PDF formatı için tıklayınız.
Transkript
PDF formatı için tıklayınız.
EDAKTÜEL n Eylül-Ekim n 2015 n sayı:18 Fotoğraf Sanatçısı Erol Özdayı Dermokozmetik ürün alırken nelere dikkat etmeli Çocuklar okula nasıl hazırlanmalı? Kanserden korunmanın yolları Lazer Epilasyon hakkında bilinmesi gerekenler Diş bakımında Lamine Restorasyonlar n eylül - ekim 2015 n yıl 3 n sayı 18 Bir eğitim fabrikası: Nesin Matematik Köyü Denizlere yelken açmak 2000 yıllık geçmişiyle Bağbozumu Şenlikleri Sonbaharı karşılamak... edaktüel içindekiler Yıl 3 • Sayı 18 Eylül - Ekim 2015 İmtiyaz Sahibi EDAK Adına Ecz. Emre Bacanak emre.bacanak@edak.org.tr Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Ecz. Ayşem Jale Kıhtır jale.kihtir@edak.org.tr Yayın Koordinatörü İ. Hakkı Kesirli hakki.kesirli@shift-izmir.com Genel Sağlık Editörü Ecz. Meltem Kortel meltem.kortel@edak.org.tr Genel Koordinatör Yeşim Erdemir yesim.erdemir@edak.org.tr Ürün/Reklam Koordinatörleri Hakan Tolunay hakan.tolunay@edak.org.tr Burcu Yaylacık burcu.yaylacik@edak.org.tr Kontrolör Ecz. Kazım Özgür kazim.ozgur@edak.org.tr Yayına Hazırlayanlar • Alpay Sönmez • Deniz Çaba • Handan Korhan • Ö. Alkım Serin • Özge Coşkun • Utkucan Akkaş Bu sayıda katkıda bulunanlar • Diyetisyen Derya Zünbülcan • Eczacı Eda Çağında • Uzman Ayça Güngör • Prof. Dr. Canfeza Sezgin • Uzm. Eczacı Gürhan Abuhanoğlu • Dt. Sibel Seven • Prof. Dr. Erkin Kır • Olcay Öner Akyıldız 10Sonbaharı karşılamak... Dosya: Tatili geride bırakıp çalışma ve okul hayatına dönmek gözünüzde büyümesin. Sağlıklı bir dönem sizleri bekliyor! 12 Sonbahara özel beslenme önerileri Diyetisyen Derya Zünbülcan yazdı 52Biyoteknolojik ilaç üretim tesisi Abdi İbrahim'den büyük yatırım. 18 Nesin Matematik Köyü 54 Akupunktur Bir eğitim fabrikası... Alternatif değil tamamlayıcı tıp 22 Etkinlik önerileri 26 Grip aşısı gerekli mi? Eczacı Eda Çağında yazdı. 28 Cilt lekeleri ile mücadele Uzman Ayça Güngör anlattı 30 Kediler neler görür rüyalarında kimse bilmez... Eczacı Nagihan Yıldız'ın kaleminden 58 Retina bozuklukları Prof. Dr. Erkin Kır yazdı 64 Bağbozumu şenlikleri 200 yıllık gelenek... 68 Bermuda Üçgeni Üçgeni'nin sırlarına bilimsel çözüm 70Binicilik Canlı ile yapılan tek spor dalı... 72 Denizlere yelken açmak Olcay Öner Akyıldız anlattı Yönetim ve İletişim EDAK S.S. İzmir Eczacılar Üretim Temin ve Dağıtım Kooperatifi Eczacı ve Fotoğraf Sanatçısı Erol Özdayı Karacaoğlan Mahallesi 6173 Sokak 4, 35030 Işıkkent İzmir • 232.488-1919 edak@edak.org.tr 36 Kanserden korunma İçerik ve tasarım Shift-İzmir Hürriyet Bulvarı 10, Hürhan Kat:7 35210 Çankaya İzmir • 232.445-3055 Psk. Seyran Güneş yazdı Baskı Metro Matbaacılık Yahya Kemal Beyatlı Cad. 94, BEGOS 3. Bölge 35400 Buca İzmir • 232.290-3311 1 Eylül 2015 tarihinde basılmıştır Edaktüel Dergisi EDAK Ecza Kooperatifi ücretsiz yerel süreli yayınıdır. İki ayda bir yayınlanır. Dergi tüm yayın hakları EDAK Ecza Koop'a aittir. Yayınlanan yazı ve fotoğraflar tamamen veya kısmen dahi olsaizinsiz kullanılamaz, çoğaltılamaz. Yayınlanan yazıların ve ilanların sorumluluğu sahiplerine aittir. Edaktüel Dergisi basın ve meslek ilkelerine uymayı kabul ve taahhüt eder. 4 32 Fotoğraf; her an her yerde... edaktüel eylül•ekim 2015 Prof. Dr. Canfeza Sezgin anlattı 40 Okula hazırlık... 76 Sicilya Mutfağı Eşsiz bir lezzet yolculuğu 80 Sahaflar Eskiye özlem duyanların mekanı 84 Sinema Madımak: Carina’nın Günlüğü 42İnternetten alışverişte dikkat edilmesi gerekenler Eczacı Meltem Kortel yazdı 44Dermokozmetik Uzm. Ecz. Gürhan Abuhanoğlu anlattı. 46Lazer epilasyon 48Lamine restorasyonlar 86 Kitap Dt. Sibel Seven yazdı Bu sayıda kitap seçkileri edaktüel başkandan Ecz. Emre Bacanak EDAK Yönetim Kurulu Başkanı Sizlerin ve tüm yakınlarınızın sağlığını gelecekte nasıl daha iyi güvence altına alacağız? Değerli EDAKTÜEL okurları, Dergimizin bu sayısında biz eczacılar için hayati önem taşıyan bir konuyu gündem etmek istiyorum. “Sizlerin ve tüm yakınlarınızın sağlığını gelecekte nasıl daha iyi güvence altına alacağız?” Hepinizin bildiği gibi biz eczacıların ve diğer tüm sağlık profesyonellerinin varlık nedeni, sizlerin sağlığının devamını sağlamak aslında. Toplumumuzda yaşayan tüm bireylerin sağlığı yerinde ve bozulmayacak olsaydı sağlık profesyonellerine de ihtiyaç olmazdı. Ancak hepimiz ölümlü olduğumuza göre teorik olarak bu durum mümkün değil. Dolayısıyla pratikte amaç, sağlık profesyonellerinin bireylerin sağlığı ve yaşam kalitelerini arttırmak konusunda her geçen gün nasıl daha fazla katkı koyabileceklerinin düşünülmesi, araştırılması ve uygulanmasıdır. Bugüne kadarki algımızda eczacılık hizmetlerinin toplum sağlığını temin etmekteki yerine göz atacak olursak; kabaca geçmişte önce hekim ve eczacı genellikle aynı kişi olup teşhisi koyan ve tedavi eden bir bilim insanıdır. Sonraları bilgi büyüdükçe teşhis ve tedavi ayrı ihtisas konuları haline dönüşmüş ve bu iki kimlik birbirinden ayrılmıştır. Eczacı, hekimin koyduğu teşhise göre ilacı yapan, tedaviyi düzenleyen ve takip eden bir pozisyona taşınmıştır. Sanayi devrimi ile birlikte ilaç kimyasal bir sanayi ürünü haline dönüşmüş, bununla birlikte eczacının “İlacı yapan kişi ” olma özelliği kaybolmuş tedaviyi ve hastayı takip eden ve onu yan etkilerden ve etkileşimlerden koruyan bir kimlik ortaya çıkmıştır. Bu kimliğin en önemli özelliği küçük bir mahalli bölgede yaşayan tüm insanları iyi tanıyan ve onların ailevi, mesleki ve genel sağlık bilgilerini çok iyi bilmesi ve bundan dolayı hastanın sağlığı üzerine söz sahibi olabilmesidir. Ancak dünyanın son yirmi yılda yaşadığı teknolojik ve ekonomik değişim süreci bireyleri daha birey, toplumları ise daha mekanik hale getirmiş durumdadır. Dünyanın gidişatı da bu istikamettedir. Hal böyle olunca önümüzdeki dönemde eczacılık mesleğinin icrası ve sağlık profesyonelleri içindeki fonksiyonu bakımından yeniden tanımlanmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Eczacılık hizmetleri yeniden tanımlanıyor Eczacılık mesleğinin temellerinin hiçbir zaman değişmeyecek olması ile birlikte fonksiyonlarının yeniden tanımlanması artık 6 edaktüel eylül•ekim 2015 zorunlu hale gelmiş durumdadır. Yeni oluşacak bu tanım için toplumsal bakış açısı ve algısı bakımından etkili iki tane temel öğe var. Bunlardan birincisi bilgi teknolojilerinin etkisi, ikincisi ise çağdaş toplumda bireylerin kendi sağlıkları konusuna bakış açısı. Eczacılık hizmetlerinin yeni tanımı bu iki önemli etkiye göre şekillenecektir. Bu tanımı yapabilmek için biz eczacılar şu iki sorunun cevabını bulmak zorundayız. n Bugüne kadar bireylerin sağlık takibini onlarla olan yakın ilişkilerimiz sayesinde yürütürken bireyselleşen ve hayatına başka insanların müdahil olmasını istemeyen toplumun sağlığını nasıl takip edebiliriz? n Bugüne kadar sağlık beklentisi “Hastalanınca tedavi edilmek” olan toplum, bu beklentisini artık “Sağlıklı yaşamak ve sağlıklı kalmak” şekline dönüştürdüğünde biz ne gibi yeni hizmetler üretmeli ve nasıl organize olmalıyız? Değerli EDAKTÜEL okurları, İşte, bu iki sorunun cevabı bizim varlık sebebimizi yani sizlerin sağlığına katkı koymak, sürekli takip etmek ve sürdürülebilirliğini sağlamak açısından son derece önemlidir. Şunu bilmenizi istiyoruz ki; EDAK Ecza Kooperatifi şemsiyesi altında bulunan biz EDAK eczacıları, bu iki sorunun cevabını biliyor ve buna göre organize oluyoruz. Bunun için sizlerin hastalıklarına ve yaşam alışkanlıklarına dair bilgileri eczacınızın saklayabileceği, ihtiyaç duyduğunuz anda sizin sağlığınızın korunması ya da iyileştirilmesi gerektiğinde hasta bilgi güvenliğini temin etmek koşuluyla ve sadece yine sizin en yakın sağlık danışmanınız olan eczacınız tarafından kullanılabilecek bir bilgi bankası alt yapısı oluşturmaktayız. Bununla beraber sizin hem sağlığınızı koruyacak hem de daha mutlu kılacak sağlıklı yaşam hizmetleri üretebileceğimiz bir organizasyon haline dönüşmek üzere çalışıyoruz. Önümüzdeki birkaç yıl içerisinde ülkemizde çok daha nitelikli bir eczacılık hizmetini sizlerle buluşturabilmeyi ümit ediyor, hepinize saygılar sunuyorum… edaktüel sunuş Ecz. Ayşem Jale Kıhtır EDAK Yönetim Kurulu Sekreter Üyesi Kaldığımız yerden devam... Çoğumuz biraz es verdik hayata, okula, çalışmaya, yaza vurduk kendimizi bir rehavet çöktü bedenimize sıcakla birlikte... Kimimiz deniz kenarında, kimimiz yaylada serinletmeye çalıştık bedenimizi, ruhumuzu ise nadasa bıraktık. Kimimiz ise hiç ara vermeden devam ettik çalışmaya, hiç ama hiç durmadan, denizin ve tatilin hayalini kurarak. Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkede hiç denizi görmemiş çocukların yaşadığı memleketimde, hepimiz yaşamaya çalışıyoruz... Bazılarımız girdiği denizin soğukluğunu, kaldığı otelin konforunu, ayağına batan deniz kabuğunu dert ederken, kimimizin ise hayali olur bu dert, tasalar...Kaldığımız yerden devam ederken verdiğimiz eslerde bazen yeniden başlamak gerek her şeye her yeni başlangıcın yeni bir umut olduğunu bilerek. EDAK ailesi olarak bizler kaldığımız yerden devam ediyoruz... - Evet, nerede kalmıştık?:) Bu sayımızda "Psikolojik olarak çalışma dönemine hazır mısınız? diye soruyor ve size tatil dönüşü faydası olacak bilgiler veriyoruz. Tabi bu dönemde tepe taklak olan "Beslenmenizi düzene sokmak için neler yapmalısınız? " yine ilginizi çekeceğini umduğumuz konular arasında... Gün bana yetmiyor diyorsanız; "Gününüzü planlayın..." yazımızı okuyun. Küçük notlar ve önem dereceleri ile günümüzü planlı yaşamanın keyfini çıkarın... E , her daim biz hanımların derdi ve hobisi olan "Gardıropta yenilik!" de ilginizi çekecek konular arasında yer alıyor. Sevgili meslektaşlarım yazıları ile bu sayımıza da renk kattı. Eczacı Meltem Kortel yazısında, internetten dermokozmetik alışverişine değiniyor. Özellikle yaz-kış hanımların dikkatini cezbeden dermokozmetik ürünlere internetten ulaşmanın hem dayanılmaz çekiciliği hem de sakıncaları mercek altında... Eczacı Eda Çağında, Eylül ayında başlayan ve uzun süren grip mevsimine karşı bizi uyarıyor. Grip aşısı gerçekten gerekli mi, değil mi? tartışmaları sürerken faydası olacak bu yazıyı 8 edaktüel eylül•ekim 2015 okuyun derim. Ecz. Gülhan Abuhanoğlu Dermokozmetik hakkında bilmediklerimiz kaleme aldı. Ve Eczane Filozofumuz yüreğinin güzelliklerini kedilerle bize açmış "ben kedi sevmem" diyenler bile eminim artık kedilere ve tüm can dostlara daha farklı bir gözle bakacak...Çünkü, insanlığın erdemi önce insan olarak birbirimizi ve etrafımızdaki bu can dostları düşünmekte yatıyor... Sonuç olarak, bizler her sayımızda biraz daha büyüyüp olgunlaşarak, hayata ve yaşama dair ne varsa sizinle paylaşarak, yaşadıklarımızdan pişman olmayıp, keşke demeden bir kez daha "merhaba!" diyoruz size... Eğer yeniden hayata başlayabilseydim; İkincisinde, daha çok hata yapardım. Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım. İlkinde olmadığım kadar neşeli olurdum, Çok az şeyi ciddiyetle yapardım. Temizlik asla sorun olmazdı. Daha fazla risk alırdım hayatta. Daha fazla seyahat ederdim. Daha çok güneş doğuşunu izler, Daha çok dağa tırmanır, Daha çok nehirde yüzerdim. Daha çok görmediğim yere giderdim. Daha az bezelye ve doyasıya dondurma yerdim, Gerçek sorunlarım olurdu, hayali olanların yerine. Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardanım ben. Elbette mutlu anlarım oldu ama, Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu. Farkında mısınız bilmem. Hayat budur zaten: Anlar sadece anlar. Sizde anı yaşayın... Jorge Luis Borges edaktüel dosya Tatili geride bırakıp çalışma ve okul hayatına dönmek gözünüzde büyümesin. Sağlıklı bir dönem sizleri bekliyor! Sonbaharı karşılamak... • Ö. Alkım Serin • Belki bir sahil kasabasında belki bir Karadeniz turunda ya da yurt dışının karşı konulamaz çekici topraklarında belki de olduğumuz yerde koskoca bir yaz tatili geçirdik. Bu rahat geçen dönemden sonra yoğun iş ve okul temposuna alışmak zor olacak diyenler için mükemmel tüyoları yazdık… İş yerinde nasıl verim sağlayabileceğinizden Diyetisyen Derya Zünbülcan’ın sonbahara özel beslenme önerilerine, sonbahar modasından mükemmel bir gün geçirmenin sırlarına kadar her şeyi bulabileceğiniz bir dosya sizlerle. Kabiliyet gücünüzü gösterin Zekâmızı günlük hayatımıza yansıtabilmek şüphesiz ki bizi diğer canlılardan ayıran en önemli özellik. Doğru araçlar düzenli şekilde kullanılırsa bu özelliğimiz verimliliğimizi olumlu yönde etkileyen en kesin unsur olarak karşımıza çıkarlar. Bu ister bir dosya ister bir bilgisayar isterse de oturduğunuz sandalye olsun, işiniz için en iyi araç gereçleri kullanmak gün sonunda başardığınız iş sayısında büyük bir fark yaratacaktır. 10 edaktüel eylül•ekim 2015 Zamanınızı ve işlerinizi yönetin Basit bir planlama, zamanınızı daha verimli hale getirmek konusunda size yardımcı olabilir. Yeni bir güne başlarken o gün hangi işleri tamamlayacağınızı bilmelisiniz. İşlerinizi önem sırasına koymanız gün içerisinde sizi rahatlatacaktır. Örneğin işin nasıl yapılacağına, işi kimin yapacağına göre ayırabilirsiniz. Bu sıralamayı yaparken işleri acil ve önemli olarak gruplamak da önem taşır. “Hayır” demeyi öğrenin Çalışmalarınızı engelleyecek her türlü dış etkene “Hayır” diyebilmelisiniz. Acil konular ve az sayıda özel durumlar hariç, bir iş üzerinde yoğun şekilde çalışırken dikkatinizi dağıtacak her şeyden kaçınmalısınız. Kendiniz için en doğru zamanı bilin Tabii ki hepimizin gün içinde verimsiz oldu- Nokta atışı Yolculuk yaparken veya aktif olarak çalışmadığınız zamanlarda tamamlayacağınız küçük işler, daha önemli işlere daha fazla zaman ayırmanızı sağlayacaktır. Geçmişten güç alın! Verimliliği arttırmak için kopyala-yapıştır metodunun bazı durumlarda oldukça işe yaradığını göz ardı etmemek gerek. Daha önceden hazırlanmış taslak ve şablonları kullanmak sıkıştığınız anlarda size zaman kazandıracaktır. Home-office size iyi gelecek… Bazı durumlarda evden çalışmak, ofis ortamındaki dikkat dağıtan etmenlerden uzaklaşmak varolan verimliliğinizi arttırabilir. Elbette evde çalışmak için gerekli araç ve gereçlerin yanınızda olması ve çevrenin çalışmaya uygun olması da önemli. Ayrı bir ofis veya oda vars; kapınızı kapayıp verimli bir gün geçirebilirsiniz. Ama her şeyden önce mutlu olmayı, her ne yaparsa yapsın aşk ile yapmayı ihmal etmemeli insan. ğu zaman dilimleri olabilir. Önemli olan sizin bu zamanların farkında olmanız… Sabah mı, öğleden önce mi veya öğleden sonra mı? Bu zamanları her gün tekrar ettiğiniz yapıl- ması kolay işlerle veya kendinize zaman ayırarak değerlendirebilirsiniz. Yorgun hissetmeye başladığınızda veya odaklanma sıkıntısı çektiğinizde çalışmaya bir ara verin, belki küçük bir kaçamak size de iyi gelebilir! Motivasyon arttıran filmler Kişisel gelişim kitaplarından sıkıldıysanız film izlemek motivasyon arttırıcı bir eyleme dönüşebilir. İşte öneriler: • Ölü Ozanlar Derneği • Akıl Defteri • Ağaç Eken Adam • Akıntıya Karşı • Aman Tanrım • Forrest Gumb • Can Dostum • Umudunu Kaybetme • Guguk Kuşu • İçimdeki Deniz • Nietzsche Ağladığında • Truman Show • Amedeus 2015 eylül•ekim edaktüel 11 edaktüel dosya Diyetisyen • Derya Zünbülcan • Sonbaharda beslenmeye özel öneriler Sonbahar ayları savunma sistemi zayıf bireyler için nezle-grip aylarıdır. Bu dönemde savunma sistemindeki zayıflamayla birlikte grip, nezle sıklıkla görülür. Bu değişikliklere vücudumuzun uyum sağlaması ve sonbaharda hastalıklarla savunma sistemimizin güçlü çalışması için beslenme düzenimizde ve yaşam tarzımızda bazı değişiklikler yapmakta fayda var. Sofranızı güçlendirin, sağlığınız güçlensin n Sağlıklı sofra, sağlıklı beden demektir. Bu sonbaharda bir karar alın ve değişime sofranızdan başlayın. Fazla kilolarınızı sağlıklı şekilde verin. Yapılan bilimsel çalışmalarda vücut kitle indeksi 45 ve üzerinde olan kişilerde yaşam süresinin 20 yıl kısaldığı, kilo verilmesi ile bağışıklık sisteminin güçlendiği gösterilmiştir. Unutmayın! Kiloyu kaybetmek, hayatı kazanmaktır. n Karbonhidrat, protein ve yağdan dengeli, lif içeriği yüksek bir programla beslenmek bağışıklık gücünüzü arttırır. Kuru baklagiller hem protein, hem lif hem de savunma sistemi için önemli olan demir açısından zengindir. Haftada en az 2 defa kuru baklagil tüketilmelidir. n Kolesterol probleminiz yoksa kahvaltıda mutlaka yumurta tüketin. Kahvaltıda yumurta tüketmek hem metabolizmanızı hızlandırır, hem de kan şekerinizi dengeleyerek kilo artışını önler. Kahvaltıda tahıllı ekmek, yarım yağlı peynir, doğal bal, zeytin, domates, biber ve yumurta ile sonbaharda hastalıklardan korunabilirsiniz. n Günde 1 bardak kefir savunma sistemini güçlendirir, mide barsak florasını dengeler, hazmı kolaylaştırır, kabızlığı önler, kansere karşı koruyucudur, yüksek tansiyon, kolesterol düşürülmesinde etkilidir. n Vitamin ve mineraller bağışıklık sisteminin korunmasında önemlidir. Sonbaharda korunmak ve hastalığın seyrini hafifletmek için A, C, E vitamini tüketimine dikkat edilmesi gerekir. 12 edaktüel eylül•ekim 2015 n C vitamini alımınıza dikkat edin. C vitamini, soğuk algınlığında antihistaminik etki göstererek belirtileri hafifletir. Alışveriş sepetinize limon, portakal gibi turunçgillerle değil, özellikle kuşburnu, kırmızı ve yeşil sivri biber, kivi, maydanoz, roka ekleyerek C vitamini alımınızı arttırabilirsiniz. n A vitaminini ihmal etmeyin. A vitamini, kandaki beyaz hücre aktivitesini artırır. Beyaz hücreler savunma sisteminin önemli bileşenleridir. Havuç, ıspanak, kabak, domates, karaciğer, havuç, ıspanak, brokoli, marul, kayısı tüketerek A vitamini alımınızı arttırabilirsiniz. n Sofranızda haftada 2 defa balık olsun. Balık sağlığın temeli olan Omega-3 yağ asitlerinden zengindir. Savunma sisteminizi güçlendirmek için pişirme yöntemi de önemlidir. Mevsim balıklarını ızgara şeklinde, buğulama yaparak veya fırında pişirerek tüketebilirsiniz. n Alkolden uzak kalmaya veya azaltmaya çalışın. Yapılan bilimsel çalışmalarda alkol tüketiminin hastalıklarla savuma sistemi üzerinde olumsuz etkiler yaptığı kanıtlandı. Güçlü bir bağışıklık sistemi için alkolden uzak durmaya dikkat etmelisiniz. İyi Fikir! Sonbaharda hastalıklardan korunmak için günde 1 fincan ekinezya çayı içmek, 1 kâse probiyotik yoğurt yemek. Sonbaharda gribe meydan okuyan üçlü Yeşil Yapraklılar Vücudumuzda her an serbest radikaller adı verdiğimiz maddeler oluşur. Serbest radikaller hücresel hasar gerçekleştirerek yaşlanmadan ve hastalıklardan sorumlu maddelerdir. Yeşil yapraklılar serbest radikaller ile savaşarak grip, kanser, kalp hastalıkları ve obeziteye karşı koruma kalkanı oluşturur. Journal Nutrition’da yayınlanan bir makaleye göre günde 1 defa pişmiş yeşil yapraklı bir sebze tüketmek kolon kanseri riskini yüzde 24 oranında düşürmektedir. Gripten kansere kadar birçok rahatsızlıktan korunmak, bu sonbaharı sağlıklı geçirmek istiyorsanız her öğün yeşil yapraklı sebze tüketmeyi alışkanlık haline getirmelisiniz. Havuç Havuç provitamin A, C, D, E, K, B1 ve B6 vitaminlerinin zengin kaynaklarından birisidir. Biotin, kalsiyum, magnezyum, fosfor ve diğer bazı minerallerce de zengindir. İçerdiği lutein, alfa, beta, gamma karatenoidler (turuncu renk verir), zeaksantin ve ksantofil (sarı renk verir) gibi fitonutrientler sayesinde sebzelerin kralıdır. Sarımsak Sarımsak, milattan önce 2600-2100 yıllarında Sümer kil tabletlerinde ve milattan önce 1550 yılında tıbbı bir metin olan Ebers Kodeksinde eski Mısırlılar için, özellikle çalışan sınıf ve ağır işçiler için, önemli bir ilaç olduğu yazılan mucizevî bir besindir. Hücre hasarını önleyerek yaşlanmanın ertelenmesinde etkilidir. Unutulmaması gereken temel nokta azının karar çoğunun zarar olduğudur. Günde 1 veya 2 diş sarımsak tüketimi yeterli olacaktır. Sonbahar modasına göz atalım! Mükemmel bir gün geçirmenin sırrı Sabahın ilk birkaç saatinin günün geri kalanının nasıl geçeceği üzerinde önemli bir rol oynadığını biliyoruz. Terazinin bir ucunda her gün sabah 5’te kalkan Virgin’in kurucusu Richard Branson veya sabah 4 buçukta kalkan Disney’in CEO’su Bob Iger bulunuyor. Diğer ucunda ise yataktan asla ayrılamayanlar. Aslına bakarsanız düşündüğünüzün aksine güne erken başlamak, çalışmaya erken başlamak değil, duyularınızı erken uyandırmak için önemli bir adım. Bunu daha iyi anlamak için, planlı insanların başarısında önemli role sahip üç unsuru inceleyelim: Güne egzersizle uyanın Sözünü ettiğimiz başarılı insanlar vücutlarını uyandırarak güne başlıyorlar. Egzersiz sırasında üretilen hormon akışı sayesinde günlerine ekstra bir enerjiyle başlarlar ve olumlu bir durgunluk hali yaratırlar. Egzersiz sona erdiğinde elde edilen bu olumlu hissi günlerinin başlangıç noktası yaparlar. Tabii ki bunun çok yoğun ve yorucu bir egzersiz olması şart değil. 20 dakika bisiklete binmek veya hızlı adımlarla yürümek veya vücudu esnetmek vücudunuzu güne hazırlamak için yeterli olacaktır. Gününüzü planlayın ve gözünüzde canlandırın Kendinizi gün içerisinde karşılaşabileceğiniz stresli anlara hazırlıklı kılmak için gününüzü planlamaya ve göz önünde canlandırmaya birkaç dakika ayırabilirsiniz. Bu tür bir planlama ayrıca gün içerisindeki dinlenme aralarınızı düzenlemek için de size oldukça yardımcı olacaktır. Sağlıklı bir kahvaltı Vücudunuzun iyi işlemesini istiyorsanız, ona ihtiyacı olan enerjiyi uygun bir şekilde sağlamanız gerekir. Bunu yapamadığımız takdirde, muhtemelen günün başından itibaren kendinizi yorgun hissedersiniz. Buna ek olarak sinir sisteminiz de huzursuzluğa meyillenir ve günün sonunda iki misli daha yorgun olmaya sürükler. Tüm bu olumsuzlukları engellemenin en önemli yollarından biri şüphesiz ki sağlıklı bir kahvaltıyla güne merhaba demek. Herhangi bir rutinde olduğu gibi, erken kalmak ve günün ilk saatlerinden faydalanmak başta zor gibi görünse de, vücudunuzun şımartılmaya ihtiyacı vardır. Siz stresli bir yaşamda koşturdukça daha çok dinlenmeye ihtiyacı olan vücudunuzu bu ritüele alıştırdığınızda gün içerisinde kesinlikle daha fazla enerjiye sahip olduğunuzu hissedeceksiniz. Ünlü moda yorumcuları yeni sezon sonbahar modası hakkında ufak tüyolar verdi. Sonbahar-Kış 2014-2015 sezonunun egemen rengi deve tüyü. Bu rengin tonları hem günlük giyimde, hem de ev tekstili ürünlerinde temeli oluşturuyor. Bu renkle tezat yakalama gücüne sahip feminen tonlar ise kış sezonunun vazgeçilmezleri arasında yerini alacak. Kış sezonunun “olmazsa “olmaz” diğer renklerinden biri de gri. Gri, renk paletindeki tüm farklı tonları ile kadın koleksiyonlarını istila ediyor. Önümüzdeki kış sezonunun parolasını aklınıza kazıyın: “Siyah, yeni siyah.” Yani siyahsız yapamayacağız. Siyahın hem zıddı hem de en yakın arkadaşı beyaz ise dikkat çekici tasarımlarda kendisini gösterecek. Mavi rengi geçen kıştan bize miras. Gelecek sezon da bu rengin farklı tonları ve desenlerdeki hakimiyetiyle masmavi bir kış geçireceğiz. Avcı yeşili olarak adlandırdığımız renk ise 2015 yaz sezonundaki yerini 2016 kış sezonuna taşıyor. Bu rengi özellikle çağdaş, modern tasarımlarda göreceğiz. Geçen kış sezonunda ön planda olan kahverengi, bu sezon tahtını avcı yeşiline devredecek. Kış rengi olarak kendini güncelleyen kırmızı, koza tarzı örgülerde görülecek. Özellikle aksesuarlarda belirginleşen bu renk, erkek koleksiyonlarında da karşımıza çıkacak. Safran sarısı tonları kış sezonu içerisinde en çok erkek koleksiyonlarında göze çarparken, kadın koleksiyonlarında da cömertçe kullanılıyor. Sarının diğer rastlayacağımız tonları ise sülfür sarısı ve asit sarısı. 2015 eylül•ekim edaktüel 13 edaktüel dosya Doğa dönüşürken siz canlanın! D oğa canlılığını kaybettikçe insanların da kaygı düzeyi yükseliyor. Sonbahar yaşlılığı ve ölümü çağrıştırsa da mutsuz bir ruh haline bürünmek mevsimin gereği değil. Genetik olarak depresyona yatkın olanlarda ilkbaharda olduğu gibi sonbaharda da tipik depresyon etkileri görülebiliyor. Yaz sonrası yeniden rutin işlerin başlaması, tatil planlarının uzun bir süre kapanması, gündüzlerin kısalacak olmasıyla eve erken dönmenin sancısı… Beraberinde ne geliyor? Sabah uyanmakta güçlük çekme, karamsarlık, çabuk sinirlenme, enerji azlığı… Güneşli güzel günlerin artık gerilerde kaldığı, çetin kış koşullarının tekrar gelmek üzere olduğunu hatırlatan sonbahar hüzün mevsimi olarak anılsa da her şey bizim elimizde. Varsın yapraklar sararsın dökülsün, ruhumuza hüzün vermesin. Çünkü hayatımızı canlandırmak bizim neler yapacağımıza bağlı. İşte size birkaç sonbahar tavsiyesi: Eylül’de kültür-sanat sezonu açılır Bütün bir yaz boyunca açık hava tiyatrolarındaki gösteriler dışında sanatsal etkinliğe katıldığımız söylenemez. Gündem bu denli üzücü ve yorucuy14 edaktüel eylül•ekim 2015 ken sanattan da uzaklaşıyoruz beri yandan. Oysa daha da çok yaklaşmalıyız. Eylül-ekim ayları kentlerin yeniden canlanması, tüm sanat kurumlarının tekrar kapılarını açması demek. Devlet Tiyatroları, Senfoni Orkestraları, Opera ve Bale yıllık programlarını hazırladı. Yepyeni oyunlar, konserler ve gösteriler var. Eylül-ekim aylarında henüz havalar da iyi gittiği için açık hava etkinlikleri sürüyor. Özellikle İstanbul’da şölen var: n Dünyanın 1 numaralı DJ'i Hardwell, yeni şovu "United We Are" dünya turnesi kapsamında 3 Ekim Cumartesi günü 3 saatlik performansı ile İstanbul'da! n La Juan D'Arienzo Tango Orkestrası, "Tango'nun Ritimi" adlı gösterisi ile 30 Eylül'de İstanbul’da TİM Show Center'da sahne alıyor. n Cazın buğulu sesi Diana Krall, 27 Ekim'de İstanbul'da! 5 Grammy ödüllü caz solisti Diana Krall, "California Dreamin" ve "Desperado" gibi tüm zamanların en iyi pop şarkılarını caz ezgileriyle yorumladığı yeni albümünün dünya turnesi kapsamında Yapı Kredi'nin ana sponsorluğunda IEG Live ve Piu Müzik'in düzenlediği "Good Music In Town" konserleri kapsamında 27 Ekim'de İstanbul Zorlu PSM'de konser verecek. n 16 Ekim’de 25 yılı aşkın süredir elektronik müzik dünyasında yer alan ve günümüz Ambient House ve Dub müziğini şekillendiren duayen ikili The Orb, Türkiye'de ilk kez İstanbul Babylon sahnesine çıkıyor. n Red Bull Anadolu Break10 Ekim’de İstanbul Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde. Sokağın ruhundan doğan breakdans ile toprağın gücünü yansıtan Anadolu dansları, Red Bull Anadolu Break dans gösterisi ile aynı sahnede buluşuyor. Prömiyerini 9 Ekim’de İstanbul Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde yaptıktan sonra 4 şehri kapsayan Anadolu turnesine çıkacak projenin sanat yönetmenliğini ünlü dans topluluğu Flying Steps’in kurucularından koreograf Kadir Memiş (Amigo) üstleniyor. AVM’lere dönüş zamanı ve sinema keyfi Sinema salonları da artık kalabalık günlerine hazırlanıyor. Vizyona girecek pek çok yeni film var. Sizin için bir kısmına göz attık: n 9 Ekim’de de üç boyutlu bir dram filmi sinemaseverleri bekliyor. Robert Zemeckis’in yönettiği The Walk’un hikayesi ilginç: 1974 yılında Fransız ip cambazı Philippe Petit, kariyerinin belki de en tehlikeli denemesine girişir: Dünya Ticaret Merkezi'ndeki ikiz kuleler arasında yürümek! Yönetmenliğini Robert Zemeckis'in üstlendiği yapımın senaryosu Philippe Petit'in "To Reach the Clouds" adlı otobiyografisinden uyarlanmış. Filmin başrolünde Joseph Gordon-Levitt yer alırken kendisine Ben Kingsley, Charlotte Le Bon, James Badge Dale ve Ben Schwartz eşlik ediyor. n Tarihi film meraklılarına 18 Eylül’de vizyona girecek olan “Hitler'e Suikast” filmini önerebiliriz. Nazi askerlerinin Polonya'yı işgalinden iki ay sonra Nazi karşıtı marangoz Georg Elser’in Hitler'in Münih'te konuşma yapacağı ünlü Bürgerbräukeller salonuna bomba yerleştirmesiyle başlayan film, gerçek olaylardan uyarlanmış. Tarihin en ünlü direnişçilerinden Georg Elser'in hikâyesini kaçırmayın. Filmin yönetmeni Der Untergang ve Das Experiment filmleriyle tanınan Oliver Hirschbiegel. n 2 Ekim’de Zeki Demirkubuz’un merakla beklenen filmi “Bulantı” vizyona giriyor. Jean'ın Paul Sartre’nin aynı adlı romanından uyarlanan film, Demirkubuz hayranları için uzun süredir merak konusu. Haftasonu kaçamakları Deniz-güneş-kum üçlüsüne herkes doymuş olmalı. Şimdi doğanın içine düşme zamanı. Sonbaharda doğa aslında hiç de cansız ve renksiz değil. Tam tersine farklı tonlarda onlarca rengi yakalayabilirsiniz. İşte size birkaç sonbahar rotası: İzmir Karagöl İzmir’in Yamanlar Dağı’nda bulunan Karagöl, muhteşem bir manzaraya sahip. Yüksekliği 1076 metre olan Yamanlar Dağı’ndaki Karagöl, Tantalos Gölü olarak da biliniyor. Efsaneye göre Tantalos, Zeus’un bir ölümlü ile olan ilişkisinden doğmuş. Spil Dağı’nda yaşayan Tantalos, tanrılardan nektar çaldığı için cezalandırılmış ve Yamanlar Dağı’ndaki delikten yeraltı dünyasına atılmış. Gölün ismi buradan geliyor. 2015 eylül•ekim edaktüel 15 edaktüel dosya Burada bütün bir gününüzü keyifle geçirebileceğiniz gibi çadır da kurabilirsiniz. Göl kenarındaki tesislerde yemek yiyebilir, etrafındaki küçük rotalarda yürüyüşler yapabilirsiniz. Sarı ve kırmızı yapraklarla bezenmiş ormanlık alanlar görülmeye değer. Bursa Gölyazı Bursa'da yer alan Ulubat Gölü'nün kıyısında şirin ve küçük bir balıkçı köyü Gölyazı. Sonbaharda ayrı bir güzelliğe bürünen Gölyazı'yı bir hafta sonu planına dönüştürebilirsiniz. Eski adı Apolyont olan bu eski Rum köyüne bağlı toplam 8 küçük ada mevcut ve bunlardan en büyüğü Halilbey Adası. Roma dönemine ait Apollon Tapınağı görmek isterseniz bu tapınak da Kızadası’nda. Manastır adasındaki Bizans Kilisesi kalıntısı da gezilmesi gereken yerlerden biri. Kaz Dağları Yeşilyurt Köyü Kaz Dağları'nın eteğinde Ege'nin tüm güzelliklerini bünyesinde barındıran eski bir Rum köyü olan Yeşilyurt, sonbahar rotalarının en gözde adreslerinden. Bol oksijenli temiz havası, Edremit körfezini kuş bakışı görebileceğiniz eşsiz konumu, taş evleri, tarihi, taş yapıları ve tamamen doğal ürünleri ile Yeşilyurt Köyü, Çanakkale yolu üzerinde Küçükkuyu'ya 3 kilometre mesafede bulunuyor. Oksijen deposu Kazdağları'nın batı ucunda yer alan bu şirin köyün içindeki evler yöreden çıkarılan taşlardan yapılmış. Etrafı zeytin ağaçları ve çam ormanları ile kaplı olan köyün tarihi de oldukça ilginç. Anadolu'ya yerleşen boylardan biri olan Çepni Boyu'nun kardeş olan iki beyi tarafından iki köy kurulmuş. Büyük Çepni ve Küçük Çepni. Bu köyler karşılıklı yamaçlara kurulmuş, burada Türkler ve Rumlar uzun yıllar huzur içinde yaşamışlar. Mübadele ile bu köydeki Rumlar ile Girit ve 16 edaktüel eylül•ekim 2015 Midilli'den gelen Türkler yer değiştirmiş. Cumhuriyet döneminde de köyün ismi Yeşilyurt olmuş. Sakarya Taraklı Sonbaharın güzellerinden biri de Taraklı. Son zamanlarda tanınırlığı artan Taraklı, en başta yemyeşil bir doğanın içinde yer alan evleri ile dikkat çekiyor. Osmanlı şehir dokusunu oluşturan üç katlı tarihi evlerin bazıları 3 asrın üzerinde. Tarihi han ona keza. Taraklı, Bağdat Yolu üzerinde olduğundan kervanların Taraklı’da konakladığı bu han tüm ihtişamıyla Taraklı’nın tarihini anlatıyor. Buram buram tarih kokan daracık sokaklar ise Arnavut Kaldırımı mimarisinde yapılmış. Son olarak Yusuf Bey Mahallesi’nde 7 asırlık çınar ağacını görmeden dönmeyin. Osmanlı devleti topraklarına kattığı her yerleşim yerine çınar ağacı dikme geleneğini Taraklı’da da sürdürmüş. Asırlık çınar ağacı büyük bir yangın tehlikesi geçirmiş ama çok büyük bir zarar görmeden kurtarılmış. Karadeniz’in incisi: İğneada Karadeniz kıyılarında bulunan nadir güzelliklerden biri olan İğneada, sonbaharı doya doya yaşayabileceğiniz yerlerden biri. Özellikle zengin doğasıyla ziyaretçilerine görsel bir şölen sunan İğneada, Yıldız Dağları’nın yemyeşil ormanını, Karadeniz’in mavisini, meşe ormanının yeşilini harmanlamış doğa harikası bir belde. Denizi, ince kum sahili, gölleri, dereleri ve temiz havasıyla da her daim ayrı bir atmosfere sahip. Organik bahçe tarla ürünleri, orman balı, palamudundan hamsisine balık keyfi de cabası. Gökova Körfezi’nde Mazı Bodrum'un Gökova Körfezi'nde yer alan ve bir sahil köyü olan Mazı, sonbaharın keyfini sonuna kadar yaşayabileceğiniz yerlerden biri. Bodrum'un en bakir koylarından birinde yer alan Mazı, masmavi ve berrak suları, yemyeşil doğası, anıt ağaçları ve anıt kayaları ile Bodrum'da görebileceğiniz en güzel yerlerden biri. Mazı, Yukarı Mazı ve Aşağı Mazı olmak üzere iki ayrı yerleşim yerinden oluşuyor. Köyün girişinde yer alan ve asıl yerleşim yeri olan mahalle Yukarı Mazı. Aşağı Mazı ise sahil kenarında yer alan yerleşim yeri; burası yukarı mahalleye göre daha sakin ve daha az yerleşimin olduğu mahalle. Mersin Tisan Yarımadası 321 kilometrelik sahiliyle öne çıkan Mersin'de dağların ardında saklı kalmış turkuaz renkli bir koyda yer alan Tisan Yarımadası Doğu Akdeniz'in saklı cennetlerinden biri. Sonbaharda oluşturduğu renk cümbüşü ile ünlü olan yer, beyaz evleriyle Bodrum'u da anımsatıyor. Doğu ve batı olmak üzere turkuaz renkli iki koya sahip bölgede tatilcilerin yüzerek gidip gelecekleri mesafede iki ada yer alıyor. Konaklamak isteyenler için kiralık evlerin bulunduğu yarımada, günübirlik tur düzenleyen teknelerin de uğrak yerleri arasında bulunuyor. Teknelerle yarımadanın açıklarına gelenler, balıklarla birlikte denize girmenin keyfini yaşıyor. edaktüel eğitim Bir eğitim fabrikası: Nesin Matematik Köyü • Utkucan Akkaş • Aziz Nesin’in bir vasiyeti vardı. Bir matematik enstitüsü kurulmasını istiyordu. Bu isteği oğlu Prof. Dr. Ali Nesin bir adım daha ileriye taşıyarak Nesin Matematik Köyü’nü kurdu. İnsanların rakamlarla dostluk kurduğu köyün dünyada eşi benzeri yok. Şirince Köyü’nün hemen girişindeki Kayser Dağı tabelalarını takip ederseniz, dağ başına doğru yol alacak, Nesin Vakfı'na ait 10 dönümlük bir köyle karşılaşacaksınız. Geldiğiniz yer çam ormanları arasında, taş, ahşap, çamur ve samandan yapılma evleri, zeytin ve servi ağaçları altında çardakları olan Nesin Matematik Köyü... Burada beton, plastik yok. Her şey en doğalından. Televizyon ya da radyo da boşuna aramayın; çünkü düşünmeyi engelleyecek tüm ayrıntılara set çekilmiş. Popüler kültüre, çirkinliğe, bayağılığa, ucuzluğa, hepsine... Tek amaç var; o da matematiği paylaşmak. 18 edaktüel eylül•ekim 2015 Vehbi Koç Ödülü Matematik Köyü’ne 2015 yılında eğitim alanında verilen 14’üncü Vehbi Koç Ödülü'ne Türkiye’de matematik eğitiminin kalıplarını kıran ve yayınları, araştırmaları, özellikle de Matematik Köyü projesiyle yaratıcı eğitim alanında istisnai bir başarı yakalayan Prof. Dr. Ali Nesin ve Matematik Köyü Projesi layık görüldü. Prof. Dr. Ali Nesin, gençlerin matematiğe karşı ilgisini artırmaya yönelik hayata geçirdiği Matematik Köyü’nde çalışmalarını sürdürüyor. 7'den 70'e herkesin matematik yaptığı, öğrendiği ve öğrettiği bu köyde, rakam ve formüller sessizlikle çoğalıyor. Lise ve üniversite düzeyinde eğitimden en ileri seviyede araştırmaya kadar her türlü etkinlik yapılabiliyor. Hayalle yola çıkılmış Matematik Köyü’nün temelinde Aziz Nesin'in vasiyeti var ama hikaye çok daha kapsamlı. Yaşarken büyük ustanın en büyük korkusu Nesin Vakfı'nın kendisinden sonraki geleceğiymiş. Ali Nesin Türkiye'ye dönüp bu işle ilgileneceğini söylese de Nesin, oğluna dönüp şöyle dermiş: "Sen bilim adamısın, senin işin orada. Dünyanın merkezi sevsek de sevmesek de orasıdır." Gerisini kendisi anlatıyor: "Gel zaman git zaman vakfın yaşaması için Türkiye'ye dönmemden başka çarenin olmadığını anladı. 'Arada bir Türkiye'ye gelirsin' ile başlayan süreç, vasiyetine bir ‘Nesin Matematik Enstitüsü’ eklemesine kadar gelişti. Ben de söz verdiğim gibi arkama bile bakmadan Türkiye'ye döndüm. Tabii enstitü vasiyetini ciddiye almam söz konusu bile olamazdı. Önce Vakıf yaşamalıydı." Yaz okullarından bugüne Bu hikâyenin bir yüzü. Diğer tarafta Ali Nesin'e İstanbul Bilgi Üniversitesi'nin Matematik Bölümü'nü kurması için gelen teklif var. Nesin o zamanki deneyimlerini şöyle aktarmış: "Geri kalmış ülke demeden, ‘günümüzün somut koşulları’ özrüne sığınmadan, neredeyse gerçekleri bile yadsıyarak, çıtayı inatla olması gerektiği yerde tutacaktım. Yılda en az on olağanüstü öğrenci yetiştiririm diye umuyordum. Henüz 40'ımdan gün almamıştım. Otuz yıl daha çalışsam 300 öğrenci yetiştirirdim ki bu da Türkiye'yi birkaç yüzyıl idare eder diye düşünüyordum... Evdeki hesap çarşıya uymadı. Öğrencilerin nefesleri yetmiyordu, zayıf kalıyorlardı. Mezun sayımız hiçbir yıl 4'ü aşmadı. Öğrenciler kış boyunca yeterince çalışmadıkları gibi üç aylık yaz tatilinde de kitabin yanına uğramıyorlar, ellerine kalem kâğıt almıyorlardı. Ne yapılması gerektiği belliydi. 1998 yazında Antalya’da 7 haftalık bir yaz okulu düzenledim. Sonraki yıl Bodrum, ardından iki kez Gümüşlük, daha sonra Şirince, Şarköy, Amasra, Bozcaada ve Çanakkale’de. Son üç yaz okulunu Türk Matematik Derneği çatısı altında yapıp tüm Türkiye’ye açtım. Öğrenciler matematiği ve matematikçi olmayı asıl yaz okullarında öğreniyorlardı.” Araştırmaya yönelik matemetiği öğrencilere tanıtmak Nesin Matematik Köyü’nün amacı aratşrımacıların ilgi alanına giren, dolayısıyla araştırmaya yönelik matematiği öğrencilere tanıtmak. Köye, eğitim vermek amacıyla Türkiye ve dünyadan gönüllü akademisyenler geliyor. Bu akademisyenler müfredata, üniversite giriş sınavlarına veya herhangi bir eğitim sistemine bağlı çalışmalar yapmıyor. Yaptıkları şeye profesyonel matematikçilerin anladığı anlamda, matematiği gençlere öğretmek ve böylece gençleri matematiksel araştırmaya heveslendirmeyi hedeflemek diyebiliriz. Ancak herhangi bir kar amacı gütmeyen Matemetik Köyü, kurumsal destek de almıyor. Bu nedenle geçtiğimiz yıllarda bilim amaçlı programları desteklemek amacıyla, üniversiteye giriş sınavına yönelik programlar düzenledi. Köyde, matematiği sevdirmek için özel bir çaba harcanmıyor Nesin Matematik Köyü kurulduğundan bu yana Köy’e ve yakın çevreye 4000’den fazla 2015 eylül•ekim edaktüel 19 edaktüel eğitim Köye gelen ve matematiği hiç sevmeyen gençler bile kendi zekâlarına hayret ederek Köy’den ayrılmışlar. Matematik Köyü’ne matematikte olağanüstü başarılı gençler de geliyor. ağaç ve büyük bitki dikilmiş. Öğrenci konaklaması için 145 yatak kapasiteli 14 koğuşu olan köyün, 2 kapalı dersliği ve 200 kişilik konferans salonu, yaklaşık 5000 kitaplık bir matematik, sanat ve felsefe kütüphanesi var. Köyde, matematiği sevdirmek için özel bir çaba harcanmıyor, çünkü matematiğin öğrenilince mutlaka sevileceği düşüncesi hakim. Ziyaretçilere açık Eğitim programları doğal olarak okulların tatil olduğu dönemlere denk getiriliyor. Eğitim döneminin en yoğun ve uzun olduğu zaman ise 3 aydan fazla süren 150-250 arasında lise ve üniversite öğrencisinin katıldığı program. Yazları, matematik bölümü öğrencilerine yönelik dersler devam ederken, lise öğrencilerine yönelik her biri ikişer haftalık 6 ya da 7 program gerçekleştiriliyor. Matematik Köyü tatiller dışında da ziyaretçilere açık. Tatiller dışında ilkokuldan üniversiteye kadar her seviyede eğitim kurumu Köy’e günübirlik ya da bir haftaya kadar uzayabilen ziyaretler gerçekleştirebiliyor. 2013’te Matematik Köyü kendi düzenlediği programlar dışında 2674 gence hizmet vermiş ve bu tür program dışı gezilerde Ali Nesin ders veriyor. Sınav, not, sınıfta kalma, ceza gibi korkuyu körükleyen unsurlar yok Matematik Köyü’nde sınav, not, sınıfta kalma, ceza gibi korkuyu körükleyen unsurlar olmadığı gibi, müzik, televizyon, gürültü gibi yoğunlaşmayı engelleyecek unsurlar da 20 edaktüel eylül•ekim 2015 yok. Hiç matematik sevmeyen bazı gençler, aralarından birinin deyimiyle “matematiğe son bir şans vermek için” Köy’e gelmişler ve sadece matematiğe değil, kendi zekâlarına da hayret ederek Köy’den ayrılmışlar. Matematik Köyü’ne matematikte olağanüstü başarılı gençler de geliyor. Matematik Köyü’nde gençlere akademisyenlerin ilgi alanına giren gerçek matematik sunuluyor, onlara üniversiteye giriş sınavından öte olağanüstü bir dünyanın varlığı gösteriliyor. Bu etkinlikler sayesinde bugüne dek birçok genç üniversitede tercihini matematikten yana kullanmış. Köy içinde bir köy daha! Matematik Köyü’nün içinde, yanı başında bir eğitim köyü daha kuruluyor: Felsefe Köyü. Ali Nesin, “Felsefe de matematiğin en başından beri ayrılmaz bir parçası aslında. Gerçek nedir diye düşündüğün zaman hat safhada metafizik yapıyorsun. Doğru nedir? Gerçek nedir? Gerçek nasıl algılanır? Fizik, matematik, felsefe, hatta teoloji iç içe girmiştir tarih boyunca. Matematik Köyü’nün içinde yılda birkaç kere düzenlenen felsefe programları zaten vardı” diyor. İnşaası devam eden Felsefe Köyü’nün finansı da yine bağışlarla sağlanıyor. Şirince Tiyatro Medresesi Nesin Matematik Köyü’nün Şirince’deki varlığı, Tiyatro Medresesi’nin buraya inşa edilmesine de etken olmuş. Medrese, Matematik Köyü’nün hemen yanındaki 6 dönümlük araziye yapılmış. Kurucuları tiyatrocu olduğu için ismi de öyle ama burada tiyatronun yanı sıra felsefe, edebiyat, sinema ve müzik atölyeleri de yapılıyor. Atölye katılımı da şart değil; bir yazar kitabını yazmaya, bir öğrenci tezini bitirmeye buraya gidebiliyor... edaktüel etkinlik Color Sky 5K Bursa Renkli Koşu • 4 Ekim 2015 14.00 • Soğanlı Botanik Parkı Dünyayı kasıp kavuran en çılgın, en eğlenceli ve en renkli 5 km koşusu Bursa’da… Amerika'da başlayıp tüm dünyaya yayılan 5 km Renkli Koşusu şimdi Türkiye'de... Her yaştan, her bedenden insanın ister koşarak, ister yürüyerek ama mutlaka çok eğlenerek tamamlayacağı Renkli Koşu bir yarış değil, bir koşu festivalidir. Bu etkinlik davetine aileniz ve arkadaşlarınızla beraber katılabilir ve bu sıradışı deneyimi birlikte yaşayabilirsiniz. Sevdiklerinizle unutamayacağınız bir pazar günü geçirmeye hazır mısınız? Hayko Cepkin • 19 Eylül 2015 23.00 • Ooze Venue, İzmir Hayko Cepkin, kendi şarkılarından oluşan nostaljik bir konser için 19 Eylül'de Ooze Venue'de...Yapmış olduğu albümler, sahneye taşıdığı hikayeler, Türkiye’de hiç görülmemiş sahne performansları, şarkı sözlerindeki derinlik ile ilk albümünden beri her zaman kendisinden söz ettiren Hayko Cepkin, yeni sezonda "nostalji" rüzgarları estirecek. "Aşkın Izdırabını" adını verdiği son albümüyle birçok şehirde verdiği konserleri ile yine çok konuşulan Hayko Cepkin, yeni sezona farklı bir sahne performansı ile start veriyor! Hayko Cepkin nostaljisi ve 10 senenin hikayesi aralanıyor. Müfettiş • 18 Eylül 2015 20.30 • Bostanlı Suat Taşer Tiyatrosu, İzmir Büyük usta Haldun Dormen'in başrolünde oynadığı "Müfettiş", İzmir galasını 18 Eylül'de Bostanlı Suat Taşer Açıkhava Tiyatrosu'nda gerçekleştiriyor. Bazı oyunlar vardır, her devrin oyunudur ve evrenseldir. Her zaman insanlığa söyleyecek birçok önemli sözü vardır. İşte böylesine değerli ve ustaca kaleme alınmış bir oyun "Müfettiş"... Tiyatro Kedi, bu sezon Nikolay Gogol'ün artık klasikleşmiş bu ölümsüz eserini, büyük usta Haldun Dormen, Tolga Güleç, Hakan Altıner ve birbirinden değerli oyuncu kadrosuyla birlikte Cenk Tunalı'nın yönetmenliğinde sahneye taşımaya karar verdi. Oyunda, yüzyıllardır bürokraside bitmeyen yozlaşmış kirli ilişkiler, sahtekarlıklar ve insanların ikiyüzlülüğü, dönemin sosyal ve toplumsal konularını içerisinde, çok iyi bir mizahi bir üslupla anlatılıyor. 22 edaktüel eylül•ekim 2015 Mamma Mia! • 29 Eylül-4 Ekim 2015 • BKM, İstanbul 20 yıldır 54 milyon kişi tarafından izlenen dünyanın en ünlü müzikali MAMMA MIA!, BKM organizasyonuyla bir kez daha İstanbul'da! ABBA grubunun ölümsüz şarkılarıyla, Sophie’nin düğününden önce babasını bulmaya çalıştığı eğlenceli macerası bir kez daha geliyor! Komik hikayesi ve herkesin bildiği, her seferinde dansa davet eden şarkıları ile dünyanın en ünlü müzikallerinden, MAMMA MIA! yakında yeniden, İstanbul’da! edaktüel etkinlik Manuş Baba Patronun Deneyi Manuş Baba, pop – rock ve deneysel tarzda kendi cover ve beste kayıtlarını kişisel web sayfalarında ve sosyal ağlarda paylaşmasıyla adını duyurdu. Müziğine ilgiyle yaklaşan Murat Kınay ile tanıştıktan sonra 2015 yılında albüm çalışmaları ve albüm öncesi konserleriyle müzik çalışmalarına yoğun bir şekilde devam ediyor. • 1 - 23 Eylül 2015 • Space Debris Art, Karaköy, İstanbul • 8 Ekim 2015 22.30 • 222 Park, Eskişehir "Rem" • 2 Eylül - 3 Ekim 2015 • ALAN İstanbul Kadriye İnal “REM” isimli sergisinde çağdaş sanatın mekansal anlamda en etkili araçlarından biri olan 3 boyutlu işlerle izleyiciyi yeni bir gerçekliğe davet ediyor. Farklı insan figürlerinden oluşan bu kurmaca dünyada izleyici, sanatçının kullandığı yapım tekniği sayesinde yabancılaşmayla özdeşim kurma ara-yüzünde bir deneyim yaşıyor. Sanatçı gerçekçiliğe yakın figürlerini bir tür “patch-work” olarak üreterek onların birer üretim olduğu gerçeğini izleyenin sürekli algılamasını sağlıyor. Kompozisyonlarını gerçek ve kurgusal olanının biraradalığı üzerinden oluşturan sanatçı, bu yolla düşsel dünyanın özgür ve renkli kapılarını izleyene açıyor. Her heykelin kendi başına bir hikayesi olduğu gibi, tüm bir sergi izleyici için sonsuz sayıda anlamlandırmalar için imgeler sınuyor. 24 edaktüel eylül•ekim 2015 Pasha Dance Theater • 2 Ekim 2015 20.30 • Antalya Kültür Merkezi Bir aşk ve ölümsüzlük masalı anlatan "Pasha Dance Theater", 2 Ekim'de Antalya Kültür Merkezi'nde... Pasha Dance Theater sizleri Anadolu'nun kadim topraklarında "evvel zaman içinde, kalbur saman içinde" diye başlayan, nice badireler atlatan, bazen bahar, bazen kış kokan ölümsüz bir aşk hikâyesine tanıklık etmeye çağırıyor. Genç bir paşanın aşık olduğu güzeller güzeli cariye uğruna binlerce yıldır üzerinde yaşadığımız toprakların göz kamaştıran kültür ve tarih mozaiği önünde diyar diyar gezerek izleyenlere bu maceranın her soluğunda aşkını ve hüznünü sunuyor. Sanatsal bir deney niteliğindeki “Patron'un Deneyi” süresince sanatçı C. M. Kösemen, isminin bilinmesini istemeyen bir koleksiyoner ile imzaladığı bir kontrat üzerine dayanabileceği süre kadar stüdyoya kapandı ve yüksek seste tekrar eden bir elektronik dans şarkısını dinleyerek resim üretti. Sergi, sanatçı ve sponsor, sanat, güç ve sermaye arasındaki ilişkileri inceliyor. Sanatçının deney süresince kapalı kaldığı mekanda sergilenecek işlerin yanı sıra Lütfü Emre Çiçek’in hazırladığı, işlerin üretimini anlatan bir video ve Ali Şimşek’in bu deney üzerine yazdığı bir makalesi de sergide yer alacak. The Tiger Lillies Perform Hamlet • 15 Ekim 2015 20.30 • Zorlu Performans Sanatları Merkezi, Drama Sahnesi, İstanbul The Tiger Lillies, Danimarkalı tiyatro topluluğu Theatre Republique ile birlikte Shakespeare'in ünlü trajedisi Hamlet'i yeniden yorumlarken müzik, görüntü ve hareketten oluşan büyüleyici bir dünya yaratıyor. Danimarka Prensi Hamlet'in intikam trajedisi, The Tiger Lillies'in çarpıcı performansı ve Theatre Republique'in yaratıcı sahne tasarımıyla tiyatroseverlere eşi benzeri olmayan bir macera vadediyor. Alternatif kabarenin yaratıcıları The Tiger Lillies'in müzikleri, çağdaş sirk sanatları, kuklalar, güçlü video görüntüleri... Hamlet'i hiç böyle izlemediniz! edaktüel sağlık Grip aşısı gerçekten gerekli mi? Çoğu kez düşündüğümüz olmuştur, "grip aşısı gerçekten gerekli midir?" diye... Milyonlarca insanın 1 yıl içinde bu hastalığa yakalandığı ve özellikle çocukların ve de yaşlıların ciddi biçimde etkilendikleri düşünülürse grip aşısının gerçekten gerekli olduğu ortaya çıkar. Bu konu her zaman güncelliğini koruduğu için de bir kez daha grip aşısıyla ilgili detayları aktarmakta fayda olduğunu düşündük. Grip, solunum yolu enfeksiyonları arasında yer alan oldukça yaygın görülen viral bir enfeksiyondur. Başlıca belirtileri ise ateş, burun akıntısı, burun tıkanıklığı, öksürük ve halsizliktir. Halk arasında bir söylem vardır; "İlaçla yedi günde, ilaç kullanmadan bir haftada iyileşirsin" diye. Gerçekten de çok anlamlı bir ilaç tedavisi yoktur ancak ateş takip edilmeli, gerektiğinde ateş düşürücü verilmelidir. Bol sıvı ve meyve sebze ile beslenilmelidir. C vitamini takviyesi yapılabilir. Çocuklarda burun sekresyonu mutlaka boşaltılmalıdır. (Bunun için tuzlu su ve burun aspiratörü kullanılabilir.) 5 Günden sonra ateş devam 26 edaktüel eylül•ekim 2015 • Eczacı Eda Çağında • EDAK Denetleme Kurulu Üyesi ediyorsa ve ek şikayetler ortaya çıktıysa diğer hastalıklar düşünülüp mutlaka doktora başvurmak gerekir. Zira grip kendi kendine geçebilen bir hastalık olsa da zatürre, sinüzit, orta kulak iltihabı, hatta nadiren menenjit gibi hayatı tehdit eden sorunlara yol açabilir. Ayrıca grip dönemi alkol ve sigara kullanmamak iyileşmeyi hızlandırır. Bu dönemde antibiyotik kullanmak işe yaramaz çünkü antibiyotikler viral enfeksiyonlarda etkili değildir. Antivirütik ilaçların kullanımı ise sadece doktor kontrolünde olmalıdır. Tavuk yumurta embriyosundan aşı... Gripten korunmanın en etkili yolu ise %100 olmasa da grip aşısı yaptırmak- tır. O halde şimdi grip aşısı ile ilgili bilgileri de bir gözden geçirelim. Grip aşısı inaktive (canlı olmayan) viral bir aşıdır. Sıklıkla tavuk yumurta embriyosunda yapılır. Grip virüsü çok hızlı bir biçimde mutasyona uğrayarak kendinin şeklini ve yapısını değiştirir. Bu nedenle grip aşısının içeriği her yıl Dünya Sağlık Örgütü tarafından belirlenir. Her yıl yeniden hazırlanan aşıda, o yıl toplumda görülmesi beklenen en olası üç virüs bulunur. Aşı %70-90 oranında bağışıklık sağlar. %10-30 oranında ise hiçbir etki göstermeyebilir. Bu kişinin verilen aşıya bağışıklık geliştirebilme yeteneği ile ilgilidir. 50 yaş üzerindeki erişkinlere, altta yatan hiçbir hastalığı olmasa da, yılda bir kez grip aşısı yapılması önerilmektedir. Buna karşılık 19–49 yaş arasındaki erişkinlere bazı risk faktörleri varsa (diyabet, kalp veya akciğer hastalığı, böbrek yetersizliği, bağışıklık sistemi hastalıkları gibi) yılda bir aşı yapılması önerilir. Sağlık çalışanları başta olmak üzere, bebek bakıcıları ve huzurevi çalışanları gibi meslek gruplarının hem kendilerini korumaları, hem de hastalığı başkalarına bulaştırmamaları açısından aşılanmaları çok önemlidir. Grip aşısı hakkında bilinmesi gerekenler • Aşının etkisi 2-3 hafta içinde başlar, o nedenle grip salgınından en az 2 hafta önce yapılmalıdır. • Aşının koruculuğu 6-12 aydır. • Diğer aşılarla birlikte yapılabilir. • Grip aşısı gribe yol açmaz. • Her yıl aşılanmak gerekmektedir. • Grip, aşı ile %70-90 oranında engellenmektedir. • Grip aşısı gençleri, yaşlı- lardan daha fazla korur. Bu bağışıklık sistemi ile ilgilidir. • Grip aşısı hastane yatışlarını %50, yaşlılarda zatürreeden ölümü %50, kalp hastalıklarından ölümü ise %60 oranında azaltmıştır. Grip aşısı olması gereken gruplar • 50 Yaş ve üstü kişiler • Şeker hastaları • Kronik akciğer hastaları • Kronik kalp-damar hastaları • Bağışıklık sistemi baskılanmış kişiler (Kronik kan has- alerjisi olanlar • Ağır ateşli hastalık geçirenlere Grip aşısının yan etkileri • Ağrı, şişlik, kızarma, ateş, kırıklık • Yorgunluk, baş, eklem, kas ağrısı, terleme • Alerji Grip aşısının yan etkileri 24-48 saat içinde kendiliğinden geçer. Tedavi gerektirmez. Görüldüğü gibi grip aşısı özellikle bazı grup has- Samsun'da EDAK' tan, Ecza Kooperatifçiliği Paneli EDAK, Karadeniz bölgesine ecza kooperatifçiliği hizmeti sunmaya başlıyor. Bu kapsamda Samsun İlkadım ilçesinde Haziran ayında "19 Mayıs Samsun Şubesi"ni hizmete açan EDAK, açılış etkinlikleri arasında "Ecza kooperatifçiliğinde EDAK yorumu" başlıklı bir de panel gerçekletirdi. İki oturum halinde düzenlenen panelin moderatörlüğünü Samsun Eczacı Odası Başkanı Eczacı Onur Ferhat Karacan yaptı. İlk oturum "EDAK'ın kooperatifçilik anlayışı ve gelecek vizyonu" başlığı altında EDAK Yönetim Kurulu Başkanı Eczacı Emre Bacanak tarafından yapılan sunum ile başladı. "EDAK'taki Operasyonel anlayış" Genel Müdür Rüstem Karakaya, Kooperatifler Hukuku ve Toplumsal Faydaları Avukat Selim Seyman, EDAK'taki Finansal Özdenetim ve Süreç Denetimi ise Uluslararası Finans Analiz Şirketi- Price Water Coopers'ın Şirket ortağı Haydar Gökçek tarafından eczacılara aktarıldı. talığı olanlar, Kanser hastaları, immunosupresif ilaç kullananlar) • Huzurevi, bakımevi v.b ortamda yaşayanlar • Sağlık personeli Özel gruplar • Hamile bayanlar (4. aydan itibaren) • HIV ile enfekte kişiler • Sık seyahat edenler • Gribin tıbbi ve ekonomik olumsuz etkilerinden korunmak isteyen kişiler. Grip aşısı kimlere uygulanmamalı • 6 aylıktan küçük çocuklara • Hamileliğin ilk 3 ayının içinde olanlara • Yumurta alerjisi, protein talar için çok önemlidir. Bir diğer önemli olan şey de kendi kişisel tedbirlerimizi almamızdır. Virüslere karşı korunmada hijyen çok önemlidir. Bunun için ellerimizi sabunla yoğun biçimde yıkamalı, gözlerimize burnumuza ve ağzımıza ellerimizle çok fazla dokunmamalıyız. Öksürürken ve hapşırırken mutlaka ağzımızı ve burnumuzu mendille kapatmalıyız. Ayrıca salgın hastalıkların yoğun olduğu dönemlerde kapalı ve kalabalık ortamlarda bulunmaktan kaçınmak önemli bir tedbir olarak sayılabilir. Panelin ikinci oturumunda ise Tüm Eczacı Kooperatifleri Birliği (TEKB) 2. Başkanı Eczacı Serdar Karaağaç, eczacılık gibi ecza kooperatifçiliğinin de versiyon yükselttiğini akıcı bir üslupla aktardığı "Ecza Koop Versiyon 2.0" başlıklı konuşmasını gerçekleştirdi. "Eczacının Farklı Kooperasyonları" başlığı altında ise Çevreci Eczacılar Kooperatifi -ÇEKOOP Yönetim Kurulu Başkanı Eczacı Şule İlkkurşunlu ile en yeni ecza kooperatifi olan; Farmakoop /Üretim Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı Eczacı Serkan Soyer meslektaşlarına her alanda ecza kooperatifçiliğinin uygulanabilir olduğunun güzel örnekleri olarak birer konuşma gerçekleştirdiler. Samsunlu eczacıların yoğun ilgi gösterdiği panel, yaklaşık 3 saat sürdü. Herkese sağlıklı bir yıl diliyorum… 2015 eylül•ekim edaktüel 27 edaktüel sağlık Cilt lekeleri ile mücadele edelim mi? Kuşburnu çekirdeği yağı son derece aktif biyolojik molekül olan retinoik asit içeren birkaç bitkiden biridir. Retinoik asit kullanımı, güneş lekesi tedavisinde ilk seçenektir. Nar çekirdeği yağı ise, yaşlanma etkileriyle antioksidan bileşenleri ile savaşır ve cildin kendini yenileyebilmesi için ona gereken süreyi verir. Bu ürün yalnızca, gece uygulanır. Retinoik asit güçlü bir bileşendir ve güneş ile karşı karşıya kaldığında cildinizde tahriş oluşumuna neden olabilir. Tüm cildinize rahatlıkla kullanabilirsiniz. • Uz. Ayça Güngör • ÇEKOOP Ürün Yöneticisi Yaz boyunca güneş kremlerimizi kullandık, ama yine de cildinizde lekelenme oluştu. Bu koruyucu kremlere karşı olan inancınızı sorgulatmasın lütfen. Güneşe bağlı cilt lekeleri, çocukluktan başlayarak oluşmaya başlar ve karşı karşıya kaldığımız güneş miktarı ile derimizin genetik özelliklerine göre yoğunluğu değişir. Birçoğumuz hatta nerdeyse hepimiz, güneşe sadece deniz kenarında maruz kaldığımızı düşünürüz. Deniz kenarında, güneşten korunmak için harcadığımız çabayı, yazın aynı saatlerinde gün içinde göstermeyebiliyoruz. Ayrıca kapalı alanlar da çalışsanız bile, buralarda bulunan spot ışıkları, düşük dalga boylarında yoğun yapay ışık kaynaklarına maruz kalmak da lekelenmeye katkıda bulunmaktadır. Sadece güneş ışınlarından korunmak değil, daha kapsamlı bir korunmayı düşünmek ve uygulamak gerekiyor. Cildinizdeki akne izleri ve yara izleri, güneş ışınları ile birlikte, siz onları korumadıkça koyulaşmaya başlar. En çok dikkat etmesi gereken açık tenli kişilerde, buna benzer ciltte izler olmasa bile, lekelenmeye eğilim daha fazladır. Bitkilerin çekirdeklerinden elde edilen yağlarda bulunan yağ asitleri ve vitaminler, bu problemle doğal yollarla başa 28 edaktüel eylül•ekim 2015 E Vitamini cildin kraliçesi... çıkmanız için size yardımcı olabilir. Öncelikle sizden sabırlı olmanızı rica ediyorum. Leke tedavisine başladıysak ve kliniklere gitmeden çözümlenebilecek bir lekelenmeye sahipseniz, buyurun önerilerim burada. Kullanacağınız bitkisel yağın saf olması çok önemli, benim önerim Tabia markasının ürünleri. Susam yağı cildi koruyor Susam Yağ’ının (Sesamumindicum) içeriğindeki sesamol sayesinde cildi güneşin zararlı etkilerine karşı koruduğu bilimsel çalışmalar ile ortaya kondu. Güneşe karşı koruyucu etki- sinin SPF 45’e eşdeğer olduğu belirtilmektedir. Yapılan diğer çalışmalar ise güneşin neden olduğu yaşlanma etkilerini engellediğini göstermektedir. Yapısı oldukça narin olan susam yağı, cildinize sürdüğünüz andan itibaren hemen emilmeye başlayacaktır. Oluşan lekenin inatçı olmasını engellemek için cildimizi korumaya devam ediyoruz. Cildiniz nar çekirdeği ve kuşburnu yağı ile yenilensin... Lekeleri yok edelim mi? Tabia Cilt onarım bakım yağı bu konuda bize yardımcı olmaya hazır. İçeriğinde, nar çekirdeği ve kuşburnu yağı bulunuyor. Gündüz ne kullanalım diyorsunuz, duyuyorum. E vitamini cildin kraliçesi… Buğday ruşeym yağı yüksek miktarda doğal E vitamini içermesi ile tüm kozmetik dünyasının vazgeçilmezidir. Tabia, en kaliteli buğdaylardan, en saf haliyle elde ettiği bu yağı bizlere sunuyor. Bu lekeleri el birliği ile yok edeceğiz diyorsanız, bilimsel çalışmalar E vitaminin, cildin pigment ve yaşlılık lekelerini, güneşe bağlı oluşan lekelerin rengini açtığını göstermektedir. Ruşeym yağı, içeriğindeki 123 farklı molekül ile cildi besler ve nem dengesini sağlar. Tam saflıkta olan ruşeym yağını, günlük bakımınızda kullanabilirsiniz. Bol su içmeyi ve kendinizi sevmeyi unutmayın. Sevgiler… edaktüel eczane filozofu Kediler neler görür rüyalarında kimse bilmez... • Eczacı Nagihan Yıldız • Kediler için ilk şiirimi yazdığımda 31 yaşındaydım. Ve kediler hakkında bildiğim tek şey; (kulaktan dolma bilgilerdi) Onların ne kadar nankör, ısıran, tırmalayan ve doymak bilmeyen hayvanlar olduklarıydı... rında bile hayvanları tanıtırken; etinden, sütünden, yününden, yumurtasından faydalandığımız canlılar diye anlatılırdı. Ve canlı olarak bir değer taşımayan hayvanlarla yakın temasta bulunmak kesinlikle yasaktı… Çocukluğumun ilk 7 yılı köyde bir sürü tavuk, inek, köpek, kedi, kuş, ördek arasında geçtiyse de, hayvanları hep uzaktan sevmemiz, onlara dokunmamamız, onların pis oldukları, ısırdıkları, zarar verdikleriyle ilgili uyarılar ile büyüdük. Öyle ki, çocukluğumda bir kediyi koynuma alıp uyumadım hiç... Derenin kıyısına gidip, ördeklere ekmek atmadım... Böyle bir koşullanmayla büyümüş çocukların, yetişkin insanlar olduklarında hayvanlarla ilgili düşüncelerinin değişmesi de biraz zor oluyor. Ama kendimi bunu aşmış şanslı insanlardan biri sayıyorum artık... Kış aylarında babamın av tüfeğiyle vurduğu ve sırtına asılı bir ipte sıra sıra dizilmiş yeşil renkli gövel ördeklerden ibaretti gördüklerim. Sonra sıcak suyla haşlanıp tüyleri tek tek yolunarak soba üstünde kaynatılırdı. Biz daha çok kuşlarla haşır neşirdik. Amcamın oğluyla birlikte teneke leğenlerin altına kısa bir tahta sopaya ip bağlayıp saklanır, kuş yakalamaya çalışırdık. Özellikle köy gecelerinde ortalığa çöken zifiri karanlıkta uzaklardan gelen köpek ulumaları ürpertirdi bizi. Köpeklerden de korkardık bu yüzden. Ama minicik kuyruğunu oynatarak etrafımızda dolaşan komşunun köpeğini "pıdik’’(Bizim köy dilinde yavru köpek demekti) diye sevmekten kendimizi alamazdık. Aynı avlunun içinde ahırımız da vardı. Süt veren ineklerimizi doğum yaparken gizlice izlemeye kalktığımızda popomuza birer şaplak yiyerek uzaklaştırılırdık hemen…Özellikle göç mevsimlerinde büyük kümeler halinde sığırcıklar geçerdi gökyüzünü kara bulutlar gibi kaplayarak. Amcam içine saçma taneleri doldurduğu tüfeğini bu kara bulutun içine doğrultur ve ardı ardına ateş ederdi. Sonra bulutun içinden teker teker yere düşen kuşları toplamak ise bize düşerdi. Yani küçükken bize öğretilen şey; Hayvanların sadece bizim onlardan faydalanmamız için yaratılmış canlılar olduğuydu. Hatta ders kitapla30 edaktüel eylül•ekim 2015 Gri kırçıllı bir kedi... Şöyle ki; iş yerimizin karşısında bir kömürcü var. Senede üç-dört kez gelip, orada yavrulayan bir dişi kediye kıyamadıklarından, yavrularını bir süre büyütmesini bekleyerek ona bakıyorlar ve yavruları sahiplendirmeye çalışıyorlar. Benim oğlum da uzun zamandır bir kedi istiyordu. Bir gün yavrulardan birini bizim alıp alamayacağımızı sordular. Hayatta bir hayvanla aynı evi paylaşacak en son insan olduğumu düşünürdüm. Hijyen ve temizlik takıntımdan ve çocukluğumuzdaki koşullanmalardan olsa gerek evde bir hayvan bakmaya şiddetle karşıydım. Ama ne oldu ise bu sefer oğlumu kıramadım ve kediyi almaya karar verdik. Ve bir anda bizim gri kırçıllı bir erkek tekir kedimiz oldu. O zamana kadar kediler dahil olmak üzere hayvan bakımıyla ilgili hiç bir tecrübemiz yoktu. Ama bir kutunun içinde getirilerek, iş yerimize bırakılan daha iki-üç aylık bir kedimiz vardı artık. Yeşil gözleri ile öylesine üzgün bakıyordu ki, ilk görüşte hemen hoşlandık ondan. Hemen internetten kedi bakımıyla ilgili bilgiler edindik. Nelerle beslemeliydik? Tuvalet ihtiyacını nasıl karşılayabilirdik? Hangi aşıları ne zaman yaptırmalıydık? Nelerden hoşlanırlardı? Nelerden hoşlanmazlardı. Aynı günün akşamı, kediyi eve götürdük. Oğlum hemen sahiplendi. Ona gerekli uyarıları yaptık ve minik kedimizle beraber "kedi"li hayatımıza ilk adımı atmış olduk… Bir de yetmez iki olsun, hatta iki de yetmez. Ama birkaç gün sonra başımıza geleceklerden habersizdik tabi... Aradan birkaç gün geçti... Oldukça soğuk bir akşamdı. Arabamızı park edip tam evimize girmek üzereyken, kaldırımın kenarında çok küçük bir kedi yoldan geçen genç bir çocuğun ayaklarına "n’olur beni kurtar" der gibi miyavlayarak yapışıyor, zavallı çocuk çaresizce kediyi alıp kaldırıma bırakıyordu. Kedicik aynı can havliyle çocuğun bacağına tekrar yapışıyordu. Çocuk kediyi tekrar kaldırıma bırakıyor, kedi yeniden atılıyordu. Eşimle bir süre bu manzarayı izledik ve o kediyi de sokakta bırakamayacağımıza karar verdik ve mecburen aldık. Biraz büyütüp sonra sokağa salarız diye düşündük. Maksat kendine bakacak duruma gelinceye kadar kediyi büyütmekti. Gece açık bir veteriner bulup, kediyi veterinere götürdük. Ona özel mamalar aldık. Evdeki kedilerimiz bir anda ikiye çıktı. Biri dişi, biri erkek. Bir yerde bir yazı okumuştum. Yazının ne kadar bilimsel olduğunu bilmiyorum ama kedilerde bir virüs varmış ve onlarla yakın temasta bulunan kişilere bu virüs bulaşınca artık o kedi sevgisinden kurtulmak imkansızlaşırmış. Bizde de öyle oldu. Artık virüslüydük. Dünyanın en onulmaz hastalığına yakalanmıştık: Kedi hastalığı. Bir hafta sonra dişi kedimizin gözünde klamidya enfeksiyonu gelişti. Uzun bir süre onu tedavi ettirmeye çalıştık. Artık kendi harcamalarımızdan kısıp kedileri veterinere götürüyor, onları en konforlu şekilde yaşatmaya çabalıyorduk… Sanırım 40 yaşımızdan sonra Tanrı bizi kedilerin meleği olarak belirlemişti. Ya hayvanlar konusundaki hassasiyetimiz arttığı için ya da bize bulaşan kedi virüsü yüzünden olsa gerek, kedi sayıları gittikçe artmaya başladı. Eşim, oğlum ve benim karşımıza "İnsan ruhunun bir parçası hayvan sevgisini tatmadan uyanmaz...’ durmadan yavru kediler çıkmaya başladı. Biraz büyütüp sonra bırakırız diyerek aldığımız yavru kediler durmadan çoğalıyordu. Genelde bir sebeple annelerinden erken ayrılmış yavrular çaresizlik ve korkudan dolayı arabaların motorlarına saklanıyor, orada sesleri kısılana kadar saatlerce bağırıyorlardı. İki tane yavru kediyi saatlerce uğraşarak araba motorundan kurtardık. Bir tanesi o kadar korkmuştu ki haftalar boyu yemek yemek için bile bizim ortadan kaybolmamızı bekledi... Bu korkak kediyle beraber evdeki kediler üç oldu. Fakat bizim yavru kedilerle sınanmamız devam ediyordu... Hafta geçmiyordu ki, gözü enfeksiyonlu, annesini kaybetmiş, çaresiz bir yavru karşımıza çıkmasın... Sonrasında evde bakabileceğimiz kedi sayısını sınırlandırmamız gerektiği için bulduğumuz kedilere onları sevecek yuvalar bulmaya, sahiplendirmeye başladık. Bir keresinde çöp konteynırının yanında sadece birkaç balık kılçığını kemirmeye çalışan bir smokin cinsi yavru kedi gördüm. Burnu akıyordu. O kadar sefil ve çelimsiz bir görünümü vardı ki, annesinden yeni ayrıldığı belliydi. O gün, o kediyi alıp almamak arasında kendimle çok savaştım. Çünkü artık bakabileceğimden çok fazla sayıda kedi vardı. Yine de kendime engel oldum ve arkama bakmadan gittim. Ertesi gün konteynıra çöp atmaya gittiğimde kedi yine ordaydı ve gözleri de enfeksiyon içindeydi. Ölme ihtimali çok yüksekti. Dayanamadım onu da aldım. Çatı katındaki odayı ona tahsis ettim. Bir hafta boyunca antibiyotik içirdim. Gözlerine pansuman yaptım. Burnunu serum fizyolojikle her gün temizledim. Birkaç hafta sonra o sefil yavrudan eser kalmadı. Muhteşem bir kedi çıktı ortaya. Ona da güzel bir yuva bulup sahiplendirdik. Kediler artık hayatımızın bir başka boyutu olmuştu. Gün geçtikçe içimize daha çok işleyen hayvan sevgisi bu konudaki duyarlılığımızı daha çok arttırmıştı. Sadece evdeki hayvanlara değil, sokaktakilere de sahip çıkmaya başladık. Çöpe dökülecek yemek artıklarını artık bir kap içinde sokak hayvanlarına veriyordum. Yaz günlerinde sokak hayvanlarına içme suyu, kuru mama ve özel günlerde sadece onlar için hazırladığım ciğer ve haşlanmış tavuklarla ziyafet çekiyordum. Tanrı da bizi her gün yeni kedilerle ödüllendiriyordu. Bir süre sonra hayvanlar bizim kapımızda yatmaya, araba altlarında bizim dönüşümüzü beklemeye ve bizi görür görmez miyavlayarak yemek istemeye başladılar… Bütün kışı geçirecekleri kedi evleri yapıp karşımızdaki parka koyduk. Bu sene çok soğuk geçen kış boyunca onlar için endişelendik. Ölmemeleri için elimizden ne geliyorsa yaptık. İki kedi dışında hepsi yaza sapasağlam çıkmayı başardılar. Artık hepsine bir isim koyuyorduk. Kırık kuyruk, Tırmık, Sarışın, Cıbır, Bıdıl… Hepsinin farklı isimleri gibi karakterleri de başkaydı… Kedi deyip geçmeyin! Onların da kişilikleri var…Kimi kendini okşatmaya bayılır, bütün gün kucağından inmek istemez… Kimi kendini okşatmayı yemekten daha çok tercih eder…Kimi çıkarcıdır, yemeğini yer ve poposunu dönüp gider…Kimi çok vefalıdır, moralinin bozuk olduğunu anlar ve sevgisini hissettirmek için ne yapacağını bilemez…Kimi kavgacıdır, mekanını paylaşmak istemez…Kimi çok oburdur, kusana kadar yer…Kimi çok asildir, her şeyi yemez…Kiminin gözü hep dışarıdadır, kapıyı pencereyi kollar…Kimi evden hiç çıkmak istemez…Kimi çok miskindir, bütün gün uyur… Kediler bu hayatta bana çok şey öğretti; Ruhumun keskin yanlarını törpülemeyi... Gittiğim her yerde; evimde, iş yerimde, yemeğimi başka canlılarla (kuşlarla, köpeklerle, karıncalarla, kedilerle) paylaşmayı... Asıl zenginliğin sahip olmak değil, paylaşmak olduğunu bana onlar öğretti… Bu dünyada yaşam hakkına sahip olan tek canlının insan olmadığını ve hayvanların insanlardan çok daha duyarlı olduklarını… Karşılıksız vermeyi ve sevmeyi... İnsanların hayvanlara ve diğer canlılara ne kadar acımasız ve duyarsız olduğunu… Yaydığımız bütün iyi enerjinin misliyle bize geri döndüğünü, yapılan hiçbir iyiliğin, hiçbir güzelliğin karşılıksız kalmayacağını bana onlar öğretti. Kedilerle birlikte hayatımdaki bolluk, bereket, merhamet arttı… İnsanların tüm yargılamalarına ve sevgisizliklerine, tüm kötü kalpliliklerine karşı, sevginin ve paylaşmanın her zaman kazanacağını bana onlar öğretti… 2015 eylül•ekim edaktüel 31 edaktüel mesleğin dışında Fotoğraf Sanatçısı Erol Özdayı: "Özel bir uğraşımızın olması bize ve ilişkilerimize bir anlam katabilir" • Handan Korhan • 40 yıldır eczacılık yapan Erol Özdayı, eczacılık mesleği dışında büyük bir tutkuya sahip: Fotoğraf çekmek. Fotoğrafa ilgisinin lise yıllarında başladığını ve giderek tutkuya dönüştüğünü söyleyen Özdayı bunu "Evden çıkarken gözlüğünüzü almak gibi bir şey fotoğraf makinesini almak. Bir protezim sanki benim. Fotoğraf her an her yerde olabiliyor" sözleriyle anlatıyor. Dokunarak, hissederek, deneyerek öğrenme süreci "İlk çalışmalarım ilgimi çeken, farklı olduğunu düşündüğüm, her görsel durumun fotoğraflanması şeklindeydi" diyen Erol Özdayı öğrenme sürecini bir çocuğun büyüme evresinde çevresini tanıma eylemi32 edaktüel eylül•ekim 2015 ne benzetiyor. Dokunarak, hissederek, deneyerek, arayışlar içinde kıvranarak öğrenme süreci. Filmin ve kimyasalların ruhunu duyumsayabilmek için "Karanlık Oda" denen o gizemli tapınakta dünyanın, yaşamın sırlarını keşfederek hazzın doruklarına ulaşma durumu bir nevi. "Fotoğraf sizin için ne ifade ediyor" diye sorduğumuzda ise bu soruya verilmiş yüzlerce cevap olduğunu söylüyor ve kendi cevabının onlardan farklı olmadığını vurguluyor: "Duygulanımlar kişiye özel olsa bile aklın yolu birdir. Yirmili yaşlardan başlayarak altmışlı yaşlara kadar süren bir serüvenden bahsedebildiğime göre, evet gerçekten, benim için bir yaşam biçimi olmuştur fotoğraf, hem de aynı tutkuyla süren. Sadece üretmek değil, belki de paylaşmak işin en önemli kısmı." "İFOD'la birlikte öğrendiklerimi aktarma süreci de başladı" Özdayı, çekimden sergileme anına kadar doğum sancısı gibi geçen zor bir süreçten, sonrasında ise gelen huzurdan söz ediyor. “Yeni yaratılar için çok kısa süreli bir dinginlik sürecidir bu” diyor: “Hiperaktif dürtülerim bu dinginlik sürecinin çok uzun devam etmesine asla izin vermez tabii.” Daha önemlisi paylaşmak. Özdayı, bugüne dek fotoğrafa dair bilgi ve donanımımı yeni kuşaklara aktarma fırsatı bulmaktan hep mutlu olmuş. “İzmir Fotoğraf Sanatı Derneği-İFOD’u kurduğumuz yıllardan başlayarak, belli bir sorumluluk anlayışıyla, arkadaşlarımla birlikte bildiklerimizi kursi- "Fotoğraf, farkında olmak ve farkındalık yaratmak için ideal bir dal." yerlerimize aktarmaya önem verdik” diyor ve ekliyor: “Bu arada iki de fotoğraf albümüm basıldı. Üçüncüsünün hazırlıkları da tamamlandı. Foça Kitabı olacaktı. Ne yazık ki Foça Belediyesi'nde bir yıla yakın bir süre bekledikten sonra kaynak yetersizliği nedeniyle gerçekleşemedi." "İyi bir fotoğraf elde etmek artık daha da önemli" Özdayı ile Türkiye'de fotoğraf sanatının durumu hakkında da konuştuk. Ona göre önce sanatın ne olduğunu tartışmamız gerek. Gombrich’in "Sanatın Öyküsü" kitabında dediği gibi sanatın nasıl doğduğunu bilmiyoruz: "Sanat sanat diye altını kalın çizgilerle çizdiğimiz kavramın, hele de fotoğraf için ölçütleri neler, nerede başlayıp nerede biter, hangi fotoğraflar sanat ürünüdür de hangileri bunun dışında kalır gibi sonsuza kadar uzatabileceğimiz soru zinciri var karşımızda. Ya fotoğraf eleştirmenlerimiz, onlar nerede? Bunca fotoğraf okulu var ülkemizde ve birçok sergi açılıyor, gösteri yapılıyor. Bunların kritiklerinin yazıya dökülmesi gerekmez mi? Bu konuda artık yetkinleşmiş akademisyenlere seslenmek istiyorum. Karanlık odanın yerini alan aydınlık odada üretim kolaylığını da göz önüne aldığımızda, belki görsel anlamda bir enflasyondan bahsedebiliriz. Yöntem değil, sonuç önemli. Sonuca meşakkatli yollardan geçerek ulaşmak heyecan verici olabilir ama günümüzün gerçeği bu, aydınlık oda. Fotoğrafın bu denli yaygın kullanıldığı günümüzde, iyi bir fotoğraf elde etmek artık daha da önem kazandı." dolaşım halinde olup beğeni kazanabiliyor. Sıkıntı, galiba bizim kendimizi doğru ve yerinde tarif edemeyip, uygun zeminlerde sunamama sorunundan kaynaklanıyor. Her şeyin medyatikleştiği bir dünyada bu hiç de kolay değil tabii." 11 Eylül'de Resim Heykel Müzesi'nde doğa temalı sergi Özdayı 8 yıl önce İZDOF isimli bir doğa fotoğraf grubu da kurmuş. Türkiye'nin her yerinde doğa sergileri açan Özdayı, arkadaşları sayesinde doğa fotoğrafçılığına yöneldiğini söylüyor: "Ben doğa fotoğrafçısı değildim. Ancak doğa bana yabancı değil, zaten içindeyim diyerek doğa fotoğrafı da çekmeye başladım. Her sene eylül ayında Alsancak Garı'nda sergimizi açıyoruz. Halkla doğrudan temas için oradayız. Farkındalık yaratma Ülkemizde fotoğrafı uygun zeminde sunamama sorunu var Özdayı’ya göre bu durumda sadece iyi fotoğrafçıdan bahsedebiliyoruz. Peki Türkiye bu konuda dünyanın neresinde? "Bizim ülkemizde de hem kuramsal anlamda işin felsefesiyle uğraşan hem de çok iyi fotoğraf üretenler var” diyor Özdayı ve ekliyor: “Bunun kıyaslamasını yapmak bana pek doğru gelmiyor. İnternet denen olguyla artık sınırların kalmadığını da düşünürsek bizim fotoğrafçıların da işleri tüm dünya üzerinde anlamında önemli etkinlikler oluyor. Bu yıl Midilli'deki fotoğraf derneğiyle ortaklaşa bir sergi açıyoruz. 11 Eylül'de Resim Heykel Müzesi'nde doğa temalı sergimiz olacak. İzmir Life Dergisi için Hakkı Bey zaman 2015 eylül•ekim edaktüel 33 edaktüel mesleğin dışında zaman benden kapak fotoğrafı isterdi. Son 6-7 sayıdır gezi yazıları da yazıyorum. Gezdiğim gördüğüm yerleri birileriyle paylaşma duygusu çok önemli. Onlar da gitsin görsün oraları, etkilensinler diye ve faydalı da oluyor. İzmir Life Dergisi okurlarından geri dönüşler alıyorum. İzmir'de 15 yıldır ayakta kalan bir dergi olarak İzmir Life çok önemli bir iş yapıyor. Benim de o çorbada bir tuzum olsun istedim; herhangi bir beklentim olmaksızın paylaşıyorum." "Yaşam savaşı veren birinin fantaziyle uğraşacak hali yok" Günümüzde insanlar bir hobiye ayıracak vakit bulamadığından şikayetçi. Ancak bu duruma çok gerçekçi yaklaşıyor Özdayı. "Günde 15-20 saat çalışmak zorunda olan insanlar da var ülkemizde. Kapitalist sistemin en acımasızı uygulanıyor ve asgari ücretin çok altında sigortasız binlerce insan çalışıyor. Yaşam savaşı veren birinin fantaziyle uğraşacak hali yok” diyor: “Onların hayatta kalma mücadelesi var. Sanatın gelişebilmesi için de bazı ön koşullar bulunuyor. Toplumların uygar olabilmesi ve ekonomik durumlarının düzgün olabilmesiyle sanatın yer edinebilmesi, gelişebilmesi ve geniş kit34 edaktüel eylül•ekim 2015 lelere ulaşabilmesi mümkün olur. Yoksa sanat bir grup insana hitap eden bir şey olur. Ancak daha rahat insanlar, orta gelir düzeyi veya entelektüel olması gerektiğini düşündüğümüz eğitimli kesim ‘zamanım yok’ gerekçesinin arkasına sığınma hakkına sahip değil. Çünkü bu gibi şeyler emekliliğe bırakılmaz. Emekli olunca o ruhu kaybedeceksin. 60 yaşındaki bir insanın ruhuyla 30 yaşındaki insanın ruhu aynı olur mu? Ben uğraşıyorum, çünkü temelde bir yaşam biçimi haline getirdim. Çok mutlu oldum ve ortaya bir şeyler koymaya, paylaşmaya çalıştım. Kitap okumanın, tiyatroya gitmenin ya da bir hobi edinmenin bahanesi olmaz. Gerçekten zamanı olmayan insanları tenzih ederim bu durumdan." "Öldün işte… Geride bir şey yoksa Bedeninden başka" Bir hobi edinmenin önemini ülkemizin önemli fotoğraf sanatçılarından Haluk Uygur’un "Fotoğraflaştıramadığım Haikular" adlı kitabından bu tümce ile anlatıyor Özdayı: "Fotoğraf ya da herhangi bir özel uğraş… Fotoğraf, farkında olmak ve farkındalık yaratmak için ideal bir dal. Hele bir de ne istediğimizi bilerek yapabilirsek. Zamanı zamandan çalarak, kopararak, sadece kendimize ayırdığımız önemli ve kaliteli bir bölümü olmak zorunda yaşamın. Ömrümüz boyunca hiç bıkmadan sürdürmeye çalışacağımız, bir yaşam biçimine dönüşmesini sağlamamız gereken fotoğraf ya da başka bir özel uğraşımızın olması bize ve ilişkilerimize gerçekten bir anlam katabilir. Yoksa çağımızın acımasız, liberal(!) ve postmodern arenasında öğütülüp gideriz." edaktüel sağlık Kanserden korunmanın yolları • Prof. Dr. Canfeza Sezgin • İç Hastalıkları ve Tıbbi Onkoloji Uzmanı İç Hastalıkları ve Tıbbi Onkoloji Uzmanı, Prof Dr Canfeza Sezgin günümüzün en yaygın hastalıklarından kanser hakkında merak edilen soruları yanıtladı. Kanserin oluşma nedenlerinin altında ne gibi sorunlar yatıyor? Kanser gelişimi oldukça karmaşık ve dinamik bir süreç olup; kişinin aileden gelen genleri, beslenme tarzı, alışkanlıkları, hareketsiz kalması, çevresel zararlı kimyasallar, enfeksiyonlar, radyasyon, stres – depresyon gibi duygu durumu bozuklukları bu süreci doğrudan etkilemektedir. Bu da her kişide aynı kanser türünün farklı şekillerde seyretmesine neden olmaktadır. Kanser tedavisi olmayan bir hastalık mıdır? Kanser günümüzde gelişmiş tıbbi donanımlar sayesinde daha erken tanınabilmektedir. Meme kanseri, rahim ağzı kanseri, kalın bağırsak kanseri, prostat kanseri ve yoğun sigara tüketenlerde akciğer kanseri için erken tanı-tarama yöntemleri hayat kurtardığı için tavsiye edilmektedir. 30 yıl öncesine baktığımız 36 edaktüel eylül•ekim 2015 zaman kalın bağırsak kanseri hastasının ilk tanıdan itibaren yaklaşık 16-17 kat, myelom ve lösemi hastaları 6-7 kat, meme kanseri hastaları 2 kat daha fazla yaşamaktadır. Erken evre kanserlerde iyileşme şansları daha yüksektir. Önümüzdeki yıllarda ileri evre kanserler diyabet ve hipertansiyon gibi kronik bir hastalık haline gelecektir. Peki, ileri evrelerde kansere yakalanıp, yenmeyi başaran hastanız var mı? Birçok meslektaşımın olduğu gibi benim de umut verici sonuçlar aldığım hastalarım oldu. Tedavilere yanıtsız kabul edilen akciğerde 17-18 cm’lik dev bir kitleye neden olmuş dev hücreli akciğer kanseri, karaciğere sıçrama yapmış ameliyat olamayan pankreas kanseri, karaciğerde çok sayıda sıçrama nedeni ile karaciğer yetmezliğine girmek üzere olan ileri evre kanser hastası, tedavilere yanıtsız ülseratif kolit ve eş zamanlı kronik lenfositer lösemi olan bir hastam kanserden uzak yaşıyorlar. Çok sayıda hastamı yurtdışı veya yurtiçi bilimsel mecralarda vaka sunumu olarak sundum. Kanserden korunmak için nasıl beslenmesini öneriyorsunuz? Kanserden korunmada en önemli yaklaşım Akdeniz tipi diyet dediğimiz beslenme şekli. Koyu yeşilturuncu renkli meyve ve sebzelerin günde en az 5 porsiyon alındığı, hayvansal yağ tüketiminin azaltılıp zeytinyağının tercih edildiği ve et olarak daha çok balığın tercih edildiği bir beslenme faydalıdır. Son çalışmalarda çeşitli tip beslenme yaklaşımları değerlendirildiğinde bitkisel ürünlerin tüketimi yapılan vegan tipi beslenmenin yanı sıra et olarak sadece balık tüketenlerde kanser riskinin daha az olduğu saptandı. Şeker hastalığının kanseri tetiklediği söylentileri ne derece doğru? Kanser hücrelerinin metabolizmalarının randımanı düşüktür. Yani normal hücrelerin ürettiği aynı enerjiyi üretmek için çok daha fazla glikoza ihtiyaç duyarlar. Bu kanser hücre metabolizmasının farkından kaynaklanır. Artan glikoz ihtiyacını karşılamak için kanser hücresi yüzeyinde daha fazla glikozu kandan çekip alacak bağlayıcı reseptörler taşır. Eğer basit şeker denilen ağızdan alındığında kanda hızlı bir şeker yükselmesine neden olan şeker tüketimi varsa, normal hücrelerden çok kanser hücreleri bu şekeri hemen alıp metabolizmalarında kullanır. Kompleks şeker dediğimiz kanda daha yavaş ve fizyolojik şeker yüksekliği yapan gıdalar yoğun tüketilmedikçe böyle bir riski yoktur. Kanser hastaları için değil hepimiz için sağlık önerisidir basit şekerli gıdaların tüketilmemesi. Basit şekerlere örnek kola, gazoz gibi şekerli içecekler, şerbetli tatlılar, beyaz un mamülleri, pasta, kek, börek, çörek, bisküvi gibi gıdalardır. Kompleks şekerler tam buğday ekmeği, tam tahıl makarnası, kahverengi pirinç, kuskus, arpa, yulaf, erişte ve kepek gibi tahıl ürünlerinde bulunur. Meyve suyu değil meyvenin tamamı tüketilmelidir. Sizce fazla kilolar ve kanser arasında bir ilişki var mı? Şişmanlık yemek borusu, pankreas, kolon ve rektum, meme (menapoz sonrası), endometrium (rahim içi dokusu), böbrek, tiroid ve safra kesesi kanserlerinin görülme riskini arttırıyor. Daha önemlisi kanser tanısından sonra kilo alınması başta meme kanseri olmak üzere bazı kanserlerde tekrarlama ve ölüm riskinde artışa neden oluyor. Son araştırmalar yağ dokusunun meme kanseri kök hücrelerinin tekrar faaliyete geçmesini tetiklediğini gösteriyor. Bu nedenle kanser tanısı sonrası beslenme, glisemik indeksi düşük gıdaların tüketilmesi, kilo alınmaması ve egzersiz büyük önem taşımaktadır. Hastalık süresince alkol kullanımı hastalığın sürecini hızlandırır mı? Alkol genel sağlık yan etkileri için baktığımız zaman tüketimi tavsiye edilmemektedir. Kalp ve damar sağlığı için bazı yararlarının olması tüketim için önerilmesine yeterli değil maalesef. Alkol grup 1 karsinojenler sınıfındadır. Metabolizmalar farklı olduğu için alkolü bırakamayan kadınların günde bir kadehten, erkeklerin de iki kadehten fazla alkol tüketmemeleri gereklidir. Standart bir kadeh alkol dendiği zaman ülkeden ülkeye ölçüsü değişir. Basit olarak 10 ml etanol miktarı bir kadeh alkol kabul edilebilir. Örneğin 100 ml, %5 alkol içeren bir içkinin 200 ml içilmesi bir kadeh içki tüketimine denk gelir. Karbonatlı içecekler ile beraber alınan alkol, tek başına alınan alkole göre kana daha hızlı karışır. Ruh sağlığı, depresyon gibi manevi etkenler kansere yakalanma riskini arttırıyor mu? Depresyon tek başına kanser yapmaz ama kanserin tetikleyicilerinden, kolaylaştırıcılarından birisidir. Depresyon, korku ve endişe gibi duygular vücutta önemli hormonal değişiklikler yapar. Sempatik sinir sistemi çalışarak nabız hızlanır, tansiyon artar, böbrek üstü bezinden salınan kortizol ile vücutta su ve tuz tutulur, şeker yükseltilir. Psikolojik bozukluk kısa dönemli olursa vücudu tehlikelere karşı mücadeleye hazırlamada yararlıdır. Fakat uzun süreli olursa bağışıklık sistemi baskılanır ve kanserin erken dönemde yok edilmesi bozulur, kanserin çoğalma hızını arttırır. Ayrıca stresin meme kanseri hücrelerinin kemiğe tutunarak sıçrama (metastaz) yapmasını arttırdığı gösterildi. Moral önemli diyorsunuz… Öyleyse morali yüksek tutmak için ne öneriyorsunuz? Bütün insanlar modern hayatın getirdiği acımasız rekabet nedeni ile girdiği strese karşı mücadele teknikleri geliştirmelidir. Egzersiz en basit moral düzenleyicidir. Haftada 5 gün yarımşar saatlik açık hava yürüyüşleri yararlıdır. Psikoterapiler, hobiler (müzik dinleme, kitap okuma, resim yapma gibi), meditasyon, masaj tedavileri yardımcıdır. Omega-3’ den zengin somon, tuna, sardalya ve uskumru gibi balıkların dönüşümlü tüketilmesi, geceleri 35 gram bitter çikolata alınması faydalıdır. B vitaminleri, rhodiola rosea, sarı kantaron, valeryan, papatya, nane, adaçayı, lavanta ve oğulotu gibi doğal 2015 eylül•ekim edaktüel 37 edaktüel sağlık bitkisel ürünler de yardımcı destek olarak uygun kişilerde yararlı olabilmektedir. Bazı durumlarda da uygun antidepresan ilaçlar ile beynin bozulan kimyasına daha hızlı müdahale edilmelidir. Egzersizin kanser sürecinde ne gibi önemi var? Çalışmalarda düzenli yapılan egzersizin kanda bağışıklık sistemi hücrelerini uyardığı gösterilmiştir. Egzersizin nöroendokrin durum, kan hücrelerinin yapımı, lökosit ölümü, protein sentezi, şeker metabolizması ve antioksidan sistemi düzenleyerek bağışıklık sistemi üzerine etki gösterir. Düzenli yapılan egzersizin, meme kanserli hastalarda bağışıklık sistemini uyardığı, hastanın yaşam kalitesini ve moralini düzelttiği gösterilmiştir. Hastaların yaşam sürelerini de olumlu etkiler. Yoga gibi gevşeme egzersizleri de stresin azaltılmasında yararlı olmaktadır. Kanserde tıbbi tedavi yanında kullanılan tamamlayıcı yaklaşımlar neler? Birçok ülkede çeşitli hastalıklarda gerek korunmada gerekse tedavide yardımcı yaklaşımlardan yararlanılmaktadır. Akupunktur, homeopati, müzik tedavisi, sanat tedavisi, dans tedavisi, besin takviyeleri ve beslenme önerileri, masaj, egzersiz gibi yaklaşımlardan kanserde yardımcı tedavi olarak faydalanılmaktadır. Besin destekleri nasıl fayda sağlıyor? Bilimsel literatürde doğal ve bitkisel desteklerin yakınmaları azaltma, immun sistemi arttırma, ilaç direncini azaltma, kanser kök hücresini öldürme, anjiyojenezisi baskılama, büyüme sinyalizasyonunu engellemede yararlı olabileceğine dair laboratuar ve klinik çalışmalar var. Bu nedenle seçilmiş bazı doğal bitkisel destekleri kanserin temel tedavisi olarak değil, yardımcı destek tedavisi olarak kullanıyoruz. Zerdeçal ve kanser ile ilgili 679, yeşil çay ve kanser ile ilgili 2084, ginseng ve 38 edaktüel eylül•ekim 2015 kanser ile ilişkili 814, kahverengi deniz yosunu bileşenleri ve kanser ile ilişkili 171, meyankökü ve kanser ile ilişkili 307, üzüm çekirdeği ve kabuğu ile kanser hakkında 342 bilimsel makale bulunmaktadır ve giderek artmaktadır. Kanserde doğal ve bitkisel destekler gelişi güzel kullanılabilir mi? İnsanlar internet veya çeşitli yerlerden duydukları her ürünü kullanmanın hastalıkları iyileştireceği gibi bir yanlış kanıya kapılıyor. Hele kanser gibi bir konuda doktorlardan yeterli bilgi alamayınca yanlış kanallara yöneliyorlar. Meyankökü ve balık kökenli omega-3 cisplatin ilacı ile, nar, greyfurt, sarı kantaron birçok ilaçla, akıllı ilaçlar birçok bitkisel ürünlerle iletişime giriyor. Meme kanseri hücrelerini birçok bitkisel ürün çoğaltabiliyor. Ginseng, zencefil ve sarımsak gibi ürünler de kan sulandırıcı ilaçların etkisini arttırabiliyor. Alkali destekler akıllı ilaçların etkisini azaltabiliyor. Kanser hastaları doktorlarının bilgisi haricinde destek almamalıdır. Kök hücre nedir? Kök hücre, basitçe sonraki nesillerin devamlılığını sağlayan ana hücrelerdir. Bütün organlarımızda bulunan ve organlarımızın ana rahminden itibaren düzgün gelişmesini sağlayan, ne kadar büyüyeceğini, nerede duracağını programlayan normal kök hücrelerinin olduğu saptanmıştır. Kanserin de kök hücresi olduğu son yıllarda saptandı. Kanser kök hücreleri radyoterapi, kemoterapi ve moleküler hedefleyici tedaviler gibi tedavi yaklaşımlarına dirençlidirler, bu tedavilerle ölmezler. Yıllarca uyur durumda olup yıllar sonra aktif hale gelebilirler ve kanserin tekrarlamasından, başka organa sıçramasından sorumludurlar. Kanser kök hücresi öldürülebilirse iyileşme şansı artabilir. Kanser kök hücresini öldüren doğal ürünler neler? Kanser kök hücreleri çeşitli doğal – bitkisel ürünlerde bulunan doğal bileşenler tarafından öldürülebilmektedir. D vitamini, soyada bulunan genistein, yeşil çayda kateşinler, brokolide sülforofan, zerdeçalda curcumin, karabiberde piperin ve çayda tanin isimli doğal bileşenler kanser kök hücrelerini öldürmektedir. Diyette bulunan bu doğal bileşenlerin kanserin tekrarlama riskinin azaltılmasında veya kanser ilaçlarına karşı tümör hücrelerinin dirençli olmasının engellenmesinde yararlı olabileceği düşünülmektedir. Benim de dahil olduğum çeşitli araştırmacılar bu konuda ciddi çalışmalar yürütmektedir. Geliştirdiğim nanoteknolojik bir ürünün patent başvurusunu yaptım ve çalışmanın sonlanmasına az kaldı. Fakat bu konuda daha fazla çalışma gerekmektedir. edaktüel gündem Çocuklar okula nasıl hazırlanmalı? • Psk. Seyran Güneş • Özel Tınaztepe Hastanesi ve Buca Tıp Merkezi Psikoloji Bölümü Çocuk gelişiminde dönüm noktalarından biri olan okul, özellikle ilk defa okula başlayacak olan çocuklar için uyum gerektiren bir süreçtir. Bu süreç çocuk için yeni ve daha karmaşık olmakla birlikte, bu süreçte çocuk, birey olarak ilk defa dış dünyaya açılır, oyun çağından çıkmaya, toplumda birey olarak yer almaya başlar ve ailesi dışında farklı bir sosyal çevreye girer. Çocukların ortalama okula uyum süreci 2-3 hafta arası değişmekle birlikte, çocuk yeterli bedensel, zihinsel, ruhsal ve sosyal olgunluğa erişmişse okula uyum süreci daha kolay ve sağlıklı bir şekilde olmaktadır. Çocukların okula olan uyumlarını kolaylaştırmak adına, ebeveyn ve eğitimcilere önemli sorumluluklar düşmektedir. Çocuğu en uygun şekilde okula hazırlamak, iyi bir başlangıç yapmak ve okul yaşamı boyunca ihtiyacı olan güveni kazandırmak adına bazı öneriler ve ipuçları: Doğru bilgilendirme Çocuklara okul ile ilgili doğru açıklama yapılmadığında çocuklar okulla ilgili eksik ya da yanlış bilgilerinden yola çıkarak okula karşı korku besleyebilirler. 40 edaktüel eylül•ekim 2015 Çocuğa okulla ilgili tüm bilgiler merak ve sevinç uyandıracak şekilde verildiğinde, çocukların okula olan uyumları kolaylaşır, dolayısıyla başarılı bir öğretim hayatının temeli atılmış olur. Kreş ve anaokulundan farkı Çocuğa okulun, anaokulunun aksine oyundan çok eğitim, öğretim ve kendisini pek çok yönden geliştirmesi için olanaklar sağlayan bir yer olduğu bilgisinin verilmesi, çocuğun okul öncesi eğitim ve ilkokul arasın- daki farkı daha iyi anlamasını sağlayacaktır. Okul kuralları Çocuk okula başlarken, gruba uyumlu davranma, okul düzeni, dersler, teneffüsler, öğretmen, oyun zamanları, yemek-tuvalet saatleri, ders dinleme, söz isteme gibi konularda çocuğa gerçekçi bilgiler verilmelidir. Okul ziyareti Okula karar verdikten sonra, okulun tanınması adına çocukla beraber okul ziyareti yapılması ve bu ziyaret sırasında okul binası, kütüphane, spor salonla- rı, tuvaletler, kafeterya gibi çocuğun ihtiyaç duyacağı yerlerin görülmesi çocuğun okula olan uyumu açısından önemlidir. Ayrıca, çocuğun öğretmeni, müdür-müdür yardımcısı, okul hemşiresi ile tanışması da okula olan uyumunu kolaylaştırması açısından tavsiye edilebilir. Okul malzemeleri Okul başlamadan önce ayrılmış olan bütçe çerçevesinde çocukla birlikte; okul çantası, beslenme çantası ve okul malzemelerini almak için okul öncesi alışverişe çıkmak çocuğun okula olan isteğini artıracaktır. n Okul Seçiminde Dikkat Edilmesi Gerekenler İlkokul eğitimi çocuğun öğrenme, sosyal ve duygusal pek çok alanda temellerin atıldığı çok önemli bir dönemdir. Bu dönemde çocuğun gideceği okulu seçerken, ailenin beklenti ve çocukların ihtiyaçları, eğilimi, yetenekleri ve kişilğine uygun bir karar vermek gerekmektedir. Okula hazırlık Çocuklar okuldayken anne ve babalar ne yapar Özellikle anne babadan ayrılmakta zorlanan çocuklar, kendileri okuldayken anne ve babalarının nerede olduklarını ve ne yaptıklarını merak edebilirler. Anne ve babaların bu tür sorular karşısında çocuklarına, çocukları okuldayken işlerine zaman ayırdıkları ve okul dönüşünde yeniden görüşüceklerini belirtmelerinde fayda vardır. Bu sayede çocuk, hem anne babanın kendisine ait sorumlulukları olduğunu, hem de okul sonrasında anne babasının yeniden yanında olacağını kavrayacaktır. Kaygılar hakkında konuşma Çocuğun okulla ilgili kaygıları olduğu ancak konuşmaktan kaçındığını gözlemlendiğinde, bu konuyla ilgili olarak soruları olup olmadığı, aklına takılan her hangi bir şey olursa sorabileceği konusunda çocuklar anne ve baba tarafından teşvik edilmelidir. Belirsizlik çocukların kaygılarının daha çok artmasına neden olmaktadır. Çocukların akıllarındaki soru işaretleri cevaplandığında, çocuklar okulla ilgili kendilerini daha güvende ve iyi hissedeceklerdir. Okula olan uyumu artırmak adına ilk olarak çocukların okul başlamadan önce uyku düzenlerini ayarlamalarında fayda vardır. Çocukların okullar açılmadan en az 2 hafta önce erken yatmaya teşvik edilmesi önemlidir. Okulun ilk gününün yarattığı telaşı mümkün olduğunca azaltmak adına, çocuğun okul eşyalarını, kıyafet ve ayakkabılarını bir gece öncesinden hazırlamak; hem çocuğun okul öncesi hazırlıklarını rutine dönüştürmek, hem de küçük sorumluluklar alması adına çocuğa katkı sağlayacaktır. *Çocuğun okula olan uyumunu daha kolaylaştırmak ve dış çevre ile olan etkileşimini artırmak adına, çocukların okul öncesi eğitim almaları, haftanın 1-2 günü 2 ya da 3 saatlik oyun gruplarına katılmaları, sosyal faaliyet veya hobi gruplarıyla desteklenmeleri, yaşıtlarıyla vakit geçirebilecekleri ve iletişim kurabilecekleri park, bahçe gibi alanlarda daha sık yer almaları tavsiye edilmektedir. *Çocuğun okula olan uyumunu güçlendiren en önemli faktörlerden birisi, herşeyi yapan anne ve babalardır. Çocuğun tüm sorumluluklarını üstlenen anne babalar nedeniyle çocuklar okula başladıklarında uyum sağlamakta güçlük çekmekte ve anne babalarından bağımsızlaşmakta zorlanmaktadır. Okula olan uyumu kolaylaştırmak adına, okul öncesinde çocuklar kendi başına yemek yeme, tuvalet ihtiyacını karşılama ve eşyalarını düzene sokma gibi ufak tefek sorumluluklarla anne baba tarafından desteklenmelidir. Okul seçiminde dikkat edilmesi gerekenler: • Devlet Okulu/Özel Okul-Okul seçiminde sorulabilecek en önemli soru. Devlet okulu mu? Özel okul mu? • Okulun Misyonu, Vizyonu ve Kurumsallığı-Okul nasıl bir görev üstlenmiş ve nasıl bir görüşe sahip? • Eğitim Programları-Okulun ders işleyiş ve müfredatı nasıl? • Teknolojik İmkanlar-Okul eğitim sırasında günümüz teknolojisinden ne ölçüde faydalanıyor? • Yabancı Dil Eğitimi-Okulun dil eğitimi konusundaki görüş ve teknikleri neler? • Öğretmen Seçimi-Okul, öğretmen seçerken nelere dikkat ediyor? • Sosyal ve Sportif Faaliyetler-Okul öğrencilerini bir sanat veya spor faaliyetine yönlendiriyor mu? • Beslenme-Okul yemekhanesi, yemekler ve kantinin kalitesi ve durumu nasıl? • Servis-Okul servis hizmeti nasıl sağlanıyor? • Okulun İşe/Eve olan Yakınlığı-Okulun eve veya işe olan mesafesi ne kadar? • Sınıf mevcudu-Sınıflar kaç kişilik? • Okul Binasının Genel Koşulları (Dış ve İç mekanlar)Okulun fiziki koşulları nasıl? • Sınavlar-Okulun sınavlardaki başarısı nasıl? • Ev Ödevleri- İlk yıl ödev veriliyor mu? • Etüd Saatleri-Ders dışı etüd imkanları var mı? • Aileler ile İletişim, Rehberlik Hizmetleri-Rehberlik biriminde kaç psikolojik danışman ve rehber var ve öğrencilerle görüşme sıklığı ne kadar? • Diğer Veliler-Okulun veli profili nasıl? • Güvenlik-Okul güvenliği nasıl sağlanıyor? • Fiyatlandırma-Okulun ücreti ne kadar? Ücretin geçerlilik süresi, ödeme koşulları, tahmini artış oranları neler? Okul seçimi sırasında dikkat edilmesi gereken en önemli nokta her çocuğun birbirinden farklı olduğu ve farklı ihtiyaçlara sahip olduğu bilinciyle hareket etmektir. Buradan yola çıkarak, ailelerin yapacakları çocuklarını çok iyi tanımak ve onların özellik, kişilik, yetenek ve ihtiyaçlarına uygun bir okul seçmeye özen göstermek olmalıdır. 2015 eylül•ekim edaktüel 41 edaktüel gündem Artık hayatımızda İnternetten Alışveriş Çılgınlığı'nın yan etkileri de var • Eczacı Meltem Kortel • Dermokozmetik ürün alırken nelere dikkat etmeli Artık İnternet hayatımızın her alanında Google, Yandex gibi arama motorları masamızda, cebimizde, internetin olduğu her yerde her şeyi sorup öğrenebileceğimiz en bilge kişilik... Alışverişlerimizde mağaza mağaza dolaşıp aradığımız şeyi bulabilmek adına saatler harcadığımız ve yorgun düştüğümüz dönemler çoktan bitti. Birkaç tıkla siparişler veriliyor, kargoyla elinize ulaştırılıyor. Dermokozmetik ürün dediğimizde ilaçla kozmetik arasında bir ürün tanımlanır. Bu ürünleri hekimler tedavilerde önerir fakat SGK ödeme kapsamında değildir. Dermokozmetik ürünlerin içeriklerinde laktikasit, salisilik asit gibi birçok etken madde 42 edaktüel eylül•ekim 2015 bulunur ve yan etkileri gözlemlenebilir. Kozmetik ürünlerden ayrıldıkları nokta ise yan etkileri azaltmak için yapılan klinik testlerdir. Dermokozmetik ürünlerin 3 temel işlevi var n Kendi başlarına bir cilt probleminin çözümü olabilirler n Tedavinin yanında destek ürün olarak kullanılabilirler. n Tedavinin öngörülebilir, yan etkilerinin giderilmesinde rol oynayabilirler. Türkiye'deki araştırmalara göre dermokozmetik ürün grubunda ağırlıklı olarak hassas ciltler için hazırlananlar satılıyor. Akne problemi yaşayan hassas cilt, güneş koruma, saç bakım, anne-bebek ürünleri internet satışlarında da önemli yer kaplıyor. 2013 de yapılan bir ankette Türk Kadınlarının %63'ü cilt- lerinin hassas olduğunu belirtmiş. Güneşin yıpratıcı ve onarılması zor etkileri, hava kirliliği dermokozmetik ürün kullanımının önemini her geçen gün artırıyor. Türkiye'de kozmetik pazarın sadece %5'i dermokozmetik ürünlere aitken, gelişmiş ülkelerde bu oran %15 oranında. Toplamda dermokozmetiklerin internet üzerinden satış oranının %10 olduğu tahmin ediliyor. 50 kadar internet sitesinin satışta olduğu biliniyor. Öncelikle internet üzerinden ürün alırken mağdur olmak istemiyorsanız ürünü alacağınız internet sitesine dikkat etmeniz gerekir. Güvenilir site olması çok önemli. • Kendi ürünlerini satan büyük sitelerde ürün kendi üretimleri olduğu için herhangi bir hile ile karşılaşma riskiniz yoktur. Alışveriş yaptığınızda bir problem olması halinde sorununuzu çözebileceğiniz muhatap bulmanız kolaydır. - - de yer alan bütün ürünler sağlık danışmanlı- - yüksek. Zamandan kazanmak, yorulmadan almak, - Kozmetik ürünler de "Karekod" uygulamasına alınıyor. Eczanelerde satılan demokozmetik ürünlerde de karekod uygulamasına geçilecek. - - - - Eczaneler ve eczacınız en doğru adres - - almış en yakın sağlık danışmanınızdır... Sağlıcakla kalın... - 2015 eylül•ekim edaktüel 43 edaktüel sağlık Uzman Eczacı • Gürhan Abuhanoğlu • Dermokozmetik hakkında bilmediklerimiz H epimiz son zamanlarda Dermokozmetik kavramını fazlasıyla duysak da hakkında birçok şeyi netleştiremiyoruz. Bu işle uğraşan bir sağlık çalışanı olarak konuya biraz daha ışık tutmak istedim. Dermokozmetik terimini açıklamadan önce isterseniz biraz kelime anlamını ve nereden geldiğini açıklayalım. Kozmetik uzun yıllardır insanın cildinin, vücudunun bakımı ve daha iyi görünmek için zaman içerisinde kullanılan tüm ürünlere verilen genel isim olarak karşımıza çıkar. Dermokozmetik tabiri ise; kozmetik sektörünün gelişmesi neticesinde insanlarda dermatolojik olarak karşılaşılan bazı durumların tedavisi amacıyla kullanılan ilaç, kozmetik vb ürünlerin yetersiz kalması ve daha gelişmiş ürünlere ihtiyaç duyulması sonucu ortaya çıkmıştır. Mesela cilt nemlendirmek için kullanılan bir vücut nemlendiricisinde vazelin, gliserin gibi cilde nem veren maddelerin kullanımı sonucu elde edilen ilaç ya da ticari ürünler (kozmetikler) sık ve tekrarlayan kullanım gerektirirken; üre, hyaluronik asit gibi maddelerin ilavesi ile az kullanıma rağmen cilt nemini diğerlerine göre daha çok sağlayan dermokozmetik ürünlere ulaşılabilmektedir. 44 edaktüel eylül•ekim 2015 Dermokozmetik ürünlerin temel amacı var olan durumu daha iyiye götürmek, tedavi etmek, diğer kullanılan ürünlerle ilgili karşılaşılabilecek problemleri çözmektir. Dermokozmetik ürünler bu sorunları çözerken; bizler daha sorunsuz ve daha etkili, daha doğal olduklarını anlamak için nelere dikkat etmeliyiz? n Daha özel ve değişik özellikler gösteren etkin maddeler içerebilirler. n Dermatolojik testlerden geçirilmiş ve bazı özellikleri test edilmiştir. n Özellikle daha hassas ciltler ve bebekler için üretilecek ürünlerin daha doğal olmaları gerektiği prensibiyle daha doğal nitelikte üretilirler. Bu konuyla ilgili özel sertifikaları taşır ve doğal madde içerikleri yüzdelerle ifade edilir. n Patentli aktif madde ve içeriklerle Patentli sistemleri içerebilirler. n Üreticiler içeriklerini tam bir şekilde ve miktarları ya da yüzde oranlarıyla beraber belirtirler. n Bir ve ya birkaç etken madde, standart bitki ekstre ve drogları, vitaminler, mineraller, patentli bileşenler, etkinliği kanıtlanmış özel ürünler (termal su gibi), mikrobiyolojik, biyolojik aktif içerikler, peptit-protein gibi yapılar ve daha içerebilecekleri tüm ürünlerle beraber içerikleri sınırsız çeşitliliktedir. n Bazı özel durumlar için tasarlanabilir, pH’sı ayarlanmış (intim yıkama jelleri gibi), hijyenik, steril, kimyasalsız, apirojen gibi bazı özel durumları gösterebilirler. n Cilt ya da sistemsel olarak vücut da karşılaşılabilen birçok hastalığın, rahatsızlığın, özel durumun teşhis ve tedavisinde kullanılabilirler. n Lipozom, niozom, mikroküre, nanoküre, transdermal sistemler gibi birçok ilaç ya da etken madde taşıyıcı yeni sistemin uygulanabilir olması ve bu Dikkat! Dermokozmetik kullanmak ya da kullanmamak arasında ne fark var sayede ürüne istenilen özelliğin kazandırılabilir olması ( Lipozom formülasyonuna sahip bir güneşten koruyucunun cildin daha alt tabakalarına inmesinin sağlanmasıyla, etki süresi uzunluğu ve kontrollü salımın sağlanması sonucu daha iyi bir güneşten koruyucunun eldesi). n Çok değişik ambalaj ve aktif/ etkin madde taşıyıcı-koruyucu özel kaplarda ürünü sunulabilirler (asansörlü pompa sistemi , çift sarmallı aktif-yardımcı madde karıştırıcı gibi). n Bir veya birden çok duru- mun tedavisi, durumun düzeltilmesi durumuna cevap verebilirler ( Kırışıklık, gözaltı torbası, morluk giderici göz kremi gibi). n Fiyatlarının içeriklerinin yoğun olması nedeniyle daha pahalı olması gerekirken, dermokozmetik üretimi ve markaların artmasıyla fiyatları düşme eğilindedir. n Koku, renk verici madde, zararları ya da muhtemel zararları kanıtlanmış kimyasal ya da doğal ürünleri birçoğu içermez (Paraben, petrol türevleri gibi). n Etkinlik, yan etki, raf ömrü, stabilite, toksisite açısından ilaçlar kadar hassas bazı testlerden geçirilirler, klinik şartlarda geliştirilirler ve test edilirler. n Dermokozmetik ürünlerin neredeyse tamamı eczanelerde satılır. Hem eczanede hem de başka satış kanallarında satılan ürünler de vardır. n Tüm dermokozmetik ürünlerin ortak yanı; farklı cilt tiplerine göre, farklı sorunlara yönelik ayrı ayrı çözümler sunmaları ile mutlaka bir dermatolog hekim, bir eczacı ya da cilt uzmanı tarafından önerilmeleridir. Dermokozmetik ürün kullanmama ya da dermokozmetik niteliğinde olmayan diğer ürünleri kullanmanın sağlığımız üzerindeki olumsuz etkilerini kısa ve uzun süreli etkiler olarak iki gruba ayırabiliriz. Bunlardan bir kısmı ürününü kullanır kullanmaz ya da kullanım sonrasında takip eden daha kısa sürede oluşurken; bir kısmı da daha uzun süreli aylar, yıllar sonra oluşabilmektedir. Günümüzde tüm yapılan bilimsel çalışmalarla doğal bazlı, doğala yakın yapıda, insan doğasına uygun olarak hazırlanmış (pH değeri v.b) ürünlerin daha iyi sonuçlar verdiğini gösterirken; kimyasal özellikleri ayarlanmış ya da dermokozmetik olarak tabir ettiğimiz özel tedavi ve önleme amaçlı olarak hazırlanılan ürünlerin hasta uyuncu ve tedavi etkinliğinin yüksek olduğunu göstermiştir. Bu nedenle kozmetik özellikteki ürün kullanımıyla daha yüksek oranda kimyasal tepkimeler, deri reaksiyonları, yan etkiler, ürün etkisizliği gibi istenilmeyen kısa ve uzun vadeli durumlarla karşılaşma olasılığımız artmaktadır. Basit bir örnekle durumu anlatacak olursak; kuruluktan şikayet eden bir hastanın bir elini petrol türevi kaynaklı vazelin bazlı bir kozmetik nemlendirici ile nemlendirip, diğer elini de doğal avokado özü içeren doğal içeriği yüksek bir dermokozmetik nemlendirici ile nemlendirdiğimizde; iki elden alacağımız sonuçlar, nemlendirme etki süreleri, ürün toksisitesi, dokulara verdiği zararlar ve tabii ki hasta memnuniyeti sonuçları da hiç süphesiz farklı olacaktır. 2015 eylül•ekim edaktüel 45 edaktüel sağlık Lazer epilasyon uygulamasında başarı oranı yüzde 85... Lazer epilasyon hakkında bilinmesi gerekenler... • Handan Korhan • İstenmeyen tüylerden kurtulmak ve daha kalıcı bir sonuç elde etmek isteyenlerin ilk tercihi lazer epilasyon. Artık kadınlar kadar erkekler de bu yöntemi kullanıyor. Peki lazer epilasyon tamamen zararsız mı? İstenmeyen tüylerden kesin olarak kurtulmak mümkün mü? Clinic A Plus'dan güzellik koçu Berna Savaşan lazer epilasyon hakkında bilinmesi gerekenlere dair sorularımızı yanıtladı. Lazer epilasyon nedir? Farklı dalga boylarındaki ışık kaynakları kullanılarak istenmeyen tüylerden kurtulmayı amaçlayan yöntemdir. Cilde uygulanan lazer ışığı kıl kökünde odaklanıp ısı enerjisine dönüşerek çevre dokulara zarar vermede kılın ömrünü sonlandırır. 46 edaktüel eylül•ekim 2015 Lazer epilasyonun avantajları ve dezavantajları nelerdir? Lazer tamamen ağrısız bir işlemdir diyememekle beraber diğer epilasyon yöntemlerine göre kişilerin ağrı eşiklerine bağlı olarak ve kullanılan cihazın teknolojisine göre farklılıklar gösterir. Güvenli bir yöntemdir. Lazer epilasyon sonrası ciltte kıza- rıklık, batma, şişlik gibi etkiler gözlemlenir. 3-4 gün içerisinde bu yakınmalar azalarak kaybolur. Epilasyon amaçlı kullanılan lazerlerin dalga boyları dikkate alınmalıdır. Uygulama epilasyon için tasarlanmış, güvenli dalga boyuna sahip lazerle, Sağlık Bakanlığı denetimine tabi hekim kontrolünde operatörler tarafından yapıldığında istenmeyen tüylerden kurtulmak mümkündür. Yanlış cihaz seçimleriyle ve eğitimsiz kişiler tarafından yapılan uygulamalar sonucunda ciltte yanık ve leke problemleriyle karşılaşılmaktadır. Bu lekeler zaman içerisinde tedaviyle veya cildimizin onarım mekanizmasıyla geçer ve kalıcı değildir. Lazer epilasyonu isteyen herkes yaptırabilir mi? 15 yaşından küçükler, hamilelere, cildinde kanser veya kanser öyküsü olan ve tedavi görmekte olan kişile- re, herpesli (uçuk) bölgelere, sedef hastalığı olanlara, derisinde enjeksiyonlu lezyonları olan kişilere, racutane, (A vitamini) kullanan kişilere uygulanmaz. Bunların dışında tüm kişi ve uygulama bölgelerine güvenle uygulanır. Günümüzde erkekler de kadınlar kadar lazer epilasyon uygulamalarına (sırt, göğüs, omuz, elmacık kemiği ve burun üzerine, ense boyun, el üzeri, kaş arası gibi) rağbet gösteriyor. Lazer epilayon kaç seans uygulanır? Seans aralıkları nasıl belirleniyor? Kişinin cilt rengi, kılın rengi ve kalınlığına bağlı değişmekle birlikte ortalama 8- 10 seans önerilir. Ten rengi ne kadar açık, kılı kalın ve siyah ise başarı oranı ve seans sayısı doğru orantılı olarak azalır. Vücudumuzdaki kıllar da tıpkı saçlarımız gibidir. Her gün ortalama 100-150 tel saç kaybı yaşarız ama hiç kel kalmayız. Yerine yenileri çıkan vücudunuzdaki kıllar da doğarlar, büyürler ve dökülürler. Canlı büyüme evresinde olan kıllara anagen faz denir. Bir seansta bütünün yüzde 15’lik kısmının ömrünü sonlandırmak hedeflenir. Yeni kılların çıkışı beklenir. Bu aralık bölgelere göre farklılaşmakla birlikte 4-8 hafta arasında değişir. Bu da seans aralıklarını belirler. Lazer ince sarı, beyaz tüylerde başarılı değildir. Bu tüylere iğneli epilasyon öneriliyor. Lazer epilasyon öncesi nelere dikkat edilmeli? Bir hekim tarafından yapılan muayene ile kişinin uygun hasta olup olmadığı mutlaka değerlendirilmeli. Lazer epilasyon yaptırmadan en az 3 hafta öncesine kadar kılları kökünden çekip alacak sir, ağda, cımbız, makine gibi depilasyon yöntemleri uygulanmamalı ve peeling kese uygulamalarına ara verilmeli. Kişinin ışık hassasiyetini arttıran ilaçlar ile tedavi görüyorsa mutlaka lazer operatörüne ve hekimine bilgisi verilmelidir. Uygulama alanları uygun bir nemlendiriciyle bol bol nemlendirip cildin kuruluğu giderilmelidir. Hormonal bir durum söz konusu ise bir yandan endokrinolog ve jinekolog tarafından tedavi edilmeli. Diğer yandan mevcut kıllara lazer epilasyon uygulanabilir. Ancak hormanal problemin tedavisi yapılmamış veya yarım kalmış ise uygulanan epilasyon tekrar kıl çıkmasını engellemeyecektir. Lazer epilasyon sonrası nelere dikkat edilmeli? Uygulama yapılan bölgede mutlaka güneşten koruyuculu SPF’li krem kullanılıp güneşten kaçınılmalı. İşlem sonrası kese ve peeling uygulamaları yapılmamalı ve uygulamadan sonraki 2 gün yüksek ısılı suyla duş alınmamalıdır. Dar ve sıkan giysiler giyilmemelidir. Lazer epilasyonda sonuç için kesin bir garanti var mıdır? Bu tarz uygulamalarda yüzde yüz garanti vermek hem doğru hem de gerçekçi bir yaklaşım değil. Kişinin ten rengi, kılın yapısı, genetik yapı, hormonal yapı, tedavinin sonuçlarını etkiler. Hedeflenen başarı oranı ortalama yüzde 85'dir. Hekimle yapılacak görüşmeden sonra gerçekleşebilecek olası durumlar daha net verilerle mutlaka anlatılır. Lazer epilasyon kıl dönmesinde etkili mi? Kıl dönmeleri ve batıklar kadınlarda kalça, bacak arkası, genital bölge ve koltuk altında rastlanırken erkeklerde ise genellikle kuyruk sokumu ve boyunda rastlanır. Lazer epilasyonda batığa ve dönmelere neden olan kıllar yok edilerek tekrarlanma ihtimali büyük ölçüde yok edilir. 2015 eylül•ekim edaktüel 47 edaktüel sağlık • Dt. Sibel Seven • Buca Tıp Merkezi Ağız ve Diş Sağlığı Bölümü Lamine Restorasyonlar Estetik bir gülüş için yapılan revizyonun amacı dişler, diş eti, dudak, kas, iskelet yapısı ve eklemleri kapsayan, uyumlu ve istikrarlı bir çiğneme sistemi geliştirmektir. Özetle gülüş tasarımı; hekimliğin ve sanatın birlikte uygulanarak, ideal gülüşün sağlanmasıdır. Bireyin birtakım kişisel estetik beklentileri sağlık ve doğallık ile birleştirilerek gülüş tasarımı planlanır. Dişler arasındaki ilişki, dişleri çevreleyen yumuşak doku ve hastanın yüz karakteristiği, dinamik ve 3 boyutlu bir tablo oluşturur. Bireyin yüz hatlarına uyum sağlayan şekillere, boyutlara ve düzenlemelere bağlı olarak, diş hekimi ve teknisyenin artistik çalışmasıyla doğal ve hoş bir görünüm oluşturabilir veya oluşturmayabilir. Diş rengi, diş estetiğinin sağlanmasında bireyler için oldukça önemlidir. Bazı durumlarda lekeleri ve diş taşlarını ortadan kaldırmak amacıyla yapılan detertraj ve polisaj gibi profesyonel temizleme işlemi diş rengini ideal hale getirmek için yetersiz kalmaktadır. Bu durumda doğru bir beyazlatma tedavisi ile diş rengi istenilen hale getirilebilir.Yapılan araş48 edaktüel eylül•ekim 2015 tırmalara göre, dişlerin beyazlatılması diş hekiminin gözetimi altında yapılırsa son derece etkin ve güvenlidir. Dişler ve dişetleri hiçbir şekilde zarar görmez. Ayrıca diş eti sağlığı ve görünümüyle ilişkili estetik durum etkili bir gülüş tasarımı için olmazsa olmaz öğedir. İltihaplı ve düzenli olmayan diş eti sınırları, hoş bir gülüşü bozar. Atrofiye olmuş papilla ve asimetrik diş eti sınırları genel estetik tabloyu bozan parçalardır. Gülüş tasarımının amacı, geçmişin aksine mümkün olduğunca konservatif yaklaşımla, diş yapılarında minimum düzeyde hazırlık ile estetik sağlamaktır. Bu yarattığımız gülümseme estetik olarak çekici olması gerektiği gibi fonksiyonel olarak da ideal seviyede olmalıdır. Diş hekimi olarak bize düşen görev, dikkatli teşhis, analiz ve tedavi protokolü ile hastalarımızda en iyi estetiği sağlamaktır. Adeziv sistemlerin ve küçük partiküllü hibrit komposit resinlerin geliştirilmesi, minimum preperasyon ile dişlerin sadece labial yüzünü içeren laminate veneerlerin yapılmasına olanak sağlar. Yapım kolaylığı ve ekonomik olması nedeniyle önceleri akrilik ve komposit veneerler kullanılmıştır. Ancak akrilik ve komposit resinlerin uzun ömürlü olmamaları, renklenme, aşınma,marjinal fraktürlerin görülmesi ve uzun dönemde estetiğin azalması nedeniyle günümüzde artık porselen lamineler tercih edilmektedir. Porselen laminate veneerler ilk kez 1938 yılında Dr. Charles Pincus tarafından protez adezivleri kullanılarak uygulanmıştır. Ancak o önemde daimi bağlantı sağlayan adezivler gelişmediğinden porselen laminate veneerlerin ayrılması kolay olmuştur. Porselen Laminate Veneerlerin Endikasyonlar • Çeşitli nedenlere bağlı diş renklenmelerinde • Ön grup dişlerdeki diastemaların (aralıkların) kapatılmasında • Çeşitli tipteki mine hipoplazisi (eksik oluşum) ve malformasyonlarında (yanlış oluşum) • Dişlerin labial (ön) yüzlerindeki sağlıksız ve estetik olmayan restorasyonların varlığında • Yeterli miktarda mine dokusuna sahip erozyona uğramış dişlerde • Lateral kesicilerin agenezisinde (yokluğu): Kaninin kronal formu lateral dişi taklit edecek şekilde porselen laminatelerle değiştirilebilir. • Kısmen rotasyona ve malpozisyona uğramış dişlerin düzeltilmesinde • Pulpanın geniş olduğu dişlerde geri dönüşümlü olmayan hasarlar oluşturmadan dişlerin kronlarla restore edilmesinin zor olduğu durumlarda • Klinik kron boyu kısa dişlerin uzatılmasında endikedir. Kontrendikasyonlar • Bruksizm (diş gıcırdatma) ve Clenching (diş sıkma) gibi parafonksiyonel alışkanlıkları olan kişilerde • Çürük insidansı yüksek ve oral hijyeni kötü olan kişilerde • Yeterli mine destekli olmayan dişlerde: Hem porselen laminate veneerlerin diş yüzeyini örtmesi hem de adezyonun sağlanması için yeterli miktarda mine mevcut olmalıdır • Class III malokluzyon ve başa baş kapanışın olduğu vakalarda • Aşırı çapraşıklık ve rotasyona sahip dişlerde • Boks, güreş gibi kontakt sporlarla uğraşan kişilerde • Sürmesi tamamlanmamış daimi dişlerde • Süt dişleri ve ağır fluorozisli dişlerde porselen laminateler kontrendikedir. Lamine Veneer tedavi süresi nedir? Kompozit veya estetik dolgular ile yapıldığı durumlarda tedavisi gün içerisinde sonuçlanabilmektedir. Ancak porselenden yapılan lamine veneerlerin laboratuvar süreçleri nedeniyle tedavinin tamamlanması 4-7 gün arasında değişiklik gösterebilir. 2015 eylül•ekim edaktüel 49 eczanede alışveriş PLANTUR 39 TONİK 200 ml 49 TL 40 yaş ve üzeri kadınlarda görülen saç sorunları için kullanılır. Saçların sağlıklı, bakımlı, güçlü ve güzel bir görünüm kazanmasına yardımcı olur. Plantur 39 Tonik; günde 1 kez, sabahları uygulanır. Uygulama: Saç derisine yeterli miktarda parmak uçlarıyla masaj yapılarak 1-2 dakika kadar uygulanır. Sonrasında saç durulanmaz. JOHN FRIDA FRIZZ EASE WARTNER SAÇ SERUMU NASIR KALEMİ 41,75 TL 38,50 TL Wartner Nasır Kalemi yumuşak ve inatçı sert nasırların giderilmesinde ilk haftadan itibaren gözle görülür sonuçlar sunar. Törpüleme gerektirmeden, yara izi ve yan etki olmaksızın, kolay, hızlı ve zahmetsizçe uygulanır. Kronik elektriklenme ve kabarmayı anında ortadan kaldırır. Işıldayan, ipeksi yumuşaklıkta saçlar için nemi saçtan uzak tutar. Termal koruyucu içerir. DEOTAK CLASSIC ACNEGUN 29,90 TL KREM DEODORANT CANLANDIRICI TONİK 15,50 TL Deotak bileşimindeki aktif madde sayesinde, doğal terlemeye mani olmadan fazla terlemenin önlenmesine yardımcı olur. Yeni d-panthenol katkılı formülü ciltte oluşabilecek tahriş riskini minimuma indirmeye yardımcı olur. Dermatolojik olarak test edilmiştir. Acnegun Canlandırıcı Tonik cildin yağda ve suda çözünen ölü hücrelerini derinliğine temizler. İçerdiği özel nemlendiricilerle nem kaybını önler. Gözeneklerin sıkılaşmasına, siyah noktaların giderilmesine yardımcı olur. Ayrıca traştan sonra cildin rahatlamasına ve kıl dönmesi oluşumunun önlenmesine yardımcı olur. FEMFRESH GENİTAL BÖLGE DEODORANTI 18 TL PAULINE EXTRA BLOND İçeriğindeki nergiz özleri ve hassas kokusu ile genital bölgeye ferahlık sağlamaya yardımcı olur. Genital bölgeye özel pudrasız formülü ile maksimum rahatlığı hissettirmeye yardımcı olan koruyucu bir tabaka sağlamayı destekler. Saç Açıcı Sprey 150 ml 28,50 TL Pauline Extra Blond Hair Spray 150ml Saç Açıcı Sprey Camomile Ekstresi ile zenginleştirilmiş formülüyle saçı hafif ve doğal bir şekilde açar, yazlık sarışın bir görüntü verir. Doğal sarı- açık kahverengi saça uygulandığı gibi zaten açılmış saça da uygulanabilir. Boyalı saça uygulamayın. BİOXCİN FEMİNA 54 TL ŞAMPUAN Bioxcin Femina Şampuan saç dökülmesi problemi yaşayan ya da saçlarını korumak isteyen kadınlar için formülü özel olarak geliştirilmiş bitkisel bir şampuandır. Silicium, Niacinamide ve Biocomplex B11 formülünün birleşiminden ortaya çıkan Femina Şampuan, saç dökülmesine engel olur, düzenli ve sürekli kullanımda foliküllerin güçlenmesini sağlayarak saç oluşumunu destekler. 50 edaktüel eylül•ekim 2015 TEPE SUPREME SPF 30 100 ml SCAREX JEL 12,75 TL TePe Supreme yapısı gereği bakteri barındırmayan bir diş fırçasıdır. Çift kıl tasarımı teknolojisi ile ağızda maksimum hijyen sağlar. Uzun ve açılı kılları diş aralarını etkili bir şekilde temizlerken diş etlerine zarar vermez. Yumuşak yapısı sayesinde hassas diş ve diş etlerine sahip kişilerde güvenle kullanılabilir. YARA İZİ BAKIM KREMİ 49 TL • Vücut tarafından emilmez bu nedenle sistemik yan etkisi yoktur. • Hassas ciltler için uygundur; yüz bölgesinde güvenle kullanılır. • Yeni yara izlerinin yanında eski yara izlerinde de uygulanabilir. • Çocuklarda güvenle kullanılır. • Dermatolojik olarak test edilmiştir. Hipoalerjeniktir. PARADONTAX DİŞ MACUNU 16,50 TL Parodontax Orijinal diş macunu adaçayı, nane, papatya, ekinase, mirra ve ratanya adlı altı tıbbi bitki özü ve yüksek miktarda sodyum bikarbonat bulundurur. Her gün kullanılan Parodontax, diştaşı oluşumunu geciktirmeye ve dişetini korumaya yardımcı olur. DENTİSTE DİŞ MACUNU 18,75 TL REBUL 19,90 TL DARK SPICE 270 ml Modern çekici erkeğin kolonyası Rebul Dark Spice'ın ilk notalarında taze limon, karabiber ve anason barındırır. Orta notalarında ise, kakule ve sardunyanın yumuşak dokunuşu teninizi sarar. Odunsu tonlara sahip bu özel kokuyla tanıştıktan sonra vazgeçilmez bir bağ kurarsınız. Türkiye'yi bir ilk ile buluşturan Dentiste' Whiter Fresh – Ağız Kokusuna Karşı Etkili Diş Macunu özel formülü sayesinde uyurken ağızda oluşan ve ertesi sabah kötü kokuya sebep olan bakterileri engellemeye yardımcı olur ve etkisini ilk kullanımdan itibaren hissettirmeye başlar. ROSENSE Q10 KREM 75 ml TEPE ARAYÜZ 23,50 TL DİŞ FIRÇASI Esnek boynu sayesinde arka bölgelerde kolay kullanım sağlar. Fırça başı dişlerin arasından öteye ulaşabilmektedir. İmplant ve ortodontik apareylerin temizliğinde etkili kullanım sağlar En geniş arayüz fırçası erişimi güç bölgeler için uygundur. 7,50 TL İçeriğinde ki KO enzim 10 maddesinden dolayı yaşlanma belirtilerinin azalmasına yardımcı olur. SPF 10 güneş koruma faktörüne sahip. İçeriğinde bulunan E ve B5 vitaminleri cildin beslenmesine katkı sağlar. Cildin nem ihtiyacını gidererek nem dengesini sağlar. 2015 eylül•ekim edaktüel 51 edaktüel gündem Abdi İbrahim, 100 milyon dolarlık yatırımla cari açığa da “ilaç” olacak B ir asrı aşkın süredir öncü, cesur ve yenilikçi çalışmalarıyla insanlığa ve tıbba hizmet eden Abdi İbrahim, Türkiye’nin en büyük biyoteknolojik ilaç üretim tesisini kuruyor. İstanbul Esenyurt’ta 100 milyon dolarlık yatırımla gerçekleşecek AbdiBio’nun temel atma töreni; Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu, AK Parti Çankırı Milletvekili Hüseyin Filiz, Abdi İbrahim Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut, Abdi İbrahim Yönetim Kurulu Başkan Vekili Nesrin Barut Esirtgen, Yönetim Kurulu Üyeleri Ahmet Kamil Esirtgen, Cenan Esirtgen, İbrahim Barut ve Erman Atasoy ile çok sayıda davetlinin katılımıyla 26 Haziran’da gerçekleşti. Törende konuşan Abdi İbrahim Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut, biyoteknolojik ürünlerin neredeyse tamamının ithal edildiğine dikkat çekerek, “Türkiye ekonomisinin sürdürülebilir bir büyüme süreci yakalayabilmesi için sanayimizin, daha yüksek katma değer sağlayan ve ileri teknolojiye dayanan bir yapıya dönüşmesi gerekiyor. İlaç sektöründe son 1 yılda yaklaşık 3,8 milyar dolarlık ithalat yapıldı, bu rakamın %35’lik kısmını ise biyoteknolojik ilaçlar oluşturdu. Dolayısıyla biyoteknoloji alanında gerçekleştirilecek üretim ve ihracat, ekonomimizin en önemli gündemi olan cari açığın da ilacı olacaktır” dedi. 1912 yılından bu yana tıbba ve 52 edaktüel eylül•ekim 2015 insanlığa hizmet eden Abdi İbrahim, Türkiye’nin ihtiyacının tamamına yakınının ithalatla karşılandığı biyoteknolojik ilaçları üretmek için 100 milyon dolarlık bir yatırıma imza attı. le üretilen ilaçlar tarafından tedavi edilemeyen; kanser, diyabet, romatizma, merkezi sinir sistemi ve kan hastalıklarında kullanılan biyoteknolojik ilaçları üreteceklerini kaydetti. Tamamlandığında Türkiye’nin en büyük biyoteknolojik ilaç üretim tesisi olacak AbdiBio’nun temel atma töreni; Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu, AK Parti Çankırı Milletvekili Hüseyin Filiz, Abdi İbrahim Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut, Abdi İbrahim Yönetim Kurulu Başkan Vekili Nesrin Barut Esirtgen, Yönetim Kurulu Üyeleri Ahmet Kamil Esirtgen, Cenan Esirtgen, İbrahim Barut ve Erman Atasoy ile çok sayıda davetlinin katılımıyla 26 Haziran’da gerçekleşti. Dünyada en çok kullanılan 10 ilaçtan 7’sinin biyolojik kökenli olduğunu ve dünya ilaç pazarında bir ‘biyoteknolojik devrim’in yaşandığını kaydeden Nezih Barut, “Dünya ilaç pazarındaki gelişmelere paralel olarak bugün Türkiye’de %23 pazar payına sahip olan biyoteknolojik ilaçların, önümüzdeki dönemde kullanıma sunulacak yeni biyoteknolojik ürünler ile %30’ları aşması bekleniyor” dedi. Törende konuşan Abdi İbrahim Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut, Türk ilaç sektörünün geleceği için umut verici bir adım olarak nitelendirdikleri yeni tesiste, kimyasal yöntemler- Bugün Türkiye’de biyoteknolojik ürünlerin neredeyse tamamının ithal edildiğine dikkat çeken Nezih Barut, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Türkiye ekonomisinin sürdürülebilir bir büyüme süreci yakalayabilmesi için sanayimizin daha yüksek katma değer sağlayan ve ileri teknolojiye dayanan bir yapıya dönüşmesi gerekmektedir. İlaç sektörün- de son 1 yılda yaklaşık 3,8 milyar dolarlık ithalat yapıldı. Bu rakamın %35’lik kısmını ise biyoteknolojik ilaçlar oluşturdu. Dolayısıyla biyoteknoloji alanında gerçekleştirilecek üretim ve ihracat, ekonomimizin en önemli gündemi olan cari açığın da ilacı olacaktır.” Ocak 2017’de tamamlanarak faaliyete geçmesi planlanan AbdiBio’da üretilecek biyoteknolojik ilaçların Türkiye’de kullanıma sunulmasının yanı sıra ihraç edilmesinin de hedeflendiğini aktaran Nezih Barut, “Üreteceğimiz biyoteknolojik ilaçları yurtdışında faaliyet gösterdiğimiz ülkelere de ihraç etmeyi planlıyoruz. Böylece ithalatın azalmasında olduğu gibi ihracatın artmasında da rol oynayarak, cari açığın düşürülmesi için çift yönlü bir katma değer yaratmak istiyoruz” diye konuştu. İlaç sanayinin kendini devamlı yenilemek, bilim ve teknoloji alanındaki gelişmelere de en hızlı şekilde uyum sağlamak Abdi İbrahim Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut: “Türk ilaç sektörünün geleceği için umut verici bir adım atıyoruz” zorunda olduğuna işaret eden Nezih Barut, bu yeni alanlardan biri olan biyoteknolojide, üretim tesisinden çalışanına kadar her konunun özel bir uzmanlık gerektirdiğini söyledi. Dünya standartlarında ve yüksek teknolojiye sahip olacak AbdiBio adlı yeni tesiste, hücre bankasından başlayarak nihai ürüne kadar tüm üretim süreçlerinin gerçekleşeceğini belirten Barut, “Sadece yüksek teknolojiye sahip dünya standartlarında bir tesis kurmuyoruz. Yetişmiş insan gücünün az olduğu bu alanda yeni uzmanlar yetiştirerek, sektörümüze ve ülkemize de katkıda bulunacağız” dedi. Kutsal ve sorumluluğu çok büyük bir iş yaptıklarını ve her zaman daha iyiye ulaşmak için çaba sarf ettiklerini kaydeden Nezih Barut, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Merhum dedem Eczacı Abdi İbrahim’in 1912’de Küçükmustafapaşa’da açtığı eczaneyle başlayan ve merhum babam Eczacı İbrahim Hayri Barut’la devam eden “iyileştirme” yolculuğumuzda üçüncü kuşak olarak bizler de çıtayı her gün biraz daha yukarıya taşımanın sorumluluğu ile hareket ediyoruz. Çünkü doğup büyüdüğümüz bu topluma teşekkür borcumuz var. Babam her zaman “Bizim şirket olarak değerimiz, memleketimize olan katkımızla ölçülür” derdi. Biz de bu inançla bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da ülkemize hizmet etmeye ve insanlara şifa dağıtmaya devam edeceğiz. Bunun için de dünyayı yakından takip ediyor ve ülkemize, insanlarımıza faydalı olmak için var gücümüzle çalışıyoruz.” Bugün sadece Türkiye’de değil, dünyanın dört bir yanında insanların Abdi İbrahim’in ürettiği ilaçları kullandığını söyleyen Barut, “Kazakistan’dan Cezayir’e, Kanada’dan İngiltere’ye ihracat yaptığımız 48 ülkede insanları iyileştiriyoruz. Çalıştığımız her an dünyanın herhangi bir yerinde bir çocuğu daha gülümsettiğimizi, bir dedenin daha ağrılarını dindirdiğimizi bilmek kuşkusuz bizlere büyük bir güç veriyor. İşte bu güç ile bugün burada hayallerimizden birini daha gerçeğe dönüştürme yolunda önemli bir adım atıyoruz ve bundan büyük mutluluk ve gurur duyuyoruz” dedi. Abdi İbrahim Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut, gelecekte Türkiye’nin biyoteknolojik ilaçta bölgesel bir güç olacağına inandıklarını ve bu alanda yapılacak tüm yatırım ve çalışmaları gönülden desteklediklerini de sözlerine ekledi. Törende konuşan Abdi İbrahim Yönetim Kurulu ve İcra Kurulu Üyesi Cenan Esirtgen de, biyoteknolojik ilaç alanındaki yatırımların hem Türkiye hem de Türk ilaç sektörünün geleceği için son derece önemli bir adım olduğuna inandıklarını söyledi. Biyoteknolojik ürünlerin dünya ilaç sektöründe gün geçtikçe önem kazandığını kaydeden Cenan Esirtgen, “Ülke olarak henüz yolun başında olduğumuz biyoteknoloji alanında yetkinliklerimizi hızla geliştirmemiz gerekiyor. Türkiye’de bilim insanları ve akademik dünya ile işbirliğinin önünü açacak olan biyoteknoloji, ilaç sektörüne de büyük bir dinamizm kazandıracaktır” dedi. Fortune 500 Listesi açıklandı EDAK, performansı en yüksek şirketlerde 33. sırada Türkiye'nin en büyük ecza kooperatiflerinden EDAK; Dünyaca ünlü Fortune Dergisinin 2014 yılı değerlendirmesinde, "Performansı en yüksek şirketler" kategorisinde 33. sırada. EDAK ortağı 4492 eczacımıza, çalışanlarımıza ve ailelerine verdiğimiz sözü tutmanın gururunu yaşıyoruz diyen EDAK Genel Müdürü Rüstem Karakaya, "Son iki senedir EDAK'ta gerçekleşen hızlı büyüme ve dinamik iş yapış şekilleri ile 2014 yılı performans hedefi önceliği olarak karlılığımızı yükseltmeyi amaçladık ve bunda da başarılı olduk. EDAK, 2014 yılını yüzde 8 büyümeyle, 1.189.000.000 TL brüt satış, 805 milyon net satış ile kapattı. 2015 yılını 1 milyar net satışla kapatmayı hedefliyor. Bundan böyle, EDAK'ı güvenilir, yetkin bir sağlık markası olarak daha çok göreceksiniz. Önümüzde daha yapacak çok işimiz ve gidecek çok yolumuz var" dedi. "Farmavizyon Eczacılık Fuarı"nda buluşuyoruz! Eczacılık alanındaki ilk ve tek İhtisas Fuarı olma niteliğini taşıyan “Farmavizyon Eczacılık Fuarı” 2015 yılında yepyeni konsepti ve yeni etkinlik alanında sektörü buluşturmaya devam ediyor. 2 – 4 Ekim 2015 tarihlerinde “İstanbul Kongre Merkezinde” düzenlenecek etkinliğimiz ilaç, ilaçdışı, kozmetik, dermokozmetik, medikal ürünler ve eczane teknolojileri alanında tüm gelişmeleri yaklaşık 10.000 katılımcıya aktarıyor. Fuar Türkiye ve Dünyanın çeşitli ülkelerinden eczacıları, eczane teknisyenlerini, doktorları, sağlık yöneticilerini, sağlık çalışanlarını, öğretim üyelerini ve eczacılık fakültesi öğrencilerini ağırlayacak. Fuara davetli 10 bini aşkın katılımcı tüm dünyadaki sektörel gelişmeleri yakından takip etme ve global trendler ile ilgili bilgilere ulaşma olanağı yakalayacak. Fuarda ilaç, ilaç dışı, dermokozmetik, kişisel bakım ürünleri, bitkisel ürünler, eczane donanımı ve ekipmanları ve eczane teknolojilerindeki son yenilikler vitrine çıkacak. 2015 eylül•ekim edaktüel 53 edaktüel gündem Tamamlayıcı tıp: Akupunktur Dr. İbrahim Bağcı • Handan Korhan • D ünyanın en eski tedavi yöntemi olarak kabul edilen akupunktur, ülkemizde son on yıldır daha çok bilinir oldu. Hiçbir yan etkisi olmayan ve artık iğnesiz yöntemle de uygulanan akupunktur birçok hastalığa kesin çözüm sunuyor. Türkiye'de sadece zayıflamak için kullanılan bir yöntem olarak düşünülen akupunktur, gelişmiş ülkelerde özellikle ağrı tedavilerinde ilk tercih edilen uygulama. Alternatif tıptan ziyade tamamlayıcı tıp olarak nitelendirilen ve dört bin yıldır kullanılan tedavi yöntemi akupunktur hakkında Doktor İbrahim Bağcı ile konuştuk. Öncelikle akupunktur nedir diyerek başlayalım... Dünyanın en eski tedavi yöntemlerinden biri olan akupunktur, 4 bin yıldır özellikle Uzak Doğu'da kullanılan bir tedavi yöntemi. Vücutta 16 meridyen denilen enerji kanalı üzerinde 500 tane, kulakta 102 tane akupunktur noktası bulunur. Bu noktaların iğne, tohum ve lazerle uyarılmasıyla yapılan bir tedavi yöntemidir. Bu tedavinin en büyük avantajı hiçbir yan etkisi- 54 edaktüel eylül•ekim 2015 nin olmaması. Çünkü tedavide vücut ve kulaktaki akupunktur noktalarını uyararak vücut içerisindeki dengeyi koruyoruz. Yani herhangi bir kimyasal ilaç vermediğimiz ve vücudun kendi kendini tedavi edebilme kabiliyetini ortaya çıkardığımız için yan etkisi olmayan bir yöntem. Özellikle son yıllarda gelişmiş ülkelerde popülaritesi her geçen gün artıyor. Ülkemizde de son 50 yıldır akupunktur yapılıyor ama ivme kazanması son 10 yıllık dönemi kapsıyor. Akupunktur bugün 25'in üzerinde tıp fakültesinde araştırma birimi olarak kurulup yapılmaya başlandı. Bilimsel araştırmalar akupunkturun Türkiye'de sağlam bir platformda gelişmesini sağlıyor. Her geçen gün hasta sayımızda artış oluyor. İnsanlar öğrendikçe, tedavi oldukça daha çok popülaritesi artıyor. Akupunktur hangi hastalıkların tedavisinde uygulanıyor? Dünya Sağlık Örgütü 300 çeşit hastalığın tedavisinde öncelikle akupunkturu öneriyor. Sebebi yan etkisinin olmaması. Bunlardan en çok kullanılanları "Dünya Sağlık Örgütü 300 çeşit hastalığın tedavisinde öncelikle akupunkturu öneriyor." "Akupunkturla zayıflamada başarı oranı yüzde seksenin üzerinde" ağrı tedavileri. Akupunktur her türlü eklem ağrıları, baş ağrıları, boyun ve bel fıtığı, depresyon, panik atak, anksiyete, kulak çınlamaları, vertigo ve daha birçok hastalıkta bugün Amerika'da çok yaygın olarak kullanılıyor. Her yaş için akupunktur uygundur. Eskiden akupunkturda iğne kullanıldığı için çocuklara uygulanmıyordu ama lazer teknolojisine geçtikten sonra yaş sınırımız yok, çocuklara da akupunktur yapabiliyoruz. Çocuklarda astım tedavisi, gece işemeleri, bunları tedavi edebiliyoruz. Buna benzer birçok hastalığın tedavisinde akupunktur kullanıyoruz. Ancak Türkiye'de en çok ağrı tedavisinde kullanılıyor. edaktüel gündem "İğnesiz akupunkturu tercih etme oranı özellikle çocukların tedavisinde çok belirgin şekilde arttı." maya başladı, ülkemizde de yapıyoruz. Kök hücre tedavisinde başarıyı arttırıcı, destekleyici bir tedavi olarak kullanılmaya başlandı. Yelpaze gittikçe büyüyor. Sonuçta hepsinde akupunktur başarılı oluyor. Başka kullanım alanları var mı? Sigara, alkol gibi bağımlılık tedavilerinde de akupunktur kullanılıyor ama ülkemizde bu durum çok yaygın değil. Özellikle Avrupa ve Amerika'da akupunktur en çok ağrı tedavisinde kullanılıyor. Türkiye'de ise akupunktur denilince ilk akla gelen şişmanlık tedavisi. Akupunktur zayıflamayı çok kolaylaştırıyor. Tek başına diyet yaparak zayıflama ihtimali yüzde bir buçuk civarında ama akupunkturla desteklenince başarı oranı yüzde seksenlerin üzerine çıkıyor. Akupunktur, kilo verme tedavisinde kişinin iştahını azaltıyor. Vücudu sürekli dengede tutarak geri gelmeleri azaltıyor veya yok ediyor. Bu 56 edaktüel eylül•ekim 2015 Akupunktur genelde son çare olarak düşünülüyor. Yeterince bilgi sahibi değil miyiz bu konuda? Akupunktur hakkında yeterli bilgi sahibi değil halkımız. Biz bireysel olarak medyada halkı bilinçlendirmeye çalışıyoruz ama henüz yeterli değil. Tıp fakültelerinde, araştırma ve eğitim hastanelerinde artık akupunkturun yapılmaya başlanması da iyi oldu. Her ilacın bir yan etkisi var. Bir ağrı kesiciden bile ölen hastalar olabiliyor. Böyle düşünecek olursak akupunktur tedavisinin hiçbir yan etkisinin olmaması akupunkturu daha çok öne çıkarıyor. Amerika ve Avrupa'da pahalı olmasına karşın daha çok tercih ediliyor ve bizden çok öndeler. Biz yaygınlaşması için pahalı yapmıyoruz ve bu yüzden her geçen gün hasta potansiyelimiz artıyor. sayede zayıflamada çok başarılı oluyoruz. Şizofreni, paranoya gibi ruhsal hastalıklarda akupunktur uygulamıyoruz. Son yıllarda kanserin meydana getirdiği ağrıları azaltarak yaşam kalitesini yükseltiyoruz. Ayrıca tüp bebek uygulamalarında yardımcı ve destek tedavi olarak Avrupa ve Amerika'da rutin olarak kullanıl- Hastaların tedavi yöntemi olarak akupunkturu tercih etme oranı iğnesiz akupunktur seçeneğiyle birlikte özellikle çocuklarda çok belirgin şekilde arttı. Tıpta teknolojik gelişim ve lazer teknolojisi çok hızlı bir şekilde ilerliyor. Bugün tıpta 2 bin çeşitten fazla lazer kullanılıyor. Biz de lazeri hem kulak hem de vücut akupunkturunda kullanmaya başladık. Lazer teknolojisi akupunktura konforu getirdi. - yoruz. Vücut akupunkturu haf- Akupunktur noktalarını - olanı da çoğaltıyor. Bu sayede Vücudumuzda bulunan 16 tane ğu da saptandı. - ekolümüz, Batı tıbbına göre teş- Doğu tıbbında nabız yoklamak, grubu olarak Doğu tıbbına göre yor, kulak ve vücut olarak. - tası var, kulakta da 102 tane akupunktur noktası var. Bunların lar sonucunda her noktanın - - - - organ çalışmalarını, bütün fonkazaltıyor, azsa çoğaltıyor. Bu edaktüel sağlık Retina bozuklukları ve tedavisi • Prof. Dr. Erkin Kır • Diabetik Retinopati nedir? Şeker hastalığı, pankreastan insülin salınamaması (Tip I diabet) veya salınan insülinin dokular tarafından yeterli kullanılamaması sonucu (Tip II Diabet) ortaya çıkar. Tedavi edilmediğinde her iki hastalık tipinde de kan şekeri çok yükselir. Tip 1 diyabet genelde 30 yaşından önce başlar ve kan şekerinin düzenlenebilmesi için yemek öncesinde İnsülin enjeksiyonları yapılması gerekir. Tip 2 diyabet ise genellikle 35 yaşından sonra görülür ve ağızdan kullanılan ilaçlar ile tedavi edilir. Bazı hastalar da insülin enjeksi58 edaktüel eylül•ekim 2015 yonları tedaviye ilave edilebilir. Diyetin düzenlenmesi tüm şeker hastalarında çok önemlidir. Diabetik retinopati, şeker hastalığının (Diabetes Mellitus) yıllar içerisinde gözdeki küçük kan damarlarını etkilemesi ile oluşur. Damar yapılarının bozulması sonucu; damar genişlemeleri, ödem, kanamalar , anormal yeni damar oluşumları gibi çeşitli retina patolojileri ortaya çıkar. Diabetik retinopati tedavi edilmediğinde körlük ile sonuçlanır. Başlangıçta küçük damar genişlemeleri ile başlayan diabetik retinopatide temelde iki sebep ile görme aza- lır. Birincisi damar yapısının bozulması ile oluşan ödem ikincisi ise anormal yeni damarlara bağlı olarak gelişen kanamalardır. Tedavi edilmeyen hastalarda anormal damarlardan oluşan ve retina yüzeyini kaplayan zarlar retina dekolmanına yol açarak ciddi ve bazen geri dönüşümsüz görme kayıplarına neden olurlar. Diabetik Retinopati engellenebilir mi? Tanıda kullanılan testler nelerdir? Kan şekeri düzeyinin çok sıkı kontrolü diabetik retinopati oluşumunu engelleyebilir. Hafif diabetik retinopatisi olan kişilerde ise diabetik retinopatinin ilerlemesi yavaşlatılabilir. Hipertansiyon, kollesterol ve kilo sorunları kontrol altına alınmalıdır. Sigara içiliyorsa bırakılmalıdır. FFA Retina damar yapısının değerlendirilmesi amacı florosein adı verilen özel bir boyanın venöz damar yoluyla verilmesi sonrası fundus fotograflarının çekilmesi ile yapılan tetkiktir. Göz doktorunuzun muayenesi sonucu diabetik retinopati saptanmamış ise yılda bir kontrolünüz yeterlidir. Şeker hastalığı olmasına rağmen diabetik retinopati gelişmeyen hastalar olduğu gibi şeker hastalığı tanısı sırasında ciddi, hatta geri dönüşümsüz diabetik retinopati bulguları olan hastalar da vardır. Görmesi çok iyi olan hastalarda da muayene sırasında ciddi Diabetik retinopati bulguları saptanabilir. Bu nedenle özellikle tip 2 şeker hastalığı (Tip 2 Diabet) tanısı almış her hasta göz muayenesi olmalıdır. Yeni Retina muayenesini takiben gerekli durumlarda doktorunuz tarafından yapılması istenebilir. Retina hastalıklarının tanısının konulması ve tedavi planının yapılmasında çok önemlidir. Floresein radyoaktif bir madde değildir. OCT Retina katmanlarının ve kalınlığının kesitler halinde değerlendirilmesini sağlayan bir testtir. Kolay tekrarlanabilir. İlaç kullanılmaz. Radyasyon içermez. Yan etkisi yoktur. Hastalıkların tanısında ve tedaviye alınan yanıtların değerlendirilmesinde çok önemlidir. Nasıl tedavi ediyoruz? Takip: Hafif diabetik retinopatiniz var ise iyi kan şekeri kontrolü, risk faktörlerinin ortadan kaldırılması ve doktorunuzun uygun gördüğü muayene aralıkları ile takibiniz yeterlidir. HbA1c, kan şekerinin nasıl gittiğini gösteren en önemli testtir. Her 3 ayda bir yapılmalıdır. Lazer tedavisi: Diabetik maküler ödem veya yeni damar oluşumları (proliferatif diabetik retinopati) saptanmış ise lazer tedavisi temel tedavi yöntemidir. Genellikle görmenin daha da kötüleşmesini önlemek ve var olan görmeyi korumak amacıyla yapılır. Azalmış görmeyi düzeltmez. Bazı hastalarda bir miktar görme artışı sağlayabilir. Arzu edilen göz içi kanaması olmadan yapılmasıdır. Çünkü göz içi kanaması fazla ise yapılamayabilir. Bu durumda doktorunuz sizin için en uygun tedavi yöntemini belirleyecektir. Göz içi ilaç uygulamaları: Ödem ve/veya yeni damar oluşumlarının geriletilmesi amacı ile göz içine ilaç enjeksiyonları yapılabilir. Vitrektomi ameliyatı: Vitreus içine kanaması olan veya zarlara bağlı retina dekolmanı gelişmiş hastalarda görme artışı sağlamak veya kötüye gidişi durdurmak amacı ile uygulanır. Bu ameliyat ile 1mm den ince cerrahi aletler kullanılarak göz içi kanamalar temizlenir, ağ tabakayı (retina) çekmiş veya kaldırmış olan zar oluşumları alınır. Böylece retinanın normal anatomik yapısına kavuşması hedeflenir. Retina yırtığı ve retina dekolmanı nedir? tanı konan tip 2 şeker hastalarında diabetik retinopati görülme oranı %15-20 dir. Hatta bazı şeker hastalarının tanısı göz muayenesi sırasında tesadüfen diabetik retinopati bulgularının görülmesiyle konulmaktadır. USG Göz kapaklarına ultrason probunun değdirilmesi ile yapılır. Retinanın; kornea, lens ve vitreus bulanıklıkları gibi sebeplerle değerlendirilemediği durumlarda kullanılır. Göz küresi vitreus adı verilen jel kıvamında bir sıvı ile doludur. Yaşla beraber göz küresini dolduran bu jel kıvamındaki vitreus sıvısı büzüşür ve yaslanmış olarak durduğu retina tabakasından ayrılmaya başlar. Bu duruma arka vitreus dekolmanı denilir ve çoğu kişide yaşa bağlı oluşan normal bir süreçtir. Travma gibi bazı durumlarda daha erken yaşlarda da başlayabilir. Arka vitreus dekolmanının oluşmaya başlaması ile hastalar ışık çakmaları hissedebi2015 eylül•ekim edaktüel 59 edaktüel sağlık lirler. Işık çakmaları vitreusun arka yüzeyinin retinadan ayrılması sürecinde retina üzerindeki yarattığı çekintiler nedeniyle oluşmaktadır. Çoğu hastada 1-2 ay kadar süren ışık çakmaları arka vitreus dekolmanının tamamlanması ile son bulur. Bazı hastalarda ise bu çekintiler retina yırtığına veya göz içi kanamalara yol açar ve kurum yağması şeklinde çok sayıda siyah nokta uçuşmaları kendini belli eder. Işık çakmasını takiben veya ışık çakması olmaksızın siyah noktaların uçuşmaya başlaması retina yırtığının veya retina deliklerinin en önemli belirtisidir. Işık çakmalarının başlaması özellikle de uçuşmaların fark edilmesi ile yapılacak göz muayeneleri olası göz içi kanaması ve/veya retina yırtığının saptaptanabilmesi açısından çok önemlidir. Bu muayenelerde retina yırtığı saptanır ve zamanında lazer tedavisi yapılırsa retina dekolmanı oluşması engellenebilir. Bu nedenle ışık çakması ve siyah nokta uçuşmaları hisseden her hasta vakit kaybetmeden göz doktoruna başvurmalı ve detaylı retina muayeneleri yapılmalıdır. Lazer tedavisi poliklinik şartların da uygulanabilen oldukça etkili bir tedavi yöntemidir. Göz bebeklerinin muayene sırasında olduğu gibi göz damlaları ile büyütülmesinden sonra özel mercekler ve lazer cihazı kullanılarak uygulanır. Bazı hastalar tedavi sırasında hafif batma tarzında ağrı hissedebilirler. Ancak genellikle 60 edaktüel eylül•ekim 2015 kolay tolöre edilir. Lazerin yırtık etrafını yapıştırma etkisi hemen başlar ve onbeş günde en yüksek seviyeye ulaşır. Bu nedenle lazer sonrası takipler çok önemlidir. Retina dekolmanı, retina yırtık ve deliklerine bağlı olarak retina tabakasının altındaki dokulardan ayrılmasıdır. Retina dekolmanı görme fonksiyonunun kaybına yolaçar. Özellikle sarı noktanın da tutulduğu durumlarda görme çok azalır. Yüksek miyop kişilerde ve travmaya maruz kalmış gözlerde görülme sıklığı daha fazladır. Arka vitreus dekolmanı sorunsuz şekilde tamamlandığında geriye bir kaç tane siyah nokta veya halka tarzında uçuşmanın kalması normaldir ve retina yırtığı olduğunu göstermez ancak bu uçuşmaların normal mi retina yırtığına mı bağlı olduğu ancak muayene sonucunda belirlenebilir. Retina dekolmanının tedavisi nedir? Arka vitreus dekolmanının, retina yırtığına ve göz içi kanamalara yol açmadığı sürece tedavi edilmesine gerek yoktur. Retina dekolmanı ise tedavi edilmediği taktirde körlük ile sonuçlanır. Retina dekolmanının tedavisi cerrahidir. Retina dekolmanının durumuna ve doktorunuzun uygun göreceği yönteme göre iki şekilde yapılabilir. Birinci yöntem göz dışından geçirilecek silikon bantlar ile göze çökertme uygulanarak lazer veya krio tedavisi yapılmasıdır. Diğer yöntem ise yüksek teknoloji cihazların kullanıldığı vitrektomi cerrahisidir. Bu yöntemde vitrektomi yapılıp retina dekolmanı yatıştırıldıktan sonra lazer uygulaması yapılır ve göz içerisine gaz veya silikon yağı konulur. Gaz konulan hastalar, gazın tamamiyle emilmesine dek yüksek irtifaya çıkmamalı, uçak yolculuğu yapmamalıdırlar. Silikon yağı konulduğu takdirde genellikle 2-3 ay içerisinde geri alınır. Gaz veya silikon konulan hastaların yüz aşağı pozisyonda 15 gün süreyle yatmaları gerekir. Makula deliği (maküler hol) nedir? Maküla, keskin ve net görmemizi sağlayan retinanın ortasında bulunan bölümdür. Bu bölgeninde ortasında fovea (sarı nokta) denilen 1mm den küçük bir alan vardır ve esas olarak net görüş bu alan ile sağlanır. Fovea da oluşan retina deliklerine maküler hol adı verilir. Bu hassas noktada oluşan delikler merkezi görmenin bozulmasına yol açar. Diğer retina tırtık ve deliklerinde lazer tedavisi yapılabilirken maküla deliği hastalarında tek tedavi yöntemi vitrektomi cerrahisidir. Özellikle yeni oluşmuş deliklerde ve hastalığın erken evrelerinde tedavi başarısı oldukça yüksektir ve görme artışı sağlanabilir. Vitrektomi cerrahisi ile göz içine gaz konulur. Hastaların 3-4 gün yüz aşağı pozisyonda yatmaları gereklidir. eczanede alışveriş AVENT GÖĞÜS UCU ÇIKARTICI 109,90 TL Cerrahi değildir, nazik vakum kullanır. Birkaç haftalık sürekli kullanım sonunda, göğüs ucu dik duracaktır. Hamile kalmadan önce kullanılması daha idealdir. Yine de, kalıcı düzeltme sağlamak için hamileliğin ilk altı ayında da kullanabilirsiniz. Doğuştan olmayan, yakın zamanda meydana gelen göğüs ucu dönmesi, Niplette kullanılmadan önce bir doktor tarafından muayene edilmelidir. Hamileliğin son üç ayında kullanılması önerilmez. NUTRIBABY MULTİVİTAMİN ŞURUP 18 TL AVENT Nutribaby Multivitamin Şurup, Food and Nutrition Board, Institude of Medicine, National Academies’in önerdiği vitamin mineral içeriğine sahiptir. Doğala Özdeş Portakal Aroması içerir. Nutribaby Multivitamin Şurup’un tadı çocukların koku ve hassasiyeti düşünülerek özel olarak geliştirilmiştir. Nutribaby Multivitamin şurup çoklu vitamin ve minerali bir arada içeren çocuk gelişim şurubudur. BİBERON 125 ml 27,50 TL Avent çok kulanımlı beslenme biberonu hava yutmayı engelleyen ve gaz sancısı riskini azaltan anne memesine yakın benzersiz bir Avent biberon emziği ile kullanılır. Yeni Doğan biberon emziği ile alacağınız bu biberonun emziğini bebeğiniz büyüdükçe ayına uygun olarak değiştirebilir ya da bardak haline getirebilirsiniz. Avent biberonları geniş ağız yapısı sayesinde kavanoz olarak kullanabilir, bebeğinizi bu sayede kaşıkla da besleyebilirsiniz. BIOBABY BEBEK SABUNU 14 TL Biobaby Bebek Sabunu hassas bebek cildi için bakım ve temizlik sağlar. Alman Papatyası içeren formülü ile cildi rahatlamasına ve tahrişin azaltılmasına yardımcı olur. Saf Zeytinyağından elde edilen Biobaby Bebek Sabunu cildi nemlendirme ve besleme özelliğine sahiptir. • Organik zeytinyağı içerir. • Paraben, ftalat ve fenoksietanol içermez. • Boya ve parfüm alerjenleri içermez. BURT'S BEES BESLEYİCİ BEBEK YAĞI SEBAMED BEBEK BANYO KÖPÜĞÜ 47 TL Bebeğin narin cildini temizlerken, cildin direncini de artırır. 5.5 pH değeri ile asit manto gelişimini desteklediği klinik olarak kanıtlanmıştır. Nitro-misk bileşikler, formaldehit, nitrozaminler, diyakson içermez. Renklendirici içermez. Paraben içermez. 62 edaktüel eylül•ekim 2015 64,50 TL Kayısı ve Üzüm Çekirdeği Yağları içeren özel formülü ile bebeğinizin hassas cildini nazikçe nemlendirmeye, yumuşatmaya ve pürüzsüzleştirmeye yardımcı olur. Pediatristler tarafından test edilmiştir. Hipoalerjeniktir. edaktüel gündem 2000 yıllık geçmişiyle Bağbozumu Şenlikleri • Handan Korhan • Anadolu’da bağbozumu şenliklerinin uzun bir geçmişi var. Her tarihsel dönemin kültürü belli katkılarda bulunarak bu geleneği yaşatmış, günümüzde de eski Anadolu inançlarının İslam inançlarıyla kaynaştığı yeni bir yapı ortaya çıkmış. Günümüzde bağlar genellikle ekim sonuyla kasım başında bozulur. Bağbozumunda bir tür imece yapılır, bağ sahibi konu komşuyu üzüm kesmeye davet eder. Herkes ellerinde bağ bıçakları, kollarında selelerle bir kütüğün başına geçer ve üzüm kesmeye başlar. Önce sergilik, sonra pekmezlik üzümler toplanır. Böylece bağbozumu başlamış olur. Bu sırada koyun keçi gibi hayvanlar kesilir ve yemekler yenir. Üzümler küfelere, sepetlere doldurulup taşınır. Çuvallara alınan üzümler çiğnenir, bu iş havuz ya da ağaç gövdelerinden oyulmuş oyuklarda yapılır. Bağbozumu tanrısı Dionysos'a dayanan kutlama Şıra ve pekmez yapımı sırasında, evde ya da bağda geceleri pek64 edaktüel eylül•ekim 2015 mez ocağının ışığında gençler halay çeker, türkü söyler. Bağbozumunda emeği geçen her gence armağanlar verilir, evlere üzüm gönderilir. Karşılıklı rıza ve hoşnutlukla yapılan yardımlaşma, şenlik, oyun ve türkülerle süslenir. Bağın sağılması demek olan bağbozumuyla ve bağbozumunda yapılan “kencer” denen et bayramıyla bir tür bayram kutlanmış olur. Türkiye’de Manisa, Urla, Bozcaada, Ürgüp gibi pek çok yerde Bağbozumu Şenlikleri yaygınlık kazanmış durumda. Farklı tarihlerde kutlanan şenlikler birçok misafire ev sahipliği yapıyor. Yunanlıların şarap ve bağbozumu tanrısı Dionysos'a dayanan kutlama 2000 yıldan fazla bir geçmişe sahip. Üzüme balın, zeytine yağın düştüğü gün Üzüme ve incire balın, zeytine yağın düştüğü gün olarak kabul edilen 14 Ağustos günü çok uzun yıllardan bu yana Urla Geleneksel Bağbozumu Şenliği Bağda üzümlerin toplanması sırasında yapılan törensel eğlentiler bağbozumu şenlikleri olarak anılıyor. 2000 yıldan fazla bir geçmişi olan bağbozumu Türkiye’de Manisa, Urla, Bozcaada, Ürgüp gibi pek çok yerde yaygınlık kazanmış durumda. olarak kutlanıyor. Urla’da bağ, yalnızca üzüm yetiştiriciliği değil aynı zamanda tüm tarımsal alanları kapsayan tarlaları tanımlar. Geçmişten bugüne tarlalar bağ adı ile anılır ve tarımsal ürünlerin hasadı Bağbozumu olarak adlandırılır. Halkın yaz boyunca tarlalarda yetiştirdiği ürünlerini hasat ettiği, yılın en verimli günlerinin yaşandığı Ağustos ayının 14’ü ilçe merkezinde ve deniz kıyılarında yapılan kutlamalarla gelenekselleşerek şenliğe dönüşür. Her yıl kapsamı ve katılımcılarının arttırılması için Urla Belediyesi, pek çok kurum ve sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği içinde çalışıyor. Urla, iklimi ve toprağıyla bağcılığa oldukça elverişli bir yer. Fakat mübadele sonrasında ne yazık ki Urla’daki üzüm geçmişini kaybetmeye başladığından, unutulmuş bağcılık kültürünü yeniden canlandırmak için ürün yarışmalarıyla desteklemek, yöreye özgü yemekleri, yemek yarışmalarıyla güncel tutmak için Bağbozumu festivali oldukça iyi bir fırsat üreticinin gönlünde. Ürgüp Bağ Bozumu Festivali Ürgüp Bağ Bozumu Festivali 43 yıldır Kaymakamlık, Belediye, sivil toplum kuruluşları, turizmciler, çiftçiler tarafından yapılan, Ürgüp'ün en önemli özelliklerinden Ürgüp üzümünün ve üzüme bağlı pekmez gibi yan ürünlerinin daha fazla tanıtımı- nın yapılmasının amaçlandığı kültürel bir festival. Festival kapsamında tonlarca üzüm dağıtımı yapılır. Şifa kaynağı olan ve toprak yapısı ve iklimi nedeniyle sadece Ürgüp'te yetişen üzüm, festivalin başladığı ilk günden itibaren misafirlere ikram edilir. Festival ilk gün kortej yürüyüşü ile başlar, kortej Mehteran Bölüğü'nün marşları eşliğinde Vali, Kaymakam, Milletvekilleri, Belediye Başkanları ve halkın katılımıyla Ürgüp'ün çarşısında kısa bir turu kapsar. Ürgüp Cumhuriyet Meydanı'nda son bulan kortej yürüyüşünün ardından yöresel halk oyunları ile protokol konuşmaları, üzüm ikramları, mehteran gösterileri devam eder. Festivalin ilk gününün akşamında Türkiye'nin önde gelen sanatçılarının yer aldığı konser onbinlerin katılımıyla düzenlenir. Festivalin ikinci günü Ürgüp Üç Güzeller Peribacaları - Çatalkaya mevkiinde üzüm bağlarının arasında gerçekleştirilir. Bu kapsamda üzüm güzeli seçilir, en güzel üzüm yarışması, gözleri bağlı üzüm yeme yarışması gibi renkli görüntülere sahne olur. Devamında pekmez kaynatılır. Bozcaada Bağbozumu Festivali Bundan 16 yıl önce Belediye Başkanlığı tarafından düzenlenmeye başlayan ve Şarap Fabrikaları ile Bozcaada Kaymakamlığı son yılında da BOZTİD’in katkılarıyla gerçekleştirilen Geleneksel Festival eylül ayının ilk haftasında başlıyor ve 3 gün sürüyor. Adalı şarap üreticilerinin kendi bağlarında düzenledikleri bağbozumu ile başlayan festivalde, tüm misafirler traktörlerle Jandarma önünden alınarak bağlara gidiliyor. Yapılan bağbozumu ile traktörlerle eşek ve at arabalarıyla, davul zurna eşliğinde jandarma önünden Cumhuriyet Meydanı'na geliniyor. Toplanan üzümler küfelerle temsili olarak meydana indiriliyor ve eğlence orada da devam ettikten sonra açılış töreni ile festival resmi olarak başlıyor. 3 gün süren festivalde resim sergileri, üzüm yarışmaları, tavla, futbol turnuvaları, çeşitli paneller ve tiyatro gösterileri yer alıyor. Festival akşamları ise kale içerisinde birbirinden değerli sanatçı ve orkestralarının müzik ziyafetiyle devam ediyor. Arapgir Bağbozumu Şenlikleri Arapgir Bağbozumu Şenlikleri ilk defa 1970 yılında düzenlenmeye başlandı. O tarihten bugüne kadar yapılan Geleneksel Arapgir Bağbozumu Şenlikleri bazı yıllar çeşitli sebeplerle yapılamamış olmasına rağmen son yıllarda düzenli olarak yapılıyor. Şenlikler Eylül ayının ikinci cumasına rastlayan tarihte düzenleniyor. Şenliklerin yapılmasının temel amacı ilçeyi daha iyi tanıtmak ve ilçeye canlılık kazandırmak. Bunun dışında ilçenin kültürel özelliklerini ön plana çıkarmak ve gelecek kuşaklara aktarmak, ilçe ekonomisine katkı sağlamak, hepsinden önemlisi ve temel amacı da meşhur siyah üzümü yurt genelinde tanıtmak ve üzümcülüğün gelişmesine öncülük etmek. Şenlikler sadece tanıtım ve yarışmadan ibaret olmayıp, program çerçevesinde birçok etkinliklere de yer veriliyor. Şenlikler İlçe Kaymakamı ve Belediye Başkanı’nın başkanlığında düzenlenen bir Tertip Komitesi tarafından organize ediliyor. Şenlikler bünyesinde yapılan etkinlikler; Üzüm teşfik yarışmasıyla bölgeye özgü Aşık Beyazı adıyla bili2015 eylül•ekim edaktüel 65 edaktüel gündem Bağbozumu, karşılıklı rıza ve hoşnutlukla yapılan yardımlaşma, şenlik, oyun ve türkülerle süslenir nen beyaz üzüm ve köhnü adıyla bilinen siyah üzüm kategorilerinde yapılıyor. Yarışmaya katılmak üzere getirilen üzümlerin Bağbozumu şenliklerinin açılış töreninin yapıldığı esnada uzman kişilerden oluşturulan jüri tarafından değerlendirilmesi yayılıyor. Her iki dalda ilk üç seçiliyor ve dereceye giren üreticilere tertip komitesince alınan karar gereği para ödülü, plaket veriliyor. Bunun yanı sıra çeşitli ödüllerde diğer kurum kuruluş ve işadamlarınca veriliyor. Ayrıca yarışmaya katılıp da dereceye giremeyen diğer bütün üreticilere de çeşitli ödüller veriliyor. Sünnet Şöleni ise şenlikler bünyesinde ilçe merkezi ve köylerden tespit edilen muhtaç ailelerden yaklaşık 40 – 50 kadar çocuk sünnet ettiriliyor. Etkinlikler kapsamında yer alan özel eğlence gecesi ile Bağbozumu Şenlikleri birbirini tamamlamaktadır. Eğlence gecesini tertipleyerek ilçe halkına yılda bir kez de olsa canlı konser izleme imkanı sağlanıyor. Yaklaşık 10 bin kişinin izlediği gecede, parodiler, mahalli sanatçılar, folklor ekibi, TRT mensubu sanatçılar ile ülkemizin birçok ünlü sanatçıları eğlence gecesine renk katıyor. 66 edaktüel eylül•ekim 2015 Manisa Bağbozumu Şenlikleri Türkiye kuru üzüm üretiminin %80’ini karşılayan, Dünya kuru üzüm ticaretine % 25 oranında kuru üzüm ihraç ederek ülkemize döviz kazandıran Manisa Bağcıları ve Sanayicileri önemli tarım sektörünün temsilcileri. Bağcılık kültürünün yaşatılarak yeni nesillere ve turistlere tanıtılmasını sağlayacak bağbozumu etkinliklerinin çok taraflı işbirliği ile planlanması ve uygulanması kültürün devamlılığı ve ilin ekonomisi açısından önem arz ediyor. Geçmiş yıllarda neler yapıldığı araştırıldığında Osmanlı İmparatorluğu’nda üzüm hasadının düzenlenen eğlencelerle kutlanması yaygın bir gelenek olarak görülüyor. Ekonomide önemli bir yeri olan bağcılığı teşvik etmek amacıyla ilk organizasyon Üzüm Bayramı adıyla 22 Ağustos 1937’de gerçekleştirilmiş, ancak II. Dünya Savaşı ve ekonomik sebeplerle uzun yıllar tekrarlanamamış. Mustafa Kemal Atatürk’ün bir Manisa seyahati sırasında “Burada da bir bağcılık enstitüsü kurulması lazım” sözleriyle dönemin yöneticileri, daha önce İzmir’de kurulan Garbi Anadolu Bağcılık Enstitüsü benzeri çalışmalar başlatılmış, Bağcılık Araştırma Enstitüsü kurulmuş. İki kez 60’lı yıllarda kutlanan şenlikler, 1963 yılında ülke çapında ilk defa Manisa’da Türkiye Bağcılık ve Şarapçılık Sergisi'nin beyaz fil binasının zemin katında düzenlendiği görülüyor. 1984 yılından itibaren yaş ve kuru üzüm yarışmaları, konferans ve konserlerinin yer aldığı bir programla Eylül ayı başlarında kutlanmaya başlanan şenlikler sonraki yıllarda Manisa’nın Kurtuluş Günü olan 8 Eylül’ü de içine alacak şekilde hazırlanan bir programla kutlanmış. Ancak son yıllarda sadece yaş ve kuru üzüm yarışmalarının düzenlendiği bir etkinliğe dönüşmüş. Bağbozumu gününde çok farklı etkinlikler yapılıyor. Seçilen bir köydeki bağda çiftçiler, şehirden sivil toplum kuruluşları ve halkın da olduğu bir ortamda Manisa’dan hareket edecek bir konvoy ile bağda hasadın törenle başlatılması, pekmez kazanlarında üzümlerin kaynatılması, pestil ve diğer ürünlerin orada yapılması ve ikram edilmesi, bu ürünleri veren bağa ve çiftçiye şükran plaketi veriliyor. edaktüel gezi Bermuda Şeytan Üçgeni'nin sırlarına bilimsel çözüm • Özgün Alkım Serin • Bermuda Üçgeni, Atlantik Okyanusu’nun 500 bin mil karelik bir alanını içine alan, Amerika’nın Atlantik Okyanusu’na doğru açılan güneydoğu sahillerinde yer alan, Miami, Bermuda ve Porto Rico sınırları içerisinde kalan üçgen şeklinde bir alan. Okyanusun bu kısmında yüzlerce gemi ve uçak enkazı bulunuyor. Son 100 sene içerisinde batan gemi, düşen uçak ve kaybolan insan sayısı ise binlerle ifade ediliyor. Bu bölgede suyun altında çok büyük manyetik maden kaynaklarının yer aldığı ve bu nedenle uçakların bu yoğun manyetik çekimden etkilendiği, elektronik sistemlerinin bozulduğu, buna bağlı olarak da düştükleri söyleniyordu. Fakat diğer taraftan biraz düşünecek olursak, eğer böyle bir şey olsaydı gemiler niye batıyor? Yoksa gerçekten de söylenildiği gibi bir gemiyi bile çekip yutabilecek kadar kuvvetli mi bu manyetik alan? Şüphesiz ki hayır. Eğer mıknatıs etkisi olsa ve zıt kutuplar prensibiyle gemi çekilse bile, su yüzünde duran bir gemiyi batıracak kadar güçlü olması imkansız. Ayrıca o bölgede yapılan ölçümler normalin üstünde manyetik alan olmadığını defalarca kanıtladı. Doğalgaz mı? Bölgedeki asıl şüphe uyandıran şey ise insanların “denizde beyaz bir su oluşuyor” 68 edaktüel eylül•ekim 2015 Bu bölgede, bugüne dek kaybolan gemiler, uçaklar ve insanların sayısı tam olarak bilinemiyor. Bu yüzden bu alan uzun yıllar boyunca lanetli yer, şeytanın üçgeni gibi isimlerle anılıyor. şeklinde ifade ettikleri sıra dışı olaylardı. Bunun üzerine robot kameralı su araçlarıyla yapılan dalışlar sonucunda suyun tabanının bembeyaz bir örtüyle kaplı olduğu görüldü, batan gemi ve uçak enkazlarının tamamı bulundu. Şu an en kuvvetli ihtimal olarak ortaya atılan güncel bilgiye göre, bu tabaka denizin dibinde yer alan büyük doğalgaz kaynağından çıkan gazların suyun altında yüksek basınç ve düşük sıcaklığın etkisiyle katılaşıp beyaz hidrat parçacıkları haline gelmesi şeklinde açıklanıyor. Bu bölgeden aynı zamanda Gulf Stream adı verilen bir sıcak su akıntısı geçiyor. Suyun tabanındaki hidrat parçacıkları sıcak su akıntısıyla karşılaştıklarında eriyip su yüzüne doğru çıkıyor ve bu durum binlerce metreküp doğalgazın suya karışmasına, suyun yoğunluğunun azalmasına neden oluyor. O esnada bölgeden geçen bir gemi varsa, yoğunluğun azalmasından dolayı suyun kaldırma kuvveti gemiyi taşıyamaz oluyor ve gemi batıyor. Sıcak su akıntısıyla beraber hidritlerin erimesi işlemi sona erdiğinde ise su yüzünde oluşan bu beyaz tabaka da yok oluyor ve gemi sanki az önce orada değilmiş gibi tamamen gözden kayboluyor. Aynı şekilde su yüzeyinden havaya dağılan gazlar, atmosferdeki havadan bile daha az yoğunluğa sahipler ve bu yüzden yani yoğunluk farkından dolayı uçaklar hava tarafından yeterli sürtünmeyi sağlayamayıp irtifa kaybediyorlar; doğalgaz moleküllerinin havadaki oksijeni tutmasından dolayı uçağın motorları yanma için gerekli oksijeni alamayıp duruyorlar. Birkaç saat içinde altı uçak kayboldu Şeytan üçgeninde kaybolarak en fazla ünlenen uçaklar “Flight 19″ idi. Oysa aynı zamanda çok sayıda uçak kaybolmuştu. Bunlar İkinci Dünya Savaşı’nda Amerikan donanmasına ait bombardıman uçaklarıydı. Grumman IBM Florida Avenger tipindeki beş uçak, 5 Aralık 1945 tarihinde saat 14.00 civarında Florida’daki Fort Lauderdale donanma üssünden ayrıldıktan sonra Bermuda Şeytan Üçgeni’nde birden bire yok oldular. Flight 19’dan son haber alındığında büyük bir deniz uçağı arama çalışmaları için yola çıkmıştı ve beş bombardıman uçağının tahmini yerine vardıklarında alınan sinyal bir müddet sonra aniden yok oldu. Aynı gün birkaç saat içinde altı uçağın kaybolmasından sonra tarihin en büyük arama çalışması başladı. Fakat uçaklara ait tek bir parça bile bulunamadı. Bermuda Üçgeni’nin sırrı çözülmüş fakat her şeyi henüz tam olarak bilinemiyor. İleriki yıllarda “Bermuda Şeytan Üçgeni” olarak bilinen bölgede, halen yapılmakta olan araştırmaların ışığında tüm bu bilinmezliklerin ortaya çıkacağını umuyoruz... edaktüel spor Canlı ile yapılan tek spor dalı: Binicilik • Utkucan Akkaş • “Bazen Nil’i box’ta, atıyla yan yana uyurken buluyoruz” Asil spor denildiği zaman akla ilk önce binicilik gelir. Binicilik çocukluktan başlayan bir dostluktur. Atların gözüne bir kez baktığınız, ona bir kez dokunduğunuz ve onunla yol almaya başladığınız zaman hayatınız değişecek derler. Atköyü Binicilik Spor Kulübü’nün lisanslı sporcusu Nil Hatipoğlu 12 yaşında ve binicilik sporu yaparak hayatına anlam katan bir genç. Büyümüş de küçülmüş Nil’in binicilikle olan ilişkisine geçmeden önce diğer hobilerinden bahsetmekte fayda var. Alışkanlıkları ve konuşmasıyla Nil, akıllı ve zeki çocuklar için söylenen “Büyümüş de küçülmüş” sözünü üstüne tam dikilmiş bir elbise gibi yakıştırıyor. Oldukça sosyal biri. Binicilik dışında 4 yaşından bu yana piyano çalıyor. Ayrıca resim en büyük hobilerinden biri. Sinemaya çok düşkün, ailesiyle birlikte sık sık sezon filmlerini 70 edaktüel eylül•ekim 2015 seviyor. Kendisi de “600 kiloluk bir atın üzerinde olmak tuhaf bir heyecan veriyor, atım benim en iyi dostum, birlikte koşarken kendimi özgür hissediyorum” diyor. izlemek için sinemaya gidiyor. “Televizyonda belgesel izlemeyi çok seviyorum, en favori kanallarım Discovery Science, Animal Planet, Net Geo Wild... Evde ara ara deneyler yapıyorum” diyor. “Atımla koşarken kendimi özgür hissediyorum” Binicilik sporu için başlangıç yaşının uzun antrenmanlar yapmamak kaydıyla 4-5 yaş olabileceği söyleniyor uzmanlar tarafından. Nil ise biniciliğe 8 yaşında, 2012 yılında başlamış. Biniciliğe olan ilgisi ailesinden geliyor genç sporcunun. Teyzesi lisanslı bir binici, onun bu spora başlaması için çok destek olmuş, özendirmiş. Nil 8 yaşında deneme için bindiği atın üzerinden bir daha inmemiş, hala aynı dostu ile yapıyor sporunu. En önemlisi binicilik sporunu çok Binicilik sporunu yapmak isteyenler için ilk kural atları sevmek, onların da duyguları olduğunu unutmamak diyebiliriz. Attan ürken, onunla diyalog kuramayan bir insanın bu sporu yapması neredeyse imkansız. Binicilik sporu bu yüzden özel. İki canlı beraber bir sporu gerçekleştiriyorsunuz ve partnerinizin hisleri çok kuvvetli. Bu yüzden atınızı yavaşça vurarak okşamalı, onunla konuşmalı, zaman zaman da ona şeker vererek küçük jestler yapmalısınız. Ona ne kadar iyi davranırsanız, o da size o kadar uyum gösterecek ve sadık kalacaktır. Nil bunu çok önceden fark etmiş. Atıyla arasında çok özel bir bağ var. Tüm üzüntülerini, sevinçlerini ve heyecanlarını atıyla paylaşıyor. Onunla zaman geçirmeyi seviyor. Nil’in babası “Bazen Nil’i Atının box’unda, atıyla yan yana uyurken buluyoruz” derken, Nil şöyle bir ifadede bulunuyor: “Belki birbirimizle konuşamıyoruz ama aramızda çok özel bir bağ var, birbirimizi anlıyoruz.” Binicilik sporu kişiyi sosyalleştiriyor Binicilik sporunun kişiyi sosyalleştirdiği, Hippoterapi (atla zihinsel engelli çocuk tedavisi) için kullanıldığı biliniyor. Ayrıca kişiye disiplin ve çalışma motivasyonu da katıyor. Genç binici 3,5 yıldır hemen hemen hiç ara vermeden hafta- nın 6 günü antrenmana gidiyor. Bu sporun kendisine kattıkları sayesinde kazandığı disiplinli ve planlı çalışma alışkanlığı, hayatının her noktasında kendini gösteriyor. Okulunda çok başarılı. Ailesi “Biniciliğe başlaması okul konusunda motivasyonunu arttırdı, ayrıca disiplinli ve planlı çalışması arttı” diyor. Geniş bir arkadaş çevresi var Nil’in. Katıldığı müsabakalar binicilik camiasındaki arkadaş çevresini oldukça genişletmiş. Okul arkadaşları ile de çok yakın ilişkisi var, sık sık görüşüyor ve birlikte vakit geçiriyorlar. Nil, “Spor beni sosyalleştirdi, insanlarla daha iyi iletişim kurabiliyorum. Binicilik spor kulübünde de oldukça samimi olduğu arkadaşlarım var” diyor. “Dolabında kupa koyacak yer kalmadı” Türkiye’de binicilik federasyonu var ve federasyona bağlı lisanslı öğrenciler dünyanın dört bir yanında yarışıyorlar. Nil de Atköyü Binicilik Spor Kulübü’nün lisanslı sporcusu. 2014 Ocak ayında lisansını aldıktan sonra turnuvalara katılmaya başladı, şimdiye kadar katıldığı turnuvalar arasında “Türkiye Binicilik Federasyonu İASK Kaya Baban Kış LigiTeşvik, İASK Kaya Baban Kış Ligi-Bronz Lig, İstanbul Bölge Şampiyonası, Türkiye Şampiyonası ve Cumhuriyet Kupası” gibi önemli müsabakalar var. Genç binici bu turnuvalardan da eli boş dönmemiş, “Kaya Baban Bronz Ligi birinciliği, Cumhuriyet Kupası ikinciliği, İstanbul Bölge Şampiyonası ikinciliği” başarılarından bazıları. Ayrıca pek çok yarışmada birincilikleri var. Dolabında kupa koyacağı yeri kalmadığını söylüyor annesi Gülriz Hanım. edaktüel hobi Denizlere yelken açmak için geç kalmadınız • Olcay Öner Akyıldız • Denizcilik Eğitimi Uzmanı Deniz merakını sürekli bir tutkuya çevirmek isteyenler için mükemmel bir önerimiz var! Ufak mavi bir tatile çıkarken aynı zamanda denize hakim olmayı öğrenmeyi istemez misiniz? Denizcilik Eğitimi Uzmanı Olcay Öner Akyıldız bu mavi tutkuyu yaşamanın profesyonel yollarını sizlerle paylaştı… Ülkemiz denizciliğinin üç tarafımızın denizlerle çevrili olmasına rağmen yeterli seviyede olduğunu söylemek oldukça güç. Bunun başlıca sebebi kökenlerimizin kara yaşamına dayanması olarak bilinse de aslında denizcilik eğitimi konusunda geç kalınması… Günümüzde gerek üniversiteler gerekse Denizcilik Müsteşarlığı’nın yetkilendirdiği liman başkanlıkları ve özel kurslar eğitim konusunda kısa sürede oldukça fazla yol almayı başarmış durumdalar. Bilindiği üzere denizcilik liseleri ve üniversiteler, mesleki alanda yeterli olan nitelikli kişileri yetiştirerek ülke denizciliğini sektör olarak daha etkin bir hale getirmektir. Bunun dışında Denizcilik Müsteşarlığı’nın belirlediği kurslar ve liman başkanlıkları tarafından (ADB) Amatör Denizcilik Belgesi ve Yat Kaptanlığı adı altında verilen eğitimler, ülkemizdeki amatör denizci sayısını çoğaltarak denizci bir toplum oluşturmayı amaçlamaktadır. Amatör Denizcilik Belgesi (ADB) Önceleri yetkili kurumlar tarafından verilen (ADB) Amatör Denizcilik Belgesi yeterli denetimin sağlanamamasından dolayı bugün sadece müsteşarlığın kendi kontrolü altında verilmektedir. Bu belgeye sahip olabilmek için online sistem üzerinden tamamlanan bir eğitim sürecinden geçilir. Bu eğitimde, her bir konu 72 edaktüel eylül•ekim 2015 başarılı bir şekilde tamamlamadan sonraki konuya geçilmesi mümkün değildir. Örneğin seyir dersinin sonunda uygulanan bu konuya ilişkin sınav ortalamanın üzerinde bitirildiği takdirde bir sonraki konu olan ilk yardım dersi eğitimine başlanabilmektedir. Bu eğitimin sonucunda alınan randevu ile aday kendine en yakın olan yetkili sınav merkezini, sınav gününü ve saatini belirleyip online ortamda sınava girilebilmektedir. Bu sınav, adaylar tüm derslerin konularından sorumludur. Amatör Denizcilik Belgesi, bir teknenin sevk ve idaresini ticari olarak yürütme yetkisi ve yolcu taşıma ve belirli bir ücret karşılığında bir teknenin kaptanlığını yapma yetkisi vermemektedir. Yat Kaptanlığı Belgesi Yat Kaptanlığı Belgesi, profesyonel statüde bir belge olup yetkili eğitim kurumları tara- fından verilmektedir. Belirlenmiş denizcilik eğitimi kurslarından birisine kayıt yaptırarak Yat Kaptanlığı ehliyetinin sorumlu tutulduğu derslere katılmak suretiyle eğitimi tamamlanır. Bu eğitim sürecinin sonunda kayıtlı olunan kurs tarafından kurs bitirme sınavına tabi tutularak kurs bitirme belgesine sahip olunur. Bu belge ile sınav randevusu alınarak yetkili sınav merkezinde girilen sınavın sonucunda Yat Kaptanlığı Belgesi almaya hak kazanılır. Yat Kaptanlığı Belgesi, (ADB) Amatör Denizcilik Belgesinin sağlamış olduğu tüm yetkilerin haricinde ticari olarak çalışma yetkisi de vermektedir. Fakat bu belge, yanında çeşitli sertifikalar ile donatılmış durumda olmalıdır. Bahsetmiş olduğumuz Yat Kaptanlığı Belgesi eğitimi kapsamında herhangi bir uygulamalı eğitim verilmemekte olup derslerin tümü teorik olarak dersliklerde işlenmektedir. Bu eğitim sistemi kişiler üzerinde ciddi sıkıntılar yaratmakta olup sadece belge sahibi olmuş ama denize hiç çıkmamış kişiler bu kurslardan mezun edilmektedir. Dolayısıyla bu belgeye sahip olan ve herhangi bir deniz tecrübesi olmayan kişiler ayrıca deniz üzerinde uygulamalı eğitim görmek zorunda kalmaktadır. Yelken Yelken ne yazık ki bu eğitim sürecinin içerisinde yer almamaktadır. Denizciliğin temelini oluşturan yelkencilik az teori, çok uygulama ile en iyi ve en kolay şekilde öğrenilmektedir. Genel olarak bakarsak yelkencilik ve denizcilik birbirinden ayrılmaz iki parçadır. Yüzdeler üzerinde değerlendirirsek denizcilik yüzde 70 ise geri kalan yelkenciliktir. Doğru bir denizcilik bilgisi ile donatılmadan yelkencilik sadece bir hobi olarak yapılabilir. İşte Sail&Sail Denizcilik ve Yelken Okulu olarak bu noktada devreye giriyoruz; Kurumlar tarafından belgelendirilmiş kişilerin eğitimlerini tamamlayarak denizcilik tecrübelerini arttırıyor, denizciliği yelkencilik ile birleştirerek uyumlu bir şekilde tecrübe edilmesini sağlıyoruz. Amacımız; Türkiye’de her zaman eksikliğini hissettiğimiz amatör denizciliğin, nicelik ve nitelik olarak gelişmesine katkıda bulunmaktır. Bu amaçla yılın 12 ayı boyunca denizde olabildiğimiz coğrafyamızda daha fazla kişinin deniz ve yelkenle tanışabilmesi için var gücümüzle çalışmaktayız. Rotalar Yılın her döneminde eğitimlere devam ediyoruz. 2011 ile 2015 yılları arasında birçok uzun seyir planlayarak Marmaris – İsrail, Marmaris – Sharm El Sheik – Marmaris, Marmaris – İngiltere, Portekiz – Marmaris seyirlerini kursiyerlerimiz ile birlikte tamamlamış bulunmaktayız. Bu sezon Gökova Körfezinde eğitimlerimize devam etmekteyiz. Ekim sonuna kadar devam edecek eğitimlerimizin ardından Marmaris – İstanbul seyri ile kış sezonunu İstanbul’da devam ettireceğiz. Nasıl bir eğitim? Sail&Sail olarak toplamda 3 haftadan oluşan bir eğitim çizelgesi izlemekteyiz. Bu üç hafta 2015 eylül•ekim edaktüel 73 edaktüel hobi sonucunda kursiyerler bir tekneyi kendisi idare edebilecek duruma gelmektedir. Kursiyerlerimiz, tamamı denizde geçen bu eğitim sürecinde gerekli olan tüm teorik derslerin yanında bu dersleri uygulama fırsatı da bulmaktadır. Öğlen saatine kadar teorik olarak geçen derslerimiz sonrasında denize açılarak teorik derslerde işlediğimiz konuları uygulamaya başlıyoruz. Bu eğitim formatı kursiyerlerin kendilerini geliştirmeleri için en etkin yöntemdir. Bu üç haftanın ardından öncelikle tarafımızdan yeterli görülen ve kendini yeterli hisseden kursiyerlerimize başlangıç seviyesine uygun bir tekne kiralayarak bizim eğitimde olduğumuz bir hafta bizimle birlikte aynı rotada seyir yapıp kendi teknesini kullanarak tecrübe edinmektedir. manevra yapmak) antrenmanları. n Camadan vurma (Rüzgar şiddetine göre yelkenleri küçültme) antrenmanı n Denizlerde temizliğin önemi ve çevreye olan etkisi İkinci hafta Bu eğitim haftası boyunca her şey deniz sever arkadaşlarımız tarafından yapılmaktaBu eğitim haftası başlangıç seviyesi olarak dır. Biz sadece gözcü olarak teknede bulunadlandırılmaktadır. maktayız. Eğitimin başlangıç konusu, denizde güvenn Teknenin hazırlanıp marinadan çıkarıllik ve güvenlik ekipmanlarının kullanımıdır. ması. n Tekneyi tanıma: Teknenin yapısı, donanı- n Halatların donatılması ve yelkenlerin mı, ekipman ve kullanım alanları hakkında basılması. bilgiler içerir. n Harita üzerinde navigasyon eğitimi. n Teknenin hazırlanması (Neta edilmesi): n İlk gün rotasının belirlenmesi ve buna Teknenin denize elverişli halde hazırlanmagöre yelken triminin yapılması. sını içerir. n Tramola ve kavança antrenmanları. n Marina: Marina'dan çıkış prosedürünü n Denize adam düştü manevrası teknikleri. içerir n Her gün bir kişi dümende olacak şekilde n Yelken donanımı: Yelkenin yapısı, donatrim ve dümen tutma antrenmanları. nımı, halatların donatılması ve tanıtılması n Tekne ile yanaşma, tekneyi bağlama. hakkında bilgi içerir. n Demirleme teknikleri. n Yelkenlerin basılması: Yelken sarma sistemleri ve çeşitleri, yelken basma (açma) yöntemleri hakkında uygulamalı eğitimi içeBu hafta açık deniz eğitimi adı altında verilrir. mektedir ve bu ekip halinde yapılan bir eğin Yelkenle seyir: Yelkenle seyir yönlerini, tim seyridir. yelken trimi ve rüzgar bilgisini içerir. n Teknenin donatılması ve marinadan n Tramola ve kavança manevra (Rüzgarın ayrılma. tekneye geliş yönünü değiştirerek yelkenle Birinci hafta Üçüncü hafta 74 edaktüel eylül•ekim 2015 n İlk yardım eğitimi ve güvenlik ekipmanlarının tekrar gözden geçirilmesi. n Rüzgara göre rotanın belirlenmesi ve varış zamanının hesaplanması. n Harita üzerinde rotanın mevkilendirilmesi ve belirli zaman aralıklarında mevkii tespiti. n Vardiya sisteminin oluşturulması. n Gece seyri teknikleri hakkında bilgi verilmesi. n Açık denizde seyir teknikleri. n Motor bakımı. n Vinç bakımı. n Direğe adam çıkarmak. n Denizde beslenme. n Marina giriş prosedürü. Bu üç haftalık eğitim süreci müsteşarlık tarafından yetkilendirilmiş kursların eğitim müfredatlarını içermektedir. Dünya turu 20 Eylül 2014 tarihinde Marmaris’ten başlayan Dünya Turu rotamız halen devam etmektedir. Şuan Balıkçıl isimli teknemiz panama kanalı girişinde fırtına mevsiminin geçmesini beklemektedir. Tüm etaplarımız yine kursiyerlerimize açık olup Dünya Turunu, www.balikcil.org adresinden takip edebilirsiniz. Denizlerde görüşmek üzere sağlıcakla kalın… edaktüel lezzet Eşsiz bir lezzet yolculuğu: • Handan Korhan • S Sicilya Mutfağı icilya mutfağı, belki de Akdeniz’in en renkli mutfaklarından biri. Bunun nedeni de, adaya değişik zamanlarda hükmetmiş olan kültürlerin buraya kendi yeme alışkanlıklarını taşımış olmaları. Örneğin Yunanlılar, adalıları taze balık, siyah ve yeşil zeytin, tuzlu ricotta peyniri, bal ve şarapla tanıştırmışlar. Araplar ise baharatları, susamı, anasonu, safranlı pilavı, pirinci, sebze yemeklerini, şerbeti sofralara taşımışlar. Romalılar tüm bunlara favayı, kalamar dolmasını, sosisi eklemiş. Soğuktan gelen Kuzeyliler patatesi sofraya koymuş, tütsülenmiş ve salamura edilmiş balıkları ada halkına tanıtmışlar. İspanyollar yeni dünyanın tatlarını, domatesi, patlıcanı mutfağa sokmuşlar. Adalılar tüm bu kültürleri harmanlayıp, yorumlayıp bugünkü Sicilya mutfağını oluşturmuş. Tarih boyunca süren istilalar birçok lezzeti ada mutfağına kazandırmış. Örneğin "Arancine" ismi verilen pirinç köftesi bu buluşmayı çok güzel özetliyor. Malzemesindeki safran ve pirinç Araplardan, et suyu Fransızlardan, domates İspanyollardan, peynir de Yunanlılardan miras. Ricotta peynirli Cannola Yemekler genellikle meze ya da tapas benzeri soğuktan sıcağa uzanan küçük atıştırmalıklarla başlıyor. Sonra sıra makarnalara geliyor. Kıymalı, kalamarlı, sardalyalı, domates ve patlıcan soslu makarnalarının lezzeti muhteşem. Ardından da et ve balık çeşitlerine geçiliyor. Sicilya’da ne yerseniz yiyin, mutlaka tatlıya yer ayırın. Ricotta peynirli Cannola başta olmak üzere adanın çok lezzetli bademlerini ve fıstıklarını bol bol kullandıkları tüm tatlıları çok başarılı. 76 edaktüel eylül•ekim 2015 İtalya’nın özerk bir bölgesi olan Sicilya, Akdeniz’in en büyük adası. Tarih boyunca birçok ulus tarafından İtalya’dan alınmış ve hüküm süren her ülke kendi kültürüne dair işaretleri adaya bırakmış. Sicilya mutfağında da pek çok kültürün etkisini görmek mümkün. Sicilya mutfağının vazgeçilmez ve deneyimlenmesi şart tatları saymakla bitecek gibi değil... Sicilya mutfağının baş tacı deniz ürünleri Sicilya mutfağının en önemli aktörlerinden biri balık. Deniz ürünleri de yemeklerde bol bol karşılaşılan şeylerden. Sardalya Sicilya deniz mutfağının neredeyse temel taşlarından. Çeşitli pişirme tekniklerinin kullanıldığı birçok örnek tadabilirsiniz. Yalnızca sardalya kafasını kızartarak çerez gibi yedikleri bir yemekleri bile var. Sardalya kafalarının tavada zeytinyağı, sarmısak, kekik, limon ve kırmızı biberle kızartılmasıyla yapılan, şaraba kıtır kıtır eşlik eden bu yemek, yoksul balıkçıların icadı. Sardalya ağlarını temizlerken ağda kalan kafaların bu şekilde değerlendirilmesi, teknelerden mutfakların baş köşesine sıçramış. En tadılması gereken balık "sarde a beccafico". İki sardalya arasını soğan, baharat, maydanoz ve ekmek kırıntıları ile doldurup unda kızarttıkları bu yemek dillere destan. Ahtapot, kalamar, jumbo karides, midye ise kesinlikle masanızdan eksik olmamalı. Caponata, İtalyanların çok sevdiği bir meze Midyeseverler için burası tam bir cennet. Özellikle domates Caponata Pesce spada alla ghiotta Pasta Alla Norma ya balıklarından yapılan köfte). Caponata, İtalyanların çok sevdiği bol malzemeli bir patlıcan yemeği, daha doğrusu mezesi. Meze kıvamında olduğundan Caponata'yı birçok yemek yanında sunduklarını görebilirsiniz. Karbonhidrat ağırlıklı mutfak sosuyla kabuğunda pişmiş midyeli spagettinin üzerine bir lezzet bulmak zor. "Pesce Spada" adı altında farklı yorumlanmış birçok versiyonuna rastlayacağınız kılıç balığı tam bir Sicilya efsanesi. Genel olarak balık dilimlerini bambu ya da defne yaprağına sarıyorlar ve her bir balık rulosunu doğal dalları şiş olarak kullanarak pişiriyorlar. Tipik Sicilya yemeklerinden birkaçı, Pasta con le sarde (sardalyalı ve otlu makarna), Pesce spada alla ghiotta (soğan ve domates sosunda pişirilmiş kılıç balığı), U muccu (yavru sardal- Sicilya, karbonhidrat ağırlıklı bir mutfağa sahip. Pasta, pizza, pannini, listeyi uzatmak mümkün. Tabii pastanın, pizzanın yüzlerce çeşidi var. İspanya, Yunan ve Kuzey Afrika etkilerinin görüldüğü Sicilya mutfağının yöresel yemeği kuskus, deniz mahsulleriyle yapılan pizza ve her çeşit ev yapımı makarna, adanın vazgeçilmezleri. Makarna denince ismini Bellini'nin Norma Operası'ndan alan "Pasta Alla Norma" geliyor. Makarnayı basit ama müthiş bir sos ile taçlandırmışlar. Ricotta peyniri, domates ve fesleğen karışımını kızarmış patlıcan dilimleri ile süslüyorlar. Makarna soslarının çoğu deniz mahsulleriyle yapılıyor. Karides, midye ve sardalya, bu sosların en favori malzemeleri. Eğer makarnayı deniz canlılarıyla birleştirmeyi sevmiyorsanız salam, krema, şevketi bostan yaprakları, kapari ve kekik içerikli sosla tatlandırılan Tagliatelle'yi tercih edebilirsiniz. Tabii bu makarna üstüne "Caciocavalla" peyniri rendelenmeden yenmiyor. Ekmek Sicilya mutfağının vazgeçilmezlerinden. Şekli ve içeriği birbirinden farklı çok sayıda ekmek çeşidi görebilirsiniz. Sicilya’ya özgü ürünlerden biri: Arancine. Bunlar bizim içli köfteden biraz daha büyük, içi pirinç pilavı dolu, ortasında da et parçası olan, ele alınıp yenilen, dışı kızarmış ekmek kırıntısı olan büyük köfteler. Öğle yemeği için ideal. Ayçöreği lezzetindeki "Mpanatigghe" ise sadece bu bölgede bulunuyor, Sicilyalı yazar Leonardo Sciascia bu lezzeti dayanıklılığından dolayı "yolculuk bisküvisi" olarak adlandırmış. 2015 eylül•ekim edaktüel 77 edaktüel lezzet Granita Caponata Malzemeler: 200 gr domates, 4 adet patlıcan, 1 adet büyük soğan, 2 adet kereviz sapı, 100 gr kapari, 100 gr siyah zeytin , 200 gr közlenmiş biber, tozşeker, tuz, karabiber, zeytinyağı, beyaz sirke Cannoli "Akdeniz'in yemek ve şarap adası" Sicilya mutfağında yemek ve şarap ayrılmaz bir ikili. Bu ikili birbirlerini dengelemek, biraz da kendilerini ezdirmemek için alabildiğine güçlü. Deniz kıyısında, tepelerde, doğusunda batısında farklılık gösterse de genel olarak adanın üzümleri ve şaraplarının kendine özgü bir tadı var. Biraz başına buyruk, biraz sert ve güçlü. Günümüzde Sicilya şarabı kendi adı ile markalanıp satılıyor. Sicilya’yı şarap turu için cazip bir merkez haline getiren sadece artan şarap sayısı değil, adadaki özel şarap üretim bölgeleri. Marsala Şarapları adanın en öne çıkanı. Donnafugata, Rapitala, Cos, Marsala ve Etna şarap tadımları için tercih edebileceğiniz bölgelerden. Alkol sevenler için "Fuoco del Vulcano" adında likörleri var. İsmi gibi volkan etkisinde, alkol oranı yüzde 70. Grappa seviyorsaniz eğer Fuoco del Vulcano'yu da mutlaka seversiniz. 78 edaktüel eylül•ekim 2015 Tatlılarda Arap etkisi Tatlıların çoğunda Arapların imzası var ama en meşhuru Granita. Geçmişte dağlardan getirilen karlara limon sıkılmasıyla yapılan Granita, zaman içinde gelişerek bademli, kahveli, çilekli, çikolatalı gibi çeşitleriyle Sicilyalıların geleneksel tatlısı olmuş. Sıcak yaz günlerinin sabah kahvaltısı da Granita ve Brioş ile başlıyor. Brioş arası dondurma ise çok moda. Hemen her yerde rastlayacağınız Cannoli de Sicilya'nın tipik tatlısı. Araplardan kalan ve ricotta peyniriyle yapılan bir başka tatlı Cassata Siciliana. Tatlılarda en çok kullanılan malzeme Mandorla, yani badem. Bir Sicilyalının hediye paketinde de mutlaka "Biscotti di Mandorla," yani badem kurabiyesi yer alıyor. Çikolatanın Azteklerden kalma yöntemle üretildiği Modica'da bu benzersiz lezzetin binbir çeşidi var, keçiboynuzlusu, biberlisi, portakallısı, tarçınlısı. Biberli çikolata likörü de mutlaka denenmeli. Katedral Meydanı'ndaki Gelati di Vini Dondurmacısı'ndan şaraplı dondurmanın tadına bakmayı da unutmayın. Ragusa'da keçi boynuzuyla yapılan marmelat, bisküvi gibi pek çok ürün var. Tiramisu da mutlaka denenmesi gereken tatlılardan. İçerisinde Mascarpone peyniri kullanıyorlar. Bizde daha çok pasta gibi yapılsa da Sicilya’da en altta ince bir tabaka kek, üzerinde ise asıl önemli bir bölüm olan peynirli krema yer alıyor. Hazırlanışı: Patlıcanları küp küp doğrayıp acısını alıması için bir süre tuzlu suda bekletin. Duruladıktan sonra az yağla kahverengileşene kadar kızartın. Domatesleri küp doğrayın, soğanı ve kereviz sapını ince doğrayıp zeytinleri ikiye bölün. Bir tecerede biraz zeytiyağını ısıtıp soğanları ve kerevizi soteleyin, domateleri ilave edin ve yaklaşık 15 dk kaynatın. Daha sonra patlıcan, zeytin, közlemiş ve küp küp doğranmış biberi ve kaparileri ekleyin. Üzerine zeytniyağı, tozşeker (bir fiske), sirke, birer tutam olmak üzere tuz ve karabiber ilave edin. Karıştırın kapağı kapatın ve çok kısık ateşte ara sıra karıştırarak 40 dk pişirin. Tencere soğuduktan sonra birkaç saat buzdolabında bekletin ve servis edin. Cassata Malzemeler: 1 kg vanilyalı dondurma, 1 su bardağı yeşil fıstık, 1 su bardağı küp doğranmış meyveler, 6 çorba kaşığı file badem Hazırlanışı: Dondurmayı ikiye bölün. Yarısına çekilmiş yeşil fıstıkların 1/3'ünü ilave ederek karıştırın. Fıstıklı ve dondurmalı karışımı oval ve altı yuvarlak bir kalıba 1 cm kalınlığında serin. Buzdolabına koyarak donmasını sağlayın. Ayırdığınız diğer dondurmanın içine meyvleri, kalan yeşil fıstığı ve doğranmış file bademleri ilave ederek karıştırın. Hazırlayıp dondurduğunuz diğer kaptaki dondurmanın üzerine döküp buzdolabında bir gece bekletin. Üçgen şeklinde dilimleyerek servis edin. edaktüel söyleşi Eskiye özlem duyanların mekanı: Sahaflar Eski kitap farklı bir sevdadır. Onların kokusunu alan bir daha bu zevkten mahrum kalamaz derler. Bu zevki en iyi tarif edebilecek olan kişiyle, bir sahafla, sahaflık ve kültürü üzerine konuştuk. • Utkucan Akkaş • Osmanlı döneminde Esnaf-ı Sahafan denilen sahaflar eskiye özlem duyanların mekanlarıdır. Kitap seven, araştırma yapan kim olursa olsun, bir sahaf dükkanına girdiğinde, orada saatlerce kalabilir. O eski kitaplar, fotoğraflar ve belgelerle bezenmiş atmosfer ortasında her kitap, fotoğraf, mektup birer merak konusudur. Her birinde bir ya da daha fazla yaşama tanıklık etmiş hikâye vardır. Burak Kumpasoğlu, Ege Üniversitesi’nde gazetecilik okumuş, meslektaşımız olan bir sahaf. 1998 yılında açtığı Anka Sahaf ile profesyonel olarak sahafçılığa başlayan Kumpasoğlu, “Ortaokulda talebeyken Çankaya’da Pazar günleri eski kitapçıların bir sokağı kurulurdu. Ağabeyim de üniversite öğrencisiyken orada böyle bir tezgah açardı. Ben de onunla birlikte gider orada okur, insanlara bakar, dergileri karıştırırdım. Zaten eski kitap kokusunu da ilk o zaman aldım. Bir daha da bırakmadım” diyor. 80 edaktüel eylül•ekim 2015 “Kitabın ilmini yapmaktır sahaflık” Tiyatrocuların söylediği, “Sahne tozunu yutan bir daha iflah olmaz” sözü sanıyorum sahaflar için de geçerli. Eski kitabın kokusunu bir kere içine çeken bir daha bu işten ayrılamaz. “Bunu duyumsayan insanların bir kısmı hobisini profesyonel hale getirir bir kısmı ise koleksiyoner ya da iyi bir okuyucu olarak devam ettirir. Eski kitap işini ne kadar profesyonelce yaparsanız yapın içinizde hala heyecan uyandırıyorsa o zaman tamamdır, devam edebilirsiniz. Ben de hala bu heyecan var” diyor Kumpasoğlu. Bit pazarları meskenleri, hurdacılar dostları Sahafların kaynakları çok çeşitli. Kitaplar ağırlıklı olarak hurdacılardan geliyor, bit pazarlarından bulunuyor. Evde eski kitapları olanlar sahafları arıyor. Yani bit pazarları sahafların meskeni, hurdacılar da iş arkadaşları desek yeridir. Kumpasoğlu, “Sattığımız kitapların her biri içerisinde bir hikâye barındırıyor” diyor ev ekliyor: Anka Sahaf'ın sahibi Burak Kumpasoğlu ile söyleştik. “Başımıza çok sık gelir; yıllarını kitap toplamaya adamış birisi vefat ettiği zaman kitaba ilgisi-alakası olmayan ev halkının diğer üyeleri en kısa zamanda o kitapları elden çıkartmak ister. Biraz daha insaflı olanlar eve çağırıp bu kitapları bize kazandırırlar, daha insafsız olanlar çöplerin kenarlarına bırakırlar, hurdacıların getirdiği kitaplar da bu çöplere bırakılan kitaplardır. Bu tür alımlardan inanılmaz şeyler çıktı şimdiye kadar; eski mektuplar, resimler, Osmanlıca dokümanlar dahil. Bizim işimiz açıkçası biraz anılardır.” Eski kitap satmak sahaflık değildir Kitap satmak başka ürünleri satmaktan çok zor değildir. Sonuçta her kitabın arkasında fiyat yazar, 10 günde satmayı kıvırırsınız. Ama bu sahaflık değildir, sahaflık sadece eski kitap satmakta değildir. Peki, nedir sahaflık? Burak Kumpasoğlu, şöyle açıklıyor: “İstanbul Beyazıt Sahaflar Çarşısı’nın eski pirlerinden rahmetli Hacı Muzaffer Ozak Efendi’nin sahaflık sorusuna verdiği güzel bir cevap vardır, der ki: ‘Sahaflık ölmüş olanların kitaplarını ölecek olanlara satma sanatıdır.’ Aslında hepimiz için geçerli bir şey, biz de ölmüş olanların kitaplarını alırız, ölecek olanlara satarız. Daha öznel olarak düşünürsek de kitabın ilmini yapmaktır. Hangi kitapta ne yazılıdır, o kitabın baskısı tükenmiş midir, hele ki harf devrimi öncesi kitaplarsa matbaası neresidir? Ya da yazma eserse onu çoğaltan hattatın ismi nedir, imzası nasıldır, bilinmelidir. Yani kitabın alimi olmak demektir ki gelen insanları da bilen olarak yönlendirebilesiniz. Yoksa biri gelip ‘Tanzimat dönemi basın hareketlerini izliyorum’ dediğinde siz bu konuyla ilgili onun önüne gerekli kitapları koyamıyor, ‘Bizim tarih bölümümüz şuradadır buyurun bakın’ diyorsanız bu sıradan bir satıcılıktır, sahaflık değildir. O yüzden işin zanaat kısmı da vardır. Cildinden sayfasına, yazımına, hattatına kadar üç aşağı beş yukarı bu konuyu bilmeniz, baktığınızda anlamanız gerekir. Çünkü layık olana layık olanı vermektir, budur sahaflık.” Sahaf kültürü yeterince gelişmiyor Sahaf kültürü gün geçtikçe kayboluyor gözükse de aslında kaybolmuyor; bir değişim geçiriyor diyebiliriz. Türkiye'de kitapçılık tarihi oldukça eskidir. Ancak bu konuda diğer büyük kentler İstanbul'un biraz gerisinde kalıyor diyebiliriz. Kumpasoğlu, “Kültürel bir iş bu. Bu yüzden hemen hemen her kültür kolunda olduğu gibi sahaflık da İstanbul’da yapılan bir zanaat” diyor: “Diğer kentlerde sahaf kültürü gelişmiyor çünkü çok fazla koleksiyoncu barındırmıyor şehirler. Bir usta çırak ilişkisi bir türlü oturmuyor. İstanbul’da her zaman bir usta çırak ilişkisi vardır. Yani çırak dediğiniz kişi en az 15-20 yıl burada toz yutar, ondan sonra ustalığa terfi eder. Ayrıca tabii talep de bunda etkili; talep yoksa arz da yok.” 2015 eylül•ekim edaktüel 81 edaktüel söyleşi Gelişen teknolojinin sahaflık üzerinde handikapları var Günümüzde teknolojinin gelişmesi hem okura hem de kitapçıya belirli handikaplar yaratıyor. Artık kitaplar internetten alınıp satılıyor. Teknolojinin ilerlemesiyle kitapla okuyucu arasında, okuyucu ile satıcı arasına mesafe girdi. Kumpasoğlu da aynı dertten mustarip: “Sahaflık veya onun bir alt kolu olan eski kitapçılık dediğimiz şey aslında biraz muhabbet barındıran bir şeydir. Sahaf ile müşteri arasındaki diyalogdan her iki taraf da karlı çıkar. Günümüzde teknolojinin devreye girmesi Anadolu’da yaşayıp kitaba ulaşması daha zor olan insanların işini kolaylaştırsa da öbür taraftan sohbetin bitmesi gibi bir olumsuzluğu da beraberinde getirdi. Böyle olunca birlikte öğrenme kısmı da rafa kalktı. Çünkü harflerin dünyası sonsuzdur ve bu meslek de dipsiz bir kuyudur. Bu nedenle bizler de müşterilerden çok şey öğreniyoruz; her şeyi bilme şansımız yok. Onlar da bizden çok şey öğrenir. Şimdi bu ister istemez azaldı. Tabii bu bir değişim süreci; ben bunu kötü olarak görmüyorum, sadece biraz uyum problemi yaşıyoruz. Ama kesin olarak bir şey var ki, o da sahaflık zanaatının ölmeyeceğidir.” 82 edaktüel eylül•ekim 2015 "Ülkemizde kitapçılık tarihi oldukça eskidir. Ancak diğer büyük kentler İstanbul'un biraz gerisinde kalıyor. Sahaf kültürünün gelişmemesinin sebebi, fazla koleksiyoncu olmaması." Nicelik olarak okur sayısı artsa da nitelik olarak gün geçtikçe düşüyor Türkiye’de okuyucu kitlesi her geçen gün artıyor. Satış listelerini alt üst eden kitaplar raflarda yer alıyor. Hemen her toplu taşıma aracında birçok insanı kitap okurken görmemiz mümkün. Ancak yeter mi? Kumpasoğlu, “Ülkemizdeki kültürel birikimi şahsım adına eksik buluyorum. Kitap sayısı artıyor, okur sayısı artıyor fakat talep edilen kitapları gördüğünüz zaman, onları okumak ile okumamak arasında büyük bir fark olmadığını görüyorsunuz. Malum Amerika’dan ithal edilen yazarların kitaplarının en kötüleri şu an piyasada. İnsanlar bunlara meyil ediyorlar, çünkü bunlar kolay okumalar. Tabii bu emek vermeniz gereken bir iştir, insanlar artık internetten Wikipedia tarzı sitelerden kolay bilgi ediniyor. Umarım en kısa zamanda nitelikte bir artış olur. Çünkü nicelikte bir artış var, çok fazla kitap basılıyor, popüler kitaplar gerçekten iyi satıyor ama bu basılan kitapların da niteliğinin artması gerekiyor. Çeviriler kötü, dilin lezzetinden uzaklaşıyor bu kitaplar. Bu anlamda çok da sağlıklı bir durumda değiliz." edaktüel sinema Sivas katliamının yabancı kurbanı Carina'nın hikayesi Madımak: Carina’nın Günlüğü 25 Eylül 2015'de vizyona girecek olan, yönetmenliğini Ulaş Bahadır'ın üstlendiği Dram-Belgesel türündeki Madımak: Carina'nın Günlüğü'nde Denise Ankel, Fisun Demirel, Altan Erkekli, Rıza Akın, Mustafa Alabora gibi usta oyuncular rol alıyor. Filmin yapımcılığını Gökkuşağı Film Yapım üstleniyor... Yıllardan 1993'tür ve kadının toplumdaki yerini araştırmak için genç bir araştırmacı olan Carina Cuanna Türkiye'ye gelir. Temmuz ayında Sivas'ta düzenlenen Pir Sultan Abdal Şenlikleri’ne katılmak için aralarında Aziz Nesin'in de olduğu geniş bir yazar-müzisyen-gazeteci ve şairler topluluğu ile yola çıkar. Fakat gerici güçlerin provakasyonu sonucu konakladıkları Madımak oteli önünde tansiyon artar. Çıkartılan yangın sonrası yaşanan katliamında Carina da yaşamını kaybeder. Fakat son nefesine kadar her anını günlüğüne kaydetmeyi başarır... Senaristliğini ve yönetmenliğini Ulaş Bahadır'ın üstlendiği projede başrol Denise Ankel. Oyuncuya eşlik eden deneyimli isimlerse Füsun Demirel, Rıza Akın, Altan Erkekli, Mustafa Alabora, Erdal Tosun... 84 edaktüel eylül•ekim 2015 Daha önce Karadeniz Bölgesine ve Nemrut'a bir gezi için gelen Carina Cuanna, Türkiye'ye karşı oluşan ilgisinden dolayı üniversite bitirme tezini Türkiye'deki kadınlar üzerine yapmak ister. Okuduğu üniversite Carina'ya Mayıs 1993'te Türkiye'de staj yapma izni verir. Kız arkadaşı Maryze Schoneveld Van Der Linde ile birlikte tanıdıkları Rahmi Sivri ile buluşup ondan: Türk kadınlarının aralarındaki ilişkileri, aile içindeki rolleri üzerine tez hazırlamak istediklerini söyleyip yardımcı olmasını isterler... Rahmi Sivri de onları yengesi Sultan Sivri'ye yönlendirir. Carina Ankara'da kaldığı süre zarfında evin kızları olan Asuman ve Yasemin Sivri kardeşlerle yakın bir ilişki kurar. Türkiye kültürü üzerine çalışmalarını ilerletir. Carina, Sivri kardeşlerin itirazlarına rağmen Sivas'ta yapılacak Pir Sultan Abdal Şenliklerine katılmaya karar verir. Filmde Nesimi Çimen'e Meray Ülgen can veriyor. Nesimi Çimen en son Sivas'ta uzatılan mikrofona; ''Ben sazımı halkım için çalarım. Şu fraksiyonun, bu fraksiyonun adamı olamam. Ezilen birisiyim, ezilenlerden yanayım'' demişti. Altan Erkekli Madımak Carina'nın Günlüğü filminde Metin Altıok karakteri ile karşımıza çıkacak. Umut Kurt ise Hasret Gültekin karakterinde. 7 Temmuz 1970 yılında Hollanda'nın Doetinchem kasabasında doğan Carina Cuanna Thuijs 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas'ta Madımak Oteli katliamında, kardeşleri gibi çok sevdiği Asuman ve Yasemin Sivri kardeşler ile birlikte yanarak can verir. edaktüel kitap Esnaf Lokantası Troia ve Çevresi 1000 Nokta İkonları "Bir sabah kapı çalındı. Koşarak kapıyı açtım. Çok zarif, saçlarını arkadan toplamış, siyah ceketinin altında beyaz gömleği, dizinin hemen altına kadar inen ceketiyle aynı renkte kısa eteği, parlak şık topuklu ayakkabıları, gülümseyen yüzü, bembeyaz temiz dişleriyle bir kadın duruyordu kapının önünde. O kadar etkilenmiştim ki, 'Sen melek misin?' dedim." Murat Şahin, küçük harflerle büyük dünyaları kuran insanları iyi tanıyor. Esnaf Lokantası’nda sessizliklerini çığlık gibi yaşayan, alçakgönüllü hayatlarını birbirlerinin yüreklerine yaslanarak sürdüren; kimi aşka uzak, kimi kavuşmanın eşiğinde, kimi savrulan anılarıyla baş başa “bizden” birileri var. O insanların bir yanı biziz, bir yanı başkası... Ama insanoğlunun büyük serüveninden, o tragedyadan herkes payını almış. Murat Şahin’in insanlarını tanıyorsunuz aslında. Sokakta, otobüslerde, trenlerde, çay ocaklarında, servislerde hep onlar var. Kim bilir, yıkık kaşlarının altından belki size de bakıyor, hikayelerine alıyorlardır. Esnaf Lokantası’nı okuduktan sonra tıpkı Montaigne’in dediği gibi, “karnı doymuş bir davetli” olarak kalkıp gidecek misiniz, bilemem! - Aydoğan Yavaşlı Troas Bölgesi'nde az bilinen,araştırılmayı bekleyen birçok antik yerleşim ve Osmanlı yapıları da (kaleler, dini yapılar vb.) kitap sayfaları arasında yer bulmuştur; bu yerleşim ve yapılarını bölgenin bozulmamış doğasında, gezip görmek keyifli bir yolculuğa çıkmaktır aynı zamanda. Sayfaya dağılmış noktaları birleştirip ardında bekleyen gizemi ortaya çıkardığımız meşhur bulmacayı çoğumuz hatırlarız. Ve bunun çocukken bize verdiği büyük hazzı... Murat Şahin Minval Yayınevi Bülent Erdemoğlu Uranus Thomas Pavitte Domingo Yayınevi Yüksek, korunaklı yerlere kurulu bu yerleşim yapılarının işlevselliği ve mimarisi şaşırtıcıdır. Bölge gezginlerini asıl şaşırtan farklı dönem yapılarıyla beklenmedik yerde karşılaşmalarıdır; Erken Tunç Çağı kale yapısı, Hellenistik bir tapınak, Roma Yolu ve köprüsü ya da Osmanlı kaleleri ve dini yapılar bölgede iç içedir. Kitap bölümlerinde, belirli yol güzergâhları içinde gezilecek yerleşim ve yapıların yerleri ve yol tarifleri ayrıntılı olarak belirtilmiştir. Tanınır, bilinir kent yerleşimlerinin planları ve yapılarının yeniden canlandırma çizimleri de gezginlere kolaylık sağlayacak, hayal dünyalarını zenginleştirecektir. Kitabın arka kapağı içindeki Troia ve çevresini ayrıntılı biçimde gösteren bölge haritası, bölgeyi yakından tanımak isteyen gezginlere yol gösterici olacaktır. Şu ana kadar 18 ülkede yayımlanıp, yarım milyonun üstünde bir satış adedine ulaşan 1000 Nokta serisi, klasik "noktaları birleştir" bulmacası üstünde küçük çaplı bir devrim yaparak onu "çocukluğa ait" olmaktan kurtarıyor. Grafik tasarımın çılgın çocuğu Thomas Pavitte, basit eskizleri andıran eski versiyonlara derinlik ve gölge gibi detayları ekleyerek, onları üstünde çalışırken kafanızı kaldıramayacağınız, bittiğinde ise duvarınıza asmak isteyeceğiniz bir sanat eserine dönüştürüyor. Serinin ilk kitabı 100 Nokta: İkonlar, Alfred Hitchcock, Marilyn Monroe, Andy Warhol, Albert Einstein, Salvador Dalí, Madonna, Bob Marley, Audrey Hepburn ve Muhammed Ali gibi dünyaca ünlü ikonların portrelerini sunuyor. Tüm ihtiyacınız biraz sabır. 999 basit çizgi bir araya geldiğinde ortaya nelerin çıkabildiğine şaşıracaksınız. Uğraşırken geçecek zaman diliminin size nasıl iyi geleceğini ise tahmin bile edemezsiniz. Astera Kaşifleri: İçdünya Destanı Levent Çaşka Dev uzay gemisi Einstein'ın ekibi, uzayda boş olması gereken bir noktadan karmaşık bir sinyal alırlar. Sinyal kaynağını incelemeye karar veren ekip, zeki bir yaşam türünün biçimlendirdiği ilginç bir asteroidle karşılaşır. Güçlü silahlarına, zeki saldırı robotlarına ve hızlı iyonsikletlerine çok güvenmektedirler. Ama karşılarında zaman zaman fizik kurallarının bile hiçe sayıldığı Astera bulun86 edaktüel eylül•ekim 2015 maktadır. Astera'nın binlerce kilometrelik tünellerinde zorlu bir yolculuğa çıkarlar. Onları saldırgan robotlar, garip yapılar, düşmanca davranan zeki canlılar ve dahice çözümler bulmaları gereken birçok sorun beklemektedir. Geri dönebilmek için ileri gitmek zorunda oldukları, çoğu zaman gördüklerine anlam vermekte zorlandıkları bu yolculuk Astera'nın içdünya keşfinin başlangıcı olacaktır.