) Tarih İçerik Tutar Düzenleyen No Şeref 06.01.2009/0039 Sigara 13,70 Makromarket “ 08.02.2009/0207 “ 4,80 “ 09.02.2009/0034 “ 8,55 Toplam: 27,05 YTL Parti yetkilileri “Genel Merkeze kuruluşa müteakip gelen partili ve gönüldaşlarımızın ihtiyaç ve talepleri doğrultusunda Temsil ve Ağırlama aşamasındaki harcamaları içermektedir. Devam eden süreçte, bu konudaki temsil ve ağırlamaya yönelik ikramlara son verilmiş bulunmaktadır.” şeklinde cevap vermişlerdir. Söz konusu giderlerin siyasi faaliyetin icrası nedeniyle yapılan harcamalardan olmadığı, bu giderlerin kişisel olması nedeniyle parti amacına yönelik harcama olarak değerlendirilemeyeceği açıktır. Bu nedenle 27,05 YTL’nin Hazine’ye irad kaydedilmesi gerekir. 2- Parti görevlilerinin vergi ile ilgili yükümlülüklerini zamanında yapmamaları sonucu oluşan pişmanlık zammı, gecikme zammı ile usulsüzlük cezalarının Parti bütçesinden ödenme nedeni sorulmuştur. Pişmanlık Zammı, Gecikme Zammı ve Cezalara İlişkin Liste Yevmiye Tarih Pişmanlık Gecikme Usülsüzlük Tutar No Zammı Zammı Cezası 30.04.2009/58 3,00 3,00 29.06.2009/94 201,00 201,00 29.06.2009/95 225,00 225,00 29.06.2009/96 165,00 165,00 29.06.2009/97 135,00 135,00 29.06.2009/98 90,00 90,00 29.06.2009/99 29.06.2009/100 29.06.2009/101 29.06.2009/102 29.06.2009/103 2,33 2,33 2,13 2,13 2,13 2,13 2,13 2,13 16,67 16,67 Toplam: 844,39 YTL Parti yetkilileri “Partimiz kuruluşu ve devamındaki dönemde, Stopaja konu ödemeler geç yapıldığından cezaya düşülmüş, bu nedenle de zamlı ve cezalı ödeme durumunda kalınmıştır.” şeklinde cevap vermişlerdir. Parti yetkililerinin ödemelerin zamanında yapılması için gerekli tedbirleri almaları gerekir. Parti görevlilerinin yükümlülüklerini zamanında yapmamaları sonucu oluşan pişmanlık zammı, gecikme zammı ve usulsüzlük cezalarından parti tüzel kişiliğini sorumlu tutma imkânı bulunmamaktadır. Bu ödemelerin kişisel sorumluluk kapsamında olduğu açıktır. Bu nedenle 844,39 YTL’nin Hazine’ye irad kaydedilmesi gerekir. 2- İl Örgütleri Giderleri Ebedi Nizam Partisi’nin il örgütünün 2009 yılı giderleri toplamı 2.645,65 YTL olarak gösterilmiştir. Bu tutarın 436,27 YTL’si temsil ağırlama giderleri, 82,50 YTL’si kırtasiye ve büro giderleri, 620,86 YTL’si haberleşme giderleri, 378,80 YTL’si kira giderleri, 808,38 YTL’si ısınma aydınlatma ve temizlik giderleri, 197,24 YTL’si vergi, sigorta, noter giderleri, 121,60 YTL’si 2010 yılına devreden alacaklardan oluşmaktadır. İl örgütünün 2010 yılına devreden nakit mevcudu 25,25 YTL’dir. Parti’nin il örgütünün 2009 yılı kesinhesap çizelgelerinin gider bölümü üzerinde yapılan incelemede, giderlerin 2820 sayılı Yasa’ya uygun olduğu görülmektedir. C- Parti Mallarının İncelenmesi Ebedi Nizam Partisi’nin 2009 yılı defter ve belgeleri üzerinde yapılan incelemede, Parti’nin 2009 yılında herhangi bir taşınmaz mal ve değeri yüz YTL’yi aşan taşınır mal ve menkul kıymet ediniminin olmadığı anlaşılmıştır. IV- SONUÇ Ebedi Nizam Partisi’nin 2009 yılı kesinhesabının incelenmesi sonucunda; 1- Parti’nin 2009 yılı kesin hesabında gösterilen 26.270,00 YTL geliri ve 26.103,44 YTL gideri, 121,60 YTL alacakları ile 45,86 YTL nakit devrinin Hazine’ye irad kaydedilenler dışında kalan bölümünün eldeki bilgi ve belgelere göre doğru, denk ve 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu’na uygun olduğuna, 2- Kesinhesapta gösterilen giderlerden Parti amacına uygun ve Parti tüzelkişiliği adına yapılmış harcama olarak kabulü mümkün görülmeyen 871,44 YTL karşılığı Parti malvarlığının 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu’nun 75. ve 76. maddeleri gereğince Hazine’ye irad kaydedilmesine, 11.7.2012 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi. Başkan Haşim KILIÇ Başkanvekili Serruh KALELİ Başkanvekili Alparslan ALTAN Üye Fulya KANTARCIOĞLU Üye Serdar ÖZGÜLDÜR Üye Osman Alifeyyaz PAKSÜT Üye Zehra Ayla PERKTAŞ Üye Recep KÖMÜRCÜ Üye Burhan ÜSTÜN Üye Engin YILDIRIM Üye Nuri NECİPOĞLU Üye Hicabi DURSUN Üye Celal Mümtaz AKINCI Üye Erdal TERCAN Üye Muammer TOPAL Üye Zühtü ARSLAN [R.G. 26 Haziran 2012 – 28365] —— • —— Anayasa Mahkemesi Başkanlığından: Esas Sayısı: 2009/32 (Siyasî Parti Malî Denetimi) Karar Sayısı: 2012/9 Karar Günü: 11.7.2012 I- MALİ DENETİMİN KONUSU Aydınlık Türkiye Partisi’nin 2008 yılı kesinhesabının incelenmesidir. II- İLK İNCELEME Aydınlık Türkiye Partisi’nin 2008 yılı kesinhesabının incelenmesi sonucunda; “Dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle” karar verilmiştir. III- ESASIN İNCELENMESİ Parti’nin Anayasa Mahkemesi’ne verdiği 2008 yılı kesinhesap çizelgeleri ile dayanağını oluşturan defter ve belgeler üzerinde yapılan inceleme sonuçlarını içeren esas inceleme raporu, Anayasa ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu’nun ilgili kuralları, bunların gerekçeleri ve diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: Denetimin maddi öğelerini oluşturan defter ve belgelerde Aydınlık Türkiye Partisi’nin 2008 yılı gelirleri toplamının 26.437,31 YTL ve giderleri toplamının 26.437,31 YTL olduğu ve 2009 yılına devrinin olmadığı görülmüştür. A- Gelirlerin İncelenmesi 1- Genel Merkez Gelirleri Aydınlık Türkiye Partisi Genel Merkezi’nin 2008 yılı gelirleri toplamı 11.377,31 YTL olarak gösterilmiştir. Bu tutarın tamamı bağış gelirlerinden oluşmaktadır. Genel Merkezin defter kayıtları ve gelir belgeleri üzerinde yapılan incelemede, gelirlerinin 2820 sayılı Yasa’ya uygun olarak sağlandığı sonucuna varılmıştır. 2- İl Örgütleri Gelirleri Aydınlık Türkiye Partisi’nin il örgütlerinin 2008 yılı gelirleri toplamı 15.060,00 YTL olarak gösterilmiştir. Bu tutarın tamamı bağış gelirlerinden oluşmaktadır. İl örgütlerinin kesinhesap çizelgelerinin gelir bölümünde yapılan incelemede, gelirlerin 2820 sayılı Yasa’ya uygun olduğu sonucuna varılmıştır. B- Giderlerin İncelenmesi 1- Genel Merkez Giderleri Aydınlık Türkiye Partisi Genel Merkezi’nin 2008 yılı giderleri toplamı 11.377,31 YTL olarak gösterilmiştir. Bu tutarın tamamı büro genel giderlerinden oluşmaktadır. Parti Genel Merkezi’nin 2009 yılına devreden nakit mevcudu bulunmamaktadır. Aydınlık Türkiye Partisi Genel Merkezi’nin 2008 yılı defter kayıtları ve gider belgeleri üzerinde yapılan incelemede, giderlerin 2820 sayılı Yasa’ya uygun olarak gerçekleştirildiği sonucuna varılmıştır 2- İl Örgütleri Giderleri Aydınlık Türkiye Partisi’nin il örgütlerinin 2008 yılı giderleri toplamı 15.060,00 YTL olarak gösterilmiştir. Bu tutarın tamamı büro genel giderlerinden oluşmaktadır. İl örgütlerinin 2009 yılına devreden nakit mevcudu bulunmamaktadır. Parti’nin il örgütlerinin 2008 yılı kesinhesap çizelgelerinin gider bölümü üzerinde yapılan incelemede, giderlerin 2820 sayılı Yasa’ya uygun olduğu sonucuna varılmıştır. C- Parti Mallarının İncelenmesi Aydınlık Türkiye Partisi’nin 2008 yılı defter ve belgeleri üzerinde yapılan incelemede, Parti’nin 2008 yılında herhangi bir taşınmaz mal ve değeri yüz YTL’yi aşan taşınır mal ve menkul kıymet ediniminin olmadığı anlaşılmıştır. IV- SONUÇ Aydınlık Türkiye Partisi’nin 2008 yılı kesinhesabının incelenmesi sonucunda; Parti’nin 2008 yılı kesinhesabında gösterilen 26.437,31 YTL geliri ve 26.437,31 YTL giderinin eldeki bilgi ve belgelere göre doğru, denk ve 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu’na uygun olduğuna, 11.7.2012 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi. Başkan Haşim KILIÇ Başkanvekili Serruh KALELİ Başkanvekili Alparslan ALTAN Üye Fulya KANTARCIOĞLU Üye Serdar ÖZGÜLDÜR Üye Osman Alifeyyaz PAKSÜT Üye Zehra Ayla PERKTAŞ Üye Recep KÖMÜRCÜ Üye Burhan ÜSTÜN Üye Engin YILDIRIM Üye Nuri NECİPOĞLU Üye Hicabi DURSUN Üye Celal Mümtaz AKINCI Üye Erdal TERCAN Üye Muammer TOPAL Üye Zühtü ARSLAN [R.G. 26 Haziran 2012 – 28365] —— • —— Anayasa Mahkemesi Başkanlığından: Esas Sayısı: 2010/19 (Siyasî Parti Malî Denetimi) Karar Sayısı: 2012/10 Karar Günü: 11.7.2012 I- MALİ DENETİMİN KONUSU Aydınlık Türkiye Partisi’nin 2009 yılı kesinhesabının incelenmesidir. II- İLK İNCELEME Aydınlık Türkiye Partisi’nin 2009 yılı kesinhesabının incelenmesi sonucunda; “Dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle” karar verilmiştir. III- ESASIN İNCELENMESİ Aydınlık Türkiye Partisi’nin 2009 yılında il örgütlerinin gelir ve gideri olmadığından dolayı, sadece Genel Merkez kesinhesabı incelenmiştir. Parti’nin Anayasa Mahkemesi’ne verdiği 2009 yılı kesinhesap çizelgeleri ile dayanağını oluşturan defter ve belgeler üzerinde yapılan inceleme sonuçlarını içeren esas inceleme raporu, Anayasa ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu’nun ilgili kuralları, bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: Denetimin maddi öğelerini oluşturan defter ve belgelerde Aydınlık Türkiye Partisi’nin Genel Merkezi’nin 2009 yılı gelirleri toplamının 12.096,94 YTL ve giderleri toplamının 12.096,94 YTL olduğu ve 2010 yılına devrinin olmadığı görülmüştür. A- Genel Merkez Gelirlerinin İncelenmesi Aydınlık Türkiye Partisi Genel Merkezi’nin 2009 yılı gelirleri toplamı 12.096,94 YTL olarak gösterilmiştir. Bu tutarın tamamı bağış gelirlerinden oluşmaktadır. Genel Merkezin defter kayıtları ve gelir belgeleri üzerinde yapılan incelemede, gelirlerinin 2820 sayılı Yasa’ya uygun olarak sağlandığı sonucuna varılmıştır. B- Genel Merkez Giderlerinin İncelenmesi Aydınlık Türkiye Partisi Genel Merkezi’nin 2009 yılı giderleri toplamı 12.096,94 YTL olarak gösterilmiştir. Bu tutarın tamamı büro genel giderlerinden oluşmaktadır. Parti Genel Merkezi’nin 2010 yılına devreden nakit mevcudu bulunmamaktadır. Aydınlık Türkiye Partisi Genel Merkezi’nin 2009 yılı defter kayıtları ve gider belgeleri üzerinde yapılan incelemede giderlerin 2820 sayılı Yasa’ya uygun olarak gerçekleştirildiği sonucuna varılmıştır C- Parti Mallarının İncelenmesi Aydınlık Türkiye Partisi’nin 2009 yılı defter ve belgeleri üzerinde yapılan incelemede, Parti’nin 2009 yılında herhangi bir taşınmaz mal ve değeri yüz YTL’yi aşan taşınır mal ve menkul kıymet ediniminin olmadığı anlaşılmıştır. IV- SONUÇ Aydınlık Türkiye Partisi’nin 2009 yılı kesinhesabının incelenmesi sonucunda; Parti’nin 2009 yılı kesinhesabında gösterilen 12.096,94 YTL geliri ve 12.096,94 YTL giderinin eldeki bilgi ve belgelere göre doğru, denk ve 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu’na uygun olduğuna, 11.7.2012 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi. Başkan Haşim KILIÇ Başkanvekili Serruh KALELİ Başkanvekili Alparslan ALTAN Üye Fulya KANTARCIOĞLU Üye Serdar ÖZGÜLDÜR Üye Osman Alifeyyaz PAKSÜT Üye Zehra Ayla PERKTAŞ Üye Recep KÖMÜRCÜ Üye Burhan ÜSTÜN Üye Engin YILDIRIM Üye Nuri NECİPOĞLU Üye Hicabi DURSUN Üye Celal Mümtaz AKINCI Üye Erdal TERCAN Üye Muammer TOPAL Üye Zühtü ARSLAN [R.G. 26 Haziran 2012 – 28365] —— • —— Anayasa Mahkemesi Başkanlığından: Esas Sayısı: 2010/20 (Siyasî Parti Malî Denetimi) Karar Sayısı: 2012/11 Karar Günü: 11.7.2012 I- MALİ DENETİMİN KONUSU Aydınlık Türkiye Partisi’nin 2010 yılı kesinhesabının incelenmesidir. II- İLK İNCELEME Aydınlık Türkiye Partisi’nin 2010 yılı kesinhesabının incelenmesi sonucunda; “Dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle” karar verilmiştir. III- ESASIN İNCELENMESİ Aydınlık Türkiye Partisi’nin 2010 yılında il örgütlerinin gelir ve gideri olmadığından dolayı sadece Genel Merkez kesinhesabı incelenmiştir. Parti’nin Anayasa Mahkemesi’ne verdiği 2010 yılı kesinhesap çizelgeleri ile dayanağını oluşturan defter ve belgeler üzerinde yapılan inceleme sonuçlarını içeren esas inceleme raporu, Anayasa ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu’nun ilgili kuralları, bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: Denetimin maddi öğelerini oluşturan defter ve belgelerde, 28.2.2010 tarihinde yapılan olağanüstü kurultayda kapanma kararı alan Aydınlık Türkiye Partisi Genel Merkezi’nin, 2010 yılı gelirlerinin 2.901,33 YTL, giderlerinin 2.901,33 YTL olduğu ve nakit mevcudun bulunmadığı görülmüştür. A- Genel Merkez Gelirlerinin İncelenmesi Aydınlık Türkiye Partisi Genel Merkezi’nin 2010 yılı gelirleri toplamı 2.901,33 YTL olarak gösterilmiştir. Bu tutarın tamamı bağış gelirlerinden oluşmaktadır. Genel Merkezin defter kayıtları ve gelir belgeleri üzerinde yapılan incelemede, gelirlerinin 2820 sayılı Yasa’ya uygun olarak sağlandığı sonucuna varılmıştır. B- Genel Merkez Giderlerinin İncelenmesi Aydınlık Türkiye Partisi Genel Merkezi’nin 2010 yılı giderleri toplamı 2.901,33 YTL olarak gösterilmiştir. Bu tutarın tamamı büro genel giderlerinden oluşmaktadır. Aydınlık Türkiye Partisi Genel Merkezi’nin 2010 yılı defter kayıtları ve gider belgeleri üzerinde yapılan incelemede giderlerin 2820 sayılı Yasa’ya uygun olarak gerçekleştirildiği sonucuna varılmıştır C- Parti Mallarının İncelenmesi Aydınlık Türkiye Partisi’nin 2010 yılı defter ve belgeleri üzerinde yapılan incelemede, Parti’nin 2010 yılında herhangi bir taşınmaz mal ve değeri yüz YTL’yi aşan taşınır mal ve menkul kıymet ediniminin olmadığı anlaşılmıştır. IV- SONUÇ Aydınlık Türkiye Partisi’nin 2010 yılı kesinhesabının incelenmesi sonucunda; Parti’nin 2010 yılı kesinhesabında gösterilen 2.901,33 YTL geliri ve 2.901,33 YTL giderinin eldeki bilgi ve belgelere göre doğru, denk ve 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu’na uygun olduğuna, 11.7.2012 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi. Başkan Haşim KILIÇ Başkanvekili Serruh KALELİ Başkanvekili Alparslan ALTAN Üye Fulya KANTARCIOĞLU Üye Serdar ÖZGÜLDÜR Üye Osman Alifeyyaz PAKSÜT Üye Zehra Ayla PERKTAŞ Üye Recep KÖMÜRCÜ Üye Burhan ÜSTÜN Üye Engin YILDIRIM Üye Nuri NECİPOĞLU Üye Hicabi DURSUN Üye Celal Mümtaz AKINCI Üye Erdal TERCAN Üye Muammer TOPAL Üye Zühtü ARSLAN [R.G. 26 Haziran 2012 – 28365] —— • —— Adalet Bakanlığından: İHALELERE KATILMAKTAN YASAKLAMA KARARI 1. İhale Kayıt Numarası 2012/24424 (İKN) 2. Yasaklama Kararı Adalet Bakanlığı Veren Bakanlık/Kurum 3. İhaleyi Yapan İdarenin Adı Bozkurt Kadın Açık İl/İlçe Denizli/Bozkurt Adresi Ceza İnfaz Kurumu İşyurdu Müdürlüğü Halim Küçük Cad. Mehmetçik Mah. TelFaks Posta 20370 E-Mail Kodu 4. İhalelere Katılmaktan Yasaklanan Gerçek veya Tüzel Kişi Donan Mağazacılık Tekstil Adı/Unvanı İmalat Taşımacılık Sanayi Tic. Ltd. Şti. Adresi T.C. Kimlik No. Vergi Kimlik/ Mükellefiyet No. Kayıtlı Olduğu Ticaret/Esnaf Odası Ticaret/Esnaf Sicil No. 6. A Yasaklam y a Süresi Köprübaşı Mevkii Marmaris Karayolu 7/3 Ula/Muğla 0 258 831 45 58 – 0 258 831 45 14 5. Ortak ve/veya Ortaklıkların Donan Bilişim Elekt. Teks. Sağ. Hizm. İnş. San. ve Dış Ticaret Ltd. Şti. Halit Rıfatpaşa Mah. Perpa Tic. Merkezi B Blok Kat: 5 No: 86 Şişli/İstanbul Ula V.D. 3100565461 Şişli V.D. 3100565420 Muğla Ticaret Odası İstanbul Ticaret Odası Ula/563 649565 7. Yasaklamanın Yı ( ) (1) Dayanağı ve l Kapsamı c-2886 DİK Tüm İhalelerden Bakanlık İhalelerinden Kurum İhalelerinden a(X b-4735 4734 ) KİSK KİK d-Diğer ( ) Mevzuat (X Tüm ) İhalelerden Bakanlık ( ) İhalelerinden Kurum ( ) İhalelerinden (X ) ( ) (X ) ( ) ( ) Yasaklama Kararı Aşağıdaki Açıklamalar Dikkate Alınarak Doldurulacaktır. 1 - İKN : İstisna kapsamındakiler dahil 4734 ve 4735 sayılı Kanunlara göre yapılan yasaklamalarda doldurulacaktır. 2 - T.C. Kimlik No : Yasaklananın gerçek kişi olması durumunda doldurulacaktır. 3 - Kayıtlı Olduğu Ticaret/Esnaf Odası ve Ticaret Esnaf Sicil No : Herhangi bir Ticaret veya Esnaf Odasına kayıtlı olmaması halinde kayıtlı olmadığı belirtilecektir. 4 - Diğer Mevzuat : İstisna kapsamındakiler dahil 4734, 4735 ve 2886 sayılı Kanunların dışındaki mevzuata göre verilen yasaklamalarda doldurulacaktır. 5 - Ortak ve/veya Ortaklıkların : 4734 sayılı Kanunun 58/2 nci maddesi ile 4735 sayılı Kanunun 26/2 nci maddesinde sayılan ortak ve/veya ortakların bulunması halinde bu bölüm doldurulacaktır. Bu bölümde yer alan kişinin birden fazla olması durumunda ek yapılabilir. 6186/1-1 [R.G. 26 Haziran 2012 – 28365] —— • —— Maliye Bakanlığından: GELİR VERGİSİ GENEL TEBLİĞİ (SERİ NO: 283) 1. Giriş 31/5/2012 tarihli ve 6322 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 4 üncü ve 7 nci maddeleri ile 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 9 uncu ve 46 ncı maddelerinde değişiklik yapılmış, 12 nci ve 13 üncü maddeleri ile de aynı Kanuna Geçici 80 inci ve 81 inci maddeler eklenmiştir. Bu düzenlemelere ilişkin açıklamalar bu Tebliğin konusunu oluşturmaktadır. 2. Esnaf Muaflığı ile İlgili Düzenlemeler 2.1. Yasal düzenleme 6322 sayılı Kanunun 4 üncü maddesiyle, Gelir Vergisi Kanununun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (8) numaralı bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, aynı fıkraya aşağıdaki bent ve maddeye son fıkradan önce gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir. “8. Bu Kanunun 47 nci maddesinde yazılı şartları haiz olanlardan kendi ürettikleri ürünleri satanlara münhasır olmak üzere el dokuma işleri, bakır işlemeciliği, çini ve çömlek yapımı, sedef kakma ve ahşap oyma işleri, kaşıkçılık, bastonculuk, semercilik, yazmacılık, yorgancılık, keçecilik, lüle ve oltu taşı işçiliği, çarıkçılık, yemenicilik, oyacılık ve bunlar gibi geleneksel, kültürel, sanatsal değeri olan ve kaybolmaya yüz tutan meslek kollarında faaliyette bulunanlar;” “9. Yukarıdaki bentlerde sözü edilen işlere benzerlik gösterdikleri Maliye Bakanlığınca kabul edilen ticaret ve sanat işleri ile iştigal edenler.” “Esnaf muaflığına ilişkin şartları taşıyanlara talepleri halinde vergi dairesince Esnaf Vergi Muafiyeti Belgesi verilir. Bu belgenin şekil ve muhtevasının tayin ve tespiti ile iptali ve uygulamaya ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.” 2.2. Geleneksel, kültürel, sanatsal değeri olduğu ve kaybolmaya yüz tuttuğu belirlenen meslek kollarında faaliyette bulunanlarla ilgili esnaf muaflığının kapsamı Gelir Vergisi Kanununun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasına 6322 sayılı Kanunla eklenen (8) numaralı bent hükmü uyarınca; El dokuma işleri, bakır işlemeciliği, çini ve çömlek yapımı, sedef kakma ve ahşap oyma işleri, kaşıkçılık, bastonculuk, semercilik, yazmacılık, yorgancılık, keçecilik, lüle ve oltu taşı işçiliği, çarıkçılık, yemenicilik, oyacılık ve bunlar gibi geleneksel, kültürel, sanatsal değeri olan ve kaybolmaya yüz tutan meslek kollarında faaliyette bulunanlar esnaf muaflığından yararlanacaklardır. Anılan meslek kollarında faaliyette bulunanların söz konusu muafiyetten yararlanabilmeleri için Gelir Vergisi Kanununun 47 nci maddesinde yazılı basit usule tabi olmanın genel şartlarını topluca taşımaları ve münhasıran kendi ürettikleri ürünleri satmak suretiyle faaliyette bulunmaları gerekmektedir. Öte yandan, söz konusu meslek kollarında; devamlı veya arızi olarak, işyeri açılarak, motorlu araç kullanılarak, yardımcı işçi veya çırak çalıştırılarak faaliyette bulunulması muafiyetten yararlanmaya engel teşkil etmeyecektir. Ancak, söz konusu meslek kollarında aşağıdaki şekilde faaliyette bulunulması halinde ise muafiyetten yararlanılması mümkün değildir: - Ticari işletmelere ait malları mutat olarak veya belli aralıklarla satanlar ile kendi ürettikleri ürünlerle birlikte başkalarına ait ürünleri de satanlar, - Gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerine bağlılık arz edecek şekilde faaliyette bulunanlar, - Ticarî, ziraî veya meslekî kazancı dolayısıyla gerçek usûlde gelir vergisine tâbi olanlar. Diğer taraftan, halen basit usulde veya gerçek usulde vergilendirilen mükelleflerden söz konusu muafiyete ilişkin şartları topluca taşıyanların bağlı oldukları vergi dairesine başvurmaları halinde hükmün yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla mükellefiyetleri kapatılacaktır. Şartları topluca taşıyanlardan muafiyet hükmünden faydalanmak istemediğini ilgili vergi dairesine yazı ile bildirenler ise durumlarına göre basit veya gerçek usulde vergilendirilecektir. Örnek 1: İznik ilçesinde sabit işyerinde çini yapımı faaliyetinde bulunan ve Gelir Vergisi Kanununun 47 nci maddesinde yer alan basit usule tabi olmanın genel şartlarını taşıyan Bay (A), kendi ürettiği çinilerin yanında, çeşitli yerlerden satın aldığı çinileri de satmaktadır. Bay (A), münhasıran kendi ürettiği çinilerin yanında başkaları tarafından üretilen çinileri de satması nedeniyle esnaf muaflığından faydalanamayacak olup, durumuna göre basit veya gerçek usulde vergilendirilecektir. Örnek 2: Bay (T), Trabzon ilinde kiraladığı işyerinde bakır işlemeciliği faaliyetinde bulunmakta ve münhasıran kendi ürettiği ürünleri satmaktadır. Basit usule tabi olmanın genel şartlarını taşıyan Bay (T)’nin bu faaliyetinin dışında herhangi bir faaliyeti bulunmamaktadır. Yaptığı faaliyet, geleneksel, kültürel, sanatsal değeri olan ve kaybolmaya yüz tutan meslek kolları kapsamında bulunan Bay (T), talep etmesi halinde esnaf muaflığından yararlanabilecektir. 2.3. Geleneksel, kültürel, sanatsal değeri olan meslek kollarında faaliyette bulunanlarda vergi tevkifatı Gelir Vergisi Kanununun 9 uncu maddesinin son fıkrasında, "Bu muaflığın, 94 üncü madde uyarınca tevkif suretiyle kesilen vergiye şümulü yoktur." hükmü yer almaktadır. Bu hükme göre, Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca tevkifat yapmak zorunda olanların, bu kapsamda esnaf muaflığından yararlananlardan mal ve hizmet alımları karşılığında, yaptıkları ödemeler üzerinden anılan madde ile 6/6/2012 tarihli ve 2012/3322 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan 6/6/2012 tarihli ve 2012/3322 sayılı Kararnamenin Eki Karar hükümleri uyarınca % 2 oranında gelir vergisi tevkifatı yapmaları gerekmektedir. Örnek 3: Esnaf muaflığı şartlarını topluca taşıyan Bay (A), işyerinde kendi ürettiği bastonları baston ticareti ile uğraşan (B) firmasına satmaktadır. (B) firmasının, Bay (A)'ya baston bedeli karşılığı olarak yapacağı ödemeler nedeniyle gider pusulası düzenlemesi ve Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesi uyarınca % 2 oranında gelir vergisi tevkifatı yapması gerekmektedir. Bay (A) ise mal alış ve satışına ilişkin belgeleri istenildiği zaman ibraz etmek üzere saklamak zorundadır. 2.4. Esnaf vergi muafiyeti belgesi Esnaf muaflığına ilişkin şartları topluca taşıyanlara talep etmeleri halinde vergi dairelerince şekli ve muhtevası bu Tebliğin ekinde yer alan “Esnaf Vergi Muafiyeti Belgesi” (EK: 1) verilir. Belgeyi almak isteyenlerin, EK 2’de yer alan dilekçe ile varsa işyerlerinin, işyeri olmayanların ise ikametgâhlarının bulunduğu yerdeki tarha yetkili vergi dairesine başvurmaları gerekmektedir. Esnaf muaflığından faydalananların söz konusu belgeyi almaları isteğe bağlı olup, belge alanlardan herhangi bir bedel talep edilmeyecektir. Esnaf vergi muafiyeti belgesi talep edenlerin, Gelir Vergisi Kanununun 9 uncu maddesinde yer alan şartları taşıdığının anlaşılması halinde vergi dairesi tarafından belge verilecektir. Ayrıca, vergi dairesince gerekli görülen durumlarda işyerinde veya faaliyetin yapıldığı yerde araştırma veya tespit yapılabileceği tabiidir. Esnaf vergi muafiyeti belgesi düzenlendiği tarihten itibaren üç yıl için geçerli olup bu sürenin sonunda vergi dairesine başvurularak yeni belge alınması mümkün bulunmaktadır. Üç yıllık süre içinde esnaf muaflığı şartlarını kaybedenlerin, işi bırakanların veya kendi isteği ile muaflıktan çıkmak isteyenlerin esnaf vergi muafiyeti belgeleri vergi dairelerince iptal edilecektir. Belgesi iptal edilenlerin, esnaf muaflığına ilişkin şartları taşımaları halinde yeniden belge talebinde bulunmaları mümkündür. Esnaf vergi muafiyeti belgesine icra edilen faaliyetin türü olarak aşağıdaki bilgilerden biri yazılacaktır: - Oturdukları evlerde el emeği ürün imali ve satışı (GVK Madde: 9/6), - Hurda mal toplayıcılığı (GVK Madde: 9/7), - Geleneksel meslek kolları (GVK Madde: 9/8), - Seyyar milli piyango bileti satışı, - 23/2/1995 tarihli ve 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında kapıdan mal satışı, - Diğer mal satışı, - Diğer hizmet satışı (mal ve hizmet bedelinin ayrılamaması hali dâhil). Ayrıca, birden fazla faaliyetle iştigal edilmesi halinde, ağırlıklı olarak yapılan veya kişinin tercih ettiği faaliyet türü belgeye yazılacaktır. 3. Basit Usulde Vergilendirmeyle İlgili Düzenlemeler 3.1. Yasal düzenleme 6322 sayılı Kanunun 7 nci maddesiyle Gelir Vergisi Kanununun 46 ncı maddesinin altıncı fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, aynı maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiş ve 13 üncü maddesiyle de aynı Kanuna Geçici 81 inci madde eklenmiştir. “Basit usule tabi olmanın şartlarından herhangi birini takvim yılı içinde kaybedenler, ertesi takvim yılı başından itibaren gerçek usulde vergilendirilirler. Basit usulün şartlarını haiz olanlardan, bu usulden yararlanmak istemediklerini yazı ile bildirenler dilekçelerinde belirttikleri tarihten veya izleyen takvim yılı başından, yeni işe başlayanlar ise işe başlama tarihinden itibaren gerçek usulde vergilendirilirler. Gerçek usulde vergilendirilen mükelleflerden, 47 nci maddede yazılı şartları taşıyanlardan arka arkaya iki hesap döneminin iş hacmi 48 inci maddede yazılı hadlerden düşük olanlar, yazılı talepleri üzerine bu şartın gerçekleşmesini takip eden takvim yılından başlayarak basit usule geçebilirler. İşin eş ve çocuklara devri halinde iş hacminin hesabında devirden önceki süreler de dikkate alınır. Sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenledikleri tespit edilenler hiçbir suretle basit usulde vergilendirilmezler. Gerçek usulde vergilendirilmekte iken işini terk eden mükellefler ile basit usulün şartlarını kaybedenlerden gerçek usulde vergilendirilmeye başlamadan önce işini terk eden mükellefler, terk tarihini takip eden yılın başından itibaren iki yıl geçmedikçe basit usule dönemezler. Bu hüküm, işin eş veya çocuklara devri halinde de uygulanır. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.” “Basit usulde vergilendirmeye geçişte sürelerin hesabı: GEÇİCİ MADDE 81- 46 ncı maddenin altıncı ve yedinci fıkralarında yer alan şartların tespitine 1/1/2012 tarihinden itibaren başlanır.” 3.2. Basit usulden gerçek usule geçiş Basit usule tabi olmanın şartlarından herhangi birini takvim yılı içinde kaybedenler, ertesi takvim yılı başından itibaren, yeni işe başlayanlar ise işe başlama tarihinden itibaren gerçek usulde vergilendirilmektedir. 6322 sayılı Kanunun 7 nci maddesiyle Gelir Vergisi Kanununun 46 ncı maddesinin altıncı fıkrasında yapılan düzenlemeyle, basit usulün şartlarını haiz olanlardan, bu usulden yararlanmak istemediklerini yazı ile bildirenler dilekçelerinde belirttikleri tarihten veya izleyen takvim yılı başından itibaren gerçek usulde vergilendirileceklerdir. Örnek 4: Kayseri Büyükşehir Belediyesi sınırları içinde servis işletmeciliği faaliyetinde bulunan ve basit usulde vergilendirilen Bay (G), vergi dairesine verdiği dilekçe ile 15/10/2012 tarihinden itibaren gerçek usulde vergilendirme talebinde bulunmuştur. Bay (G), dilekçesinde belirttiği tarihten (15/10/2012) itibaren gerçek usulde vergilendirilecek olup, gerçek ve basit usulde tespit edilen ticari kazançlarını 2013 yılının Mart ayında birlikte beyan edecektir. Diğer taraftan, Gelir Vergisi Kanununun 51 inci maddesi uyarınca faaliyetlerine başladıkları tarihten itibaren gerçek usulde vergilendirilecek olan mükelleflerin basit usulde vergilendirmeye dönmeleri mümkün değildir. 3.3. Gerçek usulden basit usule geçiş 6322 sayılı Kanunla yapılan düzenlemeyle gerçek usulde vergilendirilen mükelleflerden belirlenen şartları sağlayanlara basit usule geçme imkânı getirilmiştir. Buna göre, gerçek usulde vergilendirilen mükelleflerin; - Gelir Vergisi Kanununun 47 nci maddesinde yazılı şartları topluca taşıması, - Arka arkaya iki hesap dönemi iş hacminin Gelir Vergisi Kanununun 48 inci maddesinde yazılı hadlerden düşük olması, - Yazılı talepte bulunması halinde, bu şartların gerçekleşmesini takip eden takvim yılından başlayarak basit usule geçmeleri mümkün bulunmaktadır. İşin eş ve/veya çocuklara devri halinde iş hacminin hesabında devirden önceki süreler de dikkate alınacaktır. Ancak, sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenledikleri tespit edilen mükellefler hiç bir suretle basit usule dönemeyeceklerdir. Gerçek usulde vergilendirilen mükelleflerin basit usule geçmeleri için alış, satış ve/veya hâsılat tutarlarının her birinin arka arkaya iki yıl süreyle Gelir Vergisi Kanununun 48 inci maddesinde yazılı hadlerden düşük olması gerekmektedir. Diğer taraftan, 6322 sayılı Kanunun 13 üncü maddesiyle Gelir Vergisi Kanununa eklenen Geçici 81 inci madde hükmüne göre, gerçek usulden basit usule geçmeye ilişkin şartların tespitine ve iki yıllık sürenin hesabına 1/1/2012 tarihinden itibaren başlanacaktır. Örnek 5: İstanbul ilinde kuaförlük faaliyeti nedeniyle öteden beri gerçek usulde vergilendirilen Bayan (N)’nin 2012 ve 2013 yıllarında elde ettiği iş hâsılatı, ilgili yıllar için Gelir Vergisi Kanununun 48 inci maddesinde yer alan hâsılat haddinin altında gerçekleşmiştir. Diğer şartları da taşınması kaydıyla mükellefin 1/1/2014 tarihinden itibaren basit usulde vergilendirmeden yararlanması mümkündür. 3.4. İşini terk eden mükelleflerin durumu Gerçek usulde vergilendirilenler ile basit usulün şartlarını kaybeden mükelleflerin; İşin terk edilmesi veya eş ve/veya çocuklara devredilmesi hallerinde ilgisine göre terk veya devir tarihini takip eden yılın başından itibaren iki yıl geçmedikçe basit usule dönmeleri mümkün değildir. Gerçek usulde vergilendirildiği veya vergilendirilmesi gerektiği faaliyetini 1/1/2012 tarihinden önce terk eden mükellefler için iki yıllık sürenin hesaplanmasına 1/1/2012 tarihinden itibaren başlanacaktır. Gerçek usulde vergilendirildiği veya vergilendirilmesi gerektiği faaliyetini 1/1/2012 tarihinden itibaren terk eden mükellefler terk tarihini takip eden yılın başından itibaren iki yıl geçmedikçe basit usulden yararlanamayacaklardır. Örnek 6: Taksi işletmeciliği faaliyeti nedeniyle gerçek usulde vergilendirilen Bay (M), bu faaliyetini 1/1/2005 tarihinde terk etmiştir. Bay (M), 2013 yılında yeniden faaliyete başlamak ve basit usulden faydalanmak istemektedir. Bay (M)’nin Gelir Vergisi Kanununun Geçici 81 inci maddesi hükmü uyarınca 1/1/2012 tarihinden itibaren iki yıl geçmedikçe basit usulden yararlanması mümkün bulunmamaktadır. Gerçek usulde vergilendirildiği veya vergilendirilmesi gerektiği faaliyetini terk eden mükellefin basit usulde ortaklık şeklinde faaliyette bulunmak istemesi halinde; - Faaliyetin terk tarihine bağlı olarak, 1/1/2012 tarihinden veya terk tarihini takip eden yıldan itibaren iki yıllık sürenin geçmesi, - Diğer ortaklarla birlikte basit usule tabi olmanın şartlarının topluca taşınması kaydıyla, basit usulden yararlanılması mümkün bulunmaktadır. Örnek 7: Bay (P), gerçek usulde gelir vergisi mükellefi iken faaliyetini 5/6/2010 tarihinde terk etmiştir. Bay (P), 2012 yılında basit usule tabi olmanın şartlarını taşıyan Bay (S) ile ortak olarak şehir içi yolcu taşımacılığı faaliyetine başlamak istemektedir. Geçici 81 inci madde hükmü uyarınca 1/1/2012 tarihinden itibaren iki yıl sonra, diğer bir ifadeyle 1/1/2014 tarihinden itibaren diğer şartları da taşıması kaydıyla Bay (P)’nin basit usulde vergilendirmeden yararlanması mümkündür. Bu nedenle Bay (P) ve ortağının 2012 yılında ortaklık şeklinde başlayacağı şehir içi yolcu taşımacılığı faaliyeti nedeniyle ticari kazançlarının gerçek usulde tespit edilmesi gerekmektedir. 3.5. Gerçek usulden basit usule geçen mükelleflerde belge düzeni Gerçek usulde vergilendirilmekte iken Gelir Vergisi Kanununun 46 ncı maddesinin altıncı fıkrasında belirtilen şartları sağlayarak basit usulde vergilendirmeye geçen mükellefler ellerinde bulunan belgelerle ilgili olarak aşağıda belirtilen şekilde işlem yapacaklardır. 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu uyarınca notere tasdik ettirmiş veya 2/2/1985 tarihli ve 18654 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan: “Vergi Usul Kanunu Uyarınca Vergi Mükellefleri Tarafından Kullanılan Belgelerin Basım ve Dağıtımı Hakkında Yönetmelik” hükümlerine göre anlaşmalı matbaalara bastırmış oldukları belgelerden, kullanılmamış olanlar ile en son kullandıkları ciltleri basit usulde vergilendirmeye başladıkları tarihten itibaren bir ay içinde bağlı bulundukları vergi dairelerine dilekçeleri ile ibraz ederek kullanılmamış olan belgelerin iptal edilmesini sağlayacaklardır. Belge iptal işlemi vergi dairelerince 8/1/1996 tarihli ve 22517 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 246 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinin (E) bölümünde belirtilen şekilde gerçekleştirilecektir. Basit usulde vergilendirilen mükellefler kullanacakları belgeleri 6/12/1998 tarihli ve 23545 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 215 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği ve 30/6/1999 tarihli ve 23741 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 225 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinde açıklanan şekilde temin edeceklerdir. Basit usule geçen mükelleflerden 225 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği kapsamında bulunanlar, mevcut belgelerinden kullanılmamış olanları vergi dairesine tespit ettirmek kaydıyla kullanmaya devam edebileceklerdir. Basit usule tabi mükelleflerin 6/12/1984 tarihli ve 3100 sayılı Katma Değer Vergisi Mükelleflerinin Ödeme Kaydedici Cihazları Kullanmaları Mecburiyeti Hakkında Kanun kapsamına girmemekle beraber, isteğe bağlı olarak ödeme kaydedici cihaz alıp kullanmaları mümkün bulunmaktadır. Bu durumdaki mükelleflerin ellerindeki cihazlarını kullanmak istememeleri halinde, 15/5/2004 tarihli ve 25463 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 60 Seri No.lu Katma Değer Vergisi Mükelleflerinin Ödeme Kaydedici Cihazları Kullanmaları Mecburiyeti Hakkında Kanunla İlgili Genel Tebliğin 4 ve 6 ncı bölümlerindeki açıklamalara göre, hurdaya ayırma veya bir başka mükellefe satma imkânları bulunmaktadır. 4. Gelir Vergisi Stopajı Teşvikine İlişkin Düzenlemeler 4.1. Yasal düzenleme 6322 sayılı Kanunun 12 nci maddesi ile Gelir Vergisi Kanununa yayımını izleyen aybaşından itibaren yürürlüğe girmek üzere aşağıdaki Geçici 80 inci madde eklenmiştir. “Gelir vergisi stopajı teşviki GEÇİCİ MADDE 80- Bakanlar Kurulunca istatistiki bölge birimleri sınıflandırması, kişi başına düşen milli gelir veya sosyoekonomik gelişmişlik düzeyleri dikkate alınmak suretiyle belirlenen illerde yapılacak yatırımlar için Ekonomi Bakanlığı tarafından düzenlenen yatırım teşvik belgeleri kapsamında; bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 31/12/2023 tarihine kadar gerçekleşen yatırımlarda teşvik belgelerinde öngörülen ve fiilen istihdam edilen işçilerin ücretlerinin sanayi kesiminde çalışan 16 yaşından büyük işçiler için uygulanan asgari ücretin brüt tutarına tekabül eden kısmı üzerinden hesaplanan gelir vergisi, yatırımın kısmen veya tamamen işletilmesine başlanılan tarihten itibaren 10 yıl süreyle verilecek muhtasar beyanname üzerinden tahakkuk eden vergiden terkin edilir. Birinci fıkraya istinaden terkin edilecek verginin hesabında, öncelikle 32 nci maddede yer alan asgari geçim indirimi dikkate alınır. Yatırımın tamamlanamaması veya teşvik belgesinin iptal edilmesi halinde, gelir vergisi stopajı teşviki uygulaması nedeniyle terkin edilen vergiler, vergi ziyaı cezası uygulanmaksızın gecikme faiziyle birlikte tahsil olunur. Yatırımın faaliyete geçmesinden önce devri halinde devralan, aynı koşulları yerine getirmek kaydıyla gelir vergisi stopajı teşviki uygulamasından yararlanır. Yatırımın kısmen veya tamamen faaliyete geçmesinden sonra devri halinde, gelir vergisi stopajı teşviki uygulamasından devir tarihine kadar devreden, devir tarihinden sonra ise kalan süre kadar devralan yararlanır. Bu madde kapsamındaki gelir vergisi stopajı teşvikinden yararlananlar, diğer kanunlarda yer alan aynı mahiyetteki hükümlerden ayrıca yararlanamazlar. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.” Diğer taraftan, 15/6/2012 tarihli ve 2012/3305 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkında Karar ile yatırımlar ile araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin desteklenmesine ilişkin usul ve esaslar belirlenmiştir. 4.2. Gelir vergisi stopajı teşvikinin amacı Gelir Vergisi Kanununa eklenen Geçici 80 inci madde ile Bakanlar Kurulunca istatistiki bölge birimleri sınıflandırması, kişi başına düşen milli gelir veya sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyleri dikkate alınmak suretiyle belirlenecek illerde yapılacak yatırımlar için, Ekonomi Bakanlığı tarafından düzenlenen yatırım teşvik belgeleri kapsamında 31/12/2023 tarihine kadar gerçekleşen yatırımlarda teşvik belgelerinde öngörülen ve fiilen istihdam edilen işçilerin asgari ücretin brüt tutarına tekabül eden ücretleri üzerinden hesaplanan gelir vergisinin, yatırımın kısmen veya tamamen işletilmesine başlanılan tarihten itibaren 10 yıl süreyle verilecek muhtasar beyanname üzerinden tahakkuk edecek vergiden terkin edilmesi imkânı sağlanmaktadır. 4.3. Gelir vergisi stopajı teşvikinin uygulanacağı iller Gelir vergisi stopajı teşvikinden, anılan Bakanlar Kurulu Kararı uyarınca 6 ncı bölge için düzenlenen teşvik belgeleri kapsamında gerçekleştirilecek yatırımlarla sağlanan ilave istihdam için yararlanılacaktır. Buna göre, anılan Bakanlar Kurulu Kararına ekli listede 6 ncı bölge olarak yer verilen; Ağrı, Ardahan, Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkari, Iğdır, Kars, Mardin, Muş, Siirt, Şanlıurfa, Şırnak, Van illeri ile Bozcaada ve Gökçeada ilçelerinde gerçekleştirilen yatırımlar dolayısıyla bu teşvikten yararlanılacaktır. 4.4. Uygulamadan yararlanacak mükellefler Gelir Vergisi Kanunun Geçici 80 inci madde kapsamında gelir vergisi stopajı teşvikinden, • Ekonomi Bakanlığı tarafından düzenlenen yatırım teşvik belgesine sahip olan, • Bu Tebliğin 4.3. numaralı bölümünde yer verilen iller ve ilçelerde gerçekleştirilen yatırımın kısmen veya tamamen işletilmesine başlayan, • Ücret ödemeleri üzerinden gelir vergisi stopajı yaparak muhtasar beyanname vermek zorunda olan, • 2012/3305 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkında Kararda aranılan şartları topluca taşıyan mükellefler yararlanabilecektir. Yatırımın faaliyete geçmesinden önce devri halinde, devralan kurum, aynı koşulları yerine getirmek kaydıyla gelir vergisi stopajı teşviki uygulamasından yararlanabilecektir. Yatırımın kısmen veya tamamen faaliyete geçmesinden sonra devri halinde, gelir vergisi stopajı teşviki uygulamasından devir tarihine kadar devreden, devir tarihinden sonra ise kalan süre kadar devralanın yararlanması mümkündür. Teşvikin uygulanmasında faaliyet konusu ile tam veya dar mükellefiyet esasında vergilendirilmenin bir önemi bulunmamaktadır. 4.5. Fiilen çalışma zorunluluğu Gelir vergisi stopajı teşviki, sadece kapsama dahil iller ve ilçelerde bulunan işyerlerinde fiilen çalıştırılan işçilerin ücretleri üzerinden hesaplanacak gelir vergisi stopajı açısından geçerlidir. Bu işyerlerine ilişkin bordrolarda gösterilmiş olsalar dahi fiilen bu işyerlerinde çalışmayan işçiler açısından teşvikten yararlanmak mümkün değildir. İzin, hastalık ve benzeri nedenlerle işyerinde bulunulmaması halleri fiilen çalışmama olarak kabul edilmez. 4.6. Uygulamanın esasları Gelir Vergisi Kanunun Geçici 80 inci madde kapsamında gelir vergisi stopajı teşviki uygulanan ücretlerin vergilendirilmesinde, öncelikle asgari geçim indirimi dikkate alınır. Bu kapsamda istihdam edilen ücretlilerle ilgili asgari geçim indirimi, 4/12/2007 tarihli ve 26720 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 265 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinde belirtilen usul ve esaslara göre hesaplanacaktır. Terkin edilecek tutar, Gelir Vergisi Kanunun Geçici 80 inci madde uyarınca 16 yaşından büyük işçiler için uygulanan asgari ücretin brüt tutarına tekabül eden kısmı üzerinden hesaplanan gelir vergisi tutarından fazla olamayacağından, asgari ücret üzerinden hesaplanan tutardan asgari geçim indiriminin mahsup edilmesi sonucu kalan tutar terkine konu edilecektir. Öte yandan, Gelir Vergisi Kanunun Geçici 80 inci maddede yer alan gelir vergisi stopajı teşvikinden yararlanmak isteyen mükelleflerin Tebliğin ekinde yer alan “GVK Geçici 80 inci Madde Kapsamında Gelir Vergisi Stopajı Teşvikine İlişkin Bildirim” (EK: 3) ve “GVK Geçici 80 inci Maddeye İlişkin Gelir Vergisi Stopajı Teşviki Kapsamında İstihdam Edilen Ücretlilere İlişkin Bilgiler” (EK: 4) tablolarını doldurmaları zorunludur. Bildirim, muhtasar beyannamenin verildiği vergi dairesine beyanname ekinde verilir. Bildirimin verildiği vergi dairesinin sınırları içerisinde yer almayan işyerlerindeki istihdam dolayısıyla teşvikten yararlanılmış ise bildirimin bir örneği vergi dairesi tarafından gerekli kontrollerin yapılması açısından işyerinin bulunduğu ilgili vergi dairesine ayrıca gönderilir. Yatırım kapsamında işyerlerinin kaç işçi çalıştırdığının belirlenmesinde, teşvik belgesinde kayıtlı istihdam sayısını aşmamak kaydıyla her bir işyeri itibarıyla Sosyal Güvenlik Kurumuna verilen aylık prim ve hizmet belgesinde gösterilen işçi sayısı dikkate alınacaktır. Gelir vergisi stopajı teşvikinden faydalanmaya başlanılan ilk ay için verilecek muhtasar beyanname ile birlikte bir defaya mahsus olmak üzere teşvik belgesinin tasdikli örneğinin de verilmesi gerekmektedir. Ayrıca, teşvik belgesinin Ekonomi Bakanlığınca revize edilmesi halinde teşvik belgesinin tasdikli örneğinin revize tarihini takip eden ilk muhtasar beyanname ile birlikte ilgili vergi dairesine verilmesi gerekmektedir. Gelir Vergisi Kanunun Geçici 80 inci madde kapsamında gelir vergisi stopajı teşvikinden yararlanan mükellefler, gelir vergisi stopajı teşvikine ilişkin bildirimde yer alan terkine konu olacak vergi tutarını verecekleri muhtasar beyannamenin Tablo-1 "Matrah ve Vergi Bildirimi" bölümünün (18/d) no'lu satırında (Ücret Ödemeleri Üzerinden Yapılan Tevkifatın Gelir Vergisi Kanunun Geçici 80 inci Maddesi Gereği Terkin Edilen Tutarı) göstereceklerdir. Bu tutar, (17/b) no'lu satırda gösterilen gelir vergisi kesintisi toplamından indirilerek terkin sonrası kalan gelir vergisi tutarı (19) no'lu satırda gösterilecektir. Gelir Vergisi Kanunun Geçici 80 inci madde çerçevesinde terkine konu edilen tutar muhtasar beyannamenin (18) no'lu satırında gösterilmiş olduğundan, vergi dairesince ayrıca bir terkin işlemi yapılmayacaktır. Örnek 8: (A) Ltd. Şti. tarafından Ekonomi Bakanlığınca onaylanmış teşvik belgesine istinaden Muş ilinde gerçekleştirilen ve 200 kişi istihdam edilen yatırımın işletilmesine Ağustos 2012 döneminden itibaren başlanılmıştır. Fiilen istihdam edilen 200 işçinin ücretleri üzerinden hesaplanan gelir vergisi stopajı tutarı 35.000 TL olup asgari geçim indirimi bordrosunda bu işçiler için hesaplanan asgari geçim indirimi tutarı ise 15.000 TL'dir. Bu verilere göre, (A) Ltd. Şti.'nin 200 işçi için yararlanacağı terkin tutarı şöyle hesaplanacaktır: - Ücretler üzerinden hesaplanan gelir vergisi 35.000 TL - Asgari ücret üzerinden hesaplanan gelir vergisi (200 x 119,911) 23.982 TL - Hesaplanan asgari geçim indirimi2 15.000 TL - Geçici 80 inci madde kapsamında terkin edilebilecek tutar (23.982-15.000) 8.982 TL - Vergi dairesine ödenecek tutar [35.000-(15.000+8.982)] 11.018 TL Örnekten de anlaşılacağı üzere, asgari ücret üzerinden hesaplanan vergi tutarından, asgari geçim indirimi tutarının mahsubu sonucu kalan tutar, Gelir Vergisi Kanunun Geçici 80 inci maddesi uyarınca terkin edilecek tutar olacaktır. Ücretler üzerinden tevkif edilen vergi tutarından, asgari geçim indirimi ile Gelir Vergisi Kanunun Geçici 80 inci madde uyarınca terkin edilecek tutarın toplamının düşülmesinden sonra kalan tutar vergi dairesine ödenecektir. 4.7. Uygulamanın başlama ve sona erme tarihleri Gelir vergisi stopajı teşvikinden, Bakanlar Kurulunca belirlenen iller ve ilçelerde yapılacak yatırımlar için Ekonomi Bakanlığı tarafından düzenlenen yatırım teşvik belgeleri kapsamında; Gelir Vergisi Kanunun Geçici 80 inci maddenin yürürlüğe girdiği 1/7/2012 tarihinden itibaren 31/12/2023 tarihine kadar gerçekleşen yatırımlarda, yatırımın kısmen veya tamamen işletilmesine başlanılan tarihten itibaren 10 yıl süreyle yararlanılması mümkündür. Dolayısıyla, 31/12/2023 tarihinde kısmen veya tamamen işletilmesine başlanılan bir yatırım için gelir vergisi stopajı teşviki en son, 31/12/2033 tarihine kadar uygulanacaktır. Yatırımın kısmen veya tamamen işletilmesine başlanılan dönemden itibaren herhangi bir nedenle gelir vergisi stopajı teşvikinden yararlanılmaması durumunda 10 yıllık sürenin uzaması mümkün bulunmamaktadır. Örnek 9: (B) Ltd. Şti. 1/1/2013 tarihinde tamamlanan bir yatırımın kısmen işletilmesine 1/1/2013 tarihinde, tamamen işletilmesine ise 6/6/2013 tarihinde başlamıştır. Ancak (B) Ltd. Şti. gelir vergisi stopajı teşvikinden 1/1/2015 tarihinden itibaren yararlanmaya başlamıştır. (B) Ltd. Şti.’nin 1/1/2015 tarihinden itibaren teşvikten yararlanmış olması teşvikten yararlanılacak en son tarih olan 1/1/2023 tarihinin uzamasına, diğer bir ifadeyle (B) Ltd. Şti.’nin 1/1/2023 tarihinden 1/1/2025 tarihine kadar anılan teşvikten yararlanmasına imkan vermemektedir. 4.8. Diğer hususlar 2012/3305 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkında Kararın yayım tarihine kadar düzenlenen yatırım teşvik belgeleri kapsamında yapılan yatırımlar için anılan Kararın Geçici 2 nci maddesinin birinci fıkrası uyarınca talepte bulunanların bu Tebliğde belirtilen esaslar çerçevesinde gelir vergisi stopajı teşvikinden yararlanması mümkündür. Yatırımın tamamlanamaması veya teşvik belgesinin iptal edilmesi halinde, gelir vergisi stopajı teşviki uygulaması nedeniyle terkin edilen vergiler, vergi ziyaı cezası uygulanmaksızın gecikme faiziyle birlikte tahsil olunacaktır. Gelir vergisi stopajı teşvikinden yararlananların; diğer kanunlarda yer alan aynı mahiyetteki hükümlerden ayrıca yararlanmaları mümkün bulunmamaktadır. Tebliğ olunur. ---------------------------------1 1/7/2012 tarihinden itibaren geçerli olan asgari ücret üzerinden hesaplanan gelir vergisi esas alınmıştır. 2 265 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğine göre hesaplanan tutar (Asgari Geçim İndirimi Bordrosunda yer alan tutar) EK-1 T.C. Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı ESNAF VERGİ MUAFİYETİ BELGESİ İli : Belge No : Vergi Dairesi/Mal Müdürlüğü: T.C. Kimlik No : Vergi Kimlik No : Adı Soyadı : Faaliyetin Türü : Varsa İş Adresi : İkametgah Adresi : Telefon Ev : Cep : Belge Geçerlilik Tarihi : …../…../20… Vergi Dairesi Müdürü • Bu belge, mükellefin talebi üzerine Gelir Vergisi Kanununun vergiden muaf esnaf başlıklı 9 uncu maddesindeki yetkiye istinaden verilmiştir. EK-2 ................... VERGİ DAİRESİ MÜDÜRLÜĞÜNE ................... Ticari, zirai veya mesleki kazancım dolayısıyla gerçek usulde gelir vergisi mükellefi değilim, …………………………….. faaliyetinde bulunuyorum. Faaliyetimi gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerine bağlılık arz edecek şekilde yapmıyorum. Gelir Vergisi Kanununun 9 uncu maddesi uyarınca “Esnaf Vergi Muafiyeti Belgesi” almak istiyorum. Gereğinin yapılmasını arz ederim. ... / ... / 20…. İkametgah Adresi: Varsa İş Adresi Adı Soyadı İmza : T.C. Kimlik No: Vergi Kimlik No: Tel Ev : Cep: Faaliyete ilişkin bilgiler Motorlu nakil vasıtası kullanılması Faaliyetin sabit işyerinde yapılması Faaliyetin seyyar/gezici olarak yapılması İşçi-çırak veya kalfa çalıştırılması Pazar takibi suretiyle faaliyette bulunulması Diğer bilgiler (*); Evet Hayır (*) Bu bölüme, faaliyetin sabit işyerinde yapılması halinde işyerinin yıllık kira tutarı, işyeri kendi mülkü olanların emsal kira bedeli ile faaliyetin yapılmasına ilişkin diğer hususlar yazılacaktır. EK-3 GVK GEÇİCİ 80 İNCİ MADDE KAPSAMINDA GELİR VERGİSİ STOPAJI TEŞVİKİNE İLİŞKİN BİLDİRİM MÜKELLEFE İLİŞKİN BİLGİLER Mükellefin; Vergi Kimlik Numarası (*) Vergi Dairesi Soyadı (Unvanı) Adı Bildirimin Ait Olduğu Dönem Bildirimin Verildiği Vergi Dairesi Tarih ....../......./20.. İmza BİLDİRİM KAPSAMINDA BULUNAN İŞYERLERİNE İLİŞKİN BİLGİLER İstihdam Teşvik SSK Teşvik Teşvik İlgili Edilen Bulunduğ Belgesindeki İşyeri İşyerinin İlçe Belgesinin Belgesinin Vergi İşçi u İl İşçi Sicil Adresi Tarihi Numarası Dairesi Sayısı Sayısı(**) Numarası (**) TERKİN EDİLECEK TUTARA İLİŞKİN BİLGİLER Asgari Ücret Ücretler Üzerinden Teşvik Üzerinden Hesaplanan Kapsamındaki Matrah Hesaplanan Vergi Tutarı İşçi Sayısı (1) (2) Vergi Tutarı Toplamı (3) (***) (4) Mahsup Edilebilecek Asgari Geçim İnd. (****) (5) Terkin Edilecek Tutar (*****) (6=4-5) * T.C. vatandaşı olan gerçek kişilerde T.C. kimlik numarası, yabancı kimlik numarası bulunan yabancı gerçek kişilerde yabancı kimlik numarası yazılacaktır. ** Fiilen istihdam edilen işçi sayısı teşvik belgesinde kayıtlı işçi sayısını aşmamak üzere yazılacaktır. *** İşçi sayısı ile asgari ücret üzerinden hesaplanan verginin çarpımı sonucu bulunacak tutar bu satıra yazılacaktır. **** Bu satırda, 265 seri numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliğine göre düzenlenen asgari geçim indirimi bordrosunda teşvik kapsamındaki işçiler için hesaplanan asgari geçim indirimi tutarı toplamı gösterilecektir. ***** Asgari ücret üzerinden hesaplanan tutardan asgari geçim indiriminin mahsup edilmesi sonucu kalan tutar terkine konu edilecektir. EK-4 GVK GEÇİCİ 80 İNCİ MADDEYE İLİŞKİN GELİR VERGİSİ STOPAJI TEŞVİKİ KAPSAMINDA İSTİHDAM EDİLEN ÜCRETLİLERE İLİŞKİN BİLGİLER Sıra No Adı Soyadı Vergi Kimlik Numarası (*) İşe Başlama Tarihi Brüt Ücreti Hesaplanan Gelir Vergisi TOPLAM (*) T.C. vatandaşı olan gerçek kişilerde T.C. kimlik numarası, yabancı kimlik numarası bulunan yabancı gerçek kişilerde yabancı kimlik numarası yazılacaktır. [R.G. 27 Haziran 2012 – 28366] —— • —— Tebliğler Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından: İŞKOLU TESPİT KARARI Karar No : 2012/45 İşyeri : Danone Tikveşli Gıda ve İçecek San. ve Tic. A.Ş. Cumhuriyet Cad. Acarlar İş Merkezi D Blok-14 Kat: 6 Kavacık-Beykoz/İSTANBUL SGK Sicil No : 1090195.034-028713.039-1065273.034 Tespiti İsteyen : Tez Koop-İş Sendikası İnceleme : Danone Tikveşli Gıda ve İçecek San. ve Tic. A.Ş.’de Bakanlığımızca yapılan incelemede; söz konusu şirketin Cumhuriyet Cad. Acarlar İş Merkezi D Blok-14 Kat: 6 Kavacık-Beykoz/İSTANBUL adresinde bulunan merkez işyerinde şirketin yönetim ve idari işlerinin yürütüldüğü, Pınarhisar Asfaltı Atış Poligonu Yanı Lübeburgaz/KIRKLARELİ adresinde kurulu bulunan fabrika işyerinde süt ve süt ürünlerinin üretiminin gerçekleştirildiği, Merkez Mah. Cendere Sok. No: 105 Kağıthane/İSTANBUL adresinde kurulu bulunan rampa (depo) ve satış ofisinin bulunduğu işyerinde fabrikada üretimi yapılan ürünlerin depolandığı, bu işyerinde ofisi bulunan satış ekibinin ise danone tikveşli ürenlerini alan bakkal, market vb. gibi yerlere ulaşarak rafların düzenlenmesi, mal durumunun kontrolü, sipariş alma gibi faaliyetlerde bulunduğu, merkez ve rampa (depo) işyerinde yapılan işlerin asıl işe yardımcı işlerden olduğu ve söz konusu işyerlerinde yapılan işlerin İşkolları Tüzüğü’nün 04 sıra numaralı “Gıda sanayii” işkolunda yer aldığı tespit edilmiştir. Karar: Danone Tikveşli Gıda ve İçecek San. ve Tic. A.Ş. ve bağlı işyerlerinde yapılan işlerin niteliği itibariyle İşkolları Tüzüğü’nün 04 sıra numaralı “Gıda sanayii” işkoluna girdiğine ve yapılan bu tespitin Resmî Gazete’de yayımlanmasına 2812 sayılı Sendikalar Kanununun 4’üncü maddesi gereğince karar verilmiştir. [R.G. 28 Temmuz 2012 – 28367] —— • —— Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından: İŞKOLU TESPİT KARARI Karar No. : 2012/46 İşyeri : Saint Gobain Weber Yapı Kimyasalları San. Tic. A.Ş. Ansızca Köyü Ansızca İç Kısım Sanayi Sk. No: 284 K.Paşa/İZMİR (merkez) Tespiti İsteyen : T.Çimse-İş Sendikası İnceleme : Saint Gobain Weber Yapı Kimyasalları San. Tic. A.Ş.'de Bakanlığımızca yapılan incelemede; söz konusu şirketin, merkez işyerinde şirkete ait tüm fabrikaların üretim planlamasının yapıldığı, üretimin sürdürülebilmesine yönelik gerekli direktiflerin verildiği, finans, muhasebe, satış, pazarlama, insan kaynakları, ticaret gibi hizmetlerin yürütüldüğü, Ansızca Köyü Ansızca İç Kısım San. Sk. No: 284 Kemalpaşa/İZMİR, Gebze Organize Sanayi Bölgesi Tembel Ova Kısmı Gençlik Cd. No: 3006 Gebze/KOCAELİ, H.S. Organize Sanayi Bölgesi Atatürk Bulvarı No: 52 Sarıçam/ADANA, Organize Sanayi Bölgesi 2. Kısım 25. Cadde No: 8 Döşemealtı/ANTALYA ve Eskişehir Yolu 67. Km. Kargalı Köyü Mevkii Polatlı/ANKARA, adreslerinde kurulu bulunan fabrika işyerlerinde, çimento fabrikalarından (dışarıdan) silobasla getirilen toz çimentoların, yine fabrika haricinden temin edilen kalker taşlarının kırma tesisinde kırılarak, reçetelerde belirlenen oranlarda tamamen fiziki metotla, kimyasal reaksiyona tabi tutulmaksızın karıştırılarak 20-25.kg.lık kraft torbalarda, inşaat malzemesi olarak her türlü bina inşaatı işlerinde kullanılan hazır sıva, tamir harçları, seramik yapıştırıcıları ve derz dolgu ürünleri halinde paketlenmesi işlerinin yapıldığı, 1145/9 Sokak No: 2 D.202 Eldenler İş Merkezi Yenişehir/İZMİR, Vizyon Plaza 714 Sokak No: 5/46 Yıldızevler-Çankaya/ANKARA, Kurtuluş Mh. Atatürk Cd. Gülbahçe Sit. C Blok No: 78 Seyhan/ADANA, Cumhuriyet Mah. İsmet İnönü Blv. Canik Apt. No: 210 Kat: 2 No: 7 Atakum/SAMSUN, Ş.Urfa Yolu Yeni Hal Kavşağı Melytas Sitesi A Blok Kat: l No: l DİYARBAKIR, Çayıryolu Cd. No: 3 Kat: 4 Öz-ce Center İçerenköy/ İSTANBUL, Etiler Mah. Adnan Menderes Bulvarı Sami Kaya İş Merkezi Kat: 5/29 Muratpaşa/ ANTALYA ve İzmir Yolu İhsaniye Mh. Atalay 8 Sit. Kat: 4 Nilüfer/BURSA adreslerinde bulunan irtibat bürolarında ise işverenliğin fabrikalarında üretilen ve genel müdürlük tarafından bayilere satışı ve pazarlaması yapılan derz dolgular, yapıştırıcılar, teknik harçlar vb. çimento esaslı ürünlerin irtibat bürolarının yetkili olduğu bölgede bulunan illerde son kullanıcı müşterilere tanıtımının ve ürünlerin kullanımı ile ilgili teknik destek verilmesi işinin yapıldığı, merkezde ve irtibat bürolarında yapılan işin asıl işe yardımcı işlerden olduğu, bu nedenle söz konusu işyerlerinde yapılan işlerin İşkolları Tüzüğü'nün 12 sıra numaralı "Çimento, toprak ve cam" işkolunda yer aldığı tespit edilmiştir. Karar : Saint Gobain Weber Yapı Kimyasalları San. Tic. A.Ş. ve bağlı işyerlerinde yapılan işlerin niteliği itibariyle İşkolları Tüzüğü'nün 12 sıra numaralı “Çimento, toprak ve cam” işkoluna girdiğine ve yapılan bu tespitin Resmî Gazete'de yayımlanmasına 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 4 üncü maddesi gereğince karar verilmiştir. [R.G. 28 Temmuz 2012 – 28367] —— • —— Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından: İŞKOLU TESPİT KARARI Karar No : 2012/47 İşyeri : Sena İnş. Malz. Madencilik, Seramik, Makine, Tarım, Mimarlık Müh. Nakliye Gıda Yemek Temizlik Süt Ürünleri Canlı Hayvan Taah. San. ve Tic. Ltd. Şti. Eti Gümüş A.Ş. Gümüşköy/KÜTAHYA Karamustafapaşa/GÜMÜŞHANE Tespiti İsteyen : T.Maden-İş Sendikası İnceleme : Sena İnş. Malz. Madencilik, Seramik, Makine, Tarım, Mimarlık, Müh. Nakliye Gıda Yemek Temizlik Süt Ürünleri Canlı Hayvan Taah. San. ve Tic. Ltd. Şti.'de Bakanlığımızca yapılan incelemede; adı geçen şirket tarafından hizmet alım sözleşmesi ile Eti Gümüş A.Ş.'ye ait Gümüşköy tesislerinde açık ocak cevher üretimi, şist cevher üretimi ve stokların kapatılması, kurutulup stoklanan cevherin kırıcı bunkerlerine beslenmesi, mevcut stok sahaları ve/veya kurutma sahalarının rehabilitasyonu, belirlenecek lokasyonlarda etüd ve projelerin yapılması ile arama ve rezerv artış amaçlı karotlu sondajların yapılması işlerinin yerine getirildiği, ayrıca Eti Gümüş A.Ş. tarafından yapılan açık alandan çıkarılan cevherin atıklarının biriktirilmesi, izole edilmesi işi ile ilgili olarak üretim atıklarının uygun barajlarda izole edilerek, biriktirilmesini sağlayan barajların inşaat ve hafriyat işlerinin yapıldığı bu nedenle yapılan işlerin İşkolları Tüzüğü'nün 02 sıra numaralı "Madencilik" işkolunda, Karamustafapaşa/GÜMÜŞHANE adresinde bulunan Yıldız Bakır Madencilik San. A.Ş.'ye ait bakır madenciliği üretimi tesisinde yapılacak olan Kurşun Çinko Cevher Zenginleştirme Tesisi inşaatının, hizmet alım sözleşmesi ile üstlenilen beton, kalıp, demir, tuğla, sıva, boya, hafriyat, dolgu, çatı kaplaması, pvc doğrama, ahşap doğrama, beton parke, beton bordür, seramik, enerji temini ve iç dağıtım, doğalgaz temini ve iç dağıtım, izolasyon ve cam işlerinin İşkolları Tüzüğü'nün 15 sıra numaralı "İnşaat" işkolunda yer aldıkları tespit edilmiştir. Karar : Yapılan bu tespitlerin Resmî Gazete'de yayımlanmasına 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 4 üncü maddesi gereğince karar verilmiştir. [R.G. 28 Temmuz 2012 – 28367] —— • —— Özelleştirme İdaresi Başkanlığından: ÖZELLEŞTİRME YÜKSEK KURULU KARARI Tarih : 25/7/2012 Karar No : 2012/109 Konu : Kastamonu İli, Merkez İlçesi, İnönü Mahallesi (1016 ada 282 nolu parsel) İmar Planı Değişikliği Özelleştirme Yüksek Kurulunca; Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 15/06/2012 tarih ve 4110 sayılı yazısına istinaden; 1- Mülkiyeti özelleştirme kapsam ve programında bulunan Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. adına kayıtlı Kastamonu İli, Merkez İlçesi, İnönü Mahallesi sınırları içerisinde yer alan toplam yüzölçümü 7.709,17 m² olan 1016 ada 282 nolu parsele “Ticaret Alanı (Emsal: 2.00, Hmax: Serbest)” fonksiyonu önerilmesine ilişkin Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca hazırlanan, 1/100000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği, 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı Değişikliği ve 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı Değişikliğinin onaylanmasına, 2- Onaylanan imar planlarının Resmî Gazete’de yayımlanmasını müteakip, bilgi ve gereği için Kastamonu Belediye Başkanlığı’na gönderilmesine karar verilmiştir. [R.G. 28 Temmuz 2012 – 28367] —— • —— Özelleştirme İdaresi Başkanlığından: ÖZELLEŞTİRME YÜKSEK KURULU KARARI Tarih : 25/7/2012 Karar No : 2012/110 Konu : Aydın – Merkez – Orta Mahallesi (6566 ada 5 nolu parsel) İmar Planı Değişikliği Özelleştirme Yüksek Kurulunca; Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 15/06/2012 tarih ve 4109 sayılı yazısına istinaden; 1- Mülkiyeti özelleştirme kapsam ve programında bulunan Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. adına kayıtlı Aydın İli, Merkez İlçesi, Orta Mahallesi sınırları içerisinde yer alan toplam yüzölçümü 15.428,00 m² olan 6566 ada 5 nolu parsele “Organize Sanayi Alanı” ve “Yol” fonksiyonu önerilmesine ilişkin Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca hazırlanan, 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı Değişikliği ve 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı Değişikliğinin onaylanmasına, 2- Onaylanan imar planlarının Resmî Gazete’de yayımlanmasını müteakip, bilgi ve gereği için Aydın Belediye Başkanlığı ve Sanayi Bölgeleri Genel Müdürlüğüne gönderilmesine karar verilmiştir. [R.G. 28 Temmuz 2012 – 28367] —— • —— Özelleştirme İdaresi Başkanlığından: ÖZELLEŞTİRME YÜKSEK KURULU KARARI Tarih : 25/7/2012 Karar No : 2012/112 Konu : Adana – Sarıçam – Suluca (607 ada 1 nolu parsel) İmar Planı Değişikliği Özelleştirme Yüksek Kurulunca; Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 19/06/2012 tarih ve 4154 sayılı yazısına istinaden; 1- Adana İli, Sarıçam İlçesi, Suluca Mahallesi sınırları içerisinde yer alan özelleştirme kapsam ve programında bulunan 33.809 m² yüzölçümüne sahip 607 ada 1 parsel numaralı taşınmaza yönelik “Gelişme Konut Alanı (Emsal: 2.00, Hmax: Serbest)” fonksiyonu önerilmesine ilişkin Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca hazırlanan 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı Değişikliği ve 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı Değişikliğinin onaylanmasına, 2- Onaylanan imar planlarının Resmî Gazete’de yayımlanmasını müteakip, bilgi ve gereği için Adana Büyükşehir Belediye Başkanlığına ve Sarıçam Belediye Başkanlığına gönderilmesine, karar verilmiştir. [R.G. 28 Temmuz 2012 – 28367] —— • —— Sosyal Güvenlik Kurumundan: SOSYAL GÜVENLİK KURUMU SAĞLIK UYGULAMA TEBLİĞİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR TEBLİĞ MADDE 1 - 25/3/2010 tarihli ve 27532 mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinin 3.1.1.A-3 numaralı maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir. “(2) Kurum, sağlık hizmetinin sunulduğu il, sağlık hizmetinin niteliği itibarıyla hayati öneme sahip olup olmaması, sağlık hizmeti ihtiyacının resmi sağlık hizmeti sunucularında karşılanıp karşılanmaması, hizmetin niteliği gibi hususları dikkate alarak özel sağlık hizmeti sunucularına doğrudan müracaatlara ilişkin ayrıca usul ve esas belirleyebilir.” MADDE 2 – Aynı Tebliğin 3.1.2.A numaralı maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır. MADDE 3 – 6.2.1.C-2 numaralı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “6.2.1.C-2- Rituksimab (1) Romatoid Artritli hastalarda, methotreksat ile kombinasyon halinde, aktif romatoid artriti bulunan ve bir veya daha fazla anti TNF tedavilerine rağmen hastalığı kontrol edilemeyen (DAS 28 SKORU>5.1 olan) veya TNF inhibitörü başlanması uygun olmayan/görülmeyen veya TNF inhibitörlerine karşı intoleransı olan erişkin hastalarda, bu durumun belirtildiği sağlık kurulu raporuna dayanılarak romatoloji veya klinik immunoloji veya fiziksel tıp ve rehabilitasyon uzman hekimleri tarafından reçetelenir. (2) Sağlık kurulu raporları 6 aylık olarak düzenlenir. İlk raporun süresi sonunda DAS 28’te toplam 1,2 puandan fazla düşme olması halinde bu durumun yeni düzenlenecek 6 ay süreli sağlık kurulu raporunda belirtilmesi koşulu ile hastaların tedavisine devam edilebilir. Tedavinin devamında DAS 28 kriterine 6 ayda bir bakılır, başlangıç ve yeni DAS 28 skorları her sağlık kurulu raporunda belirtilir. Tedaviye rağmen hastanın DAS 28 skorunda, başlangıç DAS 28 skoruna göre, 1,2 puandan fazla düşme gösterilemezse tedavi kesilir. (3) Sağlık kurulu raporları aşağıdaki şekilde düzenlenir: a) Romatoloji uzman hekiminin bulunduğu sağlık tesislerinde, en az bir romatoloji uzman hekiminin bulunduğu sağlık kurulu raporu. b) Üniversite hastaneleri ile eğitim ve araştırma hastanelerinde ise en az bir romatoloji veya klinik immunoloji uzmanı veya fiziksel tıp ve rehabilitasyon uzman hekiminin bulunduğu sağlık kurulu raporu.” MADDE 4 - Aynı Tebliğin 6.2.3 numaralı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “6.2.3. Enjektabl alerji aşılarının kullanım ilkeleri (1) Solunum yolu alerjeni duyarlılığı olduğu cilt testleri ve/veya spesifik Ig E ölçümü ile gösterilmiş, en az 3 ay süre ile uygulanan medikal tedavi ile hastalığı kontrol altına alınamamış hastalarda; alerjik astım, alerjik rinit, alerjik konjonktivit durumlarında, tüm bu durumların belirtildiği immünoloji veya alerji hastalıkları uzman hekimlerinden birinin yer aldığı, tedavi protokolünü de gösterir resmi sağlık kurulu raporuna dayanılarak tedaviye başlanır. İlk reçetelendirme bu uzman hekimlerce yapılır. (2) En fazla 2 farklı grup solunum yolu alerjeni için immunoterapi ödenir. Bu gruplar; polenler, ev tozu akarları, küf mantarları ve hayvan epitelidir. (3) Aşı tedavisine 6 ay ya da daha fazla ara verilmesi halinde, bir defaya mahsus olmak üzere bu durumun ve hastanın tedaviye başladığı tarih ve o tarihteki başlangıç kriterlerinin yeni düzenlenecek raporda belirtilmesi koşuluyla tedaviye, başlangıç dozlarında yeniden başlanabilir. Bu rapora dayanılarak ilk reçetelendirme alerji veya immunoloji uzman hekimlerince yapılır. (4) Sağlık kurulu raporuna dayanılarak tedavinin devamı niteliğindeki diğer reçetelendirmeler bu hekimlerin yanı sıra, çocuk sağlığı ve hastalıkları, kulak burun boğaz, göz hastalıkları, göğüs hastalıkları, iç hastalıkları veya aile hekimliği uzman hekimi tarafından yapılabilir. (5) Her sağlık kurulu raporunda; tedaviye ilk başlangıç tarihi belirtilir. (6) Alerji aşılarının oral formları ödenmez. (7) Arı venom alerjisi; arı venom aşıları, immünoloji ve alerji hastalıkları, çocuk sağlığı ve hastalıkları uzman hekimlerinden biri tarafından düzenlenen uzman hekim raporuna dayanılarak, uzman hekimler tarafından reçete edilir. (8) Aşı tedavileri toplamda, arı venom alerjisi hariç 5 yılı geçemez. (9) Zehirlenmelerde kullanılan antidotların bedelinin tamamı sağlık raporu aranmaksızın ödenir.” MADDE 5 - Aynı Tebliğin 6.2.8.A numaralı maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir. “(4) Yoğunlaştırıcı-kıvam artırıcı beslenme ürünleri: 2 yaşın altında yutma/yutkunma bozukluğu veya gastro özofagial reflüsü olan çocuklarda, bu durumun belirtildiği gastroenteroloji, metabolizma ve yoğun bakım uzmanlarının en az birinin bulunduğu sağlık kurulu raporuna istinaden bu hekimler ve çocuk sağlığı ve hastalıkları uzman hekimlerince reçete edilebilir. Raporda, ürününün adı, günlük kullanım miktarı açıkça belirtilerek reçeteye en fazla bir kutu yazılır.” MADDE 6 - Aynı Tebliğin 6.2.9 numaralı maddesinin başlığı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “6.2.9. Eritropoietin, Darbepoetin, Sevelamer, Parikalsitol, Oral Esansiyel Aminoasit Preperatları ve Keto Analogları kullanım ilkeleri” MADDE 7 - Aynı Tebliğin 6.2.9.D- numaralı maddesine aşağıdaki beşinci fıkra eklenmiştir. “(5) Serum kalsiyum düzeyleri temelinde paratroidektomi endike olduğu halde (ilgili tedavi kılavuzlarında tanımlandığı şekilde) paratiroidektominin klinik açıdan uygun olmadığı veya kontrendike olduğu primer hiperparatiroidili hastalarda hiperkalseminin düşürülmesi endikasyonunda; aşağıdaki durumlarda 3. basamak sağlık tesislerinde, bu durumların belirtildiği endokrinoloji, genel cerrahi ve anestezi uzman hekimlerinin bulunduğu 6 ay süreli sağlık kurulu raporuna istinaden endokrinoloji uzman hekimlerince reçetelenebilir: (a)ASA-IV grubu hastalarda veya, (b) Opere olmuş ancak nüks olan hastalarda; bifosfonatlar ile hiperkalsemisi kontrol altına alınamamış ve albümin ile düzeltilmiş serum kalsiyum değeri≥10.5 mg/dl olan hastalarda.” MADDE 8 - Aynı Tebliğin 6.2.9 numaralı maddesine aşağıdaki alt madde eklenmiştir. “6.2.9.E Oral esansiyel aminoasit preperatları ve keto analogları kullanım ilkeleri (1) Serum albumin düzeyi < 3,5 g/dL olan; Evre 4 KBH (glomerüler filtrasyon hızı<30 ml/dak) veya Evre 5 KBH (diyaliz hastaları dahil) hastalarında; a) Son 3 ayda ağırlığında %10 ve daha fazla kilo kaybı olması veya b) Vücut Kitle İndeksi ( BMI = Body Mass Index ) 19’un altında olması halinde tedaviye başlanır. (2) Tedaviyi kesme kriterleri: a) Tedavinin ilk 6 ayının sonunda başlangıç serum albümin düzeyinde %25 ‘lik artış sağlanamayan hastalarda veya b) Tedavinin ilk 3 ayının sonunda ve/veya tedavinin devamında serum albümin düzeyi 4 g/dL’nin üzerine çıkan tüm hastalarda ilaç kesilir. c) Tedavisi kesilen hastalarda yeniden tedaviye başlarken tedavi başlangıç kriterleri aranır. (3) Bu hastalarda, nefroloji veya diyaliz sertifikalı iç hastalıkları/çocuk sağlığı ve hastalıkları uzman hekimlerinden birinin düzenlediği ve yukarıdaki hususların belirtildiği 1 yıl süreli sağlık raporuna istinaden 3 aylık dozda bu hekimlerce veya diyaliz sertifikalı tüm hekimler tarafından reçete edilebilir. Her reçetede serum albumin düzeyine ait yeni tetkik sonuçları reçete üzerinde belirtilir. Devam raporlarında ise hastanın tedaviye başlangıç albumin düzeyi yer almalıdır.” MADDE 9 - Aynı Tebliğin 6.2.13.E-2 numaralı maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “(3) Tedavi süresi: Genotip 1 ve 4 için 48 haftadır. Tedavi başlandıktan sonra 12. hafta sonunda HCV RNA düzeylerin 2 log (100 kat) azalmayanlarda tedavi süresi 16 haftayı geçemez. 24. haftada HCV RNA pozitifliği devam eden hastalarda tedavi en geç 28. hafta sonunda kesilir. 16. haftada 2 log (100 kat) azalan hastalarda ve 28. haftada HCV RNA (-) olan hastalarda yazılacak reçetelerine HCV RNA analiz raporunun fotokopisi eklenir. Bu süreler içinde komplikasyonlar nedeniyle tedaviye ara vermek zorunda kalınan hastalarda belirtilen haftalar içinde süreye tekabül eden dozda ilaç alınamamışsa ara verilme nedenleri gerekçeleri ile yeni raporda belirtilmek kaydıyla ilaç bu fıkrada belirtilen haftalık dozlara tamamlanır. Tedaviye devam kriterleri yeni rapora göre değerlendirilir.” MADDE 10 - Aynı Tebliğin 6.2.13.E.4 numaralı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “6.2.13.E.4. 3-18 yaş çocuk Kronik Hepatit C hastalarında yeniden tedavi (1) Komplikasyonlar nedeniyle tedaviye 12. haftadan önce son verilmiş olan kronik hepatit C hastaları tedavi almamış hastalar ile aynı kurallara tabi olarak yeniden tedaviye alınabilirler. İlk 12 hafta içinde komplikasyonlar nedeniyle tedaviye ara vermek zorunda kalınan hastalarda 12 hafta içinde 12 doz ilacı alınamamışsa ara verilme nedenleri gerekçeleriyle yeni raporda belirtilmek kaydıyla ilaç 12 haftalık doza tamamlanır.” MADDE 11 - Aynı Tebliğin 6.2.14.C numaralı maddesinin üçüncü fıkrasında aşağıdaki değişiklikler yapılmıştır: a) (a) bendinin (2) numaralı alt bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “2- Erken evre meme kanseri endikasyonunda, tedavi süresi 9 haftadır. Tedavinin 52 haftaya tamamlanması düşünülen durumlarda; 9 haftalık tedaviden sonra “Trastuzumab Kullanımı İçin Bilgilendirilmiş Hasta Olur Formu”nun tedaviyi yürüten hekim tarafından düzenlenerek bir örneğinin Sağlık Bakanlığına gönderilmesi ve reçete üzerinde formun düzenlendiğinin belirtilmesi gerekmektedir. En az bir tıbbi onkoloji uzman hekiminin bulunduğu ve ekokardiyografi değerlendirmesinin de yer aldığı 3 ay süreli sağlık kurulu raporu ile bu hekimlerce reçete edilir. Toplam tedavi süresi 52 haftayı geçemez.” b) (i) bendine aşağıdaki (3) numaralı alt bent eklenmiştir. “3- Metastatik ya da lokal ileri evrede olan ve cerrahi tedavinin mümkün olmadığı, iyi differansiye, Ki-67 indeksi 5 ve altında olan, RECIST kriterlerine göre hastalık progresyonunun bulunduğu, daha önce somatostatin ve bir sıra kemoterapi uygulanmış olan pankreatik nöroendokrin tümörlerin tedavisinde, Ki-67 indeksini içeren patoloji rapor bilgilerinin bulunduğu, tedavi protokolünü de gösterir en az bir tıbbi onkoloji uzman hekiminin yer aldığı sağlık kurulu raporuna dayanılarak bu uzman hekimlerce reçetelenir.” c) (n) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “n) Lenalidomid; en az 2 kür standart multiple myelom tedavisi (VAD, MP veya diğer standart antimiyelom rejimler) kullanım sonrası hastalık progresyonu gelişmiş hastalardan aşağıda belirtilen durumlardan birinin olması halinde; hematoloji ve/veya onkoloji uzmanının yer aldığı 3 ay süreli sağlık kurulu raporuna dayanılarak yine bu hekimler tarafından reçete edilir. 3. kür sonunda en az minör yanıt yoksa tedavi sonlandırılır. 3. kür sonunda en az minör yanıt, 6. kür sonunda en az kısmi yanıt var ise tedaviye devam edilir. Tedavinin devamında her 6. kür sonunda en az kısmi yanıt var ise tedavi toplam iki yıla tamamlanabilir. 1-Yeterli doz ve sürede talidomid veya bortezomib kürlerine dirençli veya EMG ile kanıtlanmış nöropati nedeni ile bu ajanların kullanılamadığı durumlarda, 2-Transplantasyon sonrasında dirençli hastalığı olan multiple myelom (MM) hastalarının tedavisinde” d) Aynı fıkraya aşağıdaki (s) bendi eklenmiştir. “s) Cinacalcet; paratiroid karsinomu endikasyonunda; opere olmuş ancak nüks olan hastalarda, bifosfonatlar ile hiperkalsemisi kontrol altına alınamamış ve albümin ile düzeltilmiş serum kalsiyum değeri≥10.5 mg/dl olduğu belirtilen endokrinoloji uzman hekimince düzenlenen bir yıl süreli uzman hekim raporuna dayanılarak iç hastalıkları uzmanlarınca reçetelenebilir.” MADDE 12 – Aynı Tebliğin 6.2.17.A numaralı maddesinin dördüncü fıkrasına aşağıdaki bent eklenmiştir. “d) Bifosfanatların, kalça çıkığı veya bel kemiği zedelenmesine bağlı heterotopik ossifikasyon (HO) endikasyonu olan formları, bu endikasyonda prospektüsünde belirtilen dozlar ve sürelerde KMY ölçüm sonucu aranmaksızın kullanılabilir.” MADDE 13 – Aynı Tebliğin 6.2.24.B numaralı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “6.2.24.B- Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) tedavisinde (1) Formeterol, salmeterol ve tiotropium, göğüs hastalıkları, göğüs cerrahisi, iç hastalıkları, çocuk sağlığı ve hastalıkları veya kardiyoloji uzman hekimleri tarafından veya bu uzman hekimlerden biri tarafından düzenlenen uzman hekim raporuna dayanılarak diğer hekimlerce de reçete edilebilir. (2) Formeterol ve salmeterolün inhaler kortikosteroidlerle kombinasyonları, iç hastalıkları, çocuk sağlığı ve hastalıkları, göğüs hastalıkları ve göğüs cerrahisi uzman hekimleri tarafından veya bu uzman hekimlerden biri tarafından düzenlenen uzman hekim raporuna dayanılarak diğer hekimlerce de reçete edilebilir.” MADDE 14 - Aynı Tebliğin 6.2.25 numaralı maddesinin iki ve üçüncü fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “(2) Pregabalin (kombinasyonları dahil) ve zonisamit, nöroloji uzmanı tarafından veya bu uzman hekimce düzenlenen uzman hekim raporuna dayanılarak tüm hekimler tarafından reçete edilebilir. (3) Pregabalin (kombinasyonları dahil) yaygın anksiyete bozukluğu endikasyonunda ödenmez.” MADDE 15 - Aynı Tebliğin 6.2.27-A numaralı maddesinde aşağıdaki değişiklikler yapılmıştır. a) Birinci fıkrasının (a) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “a) Akut kanaması olduğu durumlarda ya da cerrahi girişimler öncesi rapor süresi 3 gün olmak üzere,” b) Dört ve beşinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “(4) FaktörVIIa, hastanın tanısını, faktör düzeyini (glanzmann trombastenisi hariç), inhibitör düzeyini belirten hematoloji uzman hekiminin yer aldığı sağlık kurulu raporuna dayanılarak; klinik şartlarda prospektüs onaylı endikasyonlarında hafif-orta şiddetteki kanamalarda 3 doza kadar, merkezi sinir sistemi kanamalarında veya hayatı tehdit eden (hemodinamiği bozan) şiddetli kanamalarda veya cerrahi operasyonlarda 12 doza kadar uzman hekim tarafından reçete edilebilir. Reçete edilen ünitenin kaç dozluk olduğu hekim tarafından reçete üzerinde belirtilir. (5) Kombine koagülasyon faktörü/Protrombin kompleksi konsantreleri; kazanılmış koagülasyon bozuklukları ve kazanılmış hemofili hastalarında; hafif-orta şiddetteki kanamalarda, merkezi sinir sistemi kanamalarında, hayatı tehdit eden (hemodinamiği bozan) şiddetli kanamalarda veya cerrahi operasyonlarda, klinik şartlarda, bu durumun ve hastanın tanısı ile faktör düzeyini de (glanzmann trombastenisi ve inhibitör gelişmiş hastalar hariç) belirten hematoloji uzman hekiminin yer aldığı sağlık kurulu raporuna dayanılarak tüm uzman hekimler tarafından bir dozda reçete edilebilir. Reçete edilen ünitenin kaç dozluk olduğu hekim tarafından reçete üzerinde belirtilir.” MADDE 16 - Aynı Tebliğin 6.2.28 numaralı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “6.2.28. Lipid düşürücü ilaçların kullanım ilkeleri 6.2.28.A- Statinler (1) Statinler, daha önce ilaç kullanmayan hastalarda; uzman hekim raporuna dayanılarak kullanılmaya başlanır; a) LDL düzeyinin 190 mg/dL’nin üstünde olduğu durumlarda, b) LDL düzeyinin 160 mg/dL’nin üstünde olduğu durumlarda; iki ek risk faktörü varsa, c) LDL düzeyinin 130 mg/dL’nin üstünde olduğu durumlarda; üç ek risk faktörü varsa, d) LDL düzeyinin 100 mg/dL’nin üstünde olduğu durumlarda; diabetes mellitus, akut koroner sendrom, geçirilmiş MI, geçirilmiş inme, koroner arter hastalığı, periferik arter hastalığı, abdominal aort anevrizması veya karotid arter hastalığı olanlarda. (2) Birinci fıkranın (b) ve (c) bentleri için ek risk faktörleri aşağıda belirtilmiştir: a) Hipertansiyon, b) Ailede erken kardiyovasküler hastalık öyküsü, c) 65 yaş ve üstü hastalar. (3) Tedaviye başlamaya esas olan ilk uzman hekim raporunda, bu rapor öncesi son 6 ay içinde, birinci fıkranın (a), (b) ve (c) bentleri için en az bir hafta ara ile iki defa olmak üzere, yapılmış kan lipid düzeylerinin her ikisinde de yüksek olduğunu gösteren tetkik sonuçları belirtilir. Rapor süresi boyunca tetkik sonuçları değerlendirmeye alınmaz. Raporun yenilenmesinde lipid düzeyini gösteren yeni bir tetkik sonucu istenmez. Bu ilaçlar uzman hekim raporuna dayanılarak tüm hekimlerce reçete edilir. (4) Statinlerin 40 mg ve üzeri etken madde içeren dozları (kombinasyonları dahil) kardiyoloji, kalp ve damar cerrahisi, endokrinoloji uzman hekimlerince düzenlenecek uzman hekim raporuna dayanılarak bu hekimlerce reçete edilir. 6.2.28.B- Statin dışındaki lipid düşürücü ilaçlar (fenofibrat, gemfibrozil, kolestramin) (1) Trigliserid düzeyinin 500 mg/dL’nin üstünde olduğu durumlarda; (2) Diabetes mellitus, akut koroner sendrom, geçirilmiş MI, geçirilmiş inme, koroner arter hastalığı, periferik arter hastalığı, abdominal aort anevrizması veya karotid arter hastalığı olanlarda 3 aylık statin tedavisine rağmen trigliserid düzeyinin 200 mg/dL üstünde olduğu durumlarda; (3) Kardiyoloji, kalp ve damar cerrahisi, endokrinoloji, iç hastalıkları uzman hekimlerince düzenlenecek uzman hekim raporuna dayanılarak tüm hekimlerce reçete edilir. 6.2.28.C- Ezetimib (statinlerle kombinasyonları dahil) (1) En az 6 ay boyunca statinlerle tedavi edilmiş olmasına rağmen LDL düzeyi 100 mg/dL’nin üzerinde kalan hastalarda bu durumun belgelenmesi koşuluyla ve kardiyoloji, iç hastalıkları, nöroloji ya da kalp ve damar cerrahisi uzman hekimlerinden biri tarafından düzenlenen uzman hekim raporuna istinaden tüm hekimlerce reçete edilebilir. (2) Karaciğer enzimlerinden en az birinin (AST/SGOT yada ALT/SGPT) normal değer aralığının üst sınırının en az 3 kat üstüne çıkması ya da kreatin fosfokinaz düzeylerinin normal aralığının üst katının en az 2 kat üzerine çıkması durumlarında, bu nedenlerden dolayı statin kullanılamadığının belgelenmesi koşuluyla; kardiyoloji, iç hastalıkları, nöroloji ya da kalp ve damar cerrahisi uzman hekimlerinden biri tarafından düzenlenen uzman hekim raporuna istinaden tüm hekimlerce reçete edilebilir. 6.2.28.Ç- Niasin (1) En az 6 ay süreyle statin aldığı halde, LDL düzeyinin 100 mg/dL’nin üstünde olduğu; diabetes mellitus, akut koroner sendrom, geçirilmiş MI, geçirilmiş inme, koroner arter hastalığı, periferik arter hastalığı, abdominal aort anevrizması veya karotid arter hastalığı olanlarda veya (2) Trigliserit düzeyinin 500 mg/dL’nin (diabetes mellitus hastalığında 200 mg/dL) üstünde olduğu durumlarda tek başına veya fibrik asit türevi ile kombine olarak, (3) İç hastalıkları veya kardiyoloji uzman hekimleri tarafından düzenlenen uzman hekim raporuna dayanılarak tüm hekimlerce reçete edilebilir. 6.2.28.D- Raporlu hastalarda raporun yenilenmesi (1) Raporlu hastalarda raporun yenilenmesi durumunda, yapılan tetkik sonucu dikkate alınmadan, daha önce alınmış ilacın teminine esas olan bir önceki raporun düzenlenme tarihi veya tedaviye başlama tarihi ve başlama değerlerinin raporda belirtilmesi yeterlidir. (2) Ancak yeni yapılan tetkikin sonucu başlama değerlerine uygunsa önceki rapora ait bilgilere gerek olmaksızın yeni rapor düzenlenir.” MADDE 17 - Aynı Tebliğin 6.2.30 numaralı maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “(2) Üçüncü ay kontrolünde PAB (Pulmoner arteryel basınç)'ta azalma olmaması (PAB'ın değişmemesi veya artması) halinde ve yukarıdaki verilerde düzelme olmaması halinde kombinasyon tedavilerine geçilebilir. Kombine tedaviye geçildikten sonra başlangıç kriterleri ve PAB da azalma olması şartı aranmaz.” MADDE 18 - Aynı Tebliğin 6.2.34 numaralı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “6.2.34. Multipl Skleroz hastalığında Beta İnterferon ve Copolymer-L kullanım ilkeleri (1) Multipl skleroz hastalığında beta interferon ve copolymer-l ilaç bedellerinin Kurumca ödenebilmesi için; disabilite skorunun (E.D.S.S.) 0 - 5,5 arasında ve olguların remitting-relapsing türü olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi, bu durumun 3. basamak sağlık tesislerinde nöroloji uzman hekimi tarafından düzenlenen uzman hekim raporunda belirtilmesi ve tüm nöroloji uzman hekimleri tarafından reçete edilmesi gerekmektedir.” MADDE 19 - Aynı Tebliğin 6.2.35 numaralı maddesinin iki ve dördüncü fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “(2) Pregabalin (kombinasyonları dahil); üçüncü basamak sağlık kurumlarında romatoloji, anestezi ve reanimasyon, immünoloji, cilt hastalıkları, endokrinoloji ve metabolizma hastalıkları, nöroloji, fiziksel tıp ve rehabilitasyon, nefroloji uzman hekimleri tarafından veya bu uzman hekimlerden birinin düzenlediği uzman hekim raporuna dayanılarak tüm hekimlerce reçete edilebilir.” “(4) Alfa Lipoik Asit (kombinasyonları dahil); periferal diabetik polinöropati semptomlarının tedavisinde; nöroloji, beyin cerrahisi, fiziksel tıp ve rehabilitasyon, anestezi ve reanimasyon, immünoloji, romatoloji, iç hastalıkları veya endokrinoloji ve metabolizma hastalıkları uzman hekimi tarafından veya bu uzman hekimlerden birinin düzenlediği uzman hekim raporuna dayanılarak tüm hekimlerce reçete edilebilir.” MADDE 20 – Aynı Tebliğin 6.2.38 numaralı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “6.2.38. Diyabet tedavisinde ilaç kullanım ilkeleri (1) Metformin, sulfonilüreler, metformin+sulfonilüre kombinasyonları, akarboz ve insan insülinleri tüm hekimler tarafından reçete edilebilir. (2) Repaglinid, Nateglinid ve diğer oral antidiyabetiklerin kombine preperatları; endokrinoloji, iç hastalıkları, çocuk sağlığı ve hastalıkları, kardiyoloji ve aile hekimliği uzman hekimlerince veya bu hekimlerce düzenlenen uzman hekim raporuna dayanılarak tüm hekimlerce reçete edilebilir. (3) Analog insülinler, Pioglitazon, Pioglitazonun oral kombinasyonları veya Pioglitazonun insülin ile kombine kullanımları endokrinoloji, iç hastalıkları, çocuk sağlığı ve hastalıkları ve kardiyoloji uzman hekimlerince veya bu hekimlerce düzenlenen uzman hekim raporuna dayanılarak tüm hekimlerce reçete edilebilir. (4) DPP-4 Antagonistleri (Sitagliptin, vildagliptin, saksagliptin) ve DPP-4 Antagonistlerinin diğer oral antidiyabetiklerle kombine preperatları; metformin ve/veya sülfonilürelerin maksimum tolere edilebilir dozlarında yeterli glisemik kontrol sağlanamamış hastalarda; endokrinoloji uzman hekimleri ile üniversite ve eğitim ve araştırma hastanelerinde ise iç hastalıkları uzman hekimlerince veya bu hekimlerce düzenlenen uzman hekim raporu ile tüm hekimlerce reçete edilebilir. (5) Eksenatid; metformin ve/veya sülfonilürelerin maksimum tolere edilebilir dozlarında yeterli glisemik kontrol sağlanamamış ve Vücut Kitle İndeksi tedavi başlangıcında 35 kg/m2’nin üzerinde olan ve tedavi öncesi anamnezde akut pankreatit geçirilme öyküsü bulunmayan tip 2 diyabet hastalarında kullanılabilir. Bu kriterlere uyan hastalara başlangıç dozu rapor şartı aranmaksızın (2x5mcg) (1 kutu) olarak endokrinoloji uzman hekimlerince reçete edilir. Başlama kriterleri ilk reçetede belirtilecektir. Tedaviye devam edilecekse; devam kararı, başlama kriterleri ve metformin ve/veya sülfonilüreler için hastaya verilen maksimum dozlar, 6 ay süreli endokrinoloji uzman hekim raporunda belirtilir. Tedaviye devam edilecekse bundan sonraki raporlar 1 yıl süreli düzenlenebilir. Söz konusu raporlara dayanılarak yalnızca endokrinoloji uzmanlarınca reçete edilir. İnsülinlerle birlikte kesinlikle kullanılmaz. Tedavi esnasında akut pankreatit geçirilmesi durumunda ilaç kesilir ve tekrar kullanılmaz.” MADDE 21 - Aynı Tebliğin 6.2 numaralı maddesine aşağıdaki alt madde eklenmiştir. “6.2.43.Dijital ülseri olan sistemik skleroz hastalarında ilaç kullanım ilkeleri (1) İloprost (intravenöz formları), sistemik skleroz (dijital ülser dahil) endikasyonunda, romatoloji veya klinik immünoloji uzman hekimlerince düzenlenen uzman hekim raporuna istinaden bu uzman hekimlerce reçetelenir. (2) Bosentan, sistemik skleroza bağlı dijital ülserli hastalarda; a) Kalsiyum kanal blokerleri ve ıntravenöz iloprost ile en az 3 ay süreyle tedavi görmüş ve yanıt alınamamış ve en az biri 2 mm den fazla çapı ve görünebilir derinliği olan ağrılı kardinal ülser olmak üzere multiple (≥4 adet) dijital ülseri olan hastalarda tedaviye başlanır. b) Bu hususların belirtildiği, 3. basamak sağlık tesislerinde en az bir romatoloji uzman hekiminin bulunduğu 6 ay süreli sağlık kurulu raporuna dayanılarak yine bu sağlık tesislerinde romatoloji uzman hekimlerince reçetelenir. c) Bosentan kullanılacak hastalarda, her reçete ile birlikte reçeteyi düzenleyecek hekim tarafından Kurumca yayınlanan “Hasta Kayıt Formu-1” doldurularak Kuruma gönderilmesi gerekmektedir. Düzenlenen reçetelerde hasta kayıt formunun tarihinin belirtilmesi gerekmektedir.” MADDE 22 – Aynı Tebliğin 7.1 numaralı maddesinin on üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “(13) a) 3713 sayılı Kanuna göre aylık bağlanmış maluller, 5434 sayılı Kanunun 56 ncı maddesi veya 2330 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) ve (f) bentlerinde sayılanlardan 3713 sayılı Kanun kapsamına giren olaylar sebebiyle aylık bağlananlar ile 3713 sayılı Kanun kapsamına girmese dahi başkasının yardımı ve desteği olmaksızın yaşamak için gereken hareketleri yapamayacak derecede malul olan vazife ve harp malullerinin; 1) Sağlık kurulu raporuyla ihtiyaç duydukları her türlü ortez/protez ve diğer iyileştirici araç ve gereçlerin bedelleri herhangi bir kısıtlama getirilmeksizin Kurumca karşılanır. 2) SUT eki listelerde yer alan tıbbi malzemelerin temin edilmesi halinde fatura bedelleri SUT’un ilgili hükümleri doğrultusunda Kurumca karşılanır. 3) SUT eki listelerde yer almayan tıbbi malzemelerin temin edilmesi halinde bedelleri fatura tutarını aşmamak üzere Kurumca karşılanır. b) SUT eki listelerde tıbbi malzemeler genel isimleriyle yer aldığından, muadil tıbbi malzemeler için listelerdeki fiyatlar tavan fiyatları olarak geçerlidir. c) Bu madde kapsamındaki tıbbi malzemelere ilişkin bakım ve onarım masrafları garanti kapsamı süresi içinde firma tarafından karşılanacağından, yenileme talepleri Kurumca karşılanmaz. d) Aynı işlevi gören birden fazla ürün çeşidi bulunan tıbbi malzemelerin sadece birinin bedeli Kurumca karşılanır.” MADDE 23 - Aynı Tebliğin 7.3.5 numaralı maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde yer alan “en fazla 3 (üç) aylık miktarlarda” ibaresi yürürlükten kaldırılmıştır. MADDE 24 – Aynı Tebliğin 7.3.7 numaralı maddesinde aşağıdaki değişiklikler yapılmıştır; a) Beşinci fıkrasının (c) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “c) Sağlık Bakanlığınca düzenlenmiş olan ruhsatname ve sorumlu müdür belgesinin onaylı örneği,” b) Dokuzuncu fıkrasının (b) bendinde yer alan “Hasta için” ibaresi “0-18 yaş çocuklar için” olarak değiştirilmiştir. MADDE 25 - Aynı Tebliğin 7.3.8.C numaralı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “7.3.8.C- Kontakt lensler (1) Kontakt lens bedelleri sadece; a) Konjenital katarakt nedeniyle opere olmuş afak olgularda, b) Keratokonusu olan göze gözlük uygulanmış ve gözlükle görme keskinlikleri 10/10 a kadar (tama) artmayan olgularda, bu durumlarının üçüncü basamak sağlık hizmeti sunucularınca düzenlenen en az bir göz hastalıkları uzman hekiminin yer aldığı sağlık kurulu raporu ile belgelendirilmesi, göz hastalıkları uzman hekimince reçetelendirilmesi ve Kurumla sözleşmeli optisyenlik müesseselerinden temin edilmesi şartıyla SUT eki “Görmeye Yardımcı Tıbbi Malzemeler Listesi” nde (EK-6) yer alan bedeller üzerinden Kurumca karşılanır. (2) Kontakt lenslerin yenilenme süresi 2 (iki) yıldır. (3) Ancak konjenital katarakt nedeniyle opere olmuş 6 yaşına kadar olan çocuk olgularda 6 (altı) ayda bir yenilenmesi halinde, 6 yaşından sonra afakı devam eden olgularda ise sağlık kurulu raporuna istinaden bedelleri Kurumca karşılanır. (4) Konjenital katarakt nedeniyle opere olmuş afak olgularda sağlık kurulu raporunda kontakt lensin “aylık sık replasmanlı” veya “yıllık” olup olmadığı belirtilmelidir. (5) Konjenital katarakt nedeniyle opere olmuş afak olgular hariç kontakt lens kullanan hastaların ayrıca gözlük cam ve çerçeve bedelleri Kurumca karşılanmaz. (6) Kontakt lens solüsyonlarının bedelleri Kurumca karşılanmaz.” MADDE 26 – Aynı Tebliğin 7.3.33 numaralı maddesine aşağıdaki alt madde eklenmiştir. “7.3.33.C- Meş kullanımı (1) Kadın Hastalıkları ve Doğum veya Üroloji veya Genel Cerrahi uzmanlarından birinin bulunduğu sağlık kurul raporuna istinaden, tekrar eden vakalarda kullanıldığı takdirde Kurumca bedeli karşılanır.” MADDE 27 - Aynı Tebliğin 10.3 numaralı maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir. “(4) Kurum, 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun kapsamındaki afetlere uğrayan bölgelerde, bu Tebliğ hükümlerine bağlı kalınmaksızın genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin, sağlık hizmeti sunucularına müracaat ve sağlık hizmetlerinden yararlanmalarına ilişkin ayrıca usul ve esas belirlemeye yetkilidir.” MADDE 28 - Aynı Tebliğin eki Sistemik Antimikrobik ve Diğer İlaçların Reçeteleme Kuralları (Ek-2/A) listesinde aşağıdaki değişiklikler yapılmıştır: a) “Betalaktam Antibiyotikler” başlıklı (1) numaralı maddesinin (B) alt maddesinin “3. Kuşak Sefalosporinler” bölümüne aşağıdaki satırlar eklenmiştir. 10.1 Sefdinir- Klavulanat (Oral) UH-P Sefpodoksim Proksetil11.1 UH-P Klavulanat (Oral) b) “Antistafilokokal Antibiyotikler” başlıklı (6) numaralı maddesinin (B) alt maddesinin 5.1 numaralı satırı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. EHU (Çoklu ilaç direnci gösteren gram negatif bakteri enfeksiyonlarında kültür antibiyogram sonucu ile kullanılır. 5.1 Kolistimetat (Kistik fibrozis (KF) hastalarında Pseudomonas aeruginosa'ya bağlı kronik akciğer enfeksiyonunda Ek-2/C madde 27 ye göre) c) “Diğerleri” başlıklı (13) numaralı maddesinin (3) numaralı satırı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. Alfuzosin, Tamsulosin, Terazosin, Serenoa repens standardize lipofilik ekstre, 3 UH-P Doksazosin, Silodosin (Benign prostat hiperplazisi endikasyonunda) ç) “Diğerleri” başlıklı (13) numaralı maddesine aşağıdaki (25) ve (26) numaralı satırlar eklenmiştir. KY (Seyahat diyaresi endikasyonunda 25 Bizmut subsalisilat ödenmez) Gastroenteroloji uzman hekimlerince 26 Nizatidin reçetelenir. MADDE 29 – Aynı Tebliğin eki Ayakta Tedavide Sağlık Raporu (Uzman Hekim Raporu/Sağlık Kurulu Raporu) ile Verilebilecek İlaçlar Listesinde (Ek-2/C) aşağıdaki değişiklikler yapılmıştır: a) 14 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “14. Koloni stimüle eden faktörler (Granülosit, Makrofaj, Filgrastim, Lenograstim vb.) (Lenograstim, günde 4 Flakona kadar kullanımı ancak “periferik kan progenitör hücrelerinin mobilizasyonu” endikasyonunda mümkündür.)” b) 24 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “24. Aprepitant (Yüksek doz sisplatin (50 mg/m2 ve üzeri), kemoterapi rejimleri ile gelişen ya da kök hücre destekli yüksek doz kemoterapi uygulamaları sonrası gelişen emezisin önlenmesinde veya antrasiklin (doksorubisin veya epirubisin) ve siklofosfamid kombinasyon kemoterapisinin başlangıç ve tekrar kürleri ile ilişkili bulantı veya kusmanın önlenmesinde, bu durumların sağlık kurulu raporuyla belirtilmesi halinde ödenir.)” c) 27 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “27. Tobramisin İnhaler ve Kolistimetat: Kistik fibrozis (KF) hastalarında Pseudomonas aeruginosa'ya bağlı kronik akciğer enfeksiyonunda; ilk defa ilaç kullanacak hastalarda; son 6 ay içerisinde en az birer aylık aralar ile alınan en az 3 solunum yolu kültüründe (balgam veya bronkoalveolar lavaj) p.aeriginosa varlığı kanıtlanan pozitif kültür sonuçlarının ekli olduğu üniversite veya eğitim ve araştırma hastanelerinde göğüs hastalıkları uzmanı veya enfeksiyon hastalıkları uzmanının bulunduğu 1 yıl süreli sağlık kurulu raporu ile yine bu uzmanlar tarafından 1 kutu reçetelendirilmesi, sonraki her reçete için yeni pozitif kültür sonucu eklenmesi; tedavinin devamında raporun yenilenmesi durumunda raporda devam tedavisi olduğunun belirtilmesi ve reçeteye yeni pozitif kültür sonucunun ekli olması; bu düzenlemenin yürürlük tarihinden önce ilaca başlamış olan hastalar için devam tedavisi kriterleri aranması” d) 37 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “37. İloprost trometamol (İntravenöz formları), Alprostadil 20 mcg/ml; 3. basamak sağlık tesislerinde tanıyı doğrulayan resmi kurumca onaylanmış görüntüleme tetkik sonuçlarının belirtildiği; kardiyoloji, kardiyovasküler cerrahi, göğüs hastalıkları, pediyatrik kardiyoloji ve romatoloji uzman hekimlerinden birinin düzenlediği uzman hekim raporu ile yalnızca bu uzman hekimlerce (Sistemik skleroz endikasyonunda SUT un 6.2.43 numaralı maddesine göre)” e) 53 üncü maddesi 53.1 ve 53.2 nci madde olarak aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “53.1 Dabigatran (Elektif kalça ve diz total eklem replasmanlarında derin ven trombozunun profilaksisinde, bu durumun belirtildiği ortopedi uzman hekimlerince düzenlenen rapora dayanılarak; diz için en fazla 10, kalça için en fazla 35 günlük kullanım bedeli ödenir. 53.2 Rivaroksaban (Elektif kalça ve diz total eklem replasmanlarında derin ven trombozunun profilaksisinde, bu durumun belirtildiği ortopedi uzman hekimlerince düzenlenen rapora dayanılarak; diz için en fazla 1 kutu, kalça için en fazla 3 kutu kullanım bedeli ödenir.” f) Aynı listeye aşağıdaki madde eklenmiştir. “54. Gingko glikozidleri; 65 yaş ve üzeri hastalarda yalnızca alzheimer tipi demans, vasküler demans ve miks formlarındaki demans sendromları endikasyonlarında, nöroloji uzman hekimlerince düzenlenen bir yıl süreli uzman hekim raporuna dayanılarak tüm uzman hekimlerce reçetelenir.” MADDE 30 – Aynı Tebliğin eki Yurt Dışı İlaç Fiyat Listesi (EK-2/G), ekteki şekilde değiştirilmiştir. MADDE 31 – 22/6/2012 tarihli ve 28331 sayılı Resmî Gazete’ de yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğin 38 inci maddesinin (ğ) bendinde yer alan “1/7/2012” ibaresi, “1/9/2012” olarak değiştirilmiştir. MADDE 32 - Bu Tebliğin; a) 2 ve 31 inci maddeleri 22/6/2012 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde, b) 3 ila 12 nci maddeleri, 14 ila 21 inci maddeleri ile 28 ve 29 uncu maddeleri yayımı tarihinden 5 iş günü sonra, c) 13 üncü maddesi 2/3/2012 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yayımı tarihinde, ç) 22 nci maddesi 12/7/2012 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yayımı tarihinde, d) 30 uncu maddesi ile değiştirilen EK-2/G listesinde yürürlük tarihi belirtilen ilaçlar, belirtilen yürürlük tarihlerinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde; diğerleri yayımı tarihinde, e) Diğer maddeleri yayımı tarihinde, yürürlüğe girer. MADDE 33 - Bu Tebliğ hükümlerini Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanı yürütür. BARKO D EK "YURTDIŞI İLAÇ FİYAT LİSTESİ (EK-2/G) İLACIN ADI ETKEN MADDE EŞDE SATI YÜRÜR ĞER Ş LÜK 11111111 00808 11111111 00003 11111111 00763 11111111 00778 11111111 00824 11111111 00823 11111111 00477 11111111 00913 11111111 00805 11111111 00478 11111111 00647 11111111 00632 11111111 00009 11111111 00479 11111111 00665 11111111 00684 11111111 00026 11111111 00446 11111111 00736 11111111 00848 11111111 00028 11111111 00030 11111111 00777 ABRAXANE 100 MG.1 AMP. ACADION 250 MG 120 TB ACIMETHIN 500 MG 100 TB ACT HIB ASISI 1 AMP. ACTEMRA 400 MG 20 ML 1 AMP. ACTEMRA 80 MG 4 ML 1 AMP. ADAGEN 250 U/ML 4 FLK ADCETRIS 50 MG 1 VIAL AFINITOR 10 MG 90 TB ALDURAZYM 100 U/ML 1 FLK ALINIA 500 MG 60 TB ALK 801 BEE APIS MELLIFERA INIT.SET ALKERAN 50 MG 1 AMP ALPROSTADİL 500 MCG FLK ALYOSTAL VENIN GUEPES VESPULA 110MC AMILORIDE 5 MG 28 TB AMMONAPS 500 MG 250 TB AMMONAPS 940 MG/G 266 G GRANUL AMMONUL 50 ML 1 AMP AMPYRA 10 MG 60 TB AMSIDINE 75 MG 6 AMP AMSIDYL 75 MG 6 AMP AMYTAL SODİUM 500 MG 1 ENJ. Alprostadil 500 mcg flk GRUB FİYA U TI TARİHİ 390,0 I358A 5€ 44,95 I173B € 18,90 I108B € 17,85 I332A € 1.110, I359B 00 € 230,0 I359A 0€ 15.85 I194A 0,00 € 4.220, I413A 00 € 13.20 I347A 3,70 € 627,0 I098A 0€ 625,0 I264A 0€ 150,0 I260A 0€ 38,75 I107A € 274,5 I006C 0€ Arı allerjeni (110mcg Guepes vespula ) I260B Paklitaksel 100 mg amp. Tiopronin 250 mg tb. L Methionine 500 mg tb. Conjuigated Haemophilus İnfluenza tipB amp. Tocilizumab 400 mg amp. Tocilizumab 80 mg amp. Pegademase bovine 250U/ml flk Brentuximab Vedotin 50 mg 1 vial Everolimus 10 mg.tb. Laronidase 100 IU/ml flk Nitazoxanide 500 mg tab Arı allerjeni (801 İdame Bal arısı ) Melphalan 50 mg amp Amilorid 5 mg tb Fenilbütürat Sodyum 500 mg tb Fenilbütürat Sodyum 940 mg/g granul Sodyum Fenil Asetat 50 ml.amp.+sodyum benzoat I011A Dalfampridine 10 mg I372A Amsacrine 75 mg amp I012A Amsacrine 75 mg amp Amobarbital sodyum 500 mg enj. I012A I068A I068B I311A I331A 29,80 € 2,89 € 825,0 0€ 1.437, 00 € 2.000, 00 € 675,0 0€ 799,2 5€ 650,0 0€ 704,1 4$ 11111111 00031 11111111 00093 11111111 00923 11111111 00703 11111111 00631 11111111 00507 11111111 00040 11111111 00690 11111111 00835 11111111 00741 11111111 00836 11111111 00855 11111111 00870 11111111 00707 11111111 00043 11111111 00051 11111111 00045 11111111 00435 11111111 00945 11111111 00053 11111111 00056 11111111 00850 ANCOTIL 500 MG 100 TB ANDRACTIM GEL 80 G ANGIOX 250 MG 1 VIAL ANTURAN 100 MG 84 TB APRESOLINE (HYDRALAZINE) 25 MG 84 TB APRESOLINE 20 MG 1 AMP APRESOLINE 20 MG 5 AMP APTIVUS 250 MG 120 KAP AQUADEKS PEDIATRIC LIQUID 1x60 ML AQUASOL-A 50.000 U /ML 2 ML 10 AMP. ARGATRA 100 MG/2,5ML 1 AMP. ARGININ 500 MG 250 CAP ARGININE VEYRON 5 ML 1X20 AMP.(ORAL) ARSENOX 10 MG 10 ML 1 AMP ARTANE 2 MG 50 TB Flucytosin 500 mg tb I070A Androstanolone jel I013A Bivaluridin 250mg amp I419A 62,44 € 13,80 € 491,6 8€ Sülfinpirazon 100 mg tb I289A 9,35 € Hydralazin 25 mg tab I083C 6,00 € Hydralazin 20 mg amp I083A Hydralazin 20 mg amp I083A Tipranavir 250 mg kap Antioksidan özellikte multivitamin ve mineral desteği Vitamin A palmitate (Retinyl palmitate) 50.000 IU amp. I284A 3,10 € 17,50 € 680,9 4€ I364A 22,75 € Argatroban 100 mg Arginine 500 mg kap. I365A I314A I014C L-Arginine chlorhydrate 5 ml amp.(Oral) Arsenik Trioksit 10 mg/ml amp I014D I015A 247,2 0€ 208,7 5€ 41,30 € 3,60 € 380,0 0€ Trihexyphenidyl 2 mg tb I177A ARTANE 5 MG 250 TB Trihexyphenidyl 5 mg tb I177B 1,95 € 23,90 € ARTANE 5 MG 50 TB I177B 8,10 € I120A 2,44 € Trihexyphenidyl 5 mg tb Noradrenalin ARTERENOL 1 hydrochloride 1 mg/ml MG/ML 5 AMP amp ASASANTİN RETARD 25 mg Aspirin ve 200 mg 200 MG/25 MG 60 Dipyridamole extended CAPSULE release ASTONIN-H 0.1 MG 100 TB Fludrokortizon 0.1 mg tb ASTONIN-H 0.1 MG 50 TB Fludrokortizon 0.1 mg tb ATGAM 50 MG/ML 5 ML 5 AMP. Lymphosyte IG 50 mg I431A I071A I071A I227B 16,90 € 20,68 € 24,71 € 2.100, 00 € 12.07.20 12 27.02.20 12 11111111 00725 11111111 00508 11111111 00643 11111111 00069 11111111 00847 11111111 00432 11111111 00926 11111111 00076 11111111 00077 11111111 00078 11111111 00079 11111111 00080 11111111 00081 11111111 00083 11111111 00087 11111111 00788 11111111 00457 11111111 00456 11111111 00092 11111111 00453 11111111 00089 11111111 00091 ATRIANCE INFUSION LOSUNG 250 MG/ML 6 AMP. B6 VICOTRAT 300 MG 100 TB B6 VICOTRAT 300 MG 50 TB BCNU(CARMUSTİNE) 100 MG 1 AMP. BENDIT 100 MG 1 VIAL BENEMID 500 MG 30 TB BENERVA 100 MG/ML 3 AMP BENERVA 250 MG 40 TB BENERVA 50 MG 100 TB BENZTROPINE 2 MG 100 TB Nelarabin 250 mg/50ml.flk. I307A B6 Vitamini 300 mg tb I201A B6 Vitamini 300 mg tb I201A Carmustine 100 mg amp. Bendamustin HCL 100 mg I032A 2.475, 28.02.20 20 € 12 10,85 € I300A 7,75 € 69,50 € 305,0 0€ Probenecid 500 mg tb Thiamine (B1 Vitamini) 100 mg/ml 3 amp Thiamine (B1 Vitamini) 250 mg tb Thiamine (B1 Vitamini) 50 mg tb Benztropin Mesilate 2 mg tb C1 Esteraz Inhibitör içeren İnsan Plazması 500 IE flk B2 Vitamini (Riboflavin) 50 mg tb I143A 4,55 € I167D 1,50 € I167D 4,92 € I167B I021A 6,99 € 17,25 € I027A 582,0 0€ Betain HCL toz Dextromethorphan 25 mg tb I022A Praziquantel 600 mg tb I142B Cladribine flk I042A Coenzyme Q 100 mg cap I044F Coenzyme Q 30 mg cap I044C BIOTIN 5 MG 100 TB Biotin 5 mg tb I025B BIOTIN 5 MG 150 TB Biotin 5 mg tb I025B BIOTIN 5 MG 20 TB Biotin 5 mg tb I025B Biotin 5 mg tb I025B 5,75 € 11,00 € I411A 19,00 24.05.20 € 12 BERINERT P 500 IE FLK BERIVINE 50 MG 40 TB BETAIN HCL 1000 G POWDER BEXINE 25 MG 24 TB BILTRICIDE 600 MG 6 TB BIODRIBINE 10 MG/10 ML 1 FLK. BIO-QINON 10 100 MG 60 CAP BIO-QINON 10 30 MG 60 CAP BIOTIN 5 MG 60 TB BLEOMYCIN 11111111 SULPHATE 1500 IU 1 00908 AMPUL Bleomycin Sulphate 1500 IU 1 amp. I019C I055A 3,32 € 48,55 € 5,60 € 34,95 € 80,00 € 109,8 0€ 20,25 € 20,00 € 14,30 € BOTILINUM TIP-B (NEUROBLOC VEYA MYOBLOC) 5000 IU AMP CAFCIT 20 MG 10 AMPUL CAFCIT 20 MG/ML 3 ML 1 AMP. CAPTIMER 100 MG 50 DRJ CAPTIMER 250 MG 100 DRJ CARBAGLU 200 MG 5 TB CARBAGLU 200 MG 60 TB CARDIOXANE 500 MG.1 FLK. CARMUBRIS 100 MG FLK CATAPRESAN 150/100 TB CATAPRESAN 75/100 TB CATAPRESS 0.1 MG 100 TB CAVERJECT 10 MCG 2 AMP. CCNU/CEENU 10 MG 20 CAP CCNU/CEENU 100 MG 20 TB CCNU/CEENU 40 MG 20 CAP CELSENTRİ 150 MG 60 TB CEREBROLYSIN 1 ML 10 FLK 11111111 00730 11111111 00675 11111111 00794 11111111 00109 11111111 00112 11111111 00423 11111111 00613 11111111 00766 11111111 00424 11111111 00512 11111111 00513 11111111 00704 11111111 00623 11111111 00671 11111111 00593 11111111 00114 11111111 00817 11111111 00116 11111111 00914 CERETEC KIT 2 VIAL CHOLESTEROL 11111111 MODULE 450 GRAM 00627 TOZ 11111111 CIMAHER 5 MG/ML 4 00846 AMP. 11111111 CİMZİA 200 MG 2 İNJ. 00948 11111111 CLADRIBINE 10 MG 00458 FLC Botulinum B Toksin 5000 IV amp I301A Kafein 20 mg ampul I274A Kafein 20 mg ampul I274A Tiopronin 100 mg drj I173A Tiopronin 250 mg drj I173B Carglumic acid 200 mg tb I031A Carglumic acid 200 mg tb Dexrazoxane 500 mg amp. I031A Carmustine 100 mg flk I032A Clonidin 150/100 tb I204A 244,5 0€ 282,9 28.02.20 0 € 12 47,50 € 20,00 € 54,00 € 387,0 0€ 4.644, 00 € 250,5 0€ 33,57 € 11,10 € Clonidin 75/100 tb I204B 8,75 € Clonidin 0,1mg tb I204C Alprostadil 10 mcg flk I006D Lomustine 10 mg cap I100C Lomustine 100 mg tb I100B Lomustine 40 mg cap I100A Maraviroc 150 mg Tb. Cerebrolysin (Porcine Brain Extract) flk Technetium (99m Tc) exametazime 2 vial I356A 9,27 € 26,00 € 199,9 5€ 598,0 0€ 212,0 0€ 890,0 0€ Cholosterol 450 gram toz I258A Nimotuzumab 5mg/ml I371A Certolizumab 200 mg 2 inj Cladribine flk I231B I035A I414A I433A I042A 8,00 € 688,1 0€ 101,5 0€ 1.089, 00 € 1.014, 12.07.20 00 € 12 262,0 0€ 11111111 00156 11111111 00124 11111111 00159 11111111 00160 11111111 00161 11111111 00163 11111111 00145 11111111 00148 11111111 00127 11111111 00155 11111111 00714 11111111 00517 11111111 00644 11111111 00815 11111111 00585 11111111 00520 11111111 00521 11111111 00733 11111111 00601 11111111 00600 11111111 00793 11111111 00187 11111111 00186 11111111 COENZYME Q 10 10 MG 60 CAP COENZYME Q 10 100 MG 60 CAP COENZYME Q 10 200 MG 30 CAP COENZYME Q 10 250 MG 30 CAP COENZYME Q 10 30 MG 30 CAP COENZYME Q 10 30 MG 60 CAP COENZYME Q 10 50 MG 30 CAP COENZYME Q 10 50 MG 60 CAP COENZYME Q 10 500 MG 30 CAP COENZYME Q 10 60 MG 60 CAP COFFEINUM N 200 MG 50 TB COLCHICINE OPOK 1 MG 20 TB COLCHICINE OPOCALCIUM 10 MG 20 TB COLİFOAM REKTAL KÖPÜK 20,8 G COLOMYCIN 1.000.000 IU 1 AMP CORGARD 80 MG 28 TB COROTROP 10 MG 10 ML 10 AMP COSMEGEN 0,5 MG 1X1 FLK COUMADIN 1 MG 100 TB COUMADIN 2 MG 20 TB CPF CAFFEIN SULFAT I.V 25 MG/ML 2 ML 10 AMP. CREATIN 750 MG 100 CAP CREATIN 750 MG 300 CAP CREATIN 10,67 € 40,00 € 64,78 € 71,47 € 16,90 € 20,42 € Coenzyme Q 10 mg kap. I044A Coenzyme Q 100 mg kap. I044F Coenzyme Q 200 mg kap. I044H Coenzyme Q 250 mg kap. I044I Coenzyme Q 30 mg kap. I044C Coenzyme Q 30 mg kap. I044C Coenzyme Q 50 mg kap. I044D Coenzyme Q 50 mg kap. I044D Coenzyme Q 500 mg kap. I044J Coenzyme Q 60 mg kap. I044E 9,97 € 17,28 € 72,36 € 29,13 € Kafein 200 mg tablet I274B 5,85 € Colchicine 1 mg tb I045A 2,40 € Colchicine 10 mg tab Hidrokortizon asetat rektal köpük Colistin Sülfat 1.000.000 IU amp I045C I354A 2,55 € 16,10 € I046B 2,90 € Nadolol 80 mg tb I205A Milrinon 10mg amp I206A Daktinomisin 0,5 mg flk. I305A Varfarin 1 mg tb I240A 5,55 € 149,0 16.04.20 0 € 12 19,06 € 40,25 € Varfarin 2 mg tb I240B 1,85 € Kafein 25 mg ampul Creatinine Monohydrate 750 mg cap Creatinine Monohydrate 750 mg cap Creatinine Monohydrate I274C I048A I048A I048B 13,57 € 11,35 € 36,36 € 42,80 MONOHYDRAT 100 G 00191 POWDER CREATIN 11111111 MONOHYDRAT 1000 00189 G POWDER CREATIN 11111111 MONOHYDRAT 500 G 00188 POWDER 11111111 00192 CRH 100 MCG 1 AMP 11111111 CYSTADENE 180 G 00210 TOZ CYSTADROPS 0,55% 11111111 10 ML VİAL EYE 00946 DROPS 11111111 CYSTAGON 150 MG 00213 100 TB 11111111 CYSTAGON 50 MG 00215 100 TB 11111111 CYSTEAMIN %0.1 ML 00216 OFT.GTT 11111111 CYTOTECT CP 10 ML 00522 1 FLK 11111111 CYTOTECT CP 50 ML 00524 1 FLK 11111111 DANTRIUM 100 MG 00462 100 CAP 11111111 DANTRIUM 100 MG 00227 30 CAP 11111111 DANTRIUM 20 MG 12 00220 AMP 11111111 DANTRIUM 25 MG 50 00230 CAP 11111111 DANTRIUM 50 MG 00232 100 CAP 11111111 DANTRIUM 50 MG 50 00221 CAP 11111111 DANTROLEN 20 MG 00234 12 AMP DAP (3-4 DIAMINO 11111111 PURIDINE)20 MG 100 00419 TB 11111111 DAP PENICILLINE 00833 KIT 11111111 DAPSON 100 MG 250 00237 TB 11111111 DAPSON 50 MG 100 00249 TB toz Creatinine Monohydrate toz Creatinine Monohydrate toz Corticorelin Trifluoroacetat 100 mcg amp Betain Anhydr Toz Cysteamine hydrochloride 0,55% 10 ML vial eye drops Cysteamine Bitartarate 150 mg tb Cysteamine Bitartarate 50 mg tb Cysteamine Bitartarate %0.1 göz damlası Cytomegalovirus ımmunglobulins 1 flk Cytomegalovirus ımmunglobulins 1 flk Dantrolen Sodium 100 mg cap Dantrolen Sodium 100 mg cap Dantrolen Sodium 20 mg amp Dantrolen Sodium 25 mg cap Dantrolen Sodium 50 mg cap Dantrolen Sodium 50 mg cap Dantrolen Sodium 20 mg amp 3-4 Diamino Pyridine 20 mg tb Penicilline kit (PPL,MDM,PBS) € I048B 24,30 € I048B 13,25 € I047A I022B I050D I050B I050A I050C I207A I207A I051D I051D I051A I051B I051C I051C I051A I001A I363A Dapson 100 mg tb I052B Dapson 50 mg tb I052A 93,63 € 496,5 0€ 195,0 12.07.20 0 € 12 234,9 0€ 93,00 € 82,50 € 185,6 4€ 901,4 3€ 71,20 € 14,09 € 857,0 0€ 6,70 € 48,30 € 26,15 € 850,0 0€ 117,7 0€ 78,00 € 16,50 € 29,00 22.03.20 € 12 11111111 00250 11111111 00253 11111111 00251 11111111 00252 11111111 00742 11111111 00743 11111111 00688 11111111 00705 11111111 00658 11111111 00254 11111111 00405 11111111 00617 11111111 00689 11111111 00526 11111111 00609 11111111 00646 11111111 00463 11111111 00652 11111111 00785 11111111 00615 11111111 00586 11111111 00587 11111111 00464 11111111 DARAPRIM 25 MG 30 TB DELIMMUN 500 MG 100 TB DELIMMUN 500 MG 20 TB DELIMMUN 500 MG 40 TB DEMECLOCYCLINE 150 MG 28 KAP DEPOCYTE 50 MG 1 FLK DESERNIL 1.65 MG 20 TB DHYDERGOT 1 MG 1 ML 5 AMPUL DIBENZYRAN 10 MG 100 CAP DIBENZYRAN 5 MG 20 CAP DIBENZYRAN 5 MG 90 CAP DIBRO-BE 850 MG 60 TB DIGIMERCK 0.1 MG 100 TB DILOXANIDE FUROATE 500 MG 30 TB DIMAVAL 100 MG 1 FLK DIMAVAL 100 MG 5 FLK DIPENTUM 250 MG 112 TB DIURIL 250 MG 5 ML 237 ML SUSP. DİACOMİT 250 MG 60 SAŞE D-MANNOSE POVDER (NOW 100 % PURE) DOXEPIN 10 MG 50 KAP DOXEPIN 25 MG 50 KAP DOXEPIN HCL 10 MG 50 CAP DOXEPIN HCL 25 MG Pyrimethamine 25 mg tb I146A Inosine 500 mg tb I090A Inosine 500 mg tb I090A Inosine 500 mg tb Demeclocycline 150 mg cap Intratekal lipozomal cytarabine 50 mg flakon Metiserjit maleat 1,65 mg tablet Dihidroergoamin 1mg/ 1ml amp. Phenoxybenzamin 10 mg cap Phenoxybenzamin 5 mg cap Phenoxybenzamin 5 mg cap Kalium Bromide 850 mg tab I090A I251A 5,25 € 62,70 € 62,30 € 20,20 € 86,70 € 18,20 € Digitoksin 0,1 mg tablet I283A 6,15 € Diloxanide furoate 500 mg TB Unithiol (DMPS) 100 mg flakon Unithiol (DMPS) 100 mg flakon Olsalazin Sodyum 250 mg tb Klorotiyazid 250mg/5ml Susp. I054A I322A I282A I291A I133B I133A I133A 3,45 € 83,32 € 17,85 € 34,51 € 26,00 € 2.095, 00 € Sitiripentol 250 mg toz I336A 66,45 € 29,90 € 148,5 0€ 34,00 € 29,20 € 180,0 0€ D- Mannose Powder I252A 26,00 € Doxepin HCL 10 mg tb I061A 1,75 € Doxepin HCL 25 mg tb I061B 3,60 € Doxepin HCL 10 mg tb Doxepin HCL 25 mg tb I061A I061B 2,90 € 2,46 € I209A I245A I245A I121A I253B 00465 20 CAP DUODOPA 11111111 INTESTINAL GEL 100 00932 ML 7 SACHETS 11111111 DUSODRİL RETART 00527 100 MG 100 DRJ EDROPHONIUM 11111111 CHLORIDE 10 MG/ML 00917 10 AMP 11111111 00263 EFUDIX 20 G POMAD 11111111 00264 EGATEN 250 MG 4 TB 11111111 ELAPRASE 6 MG 3 00625 ML FLK 11111111 00486 ELDISINE 5 MG 1 FLK 11111111 ELMIRON 100 MG 100 00265 TB 11111111 ENLON 10MG / ML 15 00530 ML 10 FLK 11111111 00267 EPIPEN 0.3 MG 1 AMP 11111111 EPIPEN JUNIOR 0.15 00269 MG 1 AMP 11111111 EPISTATUS 10 MG 1 00711 ML BUCCAL LIKIT 11111111 ERBITUX 100 MG 1 00271 FLK 11111111 ERBITUX 5 MG/ML 00718 100 ML INF 11111111 ERWINASE 10.000 IU 00487 5 FLK 11111111 ERYTHROMYCİN 500 00941 MG 20 TABLET 11111111 ESBRİET 267 MG 252 00960 KAPSÜL 11111111 ESIDREX 25 MG 30 00683 TB ETHINYL 11111111 ESTRADIOL 25 MCG 00531 21 DRJ 11111111 ETHINYLESTRADIOL 00919 EFFIK 50 MCG 15 TB 11111111 ETHYMAL 250 MG 00723 100 KAP 11111111 EVOLTRA 20 MG 4 00720 FLK 11111111 EVOLTRA 20 MG FLK Levodopa/Carbidopa (20 mg/ 5 mg)/ ml Intestinal gel 100 ml 7 sachets Naftidrofuryl oksalad 100 mg drj I030D I210A Edrofhonium Cloride 10 mg/ml 10 amp I211A Fluorourasil pom I072A Triclobendazole 250 mg tb I175A Idursulfate 6 mg / 3 ml I256A Vindesine 5 mg flk Pentosan Polysulfate Sodyum 100 mg tb Edrophonium 10 mg/ ml flk I198A Epinefrin 0.3 mg amp I065B Epinefrin 0.15 mg amp Midazolam 10 mg buccal likit I065A Cetuximab 100 mg flk I036A Cetuximab 500 mg flk I036B Asparaginaz 10.000 IU flk Erythromycine 500 mg 20 tb. Pirfenidone 267 mg 252 kapsül Hydrochlorotiazid 25 mg tb I184A Ethınyl estradıol 25 mcg drj Ethinyl estradiol 50 mcg 15 tb Ethosuximide 250 mg tbcap Clofarabine 20 mg flk Clofarabine 20 mg flk I131C I211A I294A 830,6 8€ 13,85 € 255,0 0€ 25,75 € 123,9 0€ 2.925, 00 € 196,6 1€ 159,5 0€ 109,6 0€ 58,84 € 47,33 € 40,00 € 207,0 0€ 1.150, 00 € 1.852, 20 € I440B 12.07.20 5,10 € 12 3.050, 12.07.20 00 € 12 I084A 2,55 € I212A 3,10 € I212B 6,90 € 12,70 € 6.700, 00 € 1.675, I429A I066A I232A I232A 00590 11111111 EVOXAC 30 MG 100 00280 TB 11111111 00903 11111111 00677 11111111 00837 11111111 00686 11111111 00816 11111111 00780 11111111 00533 11111111 00534 11111111 00286 11111111 00535 11111111 00849 11111111 00721 11111111 00300 11111111 00628 11111111 00629 11111111 00630 11111111 00691 11111111 00876 11111111 00940 11111111 00744 11111111 00865 11111111 00825 11111111 FAMPYRA 10 MG 56 TABLET FERRLECIT 62.5 MG(6X5ML) AMP FIBROGAMMIN 1250 IU 20 ML 1 FLK FIBROGAMMIN P 250 IU FLK FIRAZYR 10 MG/ML 3 ML ENJ. FLOLAN 500 MCG 1 AMP. FLORICAL 100 CAP Cevimelin Hydrochloride 30 mg tb Fampyridine (dalfampiridine) 10 mg 56 tb. Sodyum ferric gluconat 62,5 mg amp I037A I372A I275B Faktör XIII 1250 IU amp I237B Faktör XIII 250 IU amp I237A Icatibant 10 mg/ml enj. I355A Epoprostenol 0,5 mg amp. Kalcıum karbonat-Sodyum florür cap Kalcıum karbonat-Sodyum florür cap I333A I213A FLORICAL 500 CAP FLORINEF 0.1 MG 100 TB Fludrokortizon 0.1 mg tb FOSCAVIR 24 MG / Foscarnet sodyum 24 mg / ML 250 ML 1 AMP ml amp I213A FRISIUM 10 MG 10 TB Clobazam 10 mg tb I043A FRISIUM 10 MG 20 TB Clobazam 10 mg tb I043A FRISIUM 10 MG 30 TB FUMADERM 105 MG INITIAL 40 TB FUMADERM 215 MG 100 TB FUMADERM 215 MG 70 TB FUZEON 90 MG ML 60 AMPUL GILENYA 0,5 MG 28 CAP GİLURYTMAL 50 MG/10 5 AMPUL GLUCANTIME 1.5 MG/5 ML 5 AMP. GLYCINE 500 MG 100 TB GLYCOSADE 60 G TOZ 30 SAŞE GTO 1000 ML 1 OIL Clobazam 10 mg tb I043A Fumarik asit 105 mg tab I259A Fumarik asit 215 mg tab I259B Fumarik asit 215 mg tab Enfuvirtide 90 mg/ ml ampul I259B I285A Fingolimod 0,5 mg cap. I390A Ajmalin 50 mg/10 5 ampul I071A I214A I428A Meglumine Antimoniate 1.5 mg/5 ml amp I105A Glycine 500 mg tb I361B Amylopectin 60 g saşe Gliserol Trioleate oıl I360A I077A 00 € 210.0 0€ 496,4 0€ 24,75 € 698,6 0€ 148,0 0€ 1.695, 00 € 97,00 € 11,50 € 55,10 € 8,35 € 84,70 € 2,50 € 13,00 € 30,00 € 83,30 € 249,0 0€ 178,0 0€ 2.090, 00 € 1.900, 00 € 16,15 € 13,70 € 11,05 € 139,0 0€ 86,00 30.05.20 12 12.07.20 12 00320 11111111 00322 11111111 00413 11111111 00041 11111111 00036 11111111 00924 11111111 00947 11111111 00054 11111111 00057 11111111 00726 11111111 00745 11111111 00074 11111111 00060 11111111 00063 11111111 00540 11111111 00885 11111111 00697 11111111 00828 11111111 00863 11111111 00602 11111111 00121 11111111 00685 11111111 00747 11111111 00961 11111111 GTO 1000 ML 2 OIL Gliserol Trioleate oıl I077A GTO 1000 ML 4 OIL GUTRON 2.5 MG 50 TB Gliserol Trioleate oıl I077A Midodrin 2.5 mg tb I112A GUTRON 5 MG 50 TB HALAVEN 01,44 MG/ML 2 ML 1 VIAL Midodrin 5 mg tb Eribulin mesylate 0.44 mg/ml 2 ml amp Rekombinant insan epidermal büyüme faktörü 75 mcg 5ML 1 amp. I112B HEBERPROT-P 75 MCG 5ML 1 AMPUL HUMATIN 250 MG 16 CAP HUMATIN 250 MG 28 CAP HYDROALTESONE 20 MG 30 TB HYDROCORTISONE 10 MG 20 TB HYDROCORTISONE 10 MG 25 TB HYDROCORTISONE 100 MG 1 AMP HYDROCORTISONE 100 MG 10 AMP HYDROCORTISONE 20 MG 250 TB HYGROTON 25 MG 100 TB IDEBENONE 150 MG 30 TB IDEBENONE 150 MG 60 KAP 3,95 € 400,0 0€ Paromomycin 250 mg cap I126A Paromomycin 250 mg cap I126A 1.107, 12.07.20 00 $ 12 24,25 € 68,05 € Hydrocortison 20 mg tb I085C 5,80 € Hydrocortison 10 mg tb I085B 2,25 € Hydrocortison 10 mg tb Hydrocortison 100 mg amp Hydrocortison 100 mg amp I085B 2,50 € I085A Hydrocortison 20 mg tb I085C 2,30 € 18,32 € 29,50 € Chlorthalidone 25 mg tb. I397A Idebenon 150 mg tb I220B Idebenon 150 mg kap Canakinumab 150 mg ILARIS 150 MG 1 AMP Amp. IMOVAX POLIO 0.5 Inaktive poliomyelitis aşısı ML ASI 0,5 ml IMUKIN 0.1 MG 6 Interferon Gamma 0.1 mg AMP amp INCRELEX 10 MG/ML 4 ML 40 MG FLK Mecasermin 40 mg flk INDOCID PDA 1 MG 1 AMP Indometacin 1 mg amp INLYTA 5 MG 60 TB I420A € 159,3 4€ 301,2 0€ 12,85 € Axıtınıb 5 mg 60 tb. INOVELON 200 MG 50 Rufinamide 200 mg tb I432A I085A I220B I384A I242A I092A I280A I089A I441A I343A 5,90 € 58,60 € 49,80 € 11.85 6,80 € 4,60 € 647,3 0€ 630,0 0€ 43,40 € 4.800, 12.07.20 00 € 12 62,10 00800 11111111 00862 11111111 00543 11111111 00542 11111111 00603 11111111 00146 11111111 00776 11111111 00162 11111111 00154 11111111 00157 11111111 00956 TB INOVELON 400 MG 60 Rufinamide 400 mg tb. TB I343B INSPRA 50 MG 100 TB Eplerenon 50 mg tb I188A INSPRA 50 MG 20 TB Eplerenon 50 mg tb Inaktive poliomyelitis aşısı 0,5 ml I188A Gefitinib 250 mg cap I075A Raltegravir 400 mg tb I330A Inosine 500 mg tb I090A Inosine 500 mg tb I090A Inosine 500 mg tb I090A IPV 0.5 ML AMP IRESSA 250 MG 14 CAP ISENTRESS 400 MG 60 TB ISOPRINOSIN 500 MG 100 TB ISOPRINOSIN 500 MG 20 TB ISOPRINOSIN 500 MG 40 TB ISTODAX 10 MG 1 VİAL Romidepsin 10 mg 1 vial Isoproterenol 11111111 ISUPREL 0.2 MG/ML 5 (Isoprenaline) 0.2 mg/ml 00165 AMP amp 11111111 00670 IXEMPRA 15 MG FLK Ixabepilone 15 mg flk 11111111 00669 IXEMPRA 45 MG FLK Ixabepilone 45 mg flk 11111111 JEVTANA 60 MG/1,5 Cabazitaxel 60 mg/1,5 ml 00901 ML 1 VIAL 1 vial 11111111 KAYEXALATE 450 G Sodium Polystyrene 00193 TOZ Sulfonate toz 11111111 KETOCAL POWDER Ketojenik diyet gıdası 300 00811 İNFANT 300Gx6 g 11111111 KINERET 100 MG 28 00490 AMP Anakinra 100 mg amp 11111111 K-PHOS NEUTRAL Potasyum fosfat sodyum 00813 250 MG 100 TB fosfat 250 mg tb 11111111 KREON FÜR KINDER 00545 PELLET 20 G Pancreatic enzim 11111111 LAMPRENE 50 MG 00764 100 KAP Clofazamine 50 mg kap. 11111111 L-ARGININ 20 ML 10 00651 AMPUL L-Arginin amp. 11111111 L-ARGININ HCL 500 00196 G POWDER L-Arginin toz 11111111 L-CARNITINE 500 MG 00929 80 CAP L-Carnitine 500 mg 80 cap 11111111 L-CITRULINE 100 L-Citruline toz I242A I439A I094A I270A I270B I405A I153A I350A I183A I352A I218A I323A I014B I014A I421A I041A € 122,0 0€ 252,0 0€ 54,80 € 11,75 € 1.318, 90 € 765,0 0€ 80,40 € 17,23 € 10,70 € 2.250, 12.07.20 00 € 12 20,00 € 539,0 0€ 1.570, 00 € 4.100, 00 € 23,30 € 298,0 0$ 867,2 5€ 21,70 € 16,88 € 64,50 € 24,00 € 38,90 € 14,85 € 48,13 00931 11111111 00201 11111111 00200 11111111 00621 11111111 00771 11111111 00211 11111111 00204 11111111 00214 11111111 00605 11111111 00796 11111111 00812 11111111 00826 11111111 00228 11111111 00546 11111111 00231 11111111 00233 11111111 00888 11111111 00787 11111111 00890 11111111 00860 11111111 00937 11111111 00245 11111111 GRAM POWDER L-CITRULLINE 1000 G POWDER L-CITRULLINE 500 G POWDER L-CITRULLINE 750 MG 90 TB LEDERLON 20 MG 10 AMP. LEGALON 140 MG 100 TB LEGALON 140 MG 30 TB LEGALON 70 MG 100 TB LEUKINE 250 MCG 5 AMP LEVOTHYROXINE 500 MCG 1 AMP. L-FUCOSE POWDER 100 G L-GLYCİNE 16 OZ. LIORESAL INTRATHECAL 0.05 MG/ML 5 AMP LIORESAL INTRATHECAL 10 MG/20ML 1 AMP LIORESAL INTRATHECAL 10 MG/5ML 1 AMP LIORESAL INTRATHECAL 10 MG/5ML 5 AMP LIQUID MAGNESIUM 1X16 OZ. L-ISOLEUCINE 10 MG/1 ML POW. 200 ML SOL. L-ISOLEUCINE 25 G POWDER L-ISOLEUCINE 250 G POWDER LITAK 2 MG/ML 5X5 ML FLC LONOLOX 10 MG 100 TB LONOTEN 10 MG 40 € 226,8 0€ 127,2 0€ 32,50 € 58,22 € 50,48 € L-Citrulline toz I041A L-Citrulline toz I041A L-Citrulline tb I041C Triamsinolone 20 mg amp. I327A Silibinin 140 mg tb I150B Silibinin 140 mg tb I150B Silibinin 70 mg tb Sargramostim 250 mcg ampul Levothyroxin 500 mcg amp. I150A 6-deoxyl-L-galaktoz I351A L-Glycine 16 oz. toz I361A 7,73 € 12,55 € 850,5 0€ 33,26 yayımı € tarihinde 560,0 0€ 27,70 € Baklofen 0.05 mg/ml amp I020A 12,70 € Baklofen 0,5 mg/ml amp I020C 90,20 € Baklofen 2 mg/ml amp I020B 90,20 € Baklofen 2 mg/ml amp I020B Iyonik magnezyum sol. I399A L-Isoleusine 10 mg/1ml sol. L-isoleucin 25 g toz L-Isoleucin 250 g Powder I243A I346A I093C I093B I093B Cladribin 2 mg/ml 5x5 ml flc I042A Minoxidil 10 mg tb Minoxidil 10 mg tb I113C I113C 425,0 0€ 39,50 € 80,98 € 10,50 € 59,30 € 1.829, 80 € 172,7 2€ 15,43 00259 11111111 00266 11111111 00930 11111111 00439 11111111 00852 11111111 00891 11111111 00786 11111111 00491 11111111 00272 11111111 00834 11111111 00655 11111111 00291 TB LORENZO'S OIL 500 ML L-ORNITHIN 100 GRAM POWDER LOVASTATİN 10 MG 100 TB L-SERINE POWDER 1X100 G L-VALIN 25 G POWDER L-VALINE 10 MG/ML POW. 200 ML SOL. LYMPHOGLOBULIN 100 MG 5 ML 1 FLK LYSODREN 500 MG 100 CAP MAGNESIUM VERLA N 200 DRAJE MAREVAN 1 MG 28 TB MARKUMAR 3 MG 100 TB 11111111 00548 MCT OIL 1000 ML 11111111 00649 MCT OIL 500 ML 11111111 00302 11111111 00309 11111111 00305 11111111 00307 11111111 00333 11111111 00312 11111111 00335 11111111 00315 11111111 00330 11111111 MCT OIL% MEGEMAX 1000 ML MEDOBIOTIN 10 MG 100 TB MEDOBIOTIN 10 MG 30 TB MEDOBIOTIN 10 MG 90 TB MEDOBIOTIN 2.5 MG 100 TB MEDOBIOTIN 2.5 MG 30 TB MEDOBIOTIN 2.5 MG 300 TB MEDOBIOTIN 2.5 MG 50 TB MEDOBIOTIN 2.5 MG 90 TB MEDOBIOTIN BIOTIN € 112,5 0€ 71,50 € 17,00 € 25,80 € Gliserol Trioleate,Gliserol Trierucate oıl I078A L-Ornitin toz I216B Lovastatin 10 mg tb I101A L-Serin 100 g Powder I373A Valin 25 g toz I337B L-Valine 10 mg/ml sol. Antitymocyteglobulin 100 mg flk I337A Mitotane 500 mg cap I114A 28.02.20 7,80 € 12 80,98 € 288,2 7€ 370,0 0€ Magnezyum I268B 9,70 € Varfarin 1 mg tb I240A Phenprocoumon 3 mg tb Medium Chain (Caprylic/Capric ) Trigliserid oıl Medium Chain (Caprylic/Capric ) Trigliserid oıl Medium Chain (Caprylic/Capric ) Trigliserid oıl %100 I134A 0,72 € 11,25 € I104B 12,80 € I104B 20,90 € Biotin 10 mg tb I025C Biotin 10 mg tb I025C Biotin 10 mg tb I025C Biotin 2.5 mg tb I025A Biotin 2.5 mg tb I025A Biotin 2.5 mg tb I025A Biotin 2.5 mg tb I025A Biotin 2.5 mg tb Biotin 10 mg tb I025A I025C I182A I104A 23,30 € 37,12 € 12,28 € 30,90 € 18,93 € 5,78 € 49,31 € 10,01 € 12,80 € 32,90 00706 11111111 00549 11111111 00339 11111111 00340 11111111 00550 11111111 00341 11111111 00342 11111111 00345 11111111 00918 11111111 00348 11111111 00492 11111111 00951 11111111 00750 11111111 00363 11111111 00369 11111111 00911 11111111 00912 11111111 00910 11111111 00553 11111111 00845 11111111 00853 11111111 00751 11111111 00799 11111111 00740 S 10 MG 90 TB MEFOXITIN 2 G 10 FLK MEPHYTON 5 MG 100 TB MESTINON 10 MG 100 TB MESTINON 60 MG/5 ML 473 ML SÜSP. MESTINON RETARD 180 MG 100 TB METALCAPTASE 150 MG 100 TB METALCAPTASE 300 MG 100 TB METHAZOLAMIDE 25 MG 100 TB METHIONIN L 100 G GRANUL METOPIRONE 250 MG 100 CAP METVİX 160MG/ G 2 G CREAM MILTEX SOLÜSYON %6 10 ML MINOXIDIL 10 MG 100 TB MINPROG 0.5 MG 5 FLK MITOMYCIN C 10 MG 1 VIAL MITOMYCIN C 2 MG 1 VIAL MITOMYCIN C 20 MG 1 VIAL MNESIS 45 MG 30 CAP MONOBENZONE KREM %20 113,5 G MOVICOL JUNIOR POWDER FOR ORAL SOLUTION 6,9 G X30 SACHET MOZOBİL 1,2 ML 1 FLK MULTAQ 400 MG 60 TB. MYLOTARG 5 MG 20 ML 1 AMP. Cefoxitin Sodium 2 g flk I033A Phytomenadione 5 mg tb Pyridostigmin Bromid 10 mg tb Pyridostigmin Bromid 60 mg/5 ml susp Pyridostigmin Bromid 180 mg tb I138A Penicillamine 150 mg cap I128A Penicillamine 300 mg cap Methazolamide 25 mg 100 tb I128C I416A Methionine granul I108A Metyrapon 250 mg cap Methylaminolevulinate 160 mg/ g 2 g cream I193A Miltefosine sol.%6 10 ml I302B Minoxidil 10 mg tb I113C Alprostadil 500 mcg flk Mitomycine-C 10 mg 1 vial I006C Mitomycine-C 2 mg 1 vial Mitomycine-C 20 mg 1 vial I412C I412A Idebenon 45 mg cap I220A Monobenzone %20 krem I115A I145A I145C I145B I435A I412B Polyethylen glycol 6,9 g saşe I375A Plerixafor 1,2 ml flk I321A Dronedarone 400 mg tb. I342A Gemtuzumab 5 mg flk I076A € 132,8 1€ 537,6 0€ 12,00 € 92,00 € 303,1 5€ 20,24 € 33,14 € 122,9 0€ 12,77 € 75,00 € 345,0 12.07.20 0 € 12 108,3 0€ 45,95 € 528,5 0€ 22,10 € 8,94 € 56,14 € 34,16 € 145,0 0€ 10,50 € 6.250, 00 € 106,5 5€ 2.57 4,62 $ 11111111 00379 11111111 00382 11111111 00380 11111111 00555 11111111 00495 11111111 00952 11111111 00496 11111111 00949 11111111 00390 11111111 00391 11111111 00422 11111111 00909 11111111 00944 11111111 00556 11111111 00731 11111111 00398 11111111 00403 11111111 00806 11111111 00404 11111111 00406 11111111 00702 11111111 00804 11111111 00934 11111111 00770 11111111 MYOCHOLINE 10 MG 50 TB MYOCHOLINE 25 MG 100 TB MYOCHOLINE 25 MG 50 TB MYOTONINE 25 MG 100 TB MYOZYME 50 MG 1 FLK NABİLONE 1 MG 20 KAPSÜL NAGLAZYM 1 MG 5 ML 1 FLK NALOXON HCI 0,4 MG 1 ML 10 AMPUL NATRIUM FLUORID 25 MG 100 TB NATULAN 50 MG 50 TB NEBUPENT 300 MG 15 ML INH NEOPHE 685 MG 550 TABLET NEOPHE POWDER 376,75 G NEPRESOL 25 MG 2 ML 5 AMP NEUROLITE (ECD) 1X2 AMP. NIACIN 500 MG 100 TB Bethanechol Chloride 10 mg tb Bethanechol Chloride 25 mg tb Bethanechol Chloride 25 mg tb Bethanechol Chloride 25 mg tb Alglucosidase alfa 50 mg flk NIPENT 10 MG 1 FLK NKH ANAMIX 400 G TOZ NORAVID/DEFIBROT IDE 200 MG 10 FLK NORMOSANG 250 MG 4 AMP NORPACE CR 100 MG 100 TB NORTIMIL 25 MG 40 TB NOTEZINE 100 MG 20 TB Pentostatin 10 mg flk Glisin içermeyen mama 400 g toz I132A Defibrotide 200 mg flk I053A Haemarginate 250 mg amp disopiramid fosfat 100 mg cap. Desipramin hidroklorür 25 mg tab Diethylcarbamazine 100 mg 20 tb I080A NPLATE 250 µG FLK OCTOSTİM 1,5 Romiplostim 250 mcg flk. Desmopressin 1,5 mg/ml I326A I434A Nabilone 1 mg 20 kapsül I023A I023B I023B I023B I199A I436A Galsulfase1 mg flk I190A Naloxan HCI 0,4 mg 1 ML 10 amp. I433A Sodium Fluoride 25 mg tb I152A Procarbazin 50 mg tb I144A Pentamidine İsetionate 300 mg ınh I130B LNAA 685 mg 550 tb. LNAA 376,75 g Hydralazin 25 mg amp I235B I235B I083B Technetium-99m amp. I303A Nicotinic Acid (Niasin)500 mg tb I118C I348A I267A I249A I424A 10,88 € 32,00 € 15,62 € 27,60 € 550,0 0€ 201,5 8€ 1.790, 00 € 16,50 € 4,05 € 210,1 0€ 75,55 € 275,0 0€ 270,0 0€ 16,80 € 500,0 0$ 12.07.20 12 12.07.20 12 yayımı tarihinde 12.07.20 12 6,50 € 975,0 0€ 54,50 € 1.372, 00 € 2.248, 00 € 135,3 0€ 5,10 € 14,90 € 780,0 0€ 389,5 12.07.20 00950 11111111 00410 11111111 00864 11111111 00407 11111111 00408 11111111 00409 11111111 00654 11111111 00412 11111111 00411 11111111 00021 11111111 00727 11111111 00022 11111111 00907 11111111 00440 11111111 00722 11111111 00024 11111111 00027 11111111 00029 11111111 00032 11111111 00844 11111111 00563 11111111 00498 11111111 MG/ML 2,5 NASAL SPRAY ONCASPAR 3750 IU 1 AMP OPHTASILOXANE COLLYRE EYE DROPS 10 ML ORFADIN (NTBC 10 MG ) 60 CAP ORFADIN (NTBC 2 MG) 60 CAP ORFADIN (NTBC 5 MG ) 60 CAP ORGARAN 750 IU 10 AMP OSPOLOT 200 MG 200 TB OSPOLOT 200 MG 50 TB OSPOLOT 50 MG 200 TB OVASTAT 5G 5 FLK PADUTIN 100 MG 100 TB PARNATE 10 MG 28 TABLET PEDEA 5 MG/ML I.V 4 AMP PENTACARINAT 300 MG 1x1 AMP PENTACARINAT 300 MG 5 FLK PENTAGASTRIN 500 MCG/2 ML 5 AMP PENTOSAN POLY SULFAT SP54 100 MG 10 AMP PENTOSAN POLY SULFAT SP54 25 MG 100 DRJ PERFADEX 1000 ML KORUMA SOLUSYONU PERFAN 100MG/ 20 ML 1 AMP PERFAN 20 ML 10 AMP PETNIDAN 250 MG 2,5 nasal sprey PEG-Asparaginase 3750 IU amp I127A Dimethicone 10 ml Nitrofloromethylbenzoylcy clohexandione 10 mg cap Nitrofloromethylbenzoylcy clohexandione 2 mg cap Nitrofloromethylbenzoylcy clohexandione 5 mg cap Danaparoid sodyum 750 IU amp. I383A Sultiam 200 mg tb I158B Sultiam 200 mg tb I158B Sultiam 50 mg tb I158A Treosulfan 5g flk. I306A 0 € 12 1.089, 07.05.20 00 € 12 I129A 9,95 € 3.208, 00 € 1.000, 00 € 1.768, 24 € 226,0 0€ 195,0 0€ 52,00 € 62,00 € 1.897, 10 € 34,70 € 23,00 € 419,3 0€ 38,95 € 185,4 0€ 431,8 0€ Pentosan Polysulfate Sodyum 100 mg amp I131A 17,80 € Pentosan Polysulfate Sodyum 25 mg drj I131B 21,40 € I119C I119A I119B I266A Kallidinogenase 100 mg tb I096A Tranylcypromine 10 mg 28 tb. I410A Ibuprofen 5 mg/ml amp Pentamidine İsetionate 300 mg amp. Pentamidine İsetionate 300 mg flk. Pentagastrin 500 mcg/2 ml amp Perfadex koruma solusyonu 1000 ml Enoximone 100 mg/20 ml amp Enoximone 100 mg/20 ml amp Ethosuximide 250 mg tb I087A I130A I130A I370A I187A I187A I066A 246,0 0€ 28,80 € 248,2 0€ 36,10 00039 11111111 00037 11111111 00472 11111111 00044 11111111 00953 11111111 00959 11111111 00775 11111111 00108 11111111 00049 11111111 00055 11111111 00858 11111111 00943 11111111 00599 11111111 00699 11111111 00866 11111111 00564 11111111 00072 11111111 00728 11111111 00096 11111111 00097 11111111 00098 11111111 00099 100 TB PETNIDAN 250 MG 50 TB PETNIDAN SAFT 250 MG 250 ML PHOSPHATE SANDOZ 500 MG 100 EFF TB PİCİBANİL 0,1 MG (1KE) 5 AMPUL PİRESPA 200 MG 100 TABLET POSTERISAN (HIDROCORTISONE) 20 SUPP. POTABA 3 G 40 PULVER POTABA 500 MG 120 TB POTABA 500 MG 240 CAP PRADAXA 110 MG 30 KAP PREGESTİMİL LİPİL 6X400 G POWDER PREKUNIL 550 TB PREMARIN 1.25 MG 84 TB PREZISTA 600 MG 60 TB PRIMACOR 10 MG 10 ML 10 AMP PROBENECID 500 MG 100 TB PROCICLIDE 400 MG 21 KAP PROGLICEM 100 MG 100 TB PROGLICEM 25 MG 100 TB PROGLICEM 50 MG 30 ML SUSP PROLASTIN 1000 MG FLK PROLIA 60 MG INJ. 11111111 SOLUTION 1 00884 SYRINGE 11111111 PROSTAVASIN 20 € 21,30 € 23,55 € 27,15 € 303,0 0€ 1.020, 00 € Ethosuximide 250 mg tb I066A Ethosuximide 250 mg süsp I066B Phosphate 500 mg eff tb OK-432 0,1 mg (1KE) 5 amp. I136A Pirfenidone 200 mg100 tb. I440A Hydrocortison supp. Amınobenzoate Potassıum 3 gr pudra Amınobenzoate Potassıum 500 mg tb. Amınobenzoate Potassıum 500 mg cap. Dabigatran etexilate 110 mg kap. Hypoallergenic infant formula with MCT OİL 6X400 g powder Large Neutral Amino Acis ( LNAA) tb. I085D Konjuge estrojen tb. I288A Darunavir 600 mg tb. I299A Milrinon 10mg amp I206A Probenecid 500 mg tb I143A Defibrodit 400 mg tb. I053B Diazoxide 100 mg tb I056B Diazoxide 25 mg tb I056A Diazoxide 50 mg susp Alpha 1-Antitrypsine 1000 mg flk I056C I005A 100,0 0€ 292,8 0€ 21,80 € 739,6 0€ 242,0 0€ 49,05 € 25,25 € 61,90 € 22,10 € 151,8 5€ 369,5 0€ Denosumab 60 mg sol. Alprostadil 20 mcg amp I396A I006A 285,0 0€ 339,0 I437A I010A I010B I010B I380A I104D I235A 12.07.20 12 12.07.20 12 8,00 € 27,36 € 12,60 € 35,70 € 70,00 € 12.07.20 12 12.03.20 12 00111 11111111 00115 11111111 00117 11111111 00678 11111111 00132 11111111 00131 11111111 00565 11111111 00795 11111111 00134 11111111 00433 11111111 00756 11111111 00915 11111111 00954 11111111 00955 11111111 00838 11111111 00140 11111111 00695 11111111 00696 11111111 00693 11111111 00819 11111111 00820 11111111 00821 11111111 MCG 15 AMP PROSTAVASIN 20 MCG 60 AMP PROSTAVASIN 40 MCG 10 AMP PYRIDOXAL PHOSPHATE 50 MG 60 TB QUILONUM RETARD 450 MG 100 TB QUILONUM RETARD 450 MG 50 TB QUINDINE SULPHFATE 200 MG 100 TB RANEXA 500 MG 60 TB REDUCTO SPEZIAL 200 MG 100 TB REGITIN 10 MG/ML 5 AMP REMODULIN (TREPROSTINIL SODYUM)ENJ.2,5MG/ ML 20 ML AMP. REMODULIN 5 MG/ML 20 ML AMPUL REMOVAB 10 MCG 1 AMPUL REMOVAB 50 MCG 1 AMPUL REPLAGAL 3,5 MG 1 AMP. RESONIUM A 450 G POWDER REVLIMID 15 MG 21 TB REVLIMID 25 MG 21 TB REVLIMID 5 MG 21 TB REVOLADE 25 MG 14 TB REVOLADE 25 MG 28 TB REVOLADE 50 MG 14 TB REVOLADE 50 MG 28 Alprostadil 20 mcg amp I006A Alprostadil 40 mcg amp I006B Pyridoxal Phosphate 50 mg (vitamin B6) tablet Lityum Karbonat 450 mg tb Lityum Karbonat 450 mg tb Quinidin 200 mg tb I276A 5€ 1.343, 98 € 536,7 0€ I099A 8,50 € 17,00 € I099A 7,18 € I225A 21,80 € 52.65 € 16,20 € Ranolazine 500 mg tb. I339A Calcium Dihidrogen Fosfat 200 mg tb I028A Phentolamin mesylate 10 mg/ml amp I135A 5,27 € Treprostinil sodyum 2,5 mg/ml 20 ml amp. 8.297, 39 € Treprostinil sodyum 5 mg/ml 20 ml amp. Catumaxomab 10 mcg 1 amp Catumaxomab 50 mcg 1 amp. Agalsidase alpha 3,5 mg Sodium Polystyrene Sulfonate toz Lenalidomit 15 mg tablet Lenalidomit 25 mg tablet Lenalidomit 5 mg tablet Elthrombopag 25 mg tb. Elthrombopag 25 mg tb. Elthrombopag 50 mg tb. Elthrombopag 50 mg tb. I308B 12.10 I308C 0,00 € 467,0 I438A 0€ 2.325, I438B 00 € 1.907, I003A 00 € 27,96 I153A € 4.934, I287C 50 € 5.428, I287D 50 € 4.312, I287A 00 € 596,0 I357A 0€ I357 1.191, A 00 € 1.191, I357B 00 € I357B 2.300, 19.04.20 12 19.04.20 12 00822 11111111 00141 11111111 00592 11111111 00143 11111111 00851 11111111 00899 11111111 00936 11111111 00927 11111111 00928 11111111 00662 11111111 00700 11111111 00661 TB RIBOFLAVIN 10 MG 20 TB RIDAURA 3 MG 50 TB RIMSO % 50 50 ML SOL RITALMEX 200 MG 30 CAP ROACTEMRA 200 MG 10 ML 1 VIAL ROACTEMRA 200 MG 4 VIAL ROACTEMRA 400 MG 20 ML 1 VIAL ROACTEMRA 80 MG 4 ML 1 VIAL RYTHMODAN 100 MG 40 CAP RYTHMODAN 150 MG 84 CAP RYTHMODAN 250 MG 20 TB SAFLUTAN 11111111 15MCG/30X0,3 ML 00939 EYE DROPS 11111111 SAME 200 MG 60 00905 TABLET 11111111 00798 SAMSCA 15 MG 10 TB 11111111 SAMSCA 30 MG 10 TB 00875 11111111 SCOPODERM 1.5 MG 00158 5 TTS 11111111 00925 SGN-35 50 MG 1 VIAL 11111111 SINEMED 25/100 MG 00177 100 TB 11111111 SINEMED CR 50/200 00571 MG 60 TB 11111111 SINTROM MITIS 1 MG 00713 100 TB SODIUM DICHLOROACETAT 11111111 50 MG/ML 200 ML 00757 SUSP. SODIUM 11111111 DICHLOROACETATE 00889 50 G POWDER 00 € B2 Vitamini (Riboflavin) 10 mg tb. Oranofin 3 mg tb. Dimethyl Sulfoxide %50 sol Mexiletin HCL Tocilizumab 200 mg amp. Tocilizumab 200 mg 4 amp. Tocilizumab 400 mg amp. Tocilizumab 80 mg 4 ml amp. Disopiramid fosfat 100 mg cap. Disopiramid fosfat 150 mg cap. Disopiramid fosfat 250 mg cap. I019B 1,11 € 43,80 I238A € 61,80 I058A € 15,50 I335 A € 565,0 I359 C 0€ 2.090, I359C 00 € 1,110. I359B 00 € 230,0 I359A 0€ I267A I267C 5,20 € 32,10 € I267B 8,37 € Tafluprost 15 mcg/30X0,3 ml eye drops I030B 26,50 12.07.20 € 12 56,70 € 910,0 0€ 910,0 0€ 16,31 € 3.333, 00 € 17,40 € 19,95 € Asenokumarol 1 mg tb. I296A 8,50 € Sodium Dichloroacetat 50 mg/ml susp. I318A 103,5 0€ I318B 170,0 17.04.20 0 € 12 I427A S-adenosyl methionine 200 mg 60 tb. I408A Tolvaptan 15 mg I341A Tolvaptan 30 mg tb. Scopolamine 1.5 mg flaster Brentuximab Vedotin 50 mg 1 vial Carbidopa/Levodopa 25/100 mg tb Carbidopa/Levodopa 50/200 mg tb I341B Sodıum dichloroacetat 50g toz I149A I413A I030A 11111111 00612 11111111 00178 11111111 00180 11111111 00181 11111111 00197 11111111 00916 11111111 00203 11111111 00474 11111111 00656 11111111 00222 11111111 00224 11111111 00872 11111111 00243 11111111 00244 11111111 00246 11111111 00399 11111111 00476 11111111 00279 11111111 00285 11111111 00293 11111111 00626 11111111 00831 11111111 00830 11111111 00577 SOLIRIS(ECULIZUMA Eculizumab 100 mg/ml B)10MG/ML IX30ML 1x30 ml amp STIMOL 1 G 36 POSET Citrulline -L poset STIMOL 1 G 18 POSET STROMECTOL 3 MG 20 TB SULFADIAZIN 500 MG 100 TB SULFINPYRAZONE 100 MG 84 TB SULINDAC 200 MG 30 TB SUXILEP 250 MG 100 CAP SUXILEP 250 MG 50 ML DAMLA SYNACTHEN 0.25 MG 1 AMP SYNACTHEN DEPOT 1 MG 1 AMP TAFAMIDIS MEGLUMINE 20 MG 30 CAP TALOXA 400 MG 100 TB TAMBOCOR 100 MG 100 TB TAMBOCOR 100 MG 60 TB TARGRETIN % 1GEL 60 G TARGRETIN 75 MG 100 CAP TAUREDON 10 MG 1 AMP TAUREDON 20 MG 1 AMP TAUREDON 50 MG 10 AMP TEATROIS 0.35 MG 100 CAP TEPADINA 100 MG 1 AMP. TEPADINA 15 MG 1 AMP. TESTOVIRON DEPOT 100 MG 1 AMP I247A I041B Citrulline -L poset I041B Ivermectin 3 mg tb I095A Sulfadiazine 500 mg tb Sulfinprazone 100 mg 84 tb I156A Sulindac 200 mg tb I157B Ethosuximide 250 mg cap. Ethosuximide 250 mg damla Tetracosactide 0.25 mg amp I066A I289A 4.600, 00 € 11,82 € 6,40 € 108,7 5€ 32,45 € 60,00 € I066C 8,46 € 31,10 € 12,30 € I165A 2,10 € Tetracosactide 1 mg amp I165B 3,80 € Tafamidis Meglumine 20 mg cap. I379A Tiratrikol 0,35 mg cap. I257A Thiotepa 100 mg amp I168B Thiotepa 15 mg amp Testosteron depot 100 mg amp I168A 11.25 0,00 € 206,5 5€ 39,50 € 37,50 € 1.280, 00 € 1.440, 00 € 10,91 € 17,80 € 202,0 1€ 28,50 € 810,0 0€ 135,0 0€ I163D 8,00 € Felbamate 400 mg tb Flecainide Acetat 100 mg tb Flecainide Acetat 100 mg tb I067A Bexarotene %1 jel I024A I069A I069A Bexarotene 75 mg kap. I024B Sodium Aurothiomalate 10 mg amp I151A Sodium Aurothiomalate 20 mg amp I151B Sodium Aurothiomalate 25 mg amp I151D 11111111 00297 11111111 00299 11111111 00301 11111111 00303 11111111 00781 11111111 00306 11111111 00323 11111111 00324 11111111 00325 11111111 00578 11111111 00326 11111111 00729 11111111 00896 11111111 00328 11111111 00329 11111111 00579 11111111 00640 11111111 00416 11111111 00935 11111111 00580 11111111 00334 11111111 00350 11111111 00758 11111111 00759 11111111 TESTOVIRON DEPOT 250 MG 1 AMP TESTOVIRON DEPOT 250 MG 3 AMP TETRAHYDROBIOPT HERIN 10 MG 100 TB TETRAHYDROBIOPT HERIN 50 MG 100 TB THAM INFUSION SOL. 5X20 ML AMP. THIAMIN 100 MG 100 TB THIOLA 100 MG 100 TB THIOTEPA 15 MG 1 AMP THIOTEPA 15 MG 10 AMP THYMOGLOBULİN 25 MG 1 FLK THYROGEN 0.9 MG 2 AMP TREANDA 100 MG FLK TREOSULFAN 5 G 5 VIAL TRIENTINE 300 MG 100 TB TRIPT-OH 100 MG 20 CAP TRIPT-OH 100 MG 50 CAP TRIPT-OH 50 MG 30 CAP TRISENOX 10 MG/ML 10 AMP TS-1 20 MG 140 CAP TYSABRI 300 MG AMP Testosteron depot 250 mg amp Testosteron depot 250 mg amp Tetrahydrobiopterin (Sapropterin) 10 mg tb Tetrahydrobiopterin (Sapropterin) 50 mg tb I163A I163A I166A I166B Tromethamine amp. Thiamine (B1 Vitamini) 100 mg tb I334A Tiopronin 100 mg tb I173A Thiotepa 15 mg amp I168A Thiotepa 15 mg amp Anti lenfosit ımmunglobulin 25 mg flk Thyrotropin Alfa 0.9 mg amp I168A Bendamustine 100 mg flk. I300A I167C I227A I169A Treosulfan 5 g amp. Trientine Hidroklorid 300 mg tb I306A Oxitriptan 100 mg cap I125A Oxitriptan 100 mg cap I125A Oxitriptan 50 mg cap Arsenik Trioksit 10 mg/ml amp Tegafur-GimeracilOteracil potasyum I125B I176B I015A I425A Natalizumab 300 mg amp Distigmin Bromide 5 mg UBRETID 5 MG 20 TB tb Distigmin Bromide 5 mg UBRETID 5 MG 50 TB tb I228A ULORIC 40 MG 30 TB Febuxostat 40 mg tb I316A ULORIC 80 MG 30 TB URALYT-U 280 G Febuxostat 80 mg tb Potasyum Sodyum I316B I140A I060A I060A 12,99 € 34,55 € 171,6 0€ 472,8 0€ 12,40 € 6,10 € 30,40 € 42,25 € 314,7 2€ 160,0 0€ 795, 00 $ 1.880, 30 € 2.150, 00 € 273,0 0€ 14,13 € 42,25 € 10,60 € 2.780, 00 € 1.055, 60 € 1.880, 00 € 11,90 € 22,50 € 150,0 0€ 150,0 0€ 13,35 yayımı tarihinde yayımı tarihinde 00354 11111111 00922 11111111 00768 11111111 00672 11111111 00362 11111111 00797 11111111 00906 11111111 00832 11111111 00774 11111111 00773 11111111 00861 11111111 00377 11111111 00064 11111111 00385 11111111 00387 11111111 00921 11111111 00920 11111111 00942 11111111 00839 11111111 00582 11111111 00829 11111111 00760 GRANUL UROKINASE 500.000 IU 1 VIAL VARICELLON 5 ML AMP VECTIBIX 20 MG/ML 20 ML (400 MG) FLK VELBE 10 MG/10 ML AMP VENTMAX SR 8 MG 56 KAP VICTRELIS 200 MG 336 KAPSUL VIDEX 400 MG 30 KAP VIMPAT 100 MG FILM TB VIMPAT 50 MG FILM TB VIRAMUNE 50 MG/5 ML 240 ML SÜSPANSİYON VISTIDE 375 MG 1 FLK VITAMIN B12 ANCERMANN GUTT 30 ML VITAMIN B2 10 MG 10 AMP VITAMIN B2 10 MG 20 DRJ VITAMIN B2 100 MG 100 TB VITAMIN B2 50 MG 100 TB VİTAMİN B6 100 MG 100 TABLET VPRIV 400 IU 1 FLK VUMON 50 MG 1 AMP VUMON 50 MG 10 AMP WARFARIN 1 MG 28 TB WELLVONE 750 MG/5 11111111 ML 226 ML ORAL 00809 SUSP. Hidrojen Sitrat 280 gr granul Urokinase 500.000 IU amp I418A Varicella zoster immunglobulini I324A Panitumumab 20 mg/ml 20ml (=400mg) flk I271A Vinblastin 1 mg/ml amp Albuteral (Salbutamol) sulphate 8 mg kap Bocepravir 200 mg 336 kap. I179A Didanosine 400 mg I362A Lacosamide 100 mg tb I329B Lacosamide 50 mg tb Nevirapine 50 mg süsp. I329A I340A I409A I382A € 425,0 0€ 765,0 0€ 2.797, 20 € 19,31 € 15,50 € 3.587, 80 € 149,4 9€ 421,4 5€ 16,50 € 101,1 0€ 750,0 16.02.20 0 € 12 Cidofovir 375 mg flk I039A B12 Vitamini damla B2 Vitamini (Riboflavin) 10 mg amp B2 Vitamini (Riboflavin) 10 mg drj B2 Vitamini (Riboflavin) 100 mg tb B2 Vitamini (Riboflavin) 50 mg tb B6 vitamini 100 Mmg 100 tb I018A Velaglucerase 400 IU I366A Tenipozid 50 mg amp I230A Tenipozid 50 mg amp I230A 12.07.20 7,50 € 12 1.657, 00 € 356,6 0€ 118,5 0€ Varfarin 1 mg tb I240A 0,50 € I016A 519,7 0€ Atovaquone 750 mg/5 ml susp I019A I019B 8,20 € 11,50 € I019D 1,90 € 11,30 € I019C 8,60 € I201C 11111111 00737 11111111 00933 11111111 00902 11111111 00389 11111111 00827 11111111 00484 11111111 00958 11111111 00957 11111111 00392 11111111 00716 11111111 00394 11111111 00475 11111111 00938 11111111 00624 11111111 00584 11111111 00904 WINSTROL 2 MG 40 TB XALKORI 250 MG 60 CAP XARELTO 10 MG 10 TABLET XENAZINE 25 MG 112 TB XENBILOX 250 MG 100 KAP YENTREVE 40 MG 56 CAP YERVOY 5 MG/ML 1X10 ML VİAL (50 MG) YERVOY 5 MG/ML 1X40 ML VİAL (200 MG) YODOXIN 650 MG 100 TB YONDELIS 1 MG 1 FLK ZANOSAR 1 G 1 FLK ZARONTIN 250 MG/5 ML 200 ML SUSP ZELBORAF 240 MG 56 TB. ZOLINZA 100 MG 120 TB ZONEGRAN 25 MG 28 TB ZYTIGA 250 MG 120 TABLET Stanozolol 2 mg tb. I312A Crizotinib 250 mg 60 cap I423A Rivaroxaban 10 mg 10 tb. I406A Tetrabenazine 25 mg tb Kenodeoksikolik asit 250 mg kap I164A Duloxetin HCL 40 mg cap I186B 18,30 € 6.700, 00 € 50,90 € 137,5 0€ 735,0 0€ 50,90 € ipilimubab 5 mg/ml 1X40 ml vial 50 mg I404B 4.631, 12.07.20 60 € 12 ipilimubab 5 mg/ml 1X40 ml vial 200 mg Diiodohydroxyquinoline 650 mg tb I272A I404A I057A Trabektedin 1 mg flk I298A Streptozocin 1 gr flk I155A Ethosuximide 250 mg susp Vemurafenib 240mg 56 tb. I066B I426A Vorinostat 100 mg tb I255A Zonisamide 25 mg cap Abiraterone acetate 250 mg 120 tb. I180B I407A 17.77 3,90 € 128,5 0€ 2.059, 00 € 269,0 0€ 12.07.20 12 11.05.20 12 04.05.20 12 6,00 € 2.351, 12.07.20 66 € 12 7.400, 00 € 28,70 € 4.428, 00 € [R.G. 28 Temmuz 2012 – 28367] —— • —— Danıştay Kararları Danıştay Onbirinci Daire Başkanlığından : Esas No : 2012/4022 Karar No : 2012/4558 Kanun Yararına Temyiz İsteminde Bulunan : Danıştay Başsavcılığı - ANKARA Davacı : Kadir Özdilek Vekili : Av. İbrahim Atila 518 Sok. No:13 Daire:1 - Şirinyer / Buca / İZMİR Davalı : İzmir Valiliği - İZMİR İstemin Özeti : İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 1.3.2011 tarihli ve E:2011/83, K:2011/671 sayılı kararının, Danıştay Başsavcılığı tarafından 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması istenilmektedir. Danıştay Tetkik Hakimi : Müjgan Karyağdı Düşüncesi : Dosyanın incelenmesinden; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptali üzerine, anılan kararın kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle davacı tarafından yapılan başvurunun, iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığı ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge İdare Mahkemesince verilen kararın, yürürlükteki hukuka ve Danıştay İçtihatlarına aykırı olması nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulması gerektiği düşünülmektedir. Danıştay Başsavcısı : Turgut Candan Düşüncesi : Kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5' inci maddesinin 6' ncı fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin, Danıştay Onbirinci Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, eksik yapılan ek ödemelerin hesaplanarak tazminat olarak ödenmesi istemiyle açılan davada, dava konusu işlemin iptaline, ek ödemelerin idareye başvuru tarihinden itibaren yasal faizi ile ödenmesine dair İzmir İkinci İdare Mahkemesi Hakimliğinin 14.09.2010 gün ve E:2009/1872, K:2010/1084 sayılı kararına karşı yapılan itiraz başvurusu kabul edilerek, anılan kararın süre aşımı nedeniyle bozulması yolundaki İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 01.03.2011 gün ve E:2011/83, K:2011/671 sayılı kararı ile karar düzeltme istemininde reddine ilişkin 19.07.2011 gün ve E:2011/2276, K:2011/3297 sayılı kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kanun yararına bozulması konusunda Danıştay Başsavcılığını bilgilendiren dilekçe üzerine konu incelendi. İdari Yargılama Hukuku ilkelerine göre, idari işlemin idari yargı yerince iptali, iptal edilen idari işlemin tesisinden önceki hukuksal durumun kendiliğinden geri gelmesini sağlar. Yine; aynı ilkelere göre, genel, kişilik dışı ve kural koyucu nitelikteki düzenleyici idari işlemin iptali, aynı hukuki durumda bulunan tüm idare edilenler için aynı hukuksal sonucu yaratır. Başka anlatımla; iptal kararı sonuçlarından aynı statüdeki idare edilenlerin tümünün yararlanabileceği hukuksal durumun doğmasını sağlar. Nitekim; Danıştay Onbirinci Dairesi ile İdari Dava Daireleri Kurulunun yerleşik içtihadı da, bu yoldadır. Dolayısıyla; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, anılan Genel Yazının düzenleme alanı içinde olan, davacının da yararlanması ve iptal edilen düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine de idari dava yoluna gitmesi olanaklıdır. Açıklanan nedenle, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin aksi yolda verilen ve yürürlükteki hukuka aykırı sonuç ifade eden 1.3.2011 gün ve E:2011/83, K:2011/671 sayılı kararının, 2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51'inci maddesi uyarınca, kanun yararına bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 1.3.2011 gün ve E:2011/83, K:2011/671 sayılı kararının Danıştay Başsavcılığı tarafından kanun yararına temyiz edilerek bozulmasının istenilmesi üzerine işin gereği görüşüldü: Dosyanın incelenmesinden; kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5. maddesinin (6). fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesi Danıştay Onbirinci Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, davacının, iptal edilen genel düzenleyici işlem nedeniyle fark tazminatından mahsup edilmek suretiyle eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle başvuruda bulunduğu, başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava açıldığı, İzmir 2. İdare Mahkemesi Hakimliğince dava konusu işlemin iptaline, eksik yapılan ek ödeme tutarının davalı idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine karar verildiği, bu karara karşı davalı idare tarafından yapılan itiraz başvurusunun kabul edilerek, davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7., 11. ve 12. maddesi kapsamında değerlendirilmek suretiyle bozulmasına ve davanın süre aşımı nedeniyle reddine dair İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının, karar düzeltme aşamasından da geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır. Danıştay Başsavcılığı, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin söz konusu kararının, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9'uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, davacının da yararlanması ve iptal edilen düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine idari dava yoluna gitmesinin olanaklı olduğu, bu haliyle İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade etmesi nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasını istemektedir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesinde, "İlgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap kesin değilse ilgili bu cevabı istemin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse cevabın tebliğinden itibaren altmış gün içinde dava açabilirler." kuralı yer almaktadır. İdare Hukuku ilkelerine göre, iptal kararları, iptali istenilen işlemi tesis edildiği tarih itibariyle ortadan kaldırarak, o işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesini sağlar. Bir genel düzenleyici işlemin iptal edilmesi durumunda, verilen yargı kararının, sadece o davayı açanı değil, bu genel düzenleyici işlem ile ilgili diğer kişileri de etkileyeceği kuşkusuzdur. İptal kararı ile bu düzenleyici işleme dayanılarak yapılan işlemlerin doğurduğu etki ve sonuçlar ortadan kalkar. Bu nedenle iptal edilen bir düzenleyici işlemden dolayı, menfaati ihlal edilen veya kişisel hakkı etkilenen kişinin, verilen iptal kararının doğurduğu sonuçlardan yararlanmak amacıyla idareye başvurabileceği tabiidir. Davacı tarafından14.10.2009 tarihinde yapılan başvuru, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesinin iptali istemiyle açılan dava sonucunda, Danıştay Onbirinci Dairesince verilen iptal kararının kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle yapılmış bir başvuru olup, davacının, söz konusu iptal kararına da değinerek yaptığı bu başvurunun, genel ve düzenleyici nitelikteki bir idari işlemin iptali yolundaki kararın, o düzenleme ile ilgili herkes için hüküm ifade edeceği gerçeğinden hareketle ve o düzenleyici işlem nedeniyle daha önce menfaati ihlal edilmiş bir kişi olarak, iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığının ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğunun kabulü gerekmektedir. Bu durumda, 2577 sayılı Kanun'un 7., 11. ve 12. maddeleri uyarınca davanın süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin bulunan İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge İdare Mahkemesince verilen 1.3.2011 gün ve E:2011/83, K:2011/671 sayılı kararının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulmasına; kararın bir suretinin İzmir Valiliği ile Danıştay Başsavcılığına gönderilmesine ve bu kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasına, 20.6.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. —— • —— Danıştay Onbirinci Daire Başkanlığından : Esas No : 2012/4019 Karar No : 2012/4559 Kanun Yararına Temyiz İsteminde Bulunan : Danıştay Başsavcılığı - ANKARA Davacı : Nurşen Demir Vekili : Av. İbrahim Atila 518 Sok. No:13 Daire:1 - Şirinyer / Buca / İZMİR Davalı : İzmir Valiliği - İZMİR İstemin Özeti : İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 23.11.2011 tarihli, E:2011/3910, K:2011/5599 sayılı kararının, Danıştay Başsavcılığı tarafından 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması istenilmektedir. Danıştay Tetkik Hakimi : Müjgan Karyağdı Düşüncesi : Dosyanın incelenmesinden; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptali üzerine, anılan kararın kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle davacı tarafından yapılan başvurunun, iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığı ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge İdare Mahkemesince verilen kararın, yürürlükteki hukuka ve Danıştay İçtihatlarına aykırı olması nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulması gerektiği düşünülmektedir. Danıştay Başsavcısı : Turgut Candan Düşüncesi : Kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5' inci maddesinin 6' ncı fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin, Danıştay Onbirinci Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, eksik yapılan ek ödemelerin hesaplanarak tazminat olarak ödenmesi istemiyle açılan davada, davanın süre aşımından reddine dair İzmir İkinci İdare Mahkemesi Hakimliğinin 29.06.2011 gün ve E:2011/376, K:2011/932 sayılı kararına karşı yapılan itiraz başvurusunun reddi yolundaki İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 23.11.2011 gün ve E:2011/3910, K:2011/5599 sayılı kararı ile karar düzeltme istemininde reddine ilişkin 21.02.2012 gün ve 2012/1873 K:2012/992 sayılı kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kanun yararına bozulması konusunda Danıştay Başsavcılığını bilgilendiren dilekçe üzerine konu incelendi. İdari Yargılama Hukuku ilkelerine göre, idari işlemin idari yargı yerince iptali, iptal edilen idari işlemin tesisinden önceki hukuksal durumun kendiliğinden geri gelmesini sağlar. Yine; aynı ilkelere göre, genel, kişilik dışı ve kural koyucu nitelikteki düzenleyici idari işlemin iptali, aynı hukuki durumda bulunan tüm idare edilenler için aynı hukuksal sonucu yaratır. Başka anlatımla; iptal kararı sonuçlarından aynı statüdeki idare edilenlerin tümünün yararlanabileceği hukuksal durumun doğmasını sağlar. Nitekim; Danıştay Onbirinci Dairesi ile İdari Dava Daireleri Kurulunun yerleşik içtihadı da, bu yoldadır. Dolayısıyla; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, anılan Genel Yazının düzenleme alanı içinde olan, davacının da yararlanması ve iptal edilen düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine de idari dava yoluna gitmesi olanaklıdır. Açıklanan nedenle, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin aksi yolda verilen ve yürürlükteki hukuka aykırı sonuç ifade eden 23.11.2011 gün ve E:2011/3910, K:2011/5599 sayılı kararının, 2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51'inci maddesi uyarınca, kanun yararına bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 23.11.2011 tarihli, E:2011/3910, K:2011/5599 sayılı kararının Danıştay Başsavcılığı tarafından kanun yararına temyiz edilerek bozulmasının istenilmesi üzerine işin gereği görüşüldü: Dosyanın incelenmesinden; kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5. maddesinin (6). fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesi Danıştay Onbirinci Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, davacının, iptal edilen genel düzenleyici işlem nedeniyle fark tazminatından mahsup edilmek suretiyle eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle başvuruda bulunduğu, başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava açıldığı, İzmir 2. İdare Mahkemesi Hakimliğince davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7., 11. ve 12. maddesi kapsamında değerlendirilmek suretiyle süre aşımı nedeniyle reddine karar verildiği, bu karara karşı yapılan itiraz başvurusunun reddine dair İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının, karar düzeltme aşamasından da geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır. Danıştay Başsavcılığı, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin söz konusu kararının, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9'uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, davacının da yararlanması ve iptal edilen düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine idari dava yoluna gitmesinin olanaklı olduğu, bu haliyle İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade etmesi nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasını istemektedir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesinde, "İlgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap kesin değilse ilgili bu cevabı istemin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse cevabın tebliğinden itibaren altmış gün içinde dava açabilirler." kuralı yer almaktadır. İdare Hukuku ilkelerine göre, iptal kararları, iptali istenilen işlemi tesis edildiği tarih itibariyle ortadan kaldırarak, o işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesini sağlar. Bir genel düzenleyici işlemin iptal edilmesi durumunda, verilen yargı kararının, sadece o davayı açanı değil, bu genel düzenleyici işlem ile ilgili diğer kişileri de etkileyeceği kuşkusuzdur. İptal kararı ile bu düzenleyici işleme dayanılarak yapılan işlemlerin doğurduğu etki ve sonuçlar ortadan kalkar. Bu nedenle iptal edilen bir düzenleyici işlemden dolayı, menfaati ihlal edilen veya kişisel hakkı etkilenen kişinin, verilen iptal kararının doğurduğu sonuçlardan yararlanmak amacıyla idareye başvurabileceği tabiidir. Davacı tarafından 24.12.2010 tarihinde yapılan başvuru, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesinin iptali istemiyle açılan dava sonucunda, Danıştay Onbirinci Dairesince verilen iptal kararının kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle yapılmış bir başvuru olup, davacının, söz konusu iptal kararına da değinerek yaptığı bu başvurunun, genel ve düzenleyici nitelikteki bir idari işlemin iptali yolundaki kararın, o düzenleme ile ilgili herkes için hüküm ifade edeceği gerçeğinden hareketle ve o düzenleyici işlem nedeniyle daha önce menfaati ihlal edilmiş bir kişi olarak, iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığının ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğunun kabulü gerekmektedir.Bu nedenle İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge İdare Mahkemesince verilen 23.11.2011 tarihli, E:2011/3910, K:2011/5599 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulmasına; kararın bir suretinin İzmir Valiliği ile Danıştay Başsavcılığına gönderilmesine ve bu kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasına, 20.6.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. —— • —— Danıştay Onbirinci Daire Başkanlığından : Esas No : 2012/4028 Karar No : 2012/4560 Kanun Yararına Temyiz İsteminde Bulunan : Danıştay Başsavcılığı - ANKARA Davacı : Mehmet Akif Gürsoy Vekili : Av. İbrahim Atila 518 Sok. No:13 Daire:1 - Şirinyer / Buca / İZMİR Davalı : İzmir Valiliği - İZMİR İstemin Özeti : İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 1.12.2010 tarihli, E:2010/2050, K:2010/4967 sayılı kararının, Danıştay Başsavcılığı tarafından 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması istenilmektedir. Danıştay Tetkik Hakimi : Müjgan Karyağdı Düşüncesi : Dosyanın incelenmesinden; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptali üzerine, anılan kararın kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle davacı tarafından yapılan başvurunun, iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığı ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge İdare Mahkemesince verilen kararın, yürürlükteki hukuka ve Danıştay İçtihatlarına aykırı olması nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulması gerektiği düşünülmektedir. Danıştay Başsavcısı : Turgut Candan Düşüncesi : Kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5' inci maddesinin 6' ncı fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin, Danıştay Onbirinci Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, eksik yapılan ek ödemelerin hesaplanarak tazminat olarak ödenmesi istemiyle açılan davada, dava konusu işlemin iptaline, ek ödemelerin idareye başvuru tarihinden itibaren yasal faizi ile ödenmesine dair İzmir İkinci İdare Mahkemesi Hakimliğinin 24.02.2010 gün ve E:2009/1613, K:2010/197 sayılı kararına karşı yapılan itiraz başvurusu kabul edilerek anılan kararın süre aşımı nedeniyle bozulması yolundaki İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 01.12.2010 gün ve E:2010/2050, K:2010/4967 sayılı karar ile karar düzeltme istemininde reddine ilişkin 22.03.2011 gün ve E:2011/849, K:2011/924 sayılı kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kanun yararına bozulması konusunda Danıştay Başsavcılığını bilgilendiren dilekçe üzerine konu incelendi. İdari Yargılama Hukuku ilkelerine göre, idari işlemin idari yargı yerince iptali, iptal edilen idari işlemin tesisinden önceki hukuksal durumun kendiliğinden geri gelmesini sağlar. Yine; aynı ilkelere göre, genel, kişilik dışı ve kural koyucu nitelikteki düzenleyici idari işlemin iptali, aynı hukuki durumda bulunan tüm idare edilenler için aynı hukuksal sonucu yaratır. Başka anlatımla; iptal kararı sonuçlarından aynı statüdeki idare edilenlerin tümünün yararlanabileceği hukuksal durumun doğmasını sağlar. Nitekim; Danıştay Onbirinci Dairesi ile İdari Dava Daireleri Kurulunun yerleşik içtihadı da, bu yoldadır. Dolayısıyla; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, anılan Genel Yazının düzenleme alanı içinde olan, davacının da yararlanması ve iptal edilen düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine de idari dava yoluna gitmesi olanaklıdır. Açıklanan nedenle, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin aksi yolda verilen ve yürürlükteki hukuka aykırı sonuç ifade eden 01.12.2010 gün ve E:2010/2050, K:2010/4967 sayılı kararının, 2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51'inci maddesi uyarınca, kanun yararına bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 1.12.2010 tarihli, E:2010/2050, K:2010/4967 sayılı kararının Danıştay Başsavcılığı tarafından kanun yararına temyiz edilerek bozulmasının istenilmesi üzerine işin gereği görüşüldü: Dosyanın incelenmesinden; kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5. maddesinin (6). fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesi Danıştay Onbirinci Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, davacının, iptal edilen genel düzenleyici işlem nedeniyle fark tazminatından mahsup edilmek suretiyle eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle başvuruda bulunduğu, başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava açıldığı, İzmir 2. İdare Mahkemesi Hakimliğince dava konusu işlemin iptaline, eksik yapılan ek ödeme tutarının davalı idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine karar verildiği, bu karara karşı davalı idare tarafından yapılan itiraz başvurusunun kabul edilerek, davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7., 11. ve 12. maddesi kapsamında değerlendirilmek suretiyle bozulmasına ve davanın süre aşımı nedeniyle reddine dair İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının, karar düzeltme aşamasından da geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır. Danıştay Başsavcılığı, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin söz konusu kararının, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9'uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, davacının da yararlanması ve iptal edilen düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine idari dava yoluna gitmesinin olanaklı olduğu, bu haliyle İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade etmesi nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasını istemektedir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesinde, "İlgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap kesin değilse ilgili bu cevabı istemin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse cevabın tebliğinden itibaren altmış gün içinde dava açabilirler." kuralı yer almaktadır. İdare Hukuku ilkelerine göre, iptal kararları, iptali istenilen işlemi tesis edildiği tarih itibariyle ortadan kaldırarak, o işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesini sağlar. Bir genel düzenleyici işlemin iptal edilmesi durumunda, verilen yargı kararının, sadece o davayı açanı değil, bu genel düzenleyici işlem ile ilgili diğer kişileri de etkileyeceği kuşkusuzdur. İptal kararı ile bu düzenleyici işleme dayanılarak yapılan işlemlerin doğurduğu etki ve sonuçlar ortadan kalkar. Bu nedenle iptal edilen bir düzenleyici işlemden dolayı, menfaati ihlal edilen veya kişisel hakkı etkilenen kişinin, verilen iptal kararının doğurduğu sonuçlardan yararlanmak amacıyla idareye başvurabileceği tabiidir. Davacı tarafından 15.9.2009 tarihinde yapılan başvuru, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesinin iptali istemiyle açılan dava sonucunda, Danıştay Onbirinci Dairesince verilen iptal kararının kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle yapılmış bir başvuru olup, davacının, söz konusu iptal kararına da değinerek yaptığı bu başvurunun, genel ve düzenleyici nitelikteki bir idari işlemin iptali yolundaki kararın, o düzenleme ile ilgili herkes için hüküm ifade edeceği gerçeğinden hareketle ve o düzenleyici işlem nedeniyle daha önce menfaati ihlal edilmiş bir kişi olarak, iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığının ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğunun kabulü gerekmektedir. Bu durumda, 2577 sayılı Kanun'un 7., 11. ve 12. maddeleri uyarınca davanın süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin bulunan İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge İdare Mahkemesince verilen 1.12.2010 tarihli, E:2010/2050, K:2010/4967 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulmasına; kararın bir suretinin İzmir Valiliği ile Danıştay Başsavcılığına gönderilmesine ve bu kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasına, 20.6.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. —— • —— Danıştay Onbirinci Daire Başkanlığından : Esas No : 2012/4021 Karar No : 2012/4561 Kanun Yararına Temyiz İsteminde Bulunan : Danıştay Başsavcılığı - ANKARA Davacı : Ramazan Akın Vekili : Av. İbrahim Atila 518 Sok. No:13 Daire:1 - Şirinyer / Buca / İZMİR Davalı : İzmir Valiliği - İZMİR İstemin Özeti : İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 18.1.2011 tarihli, E:2010/2259, K:2011/200 sayılı kararının, Danıştay Başsavcılığı tarafından 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması istenilmektedir. Danıştay Tetkik Hakimi : Müjgan Karyağdı Düşüncesi : Dosyanın incelenmesinden; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptali üzerine, anılan kararın kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle davacı tarafından yapılan başvurunun, iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığı ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge İdare Mahkemesince verilen kararın, yürürlükteki hukuka ve Danıştay İçtihatlarına aykırı olması nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulması gerektiği düşünülmektedir. Danıştay Başsavcısı : Turgut Candan Düşüncesi : Kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5' inci maddesinin 6' ncı fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin, Danıştay Onbirinci Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, eksik yapılan ek ödemelerin hesaplanarak tazminat olarak ödenmesi istemiyle açılan davada, dava konusu işlemin iptaline, ek ödemelerin idareye başvuru tarihinden itibaren yasal faizi ile ödenmesine dair İzmir İkinci İdare Mahkemesi Hakimliğinin 23.12.2009 gün ve E:2009/1269, K:2009/1978 sayılı kararına karşı yapılan itiraz başvurusu kabul edilerek, anılan kararın süre aşımı nedeniyle bozulması yolundaki İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 18.01.2011 gün ve E:2010/2259, K:2011/200 sayılı kararı ile karar düzeltme istemininde reddine ilişkin 17.05.2011 gün ve E:2011/1758, K:2011/1644 sayılı kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kanun yararına bozulması konusunda Danıştay Başsavcılığını bilgilendiren dilekçe üzerine konu incelendi. İdari Yargılama Hukuku ilkelerine göre, idari işlemin idari yargı yerince iptali, iptal edilen idari işlemin tesisinden önceki hukuksal durumun kendiliğinden geri gelmesini sağlar. Yine; aynı ilkelere göre, genel, kişilik dışı ve kural koyucu nitelikteki düzenleyici idari işlemin iptali, aynı hukuki durumda bulunan tüm idare edilenler için aynı hukuksal sonucu yaratır. Başka anlatımla; iptal kararı sonuçlarından aynı statüdeki idare edilenlerin tümünün yararlanabileceği hukuksal durumun doğmasını sağlar. Nitekim; Danıştay Onbirinci Dairesi ile İdari Dava Daireleri Kurulunun yerleşik içtihadı da, bu yoldadır. Dolayısıyla; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, anılan Genel Yazının düzenleme alanı içinde olan, davacının da yararlanması ve iptal edilen düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine de idari dava yoluna gitmesi olanaklıdır. Açıklanan nedenle, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin aksi yolda verilen ve yürürlükteki hukuka aykırı sonuç ifade eden 18.01.2011 gün ve E:2010/2259, K:2011/200 sayılı kararının, 2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51'inci maddesi uyarınca, kanun yararına bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 18.1.2011 tarihli, E:2010/2259, K:2011/200 sayılı kararının Danıştay Başsavcılığı tarafından kanun yararına temyiz edilerek bozulmasının istenilmesi üzerine işin gereği görüşüldü: Dosyanın incelenmesinden; kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5. maddesinin (6). fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesi Danıştay Onbirinci Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, davacının, iptal edilen genel düzenleyici işlem nedeniyle fark tazminatından mahsup edilmek suretiyle eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle başvuruda bulunduğu, başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava açıldığı, İzmir 2. İdare Mahkemesi Hakimliğince dava konusu işlemin iptaline, eksik yapılan ek ödeme tutarının davalı idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine karar verildiği, bu karara karşı davalı idare tarafından yapılan itiraz başvurusunun kabul edilerek, davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7., 11. ve 12. maddesi kapsamında değerlendirilmek suretiyle bozulmasına ve davanın süre aşımı nedeniyle reddine dair İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının, karar düzeltme aşamasından da geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır. Danıştay Başsavcılığı, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin söz konusu kararının, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9'uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, davacının da yararlanması ve iptal edilen düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine idari dava yoluna gitmesinin olanaklı olduğu, bu haliyle İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade etmesi nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasını istemektedir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesinde, "İlgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap kesin değilse ilgili bu cevabı istemin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse cevabın tebliğinden itibaren altmış gün içinde dava açabilirler." kuralı yer almaktadır. İdare Hukuku ilkelerine göre, iptal kararları, iptali istenilen işlemi tesis edildiği tarih itibariyle ortadan kaldırarak, o işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesini sağlar. Bir genel düzenleyici işlemin iptal edilmesi durumunda, verilen yargı kararının, sadece o davayı açanı değil, bu genel düzenleyici işlem ile ilgili diğer kişileri de etkileyeceği kuşkusuzdur. İptal kararı ile bu düzenleyici işleme dayanılarak yapılan işlemlerin doğurduğu etki ve sonuçlar ortadan kalkar. Bu nedenle iptal edilen bir düzenleyici işlemden dolayı, menfaati ihlal edilen veya kişisel hakkı etkilenen kişinin, verilen iptal kararının doğurduğu sonuçlardan yararlanmak amacıyla idareye başvurabileceği tabiidir. Davacı tarafından 22.6.2009 tarihinde yapılan başvuru, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesinin iptali istemiyle açılan dava sonucunda, Danıştay Onbirinci Dairesince verilen iptal kararının kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle yapılmış bir başvuru olup, davacının, söz konusu iptal kararına da değinerek yaptığı bu başvurunun, genel ve düzenleyici nitelikteki bir idari işlemin iptali yolundaki kararın, o düzenleme ile ilgili herkes için hüküm ifade edeceği gerçeğinden hareketle ve o düzenleyici işlem nedeniyle daha önce menfaati ihlal edilmiş bir kişi olarak, iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığının ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğunun kabulü gerekmektedir. Bu durumda, 2577 sayılı Kanun'un 7., 11. ve 12. maddeleri uyarınca davanın süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin bulunan İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge İdare Mahkemesince verilen 18.1.2011 tarihli, E:2010/2259, K:2011/200 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulmasına; kararın bir suretinin İzmir Valiliği ile Danıştay Başsavcılığına gönderilmesine ve bu kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasına, 20.6.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. —— • —— Danıştay Onbirinci Daire Başkanlığından : Esas No : 2012/4029 Karar No : 2012/4562 Kanun Yararına Temyiz İsteminde Bulunan : Danıştay Başsavcılığı - ANKARA Davacı : Güner Kurtuluş Vekili : Av. İbrahim Atila 518 Sok. No:13 Daire:1 - Şirinyer / Buca / İZMİR Davalı : İzmir Valiliği - İZMİR İstemin Özeti : İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 2.3.2011 tarihli, E:2011/98, K:2011/695 sayılı kararının, Danıştay Başsavcılığı tarafından 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması istenilmektedir. Danıştay Tetkik Hakimi : Müjgan Karyağdı Düşüncesi : Dosyanın incelenmesinden; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptali üzerine, anılan kararın kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle davacı tarafından yapılan başvurunun, iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığı ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge İdare Mahkemesince verilen kararın, yürürlükteki hukuka ve Danıştay İçtihatlarına aykırı olması nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulması gerektiği düşünülmektedir. Danıştay Başsavcısı : Turgut Candan Düşüncesi : Kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5' inci maddesinin 6' ncı fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin, Danıştay Onbirinci Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, eksik yapılan ek ödemelerin hesaplanarak tazminat olarak ödenmesi istemiyle açılan davada, dava konusu işlemin iptaline, ek ödemelerin idareye başvuru tarihinden itibaren yasal faizi ile ödenmesine dair İzmir İkinci İdare Mahkemesi Hakimliğinin 01.10.2010 gün ve E:2010/451, K:2010/1258 sayılı kararına karşı yapılan itiraz başvurusu kabul edilerek, anılan kararın süre aşımı nedeniyle bozulması yolundaki İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 02.03.2011 gün ve E:2011/98, K:2011/695 sayılı kararı ile karar düzeltme istemininde reddine ilişkin 05.07.2011 gün ve E:2011/2156, K:2011/3147 sayılı kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kanun yararına bozulması konusunda Danıştay Başsavcılığını bilgilendiren dilekçe üzerine konu incelendi. İdari Yargılama Hukuku ilkelerine göre, idari işlemin idari yargı yerince iptali, iptal edilen idari işlemin tesisinden önceki hukuksal durumun kendiliğinden geri gelmesini sağlar. Yine; aynı ilkelere göre, genel, kişilik dışı ve kural koyucu nitelikteki düzenleyici idari işlemin iptali, aynı hukuki durumda bulunan tüm idare edilenler için aynı hukuksal sonucu yaratır. Başka anlatımla; iptal kararı sonuçlarından aynı statüdeki idare edilenlerin tümünün yararlanabileceği hukuksal durumun doğmasını sağlar. Nitekim; Danıştay Onbirinci Dairesi ile İdari Dava Daireleri Kurulunun yerleşik içtihadı da, bu yoldadır. Dolayısıyla; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, anılan Genel Yazının düzenleme alanı içinde olan, davacının da yararlanması ve iptal edilen düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine de idari dava yoluna gitmesi olanaklıdır. Açıklanan nedenle, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin aksi yolda verilen ve yürürlükteki hukuka aykırı sonuç ifade eden 02.03.2011 gün ve E:2011/98, K:2011/695 sayılı kararının, 2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51'inci maddesi uyarınca, kanun yararına bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 2.3.2011 tarihli, E:2011/98, K:2011/695 sayılı kararının Danıştay Başsavcılığı tarafından kanun yararına temyiz edilerek bozulmasının istenilmesi üzerine işin gereği görüşüldü: Dosyanın incelenmesinden; kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5. maddesinin (6). fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesi Danıştay Onbirinci Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, davacının, iptal edilen genel düzenleyici işlem nedeniyle fark tazminatından mahsup edilmek suretiyle eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle başvuruda bulunduğu, başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava açıldığı, İzmir 2. İdare Mahkemesi Hakimliğince dava konusu işlemin iptaline, eksik yapılan ek ödeme tutarının davalı idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine karar verildiği, bu karara karşı davalı idare tarafından yapılan itiraz başvurusunun kabul edilerek, davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7., 11. ve 12. maddesi kapsamında değerlendirilmek suretiyle bozulmasına ve davanın süre aşımı nedeniyle reddine dair İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının, karar düzeltme aşamasından da geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır. Danıştay Başsavcılığı, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin söz konusu kararının, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9'uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, davacının da yararlanması ve iptal edilen düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine idari dava yoluna gitmesinin olanaklı olduğu, bu haliyle İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade etmesi nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasını istemektedir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesinde, "İlgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap kesin değilse ilgili bu cevabı istemin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse cevabın tebliğinden itibaren altmış gün içinde dava açabilirler." kuralı yer almaktadır. İdare Hukuku ilkelerine göre, iptal kararları, iptali istenilen işlemi tesis edildiği tarih itibariyle ortadan kaldırarak, o işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesini sağlar. Bir genel düzenleyici işlemin iptal edilmesi durumunda, verilen yargı kararının, sadece o davayı açanı değil, bu genel düzenleyici işlem ile ilgili diğer kişileri de etkileyeceği kuşkusuzdur. İptal kararı ile bu düzenleyici işleme dayanılarak yapılan işlemlerin doğurduğu etki ve sonuçlar ortadan kalkar. Bu nedenle iptal edilen bir düzenleyici işlemden dolayı, menfaati ihlal edilen veya kişisel hakkı etkilenen kişinin, verilen iptal kararının doğurduğu sonuçlardan yararlanmak amacıyla idareye başvurabileceği tabiidir. Davacı tarafından 11.2.2010 tarihinde yapılan başvuru, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesinin iptali istemiyle açılan dava sonucunda, Danıştay Onbirinci Dairesince verilen iptal kararının kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle yapılmış bir başvuru olup, davacının, söz konusu iptal kararına da değinerek yaptığı bu başvurunun, genel ve düzenleyici nitelikteki bir idari işlemin iptali yolundaki kararın, o düzenleme ile ilgili herkes için hüküm ifade edeceği gerçeğinden hareketle ve o düzenleyici işlem nedeniyle daha önce menfaati ihlal edilmiş bir kişi olarak, iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığının ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğunun kabulü gerekmektedir. Bu durumda, 2577 sayılı Kanun'un 7., 11. ve 12. maddeleri uyarınca davanın süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin bulunan İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge İdare Mahkemesince verilen 2.3.2011 tarihli, E:2011/98, K:2011/695 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulmasına; kararın bir suretinin İzmir Valiliği ile Danıştay Başsavcılığına gönderilmesine ve bu kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasına, 20.6.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. —— • —— Danıştay Onbirinci Daire Başkanlığından : Esas No : 2012/4016 Karar No : 2012/4563 Kanun Yararına Temyiz İsteminde Bulunan : Danıştay Başsavcılığı - ANKARA Davacı : Özgür Ulutaş Vekili : Av. İbrahim Atila 518 Sok. No:13 Daire:1 - Şirinyer / Buca / İZMİR Davalı : İzmir Valiliği - İZMİR İstemin Özeti : İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 9.2.2011 gün ve E:2010/2955, K:2011/359 sayılı kararının, Danıştay Başsavcılığı tarafından 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması istenilmektedir. Danıştay Tetkik Hakimi : Müjgan Karyağdı Düşüncesi : Dosyanın incelenmesinden; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptali üzerine, anılan kararın kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle davacı tarafından yapılan başvurunun, iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığı ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge İdare Mahkemesince verilen kararın, yürürlükteki hukuka ve Danıştay İçtihatlarına aykırı olması nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulması gerektiği düşünülmektedir. Danıştay Başsavcısı : Turgut Candan Düşüncesi : Kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5' inci maddesinin 6' ncı fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin, Danıştay Onbirinci Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, eksik yapılan ek ödemelerin hesaplanarak tazminat olarak ödenmesi istemiyle açılan davada, dava konusu işlemin iptaline, ek ödemelerin idareye başvuru tarihinden itibaren yasal faizi ile ödenmesine dair İzmir İkinci İdare Mahkemesi Hakimliğinin 24.02.2010 gün ve E:2009/1614, K:2010/196 sayılı kararına karşı yapılan itiraz başvurusu kabul edilerek, anılan kararın süre aşımı nedeniyle bozulması yolundaki İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 09.02.2011 gün ve E:2010/2955, K:2011/359 sayılı kararı ile karar düzeltme istemininde reddine ilişkin 01.06.2011 gün ve E:2011/1901, K:2011/2202 sayılı kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kanun yararına bozulması konusunda Danıştay Başsavcılığını bilgilendiren dilekçe üzerine konu incelendi. İdari Yargılama Hukuku ilkelerine göre, idari işlemin idari yargı yerince iptali, iptal edilen idari işlemin tesisinden önceki hukuksal durumun kendiliğinden geri gelmesini sağlar. Yine; aynı ilkelere göre, genel, kişilik dışı ve kural koyucu nitelikteki düzenleyici idari işlemin iptali, aynı hukuki durumda bulunan tüm idare edilenler için aynı hukuksal sonucu yaratır. Başka anlatımla; iptal kararı sonuçlarından aynı statüdeki idare edilenlerin tümünün yararlanabileceği hukuksal durumun doğmasını sağlar. Nitekim; Danıştay Onbirinci Dairesi ile İdari Dava Daireleri Kurulunun yerleşik içtihadı da, bu yoldadır. Dolayısıyla; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, anılan Genel Yazının düzenleme alanı içinde olan, davacının da yararlanması ve iptal edilen düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine de idari dava yoluna gitmesi olanaklıdır. Açıklanan nedenle, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin aksi yolda verilen ve yürürlükteki hukuka aykırı sonuç ifade eden 09.02.2011 gün ve E:2010/2955, K:2011/359 sayılı kararının, 2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51'inci maddesi uyarınca, kanun yararına bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 9.2.2011 gün ve E:2010/2955, K:2011/359 sayılı kararının Danıştay Başsavcılığı tarafından kanun yararına temyiz edilerek bozulmasının istenilmesi üzerine işin gereği görüşüldü: Dosyanın incelenmesinden; kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5. maddesinin (6). fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesi Danıştay Onbirinci Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, davacının, iptal edilen genel düzenleyici işlem nedeniyle fark tazminatından mahsup edilmek suretiyle eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle başvuruda bulunduğu, başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava açıldığı, İzmir 2. İdare Mahkemesi Hakimliğince dava konusu işlemin iptaline, eksik yapılan ek ödeme tutarının davalı idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine karar verildiği, bu karara karşı davalı idare tarafından yapılan itiraz başvurusunun kabul edilerek, davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7., 11. ve 12. maddesi kapsamında değerlendirilmek suretiyle bozulmasına ve davanın süre aşımı nedeniyle reddine dair İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının, karar düzeltme aşamasından da geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır. Danıştay Başsavcılığı, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin söz konusu kararının, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9'uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, davacının da yararlanması ve iptal edilen düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine idari dava yoluna gitmesinin olanaklı olduğu, bu haliyle İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade etmesi nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasını istemektedir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesinde, "İlgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap kesin değilse ilgili bu cevabı istemin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse cevabın tebliğinden itibaren altmış gün içinde dava açabilirler." kuralı yer almaktadır. İdare Hukuku ilkelerine göre, iptal kararları, iptali istenilen işlemi tesis edildiği tarih itibariyle ortadan kaldırarak, o işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesini sağlar. Bir genel düzenleyici işlemin iptal edilmesi durumunda, verilen yargı kararının, sadece o davayı açanı değil, bu genel düzenleyici işlem ile ilgili diğer kişileri de etkileyeceği kuşkusuzdur. İptal kararı ile bu düzenleyici işleme dayanılarak yapılan işlemlerin doğurduğu etki ve sonuçlar ortadan kalkar. Bu nedenle iptal edilen bir düzenleyici işlemden dolayı, menfaati ihlal edilen veya kişisel hakkı etkilenen kişinin, verilen iptal kararının doğurduğu sonuçlardan yararlanmak amacıyla idareye başvurabileceği tabiidir. Davacı tarafından 15.9.2009 tarihinde yapılan başvuru, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesinin iptali istemiyle açılan dava sonucunda, Danıştay Onbirinci Dairesince verilen iptal kararının kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle yapılmış bir başvuru olup, davacının, söz konusu iptal kararına da değinerek yaptığı bu başvurunun, genel ve düzenleyici nitelikteki bir idari işlemin iptali yolundaki kararın, o düzenleme ile ilgili herkes için hüküm ifade edeceği gerçeğinden hareketle ve o düzenleyici işlem nedeniyle daha önce menfaati ihlal edilmiş bir kişi olarak, iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığının ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğunun kabulü gerekmektedir. Bu durumda, 2577 sayılı Kanun'un 7., 11. ve 12. maddeleri uyarınca davanın süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin bulunan İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge İdare Mahkemesince verilen 9.2.2011 gün ve E:2010/2955, K:2011/359 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulmasına; kararın bir suretinin İzmir Valiliği ile Danıştay Başsavcılığına gönderilmesine ve bu kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasına, 20.6.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. —— • —— Danıştay Onbirinci Daire Başkanlığından : Esas No : 2012/4024 Karar No : 2012/4564 Kanun Yararına Temyiz İsteminde Bulunan : Danıştay Başsavcılığı - ANKARA Davacı : Mustafa Bahtiyar Vekili : Av. İbrahim Atila 518 Sok. No:13 Daire:1 - Şirinyer / Buca / İZMİR Davalı : İzmir Valiliği - İZMİR İstemin Özeti : İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 10.2.2011 gün ve E:2010/2901, K:2011/484 sayılı kararının, Danıştay Başsavcılığı tarafından 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması istenilmektedir. Danıştay Tetkik Hakimi : Müjgan Karyağdı Düşüncesi : Dosyanın incelenmesinden; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptali üzerine, anılan kararın kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle davacı tarafından yapılan başvurunun, iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığı ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge İdare Mahkemesince verilen kararın, yürürlükteki hukuka ve Danıştay İçtihatlarına aykırı olması nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulması gerektiği düşünülmektedir. Danıştay Başsavcısı : Turgut Candan Düşüncesi : Kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5' inci maddesinin 6' ncı fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin, Danıştay Onbirinci Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, eksik yapılan ek ödemelerin hesaplanarak tazminat olarak ödenmesi istemiyle açılan davada, dava konusu işlemin iptaline, ek ödemelerin idareye başvuru tarihinden itibaren yasal faizi ile ödenmesine dair İzmir İkinci İdare Mahkemesi Hakimliğinin 24.02.2010 gün ve E:2009/1603, K:2010/203 sayılı kararına karşı yapılan itiraz başvurusu kabul edilerek, anılan kararın süre aşımı nedeniyle bozulması yolundaki İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 10.02.2011 gün ve E:2010/2901, K:2011/484 sayılı kararı ile karar düzeltme istemininde reddine ilişkin 01.06.2011 gün ve E:2011/1898, K:2011/2164 sayılı kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kanun yararına bozulması konusunda Danıştay Başsavcılığını bilgilendiren dilekçe üzerine konu incelendi. İdari Yargılama Hukuku ilkelerine göre, idari işlemin idari yargı yerince iptali, iptal edilen idari işlemin tesisinden önceki hukuksal durumun kendiliğinden geri gelmesini sağlar. Yine; aynı ilkelere göre, genel, kişilik dışı ve kural koyucu nitelikteki düzenleyici idari işlemin iptali, aynı hukuki durumda bulunan tüm idare edilenler için aynı hukuksal sonucu yaratır. Başka anlatımla; iptal kararı sonuçlarından aynı statüdeki idare edilenlerin tümünün yararlanabileceği hukuksal durumun doğmasını sağlar. Nitekim; Danıştay Onbirinci Dairesi ile İdari Dava Daireleri Kurulunun yerleşik içtihadı da, bu yoldadır. Dolayısıyla; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, anılan Genel Yazının düzenleme alanı içinde olan, davacının da yararlanması ve iptal edilen düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine de idari dava yoluna gitmesi olanaklıdır. Açıklanan nedenle, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin aksi yolda verilen ve yürürlükteki hukuka aykırı sonuç ifade eden 10.2.2011 gün ve E:2010/2901, K:2011/484 sayılı kararının, 2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51'inci maddesi uyarınca, kanun yararına bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 10.2.2011 gün ve E:2010/2901, K:2011/484 sayılı kararının Danıştay Başsavcılığı tarafından kanun yararına temyiz edilerek bozulmasının istenilmesi üzerine işin gereği görüşüldü: Dosyanın incelenmesinden; kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5. maddesinin (6). fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesi Danıştay Onbirinci Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, davacının, iptal edilen genel düzenleyici işlem nedeniyle fark tazminatından mahsup edilmek suretiyle eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle başvuruda bulunduğu, başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava açıldığı, İzmir 2. İdare Mahkemesi Hakimliğince dava konusu işlemin iptaline, eksik yapılan ek ödeme tutarının davalı idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine karar verildiği, bu karara karşı davalı idare tarafından yapılan itiraz başvurusunun kabul edilerek, davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7., 11. ve 12. maddesi kapsamında değerlendirilmek suretiyle bozulmasına ve davanın süre aşımı nedeniyle reddine dair İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının, karar düzeltme aşamasından da geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır. Danıştay Başsavcılığı, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin söz konusu kararının, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9'uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, davacının da yararlanması ve iptal edilen düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine idari dava yoluna gitmesinin olanaklı olduğu, bu haliyle İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade etmesi nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasını istemektedir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesinde, "İlgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap kesin değilse ilgili bu cevabı istemin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse cevabın tebliğinden itibaren altmış gün içinde dava açabilirler." kuralı yer almaktadır. İdare Hukuku ilkelerine göre, iptal kararları, iptali istenilen işlemi tesis edildiği tarih itibariyle ortadan kaldırarak, o işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesini sağlar. Bir genel düzenleyici işlemin iptal edilmesi durumunda, verilen yargı kararının, sadece o davayı açanı değil, bu genel düzenleyici işlem ile ilgili diğer kişileri de etkileyeceği kuşkusuzdur. İptal kararı ile bu düzenleyici işleme dayanılarak yapılan işlemlerin doğurduğu etki ve sonuçlar ortadan kalkar. Bu nedenle iptal edilen bir düzenleyici işlemden dolayı, menfaati ihlal edilen veya kişisel hakkı etkilenen kişinin, verilen iptal kararının doğurduğu sonuçlardan yararlanmak amacıyla idareye başvurabileceği tabiidir. Davacı tarafından 30.9.2009 tarihinde yapılan başvuru, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesinin iptali istemiyle açılan dava sonucunda, Danıştay Onbirinci Dairesince verilen iptal kararının kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle yapılmış bir başvuru olup, davacının, söz konusu iptal kararına da değinerek yaptığı bu başvurunun, genel ve düzenleyici nitelikteki bir idari işlemin iptali yolundaki kararın, o düzenleme ile ilgili herkes için hüküm ifade edeceği gerçeğinden hareketle ve o düzenleyici işlem nedeniyle daha önce menfaati ihlal edilmiş bir kişi olarak, iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığının ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğunun kabulü gerekmektedir. Bu durumda, 2577 sayılı Kanun'un 7., 11. ve 12. maddeleri uyarınca davanın süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin bulunan İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge İdare Mahkemesince verilen 10.2.2011 gün ve E:2010/2901, K:2011/484 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulmasına; kararın bir suretinin İzmir Valiliği ile Danıştay Başsavcılığına gönderilmesine ve bu kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasına, 20.6.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. —— • —— Danıştay Onbirinci Daire Başkanlığından : Esas No : 2012/4026 Karar No : 2012/4565 Kanun Yararına Temyiz İsteminde Bulunan : Danıştay Başsavcılığı - ANKARA Davacı : Yaşar Aydın Vekili : Av. İbrahim Atila 518 Sok. No:13 Daire:1 - Şirinyer / Buca / İZMİR Davalı : İzmir Valiliği - İZMİR İstemin Özeti : İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 3.3.2011 tarihli ve E:2010/3260, K:2011/759 sayılı kararının, Danıştay Başsavcılığı tarafından 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması istenilmektedir. Danıştay Tetkik Hakimi : Müjgan Karyağdı Düşüncesi : Dosyanın incelenmesinden; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptali üzerine, anılan kararın kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyledavacı tarafından yapılan başvurunun, iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığı ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge İdare Mahkemesince verilen kararın, yürürlükteki hukuka ve Danıştay İçtihatlarına aykırı olması nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulması gerektiği düşünülmektedir. Danıştay Başsavcısı : Turgut Candan Düşüncesi : Kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5' inci maddesinin 6' ncı fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin, Danıştay Onbirinci Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, eksik yapılan ek ödemelerin hesaplanarak tazminat olarak ödenmesi istemiyle açılan davada, dava konusu işlemin iptaline, ek ödemelerin idareye başvuru tarihinden itibaren yasal faizi ile ödenmesine dair İzmir İkinci İdare Mahkemesi Hakimliğinin 26.02.2010 gün ve E:2009/1490, K:2010/247 sayılı kararına karşı yapılan itiraz başvurusu kabul edilerek, anılan kararın süre aşımı nedeniyle bozulması yolundaki İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 03.03.2011 gün ve E:2010/3260, K:2011/759 sayılı kararı ile karar düzeltme istemininde reddine ilişkin 19.07.2011 gün ve E:2011/2268, K:2011/3298 sayılı kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kanun yararına bozulması konusunda Danıştay Başsavcılığını bilgilendiren dilekçe üzerine konu incelendi. İdari Yargılama Hukuku ilkelerine göre, idari işlemin idari yargı yerince iptali, iptal edilen idari işlemin tesisinden önceki hukuksal durumun kendiliğinden geri gelmesini sağlar. Yine; aynı ilkelere göre, genel, kişilik dışı ve kural koyucu nitelikteki düzenleyici idari işlemin iptali, aynı hukuki durumda bulunan tüm idare edilenler için aynı hukuksal sonucu yaratır. Başka anlatımla; iptal kararı sonuçlarından aynı statüdeki idare edilenlerin tümünün yararlanabileceği hukuksal durumun doğmasını sağlar. Nitekim; Danıştay Onbirinci Dairesi ile İdari Dava Daireleri Kurulunun yerleşik içtihadı da, bu yoldadır. Dolayısıyla; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, anılan Genel Yazının düzenleme alanı içinde olan, davacının da yararlanması ve iptal edilen düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine de idari dava yoluna gitmesi olanaklıdır. Açıklanan nedenle, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin aksi yolda verilen ve yürürlükteki hukuka aykırı sonuç ifade eden 3.3.2011 gün ve E:2010/3260, K:2011/759 sayılı kararının, 2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51'inci maddesi uyarınca, kanun yararına bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 3.3.2011 tarihli ve E:2010/3260, K:2011/759 sayılı kararının Danıştay Başsavcılığı tarafından kanun yararına temyiz edilerek bozulmasının istenilmesi üzerine işin gereği görüşüldü: Dosyanın incelenmesinden; kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5. maddesinin (6). fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesi Danıştay Onbirinci Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, davacının, iptal edilen genel düzenleyici işlem nedeniyle fark tazminatından mahsup edilmek suretiyle eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle başvuruda bulunduğu, başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava açıldığı, İzmir 2. İdare Mahkemesi Hakimliğince dava konusu işlemin iptaline, eksik yapılan ek ödeme tutarının davalı idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine karar verildiği, bu karara karşı davalı idare tarafından yapılan itiraz başvurusunun kabul edilerek, davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7., 11. ve 12. maddesi kapsamında değerlendirilmek suretiyle bozulmasına ve davanın süre aşımı nedeniyle reddine dair İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının, karar düzeltme aşamasından da geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır. Danıştay Başsavcılığı, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin söz konusu kararının, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9'uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, davacının da yararlanması ve iptal edilen düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine idari dava yoluna gitmesinin olanaklı olduğu, bu haliyle İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade etmesi nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasını istemektedir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesinde, "İlgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap kesin değilse ilgili bu cevabı istemin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse cevabın tebliğinden itibaren altmış gün içinde dava açabilirler." kuralı yer almaktadır. İdare Hukuku ilkelerine göre, iptal kararları, iptali istenilen işlemi tesis edildiği tarih itibariyle ortadan kaldırarak, o işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesini sağlar. Bir genel düzenleyici işlemin iptal edilmesi durumunda, verilen yargı kararının, sadece o davayı açanı değil, bu genel düzenleyici işlem ile ilgili diğer kişileri de etkileyeceği kuşkusuzdur. İptal kararı ile bu düzenleyici işleme dayanılarak yapılan işlemlerin doğurduğu etki ve sonuçlar ortadan kalkar. Bu nedenle iptal edilen bir düzenleyici işlemden dolayı, menfaati ihlal edilen veya kişisel hakkı etkilenen kişinin, verilen iptal kararının doğurduğu sonuçlardan yararlanmak amacıyla idareye başvurabileceği tabiidir. Davacı tarafından 4.8.2009 tarihinde yapılan başvuru, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesinin iptali istemiyle açılan dava sonucunda, Danıştay Onbirinci Dairesince verilen iptal kararının kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle yapılmış bir başvuru olup, davacının, söz konusu iptal kararına da değinerek yaptığı bu başvurunun, genel ve düzenleyici nitelikteki bir idari işlemin iptali yolundaki kararın, o düzenleme ile ilgili herkes için hüküm ifade edeceği gerçeğinden hareketle ve o düzenleyici işlem nedeniyle daha önce menfaati ihlal edilmiş bir kişi olarak, iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığının ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğunun kabulü gerekmektedir. Bu durumda, 2577 sayılı Kanun'un 7., 11. ve 12. maddeleri uyarınca davanın süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin bulunan İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge İdare Mahkemesince verilen 3.3.2011 tarihli ve E:2010/3260, K:2011/759 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulmasına; kararın bir suretinin İzmir Valiliği ile Danıştay Başsavcılığına gönderilmesine ve bu kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasına, 20.6.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. —— • —— Danıştay Onbirinci Daire Başkanlığından : Esas No : 2012/4017 Karar No : 2012/4566 Kanun Yararına Temyiz İsteminde Bulunan : Danıştay Başsavcılığı - ANKARA Davacı : Kevser Kuşat Ol Vekili : Av. İbrahim Atila 518 Sok. No:13 Daire:1 - Şirinyer / Buca / İZMİR Davalı : İzmir Valiliği - İZMİR İstemin Özeti : İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 28.9.2011 tarihli ve E:2011/2079, K:2011/3934 sayılı kararının, Danıştay Başsavcılığı tarafından 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması istenilmektedir. Danıştay Tetkik Hakimi : Müjgan Karyağdı Düşüncesi : Dosyanın incelenmesinden; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptali üzerine, anılan kararın kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle davacı tarafından yapılan başvurunun, iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığı ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge İdare Mahkemesince verilen kararın, yürürlükteki hukuka ve Danıştay İçtihatlarına aykırı olması nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulması gerektiği düşünülmektedir. Danıştay Başsavcısı : Turgut Candan Düşüncesi : Kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5' inci maddesinin 6' ncı fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin, Danıştay Onbirinci Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, eksik yapılan ek ödemelerin hesaplanarak tazminat olarak ödenmesi istemiyle açılan davada, dava konusu işlemin iptaline, ek ödemelerin idareye başvuru tarihinden itibaren yasal faizi ile ödenmesine dair İzmir İkinci İdare Mahkemesi Hakimliğinin 21.01.2011 gün ve E:2010/1306, K:2011/61sayılı kararına karşı yapılan itiraz başvurusu kabul edilerek, anılan kararın süre aşımı nedeniyle bozulması yolundaki İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 28.09.2011 gün ve E:2011/2079, K:2011/3934 sayılı kararı ile karar düzeltme istemininde reddine ilişkin 05.12.2011 gün ve E:2011/4015, K:2011/5819 sayılı kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kanun yararına bozulması konusunda Danıştay Başsavcılığını bilgilendiren dilekçe üzerine konu incelendi. İdari Yargılama Hukuku ilkelerine göre, idari işlemin idari yargı yerince iptali, iptal edilen idari işlemin tesisinden önceki hukuksal durumun kendiliğinden geri gelmesini sağlar. Yine; aynı ilkelere göre, genel, kişilik dışı ve kural koyucu nitelikteki düzenleyici idari işlemin iptali, aynı hukuki durumda bulunan tüm idare edilenler için aynı hukuksal sonucu yaratır. Başka anlatımla; iptal kararı sonuçlarından aynı statüdeki idare edilenlerin tümünün yararlanabileceği hukuksal durumun doğmasını sağlar. Nitekim; Danıştay Onbirinci Dairesi ile İdari Dava Daireleri Kurulunun yerleşik içtihadı da, bu yoldadır. Dolayısıyla; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, anılan Genel Yazının düzenleme alanı içinde olan, davacının da yararlanması ve iptal edilen düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine de idari dava yoluna gitmesi olanaklıdır. Açıklanan nedenle, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin aksi yolda verilen ve yürürlükteki hukuka aykırı sonuç ifade eden 28.9.2011 gün ve E:2011/2079, K:2011/3934 sayılı kararının, 2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51'inci maddesi uyarınca, kanun yararına bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 28.9.2011 tarihli ve E:2011/2079, K:2011/3934 sayılı kararının Danıştay Başsavcılığı tarafından kanun yararına temyiz edilerek bozulmasının istenilmesi üzerine işin gereği görüşüldü: Dosyanın incelenmesinden; kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5. maddesinin (6). fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesi Danıştay Onbirinci Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, davacının, iptal edilen genel düzenleyici işlem nedeniyle fark tazminatından mahsup edilmek suretiyle eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle başvuruda bulunduğu, başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava açıldığı, İzmir 2. İdare Mahkemesi Hakimliğince dava konusu işlemin iptaline, eksik yapılan ek ödeme tutarının davalı idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine karar verildiği, bu karara karşı davalı idare tarafından yapılan itiraz başvurusunun kabul edilerek, davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7., 11. ve 12. maddesi kapsamında değerlendirilmek suretiyle bozulmasına ve davanın süre aşımı nedeniyle reddine dair İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının, karar düzeltme aşamasından da geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır. Danıştay Başsavcılığı, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin söz konusu kararının, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9'uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, davacının da yararlanması ve iptal edilen düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine idari dava yoluna gitmesinin olanaklı olduğu, bu haliyle İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade etmesi nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasını istemektedir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesinde, "İlgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap kesin değilse ilgili bu cevabı istemin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse cevabın tebliğinden itibaren altmış gün içinde dava açabilirler." kuralı yer almaktadır. İdare Hukuku ilkelerine göre, iptal kararları, iptali istenilen işlemi tesis edildiği tarih itibariyle ortadan kaldırarak, o işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesini sağlar. Bir genel düzenleyici işlemin iptal edilmesi durumunda, verilen yargı kararının, sadece o davayı açanı değil, bu genel düzenleyici işlem ile ilgili diğer kişileri de etkileyeceği kuşkusuzdur. İptal kararı ile bu düzenleyici işleme dayanılarak yapılan işlemlerin doğurduğu etki ve sonuçlar ortadan kalkar. Bu nedenle iptal edilen bir düzenleyici işlemden dolayı, menfaati ihlal edilen veya kişisel hakkı etkilenen kişinin, verilen iptal kararının doğurduğu sonuçlardan yararlanmak amacıyla idareye başvurabileceği tabiidir. Davacı tarafından 15.6.2010 tarihinde yapılan başvuru, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesinin iptali istemiyle açılan dava sonucunda, Danıştay Onbirinci Dairesince verilen iptal kararının kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle yapılmış bir başvuru olup, davacının, söz konusu iptal kararına da değinerek yaptığı bu başvurunun, genel ve düzenleyici nitelikteki bir idari işlemin iptali yolundaki kararın, o düzenleme ile ilgili herkes için hüküm ifade edeceği gerçeğinden hareketle ve o düzenleyici işlem nedeniyle daha önce menfaati ihlal edilmiş bir kişi olarak, iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığının ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğunun kabulü gerekmektedir. Bu durumda, 2577 sayılı Kanun'un 7., 11. ve 12. maddeleri uyarınca davanın süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin bulunan İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge İdare Mahkemesince verilen 28.9.2011 tarihli ve E:2011/2079, K:2011/3934 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulmasına; kararın bir suretinin İzmir Valiliği ile Danıştay Başsavcılığına gönderilmesine ve bu kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasına, 20.6.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. —— • —— Danıştay Onbirinci Daire Başkanlığından : Esas No : 2012/4025 Karar No : 2012/4567 Kanun Yararına Temyiz İsteminde Bulunan : Danıştay Başsavcılığı - ANKARA Davacı : Ayten Kılınç Parlak Vekili : Av. İbrahim Atila 518 Sok. No:13 Daire:1 - Şirinyer / Buca / İZMİR Davalı : İzmir Valiliği - İZMİR İstemin Özeti : İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 2.3.2011 tarihli ve E:2011/81, K:2011/688 sayılı kararının, Danıştay Başsavcılığı tarafından 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması istenilmektedir. Danıştay Tetkik Hakimi : Müjgan Karyağdı Düşüncesi : Dosyanın incelenmesinden; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptali üzerine, anılan kararın kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle davacı tarafından yapılan başvurunun, iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığı ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge İdare Mahkemesince verilen kararın, yürürlükteki hukuka ve Danıştay İçtihatlarına aykırı olması nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulması gerektiği düşünülmektedir. Danıştay Başsavcısı : Turgut Candan Düşüncesi : Kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5' inci maddesinin 6' ncı fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin, Danıştay Onbirinci Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, eksik yapılan ek ödemelerin hesaplanarak tazminat olarak ödenmesi istemiyle açılan davada, dava konusu işlemin iptaline, ek ödemelerin idareye başvuru tarihinden itibaren yasal faizi ile ödenmesine dair İzmir İkinci İdare Mahkemesi Hakimliğinin 14.09.2010 gün ve E:2009/1869, K:2010/1080 sayılı kararına karşı yapılan itiraz başvurusu kabul edilerek, anılan kararın süre aşımı nedeniyle bozulması yolundaki İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 02.03.2011 gün ve E:2011/81, K:2011/688 sayılı kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kanun yararına bozulması konusunda Danıştay Başsavcılığını bilgilendiren dilekçe üzerine konu incelendi. İdari Yargılama Hukuku ilkelerine göre, idari işlemin idari yargı yerince iptali, iptal edilen idari işlemin tesisinden önceki hukuksal durumun kendiliğinden geri gelmesini sağlar. Yine; aynı ilkelere göre, genel, kişilik dışı ve kural koyucu nitelikteki düzenleyici idari işlemin iptali, aynı hukuki durumda bulunan tüm idare edilenler için aynı hukuksal sonucu yaratır. Başka anlatımla; iptal kararı sonuçlarından aynı statüdeki idare edilenlerin tümünün yararlanabileceği hukuksal durumun doğmasını sağlar. Nitekim; Danıştay Onbirinci Dairesi ile İdari Dava Daireleri Kurulunun yerleşik içtihadı da, bu yoldadır. Dolayısıyla; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, anılan Genel Yazının düzenleme alanı içinde olan, davacının da yararlanması ve iptal edilen düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine de idari dava yoluna gitmesi olanaklıdır. Açıklanan nedenle, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin aksi yolda verilen ve yürürlükteki hukuka aykırı sonuç ifade eden 2.3.2011 gün ve E:2011/81, K:2011/688 sayılı kararının, 2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51'inci maddesi uyarınca, kanun yararına bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 2.3.2011 tarihli ve E:2011/81, K:2011/688 sayılı kararının Danıştay Başsavcılığı tarafından kanun yararına temyiz edilerek bozulmasının istenilmesi üzerine işin gereği görüşüldü: Dosyanın incelenmesinden; kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5. maddesinin (6). fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesi Danıştay Onbirinci Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, davacının, iptal edilen genel düzenleyici işlem nedeniyle fark tazminatından mahsup edilmek suretiyle eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle başvuruda bulunduğu, başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava açıldığı, İzmir 2. İdare Mahkemesi Hakimliğince dava konusu işlemin iptaline, eksik yapılan ek ödeme tutarının davalı idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine karar verildiği, bu karara karşı davalı idare tarafından yapılan itiraz başvurusunun kabul edilerek, davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7., 11. ve 12. maddesi kapsamında değerlendirilmek suretiyle bozulmasına ve davanın süre aşımı nedeniyle reddine dair İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının, karar düzeltme aşamasından da geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır. Danıştay Başsavcılığı, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin söz konusu kararının, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9'uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, davacının da yararlanması ve iptal edilen düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine idari dava yoluna gitmesinin olanaklı olduğu, bu haliyle İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade etmesi nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasını istemektedir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesinde, "İlgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap kesin değilse ilgili bu cevabı istemin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse cevabın tebliğinden itibaren altmış gün içinde dava açabilirler." kuralı yer almaktadır. İdare Hukuku ilkelerine göre, iptal kararları, iptali istenilen işlemi tesis edildiği tarih itibariyle ortadan kaldırarak, o işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesini sağlar. Bir genel düzenleyici işlemin iptal edilmesi durumunda, verilen yargı kararının, sadece o davayı açanı değil, bu genel düzenleyici işlem ile ilgili diğer kişileri de etkileyeceği kuşkusuzdur. İptal kararı ile bu düzenleyici işleme dayanılarak yapılan işlemlerin doğurduğu etki ve sonuçlar ortadan kalkar. Bu nedenle iptal edilen bir düzenleyici işlemden dolayı, menfaati ihlal edilen veya kişisel hakkı etkilenen kişinin, verilen iptal kararının doğurduğu sonuçlardan yararlanmak amacıyla idareye başvurabileceği tabiidir. Davacı tarafından 14.10.2009 tarihinde yapılan başvuru, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesinin iptali istemiyle açılan dava sonucunda, Danıştay Onbirinci Dairesince verilen iptal kararının kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle yapılmış bir başvuru olup, davacının, söz konusu iptal kararına da değinerek yaptığı bu başvurunun, genel ve düzenleyici nitelikteki bir idari işlemin iptali yolundaki kararın, o düzenleme ile ilgili herkes için hüküm ifade edeceği gerçeğinden hareketle ve o düzenleyici işlem nedeniyle daha önce menfaati ihlal edilmiş bir kişi olarak, iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığının ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğunun kabulü gerekmektedir. Bu durumda, 2577 sayılı Kanun'un 7., 11. ve 12. maddeleri uyarınca davanın süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin bulunan İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge İdare Mahkemesince verilen 2.3.2011 tarihli ve E:2011/81, K:2011/688 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulmasına; kararın bir suretinin İzmir Valiliği ile Danıştay Başsavcılığına gönderilmesine ve bu kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasına, 20.6.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. —— • —— Danıştay Onbirinci Daire Başkanlığından : Esas No : 2012/4020 Karar No : 2012/4568 Kanun Yararına Temyiz İsteminde Bulunan : Danıştay Başsavcılığı - ANKARA Davacı : Erbil Kömür Vekili : Av. İbrahim Atila 518 Sok. No:13 Daire:1 - Şirinyer / Buca / İZMİR Davalı : İzmir Valiliği - İZMİR İstemin Özeti : İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 3.3.2011 tarihli ve E:2010/3265, K:2011/730 sayılı kararının, Danıştay Başsavcılığı tarafından 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması istenilmektedir. Danıştay Tetkik Hakimi : Müjgan Karyağdı Düşüncesi : Dosyanın incelenmesinden; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptali üzerine, anılan kararın kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle davacı tarafından yapılan başvurunun,iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığı ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge İdare Mahkemesince verilen kararın, yürürlükteki hukuka ve Danıştay İçtihatlarına aykırı olması nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulması gerektiği düşünülmektedir. Danıştay Başsavcısı : Turgut Candan Düşüncesi : Kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5' inci maddesinin 6' ncı fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin, Danıştay Onbirinci Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, eksik yapılan ek ödemelerin hesaplanarak tazminat olarak ödenmesi istemiyle açılan davada, dava konusu işlemin iptaline, ek ödemelerin idareye başvuru tarihinden itibaren yasal faizi ile ödenmesine dair İzmir İkinci İdare Mahkemesi Hakimliğinin 26.02.2010 gün ve E:2009/1600, K:2010/255 sayılı kararına karşı yapılan itiraz başvurusu kabul edilerek, anılan kararın süre aşımı nedeniyle bozulması yolundaki İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 03.03.2011 gün ve E:2010/3265, K:2011/730 sayılı kararı ile karar düzeltme istemininde reddine ilişkin 06.07.2011 gün ve E:2011/2145, K:2011/3182 sayılı kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kanun yararına bozulması konusunda Danıştay Başsavcılığını bilgilendiren dilekçe üzerine konu incelendi. İdari Yargılama Hukuku ilkelerine göre, idari işlemin idari yargı yerince iptali, iptal edilen idari işlemin tesisinden önceki hukuksal durumun kendiliğinden geri gelmesini sağlar. Yine; aynı ilkelere göre, genel, kişilik dışı ve kural koyucu nitelikteki düzenleyici idari işlemin iptali, aynı hukuki durumda bulunan tüm idare edilenler için aynı hukuksal sonucu yaratır. Başka anlatımla; iptal kararı sonuçlarından aynı statüdeki idare edilenlerin tümünün yararlanabileceği hukuksal durumun doğmasını sağlar. Nitekim; Danıştay Onbirinci Dairesi ile İdari Dava Daireleri Kurulunun yerleşik içtihadı da, bu yoldadır. Dolayısıyla; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, anılan Genel Yazının düzenleme alanı içinde olan, davacının da yararlanması ve iptal edilen düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine de idari dava yoluna gitmesi olanaklıdır. Açıklanan nedenle, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin aksi yolda verilen ve yürürlükteki hukuka aykırı sonuç ifade eden 3.3.2011 gün ve E:2010/3265, K:2011/730 sayılı kararının, 2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51'inci maddesi uyarınca, kanun yararına bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 3.3.2011 gün ve E:2010/3265, K:2011/730 sayılı kararının Danıştay Başsavcılığı tarafından kanun yararına temyiz edilerek bozulmasının istenilmesi üzerine işin gereği görüşüldü: Dosyanın incelenmesinden; kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5. maddesinin (6). fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesi Danıştay Onbirinci Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, davacının, iptal edilen genel düzenleyici işlem nedeniyle fark tazminatından mahsup edilmek suretiyle eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle başvuruda bulunduğu, başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava açıldığı, İzmir 2. İdare Mahkemesi Hakimliğince dava konusu işlemin iptaline, eksik yapılan ek ödeme tutarının davalı idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine karar verildiği, bu karara karşı davalı idare tarafından yapılan itiraz başvurusunun kabul edilerek, davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7., 11. ve 12. maddesi kapsamında değerlendirilmek suretiyle bozulmasına ve davanın süre aşımı nedeniyle reddine dair İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının, karar düzeltme aşamasından da geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır. Danıştay Başsavcılığı, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin söz konusu kararının, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9'uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, davacının da yararlanması ve iptal edilen düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine idari dava yoluna gitmesinin olanaklı olduğu, bu haliyle İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade etmesi nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasını istemektedir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesinde, "İlgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap kesin değilse ilgili bu cevabı istemin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse cevabın tebliğinden itibaren altmış gün içinde dava açabilirler." kuralı yer almaktadır. İdare Hukuku ilkelerine göre, iptal kararları, iptali istenilen işlemi tesis edildiği tarih itibariyle ortadan kaldırarak, o işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesini sağlar. Bir genel düzenleyici işlemin iptal edilmesi durumunda, verilen yargı kararının, sadece o davayı açanı değil, bu genel düzenleyici işlem ile ilgili diğer kişileri de etkileyeceği kuşkusuzdur. İptal kararı ile bu düzenleyici işleme dayanılarak yapılan işlemlerin doğurduğu etki ve sonuçlar ortadan kalkar. Bu nedenle iptal edilen bir düzenleyici işlemden dolayı, menfaati ihlal edilen veya kişisel hakkı etkilenen kişinin, verilen iptal kararının doğurduğu sonuçlardan yararlanmak amacıyla idareye başvurabileceği tabiidir. Davacı tarafından 20.8.2009 tarihinde yapılan başvuru, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesinin iptali istemiyle açılan dava sonucunda, Danıştay Onbirinci Dairesince verilen iptal kararının kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle yapılmış bir başvuru olup, davacının, söz konusu iptal kararına da değinerek yaptığı bu başvurunun, genel ve düzenleyici nitelikteki bir idari işlemin iptali yolundaki kararın, o düzenleme ile ilgili herkes için hüküm ifade edeceği gerçeğinden hareketle ve o düzenleyici işlem nedeniyle daha önce menfaati ihlal edilmiş bir kişi olarak, iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığının ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğunun kabulü gerekmektedir. Bu durumda, 2577 sayılı Kanun'un 7., 11. ve 12. maddeleri uyarınca davanın süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin bulunan İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge İdare Mahkemesince verilen 3.3.2011 gün ve E:2010/3265, K:2011/730 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulmasına; kararın bir suretinin İzmir Valiliği ile Danıştay Başsavcılığına gönderilmesine ve bu kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasına, 20.6.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. —— • —— Danıştay Onbirinci Daire Başkanlığından : Esas No : 2012/4018 Karar No : 2012/4569 Kanun Yararına Temyiz İsteminde Bulunan : Danıştay Başsavcılığı - ANKARA Davacı : Makbule Bıçakcı Vekili : Av. İbrahim Atila 518 Sok. No:13 Daire:1 - Şirinyer / Buca / İZMİR Davalı : İzmir Valiliği - İZMİR İstemin Özeti : İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 1.3.2011 gün ve E:2010/3264, K:2011/659 sayılı kararının, Danıştay Başsavcılığı tarafından 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması istenilmektedir. Danıştay Tetkik Hakimi : Müjgan Karyağdı Düşüncesi : Dosyanın incelenmesinden; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptali üzerine, anılan kararın kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle davacı tarafından yapılan başvurunun, iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığı ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge İdare Mahkemesince verilen kararın, yürürlükteki hukuka ve Danıştay İçtihatlarına aykırı olması nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulması gerektiği düşünülmektedir. Danıştay Başsavcısı : Turgut Candan Düşüncesi : Kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5' inci maddesinin 6' ncı fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin, Danıştay Onbirinci Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, eksik yapılan ek ödemelerin hesaplanarak tazminat olarak ödenmesi istemiyle açılan davada, dava konusu işlemin iptaline, ek ödemelerin idareye başvuru tarihinden itibaren yasal faizi ile ödenmesine dair İzmir İkinci İdare Mahkemesi Hakimliğinin 26.02.2010 gün ve E:2009/1599, K:2010/253 sayılı kararına karşı yapılan itiraz başvurusu kabul edilerek, anılan kararın süre aşımı nedeniyle bozulması yolundaki İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 01.03.2011 gün ve E:2010/3264, K:2011/659 sayılı kararı ile karar düzeltme istemininde reddine ilişkin 19.07.2011 gün ve E:2011/2269, K:2011/3282 sayılı kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kanun yararına bozulması konusunda Danıştay Başsavcılığını bilgilendiren dilekçe üzerine konu incelendi. İdari Yargılama Hukuku ilkelerine göre, idari işlemin idari yargı yerince iptali, iptal edilen idari işlemin tesisinden önceki hukuksal durumun kendiliğinden geri gelmesini sağlar. Yine; aynı ilkelere göre, genel, kişilik dışı ve kural koyucu nitelikteki düzenleyici idari işlemin iptali, aynı hukuki durumda bulunan tüm idare edilenler için aynı hukuksal sonucu yaratır. Başka anlatımla; iptal kararı sonuçlarından aynı statüdeki idare edilenlerin tümünün yararlanabileceği hukuksal durumun doğmasını sağlar. Nitekim; Danıştay Onbirinci Dairesi ile İdari Dava Daireleri Kurulunun yerleşik içtihadı da, bu yoldadır. Dolayısıyla; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, anılan Genel Yazının düzenleme alanı içinde olan, davacının da yararlanması ve iptal edilen düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine de idari dava yoluna gitmesi olanaklıdır. Açıklanan nedenle, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin aksi yolda verilen ve yürürlükteki hukuka aykırı sonuç ifade eden 1.3.2011 gün ve E:2010/3264, K:2011/659 sayılı kararının, 2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51'inci maddesi uyarınca, kanun yararına bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 1.3.2011 gün ve E:2010/3264, K:2011/659 sayılı kararının Danıştay Başsavcılığı tarafından kanun yararına temyiz edilerek bozulmasının istenilmesi üzerine işin gereği görüşüldü: Dosyanın incelenmesinden; kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5. maddesinin (6). fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesi Danıştay Onbirinci Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, davacının, iptal edilen genel düzenleyici işlem nedeniyle fark tazminatından mahsup edilmek suretiyle eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle başvuruda bulunduğu, başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava açıldığı, İzmir 2. İdare Mahkemesi Hakimliğince dava konusu işlemin iptaline, eksik yapılan ek ödeme tutarının davalı idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine karar verildiği, bu karara karşı davalı idare tarafından yapılan itiraz başvurusunun kabul edilerek, davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7., 11. ve 12. maddesi kapsamında değerlendirilmek suretiyle bozulmasına ve davanın süre aşımı nedeniyle reddine dair İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının, karar düzeltme aşamasından da geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır. Danıştay Başsavcılığı, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin söz konusu kararının, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9'uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, davacının da yararlanması ve iptal edilen düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine idari dava yoluna gitmesinin olanaklı olduğu, bu haliyle İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade etmesi nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasını istemektedir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesinde, "İlgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap kesin değilse ilgili bu cevabı istemin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse cevabın tebliğinden itibaren altmış gün içinde dava açabilirler." kuralı yer almaktadır. İdare Hukuku ilkelerine göre, iptal kararları, iptali istenilen işlemi tesis edildiği tarih itibariyle ortadan kaldırarak, o işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesini sağlar. Bir genel düzenleyici işlemin iptal edilmesi durumunda, verilen yargı kararının, sadece o davayı açanı değil, bu genel düzenleyici işlem ile ilgili diğer kişileri de etkileyeceği kuşkusuzdur. İptal kararı ile bu düzenleyici işleme dayanılarak yapılan işlemlerin doğurduğu etki ve sonuçlar ortadan kalkar. Bu nedenle iptal edilen bir düzenleyici işlemden dolayı, menfaati ihlal edilen veya kişisel hakkı etkilenen kişinin, verilen iptal kararının doğurduğu sonuçlardan yararlanmak amacıyla idareye başvurabileceği tabiidir. Davacı tarafından 9.9.2009 tarihinde yapılan başvuru, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesinin iptali istemiyle açılan dava sonucunda, Danıştay Onbirinci Dairesince verilen iptal kararının kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle yapılmış bir başvuru olup, davacının, söz konusu iptal kararına da değinerek yaptığı bu başvurunun, genel ve düzenleyici nitelikteki bir idari işlemin iptali yolundaki kararın, o düzenleme ile ilgili herkes için hüküm ifade edeceği gerçeğinden hareketle ve o düzenleyici işlem nedeniyle daha önce menfaati ihlal edilmiş bir kişi olarak, iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığının ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğunun kabulü gerekmektedir. Bu durumda, 2577 sayılı Kanun'un 7., 11. ve 12. maddeleri uyarınca davanın süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin bulunan İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge İdare Mahkemesince verilen 1.3.2011 gün ve E:2010/3264, K:2011/659 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulmasına; kararın bir suretinin İzmir Valiliği ile Danıştay Başsavcılığına gönderilmesine ve bu kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasına, 20.6.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. —— • —— Danıştay Onbirinci Daire Başkanlığından : Esas No : 2012/4027 Karar No : 2012/4570 Kanun Yararına Temyiz İsteminde Bulunan : Danıştay Başsavcılığı - ANKARA Davacı : Mehmet Alkan Vekili : Av. İbrahim Atila 518 Sok. No:13 Daire:1 - Şirinyer / Buca / İZMİR Davalı : İzmir Valiliği - İZMİR İstemin Özeti : İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 1.3.2011 gün ve E:2010/3841, K:2011/657 sayılı kararının, Danıştay Başsavcılığı tarafından 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması istenilmektedir. Danıştay Tetkik Hakimi : Müjgan Karyağdı Düşüncesi : Dosyanın incelenmesinden; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptali üzerine, anılan kararın kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle davacı tarafından yapılan başvurunun, iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığı ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge İdare Mahkemesince verilen kararın, yürürlükteki hukuka ve Danıştay İçtihatlarına aykırı olması nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulması gerektiği düşünülmektedir. Danıştay Başsavcısı : Turgut Candan Düşüncesi : Kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5' inci maddesinin 6' ncı fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin, Danıştay Onbirinci Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, eksik yapılan ek ödemelerin hesaplanarak tazminat olarak ödenmesi istemiyle açılan davada, dava konusu işlemin iptaline, ek ödemelerin idareye başvuru tarihinden itibaren yasal faizi ile ödenmesine dair İzmir İkinci İdare Mahkemesi Hakimliğinin 26.02.2010 gün ve E:2009/1609, K:2010/257 sayılı kararına karşı yapılan itiraz başvurusu kabul edilerek, anılan kararın süre aşımı nedeniyle bozulması yolundaki İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 01.03.2011 gün ve E:2010/3841, K:2011/657 sayılı kararı ile karar düzeltme istemininde reddine ilişkin 19.07.2011 gün ve E:2011/2271, K:2011/3280 sayılı kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kanun yararına bozulması konusunda Danıştay Başsavcılığını bilgilendiren dilekçe üzerine konu incelendi. İdari Yargılama Hukuku ilkelerine göre, idari işlemin idari yargı yerince iptali, iptal edilen idari işlemin tesisinden önceki hukuksal durumun kendiliğinden geri gelmesini sağlar. Yine; aynı ilkelere göre, genel, kişilik dışı ve kural koyucu nitelikteki düzenleyici idari işlemin iptali, aynı hukuki durumda bulunan tüm idare edilenler için aynı hukuksal sonucu yaratır. Başka anlatımla; iptal kararı sonuçlarından aynı statüdeki idare edilenlerin tümünün yararlanabileceği hukuksal durumun doğmasını sağlar. Nitekim; Danıştay Onbirinci Dairesi ile İdari Dava Daireleri Kurulunun yerleşik içtihadı da, bu yoldadır. Dolayısıyla; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, anılan Genel Yazının düzenleme alanı içinde olan, davacının da yararlanması ve iptal edilen düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine de idari dava yoluna gitmesi olanaklıdır. Açıklanan nedenle, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin aksi yolda verilen ve yürürlükteki hukuka aykırı sonuç ifade eden 1.3.2011 gün ve E:2010/3841, K:2011/657 sayılı kararının, 2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51'inci maddesi uyarınca, kanun yararına bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 1.3.2011 gün ve E:2010/3841, K:2011/657 sayılı kararının Danıştay Başsavcılığı tarafından kanun yararına temyiz edilerek bozulmasının istenilmesi üzerine işin gereği görüşüldü: Dosyanın incelenmesinden; kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5. maddesinin (6). fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesi Danıştay Onbirinci Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, davacının, iptal edilen genel düzenleyici işlem nedeniyle fark tazminatından mahsup edilmek suretiyle eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle başvuruda bulunduğu, başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava açıldığı, İzmir 2. İdare Mahkemesi Hakimliğince dava konusu işlemin iptaline, eksik yapılan ek ödeme tutarının davalı idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine karar verildiği, bu karara karşı davalı idare tarafından yapılan itiraz başvurusunun kabul edilerek, davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7., 11. ve 12. maddesi kapsamında değerlendirilmek suretiyle bozulmasına ve davanın süre aşımı nedeniyle reddine dair İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının, karar düzeltme aşamasından da geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır. Danıştay Başsavcılığı, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin söz konusu kararının, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9'uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, davacının da yararlanması ve iptal edilen düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine idari dava yoluna gitmesinin olanaklı olduğu, bu haliyle İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade etmesi nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasını istemektedir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesinde, "İlgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap kesin değilse ilgili bu cevabı istemin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse cevabın tebliğinden itibaren altmış gün içinde dava açabilirler." kuralı yer almaktadır. İdare Hukuku ilkelerine göre, iptal kararları, iptali istenilen işlemi tesis edildiği tarih itibariyle ortadan kaldırarak, o işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesini sağlar. Bir genel düzenleyici işlemin iptal edilmesi durumunda, verilen yargı kararının, sadece o davayı açanı değil, bu genel düzenleyici işlem ile ilgili diğer kişileri de etkileyeceği kuşkusuzdur. İptal kararı ile bu düzenleyici işleme dayanılarak yapılan işlemlerin doğurduğu etki ve sonuçlar ortadan kalkar. Bu nedenle iptal edilen bir düzenleyici işlemden dolayı, menfaati ihlal edilen veya kişisel hakkı etkilenen kişinin, verilen iptal kararının doğurduğu sonuçlardan yararlanmak amacıyla idareye başvurabileceği tabiidir. Davacı tarafından 30.9.2009 tarihinde yapılan başvuru, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesinin iptali istemiyle açılan dava sonucunda, Danıştay Onbirinci Dairesince verilen iptal kararının kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle yapılmış bir başvuru olup, davacının, söz konusu iptal kararına da değinerek yaptığı bu başvurunun, genel ve düzenleyici nitelikteki bir idari işlemin iptali yolundaki kararın, o düzenleme ile ilgili herkes için hüküm ifade edeceği gerçeğinden hareketle ve o düzenleyici işlem nedeniyle daha önce menfaati ihlal edilmiş bir kişi olarak, iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığının ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğunun kabulü gerekmektedir. Bu durumda, 2577 sayılı Kanun'un 7., 11. ve 12. maddeleri uyarınca davanın süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin bulunan İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge İdare Mahkemesince verilen 1.3.2011 gün ve E:2010/3841, K:2011/657 sayılı kararının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulmasına; kararın bir suretinin İzmir Valiliği ile Danıştay Başsavcılığına gönderilmesine ve bu kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasına, 20.6.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. —— • —— Danıştay Onbirinci Daire Başkanlığından : Esas No : 2012/4023 Karar No : 2012/4571 Kanun Yararına Temyiz İsteminde Bulunan : Danıştay Başsavcılığı - ANKARA Davacı : Hasan Öksüzler Vekili : Av. İbrahim Atila 518 Sok. No:13 Daire:1 - Şirinyer / Buca / İZMİR Davalı : İzmir Valiliği - İZMİR İstemin Özeti : İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 2.3.2011 tarihli ve E:2010/4497, K:2011/721 sayılı kararının, Danıştay Başsavcılığı tarafından 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması istenilmektedir. Danıştay Tetkik Hakimi : Müjgan Karyağdı Düşüncesi : Dosyanın incelenmesinden; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptali üzerine, anılan kararın kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle davacı tarafından yapılan başvurunun, iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığı ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge İdare Mahkemesince verilen kararın, yürürlükteki hukuka ve Danıştay İçtihatlarına aykırı olması nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulması gerektiği düşünülmektedir. Danıştay Başsavcısı : Turgut Candan Düşüncesi : Kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5' inci maddesinin 6' ncı fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin, Danıştay Onbirinci Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, eksik yapılan ek ödemelerin hesaplanarak tazminat olarak ödenmesi istemiyle açılan davada, dava konusu işlemin iptaline, ek ödemelerin idareye başvuru tarihinden itibaren yasal faizi ile ödenmesine dair İzmir İkinci İdare Mahkemesi Hakimliğinin 27.05.2010 gün ve E:2010/55, K:2010/708 sayılı kararına karşı yapılan itiraz başvurusu kabul edilerek, anılan kararın süre aşımı nedeniyle bozulması yolundaki İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 02.03.2011 gün ve E:2010/4497, K:2011/721 sayılı kararı ile karar düzeltme istemininde reddine ilişkin 19.07.2011 gün ve E:2011/2279, K:2011/3289 sayılı kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kanun yararına bozulması konusunda Danıştay Başsavcılığını bilgilendiren dilekçe üzerine konu incelendi. İdari Yargılama Hukuku ilkelerine göre, idari işlemin idari yargı yerince iptali, iptal edilen idari işlemin tesisinden önceki hukuksal durumun kendiliğinden geri gelmesini sağlar. Yine; aynı ilkelere göre, genel, kişilik dışı ve kural koyucu nitelikteki düzenleyici idari işlemin iptali, aynı hukuki durumda bulunan tüm idare edilenler için aynı hukuksal sonucu yaratır. Başka anlatımla; iptal kararı sonuçlarından aynı statüdeki idare edilenlerin tümünün yararlanabileceği hukuksal durumun doğmasını sağlar. Nitekim; Danıştay Onbirinci Dairesi ile İdari Dava Daireleri Kurulunun yerleşik içtihadı da, bu yoldadır. Dolayısıyla; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9' uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, anılan Genel Yazının düzenleme alanı içinde olan, davacının da yararlanması ve iptal edilen düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine de idari dava yoluna gitmesi olanaklıdır. Açıklanan nedenle, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin aksi yolda verilen ve yürürlükteki hukuka aykırı sonuç ifade eden 2.3.2011 gün ve E:2010/4497, K:2011/721 sayılı kararının, 2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51'inci maddesi uyarınca, kanun yararına bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 2.3.2011 tarihli ve E:2010/4497, K:2011/721 sayılı kararının Danıştay Başsavcılığı tarafından kanun yararına temyiz edilerek bozulmasının istenilmesi üzerine işin gereği görüşüldü: Dosyanın incelenmesinden; kadroları Sağlık Bakanlığına devredilen personelin mali haklarına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair Kanun' un 5. maddesinin (6). fıkrasına ilişkin olarak uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla yayımlanan Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesi Danıştay Onbirinci Dairesinin 10.3.2008 gün ve E:2006/6044, K:2008/2354 sayılı kararı ile iptali üzerine, davacının, iptal edilen genel düzenleyici işlem nedeniyle fark tazminatından mahsup edilmek suretiyle eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle başvuruda bulunduğu, başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile eksik ödenen mali haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava açıldığı, İzmir 2. İdare Mahkemesi Hakimliğince dava konusu işlemin iptaline, eksik yapılan ek ödeme tutarının davalı idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine karar verildiği, bu karara karşı davalı idare tarafından yapılan itiraz başvurusunun kabul edilerek, davanın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7., 11. ve 12. maddesi kapsamında değerlendirilmek suretiyle bozulmasına ve davanın süre aşımı nedeniyle reddine dair İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının, karar düzeltme aşamasından da geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır. Danıştay Başsavcılığı, İzmir Bölge İdare Mahkemesinin söz konusu kararının, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9'uncu maddesinin Danıştay Onbirinci Dairesince iptal edilmesi sonucu doğan hukuki durumdan, davacının da yararlanması ve iptal edilen düzenleyici işlemin uygulanması sonucu mahrum kalmış olduğu parasal haklarının tazmini istemiyle davalı idareye başvuruda bulunması ve bu başvurunun reddi üzerine idari dava yoluna gitmesinin olanaklı olduğu, bu haliyle İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararının yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade etmesi nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasını istemektedir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesinde, "İlgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap kesin değilse ilgili bu cevabı istemin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse cevabın tebliğinden itibaren altmış gün içinde dava açabilirler." kuralı yer almaktadır. İdare Hukuku ilkelerine göre, iptal kararları, iptali istenilen işlemi tesis edildiği tarih itibariyle ortadan kaldırarak, o işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesini sağlar. Bir genel düzenleyici işlemin iptal edilmesi durumunda, verilen yargı kararının, sadece o davayı açanı değil, bu genel düzenleyici işlem ile ilgili diğer kişileri de etkileyeceği kuşkusuzdur. İptal kararı ile bu düzenleyici işleme dayanılarak yapılan işlemlerin doğurduğu etki ve sonuçlar ortadan kalkar. Bu nedenle iptal edilen bir düzenleyici işlemden dolayı, menfaati ihlal edilen veya kişisel hakkı etkilenen kişinin, verilen iptal kararının doğurduğu sonuçlardan yararlanmak amacıyla idareye başvurabileceği tabiidir. Davacı tarafından 23.11.2009 tarihinde yapılan başvuru, Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 1.8.2005 gün ve 15307 sayılı "Sağlık Birimlerinin Devri" konulu Genel Yazısının 9. maddesinin iptali istemiyle açılan dava sonucunda, Danıştay Onbirinci Dairesince verilen iptal kararının kendi hukuki durumunu da etkilemesi nedeniyle yapılmış bir başvuru olup, davacının, söz konusu iptal kararına da değinerek yaptığı bu başvurunun, genel ve düzenleyici nitelikteki bir idari işlemin iptali yolundaki kararın, o düzenleme ile ilgili herkes için hüküm ifade edeceği gerçeğinden hareketle ve o düzenleyici işlem nedeniyle daha önce menfaati ihlal edilmiş bir kişi olarak, iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlandırılması istemiyle yapıldığının ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yapılan bir başvuru niteliğinde olduğunun kabulü gerekmektedir. Bu durumda, 2577 sayılı Kanun'un 7., 11. ve 12. maddeleri uyarınca davanın süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin bulunan İzmir Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının temyiz isteminin kabulü ile İzmir Bölge İdare Mahkemesince verilen 2.3.2011 tarihli ve E:2010/4497, K:2011/721 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulmasına; kararın bir suretinin İzmir Valiliği ile Danıştay Başsavcılığına gönderilmesine ve bu kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasına, 20.6.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. [R.G. 29 Temmuz 2012 – 28368] —— • —— Sınır Tespit Kararı İçişleri Bakanlığından: Karar Sayısı : 2012/433 1 – Rize İli Merkez İlçeye bağlı Çiftekavak ve Alipaşa Köyleri ile Gündoğdu Belediyesinin, tüzel kişiliklerinin kaldırılarak, Rize Belediyesi sınırları içine katılması 5393 sayılı Belediye Kanununun 11 inci maddesi uyarınca uygun görülmüştür. 2 – Bu Kararı İçişleri Bakanı yürütür. 29/7/2012 Abdullah GÜL CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip ERDOĞAN İdris Naim ŞAHİN Başbakan İçişleri Bakanı [R.G. 30 Temmuz 2012 – 28369] —— • —— Milletlerarası Andlaşma Karar Sayısı : 2012/3393 Hükümetimiz tarafından 13 Ekim 2011 tarihinde imzalanan ekli “Katılım Öncesi Yardım Aracı Geciş Dönemi Yardımı ve Kurumsal Yapılanma Bileşeni- Kısım 1 Çerçevesinde 2008 Türkiye Ulusal Programına Yönelik Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avrupa Toplulukları Komisyonu Arasında Finansman Anlaşmasına Ek No 3” ile ilişik Notaların onaylanması; Dışişleri Bakanlığının 20/6/2012 tarihli ve HUM/7637791 sayılı yazısı üzerine, 31/5/1963 tarihli ve 244 sayılı Kanunun 3 üncü ve 5 inci maddelerine göre, Bakanlar Kurulu’nca 5/7/2012 tarihinde kararlaştırılmıştır. Abdullah GÜL CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip ERDOĞAN Başbakan B. ARINÇ A. BABACAN B. ATALAY B. BOZDAĞ Başbakan Yardımcısı Başbakan Yardımcısı Başbakan YardımcısıBaşbakan Yardımcısı S. ERGİN F. ŞAHİN E. BAĞIŞ N. ERGÜN Adalet BakanıAile ve Sosyal Politikalar Bakanı Avrupa Birliği BakanıBilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı F. ÇELİK E. BAYRAKTAR A. DAVUTOĞLU M. Z. ÇAĞLAYAN Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Çevre ve Şehircilik BakanıDışişleri Bakanı Ekonomi Bakanı T. YILDIZ S. KILIÇ M. M. EKER H. YAZICI Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Gençlik ve Spor Bakanı Gıda, Tarım ve Hayvancılık BakanıGümrük ve Ticaret Bakanı İ. N. ŞAHİN C. YILMAZ F. ŞAHİN M. ŞİMŞEK İçişleri Bakanı Kalkınma BakanıKültür ve Turizm Bakanı V.Maliye Bakanı Ö. DİNÇER İ. YILMAZ V. EROĞLU Milli Eğitim Bakanı Milli Savunma BakanıOrman ve Su İşleri Bakanı R. AKDAĞ B. YILDIRIM Sağlık BakanıUlaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı (R.G. 31 Temmuz 2012 – 28370) Genelge Başbakanlıktan: Konu : Karayolu Trafik Güvenliği Stratejisi ve Eylem Planı GENELGE 2012/16 Trafik kazalarının küresel ölçekte yaygınlığı ve neticesinde meydana gelen ölüm ve yaralanma vakaları ve toplumsal ve ekonomik kayıpların ciddi boyutlara ulaşması sorunun ulusal ve uluslararası düzeyde ilgili tüm kurum ve kuruluşlarla işbirliği içerisinde ele alınmasını gerektirmektedir. Ülkemizin en önemli sorunlarından biri olan trafik kazalarında her yıl çok sayıda vatandaşımız yaşamını yitirmekte, binlerce vatandaşımız yaralanmakta ya da sakat kalmaktadır. Trafik kazalarında hayatını kaybeden, yaralanan ya da sakat kalan kişiler, başta yakınları ve çevresi olmak üzere çok sayıda insanı derinden etkilemektedir. Trafik kazaları nedeniyle; aile üyelerinin ihtiyaç duyduğu hizmet ve giderleri karşılayan ya da katkı sağlayan kişilerin kaybedilmesi, bazı bireylerin bakıma muhtaç hale gelmesi, karşılaşılan uzun ve masraflı tedavi süreci gibi durumlar birçok ailenin yaşamında büyük sıkıntı ve zorluklara yol açmaktadır. Trafik güvenliğinin sağlanabilmesi; altyapı hizmetleri, acil müdahale ve ilkyardım, kaza sonrası kurtarma hizmetleri, eğitim, ilgili mevzuat, düzenleme ve denetim hizmetlerinin yerine getirilmesi ile mümkündür. Bu nedenle trafiğin daha güvenli hale gelebilmesi için, trafik güvenliği ile ilgili hizmetlerin sürekli, düzenli, zamanında, işbirliği ve uyum içerisinde verilebilmesi gerekmektedir. Bu çerçevede, karayolu trafik güvenliğine ilişkin çalışmaları yönlendirmek, bu konuda idari ve yasal düzenlemelere ilişkin çalışmalar yapmak, önerilerde bulunmak, kaydedilen gelişmeler hakkında kamuoyunun aydınlatılması amacıyla yapılacak çalışmaları değerlendirmek, trafik güvenliği konusunda alınabilecek önlemlere ilişkin tavsiyelerde bulunmak, bu konuya ilişkin strateji belgesi ve eylem planları hazırlatmak ve onaylamak, strateji ve eylem planı gerçekleşmelerini değerlendirmek, gerektiğinde strateji ve eylem planlarında değişiklik yapmak, trafik güvenliği konusunda kurumlar arası işbirliği ve koordinasyonu sağlamak üzere “Karayolu Trafik Güvenliği Stratejisi Eşgüdüm Kurulu” (Kurul) oluşturulmuştur. Kurulun; İçişleri Bakanı’nın veya gerektiğinde İçişleri Bakanlığı Müsteşarının başkanlığında; İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Karayolları Genel Müdürlüğü, Karayolu Düzenleme Genel Müdürlüğü, Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğü, Türk Standartları Enstitüsü ve Radyo ve Televizyon Üst Kurulundan üst düzey temsilcilerin katılımıyla oluşturulması uygun görülmüştür. Kurulun çalışma usul ve esasları, yıllık toplantı sayısı ile toplantı zamanları Kurul tarafından belirlenecek, sekretarya hizmetleri, alınan kararların, strateji ve eylem planlarının ilgili kurumlarca uygulanmasının takibi ve koordinasyonu Emniyet Genel Müdürlüğü Trafik Hizmetleri Başkanlığı tarafından yürütülecektir. Kurul tarafından ihtiyaç duyulması halinde alt kurul, komite, danışma grupları ve geçici ve kalıcı çalışma grupları oluşturulabilecektir. İlgili kamu kurum ve kuruluşlarının yanı sıra üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, meslek birlikleri, konu ile ilgili uluslararası kuruluş ve özel sektör temsilcileri de Kurul toplantılarına davet edilebilecek, alt kurul ve komite çalışmalarında yer alabileceklerdir. Küresel boyutta önem kazanan trafik güvenliği konusu, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 2 Mart 2010 tarihli toplantısında ele alınmıştır. Bu toplantıda, 2011–2020 yılları arasında trafik güvenliğinin sağlanması ve trafik kazalarından kaynaklı ölüm vakalarının %50 oranında azaltılması amacıyla “Küresel Yol Güvenliğinin İyileştirilmesi” hakkında 64/255 sayılı karar alınmıştır. Bu karar çerçevesinde hazırlanan “Yol Güvenliği için On Yıllık Eylem Planı 2011-2020” (Decade of Action on Road Safety 2011-2020) ile üye devletler on yıllık eylem planlarını açıklamaya davet edilmiştir. Bu çerçevede, ülkemiz karayollarında meydana gelen trafik kazalarının önlenmesi, trafik kazalarından kaynaklanan ölüm ve yaralanmaların önemli ölçüde azaltılarak sonuçlarının hafifletilmesi amacıyla İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünün koordinatörlüğünde, ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapılarak hazırlanan, ekte yer alan “Trafik Güvenliği Eylem Planı” Emniyet Genel Müdürlüğü Trafik Hizmetleri Başkanlığının “www.trafik.gov.tr” internet adresinde de duyurulacaktır. Eylem Planı kapsamında yapılacak çalışmalara ilişkin hazırlanacak raporlar, altışar aylık dönemler halinde değerlendirilmek üzere Kurula sunulacaktır. Kurul çalışmalarının bir bütünlük içinde yürütülmesi, karayolu trafik güvenliği konusunda kurumlar arası işbirliği ve koordinasyonun sağlanması, Kurul tarafından alınan kararların, strateji ve “Trafik Güvenliği Eylem Planı”nın uygulanması için tüm bakanlık, kamu kurum ve kuruluşlarınca gereken destek ve yardım sağlanacaktır. Bilgilerini ve gereğini önemle rica ederim. Recep Tayyip ERDOĞAN Başbakan TRAFİK GÜVENLİĞİ EYLEM PLANI Trafik Güvenliği Eylem Planı çerçevesinde yürütülecek çalışmalarda ve yapılacak uygulamalarda aşağıda yer alan esaslara göre hareket edilecektir: 1 TRAFİK YÖNETİMİ 1) Eylem Planında belirlenen hedeflere ulaşılabilmesi için; trafik hizmetleri alanında çalışan personel ile kullanılacak taşıt, araç, gereç ve diğer donanımlarda gerekli iyileştirme yapılacaktır. Trafik güvenliği ile ilgili hizmetlerde çalışan personelin durumu; tüm kurum ve kuruluşlarca, kurumsal ve eylem planında öngörülen hedefler açısından değerlendirilecek, personelin daha verimli ve etkili çalışmasına yönelik teşvik edici önlemler alınacaktır. 2) Karayolu trafik güvenliğini sağlamakla görevli trafik ekiplerinin yeterli düzeyde eğitilmesi ve yetiştirilmesine özen gösterilecektir. Halk eğitimi kapsamında sürücü ve yaya eğitimleri; ilgili kurumlar ve trafik ekiplerince verilmeye devam edilecektir. Askerlik hizmetinde bulunanlar ile diğer askeri personele; trafik güvenliği konusunda eğitim verilmesi için gerekli tedbirler, ilgili kurumlar tarafından alınacaktır. 3) Güvenlik nedeniyle yetkili kurumlarca alınan tedbirler dışında; trafik kurallarına uyma konusunda herkes eşit olacak, kamu vicdanını rahatsız edecek farklı uygulamalardan kaçınılacak ve emniyet kemeri kullanımındaki muafiyetler kaldırılacaktır. 4) Trafikte güvenlik nedeniyle zorunlu olmadıkça korna kullanımının önlenmesi için toplumsal bilinçlendirme çalışmaları yapılacak, trafikte gürültü kirliliğinin önlenmesi için gerekli tedbirler alınacaktır. 5) Koruma hizmetleri, mevzuattaki kişi ve görevlilerle sınırlı olarak belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde yerine getirilecek, koruma hizmetlerinden yararlanacak kişiler arasında sayılmayan kamu görevlilerinin koruma personeli bulundurmasına, bunlara araç tahsis edilmesine, trafikte geçiş üstünlüğü sağlamak maksadıyla araçlarına ışıklı ve sesli donanımlar taktırılmasına izin verilmeyecektir. Yürürlükteki mevzuatta açıkça belirtilen araçların dışında, hiçbir araca ışıklı, sesli ve renkli uyarı veren cihaz takılmayacak, aksine uygulamalara derhal son verilecektir. 6) Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından, trafik kazaları sonucu meydana gelen maddi ve manevi kayıpları azaltmak amacıyla toplumsal farkındalık oluşturmaya yönelik çalışmalar yapılacaktır. 7) Karayolu trafik güvenliğine katkıda bulunmayı amaçlayan meslek odaları ve sivil toplum kuruluşlarının; trafik güvenliği konusunda farkındalık oluşturmak için yurt çapında gerçekleştirilecek eylem planı, proje, kampanya ve faaliyetlere katılmaları sağlanacak, ayrıca bu alanda düzenlenecek kampanya, konferans ve seminerlerin yürütülmesi ile afiş, broşür ve kitapçık gibi bilgilendirici materyallerin hazırlanıp halka ulaştırılmasına özen gösterilecektir. 8) Sürücü ve yayaların doğru trafik davranışlarına özendirilmesi ve toplumsal farkındalık oluşturulmasına yönelik içeriğe yayın organlarında yeterli ölçüde yer verilmesi, film ve dizilerde toplumun trafik kurallarına uyumunun teşvik edilmesi ve bu kapsamda hazırlanan programların günün uygun saatlerinde yayınlanması trafik güvenliğine büyük katkı sağlayacaktır. Bu çerçevede; RTÜK, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, TRT, ulusal ve yerel bütün basın ve yayın kuruluşlarınca; ilgili kurumlar ile işbirliği içerisinde, trafik güvenliğine katkı sağlayıcı içerik ile bu içeriğin kitlelere etkili bir şekilde ulaştırılması hususunda gerekli hassasiyet gösterilecektir. 1 TRAFİK GÜVENLİĞİ EYLEM PLANI 9) Belirlenen hedeflere ulaşılabilmesi için, trafiği ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm mevzuat ve düzenlemeler, trafik güvenliği ile ilgili tüm kurum ve kuruluşlar tarafından; bu konudaki uluslararası standartlar çerçevesinde gözden geçirilecek, gerekli düzenlemeler ve değişikliklerle ilgili çalışmalar yapılacaktır. 10) Ülkemizde trafik kazası nedeniyle meydana gelen ölüm ve yaralanmalarla ilgili uluslararası standartlara uygun istatistiki veri toplanabilmesi için; Sağlık Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı başta olmak üzere ilgili kurumlar tarafından; kendi görev ve yetki alanlarındaki gerekli çalışmalar en kısa sürede sonuçlandırılacaktır. 1 DAHA GÜVENLİ YOLLAR 1) Trafik güvenliğine ilişkin risk ve tehlikeleri en aza indirebilmek amacıyla özellikle altyapı çalışmalarında, yol güvenliği standartlarına uygun; inşaat, imalat ve geometrik düzenlemelere ve her türlü denetimde etkinliğe dikkat edilecektir. Şehir içi ve şehirlerarası yollarda yapılacak alt ve üst yapı çalışmalarında; planlama, tasarım ve yapım aşamalarında yol güvenliği ile ilgili ulusal ve uluslararası standartlara titizlikle uyulacaktır. 2) Trafik yönetiminde; akıllı ulaşım sistemlerinden (trafik sensörleri, kameralar, değişken mesaj sistemleri, şerit kontrol işaretleri, elektronik denetleme sistemleri, trafik yoğunluğuna duyarlı trafik yönetimi ve uydu takip sistemleri, trafik ışıklarını düzenleyici akıllı sensörler vb.) azami ölçüde yararlanılacaktır. Akıllı ulaşım sistemlerini destekleyen teknolojilerin ülkemizde üretimi, üniversiteler ve sanayi kuruluşları ile işbirliği içerisinde teşvik edilecek, trafiğin yönetim ve yönlendirilmesi uluslararası standartlara uygun teknikler ve yöntemlerle gerçekleştirilecektir. 3) Emniyet Genel Müdürlüğü ve yerel yönetimlerce otomatik denetim sistemleri yaygınlaştırılacak; hız, alkol, emniyet kemeri, araç içi koruma sistemleri, kırmızı ışık ihlalleri, kask ve cep telefonu kullanımı ve ağır taşıtların denetimleri başta olmak üzere tüm denetimlerin etkinliği artırılacaktır. 4) Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, ilgili kurum ve kuruluşlar ve yerel yönetimlerce; taşımacılıkta karayollarının ağırlığının azaltılarak, yük ve yolcu taşımacılığında; deniz, hava ve demir yollarının kullanımının artırılması için gerekli çalışmalar yapılacaktır. 1 DAHA GÜVENLİ YOL KULLANICILARI 1) Tarımsal ve turistik faaliyetlerin yoğunlaştığı yer ve dönemlerde, trafik kazalarının en aza indirilmesi için gerekli önlemler alınacaktır. Bu kapsamda araç ve yol kullanıcıları; bilişim teknolojisi araçları, sosyal medya ve diğer duyuru ve bilgilendirme yöntemleriyle bilgilendirilecektir. 2) Bütün öğrencilerin trafikte; yaya, yolcu ve bisiklet sürücüsü olarak bilinçli yol kullanıcısı olmalarını sağlayıcı eğitim programları ile yetişkin eğitimini de kapsayıcı yaşam boyu öğrenme programlarının hayata geçirilmesi için gerekli çalışmalar, Milli Eğitim Bakanlığınca yapılacaktır. Bilinçlendirme kampanyaları ile bireylerin okulda öğrendikleri bilgiler desteklenecektir. 3) İl özel idareleri ve belediyeler; Karayolları Trafik Kanununda verilen görevler kapsamında, okul öncesi çocuklara ve temel eğitimdeki öğrencilere trafik bilgisi vermek ve kurallara uyma alışkanlığı kazandırmak amacı ile ülke genelinde çocuk trafik eğitim parkları açmak suretiyle bilinçlendirme çalışmalarına katkı sağlayacaktır. 2 TRAFİK GÜVENLİĞİ EYLEM PLANI 3 4) Yayaların güvenliği için, yerleşim yerlerindeki yaya yoğunluğuna göre yeterli sayıda yaya geçidi düzenlemesi yapılarak yayaların yaya geçitlerine yönlendirilmesi sağlanacaktır. Yaya geçitlerinin mümkün olduğunca kolay ulaşılabilir, hemzemin geçitler olmasına özen gösterilecektir. 5) Yayalar, yaya geçitlerine yöneldiklerinde; geçiş üstünlüğüne sahip araçlar dışında, geçiş hakkının yayalarda olması esas alınacaktır. Yaya güvenliğine ve yayalara öncelik tanınmasına yönelik mevzuatta ve diğer düzenlemelerde gerekli değişiklikler yapılacaktır. Bu kapsamda; valilikler, belediyeler ve ilgili kuruluşlar tarafından, yerleşim yerlerinin ve yolların özellikleri dikkate alınarak gerekli tedbirler alınacaktır. 6) Şehirlerde yaşam kalitesini artırmak ve atmosfere emisyon salınımını azaltmak amacıyla; yaya yolları ve bisikletle ulaşım yöntemleri mahalli idarelerce teşvik edilecek, imar planlarında ve yol yapımında yeterli yaya ve bisiklet yolu ayrılacaktır. Özellikle büyük şehirlerde hava kalitesinin korunması için emisyon salınımını azaltıcı ulaşım imkânları değerlendirilecektir. 1 DEZAVANTAJLI GRUPLARIN TRAFİK GÜVENLİĞİ 1) Özellikle özürlüler ve hareket kısıtlılığı bulunan yayaların karşıdan karşıya kolaylıkla geçmelerini sağlamak amacıyla hemzemin yaya geçitleri tercih edilecek, hemzemin yaya geçidinin yapılmasının mümkün olmadığı durumlarda rampalı üst geçitlerin yapılması veya üst geçitlerin asansör veya alternatif çözümlerle desteklenmesi sağlanacaktır. 2) Trafikte; kaldırım ve yollarda özürlü vatandaşların erişimini ve rahat dolaşımını engelleyen etkenler, Özürlü ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan ulaşılabilirlik tespit formları kullanılarak tespit edilecektir. Bu şekilde yapılan tespitler doğrultusunda, özürlülerin rahat ve güvenli erişimine yönelik gerekli tedbirler alınacaktır. Ayrıca özürlü, çocuk ve yaşlı gibi dezavantajlı grupların trafikte rahat ve güvenli erişimlerinin sağlanması için gerekli çalışmalar yapılacak, bilinç artırıcı kampanyalar düzenlenecektir. 3) Gazilerimiz, gazi kartlarını gösterdiklerinde kamu kurumlarına ait otoparklardan ücretsiz yararlandırılacak, ulaşımda gerekli kolaylık sağlanacaktır. EKAZA SONRASI ACİL MÜDAHALE 1) Trafik kazaları sonrasında kazazedelerin hızlı bir şekilde tıbbi müdahale ve nakillerinin sağlanabilmesi amacıyla karayolları ile entegre olarak ambulans helikopterler için iniş ve kalkış alanları; ilçelerde heliportlar, otoyollarda kara ambulansları için uygun park cepleri ve karşı yöne geçişler için güvenliği sağlanmış geçiş noktaları oluşturulacaktır. F- ARAÇ GÜVENLİĞİ 1) Trafik güvenliğine yönelik akıllı teknolojilerin geliştirilmesi çalışmalarının; kamu kurum ve kuruluşları, özel sektör ve eğitim kurumlarımız tarafından, uluslararası kuruluşlarla işbirliği yapılarak yürütülmesi büyük önem taşımaktadır. Bu çerçevede, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından taşıt güvenliği konusunda, güvenli üretim yapılması için gerekli her türlü önlem alınacaktır. TRAFİK GÜVENLİĞİ EYLEM PLANI (R.G. 31 Temmuz 2012 – 28370) Tebliğ Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından: İŞKOLU TESPİT KARARI Karar No : 2012/48 İşyeri : Vira Tem. İnş. Tur. Taş. Hiz. Org. Özel Eğitim Hiz.San. Tic. Ltd. Şti. 896. Sk. No: 2 Kat:2 Konak/İZMİR (merkez) Tespiti İsteyen : T.Sağlık-İş Sendikası İnceleme : Vira Tem. İnş. Tur. Taş. Hiz. Org. Özel Eğitim Hiz. San. Tic. Ltd. Şti.'de Bakanlığımızca yapılan incelemede; şirket merkezinde yapılan işlerin asıl işe yardımcı nitelikte büro faaliyetleri olduğu, Dr. Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesinde hastane genel hizmet alımı-karşılama ve yönlendirme, Bornova Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğünde müdürlüğe bağlı alanların temizliği, sulanması, bakımı onarımı, Torbalı Belediyesinde katı atıkların toplanması nakil ve destek hizmetleri, Dokuz Eylül Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezinde temizlik hizmeti, İzmir Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğünde temizlik hizmeti, Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesinde malzemesiz genel temizlik, haşere ilaçlama, ütü yapma, çamaşır yıkama, danışma ve porter (hasta ve materyal taşıma) hizmeti, Gediz EDAŞ İzmir İl Müdürlüğünde temizlik ve ilaçlama hizmeti, Pamukkale Üniversitesinde spor tesisleri destek hizmetleri temizlik işlerinin yerine getirildiği bu nedenle işyerlerinde yapılan işlerin İşkolları Tüzüğü'nün 28 sıra numaralı "Genel işler" işkolunda yer aldığı tespit edilmiştir. Karar: Vira Tem. İnş. Tur. Taş. Hiz. Org. Özel Eğitim Hiz. San. Tic. Ltd.Şti. işyerlerinde yürütülen işlerin niteliği itibariyle İşkolları Tüzüğü'nün 28 sıra numaralı "Genel işler" işkoluna girdiğine ve yapılan bu tespitin Resmî Gazete'de yayımlanmasına 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 4' üncü maddesi gereğince karar verilmiştir. (R.G. 31 Temmuz 2012 – 28370) TEMMUZ / 2 0 12 A) YAŞ HADDİNDEN EMEKLİYE AYRILAN HÂKİM VE SAVCILAR 12345- 20805 20962 23852 26142 26757 Muhlis ÜNLÜ İlker SEZEN Ömer YÜKSEL Nuri YÜCEL Sedat LARLAR Bakırköy Hâkimi Bakırköy Cumhuriyet Savcısı Boğazlıyan Cumhuriyet Savcısı Isparta Hâkimi Danıştay Savcısı B) İSTEĞİ ÜZERİNE EMEKLİYE AYRILAN HÂKİM VE SAVCILAR 12- 23847 26091 34567891011- 27569 28264 29294 29860 30436 30682 36113 38012 38559 Ali ÇELEN Hüseyin Cahit ERBAKAN Sadık KOCA İbrahim Ethem DİKMEN Yaşar Zülfü ARSLAN Temel DOĞANGÜN Ferhat YILDIRIM Ali KARA Ülkü GÖK GÜVEN Ayfer PARMAKSIZ Ataman KARAPINAR Adana Cumhuriyet Savcısı Yargıtay Tetkik Hâkimi Eskişehir Hâkimi İstanbul Cumhuriyet Savcısı Yargıtay Yirminci Hukuk Dairesi Üyesi Şanlıurfa Hâkimi Ankara Cumhuriyet Savcısı Bakırköy Hâkimi Yargıtay Hâkimi Ankara Vergi Mahkemesi Üyesi Kartal Cumhuriyet Savcısı